İBN HİŞÂM’IN ARAP GRAMERİ AÇISINDAN SORUNLU GİBİ GÖZÜKEN KUR’ÂN KIRAATLERİNE YAPTIĞI DİLSEL YORUMLAR

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014, p. 309-318, ANKARA-TURKEY
İBN HİŞÂM’IN ARAP GRAMERİ AÇISINDAN SORUNLU GİBİ
GÖZÜKEN KUR’ÂN KIRAATLERİNE YAPTIĞI DİLSEL
YORUMLAR*
Enes ERDİM**
ÖZET
Arap dili çevrelerinde kabul görmüş dilcilerden biri olan İbn
Hişâm Ebu Muhammed Abdillah Cemaluddîn b. Ahmed, kendi
döneminin önemli ilim ve kültür merkezlerinden biri olan Kahire'de
dünyaya gelmiş, hayatının çoğunu burada geçirmiştir. İbn Serrâc, Ebû
Hayyân ve İbn Cemaâ gibi o çağın tanınmış âlimlerinin ders halklarına
katılarak onlardan istifade etmiştir. Şöhreti memleketi olan Mısır'ı
aşmış, İbn Haldun onun hakkında "Mağrib'te bulunduğumuz sıralarda
Sibeveyh'ten daha nahivci olduğu söylenen birini işitiyorduk", demiştir.
Otuzdan fazla eseri bulunan İbn Hişâm'ın, Şerhu Katri'n-Nedâ ve
Bellu's-Sedâsı, Evdahu'l-Mesâlik İlâ Elfiyyeti'bni Mâlik'i, Şerhu Şuzûri'zZeheb'i ve Muğni'l-Lebîb'i özellikle bilimsel çevrelerde ders kitabı olarak
takip edilmiş ve hala edilmektedir. Eserlerinde nahiv konularını
sistematik bir şekilde ele alan İbn Hişâm, yeri geldikçe Kur'an kıraatleri
içinde yerleşik dil kurallarına aykırı olan ifadeleri kendinden önceki
âlimlerin birikimlerinden de yararlanarak anlaşılır bir halde izah
etmektedir.
Bu çalışmada İbn Hişam'ın, zaman zaman Kur'ân'ın vahiy
mahsulü olduğu konusunda şüphe uyandırma amaçlı kimi çevrelerde
de gündeme getirilen el-En'âm, 6/27; en-Neml, 27/25 ayetlerinde nidâ
edatının harf ve fiil üzerine dahil olmasını; Hasan Basri'nin kıraatinde
el-Müddessir, 74/6 ayetinde şartlarını taşımamasına rağmen talepten
sonra gelen muzari fiilinin cezmedilmesini; Taha 20/63 ayetinde
tesniyenin nasb durumunda gelmesine rağmen yedi kıraat sahiplerinin
de içinde olduğu bazı kâriler tarafından elifle telaffuz edilmesini; Yûsuf,
12/9 ayetinde cezm konumunda gelmiş lâmı illetli olan muzari fiilin son
harfinin Kunbul'un kıraatinde düşürülmemesini; son olarak da el-A'râf
7/160 ayetinde müennes biçimindeki on iki sayısının temyizinin
müzekker ve çoğul olarak getirilmesini İbn Hişâm'ın nasıl izah ettiği
incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: İbn Hişâm, Kur'an kıraati, yerleşik dil
kuralları, nahiv, tesniye/ikil
*Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu
tespit edilmiştir.
** Yrd. Doç. Dr. Fırat Üniversitesi. İlahiyat Fakültesi. Arap Dili ve Belağati, El-mek: eerdim23@hotmail.com
310 Enes ERDİM
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
IBN HISHAM’S LINGUISTIC COMMENTS ON THE QURAN
RECITATIONS WHICH SEEM PROBLEMATIC IN TERMS OF
ARABIC GRAMMAR
ABSTRACT
Ibn Hisham Abu Muhammad 'Abd Allah Jamaluddin bin Ahmad,
one of the recognized linguists in the Arabic language circles, was born
and spent most of his life in Cairo, an important science and cultural
center of his era. He attended the course cirles of well-known scholars
of that era such as Ibn Sarraj, Abu Hayyan and Ibn Jamaa and
benefited from them. His fame exceeded his homeland, Egypt and Ibn
Khaldun said about him : “When we were in Maghreb we would hear
about someone who was said to be better at Syntax (Nahw) than
Sibawayh ”. Having more than thirty works, Ibn Hisham’s Sharhu Qatru
an-Nadaa wa ballu as-sadaa, Awdhah al-Masalik ila alfiyyat ibn Malik,
Mughni al-Labib, and Shuzuuratu az-Zahab have been and still are
followed as textbooks especially in science circles. Ibn Hisham, who
handled the Syntax (Nahw) issues in a systematic manner in his works,
explains in places the expressions that are contrary to the established
rules in Quranic recitations explicitly by making use of the
accumulations of his predecessors as well.
In this study, it is examined how Ibn Hisham explained the
following issues; the point which has been brought forward in some
circles from time to time in order to cast doubt on the Qur'an's being a
revelation that the preposition of interjection in the verses Al-Anaam,
6/27 and en-Naml, 27/25 should not include both letter and verb; the
case in Hasan al-Basri's recitation of the verse Muddaththir, 74/6 that
the use of present tense verb in the form of jazm (dropping of the last
sound) which comes as response to the previous command verb
although it does not have the necessary conditions; the pronounciation
of the dual form with alif by some recitators including the seven readers
of recitation in the verse Taha 20/63 although it has come in the form
of nasb’; not omitting the last letter of the present tense verb whose last
letter followed by an illat sound (alif, waw, ja) which has come in the
position of Jazm in the verse Yousef, 12/9 in the recitation by Kunbul;
finally the declension of the number ‘twelve’ in the feminine form as
masculine and plural in the verse A'raf, 7/160.
Key Words: Ibn Hisham, Quranic recitation, the established
language rules, nahw, dual word / dual
GİRİŞ
Önemli Arap dilcilerinden biri olan İbn Hişâm, Ebu Muhammed Abdillah Cemaluddîn b.
Ahmed Kahire’de 708/1309 yılında doğmuştur. İlim aşığı olan İbn Hişâm, İbn Serrâc, Ebû Hayyân
ve İbn Cemaâ gibi dönemin büyük alimlerinden ders almıştır. Arap dili ilimlerinde derinleşerek
kendi akranlarını bu konuda geride bırakmıştır. Şöhreti Mısır’ı aşmış, doğuda ve batıda tanınır
olmuştur. Nitekim İbn Haldûn kendisi hakkında, "Biz Mağrib’de bulunduğumuz bir sırada Mısır’da
İbn Hişâm’ın Arap Grameri Açısından Sorunlu Gibi Gözüken Kur’ân… 311
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Arapça konusunda İbn Hişâm denilen ve Sibeveyh’ten daha nahivci olan birinin çıktığını
işitiyorduk", demiştir.1
Vakur ve müttaki bir şekilde yaşayan İbn Hişâm iffet, tevazu, şefkat, başkalarına yardımda
bulunmak ve ince kalpli olmak gibi birçok güzel hasletle nitelenmiştir. Kaynaklar onun 761/1360
yılında vefat ettiğini nakletmektedir.2
Geride otuzu aşkın eser bırakan İbn Hişâm’ın özellikle Şerhu Katri’n-Nedâ ve Bellu’sSedâ’sı, Şuzuru’z-Zeheb’i, Evdahu’l-Mesâlik ila Elfiyyeti Malîk’i ile Muğni’l-Lebîb an Kutubi’lEârib’i Arap dili grameriyle meşgul olanların müstağni kalamayacağı kaynaklar arasında yer
almıştır.3 Biz de İbn Hişâm’ın, ders kitabı olarak da zaman zaman takip ettiğimiz bu eserlerinde
özellikle dil konuları açısında tartışmalı gibi görünen Kur’ân kıraatlerini şüpheye yer bırakmayacak
tarzda açıkladığına tanıklık ettik. Bu makalede onun bu tarz ayetleri nasıl ele aldığını incelemeye
çalışacağız.
1. Nidâ Edatının Fiil ve Harfin Üzerine Dahil Olması
Nidâ, ياve benzeri harflerden biriyle çağrıda bulunmaktadır. Kelimenin kısımlarından isme
özgüdür. Zira münada anlam bakımından mefulün bihtir. Mefulun bih ise ancak isimlerde görülür.4
Nida edatı sadece ismin başında kullanılır. Ancak Kisâî’nin …./ أَالَّ يَا ا ْ س ُ ج ُ دوا لِلاِ هAllah'a secde
etmesinler diye…5 şeklindeki kıraatinde6 emir fiil üzerine / يَا لَيْتَنَا نَُردKeşke geri gönderilsek
te…7ayetinde harfin üzerine dahil olmuştur.8 İbn Hişâm bu tür ifadelerin yorumunda iki görüş
nakleder: Birincisine göre, münada burada hazfedilmiştir. İfadelerin takdiri, /يَا هؤلَّء ا ْ س ُ ج ُ دواEy bu
şahıslar secde ediniz…..ve / يا قَْوُ م لَيْتَنَا نَُردEy kavmim keşke geri gönderilsem de ….şeklindedir.
İkincisine göre ise burada ياedatı nida değil tembih/uyarı için gelmiştir.9
2. Taleb İfade Eden Sözcüğün Cevabında Muzari Fiilinin Cezmedilmesi
Talep ifade eden sözcükten sonra muzari fiil فedatından soyutlanmış olarak gelirse
cezmedilir.10 Bu tür üsluplardan biri olan neyhin cevabı olarak gelen muzari fiilin meczum
olabilmesi için onun yerinde şart edatıyla birlikte nefy ‘ لاsının kullanılabilmesi gerekir. Dolayısıyla
َ/ َلَّ تَ ْ كُ فْر تَْ د ُ خ ْ ل الجَناةİnkar etme ki cennete giresin ve / َوَلَّ تَْ د ُ ن ِم َ ن اْلََّ َ س ِ د تَ ْ سلَ ْ مAslana yaklaşma ki korunmuş
1İbnu'l-'İmâd, Ebu'l-Felah Ahmed Abdulhay b. Ahmed el-Akrî, Şezerâtu'z-Zeheb fî Ahbari Men Zeheb,
Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrut, trs., VI/191.
2Zirikli, Hayruddîn b. Mahmûd b. Muhammed, el-A'lâm, Dâru'l-İlm Li'l-Melâyîn, yy., 2002, IV/147.
3
es-Suyûtî, Celâluddîn Abdurrahman, Buğyetu'l-Vu'ât fî Tabakâti'l-Luğaviyyîn ve'n-Nuhât, (thk. Ebu'l-Fadl
İbrahim), el-Mektebetu'l-Mısriyye, Sayda, trs., VI/69.
4 el-Murâdî, Ebû Muhammed Bedruddîn Hasan b. Kâsım, (thk. Abdurrahmân Ali Suleyman), Tavdîhu'lMekâsid ve'l-Mesâlik bi Şerhi Elfiyyeti'bni Mâlik, Dâru'l-Fikri'l-Arabî, 2008, I/283.
5
en-Neml, 27/25.
6 el-Ferâhidî, el-Halîl, b. Ahmed Kitâbu'l-Cumel fi'n-Nahv, (thk. Fahruddîn Kabâve), 1995, s.229; Sîbevyh,
Ebu'l-Beşer Amr b. Osmân b. Kanber, el-Kitâb, (thk. Abdusselâm Muhammed Harun), Dârul Cîyl, Beyrût,
trs., III/545.
7 el-En’âm, 6/27.
8
en-Nehhâs, Ebû Ca'fer Ahmed b. Muhammed b. İsmâil, İ'râbu'l-Kur'ân, (thk. Zuheyr Gazi Zâhid),
Âlemu'l-Kutub, Beyrût, 1988, II/61.
9İbn Hişâm, Cemâluddîn Abdullah b. Hişâm el-Ensârî, Şerhu Şuzûri'z-Zeheb, (thk. Berakât Yusuf Hebbûd),
Dâru'l-Fikr, Beyrut, 1994, 33.
10 el-Murâdî, Tavdîh, III/1256.
312 Enes ERDİM
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
olursun….denilebilir. Çünkü bu ifadelerin yerinde إِ ْ ن لََّ تَ ْ كُ فْر تَْ د ُ خ ْ ل الجَناةve إِ ْ ن َلَّ تَْ د ُ ن ِم َ ن اْلََّ َ س ِ د تَ ْ سلَ ْ مdenilebilir.11
Bundan dolayı yedi kurra, el-Muddesir, 74/6 ayetinin / َوَلَّ َتَْنُ ْ ن تَ ْ ستَ ْ كثُِرdaha çok istekte bulunmak için
iyilik yapma, şeklinde okunması konusunda ittifak etmişlerdir. /إِ ْ ن َلَّ َتَْنُ ْ ن تَ ْ ستَ ْ كثِْرiyilikte bulunmazsan
çok istersin, denilmez. Çünkü muzari burada cevap konumunda gelmemiştir. َتَْن ْ نde müstetir olan
zamirden hâl olmak üzere nasb konumundadır. Sanki / َوَلَّ َتَْنُ ْ ن ُ م ْ ستَ ْ كثًِراçokça istekte bulunarak iyilik
yapma, denilmiştir.12 Ayette Hz. Allah, karşılığını talep ederek bir şey hibede bulunmaktan Hz.
Peygamberi alıkoymaktadır. İbn Hişâm, Hasan Basrî’nin cezmle okunmuş َلَّتَ ْ ستَ ْ كثِْرşeklindeki
kıraatinin aşağıdaki şekillerde yorumlanabileceğini söyler:
Birincisi: َتَْنُ ْ نden bedel olabilir. Sanki َلَّ تَ ْ ستَ ْ كثِْرdenilmiştir. Buna göre ifade hibe olarak
verdiğin şeyleri çok görme, anlamında olabilir. İkincisi: Ayet sonu olduğundan dolayı vakıf hali
takdir edilmiş olabilir. Vakıftan dolayı sakin kılmıştır. Üçüncüsü ise فَأنْ ِ ذْر َوفَ َ كبِّْر فَطَِّ هْر فَا ْ ه ُ جْرşeklinde
sıralanan ayet sonlarına uygun düşsün diye böyle okunmuştur.13
3. ‘ إ ّ نnin İsminin Merfu Olarak Kullanılması
إنve kardeşleri mübteda ve haberin üzerine dahil olup onlarda amel eden sözcüklerdendir.
Bunlar mübtedayı kendilerine isim kılarak mansûb, haberi de yine kendileri için haber yaparak
merfu biçiminde okunmasını sağlarlar.14 Ancak Kur'ân'ın bazı kıraatlerinde bu yerleşik kurala
aykırı gibi duran bazı okunuş şekilleri göze çarpmaktadır. Bu bağlamda / إِ ْ ن َ ه َ ذا ِ ن لَ َ سا ِ حَرا ِ نBu ikisi
sihirbazdır,15 ayetiyle ilgili çeşitli kıraatler16 rivayet edilmiştir:
a. إِ ا ن َ ه َ ذيْ ِ ن لَ َ سا ِ حَرا ِ نşeklinde ‘ إ ا نnin şeddesi ve ‘ َ ه َ ذيْنnin ىsı ile gelen Ebu Amr’ın kıraatidir. İbn
Hişam’ın ifade ettiği üzere bu Arapça ’da kabul gören biçim üzere gelmiştir. إ ا نismini nasb haberini
ise ref eder. Onun ismi olan ‘هذينnin tesniye olmasına bağlı olarak ya ile mansûb, haberi olan َ سا ِ حَرا ِ ن
nin yine tesniye olmasından dolayı elifle merfu olması gerekir.17
b. ‘ إ ا نnin tahfif edilerek şeddesiz, َ ه َ ذا ِ نnın ise elifle okunmasıdır. İbn Hişam, bu kıraatin
şöyle yorumlanabileceği görüşündedir: İfadenin aslı إ ّ ن هذينdir. İkinci nun düşürülerek tahfif
edilmiştir. Tahfif edildiğinde genellikle yapıldığı gibi amelden alıkonmuştur. Dolayısıyla ondan
sonraki sözcük mübteda olmakla merfu kılınmış, haber de yine elifle getirilmiştir. إِ ا ن َ زيًْ دا قَائِمbu
ifadenin benzeri bir yapıya sahiptir. Tahfif edildiği zaman en fasih kullanıma göre mübteda ve
haber kılınmak üzere إن زيد قائمdenmelidir. Nitekim Hz. Allah / إِ ْ ن ُ كل نَْف ٍ س لَا ما َ علَيْ َ ها َ حافِظÜzerinde
gözetleyici bulunmayan hiçbir nefis yoktur 18 demiştir.19
11el-Mutarrizî, Ebu'l-Feth Nasuriddîn b. Abdisseyyid, el-Muğrib fî Tertîbi'l-Mu'rib, (thk. Mahmûd Fâhûrî-
Abdulhamîd Muhtar), Mektebetu Usâme b. Zeyd, Haleb, 1979, II/438; İbn Hişâm, Şerhu Katri’n-Neda ve
Belli's-Sedâ, (thk. Muhammed Muhyiddîn Abdulhamid), Kahire, 1383, s. 82.
12 Halîl, a.g.e, s.165.
13İbn Hişâm, Katru’n-Neda, s. 83.
14 İbnu's-Serrâc, Ebubekr Muhammed b. Sehl, el-Usûl fi'n-Nahv, (Abdulhuseyn el-Fetelî), Müessesetu'rRisâle, Beyrût, 1988, I/55; İbn Cinnî, Ebu'l-Feth Osman, el-Hesâis, (thk. Muhammed Ali Neccâr), Alemu'lKutub, Beyrut, trs., I/166; el-Ukberî, Ebu'l-Bekâ Muhibbuddîn Abdullah b. el-Huseyn, el-Lubâb fî İleli'l-Binâ
ve'l-İ'râb, (thk.Gazi Muhtar Tuleymât), Dâru'l-Fikr, Dımeşk, 1995, I/205.
15 Tâhâ, 20/63.
16
en-Nehhâs, a.g.e., III/43.
17İbn Hişâm, Şuzûr, s.74
18
et-Târık, 86/1.
İbn Hişâm’ın Arap Grameri Açısından Sorunlu Gibi Gözüken Kur’ân… 313
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
c.‘ إ ا نnin şeddeyle ‘ َ ه َ ذا ِ نnın elifle okunmasıdır. Bu problem teşkil etmektedir. Çünkü şeddeli
olan ‘ إ ا نnin amel etmesi gerekir. Zahir olan, ilk kıraatte olduğu gibi َ ه َ ذا ِ نkelimesinin ya ile
getirilmesiydi. İbn Hişâm buna birkaç şekilde cevap verildiğini söylemiştir. Birincisi, Belharis b.
Ka’b, Has’âm, Zebîd ve Kinâne’nin lehçesinde tesniye sözcükler bütün hallerde elifle kullanılırlar.
: َ denir. Şair şöyle demiştirمَرْر ُ ت بِالازيَْ دا ِ ن َ veرأيْ ُ ت الازيَْ دا ِ ن , َ جاءَ الازيَْ دا ِ ن Buna göre
تََزاوَ د منا بَ َ ين أُذناهُ طَعنةً ... َ د َ عتْهُ إَ ل َ هابي التَرا ِ ب، َ عِ قي ُ م
İki kulağı arasına ikiletmeyen bir vuruşla bizden nasibini aldı.
Bu da onu ufalanmış toprağa terk etti20
Diğer bir şair ise şöyle demiştir:
إن أَبَاَ ها وأَبَا أَبَاَ ها ْ ج ِ د َ غايَتَاَ ها
َلم
... قَْ د بَلَغَا في ا
Onun babası, babasının babası
Şerefte zirveye/son noktaya ulaşmışlardır21
Önceki beyit, mecrûrun, ikincisi ise mansûbun elifle gelişine örnektir.22
İkincisi buradaki إِ ا نsözcüğü نََ ع ْ مanlamındadır.23 Rivayet edildiğine göre bir adam İbnu’-
Zubeyr’den bir şey istedi. O da vermeyince “Beni sana getiren deveye Allah lanet etsin”, demiştir.
İbn Zubeyr ise / نََ ع ْ م َولََ ع َ ن اللهُ َ راكِبَ َ هاEvet Allah binicisine de lanet etsin, anlamında إِ ا ن َوَ راكِبَ َ هاda demiştir.24 نََ ع ْ م
amel etmediği gibi onun anlamındaki إ ا نde herhangi bir şekilde amel etmez. Dolayısıyla, َ ه َ ذا ِ نburada
mübteda olup elifle merfudur. َ سا ِ حَرانise mahzûf olan mübtedanın haberidir. Takdiri َ لََُ ما َ سا ِ حَرا ِ ن
şeklindedir. İsim cümlesinin tamamı ‘ َ ه َ ذا ِ نnin haberidir. لَ َ سا ِ حَرا ِ نnin direkt ‘ َ ه َ ذا ِ نnin haberi olması
mümkün değildir. Çünkü ibtidâ lamı mübtedanın haberinin üzerine dahil olmaz. İbn Hişâm
buradaki lâmın ibtida değil de zaide olabileceğini söylemektedir.25 Üçüncü yoruma göre ise,
ifadenin aslı إِنْهُ َ ه َ ذا ِ ن َ لََُ ما لَ َ سا ِ حَرا ِ نbiçimindedir. هşe’n zamiridir. Sonrası ise mübteda ve haberdir. Cümle
‘ إ ْ نnin haberi olmak üzere merfudur. Mübteda hazfedilmiştir. Bu çokça görülmektedir. إِ ا ن ِم ْ ن أَ َ شا د الناا ِ س
َون
/ َ ع َ ذابًا يَْوَ م الِْ قيَاَ مِ ة الم َ صِّ وُ رKıyamet günü, insanların en şiddetli azaba uğrayanları resim çizenler olacaktır,
hadisinde ve bazı Arapların / إِ ا ن بِ َ ك َ زيْد َ مأْ ُ خوذZeyd senden dolayı yakalandı, sözlerinde olduğu gibi şe’n
zamiri hazfedilmiştir.26 Dördüncü yorum ise, َ ه َ ذاtesniye edilince َ ه َ ذاnın elifi ve tesniye elifi olmak
üzere iki elif bir araya gelmiştir. İki sakinin yan yana gelmesinden dolayı birinin hazfedilmesi
gerekmektedir. ‘ هذاnın elfini mahzuf, geride kalan elifin tesniye elifi olduğunu kabul edenler cer ve
nasb durumunda onu ya harfine çevirdiler. Aksini düşünenler ise elifin lafzında herhangi bir
19İbn Hişâm, Şuzûr, s.75.
20el-Cevherî, İsmail b. Hammâd, Tâcu'l-Luğa ve Sıhâhu'l-Arabiyye, (thk. Muhammed Zekeriyya Yusuf),
Dâru'l-İlm li'l-Melâyîn, Beyrût, 1990, VII/382; İbn Hişâm, Şuzûr, s. 75.
21Şiir için bkz. Halîl, a.g.e., s.238.
22İbn Hişâm, Şuzûr, s. 77.
23 İbn Cinnî, Sırru Sınâati'l-İ'râb,(thk. Hasan Hindâvî), Dâru'l-Kalem, Dımeşk, I/380.
24
ez-Zeccâcî, Ebû'l-Kâsım Abdurrahmân b. İshâk, Kitâbu Hurûfi'l-Me'ânî, (thk. Ali Tevfîk el-Hamd),
Müessesetu'r-Risâle, Beyrût, 1984, s.56; İbn Hişâm, Muğnî'l-Lebîb an Kutubi'l-E'ârîb, (thk.Mâzin elMubarek, Muhammed Ali Hamdullah), Dâru'l-Fikr, Beyrut, 1985, s.58.
25 İbn Hişâm, Muğnî, s.57.
26İbn Hişâm, Şuzûr, 78.
314 Enes ERDİM
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
değişiklik yapmadılar. Beşinci yoruma göre ise ‘ هذاnın müfredinde irâb belirtisi ortaya çıkmayınca
tesniyede de böyle davranılmıştır. Tesniye müfredin fer’i olunca müfred gibi olması için bu yola
başvurulmuştur.27
İbn Hişâm, İbn Teymiyye’nin bu görüşü tercih ettiğini, tesniye olan bir sözcüğün
müfredinin mebni olması durumunda mureb kılınmaktansa mebni kılınmasının daha fasih olduğu
zannına kapıldığını belirtir. İbn Teymiyye, birden çok mahir nahivcinin bunun farkına vardıklarını
söyler.28 Daha sonra kendisine karşı iki şekilde itirazda bulunur. Mebni olan هاتانnın tesniyesi
olmasına rağmen yedi kıraat ……/ إِ ْ ح َ دى ابْنََا ت َ هاتَِْ ينİki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum
(Kasas, 28/27) ayetindeki َ هاتَِْ ينsözcüğünün ya ile okunmasında ittifak etmişlerdir. İkincisi ise الا ِ ذى
mebni olmasına rağmen nasb ve cer durumunda tesniyesinde الل َ ذيْ ِ نdenilir. َ ربانَا أَِ رنَا اللاَ ذيْ ِ ن أَ َ ضا لَّنَا ِم َ ن ا ْ لجِِّ ن َواِْ إِنْ ِ س
/Rabbimiz insanlardan ve cinlerden bizi saptıranları göster….(Fussilet, 41/29) ayetinde görüldüğü
üzere Kur’ân dilinde de böyledir. İbn Hişâm’ın da naklettiği üzere İbn Teymiyye bu itirazları şöyle
cevaplamaya çalışır: Birincisinde irâb lügatı üzere ‘ َ هاتَْ ينnin ya ile gelmesi ابنَ ا تile olan münasabetten
dolayıdır. İrâb burada mebnîlikten daha fasihtir. Aynı şekilde ‘َ ه َ ذا ِ نnin elifinin ‘ َ سا ِ حَرا ِ نnin elifiyle
olan münasebetinden dolayı َ ه َ ذا ِ ن َ سا ِ حَرا ِ نayetinde ise bina durumu irâb durumundan daha fasihtir.
İkincisinde ise الل َ ذا ِ نile َ ه َ ذا ِ نarasındaki farka değinerek itirazı ortadan kaldırmaya çalışır. اللا ذا ِ ن
kelimesi sülasi bir ismin tesniyesi olup ‘ الازيَْ دا ِ نnin benzeridir. َ ه َ ذا ِ نise iki harfli ismin tesniyesidir.
Dolayısıyla harfe olan benzerliğinden dolayı bu son sözcük bina konusunda daha köklüdür.29
İbn Hişâm, alıntılarından da anlaşıldığı üzere İbn Teymiyye’den şöyle nakletmeye devam
eder: Bir topluluk إِ ا ن َ ه َ ذا ِ نşeklinde okuyan kimsenin kıraatinin lahn olduğu ve Hz. Osman’ın şöyle
dediğini iddia etmişlerdir: Mushafta lahn vardır. Araplar bunu dilleriyle düzelteceklerdir. 30 İbn
Teymiyye birkaç yönden bu haberi batıl olarak kabul etmektedir. Birincisi, Sahabe en küçük bir
kötülüğü inkar konusunda yarışırlardı. Bu ortadan kaldırmaları için herhangi bir külfet
bulunmamasına rağmen nasıl Kur’ân’ı Kerim’de lahn olduğunu kabul ederler. İkincisi, Araplar
sözde lahnın bulunmasını son derece çirkin karşılarlar. Kur’an’da kalmasını nasıl çirkin
karşılamazlar. Üçüncüsü Arapların dilleriyle lahnı düzeltecekler diye delil getirmek doğru değildir.
Çünkü Mushaf’la hem Araplar hem de acemler meşgul olmakadır. Dördüncüsü, sahih rivayetlerde
bulunduğu üzere Zeyd b. Sabit التاابو ُ تsözcüğünü Ensar’ın lügatına uygun olarak ةile yazmak için
buna engel oldular ve durumu Hz. Osman’a sundular. Hz. Osman onlara Kureyş lügatı üzere
yazmanlarını emretti. Yine başka bir rivayette Hz. Ömer’e, İbn Mes’ûd’un Yûsuf, 12/35.ayetini َ ع ا ت
…/ ِ حينbelirli bir vakte kadar… şeklinde Huzeyl lügati üzerine okuduğu ulaşınca bunu kabul
etmeyerek insanlara Kur’ân’ı, Kureyş lügatiyle okutun. Hz. Allah, Kur’ân’ı Huzeyl’in değil,
onların lügatiyle indirmiştir, demiştir.31
İbn Hişâm, el-Mehdûy’un şöyle dediğini rivayet etmektedir: Hz. Aişe’den gelen
“Kur’an’da lahn vardır. Araplar onları dilleriyle düzelteceklerdir” sözü doğru değildir. Kur’an’da
bulunan her bir harfin mutlaka Arapça’ya uygun sahih bir yönü vardır. Nitekim Hz. Allah, َلَّ يَأْتِيِ ه
27İbn Hişâm, Şuzûr, s.78.
28İbn Teymiyye, Takiyudddîn Ebu’l-Abbâs Ahmed b. Abdilhalîm, Mecmuu’l-Fetâvâ, (thk. Abdurrahman
Muhammed b. Kasım), Mecmau’l-Melik Fehd, Medine, 1995, 15/257.
29İbn Hişâm, Şuzûr, s. 79.
30İbn Hişâm, Şuzûr, s.79.
31İbn Hişâm, Şuzûr, s.80.
İbn Hişâm’ın Arap Grameri Açısından Sorunlu Gibi Gözüken Kur’ân… 315
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
/ الْبَا ِ ط ُ ل ِم ْ ن بَِْ ين يََ ديِْ هBatıl ona önünden de arkasından da gelemez (Fussilet, 41/42) buyurmuştur. Kur’ân
lahn, fazlalık ve eksiklikten korunmuştur.32
İbn Hişâm, el-Mehdûy’un Hz. Aişe’ye nispet ettiği bu haberin aslında Hz. Osman’dan
rivayetinin meşhur olduğunu belirtir. el-Ferrâ>Ebû Muâviye>Hişâm b. Urve yoluyla gelen rivayete
göre Hişâm’ın babası Hz. Aişe’ye Nisâ Suresinde لَ ِ ك ِ ن الارا ِ س ُ خوَ نifadesinden sonra gelen َ; َوالْ ُ مِ قي ِ م َ ين ال ا صَ لَّة
إِ ْ ن َ ه َ ذا ِ ن لَ َ سا ِ حَرا ِ ن (el-Mâide, 5/69) ve Tâhâ Suresi’ndekiإِ ا ن الا ِ ذي َ ن آَ منُوا َوالا ِ ذي َ ن َ هاُ دوا َوال ا صابِئُوَ ن el-Mâide Suresindeki
ayetlerinden sorunca ey kardeşimin oğlu bu katiplerin hatasıdır, demiştir. İbn Hişâm, Salebî ve
diğer bazı müfessirlerin bunu rivayet ettiğini, ancak böyle bir sözün Hz. Aişe’den sabit olmasının
mümkün olmadığını belirtir. Ona göre bu son ayetle ilgili açıklamalardan anlaşıldığı üzere bu
kıraatlerin her birinin bir veçhi vardır. Yedi kıraatin hepsi yukarıdaki iki ayetteki ifadeleri المِ قي ِ م َ ينve
ال ا صابِئُونdiye, Taha Suresindeki ibareyi çoğu kâriler إن هذانşeklinde okumuşlardı. Dolayısıyla Arapça
’ya olan uygunluğu ve nakilde de sabit olduğundan dolayı bunlara yanlıştır, denilemez.33
4. Mansûb Üzerine Atfedilen Sözcüğün Merfû Olarak Getirilmesi
Matuf olan sözcük mâtufun aleyhe irâb bakımından uyması gerekir. Bundan dolayı harfle
yapılan atfu nesak konusunun nahiv kitapları içinde tabiler kısmında ele alındığını görüyoruz.34 Bu
لَ ِ ك ِ ن الارا ِ س ُ خوَ ن ِفي الْعِلِْ م ِمنْ ُ ه ْ م َ والْ ُ مْؤِمنُوَ ن يُْؤِمنُوَ ن ِبَِا أُنِْ زَ ل إِلَيْ َ ك َوَ ما أُنِْ زَ ل ِم ْ ن قَبْلِ َ ك َوالْ ُ مِ قي ِ م َ ين ال ا صَ لَّةَ َوالْ ُ مْؤتُوَ ن الازَ كاةَ genel kurala aykırı olarak
َ /Ancak onlardan ilimde derinleşenlerle müminler, sanaوالْ ُ مْؤِمنُوَ ن بِاللاِ ه َوالْيَْوِم اْلْ ِ خِ ر أُولَئِ َ ك َ سنُْؤتِيِ ه ْ م أَ ْ جًرا َ ع ِ ظي ً ما
indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Namazı dosdoğru kılanlar, zekatı verenler, Allah'a
ve ahiret gününe inananlar, işte bunlar, biz bunlara büyük bir ecir vereceğiz,35 âyetinde الْ ُ مِ قي ِ م َ ين
ifadesi ya ile kullanılmıştır. Aslında kıyasa uygun olarak وile getirilmesi gerekirdi. Çünkü merfu
üzerine matuftur. Merfu üzerine matuf olan merfu olur. Cem-i müzekker sâlim, ref durumunda
zammenin yerine , وcerr ve nasb halinde ise kesre ve fethadan bedel olarak öncesi kesreli olan bir
إِ ا ن الا ِ ذي َ ن آَ منُوا َ denir. Yineمَرْر ُ ت بِالازيْ ِ دي َ ن َواْلم ْ سلِِ م َ ين َ veرأيْ ُ ت الازيْ ِ دي َ ن َوالْ ُ م ْ سلِِ م َ ين , َ جاءَ الازيُْ دوَ ن َوالْ ُ م ْ سلُِ موَ ن ya harfi alır. Dolayısıyla
َ /Gerçek şu ki iman edenlerleوالا ِ ذي َ ن َ هاُ دوا َوال ا صابِئُوَ ن َوالنا َ صاَ رى َ م ْ ن آَ م َ ن بِاللاِ ه َوالْيَْوِم اْلْ ِ خِ ر َوَ ع ِ م َ ل َ صا ِ لًِا فََ لَّ َ خْوف َ علَيِْ ه ْ م َوَلَّ ُ ه ْ م َ يَْزنُوَ ن
Yahudiler, sabiiler ve Hristiyanlardan Allah'a, ahiret gününe inanan ve salih amellerde
bulunanlar, onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır 36 ayetinde ال ا صابِئُونsözcüğü و
ile gelmiştir. Halbuki kıyas ال ا صابِئِ َ ينşeklinde olmasını gerektirmektedir. Çünkü mansûb üzerine
matuftur. Mansûb üzerine matuf olan mansûb gelir. Cem-i müzekker ise ya ile mansûb olur. İbn
Hişâm bu ikilemden kurtulmak birçok veçhin bulunduğunu ancak bunlardan ikisinin en tercih
edileni olduğunu belirtir:
a. المِ قي ِ مينsözcüğü medh üzerine mansûbtur. İfadenin takdiri /أْم َ د ُ ح المِ قي ِ م َ ينNamaz kılanları
övüyorum şeklindedir. Bu sıfatın diğer sıfatlardan bu şekilde koparılmasının nedeni namazın diğer
ibadetler üzerine olan üstünlüğünü açıklamaktır.37
32İbnHişâm, Şuzûr, s.80.
33İbn Hişâm, Şuzûr, 81 vd.
34 el-Murâdî, a.g.e., I/135; es-Sabbân, Muhammed b. Ali, Hâşiyetu's-Sabbân, Dâru'l-Kutubi'l-'İlmiyye,
Beyrût, 1997, I/129.
35
en-Nisâ, 4/162.
36 el-Mâide, 5/69.
37
en-Nehhâs, a.g.e., I/505; Halîl, a.g.e, , I/88; İbn Hişâm, Şuzûr, 85.
316 Enes ERDİM
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
b. Söz konusu kelime mecrûrdur. Çünkü ِبَِا اُنِْ زَ ل اِليْ َ كibaresindeki َ ماüzerine atıftır. Takdir, يُؤِمنُوَ ن
ُ/ بِالْ ُ كتُ ِ ب َوالْ ُ مِ قي ِ م َ ين ال ا صَ لَّةَ َوُ ه ُ م الأنْبِيَاءAllah’ın kitaplarına ve namaz kılan peygamberlere iman ederler,
şeklindedir.38
İbn Hişâm ikinci ayet için de kendisine göre en tercih edilebilir iki veçhin şunlar olduğunu
zikreder:
a. ال ِ ذي َ ن َ هاُ دواibtida ile merfu, ال ا صابِئُوَ ن َوالنا َ صاَ رىonun üzerine atıftır. Haber ise mahzuftur. Cümle , إ ا ن
إ ا ن الِّ ذي َ ن آَ منُوا بِألْ ِ سنَتِِ ه ْ م َ م ْ ن آَ م َ ن ِمنْ ُ ه ْ م بَِ قلْبِِ ه بِاللهِ اَِ ل آ ِ خِ ر الَّيَِ ة ismi ve haberinden sonra gelmiş gibi düşünülür. Sanki
/Dilleriyle iman eden kimselerden kim kalbiyle Allah'a…iman ederse, denmiş daha sonra ise َوالا ِ ذي َ ن
/ َ هاُ دوا َوال ا صابِئُوَ ن َوالنا َ صاَ رى َ كذلِ َ كYahudiler, Hristiyanlar ve Sabiler de böyledir, söylenmiştir.39
b. الا ِ ذي َ ن َ هاُ دواnın yine yukarıdaki gibi ibtida ile merfu olması, kendisinden sonrasının ona
atfedilmesi, ancak zikredilen haberin bu mübtedaya ait kılınmasıdır. Mübtedanın haberinin delalet
etmesinden dolayı إنnin haberinin mahzûf kılınmasıdır. Sanki إِ ا ن الا ِ ذي َ ن آَ منُوا َ م ْ ن آَ م َ ن ِمنْ ُ همdenmiş daha
sonra َوالا ِ ذي َ ن َ هاُ دواsöylenmiştir. İbn Hişâm, birinci takdiri daha uygun bulur. Çünkü bu durumda
birincisinin delaletinden dolayı ikinci ifadeden haber hazfedilmiş olur.40
5. Cezm Konumunda Lâmı İlletli Olan Fiilin Son Harfinin Düşürülmemesi
Sonu illetli olan fiiller cezm halinde son harfleri hazfedilir. Kunbul’un kıraatinde إِناهُ َ م ْ ن يَتاِ ق
/… َويَ ْ صِْ بِ فَِإ ا ن اللاهَ َلَّ يُ ِ ضي ُ ع أَ ْ جَر الْ ُ م ْ ح ِ سنِ َ ينGerçek şu ki kim sakınır ve sabrederse şüphesiz Allah, iyilikte
bulunanların karşılığını boşa çıkarmaz (Yusuf, 12/90) ayetinde يتقىfiili ya’nın ispatı, يص ْ بِise ‘ رnın
sükunuyla okunmuştur.41 Buna göre cezm edatlarından olan م ْ نkelimesi يتقىüzerine dahil olduğu
halde son harfi niye hazfetmemiş sorusu akla gelmektedir. İbn Hişâm bunu şöyle te’vil etmektedir:
م ْ نburada mevsûl olup şartiye değildir. ‘ يص ْ بِise onun öncesindeki ayetten itibaren ه , ف, ر , ب
harfleri harekeli olduğundan dolayı ya tahfif amaçlı ya vasl niyetiyle vakıf yapılarak ya da anlam
üzerine atfedilerek sakin kılınmıştır. Çünkü mevsûl olan , م ْ نkapalılık ve umumilik anlamları
bakımından şartiye olan ‘ منe benzemektedir.42
6. Kıyasa Aykırı Olarak Adedin Müennes ve Madudun Çoğul Getirilmesi
Arap dilinde on bir ile on iki sayıların temyizinde müzekkerlik ve müenneslik konusunda
aded maduda uyar, temyiz müfred ve mansûb olarak gelir.43 Kur'an'ı Kerim'de bu yerleşik
kullanıma aykırı olarak / َوقَطاْ عنَا ُ ه ُ م اثْنََْ ت َ ع ْ شَرةَ أَ ْ سبَاطًا أَُمًَاBiz onları ayrı ayrı oymaklar olarak on iki
topluluk/ümmet olarak ayırdık44 denmiştir. اسباطاtemyiz kabul edilecek olursa اثَْ ن َ ع َ شَر ِ سبْطًا
söylenmeliydi.
38İbn Hişâm, Şuzûr, 86.
39İbn Hişâm, Şuzur, 86.
40İbn Hişâm, Şuzur, 86
41 el-Murâdî, a.g.e., I/223; İbn Hişâm, Muğnî, 621.
42İbn Hişâm, Şuzûr, s.96-97; İbn Hişâm, Evdahu'l-Mesâlik İlâ Elfiyyeti'bni Mâlik, Dâru'l-Ciyl, Beyrut, 1979,
I/80.
43 İbnu's-Serrâc, a.g.e., II/428; el-Ukberî, a.g.e, I/320; İbn Hişâm, Evdah, IV/242-243.
44 el-A'râf, 7/160.
İbn Hişâm’ın Arap Grameri Açısından Sorunlu Gibi Gözüken Kur’ân… 317
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
İbn Hişâm أَ ْ سبَاطًاkelimesini temyiz değil de َ' اثْنََْ ت َ ع ْ شَرةden bedel kabul etmektedir. Ona göre
temyiz mahzuf olup ifade ً اِثْنََْ ت َ ع ْ شَرةَ فِْرقَةtakdirindedir. Eğer أَ ْ سبَاطًاtemyiz olmuş olsaydı, ال ِّ سبْط
sözcüğünün müzekker olmasına bağlı olarak sayıların da müzekker olması gerekecekti.45
SONUÇ
Önemli dilcilerden biri olan İbn Hişâm el-Ensârî özellikle Şuzuratu'z-Zeheb ve Şerhu
Katri'n-Nedâ adlı eserlerinde genel geçer olan nahiv kaidelerine aykırı görünen Kur'an ayetlerinin
kıraatlerinin farklı şekillerde bilinen dil prensiplerine uygun olarak yorumlamıştır. Ancak bu
yorumların tamamen ona özgü olduğunu söylemek mümkün değildir. Kendisinden önce yazılmış
olan eserlere bakıldığında onun bu yorumları çoğunlukla önceki âlimlerin söylemlerinden ilham
alarak ortaya koyduğunu bununla birlikte daha sistematik ve anlaşılır hale getirdiğini söyleyebiliriz.
Bu bağlamda O, el-En'âm 6/27 ile en-Neml, 27/25 ayetlerinde nida edatının harf veya fiil üzerine
gelmiş gibi görünen formatında araya uygun bir isim takdir edilebileceğini ya da ' ياnın tembih edatı
olarak değerlendirmenin mümkün olacağını belirtmiştir. el-Müddessir, 74/6 ayetinde Hasan
Basrî'nin şartlarını taşımadığı halde talepten sonra gelen muzari fiilini cezmettiği kıraatinin, bedel
olduğu için ya da ayet sonlarındaki uyuma bağlılıktan dolayı veya vakıf yapma amaçlı meczûm
geldiğini düşünür. Tesniye'nin ref durumunda elif nasb ve cer durumunda ya aldığı yerleşik
kuralına zıt kullanımın görüldüğü Tâhâ, 20/63 ayetindeki biçimin Belharis b. Ka’b, Has’âm, Zebîd
ve Kinâne’ye ait lehçe olabileceğini söyler. Yine bazılarınca söz konusu ayetteki 'إ ا نnin نعم
anlamında olduğunu hatırlatır. Ayrıca ona göre, ' إنnin ismi şe'n zamiri şeklinde düşünülüp ondan
sonra gelen ifadenin mübteda ve haberden oluştuğu da söylenebilir. Yusûf, 12/9 ayetinde
Kunbul'un kıraatinde cezm konumunda olduğu halde lâmı illetli olan muzari fiilinin son harfinin
düşürülmemesini, ifadede geçen م ْ نsözcüğünü şart ismi değil de mevsûl olarak yorumlamakla izah
etmeye çalışır. Ayrıca burada vasıl niyetiyle de vakıf yapılmış olabilir. el-A'râf, 7/160 ayetinde
müennes formatındaki on iki sayısının temyizinin, müzekker ve çoğul şeklinde gelmesini başka bir
temyiz takdir edip diğer sözcüğü sayıdan bedel olarak yorumlamakla problemi ortadan kaldırmaya
çalışır.
KAYNAKÇA
el-Cevherî, İsmail b. Hammâd, Tâcu'l-Luğa ve Sıhâhu'l-Arabiyye, (thk. Muhammed Zekeriyya
Yusuf), Dâru'l-İlm Li'l-Melâyîn, Beyrût, 1990.
el-Ferâhîdî, Ebû Abdirrahman Halîl b. Ahmed, Kitâbu'l-Cumel fi’n-Nahv, (thk. Fahruddîn Kabâve),
yy., 1995.
İbn Cinnî, Ebu'l-Feth Osman, el-Hesâis, (thk. Muhammed Ali Neccâr), Alemu'l-Kutub, Beyrut, trs.
-------------- Sırru Sınâati'l-İ'râb, (thk. Hasan Hindâvî), Dâru'l-Kalem, Dımeşk, trs.
İbn Hişâm, Cemâluddîn Abdullah b. Hişâm el-Ensârî, Şerhu Şuzûri'z-Zeheb, (thk. Berakât Yusuf
Hebbûd), Dâru'l-Fikr, Beyrut, 1994.
----------- Evdahu'l-Mesâlik İlâ Elfiyyeti'bni Mâlik, Dâru'l-Ciyl, Beyrut, 1979.
------------ Muğnî'l-Lebîb an Kutubi'l-E'ârîb, (thk.Mâzin el-Mubarek, Muhammed Ali Hamdullah),
Dâru'l-Fikr, Beyrut, 1985.
------------ Şerhu Katri’n-Neda ve Belli's-Sedâ, (thk. Muhammed Muhyiddîn Abdulhamid), Kahire,
1383.
45 İbn Hişâm, Evdah, IV/257; İbn Hişâm, Şuzûr, 602.
318 Enes ERDİM
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
İbn Teymiyye, Takiyudddîn Ebu’l-Abbâs Ahmed b. Abdilhalîm, Mecmuu’l-Fetâvâ, (thk.
Abdurrahman Muhammed b. Kasım), Mecmau’l-Melik Fehd, Medine, 1995.
İbnu'l-'İmâd, Ebu'l-Felâh Ahmed Abdulhay b. Ahmed el-Akrî, Şezerâtu'z-Zeheb fî Ahbari Men
Zeheb, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrut, trs.
İbnu's-Serrâc, Ebubekr Muhammed b. Sehl, el-Usûl fi'n-Nahv, (Abdulhuseyn el-Fetelî),
Müessesetu'r-Risâle, Beyrût, 1988.
el-Murâdî, Ebû Muhammed Bedruddîn Hasan b. Kâsım, (thk. Abdurrahmân Ali Suleyman),
Tavdîhu'l-Mekâsid ve'l-Mesâlik bi Şerhi Elfiyyeti'bni Mâlik, Dâru'l-Fikri'l-Arabî, 2008.
el-Mutarrizî, Ebu'l-Feth Nasuriddîn b. Abdisseyyid, el-Muğrib fî Tertîbi'l-Mu'rib, (thk. Mahmûd
Fâhûrî-Abdulhamîd Muhtar), Mektebetu Usâme b. Zeyd, Haleb, 1979.
en-Nehhâs, Ebû Ca'fer Ahmed b. Muhammed b. İsmâil, İ'râbu'l-Kur'ân, (thk. Zuheyr Gazi Zâhid),
Âlemu'l-Kutub, Beyrût, 1988.
es-Sabbân, Muhammed b. Ali, Hâşiyetu's-Sabbân, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût, 1997.
Sîbevyh, Ebu'l-Beşer Amr b. Osmân b. Kanber, el-Kitâb, (thk. Abdusselâm Muhammed Harun),
Dârul Cîyl, Beyrût, trs.
es-Suyûtî, Celâluddîn Abdurrahman, Buğyetu'l-Vu'ât fî Tabakâti'l-Luğaviyyîn ve'n-Nuhat, (thk.
Ebu'l-Fadl İbrahim), el-Mektebetu'l-Mısriyye, Sayda, trs.
el-Ukberî, Ebu'l-Bekâ Muhibbuddîn Abdullah b. el-Huseyn, el-Lubâb fî İleli'l-Binâ ve'l-İ'râb,
(thk.Gazi Muhtar Tuleymât), Dâru'l-Fikr, Dımeşk, 1995.
ez-Zeccâcî, Ebû'l-Kâsım Abdurrahmân b. İshâk, Kitâbu Hurûfi'l-Me'ânî, (thk. Ali Tevfîk el-Hamd),
Müessesetu'r-Risâle, Beyrût, 1984.
ez-Zirikli, Hayruddîn b. Mahmûd b. Muhammed, el-A'lâm, Dâru'l-İlm Li'l-Melâyîn, yy., 2002.

Konular