MİFTAHÜ’L-FÜNUN’UN MÜTERCİMİ MESELESİ

53
U.Ü. FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ
SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ
Yıl: 4, Sayı: 4, 2003/1
MİFTAHÜ’L-FÜNUN’UN MÜTERCİMİ MESELESİ
Bedri MERMUTLU∗
ÖZET
Batı dillerinden Türkçe'ye çevrilen ilk Mantık eseri Pasquale
Galluppi'nin Lezioni di Logica adlı kitabıdır. Miftahü'l-Fünun adıyla çevrilen
ve ilk baskısı 1861'de yayınlanan bu eserin mütercimi konusunda bugüne
kadar tam bir görüş birliği sağlanamamıştır. Mantık tarihimiz üzerine yazılmış
temel eserler bu konuyu çözmek yerine daha belirsiz hale getirmişlerdir.
Miftahü'l-Fünun'un ilk baskısındaki metin incelemelerinden hareketle
eserin müterciminin adının İoannes olduğu kesin olarak anlaşılmaktadır.
İoannes Rum veya Latin kökenli bir Osmanlı olup Türk diline ve Mantık
bilgisine son derece hakim bir aydındır. Fakat kimliği hakkında daha fazla
bilgiye şimdilik sahip değiliz.
Anahtar Kelimeler: İoannes, Miftahü'l-Fünun, Galluppi, Mantık Tarihi.

ABSTRACT
The Problem of Miftahu'l-Funun's Translator
The first Logic work that translated from Western languages to
Turkish is Pasquale Galluppi's book called Lezioni di Logica. By the time
being there isn’t any aggement on consensus for the identity of translator of
the book. It was translated as Miftahu'l-Funun and published it's first press
in 1861. The main books on our history of Logic were became this matter
ambiguous instead of solving it. For the text analysis of Miftahu'l-Funun's

∗ Uludağ Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü.
54
first press, it has been understood certainly that the translator of this book
was Ioannes. Ioannes is an Ottoman intellectual whose origin is Greek or
Latin and fairly aware of Turkish language and Logic knowledge. However
we don't have more information about his identity until now.
Key Words: Ioannes,Miftahu'l-Funun,Galluppi, History of Logics.
GİRİŞ
Bu makalenin konusunu teşkil eden Miftahü’l- Fünun adlı eserin
yerleşik Mantık bilgimizde tarihsel dönüşüm yarattığı ileri sürülebilir. Eser
Pasquale Galluppi (1770-1846)’nin 1842'de yayınlamış olduğu Lezioni di
Logica e Metafizika adlı İtalyanca kitabından tercüme edilmekle birlikte
çevirmenin müdahale ve ilaveleriyle zenginleşmiş telif-tercüme niteliğinde
bir eserdir. Müellifi kadar çevirmeninin de katkısıyla şekillenen bu esere
Mantık ve Bilimsel Düşünce Tarihimizde gereken önemde yer verilmiş olmasına
rağmen eserin çevirmeni sürekli spekülasyonlara onu edilmiş, sonunda
"bilinmeyen biri” olarak yok sayılmıştır.
Hilmi Ziya Ülken, İdadilerde Mantık derslerinin konulmasından sonra,
Batı mantığından bazı tercümeler ve alıntılar yapılmaya başlanınca İtalyan
Galluppi'nin Mantık'ından tercüme olarak meydana getirilen Miftahü'lFünun'un
bu tarzdaki eserlerin birincisi olduğunu söylemekle birlikte (Ülken,
1940: 771) çevirenin bilinmediğini de altını çizerek belirtir (Ülken,
1966: 97). Konuyla ilgili son yayınlarda dahi bu görüş değişmiş değildir
(Örneğin Emiroğlu, 1999: 372).
Aranan Mütercim
28 Haziran 1928 günü Türk Felsefe Cemiyeti'nde Mehmed Ali Ayni'nin
"Türk Mantıkçıları" başlığıyla sunduğu tebliğde Miftahü'l-Fünun'dan
söz edilirken şu tartışmaya değer ifadeye özellikle yer verildiğini görürüz:
"...Bu sırada Çamiç Ohannes Efendi'nin Miftahü'l-Fünun'undan bahsedilmek
lazımdır. Avrupa lisanlarından ilk tercüme edilmiş Mantık kitabı
budur ve cidden güzeldir. Kitabın başında o zamanın en büyük alimlerinin
takriz (sunuş)leri vardır. Fakat garip şey, bu takrizlerin hepsi Arapça... Bundan
başka, hiçbirisi mütercimin ismini zikretmiyor. Bu takrizleri yazan hazretler
galiba Arapça yazmakla kudret-i ilmiyelerini göstermek istemişlerdir.
Ondan sonra, bir Ermeni'nin güzel bir mantık kitabı yazmasını galiba çekememişler,
yahut nasıl olur bir Hristiyan Mantık yazmış?.. Bu taassuplarına
dokunmuş. Bilmem ki mütercimin ismini saklamayı başka türlü tevil mümkün
müdür?” (Ayni, 1928: 12).
Ancak bu ifadelerle çevirmenin kimliğinin belirlendiği umulacakken
tam tersi bir gelişmeyle karşılaşmaktayız. Tanzimat'tan Sonra Türkiye'de
55
İlim ve Mantık Anlayışı'nı 1957 yılındaki doktora tezinde konu edinmiş olan
Necati Öner aynı konuya Mehmed Ali Ayni'nin ifadeleri açısından yeniden
değinirken dikkatleri şuna çeker:
"Miftahü'l-Fünun'un ilk baskısı ile bir de 1872'de Matbaa-i Amire'de
basılan ikinci baskısını gördük. Her ikisinde de mütercimin adı kaydedilmemiştir.
Kitabın müellifinin Gallupi olduğunu da eserin baş tarafında bulunan
Subhi Bey'in takrizinden öğreniyoruz. Bu takrizde mütercimden "erbab-ı
maariften bir zât-ı maarif-simat" diye bahsedilmekte, fakat isim verilmemektedir.
Mehmed Ali Ayni "Türk Mantıkçıları"nda eserin mütercimi olarak
Ohannes ismini zikrediyor. M.Ali Ayni bu adı nereden tesbit ettiğini bildirmediği
ve eserin her iki baskısında da bu ada tesadüf edilmediği için biz bu
ismi kullanmayıp herhangi bir yanlışlığa meydan vermemek amacıyla yalnız
"mütercim" tabirini kullanmayı uygun bulduk" (Öner, 1967: 51).
Konuya başka yerden bakmaya gerek olmadan doğrudan doğruya iki
Mantık Tarihçimizin (Mehmed Ali Ayni ve Necati Öner) baktığı yerden
bakıldığı takdirde bile durumun böyle olmadığı görülecektir. Şöyle ki:
Miftahü'l-Fünun'un elimizde mevcut bulunan iki baskısından ilki 1277 (1861
Haziran başı), ikincisi ise 1289 (11 Ağustos 1872) tarihini taşımaktadır. Birinci
baskı ile ikinci baskı arasındaki en önemli fark birinci baskıda mütercimin
imzasız bir önsözü ile kitabı tanıtan takrizlerin (sunuş yazıları) yer
almasına karşılık, ikinci baskıda bunlara yer verilmemiş olmasıdır. Ancak
üzerinde durduğumuz sorun açısından önemli olan, bu takrizlerin bulunduğu
ilk baskıdır.
Takrizler sırasıyla şu kişiler tarafından kaleme alınmıştır: Rüşdi
Molla Efendi (Sudur-i İzamdan ve Meclis-i Ali-i Tanzimat Üyesi), Subhi
Efendi (Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye Üyesi), Mustafa Asım Efendi (İstanbul
Kadısı), Hayrullah Efendi (Maarif-i Umumiye Nezareti Müsteşarı ve
Encümen-i Daniş İkinci Reisi), Ahmed Cevdet Efendi (Meclis-i Ali-i Tanzimat
Üyesi, Vak'anüvis), Seyfeddin Efendi (Sabık Bağdat Mollası), Halis
Efendi (Babıali Tercüme Odası Mütehayyizanından, Şair), Şirvanizade
Mehmed Rüşdi Efendi (Mahkeme-i Teftiş Kassamı) ve Abdülkerim Efendi(Meclis-i
Maarif-i Umumiye Üyesi).
Devletin en yüksek kademelerini işgal eden devrin kültür ve bilgi
adamları tarafından Miftahü'l-Fünun'a gösterilen bu ilgi dikkate değerdir.
Takriz yazarlarından ikisi ise bir süre sonra kendileri de birer mantık kitabı
kaleme alacak olan Cevdet Efendi (Paşa) ile Abdülkerim Efendi'dir. (Cevdet
Efendi (Paşa) "Miyar-ı Sedat", (Manisalı) Abdülkerim Efendi de "Mizanü'lAdl"
adlı mantık kitaplarını yazmışlardır.)
Mehmed Ali Ayni, yazılan takrizlerin "hepsinin Arapça" olduğunu
"garip bir şey" olarak niteledikten sonra bunun nedenini "bu takrizleri yazan
hazretler galiba Arapça yazmakla kudret-i ilmiyelerini göstermek" istemiş
56
olmalarına bağlamaktadır ki bu hem yanlış hem de yersiz bir isnattır. Çünkü
Subhi Efendi (Paşa)'nin, Hayrullah Efendi'nin ve Halis Efendi'nin takrizleri
Arapça değil Türkçe'dir. Üstelik Halis Efendi'nin takrizi nazmen yazılmış
güzel bir "mantık manzumesi"dir. Arapça yazanlara gelince, hemen hemen
tümü ilmiye sınıfından gelen kişiler oldukları gibi Mantık ilmi üzerine yazı-
lanların Arapça olması o devrin adeta değişmeyen geleneğidir. Mantık dilinin
Arapça olarak kabul edildiği bir gelenekte ilmiye sınıfına mensup kişilerin
takrizlerini Arapça yazmış olmalarında yadırganacak bir taraf yoktur.
Unutmamalı ki, Miftahü'l-Fünun'dan önce Mantık kitapları zaten Arapça
yazıldığı gibi Miftahü'l-Fünun'dan sonra da bu gelenek kısmen devam etmiş-
tir. Avrupa dillerine ve kültürüne yakınlığından ötürü "İngiliz" lakabıyla
anılan Abdülkerim Efendi dahi serbest görüşlülüğü ile tanındığı halde, diğer
eserlerini Türkçe, ama Mantıkla ilgili eserlerini Arapça yazmıştır. Abdülkerim
Efendi'nin Miftahü'l-Fünun'daki takrizi de bu anlayışla kaleme alınmış
olduğu için Arapça olarak yazılmıştır.
Mehmed Ali Ayni'nin Arapça yazan bu "hazretler"den diğer bir şikayeti
de bir Ermeni vatandaşımızın Mantık kitabı yazmasını taassupları
nedeniyle çekemeyip ismini saklamış olmaları noktasında toplanmaktadır.
Çünkü M. Ali Ayni'ye göre “mütercimin ismini saklamayı başka türlü tevil
etmek mümkün değildir.”
"Takriz yazanların hiçbirisinin mütercimin ismini zikretmeyişi"ni
şiddetle eleştirirken Mehmed Ali Ayni aynı şiddetle yanılmaktadır. Çünkü
mütercimin ismi -üstelik- sadece Arapça yazılan takrizlerde zikredilmektedir.
İstanbul Kadısı Mustafa Asım Efendi'nin yazdığı Arapça takrizin hemen
ilk satırında∗
"Yuvannis (İoannes) tarafından yapılan bu veciz Mantık tercü-
mesinin Mantıktan yararlanmayı kolaylaştırıp yaygınlaştıracağından" duyulan
memnuniyet ifade edilir. Sabık Bağdat Mollası Seyfeddin Efendi'nin
Arapça olan kısa takrizinde de mütercimin adı ihmal edilmediği gibi
Miftahü'l-Fünun'dan "Mantıkta yabancı dillerde telif edilen çok değerli bir
kitabın anlayışlı ve zeki bir tercümeyle İoannes tarafından Türkçe'ye kazandırılarak
Mantık kurallarının kolay anlaşılmasına yardımcı olan, yarardan
uzak düşünülemeyen, zamanın aleti ve en iyi tercümanı" olarak övgüyle söz
edilir.
Şirvanizade Mehmed Rüşdi Efendi'nin Arapça takrizinde de "tümel
yararların her çeşidiyle tikel örneklerin cinslerini ayrıntılı olarak özetleyen
eserin toplayıcı ve yararlandırıcı" özelliği vurgulandıktan sonra "bu tercü-
meyi inci gibi dizen, ilmik ilmik dokuyan ve parça parça konularını birleştirerek
bütünleyen kişinin Yuvannis (İoannes) olduğu" açıkça ifade edilmektedir.



Takrizlerin ve Önsözün bulunduğu sayfalara eserde numara verilmediğinden Takriz ve Önsözden
yapılan alıntılarda sayfa numaraları belirtilmeyecektir.
57
Mütercim isminin zikredilmediği diğer takrizlerde ise tercüme olabildiğince
takdir edilerek övülmüş ve mütercimi kutlanmıştır. Örneğin, Cevdet
Efendi'nin uzun takrizinden Efendi'nin, eseri ciddi olarak incelediği ve
önemsediği anlaşılmaktadır. "Bir zamanlar Yunanlılar tarafından işlenen bir
bilgi dalı olan Mantık ilmi daha sonra Araplar tarafından ele alınmış, şimdi
de Avrupalılar tarafından geliştirilmektedir... Böyle değerli bir eseri Türkçe'-
ye kazandırdığı için Mantıkla ilgilenen herkesin mütercime çokça teşekkür
ve onu iyilikle anma borcunda olduğu" Cevdet Efendi tarafından ifade edilmektedir.
Rüşdi Molla ve Abdülkerim Efendilerin takrizleri de aynı yönde,
eserin mütercimine duydukları minnet ifadeleriyle süslüdür.
Subhi Efendi, takrizini Türkçe yazmakla birlikte mütercimin ismini
zikretmemiştir. Ancak "bir zât-ı maarif-simat" diye nitelediği mütercimi
"çok yararlı, dili anlaşılır ve güzel bir eser vermekle bu bilimin talebesine
kolaylık sağladığı için Allah'ın iyilikle ödüllendirmesini" dilemektedir.
Şair Halis Efendi'nin manzumesindeki;
Mütercim lâkin olmuşdur o vadide alem-efrâz

Sarir-i kilki gûyâ bağ-ı maînde hezar-âvâz

Havassa münhasır bir ilm iken nef'i umum oldu

Lisan-ı mantıkı intak idüp bu nutk-ı Türkî'ye
gibi mısralarda da ismi zikredilmese bile mütercime duyulan takdir ifadeleri
açık biçimde yer almaktadır.
Şu halde mütercimin ismini "taassuptan" kaynaklanan bir
"çekememezlik" yüzünden anmamış olmak şöyle dursun, tam tersine, mütercimin
hem ismi anılmış, hem de hakkında söylenebilecek takdir ifadeleri en
sitayişli üsluplarla cömertçe sarf edilmiştir.
Mehmed Ali Ayni'nin yorum mantığını mütercim için kullanacak olursak,
onu da tercüme ettiği eserin ismini ve yazarını "çekememezlikten"
veya "taassuptan" dolayı zikretmediğini düşünmemiz gerekecektir ki bu son
derece anlamsızdır. Subhi Efendi'nin takrizinde anılmasa Galluppi'nin de
ismini öğrenemeyecektik. Mütercimin anılması ya da anılmaması, mütercim
tarafından müellifin adına eserde yer verilmesi ya da verilmemesi kişisel ya
da ideolojik nedenlerle yorumlanmak yerine,devrin alışkanlıklarıyla yorumlanmalıdır.
Miftahü'l-Fünun'un bizde basılan ilk tercüme eserlerden biri olduğu
unutulmamalıdır. Bugün yerleşik olan yazım ve basım usul ve kuralla-
58
rının henüz oluşmadığı bir başlangıç döneminin aksaklıklarını kendi şartları
içinde değerlendirmek gerekir. İoannes kendi yazdığı önsöze dahi imzasını
koymadığı için suçlanamayabilir. Ama bu, başkalarının suçlanmasını da
gerektirmemelidir.
Mehmed Ali Ayni'nin mütercim ismi olarak verdiği Ohannes Çamiç
(James ?)’e gelince, bu isim ya "İoannes"in diğer bir söylenişi olarak kabul
edilebilir veya ayrı bir isim olarak düşünülebilir. Ayni, Ohannes ismini bir
kere kabul ettikten sonra da onu Ermeni olarak göstermekte bir beis görmemiştir.
Ancak İoannes'in Ermeni'liği konusunda kolayca hüküm verilemeyeceği
kanısındayım. İoannes'in Rum veya Latin kökenli bir Hristiyan Osmanlı
olması daha çok muhtemel gözükmektedir.
Necati Öner'in işaret ettiği gibi Mehmed Ali Ayni, verdiği isim konusunda
herhangi bir kaynak belirtmemektedir ama bu kaynağın hiç olmasa
Ayni bakımından takrizler olmadığını biliyoruz. Aslı şüpheli olan ve kaynağı
verilmeyen Ohannes Çamiç ismi yerine üç ayrı kişi tarafından aynı şekilde
verilmiş olan ve mütercimin kendisi tarafından kitabın baskısına kabul edilen
İoannes isminde bir tereddüt söz konusu olamaz.
Elimizdeki bilgilerle sadece ismine ulaştığımız Miftahü'l-Fünun mü-
tercimi hakkında daha fazla bilgiye ileride sahip olma umudunu taşıyarak
İoannes'in Miftahü'l-Fünun'daki tasarrufları üzerinde bir parça durmak suretiyle
yaptıkları üzerinden onu tanımaya çalışabiliriz.
Kitabın Basımı ve İoannes’in Katkıları
Kitabın başında İoannes'in imzasız bir önsözü bulunmaktadır. Önsö-
zün altında yer alan 5 Şaban 1274 (21 Mart 1858) tarihi, Önsözün son cümlesindeki
"...Tab'u temsili hususuna müsaade-i mekârim-âde-i Cenab-ı
Şehriyari müteallik ve şerefsudûr buyurulması istirhamiyle... Fehametlû
Devletlû Mehmed Emin Ali Paşa Hazretlerinin def'a-i sâlise sadaretlerinde
huzur-i şevket-mevfur-i Şehinşahiye ref'ü takdimine ictisar eyledim" ifadesine
uygun bir tarihtir. Başka bir ifadeyle Önsöz, Ali Paşa'nın üçüncü sadrazamlığının
ilk aylarında kaleme alınmıştır. Ancak önsözün yazılışıyla eserin
basımı arasında üç yıldan fazla bir zaman aralığının bulunması ilginçtir. Ali
Paşa'nın Sadrazamlığı zamanında basım izni için Abdülmecid'e takdim edilen
eser, Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa'nın sadrazamlığı zamanında ve
Abdülmecid'in son günlerinde basılabilmiştir. Bu durum, üzerinde ayrıca
durulması gereken bir husustur.
Takriz yazılarının da 1858'de yani basım izni başvurusu sırasında
yazılmış olduklarını takriz yazarlarının belirtilen görev ünvanlarından çı-
karmak mümkündür. Örneğin, Hayrullah Efendi'nin Maarif-i Umumiye Nezareti
Müsteşarlığı 20 Nisan 1857 ila 16 Mayıs 1859 tarihleri arasındadır. 17
Mayıs 1859'dan sonra Mekteb-i Tıbbiye Nazırlığı görevine atanmış olduğu
dönemde takriz yazılmış olsaydı, bu ünvanıyla anılması gerekeceğine göre,
59
takrizin yazılış zamanı Müsteşarlık görevinde bulunduğu sırada ve basım
başvurusu tarihi olan 21 Mart 1858'den öncedir. Aynı şekilde 1861'de Meclis-i
Vâlâ üyesi olan Şirvanizade de bu ünvanla takdim edilmediğine göre
Arazi Komisyonu üyesi bulunduğu sırada taşıdığı Kassamlık görevindeyken
takrizini yazmış olduğu anlaşılmaktadır. Doğal olarak diğer takrizler de aynı
tarihte yazılmış ve kitap yayına hazır hale gelmiş olduğu halde ancak 1861
ortalarında basılabilmiştir. Bu da Miftahü'l-Fünun'un her ne kadar 1861'de
basılmış olsa da Türkçe’deki gerçek doğum tarihinin 1858 olduğunu gösterir.

İoannes'in Önsözde belirttiği amacı "lisan-ı Türki’de meslek-i cedid
üzre bir mantık tertibiyle intişar-ı maarif-i umumiye emr-i ehemmine naçizane
bir hizmet eylemek"tir. Bunu gerçekleştirmek için uygun bularak seçti-
ği eserin "esasına halel gelmeyecek mertebede tadilat ve izahat-ı
muktaziyenin icrasiyle beraber uslub-i atika tevafuk etmeyen ve kütüb-i
mütedavile-i Arabiye'de bulunup da bunda mevcud olmayan şeylerin dahi
icabına göre hamişe tahrir veyahud derun-i metne tastirine itina" edilmesine
çalışılacaktır. Bu madde eserin salt bir Batı mantığı eseri olarak kalmayıp, en
azından mukayeseli bir mantık çalışması halini almasını sağlayacaktır.
Nitekim eser boyunca bu endişenin ürünlerini görmemiz mümkündür:

İlm-i Hikmetin tanımı ve kısımları konusunda (11. Bend, s. 9-10),
Kıyas, Tasdik, Kazıyye, Tasavvur konularında (15-16-17. Bendler, s. 13-14),
Tasdikat-ı Akliyye konusunda (18. Bend, s. 17), Tarif konusunda (29. Bend,
s. 31-2), Beş Tümel / Külliyat-ı Hamse konusunda (32. Bend, s. 38-41), Tarif-i
Hakiki ve Tarif-i İsmi konularında (34. Bend, s. 45), Kazıyye-i Külliye,
Kazıyye-i Mahsusa, Kazıyye-i Şartiye... konularında (46. Bend, s. 75-8),
Akis konusunda (60. Bend, s. 110-2), Tenakuz konusunda (61. Bend, s. 112-
4) eskilerin (kudema) görüşlerine dipnotlarla yer verilerek metin tek yönlü-
lükten uzaklaştırılmıştır. Miftahü'l-Fünun bu yönüyle "eski ile yeninin bir
arada zikredildiği ve eski anlayışın daha ağır bastığı" (Öner, 1967: 53) bir
kompozisyon gösterir.
Daha sonra "Ali Sedad'da uzlaştırılmaya çalışılan eski ile yeni (Öner,
1967:55) İoannes'in tercüme ederken bulunduğu tasarruflarıyla şekillendirdiği
Miftahü'l-Fünun'da sadece "bir araya gelebilmiştir". Miftahü'lFünun'dan
önce ise eskinin yanında yeni yer almamaktadır bile.
Miftahü'l-Fünun'daki asıl yeni tarafa gelince, işte o tamamiyle mü-
tercim İoannes'in eseri olan "lahika" kısmında kendini gösteren Metot bahsidir.
Yine önsözde belirtildiğine göre kitap “sair müellifin-i ecnebiyyenin
tasnifat-ı muteberesinden haylice kitaplar dahi bi't-tetebbü' fevaid-i adideyi
cami bir lahika tezyiliyle noksanı ikmal ve tetmim kılınmıştır".
60
Daha önce ana metindeki eksiklikleri "kütüb-i mütedavile-i
Arabiyye"den tamamlayan İoannes şimdi tersini yaparak Avrupa kaynaklı
eserlerden araştırmak suretiyle asıl modern metni dokumaya yönelmektedir
ki kitabın bizim için yeni ve en etkili bölümü de budur. Diğer konular yanında
özellikle "ulum ve fünunda istimal olunan turuk-i adide-i istidlaliyenin
kavaid-i muhtelifesini" gösteren bu bölüm, artık Mantık kitaplarımızın vazgeçilmezi
olacak olan Metot bahsinden başka bir şey değildir.
SONUÇ
Eklektik bir Kant’çı olan Pasquale Galluppi’nin Mantıkla ilgili İtalyanca
esirini Türkçeye kazandırarak çağdaş Batı mantığı anlayışını kültürü-
müze taşıyan ilk kişinin İoannes olduğu kuşkuya yer bırakmayacak bir kesinlikle
anlaşılmış bulunmaktadır. Bu ismi bulduğumuz kaynağın Mantık
Tarihçilerimizin ya ihmaline uğrayan ya da eleştirilerine konu edile gelen
Takriz metinleri arasında olması ise ayrıca ilginç bir rastlantıdır. Ancak Türk
diline ve mantık bilgisine ileri derecede hakim ve vakıf olan mütercimin ismi
dışında kimliği hakkında bir bilgiye şimdilik sahip değiliz.
KAYNAKÇA
Pasquale Galluppi, Miftahü'l-Fünun, İstanbul, Takvimhane-i Amire, 1277.
Pasquale Galluppi, Miftahü'l-Fünun, İstanbul, Matbaa-i Amire, 1289.
Mehmed Ali Ayni, Türk Mantıkçıları, İstanbul, İktisat Matbaası, 1928.
Emiroğlu, İbrahim, Ana Hatlarıyla Klasik Mantık, Bursa, Asa Kitabevi,
1999.
Öner, Necati, Tanzimat'tan Sonra Türkiye'de İlim ve Mantık Anlayışı, Ankara,
A.Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1967.
Ülken,Hilmi Ziya, "Tanzimattan Sonra Fikir Hareketleri", Tanzimat I,
(1940).
Ülken, Hilmi Ziya, Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi I, Konya, Selçuk
Yayınları, 1966.

Konular