KUR'AN-I KERİM’DE FÂSILA UYUMU: ARAP DİLİ KAİDELERİ AÇISINDAN BİR İNCELEME

KUR'AN-I KER‹M’DE FÂSILA UYUMU:
ARAP D‹L‹ KA‹DELER‹ AÇISINDAN B‹R ‹NCELEME
Ahmet BOSTANCI*
End Rhyme Symmetry In The Qur’an:
An Analyses From The Viewpoint Of Arabic Grammer
Summary: The Qur’an has a special genre that contains attributes of both
poetry and prose. It contains mysterious music. This music arises from its
special genre, beauty of its words, harmony of its verses and symmetry of
its rhymes. This study aims to find out the technics that are uses in order
to realise rhyme symmetry and to analyse them from the viewpoint of Arabic grammer. If there are technics that are in conflict with general rules,
the study will find out how the commentators justified these cases and
with reference to the grammer works, in reality whether there is any conflict with general rules. For this purpose, all the cases in the Qur’an are
analysed and evaluation is made on the basis of this comprehemsive
analysis.
Key Words: End Rhymes, Qur’an, Arabic
Her peygambere gönderildi¤i zaman›n adet ve inançlar›na uygun mucizeler verilmifltir. Bu mucizeler; ya kal›c› olmufl, ya da mucize an›ndan itibaren
sona ermifltir. Ço¤u peygamberin mucizesi bu ikincisi, yani kal›c› olmayan
mucize fleklinde gerçekleflmifltir. Alemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.) mucizesi Kur'ân ise, her kelimesi Allah kelam› olan bir vahiy olup k›yamete kadar bâki bir mucizedir. Üslûbu ve belagat›yla, dünya ve ahiretle ilgili konularda verdi¤i bilgilerle mucizeli¤ini göstermifltir. Çünkü Kur'an, mucize an›nda görülüp, sonradan kaybolan geçici bir
mucize de¤il, okunan, ak›lla idrak edilen, k›yamete kadar baki kalacak bir
mucizedir. Dilini, üslûbunu ve manas›n› kavrayan her nesil, Resulullah'›n
(s.a.) bu mucizesini devaml› olarak yaflam›fl, üstün ifade gücü ve manas› karfl›s›nda, benzerini getirmede aciz kalm›flt›r.1
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 2, Say› 1, Bahar 2007 (87-118)
* Yrd. Doç. Dr., Sakarya Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belagat› Ana Bilim Dal› Ö¤-
retim Üyesi, bostanci@sakarya.edu.tr
1 Sâk›b Y›ld›z, "Ayet ve Sûreler Aras›ndaki Münasebet", Atatürk Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi
Dergisi, 1986, sy.7, sy 57. Kur'ân-› Kerîm’in bu konudaki meydan okumas›na ra¤men insanlar›n onun benzerini getirmekten aciz kal›fl› ve Kur'ân’›n icaz yönleri konusunda bk. Ebû Sü-
leyman Hamed b. Muhammed b. ‹brahîm el-Hattâbî, Beyânu i’câzi’l-Kur’ân (Selâsü resâil fî
Kur'ân-› Kerîm'i anlamak, onun harika naz›m örgüsünün ve edebî vasf›-
n›n yeterli olarak de¤erlendirilmesine ba¤l›d›r. Hatta, ‹slam ilimleri tarihine
göz att›¤›m›zda, itikadî ve amelî ihtilaflar›n temelinde, Kur'ân'›n edebi inceliklerini anlamadaki farkl›l›klar›n önemli bir tesiri oldu¤u görülür.2
Kur'ân-› Kerim, kelimeleri ve cümleleri bak›m›ndan Arapça bir kelamd›r.
Ama insanlar›n sözlerinde bulunmayan kendine has bir ifade tarz›na sahiptir. fiiir ve nesir özelliklerini bir araya toplam›flt›r. Onda esrarengiz bir mûsikî
vard›r. Bu mûsikî, Kur'ân'›n kendisine has üslubundan, kelimelerinin güzelli¤inden, cümlelerinin ahenk ve insicam›ndan iç ve d›fl fâs›lalar›n sa¤lad›¤›
uyumdan kaynaklanmaktad›r. Birçok ayetin sonunda s›ralanan fâs›lalar,
Kur'ân-› Kerim'i mûsikî sanat›ndaki ses tekrarlar›yla birlefltirir. Tekrarlanan
sesler, son derece güzel ve tesirlidir. Unutulmayacak bir ahenk üstünlü¤ü
içindedir. Bu da Kur'ân'›n bir baflka yönünün tezahürüdür.3 Nitekim erRummanî'ye (v. 384) göre Kur'ân'›n icaz› yedi yönden tezahür eder. Biri belâ-
gat yönündendir. Üç tabakadan oluflan belâgat›n en üstünü Kur'ân belâgat›-
d›r. Belâgat›n on k›sm›ndan birini de fâs›lalar oluflturur.4
Öte yandan Kur'an-› Kerim, Arapça gramerinin en önemli kaynaklar›ndan
birini teflkil etmifltir. Bu konuda klasik dönem dil bilginleri aras›nda herhangi bir görüfl ayr›l›¤›na rastlanmaz.5 Bununla birlikte Kur'an-› Kerim'de baz›
ayetlerde yerleflik gramer kurallar›n d›fl›na ç›k›ld›¤› izlenimi veren kullan›mlar da mevcuttur. Bunlar bazen iyi niyetten uzak bir flekilde hata olarak yorumlanm›flt›r.6 ‹yi niyetli yaklafl›mlarda ise bunlar›n nahiv kurallar›na uygunluk durumlar› detayl› olarak araflt›r›lm›fl, bir aç›dan uygunluk söz konusu ise bu belirtilmifl, as›l kural›n d›fl›na ç›k›lmas› söz konusu ise bunun gerekçeleri izah edilmifltir.7
88 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
i’câzi’l-Kur’ân içersinde), (nflr. Dâru’l-meârif), Kahire ty., 19 vd.; Ebû Bekir Abdülkâhir b. Abdurrahmân el-Cürcânî, er-Risâletü’fl-fiâfiye (Selâsü resâil fî i’câzi’l-Kur’ân içersinde), (nflr. Dâ-
ru’l-meârif), Kahire ty., 107 vd.
2 Cüneyt Eren, "Arap Belâ¤at›n›n Kur'ân-› Kerîm'in Anlafl›lmas›na Katk›s›", D.E.Ü. ‹lahiyat Fakültesi Dergisi, sy XX, ‹zmir 2004, 118-119.
3 Ali Ero¤lu, "Kur'ân-› Kerim'de Fâs›la", Atatürk Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Dergisi, 1991, sy.
10, 259.
4 Ebû’l-Hasen Alî b. Îsâ er-Rummânî, en-Nüket fî i’câzi’l-Kur’ân (Selâsü resâil fî i’câzi’l-Kur’ân
içersinde), (nflr. Dâru’l-meârif), Kahire ty., 69-70.
5 Bu konuda bk. Reflit Özbal›kç›, Kur’ân ve Hadîs’in Arap Gramerindeki Rolü, ‹zmir 2006, 67-70.
6 Örne¤in Londra Üniversitesinden Prof. Dr. Alfred Guilaume bu görüfltedir. Bk. Soner Gündü-
zöz, “Kur’ân’da Yerleflik Gramer Kurallar›na Ayk›r› Dil Yap›lar› ve Kur’ân’›n Lehçe Haritas› Üzerine bir ‹nceleme (II)”, Nüsha fiarkiyat Araflt›rmalar› Dergisi, 2002, sy. 7, 132.
7 Bu konuda genifl bilgi ve örnekler için bk. Soner Gündüzöz, “Kur’ân’da Yerleflik Gramer Kurallar›na Ayk›r› Dil Yap›lar› ve Kur’ân’›n Lehçe Haritas› Üzerine bir ‹nceleme I-II”, Nüsha fiarkiyat Araflt›rmalar› Dergisi, 2002, sy. 6, s. 77-94; sy. 7, 121-140.
Bu meyanda dikkat çeken hususlardan biri de Kur'ân-› Kerîm’de ayet
sonlar›nda yap›lan baz› uygulamalard›r. Biz bu yaz›m›zda Kur'an-› Kerim'de
fâs›la uyumunu temin için yap›lan uygulamalar›8 tespit edip bunlar› klasik
nahiv kitaplar›nda yer alan Arap dili kaideleri aç›s›ndan inceleyece¤iz. fiayet
yerleflik kurallara ayk›r› gibi görünen uygulamalar varsa bunlar›n tefsirlerde
nas›l gerekçelendirildi¤i üzerinde durarak ve ayr›ca nahiv kitaplar›na da mü-
racaat ederek, gerçekten kurala ayk›r›l›¤›n söz konusu olup olmad›¤›n› tespit
etmeye çal›flaca¤›z. Bütün ilmi konularda oldu¤u gibi bu konuda da sa¤l›kl›
bir karara var›labilmesi için bütün örneklerin tek tek incelenmesi, genel hü-
kümlere ancak bu incelemeden sonra ihtiyatl› bir yaklafl›mla ulafl›lmas› gereklidir. Bu yaz›da, belirtilen bu amac› gerçeklefltirmek için bilgisayar teknolojisinden de istifade edilerek konuyla ilgili Kuran-› Kerim'deki bütün örneklere ulafl›lmaya çal›fl›lm›fl, de¤erlendirmeler ulafl›labilen tüm örnekler incelendikten sonra yap›lm›flt›r.
Konu ortaya konulmadan önce k›saca fâs›lan›n ne oldu¤unun üzerinde
durulmas› uygun olacakt›r.
Fâs›lan›n Tan›m››
Fâs›la f-s-l kökünden türemifl bir kelimedir. Bu kökte sözlük manas› itibariyle, iki fleyin aras›n› ay›rmak, kesmek, hükme ba¤lamak, çocu¤u
sütten kesmek, bir yerden ayr›lmak, ç›kmak gibi pek çok anlam mevcuttur.9
“Ay›ran” anlam›na gelen fâs›la bu kökten ism-i fâildir. Ço¤ulu fleklinde gelir.
Nahiv ve arûz ilminde de farkl› anlamlarda kullan›lan fâs›lan›n Kur'an
terimi olarak yap›lan tan›mlar›ndan biri flu flekildedir: fiiirin kâfiyesi ve secî’in karînesi gibi, ayetin son kelimesidir.10 Ebû Amr ed-Dânî (v. 444), “cümlenin son kelimesidir”, fleklinde tan›mlam›flt›r.11 Bu tan›m aç›s›ndan bak›ld›¤›nda fâs›la ayet sonu olabilece¤i gibi ayet içersindeki bir cümlenin sonu
Kur’an-› Kerim’de Fâs›la Uyumu 89
8 Bununla fâs›lada yer almasayd› baflka türlü de ifade edilebilecek olan hususlar›n fâs›lalarda
uyumu temin edecek bir dizilifl ve flekille ifade edilmesini kastediyoruz.
9 Halîl b. Ahmed el-Ferâhîdî, Kitâbu’l-ayn, (Neflr. Dâru’l-hilâl), ty., yy., VII, 127; Muhammed b.
Mükrim ‹bn Manzûr, Lisânu’l-Arab, (neflr. Dâru Sâd›r), Beyrut ty., XI, 521; Muhammed b. Ebû
Bekir b. Abdülkadir er-Râzî, Muhtâru’s-s›hâh, Beyrut 1995, 517.
10 Celâluddîn Abdurrahmân es-Suyûtî, el-‹tkân fî ulûmi’l-Kur'ân, Kahire 1985, III, 290; Muhammed b. Bahâd›r b. Abdullah ez- Zerkeflî, el-Burhân fî ulûmi’l-Kur’ân, Beyrut 1391 h., I, 53;
S›ddîk b. Hasen el-Kannevcî, Ebcedü’l-ulûm, Beyrut 1978, II, 425; ‹bn Manzûr, Lisânu’l-Arab,
XI, 521. Fâs›lan›n de¤iflik tan›mlar› ve bunlar›n de¤erlendirmesi için bk. Muhammed el-Hasnâvî, el-Fâs›la fi'l-Kur'ân, Beyrut 1986, 26 vd.
11 Suyûtî, el-‹tkân, III, 290; Zerkeflî, el-Burhân, I, 53.
da olabilir.12 Buna göre, her ayet sonu fâs›lad›r ancak her fâs›la ayet sonu
de¤ildir.13 Ancak ilk tan›m daha çok kabul görmüfltür. Fâs›la terimi alimlerce 14 ayetine dayand›r›lmaktad›r.15
Kur'ân-› Kerîm’de fâs›la uyumu, ayet sonlar›nda, kelimelerin son harflerinin veya vezinlerinin manaya uygun ve etkileyici bir tarzda birbirine uymas›
fleklinde ortaya ç›kmaktad›r.16 Örne¤in Necm Sûresinin
ayetlerinde fâs›la olan kelimelerde yer alan son iki harf (vâv ve elif-i maksû-
re) hemen hemen hiç de¤iflmemektedir ki bu anlat›ma güçlü bir vurgu katmaktad›r.
Fâs›la flekil olarak secîye de son derece benzemektedir. Secî, nesirde fâs›-
lalar›n naz›mda ise kâfiyelerin son harf üzerinde uygunluk göstermeleridir.
Bu son harfe nesirde fâs›la, naz›mda ise harf-i revî denir. Secînin as›l kullan›m yeri nesirdir. Ancak fliirde de kullan›la gelmifltir. Bu konuda Ebû’-Tayyib
el-Mütenebbî’ye ait flu beyit örnek olarak verilebilir:17
18
Secî fâs›layla benzerlik arzetti¤inden fâs›lalara secî denilip denilmeyece¤i ve
bu meyanda Kur'ân-› Kerîm’de secînin olup olmad›¤› da alimler aras›nda tart›flma konusu olmufltur.19
Meseleye Kur'ân’› tenzih aç›s›ndan bakan bir k›s›m alimler, Kur'ân-› Kerîm’de secîyi kabul etmemekte, secîye benzese dahi fâs›laya secî denmesini
caiz görmemektedirler. Bunlar aras›nda Ebû’l-Hasan el-Efl’arî (v. 324), erRummânî (v. 384), Ebû Bekr el-Bâk›llânî (v. 403), Bahâuddîn es-Sübkî (v.
773), Sa'duddîn et-Taftazânî (v. 793) ve ‹bn Haldûn’u (v. 808) sayabiliriz.20
90 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
12 Kannevcî , Ebcedü’l-ulûm, II, 425.
13 Suyûtî, el-‹tkân, III, 390; Zerkeflî, el-Burhân, I, 54.
14 Fussilet, 41/3.
15 Bk. Zerkeflî, el-Burhân, I, 54; Suyûtî, el-‹tkân, III, 292.
16 Hasnâvî, Fâs›la, 29.
17 Alî el-Cârim, Mustafa Emîn, el-Belâgatu’l-vâd›ha, ‹stanbul 1993, 273. Secî konusunda ayr›ca
bk. Ahmed b. Alî el-Kalkaflendî, Subhu’l-a’flâ fî s›nâati’l-inflâ, D›meflk 1987, II, 302; Celaluudîn
Ebû Abdullah el-Hatib el-Kazvînî, el-Îzâh fî ulûmi’l-belâga, Beyrut 1998, I, 362.
18 fiiir için bk. Kalkaflendî, Subhu’l-a’flâ, XIV, 169; Tak›yyüddîn Ebû Bekir Ali b. Abdullah el-Hamevî, Hizânetü’l-edeb ve gâyetü’l-ereb, Beyrut 1987, II, 412.
19 Konuyla ilgili tart›flmalar ve taraflar›n delilleri için bk. Zerkeflî, el-Burhân, I, 54 vd.; Suyûtî, el-
‹tkân, III, 292 vd.; Hasnâvî, Fâs›la, 98-130.
20 Hasnâvî, Fâs›la, 101-102.
er-Rummânî, secî sanat›n›n Kur'ân’da olamayaca¤› görüflündedir. Ona
göre fâs›la beli¤, secî ise ay›pl›d›r. Fâs›lada laf›zlar manaya tabidir. Fâs›la,
bizzat amaçlanan bir fley de¤ildir. Secî ise bizzat amaçlan›r ve mana laf›zlara
tabidir. Kur'ân fâs›lalar›n›n tamam› belâgat ve hikmettir. Zira ihtiyaç duyulan, manalar›n anlafl›lmas›na en güzel flekilde ulaflt›ran bir yoldur.21
el-Bâk›llânî de Kur'ân-› Kerîm’de secînin varl›¤›n› inkar ederek aksi görüflte olanlar›n iddialar›n› tevehhüm olarak nitelendirmekte ve bat›l oldu¤u ifade etmektedir.22
Suyûtî (v. 911), fâs›la için kâfiye denilemeyece¤i gibi, fâs›lan›n Kur'ân-›
Kerîm’e has bir terim olmas› dolay›s›yla kâfiyeye de fâs›la denilemeyece¤ini
belirtikten sonra alimlerin ço¤unlu¤unun (cumhur) Kur'ân için secî teriminin
kullan›lamayaca¤› görüflünde oldu¤unu ifade eder. Bunu da hâdis sözlere ait
bir özellikle nitelendirilmesinin Kur'ân’a yak›flmayaca¤› fleklinde gerekçelendirir.23
Kur'ân-› Kerîm’deki bir k›s›m fâs›lalara secî denilebilece¤ini bu sebeple
Kur'ân-› Kerîm’de secînin mevcut oldu¤unu kabul eden alimler de vard›r.24
Bunlar aras›nda Ebû Hilal el-Askerî (v. 394), ‹bn Sinân el-Hafâcî (v. 466),
Ebû Ya'kûb es-Sekkâkî (v. 626), ‹bnü’l-Esîr (v. 637), ‹bn Ebi’l-Hadîd (v. 655),
‹bnü'-Nefîs (v. 684), Yahya b. Hamza el-Yemenî ( v. 745) ve ‹bn Kayyim el-Cevziyye (v. 751) say›labilir.25
Bu alimler Kur'ân-› Kerîm’de ve Hz. Peygamber’in (s.a.) sözlerinde secî bulundu¤unu kabul ettikleri için secîyi güzel ve makbul saymakta ve secîyi yasaklayan hadisleri de makul bir flekilde yorumlamaktad›rlar. Ebû Hilal el-Askerî, “Nesir seci olmaks›z›n güzel olmaz. Bu yüzden bela¤atç›lar›n secîsiz bir
sözünü göremezsin. Belâgat›n ve icaz›n kayna¤› olan Kur'ân-› Kerîm de secî
ile doludur. Secî olmayan bir sûresi yoktur. Secî bütün sûrelerin fas›lalar›nda hatta ayetlerin ortalar›nda bile vakidir”, demifltir.26
‹bnü’l-Esîr, “Secî zemmedilen bir fley olsayd› Kur'ân’da yer almazd›. Halbuki çok miktarda yer almaktad›r. Hatta Rahmân ve Kamer sûreleri gibi taKur’an-› Kerim’de Fâs›la Uyumu 91
21 Rummânî, Nüket, 89-90; Zerkeflî, el-Burhân, I, 54; Suyûtî, el-‹tkân, III, 292.
22 Zerkeflî, el-Burhân, I, 54 vd; Suyûtî, el-‹tkân, III, 292-293.
23 Suyûtî, el-‹tkân, III, 292.
24 Muas›r müelliflerden ‹brâhîm Enîs, “Kur'ân laf›zlar›n›n fliirdeki gibi musikili, fliirdeki gibi kâ-
fiyeli ve secîli oldu¤unu söylememiz Kur'ân için bir kusur getirmez”, demektedir. Bk. Hasnâ-
vî, Fâs›la, 71 (‹brâhîm Enîs'in Mûsîka'fl-fli'r adl› kitab›ndan naklen).
25 Bk. Muhammed Halefullah, Muhammed Za¤lûl Selâm, Selâsü resâil fî i’câzi’l-Kur’ân, (neflr.
Dâru’l-meârif), Kahire ty, 171-176; Hasnâvî, Fâs›la, 103-104.
26 Kalkaflendî, Subhu’l-a’flâ, II, 302-3003.
mam› secîli olan sûreler de vard›r. Genel olarak da hiçbir sûre secîden hali
de¤ildir” der.27
Hafâcî de Kur'ân-› Kerîm’de secînin varl›¤›n› kabul etmeyen alimlerin secî yerine fâs›la demelerinin sebebinin, Kur'ân’›, kâhinler ve baflkalar›ndan gelen sözlere ait bir vas›fla nitelendirilmekten tenzih etme düflüncesi oldu¤unu söyler.28
Bu görüfllerden anlafl›lan Kur'ân-› Kerîm’de fâs›la uyumu oldu¤unun de-
¤il sadece buna secî denilip denilmeyece¤inin ve Kur'ân-› Kerîm’de secînin
var olup olmad›¤›n›n tart›flmal› oldu¤udur. Kur'ân-› Kerîm’i tenzih amac›yla
onda secî olamayaca¤›n› savunanlar da ayetlerin son kelimelerindeki uyumun ve ses ahenginin varl›¤›n› inkar etmemektedirler.
Kur'ân-› Kerim'de Fâs›la Uyumu Amac›yla Yap›lan Uygulamalar
Suyûtî, Kur'ân ilimlerine dair ansiklopedik eseri el-‹tkân'da, fiemsüddîn
‹bnü's-Sâi¤'in (v. 776) ‹hkâmu'l-rây fî ahkâmi'l-ây adl› eserinden naklen fâs›-
la uyumunu sa¤layan uygulamalarla ilgili k›rk maddeye yer vermektedir.29
Zerkeflî (v. 794) ise el-Burhan adl› eserinde konuyla ilgili on iki madde saymaktad›r.30 Baz› tefsirlerde de konuya ilgili ayetlerin aç›klanmas› esnas›nda
de¤inilmifltir. Biz, yapt›¤›m›z incelemelerde Kur'ân-› Kerîm’de fâs›la uyumunu temin eden uygulamalar›n Suyutî ve Zerkeflî'nin verdiklerinden daha fazla oldu¤unu tespit ettik.31 Afla¤›da bunlardan birbirine yak›n olanlar› grupland›rarak ayn› bafll›k alt›nda yer verece¤iz.
Tespit edebildi¤imiz kadar›yla Kur'an-› Kerim'de, ço¤unlukla fâs›la uyumu
gerekçesiyle izah edilen uygulamalar flunlard›r:
1. Hazf
Nahiv ilmi ba¤lam›nda düflünüldü¤ünde, karineye dayal› olarak ibareden
bir veya daha fazla unsuru düflürmek olarak tarif edilebilecek olan hazf32
Kur'ân-› Kerîm'de s›kl›kla baflvurulan üslup özeliklerinden birisidir.
92 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
27 Ebû’l-Feth ‹bnü'l-Esîr Ziyâuddîn Nasrullah b. Muhammed el-Mavs›lî, el-Meselü’s-sâir fî edebi’l-kâtibi ve’fl-flâir, Beyrut 1995, I, 195.
28 Suyûtî, el-‹tkân, III, 294.
29 Suyûtî, el-‹tkân, III, 296-301. ‹bnü'-Sâi¤ bu tür uygulamalar› fleklinde nitelendirmektedir.
30 Zerkeflî, el-Burhân, I, 61-67. Zerkeflî, bu uygulamalar için ifadesini kullanmaktad›r.
31 Afla¤›da yer verece¤imiz üzere, on alt› ana bafll›kta toplad›¤›m›z elli yedi uygulama tespit etmifl
bulunmaktay›z.
32 Tarif ve hazf konusunda genifl bilgi için bk. Halil ‹brahim Kaçar, Edebî Yönden Hazif Üslûbu,
(Bas›lmam›fl Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, ‹stanbul 2002,
Kur'ân-› Kerîm’de fâs›larda flu hazifler yap›lmaktad›r:
a) Marife menkûs kelimedeki yâ harfinin hazfi: 33
ayetinde oldu¤u gibi.34 kelimesi marife olmas›na ra¤men yâ harfi fâs›la
uyumu için hazfedilmifltir. Cumhur (k›raat imamlar›n›n ço¤unlu¤u) kelimeyi
hem vas›l hem de vak›f halinde "yâ"s›z okumufltur. ‹bn Kesîr (v. 120) ve
Ya’kûb (v. 205) ise "yâ"n›n ispat› ile okumufllard›r.35
Arapça’da, menkûs kelime ile marife veya muzaf oldu¤u takdirde "yâ"s›
hazfedilemez. Ancak bu kural vas›l haline mahsustur. Vak›f yap›lmas› durumunda ise; daha fasih olan tutum, ref’ ve cer halinde “yâ”n›n isbat› ile vak›f
yap›lmas›d›r. ve örneklerinde oldu¤u gibi. Bununla
birlikte hazf ile vak›f yapmak da caizdir.36 Araplardan örne-
¤inde oldu¤u gibi yâ’s›z söyleyenler de mevcuttur.37
Buna göre Kur'ân-› Kerîm bu uygulamas› ile Arap dilindeki cevaz› uygulam›fl olmaktad›r.
b) Merfu muzârî fiilde illet harfi ("yâ"n›n) hazfi: 38 ayetinde oldu¤u gibi.39 K›raat imamlar›n›n ço¤unlu¤u (cumhur), ayeti, imam mushaf›na
uygun olarak hem vas›l hem de vak›f durumunda "yâ"n›n hazfi ile okumufltur. Nâfi' (v. 199) ve Ebû Amr (v. 154), vakf halinde "yâ"n›n hazfi, vas›l halinde isbat› ile, ‹bn Kesîr ve Ya'kûb, hem vas›l ve hem de vak›f halinde "yâ"n›n
isbat› ile okumufllard›r.40
cezm eden bir flart edat› de¤ildir. Bu yüzden muzârî fiili cezm etmez.
O halde “ya”n›n hazfine baflka bir gerekçe aramak gerekir. Zerkeflî, tahfif için
hazf olundu¤unu ifade eder.41 Ahfefl’ten rivayet edildi¤ine göre, o gerekçe saKur’an-› Kerim’de Fâs›la Uyumu 93
34. Hazf konusundaki de¤iflik tarifler için bk. ‹n'âm Fevvâl Akkâvî, el-Mu'cemu'l-mufassal fî
ulûmi'l-belâga, Lübnan 1996, 530 vd.
33 el-Mü’min, 40/32.
34 Suyûtî, el-‹tkân, III, 297.
35 Ahmed b. Muhammed el-Bennâ ed-Dimyâtî, ‹thâfu fudalâi’l-befler bi’l-k›rââti’l-erbeati afler,
Beyrut 1987, II, 435; Muhammed et-Tâhir b. Âflûr, Tefsîru't-Tahrîr ve'-tenvîr, Tunus 1984,
XXIV, 137.
36 Ebû Muhammed Abdullah Cemâluddîn ‹bn Hiflâm el-Ensârî, fierhu Katru’n-nedâ ve bellü’ssadâ, Kahire 1383 h., 326; a. mlf., Evdahu’l-mesâlik ilâ Elfiyeti ‹bn Mâlik, Beyrut 1979, IV,
344; Ebû’l-Bekâ Muhibbuddîn Abdullah b. Hüseyin, el-Lübâb ilelü'l-binâi ve’l-i’râb, D›meflk
1995, II, 204-205; Bahâuddîn Abdullah ‹bn Akîl el-Hemezânî, fierhu ‹bn Akîl, D›meflk 1985,
IV, 172; Ebû’l-Feth Osmân ‹bn Cinnî, Kitâbu’l-Lüma’ fi’l-Arabiyye, Kuveyt 1972, 14.
37 Tâhir el-Cezâirî, Tevcîhu’n-Nazar ilâ usûli’l-eser, Haleb 1995, II, 871.
38 el-Fecr, 89/4.
39 Suyûtî, el-‹tkân, III, 297; Zerkeflî, el-Burhân, I, 61.
40 Dimyâtî, ‹thâfu fudalâi’l-befler, II, 607; fievkânî, Fethu’l-kadîr, V, 433.
41 Zerkeflî, el-Burhan, III, 107.
dedinde flöyle demifltir: “Araplar bir fleyin manas›nda de¤iflikli¤e gittiklerinde
harflerinde eksiltme yaparlar. "gecele¤in yürüdü" anlam›ndad›r.
Bu fiili yapan gece de¤ildir. Aksine fiil gecede yap›lmaktad›r. Bundan (bu anlam kaymas›ndan) dolay› ondan bir harf eksiltilmifltir.”42 Buna karfl›l›k fievkânî (v. 1250) flu de¤erlendirmede bulunur: “Ahfefl'in yorumu tart›flmaya
aç›kt›r. Bir kelimenin herhangi bir sebeple anlam kaymas›na u¤ramas›, lafz›-
n›n de¤ifltirilmesini gerektirmez. E¤er böyle olsayd›, bütün mecazlarda lafz›n
de¤iflmesi gerekirdi. Burada asl olan "yâ"n›n ispat›d›r. Zira “yâ”, merfû muzârî bir fiilde bulunmaktad›r ve düflmesi için bir gerekçe mevcut de¤ildir. Bu
ayette “ya”, ‹mam mushaf›nda o flekilde yer ald›¤› için ve ayetler aras› ses
uyumunu sa¤lamak için hazfedilmifltir.”43
Halîl b. Ahmed (v. 175), Sibeveyh (v. 180) ve Ferrâ (v. 207), Araplar›n bazen
muzari fiilin sonundaki illet harfini hazfedip kesre ile yetindikleri bilgisini verir.
Ferrâ buna flahid olarak
beytini getirir.44 Sibeveyh, ayr›ca, “kelamda hazfedilmeyenler kâfiye ve fâs›la
söz konusu oldu¤unda hazfedilebilir”, fleklinde aç›klar.45
Bu yorumlar ›fl›¤›nda Kur'ân-› Kerîm’in Arap dilinde sadece kâfiye ve fâs›-
lalarda izin verilen bir uygulamay› benimsedi¤i anlafl›lmaktad›r.
c) ‹zafet yâs›n›n hazfedilmesi:
ayetlerinde oldu¤u gibi.48 ayeti kerimesinde de fâs›laya riayet gere¤i kesre ile iktifa edilerek yâ hazfedilmifltir.50 Zira sûrede ayetlerin ço¤u “bâ”
fâs›las› ile sona ermektedir. Ayn› durum ayetinde de söz ko-
94 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
42 Zerkeflî, el-Burhan, III, 107.
43 Muhammed b. Alî b. Muhammed efl-fievkânî, Fethu'l-kadîr, el-Câmiu beyne fenneyi’-rivâyeti
ve’-dirâyeti fî ilmi’-tefsîr, (neflr. Dâru’l-fikr), Beyrut ty., V, 433-434.
44 Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ, Meâni'l-Kur'ân, Beyrut 1983, III, 260; fievkânî, Fethu’l-kadîr, V, 433.
45 Ebû Biflr Amr b. Osmân b. Kanber el-Hârisî Sibeveyh, el-Kitab, Bulak 1898, II, 289; Bu konuda ayr›ca bk. Ebû Bekir b. Sehl ‹bnü’s-Serrâc, el-Usûl fi’n-Nahv, Beyrut 1988, II, 376, 389. Hazfedilmeyen her vâv ve yâ kâfiye ve fâs›lalarda hazfedilir. Bk. Ebû’l-Kâs›m Mahmûd b. Ömer ezZemahflerî, el-Mufasssal fî sun’ati’l-i’râb, Beyrut 1993, 478. Ebû’l-Feth Osmân ‹bn Cinnî, S›rru s›nâati’l-i’râb, D›meflk 1985, II, 471. Seâlibî, Arapça’da kelimeden harf hazfedilmesinin tevazünü muhafaza etmek için yap›lan uygulamalardan oldu¤unu ifade eder. Bk. Ebû Mansûr esSeâlibî, F›khu’l-luga ve Esrâru’l-Arabiyye, (neflr. Dâru mektebeti’l-hayat), Beyrut ty., 217.
46 el-Kamer 54/16.
47 er-Ra’d, 13/32.
48 Suyûtî, el-‹tkân, III, 297.
49 Sâd, 38/14.
50 Ebû’l-Fadl Muhammed el-Âlûsî, Rûhu’l-meânî fî tefsîri’l-Kur'âni’l-azîmi ve’s-seb’›’l-mesânî,
(neflr. Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî), Beyrut ty., XXIV, 44, Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, XXIII, 223.
51 el-Mülk, 67/18.
ve
nusudur. Vas›l durumunda Verfl (v. 197), hem vas›l hem de vak›f durumda
Ya’kûb kelimesini “yâ”n›n isbat› ile fleklinde okumufllard›r.52
d) Mütekellim zamirinin hazfi: ayetinde oldu¤u gibi.54 Bir
di¤er örnek de ayetidir. kelimesi ayet sonunda
fâs›la oldu¤u için k›raat imamlar›n›n ço¤u "yâ"n›n hazfi ile okumufllard›r.55
Ayn› durum ayetinde de söz konusudur. kelimesindeki yâ zamiri hazfedilmifltir.57 Ya’kûb hem vas›l hem de vak›f halinde “yâ”n›n
isbat› ile okumufltur.58 ‹mam nüshas›nda ise "yâ"s›z olarak yaz›lm›fl ve cumhur taraf›ndan öylece okunmufltur. Kelime fâs›lada yer ald›¤› için üzerinde
vakfedilmifl gibi kabul edilmifltir. Sibeveyh "isimlerin sonlar›ndan vak›f halinde hazfedilenler" bafll›¤› alt›nda, “kelamda hazfedilmeyen pek çok fley kâfiye
ve fâs›lalarda hazfedilirler”, demektedir.59 Ayr›ca Huzeyl lehçesi mutlak olarak hazf fleklindedir. Hem vas›l ve hem de vak›fta isbat ile okuyan Ya’kûb k›-
raati ise Hicaz lehçesine göredir.60
e) S›fat›n hazfi: ayetinde oldu¤u
gibi. Ayette kelimesi kelimesi ile s›fatlan›rken kelimesi
s›fat söylenmeksizin yer alm›flt›r Müfessirler bu durumu iki flekilde izah etmektedirler. Birinci izaha göre, ayette meyvelerin çeflitlerine ve flarab›n tek
bir çeflit yani hamr oldu¤una iflaret edilmektedir. Di¤er izaha göre ise, ayet
. takdirindedir. Öncesinin delaleti dolay›s›yla ve fâs›laya riayet için
s›fat olan kelimesi hazfedilmifltir.62
Hal veya lafz›n delalet etmesi durumunda s›fat›n hazfi Arapça’da bilinen
bir husustur.63 Kur'ân-› Kerîm de bu ayette bunu uygulam›flt›r.
Kur’an-› Kerim’de Fâs›la Uyumu 95
52 Dimyâtî, ‹thâfu fudalâi’l-befler, Beyrut 1987, II, 551; Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XVII, 165.
53 efl-fiuarâ, 26/14.
54 Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, IX, 108.
55 el-Hüseyn b. Ahmed ‹bn Hâleveyh, el-Hucce fi'l-k›rââti's-seb', Beyrut 1401 h., 169.
56 el-Bakara, 2/40, en-Nahl, 16/51.
57 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, I, 243.
58 Dimyâtî, ‹thâfu fudalâi’l-befler, II, 185.
59 Sibeveyh, el-Kitab, II, 289
60 Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, I, 457.
61 Sa’d, 38/51.
62 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XXIII, 213.
63 Bk. Ebû’l-Feth Osmân ‹bn Cinnî, el-Hasâis, (neflr. Âlemu’l-Kutub), Beyrut ty., II, 372. Selahuddîn Ebû Saîd Halîl b. Kilkeldî el-Alâî, el-Fusûlu’l-müfîde fi’l-vâvi’l-mezîde, Amman 1990,
263. Kur'ân-› Kerîm’de fleklinde yorumlanan ayeti ve benzeri ayetlerde
de s›fat›n hazfine örnek mevcuttur. Bk. ‹bn Hiflâm, fiüzûru’z-zeheb, I, 165; a. mlf., Mu¤ni’l-lebîb, I, 389, 818-819. Buralarda s›fat›n hazfi halin delaletinden anlafl›ld›¤› ve s›fat takdir edilmedi¤i zaman anlam›n uygun olmad›¤› fleklinde gerekçelendirilmifltir. Hattâbî, kelamda müsta¤ni kal›nabilecek unsurlar›n hazfedilmesini belagat›n bir nevi olarak kabul eder. Bk. Hattâ-
bî, ‹’câzi’l-Kur’ân, 47.
f) Âid zamirinin hazfi: ayetinde oldu¤u gibi.
Daha güçlü (azhar) olan görüfle göre ifadesindeki mâ mevsûledir. ‹fadenin asl› fleklindedir. Âid zamiri fâs›laya riayet için hazfedilmifltir. Nitekim ayn› sûredeki ayetinde zikredilmektedir. Zira bu ayette kelime ayet ortas›nda yer almaktad›r ve fâs›la gere¤i
âid zamirinin hazfine ihtiyaç duyulmamaktad›r. "Mâ"n›n masdar "mâ"s› olmas› da mümkündür. Buna göre mana “sizin flirk koflman›zdan uza¤›m yani onu
taklit etmem” fleklinde olur.66 Bu durumda ayette hazif söz konusu olmaz.
Arapça'da, ayetinde oldu¤u gibi,68 tam fiilin veya
vasf›n mansub muttas›l zamiri olan aidin hazfi caizdir. Merfû durumunda
olan âid zamir fâil konumunda oldu¤u için hazfi caiz de¤ildir. Mecrûr olan›n
da câr›n bir parças› oldu¤u için hazfi caiz de¤ildir. Ancak fiil mevcut ise, hazfedilmesi uygulamas› az da olsa mevcutur.69 ‹bn Hiflâm (v. 761) bunu “ism-i
mevsûl veya ism-i mevsûl ile vas›flanan kelime de, âid zamiri gibi harfi cer ile
mecrûr ise, harfi cerle mecrûr âid zamirinin hazfi de caizdir”, fleklinde ifade
eder.70 Buna göre Kur'ân-› Kerîm bu cevaz› uygulam›fl olmaktad›r.
g) Mef’ûlün hazfi: ayetlerinde oldu¤u gibi. Bu ayetlerde mef’ûl fâs›laya riayet için hazf olunmufltur. Zira
sûrenin fâs›lalar› elif iledir.73
Bir di¤er örnek de flu ayettir: Ayet “az düflünüyorsunuz”
ya da “az zaman düflünüyorsunuz” takdirindedir. masdar olarak veya
zarf olarak nasb edilmifltir. Zira mukadder bir masdar veya zarf›n s›fat›d›r.
Fiilin mef’ûlü fâs›la gerekçesiyle mahzuftür. Tefsirlerde hazfedilen mef’ûl için
"nimetlerini" veya "geçen sözün içeri¤ini " "bafl›n›za gelen bela ve sevinçli halleri" gibi takdirlerde bulunulmufltur.75
96 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
64 el-En'âm, 6/78.
65 el-En'âm, 6/80.
66 Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, VII, 323.
67 el-Furkân, 25/41.
68 Bk. ‹bn Akîl, fierh, II, 168 vd; Ebu'l-Bekâ, el-Lübâb, II, 125-126.
69 Ebu'l-Bekâ, el-Lübâb, II, 125-126. Hazfin caiz olmas› için mahzufün bilinir olmas› flart› da vard›r.
70 ‹bn Hiflâm, Evdahu'l-mesâlik, I, 173; a. mlf., Mu¤ni'l-lebîb an kutubi’l-eârîb, Beyrut 1985, s.
736. Ayr›ca bk. ‹bn Akîl, fierh, I, 173.
71 el-Leyl, 92/5.
72 ed-Duhâ, 93/3.
73 Zerkeflî, el-Burhân, III, 167; Kazvînî, el-Îzâh, I, 108; Tak›yyuddîn Ebû Bekr Alî b. Abdullah elHamevî, H›zânetü’l-edeb ve gâyetü’l-ereb, Beyrut 1987, II, 413.
74 el-A'raf, 7/3; en-Neml, 27/62, el-Hâkka, 60/42.
75 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XX, 7. Kur'ân-› Kerîm’de fiilin mefulle irtibat›n›n amaçlanmay›p sadece
fiil-fail aras›ndaki iliflki ön planda ç›kar›lmak istendi¤inde meful hazfedilmekte ve bu hazif,
ve
Arapça’da bir gaye ile mef’ûlün hazfi caizdir. Bu amaç yukar›da geçen
ayetlerde oldu¤u üzere fâs›la uyumu ve icaz fleklinde laf›zla ilgili bir gerekçe
olabilece¤i gibi, bunun mef’ûlün ihtikar gerekçesiyle zikredilmemesi gibi mana ile ilgili bir sebebi de olabilir. Hasredilmifl olmas› gibi hazfedilmesinin caiz olmad›¤› yerler de söz konusudur.76 Mef’ûl cümlede fudla (kendisinden
müsta¤ni olunabilecek ö¤e) durumunda oldu¤u için bir baflka ö¤e yerine
mef’ûlün hazfedilmesi daha önceliklidir.77 Mef’ûlün hazfinin caiz olmas› için
bu hazifde cümlenin manas›n› etkileyecek bir mahzurun söz konusu olmamas› gerekir.78 Bu kurallar aç›s›ndan bak›ld›¤›nda Kur'ân-› Kerîm’in uygulamalar›n›n Arap dilindeki mef’ûlün hazfi konusundaki cevaz› kullanan uygulamalar oldu¤u görülmektedir.
h) Câr mecrûrun hazfi: ayetinde oldu¤u gibi.
Ayette câr mecrûr icaz ve fâs›la uyumunu temin için hazfedilmifltir. Ayet,
takdirindedir.80
›) Fâilin hazfedilip mef’ûlün onun yerini almas›:
ayetinde oldu¤u gibi.82 Burada meçhul fiili kullan›ld›¤›ndan fâil zikredilmesine gerek kalmam›fl ve bu sayede bir önceki ayetin fâs›las›
. ve sonraki ayetin fâs›las› kelimeleri ile uyum sa¤lanm›flt›r.
2. Takdim
Cümlenin bütün ö¤elerini bir defada söylemek mümkün olmad›¤›ndan
baz›s›n› önce, baz›s›n› da sonra söylemek gerekir. Takdim, bir sebepten dolay› cümle dizimindeki bir kelimenin di¤er bir kelimeden önce getirilmesidir.
Bir fleyi takdim etmek onu di¤erinin önüne koymakt›r. Yani sonra zikredilmesi gereken kelimeyi herhangi bir sebepten dolay› zikredilmesi gereken yerinden önce zikretmektir. Takdimin z›dd› olan tehir de, cümlenin önce gelmesi
gereken bir ö¤esinin, baz› özel flartlardan dolay› sonraya b›rak›lmas›, geciktirilmesi demektir.83
Kur’an-› Kerim’de Fâs›la Uyumu 97
muhataba, fiilin tesir alan›na girebilecek her mefulü takdir etme serbestisi tan›maktad›r. Bk.
Kaçar, Hazif, 210; ayr›ca bk. Muhammed Ebû Mûsâ, Hasâisu’-t-terkîb, Kâhire 1996, 341; Abdulfettah Feyyûz, Min belâgati’n-nazmi’l-Kur’ânî, Kahire 1992, s. 131. Nitekim metin k›sm›nda
iflaret edildi¤i gibi bu ayet-i kerimedeki hazfedilmifl meful ile ilgili farkl› takdirler mevcuttur.
76 ‹bn Hiflâm, Evdahu’l-mesâlik, II, 184.
77 Abdurrahmân ‹bn Ebi’-Vefâ, Kitâbu Esrâri’l-Arabiyye, Beyrut 1995, 328; ‹bn Akîl, fierh, II,
155.
78 ‹bn Akîl, fierh, II, 156.
79 el-Kamer, 54/10.
80 Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, XXVII, 182.
81 el-Leyl, 92/19.
82 Suyûtî, el-‹tkân, III, 301.
83 Eren, a.g.m., 132.
Takdim yapman›n, yerine göre, hofla giden veya tersi bir fleyi bir an önce
ifade etme, teflvik, haz alma, teberrük, tahsis, inkar ve garipseme, fiiliyattaki
s›ralamaya riayet, küçümseme, övünme, flikayet, önem verme, kelamdaki önceki s›ralamaya riayet, alay etme, tedricilik ve durumu ifade etme gibi pek
çok gayesi vard›r.84
Takdim-tehirde kelamda flu dört sonuçtan biri meydana gelmektedir: 1)
Laf›zdaki güzelleflmenin yan› s›ra manada da ziyadeli¤in oluflmas›, 2) sadece
anlamda bir ziyade meydana gelmesi, 3) herhangi bir de¤iflikli¤e yol açmamas›, 4) manan›n bozulup problemli hale gelmesi. Meânî ilminde “ta’kîd” olarak
isimlendirilen bu dördüncü tür takdim-tehirler kabul edilmez.85 Kur'ân-› Kerîm’de fâs›lalarda yap›lan takdimler birinciye di¤erleri de ikinciye örnektirler.
Kur'ân-› Kerîm’de fâs›lalarda yer alan takdim uygulamalar› flu flekildedir:
a) Mefûlün âmiline takdimi: ayeti buna misal teflkil eder. Ayet demektir. Verilen önemi ifade
gerekçesiyle mef’ûl fiilin önüne geçirilmifltir. Çünkü vurgulanmak istenen konu (ilah›) inkar veya ikrard›r. Bu takdimde, ayn› zamanda fâs›laya riayet de söz konusudur.87
Arapça'da mef’ûlün amiline takdimi caiz88 ve s›kl›kla görülen uygulamalardand›r. Bu aç›dan Kur'ân-› Kerîm'deki bu uygulamada yerleflik kurallar›n
d›fl›na ç›k›lmas› söz konusu de¤ildir. Kur'ân'daki takdim uygulamalar› için
bazen tahsis bazen de baflkaca belagî gerekçeler de ifade edilmektedir.
b) Hâlin âmiline takdimi: ayetinde
oldu¤u gibi. kelimesi daha güçlü olan görüfle göre deki zamirin halidir. Fâs›laya riayet gere¤i takdim edilmifltir. cennetteki hallerini beyan eden istinaf cümlesidir. Sanki cennete girdikten sonraki halleri
98 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
84 Münîr Mahmûd Alî el-Mesîrî, Delâlâtu’-takdîm ve’-te’hîr fi’l-Kur’âni’l-Kerîm: Dirâse Tahlîliyye,
Kahire 2005, s. 50-67. Kur'ân-› Kerîm’deki takdim-tehirlerin gayeleri için bk. a.e., 133-148.
85 Mesîrî, et-Takdîm ve’-te’hîr, 43-45.
86 es-Saffât, 37/86.
87 Âlûsî, Rûhûl-meânî, XXIII, 100. Mef'ûlün takdimine örnek olarak flu ayetler de verilebilir: elMâide, 5/70 (tefsiri için bk. Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, VI, 275), el-Furkân, 25/39 (tefsiri için bk.
Âlûsî, Rûhu’l-meânî, IXX, 21), el-Kasas, 28/63 (tefsiri için bk. Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XX, 101;
Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, XX, 159), Sebe', 34/40 (tefsiri için bk. Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, XXII,
222), el-Hâkka, 69/31, efl-fiuarâ, 26/74 (tefsiri için bk. Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XIX, 94), el-Fatiha, 1/5.
88 ‹bnü's-Serrâc, el-Usûl fi'n-nahv, II, 228; Ebû’l-Berekât Abdurrahman b. Muhammed ‹bnü Ebî
Saîd el-Enbârî, el-‹nsâf fî mesâili'l-hilâf beyne’n-nahviyyîne’l-Basriyyîne ve’l-Kûfiyyîn, (neflr.
Dâru’l-fikr), D›meflk ty., I, 251.
89 Sa’d, 38/51.
nedir denilmifl ve cevab› da fleklinde
verilmifltir.90
Kûfelilerin aksine Basra ekolü dilcilerine göre hâlin âmiline takdimi caizdir. Kûfeliler bunu bu uygulaman›n zamirin zahir isimden önce söylenmesi
durumunu ortaya ç›karaca¤›n› söylerken Basral›lar buna, isim takdiren (rütbeten) muahhar oldu¤u zaman bunun caiz oldu¤unu söyleyerek cevap vermifllerdir.91
c) Mef’ûlün fâile takdimi: Kur'ân-› Kerîm'de
ayetinde oldu¤u gibi mef’ûlün fâile takdim edildi¤i örnekler vard›r.
Arapça’da fiil cümlesinin normal s›ralamas›nda fâilin yeri mef’ûlden öncedir. Ancak tersi bir s›ralama da vakidir. örne¤inde oldu¤u
gibi, e¤er fâil ile mef’ûlün kar›flmas›na engel olacak bir karîne söz konusu ise
mef’ûlün fâile takdimi caizdir.93 ayetinde oldu¤u
gibi, fâile mef’ûle ait bir zamir bitiflmesi durumunda oldu¤u üzere takdimin
vacip oldu¤u yerler de vard›r.95
d) Nâk›s fiilin haberinin ismine takdimi: ayeti buna
misaldir.97 Fâs›laya riayet ve önce küfüv zikredilmek suretiyle ilk önce duyulmas› temin edilerek verilen önemi ortaya koyma gerekçeleriyle öne al›nm›flt›r.98
Arapça’da belirli flartlarla nak›s fiillerin haberlerinin isimlerine takdimi
caizdir. Bunun caiz oluflu, isimlerinin fâile, haberlerinin de mef’ûle benzedi-
¤i, mef’ûlün fâile takdimi caiz oldu¤u gibi nak›s fiilin haberinin de ismine takdiminin caiz oldu¤u fleklinde aç›klanmaktad›r.99
e) Câr mecrûrun müteallak›na takdimi: ayetinde oldu-
¤u gibi. Bu ayette câr mecrûrunun müteallak› olan kelimesine
Kur’an-› Kerim’de Fâs›la Uyumu 99
90 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XXIII, 213.
91 Enbârî, el-‹nsâf, I, 251. Hâlin zilhâle takdim ve tehiriyle ilgili nahiv kurallar› için bk. Mesîrî,
et-Takdîm ve’t-te’hîr, 98-99.
92 el-Kamer 54/41.
93 ‹bn Akîl, fierh, II, 100; ‹bn Hiflâm, Katru'n-nedâ, s. 186; ‹bn Cinnî, Hasâis, II, 382.
94 el-Bakara, 2/124.
95 Mesîrî, et-Takdîm ve’t-te’hîr, 96-97.
96 el-‹hlâs, 112/4.
97 Suyûtî, el-‹tkân, III, 296.
98 Abdurrahmân b. Muhammed b. Mahlûf es-Seâlibî, el-Cevâhiru’l-hisân fî tefsîri’l-Kur’ân, (neflr.
Müessesetü’l-e’lemî), Beyrut ty., IV, 451; Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, XXX, 620; Muhammed b.
Abdurrahmân el-Mubârekfûrî, Tuhfetü'l-ahfezî bi flerhi câmii’t-Tirmizî, (neflr. Dâru’l-kutubi’lilmiyye), Beyrut ty., IX, 313.
99 ‹bn Akîl, fierh, I, 272 vd.; ‹bn Ebi’l-Vefâ, Esrâru’l-Arabiyye, s. 135; Ebû’l-Bekâ, el-Lübâb, I, 142;
Muhammed Birgivî, ‹zhâru’l-esrâr, (Haz. Nevzat H. Yan›k, M. Sadi Çö¤enli), Ankara 1998, 130.
100 Yûsuf, 12/4.
takdim edilmesi, daha önemli olana verilen ihtimam› ortaya koyma amac›n›n
yan› s›ra fâs›laya riayet olarak aç›klanm›flt›r.101
Arapça'da normal söz diziliflinde müteallak önce ve câr mecrûr sonra gelir.
Ancak nâibu’l-fâil olan hariç câr mecrûrun müteallak›n›n önüne geçmesi caizdir.102 Kur'ân-› Kerîm'de bu cevaz› uygulayan çok say›da ayet mevcuttur.103
Hatta örnek ayet say›s›ndaki fazlal›¤a bakarak Kur'ân-› Kerîm’de fâs›la uyumu konusunda en çok yap›lan uygulama budur dememiz de mümkündür.
f) Zaman bak›m›ndan daha sonra olan›n önce söylenmesi:
ayetinde oldu¤u gibi. fiayet fâs›laya riayet edilmemifl olsayd›
ayetinde oldu¤u gibi zaman bak›m›ndan önce olan /dünya) daha önce
söylenirdi.106 Baz› müfessirler “fâs›laya riayet yan›nda ahirete verilen ihtimam
dolay›s›yla takdim edilmifltir ve müminlerin as›l önem vermesi gerekenin ahiret olmas› gerekti¤inde de iflaret vard›r”, fleklinde yorumlarda da bulunmufllard›r.107
Bu konuda secdenin k›yamdan daha önce söylendi¤i
ayeti ve ölümün hayattan önce zikredildi¤i ayeti de örnek
verilebilir.
Arapça'da vâv at›f harfi tertip ifade etmeyip mücerret cem için oldu¤undan110 bu tür s›ralama de¤ifliklikleri Arapça grameri aç›s›ndan izah gerektiren bir durum teflkil etmemektedir.
100 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
101 Ebu’s-Suûd Muhammed b. Muhammed el-‹mâdî, ‹rflâdu akli’s-selîm ilâ mezâya’l-Kur'âni’l-Kerîm, (neflr. Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî), IV, 252.
102 Birgivî, ‹zhâr, 15.
103 Konuyu fazla uzatmamak gayesiyle yer veremedi¤imiz bu ayetler aras›nda er-Ra'd, 13/5 (tefsiri için bk. Alûsî, Rûhu’l-meânî, VIII, 120), el-Kehf, 18/78 (tefsiri için bk. Alûsî, Rûhu’l-me-
ânî, XVI, 9), el-Enbiyâ, 21/36 (tefsiri için bk. Alûsî, Rûhu’l-meânî, XVII, 48), Yâsîn, 36/71 (tefsiri için bk. Alûsî, Rûhu’l-meânî, XXIII, 51), Fussilet, 41/7 (tefsiri için bk. Alûsî, Rûhu’l-me-
ânî, XXIV, 98), ez-Zuhruf, 43/73 (tefsiri için bk. Alûsî, Rûhu’l-meânî, XXV, 101) ayetlerini ve
tespit edip de burada zikretmedi¤imiz daha pek çoklar›n› sayabiliriz.
104 en-Necm, 53/25.
105 el-Kasas, 28/70.
106 Suyûtî, el-‹tkân, III, 296.
107 Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, XXVII, 112. Ayr›ca bk. Mesîrî, et-Takdîm ve’t-te’hîr, 626.
108 el-Furkân, 25/64. Tefsiri için bk. Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, XIX, 70. Münîr Mahmûd el-Mesî-
rî’ye göre buradaki takdimle ilgili yorumlar içersinde en uygun olan› secdenin faziletine binaen k›yamdan önce zikredildi¤idir. Bk. Mesîrî, et-Takdîm ve’t-te’hîr, 525.
109 en-Necm53/44. Tefsiri için bk. Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, XXVII, 144.
110 Dilciler ve f›k›h usulü alimlerinin ço¤unun görüflü bu do¤rultudad›r. Ebû Alî Fârisî bu konuda dilcilerin ittifak halinde oldu¤unu belirtir. Ancak Sa’leb ve ‹bn Deresteveh gibi baz› Kûfe
ekolü dilcilerinden “vâv”›n mutlak olarak tertip ifade etti¤i görüflü nakledilmifltir. Baz›lar› abdestte tertibin flart oldu¤unu söylemifl olmas›ndan hareketle bu görüflü ‹mam fiâfiî’ye de nispet ederler. Bk. Alâî, el-Fusûlü’l-müfîde, 67-69
g) Üstün olan›n kendisinden daha üstün olana takdimi:
ayetinde oldu¤u gibi.112 Ayet ile ilgili bir görüfle göre, "Harun" kelimesi fâs›laya riayet gerekçesiyle takdim edilmifltir.113
Ayetteki bu s›ralamay› fâs›la uyumu d›fl›nda bir gerekçeyle izah edenler de vard›r: Buna göre, Hz. Harun'un (a.s.) veya Hz. Musa'n›n (a.s.) önce söylenmesi tafdil veya bir baflka husus içermez. Çünkü at›f vâv› mutlak cemden baflka bir anlam ifade etmez. Nitekim bir baflka yerde
buyurulmufltur. Hz. Harun'un önce
zikredildi¤i yerde bunun gerekçesi yafl›n›n büyüklü¤ü, Hz. Musa'n›n önce zikredildi¤i yerde de bunun gerekçesi risalet dolay›s›yla üstün oluflu olabilir.115
Bir baflka izaha göre, sadece “Musa'n›n Rabbi” denilmekle yetinilmemesi tevehhümü izale içindir. Çünkü Firavun,
“Sen flu bebekken al›p yan›m›zda büyüttü¤ümüz çocuk de¤il misin? Sonra da
bizim saray›m›zda senelerce kalm›fl, ömrünün bir k›sm›n› bizimle geçirmifltin?” ayetinden de anlafl›ld›¤› üzere küçüklü¤ünde Hz. Musa'n›n efendisi
idi.117 Sadece "Musa’n›n Rabbi" denilseydi, bu durum flüpheye yol açabilirdi.
Hz. Harun'un da söylenilmesi ve Hz. Musa'dan daha önce an›lmas› bu flüpheyi tamamen ortadan kald›rmaktad›r.118
Buradaki takdim ayn› zamanda Kur'ân-› Kerîm’de secînin varl›¤›n› kabul
edenlerin bunu ispat için ileri sürdükleri en önemli delillerden birini teflkil etmektedir. Buna mukabil, Kur'ân-› Kerîm’de secînin varl›¤›na fliddetle karfl› ç›-
kan isimlerin bafl›nda gelen Bak›llânî, iki farkl› ayetten birinde Musa’n›n, di-
¤erinde Harun’un takdim edilmesinin, secî dolay›s›yla olmad›¤›n› belirtmektedir. Ona göre, tek bir k›ssan›n ayn› anlam› ifade eden farkl› laf›zlarla tekrarlanmas› fesahati ortaya koyan ve belâgat›n ortaya ç›kt›¤› zor bir ifltir ve bu
yüzden Kur'ân-› Kerîm’de bir çok k›ssa çeflitli flekillerde tekrar edilmektedir.
‹nsanlar›n Kur'ân’›n benzerini getirmekten aciz kalmas›n›n sebeplerinden biri de budur.119
Kur’an-› Kerim’de Fâs›la Uyumu 101
111 Tâhâ, 20/70.
112 Suyûtî, el-‹tkân, III, 296.
113 Ebû’l-berekât Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî, Medârikü’-tenzîl ve hakâiku’-te’vîl, ‹stanbul 1984, III, 59; fievkânî, Fethu'l-kadîr, III, 375; ihtimallerden biri olarak; Beydâvî, et-Tefsîr, Beyrut 1996, IV, 61; Âlûsî, Rûhu’l-meânî, IX, 26; Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, XVI, 263.
114 el-A’râf, 7/121-122.
115 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, IX, 26; Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, XVI, 263.
116 efl-fiuarâ, 26/18.
117 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, IX, 26.
118 Hasnâvî, Fâs›la, 119.
119 Suyûtî, el-‹tkân, III, 293-294. buradaki takdimin fâs›laya riayet için oldu¤una karfl› ç›kanlar›n di¤er delilleri için bk. Mesîrî, et-Takdîm ve’-te’hîr, 485-490.
Daha önce de ifade etti¤imiz gibi vâv at›f harfi s›ralama ifade etmedi¤i için
Arap dili grameri aç›s›ndan bu tür takdim ve tehirler izah gerektiren bir durum teflkil etmemektedir.
h) Zamirin yerini tuttu¤u kelimeye takdimi:
ayetinde oldu¤u gibi.121 Zamirin râci oldu¤u (yerini tuttu¤u) kelimeden önce
gelmesi gramerde “izmâr kable'z-zikr” mevzusu olarak ele al›n›p caiz olan ve
olmayan yerler belirtilmektedir.
Basra nahiv ekolü ismin takdiran mukaddem olmas›n› yeterli görerek bu
tür bir takdimi caiz saymaktad›rlar.122 Bu ayetteki "Musa" kelimesi de takdiren zamirden öncedir.123 Zira fâil konumundad›r ve s›ralamadaki yeri fiilden
hemen sonra geldi¤inden, rütbeten zamirden öncedir.
›) Cümle s›fat›n müfred s›fata takdimi:
ayetinde oldu¤u gibi125 Burada cümle s›fat› müfred s›fat›na takdim edilmifltir. Müfred s›fat›n birden fazla unsurdan meydana gelen cümle s›-
fattan önce getirilmesi, müfredin cemiden önce gelmesi bak›m›ndan daha uygundur ve normal s›ralama da bu flekildedir.126 Nitekim Kur'ân-› Kerîm’de de
ve gibi ayetlerde bu uygulama tercih edilmifltir. Ancak tersi bir uygulama da gramere ayk›r›l›k teflkil etmez.
i) Daha beli¤ olan s›fat›n önceye al›nmas›:
ayetlerinde oldu¤u gibi.131 Bu ayetlerde geçen s›fatlar›, kelimelerin vaz’›ndaki yans›madan anlafl›ld›¤› üzere daha beli¤dir132 ve belâgat
aç›s›ndan sonra gelmeleri daha uygundur. Ancak tersine bir s›ralama da gramere ayk›r›l›k teflkil etmez.
102 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
120 Tâhâ, 20/67.
121 Suyûtî, el-‹tkân, III, 296. Bu ayet ayn› zamanda mef'ûlün fâilin önüne geçmesine de örnek teflkil etmektedir. Bk. Zerkeflî, el-Burhan, I, 62; Kazvînî, el-Îzâh, I, 114.
122 Bk. Enbârî, el-‹nsâf, I, 251.
123 Mesîrî, et-Takdîm ve’-te’hîr, 89.
124 el-‹srâ, 17/13.
125 Suyûtî, el-‹tkân, III, 297.
126 Bu konuda bk. Mesîrî, et-Takdîm ve’-te’hîr, 146.
127 el-Mü’min, 40/28.
128 el-Enbiyâ, 21/50.
129 el-Fâtiha, 1/3.
130 et-Tevbe, 9/128.
131 Suyûtî, el-‹tkân, III, 301; Beydâvî, Tefsîr, III, 181; Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XVII, 194.
132 Rafet kelimesinin daha beli¤i oluflunun gerekçelerinden biri de rahmetin daha ileri halini ifade etmesidir. Bk. Beydâvî, Tefsîr, III, 181.
3. Harf ‹lave Edilmesi
a) Med harfi (elif) ilave edilmesi: kelimelerinde oldu¤u gibi.133 ayetinde daki elif kâfiyede oldu¤u
gibi fâs›lada ziyade edilmifltir.135 Zira bu sûrenin fâs›lalar› elif ile bitmektedir.136 Ebû Amr ve Hamza (v. 156) vas›l ve vak›f halinde elifsiz okumufllard›r
ki k›yasa uygun olan da budur. Nâfî, ‹bn Âmir ve Ebû Bekir, vasl› vakf yerine icra ederek her iki durumda da elif ile okumufllard›r. ‹bn Kesîr, Kisâî (v.
189), Hafs (v. 180) ve Halef (v. 229) ise vak›f halinde elif ile okumufllard›r.
kelimeleri de bunun gibidir.137
Yine cezm edat› oldu¤u görüflüne göre ayeti de buna örnektir.139 Müfessirler, ayette geçen ifadesinin “h›fz›n kuvveti ve sa¤-
laml›¤›ndan dolay› asla unutmayacaks›n” anlam›nda oldu¤unu, bununla birlikte, "gafil olma" anlam›nda nehy-i hâz›r oldu¤u ve elifin, ayetindeki gibi fâs›laya riayet için getirildi¤inin de söylendi¤i bilgisini vermektedirler.140
Halîl b. Ahmed, gibi kelimelere eklenen bu elife “elifu’lhurûc ve’t-terennüm” ad› verildi¤ini ifade etmektedir. Onun verdi¤i bilgilere
göre, Cerîr’e ait, beytinde ve
baflka fliirlerde bunun çok say›da örne¤i mevcuttur.141 ‹bn Cinnî (v. 392), bu
elifin iflbâ’ için oldu¤unu ve uygulaman›n ayet sonlar›n›n kâfiyelere benzemesi dolay›s›yla yap›ld›¤›n› ifade etmekte ve kâfiyelerde Cerîr’in bu beyti ve daha pek çok örnekte oldu¤u gibi benzer uygulaman›n bulundu¤u bilgisini vermektedir.142
Kur’an-› Kerim’de Fâs›la Uyumu 103
133 Zerkeflî, el-Burhân, I, 61.
134 el-Ahzâb, 33/10.
135 Ebu'l-Kâs›m Mahmûd b. Ömer ez-Zemahflerî, el-Keflflâf an hakâiki'-tenzîl ve uyûni'l-ekâvîl fî
vücûhi'-te'vîl, Beyrut 1997, III, 535; Nesefî, Medârik, III, 296. Seâlibî, Arapça’da kelimeye harf
ilavesinin ölçüyü muhafaza etmek için yap›lan uygulamalardan oldu¤unu ifade eder. Bk. Se-
âlibî, F›khu’l-luga, 217.
136 Zerkeflî, el-Burhân, I, 61.
137 Dimyâtî, ‹thâfu fudalâi’l-befler, II, 371; Nesefî, Medârik, III, 296; Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr XXI,
28.
138 el-A’lâ, 87/6.
139 Suyûtî, el-‹tkân, III, 297.
140 Beydavî, Tefsîr, V, 480; Ebu’s-Suûd, ‹rflâdu akli’s-selîm, IX, 144; Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XXX,
105; Nesefî, Medârik, IV, 349; Zemahflerî, el-Keflflâf, IV, 740; fievkâni, Fethu'l-kadîr, V, 424.
141 Halîl b. Ahmed el-Ferâhîdî, el-Cümel fi’n-nahv, (tahk:. Fahruddîn Habâve), yy 1995, 255.
142 ‹bn Cinnî, S›rru s›nâati’l-i’râb, II, 471, 677. ‹bn Cinnî, eserinin bir baflka yerinde de Araplardan, örne¤inde oldu¤u gibi, mansub durumdaki gayri munsarif kelimelerde elif ile
duranlar oldu¤u bilgisini vermektedir. Bk. ‹bn Cinnî, a.e., II, 677. Onun verdi¤i bu bilgiden
Arapça’da fliir d›fl›nda da flaz da olsa elif ile vak›f uygulamas›n›n oldu¤u anlafl›lmaktad›r.
b) Sekte hâ's› eklenmesi:
ayetlerinde oldu¤u gibi.144 Bu ayetlerde, k›raat imamlar› aras›nda vak›f halinde “hâ”n›n isbat› ile okuma konusunda ihtilaf yoktur.145
Arapça’da vak›f haline ait hususiyetlerden biri de kelimenin sonuna (istirahat ve tebyin hâ’s› da denilen) sekte hâ’s› (hâ-i sekt) eklenmesidir. Bu "hâ"
üç yerde getirilmektedir:146
1) Sonu illetli olan fiilin gerek örneklerinde
ve ayetinde oldu¤u gibi) cezim gerekse örneklerinde ve ( ayetinde oldu¤u gibi) mebnilikten ötürü sonunun
hazfedilmesi durumunda eklenir. Emirde oldu¤u gibi, fiilin tek harf kalmas›
d›fl›nda "hâ" eklenmesi vâcip de¤ildir. Örne¤in: fiilinin emrinde tek
bir harf kald›¤› için vak›f halinde denir. Zira tek harf üzerine vak›f yap›lmaz.147
2) Harf-i cere bitiflik “mâ-i istifhamiye”de “mây-› haberiyye” ile farkl› olmas› için elif hazfedilir. de oldu¤u gibi. Vak›f halinde ise elife delalet
eden fethay› muhafaza etmek için hâ-i sekt ilave edilir.
3) Murab kelimelere benzemeyen daima ayn› hareke üzerinde mebni olan
mütekellim yâs›, hüve ve hiye gibi kelimelere eklenir. Bu uygulaman›n fliirden örne¤i fleklindedir.
Buna göre, yukar›da verdi¤imiz ayetler üçüncü gruba giren örnekler olmaktad›r.
4. Bir Kelimenin Bir Baflka Kelime Yerine Kullan›lmas›
a) Tesniye (ikil) yerine müfred (tekil) kullan›lmas›: Suyûtî bu konuda
ayetini örnek vermektedir.149
Tefsirlerde, denilmemifl olmas› flu flekillerde izah edilmifltir. Burada Kur'ân-› Kerîm'in icaz yönünün bir yans›mas› olarak bedbaht olufl zevcesine de¤il de özellikle Hz. Adem'e isnat edilmifltir. Zira efllerden birinin bedbahtl›¤› di¤erinin de bedbahtl›¤› demektir.150 Bütün bunlarla beraber fâs›la-
104 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
143 el-Hâkka, 69/25-29.
144 Suyûtî, el-‹tkân, III, 301.
145 Dimyâtî, ‹thâfu fudalâi’l-befler, II, 558.
146 ‹bn Hiflâm, Evdahu’l-mesâlik, IV, 349-350.
147 Rummâni, Nüket, 26.
148 Tâhâ, 20/117.
149 Suyûtî, el-‹tkân, III, 299.
150 Zemahflerî, Keflflâf, III, 92; Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, XVI, 321.
ya riayet de söz konusudur.151 Burada bedbahtl›k ifadesi ile r›zk temininin
yorgunlu¤u da kastedilmifl olabilir.152 Öncesinde hitap Hz. Adem’e oldu¤undan cezan›n bildirilmesi de ona olmufltur.153
Tefsirlerdeki bu izahlarla birlikte, bir önceki ayette hitâb›n Hz. Adem’e oldu¤u ve sonras›ndaki ayetlerde yine ona hitab edilerek devam edildi¤i düflü-
nülürse, her ne kadar Suyûtî örnek olarak bu ayeti vermifl ve baz› tefsirlerde
fâs›laya riayet de söz konusudur denilmifl olsa da, ayette tensiye yerine müfred kullan›m›n›n söz konusu olmad›¤› görülmektedir.154
b) Cemi (ço¤ul) yerine müfred kullan›lmas›: ayetinde
oldu¤u gibi. Bu ayette, ayetinde oldu¤u gibi
denilmemifltir. Tefsirlerde genellikle ayetteki kelimesinin anlam›nda oldu¤u ifade edilmektedir.157 Kelimenin neden bu flekilde geldi¤i tefsirlerde izah edilmeye çal›fl›lm›flt›r. Bir yoruma göre kelime fiilinin mastar›d›r.
Bir di¤er izaha göre; Arapça’da anlam› kastedilerek denildi¤i gibi, burada da kastedilmektedir. Nitekim fliirde de flu flekilde geçer:
ayetinde de kelimesi adbâr manas›nad›r. Birden fazla ferdi gösteren cins ismi kastedildi¤i için bu kelime kullan›lm›flt›r ki fâs›laya riayet de söz konusudur.160 Ya da cümlesindeki kullan›l›fla benzer flekilde tevilindedir.161
c) Müfred yerine tesniye kullan›lmas›: Ferrâ
burada, kastedilmifl olmas›n›n da muhtemel oldu¤unu belirterek tensiKur’an-› Kerim’de Fâs›la Uyumu 105
151 Zemahflerî, Keflflâf, III, 92; Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, XVI, 321.
152 Zemahflerî, Keflflâf, III, 92.
153 Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-beyân an te’vîli âyi’l-Kur'ân, Beyrut 1405 h., XVI, 222.
154 Nitekim Seâlibî de eserinde bu örne¤i “‹ki Kifliye Hitap
Edilmesi Sonra da Sadece Bir Tanesinin ‹fade Edilmesi” adl› bafll›k alt›nda vermekte ve Arap-
ça’da cümlesi gibi kullan›mlar oldu¤unu belirtmektedir. Bk. Seâlibî, F›khu’l-luga, s. 218.
155 el-Furkân, 25/74.
156 el-Enbiyâ, 21/73.
157 Taberî, Câmiu’l-beyân, X IX, 54; ‹smail b. Ömer ‹bn Kesîr ed-D›meflkî, Tefsîru’l-Kur'âni’l-azîm,
Beyrut 1401 h., III, 331.
158 Taberî, Câmiu’l-beyân, XIX, 54; Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Hanbel el-Kurtubî, elCâmi’ li ahkâmi’l-Kur'ân, Kahire 1372 h. XIII, 83.
159 el-Kamer, 54/45.
160 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XXVII, 92; Seâlibî, el-Cevâhiru’l-hisân, IV, 238.
161 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XXVII, 92; Tâhir b. Âflur, et-Tahrîr, XXVII, 213. Bu konuda en-Nisâ, 4/69
(tefsiri için bk. Âlûsî, Rûhu’l-meânî, V, 78) ve efl-fiuarâ, 26/100-101 (tefsiri için bk. Âlûsî, Rû-
hu’l-meânî, XIX, 105; Tâhir b. Âflûr, et-Tahrîr, IXX, 155) ayetleri de örnek olarak verilebilir.
ye bir kelimenin müfred anlam›nda kullan›lmas›na dair fliirlerden örnekler
vermekte ve peflinden de kâfiyelerde di¤er sözlerde olmayan eksiklik veya fazlal›klar olabilece¤ini ifade etmektedir.163 Ancak bu kelimenin müfred yerine
kullan›lm›fl olabilece¤i iddias› sert tenkitlere u¤ram›flt›r. ‹bn Kuteybe (v. 276),
Ferrâ'y› fliddetle reddederek flöyle demifltir. "Ayet bafllar›ndaki sekte hâs›, elif,
hemze ilavesi ve harf hazfi caizdir. Fakat Allah’›n vaat etti¤i iki cenneti fâs›-
laya riayet dolay›s›yla bir cennet saymam›z maazallah büyük bir suçtur. Allah Teala ifadesi ile cenneti tesniye s›fat›yla vas›fland›rmaktad›r.
Sonra da fîhima ifadesinde hümâ zamirini kullanmaktad›r." ‹bn Kuteybe devam›nda, bunun “cehennem bekçilerinin say›s› esas›nda yirmidir. Ancak fâ-
s›la gere¤i on dokuz denmifltir”, demek gibi bir fley olaca¤›n› ifade etmektedir.164
Tefsirlerde de genellikle kelimenin lafzî anlam›yla yani “iki cennet” fleklinde yorumland›¤› görülmektedir. Bu iki cennetin neler olabilece¤i konusunda
ise farkl› yorumlar aktar›lmaktad›r.165 Bu yorumlar aç›s›ndan bak›ld›¤›nda
ayette müfred yerine tesniye kullan›m› söz konusu de¤ildir.
d) Cemi yerine tesniye kullan›lmas›: ‹bnus-Sâig bir önceki ayetle ilgili olarak Ferrâ’n›n ayete kastedildi¤ini, tesniyenin cemi yerine fâs›la dolay›-
s›yla kullan›ld›¤› görüflünü nakleder.166 Sonra da flöyle der: Bu uzak bir ihtimal de¤ildir. Daha sonra tesniye sîgas› ile gelen zamir lafza uymak için o flekilde gelmifltir.167 Tefsirlerdeki konuyla ilgili yorumlar› bir önceki bafll›kta aktarm›flt›k.
Konuyla ilgili bir di¤er örnek de flu ayettir: Tefsirlerin kahir ekseriyetinde “zevcân” kelimesinin "iki s›n›f" ya da "iki çeflit"
manas›nda oldu¤u söylenmifl ve cennet meyvelerinden her birinin iki s›n›f› oldu¤u fleklinde anlafl›lm›flt›r.169 Bu izahlara göre kelimenin bir baflka kelime
yerine kullan›lmas› söz konusu de¤ildir. Ayet ifadesinin iki çeflit manas›nda olamayaca¤›n› kabul eden müfessirlerce de flu flekilde izah edilmek-
106 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
162 er-Rahman, 55/46.
163 Ferrâ, Meâni'l-Kur'ân, III, 119.
164 Suyûtî, el-‹tkân, III, 299; Zerkeflî, el-Burhân, I, 65; Kurtubî, el-Cami’, XVII, 177.
165 Bk. Taberî, Câmiu’l-beyân, XXVII, 145; Celâluddîn es-Suyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, Beyrut
1993, VII, 708; Kurtubî, el-Câmi’, XVII, 183.
166 ‹bn Sâig'in nakletti¤i bu görüfl Meâni’l-Kur'ân’da ilgili ayetin tefsirinde yer almamaktad›r. Bkz.
Ferrâ, Meâni'l-Kur'ân, III, 119.
167 Suyûtî, el-‹tkân, III, 299.
168 er-Rahmân, 55/52.
169 Bk. Kurtubî, el-Câmi’, XVII, 179; Taberî, Câmiu’l-beyân, XXVII, 148; fievkânî, Fethu'l-kadîr,
V, 141; Hüseyin b. Mes’ûd el-Begavî, Meâlimu’t-tenzîl, Beyrut 1987, IV, 274; Ebu's-Suûd, ‹rflâdu akli’s-selîm, VIII, 184; Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XXVII, 117.
tedir: “Zevc burada nevi manas›ndad›r. Cennet meyvelerinin nevileri çoktur
ve her bir meyvenin iki çeflidi bulunmamaktad›r. Bunun izah› iki türlü olabilir: Buradaki tesniyeyi cemi manas›nda kabul ederiz. Tesniye sîgas›n›n seçilmesi fâs›laya riayet ve ayetinden buraya kadar olan
benzer ayetlerle uyumlu olsun diyedir. Ya da "zevcân" kelimesi meyvelerin
baz›lar›n›n kuru baz›lar›n›n da yafl olarak yenilmesi kastedilmifltir fleklinde
izah edilebilir.”170
e) Müfred kelime yerine cemi kullanma: ayetinde oldu-
¤u gibi. Suyutî ve Zerkeflî, ayetteki kelimesinin bir baflka ayette oldu-
¤u gibi manas›nda oldu¤unu ve. fâs›laya riayet dolay›s›yla cemi yap›ld›¤›n› ifade etmektedirler.172 Kelime hakk›nda kelimesinin ço¤ulu oldu¤u veya mufâale bâb›ndan fiilinin masdar› olup “arkadafll›k, dostluk”
manas›nda oldu¤u yorumlar› yap›lmaktad›r.173 Pek çok tefsirde yer alan,
masdar oldu¤u yorumuna göre müfred bir kelime yerine cemi olarak kullan›lmas› söz konusu olmamaktad›r.174
f) Tesniye yerine cemi kullan›lmas›
ayetinde oldu¤u gibi. Ayette geçen fiili s›fat veya ikinci haberdir. Hal olmas› da muhtemeldir.176 Cemi zamiriyle getirilmesi, zamirin iki grubun (ferî-
kayn) toplam›na ait oldu¤u fleklinde izah edilmifltir.177 (S›fat oldu¤u) yaklafl›-
m›na göre fâs›ladan dolay› denilmemifltir.178 “Hum” zamirinin ikinci
haberi olarak düflünüldü¤ünde ise mübtedaya uygun flekilde gelmifl olmakta
ve gramer kurallar› aç›s›ndan izaha gerek kalmamaktad›r.
g) ‹sm-i mef’ûlün ism-i fâil yerine kullan›lmas›: ve
ayetlerinde oldu¤u gibi. Birinci ayette kelimesinin
Kur’an-› Kerim’de Fâs›la Uyumu 107
170 Tâhir b. Âflur, et-Tahrîr, XXVII, 266.
171 ‹brahîm, 14/31.
172 Suyûtî, el-‹tkân, III, 300; Zerkeflî, el-Burhân, I, 64.
173 Ço¤ul oldu¤u görüflü için bk. Kurtubî, el-Câmi’, IX, 366; masdar oldu¤u görüflü için bk. fiihâ-
buddîn Ahmed b. Muhammed el-Hâim el-M›srî, et-T›byân fî tefsîri garîbi’l-Kur'ân, Kâhire
1992, s. 253; Ebû Ca’fer en-Nehhâs, Meâni’l-Kur'âni’l-Kerîm, Mekke 1409 h., III, 532; Ebû’sSuûd, ‹rflâdu akli’s-selîm, V, 46.
174 Bu konuda di¤er bir örnek olarak el-Bakara, 2/34 (tefsiri için bk. Tâhir b. Âflur, et-Tahrîr, I,
427) ayeti de verilebilir.
175 en-Neml, 27/45.
176 ‹bn Hiflâm, Mu¤ni’l-lebîb, 781.
177 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XIX, 211; Ebû’s-Suûd, VI, 289; Beydâvî, Tefsîr, IV, 270.
178 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XIX, 211.
179 el-‹srâ, 17/45.
180 Meryem, 19/61.
ve ikinci ayetteki kelimesinin anlamlar›nda oldu¤u ifade
edilmifltir.181
Arapça’da kal›b›n›n anlam›nda kullan›lmas› bilinen bir uygulamad›r.182 anlamlar› kastedilerek
denilmesi örne¤inde oldu¤u gibi. Bu aç›dan kelimesinin anlam›nda kullan›lmas› gramer aç›s›ndan izah gerektiren bir durum teflkil etmez. Ancak kelimesinin anlam›nda de¤il kendi anlam›nda (yani anlam›nda) oldu¤unu kabul edenler de vard›r. Bunlar kelimesini “görülmeyen” anlam›nda almaktad›rlar.183
h) ‹sm-i fâilin ism-i mef’ûl yerine kullan›lmas›:
ayetlerinde oldu¤u gibi.186 kelimesi anlam›nda187 ve kelimesi de anlam›ndad›r.188
Arapça’da ism-i fâil sîgas›n›n ism-i mef’ûl anlam›nda kullan›m› bilinen bir
uygulamad›r.189 Nitekim Cerîr’e ait
beytinde de kelimesi anlam›nda kullan›lm›flt›r.190
›) Bir harfin bir baflka harf yerine kullan›lmas›: ayetinde
manas›ndad›r.192 Di¤er pek çok ayette “evhâ” kelimesi “ilâ” harf-i
ceri ile kullan›lm›flt›r.193 “Evhâ” fiili “ilâ” harfi ceri ile müteaddi olur. Burada
108 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
181 Suyûtî, el-‹tkân, III, 300.
182 Bk. Seâlibî, F›khu’l-luga, 215.
183 Taberî, Câmiu’l-beyân, XV, 94; Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XV, 126; Nehhâs, Meâni’l-Kur’ân, IV, 160;
fievkânî, Fethu’l-kadîr, III, 233; Celaluddîn es-Suyûti, el-Müzhir fî ulûmi’l-luga, Beyrut 1988,
I, 267; ‹bn Manzûr, Lisânu’l-Arab, IV, 343, II, 588; Ebû Bekir er-Râzî, Muhtâru’s-s›hâh, 326;
Ahmed b. Muhammed b. Ali el-Feyyûmî, el-Misbâhu’l-münîr fî garîbi’fl-flerhi’l-kebîr, (neflr:. elMektebetü’l-ilmiyye), Beyrut ty., II, 505. Suat Y›ld›r›m da ayetin mealini “Sen Kur’ân okudu-
¤un zaman, seninle âhirete inanmayanlar aras›na görünmez bir perde çekeriz.” fleklinde bu
ikinci anlama uygun olarak vermifltir.
184 el-Hâkka, 69/21.
185 et-Târ›k, 86/6.
186 Suyûtî, el-‹tkân, III, 300.
187 Taberî, Câmiu’l-beyân, XII, 46; ‹bn Kesîr, Tefsîr, IV, 416; Kurtubî, el-Câmi’, VI, 374; Âlûsî, Rû-
hu’l-meânî, XXIX, 48; Ebu’s-Suûd, ‹rflâdu akli’s-selîm, IX, 194; fievkânî, Fethu’l-kadîr, V, 284;
‹bn Cinnî, Hasâis, I, 153.
188 Taberî, Câmiu’l-beyân, XII, 46; Kurtubî, el-Câmi’, XVIII, 270; fievkânî, Fethu’l-kadîr, V, 419.
189 Halîl b. Ahmed, Kitâbu’l-ayn, II, 65; Seâlibî, F›khu’l-luga, s. 215; Suyûtî, el-Müzhir, I, 265; ‹bn
Manzûr, Lisânu’l-Arab, I, 680; Ebû Bekir er-Râzî, Muhtâru’s-s›hâh, s. 642; Taberî, Câmiu’lbeyân, XII, 46.
190 Seâlibî, F›khu’l-luga, 215.
191 ez-Zilzâl, 99/5.
192 Suyûtî, el-‹tkân, III, 301; Ebu's-Suûd, ‹rflâdu akli’s-selîm, VIII, 27; Seâlibî, el-Cevâhiru'l-hisân,
IV, 434.
193 Örne¤in en-Nisâ, 4/163; el-A'râf, 7/117; el-Enfâl, 8/11, Yûsuf, 12/3.
“lâm” ile müteaddî oluflu fâs›laya riayet gerekçesiyledir. Ebu'l-Bekâ, ayetteki
“lâm” harf-i cerinin "ilâ" manas›nda oldu¤unu söylemifltir.194 Arapça'da harfi cerlerin bazen birbirlerinin yerine kullanmas› bilinen bir husustur.195
i) Masdar yerine fiil kullan›m›:
ayetinde oldu¤u gibi. Ayet takdirindedir. Fâs›laya riayet için fiil masdar yerine konulmufltur.196
5. Muzârî Fiilin ‹rab› ‹le ‹lgili Uygulamalar
a) Nasb edilecek muzârînin nasb edilmemesi:
ayetinde oldu¤u gibi.
“Fâ”, emir, nehiy, istifham, nefy, temenni, dua ve arzdan birinin cevab›nda yer ald›¤› zaman gizli bir "en" ile muzârî fiili nasb eder. örne-
¤inde oldu¤u gibi.198 ayeti de buna örnektir.200 Sebebiyet de¤il ifltirak manas› ifade etti¤inde muzârî fiilin merfu k›l›nmas› da caizdir. ayeti buna misal teflkil eder.201
b) fiart›n cevab›ndaki muzârîye atfedilen muzârînin cezm veya ref edilmesi: Arapça'da, cezm eden flart edat›n›n cevab›nda bulundu¤undan dolay›
cezm halinde bulunan bir fiile atfedilen muzârî fiilin cezm ve ref edilmesi caizdir.202 Kur'ân-› Kerîm’de bu konuda fâs›la uyumuna paralel bir yol izlendi-
¤i görülür. ayetinde fiili
cümle ortas›nda oldu¤u ve fâs›lay› etkilemedi¤i için fiilin cezm edildi¤i görü-
lürken, ayetinde ise fiilinin
ref halinde b›rak›lmas›n›n tercih edildi¤i görülmektedir.
Kur’an-› Kerim’de Fâs›la Uyumu 109
194 Seâlibî, el-Cevâhiru'l-hisân, IV, 434.
195 Kûfe ekolü dilcilerinin ço¤unlu¤u harf-i cerlerin bazen birbirlerinin anlam›nda kullan›labilece-
¤i görüflündeyken, Basra ekolüne mensub dilciler bu tür yerlerde ya o harf-i cerin kullan›lmas›n› tevil yoluyla izah etmekte veya kullan›lan harf-i cerin bir baflka harf-i cerin anlam›n› tafl›may›p kendi manas› üzere kald›¤›n›, buna mukabil âmilin o harf-i cer ile müteaddi olan bir
baflka âmilin anlam›n› tafl›d›¤›n› ifade etmektedirler. Bk. ‹bn Hiflâm, Mu¤ni’l-lebîb, s. 150-151,
861.
196 fievkâni, Fethu'l-kadîr, IV, 378; Ebu's-Suûd, ‹rflâdu akli’s-selîm, VII, 177.
197 el-Murselât, 77/35-36.
198 Enbârî, el-‹nsâf, II, 557; Zemahflerî, el-Mufassal, s. 325.
199 Tâhâ, 20/81.
200 ‹bn Cinnî, el-Lüma', I, 128.
201 Zemahflerî, el-Mufassal, s. 329.
202 Bk. Zemahflerî, el-Mufassal, 336; ‹bn Akîl, fierh, IV, 39; ‹bn Hiflam at›f olarak düflünüldü¤ünde cezm, istinaf olarak düflünüldü¤ünde de ref edilece¤ini söyler. Bk. ‹bn Hiflam, Evdahu’l-mesâlik, IV, 213.
203 Muhammed, 47/38.
204 el-Haflr, 59/12.
c) Emir fiilinin cezas›ndaki muzârînin cezm edilmemesi:
ayetinde oldu¤u gibi.
Arapça’da emir, nehiy, istifham, temenni, arz›n cevab›ndaki muzârî
fiiller vücûben muzmer bir ile cezm edilir.206
ve ayetlerinde bunun örne¤i mevcuttur. Bu ayette cezm
edilmemesinin sebebi olarak takdirinde olmas› gösterilmekte ve “flayet böyle olmasayd› emrin cevab› olarak fleklinde gelirdi”, denilmektedir.209
6. Gayri Munsar›f Kelimenin Munsarifmifl Gibi Harekelenmesi
ayetlerinde oldu¤u gibi211 Zerkeflî, birinci kelimesinin fâs›la uyumu
gerekçesiyle tenvinli k›l›nd›¤›n› ve tenvinin elife dönüfltürüldü¤ü bilgisini verir.212 ‹bn Cinnî, elifin kelimelerinde oldu¤u gibi iflbâ’ için getirildi¤i söyler. Ona göre, bunun sebebi de ayet fâs›lalar›n›n beyitlerdeki kâ-
fiyelere benziyor olufludur. ‹bn Cinnî ayr›ca, Araplardan bütün gayri munsarif kelimelerde nasb halinde örne¤inde oldu¤u gibi, elif ile vak›f
yapanlar oldu¤u bilgisini verir.213
7. Zamir Kullan›m› ‹le ‹lgili Uygulamalar
a) Müfred müzekker isme ço¤ul zamirle hitap:
ayetinde oldu¤u gibi. Tefsirlerde kelimesinde cemi vâ-
v› getirilmesinin sebebi, "muhatab olan Allah Teâla’ya tazim içindir", fleklinde aç›klanmaktad›r.215 Âlûsî (v. 1270), zamirin bu flekilde kullan›ld›¤› bilgisinin eski nahivcilerden nakledildi¤ini ifade eder.216 _Seâlibî (v. 429), büyük
zatlara ve krallara ço¤ul zamiri ekleyerek hitap etmenin Araplar›n adeti oldu-
110 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
205 el-En'âm, 6/91
206 Zemahflerî, el-Mufassal, 333.
207 et-Tevbe, 9/86.
208 el-Hicr, 15/3.
209 Halîl b. Ahmed, el-Cümel fi’n-nahv, 166, 213, 218; Kurtubî, el-Câmi’, VII, 38; fievkânî, Fethu’lkadîr, II, 139.
210 el-‹nsân 76/15-16.
211 Suyûtî, el-‹tkân, III, 297; Zerkeflî, el-Burhân, I, 66; Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XXIX, 159; Hamevî,
H›zânetü’l-edeb, II, 413.
212 Zerkeflî, el-Burhân, I, 66.
213 ‹bn Cinnî, S›rru s›nâati’l-i’râb, I, 677.
214 el-Mü’minûn, 23/99.
215 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XVI, 253; Kurtubî, el-Câmi’, XII, 149; Seâlibî, el-Cevâhiru’l-hisân, III,
105; fievkânî, Fethu’l-kadîr, III, 498. "Vâv" zamirinin tazim için kullan›lmas› konusunda bk.
‹bn Hiflâm, Evdahu’l-mesâlik, I, 364.
216 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XVI, 253.
¤unu belirtir.217 fleklinde fiilin tekrarlanmas› anlam›nda oldu¤u da söylenmifltir.218 ‹bn Hiflâm da mübteda ve haber d›fl›ndaki unsurlarda, mübteda ve haber aras›ndaki mutabakat gerekmez demektedir.219
b) Ayn› kelimeye iki farkl› zamirin dönmesi:
ayetinde oldu¤u gibi.
ifadesinde zamirin müfred getirilmesi “men” kelimesinin lafz›-
na itibarendir. Bu kullan›mda kafirlerin Allah kat›nda de¤erlerinin az oldu-
¤una dair bir iflaret oldu¤u da tefsirlerde ifade edilmifltir. ifadesinde
cemi zamiri kullan›lmas› ise “men” kelimesinin ço¤ul manas›na itibarendir.
Bu kullan›mda fâs›laya riayetin yan› s›ra müminlerin Allah kat›ndaki de¤erlerine iflaretin de söz konusu oldu¤u yine müfessirlerce vurgulanmaktad›r.221
Arapça'da bazen manan›n dikkate al›nmas› (haml ala'l-ma'na) bazen de
lafz›n dikkate al›nmas› (haml ala'l-lafz) uygulamalar› mevcuttur.222 Kur'ân-›
Kerîm'in de benzer uygulamalar yapt›¤› görülmektedir.
c) Zamir yerine zahir ismin kullan›lmas›:
ayetinde223 oldu¤u gibi. Müfessirlerin izah›na göre; bu ayette önceki k›s›mlarda da bahsedilen Müslümanlar olmas›na ra¤men son k›s›mda zamir yerine
aç›k isim getirilmesinden, kastedilenin öncekilerden farkl› oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Bu da kamil müminlerdir. Ancak zahir isme dönülmesinin yüceli-
¤e delalet amac› tafl›mas› ve fâs›la için olmas› da uzak bir ihtimal de¤ildir.224
8. Kelime Tercihleriyle ‹lgili Uygulamalar
a) ‹ki kelimenin garib olan›n›n seçilmesi: ayetinde oldu¤u gibi. Burada daha çok bilinen ve yayg›n olarak kullan›lan bir kelime
olan kelimesi yerine makama uygun olmas› bak›m›ndan garib olan
kelimesi tercih edilmifltir. ‹bnü'l-Esîr, fâs›la uyumunu bu kelimenin
sa¤lamas› dolay›s›yla bir baflka kelimenin onun yerini almas›n›n uygun olaKur’an-› Kerim’de Fâs›la Uyumu 111
217 Seâlibî, F›khu’l-luga, 214.
218 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XVIII, 63; fievkânî, Fethu’l-kadîr, III, 498.
219 ‹bn Hiflâm, Mu¤ni’l-lebîb, 811.
220 er-Rûm, 30/44.
221 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XXI, 50. Bu konuda el-Bakara, 2/112 ve el-A’râf, 7/178 ayetleri de örnek olarak zikredilebilir.
222 Bu konuda genifl bilgi için bk. ‹bn Cinnî, Hasâis, II, 411 vd.
223 et-Tevbe, 9/112.
224 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, II, 126.
225 en-Necm, 53/22.
mayaca¤›n› belirtir.226
ayetlerinde de fâs›laya riayet gere¤i cehennem veya nâr kelimeleri kullan›lmam›flt›r.231
Eskiden Arapça’da kullan›m› olan ancak hali haz›rda kullan›lmayan kelimelerin Kur'ân-› Kerîm ve hadislerde kullan›m›n›n, bunlar›n Araplar taraf›ndan kullan›lm›fl kelimeler olmas› bak›m›ndan bir kusur teflkil etmeyece¤i ifade edilmifltir.232
b) Müterâdif laf›zlar kullan›lmas›:
ayetlerinde oldu¤u gibi.235 Bu ayetlerin birincisinde ak›l sahipleri için
ifadesi kullan›l›rken di¤erinde ifadesi kullan›lm›flt›r. Bu flekilde
kullan›ld›klar› yerlerde önceki ve sonraki ayetlerle fâs›la uyumu temin edilmifltir.
Müradif yani ayn› anlama gelen farkl› kelime kullan›m›, lafz›n uzun ya da
k›sa olmas› veya vezninin farkl› olmas› gibi durumlarda fliirde ya da nesirde
f›kran›n sonundaki fâs›lada ve baflka yerlerde bir lafz›n yerine bir baflka laf›z
kullanmak zorunda kal›nd›¤›nda baflvurulan bir yoldur.236 Kur'ân-› Kerîm’de
de bu tür uygulamalar görülür.237
c) Ayn› anlam› içeren sîgalardan mübâla¤al›s›n›n seçilmesi: Baz› ayetlerde ve gibi kelimeler kullan›l›p mübala¤a sîgas› getirilmezken baflka ayetlerde ayn› kelimelerin fleklinde mübala¤a sîgalar›n›n kullan›ld›¤› görülür.238 Bu flekilde ayetler aras› fâs›la uyumu temin
112 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
226 ‹bnü'l-Esîr, el-Meselü's-Sâir, I, 162.
227 el-Hümeze, 104/4.
228 el-Müddessir, 74/26.
229 el-Meâric, 70/15.
230 el-Kâria, 101, 9.
231 Suyûtî, el-‹tkân, III, 298.
232 ‹bnü'l-Esîr, garib kelimeleri güzel garib (garîb hasen) ve çirkin garib (garîb kabîh) olmak üzere ikiye ay›rmaktad›r. Ona göre, genel olarak da laf›zlar üçe ayr›l›r. Bunlardan iki k›s›m güzel
(hasen), bir k›s›m ise çirkin (kabîh)dir. Güzel olanlar›n birinci k›sm›, eskiden kullan›lan günü-
müze kadar da kullan›larak gelmifl olan kelimelerdir. ‹kinci k›s›m ise eskiden kullan›lm›fl olup
hali haz›rda kullan›mda olmayan kelimelerdir. Bu kelimelerin kullan›m› Araplarca kusur olarak de¤erlendirilmez. Kur'ân-› Kerîm bu tür pek çok kelime içermektedir ki, bunlara garîbu'lKur'ân ad› verilir. Hadislerde de garîbu'l-hadîs denilen bu tür kelimeler mevcuttur. Bk. ‹bnü'lEsîr, el-Meselü's-Sâir, I, 161.
233 ‹brahîm, 14/52.
234 Tâhâ, 20/54, 128.
235 Suyûtî, el-‹tkân, III, 298.
236 Kalkaflendî, Subhu'l-a'flâ, I, 190.
237 Bu konuda Abese, 80/31 ve el-Müddessir, 74/51 ayetleri de örnek olarak verilebilir.
238 Suyûtî, el-‹tkân, III, 300.
edilmektedir. Ancak mübala¤a sîgas› kullan›lmas›n›n fâs›la uyumu yan›nda
baflka belâgî gerekçelerinin ifade edilmesi de mümkündür.
d) Baz› mübâla¤a sîgalar›n›n di¤erlerine tercih edilmesi:
ayetinde kelimesine tercih edilmifltir.240
e) Ayn› anlama gelen birden fazla kelimenin yanyana kullan›lmas›:
ayetinde kelimesi temyiz veya haldir. Bir yaklafl›ma göre, kelimelerinin pefl pefle getirilmesi
sözünde oldu¤u gibidir. Bunun güzel oluflu makam›n tatvîli (uzatmay›) gerektirmesi ya da fâs›la uyumundan dolay›d›r. Bir baflka izah tarz›nda ise flöyle
denilmifltir: “Müstakar” asiler için, “mukâm” da kafirler içindir.242 Bu yoruma
göre bu iki kelimenin kullan›lmas› tekrar veya tatvîl için de¤il baflka bir gayeye binaendir.
Türkçemiz de dahil pek çok dilde var olan bu kullan›m tarz›nda Arap dili
kaideleri bak›m›ndan herhangi bir ayk›r›l›k söz konusu de¤ildir.
f) Fâs›laya uygun s›fat›n seçimi: ayetinde oldu¤u gibi. kelimesinin ço¤uludur ki nezîr s›fat (uyar›c›) ve masdar (uyarma) anlamlar› tafl›maktad›r. Burada her iki anlamda olmas› da muhtemeldir.
Uyar›c› manas›ndaki nezîrin ço¤ulu olarak düflünüldü¤ünde s›fat›yla
vas›flanmas›, cemaat veya f›rka ile teviline göredir. Di¤er s›fatlar›n yerine bunun tercih edilmesi fâs›laya riayet sebebiyledir.244
9. Müenneslik Ve Müzekkerlikle ‹lgili Uygulamalar
a) Cins isimde müzekkerli¤in veya müennesli¤in tercih edilmesi: Kur'ân-›
Kerîm’de ayeti gibi246 cins isimde müzekkerli¤in tercih
edildi¤i yerler vard›r. Bunun yan›nda ayetinde oldu¤u
üzere müennesli¤in tercih edildi¤i yerler de mevcuttur.248 Müberred'e (v. 286)
göre ikisi aras›ndaki fark soruldu¤unda "nahl" kelimesinin lafz›na bak›larak
müzekker bir s›fat›n, anlam›n›n ço¤ul olmas›na bak›larak da müennes bir s›-
fat›n getirilebilece¤ini ve bu ikisi aras›nda bir fark olmad›¤› cevab›n› vermiflKur’an-› Kerim’de Fâs›la Uyumu 113
239 Sâd, 38/5.
240 Suyûtî, el-‹tkân, III, 300.
241 el-Furkân, 25/66.
242 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XIX, 45.
243 ez-Zuhruf, 53/56.
244 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XXVII, 71.
245 el-Kamer, 54/20.
246 Suyûtî, el-‹tkân, III, 297.
247 el-Hâkka, 69/7.
248 Suyûtî, el-‹tkân, III, 297.
ve
tir.249 Cins isimde her iki uygulamada caiz oldu¤undan250 Kur'ân-› Kerîm’de
fâs›laya uygun olan tercih edilmifl olmaktad›r.
b) Say›larla ilgili kurallar›n d›fl›na ç›k›lmas›:
ayetinde takdirindedir. “Günler”
takdirine göre say›n›n “tâ”s›z getirilmesinin izah› flu flekildedir: Arapça'da
müzekker kelime hazfedilip de say› kald›¤›nda bazen “tâ” getirilmez. Kisâî buna ifadesini örnek olarak verir.
hadisi de buna örnektir. Hadiste kastedilen d›r. “Günler” takdirine
göre, fâs›la uyumu için ayette "tâ" hazfedilmifltir.254
c) Mübteda ve haberin müenneslik müzekkerlik aç›s›ndan mutab›k olmamas›:
ayetlerinde fleklinde gelmemifl olmas› manaya haml
ve faîl vezni mef'ûl anlam›nda oldu¤u zaman kelimede te’nîs ve tezkîrin mü-
savi oldu¤u fleklinde izah edilmifltir.258
d) Asl› müzekker olan kelimenin fâs›ladan dolay› müennes olmas›:
ayetinde oldu¤u gibi. Ayette kullan›lm›flt›r.
Bu, fâs›lalardan ötürü uygunlu¤u sa¤lamak, kelimelerini son hecelerini
denklefltirmek için yap›lm›flt›r.260 Abese Sûresinde ise denilmifltir. Zira bu sûrede "hâ" zamirinin mercii olarak takdir edilen, Kur'an, Abese Sûresinde ise âyâtul-Kur’ân (Kur'ân-› Kerîm ayetleri)dir.262
kelimesi “tef’îl” bab›n›n semâî masdarlar›ndan biri olup263 kullan›-
m› gramere ayk›r›l›k teflkil etmez.264
114 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
249 Kurtubî, el-Câmi’, XVII, 137; fievkânî, Fethu’l-kadîr,V, 125. Bu cevaz için ayr›ca bkz. ‹bnü’sSerrâc, el-Usûl fi’n-Nahv, II, 413.
250 Bk. Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XIX, 113; fievkânî, Fethu’l-kadîr,IV, 384.
251 Tâhâ, 20/103.
252 Bk. Ebu’s-Suûd, ‹rflâdu akli’s-selîm, VI, 41; fievkânî, Fethu’l-kadîr, III, 386.
253 Müslim, Savm, 204.
254 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XVI, 261.
255 efl-fiûrâ, 42/17.
256 el-Ahzâb, 33/63.
257 el-A’râf, 7/56.
258 Mef’ûl manas›ndaki faîl vezninde tâ-i marbûta gelmez. Mesela: denilir.
Bk. ‹bn Hiflâm, Evdahu’l-mesâlik, IV, 288.
259 el-Müddessir, 74/54-55.
260 Zerkeflî, el-Burhân, I, 65.
261 Abese, 80/11.
262 Muhammed b. Hamza b. Nasr el-Kirmânî, Esrâru'l-tekrâr fi’l-Kur’ân, Kahire 1396 h., 211.
263 Bk. Zemahflerî, el-Mufassal, 275.
264 vezninin "yâ"s›n›n hazfedilip ivaz (bedel) olarak "tâ" getirildi¤i fleklinde izah
edilir. Bk. ‹bn Cinnî, Hasâis, II, 69, 302; ‹bn Akîl, fierh, III, 129.
10. S›fat ‹le Mevsûfunun Aras›n›n Ayr›lmas›
ayetinde oldu¤u gibi. s›fat ile mevsuf
aras›nda mu’teriza cümlesidir. Arapça’da s›fatla mevsûfun aras› ayr›labilir.266
Bu ayette de bu cevaz uygulanarak fâs›la uyumu temin edilmifltir.
11. Gayri Âkilin Âkilmifl Gibi Kullan›lmas›
ayetinde oldu¤u gibi.268 Ayette günefl ve ay ile ilgili
haber, fleklinde de¤il de âkil müzekker varl›klar›n haberinde oldu¤u gibi cemi müzekker vâv› ile getirilmifltir. Müfessirler bunun gerek-
çesi olarak, ay ve güneflin insana ait bir fiille yani “sibâha" (yüzme) fiiliyle nitelendirilmifl olmalar›n› göstermektedirler.269
12. Matuf ‹le Matufun Aleyh Aras›na Fâs›la Gelmesi
ayetinde oldu¤u gibi.271
Müfessirlerin yorumlar›na göre; üzerine matuftur.
Buna göre ayetin takdiri:
fleklindedir.272 Zemahflerî (v.
538) ikinci bir ihtimalin de bütün bütün göz ard› edilemeyece¤ini ifade eder.
Buna göre, in "kâne"deki zamire atfedilmifl olmas› da mümkündür. Bu
durumda takdir fleklinde olur.273 Bu
ikinci takdire göre matuf ile matufun aleyh aras›na bir baflka unsurun girmesi söz konusu olmamaktad›r.
13. Mecrûrlar›n Bir Araya Toplanmas›
ayetinde oldu¤u gibi. Gramerde evleviyet aralar›n›n ayr›lmas› olsa da verilmek istenen mesaj ancak fâs›laya riayetle mümkün olmufl ve kelimesi sonra gelmifltir.275
Kur’an-› Kerim’de Fâs›la Uyumu 115
265 el-Vâk›a, 56/76.
266 ‹bn Hiflâm, Mu¤ni’l-lebîb, 783; ‹bnü’s-Serrâc, el-Usûl fi’n-nahv, I, 249.
267 el-Enbiyâ, 21/33.
268 Suyûtî, el-‹tkân, III, 300.
269 Zemahflerî, Keflflâf, III, 116; Begavî, Meâlimu’t-tenzîl, III, 243. Gayri akil varl›klara akil muamelesi yap›lmas› konusunda genifl bilgi için bk. Ahmet Bostanc›, “Arap Dilinde Fiil ve Fiilimsilerin Âkil ve Gayri Âkil Varl›klara ‹snad› Meselesi: Kur’ân-› Kerîm Çerçevesinde Bir ‹nceleme”, SAÜ. ‹lahiyat Fakültesi Dergisi, 2006, sy. 13, 25-44.
270 Tâhâ, 20/129.
271 Suyûtî, el-‹tkân, III, 300.
272 Kurtubî, el-Câmi’, IV, 99; Suyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, V, 610; fievkânî, Fethu’l-kadîr, III, 395.
273 Zemahflerî, Keflflâf, III, 96.
274 el-‹srâ, 17/69.
275 Suyûtî, el-‹tkân, III, 301; Zerkeflî, el-Burhân, I, 62.
14. Kelimenin Yap›s›n›n De¤ifltirilmesi
kelimesinde oldu¤u gibi. Kelimenin asl› d›r.277 ‹bn Cinnî, Araplar›n yabanc› dilden gelen kelimelerin yap›lar›nda bir tak›m de¤iflikliklere gitti¤ini belirtir.278 kelimesindeki bu de-
¤iflim de ‹bn Cinnî’nin bahsetti¤i bu uygulama kapsam›ndad›r.
15. Leallenin Tekrar›
ayetinde oldu¤u gibi. Fâs›laya riayet gere¤i "lealle" tekrarlanm›flt›r. As›l flekilde gelseydi fleklinde cevapta nûnun hazfi ile söylenmesi gerekirdi.280
16. Birbiriyle Ba¤lant›l› Cümlelerdeki Üslup Farkl›laflmas›
a) Öncesine cevap olarak gelen cümlenin isim ve fiil cümlesi olma noktas›nda mutab›k olmamas›:
ayetinde oldu¤u gibi. Ayette aras›nda uyum bulunmamaktad›r. Zira denilmemifltir.282 Tefsirlerde, “bu flekilde isim cümlesinin kullan›lm›fl olmas›n›n yalan söyledikleri noktas›nda tekit
ve mübala¤a oldu¤u ayr›ca, yalan söylemelerinin sadece mâziye has olmad›-
¤›n› ifade etti¤i” belirtilir. Buna göre isim cümlesi kullan›lmas›, maksad› ifade noktas›nda daha beli¤dir.283
b) Cümlenin iki k›sm›ndan birinin di¤erine mutab›k olarak gelmemesi:
ayetinde oldu¤u gibi. Burada denilmemifltir.285 ‹sm-i fâille söylenmesinde bu vasf›
benimsemifl ve bununla temayüz etmifl olmalar›n› ifade etme amac› mevcuttur. Bunun beraber tefennün (çeflitlili¤in sa¤lanmas›) ve riayet-i fâs›la da söz
konusudur.286
116 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
276 et-Tîn, 95/2.
277 Suyûtî, el-‹tkân, III, 301; Zerkeflî, el-Burhân, I, 62.
278 Seâlibî, el-Cevâhiru’l-hisân, IV, 24; Kurtubî, el-Câmi’, XV, 118; fievkânî, Fethu’l-Kadîr, IV,
409.
279 Yûsuf, 12/46.
280 Zerkeflî, el-Burhân, I, 62.
281 el-Bakara, 2/8.
282 Suyûtî, el-‹tkân, III, 298.
283 Ebû’s-Suûd, ‹rflâdu akli’s-selîm, I, 40; Nesefî, Medârik, I, 18; Beydâvî, Tefsîr, I, 162.
284 el-Ankebût, 29/3.
285 Suyûtî, el-‹tkân, III, 298.
286 Tâhir b. Âflur, et-Tahrîr, XX, 206. Bu konuda el-Ankebût, 29/11 (tefsiri için bk. Tâhir b. Âflur,
et-Tahrîr, XX, 218-219) ve el-A'râf, 7/193 (tefsiri için bk. Tâhir b. Âflur, et-Tahrîr, IX, 219)
ayetleri de örnek olarak verilebilir.
c) Mâzî sîgas›ndan istikbal sîgas›na geçilmesi (iltifat):
ayetinde oldu¤u gibi. Di¤er bir örnek de
ayetidir. Ayette muzârî fiil kullan›lmas› süreklili¤e iflarettir veya fâs›laya riayet gere¤i mâzî yerine gelmifltir.290
Sonuç
Kur'ân-› Kerîm’i inceledi¤imizde fâs›lalarda ayet sonu olmam›fl olmasayd›
farkl› bir söz diziminin de olabilece¤i baz› uygulamalar›n yap›ld›¤› görülmektedir. Tamam›n› tespit etmeye çal›flt›¤›m›z bu uygulamalar›n say›s› oldukça
da fazlad›r.
Müfessirlerin ve konuyla ilgilenen di¤er müelliflerin bu uygulamalara yaklafl›m›n› üç grupta toplamam›z mümkündür:
a) Yap›lan uygulamalar›n fâs›la uyumu gerekçesiyle oldu¤unu aç›kça ifade edenler.291 Bu gruptakiler zaman zaman fas›la uyumu yan›nda baflka gerekçelere de yer verdikleri gibi, tek sebebin fâs›la uyumunun temini oldu¤u
gibi bir ifadede hiçbir zaman bulunmam›fllard›r.
b) Uygulamalar› fâs›la uyumuna bunun yan›nda baflka gerekçelere dayand›ranlar. Bu gruptakiler uygulamalar›n s›rf fâs›la uyumu için yap›lmad›-
¤›n›, baflka bir gaye veya gayeler yan›nda fâs›la uyumunun da temin edildi-
¤ini ifade ederler.
c) Fâs›la uyumu dolay›s›yla de¤il baflka gerekçelerle yap›lan uygulamalar
oldu¤unu savunanlar. Bu gruptakiler fâs›la uyumunu temin amac›yla bir uygulama yap›lmas›n›n Kur'ân-› Kerîm’e yak›flmayaca¤› düflüncesiyle böyle bir
yaklafl›m› benimsemifl görünmektedirler.292
‹yi niyetli oldu¤u konusunda flüphe bulunmayan bu yaklafl›mlar›n her birinin kendine göre gerekçeleri de mevcuttur. Ancak fâs›la uyumu uygulamalar›na belki de en genifl flekilde yer veren ve Suyûtî ve Zerkeflî gibi Ulûmu’lKur’ân yazarlar›n›n da isim vererek veya ismini anmaks›z›n kendisinden nakilde bulundu¤u ‹bn Sâig’in de aç›k yüreklilikle ifade etti¤i gibi, “insan› hayKur’an-› Kerim’de Fâs›la Uyumu 117
287 el-Bakara, 2/87.
288 Suyûtî, el-‹tkân, III, 301; Zerkeflî, el-Burhân, I, 67.
289 el-Ankebût, 29/4.
290 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, 20/37.
291 Tefsirciler içersinde görebildi¤imiz kadar›yla konuya en genifl yer veren Tâhir b. Aflur’dur. Âlû-
si ve Ebû’s-Suûd gibi baflka baz› müellifler de s›kl›kla temas etmektedirler.
292 Örne¤in Âifle Abdurrahmân, Kur'ân-› Kerîm'deki bir uygulaman›n lafzî gerekçelerle izah edilmesinin kabul edilemez bir durum oldu¤unu, bu sebeple fâs›lalardaki uygulamalar için baflka belagî gerekçeler aranmas› gerekti¤ini ifade etmektedir. Bu meyanda ayetlerde fas›la uyumu için yap›ld›¤› söylenen baz› uygulamalar› da ele alarak bunlarda fas›la uyumu d›fl›nda ne
gibi belagî incelikler oldu¤unu ifade etmektedir. Bk. Aifle Abdurrahmân, el-‹’câzu’l-beyânî li’lKur'ân, Kahire 1984, s. 268-279.
rette b›rakan yönleri bitmez tükenmez” olan Kur'ân-› Kerîm’de fâs›la uyumunu temin eden uygulamalar için uyumu sa¤laman›n yan› s›ra baflka gerekçeler ifade edilmesi de mümkündür.293 Bu aç›dan bak›ld›¤›nda ikinci grubun
yaklafl›m›n› daha fazla benimsedi¤imizi ifade edebiliriz.
Fâs›lalardaki uygulamalar›n Arap dili kaideleri aç›s›ndan izah›na gelince;
Kur'ân-› Kerîm’de fâs›larda uyumu temin eden uygulamalar› flu flekilde gruplara ay›rarak de¤erlendirmemiz mümkündür:
a) Arapça gramerine tamamen uyan herhangi bir ayk›r›l›k içermeyenler
b) Gramerdeki eflit seçeneklerden birine uygunluk gösterenler
c) Daha fasih olan uygulama farkl› olmakla birlikte yine de Arapça gramer
kurallar› çerçevesinde izah edilenler
d) Meflhur nahiv kurallar›na bire bir uymasa da fliir zaruretleri vb. gerek-
çelerle kadim Arapça’da örnekleri bulunan veya en az›ndan bir lehçeye benzeyenler. Bunlardan baz›lar›nda k›raat imamlar› aras›nda bir k›sm› meflhur
gramer kurallar›na uygunluk arz eden farkl› okuyufllar da mevcuttur.
Bu dört grubun yan› s›ra, fâs›la dolay›s›yla de¤iflik bir uygulama yap›ld›¤›
söylenilen ayetlerden baz›lar›n›n, iyice incelendi¤inde o flekilde bir de¤ifliklik tafl›mad›¤› örne¤in cemi denilen kelimenin masdar oldu¤u ve dolay›s›yla müfred
yerine cemi kullan›lmas› vb. bir uygulaman›n bulunmad›¤› da görülebilmektedir.
‹lk üç grup uygulaman›n Arap dili kaideleri aç›s›ndan izah gerektiren bir
durumu söz konusu de¤ildir. Dördüncü gruptakileri de yine Arapça içindeki
uygulamalar olarak de¤erlendirmek gerekir. Zira bunlar›n da örnekleri mevcuttur ve dili belirli dar kal›plara sokarak statik bir ö¤e olarak de¤erlendirmek de isabetli de¤ildir. Bu uygulamalar bir flekilde Arapça’da vard›r ve nahvin temel kaynaklar›ndan birini teflkil eden Kur'ân-› Kerîm’de yer almas› da
bu varl›¤›n çok önemli bir delilidir.
Kur'ân-› Kerîm’e bu grupland›rma çerçevesinde bakt›¤›m›zda fâs›lalarda
yap›lan uygulamalarda Arapça gramerine her hangi bir ayk›r›l›¤›n söz konusu olmad›¤›n› ve aksine de¤erlendirmelerin ço¤u kez iyi niyet tafl›mayan sathî incelemelere dayand›¤›n› rahatl›kla ifade edebiliriz.
Fâs›lardaki ahenk ve uyum, Kur'ân-› Kerîm’in icaz yönlerinden birini teflkil eder. Kur'ân-› Kerîm’in anlam›n› bilmeyenler üzerinde bile derin bir etki
b›rakmas›n›n sebeplerinden biri de ondaki fâs›la uyumudur. Bu yönüyle
Kur'ân fâs›lar› geçmiflte pek çok araflt›rman›n konusu oldu¤u gibi294 gelecekte de olmaya devam edecektir.
118 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
293 Bk. Suyûtî, el-‹tkân, III, 301.
294 Fâs›lalar ile ilgili yap›lm›fl çal›flmalar hakk›nda bkz. Hasnâvî, Fâs›la, 47-87.

Konular