OSMANLI TÜRKÇESİNDEKİ ARAPÇA ALINTILARDA YAPIMLIK SES DEĞİŞİKLİKLERİ* - İlletli Kökler -

Yalım Kaya Bitigi. Osman Fikri Sertkaya Armağanı,
Ed. Hatice Şirin User – Bülent Gül, Türk Kültürünü
Araştırma Enstitüsü, Ankara, 2013: 1-12.
OSMANLI TÜRKÇESİNDEKİ ARAPÇA ALINTILARDA
YAPIMLIK SES DEĞİŞİKLİKLERİ*
- İlletli Kökler -
Doç. Dr. Özkan ÖZTEKTEN
Ege Üniversitesi
[TÜRKİYE]
Alan malzemeleri ve araştırma teknikleri arasında Osmanlı Türkçesi
metinlerin yer aldığı akademik disiplinlerin lisans ve lisansüstü
öğretimlerinde, Osmanlı Türkçesindeki doğu dillerinden alıntılanmış
sözlerin özellikleri öğretilmektedir ve bu öğretimde, Arapçadan alınma
sözlerin yapısıyla ilgili olarak baştan beri genellikle Arap dilciliğinin ve
gramerlerinin yöntemleri esas alınmaktadır (Ünver 1996). Bu yöntemler ise
bükünlü/bükümlü (Osm. insirâfî; İng. non-concatenative) bir dil olan
Arapçaya özgü vezin ya da bâb adı verilen türetme sistemine dayanır.
Arapçanın hem çekim hem de yapımında kullanılan bu vezinler sisteminin,
genel itibariyle Arap dilinin gramerini öğretmek üzere geliştirildiği
malumdur ve Osmanlı Türkçesindeki Arapça sözler öğretilirken de sadece
yapısal özellikler dikkate alındığı için, bu sözlerin türetme yapısını daha iyi
anlatmak üzere ve bir tür kalıp ya da şablon olarak öğretilir.
Genel olarak ‘illetli’ diye adlandırılan yarı ünlülü Arapça alıntı köklerin
türetilmeleri sırasında ortaya çıkan ses değişiklikleri nedeniyle, türemiş
sözün yapısında, dolayısıyla vezninde de gerçekleşen değişikliklerin bir
sonucu olarak izlenen ikincil yapılar, bu öğretim sırasında ses değişikliği
olarak değil, birincil olanlardan farklı işleve sahip yeni şekillermiş gibi
öğretilmektedir.
Bu çalışmada, işte bu sözü edilen ve gramerlerde ‘ilâl’, ‘illetli’ ya da
‘mu’tell’ terimleriyle karşılanan ve esasen ses bilgisi ya da ses değişiklikleri gibi
ayrı başlıklar altında incelenmesi gereken ses değişmeleri üzerinde
durulacak, Osmanlı Türkçesindeki Arapça alıntılarla ilgili olarak genel
değerlendirmeler yapılmayacaktır.
*
Konu, bir süre önce başka bir yayında ele alınmıştı (Öztekten 2001). Burada farklı bir bakış
açısı ve başka bir yöntemle incelendi.
Özkan ÖZTEKTEN
2
Yarı ünlü:
Bilindiği gibi, dil seslerinden ünlüler (vocal), akciğerlerden gelen havanın,
ses geçidinde hiçbir engele takılmadan dışarı çıkmasıyla, ünsüzler
(consonant) ise nefesin bu geçitteki belli
yerlerde durdurulmasıyla oluşurlar.
Yarı ünlüler ya da başka bir
deyişle, yarı ünsüzler (yarı vokal, yarı
konsonant, İng. semi-vowel, Fr. semivoyelle,
Alm. Halbvokal, İng. semiconsonant,
İng. glide) ise akciğerlerden
gelen havanın herhangi bir noktada
durdurulmasıyla değil, ünlülerin
oluşmasındakine benzer bir şekilde,
dilin ya da dudakların ses geçidini
daraltmasıyla veya gırtlağın
boğumlanmasıyla oluşurlar. Böylelikle
gırtlakta (glotal) h ve ģ, ön damakta
(palatal) y, ğ, arka damakta (velar) ĝ ve
çift dudakta (bilabial) ŵ, diş-dudakta
(labiodental) ise v yarı ünlüleri ortaya
çıkar. Bu sesler, ses geçidinin hiçbir yerinde engellenmedikleri için akustik
bakımından, yani fiziksel olarak ünlü, işlev açısından ise ünsüz özelliklerine
sahiptirler. Ünlü ya da ünsüz kaynaklı olabilen bu yarı ünlüler, dolayısıyla
ikincil sestirler ve dünya dillerinde görülen başlıca yarı ünlüler şunlardır: l,
r, v, y, ğ, h (Aksan 1995: 193; Crystal 2003: 413; Karaağaç 2010: 102; Karaağaç
2013: 860).
Yarı ünlüler, oluşum özellikleri bakımından, ses geçidinin aynı
noktasında oluşan ünlülere çok yakındırlar. Buna göre de özellikle v ve ŵ
sesleri, dudak ünlüleri olan u, ü’ye, y sesi ise ı, i’ye yakındır. h ve ģ sesleri ise
öncelikli olarak a, e’ye yakın olmakla birlikte diğer ünlülere de uzak değildir.
Herhalde bu yakınlıklar nedeniyle olsa gerek, dünyadaki yazı sistemlerinde
bu yarı ünlüleri gösteren işaretler, aynı zamanda yakın oldukları ünlüleri de
göstermektedir.
Ünlülerle olan bu yakınlıkları, bu seslerin, içinde bulundukları sözlerdeki
komşu ünlülerin etkisiyle ve o sözün hece yapısı ya da vurgu gibi etkenlerle
sıkça ünlüleşmelerine (vocalization) de yol açmaktadır.
Türkçede yarı ünlüler:
Tarihî devirlerinden bugüne dek izlenebildiği kadarıyla, Türkçe sözlerde
de bu tür ses değişiklikleri olmuştur. Türkçenin lehçe, şive ve ağızlarından
OSMANLI TÜRKÇESİNDEKİ ARAPÇA ALINTILARDA YAPIMLIK SES DEĞİŞİKLİKLERİ
3
seçilmiş ve kimisi konuşma dilinde kalan şu örneklerde de görüleceği gibi
birçoğu bir ünsüzden gelişip ikincil ses olarak ortaya çıkan yarı ünlüler
komşu seslerin karakterine göre ünlüye dönüşmüşlerdir:
edgü > eygü > *eyğü > eyü > eyi > éyi > iyi;
aga+beg > ağabeğ > ağabey > *âbey > *âbiy > *âbî > *âbi;
soguk > soğuk > sovuk > *souk > *sôk;
tag > tağ > tav > tov > too ~ *tô;
dağ > *dâ;
yag > yağ > yav > *yâ;
seb- > sev- > söv- > söy-;
eb > ev > öv > öy;
sab > sav > sov > soy;
yıl ~ ıl ~ il;
yınan- ~ ınan- ~ inan-;
-lıg > > *-lığ > *-lıv > *-luv > *-lû > -lu.
h sesi ise Türkçe için birincil olmadığından ya ikincil ses değerindeyken
ya da alıntı sözlerde ünlüye dönüşmekte, bazen de tamamen düşmektedir:
daha > *daa ~ *dâ;
hangi > *angi;
ne haber > nâber;
sabahılan > *sabânan;
pehlivan > *pêlivan;
istiftah > siftah > sefte;
medhet- > *metet-;
padişah >patşa;
vallahi > *vallaha > vallâ.
Bunun tersine, bu yarı ünlülerin Türkçe sözlerde özellikle ön ses
(prothesis) olarak az da olsa türedikleri görülür: ur- > vur-; in- > yin-; ilik >
yilik; öllük > höllük. Aynı şekilde Türk dilinin ünlü çatışmasını önlemek üzere
türeyen genel yardımcı ünsüzünün y olması (kapı-y-ı ~ arka-y-a) ya da Arap
dilinde de v’nin böyle türeyen bir ses olabilmesi (ma’nâ > mane-v-î; dünyâ >
dünye-v-î), bu seslerin yarı ünlü olmasından kaynaklanmaktadır.
Özkan ÖZTEKTEN
4
Harf mi ses mi?
Osmanlı Türkçesi dil bilgisi için yazılmış eserlerde baştan beri harf sözü,
ses için de kullanılmış ve böylelikle aslî harf (kök sesi); zâ’id harf (türetme
sesi); hurûf-ı illet (yarı ünlü olan sesler) gibi terimler ortaya çıkmıştır. Ancak
konu hiçbir şekilde yazıyla değil, tamamen seslerle ilgili olduğu için burada
sadece ses, ünlü, ünsüz, yarı ünlü terimleri kullanılmıştır.
Aksâm-ı seba:
Osmanlı Türkçesi üzerine yazılan eserlerde Arapça alıntı köklerin, ses
özelliklerine göre yedi ana ve on bir alt bölümde incelendiği ve bu yedi ana
bölümün ‘aksâm-ı seba’ olarak adlandırıldığı malumdur:
1. sâlim: Herhangi bir yarı ünlü (v, y, ģ) olmayan;
2. mehmûz: Gırtlak yarı ünlüsü (ģ) bulunan:
a. mehmûzü’l-fa: Birinci ünsüzü gırtlak yarı ünlüsü olan;
b. mehmûzü’l-ayn: İkinci ünsüzü gırtlak yarı ünlüsü olan;
c. mehmûzü’l-lam: Üçüncü ünsüzü gırtlak yarı ünlüsü olan;
3. misâl: Birinci ünsüzü dudak (v) ya da ön damak (y) yarı ünlüsü
olan:
a. misâl-i vâvî: Birinci ünsüzü dudak (v) yarı ünlüsü olan;
b. misâl-i yâyî: Birinci ünsüzü ön damak (y) yarı ünlüsü
olan;
4. ecvef: İkinci ünsüzü dudak (v) ya da ön damak (y) yarı ünlüsü
olan:
a. ecvef-i vâvî: İkinci ünsüzü dudak (v) yarı ünlüsü olan;
b. ecvef-i yâyî: İkinci ünsüzü ön damak (y) yarı ünlüsü olan;
5. nâkıs: Üçüncü ünsüzü dudak (v) ya da ön damak (y) yarı ünlüsü
olan:
a. nâkıs-ı vâvî: Üçüncü ünsüzü dudak (v) yarı ünlüsü olan;
b. nâkıs-ı yâyî: Üçüncü ünsüzü ön damak (y) yarı ünlüsü
olan;
6. lefîf: İki ünsüzü de yarı ünlü olan:
a. lefîf-i mefrûk: Birinci ve üçüncü ünsüzleri yarı ünlü olan;
b. lefîf-i makrûn: İkinci ve üçüncü ünsüzleri yarı ünlü olan;
7. muzâ’af: Ünsüz ya da yarı ünlü farkı olmaksızın ikinci ve
üçüncü ünsüzü aynı olan, yani ikiz ünsüz bulunan üçlü
(sülâsî) köklerin ses özelliklerine göre verilen adlardır.
OSMANLI TÜRKÇESİNDEKİ ARAPÇA ALINTILARDA YAPIMLIK SES DEĞİŞİKLİKLERİ
5
Yarı ünlülü Arapça sözler:
Yukarıdaki yedi bölümün beşine (mehmûz, misâl, ecvef, nâkıs ve lefîf) dahil
edilen ve içerisinde dudak (v), ön damak (y) ve gırtlak (ģ) yarı ünlüleri
bulunan kökler, gerek kök olarak bulunuşlarında gerekse türemiş
şekillerinde bu yarı ünlülerin çeşitli ses değişikliklerine uğraması, yani
standart dışı gelişmeler göstermesi yüzünden, ünsüz esaslı bir dil olan
Arapçaya göre ‘sorunlu’ ya da ‘hastalıklı’ olarak değerlendirildiği için ilâl,
mutell veya illetli adlarıyla anılmışlardır. Oysa bu durum bir sorun değil, her
dilde görülen ve özellikle de yarı ünlülerin neden olduğu ses
değişiklikleridir. Dolayısıyla bunlar, kullanılan ve gelişen her dilde ortaya
çıkan doğal sonuçlardır.
Yukarıda da belirtildiği gibi, Arapça sözlerdeki yarı ünlüler, v ve ŵ (vav
ile), y (ya/ye ile) ve ģ (hemze ile) olarak üç adettir. Burada bir noktayı da
açıklığa kavuşturmak gereklidir. Osmanlı Türkçesiyle ilgili yazılmış
eserlerde bu üç sesle birlikte elif harfinin gösterdiği â’nın da ‘illetli’ seslerden
olduğu söylenmektedir. Oysa imkansız olan bu durum, ya ecvef (Ör. nâr <
*navr; ) ya da nâkıs (Ör. cilâ < cilav) köklerde bir yarı ünlünün ünlüleşmesiyle
ortaya çıkmış ikincil ses olan â’nın veya mehmûzü’l-lam (Ör. cezâģ) ya da
lefîf (Ör. vefâģ) köklerin sonunda orijinal yazılışta gösterilmeyen hemze
işareti yüzünden bir önceki uzun ünlünün illetli sanılmasından
kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla bir kez daha söylemek gerekirse, Arapça
sözlerdeki yarı ünlüler sadece v, ŵ, y ve ģ’dir.
Yarı ünlülü Arapça sözlerdeki ses değişmeleri:
Arap dilinde burada incelenen ses değişikliklerine benzer başka
değişmeler olmakla birlikte, bu yazıda konu sadece Osmanlı Türkçesindeki
Arapça alıntılarla sınırlandırıldığı için onlara değinilmeyecektir. Buna göre
de burada incelenecek ses değişmeleri; ünlüleşme (vocalization), ön
damaksıllaşma (palatalization), benzeşme (assimilation) ve gırtlaksıllaşma
(glottalization) olmak üzere dört türdedir.
I. Ünlüleşme (vocalization): yarı ünlü> ünlü
I.1.Kapalı hece başında:
a. Kapalı hece başındaki yarı ünlüler, kendilerinden önce yarı ünlü
olmayan bir ünsüz bulunuyorsa ve kendilerinden sonra da kısa
düz-geniş (a,e), kısa düz-dar (ı,i) ya da uzun dar-yuvarlak (û) ünlü
varsa bu ünlü yönünde değişerek o ünlünün süresini uzatırlar. Bu
durum, yer (ism-i mekân) ve zaman (ism-i zamân) isimleri yapan
mef’al, if’âl ve istif’alin özne adı (ism-i fâ’il) olan müf’il ve müstef’il
ve üçlü köklerin (sülasi mücerred masdar) nesne adı (ism-i mef’ûl)
olan mef’ûl yapılarında ortaya çıkmaktadır:
Özkan ÖZTEKTEN
6
*med-var > me-dâr ( me-zâd
( mü-câz (caiz görülmüş’;
*müd-vir > mü-dîr ( mu-kîm
(*müstef-yiz > müste-fîz ( müste-rîh
( müste-fîd (‘yararlanan’.
Mef’ûlde eğer yarı ünlü v ise û’ya; y ise î’ye değişir:
*mez-yûd > me-zîd ( me-hîb (‘azametli, korkunç’; *mak-vûl > ma-kûl (*mah-vûf > ma-hûf (< havf) ‘korkulu, tehlikeli’.
b. Kapalı hece başındaki yarı ünlüler, kendilerinden önceki hece kapalı
ve ünlüsü düz-dar ise (ı, i), kendilerinden sonraki uzun düz-geniş
ünlü (â) yönünde ünlüleşirken, bu değişiklikten dolayı zayıflayan
vurgu, söz sonunda türemeye yol açar. Bu durum if’âl ve istif’âl
yapılarında ortaya çıkar:
*im-yâl > i-mâl-(e) ( i-câz-(et)
( isti-kâm-(et) (doğrultu’; *istif-‘âd > isti-fâd-(e) (c. Kapalı hece başında olan ve kendisinden önce de ünlü bulunan, yani
iki ünlü arasında (intervocal) olan yarı ünlüler, uzun düz-geniş
ünlüye değişirler. Bu durum, müfâ’alet ile infi’âl ve ifti’âlin özne
adı olan münfa’il ve müfta’il yapılarında ortaya çıkar:
*müsâfe-vet > müsâ-fât (
mümâ-şât ( mükâ-fât (‘karşılık; iyilik’; *mücâza-ģat > mücâ-zât (cezalandırma’;
*münsa-vik > mün-sâk (> mün-kâd ( müş-tâk (<şevk)
‘özleyen’; *muhta-yir > muh-târ (I.2. Hece sonunda:
Hece sonundaki yarı ünlüler, hece ünlüsünün düz-dar (i) ya da
dar-yuvarlak (u) olması halinde, ünlüleşerek bu ünlülerin süresini
uzatırlar. Bu durum mehmûzü’l-fa köklerin ifti’alinde, istif’âl, if’âl
ve onun özne adı olan müf’il ile nesne adı olan müf’alde ortaya
çıkar.
OSMANLI TÜRKÇESİNDEKİ ARAPÇA ALINTILARDA YAPIMLIK SES DEĞİŞİKLİKLERİ
7
*iv-câd > > î-câd (> î-râd ( is-tî-câr (<ģücret)
‘kiralama’; *iģ-tilâf > î-tilâf (<ģülfet) ‘alışma, uyum sağlama’; *iģtimân
> î-timân (<ģemn) ‘emin olma, güvenme’;
*muy-kız > mû-kız ( mû-cib (‘gereken, gerekli’; *muv-sal > mû-sal (>
mû-dac
(a) ‘emanet edilen’.
I.3. Söz sonunda:
Söz sonunda olan yarı ünlüler, kendilerinden önce gelen ünlünün
geniş (a, â, e) ya da dar (u, ü, i) olması durumunda bu ünlü
yönünde değişerek ünlünün süresini uzatırlar. Burada özellikle
önceki ünlünün uzun olduğu durumlarda monoftonglaşma
olduğu düşünülebilir; ancak önceki ünlünün kısa olduğu
örneklerde, ses değişikliği olduktan sonra ünlünün uzaması, yarı
ünlünün kendinden önceki ses yönünde ünlüleştiğini açıkça
göstermektedir.
Bu durum, tef’îl ve müfâ’ale(t) dışındaki her yapıda görülür.
*ic-rây > ic-râ (-lâv >
ic
-lâ (ulüvv) ‘yükseltme, yüceltme’; *iv-hây > î-hâ (‘gönderme, sevk etme’; *inzi-vây > inzi-vâ (*inti-hây > inti-hâ ( ifti-râ (‘asılsız suçlama’; * ibti-dâģ > ibti-dâ (istif-tâv > istif-tâ ( istî-lâ (‘yayılma; ele geçirme’; *müh-day > müh-dâ (edilmiş’; *mül-gav > mül-gâ (*musta-fav >musta-fâ (
münte-hâ (*tecel-lüv > tecel-lî ( tesel-lî
( tecez-zî (*tec
â-lüv > tec
a-lî (ulüvv) ‘yükselme’; *tedâ-cüv > tedâ-cî (vet)
‘hatırlama, çağrışma’; *şâ-kiv > şâ-kî (<şikâyet) ‘şikayet eden,
şikayetçi’; *muh-yiy > muh-yî (> mukas-sî ( müsâ-vî
( mütevel-lî (geçen’.
II. Ön damaksıllaşma (palatalization): yarı ünlü > y
II.1. Kapalı hece başında:
Kapalı hece başında bulunan yarı ünlüler, kendilerinden sonra
uzun düz-geniş ünlü (â), önce de düz-dar ünlü (i) varsa, yani iki
Özkan ÖZTEKTEN
8
ünlü arasında ise, önceki düz-dar ünlünün etkisiyle ön
damaksıllaşarak y’ye değişirler. Üçlü kökteki yarı ünlünün y
olması durumunda da bu değişiklik gerçekleşir. Yani türemiş
şekilde görülen y ile kök sesi y aynı değildir.
Bu durum infi’âl ve ifti’âl yapılarında ortaya çıkar:
*insi-vâk > insi-yâk ( inkiyâd
(< kayd) ‘bağlanma; boyun eğme’; *işti-vâk > işti-yâk (<şevk)
‘şevklenme; özleme’; *ic
ti-vâd > ic
ti-yâd (âdet ) ‘adet edinme,
alışma’; * irti-yâb > irti-yâb (II.2. Söz sonunda:
Söz sonunda bulunan yarı ünlü, öncesinde uzun düz-dar ünlü (î)
olması durumunda bu ünlünün etkisiyle ön damaksıllaşıp y
olurken, I.1.b’de olduğu gibi vurgu nedeniyle sonda bir ünlü de
türer1. Burada da yine II.1’de olduğu gibi üçlü kökteki yarı
ünlünün y olması durumunda da bu değişiklik gerçekleşir. Yani
türemiş şekilde görülen y ile kök sesi y aynı değildir.
Bu durum sadece tef’îl yapısında ortaya çıkar:
*tah-lîģ > tah-liye ( tes-viye (‘düzleştirme; denkleştirme’; *tes-mîv > tes-miye (‘adlandırma; besmele çekme’; *tas-fîv > tas-fiye (‘arındırma’.
III. Benzeşme (assimilation): yarı ünlü > t
İlk hece sonunda bulunan v ve y yarı ünlüleri, kendilerinden sonra
türetme sesi olarak bulunan t’ye benzeşirler. Bu durum yalnızca
ifti’âl ile onun özne ve nesne adları olan müfta’il ve müfta’al
yapılarında görülürken, gırtlak yarı ünlüsü (ģ) için geçerli değildir.
*iv-tifâk > it-tifâk ( it-tisâf
( it-tihâd (olma’; *müy-tekin > müt-tekın (> müttesic
(IV. Gırtlaksıllaşma (glottalization): yarı ünlü > ģ
İkinci hece konumundaki kapalı hecenin başında bulunan dudak
ve ön damak yarı ünlüleri, kendisinden önce uzun düz-dar ünlü
(â) olması durumunda, yani iki ünlü arasındayken gırtlaksıllaşarak
1 Bilindiği gibi i ünlüsüne en yakın ünsüz y’dir; bu sebeple birçok alfabede bu iki sesin
işaretleri ya ortak ya da birbirine benzemektedir. Aynı zamanda uzun ünlü î de iy
diftonguna eş değerdedir. Bu yüzden burada î, değişerek iy sonucuna yol açmış ve
zayıflayan vurgu sebebiyle sonda da bir ünlü türemiştir.
OSMANLI TÜRKÇESİNDEKİ ARAPÇA ALINTILARDA YAPIMLIK SES DEĞİŞİKLİKLERİ
9
gırtlak yarı ünlüsü ģ’ye değişir. Bu durum yalnızca üçlü köklerin
özne adı olan fâ’il yapısında ortaya çıkar:
*dâ-vim > dâ- ģim ( câ- ģiz
( kâ- ģim (dik duran’ ; sâ-yir > sâ- ģir (Bu durumda olup dâyim, câyiz, kâyim vb. olarak kullanılmış şekiller
yukarıda gösterilen ön damaksıllaşma sonucu ortaya çıkan
üçüncül şekillerdir.
Sonuç:
Bunlara göre yarı ünlülü Arapça alıntı köklerin türetmelerinde, 15 farklı
durumda ses değişikliği olmaktadır. Bu değişikliklerin 11’i ünlüleşme, 2’si
ön damaksıllaşma, 1’i benzeşme ve 1’i de gırtlaksıllaşma olarak
gerçekleşmektedir. Yarı ünlülerin değişmediği durumlar için, başta anılan
önceki çalışmaya (Öztekten 2001) bakılabilir.
Yeri gelmişken bir konuyu da tartışmak gereklidir. Gramerlerde
mehmûzü’l-fa köklerin özne adlarında ünlüleşme türünde bir değişiklik
olduğu belirtilmektedir (fâ’il > â’il; ģemr ‘emretme, buyurma’ > ģâmir
‘emreden, buyuran’). Ancak burada olduğu gibi, ünlüyle biten açık bir hece
başı durumundaki yarı ünlülerde bir ünlüleşme olmadığı, bu yapıdaki misâl
köklere ya da yine mehmûzü’l-fa köklerin müfâle(t) yapılarına bakıldığında
anlaşılmaktadır: vücûb ‘gerekme, gerekli olma’> vâcib ‘gereken, gerekli’; yeģs
‘keder; ümitsizlik’> yâģis ‘kederli; ümitsiz’; ģahz ‘alma, çekme’ > muģâhaze
‘çekiştirme, azarlama; tenkit’. O halde mehmuz köklerde değişiklik
olduğunu düşündürten sebep başka bir şey olmalıdır. O da ancak yazı
olabilir. Gırtlak yarı ünlüsünün Arap alfabesindeki işareti olan hemzenin
kendisine ait bir gövdesinin olmadığı, kürsî/kürsü denen elif, vav ya da ye
harflerinin gövdeleri üzerinde gösterildiği malumdur. Dolayısıyla mehmuz
bir kökün özne adının Arap harfli yazılışında hem hemzenin kürsüsü olan
elifi hem de türetme ünlüsü olan â’yı göstermek üzere arka arkaya iki elif
harfinin yazılması mümkün olmadığından, tasarrufa gidilerek medli olan
tek bir elif harfiyle gösterilmesi gerekmiş, bu da gramer yazarlarına
mehmuz köklerin özne adı yapılarında bir ünlüleşme olduğunu
düşündürtmüştür: أامر < آمر .Dolayısıyla mehmûzü’l-fa köklerin özne
adlarında gösterilen fâ’il > â’il gibi bir değişiklik yoktur.
İncelemeye çalıştığımız yarı ünlülü Arapça alıntı köklerin
türetilmelerinde ortaya çıkan ses değişiklikleri, bu alıntıların dildeki
kullanım sıklıklarına (frequency) göre bazı farklılıklar gösterebilirler.
Hatırlanacağı gibi, bir sözdeki ses, şekil ve anlam değişiklikleri, kullanım
sıklığı arttıkça daha çok ve daha hızlı olurken, azaldıkça daha az ve yavaş
Özkan ÖZTEKTEN
10
olmaktadır. Yukarıdaki Türkçe örnekler arasında gösterilen edgü > iyi
gelişmesinin, arka damakta olmakla birlikte benzer ses yapısına sahip kadgu
> kaygı sözünde gerçekleşmemesi de bu kullanım farklılığındandır.
Dolayısıyla, herhangi bir Arapça alıntıda da buradaki saptamalara birebir
uymayan durumlar görülebilir. Ancak bu, ya o sözün kullanım sıklığının
düşüklüğüyle ya da donuklaşmış bir şekil olmasıyla açıklanabilir.
Burada sadece Osmanlı Türkçesindeki Arapça illetli köklerde, türetme
sırasında ortaya çıkan ses değişikliklerinin, sınıflandırılıp açıklanarak daha
anlaşılır hale getirilmesi amaçlanmıştır. Türetme olmaksızın köklerde
gerçekleşen ses değişikliklerinin ise (hayvân ‘canlılık, dirilik’ ~ hayy
‘canlandırma; canlı’ ~ hayât ‘canlılık, dirilik’; halâģ ‘boş; boşluk’ ~ halvet
‘tenhalık, ıssızlık, boşluk’; cilâģ ’parlama; göze çarpma’ ~ cilve ‘ortaya çıkma,
görünme’; *nuvr > nûr ‘ışık; aydınlık’ > çok. envâr ‘ışıklar’ ; *kaymet > kâmet
‘boy pos; ayağa kalkma’ ~ kıyâm ‘ayakta durma’) Arap dili bilginlerine
bırakılması gerektiği ortadadır. Ancak bu değişikliklerin de burada
incelenenlerden çok farklı nedenlerden kaynaklanmadığı tahmin edilebilir.
Kaynaklar:
AKSAN, Doğan (1995), Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim), Ankara: Türk Dil
Kurumu.
CRYSTAL; David (2003), A Dictionary of Linguistics and Phonetics, Oxford: Blackwell
Publishing, 5th edition.
DEVELLİOĞLU, Ferit (1990), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara: Aydın
Kitabevi.
KARAAĞAÇ, Günay (2010), Türkçenin Ses Bilgisi, İstanbul: Kesit.
KARAAĞAÇ, Günay (2013), Dil Bilimi Terimleri Sözlüğü, Ankara: Türk Dil Kurumu.
ÖZTEKTEN, Özkan (2001), ‘Türkçedeki Arapça Alıntıların Fonolojisi Üzerine’, Ege
Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, X, İzmir, 313-322.
TULUM, Mertol (2013), Osmanlı Türkçesi Büyük El Sözlüğü, İstanbul: Kapı.
ÜNVER, İsmail (1996), ‘Türkiye'de Osmanlıca Öğreniminin Dünü ve Bu Günü’,
Uluslararası Türk Dili Kongresi-1988, Ankara: Türk Dil Kurumu, 413-421.

Konular