ÜRKİYE'DE ALTAYİSTİK ALANINDA YAPILAN ÇALıŞMALARıN AÇIKLAMALI KA YNAKÇASI ÜZERİNE BİR DENEME

TÜRKİYE'DE ALTAYİSTİK ALANINDA YAPILAN ÇALıŞMALARıN
AÇIKLAMALI KA YNAKÇASI ÜZERİNE BİR DENEME
BÜLENT GÜL
Giriş
Altayistik üzerine yapılan çalışmalar, sadece Altay dilleri arasındaki ilişkiyi
ortaya koymaya değil, bu dillerin kendi içlerinde çözümlenememiş birçok sorunun
da çözümüne yardımcı olmaktadır.
Altayistik üzerine çalışacak olan araştırmacılara hem kolaylık sağlamak hem
de Altayistik üzerine Türkiye' de yapılmış olan çalışmaların durumunu ortaya
koymak istedik. Bu neden1e Türkiye de Altayistik üzerine Türk ve yabancı araş­
tırmacıların hazırlamış oldukları çalışmaların kısa bir tanıtımını yapmaya çalış­
tık. Bu açıklamalı kaynakçayı hazırlarken hem dil hem de tarih açısından bugü-
ne kadar Türkiye'de hazırlanmış veya Türk araştırmacılarının yapmış oldukları
kitap, makale, çeviri, tanıtma, tez vb. çalışmaları kronolojik sırayla vermenin uygun
olacağını düşündük. Tam olarak Altayistik konularına girmemiş olsa bile,
Altayistik çalışmalanna faydalı olacak araştırmaları da kaynakçaya ekledik.
Eserlerin tanıtımını yaparken, yazarların eserlerinde kullanmış olduklan terimleri
ve kısaltmaları değiştirmeden kullanmaya çalıştık.
1. Kitaplar
1.1. Türk Araştırmacılarının Kitapları:
A. Zeki Velidi Togan (1941): Moğollar, Çingiz ve Türkler, Bozkurt Yayı­
m: 4, Arkadaş Matbaası, İstanbul: 32.
Togan, bu eserinde önce devamlı kanştınlan Moğol, Tatar ve Türk adlan
üzerinde durmuştur. Moğollarla Türkleri birbirlerinden ayıran araştırmacılar
hakkında bilgi veren Togan, en doğru bilgilerin özellikle Ramstedt tarafından ortaya
konulduğunu belirtmiştir. Vladimirtsev'in araştırmalan ve özellikle MoğolIarın
lçtirna'i Hayatı adlı eserinin yayımlanmasıyla bu kavim hakkındaki bilgilei
Eserlerde geçen şahıs, dil ve lehçe isimleri -Nicho/aus/Niko/aus, Moğo//Moğu/ gibi- ve yazarların kullanmış
oldukları terimler -dil, şive vb.- değiştirilmemiştir.
/20 Türkiye 'de Allayistik Alaıııııda Yaptfmı Çalışmalarııı Açıkll/nU/lı Kaynakçası Üzeriııe Hir Deneme
rin çoğaldığını ve bu kavimle ilgili bilgilerin öğrenilmeden, Türklerle ilgili yapılacak
araştırmalann eksik kalacağını ileri sürmektedir. Dil konusunda da Mo-
ğol ve Türk dillerinin akraba olduğunu belirtmekte ve Poppe'nin sözünü hatırlatmaktadır:
"Moğolca bilmeyen bir Türkolog, ilml olarak çalışamaz".
Togan, daha sonra Moğol ve Tatar kabile isimleri, Çingiz'in mensup 014uğu
Kıyat-Börçegin süıaıesinin menşei ve bunlann Türklükle olan ilgisi üzerinde dumyor.
Özellikle Ak Tatar, Kara Tatar ve Tatar adlan üzerinde duran Togan, Tatar
adının Cengiz ve oğullannın zamanında Moğolistan dışına dağılan Moğol ve
Türk kabilelerinin geneline verilen ad olduğunu ileri sürmektedir. Togan' a göre,
Mong-ku yani Mongol veya Moğol ismi ise Çin kaynaklannda XL asnn ilk yansından
itibaren Kara Tatar veya Dokuz Tatar gmbunun bir zümresinin adı olarak
görülmektedir.
Ahmet Temir (1959): Kırşehir Emiri Caca Oğlu Nur EI-Din'ill 1272 Tarihli
Arapça-Moolca Vakfiyesi, TTK Yay.: 34, Ankara: 329+ 17.
Moğollar, Kösedağ savaşıyla Anadolu'yu ele geçirdikten sonra, Anadolu'nun
yönetimini, İlhan adı verilen valilere bırakmışlardı. Bu valilerden Kırşehir
Emiri Caca Oğlu Nur El-Din, adaletli yönetimi ve kültürel yönden yaptığı iyi
işlerle tanınıyordu. Onun 1272 tarihli Arapça-Moğolca vakfiyesi hem Türk tarihi
hem de Türk dili açısından çok önemlidir. A. Temir, bu eserinde önce Nur ElDin'in
vakfiyeleri ve bu konuda şimdiye kadar yapılan çalışmalar hakkında bilgi
vermiştir. Daha sonra "Arapça Bö1üm"de lskilib, Birinci Kırşehir ve Ikinci
Kıı~çehir el yazmalannı vermiş, bu Arapça metinlerin özetini ve tercümesini de
bu bölümde incelemiştir. Daha sonra "Moğolca Bölüm"de, Moğolca metnin bulunuşu,
tarihi ve önemi üzerinde durmuş, bu metnin transkripsiyonunu ve terci.imesini
vermiştir. Daha sonra transkripsiyona ve tercümeye ait açıklamalarda bulunmuştur.
Moğolca metinde geçen şahıs, yer ve memleket adlan üzerinde duran
Temir, bu isimler üzerinde açıklamalarda bulunmuştur. Temir ekler bölü-
münde de Arapça ve Moğolca metinlerin indeksini hazırlamıştır. Eserin sonunda
Almanca özet ve Ahmet Temir'in eserleri hakkında bilgi verilmiştir. Aynca
eserin sonuna Iskilib, Birinci Kırşehir ve Ikinci Kırşehir el yazmalannın bazı
sayfalarının fotokopileri eklenmiştir.
Bülent Gül 121
Osman Nedim Tuna (1983): Altay Dilleri Teorisi, Türk Dünyası Araştırmaları
Vakfı Yayını: 6, İstanbul: 76.; Bu kitap makale olarak da yayımlanDUştır:
"Altay Dilleri Teorisi", Türk Dünyası Araştırmaları, (25, 1983-2): 1-76.
Osman Nedim Tuna, bu kitabında Altay dilleri teorisi üzerinde durmuştur.
Tuna, Altay dilleri adıyla " ... dar olarak üç (Türk, Moğo[, Mançu dahil Tunguz),
geniş olarak bunlarla birlikte Kore ve kısa bir süreden beri Japon dilininde katılması
ile, beş dil kasdedilir" demektedir. Tuna daha sonra istatistiklerle Altay
dillerinin konuşulduğu yerler ve konuşanlann sayısı hakkında çok geniş bir bilgi
vermiştir. Tuna, adı geçen eserde daha sonra Türk, Moğol, Tunguz, Kore ve
Japon dilleri üzerinde durmuştur. Her dil üzerinde ayn ayn duran Tuna, bu dillerin
gelişimleri, ses özellikleri, dilleri ve lehçeleri hakkında bilgi vermiştir. Tuna
daha sonra Ana Altay dilinin ses, şekil ve söz dizimi özelliklerini açıklamış­
tır. Altay dillerinin yaşı üzerinde de duran Tuna, yaptığı hesaplara göre Ana Altay
dilinin 8972; Ana Türk dilinin 8352; Ana Moğol dilinin 7112; Ana Ttmguz
dilinin de 5872 yaşında olabileceğini ileri sürmüştür. Altay dilinin ana yurdu
üzerinde de duran Tuna, Altay dilinin "Sibirya'nın güney kısl1nlarl11da, Altaylar
bölgesinde konuşulduğu düşünülmekte ise de, bu, ispatlanmış bir gerçekten çok,
Altay dillerinin tarihi ile ilgili ve gelenekleşmiş bir görüştür" diyerek bu meselenin
çözümü için daha çok araştırma yapılmasının gerekli olduğunu belirtmektedir.
Altay dilleri arasındaki ödünçlernelere de yer veren Tuna, dipnotlarda çok
geniş bir kaynakça venniştir.
Talat Tekin (1987): TU1la Bulgarları ve Dilleri, TDK Yay.: 530, Ankara:
70+12.
Talat Tekin, bu kitabında önce Proto-Bulgarlar ve Tuna Bulgarlannın tarihi
üzerine aynntılı bilgi vermiştir. Daha sonra II. bölümde Proto-Bulgarlann dili
üzerinde durmuştur. Türk dil ve lehçelerinin, Çuvaşça dışında bir z- ve ş- dili
olan Proto-Türkçeye gittiğini belirten Tekin, bir Türk dili olmasına rağmen z ye-
ıine r, Ş yerine de L bulunduran Çuvaşça ise, Proto-Türkçeye değil, yine bir r ve
i dili olan Proto-Çuvaşçaya veya Proto-Bulgarcaya gider demektedir. Poppe nin
açıklamalannı da belirten Tekin, Poppe'ye katılarak, bir r ve L dili olan ProtoBulgarcanın
bugünkü tek temsilcisinin Çuvaşça olduğunu söylcmektedir. Tekin,
/22 Türkiye'de Altayistik Alaıııııda Yapı/aıı Çalışmalarııı Açıklanııılı Kayııakrası Üzerine Hir IJeneme
Çuvaşça en eski yazılı metinler 18. yüzyıldan daha eskiye gitmediğini belirtirken,
B, ve 14. yüzyıllardan kalma Arap harfli Volga Bulgar kitabelerinin dilinin
ve 5.-10. yüzyıllarda Tuna Bulgarlarına ait dil malzemesinin de bir r ve i dili
olduğunu ekleyerek sonra Tuna Bulgarlarının dili üzerinde durmuştur. Bulgar
Hanlan Listesi, Tudor Doksov'un Notu ve Nagy Szent-Miklos hazinesindeki
Proto-Bulgar yazıtlan ve Türkçe Proto-Bulgar yazıtlannı inceleyen Tekin, daha
sonra Proto-Bulgar yazıtlanndaki Türkçe kelime ve ibareler bölümünde unvanları,
kişi adlarını, boy adlannı ve diğer kelimeleri incelemiştir. Bizans kaynaklanndaki
etnik adlan ve Eski Kilise İslavcası'ndaki Proto-Bulgarca alıntılan da inceleyen
Tekin, eserinin sonuna Proto-Bulgar yazıtlarının fotokopilerini de eklemiştir.

TaHıt Tekin (1988): Volga Bulgar Kitabeleri ve Volga Bulgarcası, TDK
Yay.: 531, Ankara: 212 s. + 91 Resim.
Volga Bulgarcası, Kuzey Kafkasya'da Kuban ırmağı çevresinden kuzeye göç
ederek Volga ırmağı çevresine gelen ve burada Volga Bulgar Devleti'ni kuran
Bulgar Türklerinin dilidir. Volga Bulgar Devleti'ne 1236 yılında Moğollar son
vermiştir. Onlardan kalan dil malzemesi Tekin'e göre, 13. yüzyıl sonlarından ve
14. yüzyıldan kalma Arap harfli 100 kadar mezar yazıtından oluşmaktadır. Tuna
Bulgarcası ile akraba olan ve Tuna Bulgarcası ve Çuvaşça gibi bir r- ve 1- dili
olan Volga Bulgarcası, Altayistik açısından da önemlidir.
Tekin, eserinde önce bu kitabelerin araştırma tarihçesini vermiş, ardından kitabelerin
özellikleri üzerinde durmuştur. Daha sonra kitabelerin yazım özellikleri
üzerinde duran Tekin, ünlü ve ünsüzleri, ses değişmelerini, ses olaylannı, şekil
bilgisini, adlan, zamirleri, sayılan, fiil çekimini, edatlan ve cümle vb. konulan
incelemiştir. Sözlük, kişi adlan dizini, Arapça ibareler dizini, Ana Bulgarca ..
kelimeler dizini, kitabelerin fotoğraf ve kopyalan eserin sonunda verilmiştir.
Talat Tekin (1993): Japonca ve Altay Dilleri, Doruk Yayııııları, 1. baskı,
Ankara: 95.
Tekin, Giriş bölümünde Japonca üzerine ileri sürülen görüşler hakkında bilgi
veriyor. Shiro Hattori'ye göre Japonca hemen hemen dünyada konuşulan bü-
Bülent Gül 123
tün dillerle karşılaştmlmıştır. Japoncanın soyca akraba olduğu ileri sürülen diller
arasında Aynu, Eskimo, çince, Tibetçe, Korece, Ural dilleri, Altay dilleri,
Farsça vb. dilleri sayabiliriz. Tekin'in verdiği bilgiye göre bu teoriler içerisinde
en eskisi Japonca ile (Ural-) Altay dilleri arasında soyca akrabalık bulunduğunu
ileri süren teoridir. Japonca ile Ural-Altay dilleri arasında akrabalık olduğunu
ileri süren ilk kişinin H.J. Klaproth (1923) olduğu kabul edilmekteyse de, Tekin'
e göre aynı görüşü 1832 de Siebold ileri sürmüş, i 851' de de Anton Boller
bu görüşü yapıtıyla dünyaya tanıtımştır. Dolayısıyla da Boller, Japonca ile Altay
dilleri arasındaki akrabalığı ortaya koyan ilk bilgin sayılır. Tekin daha sonra bu
konuda GruIllzel, Winkler ve Prolıle'nin çalışmaları hakkında bilgi vermektedir.
Kiı.tsuki Fujioka, Japoncanın Ural-Altay dilleriyle akraba olduğunu ileri sürmüştür
ve her iki grup arasında yalnızca bir özelliğin -ünlü uyumunun- Japoncada
bulunmadığını, diğer özelliklerin ortak olduğunu düşünmüştür. Altay dilleri
teorisinin kurucusu Ramstedt ise Japoncanın Altay dilleri ile akrabalığı konusunda
ihtiyatlı davranmaktadır. Daha sonra J. kata 'yarım' = Mog. kalta(sun),
'yarım' = Tung. kalta 'yarım'; J.laıtaki 'katı'sözcüğündeki kata- = Mog.laıtag
= Tung. kata = T. katıg, katı örneklerini vermektedir. Ramstedt, " ... Japon dili,
eğer Altay dilleri ile akraba ise, bu onun Türkçe, Moolca ya da Tunguzca ile
doğrudan akraba olduğu anlamına gelmez. Japonca Proto-Altaycanın, yani Ana
Altay dilinin, en eski kaynağı olan dil ile akraba olabilir" demektedir.
Polivanov da Japonca ile Malay-Polinezya dilleri arasında akrabalık olduğunu
ileri sürmüştür. Shichiro Murayama, 1946'da Japonca kokom 'kalp' sözcü-
ünü Türkçe köküz 'göğüs, dişi göğsü' ve Moğolca köküen) dişi gösü ile karşılaştırmış
ve Eski Japoncadaki durum eklerini, -i (yalın durum), nö-na-n-nga (ilgi
durumu), wo (belirtıne durumu), -yu (bulunma-çıkma durumu), -tu (bulunma
durumu), -ni (verme- bulunma-yönelme durumu) ve -ri'yi (yönelme durumu),
. Altay dillerindeki karşılıkları ile eşitlemiştir. ~urayama, Altayca ile Japonca
arasında şu ses denkliklerinin olduğunu ileri sürmüştür:
1- Alt. *d- = J. y-, yi-
2- Alt. *p- = Eski J. f- «*p-)
124 Türkiye'de A/tayistik Alanlılda Yapılwı Çalışmaların Açıklaıııalı Kaynakçası Üzerine Hir Deneme
3- Alt. *u (ilk Hecede) = Eski J. İ
4- Alt. *1 = Eski J. Iri
5- Alt. *r1 =Eski J. r
6- Alt. *r2 = Eski J. r (=Türkçe z)
Giriş bölümünde bu bilgileri veren Tekin, i. bölümde ünlüleri ve ünsüzleri incelemiştir.
II. bölümde ise isimleri, isim çekimini; adılları, sayıları, sıfatları, eylemleri,
yardımcı eylemleri, belirteçleri ve edatları incelemiştir. III. bölümde de
söz dizimsel karşılaştırma yapmıştır. IV. bölümde ise sözcüksel karşılaştırma
yapmıştır. Bu karşılaştırmada EJ. k-=Alt. ko; EJ p-=Alt. po; EJ t-=Alt. to; EJ s-
=Alt. so; EJ w-=Alt. bo; EJ m-=Alt. m-.b-; EJ n-=Alt. no, y-; EJ y-=Ana Alt. d-
(>AT y-); EJ r=Alt. rı; EJ r=Alt. r 2; EJ r=Alt. I, r; EJ 0=Ana Alt. 11,12; EJ
a=Ana Alt. a-; EJ i=Moğ. i=T a,a; EJ a-=Alt. e (a-); EJ o <*a==Alt. a; EJ o
<*ö<*e=Alt. e; EJ İ-=Alt. I,İ,ü; EJ o-=Alt. 0-, ö-; EJ u=Alt. u,ü denkliklerini örneklerle
açıklamıştır.
TaHit Tekin (1993): BU1lların Dili, Doruk Yay., ı. baskı, Ankara: 59.
Talat Tekin bu kitabında Htmların dili üzerinde dmmuştur. Önce Hunlar üzerinde
duran Tekin'in verdiği bilgilere göre Hunlar (Hsiung-nu); Çin'in kuzeyinde
Han sülalesi döneminde (İÖ 206-İs 220) yedi yüzyıl sürecek olan bir imparatorluk
kurmuşlardır. Hunların kimliği ve dili üzerine bugüne kadar LO ayn teori
ileri sürüldüğünü belirten Tekin, bu teorilerin içinde en çok yandaş bulanın
Htınlann Türk soyundan olduklan ve arkaik bir Türkçe konuştuklarını ileri sü-
ren teoridir, demektedir. Hsiung-nu'lara ait dil malzemesi, Çin ideogramlan ile
yazılmış sözcüklerdir. Tekin' de okunuşu çok zor olan LO heceden oluşan "Htmca
beyiC'i tekrar gözden geçirerek açıklamıştır. Daha sonra Hun imparatorluğunun
İS. 220'de yıkılışından sonra Çin kaynaklannda T'o-pa ya da T'u-fa adıyla
geçen T'o-palar üzerinde duruyor ve Türkçe olduğu kanıtlanan T'o-pa sözcüklerini
inceliyor.
Tekin, daha sonra bazı bilginlerce Türkçe, bazı bilginler tarafından da Akad-
ça olduğu ileri sürülen Hunca beyitin Türkçe, daha dorusu Proto-Türkçe olarak
okunup açıklanabileceğini ileri sürmüştür ve dördüncü yüzyılın ilk yarısından
Bülent Gül 125
kalan bu Hunca metni tekrar ele alıp okumuştur. II'! > ışı ses değişmesi üzerinde
de duran Tekin, bu konudaki görüşlerini de açıklamış, Hunlann dili üzerinde
çok geniş bilgi vermiştir. Açıklamalar yapılırken dil malzemesine Altayistik açı­
dan da bakılmış olması, eserin önemini daha da artırmaktadır.
TaHit Tekin (1995): Türk Dillerinde Birincil Uzun Ünlüler, Türk Dilleri
Araştırmaları Dizisi: 13, T.C Kültür Bakanlığı-Simurg Yay., Ankara.
Bu kitap Ana Türkçede Aslı Uzun Ünlüler2 adıyla 1975 yılında yayımlanmış­
tı. Bu kitabın yeni ve genişletilmiş baskısında Halaççadan da örnekler konulmuştur.
Türk dillerinde ve Ana Türkçede birincil uzun ünlülerin bulunduğu gö-
rüşünü ilk kez Otto Böhtlingk ileri sürmüştür. Radloff ise Ana Türkçede birincil
uzun ünlülerin bulunmadığını, modern Türk dillerindeki uzun ünlülerin ise
bazı ses gruplarının büzülmesi ile ortaya çıkan ikincil uzunluklar olduğunu
ileri sürmüştür. ı 929 yılında Rusça-Türkmence sözlüğün yayımlanmasından
ve Yakutça hakkındaki bilgilerin artmasından sonra Ana Türkçede de uzun
ünlülerin olduğu fikri güç kazanmıştır.
Bu kitapta da Türk dillerindeki birincil uzun ünlüler incelenmiştir. Daha sonra
T. Tekin, birincil uzun ünlülerin bir listesini de kitabının sonuna eklemiştir.
Bu da uzun ünlülü kelimelerin bilinmesini kolaylaştırmaktadır.
Emine Ceylan (1997): Çuvaşça Çok Zamanlı Ses Bilgisi, Atatürk Kültür
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu Yay.: 675, Ankara.
Çuvaşça bilindiği üzere Türk dili tarihi ve Altay Dilleri Teorisi açısından çok
büyük öneme sahip bir dildir. Altay dilleri akraba1ığı konusunda ileri sürülen ses
denklikleri açısından da Çuvaşçanın önemi büyük olduğu için, eserin değeri bir
kat daha artmaktadır. Eserde önce Çuvaşlar, Çuvaşistan ve Çuvaşça üzerine geniş
bilgi verilmiştir. Çuvaşçanın bir Türk dili olduğu fikri, uzun tartışmalardan
sonra kanıtlanmıştır. Ceylan, bu konu ile ilgili araştırmacıların görüşlerini de kitabında
venniştir. Emine Ceylan'ın belirttiği üzere, Radloff, Çuvaşçayı Türkçeleşmiş
bir Fin-Ugor dili saymıştır. Çuvaşçanın bir Türk dili ve Moğolca ilc akraba
olduğunu belirten, Ramstedt'dir. Çuvaşça, Moğol ve Türkdilleri arasında
bir köprü oluşturması bakımından önem taşımaktadır.
2 Hacettepe Üniversitesi Yayınlan, Seri B, Nu: 15, Ankara: 27ı!.
126 Türkiye'de Altayistik Alanıııda Yapılan Çalışmalarlı! Açıklamalı Kaynakçası Üzerine Bir Deneme
Ceylan, II. bölümde ünsüzleri incelemiştir. Ünsüzleri özelliklerine göre tek
tek inceleyen Ceylan, bu konudaki diğer araştırmacılann görüşlerini de vermiş,
seslerin İlk Türkçe, Ana Çuvaşça ve günümüz Çuvaşçasındaki gelişimleri üzerinde
durarak, örneklerle açıklamıştır. III. bölümde de ünlüler incelenmiştir. İlk
hece ve ilk hece dışı ünlülerini ayn ayn ele alan Ceylan, seslerin gelişimlerini
yine geniş bir şekilde ele alarak incelemiştir. IV. bölümde ise ünlü ve ünsüz de-
ğişmelerini inceleyen Ceylan, önce ünsüz deişmelerini ele almış, daha sonra da
ünlü değişmeleri üzerinde dunnuştur, Eklenmede meydana gelen ünlü ve ünsüz
değişmelerini de inceleyen Ceylan, incelerneyi yaparken ses olaylan hakkında
da bilgi venniş, seslerin değişme sebepleri üzerinde durmuştur. Ceylan, kitabı­
nın sonunda sırasıyla Çuvaşça, Volga Bulgarcası ve Tuna Bulgarcasına ait sözcüklerin
dizinini venniştir.
1.2. Çeviri Kitaplar:
Ahmet Temir (1948): MoğoLLarın Gizli Tarihi, Manghol-un niuça tobça'an
(Yüan-ch'ao pi-shi) (yazılışı 1240) i. Tercüme, (E. Haenisch in Almanca ve S.
Kozin'in Rusça tercümesini Moğolca aslı ile karşılaştınp dilimize çevireni, Ankara,
TTK Basım Evi.
Temir, bu eserinde 13. yüzyılda hızlı bir şekilde gelişerek büyük Moğol (veya
Türk-Moğol) devletini kuran Moğollar hakkında çok önemli bilgiler veren,
Türk tarihi ve Türk dili tarihi açısından çok büyük öneme sahip olan Moğolların
Gizli Tarihi'ni (MGT) Türkçeye kazandınnıştır. Eserin giriş bölümünde
MGT üzerine yapılmış çalışmalar hakkında bilgi verilmiştir. Aynı bölümde Mo-
ğol devrine ait tarih kaynaktan hakkında da bilgi verildikten sonra, MGT'nin
nüshalan, Erich Haenisch in ön sözü ve eserin özeti yer almaktadır.
Söz konusu eserin MGT bölümünde Temucin'in dünyaya gelişi, çocukluğu,
gençliği, Tayçi'ut'lar tarafından esir edilmesi, Bozkır savaşlan, Temucin'in
Cinggis-l)ahan adıyla hükümdar olması, onun yapmış olduğu savaşlar, ölümü
vb. gibi kısımlar yer almaktadır. Daha sonra Erich Haenisch'in açıklamalan yer
almaktadır. İndeks kısmında ise dağ, nehir, göl, yer, şehir, şahıs, soy, kabile ve
halk adlannın indeksi verilmiştir. Şecere kısmında da Cinggis Han'ın şeceresi
Bülent Gü! 127
verilmektedir. Eserin sonunda ekler bölümünde Moğolların ana yurdu haritası,
Cinggis devrinde Asya haritası ve Ye Teh-hui nüshasından bir sayfa örnek yer
almaktadır .
B. Y. Vladimirtsov (1987): Moğolların Içtimaı Teşkilatı-Moğol Göçebe
Feodalizmi, (Çev. A. İnan), TTK Yayınları, 2. baskı, Ankara: VII+321.
13. asrın başlarına kadar Orta Asya'da göçebe bir hayat süren ve daha sonra
büyük bir göçebe imparatorluğu kurmuş olan Moğollar, ilim aleminde hep ilgi
çekmiştir. Yaşayış tarzları ve tarihleri konusunda yapılan araştırmalar sadece
Moğollar açısından değil, onlarla ilişki kurmuş tüm kültürler- özellikle Türk kültürü
- açısından da çok önemlidir.
İnan, eserin başında Vladimirtsov'un eserlerinin listesini de vermiştir. Vladimirtsov,
eserinin giriş kısmında Moğollar hakkında genel bilgi verilmiştir. Bu
bölümde eserin bölümleri hakkında da bilgi yer almaktadır. Birinci bölümde
Cengiz Han dan önceki dönem yani 11-13. as!r içtimai teşkilatını anlatmıştır. İktisadi
hayatın, kabile teşkilatının anlatıldığı bu bölümden sonra, ikinci bölümde
Moğolların orta devirdeki (14-17. asır) içtimai hayatı anlatılmıştır. Üçüncü bö-
lümde de Moğolların yeni devirdeki (17. asrın sonu, 18. asrın başı) içtimai teş­
kilatı üzerinde durulmuştur. İlaveler bölümünde Moğol dili kaynakları, yabancı
dillerde yazılan kaynak eserler ve Rusça eserlerin listesi verilmiştir. İndeks bö-
lümünde de coğrafya adlarının, Moğol kabile adlarının, özel ve eşya adlarının
dizini verilmiş.
Eser, özellikle Moğolların sosyal hayatı hakkında çok geniş bilgi vermektedir.

Nicholaus Poppe (1992): Moğol Yazı DililZilZ Grameri, (Çev. Günay Karaağaç),
E.Ü. Edebiyat Faküıtesi Yay., Nu: 68, EÜ Basım Evi, İzmir: 254.
Poppe, eserinin Giriş kısmında Moğol yazısının kaynağı, tarihi ve Moğol konuşma
dili ile lehçeleri hakkında geniş bilgi vermiştir.
II. bölümde önce Moğolcada vurgu üzerinde durulmuş, daha sonra ünlülerin
tanıtımı yapılmış, uzun vokaller hakkında bilgi verilmiş. Daha sonra diftonglar
/28 Türkiye'de Altayüıik Alanlılda Yapılan Çalışmaların Açıklamalı Kaynakrası Üzerine Hir Deneme
üzerinde dunılmuş ve Moğoleadaki vokal uyumu incelenmiştir. Poppe daha sonra
ünsüzler hakkında bilgi vermiş,
III, bölümde ise önce harfler incelenmiş, harflerin yazılış örnekleri hakkında
bilgi verilmiş, Daha sonra el yazmalanndaki ve klasik devir öncesinin tahta kalıp
basmalarındaki harflerin yazıdaki özellikleri üzerinde durulduktan sonra, Tibet
ve Sanskrit hadlerinin transkripsiyonu incelenmiştir. Daha sonra Mooleada
gelişigüzel kullanılan noktalama işaretleri üzerinde durulmuştur.
TV. bölümde isimler, zamirler, sayılar, zarflar, edatlar ve fiiller incelenmiştir.
V. böli.imde isimin halleri ve çekimleri anlatılmış. Daha sonra üil çekimi üzerinde
dıırulmuş, isim-fiiller ve zarf-üiller bu böli.imde incelenmiştir.
VI. böli.imde sentaks konusu incelenmiştir.
Nikolaus Poppe (1994): Altay Dillerinin Karşılaştırmalı Grameri 1. Kısım
Karşılaştırmalı Ses Bilgisi, (Çev. Zeki Kaymaz), Fatih Ofset, İstanbul: 296.
Poppe'nin Vergleichende Grammatik der Altaischen Sprachen, Teil I, Vergleichende
Lautlehre, Wiesbaden, Otto Harrassowitz, 1960, Xl/+J88 adlı Almanca
eserinin Türkçeye çevirisini kazandıran Zeki Kaymaz, bizee çok önemli bir
işi başarmıştır. Altayistik konusunda geçerliliğini hiilen sürdüren, bu konuda yapılmış
en önemli çalışmalardan biri olan bu eser, Altayistik el kitabı niteliği ta-
şımaktadır. Zeki Kaymaz, yazdığı ön sözde Poppe'nin hayatı ve eserleri hakkında
bilgi vermiş. Çeviride Almanca aslının sayfa numaraları, çevirinin yanında
verilmiş, bu da çeviriyi karşılaştırmayı ve eserden yararlanmayı kolaylaştırmış­
tır. Bu eserin giriş kısmı Kaymaz'ın da belirttiği üzere daha önce İlhan Çeneli
tarafından Türkçeye çevrilmişti: (1984) Poppe, Nicholaus: Altay Dilleri (Çev.:
İlhan Çeneli), TK, C. XXII, Sayı 253: 291-298.
Poppe, eserinin Giriş kısmında Altay dilleri üzerinde geniş bilgi vermiştir.
Daha sonra kelime başı ünsüzlerini karşılaştırmalı olarak tek tek inceleyen Poppe,
kelime içi ve kelime sonu ünsüzlerini, ünsüz gmplarını ve ünlüleıi incelemiştir.
"Altay dillerinin tarihi ses özelliklerine kısa bir bakış" başlıklı höli.imde,
Korecenin, Ana Türkçenin, Ana Mongoleanın, Ana Mançu-Ttmguzcanın tarihsel
ses gelişimi incelenmiştir.
Bülent Gül 129
1.3. Tezler:
Emine Ceylan (1985): Ana Türkçede Kapalı e, Hacettepe Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi (basılmamış), Ankara.
Türkçede hiilen varlığı konusunda şüphe olan, dokuzuncu ünlü olarak da adlandırılan
kapalı e üzerinde duran Ceylan, tezinin giriş kısmında, kapalı e üzerinde
bugüne kadar ileri sürülen görüşler hakkında bilgi vermiştir. i. bölümde
Tarihi Türk lehçelerinde -Runik, Mani, Soğd, Uygur, Brahmi ve Tibet alfabeli
metinler; Kuban Bulgarcası, Tuna Bulgarcası, Volga Bulgarcası, Karahanlı
Türkçesi, Harezm Türkçesi, EskiKıpçak Türkçesi, çağatayca, Eski Anadolu
Türkçesi ve Eski Osmanlıca- kapalı e sesinin varlığı ve yazımı konusunda ileri
sürülen görüşler de, dönemler incelenirken verilmiştir. Ceylan bu bölümün sonunda
Kıpçak sahasına ait Et-Tuhfetü'z-zekiyye fil-lugati't-Türkiyye, Kitabü'lidrak
li-lisani'l-etrak, Ein türkisch-prabischer Glossar, Komanisches Wörterbuch
ve Ibn-i Mühenna Lugati arasında ele" yazılışım göstermek için bir cetvel
hazırlamış. Ceylan'ın da belirttiği üzere e/e'li kelimelerinyazılışında, imliinın
sözlükten sözlüğe ve hatta aym sözlük içinde bile değiştiği görülmektedir.
Ceylan II. bölümde Türkmencede, Yakutcada, çuvaşçada, Azeri' Türkçesinde,
Halaççada, San Uygurcada ve Afganistan Afşarcasında kapalı e 'nin durumu
üzerinde duruyor. III. bölümde de Moğolcada kapalı e sesinin durumu incelenmiş.
Son bölümde de Ana Türkçede kök hecesi uzun kapalı e ve yine kök hecesi
kapalı e 'li kelimelerin bir listesi verilmiş.
Han Woo Choi (1985): Türkçe ile Korecenin Karşılaştırmalı Foııolojisi,
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi (basılmamış),
Ankara: 230.
Korecenin Altay dilleriylemünasebetini ortaya koyma amacıyia yapılan çalışmalar,
G. Ramstedt ve E. D.Polivanov ile başlamıştır. Choİ'nİn ön sözde belirttiği
üzere bugüne kadar Kore'de, Korece ile Mançu-Tunguzca ve Korece ile
Moğolca arasında çalışmalar yapılmıştır. Choi'nin bu çalışması Koreec ile Türk-
çe arasında yapılan ilk çalışma olması bakımından çok önemlidir.
! 30 Türkiye 'de Alıayisıik Atan/ııda Yapı/aıı Çalışmaların Aç/ktamalı Kaynakç(I.~/ Üzerine Bir Deneme
Choi, "Giriş" bölümünde "Altay Dilleri Araştırmalan" başlığı altında, Altay
dilleri araştırmalannın bir tarihçesini vermiş ve Altay dilleri teorisini ana hatlanyla
tanıtmış, Altay dillerindeki önemli ses değişmelerini de bu bölümde vermiştir.
Choi, Türkçenin tarihi dönemlerini fonetik ve morfolojik özellikleriyle
birlikte vermiş, daha sonra çağdaş Türk dillerinin tasnifi konusunda yapılan tasnİf
çalışmalannı inceledikten sonra, Eski ve Orta Korecenin tarihi gelişmesini
incelemiştir.
Choi, i. bölümde Ana Türkçe ve Ana Korecenin ses sistemlerini incelemiş,
ünlü ve ünsüzler hakkında bilgi vermiş.
II. bölümde ise Türkçe ile Korece arasındaki ses denkliklerini incelemiştir.
Choi, ses denkliklerini verirken Türkçenin tarihi dönemlerinden ve çağdaş Türk
yazı dillerinden örnekler vermiş, Koreceden de, Eski Koreceden az metin olması
nedeniyle daha çok Orta Koreceden (15.- 16. yüzyıllar) örnekler vermiştir. Yine
ses denkliklerinde Türkçe ve Korecenin yanı sıra özellikle Moğolca ve Man-
çu-Tunguzcadan da örnekler vermiştir. Bu da karşılaştırmayı kolaylaştırmıştır.
Choi, "Sonuç" bölümünde de kelimelerin karşılaştınlması yoluyla ortaya
koyduğu ses denkliklerinin bir listesini vermiş, daha sonra Türkçe ile Korece
arasındaki en önemli ses denkliği olarak şunlan vermiştir:
AT *h- > 0- II AK *p-; AT *z, çuv. r II AK *1'; ve AT *ş, Çuv.l II AK *l'dir.
Bu ses denkliği Choi'ye göre diğer Altay dilleri ile uyuşmaktadır.
Choi'ye göre AT *h-, Trk. 0- II HaL. h- II AK *p ii A.Alt. *p- denkliği ile de
Halaçça kelime başı h- sesinin Ana Türkçe şekli koruduğu ve Ana Altayca *p- .
sesine denk geldiği görüşü, Korece ile yapılan karşılaştırmalardan elde edilen
sonuçlarİa kuvvetlenmiştir.
Han Woo Choi (1989): Türkçe ile Korecenin Karşılaştırmalı Morfolojisi,
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi (basıImamış),
Ankara: 271.
Yüksek Lisans tezi olarak Türkçe ile Korecenin Karşılaştırmalı Fonolojisini
(1985) inceleyen Choi, doktora tezi olarak da Türkçe ile Korecenin karşılaştırmalı
morfolojisini hazırlamıştır. Choi, tezini iki kısıma ayırmış. Birinci kısım
"Girİ~"i üç bölüme ayırınış. Bu kısımda Altay dillerinin karşılaştırmalı morfolojisi
lizerİnc yapılan çalışmaları inceleyen Choi, bu konuda yapılmış çalışmalar
Bülent Gül 131
hakkında derli toplu bir bilgi vermiş. Hem kaynakları tanıtma hem de araştirmacıların
bu konu üzerine getirmiş oldukları tezler ve denkliklerin kolayca gi?rülmesi
bakımından bu kısım çok faydalıdır. Choi, daha sonra Türk dillerinin kar-
şılaştırmalı morfolojisi üzerine yapılmış çalışmaları tanıtımştır ki, bu kısım da
çok faydalıdır. Kore dilinin de morfolojisi üzerine yapılan çalışmalar da bu kı­
sımda incelenmiştir. Choi, 2. kısımda Türkçe ile Korece arasındaki morfolojik
denklikler üzerinde durmuştur. Bu kısımda da yapım ekleri ile çekim eklerini ayrı
ayrı ele almıştır.
Tezde yer alan Türkçe ile Korece arasındaki morfolojik denkliklerin sayısı 92
dir. Choi'nin belirttiğine göre bu denkliklerin 32'si daha önce Ramstedt, biri
Poppe, biri de B.H. Kim tarafından ileri sürülmüştür. 58 denkliği de Choi ileri
sürmüştür. Choi, bu rakamların Ramstedt'in dışında bu konu ile ilgilenen araş­
tırmacıların pek fazla olmadığını gösterdiğini belirtmektedir. Ayrıca Choi, "Korecenin
Altay dillerinin tam bir üyesi olarak kabul edilmemesinin sebebi, Korece/ün
gerçekten Altay dillerinden uzak olması değil bu konu ile ilgili araştırmalarm
pek az olmasıdır" demektedir.
Türkçe ile Korece arasında ortaya çıkan bu morfolojik denkliklerin, ödünç leme
olma ihtimalinin dahi az olması ve Türkçe ile Korece arasındaki ortak morfolojik
unsurların Korece ile diğer Altay dilleri arasındakinden daha çok sayıda
olması Korece ile Türkçe arasındaki akrabalığın daha yakın olduğu varsayımları
tezİn sonuçları açısından ilgi çekicidir.
Choi, Altay dillerinin daHanma şemasını da şöyle çizmiştir:
Altay Dil Birliği
132 Türkiye'de Altayistik Alanlılda Yapı/an Çalışmaların Açıklamalı Kaynakçası Üzerine Bir Deneme
2.1. Türk Araştırmacıların Makaleleri:
Ahmet Temir (1945): Uygurca kaltı ve Altay Dillerindeki ka- Zamiri Hakkmda,
Beşinci Türk Dili Kurultayı 1945, Birleşmeler, Tutanaklar, Tezler,
Cumhuriyet Basım Evi, İstanbul, 1946: 280-293.
Ahmet Temir, bu makalesinde Uygurcada "eğer, nasıl, ne zaman, öyle, gibi,
meseHi" anlamlarında kullanılan kaltı sözü ve ka-zamiri üzerinde durmuştur.
Temir in belirttiğine göre bu kaltı sözü, Uygurcadan sonraki dönemlerde görülmemektedir,
sadece Kutadgu Bilig ve Divanü LCigati't-Türk'de geçen kah sözü,
hem şekil hem de anlam yönünden kaltt'ya benzemektedir. Temir'e göre, Uygurca
kaltı, Kutadgu Bilig ve Divanü LCigati't-Türk'deki kah sözleri menşe itibariyle
birbirlerine yakındır. Temir'e göre:
1) a. kaltt < kal-tt < ka-I-tı veya
b. kaltt < kal-tı < kah-tl < ka-It-tt
2) kah < ka-h. Temir' e göre buradaki ka- hecesi, kaç, hangi, hani vb. som
zamirlerinde görülen ka- unsumdur.
Temir, "kaltı: a. Türkçede henüz mevcudiyetini tespit edemediğimiz ka-l kö-
hinden kal-tl tarzında veya b. Kutadgu Bilig ve Kaşgari' de gördüğümüz kah sö-
zünden - tı ekinin yardımiyle ve orta hecenin kısalması suretiyle meydana gelmiş
olmalıdır" demektedir.
Temir, daha sonra kaltl ve kah için gösterdiği tahlilleri sağlamlaştırmak için,
ka- zamiri hakkında bilgi veriyor. Bu ka- zamirinin bütün Altay dillerinde bir
çok formu olduğunu belirten Temir, Moğolcada ve Tunguzcanın Gold ve Olça
lehçelerinde ka->l)a-, ha- şekline girdiğini ve Mançu dilinde de ha->a- olduğunu,
söylemektedir. Temir bu bilgilerden sonra Türk lehçeleri, Moğolca, Mançıı
ve Tunguz dillerinde görülen bu zamirin formlan üzerinde durmuştur.
Ahmet Temir (1946): "Uygurca ançulayu ve Altay Dillerindeki ançu Sö-
zü Hakkında", Türk Dili-Belleten, seri III, Sayı 6-7, İstanbul: 569-589.
Temir, Orhon Yazıtlan ve Uygurca metinlerde geçen "öyle, öyle yaparak,
böyle, bunun gibi" anlamlarındaki ançulayu sözü ve Uygurca ve diğer bazı AI-
Bülent GW 133
tay dillerinde geçen ançu, amu, anju sözlerini mana ve yapı yönünden incelemiştir.

Temir' e göre, Uygurcada şeklen birbirine benzeyen, anlam yönünden farklı
olan iki ançula- fıili vardır. "Öyle yapmak" manasındaki ançula- fıilinden, öyle,
şöyle anlamlannda kullanılan ançulayu şekli, Temir'e göre an-çu-la-yu şeklinde
tahlil edilmelidir. Buradaki - çu ekinin ekvativ eki - ça/-çe'nin bir formu olduğunu
belirtmektedir. İkinci ançula- fiili ise sunmak, övmek, değerini vermek,
mukabele etmek, cezalandırmak manalannda kullanılmaktadır. Bu ikinci ançula-
fıilinin ançulayu ile aynı kökten gelmediğini belirten Temir, Bang'ın tahlilini
kabul etmektedir: ançu-la-. Yani, Uygurca ançu sözünden yapılan bir iiil.
Temir makalesinin II. kısmında ançu sözü üzerinde duruyor. Temir' e göre,
Türkçede bir tek Uygur metinlerinde geçen ançu, Moğolcada ve Kalmukçada
anzu veya anju şeklinde aynı manada kullanılmaktadır.
Temir, III. kısımda ançulayu sözünün ve bununla yapılan terkiplerin - ançulayu
... , ... -ça; ançulayu ... , kaltt ... teg; ... ançulayu ok ... vb.- kullanış tarzı üzerinde
durmuştur.
Ahmet Caferoğlu (1948): "Türk Tarihinde 'Nöker ve Nöker-zadeler'
Müessesesi", LV. Türk Tarih Kongresi Ankara 10-14 Kasım 1948, Kongreye
Sunulan Tebliğler, TDK Yay., Ankara (1952):251.
Moğolca olan nöker sözcüğü ve bu sözcükten türeyen nöker-zade tabiri Cateroğlu'nun
belirttiği üzere, bir askeri' sınıf veya tabaka adı olarak Moğol ve
Türk devletleri teşkiliitında kullanılmıştır. Eski Osmanlı kanunlan ile bazı tarihlerdeki
nöker ile ilgili kullanışlan inceleyen Caferoğlu, II. Murad zamanında
5000 kişilik büyük bir askeri' sınıf olan nökerlerin, daha sonra yerlerini sipahi ve
sipahizadelere bıraktığını belirtmektedir. Moğol devletinde mümtaz bir yere sahip
olan nökerlerin durumlan hakkında bilgi veren Caferoğlu, bugünkü Türk şive
ve ağızlannda nöker kelimesinin manalan üzerinde de durmuştur. Moğolcadan
geçen nöker'in anlamı Türk şive ve ağızlarında değişmiştir: Azeri şivesinde
"erkek hademe", Kazak şivesinde "hizmetçi, yoldaş, maiyet"; Kars azında "erkek
hizmetçi", Gaziantep azında "kuma" vb.
J 34 Türkiye 'de A/tayistik A/m/lIlda Yapı/an Çalışma/arlı! Açıklamalı Kaynakrası Üzerine Hi/" Deneme
Ahmet Temir (1948): "Kırşehir'de Uulunan 1272 Tarihli Moğolca Vakliye,"
ıv. Türk Tarih Kongresi Aııkara 10-14 Kasım 1948, Kongreye Sunulan
Tebliğler, TDK Yay., Ankara (1952): 283-289.
Temir, bu bildirisinde bu vakfiye ve onun Türk ve Moğol dil ve tarihi açısından
öneminden bahsediyor. Bir ön bilgi veriyor. (Bakınız: Ahmet Temir (1959):
Kırşehir Emiri Caca Oğlu Nur El-Din'in 1272 Tarihli Arapça-Moğolca Vakfiyesi,
TTK Yay.: 34, Ankara: 329+ 17.)
Hasan Eren (1950): "Sibirya Türk Dillerinde Moğol Unsurları", Türk
Dili Bel/eten seri 111, Ankara (1951): 35-43.
Hasan Eren, Moğolcanın Sibirya Türk dilleıindeki etkisi üzeıine ele aldığı bu
makalede Altayca, Karagas, Kalmukça, Buryatca, Koybolca, Teleiitçe vb. diller
arasında örneklerle kelime alışverişi üzerinde durmuştur.
H. Z. Koşay (1951): "Kore Dilinde Türkçe İle Müşterek Unsurlar", Türk
Folklor Araştırmaları, C. 2, Sayı 29, Aralık: 449-453.
G. J. Ramstedt'in Studies in Korean Etymologu (1949) adlı eserinin ardından
yazarın, Kore dilindeki kelimelerle Türkçe kelimeleri karşılaştırdığı küçük bir
sözlük yer almaktadır. Kelimeıeıin önce Türkçe biçimleıi, daha sonra altta Korece
biçimleıi verilmiş, kelimeleıin anlamları İngilizce olarak verilmiştir.
Hasan Eren (1952): "Kore Diliyle Türk Dili Arasında Bir Akrabalık Var
mıdır?", Türk Dili, C. 1, Sayı 7, Nisan: 399-401.
Araştırmaların Kore diliyle Altay dilleri arasında benzerlikler olduğunu otaya
koyduğunu belirten Eren, Kore diliyle Altay dilleıi arasındaki benzerliklere
temas eden ilk ilmı yazının E. D. Polivanov tarafından yazıldığını bildirmektedir.
Daha sonra 1928 yılında Ramstedt'in Kore diliyle Altay dilleri arasında bir
akrabalık kurmaya çalıştığını belirten Eren, Kore dilinin taıihi dönemlerine ait
çalışmaların çok yetersiz olması nedeniyle sadece kelime benzerliklerine dayalı
akrabalık teoıisinin kanıtlanmasının imkansız olduğunu belirtiyor. Ramstedt'in
A Korean Grammar (1939) adlı eseıinin çok büyük bir boşluğu doldurduğunu
belirten Eren, benzerlik olduğu ileri sürülen Koreee kelimelerin yerli Korece ke-
Bülenl Gül 135
limeler olduğunun kanıtlanmasının gerektiğini belirtiyor. Kore dilciliğinin şu an
çok gerilerde olduğunu söyleyen Eren, Korece ile ilgili çalışmaların, Türk, Mo-
ğol ve Tunguz dilleri için yapılan araştırmaların seviyesine gelmeden sorunların
ilmi bir şekilde ispatına imkan bulunamayacaktır, demektedir.
Ahmet Temir (1953): "Azeri Şivesinde nohur ve lap Kelimeleri", RoczIlik
Orieııtalistyczııy, Tom XVII, (1951-1952), Krakow: 180-183 ..
Moğol izlerine diğer sahalarda olduğu gibi Azerbaycan'da da rastlandığını
belirten Caferoğlu, İlhanlı devletinin esas hakimiyetinin Azerbaycan' da oluşması
ile pek çok Moğolca kelimenin Azeri şivesine girdiğini ileri sürmektedir. Caferolu
bu makalede de Moğol menşeli nohur ve lap kelimeleri üzerinde durmuş­
tur. Azeri ağızlarında "kaçak gölcük" anlamı:ıa gelen nohur kelimesinin, Bakü
azında nohur biçiminde olduğunu belirten Caferoğlu, /bn-i Mühenna'da navour
"deniz" şeklinde geçen bu kelimenin Klasik Moğolcada nağur "göl, havuz", bugünkü
Moğolcada nuur şeklinde geçtiğini belirtiyor. Azerbaycan şivesine Mo-
ğolcadan geçen lap kelimesinin de Gence ve Karaba ağızlarında laf biçiminde
olduğunu belirten Caferoğlu, "tamamiyle, tam, bütün büti.ine" manalarındaki bu
kelimenin klasik Moğolcada lab, bugünkü Moğolcada da aynı manada kullanıldığını
belirtmektedir.
Ahmet Caferoğlu (1954): "Azerbaycan ve Anadolu Ağızlarında Moğolca
Unsurlar", TDAY-B 1954, Ankara: 1-10.
Caferoğlu bu makalesinde Anadolu ve Azerbaycan ağızlarından topladığı dil
malzemelerinde gördüğü Moğolca Hündür, Henir, Taht, Nohur, Şi/e, Yeke, Lap
kelimelerini tarihi kaynaklarla da karşılaştırarak açıklamıştır.
Ahmet Temir (1955): "Türkçe İle Moğolca Arasındaki İlgiler", AÜ
DTCF Dergisi, 13 (1-2, Mart-Haziran): 1-25,
Türkçe İle Moğolca arasındaki tarihi ve dil bilimsel ilişkileri anlatan kitap niteliği
taşıyan bu makalede Ahmet Ternir, "Giriş" bölümünde Türklerin taıih boyunca
ilişki kurdukları milletler ve Altay dil teorisi hakkında bilgi verirken
Türkçe ile Moğolca arasındaki akrabalık ihtimalinin diğer dillere göre - mesela
Korece- daha kuvvetli olduğunu, yine de, karşılaştırmalı çalışmaların genişletil-
/36 . Türkiye'de Altayistik Alanlılda Yapı/an Çalışmalarııı Açıklamalı Kaynakçası ÜzeriT;e Bir Deneme
mesinin gerektiğini vurgulamaktadır. Daha sonra bugünkü Mool lehçeleri ve
Moğol yazı dili hakkında bilgi vermiştir. I. bölümde Türkçe ile Moğolcada müş­
terek olan kelimelerin bit listesini vermiştir. II. bölümde de Türkçe ile Moğolca
arasındaki fonetik benzerlikleri karşılaştırmalı olarak vermiştir. III. bölümde ise
"Fonctik özellikleri tetkik edilmeden yalnız zikredilmekle geçilen başka müşterek
sözler" başlığı altındaTürkçe ile Moğolcadaki vücut azaları ve bazı tabiatla
ilgili kdimder karşılaştınlrnıştır. Temir, IV. bölümde ise Türkçeden veya Türk-
çe yolu ilc Moğolcaya geçen Türkçe, Sanskritçe veya Çince budizm kelimelerini
karşılaştırmıştır. V. bölümde de Türkçe ile Moğolca arasındaki morfolojik
benzeyişlere örnekler vermiştir: Türkçe -:ıv-k eki Moğolca -g;-g; Türkçe -ma:ıvmek
eki Moğolca -maw-meg vb. VI. bölümde ise Türkçe ile Moğolca sahasında
etimoloji yapılırken dikkat edilmesi gereken "mana değişiklikleri" üzerinde durmuştur.
VII. bölümde ise Eski Türkçe kelimelerin okunuşunda Moğolcadan nasıl
yararlanılacağını örneklerle göstermiştir. VIII. bölümde de "Tabu meselesi"
başlığı altında "ötege" (ayı), "söke" (balta), "Qulugana" (sıçan) gibi kelimelerin
tabu niteliği taşıdığı için bu sözcükleri kadınların kullanmadığını, bunları erkeklerin
kullandığını belirterek, yapılacak çalışmalarda bu hususa dikkat edilmesinin
gerekliliği vurgulanrnıştır. IX. bölümde Türkçe ile Moğolca arasındaki
ilişkileri iyi tetkik edebilmede, tarih ve etnografyanın önemli olduğu belirtilmektedir.
Türk tarihinin iyi bir şekilde ortaya konulabilmesi için bu önemlidir.
X. bölümde Türkçe ile Moğolca arasında sentaks açısından karşılaştırma yapılmaktadır.
Bu bölümde Moğollarm en eski yazılı belgesi durumunda olan Moğolların
Gizli Tarihi 'nden ve bugünkü Moğol edebiyatından parçalarla sentaks incelemesi
yapılmıştır. Daha sonra Ahmet Teınir, makalesinin sonunda geniş bir
kaynakça vermiştir.
Talat Tekin (1969): "Zetacism and Sigmatism in Proto-Turkic", AOH,
XXII (1): S1-80.
Tekin bu makalesinde Proto-Türkçede zetasizm ve sigmatizm teorisi üzerinde
duruyor. Tekin, Genel Türkçe z ve Ş seslerinin, Çuvaşçada r ve i seslerine tekabiil
ettiğinin çok önceden tespit edildiğini belirtiyor ve örnekleri veriyor: GT
tokuz: Çuv. t'lMr, t'lhMr
Bülent Gül 137
GT tliş: Çuv, çul
Bu ses tekabülleri önce rotasizm ve lambadizm olarak adlandınlmıştı. Bu teoriye
göre Çuv, r ve L sesleri sırasıyla Türkçe z ve Ş seslerinden çıkıyordu, Daha
sonra Genel Türkçe z ve Ş seslerinin Moğolca ve Mançu-Tımguz dillerinde de
r ve L ile temsil edildiği keşfedilince Ramstedt, Çuvaşça ve Moğolca r ve L seslerinin
Türkçe z ve Ş den daha eski olduğunu ve z ve Ş seslerinin daha sonra r ve
L seslerinden geliştiğini ileri sürmüştür.
Tekin bu giriş bilgilerinden sonra Ramstedt'in teorisini destekleyen delilleri
gösteriyor. Tekin daha sonra rotasizme inanan Pritsak, Biyishev ve Şçerbak'ın
ileri sürdüğü üç ayn hipotez üzerinde duruyor ve bu hipotezlere olan itirazlannı
açıklıyor. Tekin daha sonra Ramstedt'in zetasizm ve sigmatizm teorisindeki temel
doğruları ortaya koymak için, Türk dillerinden bilimsel deliller sunacağını,
yani Çuvaşça (Moğolca ve Mançu-Tunguzcada) r ve l'nin, Türkçe z ve ş' den daha
eski olduğunu ve *r>z ve *l>ş değişimi Proto-Türkçede sadece söz sonu durumunda
oluştuğunu göstereceğini belirterek, Eski Türkçe, Orta Türkçe ve modern
Türk dil ve diyalektlerinden aldığı kelime çiftlerinden deliller sunmaktadır.
38 tane örnek veren Tekin, daha sonra Kaşgarlı'daki örneklerde görülen zetasizm
olayımn, Proto-Türkçede esas olarak bitmesinden sonra, olayın bir süre daha
devam ettiği eski bir diyalekt olduğunu, bunun da bütün ihtimallere göre
Oğuz diyalekti olduğunu söylemektedir. Ettirgenlik eki z 'nin Kıpçakçadan lüreyen
dillerde sık sık görülmesinden anlaşıldığı üzere zetasizm eğiliminin merkezi,
Kıpçak diyalektlerine doğru değişmiştir diyen Tekin, daha sonra "geç zetasizm"e
ilişkin 13 örneği açıklıyor.
Tekin daha sonra - r-/-z-, -tur-/-tuz-, -gUl'-/-guz-, -gw'-/-gaz- ve - ar-/-az- ve
fıilden ad yapım eki - gar-/-gaz- eklerinde zetasizm olayının olduğu ileri sürü-
yor ve bu eklerdeki olayı açıklıyor.
Daha sonra sigmatizm olayına geçen Tekin, sigmatizmin dağımk olarak Proto-Türkçe
periyodu boyunca ve sonra da sürdüğünü, bir dizi örnek de ProtoTürkçeye
değil, Eski Türkçenin belli diyalektlerine gider demektedir, 8, yüzyılda
Orhon Türkçesinde sigmatizmin hiilft devam ettiğini ileri süren Tekin, sigmatizm
ile ilgili bulduğu örnekleri açıklıyor.
/38 Türkiye'de Altayi.~tik AfwllIııfa Yapı/an Çalışııuılarm Açıklamalı Kayııakç(l.~ı Üzerine Hir Deneine
Makalesinin sonunda ilk Türkçe *l sesi üzerinde duran Tekin, İlk Türkçe */,
Proto-Türkçe ş'nin tek kaynağı değildir, en azından Genel Türkçe Ş 'nin iki kaynağı
daha vardır diyor ve bu kaynaklann sızıcı *ç ve I*lç, *ljl ses gruplan oldu-
ğunu ileri sürerek, bunu örneklerle açıklamaktadır.
Ahmet Temir (1972): "Türk-Moğol İmparatorluğu Devrinde Sosyal ve
Askeri TeşkiHit", Türk Kültürü, C. X, Sayı: 118, Ağustos: 190-207.
Temir, bu makalesinde 13. yüzyıla kadarki Türk-Moğol imparatorluğunda
sosyal ve askerı durumu inceliyor. Temir, makalesinin 1. bölümünde Türkler,
Moğollar ve·Tatarlar üzerinde duruyor. Önce Türk, Moğol ve Tatar tabirleri üzerinde
duran Temir, bu tabirlerin ilim aleminde hangi manalarda kullanıldığı hakkında
bilgi veriyor. Daha sonra ırk ve dil konulan üzerinde duran Temir, ırk meselesinde
antropolojik araştırmalann yetersiz olmasını göz önünde tutarak, dil
meselesi üzerinde duruyor. Ural-Altay dil ailesinin şemasını veren Temir, makalenin
kısa olması sebebiyle Türk ve Moğol akrabalığı üzerinde durmaktadır. Mo-
ğolcanın söz hazinesi bakımından incelendiğinde aşağı yukarı %70'i Türkçeye
benzer demekte ve her iki dil arasında birbirine geçmiş olan kelimelerin çok fazla
olduğunu söylemektedir. Temir daha sonra menşe meselesi üzerinde duruyor,
yaratılış efsanelerini karşılaştırıyor.
Temir, II. bölümde sosyal ve askeri teşkiHit üzerinde duruyor. Önce Eski
Türklerdeki durumu inceleyen Temir, Türklerin sosyal, siyası ve askeri alanda
kullandıklan terimleri - kagan/hagan, kunçuy, tigin, beg, buyruk, yabgu, şad,
a/Ja, tarkan, Mrü, tug, yurt, uluş, budun, urug, çerig, sü, süngüş, kdıç, kargu, ok,
kedinı vb. - inceliyor. Daha sonra aynı şekilde Moğollardaki askeri, siyası ve iç-
timai durumu ve bu alanlarda kullanılan terimleri inceliyor.
Osman Nedim Tuna (1972): "Osmanlıcada Moğolca Ödünç Kelimeler",
Türkiya! Mecmuası, XVII: 209-250.
Altay dilleri üzerinde çalışan araştırmacılar için çok önemli bir konudur
Türkçe ile Moğolcadaki ortak kelimeler. Osman Nedim Tuna'da makalesinde bu
konu üzerinde duruyor. Makalede Osmanlıcadaki Moğolca ödünç kelimeler üzerinde
durulmuştur. Nedim Tuna bu konuda şöyle demektedir: "Altay dillerinde-
Bülent Gül /3<)
ki - bilhassa Türk ve Moğol- ödünç kelimeler, çözülmesi gereken son derece
önemli, () derecede de karışık bir mesele teşkil eder. O kadar ki, bu konuyu tam
aydınlatmadan akrabalık ilgisi ve şekli üzerindeki görüşlerin bile kesin olarak
bir sonuca bağlanmasının mümkün olamıyacağll1l ileri sürenler vardir".
Nedim Tuna'nın makalesinde de belirttiği üzere Osmanlıcanın söz varlığının
karşılaştınlması konusunda pek çalışma yoktur. Tuna, bu makalesinde Osmanlı­
cadaki Moğolca ödünç kelimeler üzerinde durmuştur. Bu kelimeleri incelerken
hem tonetik hem de morfolojik özellikler üzerinde durmuş, öncelikle ünsüzlerin
Altayca, Moğolca, Türkçe ve Osmanlıcadaki durumlannı incelemiştir. Makalede
daha sonra aynı şekilde -lç-, -rl- gibi ünsüz çiftleri gösterilmiştir. Araştırmacı
daha sonra Osmanlıca metinlerde görülen kelimeleri incelemiştir. Bu kelimelerin
tarihi dönemlerdeki durumlan, diğer Türk lehçelerindeki şekilleri ve Mo-
ğolca şekilleri karşılaştınlmıştır. Makalede toplam SO kelime incelenmiştir: bor
"kül rengi, boz", calasun "genç ve kuvvetli adam", cebe "zırh, Zirhlt elbise", silah,
cıda "mızrak, süngü", ece "reis, ulu, ileri gelen" vb. Daha sonra araştırmacı
Osmanlıcada geçen bu kelimelerin ait olduğu Moğol dili devrelerini incelemiştir.
Bu arada bu devirlerin belirlenebilmesinin zor olduğunu belirten araştırmacı,
devir tespitinde yardımcı olacak fonetik özellikleri de göstermiştir.
Tuncer Gülensoy (1973): "Moğolların Gizli Tarihindeki Türkçe Kelimeler
Üzerine Bir Deneme", Türkoloji Dergisi, C. V, Sayı 1: 93-135.
Miladi1240 yılında yazılmış olan, Mongolistik yönünden en önemli eser olarak
kabul edilen Muğolların Gizli Tarihi' ndeki Türkçe kelimeler üzerİne yazılmış
olan makalede Tuncer Gülensoy, önce Moğolların Gizli Tarihi'nin öneminden
bahsetmiş ve bu eser üzerine yapılmış olan çalışmalar hakkında kısa bilgi
vermiştir. Gülensoy, bu eserin tam bir indeksinin yapılmadan kcsin sonuçlara
varmanın zor olduğunu söylemekte, bu nedenle de makalesine " ... üzerine bir deneme"
adını vermektedir. Daha sonra bu eserdeki Türkçe kelimeleri incel emiş­
tir. Bu kelimeler şunlardır: al5a, alaçu~ arslan, ayil, bars, belge, biçi-, bile-, bö-
lük, budun, bul5tl, bula~ bull5tl, cebe, ça~ çerig/çerik, çöl, eke, elçi(n), erte/erde,
gerü, güç/giiçü, giirege(n), 15tıblan, l5tıdunA$atun, 15tll1ıu~ l5tıra, l5tıra-, l5tıya,
140 Türkiye 'de Altayistik Alanlılda Yapılan Çalışmalarııı Açıklamalı Kaynakçası Üzerine Bir Deneme
kerek, ~rl}-, l}or, köke, l}ula, ordo, oro(n), saba, sal}al, sal, sol}or, sürüg, talan,
temür, tenggeri, tenggis, toy, töre, tul}, tümen, ulul}, ulus, urul}, yedi. Daha sonra
"Türkçe kelimelerin Moğolların Gizli Tarihi'nde gösterdiği fonetik hususiyetler"
başlığı altında Moğollann Gizli Tarihi'nde geçen Türkçe kelimelerdeki fonetik
uyumları göstermiştir. Daha sonra da "hayvan adlan", "vücut azalan" ve
"tabiattan bazı sözler" başlıklan altında Moğollann Gizli Tarihi'nde geçen sözcükleri
incelemiştir. "Sözlük ve İndeks" bölümünde de makalede verilen kelimelerin
anlamlan verilmiş ve analitik indeksi yapılmıştır.
Tuncer Gülensoy, makalesinin sonunda şöyle demektedir: "Yukarıdan beri
sıralayageldiğimiz örneklerden de görüldüğü gibi Moğolca ile Türkçenin pek
çok yönden müşterek benzerliği su götarmez bir gerçek olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu benzerlik sadece Türkçenin Farsça ve Arapça'dan aldığı ve bünyesine
uydurduğu ödünç sözcüklerdeki benzerlikten çok ötede olup, kadim bir menşe
birliğinden domaktadır".
Doğan Aksan (1974): "XVLL. Altayistik Kurultayı ve Türkçe", Türk Dili,
Sayı 276, Eylül: 704-705.
Aksan, Almanya'da Bad Honefte düzenlenen Uluslararası SüreIdi Altayistik
Konferansı (3 Haziran 1974-8 Haziran 1974) ve bu kurultayd(l, okunan bildiriler
hakkında bilgi vermektedir.
Tuncer Gülensoy (1974): "Altay Dillerindeki Akrabalık Adları Üzerine
Notlar", TDAY-B 1973-74, Ankara: 283-318.
Gülensoy, bu makalesinde Altay dilleri arasındaki akrabalık adlan üzerinde
durmuş ve bunlan karşılaştırmış. Önce akrabalık konusu açıklayan Gülensoy,
akrabalığı 1. Aile içi yakınlık 2. Baba tarafından akrabalık 3. Anne tarafından
akrabalık 4. Evlilikle olan akrabalık 5. Dede veya anneannelbabaanne tarafından
akrabalık şeklinde ayırmış ve daha sonra ana, baba, anneanne, babanne, kız, abla,
hala, amca, teyze, enişte, yenge, dünür, güvey ve baİdız gibi adlan tarihi devirlerdeki
ve Altay dillerindeki şekilleri ile karşılaştırmış. Makalesinin sonuna
da bir sözlük eklemiş.
Hülellf Gül /4/
Tuncer Gülensoy (1974): "Eski ve Orta Türkçede Moğolca Kelimeler ve
MoğoIca-Türkçe Müşterek Kelimeler Üzerine Notlar", Türkoloji Dergisi, C.
Vi: 235-259.
Gülensoy, bu makalesinde " ... Cengiz Han dan önce de Türk ve Moğol dilleri
birbirlerinden karşlılklt olarak kelime alışverişi yapmışlarsa da bu alışveriş­
te Türk dili Moğol diline nazaran daha akt~f' roloynamıştır. Bunun neticesinde
pek çok Türkçe kelime Moğolcaya doğrudan doğruya girmiştir. Bunun yanında
Moğol dilinin Türkçeye tesiri de az olmamıştır" diyerek Eski Türkçeye ve Orta
Türkçeye giren veya her iki dilde de ortak olan kelimeleri göstermiştir: açırga
"bayır turpu", açug-açag "hediye, armağan", batu "katı, sert", bor "şarap",
bökse "kann", bugu "geyik", buyan "saadet, mut, sevap", Gida "mızrak, kargı",
dalai "deniz", dudurga "pirinç", eçige "baba", erdem "erdem, fazilet", em
"ilaç", törü "kanun, yasa", tuli "ayna" vb.
Talat Tekin (1975): "Further Evidence for Zetacism and Sigmatism",
Researches in Altaistic Languages, ed. by L. Ligeti, Akademiai Kiado, Budapest:
275-284.
Tekin, zetasizm ve sigmatizm için yeni örnekler getirdiği bu makalesinde,
Türk dilleri tarihinde rotasizm ve lambadizm yoktur, yalnız zetasizm ve sigmatizm
vardır görüşünü tekrarlıyoL Bu ses olaylannın Proto-Türkçede yalnız final
pozisyonunda yer aldığını ve diğer pozisyonlarda *r2 ve *J2 seslerinin, özel niteliklerini
yitirerek, normal rI ve ll'e karıştıklannı ileri süren Tekin, şu örnekleri
vermektedir: MK semiz, fakat semri- < semir-i-, Trkm. guduz < *qütuz fakat
güdüra- < *qütru- < *qütur-u- vb.
Daha sonra bu olaylann dağınık olarak Proto-Türkçeden sonra da devam ettiini
ileri süren Tekin, final pozisyonda r ve L ile nöbetleşen z ve ş'li biçimlerin olduğunu
ileri sürmekte ve örneklerle açıklamaya çalışmaktadır: Türk., Az. büz-,
Trkm. büz- bür- ay., MK, Kaz., Kırg.,vb. bür-, Tat., Başk. Mr-, Hak., YUyg.
pür-, Yak. bür- ay. vb.
142 Türkiye'de Altayisak Alaııında rapt/1II1 Çalışııuılarm Açıklamalı Kaynakrası Üzerine Bir Deııeme
Ahmet Temir (1976): "Ural-Altay Dilleri Teorisi", Türk DÜ1lyası El Kitabı,
TKAE Yay., Ankara: 115-117; (2. baskı, 1992, 2. cilt: 3-6).
Bu makalede Ahmet Temir, Türklerin dünya üzerindeki yayılmalannı, yayıldıkları
yerlerde geçirmiş oldukları evreleri ve diğer halklarla kurdukları etkileşimi
anlatmıştır. Daha sonra dil meselesine gelen Temir, Türklerin kurmuş oldukları
bu etkileşim sonucunda, diller arasında da etkileşme olduğunu belirtmektedir.
İslamiyet le birlikte Türkçeye Arapça ve Farsça unsurların geçtiğini anlatan
Temir, bu etkinin yapay bir etki olduğunu belirtmekte ve bU,diller arasında bir
akrabalığın söz konusu olmadığını düşünmektedir.
Temir, Türkçe, Fin~Ugor, Moğol, Mançu (Tunguz), Kore ve Japon(?) dilleri
arasında ortak noktaların çok olduğunu gören Avrupalı bilginler, bu dilleri ayrı
ayrı incelemeden, bu dillerin menşei ve akrabalığı konusunda "Ural-Altay" ve
"Altay" dilleri teorilerini ileri sürmüşlerdir, demektedir. Bu teoriye göre UralAltay
dilleri daha sonra Ural ve Altay grubu olarak ikiye ayrılır. Ural grubu içine
Yukagir, Samoyed, Eskimo, Fin, Ugor (Macar); Altay grubu içine de Türk,
Molfol, Tunguz, (Kore) ver Japon) dilleri girmektedir. Bu konuda çalışan ilim
adamları hakkında da bilgi veren Temir şöyle demektedir: "Görülüyor ki, UralAltay
dilleri teorisi, henüz kati ve ispat/anmış bir duruma geLemedilfinden bunun
lehinde ve aLeyhindeki tartışma ve araştırmaLarın devam edecelfi anlaştfmaktadır.
"
Talat Tekin (1976): "Altay DiJIeri Teorisi", Türk DÜ1lyası El Kitabı,
TKAE Yay., Ankara:119-130.
Bu makalede Altay dilleri teorisinin tarihi ve bugünkü durumu anlatılmaktadır.
TaHtt Tekin, teorinin en ünlü savunucusu olarak kabul edebileceğimiz Ramsledt'in
görüşlerini ayrıntılı olarak vermiş ve daha sonra bu teorinin kısaca tarihsel
gelişimi ile beraber teorinin savunucuları ve muhaliflerinin görüşlerini irdekmiştir.
Makalede Altay dilleri teorisi şemalarla desteklenerek daha iyi tanıtılmıştır.
Daha sonra teorinin en önemli ses denklikleri örneklerle açjklanmı~ıır.
Bülent Gül 143
Osman Nedim Tuna (1976): "Osmanlıcada Moğolca Kelimeler", Türki·
yat Mecmuası, XVIII (1973-1975): 281-314.
"Osmanlıcada Moğolca Ödünç Kelimeler" adlı makalenin devamı olan bu
makalede Osman Nedim Tuna, yine Osmanlıca metinlerde geçen aga, alak, belek,
borcinlbarçin, bosun, böke, büdre-, cankı, cal', cage, çtlbur, çigre, çokmak,
çokman, çokmar, çomak, çoman, çomar, dulda, eme, göre, güderi, ılgadur, inçü,
iremek, kadan-, kalkan, kancuga, kotan, küregen, mancuk, mantu, mogolcin, nahille-,
noyan, o ram, otaga, salbur, salkum, sırtak, sokur, şahramlşahrem, şarhalşerha,
talu, tavulga/tovulgaltuvulga, tegele, tegeltü, ulus, uram ve yosun kelimelerini
incelemiştir. Daha sonra önceki makalede yaptığı gibi bu kelimelerin
Moğolcanın hangi tarihi devrine ait olduğu konusunda bilgi vermiştir.
Oktay Sinanoğlu (1977): "Türkçe ile Japonca Arasında Üstünde Durulmayan
Pek Çok Benzerlik Var", Milliyet Sanat Dergisi, C 12, Sayı 239,
Temmuz: 31-31.
Sinanoğlu makalesinin baş Inda Japonyamn sanayide gelişimini, dünyada
geldiği yeri anlatıyor. Japon sanatı, edebiyatı, el sanat1an ve halk efsaneleri incelendiğinde,
Türk sanatı ile benzerliklerin ortaya çıkacağını belirıen Sinanoğlu,
Japonca ile Türkçe arasında da büyük benzerliklerin olduunu söylüyor. İki dil
arasında ekler, takılar, eylemler, tUmcc yapısı ve sözdiziminde bire bir koşutluklann
olduunu söyleyen Sinanoğlu, örneklerle bu benzerliği açıklamaya çalış­
maktadır:
T. Kyoto-nul1, J. Kyoto-no
T. evrenkent-e, J. daygaku-e
T. imiş, J. imas
T. kara, J. kuray
T. acı, J. aci vb.
Mehmet Fuat Bozkurt (1977): "Altay Dil Ailesi ve Japoncanın Türkçe
İle Akrabalığı Sorunu", Türk Dili, 36 (315, AraUk): 628-632.
Oktay Sinanolu'nun "Türkçe ile Japonca Arasında Üstünde Durulmay:m Pek
Çok Benzerlik var" (Milliyet Sanat Dergisi, Sayı 239, 8 Temmuz 1977, s. 30-31)
144 Türkiye 'de Altayİstik Alaıımda YapılalZ ÇalışmalarılZ Açıklamalı Kayızakrası" Üzerİıze //ir DelZeme
adlı yazısından sonra Bozkurt, Altay dilleri hakkında tekrar bilgi vererek, bu konudaki
görüşleri anlatmak istemiş. Bozkurt, Altay dilleriyle ilgili çalışmalardan
sonra Doerfer'in görüşlerini vermiş ve Sinanoğlu'nun yazısında yaptığı "ses
benzetmeleri"ne dayalı görüşün eksik olduğunu, ses benzetmeleriyle bir dilin
başka bir dille akrabalığımn kanıtlanamayacağım söylemektedir.
Talat Tekin (1977): "Ön Türkçede Ünsüz Yitimi", TDAY-B 1977, Ankara:
35-51.
Poppe, "Ana Altayca söz içi ünsüz takımı kt Ana Monolcada ğt/gt ünsüz
takımına değişmiş, Ön Türkçede ise, söz sonundaki zayıf yada to~suz ünlünün
de yitimi ile, -t olmuştur" demektedir. Altay dilleri teorisine karşı çıkan bazı dilciler,
örnek yetersizliğinden dolayı buna karşı çıkmışlardır. Talat Tekin de bu
gelişmeden bahsettikten sonra "bu türden bir söz denklikleri dizisi Altay dillerinin
soyca akrabalığı için ayn ve çok güçlü başka bir kanıt olurdu" demektedir
ve - kt->-t gelişmesi için sözlüklerden tarayarak ortaya çıkardığı 4 örneği açıklamaktadır.
Daha sonra Altay dilleri sözlüklerinden yaptığı tarama sonunda bu
olayın Ön Türkçede başka ünsüz çiftlerinde de -*ks, *ps, *It, *rk, *rp- meydana
geldiğini saptamış ve örneklerle açıklamıştır.
Daha sonra örnek kelimeleri incelemiş ve bu kelimelerin ne Moğolca ne de
Türkçe olabileceğinin kanıtlanmasımn zor olduğunu, bunlann denkleş kelimeler
olduğunu ve bu eski şekillerin Ana Altayca ya da, kısaca Altayca şekiller oldu-
ğunu söylemenin yanlış olmayacağım söylemektedir.
Talat Tekin (1979): "Once more Zetacism and Sigmatism", CM, 23:
118-137.
Zetasizm ve Sigmatizm konusuyla tekrar ilgilenen Tekin, Meyer, Rona-Tas,
Tenişev, Serebrennikov, Miller, Poppe ve Doerfer'in bu konuya getirdiği yakla-
şımlar üzerinde duruyor. Bu teoriyle ilgili sorunlar üzerinde de duran Tekin,
özellikle Doerfer'in örneklere getirdiği itirazlara cevap veriyor. Doerfer'in verdiği
z li örneklerin kök değil türemiş biçimler olduğunu söyleyen Tekin, bu örnekler
*,.2 > Z değişimi bittikten sonra ortaya çıkmış örneklerdir demektedir. Tekin
sonuç olarak; ",. ve i asıı seslerdir, Ramstedt, Poppe ve Tekin tarafmdan getirilen
kanıtlar bunu doğrular" demektedir. Altayca (ve İlk Türkçe) r 2 ve 12 ses-
HülelZt Gül 145
lerinin niteliğinin ne olduğu ve hangi pozisyonlarda r2' den z' ye ve l2' den Ş 'ye
deiştiği sorularının henüz kafi ölçüde cevaplandırılmadığını söyleyen Tekin, daha
sonra bu sorun üzerinde durmuştur.
Tuncer Gülensoy (1981): "Anadolu'da Moğolca Yer Adları ve Rumelideki
İzleri", Türk Dünyası Araştırmaları, 2/11: 126-131.
13. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu'ya gelen Moğolların Orta Anadolu'da
ikamet ettikleri tarihi kaynaklarda belirtilmektedir. Gülensoy'a göre Anadolu'ya
gelen Moğol boyları Uyrat, Sünit, Bisu'ut, Cclayir, Tatar, Kireyit, Kurulas, Uryangkat,
Suldus, Arulat, Menkut, Suğanut boylarıdır. Anadolu'daki Alcı, Alpagut,
Bayan, Belekler, Belekli, Borlu, Borluk, çomak, Çomakdağ, Dümüklü,
Ece, İlhanköy, Kalkancı, Kotancı, Mergenli, Nogaylar gibi yer adlarının Moğolca
olduğunu ve bu adlardan bazılarının RumelFde de görüldüğünü belirtmektedir.
Moğolların Rumeli'ye geçmediklerini belirten Gülensoy, bu adların Rumeli
ye Türkler tarafından götürüldüğünü bildirmektedir.
Talat Tekin (1981): "Notes on some Altaic harnessing terms", CA], 25/1-
2: 121-130.
Tekin bu yazısında Altay dillerinde kullanılan koşum terimled üzerinde duruyor.
Tekin, önce Türkçe yular ve Moğolca yiluga üzerinde duruyor ve bu kelime
ile ilgili yapılan açıklamalar hakkında bilgi veriyor. Tekin daha sonra sırasıyla
Türkçe uyan/oyan, tm, tizgin, suglul}, Isımtarma ve Moğolca J.s.antarga, 'dlbugur/Culbugur,
delbeg/*delbege(n) kelimeled üzerinde duruyor.
Talat Tekin (1982): "On the Structure of Altaic Echoic Verbs in" {- KIrA},
AOH 36: 503-513.
Bu makalede T. Tekin {- KIrA} ekinin yapısı üzednde duruyor. Türkçenin
tarihi dönemlerinden ve çağdaş Türk yazı dillerinden örneklerle bu ekin fonksiyonları
ve özellikledni açıklamış. Bu ek ilc ilgili göriişleıi de belirten Tekin,
ekin Moğolcadaki şekilled ve özellikledni de göstermiştir.
Oktay Sinanoğlu (1983): "Türkçe ile Japonca Arasındaki Benzerlikler",
Türk Dünyası Araştırmaları 24: 121-131.
Türkçe ile Japonca arasında benzerlikler olduğunu söyleyen Sinanoğlu, önce
ekleri karşılaştırmış. Daha sonra tiiller ve fiil çekimi üzerinde duruyor. Japonca
140 Türkiye'de AI/ayis/ik ;faıııııda Yapı/aıı ÇalışlIlalanlı Açıklanıalı KaYIllIkçasl Üzerine Iii,. neııeme
ile Türkçe arasında kelimeleri de karşılaştıran Sinanolu, Japonca ve Türkçe üst;
Japonca çişay Türkçe kısa gibi benzer kelimelerin olduğunu iddia ediyor. Cümle
yapısı üzerinde de duran Sinanolu, Japoncada ses uyumunun olmamasını, Japonların
Burkancılıkla birlikte, 6. yüzyıldan başlayarak Çin yazısını kullanmalarına
bağlıyor.
Tuncer Gülensoy (1984): "Divanü Lfigati't-Türk ve Kutadgu BiIig'deki
Moğolca Kelimeler Üzerine", Türk Kültürü Araştırmaları, 22: 90-103.
Gülensoy, "Türkçenin Moğolca üzerindeki tesirleri ana hatlarıyla tespit edildiği
halde, Moğolcanın Türkçeye tesiri meselesi şimdiye kadar kesin bir sonuca
ulaşamamıştır" demektedir (s. 91). Daha sonra Divanü Lugati't-Tiirk ve Kutadgu
Bi lig 'deki Moğolca olması muhtemel kelimeler üzerinde duruyor. Ancak Gü-
lensoy bu kelimelerin başka dillerden de Divanü Lugati't-Türk ve Kutadgu Bilig
'e ve Moğolcaya girmiş olabileceğini de belirtiyor ve kelimelerin etimolojik
denemeleri üzerinde de duruyor. Divanü Lugati 't-Türk 'te geçen bal, törü, man-
çu, l10nı gibi kelimelerin etimolojileri üzerinde duruyor. Divanü Lugati 't-Türk
ve Kutadgu Bilig'de geçen ve Moğolcada da müşterek olan agtl, aglag, ayrmı,
amu!, arpa, eec, yigit, l5.oç, sa~ıl vb. kelimelerin hangi dilden ödünçleme oldu-
ğunun anlaşılmasının zor olduğunu belirtiyor. Daha sonra Altayca, Moğolca ve
Türkçe arasındaki fonetik değişiklikleri gösteriyor. Divanü Lugati 't-Türk ve Kutadgu
Bilig' deki belirlediği 25 kelimenin Moğolcadan Türkçeye geçtiğini belirtiyor.
Gülensoy daha sonra bu kelimelerin Eski Türkçe, Orta Türkçe, Moğolca,
Eski Anadolu Türkçesi, Türkiye Türkçesi ve Anadolu ağızlarındaki şekillerini
gösteren mukayeseli bir cetvel hazırlamış.
Tuncer Gülensoy (1986): "Moğolların Gizli Tarihi ve Altan Topçi'nin
Türk Dili ve Kültür Tarihi Açısından Değerlendirilmesi", TDAY-B 1986,
(1988) Ankara: 25-30.
1986 yılında Taşkent te yapılan Daimi' Milletler Arası Altayistler Konferansında
sunulan bu bildiri, 1988 yılında TDAY-B 1986'da yayımlanmıştır ve aynı
derginin ı 7-23. sayfalarında da bu bildirinin İngilizcesi, "An assessnıent otSccret
History qt the Mongols and Altan TOjJçi fi-rmı the vicwpoint ot the Turkish
LinguaL and cultumL history" adıyla yayımlanmıştır.
Hiileııl Gül 147
Gülensoy, bu bildirisinde Moğolların tarihini anlatan Moğollam1 Giz.li Tarihi
ve ı 604 yılında veya daha eski bir tarihte yazılmış olan Altan TOIJ~.·i adlı eserleri
karşılaştırmaktadır. Moğol ve Türk halklarının yaşayışlm'ı hakkında bilgi veren
ve iki eser arasında konular bakımından % 83 oranında benzerlik olduğunu
söyleyen Gülensoy, bu iki eserdeki ortak motineri karşılaştırmıştır: Bozkurt ve
geyik motii1eri; Türklerce de kutsal sayılan 3, 7, 9 sayıları, ad verme geıCneklcri;
Eski Türk ve Moğol dininde de birinci derecede önemi olan Gök ve Güneş
motillcri vb. Türklerle Moğollar arasındaki benzerlikleri ve ortak motilleri de
açıklayan Gülensoy, bu iki eserin sadece Mongolistik açısımlan değil, Türkoloji
açısından da önemli olduğunu vurgulamaktadır.
Zeynep Korkmaz (1986): "Türkçe İle Moğolca Arasında Ortaklaşan Unsurlar
ve Moğolcamn Türk Dili Araştırmalarındaki Yeri", TDAY-B 1986,
(1988) Ankara: 43-52.
ı 986 yılında Taşkenete yapılan Daimi Milletler Arası Altayistler Konfcransında
sunulan bu bildiri, 1988 yılında TDAY-B J 986' da yayımlanmıştır ve aynı
derginin 31-41. sayfalarında da bu bildirinin İngilizcesi - "Elemen!s ('onunon!o
Turkish (/nd MonKo[ÜI11 and the place (d' MOI1KOlia!7 in Turkish [anKilaKe studies"
- yayımlanmıştır. Z. Korkmaz bu bildirisinde Türkçe ile Moğolca arasındaki
ortak unsurlar üzerinde durmuştur. Korkmaz'a göre, "Türkçe ilc Moğolca arasında
ortaklaşan unsurları biribirinden farklı iki devirde daha donısli iki aynı tabaka
halinde ele almak ... " gerekir (s. 44): i - Türkçenin Moğolca ilc, Eski Türk-
çe ve Ön Türkçe devirlerinden daha gerilcre yani Altay dil birliği devresine kadar
lIzanan benzerlik ve ortaklığı 2. Moğolların XIII. yüzyılda, Orta-Asya dan
Anadolu'ya kadar uzanan istila hareketinin sonucu olan ortaklıklar. Moğolların
Türk kavimlerinin bulunduğu bölgelerdeki siyasi hakimiyeti ve bunu takip eden
Türkleşme devresi, her iki dil arasında karşılıklı etkilere ve alıntılara yol açmı~­
tır (s. 44).
Türkçe ile Moğolca arasında şekil bilgisi açısından ortaklıkların çok fazla olduğunu
belirten Z. Korkmaz, + larl+ ler, + Ot, + Gunl+ Gün, +ol1l+cn, +0.1', +oz
çokluk eklerİni tck tek inceleyerek örneklerle göstermeye çalışmış ve bu çokluk
14R Türkiye 'de A/ıayistik Ala/llIıda Yaptfan Çalışll/aların Açık/all/alt Kaynakçası Üzerine Bir J)eneme
eklerinin Moğolca ilc paralellik arz ettiği sonucuna varmıştır. Daha sonra Türk-
çe ile Moğolca arasında söz varlığı açısından bir karşılaştırma yapan Korkmaz
şöyle demektedir: "Türkçe ile Moğolca arasmdaki karşılaştırmalt çaltşnıalar
yalnız iki dil arasındaki akrabalık konusunun mahiyeti bakınıından değil, Türk
tarihi ile ilgili bazı sorunların ve bir kısım dil malzemesinin daha sağlıklı bir çö-
züme götürülebitmesi için de gerekli bulunmaktadır (s. 52).
Talat Tekin (1986): "Zetacism and Sigmatism: Main Pillars ofthe Altaic
Theory", CA], XXX (1-2): 141-160.
Tekin bu makalesinde Altay teorisinin temel direklerinin PA *r2 > PT *z ve
PA *F > PT *ş ses denklikleri olduğunu iddia ediyor. Tekin, teoriye karşı olan
Clauson'un da bu ses denkliklerini, Altay teorisinin temel direği olarak adlandırdığını
belirtiyor. Tekin daha sonra Doerfer'in ileri sürdüğü üç alternatif görüşü
tanıtıyor ve özellikle Trk. *z = Moğ. r <*z görüşünün kabul edilemeyeceğini,
*r'nİn as1i1iği ilc ilgili kanıtlann Ramstedt, Marquart, Joki ve Tekin tarafından
verildiğini belirtiyor. Daha sonra r' nin asllliği ile ilgili yedi kanıt ileri süren Tekin,
bunları örneklerle açıklıyor.
Tekin daha sonra Doerfer'in itirazlarına ve örneklerine cevap veriyor. Tekin,
Proto-Türkçede zetasizm ve sigmatizm ses deişmelerinin göründüğü yer üzerinde
duruyor. Ramstedt, Poppe ve Doerfer'in ses değişmelerinin iç ve son seste
gerçekleştiğini kabul ettiklerini belirten Tekin, bu orta pozisyonda görünen ses
değişikliklednin örneklerini veriyor.
Türkçe semiz - semri-; köküz - kökürek gibi çiftlere bakarak, bu ses değiş­
mclerinin final pozisyonda gerçekleştiği sonucuna vardığını (1969) belirten Tekin,
şimdi yeni bir görüş ileri sürüyor:
"1. PA *1'2 ve *F, Proto-Türkçede, vokal arası ve final pozisyonda *z ve
*ş'ye değişmiştir; diğer pozisyonlarda, yani, bir ünsüzden önce ve sonra, *1'2 ve
*F, zetasizm ve sigmatizmden kurtulmuştur ve *1'1 ve *ıı ile karışmıştır.
2. PA *1'2 ve *F, Proto-çuvaş, Proto-Mongol ve Proto-Ttınguz dilinde fon etik
özelliklerini yitirerek *1" ve *1' ile karışmışlardır."
Hülent Gül /4')
TaHıt Tekin (1986): "Turkic tis, ehuvash sal and Mongolian sidün", Wieııer
Zeitschrift jur die Kuııde des Morgeıılaııdes, Festschr(f't Andreas Tietze
zum 70. Geburstag gewidmet voil seilıell Freulldelı uııd Schülem, eilt 76:
293-297.
elauson'un CAJ'de yayımlanan makalesinde, Türk ve Moğol dillerinde
Türkçe ti.~, Moğolca c~idün kelimeleri gibi temel sözcükler olsa bile etimolojik
olarak aynı değildir demektedir. Tekin de makalesinde, bu kelimeler arasındaki
ilişki üzerinde duruyor. Türkçe ile Çuvaşça arasındaki ş:l denkliğinden bahseden
Tekin, Türkçe tirin Çuvaşçadaki karşılığının iitt! şeklinde olduğunu belirtiYOL
Son sesteki ş:l değişikliğinin zaten var olduğunu, sorunun söz başındaki ,ç
olduğunu belirten Tekin, Çuvaşça ,çal'ın başındaki ,ç üzerine açıklanıa yapıyor,
rnin Çuvaşçada Isl'ye gideceğini, Itl'ye gitmeyeceğini söyleyen Tekin, daha
sonra örneklerle bu sorunu çözmeye çalışıyor. Daha sonra Moğol dillerindeki ,çidü(n),
sidü(n), ,~üd( en) vb. şekilleri inceleyen Tekin, makalesinin sonunda Türk-
çe ti,ç ve Moğolca ,çidü(n) sözcüklerinin Altay dıl teorisini destekleyen, TürkMoğol
birliğini, kökteşliğini gösteren örneklerdir demekteriir.
Talat Tekin (1986): "Türkçe ışı,. Çuvaşça Isı ve Mogolca ıçı} TDAY-B 1986
(1988): 71-75. (Turkic İSİ, ehuvash Isı and Mongolian icl TDAY-B NSn: 65-
69.; Vnutrityurkskiye svidetel'stva sootvetstviya tyurkskogo Isı, çuvaşskogo Isı
i mongol'skogo i c I, Voprosı yazıkoznaniya, (Çev. V. A. Çirikha), 1988, No: 4:
108-II i; Krş.: "Inner-Turkic Evidence forthe Correspondencc Turkir Isı, ehuvash
IS! and Mongolian i c I, Gedanke und Wirkung, Festschrifi -;'11/1/ 90. Cebıır.'­
tag von Niko!aus Poppe, Otto Harrassowitz, Wiesbaden, 1989: 341-345.)
Talat Tekin, Genel Türkçe ışı nin, Çuvaşça ve Moğolcada sadece II/' ye denk
gelmediğini, aynı zamanda Çuvaşça Isı ve Moğolca lç/'ye de denk geldiğini
belirtmektedir. Türkçe ışı = Moğolca ıçı denkliğinin de ilk önce Ramslcdt tarafindan
kurulmuş olduğunu helirten Tekin, Ramstedt'in 1912' de Moğolca ve
Türkçe karşılıldılık/ortaklaşalık ekIeri -ça-I-çe- ve -ş-'nin benzerliğine dikkat
çektiğini belirtmektedir. Tekin'in verdiği bilgiye göre, Ramstedt, Türkçe karşı­
lıklılık/ortaklaşalık eki - ş-'nin ıçı olduğunu ve Türkçedeki lç/'den lşl'ye deği-
150 Türkiye 'de 1llayistik Alanı/ıda Yapı/an Çal!ş/lııı!al"ln Açıklall/alı KaYıllıkcas, Üzerine Bir f)enell/e
şikliğinin geçmiş zamanlı şekiller aracılığıyla başladığını, yani *-ç:a-dı > *-Çtı >
*-Ştı ~eklinde olduğunu ileri sürmüş, daha sonra bu ekin geçmiş zamanlı şekiller
aracılığıyla geneııe~tiğini söylemiştir.
Ramstedt ayrıca "çuvaşçada sonunda I-S-I ortaklaşalık eki bulunan fiillerin
öz Çuvaşça olduğunu, -ş- ortaklaşalık eki hulunanların ise Tatarcadan ödünçlemc
olduğunu" ileri sürmü~lür ve Türkçe ışı Çuvaşçada genel olarak III şeklinde
temsil edilmekte ve Çuvaşça ISI, ıçı veya İCİ den gelmekte olduğuna göre Türk-
çe - ş- = Çuvaşça -s- ses denkliği İlk Türkçe karşılıklılık/ortaklaşalık ekinin Il!
veya ışı olmayıp ıçı olduğunu gösterir, demektedir. Tekin, Ramstedt'in ileri sürdüğü
hu teoriye Türkçeden örnek gösteremediğini belirtmektedir. Tekin daha
sonra hu teori için hulduğu örnekleri göstermektedir. Karşılıkhlık/ortaklaşalık
eki - ş-'nin - ç- şeklinde ortaya çıktığı en eski örneklerin Kutadgu Bilig ve Divanü
Lugat'it Türk'de olduğunu söyleyen Tekin, bu teoriye ait örnekleri gösterıyor:

DLT II 196. kikçür- "iki şeyi hirhirine çarptırmak, kışkırtmak", « *kik-i-ç-
ür) Orh. kikşür- "kışkırtmak" vb.
Osman Fikri Sertkaya (1987): "Mongolian words and forms İn Chagatay
Turkish (Eastern Turki) and Turkey Turkish (Western TllIrki)", TDAYB
1987, (1992), Ankara: 265-280.
Sertkaya hu makalesinde Çağatay ve Türkiye Türkçesindeki Moğolca kelimeler
üzerinde duruyor. Önce Moğolca ilc Türkçe arasında daha önce yapılmış
çalışmalar hakkında hilgi veren Sertkaya, daha sonra Poppe'nin Kuman-Kıpçak
Türkçesinde hulduğu Moğolca kelimelerin bir listesini vermiş. Sertkaya, daha
sonra Çağatay Türkçesindeki Moğolca kelimeler üzerinde duruyor: aba~ı, bo-o
sağa, çiray, igeçi, kaburga, kada-, kökeldeş, kölege, nöker, oktas, şilen vh. Sertkaya
daha sonra, Osman Nedim Tuna'nın Osmanlıcadan ve A. Caferoğlu'nun da
Azerl Türkçesinden topladığı Moğolca kelimelerin listesini vermiş.
Sertkaya daha sonra Moğolcadan geçen bu kelimelerin özellikleri üzerinde
duruyor. Şahıs adları, soyadları, yer adları vb. gibi bugün Türkçede de kullandığımız
adlar hakkında hilgi veren Sertkaya, Türkçede kullanılan Moğolca ekle-
Bii/en/Gii/ 151
ri de gösteriyor: -ayı-ey: yat-ay, dik-ey; -tay/-tey: damş-tay, sayış-tay; -all-al:
tüz-el, yer-el; -I: tüke-l vb.
Küı:şad Demİrci (1988): "Japonca İle Türkçenin Münasebeti", Türk
Dünyası Araştırmaları" 53: 111-132.
Kürşad Demirci makalesinde önce Japon dilinin yapısı üzerinde durmuş. Daha
sonra Japonların alfabeleri hakkında bilgi vermiş. Japonların kullandıkları alfabeler:
ı - Kanji: Çin karakterli yazı. 2- Hira Gana: 60 civarında harften oluşan
Japon menşeli alfabe. 3- Kata Gana: 60 civarında harften oluşan Japon menşeli
alfabe. Daha sonra şahıs zamirleri, işaret zamirleri, yön, nitelik, aidiyet ek1cri,
bağlama edatları, fiiller, sıfatlar ve zamanlar üzerinde durmuş.
II. bölümde dil antropolojisi açısından Japon ve Türk dillerini km·şılaştıran
Demirci, Japonca ve Türkçe arasındaki gerek semantik, gerekse morfolojik benzerlik,
diğer Ural-Altay gruplarına kadar götürülebilir demektedir. K. Demirci,
dil antropolojisinin hangi dil grubunda olursa olsun, o dilin yaşadığı kÜıtürlcıin
tahlilinde önemli bir ilim dalı olduğu görüşündedir.
Kazuo Takeuçi (1988): "Türk Dil Tarihinde Rhotasizm ve Lambdasizm",
Uluslar Arası Türk Dili Kongresi 1988, TDK Yay., (1996), Aukara:
535-540.
Takeuçi, "Sözde Altay dil akrabalığı teorisinde, Türk, Moğol, Tımguz dilleri
arasındaki birkaç fonolojik yasalar bulunduunu söyleyen bilginler olmakla beraber
her dil içinde temel sözcüklerin en eski biçimlerini tespit etmekte ayrı ayrı
düşünce görünüyor" dedikten sonra, zetasizm-sİgmatizm ve rotasİzm-lambdasİzm
hakkında bilgi veriyor. Takeuçi daha sonı:.a.-rotasizm ve lambdasil'Jll konusundaki
yeni hipotezi üzerinde duruyor.
Talat Tekin (1988): "Yeni 'zetasizm' Örnekleri", Uluslar Arası Türk Dili
Kongresi 1988, TDK Yay., (1996), Ankara: 81-83. (Krş.: "New Examples
of Zetacism", TDA 1991, 1991: 145-150 (Hu makalede buradaki beş ()rnek
ve iki yeni ()rnek yer almaktadır)
Tftlat Tekin bu makalesinde beş yeni zetasizın örneğini ortaya koyuyor. Zetasizm
hakkında bilgi veren Tekin, daha sonra şu örnekleri veriyor:
152 Türkiye 'de Altayistik AIl/Il/11da Yapılaıı Çalışmaların Açıklamalı Kayııakçası Üzerine Hir Deneme
Kom. ÜZ, Y.Uyg. ÜZ, YÜZ, Orkh., Uyg. üze (üz-e), Uyg. üzdün!üztün!üstün:
<ür2 /1 ÇUV. vir < ür2 /i Yak. ürüt < ür2-ü-t
Uyg. tözü < töz-ü, Yak. tüös- < töz- < tör2- /i Yak. tüör- < tör2
Uyg buz- (=Mo. bur-çi-) /i Uyg. burçIDtur- (bur-çı-n-tur-) /bur2-çl-nKırg.
toz-, Y.Uyg. toz-, Tuv. dos- (doz-ar), MK tozgu < toz-gu < tor2
Uyg. yıltız, yiltiz "root", MK, KB, yıldız, Yak. silis < yiltiz < yıltır2 /i Yak.
silirgex < yiltir2-kek
Tuncer Gülensoy (1989): "Moğolistan İlimler Akademisinin Çalışmaları",
Türk Kültürü, 27, Sayı 312: 242-246.
1987 yılında V. Milletler Arası Moğolistler Kongresine katılan 'f. Gülensoy,
kongre, Moğolistan İlimler Akademisinin yapmış olduğu çalışmalar ve bu akademinin
yayımladığı dergi hakkında bilgi vermektedir.
Günay Karaağaç (1989): "Türkçe İle Komşuları", E.Ü. Türk Dili ve Edebiyatı
Araştırmaları Dergisi, V, İzmir: 67-80.
Karaağaç, bu makalesinde Türklerin son iki bin yıllık tarih içinde komşuluk
kurduğu millellerin dilleri ile Türkçe arasındaki ilişkiler üzerinde duruyor. Önce
Türkçe ile Çince arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya çalışıyor. Türklerle Çinlilcr
arasında binlerce yıl süren ilişkiler sonucunda Türkçeye Çinceden, Çinceyede
Türkçeden birçok sözcüğün geçmiş olduğunu belirten Karaağaç, her iki dil
ve aynı zamanda diğer Altay dillerinin tarihi sözlüklerinin hazırlanamamış ol~
ması nedeniyle, bu konudaki çalışmaların çok az ve yetersiz olduğunu belirtmektedir.
Daha sonra Türkçedeki Çince unsurlar ve Çincedeki Türkçe unsurlar
üzerinde duruyor. Karaağaç makalesinde daha sonra Türkçe-Farsça, TürkçeArapça,
Türkçe-İslavca, Türkçe-Macarca ve Türkçe-Romence ilişkileri üzerinde
duruyor.
Ahmet Temir (1989): "Moğolca İle Türkçe İlişkileri", TDAY-B 1989,
(1994) Ankara: 259-300.
Türkoloji araştırmalarında Moğolcanın önemine değinen A. Temir, bu makalesinde,
Türkçede tek heceli bazı sözlerin Moğolcada iki heccli olarak yaşadığı
Hülelll Gül 153
meselesini ele almıştır. Daha sonra tek heceli sözcüklerden "koç" sözcüğünü ele
almıştır. "Erkek koyun" anlamına gelen koç sözcüğünün, Moğoleada koça,· ku-
ça, koço şekillerinin olduunu belirten A. Temir, bu sözcüklerin şahıs, soy ve yer
adı olarak kullanıldığını da göstermiştir. Koç sözcüğünün Moğolcada iki heccli
olarak koço şeklinde olduğunu helirten Temir, Eski Türkçedeki ~ sesinin ı 0.- ı 2.
yüzyıldan itibaren orta devir Moğoleasında tı şekline girdiğini ve ~oça, ~uça,
~oço sözcüklerinin de tıoça, tıuça, tıoço şeklini aldığını söylemektedir. Daha
sonra da - ç- sesinin de Farsçanın tesiriyle - c- olmasıyla hirlikte, İslamı edebiyatta
bu sözcüğün tıoca şeklini aldığını ve Farsça Ibom/ ~LP ,iizcüğü ilc karışıp
kaynaştığını belirtmektedir.
Tuncer Gülensoy (1990): "Göktürk Anıtlarının Altayistik Açıdan De~erlendirilmesi'''
TDAY-B 1990: 41-53; Türk DÜlZyası Araştırmaları, 72 (1991):
35-47.
Gülensoy, bu makalesinde Türkçenin en eski yazılı belgeleri olarak kahul
edilen Orhun yazıtlarının söz varlığını - fiilleri- önce Uygurca ile k,u'şılaştırmış­
tır. Orhun yazıtlarında toplam 178 tane fiil kökü olmasına rağmen, Uygurcada
ve daha sonraki dönemlerde hu sayının çok üstünde kelimelerin olduğunu göz
önünde hulunduran Gülensoy, Türkçe ilc Moğolea arasındaki ilgiyi ortaya koyahilmek
için önce "A1tayca-Moğolea-Türkçe" ses benzerliklerini toplu hir şekilde
göstermiştir. Daha sonra bu tahloda verilen ses henzerliklerinin örneklerini sı­
ralayan Gülensoy, Eski Türkçeden Anadolu ağızlarına kadar uzanan hazı Türk-
çe kelimelerin Moğolcadaki şekillerini de bir tablo şeklinde vermiştir. Daha sonra
da Orhun dönemi ile Moğolcadaki ekleri karşılaştıran Gülensoy, 18 ekin her
iki dilde de ortak olduğunu göstermiştir.
Emine Yılmaz (Ceylan) (1991): "Ana Türkçede Kapalı e Ünlüsü", TDA
2: 151-165.
Ceylan, Giriş bölümünde Türkolojide tartışılan kapalı e ünlüsü üzerine ileri
sürülen görüşler hakkında bilgi vermiş. Radloff AT için yalnız e (ön geniş) ünlüsünü
kabul ederken, Thomsen e/i arasında dokuzuncu bir ünlü (e) olduğunu
ileri sürmüş Foy ise Azeri Türkçesinden kapalı e 'li örnekler vermiş. Ceylan, da-
154 Türkiye'de AI/ayistik AIllIwıda Yapı/lIIı Çalışıııaların Açıklamalı Kayııııkrası Üzerifle Hir f)efleıııe
ha sonra bu konu ile ilgilenen Gombocz, Polivanov, Nemeth, Poppe, Gabain, A.
C. Emre, R. R. Arat, Ligeti, M. Mansuroğlu, T. Tekin, Doerfer gibi araştırmacı­
ların görüşleri üzerinde durmuş. Ceylan, daha sonra Runik harfli, Mani, Soğd,
Uygur, B rahmi , Tibet, Arap harfli metinlerde ve Karahanlı Türkçesi, Harezm
Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi, Kıpçak Türkçesi, Volga Bulgarcas i gibi tarihi
Türk lehçelerinde ve bu sesi koruyan veya seslik izler taşıyan çağdaş Türk dil
ve lehçelerinde kapalı e 'nin durumunu incelemiştir.
"Moğo1cada kapalı e", başlığı altında Moğolcadaki durumu da inceleyen
Ceylan, Poppe'nin 13. ve 14, yüzyılların eski Moğol dilinde kapalı bir e sesinin
varlığı ilc ilgili göri1şlerini vermiş, açıklamalarda bulunmuştur.
Ceylan daha sonra AT'de kök hecesi kapalı uzun e ile kurulmuş ve kök heeesi
kapalı kısa e ile kurulan sözcüklerin listelerini vermiş.
Tuncer Gülensoy (1991): "Doğu Anadolu Ağızlarında Görüılen Bazı Fonetik
ve Morfolojik Özelliklerin Altayistik Açıdan Değerlendirilmesi", Türk
Dünyası Araştırmaları, 1991-1, Sayı 71, (Nisan): 109-113. (Türk Dünyası
Araştırmaları, 1991-2, Sayı 73 (Ağustos): 81-86.)
Gülensoy, Anadolu Ağızlarının hem fonetik hem de morfolojik malzeme bakımından
TUrk dili tarihi ve mukayeseli Altayistik açısından önemini belirttikten
sonra, Doğu Anadoluda yaşayan "Zaza" adlı Türkmen gruplarının -Elazığ,
Bingö.ı, Varto, Karllova, Tunceli, Urfa (Viranşehir) yörelerindc- ağız özellikleri
hakkında bilgi vermiştir. Bu özellikleri Türkçe ilc karşılaştıran Gülensoy, daha
sonra bu ağızların fonetik ve morfolojik özelliklerini örneklerle açıklamaya'
çalışmış.
Mehmet Ölmez (1991): "Ana Altayca Sözbaşı *d-", TDA 1991: 167-190.
M. Ölmez, makalesinde Ana Altayca söz başı ünsüzleri arasında çoğunlukla
*p üzerinde dunılduğunu belirttikten sonra, *d- veya *8- ünsüzü üzerinde durmaktadır.
Altayistlerin Ana Altayca *d- veya *8- ünsüzü için TiiJkçede y-; Mo-
ğolca ve Mançu-Tunguzcada ise d- dUşündüklerini vc Türkçe t- == Moğolca ve
Mançu-Tunguzca d- denkliğini göz önünde bulundunnadıklarını, bulunduranların
da Türkçe şeklin Moğolca ödünçleme olduğunu kabul ettiklerini belirtmek-
Hü!enl Gül 155
tedir. Ölmez, makalesine içinde Türkçe sözcük bulunan denklikleri aldığını ve
bugün için kabul edilemez denklikleri ise almadığını belirtmektedir. M. Ölmez,
Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Kore, Japon dillerinde d'nin durumunu, bugüne
kadar yapılaıı çalışmalarda ortaya konulan görüşleri örneklerle gözden geçirmiş­
tir.
Tuncer Gülensoy (1992): "Mongolian studies in Turkey", Türk Kültürü
Araştırmaları, 30: 155-158.
Bu makalede Gülensoy, Türkiyedeki Monolistik üzerine çalışanları ve bu konularla
ilgili yapılmış olan çalışmalar hakkında bilgi vermektedir. Özellikle, T.
Gülensoy, A. Temir, O: Nedim Tuna ve H. Eren'in çalışmaları tanıtılmış, Mon-
ğolistiğin Türkiye' deki durumu açıklanmıştır.
Tuncer Gülensoy (1992): "Anadolu'da Moğollar ve Samager-Noyan
Hakkında Yenİ Bir Efsane", Uluslararası Türk Dili Kongresi 1992, TDK
Yay., 1996, Ankara: 661-666.
Anadolu'ya gelen Moğollar hakkında bilgi veren Gülensoy, daha sonra Anadolu'ya
gelen Moğol boylarını sıralamıştır: Uyrat, Sünit, Bisu'ut, Celayir, Tatar,
Kireyit, Kurulas, Uryangkat, Suldus, Arulat. Anadolu'da yaşayan Moğolca yer
adları hakkında da bilgi verdikten sonra, Gülensoy, 1270-1271 yıllarında Samager-Noyan
adlı birinin etrafında oluşan efsaneyi anlatmış ve Samagcr adının etimolojisi
üzerinde durmuştur.
Emine Ceylan (1992): "İlk Türkçe *d Foneminin Çuvaşça ve Macarcada
Gelişimi", Türk Dili Araştırmaları 1992: 109-120.
Türkçe ilc Altay dilleri arasındaki bağlantılar açısından çok büyük önem ta-
şıyan Türk dili çuvaşçadır. Emine Ceylan'da bu makalesinde İlk Türkçe *d foneminin
Çuvaşça ve Macarcadaki gelişimi üzerinde durmuş. Bugün Halaçça ve
Tuvacada korunan d fonemine göre, *d'nin Karahanlı Türkçesi döneminde sızı­
cılaşmış olduğu ortaya çıkmaktadır. Ramstedt *d foneminin Eski Tiirkçede slzlcılaşmadığıl11
söylerken, Poppe hem Eski hcm dc Ana Türkçe için sızıcılaşmış
olduğunu düşiinmüş ve ona göre Genel Altayca ses *d'dir. İşte Ceylan da bu İlk
Türkçe *d foneminin Çuvaşçadaki tarihsel gelişimi, Ana Çuvaşça *d foneminin
15{J Türkiye'de Altayistik Alanlılda Yapılan Çalışmalarııı Açıklamalı Kaynakçası Üzerine Bir Deneme
Macarcadaki gösterimi ve daha sonra bu sesin Modern çuvaşçadaki gösterimi
üzerinde durmuş; örneklerle bu sesin gelişimini ortaya koymuştur.
Osman Nedim Tuna (1992): "Altay Dilleri Teorisi", Türk Dünyası El Kitabı,
TDEK Yay., 2. baskı, 2. cilt, Ankara: 7-58.
Osman Nedim Tuna, önce Altay dillerinin konuşulduğu yerler üzerinde durmuş,
bu yerler hakkında coğrafik bilgiler de vermiştir. Bu dilleri konuşanların
sayısı hakkında da duran Tuna, istatistiki bilgiler de vermiştir. Daha sonra Altay
dilleri teorisi üzerinde duran Tuna, bu teoriyle ilgili çalışmalar hakkında bilgi
vermiş ve sonra da bu dilleri tek tek incelemiştir.
Tuna daha sonra Altay dilinin kumluşu üzerinde durmuş ve Ana Altay dilinin
ses özelliklerini karşılaştırmalı olarak incelemiştir. Ana Altay dilini morfolojik
ve sentaks yönden de inceleyen Tuna, daha sonra Altay dilinin kelimelerini
ses denklikleriyle birlikte incelemiştir. Altay dillerinin yaşı meselesi üzerinde
de duran Tuna, daha sonra Ana Altay dilinin ana yurdu üzerinde durmuştur.
Tuna, makalesinde kullandığı harita ve şekiııerle de teoriyi tam olarak açıklamıştır.
Özellikle Tuna'nın makalesinin sonunda yer alan dipnotlarda çok geniş
açıklamalar ve kaynakça yer almaktadır.
Tuncer Gülensoy (1994): "Altay Dil Ailesi ve Mayalar", Türk Kültürü, 32
(374, Haziran): 333-335.
GUney Amerika'da yaşamış olan Mayalar hakkında bilgi veren Gülensoy, bu
konuda Avmpa'da birçok yayının yapıldığını belirtiyor ve Ethnos adlı derginin
1967 yılındaki 32. sayısında yer alan Stig Wikander in "Maya and Altaic, ls the
Maya Group (~f Languages Related to the Altaic Family'!" adlı yazısında öne
sürdüğü fikirleri tanıtıyor. Bu makalede Mayaların dilinde yer alan bazı kelimelerin
Altay dilleriyle karşılaştırılması yapılmış. Gülensoy, Türkiye'de de bu konuda
çalışmaların yapılması gerektiğini belirtiyor.
Hurhan Abay (1996): "Kürtçe ile Altay Dilleri Arasında Hazı Ses Denklikleri
Üzerine mr Deneme", Tuncer Güleıısoy Armağaııı, Kayseri: 285-288.
Abay, Türk milletinin tarihi boyunca çok yer değiştirdiğini, çok değişik kültürlerle
ilişki kurduğunu ve bunun da bazı somnlar açtığım düşünmektedir.
Bülent Gül 157
Türklerin bu uzun tarihi seyir içinde geçirdiği evreler sonucu Türkçenin de de-
ğiştiğini, çeşitli yazı dillerinin oluştuğunu belirtmektedir. Abay, Türkçenin diğer
lehçelerle birlikte bakıldığında söz varlığı açısından dünyanın en zengin dili olduğunu
ileri sürmektedir.
Daha sonra Kürtçe üzerinde duran Abay, Kürtçenin oluşumunu incelemiştir.
Kürtçenin vernaküler yani bir ülkeye veya bölgeye özgü, yerli, kendine has dilbilimsel
kuralları olmayan bir dil görüntüsü taşıdığını İleri sürmektedir. Kürtçe
ile Altay dilleri arasındaki ilişkiye örnekler vermiştir:
Kürtçe bor/bom "sarışın", Moğolca bom, Türkçe boz
Kürtçe harani/harrani "büyük kazan", Çuvaşça huran, Türkçe kazan
Kürtçe tümltümük, Korece ten, Türkçe tepe vb.
Abay, daha sonra Kürtçeyi diğer Türk lehçeleriyle karşılaştırmıştır. Abay,
Kürtçe ile Türkçe arasındaki ortak kelimelerin alınma değil, Kürtçenin kendine
has olan ve ilk tabakasını ilgilendiren kelimeler olduğunu ileri sürmektedir ve
eğer bu kelimeler Türkiye Türkçesinin etkisiyle Kürtçeye geçmiş olsaydı, aynı
kelimelerin Türkiye Türkçesinde de kullanılması gerekirdi, demektedir.
Mahmut Seyfeli (1996): "Kırşehir Emiri Caca Olu Nur El-Din 'in 1272
Tarihli Arapça/Moğolca Vaktiyesinde Geçen Kırşehir'e Ait Yer Adlarının
Bugünkü Durumu Üzerine Bir İnceleme", Tuııcer Güleıısoy Armağanı, Kayseri:
318-331.
Mahmut Seyfeli makalesine önce Kırşehir hakkında geniş bir bilgi vererek
başlamış. 1243'te Köseda Savaşından sonra Anadolu'da Moğollar hakimiyet
kUlmuşlar ve sonra Anadolu yönetimini "İlhan" adı verilen valilere bırakmışlardır.
Nureddin Caca da bu İlhanlardan biridir. Adaletli yönetimi ve yaptığı kültü-
rel hizmetlerle tanınan Caca'nın 1272 tarihli Arapça-Moğolca vakfiyesi çok
önemlidir. Asıl Arapça metnin kısa özeti konumundaki Moğolca kısım, Seyfeli'nin
de belirttiği üzere Anadolu'da Uygur harfleriyle yazılmış ilk 1'.1oğolca eser
olmasıyla da önem arz etmektedir. Daha önce bu vakfiye ile Ahmet Temir çalış­
mıştır: Kırşehir Emiri Caca Oğlu Nur El-Din 'in 1272 Tarihli Arapça-Moğolca
Va~tiyesi, TfK Basım Evi, Ankara, 1989: 329+17. Seyfeli'de makalesinde, bu
158 Türkiye'de !lltayistik !llanLlldu Yl/ptlıııı Çalışmalarııı Açıklaıııl/It Kaynl/kf(m Üzerine Hir f)Clleıııe
eserden yararlanarak, eserde geçen Kırşehir' e ait yer adlarını incelemiştir. Bu incelemeler
sonucunda 13. yy.'dan beri Kırşehir ve çevresindeki coğrafi yer adlarından
büyük bir kısmının yaşadığını -Ak Bayır, Gül Hisar, Güvercinlik, Keylik,
Kızılca vb.- öğreniyoruz. Bir kısım yer adlarının da Türkçe ses değişmelerine
göre değiştiğini; bir kısım yabancı adların da -Terme, Harlos, Ladron, Kassarin
vb.- kayholduğunu görüyoruz. Ayrıca Seyfeli, vakfiyede adı geçen aynı dönemlere
ait diğer vakfiye ve belgelerdeki yabancı yer adlarının azlığı, Anadolu' da
sanıldığı kadar yoğun hir Hıristiyan ahalinin olmadığını göstermektedir demektedir.

Osman Özer (1996): "Ana Altayca ve Çuvaşça İle Zazaca Arasındaki Dil
Benzerlikleri Üzerine mr Deneme," TU1lcer Gülensoy Armağam, Kayseri:
289-298.
O. Özer, son yıllarda yapılan ilmı araştırmalar Kürtlerin ve Zazaların Orta
Asya menşeli hir Türk hoyu olduğunu ispatlar mahiyettedir demektedir ve T.
Gülensoy'un yaptığı araştırmalar sonucunda Kurmanç ve Zazacadaki kelimelerin
Eski Türkçe olduğunun gösterildiğini, kendisinin de bu makalede Zazaca ilc
Altayca ve Çuvaşça arasındaki ilişkiyi göstermeye çalışacağını söylemektedir ve
örneklerle bu ilişkiyi açıklamaya çalışmaktadır:
Zaza pay, ·payek "ayak, tekme anlamında kullanılır," Alt. *padak, Halaçça
hadak "ayak", ET adak (> ayak, (lzak, (ltah id.), Moğ. adak
Zaza kuz "kaz", Alt. *kar, Türkçe kaz "kaz", Çuv. hur "kaz", Mançu RW'II
"kugu", Koreec kari "yaban kazı", kuğu".
Zaza kuı "talih", Alt. *kuı(u), Türkçe kut, Moğ. kutuK, Evenki kutu "talih" vh.
Daha sonra Çuvaşça üzerinde duran Özer, önce Tuna Bulgarlan ve Volga
Bulgar kitabelerinde geçen kelimelerle Zazacayı karşılaştırmaktadır. Daha sonra'
Zazaca ilc Çuvaşçanın söz varlığını karşılaştırmaktadır ve bir liste vermektedir:

Çu-v. kanı "kim", Zaza kanı, kum "kim"
Çuv. kender "kenevir, kendir", Zaza kendır "ip, kendir"
Hüleııt Gül
çuv. karas "anpeteği", Zaza kvarı, kan "an kovanı"
çuv. ku "bu", Zaza fıu "işte, bu" vb.
159
Mustafa S. Kaçalin (1997): "Hüseyinoğlu Hasan'ın Dört Dilli Sözlüğü:
Şamilü'I-Luga", Tür~ Dilleri Araştırmaları, C. 7: 55-122.
Afyonkarahisarlı İmadüddin Hüseyinoğlu Hasah (Ö. 1540)'ın Şlimil al-Lugat
adlı Arapça, Farsça, Türkçe ve Moğolca dört dilli bir konuşma sözlüğü olan bu
eseri, M. Kaçalin bu kez aslına uygun bir biçimde Türk okuyucusuna sunma dü-
~üncesiyle yayımlamış. Eser üzerinde çalışmalar hakkında bilgi veren Kaçalin,
daha sonra kaynakçayı vermiştir. Sonra dört sütun halinde sözlüğü vermiştir (s.
57). Daha sonra Moğolca sözcüklerin Bilyat al-inslin va lJalbat al-Listin ile kar-
şılaştırmasını hazırlamış (s. 69). Daha sonra eserin tıpkıbasımını vermiştir (s.
74). Eserdeki Farsça (s. 97), Türkçe (s. 104) ve M()ğolca (s. ıo5) kelimelerin dizinini
vermiştir.
935 yılında [1528-1529] yılında yazılan bu sözlük Türkçe ve Moğolca sözcüklerin
karşılaştırılması açısından önemlidir.
Tuncer Gülensoy (1998): "Altayistik-Mongolistik ve Türkoloji", Türk
Dili, Sayı 561, Eylül: 213-222.
Gülensoy bu makalesinde Altayistik, Mongolistik ve Türkoloji bilim dalları­
nı incelemekte ve bu üç daIın dünyadaki ve Türkiye' deki gelişimi üzerinde durmaktadır.
Gülensoy, önce Türkoloji bilim dalının tanımını yapıyor, daha sonra
Altayistik üzerinde duruyor. Gülensoy' a göre 1976 yılında yayımlanan
TDEK'ndaki Ahmet Temir'in "Ural-Altay Dilleri Teorisi" ve Talat Tekin'in
"Altay Dilleri Teorisi" adlı yazılan bu konuda Türkiye' de kaleme alınmış ilk bilimsel
yazılardır. Daha sonra dünyada Altayistik üzerine çalışma yapan araştırmacılarınisimlerini
veren Gülensoy, TDEK'nın 1992'de yayımlanan ikinci baskısında
yer alan O. Nedim Tuna'mn "Altay Dilleri Teorisi" adlı makalcsi üzerinde
duruyor. PIAC hakkında da bilgi verdikten sonra Gülensoy, Altay dillerinin
kelime başında bulunan ve karşılaştırmalarda kullanılan r*p/*B, *T/*D,
*KI*G, *ç, *Z, *S, *y] ünsüzlerini tablo Milinde karşılaştırdıktan sonra bu ünsüzlerle
ilgili örnekleri yine tablo halinde veriyor.
i()(i Türkiye 'de Alıayislik Alanlılda Yapı/mı Çalış1Ilalartn Açıklaıııalı Kaynakçası Üzerine Hir Deneme
Gi.ilensoy bu makalesinde Moğolca üzelinde de duruyor ve bu bilim dalı ilc
ilgili çalışmalar yapan araştırmacılar hakkında bilgi veriyor. Türkiye' de ilk kez
Mongolistik çalışmalannın Ahmet Temir'in Monggol-un Niguça Tapçiyan
(MGT) adlı eseri Türkçeye çevirmesiyle başladığını belirten Gülensoy, daha
sonra kendisinin yapmış olduğu çalışmalar hakkında bilgi veıiyor ve bu konuda
çalışma yapanlann sayısının çok az olduğunu, bu alandaki çalışmalara büyük
önem verilmesinin gerektiğini ifade ediyor.
2.2. Yabancı Araştırmacıların Türkiye'deki Yayınları:
Nikolaus Poppe (1958): "On Some Words for 'Guest'in The AItaic Languages",
Jea1l Deııy Armağaııı, TDK Yay.: 172, Ankara: 197-201.
Poppe bu makalesinde guest kelimesi üzerinde duruyor. İngilizeede guest,
Almancada gast, Rusçada gost şeklinde geçen "misafir, konuk" anlamındaki kelimeleri
anlam yönünden inceleyen Poppe, daha sonra Altay dillerindeki aynı
manadaki kelimeleri inceliyor. Türkçedeki konuk sözcüğünü inceleyen Poppe,
bu kelimenin kon-'dan türediğini, -k ekinin de bıçak kelimesindeki - k eki oldu-
ğunu belirtiyor. Diğer Altay dillerindeki kelimeleri de inceleyen Poppe, Altay
dil1cıindeki ve Batı dillerindeki bu kelimeleri anlam yönünden karşılaştınyor.
Ni kol au s POPPE (1962): "Die Mongolischen Lehnwörter im Komanischen",
Nemeth Armağaııı, TDK Yay.: 191, Ankara: 331-340.
Poppe yazısında Türkçe ile Moğolca arasındaki ödünçlernelerden bahsediyor.
Moğolcada Türk dillerinden geçmiş sayısız ödünçleme olduğunu söyleyen Poppe,
aynı şekilde Türkçede de Moğolcadan geçmiş olan birçok ödünçleme kelime
olduğunu söylüyor. Poppe'ye göre Moğolcadan Kumancaya da çok sayıda kelime
geçmiştir. Ödünçleme kelimelerin Kumancaya diğer Türk dilleri vasıtasıyla
girdiğini belirten Poppe, daha sonra bu kelimeleri inceliyor: ({baga, abra-, amraq,
arçıla-, asar-, bagatur, haqşı, bi/ev, çmıy, egeçi, nöger, öbüge, tovulga, yırga vb.
György Kara (1980-81): "Moğolca Deresün-Türkçe Yez", TDAY-B 1980-
81, (1983), Ankara: 43-48.
İç Asya'da yetişen Rusça çiy veya derisun vb. denilen uzun boylu bir otun,
Rusça adlanndan bilinin Kıpçak Türkçesinden diğeıinin ise Moğolcadan alındı-
Hii/mı (iii! /0/
ğını söyleyen G. Kara, bu İsimlerİn tarihi dönemlerdeki şekillerini de vererek;
etimolojisi üzerinde durımı~tur. Moğolca dere- kökünün Moğolcaya Eski Çuvaşça
gibi eski bir Türk lehçesinden girmiş olabileceğini söyleyen Kara, r-z.
denkliğini kullanarak, dere- kökünün Tiirkc,;e kar~ılığll1ın Eski Türk yazıtlarında
ve çağdaş Türk yazı dillerimlc oldukça seyrek bulunan hir heccli yez veya yiz.
şeklinde olduğunu ileri sürmektedir.
Eva Csaki (1988): "Volga Boyu Kıpçak Ldıç(.~lcrindc Orta Moğoka
Ödiinç Kelimder", ıJJuslar Arası Tiirk Dili Kongresi 1988, TDK Yay.,
(1996), Ankara: 143-146.
Eva Csaki, bu makalede Volga-Kıpçak dillerinde Orta Moğolcadan geı,:miş
olan yüz elliden fazla ödünç kelime ile karşılaştığını hildirmekıe ve hu kelimeleri
anlamlarına göre şöyle gnıplandırmaktadır:
ı. Akrahalık Adları
2. Uzuv adları, hastalıklar
3. Hayvan adları
4. At yetiştiriciliği
S. Bitki adları vb. Ancak hildirisinde hu atılara örnek vermeyen Csaki, Tatareada
ve Başkurtçada görülen ödünç fiillerden üç tanesi üzerinde durmaktadır:
Orta Moğolca bilcara- "sıkıştırılmak, sıkılmak" / Tat. !J1(jml- "yul11u~ak hak
gelmek, yııımı~amak"
Moğolea /1111!tlı/"{/- "kaymak, gcv~cınek, rahatlamak". Tat. iliNde re- "dolmak.
gözlerin ya~la dolması"
Orla Moğolca 116ro- "karşılamak", Tat. orm- "aniden hir ~eyk kar~ııa~mak",
Bşk. OS/"{/- "karşılaşmak. buluşmak"
E. Z. Abdullayev (1989): "AzerbaycnIı-lVloğo) Dil İlişkileri", TlJAY-IJ
1989, Anknrn, (1994): 1-9.
AbdulIayev makalesine Altay dilleri üzerine çalışan ilim adamımının görüş­
lerini anlatarak başlıyor. Daha sonra Azerl Türkçesi ile Moğ4)1ca arasındaki heıı­
zerlikleri inceliyor. Hem fonetik-morfolojik hem de sentaks hakımından Azerl
/62 TUrkiye 'de 11/"yis/ik Iılll/lIIıli" Yapi/aıı Çalışll/alarrn Açıklall/alı KII)'llllk("asl Ozeriııe mr neııeiile
Türkçesi ile Moğoleayı karşılaştıran Abdullaycv, her iki dilin birbiriyle ortak
yönlerinin çok olduğunu, bu dillerin aynı kökten geldiğini belirtmektedir.
A. M. Sçerhuk (1989): "Zetusizm-Rotusizm Meselesi ve Türkçe ile Mo-
ğolcu Arusmdaki ilişkilere Dair Hazı Düşünceler", TDAY-B 1989, (1994)
Ankara,: 281-288.
Türkolojide zetasizm-rotasizm meselesi halen çözülememiş ve tartışmalı bir
meseledir. Sçerbak da bu konu üzerindeki görüşlerini belirtiyor. Özellikle Çuvaşça
üzerinde duran Sçerbak, Çuvaşçada fonelik ve morfolojik değişikliklerin
çok olınasını Çuvaşçanın uzun zaman yabancı diller ile temasta hulunmasına
bağlıyor. Rotasizm olayının özellikle Çuvaşçaya ait bir özellik olduğunu söyleyen
Sçerhak, "rotasizınli kelimeler Eski Çuvaşçadan bir yandan Moğol ve Man-
çu-Tunguz dillerine diğer yandan da Macar diline geçmiştir", demektedir. Daha
sonra Moğoleaya ve Macarcaya geçmiş rotasizmli kelimeleri incelemiştir. Rotasizmin
Moğol ve Mançu-Tıınguz dillerine özgü hir özellik olmadığını düşi.inmektedir.

Han Woo Choi (1991): "Ana Altayea iyelik Zamiri *n", TDA 2: 191-196.
Choi, Koreecdeki iyelik zamiri üzerinde durarak Ana Altayca iyc1ik zamiri
*n hakkıııdaki görüşlerini açıklamaktadır. Ramstedt, Koreec 1. tekil kişi zamiri
i1t/ 'yı diğer Altay dillerinden Monoleada hulunan ı, kişi zamirinin çekim şekillerinde
gürlilen *nıı!7l11 'daki *110 ile karşılaştırmış ve Korece 1. kişi zamiri 11ll ilc
Moğolca !1(/!7Il( gövdesindeki illi 'nın aynı olduğu görüşünü ileri sürmüştür. Choi,
hu giirii~ii inandırıcı bulmamakıadır. Daha sonra Choi, Koreec kişi zamiri na
"ben", /1) "sen ve absolutik eki -linl-m'da bulunan Ana Altayca iyclik zamiri *-
1/, diğer Altay dillerinin kişi veya işaret zamirleri ile söz konusu zamir1erİn çekimlerinde
kendini konımuştur demektedir. Türkçe, Mançuea Koreec ve Moğoleadaki
durııımı inceleyen Choi, sonuç olarak, Ana A1tayca iyclik zamiri *11, Altay
tlmerinin başta kişi zamideri olmak üzere hazı zamirlerinin çekimlerinde
kendini korumuş ve büyük ihtimalle, Altayca genilif eki *n'ye gelişmiştir, deme
k led jr.
HiilemGül Ifı3
Hyo-.Jong Choi (1993): "Ana Altayen *p-", DTCP I)Oğıı Dilleri Dergisi,
C. V, Sayı 2: 17-34.
Choi bu makalesinde önce Allayca söz başı *p- scsi üzerine yapılan çalışmalar
hakkında bilgi vermekte ve hu konuda görüş hildiren araştırmacıların görüş­
leri üzerinde durmaktadır. Daha sonra Ana Altaycada hir *p-'nin mevcut oldu-
ğunu ve Türk dilinde de *p- > ~~L~ > h- şeklinde geliştiğini kanıtlayahileeek örnekler
üzerinde de durmaktadır.
Han Woo Choi (1993): "Yabancı Uilginler Tarafından Yapılan Koreec
Gramer Çalışmaları", DTCP Doğu Dilleri Dergisi, C. V, Sayı 2: 167-177.
Choi hu çalışmasında Korece üzerine yabancı bilim adamları tarafından yapılmış
olan gramer kitapları üzerinde duruyor. Gramer çalışmalarının içerikleri
ve tarihsel gelişimi hakkında da bilgi veren Choi, makalesinin s()nunda yabancı
ve Koreli araştırmacıların hazırlamış oldukları Kore dili gramerlerinin hir listesini
vermiştir.
Han Woo Choİ (1993): "Koreec İlc Tiirkçcnİn İsimden JKarşılaştırması", DTCP Doğu Dilleri Dergisi, C. V, Sayı 2: 35-42.
Choi, önee Korece ve Altay dilleri arasındaki ilişki üzerinde duruyor vc bu
konuda ileri sürülen görüşler hakkında bilgi veriyor. Choi daha sonra Korcec ile
Türkçeyi isimden mı yapım ekleri yönünden karşılaştırıYOL Choi makalesinde
aşağıdaki İsİmdcn riil yapıın eklerİni karşrlaştınl11ştır:
Tık {-I} II Ko. {-i}
Trk. {-u} ii Ko. {-u}
Tık {-DA} ii Ko. {-ta} (II Mo. {-dA} ii Tung. {-da})
Tık {-(L)K} ii Ko. {-k}
Tık {-GA) ii Ko. {-ka}
Tık {-KIr} ii Ko. {- keri} (ii Mo. {- kIrA})
Tık {-l} ii Ko. {-I} (II Mo. {-I) ii Tung. (-I J)
/ô4 Türkiye'de A/ıl/yisıik AlI/illI/da YI/pt/al/ Çıılışmalot/II ılc/kimI/ıdı KaYl1akrıısl Ü~.eril/e Ilir Omeme
Woo Duck-Chan (1993): "Eski Türkler ve Eski Koreliler Arasındald
ilişIdIer", DTCF Doğu Dilleri Dergisi, C. V, Sayı 2:169-175.
Duck-Chan makalesinde eski Türkler ve eski Korc1iler arasındaki ilişkileri,
Çin kaynaklarından tarayarak ortaya koymuştur, Sui-Slıu kitabında Köktürk ve
Kore'nin Koguryo devleti arasındaki ilişkileri anlatan Duck-Chan, daha sonra
ürhon yazıtlarındaki bilgilere başvumyor. Bu yazıtlarda geçen Bökli özel ismi
üzerinde duran Duck-Chan, bu isim üzerine yeni bir görüş ileri sürüyor. Bökli isminin,
Koguryo devletini oluşturan Mek kavmi için kullanıldığını ileri süren
Duck-Chan, "Altayeada b ile nı seslerinin aynı olduğundan Bökli'nin Mökli olduğu
kesindir", demektedir.
Duck-Chan daha sonra A-shi-l1a 'nın anlamı üzerinde duruyor. Bu kelimenin
Koreceden Türkçeye geçen ödünç bir kelime oldUlımı söyleyen Duck-Chan, kelimenin
anlamının da "ilk toprak" olduğunu iddia ediyor. Duck-Chan, Kogurya
devletinde kullanılan koçuka unvanının da, Türkçe koç kelimesinden tUrcdiğini
ileri sürüyor.
2.3. Çcvİl'i Makaleler:
.i. Benzing (1957): "Altay 1i'i1olojisi ve Tiirkoloji EtiitIcrinc Kılavuz",
(Çev. Sabit S. PayIı)" TDAY-lJ 1957,2. baskı (1988), Ankara: 131-177.
Sahit Payh'nın Türkçeye çevirdiği bu önemli eseİ'de, 1953 yılma kadar Altayistik
ve Türkoloji üzerine yapılmış olan çalışmalar tanıtılmış, ayrıca, önemli
noktalar üzerinde de durularak araştırmacıların fikirleri tartışılmıştır. Eser çeşitli
böHimlcn.' ayrılmıştır: "Altay Filolojisi" adlı ı. hölümde Altay kavimleri ve
Ural-Altay dilleri teori~i hakkında hilgi verilmiş; "AJlayistik'in Daha Eski Araş­
tınmı Devresi" adlı höliimde Altay dillerinin akrabalığı konusunda yapılan çalı~·
ımılar tanıtılmış ve kaynakça da verilmiştir. "A1tayistik'in Daha Y eni Ara~tırma
Devresi" adlı höliimde de yapılan yeni çalışmalar tanıtılmış; "Yirminci Yüzyıl
Başından Beri Altay Dilleri Faraziyesi" adlı höliimdc de Altay Dil Teorisi Uzerine
yapılmış çalışmaların taıulımı yapılarak; "Tihkoloji" adlı bölümde i~;e Türkolojinin
anlamı ve sınırları incelenmiştir. "Türkçe ve Altay DHleri" hölümüJ~de
de Türkçe ilc Altay diHeri arasındaki balanhlar üzerine yapılmış çalışmalardan
Hiilell! Gül /ô5
bahsedilmiş ve geniş bir kaynakça verilmiştir. "Öteki Dillerdeki Türkçeden İstiareler"
adlı bölümde ise bu dillerdeki ödünçlemelerden bahsedilmiş, yine çok
geniş bir kaynakça verilmiştir. "Türk Dilinin Tasniti Denemesi" adlı bölümde
ise Müller'in ve Samoyloviç'in tasnifleri, kullandıkları ölçütler vb. hakkında bilgi
verilmiştir. "Eski Türkçe ve Orta Türkçe" adlı bölümde de Htınlar hakkında
bilgiye yer verilmiş ve Eski Türkçe terimi de açıklanmıştır. "Başka Eski Türk
Dilleri" adlı bölümde ise "Eski Oğuzca", "Bolgar"ların dilleri, "Hazerce" ve
"Peçenekçe" hakkında hem bilgi hem de geniş bir kaynakça verilmiştir.
.T. Benzing (1958): "Altay Filolojisi ve Türkoloji Etütlerine Kılavuz II",
(Çev. Sabit S. Paylı), TDAY-B 1958, 2. baskı (1988), Ankara: 215-278.
TDAY-B 1957'de yayımlanan makalenin devamı olan bu çalışma, "Modern
Türk Dilleri"ne ayrılmıştır. "Türkiye Türkçesi" adlı bölümde Türkiye Türkçesi
terimi üzerinde durulmuş ve çok geniş bir kaynakça verilmiştir. Daha sonra makalede,
"Azeri Diyeleği", "Türkmence", "Kuzey Kafkasya Türk Ağızları", "Karadeniz
Çevresi Bozkırları ve Kenar Bölgelerindeki Türk Ağızları", "Tatarca",
"Başkurtça", "Kazahça", "Karakalpakça", "Kırgızca", "Özbekçe", "-Yeni- Uygurca",
"Altay Türklerinin Dilleri", "Yakutça", "Çuvaşça" başlıkları altında bilgiler
verilmiş ve çok geniş bir kaynakça hazırlanmıştır.
G. Doerfer (1980-81): "Temel Sözcükler ve Altay Dilleri Sorunu", (Çev.
Semih Tezean), TDAY-B 1980-81, (1983), Ankara: 1-16.
Doerfer, önce kültür sözcükleri ve temel sözcük arasındaki ayırımı yapıyor.
Temel ve yan sözcükler üzerinde de duran Doerfer, Altay dillerinin akrabalığı­
na karşı çıkıyor. Ona göre temel sözcük diyebileceimiz mesela organ adları Altay
dillerinde ortak değildir. Ortak diye gösterilen isimler de ona göre ödünyleme
yoluyla diğer dillere geçmiştir. Doerfer bu konuda şöyle demektedir: " ... Altayca
ortak sözcükler diye adlandırılan sözcükler, Kerçekte Türklüifün en eski
yüksek kültür düzeyini Kösteren kanltlardan başka bir şey deifildir" (s. 16) .
Nieholaus Poppe (1983): "Orta Moğolca'daki Türkçe Kelimeler", (Çev.
Günay Karaağaç), Türk Diinyası Araştırmaları 27, Aralık: 255-262.
Moğol şivelerindeki en eski Türk tesiri, Orhun Türkleri devrine, yani MS.
VIII. yüzyıla rastlamaktadır, ancak bunu doğrulayacak vesikalara sahip olmadı-
IMj Türkiye 'de Altayistik Alamııı/a Yapı/aıı Çalişıııalarııı Açıklaıııalı Kayııakrosı Üzeriııe Bir f)eneıııe
ğımızı söyleyen Poppe bu makalesinde, Mo,!folların Giz.li Tarihi (1240), Pag-ba
yazısıyla yazılmış dokümanlar (1269-1368) ve Hua-i-i-yü'ye (1389) dayandığı
bilinen Orta Moğolcadaki Türkçe kelimeleri incelemiştir.
Nicholaus Poppe (1984): "Altay Dilleri (Çev. İlhan Çeneli)", TK, C.
XXII, Sayı 253: 291-298.
Bu makale, Poppe'nin Vergleichende Altaische Grammatik adlı eserinin giriş
kısmının Türkçeye çevirisidir. Daha sonra Zeki Kaymaz da adı geçen kitabı
Türkçeye çevirmiştir.
G . .T. Ramstedt (1984): "Kore Dilinin Yeri Üzerine" (Çev. İlhan Çeneli),
Türk Dünyası Araştırmaları 29, Nisan: 41-51.
Bu makalenin aslı Journal de la Soci't Finno-Dugriel111e'de 1951 yılında yayımlanmıştır.
Bu makalede Kore dilinin geçirmiş olduğu evrelerden bahseden
Ramstedt, Korecenin Osmanlıca gibi yabancı dilin - Çincenin- etkisi altında kalmış,
hatta aslından çok değiştiğini belirtmektedir. Osmanlıcanın yine Korece kadar
yabancı tesir altında kalmadığını belirten Ramstedt, daha sonra Korece ilc
Moğolca, Mançu-Tunguzca ve Türkçe arasındaki ortak yönleri açıklamıştır. Korecenin,
Türkçe gibi, Moğolca gibi bir Altay dili olduğunu belirtmiştir.
Gombocz Zoltan (1991): "Altay Dillerinin Fonolojisi Üzerine", (Çev.
Günay Karaağaç), E.Ü. Türk Dili ve Edebiyatı Araştınnaları Dergisi, Vi:
103-147.
Zoltan'ın "Az Altaji Nyelvek Hangtörtenetehez", "Nyelvtudomanyi Közlemenyek
XXXV, Budapest" 1905 teki makalesinin çevirisidir. Zoltan, kısa bir girişten
sonra "Altay Dillerinde Rotasizm ve Lamdasizm" başlığı altında rotasizm
ve lamdasizm konularını incelemiştir. Altay dillerini, karşılaştırmalı fonoloji bakımından
da inceleyerek ses denklikleri ile örnekler vermiştir.
Sir Gerard Clauson (1993): "14. Yüzyıl MoğoIcasındaki Türkçe Unsurlar",
(Çev. Günay Karaağaç), E.Ü. Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi,
VII: 215-234.
1957 yılında Münih'teki Milletler Arası Şarkiyatçılar Kongresinde okuduğu
bu bildiride elauson, üç görüş ileri sürmüş ve bu görüşlerini açıklamıştır:
Bülent Cül 167
a. Türk ve Moğol dillerinin akraba olmadıkları, her iki dilde de mevcut olan
bir kelimenin Moolcaya geçmiş Türkçe asıllı bir kelime mi, yoksa Türkçeye geç-
miş Moğolca bir kelime mi olduğunun açıklanması,
b. Türkçe kelimelerin Moğolcaya geçişlerinin ilk devirlerden ıs. yüzyıla kadar
üç devrede olduğunun fonetik delillerle gösterilmesi ki, bu devirler: a. 8.
yüzyıldan önce, muhtemelen 5. ve 6. yüzyillar b. 8. ve 12. yüzyıllar arası, muhtemelen
12. yüzyılın sonuna kadar c. 13. ve 14. yüzyıllar.
c. Türklerin yerleşik hayata Moğollardan önce geçmiş olmaları. elauson, bu
konuda Moğollardtiki step kültürü ve hayvancılık ve ziraatle ilgili kelimeleri incelemiştir.

Hugjiltu (1993): "Moğol Dil Grubuna Ait Dil ve Lehçe Araştırmaları",
(Çev. Bülent Okay), DTCF Doğıı Dilleri Dergisi, C. V, Sayı 2: 61-64.
Hugjiltu, önce Altay dilleri teorisi hakkında kısa bilgi vermiştir. Bu teorinin
savunucuları ve muhaliflerinin görüşlerini kısaca açıklayan Hugjiltu, hangi gö-
rüşün gerçeği yansıttığını saptayabilmek için, öncelikle bu dillerin iç yapısının
incelenmesi gerekir, demektedir.
Hugjiltu daha sonra Moğol grubuna ait dil ve lehçeler üzerinde durmakta ve
daha sonra da İç Moğolistan Üniversitesi tarafından hazırlanan "Moğol Dil Grubuna
Ait Dil ve Lehçe Araştırmaları Serisi" adı ile yayımlanan, toplam 21 cilt
olarak basılan eserler hakkında kısa bilgi vermektedir.
A. Thomas Sebeok (1993): "Ural-Altayca'nm Anlamı", (Çev. Günay Karaağaç),
E.Ü. Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, VII: 195-214.
Sebeok, bu makalede Ural-Altayca teriminin anlamını, ne ifade ettiğini ve bu
konudaki görüşlerini açıklamıştır. Ura:1ca ve Altayca terimlerini de açıklayan
araştırmacı, "Uralca" teriminin bir taraftan Fin-Ogur dillerini, diğer taraftan da
Samoyed dillerini içine aldığını belirttikten sonra Altay dilleri üzerinde durmuş
ve bu konuda:1ci görüşlerini açıklamıştır.
/68 Tü/'kiye 'de Alıayisiik AlwlIIııla Yaptıiili Çalışll/ala/'lIl Açıklall/alı Kayııakçası Üzeriııe /Ii/' [)e/lel/ıe
2.4. Tamtma ve Tenkit Yazıları:
M. Mansuroğlu (1942): "Türkçe ve Moğolcada Vurgu, K. Grönbeeh,
Der Akzent im Türkischen und Mongolisehen, (ZDMG, 1970, C. 94,3. cüz,
s. 376-390)", Türkiyat Mecmuası, C. Vıı-Vııı, i. cüz: 345-347.
Gronbech'in makalesini tanıtan ve değerlendiren Mansuroğlu, Gronbech'in
Türkçede vurgu meselesi üzerine getirdiği görüşlerin dikkate değer olduğunu
belirliyor.
M. Mansuroğlu (1942): "Türkçe Kitabeler, K. Grönbech, Turkish Inseriptions
from Inner Mongolia (Monumenta Serica, Journ of Orient. Stud.
Of the Catholic Univers, ofPekiney, iV, ı. Cüz, 1939, s. 305-308)", Türkiyat
Mecmuası, C. Vıı-vııı, i. eüz: 347-348.
Moğolistan' da orta zaman ziraı sahalarda Süryanı yazısı ile Nasturı mezar kitabeleri
bulunmuş ve bunların da Onggut'lara ait olduğu, Onggul'ların da Türk
asıllı olduğu ileri sürülüyor. Gronbech, bu kitabelerdeki özellikler üzerinde durmuş
ve bu, ol ilc genetif eki - ning üzerine açıklamalarda bulunuyor.
Ahmet Temir (1942): Moğulların Gizli Tarihi: ı. E. Haeniseh, Monghol
un Niuea Tobe'a' an (Yüan-eh'ao pi-shi), Die geheime Gesehichte der Mongolen.
Aus dem chinesisehen Transkription im mongolischen Wortlaut wiederhergestellt".
O. Harrassowitz, Leipzig, 1937, s. X 11+ 140.2. E. Hacniseh,
Wiirterbuch zu Moııghol ull Niuca Tobc'a' an, O. Harrassowitz, Leipzig,
1939, s. VII+19L. , Türkiyat Mecmuası, C. Vıı-vııı, i. eüz: 349-351.
Temir bu tanıtma yazısında önce Moğolların kullandığı yazı çeşitleri hakkında
daha sonra da MOKolların Gizli Tarihi hakkında bilgi vermiştir. Haenisch'in
2 kısım halinde yayımladığı eseri inceleyen Temir, eserin bölümleri hakkında
bilgi vermiştir. Temir eseri, tarih, etnografya ve dil bakımından çok önemli ve
faydalı bulmuştur.
H. Z. Koşay (1954): "Ural-Altay Tetkikieri, Uralaltaisehe Foesehungen
Von Martti Rasancn (Helsinki)", Türk Dili, C. 3, Sayı 28, Ocak: 205-206.
Koşay, Rasanen'in Ural-Altaische Jahrbücher XXV'de (1953) yayımlanan,
kendi deyimiyle, "Türklüğün ana yurdunu ilgilendiren küçük fakat önemli bir
makale"si üzerinde duruyor. Riisanen bu makalesinde arkeoloji bulun tu ları ve
Bii/eli/Gül l6Y
kelime mukayeseleri ile Ural-Altay kavimlednin müşterek ana yurdunu tespitc
çalışmıştır. R~isanen bu soruna çözüm bulmak için aveılık döneminden kalan kelimeleri
ele almış ve kazılarda çıkan arkeolojik belgeler1e görüşünü de desteklemiştir.
Rasanen'e göre Ural-Altaylı kavimleri n ana yurdu eski taş devrinde Ural
dağları doğusunda ve belki de Ural dağları ilc Altay dağları arasında olmalıdır.
Yine Rasanen'e göre ana yurttan batıya Pin kavimleri, doğuya da Türk kavimleri
güç etmişlerdir. Makalenin sonunda Ural-Altay dilleri arasında avcılıkla ilgili
kelimelerin karşılaştırması yapılmıştır.
A. Dilaçar (1958): "G. J. Ramstedt: Einfühurung in die aItaische
Sprachwissenschaft i ve II" (Tamtma), TDAY-1J 1958, 2. baskı (1988), Ankara:
315-318.
Ramstedt'in eserinin tanıtmasını yapan Dilaçar, Altayistik hakkında kısa bilgi
vermiş, daha sonra Ramstedt'in bu konulardaki çalışmaları hakkında bilgi vcrerek,
onun Altayistiğe getirdiği yenilikler hakkında bilgi vermiştir. Daha sonra
Ramstedt'in Altay dil birliği üzerine verdiği örneklerden bazılarının hatalı ve eksik
olduğunu belirten Dilaçar, yine de bu çalışmanın Altayistik açısından hüyük
önem arzetliğini belirtmiştir.
Saadet çağatay (1967): "Yeni Farsçada Türkçe ve Moğolca Unsurlar",
TDAY-1J 1967, 2. baskı (1989), Ankara: 205-212.
Saadet çağatay bu tanıtma yazısında G. Doerfer'in Türkische und MOl1golise/ıe
Elemenle im Neupersischen I, Wiesbaden, 1963; II, Wicsbaden, 1965 adh
esedni tanıtmıştır. Tanıtmayı yapai·ken Doerfer'in görüşleri hakkında da bilgi
vermiştir. Doerfer'in eserini çok başarıh bulan çağatay, eserin Altay dilleri açı­
sından ve Türkçe kelimelerin etimolojisi bakımından da önemli bir başvuru kaynağı
olduğu görüşündedir.
Semih Tezcan (1968): "Nicholas Poppe, Introduction to AItaic Linguistics
(Altay Dil Bilimine Giriş), Ural-AItaische Bibliothek XIV, 1965, Otto Harrassowitz,
Wiesbaden, XIII+212 s.", Türkoloji Dergisi, C. 3, Sayı 1: 161-167.
Poppe'nin kitabını tanıtan Tezcan, hem kitap hakkında hem de Altayistik
hakkında bilgi vermiştir. Tezcan eseri incelerken önemli gördüğü konular hakkında
da açıklamalarda bulunmuş.
170 Türkiye 'de Altayistik AIlI/llIıdıı Yapı/aıı Çıılışma/lImı Açık/amıılc KaYl1akçası Üz.aiııe Bir neııeııı"
İlhan Çencli (1975): "G. Doerfer, Türkische und Mongolische Elemente
im Neupersischen (Yeni Farsçada Türkçe ve Moğolca Unsurlar), C. 4, Wiesbaden
1975,640 s." Fiyatı: 162. DM , Türk Kültürü, XV, Sayı 179, Eylül: 713.
Doerfer'in kitabı hakkında kısa bilgi veren Çeneli, "Bu kıymetli eser, yalnız
bir başvurma kitabı, bir ansiklopedik eser olması yönünden değil, Türkoloji sahasına
getirdiği canlılık ve hareket yönünden de yalnız övülmeye layıktır" demektedir.
Çencli daha sonra kitap hakkında bibliyograllk bilgi vermiş.
Talat Tekin (1983): "Remarks on a Study in Altaic Comparative Morphology
[Oçerki sravnitel' noy morfologii aItajskix jazykov. Akademija nauk,
Institut jazukoznanija (otveç red. O. P. Sunik), Leningraıd 1978, 270
p.]", FUF, 45: 280-291.
Talat Tekin bu makalesinde Akademiya nauk SSSR'nin yapmış olduğu çalış­
malardan biri olan Altaycanın Karşılaştırmalı Morfolojisi diye Türkçeye çevirebileceğimiz
eser hakkında bilgi veriyor. Kitapta ı. V. Kormushi'in (10-87), D.
M. Nasilov'un (s. 88-177), O. P. Sunik'in (s. 178-196; s. 232-268) ve V. ı. Cincius-
N. ı. Letjagina'nın (s. 197-231) makaleleri yer almaktadır. Bu beş makale
üzerinde duran Tekin, makalelerde yer alan konulara ait notlar veriyor ve ek
açıklamalar yapıyor.
Tuncer Gülensoy (1988), "MongoUca, 'An International Annual of Mongol
Studies", Türk DÜ1lyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı 6, Güz: 935-936.
Gülensoy bu yazısında 1997 yılında Ulanbotoı"da yayımlanan International
Assocition (~f MOllKolian Studies hakkında bilgi vermiştir. Mongolist ve Türkologların
yayınlarının bibliyografyası olan bu eser, Gülensoy'un verdiği bilgiye
göre: "Bibliyografya: A. Genel Çalışmalar (4 bölüm); B. Dil ve Edebiyat (4 bö-
lüm ve 16 alt bölüm); C. Tarih (10 böıÜm); D. Kültür (2 bölüm ve 8 alt böıüm);
E. Toplum (7 bölüm ve 20 alt bölüm)" ana başlıklarından oluşmuştur. Gülensoy'un
verdiği bilgi verilen künyelerde yanlışlıklar bulunmakta ve konuyla ilgili
pek çok çalışma da yer almamaktadır.
ıtü/eııI Gül /71
2.5. Bibliyografya:
Tuncer Gülensoy (1977): "ZDMG'de Türkoloji ve Mongolistikle ilgili
·Makaleler Bibliyografyası 1847-1968", Türkoloji Dergisi Vii: 157-170.
Zeifsehr(f't der Deutsehen Morgenlandisehen Gesellsehqft adlı dergi hakkında
bilgi veren Gülensoy, daha sonra bu dergide 1847-1968 yılları arasında yayımlanan
Türkoloji ve Mongolistik ile ilgili makalelerin bibliyografyasını hazırlatmştır.

2.3. Kısaltmalar:
A.Alt. Ana Altayca
AK Ana Korece
Alt Altayca
AOH Acta Orientalia Hungaricum (Budapest)
AT Ana Türkçe
Uşk. Başkurtça
c. cilt
çev. Çeviren
çuv. Çuvaşça
DTCF Dil Tarih Corafya Fakültesi
E.J Eski Japonca
EÜ Ege Üniversitesi
FUF Finnisch-ugrische Forschungen
Gl' Genel Türkçe
HaL.· Halaçça
.J Japonca
MGT Moğollann Gizli Tarihi
Moğ. Moğolca
PIAC Permanent International Altaistic Conferencc
/72 Türkiye 'de Altayistik Alaıııııda Yapılaıı Çalışmalarııı Açıklamalı Kaynakçim Üzerine Bir Deneme
s. Sayfa
Tat. Tatarca
TDA Türk Dilleri Araştırmaları
TDAY-B Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten
TOK Türk Dil Kurumu
TKAE Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü
Trk. Türkçe
TTK Türk Tarih Kurumu
Tung. Tunguzca
Yay. Yayınları
Türk Gençliği
Klasiklerini Tanımak
ve Okumak İstiyor.
TÜRK DiL KURUMU

Konular