İBNÜ’L-CEZERÎ’NİN MUKADDİME’SİNİN MEHMED EMİN TOKÂDÎ’YE AİT MANZUM TERCÜMESİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ

Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
2015/1, c. 14, sayı: 27, ss. 147-181.
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
İBNÜ’L-CEZERÎ’NİN MUKADDİME’SİNİN MEHMED EMİN
TOKÂDÎ’YE AİT MANZUM TERCÜMESİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ
Selahattin ÖZ *
Özet: Bu çalışmada; asırlarca Osmanlı medreselerinde ezberletilerek okutulan İbnü’l-Cezerî’ye ait
Mukaddime isimli manzum 109 beyitlik kısa tecvid çalışmasının üzerine Mehmed Emin Tokâdî
tarafından yapılan tercüme, diğer nüshaları da dikkate alınarak değerlendirilecektir. Tokâdî’nin
bu eseri sadece bir tercümeden ibaret olmayıp bazen kavramsal tanımlamalar, bazen tanımlar
için örneklemeler, bazen de kapalı olan konularda detaylı açıklamalar şeklinde özgün bir
tercüme şerh eser olarak karşımıza çıkmaktadır. Tokâdî’nin tercüme ve şerhinde Mukaddime
adlı esere ne gibi ilaveler yaptığı, bu açıklayıcı ilavelerin nitelik ve nicelik bakımından tahlili,
yapılan bu tercüme ve şerhin günümüz açısından kıymeti ve önemi gibi hususlar bu çalışmanın
muhtevasını teşkil etmektedir.
Anahtar kelimeler: İbnü’l-Cezerî, Tokâdî, manzum tecvid, Mukaddime.
The Poetic Translation of Ibn al-Jazari’s Muqaddima by Mehmed Emin Tokâdî and its Evaluation
Abstrackt: This paper aims to analyze the translation of poetic tajweed work titled "Mukaddime" by
İbnü’l-Cezerî which was read at the Ottoman madrasah for centuries and translated by
Mehmed Emin Tokâdî in Ottoman Turkish. The work of Tokâdî is not only a translation but also
includes conceptual descriptions, samplings for descriptions and detailed explanations.
This paper aims to analyze additions to the Mukaddime in his translation in terms of quality
and quantity and importance of this translation for today.
Key words: İbnü’l-Cezerî, Tokâdî, manzum tajweed, Mukaddime.
Giriş1
İbnü’l-Cezerî diye bilinen Ebu’l-Hayr Şemsüddin Muhammed b. Muhammed
b. Muhammed b. Ali b. Yusuf el-Cezerî (ö.833/1429) İslamî ilimlerin yanı sıra

* Yrd. Doç. Dr., Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
1 Mehmed Emin Tokâdî’nin Mukaddime çevirisinden beni haberdar ederek bu çalışmayı yapmaya
teşvik eden ve Osmanlıca metinlerin çözümünde yardımcı olan Halil İbrahim Şimşek
Bey’e müteşekkirim.
148 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
özellikle kıraat konusunda ciddi eserler vermiş ve kendinden sonraki dönemlere
çığır açmış büyük bir âlim olarak tanınmıştır. Kıraat ilmine dair verdiği eserlerin
yanında kıraat ilmine yeni başlayacak olanlara yönelik el-Mukaddime fî mâ
yecibu ‘alâ kârii’l-Kur’ân en ya’lemehû adlı manzum bir tecvid yazmıştır. Bu eser
15. yüzyıldan itibaren İslam âleminde, özellikle Osmanlı medreselerinde asırlarca
okutularak ezberletilmiş, dolayısıyla büyük bir şöhret kazanmış 109 beyit
ve 16 baptan müteşekkildir.2 Adı geçen bu esere farklı kişilertarafından Arapça
ve Osmanlıca çeşitli şerh ve haşiyeler yazılmıştır.3
İbnü’l-Cezerî’nin söz konusu bu manzum eserinin Osmanlı Türkçesine
çevirisini yapıp şerheden Mehmed Emin Tokâdî 1664/1075’te doğmuş ve
1745/1158’de İstanbul’da vefat etmiştir.
4 Tokâdî Nakşbendî-Müceddidî şeyhi
olup bu tarikatın 18. yüzyıl Osmanlı toplumundaki en önemli temsilcilerinden
biridir.
Bu çalışmada Tokâdî’ye ait şerhli çevirinin Süleymaniye nüshası esas
alınmakla beraber, farklı yazma nüshalar da dikkate alınarak yeri geldikçe bu
farklara temas edilmiştir. Çalışmanın bundan sonraki kısmında “metin” ifadesiyle
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddimeisimli eseri kastedilecektir. İbnü’l-Cezerî’nin
metniyle birlikte çalışmamıza esas teşkil edecek olan Tokâdî’nin Süleymaniye
nüshasını karşılıklı beyitler halinde makalemizde sunduğumuz için, genellikle
beyit numaralarına işaret edilecek, bazen de okuyucunun orijinal esere ulaşabilmesi
için varak numaraları dipnotta gösterilecektir.
Kıraat ve tecvid ilminde zirve noktada olan İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’si
Arapça, manzum ve son derece muhtasar bir şekilde telif edilmesi sebebiyle
anlaşılması pek kolay değildir. Şiirde geçen tecvid kaidelerini anlayabilmek için

2 Tayyar Altıkulaç’ın verdiği bilgilere göre İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’si 19 baptan oluşmaktadır
(İbnü’l-Cezerî, eserleri ve Mukaddime’siyle ilgili detaylı bir bilgi için bk. Tayyar Altıkulaç,
“İbnü’l-Cezerî”, DİA, İstanbul 1999, c. 20, s. 551-557). Bizim incelediğimiz nüshalarda eserin
15 veya 16 bap olduğunu tespit ettik. Bu ihtilaf Mukaddime’nin başında ve sonunda yer
alan mukaddime ve hâtime kısımları ile revm-işmâm gibi alt başlıkların müstakil birer bap
olarak değerlendirilip değerlendirilmemesinden kaynaklanmaktadır.
3 Şerh ve hâşiyelere ilişkin detaylı bir bilgi için bk. Ali Osman Yüksel, İbnü’l-Cezerî ve Tayyibetü’n-Neşr,
Marmara Üniversitesi İlahiyat Vakfı Yay., İstanbul 1996, s. 213-215.
4 Halil İbrahim Şimşek, “Mehmed Emin Tokâdî”, DİA, Ankara 2003, c. 28, ss. 467-468.
Tokâdî’nin hayatı, tasavvufî görüşleri ve risaleleri hakkında daha detaylı bir bilgi için bk.
Halil İbrahim Şimşek, Mehmed Emin Tokâdî: Hayatı, Tasavvufî Görüşleri, Risaleleri, Hitit Kitap
Yay., 3. bs., Çorum 2014; Halil İbrahim Şimşek, 18. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Nakşbendî-
Müceddidîlik: Anadolu’daki Temsilcileri ve Tasavvufî Görüşleri, 3. bs., Hitit Kitap Yay., Çorum
2014.
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 149
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
iyi bir Arapça bilgisi gerekmektedir. Mehmed Emin Tokâdî hidayet rehberi
olarak gönderilen ve okunması ibadet ve sevap olan Kur'ân’ı Arapça bilmeyenlerin
ya da bu konuda yetersiz olanların usulüne uygun ve doğru bir şekilde
okuyabilmeleri için bu Mukaddime’yi Osmanlı Türkçesine tercüme etmiştir. Bu
tercümeyi yaparken oldukça muhtasar bir metin olduğu için yer yer şerh etme
yoluna gitmiştir. Tokâdî bu çalışmasını niye yaptığını 232, 233 ve 234. beyitlerde
açıklamaktadır. Tecvidi öğrenmek isteyip de Arapça bilmeyenler ya da yeterince
istifade edemeyenler için bu mühim eseri ihtiyaç üzerine Türkçeye çevirdiğini
ifade eder. Devam eden beyitlerde ise bu eserin sadece okunması değil
aynı zamanda ezberlenmesi gerektiğini ve anlaşılması için bazı kısımlarında
ziyade açıklamalar yaptığını belirtir.5
Tokâdî’nin Recez6 vezni ile yazdığı bu eserinde kullandığı üslup, yakın
çevresindeki öğrencilere yönelik olarak telif edildiği izlenimini vermektedir.
Zira “birader”, “can” vb. ifadelerle nazmında çok samimi bir tavır ortaya koymuştur.
1. Tokâdî’nin Mukaddime Şerhinin Nüshaları ve Aralarındaki Farklar
Tespit edebildiğimiz kadarıyla, İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmed
Emin Tokâdî’ye ait dört farklı nüshası bulunmaktadır. Bu nüshalar Osmanlıca
olup Latin alfabesiyle yazımı ve sadeleştirmesi yapılmamıştır. Elimizde mevcut
olan bu dört nüsha ile ilgili kısaca şöyle bilgi verebiliriz:
1. Birincisi nüsha Terceme-i Mukaddimetü İbni’l-Cezerî isim ve 06 Hk 4929/2
arşiv numarasıyla Ankara Milli Kütüphane’de kayıtlı yazma eserin 19b-
29b varakları arasında yer alan 13 satırlık sayfalardan müteşekkil manzum
bir eserdir. Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonuna
ait bu yazma eserin ilk 20 sayfasında tecvid konuları biraz daha
detaylı bir şekilde ele alınmış olup söz konusu manzum mukaddime,
şerhiyle birlikte bir bütünlük arz etmektedir. Osmanlıca tercümenin

5 Mehmet Emin Tokâdî, Terceme-i Mukaddimetü İbn-i Cezerî, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı
Mahmut Efendi, no: 3805, vr. 11a, beyit no: 235-237. Bu eser sonraki dipnotlarda TM kısaltmasıyla
verilecektir.
6 Recez; nazım ve musikiyle alakalı bir terim olup eski Arapların “kasîd, remel, recez” diye
adlandırdıkları belirli konulara tahsis edilmiş şiir nevilerinden birinin adıdır. Bu manada recez;
aynı adı taşıyan bahrin üçüncü ve dördüncü aruzlarıyla nazmedilen, bir beytin yarısı kadar
veya daha kısa olan beyit şekilleriyle (meştûr ve menhûk beyitler) söylenmiş şiirlerdir.
Tevfik Rüştü Topuzoğlu, “Recez”, DİA, İstanbul 1997, c. 34, ss. 509-510.
150 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
sonunda yazma eserin Ahmed b. İsa b. Muhammed tarafından kaleme
alındığı ve 21 Ramazan 1179 tarihinde tamamlandığı belirtilmektedir.
Mehmed Emin Tokâdî’nin (ö.1158/1745) yılında vefat ettiği dikkate
alındığında bu durum söz konusu nüshanın Tokâdî’nin vefatından
sonra kaleme alındığını ortaya koymaktadır. Bu nüsha bundan sonra
“A2” kısaltmasıyla zikredilecektir.
2. İkinci yazma nüsha 06 Hk 4175/2 arşiv numarasıyla Ankara Milli Kü-
tüphanesinde kayıtlı yazma eserin 11b-23a varakları arasında bulunan
13’er satırlık sayfalar şeklinde yazılmış bir çalışmadır. Bu eserin ilk
kısmında da tecvide ilişkin bilgiler yer almaktadır. İbnü’l-Cezerî’nin
metninin yer aldığı ilk kısmı, harflerin mahreç ve sıfatlarını tanıtmaya
yönelik bir takım şekil ve tabloların bulunduğu şerh kısmı takip etmektedir.
Tokâdî’nin tercüme ve şerhinin yer aldığı yazma eserin sonunda
istinsah tarihi ve müstensihine ilişkin herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Bu nüsha bundan sonra “A1” kısaltmasıyla zikredilecektir.
3. Üçüncü nüsha Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kütüphanesinde
bulunan 64 kayıt numaralı yazma eserdir. Oldukça hacimli olan bu
yazma eserde tecvide ilişkin detaylı bilgilerin yanı sıra kıraat ilmine
dair bilgiler de yer almaktadır. Sayfalarına sonradan rakamlar verilen
bu çalışmanın 31-36. sayfalarında İbnü’l-Cezerî’nin metni bulunmaktadır.
Daha sonra 23 satırdan oluşan 36 ve 46. sayfalarda yer alan
Tokâdî’nin tercüme ve şerhi diğer nüshalara nazaran daha rahat bir üslup
ve farklı açıklamaları da bünyesinde barındıran bir tarzda karşımı-
za çıkmaktadır. Diğer nüshalar 244 beyit ile tamamlanmış iken bu nüsha
224 beyit sayısı ile diğerlerine oranla daha kısa yazılmıştır. Sayfa kenarlarında
ilave açıklayıcı bilgilerin bulunduğu bu nüshanın sonunda
istinsah tarihine ve müstensih bilgilerine yer verilmemiştir. Bu nüsha
bundan sonra “MÜİF” kısaltmasıyla zikredilecektir.
4. Dördüncü nüsha Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmut Efendi Kitaplığında
3805 numarayla kayıtlı nüshadır. 13 satırdan oluşan ve 11
sayfada yazılmış bu nüsha (vr. 1b-11b), görebildiğimiz kadarıyla diğerlerine
göre yazılışı ve okunuşu daha açık, bu açıdan kolay ve anlaşılabilir
bir yapıya sahiptir. Bu itibarla diğer nüshalarla mukayesesi yapılmak
üzere bu nüsha merkeze alınmıştır. Son beyit olan 244. beyitte, bu
nüshanın 1192 yılında tamamlandığına dair not düşülmüştür. Bu ise,
söz konusu nüshanın Tokâdî’nin vefatından sonra yazıldığını göstermektedir.
Bu nüsha bundan sonra “SHM” kısaltmasıyla zikredilecektir.
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 151
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
Okuyucuya kolaylık olması için İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’si ile birlikte
Tokâdî’nin şerh ve tercümesinin tamamı imkân nispetinde karşı-
lıklı olarak verilmiş; bu sebeple varak numarası verilmeyen yerlerde
beyit numaraları belirtilmiştir. Makalemizde diğer nüshalara atıfta bulunulmadığı
sürece Tokâdî’den söz edildiğinde Süleymaniye nüshası
kastedilecektir. Diğer üç yazma eser zikredildiğinde nüsha isimleriyle
anılacaktır.
Nüshalar arasında yer yer, eserin aslını bozmayacak ve birbirleriyle tenakuz
teşkil etmeyecek şekilde malum-meçhul, tekil-çoğul olma vb. bir takım
farklılıklar bulunmaktadır. Mesela bizim çalışmamızda esas aldığımız Süleymaniye
nüshasının 139 numaralı beytinde “olursa” ifadesi yer alırken diğer bir
nüshada bu kelime “olurlarsa” şeklinde geçmektedir. 150. beyitte “ki râzı cümlesi”
üç farklı nüshada aynı iken A2 nüshasında “ki râzı cümle” şeklinde yer
almaktadır. 156 numaralı beyitte geçen “Bunu ‘câizde’ dâhil eylediler” ifadesi
sadece A2 nüshasında “caiz” şeklinde geçmekte; diğer nüshalarda ise “câizde”
şeklinde yer almaktadır. Dikkat edildiğinde A2 nüshası diğerlerine nazaran
mana bakımından esasa etki etmeyecek bazı ufak farklılıklar göstermektedir.
Nüshalar arasındaki farklılıklar kimi zaman bazı kaideler için verilen örneklerde
karşımıza çıkmaktadır. Bu örneklerde bazen kurala esas teşkil eden
kelimeye temas edilmiş, bazen ise söz konusu kelimenin geçtiği sûre ismi yazılmıştır.
Mesela; Süleymaniye nüshası 187. beyitte ayrı yazılan “fî mâ” فـيِ
ـا
َ
م
ifadesinin on yerde olduğu bilgisi, diğer nüshalarda yazılmamış olmasına rağ-
men bu nüshada belirtilmiştir; buna mukabil İbnü’l-Cezerî’nin metni ile diğer
tüm nüshalarda bu kaide ile ilgili örnekler ya sûre ismi olarak ya da kelimenin
bizzat kendisi şeklinde yer almıştır. Ayrıca Süleymaniye nüshasında En’âm
sûresi 145. ayette geçen حـيِو
ُ
أ ما فى” fî mâ ûhiye” ifadesine ise muhtemelen sehven
yer verilmemiştir. Bazen nüshalar arasındaki farklılıklar kelimelerin etken ya
da edilgen çatılarıyla alakalı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazı kelimeler müstensih
tarafından malum ya da meçhul sığasıyla yazılmıştır; ancak bunlar manayı
hiçbir şekilde değiştirmemektedir. Mesela 162 numaralı beyitte bütün
nüshalarda “vakf olunsa” şeklinde cümlenin çatısı edilgen olarak yazılırken, A2
nüshasında müstensih “vakf olsa” ifadesini kullanarak etken çatılı bir cümle
kurmayı tercih etmiştir.
Tokâdî’nin manzum bu eserinde dönemin Türk Dili ve Edebiyatının kullanımına
dair bilgileri de görebilmekteyiz. Bu nüshalarda 18. yüzyılda kullanılan
bazı kelimelerin morfolojik yapısının yanı sıra, kökeni bir olan ancak günü-
müzde tedavülden kalkan bazı kelimelere rastlamak da mümkündür. Mesela
152 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
Süleymaniye nüshasının 163. beytinde geçen “eğer” kelimesi, A2 nüshasında
bugün artık kullanılmayan “ger” şeklinde geçmektedir.7
Bu nüshalarda, genel olarak yazma eserlerde yapılan bazı harekeleme ve
noktalama hatalarının dışında birtakım yazım yanlışları da mevcuttur. Mesela;
MÜİF nüshasının 43. sayfasının 20. satırında geçen, “Dahi maktu’dur on yerde
fî mâ” ifadesinin lafzıyla mefhumu arasında çelişki söz konusudur. Zira beyitte
geçen bilgiye göre “fî mâ” فـيِ
ـا
َ
م ifadesinin ayrı yazılması gerektiği belirtilmiş
olmasına rağmen bu kelime burada verilen her örnekte bitişik bir şekilde yazılmıştır.
Kanaatimizce burada yanlış bir yazım söz konusudur. Aslında bu
nüshadaki farklılıklar diğer nüshalarla mukayese edildiğinde diğerlerinde bu
kadar çok farklılıklara rastlanılmamaktadır. Bu durum da muhtemelen müstensih
hatasından kaynaklanmaktadır. Keza metnin bazı kısımlarında harekeleme
söz konusu iken bazı yerlerinde hareke kullanılmamıştır. Bazı harekeleme iş-
lemlerinde ise vezne uyumun ötesinde yanlışlıklar yapılmıştır. Benzer durumlar
noktalama işlemlerinde de gözümüze çarpmaktadır. Mesela makalede esas
aldığımız Süleymaniye nüshasının 90. beytinde yer alan ـطـت
َ
ح
َ
أ kelimesinin yazı-
mında noktalama hatası yapılmıştır. Söz konusu bu kelime yazılırken “te” harfi
yerine “be” harfi yazılmıştır.
Tokâdî’nin bu eseri İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime isimli manzum tecvid
risalesine yönelik yazılmış sadece bir tercüme olmayıp; aynı zamanda metindeki
bazı kapalı olan kısımları şerh eden, yeri geldikçe metinde yer almayan
bazı önemli ilave bilgileri ihtiva eden ve zaman zaman öğrencileri ile kendisine
gönül veren müritlerine yönelik bir takım vaaz ve nasihatleri bünyesinde barındıran
telifî tercüme tarzı bir eserdir. Buna mukabil Tokâdî, zaman zaman İbnü’l-Cezerî’nin
eserinde yer alan bazı hususlara tercüme ve şerhinde temas
etmemiştir.
2. Metinde Olmayıp Tokâdî’nin Çevirisinde Olan Bilgiler
Tokâdî, İbnü’l-Cezerî’nin ortaya koyduğu bazı görüşlerin detayına inerek bu
görüşlerin adeta tahkikini yaparcasına kime ait olduğuna dair ilave bilgiler
vermektedir. Mesela İbnü’l-Cezerî’nin muteber görüş olarak belirttiği, “harflerin
mahreçleri on yedidir” bilgisinin Halil b. Ahmed’e (ö.175/791) ait olduğunu

7 Farsça asıllı olan “eğer” kelimesi, “ger” şeklinde kısaltılmış olarak kullanıldığı gibi “er” şeklinde
yazımı da söz konusudur. Bk. Mehmet Kanar, Büyük Türkçe-Farsça Sözlük, Birim Yay., İstanbul
1993, s. 123.
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 153
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
ve herkesin bu görüşe uyduğunu ifade eder.8 Tokâdî’nin ilave olarak sunduğu
bu bilgi, Halil b. Ahmed’in,9 Arapçanın ilk lügat kitabı olma özelliğine sahip
Kitâbü’l-‘ayn isimli eserinde araştırılmış; gerek harflerin mahreç ve sıfatlarına
dair bilgilerin yer aldığı kitabın mukaddime kısmında, gerekse “ha-ra-fe” ve
“ha-ra-ce” maddelerinde tespit edilememiştir.10 Ancak yaptığımız araştırma
neticesinde bu bilgiyi İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Aliyyü’l-Kârî’ye
(ö.1014/1605) ait şerhinin kenarlarında bulunan Ebû Yahyâ Zekeriyyâ elEnsârî’nin
(ö.926/1520) şerhinde tespit edebildik.11 Tokâdî harflerin sıfatlarını
anlattığı kısımda lâzımî sıfatların da on yedi adet olduğunu belirtmektedir. Bu
bilgi yine aynı şekilde İbnü’l-Cezerî’nin metninde yer almayan Tokâdî’ye ait
ilave bir bilgidir.12
Tokâdî “cîm”, şîn” ve “yâ” harflerinin İbnü’l-Cezerî’nin metnine uygun
biçimde mahreç olarak dilin ortasından çıkması gerektiğini belirtmiştir. Ancak
harf-i med olan “yâ” ile ilgili akla gelebilecek bir soruya cevap olarak 21 numaralı
beyitte “yâ” harfinin harf-i med olmadığını belirtmiştir.
Metinde bulunmayan ancak Tokâdî’nin zaman zaman yaptığı ilavelerden
bazıları ise; metinde teorik bilgileri verilen hususların pratikte en ideal uygulanışına
dair açıklamalardır. Öğrencilere ezberletilerek öğretilmesi amacıyla hazırlanan
bu manzumenin 24 numaralı beytinde Tokâdî; harfin, mahrecinden en
kolay ve en uygun bir şekilde nasıl çıkarılabileceğine dair önemli bir bilgi vermiştir.
Bu bilgi Tokâdî’ye ait önemli bir açıklamadır. Zira malum olduğu üzere

8 “Bu söz kul Halîl’e mübtenîdir” “Anâ cumhûr-i cümle muktedîdir”. Tokâdî, TM, SHM, vr. 2a,
beyit no: 16.
9 Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî (ö.175/791) olan nahiv ve aruzu bir sisteme kavuşturmuş ünlü dil
ve edebiyat âlimidir. Detaylı bir bilgi için bk. Tevfik Rüştü Topuzoğlu, “Halil b. Ahmed”,
DİA, İstanbul 1997, c. 15, s. 309-312.
10 Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî, Kitâbü’l-‘ayn, tahk.: Mehdî el-Mahzûmî-İbrahim es-Sâmerrâî,
Müessesetü’l-A’lem li’l-Matbûât, Beyrut 1988, s. 47-60.
11 el-Ensârî, Ebû Yahyâ Zeynüddin Zekeriyyâ b. Muhammed b. Ahmed es-Süneykî el-Ensârî elHazrecî,
ed-Dekâiku’l-muhkeme fî şerhi’l-Mukaddime, (Ali el-Kârî’nin el-Minehu’l-fikriyye şerhu
Mukaddimeti’l-Cezeriyye adlı eserinin kenarında), Rasâil fî ilmi’t-tecvid, Metnü’l-Cezerî Risâleleri,
tahk.: Eşref Muhammed Fuad Talat, Asitane, ts., s. 13.
Burada yer alan bilgilere bakıldığında, Halil b. Ahmed’e göre mahâric-i hurûf 17, cevf (ağız
boşluğu) mahrecini saymadığı için Sîbeveyh’e (ö.180/796) göre 16, aynı şekilde cevf bölgesini
ayrı bir mahreç bölgesi olarak saymadığı için ve ayrıca “nûn”, lâm” ve “râ” harflerinin mahrecini
tek bir mahreç olarak saydığı için el-Ferrâ’ya (ö.207/822) göre mahreçlerin sayısı 14’tür.
el-Ensârî, age, s. 13.
12 Tokâdî, TM, SHM, vr. 3a, beyit no: 35.
154 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
tecvid ilmi aynı zamanda pratik boyutu da olan bir ilim dalıdır. Hatta denilebilir
ki; onun pratik yönü, ibadet uygulamalarına esas olacağı için teorik yönünden
daha önemlidir. Bu itibarla Tokâdî’nin bu türden izahları son derece yerinde
olmuştur.
Tokâdî bazı ıstılahların kullanımına da esneklik getirerek kökeni bir olup
aynı anlama gelen bazı müteradif kelimeleri birbirlerinin yerine kullanmak
suretiyle aynı kavramın farklı şekillerde ifadesini mümkün kılmıştır. Harflerin
sıfatları gibi metindeki bazı teknik terimlerin iştikakı bir olsa da, vezinlerini
değiştirerek vermiştir. Mesela İbnü’l-Cezerî’nin metninde “müstefîl” ve “münfetih”
şeklinde geçen kavramlar, Tokâdî’nin 36 numaralı beytinde “istifâl” ve
“feth” şeklinde yazılmıştır. Bu yaklaşım tarzı tecvid ıstılahlarının kullanımına
biraz daha zenginlik ve genişlik sağlamaktadır.
“Harflerin Sıfatları Bâbı” İbnü’l-Cezerî’nin şiirinde son derece muhtasar ele
alınmış ve sıfatlara yalnız ismen temas edilmiştir. Metinde bulunmamasına
rağmen lâzımî sıfatların sayısına dair de bilgi veren (beyit: 35) Tokâdî, metinde
sadece ismen geçen, ancak anlaşılması zor ve kapalı olan bazı sıfatlarla ilgili
terimlerin tanımlarını yapmıştır.13 Sıfatlar bahsi; İbnü’l-Cezerî’nin eserinde 20-
26 numaralı beyitlerde, yani yedi beyitte hülasa edilmişken, Tokâdî’nin manzumesinde
35 ile 65 numaralı beyitler arasında, yani 30 beyitte çok daha detaylı
bir şekilde anlatılmaktadır. Burada harflerin sıfatları ile ilgili tanımlamalar ya
da bu sıfatların uygulanışına dair Tokâdî’nin verdiği ilave bilgiler ve yaptığı
açıklamalar manzum metni okuyanlar, özellikle öğrenciler için son derece
önemli olup konunun daha iyi anlaşılabilmesi açısından oldukça verimli olabilecek
bir yapıdadır. Mesela 39. beyitte şiddet sıfatını açıklarken önce şiddet
harflerini saymış, ardından da metinde yer almamasına rağmen bu sıfat uygulanırken
sesin nefesle birlikte akmamasına temas etmiş, 43-44. beyitlerde isti’lâ
ve ıtbâk sıfatını haiz harfleri okurken tefhîm ile okunması ve dilin üst çeneye
doğru kalkması gerektiğini belirtmiştir.
Tokâdî zaman zaman bazı ıstılâhî kavramların sözlük anlamlarını vererek
açıklamasını yapar, ardından o kavramın tecvidde ne şekilde uygulandığını
izah eder. Örneğin 46-49 nolu beyitlerde izlâk sıfatının önce anlamını vermiş,
ardından bu sıfatı kısaca açıklayarak harfi telaffuz ederken o sıfatın o harfte
nasıl gösterileceğine dair bilgi vermiştir. Hatta bunun da ötesinde bir harfin bir

13 Sıfatların tanımları ve farklı isimlendirilmeleri ilgili örnek olarak bk. Hems sıfatı 38. beyit,
şiddet sıfatı 39. beyit; müzlâk/izlâk sıfatı 46. beyit, musmata/ısmat/samta 47-48. beyit.
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 155
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
sıfatla okunması halinde nasıl bir sonucun ortaya çıkacağına dair mevzuyu
detaylandırmıştır. Aynı durum 38-44 nolu beyitler için de söz konusudur.
Bazı kavramları başka kavramlar üzerinden anlatmaya çalışan Tokâdî,
mesela metinde geçen “tecvid” kavramını “tertîl” kavramıyla tercüme etmiş-
tir.14 Aslında bu, ilk dönem tecvid kavramının anlamına dair bilgilere daha çok
uygun olması bakımından gayet yerinde bir açıklama olmuştur. Lakin bu çeviri
kanaatimize göre kavramın bugün tedavülde olan manasıyla pek uyuşmamaktadır.
Zira “tertîl” kavramı, bugün kullanıldığı anlamıyla “tecvid” kavramını
karşılamada yetersiz ve onun muhtevasına dâhil alt bir kavramdır. Bu noktada
tertîl kavramındaki anlam kaymasına dair kısaca şu bilgiyi vermek de yerinde
olacaktır: Tokâdî’nin 68. beyitte ifade ettiği ayette geçen tertîl kavramı (Furkân,
25/32), aslında tecvid kavramını da ihtiva etmektedir. Zira Hz. Ali’nin tertîl
kavramıyla ilgili yaptığı tanımlamaya göre tecvid; tertîl kavramının altında bir
alt unsur veya mütemmim bir cüz olarak gözükmektedir.15 Ancak tecvid ilmi
müstakil bir ilim dalı olarak ortaya çıkınca, tertîl kavramı tecvid kitaplarında
diğer konular gibi bir konu altında incelenmiş ve genellikle okuma biçimlerinden
bir çeşit olarak ele alınmıştır.
İbnü’l-Cezerî metinde sadece sıfatların isimlerini ve harflerini zikretmiş
olmasına mukabil Tokâdî, bu harflerin telaffuzunda sıfatların ne şekilde tezahür
etmesi gerektiğine dair bilgiler vermiştir. Mesela mutbaka sıfatında ağzın
kapanması gerektiğini bildirmiştir.16
“Bitişik ve ayrı yazılan kelimeleri bilme bâbı” kısmı oldukça uzun tutulmuştur.
Bu konunun izahı İbnü’l-Cezerî’nin metninde 14 beyit halinde özetlenirken
Tokâdî, mevzuyu 28 beyitte daha detaylı bir açıklamayla tercüme ve
şerh yoluna gitmiştir. İlk bakışta bunun sebebi anlaşılamasa da matbaanın olmadığı
dönemler dikkate alınıp günümüzde olduğu gibi çok yaygın ve bu kadar
çok miktarda Kur'ân’ın olmadığı düşünüldüğünde Kur'ân’ın imlası ile ilgili
bilgi daha da önem kazanmaktadır.

14 Tokâdî, TM, SHM, vr. 4a, beyit no: 66.
15 İbnü’l-Cezerî’nin Hz. Ali’ye izafe ettiği tanımlama şöyledir: “Tertîl; harfleri tecvidli okumak
ve vakıfları bilmektir.” (İbnü’l-Cezerî, en-Neşr fî’l-kırâati’l-‘aşr, nşr.: Ali Muhammed Debbâ,
Mısır, ts. c. 1, s. 209). Söz konusu rivayet sahih kabul edildiğinde, tecvid kavramını ilk defa
Hz. Ali’nin kullandığı belirtilmektedir. Mehmet Ali Sarı, Kur’ân-ı Kerim’i Güzel Okuma Tekniği
ve Kuralları, İstanbul 2000, s. 35.
16 Tokâdî, TM, SHM, vr. 3a, beyit no: 44. Aynı sıfatın diğer örnekleri için bk. vr. 3a, beyit no: 43;
inhirâf sıfatına dair Tokâdî’nin açıklamaları için bk. vr. 3b, beyit no: 55.
156 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
Tokâdî, bazen metinde yer almadığı halde ayetlerin bulunduğu sürelerin
isimlerini zikretmek suretiyle manzum eserinin okuyucular tarafından daha
anlaşılır ve kullanışlı olmasını sağlamıştır.17
Kıraat ilmine başlayacak öğrencilerin öncelikle okuyup ezberlemeleri için
yazılmış manzum bir mukaddime olması itibariyle müellif, öğrencilere zaman
zaman nasihatlerde bulunmaktadır. Mesela; “Aliyyü’l-Kârî’i bırakma elden”
18
ifadesinde olduğu gibi bazen bu ilimde temayüz etmiş kişilere atıfta bulunmakta,
bazen “Kur’ân’ı ağır ağır tane tane oku” (Müzemmil, 73/4) ve “…Biz Kur’ân
ile senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır
ağır okuduk.” (Furkan, 25/32) ayetlerinden hareketle onun tertîl ile okunması-
nın gerekli olduğunu ifade ederek Kur’ân okuma üslubuna dair nasihatlerde
bulunmuştur.19 Tokâdî meşâyıha hizmet etme ve tecvid ilminin maharetli bir
üstattan almanın (fem-i muhsin) gerektiği, bu ilmin akılla ilgili olmayıp nakille
alakalı olduğu, sadece nakille yetinmenin yanlış ancak nakil olmaksızın da tecvid
ilminin olamayacağını ifade ederek eserini okuyan öğrencilerine bu vb.
yönde bir takım tavsiyelerde bulunmuştur.20
İbnü’l-Cezerî 10. beyitte med harflerini belirtirken sadece “elif” harfini
zikretmiş; diğer med harfleri “vav” ve “yâ” harfleri için “kardeşler” nitelendirmesi
yapmıştır. Tokâdî 17. beyitte med harflerinin üçünü de zikrederek meseleyi
daha açık bir şekilde ortaya koymuştur. Yine aynı beyitte İbnü’l-Cezerî
med harflerinin mahreçlerini izah ederken bunların ağızda herhangi bir noktada
bir dayanağı olmadığını ve ağız boşluğundan sesin çıkacağını ifade sadedinde
sadece bu harflerin havada nihayet bulduğunu belirtir. Tokâdî yukarıdaki
açıklamaya ilave olarak sesin önce ağız boşluğunda meydana geldiğini, daha
sonra yine ağız boşluğunda havada sona erdiğini ortaya koyar.
Bazen de Tokâdî biraz kapalılığı olan ifadeleri küçük müdahaleler ve kelime
ilaveleriyle daha açık ve anlaşılır kılmıştır. Mesela metinde yer alan “üst ön
dişler” ifadesi, Tokâdî’nin manzûmesinde “üst ön dişlerin dibinden” şeklinde,
“dibinden” ilavesiyle daha açık bir hal almıştır.21 Bu ilave bilginin nereden
alındığına dair yaptığımız araştırmada; aynı bilgilerin Aliyyü’l-Kârî, Ebû Yahyâ
Zekeriyyâ el-Ensârî, Taşköprüzâde Ahmed Efendi’nin (ö.968/1561) şerhlerinde

17 Tokâdî, TM, SHM, vr. 9a, beyit no: 182.
18 Tokâdî, TM, SHM, vr. 3b, beyit no: 57.
19 Tokâdî, TM, SHM, vr. 4a, beyit no: 67-68.
20 Tokâdî, TM, SHM, vr. 4b, beyit no: 75-79.
21 Tokâdî, TM, SHM, vr. 2b, beyit no: 28.
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 157
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
ve Hâlid el-Ezherî’nin (ö.905/1499) hâşiyesinde de bulunduğunu tespit ettik.22
Tokâdî’nin çevirisinde yapmış olduğu ilavelerin niteliğine baktığımızda
bunların bazen bir kuralın oluşturulması, bazen ortaya konan bir kuralın bir
örnekle desteklenmesi, şayet örneği metinde yer alıyorsa bu örneğin Kur’ân’da
nerede yer aldığına dair sûre ile ilgili bilgi verilmesi, bazı kavramların farklı
şekillerde isimlendirilmesi ya da açıklanması, bazı konulara dair farklı görüşler
mevcutsa bu görüşlere temas edilmesi gibi hususlarda ilave bilgi ve açıklamalar
şeklinde ortaya çıktığını görebilmekteyiz.
Tokâdî’nin yaptığı bütün bu açıklama ve ilave bilgilere rağmen, bazen de
İbnü’l-Cezerî’nin metninde yer almasına mukabil kendi manzumesinde yer
vermediği hususlar da bulunmaktadır. Şimdi de kısaca Tokâdî’nin temas etmediği
konulara yer vermeye çalışacağız.
3. Metinde Olup Tokâdî’nin Çevirisinde Olmayan Bilgiler
Yukarıda da belirtildiği gibi Tokâdî’nin bu manzum çalışması İbnü’l-Cezerî’nin
manzum Mukaddime’sinin sadece metin çevirisi olmayıp Mukaddime’de bulunmayan
birtakım ilave bilgileri de ihtiva etmesi itibariyle özgün bir çalışmadır.
Öte yandan hacim yönüyle ana metinden takriben iki kat daha fazla olsa da
Tokâdî’nin bu şerhinde zaman zaman İbnü’l-Cezerî’nin manzumesinde verilen
bilgilere çeviri veya izah yönüyle yer verilmeyen birtakım hususlar da söz konusudur.
Mesela Tokâdî harflerin mahreçleri kısmında “’kaf’ın mahreci aksâ-i
lisandır” ifadesinde İbnü’l-Cezerî’nin metninde yer alan “fevk” (üstünde) kelimesinin
anlamını karşılayacak bir ifade kullanmamıştır. Metinde “kâf” harfinin
mahreci ile ilgili açıklamada dil ucunun “üst kısmı” ifadesi yer alırken bu ifade
Tokâdî’nin hiçbir nüshasında bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu ilave bilgi de
İbnü’l-Cezerî’nin metninde yer alan ancak Tokâdî’nin temas etmediği bir bilgidir.23
Benzer bir durum bir sonraki mısrada (“kef” için esfel-i dil ber-mekândır)
“kef” harfinin mahreciyle ilgili açıklamada da yer almaktadır ki burada, “dilin
aşağısı” ifadesi kullanılmış ancak bununla “kef” harfinin mahrecinin alt kısmı
kastedilmiş olmalıdır.

22 el-Ensârî, ed-Dekâiku’l-muhkeme fî şerhi’l-Mukaddime, s. 22; Ali el-Kârî,el-Minehu’l-fikriyye şerhu
Mukaddimeti’l-Cezeriyye, s. 19; Taşköprüzâde, Şerhu Cezerî, s. 18-19; eş-Şeyh Halid el-Ezherî, elHavâşî’l-Ezheriyye
fî halli elfâzi’l-Mukaddimeti’l-Cezeriyye, tahk.: Eşref Muhammed Fuad Talat,
Asitane, ts. s. 6.
23 Tokâdî, TM, SHM, vr. 2a, beyit no: 20.
158 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
İbnü’l-Cezerî manzûmesinde kendisinden sonra gelen âlimlerin de sıklıkla
kullandığı tecvidin meşhur ve önemli bir tanımını yapmıştır. Ancak Tokâdî bu
tanıma orijinal haliyle yer vermek yerine onu şerh etmek yoluna gitmiştir. Aslında
her ne kadar “harflerin hakkını ve müstahakkını vermek” şeklinde olan
orijinaline temas edilmemiş de olsa Tokâdî’nin karşılık olarak yazdığı “harflerin
sıfat-ı lâzımesi ve sıfat-ı ârızasına riayet etmek” tanımlaması da gayet yerinde
bir açıklama olmuştur.24 Muhtemelen bu tanım, çok meşhur olması itibariyle
Tokâdî’nin manzûmesinde yer almamış olabilir; ancak söz konusu tanı-
mın tam hali şöyledir: “Tecvid, sıfatları itibariyle harflerin hakkını ve müstahakkını
vermektir.”25
Tokâdî metinde yer alan açıklamaların örneklerine tercümesinde bazen yer
vermemiştir. Mesela lafza-i celâlin telaffuzunda “lâm” harfinin tefhîm ile (kalın)
okunması gerektiğine dair kurala Mukaddime’de bir örnek olarak “Abdullah”
ismi verilmiş olmasına rağmen Tokâdî, muhtemelen kolay ve herkes tarafından
bilinen bir bilgi ve örnek olması bakımından bu kuralın açıklamasında
bu veya başka herhangi bir örneğe temas etmemiştir.26
Tokâdî, İbnü’l-Cezerî’nin metninde girizgâh mahiyetindeki ifadeleri faydadan
hali gördüğü için olmalı ki, tercüme ya da şerh yoluyla da olsa bazen
dikkate almamıştır. Mesela metnin 73. beytinde “Vukuf” başlığının girişinde;
harflerin tecvid kurallarına göre bilinmesinden sonra vakıfların da bilinmesi
gerektiği ifade edilirken Tokâdî burada bu beyti hiç dikkate almaksızın doğrudan
bir sonraki 74. beyti tercümeyle konuya devam etmiştir.27
İbnü’l-Cezerî 107. beyitte bu eserinin kaç beyitten müteşekkil olduğunu
ebced hesabıyla belirtmiştir. Tokâdî çevirisinde İbnü’l-Cezerî’nin manzumesine
büyük ölçüde riayet etmekle birlikte nadiren bazı kısımlarda maksada taalluk
etmeyen hususları görmezden gelmiş veya tercüme-şerh yoluna gitmemiştir.

24 Tokâdî, TM, SHM, vr. 4a-b, beyit no: 71-72.
25 İbnü’l-Cezerî, Mukaddime, s. 5, beyit no: 30.
26 Tokâdî, TM, SHM, vr. 5b, beyit no: 99.
27 Tokâdî, TM, SHM, vr. 8a, beyit no: 158.
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 159
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
4. İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’si ve Mehmed Emin Tokâdî’ye Ait Manzum
Çeviri (Metin)
Mukaddimetü İbni’l-Cezerî Terceme-i Mukaddimetü İbni’l-Cezerî
املقدمة 1 Şerîfü’ş-Şân bismillah-i a’zam
Ser-i ser-levha-i furkân-ı ekrem
2 Misâl-i Cennet-i gülzâr-ı ilmin
Budur miftâh-ı her zî-şân-ı emrin
1
ـولُ
ُ
ق
َ
ِج ي ـي
ا
َ
ِ ر
ـو
ْ
ـف
َ
ع
ب
َ
ر
ِ
ِمـع
ـا
سَ
ُ
ـد
َّ
ـم
َ
ح
ُ

ُ
ـن
ْ
ب
ِ
ِ ي
ر
َ
ـز
َ
ـج
ْ
ِع ال ـي(
ِفـ
ا
َّ
الش
3 Ki söyler afvını Rabbin umûben
Mücîbe ol derûnî yalvarûben
4 Ebû’l-Hayr Muhammed Şems-i dîndir
O İbnü’l-Cezeriyyü’ş-Şafiîdir
2
ُ
ـد
ْ
ـم
َ
ح
ْ
ِه )ال (
ـ
َّ
لـل ـى
َّ
ـل
صَ
َ
و
ُ
ـه
َّ
الـل
ـى
َ
ـل
َ
ِه
ِ ع ـ

ـي
ِ
ـب
َ
ن
ُ
ـاه
َ
ـف
َ
ـط
ـصْ
ُ
م
َ
و
5 Şeh-medh-i senâdır hamdün lillâh
Kesîru’l-hayrdır makbûl-i dergâh
6 Ne müncîdir salât-ı Fahr-i âlem
Resûlullah Ahmed-i hayr-ı âdem
د( 3
ـ
َّ
ـم
َ
ـح
ُ
ِه )م
ـ
ِ
آل
َ
ِه
ِ و ـ
ـب
ْ
ـح
صَ
َ
و
ِ ِئ
ـر
ْ
ـق
ُ
م
َ
ِن و
آ
ْ
ـر
ُ
ـق
ْ
ال
ْ
ـع
َ
ِه
ِ م ـ

ِحـب
ـ
ُ
م
7 Resûle bi’t-tab ashâb-u âle
Aceb28 tuhfe-i salât ehl-i kemâle
8 K’anlar okuyub nazm-ı mübîni
Derûnî seveler hâ habl-ı metîni
4 )
ُ
ـد
ْ
ـع
َ
ب
َ

َّ
ِ ن
ِ إ
ِذه
ـ ـ
َ
ه
ْ
ـه
َ
ِ م

ـد
َ
ـق
ُ
م
ـا
َ
ِف ى يـم
ـ
َ
ـل
َ
ِه
ِ ع ِئـ
ـار
َ
ق
ْ
ن
َ
أ
ْ
ـه
َ
ـم
َ
ـل
ْ
ع
َ
ي
9 Mübeyyindir Mukaddime o şeyi
Ki lazım kârî-i Kur'ân’a ilmi
5
ْ
إذ
ِجـب
ا
َ
و
ُ
ـم
ِ
ـه
ْ
ـي
َ
ل
َ
ع
ُ
ـم
َّ
ـت
َ
ـح
ُ
م
ـلَ
ْ
ـب
َ
ق
ِ
وع
ُ
ـر

الـش
ا
ل
َّ
و
َ
أ
ْ
ن
َ
أ ـوا
ُ
ـم
َ
ـل
ْ
ع
َ
ي
10 Ki zirâ anlara vâcib-i muhattem
Henüz bilmeleri şurûdan akdem
6
َ
ِج
ـار
َ
ـخ
م و ِف َ
ُ
ـر
ُ
ـح
ْ
ِت ال
ـا
َ
ـف
ِ
الـص
َ
و
ـوا
ُ
ِفـظ
ـ
ْ
ل
َ
ِي
ل
ِ
ـح
ـصَ
ْ
ف
َ
ـأ
ِ
ِت ب
ـا
َ
ـغ

الـل
11 Mehâric-i hurûfu hem sıfâtı
Bilüb söyleyeler efsah-ı lügâtı
ِ ي 7
ر
ِ

ـر
َ
ـح
ُ
ِد
م يـ
ِ
ـو
ْ
ـج
َّ
ِف الت
ِقـ
ا
َ
ـو
َ
امل
َ
و
ـا
َ
م
َ
ِذي
و ـ
َّ
ال
َ
ـم
ِ
س
ِف ُ
ِحـ
ر ِفـي ـا
صَ
َ
امل
12 Muharrir olalar tecvîd-i nazmı
Ki yani ideler itkâna azmi
13 Mevâkıfla mebâdîyi dahi hem
Bileler resm-i Osmânîyi muhkem
8
ْ
ـن
ِ
ِم
ـل
ُ
ك

ـوع
ُ
ط
ْ
ق
م و ل َ
صُ
ْ
و
َ
م
َ
و ـا
َ
ـه
ِ
ب
ِء
ـا
َ
ت
َ
و ـى
َ
ث
ْ
ن
ُ
أ
ْ
ـم
َ
ل
ْ
ـن
ُ
ك
َ
ت
ـبْ
َ
ـت
ْ
ك
ُ
ت ـا
َ
ـه
ِ

ب
14 Ki anda kat’ [u] mevsulden olur bahis
Yazılmaz “hâ” ile “tâ-i müennes”
BÂBI MAHRECLERİ HARFLERİN باب مخارج الحروف
9
ُ
ِج
ـار
َ
خ
م و ِف َ
ُ
ـر
ُ
الح
َ
ـة
َ
ـع
ْ
ب
سَ
ْ
ـر
َ
ـش
َ
ع
ـى
َ
ل
َ
ِذي
ع ـ
َّ
ال
ُ
ه
ُ
ـار
َ
ت
ْ
خ
َ
ي
ِ
ـن
َ
م
ْ
ـر
َ
ـب
َ
ت
ْ
اخ
15 Mehâric-i hurûfu dinle ey yâr
Adedde onyedidir re’y-i muhtâr29

28 Bu kelime diğer nüshalarda da aynı şekilde yazılmış olup ne anlama geldiği tam olarak anla-
şılamamıştır. Siyak ve sibaktan “edüb” anlamına geldiğini düşünmekteyiz.
160 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
16 Bu söz kul Halîl’e mübtenîdir30
Anâ cumhûr-i cümle muktedîdir
ـفُ 10
ِ
ل
َ
أ
َ
ف ِف
ْ
ـو
َ
الـج ـا
َ
ـاه
َ
ت
ْ
خ
ُ
ِهـي
وأ
َ
و
ُ
وف
ُ
ـر
ُ
ح

ـد
َ
ِء
م ا
َ
ـو
َ
ـه
ْ
لل ـي
ِ
ـه
َ
ـت
ْ
ن
َ
ت
17 Hurûf-ı med “elif”le “vav” “yâ”dır
Çıkub cevfden hevâda müntehâdır
11 َّ
ـم
ُ
ث ـى
صَ
ْ
ق
َ
ِ أل
ـق
ْ
ـل
َ
الح

ـز
ْ
ـم
َ
ه
ُ
ـاء
َ
ه
َّ
ـم
ُ
ِه ث
ِطـ
ـ
سْ
َ
ـو
ِ
ل

ـن
ْ
ـي
َ
ـع
َ
ف
ُ
ـ ـاء
َ
ح
18 Gelür “hemze”yle “hê” aksâ-i halkdan
Dahi “ayn” ile “hâ” oldu vesatdan
12 ُ
ـاه
َ
ن
ْ
د
َ
أ

ـن
ْ
ـي
َ
غ ـا
َ
ه
ُ
ـاؤ
َ
خ
ُ
ـاف
َ
ـق
ْ
وال
ـى
صَ
ْ
ق
َ
ِن أ
ـا
ِسَ

الل
ُ
ق
ْ
ـو
َ
ف
َّ
ـم
ُ
ث
ُ
ـاف
َ
ـك
ْ
ال
19 Dîdî ednâ-i halka kim mümeyyiz
Olubdur “ğayn” “hâ”ya (hî) asl-ı hayyiz
20 “Kaf”ın mahreci aksâ-i lisandır
“Kef” için esfel-i dil ber-mekândır
ـلُ 13
َ
ف
سْ
َ
أ
ُ
ـط
سْ
َ
و
ْ
ال
َ
و
ُ
ِجيـم
َ
ف
ُ
ـيـن
ِ

الش ـا
َ
ي
ُ
ـاد
الـضَّ
َ
و
ْ
ِم ِه ـن
ـ
ِ
ـت
َ
اف
َ
ح
ْ
ِذ
إ ـا
َ
ـي
ِ
ل
َ
و
21 Vesat “cîm” ve “şîn” “yâ”ya makardır
Bu “yâ”da ğayr-ı medlik mûteberdir31
22 Dilin yanı ile adrâsdan hem
Çıkıserdir bulardan “dâd”-ı muhkem
َس 14
ا
َ
ر
لضْ
ْ
ِمـن
َ
ـر
ـسَ
ْ
ي
َ
أ
ْ
و
َ
أ ـا
َ
ـاه
َ
ن
ْ
م
ُ
ي
ُ
م
َّ
الـ ـال
َ
و ـا
َ
ـاه
َ
ن
ْ
د
َ
أ ـا
َ
ـاه
َ
ـه
َ
ـت
ْ
ن
ُ
ِ
مل
23 Gerek sol gerek sağ canibinden
Muammam oldî adrâs bu ikiden
24 Velâkin cânib-i soldan yesardir
Sağından sa’b ammâ muteberdir32
25 Dil ucu uca yakın dil yanından
Eyü fehmeyle çıkar “lâm” andan
15 ُ
ون

الن
َ
و
ْ
ِم ِه ـن
ِفـ
ْ
ر
َ
ط
ُ
ـت
ْ
ح
َ
ت ـوا
ُ
ـل
َ
ع
ْ
اج
ا
الـرَّ
َ
ِه
ِنـيـ
و ا
َ
د
ُ
ي

ـر
ْ
ـه
َ
ِظ
ل ـوا
ُ
ـل
َ
خ
ْ
د
َ
أ
26 Dil ucundan çıkar “nûn” olsa ger ol33
Bu taht-ı mahrec-i “lâm”a beraber
27 Dahi “râ” mahreci “nûn”a karîbdir
Velâkin zahr-ı re’se meyledibdir

29 Câ’berî’nin (ö.732/1332) Sîbeveyh (ö.180/796) ve ona uyan çoğunluk kesimden naklettiğine
göre mehâric-i hurûf onaltıdır. Aliyyü’l-Kârî, el-Minehu’l-fikriyye, s. 13.
30 Tokâdî’nin ilave olarak sunduğu bu bilgi tarafımızca Halil b. Ahmed’in, Arapçanın ilk lügat
kitabı olma özelliğine sahip Kitâbü’l-‘ayn isimli eserinde araştırılmış; gerek “ha-ra-fe” ve “hara-ce”
maddelerinde, gerekse harflerin mahreç ve sıfatlarına dair bilgilerin yer aldığı kitabın
Mukaddime kısmında tespit edilememiştir. Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-‘ayn, s. 47-60.
31 Bu satırdaki açıklama metinde yer almamaktadır. Tokâdî, mahreci dil ortası olan “yâ” harfinin
harf-i med olan “yâ” harfinden farklı olduğuna dikkat çekmektedir.
32 Metinde bulunmayan ancak Tokâdî’ye ait önemli bir açıklamadır. Öğrencilere ezberletilerek
öğretilmek amacıyla hazırlanması itibariyle, burada harfin mahrecinden en kolay ve uygun
bir şekilde nasıl çıkarılabileceğine dair önemli bir bilgi verilmiştir.
33 “Eğer o “nûn” olursa dil ucundan çıkar” şeklinde sadeleştirebileceğimiz bu satır MÜİF nüshasında
tamamen farklı yer alırken; diğer iki nüshada, esas aldığımız nüshayla mukayese
edildiğinde, aynı kelimeler yerleri değiştirilerek ifade edilmiştir. Bu beyitte muhtemelen müstensih
hatası söz konusudur.
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 161
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
16 ُ
ـاء
َّ
الط
َ
و
الُ
َّ
الـد
َ
و ـا
َ
ت
َ
و
ُ
ـه
ْ
ِمـن
ْ
ِمـن
َ
و
ـا
َ
ي
ْ
ل
ُ
ع ـا
َ
ـاي
َ
ن
َّ
الث
ُ
ـر
ْ
ِفـي
والصَّ
ْ
ِكـن
ـ
َ
ت
سْ
ُ
م
28 Çıkıser “tâ” ü “dâl” “tê”34 re’s-i dilden
Muhakkak üst ön dişler dibinden
17 ُ
ه
ْ
ِمن
ْ
ِمـن
و ِق َ
ْ
ـو
َ
ف ـا
َ
ـاي
َ
ن
َّ
الث ـى
َ
ـل
ْ
ف
الس
ُ
ـاء
َّ
الـظ
َ
و
الُ
َّ
الـذ
َ
و ـا
َ
ث
َ
و ـا
َ
ـي
ْ
ـل
ُ
ع
ْ
ِ ل
ل
29 Sual itsen safîre harflerinden
Dî ön dişler ucu mâ beynlerinden
30 Çıkar mukâbil olsa dil bu beyne
Safîre dîdiler “zâ” “sâd” “sîne”
31 Bu “zâ” ve “zêl” ve “sê” taraf-ı dilden
Çıkıser üst ön dişler ucundan
18 ْ
ِمـن
ـا
َ
ِم
ه
ْ
ي
َ
ف
َ
ر
َ
ط
ْ
ِمـن
َ
ِ و
ـن
ْ
ـط
َ
ب
ْ
ه
َ
ف
َّ
الش
ـا
َ
ف
ْ
ال
َ
ف
َ
ـع
ِف َ
م ـرا
ْ
اط ـا
َ
اي
َ
ن
َّ
الث
ْ
ـه
َ
ف
ِ
ر
ْ
ش
ُ
امل
32 Bu üst ön dişlerin ucu varıb hem
Değerse alt dudak karnına muhkem
19 ِ
ـن
ْ
ـي
َ
ت
َ
ف
َّ
ِ لش
ل
ُ
او
َ
ـو
ْ
ال

ـاء
َ
ب
ُ
ـم
ْ
ِمـي

ـة
َّ
ـن
ُ
غ
َ
و ـا
َ
ـه
ُ
ج
َ
ـر
ْ
خ
َ
م
ُ
ـوم
ُ
ـش
ْ
ـي
َ
الخ
33 Çıkar “fâ” bu aradan ey birader
İki dudakta “vav” “yâ”35 “mîm” mukarrer
34 Hurûfdan ğunne add olmasî malûm
Dîdiler ana mahrec oldî hayşûm36
الصفات باب HARFLERİN SIFATLARI BÂBI
35 Sıfât-ı lâzıme bil onyedidir
Onu sâhib zıddı olmayan yedidir
ـا 20
َ
ه
ُ
ات
َ
ِصف
ـر
ْ
ـه
َ
ج

ـو
ْ
ِ خ
ر
َ
و
ِفـلْ
ـ
َ
ت
سْ
ُ
م

ـح
ِ
ـت
َ
ف
ْ
ن
ُ
م

ـة
َ
ـت
َ
م
صْ
ُ
م
َّ
ـد
ِ
الـض
َ
و
ـ ـلْ
ُ
ق
36 Cehr rihvet istifâl feth musmet
Bu beşi zıdlarıyla eyle ısmet
37 Ale’t-tertîb zikret zıdlarını
İdiser37 keşf ânın mefhûmlarını
ـا 21
َ
ه
وسُ
ُ
م
ْ
ه
َ
م
ُ
ـه
َّ
ث
َ
ح
َ
ص )ف
ـ
ْ
خ
َ
ش (
ْ
ـت
َ
ـك
سَ
ـا
َ
ه
ُ
د
ْ
ِدي
َ
ش
ُ
ـظ
ْ
ف
َ
ل
ْ
ِجـد
َ
ط
)أ ـ
َ
ق (
ْ
ـت
َ
ـك
َ
ب
38 Hems-i nefes ceryân-ı nutukda
Ola “fehassehû şahsun seket”de
39 “Ecid katın beket” harf-i şedîde
Nefesle savt-ı cerâ olmaz nutukda
22 َ
ـن
ْ
ي
َ
ب
َ
و
ـو
ْ
ِخ
ِد
ر ِديـ
َّ
الش
َ
و )
ْ
ـن
ِ
ل (
ْ
ـر
َ
م
ُ
ع
ُ
ع
ْ
ب
سَ
َ
و
و
ْ
ل
ُ
َّص ع
ط ُ
)خ ـ
ْ
غ
َ
ض (
ْ
ِقـظ
ْ
ـر
صَ
َ
ح
40 Didiler “lin umer”dir mâ beynde
Ki yani beyn-i rihve ve’ş-şedîde
41 Bularda mûteber cery-i habsdır
Ki bazı cery bazı muhbesdir

34 Diğer tüm nüshalarda “tâ” harfi mevcut iken, A1 nüshasında yer almamaktadır. Bu durum
muhtemelen müstensih hatasından kaynaklanmaktadır.
35 Sehven “yâ” yazılmıştır; bu harf “bâ” harfi olmalıdır. Müstensih hatasıdır. Diğer üç nüshada
bu hata söz konusu değildir.
36 Metinde yer alıp Tokâdî’nin açıklamadığı hayşûm kelimesi (geniz boşluğu) ıstılâhî bir kavram
olup burnun en üst kısmı şeklinde açıklanmaktadır. Ali el-Kârî, el-Minehu’l-fikriyye, s. 20.
37 “İdiser keşf” ifadesi, “keşf ediver/idiver” ya da keşf edesin/idesin şeklinde anlaşılmalıdır.
Tokâdî’nin diğer nüshalarında ve eserlerinde pek olmayan bir üslup burada söz konusudur.
Bu, istinsah esnasında tamamen müstensihin tercihiyle alakalı bir durumdur.
162 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
42 Hurûf-ı “hussa da’ğtın kız” mukarrer
Ana müsta’liye ismin virirler
43 Dilini üst çeneye kaldırub hem
Oku bu harfleri tefhîm-i muhkem
44 Kapayub mutbakada ağzın ey yâr
Oku harflerini tefhîm her bâr
23 ُ
ـاد
صَ
َ
و

ـاد
ضَ
ُ
ـاء
َ
ط

ـاء
َ
ظ
ْ
ـه
َ
ـق
َ
ب
ْ
ط
ُ
م
َ
و
ِفـرَّ
(
ْ
ِمـن
)
ِ
ـب
ُ
و ِف ل
ُ
ـر
ُ
الح
ْ
ـه
َ
ق
َ
ل
ْ
ذ
ُ
امل
45 Hurûf-ı “sâd” “dâd” “tâ” “zâ”dır
Aceb tağlîz u tefhîme sezadır
46 Dî müzlâk “ferra min lübbi” harflerine
Zelak dirler dudak dil uçlarına
47 Bunun zıddına musmata dinildi
Kulak dut samta ne mana virildi
48 Ola hurûf-i asliyyesi ânın
Rubâî ve humâsî bu kelamın
49 Gerek anda hurûf-i müzlakden
Kelime ola tahfîf sakilden
50 Bu on ashâb-ı zıdd kim zikr olundi
Adîmü’z-zıd olanı söyle imdi
ـا 24
َ
ه
ُ
ِفيـر
صَ

ـاد
ي َ

ص ا
َ
ز
َ
و
ُ
ِسـيـن

ـة
َ
ـل
َ
ق
ْ
ل
َ
ق
ـبُ
ْ
ـط
ُ
)ق (

ـد
َ
ج
ُ
ـيـن
ِ

الـل
َ
و
51 Safîre savt-ı zâide dinildi
Mahâricde hurûf zikrolundi38
52 Hurûf-i kalkale kim “kutbu ced”dür
Mukalkal mahrec olan beş adeddür
25
او
َ
و

ـاء
َ
ي
َ
و ـا
َ
ـن
َ
ـك
َ
س ـا
َ
ـح
َ
ـت
َ
ـف
ْ
ان
َ
و
ـا
َ
ـح
ِ

ـح
ُ
ص ـا
َ
ـم
ُ
ه
َ
ل
ْ
ب
َ
ق
ُ
اف
َ
ِحـر
ـ
ْ
الن
َ
و
39
53 Bu “vav” “yâ” harf-i lîn olmak mukarrar
Eğer sakin olurlar ise anlar
54 Ola meftûh mâkabilleri hem
Deyilür lîn onlara demâdem
ِم ـي 26
ِف
َّ
الال ا
الـرَّ
َ
و
يـر
ِ
ر
ْ
ك
َ
ت
ِ
ب
َ
و
ِعـلْ
ـ
ُ
ج
ـي
ِ

ش
َ
ف
َّ
للت
َ
و
ُ
ـن
ْ
ـي
ِ

الش ا
ا
ـاد
َ
ل
ْ
ِطـ
ض ـ
ُ
ت
اسْ
55 Musahhahdur subûtî inhirâfın
İder “lâm” “râ”da meyl ucu lisânın
56 Dahi tekrar var bi’l-kuvve “râ”da

38 Mehâric-i hurûf bahsinde (Tokâdî, TM, SHM, vr. 2b, beyit no: 30) safîre harflerini de sayan
Tokâdî, burada sadece terimin çok kısa açıklamasını vermiştir. MÜİF nüshasında ise bu harfler
zikredilmiş ancak tanımına ilişkin herhangi bir bilgi verilmemiştir. Tokâdî, TM, MÜİF, vr.
2a, beyit no: 41.
39 Mısır’da matbu bir eserdeki Zekeriyya el-Ensârî şerhinde bu kelime, “sahhıhâ” şeklinde yazılmıştır.
Zekeriyyâ el-Ensârî, ed-Dekâiku’l-muhkeme fî şerhi’l-Mukaddime, haz.: Said Ali elHusûsî,
el-Matbâatü ve’l-Mektebetü’s-Saîdiyye, Ezher, ts. s. 14.
İslam dünyasında ve özellikle Türkiye’de basılmış eserlerin çoğunda “suhhıhâ” biçiminde
yazılmaktadır. Örnek olarak bk. İbnü’l-Cezerî, Mukaddime, s. 4.
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 163
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
Değil bi’l-fiil câiz bu arada
57 Dilin hıfz eyle bi’l-fiil amelden
Aliyyü’l-Kârî’i40 bırakma elden
58 Tekerrür irti’dâ-i
41 re’se dirler
Ki yani dil başı mahrecde ditrer
59 Mücerred dilde olur mu tekerrür
Bulunmayınca mahrecde takarrür
60 Dilin başı varıcak mahrecine
Dolub bir dahi tekrar urmasına
61 Urucak bir dahi gör kim noliser
Ki bir harf iki iki dört oliser
62 Sıfatdan saydılar tekrârı “râ”da
Bilüb itmeyeler ânı edâda
63 Bunu bilmek gerek ferd ü ferîde
Bu mana zikrolundu Ca’berî’de42
64 Tefeşşî intişâr-ı savte dirler
Bu da mahsus “şîn”e ey birader
65 Didiler dahi “dâd”a istitâle
Uzadub mahrecinde lâ muhâle
التجويد باب TECVİDİ BİLME BÂBI
27
ُ
ـذ
ْ
خ
َ
األ
َ
ِد
و يـ
ِ
ـو
ْ
ـج
َّ
الت
ِ
ب

ـم
ْ
ـت
َ
ح
ُ
ِم
لز
ْ
ـن
َ
م
ْ
ـم
َ
ِد ل
ِ

ـو
َ
ـج
ُ
ي
َ 43
آن
َ
ـر
ُ
ـق
ْ
ال
ُ
ـم
ِ
آث
66 Kelamullaha tertîl-i hatm44 lazım
Derûnî hizmetine ol mülâzım
67 Mukassır olur isen hizmetinde
Yüzün kara olur Hak hazretinde
68 Ki zira emri “rattil”45 geldi mutlak

40 Ali el-Kârî (Aliyyü’l-Kârî) (ö.1014-1605), asıl adı Ebû’l-Hasen Nûruddîn Alî b. Sultân Muhammed
el-Kârî el-Herevî olan tanınmış Hanefî fakihi, muhaddis, müfessir ve kıraat âlimidir.
Ahmet Öz, “Ali el-Kârî”, DİA, İstanbul 1989, c. 2, s. 403-405.
41 A1 ve A2 nüshalarında “irtiâd-i re’se” şeklinde geçmektedir. Dil ucunun/başının titremesi,
seri bir şekilde sarsılması anlamına gelmektedir. Tokâdî, TM, A1, vr. 4a; A2, vr. 4a.
42 Ca’berî (ö.732/1332) tam adı Burhânüddîn Ebû İshâk İbrahim bin Ömer b. İbrahim b. Halil
olan Kıraat ilminde temayüz etmiş muhaddis ve fakih bir âlimdir. M. Kemal Atik, “Ca’berî”,
DİA, İstanbul 1992, c. 7, s. 527-528.
43 Bazı Mukaddime metinlerinde “yücevvid” ifadesi “yusahhih” şeklinde yer almaktadır. İbnü’lCezerî,
Mukaddime, s. 5.
44 İbnü’l-Cezerî’nin metninde burada kullanılan “tertîl” kelimesi yerine “tecvid kelimesi kullanılmıştır
ki bu kavram tertîl kelimesini açıklarken ilk defa Hz. Ali tarafından kullanılmıştır.
Bk. İbnü’l-Cezerî, en-Neşr, c. 1, s. 209; Abdurrahman Çetin, Kur'ân Okuma Esasları, Emin Yay.,
7. bs., Bursa 2009, s. 85.
164 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
“Verattelnâhu tertîle”46 didi Hak
28 ُ
ـه
َّ
ن
َ
ِه
ِ أل ـ ـ
ب
ُ
ـ ـه
َ
ِإلل
ا
َ
ل
َ
ـ ـز
ْ
ن
َ
أ
ا
َ
ـذ
َ
ـك
َ
ه
َ
و
ُ
ـه
ْ
ِمـن
ـا
َ
ـن
ْ
ـي
َ
ل
ِ
إ
َ
ـ ـال
صَ
َ
و
69 Bu vechile Resûle oldi nâzil
O Sultanile bize oldi vâsıl
29 َ
ـو
ُ
ه
َ
و ـا
ـضا
ْ
ي
َ
أ
ُ
ـيـة
ْ
ِح ِة ـل
َ
و
َ
ـال
ِ

الـت
ُ
ـ ـة
َ
ـن
ْ
ي
ِ
ز
َ
ِء
و ا
َ
د
َ
ِ األ
ة
َ
اء
َ
ِقـ ـر
ـ
ْ
ال
َ
و
70 Tilâvetin dahi ol hılyesidür
Kırâatle edânun zînetidür
30 َ
ـو
ُ
ه
َ
و
ُ
ـاء
َ
ـط
ْ
ِ ع
و ِف إ
ُ
ـر
ُ
ـح
ْ
ال ـا
َ
ـه
َّ
ق
َ
ح
ْ
ِم ة ـن
ـ
َ
ِصـف
ـا
َ
ـه
َ
ل ـا
َ
ـه
َّ
ـق
َ
ح
َ
ست
ُ
م
َ
و
71 İşit tarifini tecvîdin ey yâr
Çıkarmak mahrecinden harf her bâr
72 Sıfât-ı lazîmesine tamâm’et
Dahî ârizasına itmek riâyet
31
د
َ
ر
َ
ِ و
ـ ـل
ُ
د
ِحـ ـ
ك ا
َ
ِه
ِلـ
و ـ
صْ
َ
أل
ُ
ـظ
ْ
ـف
َّ
الل
َ
و ِفـي ِه
ِ
ـر
ْ
ِظـي
ـ
َ
ِه ن
ـلـ
ْ
ِمـث
َ
ك
73 Telaffuz eylemek harfin nazîrin
Ki kendü gibi dimekdür şebîhin
ا 32
ـال
ِ

م
َ
ك
ُ
م
ْ
ِ ِمـن
ـر
ْ
ـي
َ
غ ـا
ِف َ
م ـ

ـل
َ
ك
َ
ت
ِف
ـ
ْ
ط

الل
ِ
ِف ب ـي
ِ
ـق
ْ
ط

الن
َ
ـال
ِ
ِف ب
ـ
ـس
َ
ع
َ
ت
74 Mükemmil ola itmeye tekellüf
Diye lutfîyle çekmeye te’assüf
َس 33
ـ
ْ
ـي
َ
ل
َ
و
ُ
ـه
َ
ـن
ْ
ـي
َ
ب
َ
ـن
ْ
ـي
َ
ب
َ
ِه
و ِكـ
ْ
ـر
َ
ت
َّ
ِ ل
إ
ُ
ـة
ـاضَ
َ
ي
ِ
ِ ر ئ
ـ ـر
ْ
ِه ام
ـ
ِ

ـك
َ
ـف
ِ
ب
75 Meşâyıh hizmetine ol müdâvim
Dahi tekrârın olsun dilde dâim
76 Gerekdür ahz içün üstâd-ı hâzık
Ola edâsı onun nakle muvâfık
77 Nukûle kasrile husûle gelmez
Mücerred akılla tecvîd olmaz
78 Zamanımızda alsın muhtelifden
Edâları çoğunun münharifden
79 Mücerred nakil iden hayrette kalmış
Kiminin nakil yok sıfru’l-yed olmış
الترقيق باب İNCE OKUNANLAR BÂBI
34 ْ
ـن
َ
ـق
ِ

ق
َ
ر
َ
ف
ا
ِفـال
ـ
َ
ت
سْ
ُ
م
ْ
ِم ِف ـن
ُ
ـر
ْ
ح
َ
أ
ْ
ن
َ
ِذر
ـا
َ
ح
َ
و
َ
ِخـيـم
ْ
ف
َ
ِظ ت
ـ
ْ
ـف
َ
ِف ل
ـ
ِ
ل
َ
األ
80 Murakkakdur hurûf-ı müstefîle
Onu elbette sen terkîk eyle
81 Elif lafzını tefhîmden hazer it
Şebîhinde de ta’ğlîzden güzer it
35 ِ
ـز
ْ
ـم
َ
ه
َ
ك
ُ
ـد
ْ
ـم
َ
ح
ْ
ل
َ
أ
ُ
ـوذ
ُ
ع
َ
أ ـا
َ
ِدن
ـ
ْ
ِ ه
إ
ُ
ـه
َّ
ألـل
َّ
ـ ـم
ُ
ث
ِ
م
َ
ِه
ل ـ
َّ
ـل
ِ
ل ـا
َ
ـن
َ
ل
82 “E’ûzü” “ihdinâ” “Allahu” “el-hamdü”
Derûnî ihtimam lazım mücerred
ـفْ 36
َّ
ط
َ
ل
َ
ت
َ
ي
ْ
ل
َ
و ـى
َ
ل
َ
ع
َ
ِه
و ـ
َّ
الـل
َ
ل
َ
ْض و
الـ
ِ
ِيـم
ْ
امل
َ
و
ْ
ِم ة ـن
ـ
َ صَ
م
ْ
خ
َ
م
ْ
ِمـن
َ
َ ْض و
ـر
َ
م
83 “Lenâ” “ve’l-yetelattaf”47 “ve a’lâllâh”48
“Vele’d-dâllîn”49 sümme lâm-ı “lillâh”

45 Müzzemmil, 73/4.
46 Furkân, 25/32.
47 Kehf, 18/19.
48 Mâide, 5/11.
49 Fâtiha, 1/7.
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 165
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
84 Okuyunca buların “lâm”larını
Dahi “mahmasa”50 “maraz”51 “mîm”lerini
ِء 37
ـا
َ
ب
و ق َ
ْ
ـر
َ
ل ب
ِطـ
ـا
َ
ب
ْ
ـم
ِ
ـه
ِذ ب ي ِ
ـ
ِ
ب
ْص
ِ
ر
ْ
اح
َ
و ـى
َ
ل
َ
ع ِة
َّ
ـد
ِ

الش
ِ
ـر
ْ
ه
َ
الج
َ
ِذي
و ـ
َّ
ال
85 “Bihim” “barkun”52 “bi-zî” “bâtıl”da53 “bâ”lar
Murakkak dahi anlar ey birader
86 Şedîde ile cehre sen harîs ol
Ki anlar “cîm” u “bâ”da na’t-ı makbul
ـا 38
َ
ِف ي يه
ِفـ
َ
ِ و
يـم
ِ
ج
ْ
ال
ِ
ـب
ُ
ح
َ
ِ ك
ـر
ْ
ـب
الصَّ
ة
َ
ـو
ْ
ب
َ
ر
َ
و
ْ
ـت
َّ
ـث
ُ
ت
ْ
اج
ِ

ـج
َ
ح
َ
و
ِ
ـر
ْ
ـج
َ
ف
ْ
ال
87 Misâli “rabvetin”54 “hubbi”55 “es-sabr”dür56
Dahi “üctüsset”57 “hıccü”58 “el-fecr”dür59
39 ْ
ـن
َ
ـن
ِ

ـي
َ
ب
َ
و
ا
ـال
َ
ـق
ْ
ـل
َ
ـق
ُ
م
ْ
ِ ن
إ ـا
َ
ن
َ
ـك
سَ
ْ
ِ ن
إ
َ
و
ْ
ـن
ُ
ك
َ
ِف ِف ي ـي
ـ
ْ
ق
َ
و
ْ
ال
َ
ـان
َ
ك ـا
َ
ـن
َ
ي
ْ
ب
َ
أ
88 Hurûf-ı kalkale kim “kutbu ced”dür
Mukalkal olmağa sükûn şartdür
89 Beyân lâzım durur hâl-i vasılda
Vasıldan ebyen olurlar vakıfda
40 َ
ـاء
َ
ح
َ
َص و
ـ
َ
َ ْصح
ح
ـطـت
َ
ح
َ
أ

ـق
َ
ح
ْ
ال
َ
ِسـيـن
َ
ِ و
ِقـيـم
َ
ت
سْ
ُ
م ـو
ُ
ـط
سْ
َ
ي ـو
ُ
ـق
سْ
َ
ي
90 “Ahtabu”60 “hashasa”61 “el-hakku”62 hallerini
Beyân it anların mehmûslerini
91 Dahi “yestûne”63 “yeskûne”64 “müstekîmde”65
Safîreyi beyân it cümlesinde66
الراءات باب” R”LAR BÂBI
41 ِ
ـق
ِ

ق
َ
ر
َ
و
َ
اء
َّ
الـر ا
َ
ِذ
إ ـا
َ
م
ْ
ت
َ
ِسـر
ـ
ُ
ك
َ
اك
َ
ـذ
َ
ك
َ
ـد
ْ
ع
َ
ب
ِ
ـر
سْ
َ
ك
ْ
ال
ُ
ـث
ْ
ي
َ
ح
ْ
ـت
َ
ـن
َ
ك
سَ
92 Okunur râ-i meksûre murakkak
Kesirden sonra da böyle muhakkak

50 Mâide, 5/3.
51 Bakara, 2/10.
52 Bakara, 2/19.
53 A’râf, 7/138.
54 Mü’minûn, 23/50.
55 Bakara, 2/165.
56 Asr, 103/3.
57 İbrahim, 14/26.
58 Âl-i İmrân, 3/97.
59 İsrâ, 17/78.
60 Bu kelimenin aslı Kur’an’da (Neml, 27/22) ve Mukaddime’de ـطـت
َ
ح
َ
أ şeklinde geçmektedir.
Buradaki şekli (Tokâdî, TM, SHM, vr. 5a) müstensih hatası olabilir.
61 Yusuf, 12/51.
62 Yusuf, 12/51.
63 Hac, 22/72.
64 Kasas, 28/23. Bu son iki kelime İbnü’l-Cezerî’nin metninde ـو
ُ
ـط
سْ
َ
ـو ve ي
ُ
ـق
سْ
َ
ي şeklinde, sonunda
“nûn” olmaksızın yer almaktadır. İbnü’l-Cezerî, Mukaddime, s. 5.
65 Fâtiha, 1/6.
66 90 ve 91. beyitlerde Tokâdî müellif İbnü’l-Cezerî’nin metninde olmayan ilavelerle konuyu
daha açık bir hale kavuşturmuştur. Tokâdî, TM, SHM, vr. 5a.
166 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
93 Eğer sâkin olursa emir böyle
Bu şıkda iki şart var ânı söyle
42 ْ
ِ ن
إ
ْ
م
َ
ل
ْ
ـن
ُ
ك
َ
ت
ْ
ِمن ِل
ـ
ْ
ب
َ
ق ِف
ْ
ـر
َ
ح
َ
ـال
ْ
ِع
ت
اسْ
ْ
و
َ
ِت أ
ـ
َ
ان
َ
ك
ُ
ة
َ
ـر
سْ
َ
الك
ْ
ـت
ـسَ
ْ
ي
َ
ل
َ
ـال
صْ
َ
أ
94 Eğer “râ” harf-i isti’lâdan evvel
Değilse ince okunur muhassal
95 Dahi mâkablinin de kesresi hem
Olursa asliyye olur terkîk muhkem
ـفُ 43
ْ
ل
ُ
خ
ْ
ال
و ِفـي ق َ
ْ
ِفـر
ـر
سْ
َ
ِ ك
ل
ُ
ـد
َ
وج
ُ
ي
ِف
ـ ـ
ْ
خ
َ
أ
َ
و ا
ا
ـر
ْ
ي
ِ
ـر
ْ
ـك
َ
ت ا
َ
ِذ
إ
ُ
د
َّ
ـد
َ
ـش
ُ
ت
96 İdüb “firkın”da67 kurrâlar hilâfı
“Kâf”ın kesrinden içün ihtilâfı
97 İki vech üzre ânı okudiler
Hasendur ikisi de ânun didiler
98 Müşedded olsa “râ” tekrîr gizle
Muhaffef olsa dahi emir böyle
الالمات باب” LÂM”LAR BÂBI
44 ِ
ـم
ِ

خ
َ
ف
َ
و
َ
م
َّ
الـال
ِ
ِم ـن
ِم
ـ
ِه اسْ
ـ
َّ
الـل
ْ
ـن
َ
ع
ِ
ـح
ْ
ت
َ
ف
ْ
أو


ـم
ضَ
ُ
ـد
ْ
ـب
َ
ع
َ
ِه
ك ـ
َّ
الـل
99 Olur Celâlenin “lâm”ı mufahham
Eğer mâkabli fetha ise yâhud damm68
َ باب ـاق
ب
ْ
االط
َ
ِء و
َ
ـال
ْ
ِع
ت
ْاالس İSTİ’LÂ VE ITBÂK BÂBI
45
َ
ْف
ـر
َ
ح
َ
و ِء
َ
ـال
ْ
ِع
ت
السْ
ْ
ـم
ِ

خ
َ
ف ـا
صَ
صُ
ْ
اخ
َ
و
َ
ـاق
َ
ب
ْ
لط ى
َ
ـو
ْ
ق
َ
أ
َ
ـو
ْ
ح
َ
ن
ـالَ
َ
ق ـا
ـصَ
َ
ع
ْ
ال
َ
و
100 Hurûf-ı “hussa da’ğtın kız” dahi hem
Gerekdür eylemek tefhîm-i muhkem
101 Hurûf-ı Mutbaka tefhîm câna
Gerek tefhîm isti’lâdan akvâ
102 “Asâ” “kâle” fehâmetde edâda
“Asâ”da “kâle”den olur ziyâde
46 ِ
ـن
ِ

ي
َ
ب
َ
و
َ
ـاق
َ
ب
ْ
ِإلط
ا
ْ
ِمـن
ـطـت
َ
ح
َ
أ
ْ
ـع
َ
م
طـتَّ
سَ
َ
ب
ـفُ
ْ
ـل
ُ
الخ
َ
و
ْ
ـم
ُ
ـك
ْ
ق
ُ
ل
ْ
خ
َ
ن
ِ
ب
ْ
ـع
َ
ق
َ
و
103 “Ehattü”69 lafzı “besattü”70 dahi hem
Beyân itmeklik itbâkını elzem
104 “E lem nahlukta”71 isti’lâ-i kâfı
Beyânda eylediler ihtilâfı
105 Riâyet ihtilâfına ehakdır
“Kâf”ın idğâm “kef”te müttefikdir
106 Sukûn-u sâkine câna harîs ol
Budur hüsn-ü edâ edâ-i makbûl
ْص 47
ِ
ر
ْ
اح
َ
و ـى
َ
ل
ع ـوِن َ
ُ
ك

ِف الس ـي
ـا
َ
ن
ْ
ل
َ
ع
َ
ج 107 Ona ezcümle misâldür “ce’alnâ”72

67 Şuarâ, 26/63.
68 Metinde bu açıklamaya bir örnek verilmiş olmasına rağmen, Tokâdî tercümesinde buna yer
vermemiştir. Tokâdî, TM, SHM, vr. 5a.
69 Neml, 27/22.
70 Bu kelime Mâide 5/28’de َّطـت
سَ
َ
ب şeklinde yer almaktadır. Tokâdî’nin metninde yanlış harekelendirilmiştir.
Tokâdî, TM, SHM, vr. 5b.
71 Mürselât, 78/20.
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 167
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
َ
ـت
ْ
م
َ
ع
ْ
ن
َ
ِب أ
ـو
ضُ
ْ
غ
َ
امل
َ
و
ْ
ـع
َ
م ـا
َ
ـن
ْ
ل
َ
ل
َض Dahi “en’amte”73 “mağdûbi”74 “zalelnâ”75
ِص 48
ِ

ل
َ
خ
َ
و
َ
ـاح
َ
ِفت
ْ
ان ا
ا
ور
ُ
ـذ
ْ
ـح
َ
م ـى
ـسَ
َ
ع
َ
ف
ْ
ـو
َ
ِه
ِهـ
خ ا
َ
ِب
ت
ْ
اش ا
ا
ـور
ُ
ظ
ْ
ح
َ
ِم
ب ـى
ـصَ
َ
ع
108 “Asâ”76 “mahzûrâ”nı77 bir hoşça söyle
Oların infitâhın hâlis eyle
109 “Asê”78 “asânın” olmaya şebîhi
Dahi “mahzûrâ”nın79 “mahdûra(zî)”80 şebîhi
49
ِ
اع
َ
ر
َ
و
ا
ة
َّ
ِش ف ـ ـد
ـا
َ
ـك
ِ
ب ـا
َ
ـت
ِ
ب
َ
و
ْ
ـم
ُ
ِكـك
ْ
ِشـر
َ
ك ـى
َّ
ف
َ
ـو
َ
ـت
َ
ت
َ
و ـا
َ
ـت
َ
ـن
ْ
ِفـت
110 Dahi “tâ” ile “kêf”in şiddetine
Riâyet kıl oların hiddetine
111 Misâli “şirkiküm”dür81 “fitneten”82 hem
Olara “teteveffâhüm”83 de münzam
50 84 ْـي
َ
ل
َّ
و
َ
أ
َ
ل و
ـ
ْ
س ـث
ِم
ـ
ْ
ِجـن
َ
و
ْ
إن
ْ
ـن
َ
ـك
سَ
ْ
ِغـم
ْ
د
َ
أ
ـلْ
ُ
ـق
َ
ِ ك
ب
َ
ر
ـلْ
َ
ب
َ
و
َ
ل
ْ
ـن
ِ
ب
َ
أ
َ
و
112 Tekârub-ı cins ü mislin gözle hâlin
Olursa harf-i ûlâları sâkin
113 Oliser sânîde idğâm onî
Misâl onlara “kul rabbi”85 ve “bel lâ”86
114 Eğer olursa ûlâ harf-i medden
O izhâr olur ancak ol sebepden

72 Bakara, 2/125.
73 Fâtiha, 1/7.
74 Fâtiha, 1/7.
75 Ayette ve Mukaddime metninde bu kelime “zî” harfi ile değil; “dât” harfi ile ـا
َ
ـن
ْ
ل
َ
ل
şeklinde ضَ
geçmektedir (Secde, 32/10). Tokâdî’nin şerhinde müstensih hatası söz konusudur. Tokâdî,
TM, SHM, vr. 4b.
76 Tâ-hâ, 20/121.
77 İsrâ, 17/20.
78 İsrâ, 17/79.
79 İsrâ, 17/57.
80 Ayette ve metinde “zâ” (zî) harfi geçmektedir. İsrâ, 17/20. Diğer tüm nüshalarda da buradaki
“dât” harfinin aksine “zâ” harfi geçmektedir. Bu durum muhtemelen bu nüshadaki müstensih
hatasından kaynaklanmaktadır (Tokâdî, TM, SHM, vr. 5b). Öte yandan Tokâdî’nin tüm
nüshalarında bu kelimenin son harfi olan med harfi elife yer verilmemiştir. Yani ا
ا
ـور
ُ
ظ
ْ
ح
َ
م kelimesi
Kur’ân’ın aksine medsiz bir şekilde yazılmıştır. Tokâdî, TM, A1, vr. 6b; A2, vr. 6a; MÜİF,
vr. 6a.
81 Fâtır, 35/14.
82 Enfâl, 8/25.
83 Nahl, 16/32.
84 Taşköprüzâde’nin şerhinde olduğu gibi çoğu metinlerde bu kelime; “evveley” şeklinde, “ye”
harfi cezim ile yazılmış iken; farklı bir Mukaddime metninde “evvelâ” biçiminde yer almaktadır.
Taşköprüzâde, Rasâil fî ilmi’t-tecvid, Metnü’l-Cezerî Risâleleri, s. 9. Mısır baskılı farklı bir
örnek için bk. Zekeriyyâ el-Ensârî, ed-Dekâiku’l-muhkeme, s. 22.
85 İsrâ, 17/24.
86 Müddesir, 74/53.
168 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
ِي 51
ف
ِ
م
ْ
و
َ
ي
ْ
ـع
َ
م ـوا
ُ
ال
َ
ق
ْ
ـم
ُ
ه
َ
و
ـلْ
ُ
ق
َ
و
ْ
ـم
َ
ع
َ
ن
ُ
ـه
ْ
ـح
ِ

ب
سَ
َ
ل
ْ
ِغ
ـز
ُ
ت
ـوبَ
ُ
ـل
ُ
ق
ْ
ـم
ُ
ـق
َ
ت
ْ
ل
َ
ف
115 Misâl “kâlû ve hüm”87 “fî yevmin”88 ey yâr
Tekârub-i cinsi içün müstesniyât vâr
116 Biri “sebbihhü”89 biri “kul neam”dır90
Biri “tüziğ kulûbe”91 “fe’ltekam”dır92
الظاءات باب” Z”LAR (“ZΔ) BÂBI
52 َ
ـاد
الـضَّ
َ
ة
و ـ
َ
ـال
َ
ـط
ِ
ت
ِسْ
ب
ِ
ج
َ
ـر
ْ
ـخ
َ
م
َ
و
ْ
ـز
ِ

ي
َ
م
َ
ِم ِ ـن
ـاء
َّ
الـظ ـا
َ
ـه

ل
ُ
ك
َ
ِج و ـي
ـ
َ
ت
117 Muhakkak “dât” “zâ”dan ey birader
İki şeyle temeyyüz olur mukarrer
118 Biri mahreç birisi istitâle
Mümeyyiz anlar ile lâ muhâle
119 Bu Kur'ân’da gelen zâât-ı tekrar
Usûl-i mâddelerin cümle ey yâr
120 Getürdük bu arada kasd-ı mücmel
Aliyyü’l-Kârî’de93 zikri mufassal
ِي 53
ف
ِ
ن
ْ
ع
َّ
الظ
ِظـلَّ
ِ
ـر
ْ
ه
ُ
الظ
ِ
م
ْ
ظ
ِظ ُ
ع ـ
ْ
ِحف
ْ
ال
ْ
ِقـظ
ْ
أي
ْ
ـر
ُ
ظ
ْ
أن
َ
ِ و
ـم
ْ
ظ
َ
ِ ع
ـر
ْ
ـه
َ
ِظ
ظ ـ
ْ
ـف
َّ
الل
121 Biri “za’n”94 biri “zıll”95 “ez-zahr”dır”96
Biri “‘uzmün”97 “el-hıfzu”98 “eykız”99 “zahr”dır100
54 ْ
ِهـر
ا
َ
ظ ـى
َ
ظ
َ
ل
ُ
اظ
َ
ـو
ُ
م
ش ـ
ْ
ـظ
َ
ك ـا
َ
م
َ
ل
َ
ظ
ْ
ـظ
ُ
ل
ْ
غ
ُ
ا
َ
ـالم
َ
ظ
ـر
ُ
ف
ُ
ظ
ْ
ِظـر
ـ
َ
ت
ْ
ان ـا
َ
ـم
َ
ظ
122 Biri “unzur”101 biri “lafız”102 “el-azm”dur”103
Dahi “zâhir”104 “lezâ”105 “uğluz”106 “kazım”dır107

87 Şu’arâ, 26/96.
88 Me’âric, 70/4.
89 Kâf, 50/40.
90 Sâffât, 37/18.
91 Al-i İmran, 3/8.
Müstensih, “ğayn” harfinin noktasını sehven yazmamıştır. Tokâdî, TM, SHM, vr. 6a, beyit no:
116.
92 Sâffât, 37/142.
93 Tokâdî’nin söz konusu ettiği Aliyyü’l-Kârî’deki detaylı açıklama için bk. Aliyyü’l-Kârî, elMinehu’l-fikriyye
şerhu Aliyyü’l-Kârî, s. 59.
94 Nahl, 16/80.
95 Bakara, 2/57.
96 Nur, 24/58; Rum, 30/18.
97 Bakara, 2/7. Kur’ân’daki “azîm” ifadesinin yerine hem İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinde
hem de Tokâdî’nin şerhinde
ِ
م
ْ
ظ
ُ
ع kelimesi kullanılmaktadır. İbnü’l-Cezerî, Mukaddime, Rasâil
fî ilmi’t-tecvid, s. 6; Tokâdî, TM, SHM, vr. 6b, beyit no: 121.
98 Bakara, 2/238.
99 Kehf, 18/18.
100 Bakara, 2/101.
101 Bakara, 2/162.
102 Kalem, 68/18.
103 Bakara, 2/259.
104 En’âm, 6/120.
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 169
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
55 َ
ـر
َ
ف
ْ
ظ
َ
أ ـا
ًّ
ن
َ
ظ
ـفَ
ْ
ي
َ
ك ـا
َ
ج
ْ
ـظ
َ
ع
و ى َ
َ
ِسو
َ
ِع ِضيـن
ـلَّ
َ
ظ
ـلُ
ْ
ح
َّ
ف الن
ُ
ـر
ْ
خ
ز ى ُ
َ
ـو
سَ
123 “Şuvâzu”108 “zufrin”109 “intezır”110 “zamâ”dır111
“Zalâm”112 “ezfar”113 “zannâ”114 “zalam”dır”115
124 Biri “zılle”116 biri “zalte”117 mukarrer
“Izînden”118 mâ adâ ve “ız”119 ey birader
56 ُ
ـت
ْ
ـل
َ
ظ
َ
و
ْ
ـم
ُ
ـت
ْ
ل
َ
م
ظ و
ُ
ـر
ِ
ب
َ
و ـوا

ـل
َ
ظ
ِ
ـر
ْ
ِحـج
ْ
ال
َ
ك
ْ
ـت
َّ
ـل
َ
ظ ا
َ
ـر
َ
ـع
ُ
ش
ـل
َ
ـظ
َ
ن
125 Biri “zaltüm”120 biri “zallû”121 “nezaldir”122
Biri “zallet”123 biri “fezzan”124 “nazar”dır125
126 Velâkin “dâd”ladır “veyl” [ü] “hel”de126
Hem evvelini Kıyâmet sûresinde
57 َ
ـن
ْ
ل
َ
ل
ْ
ظ
َ
ي ا
ا
ـور
ُ
ـظ
ْ
ح
َ
م
َ
ـع
َ
م
ِ
ِظـر
ـ
َ
ت
ْ
ح
ُ
امل
َ
ـت
ْ
ـن
ُ
ك
َ
و ـا
ًّ
ـظ
َ
ف
ِ
ـع
ْ
ِمـي
َ
ج
َ
و
ِ
ـر
َ
ـظ
َّ
الـن
127 Biri “yazlelne”127 ile “muhtezır”dir128
Biri “mahzûr”129 ki ol men’-i hacirdir
58 َّ
ِ ل
إ
ـل
ْ
ي
َ
ـو
ِ
ب
ـلْ
َ
ه ـى
َ
ول
ُ
أ
َ
و
ْ
ه
َ
ِضـر
ـا
َ
ن 128 “Ğayz”da130 “zâ” iledir ey birader

105 Me’âric, 70/15.
106 Âl-i İmrân, 3/159.
107 Âl-i İmrân, 3/134.
108 Rahmân, 55/35.
109 En’âm, 6/147.
110 En’âm, 6/158.
111 Tevbe, 9/120.
112 Bakara, 2/17.
113 Fetih, 48/24.
114 Bakara, 2/46.
115 Burada Tokâdî kelimeleri peş peşe dizerken İbnü’l-Cezerî’nin takip ettiği sıraya riayet etmemiş,
aynı zamanda bazı kelimeleri aslını korumak kaydıyla farklı kaydetmiştir. Tokâdî, TM,
SHM, vr. 6b, beyit no: 123.
116 Nahl, 16/58; Zuhruf, 43/17.
117 Tâhâ, 20/97.
118 Hicr, 15/91.
119 Bakara, 2/66.
120 Vâkı’a, 56/65.
121 Rûm, 30/51.
122 Şu’arâ, 26/71.
123 Şu’arâ, 26/4.
124 Âl-i İmrân, 3/159.
125 Bakara, 2/50.
126 ل يْو ; َMutaffifîn sûresinin ilk ayetinde geçen ilk kelimedir. Keza ْـل
َ
ه kelimesi de, İnsan sûresinin
ilk kelimesidir. İbnü’l-Cezerî bu iki sûreye isim olarak bu iki kelimeyi kullanmıştır. Tokâdî de
bu isimlendirmeyi tercümesinde aynen kullanmıştır. Tokâdî, TM, SHM, vr. 6b, beyit no: 126.
127 Şûrâ, 42/33.
128 Kamer, 54/31.
129 İsrâ, 17/20.
170 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
ِظ
ـ
ْ
ي
َ
غ
ْ
ال
َ
و
َ
ِد
ل ـ
ْ
ع
ـو د الرَّ
ُ
ه
َ
و
ْ
ه
َ
ِصـر
ـا
َ
ق Velâkin Ra’d Hûd’de “dâd” mukarrer131
59

ـظ
َ
ح
ْ
ال
َ
و
َ
ض ل
ـ
َ
ح
ْ
ال ـى
َ
ـل
َ
ِ ع
ـام
َ
ع
َّ
الط
ِفـي
َ
ن و
ـ
ْ
ـي
ِ
ن
ضَ
ُ
ف
َ
ِخـال
ـ
ْ
ِم ال ـي
ـا
سَ
129 Birisi “hazz”dır132 ol hâss-ı âmma
Mukârin olmasa133 ale’t-taâma134
130 Ki zîrâ “dâd” oliserdir ucunda
Eimme ihtilâf itti “zanîn”de135
BÂBI SAKINMALAR باب التحذيرات
60 ْ
ِ ن
إ
َ
و ـا
َ
ـي
َ
ق
َ
ـال
َ
ت
ُ
ـان
َ
ـي
َ
الـب
ُ
ِم
ز
َ
ل
َض
ـ
َ
ـق
ْ
ن
َ
أ
َ
ك
َ
ـر
ْ
ـه
َ
ض ظ
ـ
َ
ـع
َ
ي
ُ
ـم
ِ
ـال
َّ
الظ
131 Olursa “tâ” ü “zâ” “dâd”a mülâkî
Dahi “dâd” ile “zâ” “tê”ye telâkî136
132 Temeyyüz137 etmek gerekdir birbirinden
Misâlin zikr kıl sen cümlesinden
ـرَّ 61

ط
اضْ
َ
و
ْ
ـع
َ
م
َ
ت
ْ
ظ
َ
ع
َ
و
ْ
ـع
َ
م
ُ
ـم
ُ
ـت
ضْ
َ
ف
َ
أ
ِ
ـف
صَ
َ
و ـا
َ
ه ـم
ُ
ـه
ُ
اه
َ
ِجب
ُ
ـم
ِ
ـه
ْ
ـي
َ
ل
َ
ع
133 “Ye’uddu’z-zâlimu”138 “enkada zahrek”139
“Ve’aztü”140 “idturra”141 “efâdtüm”142 cerâ lek
134 “Cibâhühüm”143 “aleyhim144 “hâ”larında
Beyânın sâfî kıl edâlarında

130 Âl-i İmrân, 3/119.
131 İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddimesi’nde yer alan Nahl, Zuhruf, Rûm ve Şuarâ sûrelerinin isimleri
Tokâdî’nin tercümesinde yer almamaktadır. Bk. Tokâdî, TM, SHM, vr. 6b, beyit no: 128.
132 Âl-i İmrân, 3/176.
133 Sadece A2 nüshasında “olsa” şeklinde, diğer tüm nüshalarda ise ifade burada olduğu gibi
“olmasa” şeklinde yer almaktadır. Tokâdî, TM, A2, vr. 7a.
134 Mâûn sûresindeki, “Yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir.” ifadesinde geçen “ve lâ
yehuddu” لَو َض حَ ُي ile karıştırılmaması gerektiğini belirtmek üzere burada
ـظ
َ
ح
ْ
ض veال
ـ
َ
ح
ْ
ال
“hadd” kelimelerini birbirinden ayırmaktadır.
135 Tekvîr, 81/24. Kıraat imamlarının bir kısmı bu harfi “dâd”, diğer kısmı ise kalın “zî” harfi ile
okumaktadır. Detaylı bilgi için bk. Halid el-Ezherî, el-Havâşî’l-Ezheriyye fî halli elfâzi’lMukaddimeti’l-Cezeriyye,
s. 18.
136 Sadece Ankara 2 nüshasında “mülâkî” şeklinde geçmekte, diğer tüm nüshalarda burada
olduğu gibi yer almaktadır. Tokâdî, TM, A2, vr. 7a.
137 Bu kelimenin “temeyyüz” olarak kullanılması manaya uygun düşmemektedir; “temyîz”
olmalıdır (Tokâdî, TM, SHM, vr. 7a). A2 nüshasında da “temyiz” ifadesi geçmektedir
(Tokâdî, TM, A2, vr. 7a). Müstensihin sehven böyle yazdığını düşündüğümüz bu iki nüshadaki
kelime Ankara1 nüshasındaki ifadeyle de çelişmektedir (Tokâdî, TM, A1, vr. 7b). MÜ İF
nüshasında ise “beyân itmek” ifadesi yer almaktadır. Tokâdî, TM, MÜİF, vr. 6b.
138 Furkân, 25/27.
139 İnşirâh, 94/3.
140 Şu’arâ, 26/136
141 Bakara, 2/173
142 Bakara, 2/198.
143 Tevbe, 9/35.
144 Fâtihâ, 1/7.
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 171
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
62 ِ
ـر
ِ
ه
ْ
ظ
َ
وأ
َ
ـة
َّ
ن
ُ
الغ
ْ
ِم و ن ـن
ـ
ُ
ن
ْ
ِمـن
َ
و
م
ـ
ْ
ِمـي
ا
َ
ِذ
إ ـا
َ
م ا
َ
ِد

ـد
ُ
ش
ْ
ـن
َ
ِفـي
ـ
ْ
خ
َ
أ
َ
و
135 Müşedded olsa “mîm” ve “nûn” mukarrer
Gerek izhâr-ı ğunne ey birader
63 َ
ـم
ْ
ِـي
ْ
امل
ْ
ِ ن
إ
ْ
ـن
ُ
ـك
سْ
َ
ة ت
ـ
َّ
ـن
ُ
ب ى ِغ
َ
ـد
َ
ل
ـا ء
َ
ب ـى
َ
ل
َ
ِ ع
ـار
َ
ت
ْ
خ
ُ
امل
ْ
ِل ـن
ِم
ـ
ْ
ه
َ
أ ا
َ
األد
136 Mukârın olsa “bâ”ya mîm-i sâkîn
Olur elbette ihfâ bil bu hâlîn
ـا 64
َ
ه
ْ
ن
َ
ِ ر
ه
ْ
أظ
َ
و
َ
ـد
ْ
ِع ي ـن
ِقـ
ـا
َ
ِف ب
ُ
ـر
ْ
ح
َ
األ
ْ
ر
َ
ـذ
ْ
اح
َ
و ى
َ
ـد
َ
ل

او
َ
و ـا
َ
ف
َ
و
ْ
ِف أن ـي
ـ
َ
ت
ْ
خ
َ
ت
137 Dahi izhâr olur sâir hurûfda
Hem ihfâdan hazer kıl “vav” “fâ”da
والتنوين الساكنة النون حكم باب SÂKİN NÛN VE TENVÎNİN HÜKMÜ BÂBI
65 ُ
ـم
ْ
ـك
ُ
ح
َ
ن و
ـ
ْ
ي
ِ
ـو
ْ
ن
َ
ـو ن ت
ُ
ن
َ
و ـى
َ
ـف
ْ
ـل
ُ
ي

ـار
َ
ـه
ْ
ِظ
إ

ـام
َ
غ
ْ
اد
ـب
ْ
ـل
َ
ق
َ
و ـا
َ
ـف
ْ
اخ
138 Muhakkak nûn-ı sâkin tenvîn ey yâr
Olur idğâm ihfâ kalb izhâr
66 َ
ـد
ْ
ِعن
َ
ف ِف
ْ
ـر
َ
ِ ح
ـق
ْ
ل
َ
الح
ْ
ـر
ِ
ه
ْ
ظ
َ
أ
ْ
ِغـم
َّ
اد
َ
و
ِم ـي
ِف
َّ
الـال ا
الـرَّ
َ
و
َ
ة
ل ـ
َّ
ـن
ُ
ِغ
ب
ْ
ِم
ـز
َ
ل
139 Eğer tenvîn ile yâ nûn-i sâkin
Hurûf-ı halka olursa mukârin
140 Dî gel izhâr ona sen ey birader
Bu dört hükmün birisidir mukarrer
141 Telâkî eylese “lâm” “râ”ya onlar
Muhakkak ğunnesiz idğâm olurlar
67 ْ
ـن
َ
ِغـم
ْ
د
َ
أ
َ
ة
و ـ
َّ
ـن
ُ
ِغ
ِف ب ـي
ُ
ـوِمـن
ُ
ي
َّ
ِ ل
ة إ
ـ
َ
ـم
ْ
ِ ِكـل
ب ـا
َ
ـي
ْ
ن
ُ
ـد
َ
ك ـوا
ُ
ن
َ
ـو
ْ
ـن
َ
ع
142 Ger uğrarlarsa “yü’min” harflerine
Me’alğunne denir idğâmlarına
143 Velâkin dört kelim “dünya”145 gibiler
İdüb izhâr idğâm itmediler
ـبُ 68
ْ
ل
َ
الق
َ
و
َ
ـد
ْ
ِعـن
ـا
َ
ة الـب
ـ
َّ
ـن
ُ
ِغ
ب ا
َ
ـذ
َ
ك
ـا
َ
ف
ْ
لخ ى
َ
ـد
َ
ِق ل ـي
ا
َ
و ِف ب
ُ
ـر
ُ
الح ا
َ
ِخـذ
ُ
أ
144 Olurlar “bâ” katında iklâb anlar
Ve bâkî harf katında ihfâ olurlar
BÂBI BİLME MEDLERİ باب معرفة املد والقصر
69
ـد
َ
الـم
َ
و

ِم
ز
َ
ل
ِجـ ـب
ا
َ
و
َ
و ـى
َ
ت
َ
أ

ـز
ِ
ـائ
َ
ج
َ
و
َ
ـو
ْ
ه
َ
و
ـر
ـصْ
َ
ق
َ
و ـا
َ
ـت
َ
ـب
َ
ث
145 Fürû’u med üçtür ey muhâsib
Biri lâzım biri câiz ve vâcib
70
ِم
ز
َ
ـال
َ
ف
ْ
ِن
إ
َ
ـاء
َ
ج
َ
ـد
ْ
ع
َ
ِف ب
ْ
ـر
َ
ح
ْ
ـد
َ
م
ُ
ِكـن
ـا
َ
ِن
س ـ
ْ
ـي
َ
ال
ح ـوِل َ

الـط
ِ
ب
َ
و
ْ
ـد
َ
ـم
ُ
ي
146 Gelürse harf-i medden sonra sâkin
Vakıfda hem vasılda bil bu hâlin
147 Ki dirler medd-i lâzım ona ey yâr
Ona medd-i mutavvel oldi mikdâr
ِجـب 71
ا
َ
و
َ
و
ْ
إن
َ
ـاء
َ
ج
ـلَ
ْ
ـب
َ
ق ِة
َ
ـز
ْ
ـم
َ
ه
ا
ِصـال
ـ
َّ
ـت
ُ
م
ْ
ِن
إ ـا
َ
ِمـع
ـ
ُ
ِة
ج ـ
َ
ـم
ْ
ِكـل
ـ
ِ
ب
148 Gelürse harf-i medd hemzeden evvel
İkisi bir kelimede mükemmel
149 Dî âna medd-i muttasıl vâcib
Eimme oldilar kasrını hâcib
150 Ki râzı cümlesi medd itmesine
Bir elifden ziyâde çekmesine
151 Ziyâde olunan mikdarda anlar

145 Bakara, 2/85.
172 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
İderler ihtilâfı ol erenler
72
ـائـز
َ
ج
َ
و ا
َ
ِذ
إ ـى
َ
ت
َ
أ
َ
ِصـال
ـ
َ
ـف
ْ
ـن
ُ
م
َ َض
ـر
َ
ع
ْ
و
َ
أ
ُ
ـون
ُ
ك

الس ـا
ا
ـف
ْ
ق
َ
و
َ
ـال
َ
ـج
سْ
ُ
م
152 İkisi bir kelimede değilse
O hemze başka kelimede olsa
153 Dî ona medd-i munfasıl ey yâr
Ki zîrâ kasrı da tecvîz iden vâr
154 Bir “elif”den ziyâdeye vifâkî
Ki yani itmediler ittifâkî
155 Olursa harf-i medden sonra sâkin
Vakıf sebebi ile bil meâlin
156 Bu şıkka medd-i ârızdır didiler
Buni câizde dâhil eylediler
157 Hurûfu eyle sen tahsîn-i muhkem
Olur vakf u ibtidâyı bilmek elzem
BÂBI BİLME VAKIFLARI باب معرفة الوقوف
73 َ
ـد
ْ
ـع
َ
ب
َ
و
َ
ِدك
ـ
ْ
ي
ِ
ـو
ْ
ـج
َ
و ِف ت
ُ
ـر
ُ
ـح
ْ
ِ ل
ل
َّ
ـد
ُ
ب
َ
ل
ْ
ِم ِة ـن
ـ
َ
ف
ِ
ـر
ْ
ع
م ـو ِف َ
ُ
ق
ُ
ـو
ْ
ال
ِء 74
ا
َ
ـد
ِ
ـت
ْ
الب
َ
و
ـيَ
ْ
ه
َ
و
ُ
ـم
ـسَ
ْ
ـق
ُ
ت
ْ
ن
َ
ِذ
إ
ا
ـة
َ
ث
َ
ـال
َ
ث

ـام
َ
ف ت
ـ ـا
َ
ك
َ
و
ْ
ـن
ـسَ
َ
ح
َ
و
158 Didiler vakıf câna üç kısımdür
Biri tam biri kâfî hasendür
ـيَ 75
ْ
ه
َ
و ـا
َ
ِ
مل
َّ
ـم
َ
ت
ْ
ـإن
َ
ف
ْ
ـم
َ
ِد ل
ـ
َ
ـوج
ُ
ي

ـق
ُ
ـل
َ
ع
َ
ت
ْ
و
َ
أ
َ
ـان
َ
ك
ـىا
َ
ـن
ْ
ع
م ـدي َ
َ
ـت
ْ
اب
َ
ف
159 Eğer vakıf eylesen sen bir mahalde
Kelâm irişse tamâma o hînde
160 Te’alluku dahi mâbâ’dine hem
Yoğîse lafız manada muammem
76 ُ
ـام
َّ
الت
َ
ِفـي
ف ـا
َ
ك
ْ
ال
َ
ف ـا
ا
ـظ
ْ
ف
َ
ل
َ
و
ْ
ـن
َ
ع
َ
ن
ْ
ام
َ
ف
َّ
ِ ل
َس إ
و
ُ
ؤ
ُ
ر
ِ
اآلي
ْ
ز
ِ

ـ ـو
َ
ج
ْ
ـن
ـسَ
َ
ـح
ْ
ال
َ
ف
161 Bu vakfa vakf-ı tâm didiler ey yâr
Kıl ibtidâı mâbâdiyle bâr
162 Ta’alluk yalnız manâda olsa
Dî ona vakf-ı kâfî vakf olunsa
163 Kifâyet ider ibtidâ idersen
Eğer mâbâdin okuyub gidersen
164 Eğer lafzan taalluk olsa ey yâr
Sonunda ibtidâ eyleme zinhâr
165 Gerekdür bed’i mâkablinden ânın
Meğer âyet başı ola kelâmın
166 Sonunda bed’i tecvîz eylediler
Bu vakfa vakf-ı hasendür didiler
77 ُ
ـر
ْ
ـي
َ
غ
َ
و ـا
َ
م
َّ
ـم
َ
ت

ـح
ْ
ـي
ِ
ب
َ
ق
ُ
ـه
َ
ل
َ
و
ـفُ
ْ
ق
َ
ـو
ْ
أل ا
ـرًّ
َ
ـط
ضْ
ُ
م ا
َ
ـد
ْ
ـب
ُ
ي
َ
و
ُ
ـه
َ
ـل
ْ
ب
َ
ق
167 Temam olmayanın ğayrı kabîhdür
Ki ol kendü ihtiyârıyla vakfıdür
168 Olursa vakıf ıdtırâdî nâçâr
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 173
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
Kıl ibtidâı mâkablinden ey yâr
َس 78
ْ
ي
َ
ل
َ
ِ و ي
ِن ف
آ
ْ
ر
ُ
ق
ْ
ال
ْ
ِم ف ـن
ـ
ْ
ق
َ
و
ـبْ
َ
ج
َ
و
َ
ل
َ
و

ام
َ
ـر
َ
ح
َ
ـر
ْ
ي
َ
غ ـا
َ
م
ُ
ـه
َ
ل
ـبْ
َ
ـب
سَ
169 Kelâmullahda yokdur vakf-ı vâcib
Sebebsiz dahi yokdur vakfa hâcib
واملوصول املقطوع باب BİTİŞİK VE AYRI YAZILANLARI BİLME
BÂBI
79
ْ
ِف
ـر
ْ
اع
َ
و

ـوع
ُ
ط
ْ
ق
َ
ِ
مل ـو ل
صُ
ْ
و
َ
م
َ
و ـا
َ
ت
َ
و
ِف ِف ـي
ـ
َ
ُ ْصح
ِ م
ـام
َ
ِإلم
ا ـا
َ
ِفيم
ْ
ـد
َ
ق ـى
َ
ت
َ
أ
170 Muhakkak kat’ı mevsûlü dahi “tâ”
Yazıldı Mushaf-ı Osmân’da cânâ
80 ْ
ـع
َ
ط
ْ
اق
َ
ف
ِ
ـر
ْ
ـش
َ
ـع
ب ـا ت ِ
َ
ـم
ِ
ـل
َ
ك
ْ
أن ل
ْ
ـ ـع
َ
م
ـإ
َ
ـج
ْ
ـل
َ
م
َ
ل
َ
و
َ
ـ ـه
َ
ل
ِ
إ
َّ
ِ ل
إ
171 Ki maktu’ resm olan on kelimedür
Birisi onun “en lâ melcee”146dür
وا 81
ُ
ـد
ُ
ـب
ْ
ع
َ
ت
َ
و
َ
ِسـيـن
ا
َ
ِ ي ـي
ان
َ
ث
َ
ـود
ُ
ه
َ
ل
َ
ـن
ْ
ِك
ر
ْ
ش
ُ
ي
ْ
ِك
ـر
ْ
ش
ُ
ت
َ
ـن
ْ
ل
ُ
خ
ْ
د
َ
ي ـوا
ُ
ل
ْ
ع
َ
ت ـى
َ
ل
َ
ع
172 Biri “en lâ ilâhe”147 Hûd’da mâlûm
Biri “lâ ta’büdû”148 Yâ-sîn’de mersûm
173 Dahi “lâ ta’büdû”149 sâninci150 Hûd’de
Biri “yüşrikne”151 kim ol Mümtehınde
174 Biri “lâ tüşrik”152 oldî kim o Hacc’da
Biri “lâ yedhulennehâ”153 ki Nûn’da154
175 Biri “ta’lû alâ”155 “en lâ ekûle”156
Biri “en lâ yekûlû”157 bak bu kavle
82 ْ
ن
َ
أ ل ـوا
ُ
ـول
ُ
ق
َ
ي
َ
ل
ـ ـولَ
ُ
ق
َ
أ
َّ
ِ ن
إ ـا
َ
م
ِد
ـ
ْ
ع
الرَّ
ِ
ب
َ
ـوح
ُ
ت
ْ
ف
َ
امل
َ
و
ِصـلْ
ْ
ـن
َ
ع
َ
و ـا
َ
م
176 Dahi maktû’dur “in mâ”158 Ra’d’de
Vasl-ı emmâ-ı
159 meftûh cümle yirde
وا 83
ُ
ه
ُ
ن ـوا
ُ
ع
َ
ط
ْ
اق
ْ
ِمـن
ـا
َ
م
وم
ُ
ِر
ب ـا
ِسَ

الن
َ
و
ـفُ
ْ
ـل
ُ
خ
َ
ِفِقـيـن
ا
َ
ن
ُ
امل
ْ
م
َ
أ
ْ
ـن
َ
م ـا
ـسَ
سَّ
َ
أ
177 Dahi “an mâ nühû”160 maktu’ resimde
Kat’ “min mâ”161 Nisâ Rûm sûresinde

146 Tevbe, 9/118.
147 Hûd, 11/114.
148 Yâsîn, 36/60.
149 Hûd, 11/26.
150 Bu ifade; Arapçada “ikinci” anlamına gelen bir kelimeye Türkçe bir sonek ilave edilmek
suretiyle oluşturulan yeni bir kelimedir.
151 Mümtehine, 60/12.
152 Hac, 22/26.
153 Kalem, 68/24.
154 Bu sûre Kalem sûresi olarak da isimlendirilmektedir.
155 Duhân, 44/19.
156 A’râf, 7/105.
157 A’râf, 7/169.
158 Ra’d, 13/40.
159 En’âm, 6/143. “Emmâ” sözcüğünün hemzesi meftûh olduğunda, bu sözcük her durumda
bitişik olarak yazılır.
160 A’râf, 7/166.
161 Rûm, 30/28; Nisâ, 4/25.
174 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
178 Dahi “min mâ”162 Münâfık sûresinde
Mesâhıf muhtelif olubdur ânde
84 ْ
ـت
َ
ل
ِ
ص
ُ
ف ـا
ِسَ

الن

ـح
ْ
ِذب
َ
و
ُ
ـث
ْ
ـي
َ
ح ـا
َ
م
ْ
ن
َ
أ
َ
ِ و
ـم
َ
ل
َ
ـوح
ُ
ـت
ْ
ف
َ
امل
ُ
ـر
ـسْ
َ
ك
َّ
ِ ن
إ ـا
َ
م
179 Katı’dır dahi “em men essese”de163
Dahi Fussilet Zibh164 Nisâ’de
180 Dahi maktû’dur ol “haysü mâlar”165
Dahi “en lem”166 ki hemzi feth olanlar
85 ِ
ـام
َ
ع
ْ
لن
َ
ـوح
ُ
ـت
ْ
ف
َ
امل
َ
و
َ
ـون
ُ
ع
ْ
د
َ
ي ـا
َ
ـع
َ
م
ـفُ
ْ
ـل
ُ
خ
َ
ِل و
ـا
َ
ـف
ْ
ل الن
ـ
ْ
ـح
َ
ن
َ
و ـا
َ
ـع
َ
ق
َ
و
181 Katı’dır “enne mâ”167 En’âm’da ey yâr
Dahi hemzesi feth olanda da var
182 İki “yed’ûneler”168 Lokmân u Hacc’da
Vukû’u hılâf Enfâl ü Nahl’da
86 ِ
ـل
ُ
ك
َ
و ـا
َ
م
ُ
ـوه
ُ
ـم
ُ
ت
ْ
ل
َ
ـأ
سَ
ـفْ
ِ
ـل
ُ
ـت
ْ
اخ
َ
و
وا

د
ُ
ر ا
َ
ذ
َ
ك
ـلْ
ُ
ق ـا
َ
م
سَ
ْ
ئ
ِ
ب
ـلُ
صْ
َ
و
ْ
ال
َ
و
ِصـفْ
183 Dahi maktu’ “külle mâ” muhakkak
“Seeltümû”169 mukârininde ancak
184 Muhakkak ihtilâfı dört mahalde
Nisâ A’râf Mü’minîn Mülk’de
185 Mesâhif muhtelif “kul bi’semâ”da170
Dahi “haleftümûnî”171 “veşterav”da
172
186 Velâkin bu ikide ey birader
Vasıl cânib-i sâfîdir mukarrer
ِ ي 87
ون
ُ
م
ُ
ت
ْ
ف
َ
ل
َ
خ ا
ْ
و
َ
ـر
َ
ت
ْ
اش
َ
و ِفـي ـا
َ
م ـا
َ
ع
َ
ط
ْ
اق
وِحـيْ
ُ
أ
ُ
ـم
ُ
ت
ضْ
َ
ف
َ
أ
ْ
ـت
َ
ه
َ
ت
ْ
اش ـوا
ُ
ل
ْ
ب
َ
ي ـا
َ
ـع
َ
م
187 Dahi maktu’ “fî mâ” on mahalde
İki “yeblû”173 “efadtüm”174 “iştehet”de175

162 Münâfikûn, 63/10.
163 Tevbe, 9/109; Fussilet, 41/40; Nisâ, 4/109; Sâffât, 37/11.
164 Metinde de yer alan bu kelimeyle

ـح
ْ
ِذب
) ) Sâffât sûresi kastedilmektedir.
165 Bakara, 2/144; 150.
166 En’âm, 6/131.
167 En’âm, 6/134.
Burada “enne mâ” َ
ن
َ
أ ـا
َ
م şeklinde yer alan ifade, ilgili ayetten, siyâk ve sibâktan da anlaşılacağı
üzere “inne mâ” َّ
ِن
إ ـا
َ
م şeklinde meksûr olmalıdır. Müstensih hatası söz konusudur. Tokâdî,
TM, SHM, vr. 9a.
168 Hac, 22/62; Lokman, 31/130.
İbnü’l-Cezerî’nin metninde bu iki sûrenin isimleri bulunmamaktadır. İbnü’l-Cezerî, Mukaddime,
Rasâil fî ilmi’t-tecvid, s. 8.
169 İbrahim, 14/34.
Tokâdî’ye ait elimizdeki mevcut dört nüshanın hiçbirinde, kelimenin sonunda bulunması
gereken “hâ” harfi (
َ
ـأ
سَ
ُ
ـوه
ُ
ـم
ُ
ت
ْ
ل ( yer almamaktadır. Zira ilgili ayette zamir olan “hâ” harfi kelimenin
sonunda yer almaktadır.
170 Bakara, 2/93.
171 A’râf, 7/150.
172 Bakara, 2/90.
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 175
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
ـي 88
ِ
ـان
َ
ث
َ
ـن
ْ
ـل
َ
ع
َ
ف
ْ
ـت
َ
ـع
َ
ق
َ
و

وم
ُ
ر
َ
ِكـال
ـلُ
ْ
ي
ِ
ز
ْ
ن
َ
ت ا ء
َ
ـر
َ
ع
ُ
ش
َ
ـر
ْ
ـي
َ
غ
َ
و ِذي
َ
ِصـال
188 Dahi sânî “fe’alne”176 Vâkı’a177 Rûm178
Kilâ Tenzîl179 Şuarâ180 ki malûm
ـا 89
َ
م
َ
ن
ْ
ي
َ
أ
َ
ِل ف
ـ
ْ
ـح
َّ
الن
َ
ك
ِصـلْ
َ
و
ـفْ
ِ
ـل
َ
ت
ْ
خ
ُ
م
ِي
ف ا
َ
ر
َ
ع

ِب الش
ا
َ
ـز
ْ
ح
َ
األ ـا
ِسَ

الن
َ
و
ِصـفْ
ُ
و
189 Bakara ve Nahıl’de181 “eynemâ”lar
Yazıldı muttasıl “eyne”ye “mâ lem”
ِصـلْ 90
َ
و
ْ
ـم
َّ
ل
ِ
إ
َ
ف
َ
ـود
ُ
ه
ْ
ـن
َّ
ل
َ
أ
َ
ـال
َ
ـع
ْ
ج
َ
ن
َ
ـع
َ
م
ْ
ج
َ
ن
َ
ـال
ْ
ي
َ
ك ـوا
ُ
ن
َ
ز
ْ
ح
َ
ت ا
ْ
ـو
سَ
ْ
أ
َ
ت ـى
َ
ـل
َ
ع
190 “Fe illem”182 muttasıl Hûd sûresinde
Muhakkakdır ki maktû’ ğayrısinde
191 Kehf’le hem Kıyâmet sûresinde183
Olub mevsûl “ellen” ikisinde
192 Dahi “keylâ”da mevsûl dört mahalde
Hadîd184 Âl-i İmrân185 ile Hacc’de186
91
ـج
َ
ح
ـكَ
ْ
ـي
َ
ل
َ
ع
ج
َ
ـر
َ
ح
ْ
ـم
ُ
ـه
ُ
ـع
ْ
ط
َ
ق
َ
و
ْ
ن
َ
ع
ْ
ـن
َ
م
ُ
ـاء
َ
ش
َ
ي
ْ
ـن
َ
م ـى
َّ
ل
َ
و
َ
ت
َ
م
ْ
ـو
َ
ي
ْ
ـم
ُ
ه
193 Dahi Ahzâb’ın ikincisi ey yâr187
Bu dörtden mâ adâ maktû’ her bâr
194 Dahi “an men yeşâ’”188 “men tevellâ”189
Bularla “yevme hüm”190 maktû’ hâlâ
ِل 92
ـا
َ
وم ا
َ
ـذ
َ
ه
َ
ِذيـن
ـ
َّ
ال
َ
و
َ
ل
ُ
ـؤ
َ
ه
َ
ِحيـن
َ
ِم ت ـي
ِف
ـا
َ
اإلم
ِصـلْ
َ
ـال
ِ

ه
ُ
و
َ
و
195 Katı’dır “mâli hâzâ”191 iki yerde
Dahi “mâle’llezîne” “hâü lâi”de192
196 Yazılur katı’la “velâte hîn”den193

173 Mâide, 5/48; En’âm, 6/165.
174 Nûr, 24/14.
175 Enbiyâ, 21/102.
176 Bakara, 2/240.
177 Vâkı’a, 56/61.
178 Rûm, 30/28.
179 “Tenzîl” kelimesi ile kastedilen Zümer sûresidir. Zümer, 39/3; 39/46.
180 Şuarâ, 26/146.
181 Nahl, 16/76.
182 Hûd, 11/14.
183 Kehf, 18/48; Kıyâmet, 75/3. Mukaddime’nin 90. beytinde sadece ayette geçen kelimeye yer
verilirken; Tokâdî’nin şerhinde sadece sûre ismine yer verilmiş; ilgili kelimelere yer verilmemiştir.
Bk. Süleymaniye nüshası vr. 9a. Bu iki kelime “ellen necme’a” َ
ـع
َ
م
ْ
ج
َ
ن
ْ
ـن
َّ
ل
َ
أ ve “ellen
nec’ale” ْ
ـن
َّ
ل
َ
أ
َ
ـال
َ
ـع
ْ
ج
َ
.kelimeleridir ن
184 Hadîd, 57/23.
185 Âl-i İmrân, 3/153.
186 Hacc, 22/5.
187 Ahzâb, 33/50.
188 Nûr, 24/43.
189 Necm, 53/29.
190 Mü’min, 40/16; Zâriyât, 51/13.
191 Söz konusu iki ayet şunlardır: Kehf, 18/49; Furkân, 25/7.
192 Nisâ, 4/78.
176 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
Bu mervîdir İmamın mushafınden
93 ْ
ـم
ُ
ـوه
ُ
ن
َ
ز
َ
و
َ
و
ْ
ـم
ُ
ـوه
ُ
ـال
َ
ك
َ
ِل و
ِصـ
ا
َ
ـذ
َ
ك
َ
ِمـن
ْ
ال ـا
َ
ه
َ
و ـا
َ
ي
َ
و
َ
ِل
ِصـ
ل ـ
ْ
ف
َ
ت
197 “Ve zenûhüm” dahi “kêlûhüm”194 ey yâr
Bular elbedde mevsûl yazılurlar
198 “Elif lâm” ile “hâ” yâ-ı nidâı
Ki medhûlünden ayırma buları
التاءات باب” T”LAR BÂBI
94 ُ
ـت
َ
م
ْ
ح
َ
ر
و ِف َ
ُ
ـر
ْ
خ

الـز ـا
َّ
الـت
ِ
ب
ْ
ه
َ
ـر
َ
ب
َ
ز
ِف
ا
َ
ـر
ْ
م
لع و
ُ
ر ـو د
ِف ُ
ه ـا
َ
ك
ْ
ه
َ
ـر
َ
ـق
َ
ب
ْ
ال
199 Yazıldı rahmetin “tâ”sı mutavvel195
Yedi mevzi’de budur kavl-i e’del
200 Bakara196 dahi A’râf197 ile Hûd’da198
İki Zuhruf’da199 bir Meryem’de200 Rûm’da201
201 Mutavvel tâ-ı ni’met ey bürâder202
Ki onbir yerde yazıldı mukarrer
ـا 95
َ
ـه
ُ
ت
َ
م
ْ
ِع
ن
ُ
ـالث
َ
ل ث
ـ
ْ
ـح
َ
ن
ْ
ـم
َ
ه
َ
ـر
ْ
إب
ْ
ـم
َ
ِن ه
ـا
َّ
الـث
ُ
ـود
ُ
ق
ُ
ع
ات
َ
ـر
ْ
ِخي
َ
ـا أ
ا
ع
َ
م
202 Bakara’da203 biri üçi Nahıl’da
204
Velâkin üçi de Nahıl âhırında
203 İki İbrâhim205 âhırında oldı
Ukûd’la da (Mâide)206 ikincisi bulundı
96 ُ
ـان
َ
ـم
ْ
ق
ُ
ل
َّ
ـم
ُ
ث
ِطـر
ـا
َ
ِ ف
ـور

ـالـط
َ
ك 204 Birisi dahi Fâtır207 biri İmrân208

193 Sâd, 38/3.
194 Bu son iki kelime aynı ayette peş peşe bulunmaktadır. Hem Cezerî, hem de Tokâdî, beyitlerde
görüldüğü üzere bu iki kelimeyi ayetteki diziliş sıralamasının tersine bir şekilde yazmışlardır
(Mutaffifîn, 83/3). İbnü’l-Cezerî, Mukaddime, s. 9; Tokâdî, TM, SHM, vr. 9b.
195 Uzun anlamına gelen “mutavvel” kelimesi MÜİF nüshasında hep “uzun” şeklinde yazılmış-
tır. Bk. Tokâdî, TM, beyit no: 183, 185, 189.
196 Bakara, 2/218.
197 A’râf, 7/56.
198 Hûd, 11/73.
199 Zuhruf, 43/32.
200 Meryem, 19/2.
İbnü’l-Cezerî’nin metninde (94 nolu beyit) sûre ismi olarak Meryem yerine sûrenin ilk harfi
olan Hurûf-ı Mukattaadan “kêf” harfi zikredilmiştir. İbnü’l-Cezerî, Mukaddime, s. 9.
201 Rûm, 30/50.
202 Nimet kelimesinin “tâ”sı uzundur.
203 Bakara, 2/231.
204 Nahl, 16/83; 114.
205 İbrahim, 14/28;34.
206 Mâide, 5/11.
207 Fâtır, 35/3
208 Âl-i İmrân, 3/103.
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 177
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
َ
ان
َ
ـر
ْ
ِعـم
َ
ـت
َ
ـن
ْ
ع
َ
ل ـا
َ
ـه
ِ
ب
ِ
ـور

الـن
َ
و Birisi Tûr209 ânın birisi Lokmân210
205 Mutavvel tâ-ı la’net iki yerde
Birisi Âl-i İmrân sûresinde
206 “Feneca’l-la’nete”211 söylediler
Birisin dahi Nûr’dadur212 didiler
97
ت
َ
أ
َ
ـر
ْ
ام
َ
و
ـفَ
وسُ
ُ
ي
َ
ان
َ
ـر
ْ
ْص ِعم
ـ
صَ
َ
ق
ْ
ال
َ
ـم
ْ
ي
ِ
ر
ْ
ح
َ
ت
ْ
ـت
َ
ِصي
ْ
ع
َ
م
ْ
ـد
َ
ِق
ب
ْ
ِمـع
ْص سَ
ـ
َ
خ
ُ
ي
207 Yedi mevzi’de imraet tavîldür213
İki Yûsuf’da214 hem Kasas’da215 birdür
208 Biri İmrân’a216 üç Tahrîm’e217 muhtass
Dahi “kad semia’h” “ma’siyyet218 muhassas
98 َ
ت
َ
ـر
َ
ـج
َ
ِن
ش ـا
َ
خ

الد
ْ
ـت
َّ
ـن
ُ
ِر
ِطـ
س ـا
َ
ف
ا
ـال
ُ
ك
ـالَ
َ
ـف
ْ
الن
َ
و
َ
ْف
ـر
َ
ح
َ
و
ِ
ِفـر
ـا
َ
غ
209 “Şecerat”219 “tâ” ile oldî Duhân’da
Dahi “tâ” ile “sünnet” beş mekânda
210 Üçü Fâtır’da220 hem Enfâl’de221 bir vâr
Birisi de onun Ğâfir’de222 ey yâr
99 ُ
ـرَّت
ُ
ن ق
ـ
ْ
ي
َ
ع
ـت
َّ
ـن
َ
ج ِفـي
ْ
ـت
َ
ـع
َ
ق
َ
و
ْ
ت
َ
ـر
ْ
ِفط
ْ
ـت
َّ
ِقـي
َ
ب
ْ
ـت
َ
ـن
ْ
اب
َ
و
ْ
ـت
َ
ـم
ِ
ل
َ
ك
َ
و
211 Dahi “kurratü aynin lî”223 Kasas’da
Mutavvel tâ-ı Cennet Vâkıa’da224
212 Mutavvel “ibnet”225 “fitrat”226 “bakiyyet”227

209 Tûr, 52/29.
210 Lokmân, 31/31.
211 Âl-i İmrân, 3/61.
212 Nûr, 24/7.
213 İmraet bayan anlamına gelen bir kelimedir. Tavîl, mutavvel gibi bu kısımda sıkça kullanılan
kelimeler ise uzun anlamına gelmekte ve açık “tâ” harfini vasıflamaktadır.
214 Yusuf, 12/30; 51.
215 Kasas, 28/9.
216 Âl-i İmrân, 3/35.
217 Tahrîm, 67/10; 11. Onuncu ayette bu kelime “imraetün”
ت
َ
أ
َ
ـر
ْ
ام iki defa geçmektedir.
218 Mücadele, 58/8; 9.
219 Duhân, 44/43.
220 Fâtır, 35/43. Bu sûrenin 43. ayetinde “sünnet” kelimesi ْ
ـت
َّ
ـن
ُس üç defa açık “tâ” harfi ile yazılmıştır.
221 Enfâl, 8/38.
222 Mü’min, 40/85.
İbnü’l-Cezerî ve Tokâdî’nin eserlerinde kullandığı bu sûrenin diğer ismi Ğâfir’dir. İbnü’lCezerî,
Mukaddime, s. 9; Tokâdî, TM, SHM, vr. 10a.
223 Kasas, 28/9.
224 Vâkıa’, 56/89.
225 Tahrîm, 67/10.
226 Rûm, 30/30.
178 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
Dahi evsat-ı A’râf’da “kelimet”228
100
َ
ـط
سَ
ْ
و
َ
ِف أ
ا
َ
ـر
ْ
لع
َ
ا
ل
ُ
ك
َ
و ـا
َ
م
ـفْ
ِ
ل
ُ
ت
ْ
اخ
ـا
ا
ع
ْ
م
َ
ج ا
ا
د
ْ
ـر
َ
ف
َ
ِه
و ـ
ْ
ِف ِء ي
ـا
َّ
الـت
ِ
ب
ْ
ِف
ـر
ُ
ع
213 Ki her bâr ferden û cem’an hılâfı
229
Eimme eyleseler ihtilâfı
214 Resimde tâ ile mersûm anlar
Eğer müfred eğer cem’ okunurlar
BÂBI BİLME HEMZESİNİ VASIL باب معرفة همز الوصل
101
ْ
أ
َ
د
ْ
اب
َ
و
ِ
ز
ْ
م
َ
ه
ِ
ِل ب
ـ
صْ
َ
و
ْ
ال
ْ
ل ـن
ِم
ـ
ْ
ِفع
ْ
ـم
ِضَ
ب
ْ
إن
َ
ـان
َ
ك

ـث
ِ
ال
َ
ث
َ
ِل ـن
ِم
ـ
ْ
ِفـع
ال
ْ
ـم
ـضَ
ُ
ي
215 Fiilden hemzei vasleyle ey yâr
İdersin ibtidâ dammıyla ît vâr
216 Eğer muzârî’nin aynu fi’li230
Olursa damme sen işle bu fi’li
102 ُ
ه
ْ
ِسر
ْ
اك
َ
و
ـالَ
َ
ِ ح
ـر
سْ
َ
ك
ْ
ال
ِ
ـح
ْ
ت
َ
ف
ْ
ال
َ
و ِفـي
َ
و
ِء
ـا
َ
م
لسْ
َ
ـر
ْ
ي
َ
ِ غ
م
َّ
الـال ـا
َ
ه
َ
ر
سْ
َ
ك ِفـي
َ
و
217 Eğer meksûrsa onun aynü fi’li
Sen ondan eyle kıl kesrîle bedîi
218 Dahi esmâü ğayru’l-lâmda231 ey yâr
Olur kesrîle ibtidâı her bâr
ن 103
ـ
ْ
اب
َ
ـع
َ
ِة
م ـ
َ
ـن
ْ
ِ ئ اب
ـر
ْ
ام
ِ
ـن
ْ
ـي
َ
ن
ْ
اث
َ
و
ة
أ
َ
ـر
ْ
ام
َ
م و
ـ
اسْ
َ
و
َ
ـ ـع
َ
م
ِ
ـن
ْ
ـي
َ
ـت
َ
ن
ْ
اث
219 “İbn” mea’ “ibnetin” “imriin” “sineynin”
“İsmin” “vemraetin” “mea’sneteyni”
واشمام روم باب REVM VE İŞMÂM BÂBI
104 ِ
ِذر
ـا
َ
ح
َ
و
ـفَ
ْ
ق
َ
ـو
ْ
ال
ِ
ـل
ُ
ـك
ِ
ب
ْ
ـه
َ
ك
َ
ـر
َ
الح
َّ
ِ ل
إ ا
َ
ِذ
إ
َ
ـت
ْ
م
ُ
ُض ر
ـ
ْ
ـع
َ
ـب
َ
ف
ْ
ـه
َ
ك
َ
ـر
َ
ح
220 Hareke üzre vakıfdan hazer kıl
Eğer revm eylesen bâzîyla itkıl232
105 َّ
ِ ل
إ

ـح
ْ
ـت
َ
ـف
ِ
ب
ْ
و
َ
ب أ
ـ
ـصْ
َ
ـن
ِ
ب
ْ
ِشـم
َ
أ
َ
و
ا
ة
َ
ـار
َ
ِش
إ
ِ

ـم
الضَّ
ِ
ِف ب ـي

ـع
ْ
ف
َ
ر
ْ
ـم
ضَ
َ
و
221 Feth u nasbiyle lâkin revm olmaz
Bu ikide revm husûle gelmez
222 Gidenden sâbit olan çok kaliser
Müşâfehe ile bu zabt oliser233

227 Hûd, 11/86.
228 A’râf, 7/137.
229 Bu cümle; “Her ne zaman tekil ya da çoğul ihtilaf edilse” anlamına gelmektedir. Yani; “tâ”
harfinin açık ya da kapalı yazılması hususunda ihtilaf edilirse açık “tâ” ile yazılır.
230 Metindeki ifade “fiilin üçüncü (harfi) dammeli olursa” şeklinde yer almakta; ancak müstensih
burada “lâme’l-fiil” yerine (fiilin üçüncü harfi), sehven “ayne’l-fiil” yani ikinci harf ifadesini
kullanmıştır. Nitekim bir sonraki 217. beyitte de aynı ifadeyi kullanarak açık bir hata yapmış-
tır (Tokâdî, TM, SHM, vr. 10a, beyit no: 216). Keza diğer üç nüshanın hepsinde ayne’l-fiil, yani
ikinci harf ifadesi geçmektedir (Tokâdî, TM, A1, vr. 12a; A2, vr. 12a; MÜİF, vr. 8b). Bu durum
müstensihlerin yazım esnasında dikkatli olmadığı izlenimini uyandırmaktadır.
231 Bu ifade ile harf-i tarifi olmayan isimler; yani başında “elif-lâm” harfleri bulunmayan kelimeler
kastedilmiştir. Nitekim şerhler bu konuya detaylı temas etmiştir. Detay için bk. el-Leâlîi’sseniyye
şerhu’l-Mukaddimeti’l-Cezeriyye, el-Hafız Ahmed bin Muhammed bin Ebî Bekr eş-Şâfiî
el-Kastallânî, Müessesetü’l-Kütübi’s-Sekâfiyye, Lübnan 2007.
232 “Revm yaparken harekenin bir kısmıyla vakıf halinde durulabileceği” belirtilmektedir.
233 Diğer nüshalarda “idiser”, “oliser”, “noliser”, “kaliser”, “çıkıser” vb. üslup bu nüshadaki
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 179
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
223 Eğer işmâmla vakf itmek murâdın
Olursa uzadırsın sen dudağın
224 İdersin sen işaret dammesine
Bu olmaz ref’-u dammın ğayrısine
106 ْ
ـد
َ
ق
َ
و ـى
ـضَّ
َ
ق
َ
ت
ِمـيَ
ـ
ْ
ظ
َ
ن
ْ
ـه
َ
ِ م

ـد
َ
ق
ُ
امل
ـي
ِ

ِئ ـن
ِر
ِم
ـا
َ
ـق
ِ
ِن ل
آ
ْ
ـر
ُ
الـق
ْ
ـه
َ
ِدم
ـ
ْ
ـق
َ
ت
225 Mukaddime-i nazm irdi tamâma
Ki benden tuhfe ola hâs u âmma
ـا 107
َ
ه
ُ
ات
َ
ي
ْ
ب
َ
أ

ـاف
َ
ق
اى
َ
ز
َ
و ِفـي
ْ
د
َ
ـد
َ
ـع
ْ
ال
ْ
ـن
َ
م
ِ
ِسـن
ْ
ح
ُ
ي
َ
يـد
ِ
و
ْ
ج
َّ
الت
ْ
ـر
َ
ف
ْ
ظ
َ
ي
ْ
ـد
َ
ش
الرَّ
ِ
ب
108 ُ
ـد
ْ
ـم
َ
الـح
َ
)و هللِ( ـا
َ
ـه
َ
ل
ُ
ـام
َ
ِخـت
َّ
ـم
ُ
ث
ُ
ة
َ
ـال
الـصَّ
ُ
ـد
ْ
ـع
َ
ب
ُ
م
َ
ـال
الـسَّ
َ
و
226 Hıtâm olsun ona elhamdülillah
Hıtâmına hıtâm elhamdülillah
ـى 109
َ
ـل
َ
ِ ع
ـي
ِ
ـب
َّ
الن ـى
َ
ـف
َ
ط
صْ
ُ
ِه امل
ـ
ِ
آل
َ
و
ِه
ـ
ِ
ـب
ْ
ـح
صَ
َ
ِعـي
ِ و ـ
ـاب
َ
ِه
ِلـ
وت ا
َ
ـو
ْ
ِمـن
227 Salâtîle selâm olsun resule
Dahi âliyle ashâbına cümle
228 Ebu’l-Hayr ki Şeyh Şems-i dindür
Muhammed nâm-ı İbnü’l-Cezerîdür
229 Mukaddime-i tecvîd-i enâma
Hediyye eyledi hâss ve âma
230 Mücevvid olmağa sâ’î olanlar234
Edâ ilminde mahâret bulanlar
231 İderler intifâı cümle andan
Unudulmaz o da hayr duadan
232 Velâkin Arabîden bilmeyenler
Ki andan intifâı az görenler
233 Husûsan muhtasar manzûm ola ol
Ararlar Türkî tercümân-ı makbul
234 Bu geldi hâtır-ı mümkîne cânâ
İdem mefhûmunu Türkçe inşâ
235 Okuyub ânı hem ezberleyeler
Bûnî ona vesîle eyleyeler
236 Müyesser eyledi ol Hayy u Kayyûm
Ki kıldım aynını Türkîce manzûm235
237 Velâkin sebat idüb bazı mahalde
Ziyâde eyledim akdini halde

kadar sık bulunmamaktadır. Benzer örnekler için bk. Tokâdî, TM, SHM, beyit no: 22-28-31-37-
61-113-130.
234 Güzel okumak için gayretli olanlar.
235 MÜİF nüshasında “Türkîce” kelimesi “Türkçe” şeklinde yer almaktadır. Tokâdî, TM, MÜİF,
vr. 9a, beyit no: 216.
180 | Selahattin ÖZ
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
238 İlâhî bahtı bahşeyle bu nazme
Okusunlar ilâ yevmi’l-kıyâme
239 Kerem ihsân-ı fazlın ile yâ Rabb
Makâm-ı Cennet-i a’lâ müretteb
240 Ki vîr Tokâdî Muhammed Emîn’e
Dahi üstâdı hem şâkirdlerine
241 Dahi hem vâlid ü vâlidesine
Bu nazmı okuyanın cümlesine
242 Bu nâzıma duâ-ı hayr idenler
İre saâdet-i dâreyne ânlar
243 Hurûf-ı bâ nokta-i târih-i nazmı
Üç İhlâs Fâtihayla ananı
244 Fî zîlka’de 1193 temmeti’l-kitâb
Bi-avnillahi’l-meliki’l-vehhâb
Sonuç
Tokâdî’nin Mukaddime’ye tercüme ve şerhi genel olarak değerlendirildiğinde
17-18. yüzyıl şartlarında bir öğrencinin tecvid ilminde ihtiyaç duyduğu asgari
bilgi seviyesini görebilmekteyiz. İçerik olarak özet ama doyurucu bilgilerin
manzum bir şekilde yer aldığı bu çalışmada başlıklar için yeterli ve dengeli bir
ölçünün takip edildiği kanaatindeyiz. Ancak bitişik ve ayrı yazılan kelimeleri
bilme ve “tâ” harfinin yazılışı gibi konular diğer mevzulara oranla uzun tutulmuştur.
1158/1745’de vefat eden Tokâdî’nin ölümünün hemen öncesinde matbaanın
Osmanlıda kullanılmaya başlaması ve o dönemde Kur’ân yazımının
önemli olması sebebiyle bu durumun gayet makul olduğu anlaşılmaktadır. Zira
son zamanlarda yazılan tecvid kitapları daha ziyade okuyuşu esas alan bir çer-
çevede konuları ele almakta, Kur’ân’ın imla ve hattına dair yeterli bilgi sunmamaktadır.
Dolayısıyla bu alanın mütehassısları tarafından yeni hazırlanacak
tecvid kitaplarında bu konunun dikkate alınmasını önermekteyiz.
Tokâdî Mukaddime’yi tercümesinde ilave açıklamalar yapmış; ancak sekte,
Kur’ân tilâvetinde dudak talimi, temsîlî okuma esasları gibi konulara temas
etmemiştir.
Kaynakça
Ali el-Kârî (Aliyyü’l-Kârî), Ebu’l-Hasen Nuruddin Ali b. Sultan Muhammed el-Herevî,el-Minehu’lfikriyye
şerhu Mukaddimeti’l-Cezeriyye, Rasâil fî ilmi’t-tecvid, Metnü’l-Cezerî Risâleleri, tahk.: Eşref
Muhammed Fuad Talat, Asitane, ts.
İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’sinin Mehmet Emin Tokâdî’ye ait Manzum Tercümesi ve Değerlendirilmesi | 181
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015/1, c. 14, sayı: 27
Altıkulaç, Tayyar, “İbnü’l-Cezerî”, DİA, İstanbul 1999, c. 20, ss. 551-557.
Atik, M. Kemal, “Ca’berî”, DİA, İstanbul 1992, c. 7, ss. 527-528.
İbnü’l-Cezerî, Ebu’l-Hayr Şemsüddin Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ali b. Yusuf elCezerî,
Mukaddime, Rasâil fî ilmi’t-tecvid, Metnü’l-Cezerî Risâleleri, tahk.: Eşref Muhammed
Fuad Talat, Asitane, ts.
--------, en-Neşr fî’l-Kırâati’l-Aşr, neşr.: Ali Muhammed Debbâ, (c. 1-2), Mısır, ts.
Çetin, Abdurrahman, Kur'ân Okuma Esasları, Emin Yay., 7. bs., Bursa 2009.
el-Ensârî, Ebû Yahyâ Zeynüddin Zekeriyyâ b. Muhammed b. Ahmed es-Süneykî el-Ensârî elHazrecî,
ed-Dekâiku’l-Muhkeme fî Şerhi’l-Mukaddime, (Ali el-Kârî’nin el-Minehu’l-fikriyye şerhu
Mukaddimeti’l-Cezeriyye adlı eserinin kenarında), Rasâil fî İlmi’t-Tecvid, Metnü’l-Cezerî Risâleleri,
tahk.: Eşref Muhammed Fuad Talat, Asitane, ts.
--------, ed-Dekâiku’l-muhkeme fî şerhi’l-Mukaddime, haz.: Said Ali el-Husûsî, el-Matbâatü ve’lMektebetü’s-Saîdiyye,
Ezher, ts.
Halîl b. Ahmed, Ebû Abdirrahmân b. Amr b. Temîm el-Ferâhîdî, Kitâbü’l-‘Ayn, tahk.: Mehdî elMahzûmî-İbrahim
es-Sâmerrâî, Müessesetü’l-A’lemî li’l-Matbûât, Beyrut 1988.
Kanar, Mehmet, Büyük Türkçe-Farsça Sözlük, Birim Yay., İstanbul 1993.
el-Kastallânî, el-Hafız Ahmed bin Muhammed bin Ebî Bekr eş-Şâfiî, el-Leâlîi’s-seniyye şerhu’lMukaddimeti’l-Cezeriyye,
Müessesetü’l-Kütübi’s-Sekâfiyye, Lübnan 2007.
Öz, Ahmet, “Ali el-Kârî”, DİA, İstanbul 1989, c. 2, ss. 403-405.
Sarı, Mehmet Ali, Kur’ân-ı Kerim’i Güzel Okuma Tekniği ve Kuralları, İstanbul 2000.
Şimşek, Halil İbrahim, Mehmed Emin Tokâdî: Hayatı, Tasavvufî Görüşleri, Risaleleri, Hitit Kitap, 3. bs.,
Çorum 2014.
--------, “Mehmed Emin Tokâdî”, DİA, Ankara 2003, c. 28, ss. 467-468.
--------, XVIII. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Nakşbendî-Müceddidîlik: Anadolu’daki Temsilcileri ve Tasavvufî
Görüşleri, 3. bs., Çorum 2014.
eş-Şeyh Halid el-Ezherî, el-Havâşî’l-Ezheriyye fî Halli Elfâzi’l-Mukaddimeti’l-Cezeriyye, Rasâil fî ilmi’ttecvid,
Metnü’l-Cezerî Risâleleri, tahk.: Eşref Muhammed Fuad Talat, Asitane, ts.
Topuzoğlu, Tevfik Rüştü, “Halîl b. Ahmed”, DİA, İstanbul 1997, c. 15, ss. 309-312.
--------, “Recez”, DİA, İstanbul 2007, c. 34, ss. 509-510.

Konular