ALİ TANTÂVÎ’NİN ARAPÇA EĞİTİMİNE DAİR GÖRÜŞLERİ

ALİ TANTÂVÎ’NİN ARAPÇA EĞİTİMİNE DAİR
GÖRÜŞLERİ
Cemal Abdullah AYDIN
Özet
Ali Tantâvî Suriyeli bir eğitimci, edebiyatçı ve hukuk âlimidir. Arapça
eğitimine dair müstakil bir eser telif etmemiştir. Ancak yıllarca Arapça
öğretmenliği yapmış bir edebiyatçı olarak muhtelif yazı ve makalelerinde
Arapça eğitimine dair orijinal tespitlerde bulunmuştur.
Tantavi, klasik dil eğitiminin ıslah edilmesi gerektiğini savunmuş ve
Arapça eğitimini zorlaştıran sebepleri incelemiştir. Bu çalışmada Ali
Tantâvî’nin Arapça eğitimine dair bazı tespitleri ve Arapça eğitiminin
ıslahı konusundaki görüşleri, makalelerinden hareketle belirlenmeye
çalışılmıştır. Okullarda dil eğitimi ve gramer eğitimine dair eleştirileri
incelenmiştir. Edebi metinleri okumaya alışkanlık kazandırmaya ve
Arapçayı yaygınlaştırmaya yönelik teklifleri tespit edilerek aktarılmıştır.
Bu konu, Ali Tantâvî konumundaki bir edebiyatçının görüş ve
tekliflerinin Arapça öğretim ve eğitiminde faydalı olması gayesiyle
seçilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ali Tantâvî, Arapça Eğitimi, Nahiv.
Alı Tantâvî On Arabıc Educatıon
Abstract: Ali Tantawi is a litterateur, a jurist, and an educationalist.
Even though he did not publish any books dedicated into “Arabic
Education”, Tantâvî was an Arabic language teacher. He authored many
compelling arguments on Arabic Education in his works. He advocated a
rejuvenated and restructured classical language education, and pinpointed
the factors that make Arabic Language education especially difficult.
In this paper, we summarize Tantawî’s position on Arabic education
through his published articles. We exhibit how Tantawî criticized
language training in schools, and lacking points in teaching Arabic
grammar. We also show how Tantawî puts a great emphasis on reading

 Yard. Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi (cemalaydin@yahoo.com)
32 Cemal Abdullah AYDIN
literary works. We also include his suggestions on how to expand the
usage of Arabic language.
We believe that this study significantly contributes to the body of
literature on Arabic Education as it summarizes and elaborates a prolific
litterateur, and educationalist position on Arabic language training.
Keywords: Ali Tantawi, Arabic Education, Nahw
GİRİŞ
Geçtiğimiz yüzyılda yaşayan Ali Tantâvî hem makale ve kitapları hem
televizyon ve radyodaki sohbet programlarıyla şöhreti memleketini aşan bir
eğitimci, Arap edebiyatçısı ve hukuk âlimidir. Kitaplarının mühim bir kısmı,
muhtelif konularda yazdığı makalelerinin yahut konuşma ve hutbelerinin
derlenmesinden ibarettir. Tantâvî çok yönlü bir şahsiyet olması hasebiyle
makale ve konuşmalarında farklı konuları işlemiştir. Hayatını anlatırken de
bahsedeceğimiz üzere birçok yerde -Suriye’nin birçok şehrinde, Bağdat’ta,
Basra’da, Kerkük’te, Beyrut’ta, Kahire’de, Riyad’da, Mekke’de,- değişik
görevler icra etmiş, bu görevleri esnasında edebiyatçı kimliğiyle makale ve
kitap yazmaya devam etmiştir.
Tantâvî’nin hem meşhur bir edebiyatçı hem yıllarca Arap dili ve
edebiyatı öğreticiliği yapmış bir eğitimci olması açısından Arapça öğretimine
dair görüş ve önerileri önemli ve dikkat çekicidir. Yazarın değişik kitap ve
makalelerinde yer alan bu görüşlerini, Arapça eğitimi sahasında faydalı olacağı
düşüncesiyle derleyip değerlendirmeye çalışacağız.
I- BİYOGRAFİSİ
A-Tahsil Hayatı
Ali Tantavi 12 Haziran 1909’da Suriye’nin başşehri Şam’da dünyaya
gelmiştir.
Şam ulemasından olan babası Mustafa Tantâvî fetva emini olarak görev
yapmıştır. Bu sebeple Ali Tantâvî küçük yaştan itibaren ilme ve kitaplara aşina
yetişmiştir.
ALİ TANTÂVÎ’NİN ARAPÇA EĞİTİMİNE DAİR GÖRÜŞLERİ 33
Ali Tantâvî modern tarz eğitim yanında klasik medrese tahsili görmüş,
ilim öğrenmede iki üslubu birleştirmiştir. Babasının fetva emini olması
sebebiyle sık sık fetva sormak için gelenler, babasının düzenlediği ilim
meclisleri ve ders halkaları Ali Tantâvî’nin modern tarzdaki eğitiminin yanında
klasik medrese tahsili almasını da sağlamıştır.1 Babasının vefatından sonra da
okul dışı eğitim almaya devam etmiştir.2
Altı kardeşin en büyüğü olan Tantâvî on altı yaşında iken babasını
kaybeder. Babasının vefatından sonra bir yandan ailesinin geçimini temin
etmekle uğraşırken diğer yandan Mektebu Anber adlı lisede tahsiline devam
eder. Ezher Üniversitesi mezunu bir hocadan da camide ilim tahsilini sürdürür.3
Liseden 1928’de mezun olup Mısır’da bir süre yüksek tahsiline devam eder.
Mısır’a yüksek tahsil için Suriye’den giden ilk öğrencidir.4 Ancak kısa süre
sonra döner ve hukuk fakültesinde okur. Bu fakülteden 1933’te mezun olan
Tantâvî öğrencilik yıllarında Mısır’da gördüğü üniversite öğrenci teşkilatlarına
benzer bir birliğin kurulması için çalışır. Bu çabaları sonucunda kurulan Suriye
Yüksek Talebe Teşkilatı’nın üç sene başkanlığını yapar.5
B- Meslek Hayatı
Tantâvî ailesinin geçimini sağlamak için babasının vefatından sonra
çalışmaya başlar. Muhasebecilik, özel okullarda öğretmenlik, gazetecilik,
ilkokul ve liselerde kadrolu öğretmenlik, farklı fakültelerde öğretim üyeliği ve
yargıçlık Tantâvî’nin icra ettiği görevlerdir. Lise’de iken muhasebecilik yapan
Tantâvî, üniversite yıllarında el-Eyyam gazetesinin idaresinde çalışır.6 1931
yılından itibaren gazetecilikten öğretmenliğe geçiş yaparak devlet okullarında
göreve başlar.7 1936 yılında Bağdat’ta lise öğretmenliği yanında daha sonra
İslam hukuku fakültesi olacak Daru’l-ulumi’ş-şeriyye’de ders vermeye başlar.

1 Tantâvî, Ali Zikreyât, Cidde 1985, I/192
2 Hatıratının bir bölümünü okul dışı eğitim aldığı hocalarına ayırmıştır. Bkz. Tantâvî, Zikreyât, I/191
3 Tantâvî, Ali, Fi sebili’l-ıslah, Cidde 1996, s. 22
4 A.e., s. 25
5 Bu teşkilat Fransız işgaline karşı mücadelede büyük role sahip bir yapılanmadır. Bkz. Tantâvî, Zikreyât,
II/55
6 Muhasebeciliğe babasının vefatıyla başlar. Bu yüzden bir süre okulu terk eder. Bkz. A.e., I/187, el-Eyyam
gazetesi hakkında geniş bilgi için bkz. Tantâvî, A.e., II/79
7 Tantâvî, A.e. II/103-104
34 Cemal Abdullah AYDIN
Daha sonra Kerkük ve Basra’da liselerde öğretmenlik yapar.8 1937’de
Beyrut’ta İslam Hukuk’u fakültesinde ders verir. 1938 ve 1939’da Irak’ta
öğretmenliğe devam eder. Ardından tekrar Suriye'ye döner ve lise öğretmenliği
yapar. Ali Tantâvî gerek ülkesinde gerek dışarıda kısa sürede çok değişik
yerlerde vazife almıştır. Sık yer değiştirmesinde o zamanlar -sömürge olmaları
nedeniyle- batı ülkelerine bağlı hükümetlere karşı sert tavırlarının, yazdığı
yazıların ve halkı heyecanlandıran hutbelerinin büyük rolü vardır.
Tantâvî 1941 yılında meslek hayatında yepyeni bir merhaleye geçer.
Adalet bakanlığı bünyesinde yargıçlığa başlar.9 Değişik şehirlerde yargıçlık
vazifesini icra ettikten sonra 1943’ten itibaren Şam’da on yıl boyunca ‘el-Kadî
el-mümtaz’ rütbesiyle yüksek yargıda görev yapar. Ardından Yargıtay
hâkimliğine yükseltilir. Bu görevi 1963 yılında Suudi Arabistan’a gidinceye
kadar devam eder. 1947 yılında yeni bir aile hukuku mevzuatı hazırlamakla
görevlendirilir. Bunun için Mısır’a gidip çalışmalarda bulunduktan sonra Suriye
aile hukuku mevzuatını başkanlığını yaptığı bir heyetle birlikte hazırlar.10 1960
yılında şer’î liselere11 eğitim müfredatı hazırlar. 1963’te Riyad’da İslam
hukuku ve Arap dili fakültelerinde ders verir. Bir süre sonra Mekke’de İslam
hukuku fakültesinde hocalık yapar.
C- Yazarlığı ve Edebiyatçılığı
Tantâvî erken yaşta gazetelerde yazmaya başlar. Henüz lise öğrencisi
iken 1926’da ilk makalesi neşredilir. Üniversite öğrencisi iken Fransız işgaline
karşı mücadele veren milli oluşumun gazetesi el-Eyyam’ın yazı işleri
müdürlüğünü yapar.
Mısırlı meşhur edebiyatçı Ahmet Hasan Zeyyat Arap âleminde büyük
yankı yapan ‘er-Risale’ adlı haftalık kültür edebiyat dergisini neşretmeye
1933’te başlamıştır. Ali Tantâvî de ilk yılın 22. sayısından itibaren bu derginin
yazar kadrosunda yer alır. ‘er-Risale’ neşredildiği 20 yıl boyunca Arap fikir

8
Irak yıllarını hatıratında genişçe anlatmıştır. Bkz. A.e., III/241-307, Tantâvî Irak’ta çalıştığı yıllarda
yazdığı makale ve radyo konuşmalarını Bağdat hatıralar ve manzaralar adlı eserinde toplamıştır.
Tantâvî, Bağdad zikreyât ve meşâhid, Dımeşk, 1960
9 Tantâvî, Zikreyât IV/161
10 A.e., IV/282
11 Dini ağırlıklı eğitim veren meslek liseleri.
ALİ TANTÂVÎ’NİN ARAPÇA EĞİTİMİNE DAİR GÖRÜŞLERİ 35
hayatında önemli bir mevki elde etmiş, zamanla ekol haline gelerek birçok
edebiyatçının yetişmesine vesile olmuştur. Bu dergide yazan diğer bazı
yazarlar şunlardır: ‘Abbâs Mahmûd ‘Akkâd, Mustafa Sadık Rafi’î, Tâhâ
Hüseyin, Ahmed Emin, Seyyid Kutup, Mahmud Muhammed Şâkir. Derginin
ilginç özelliklerinden biri farklı dünya görüşüne sahip yazarları bünyesinde
barındırması, hatta zaman zaman şiddetli kalem kavgalarına sahne
olmasıdır. Ali Tantâvî 1953’te dergi kapanıncaya dek yazılarına devam
etmiştir. O bunların dışında daha birçok gazete ve dergide yazı ve makale
neşretmiştir. Son olarak ‘eş-Şarku’l-avsat’ gazetesinde hatıraları beş yıl
boyunca tefrika şeklinde yayınlanmış, daha sonra bu yazılar sekiz cilt
halinde kitaplaştırılmıştır.
Tantâvî’nin edebî faaliyeti makale ve kitaplarıyla sınırlı değildir.
Meslek hayatını anlatırken bahsettiğimiz gibi yıllarca liselerde Arap dili
öğretmenliği ve Arap dili fakültelerinde öğretim üyeliği yapmıştır. Henüz
yirmi iki yaşında hukuk fakültesi öğrencisi iken lise öğrencilerine özel
Arapça dersleri vermiştir.12
Şam Ümeyye Camiinde cuma hutbelerini irticalen îrad eden Tantâvî,
genç yaşından itibaren radyodaki düzenli konuşmalarıyla da meşhur
olmuştur. Ayrıca Suudi Arabistan’da televizyon yayınının başladığı 70’li
yıllardan itibaren görüntülü sohbetleri yayınlanmaya başlanmış, bu
program yirmi yılı aşkın bir süre devam etmiştir.
D-Vefatı
Ali Tantâvî ömrünün sonuna doğru üniversite derslerine, televizyon
ve radyo programlarına yaşlılığı sebebiyle son vermiş, bir tür inziva hayatı
yaşamıştır. Evinde haftanın belli günleri ziyaretçi kabul etmiş, bunun
dışında pek kimseyle görüşmemiştir.13 Tantâvî 1999 yılında 90 yaşında
vefat etmiştir.

12 Tantâvî, Zikreyât, II/312
13 Tantâvî’nin Cidde’de evinde gerçekleştirilen bu ziyaretler, katılımcıların ilmi ve edebi çevrelerden olması
sebebiyle edebî sohbet meclisleri mahiyetindeydi. Tantâvî’nin evinde ki meclislere katılmak bu satırların
yazarına 1992 yılında iki kere nasip oldu.
36 Cemal Abdullah AYDIN
II- TANTÂVÎ’NİN ARAPÇA ÖĞRETİMİNE DAİR GÖRÜŞLERİ
A- Okullarda Arapça Eğitimi
Tantâvî’ye göre dil çok önemlidir. Dil bir toplumun varlık ve canlılık
unsurudur. Arapça ise özellikle önemlidir. Çünkü Kuran’ın dilidir ve Arapçasız
namaz kılınmaz. Bu sebeple Arapça her Müslümanın resmi dilidir.14
Ali Tantâvî, muhtelif yazı ve makalelerinde Arapça eğitimine dair
görüşlerini dile getirmiştir. Yargıçlık yaptığı yıllarda 1953 senesindeki bir
yazısında -o zamana kadar- yirmi altı yıllık bir eğitimcilik hayatından ve hala
lisede ders vermeye devam ettiğinden bahseder.15 Tantâvî, bu yazısında ilk ve
orta eğitimdeki sistemi eleştirir. Ona göre bu sürede öğrencilerin zihnini
teferruat sayılacak bilgilerle doldurmak hatadır. Altı yıllık orta öğretimde
öğrencilere ileride unutacakları ve pratik hayatta ihtiyaç duymayacakları
bilgilerin verilmesinin faydasız olduğunu ifade eder. “Bilinçli bir genç mesela
kimyanın, fiziğin ve trigonometrinin inceliklerini bilmeden hukuk tahsil edemez
mi? Bu derslerden özet malumatı bilmesi yeterli değil midir?”16 diyerek bu
kanaatini ispata çalışır.
Tüm dersler hakkında ki bu kanaatini Arapça dersleri için şöyle
örneklendirir: “Bir tıp öğrencisi şiirdeki illetleri, Kûfelilerin ve Basralıların
farklı görüşlerini öğrenmeden tıp tahsili yapamaz mı?” 17
Tantâvî eğitim sisteminin bu problemlerden arınması için teklifler getirir.
Arapça için de önerisi şudur: İlk ve orta eğitim toplam yedi yıl olmalıdır. Bu
sürede öğrenci Arapçada ustalaşmalıdır. Ancak bu, alıştırma, uygulama ve
doğuştan gelen dil kabiliyetini canlandırma ile sağlanmalıdır. Öğrencinin
kafasına gramer kaideleri yüklenmemeli, i’rab türlerini öğretmekle zamanı
öldürülmemelidir. Öğrencinin dilinin aşırı hatalardan korunması sağlanmalıdır.
Buna da şöyle örnek verir: “Öğrencinin, (إذا‘(dan sonra gelen ismi mübteda
yahut mahzuf bir fiilin faili diye i’rab etmesinin veya mansub ismi hal yahut
temyiz diye irab etmesinin bir zararı olmaz.”18

14 Tantâvî, Ali, Fusul fi’s-sekafe ve’l-edeb, Cidde 2007, s.177
15 A.e., s.139
16 A.e., s.145
17 A.e., s.145
18 A.e., s.146
ALİ TANTÂVÎ’NİN ARAPÇA EĞİTİMİNE DAİR GÖRÜŞLERİ 37
B- Gramer Eğitiminin Islahı
Tantâvî gramer eğitiminin ıslahını ‘Dilin Âfeti Şu Nahivdir’ başlıklı
makalesinde işler. Bu başlığı Ahmed Hasan Zeyyat’ın yazdığı bir makale
başlığından iktibas ettiğini belirtmektedir. Tantâvî, ıslahın lüzumunu şöyle
delillendirir: “Nahiv kısır bir ilim haline geldi. Kişi bu ilimle yıllarca meşgul
oluyor. Tüm bu yılların ardından dili düzgün kullanmasını yahut Arapları
anlamasını sağlayacak bir netice elde edemiyor. Nahvi on küsur yıl okumuş, bu
ilmin mezhep ve kavillerini, kapalı ve gizli noktalarını öğrenmiş, tevillerde
bulunan, illetlerini bulan, ispatlar yapıp deliller bulan, fikirlerini tartışıp
savunan, türlü türlü açıklamalar yapan, ancak Arapların sözlerini anlayamayan,
okuduğu tek bir sayfada, yaptığı bir konuşmada, anlattığı bir hikâyede dili
düzgün kullanamayan hocalar tanıyorum.”19 Şu sorusu da çok manidardır:
“Nahv Arapçayı kolaylaştırmak için vaz’ edilmişken ilimlerin en zoru haline
geldiyse ne faydası kalmıştır?”20
Ali Tantâvî’nin dikkat çeken iddialarından biri de nahvin bu şekilde zor
hale getirilmesinden nahiv âlimlerini sorumlu tutmasıdır. Bu konuyla ilgili
şöyle demektedir: “Nahvin bu şekilde karmaşık hale gelmesinin sebebi
kanaatimce nahiv bilginlerinin nahvi kazanç vesilesi kılmalarıdır. Onlar nahvi
bir ticarete, dünyevi amaca dönüştürdüler. O yüzden böyle karmaşık ve
korkulan bir hale soktular. Bunu insanlar ancak onların aracılığıyla nahvi
anlasın, gelip onlara sorup karşılığında para alsınlar ve böylece zenginleşsinler
diye yaptılar.”21 İlk bakışta okuyucu için bu sözler inanılması zor, mübalâğalı
hatta kimilerine gülünç gelebilir. Ancak Tantâvî bu sözlerini delillerle
desteklemektedir. Verdiği örnekler bu ilmin ilk otoriteleri sayılan kimselere
dâirdir. Devamla şöyle der: “Câhız el-Hayevân adlı kitabında Ahfeş’e şunu
sorduğunu nakleder: ‘Niçin kitap yazarken önce anlaşılır bir şekilde başlayıp
sonra zorlaştırıyor ve kapalı hale getiriyor ardından tekrar kolaylaştırıyorsun?’
Ahfeş de ona: ‘İnsanlar açık olanı anlayıp sevinirler, anlaşılmayanı da gelip
bana sorarlar. Ben de anlaşılmayan kapalı yerleri onlara açıklayıp karşılığında
ücret alırım.’ der.”22

19 Tantâvî, Ali, Fikr ve mebahis, Cidde 1988, s.13
20 A.e., s.14
21 A.e., s.15
22 Câhız ile Ahfeş arasında geçen bu diyalog Tantâvî’nin naklettiğinden daha uzuncadır. Bkz. Câhız,
Kitabu’l-hayevân, I/91-92, thk: Abdusselam Harun II. Baskı, 1965
38 Cemal Abdullah AYDIN
Tantâvî’nin verdiği bir diğer örnek İbn Hâleveyh23 hakkındadır:
“Seyfu’d-devle24 bir gece İbn Hâleveyh’in de aralarında bulunduğu bir grup
âlime: ‘Kendisi memdûd olup çoğulu maksûr olan bir isim biliyor musunuz?’
diye sorar. ‘Hayır’ derler. İbn Haleveyh’e: ‘Sen ne diyorsun?’diye sorar. ‘Ben
iki isim biliyorum’ der. ‘Nedir ?’ diye sorunca, ‘Bin gümüş dirhem almadan
söylemem’ der.25 Yine Nıftaveyh26, Sîbeveyh’in27 kitabını ücretsiz
okutmazdı. İşte bu sebeple nahiv âlimleri bu karmaşıklaştırma işini sürekli takip
ettikleri bir yol, ulaşmaya çalıştıkları bir gaye haline getirmişlerdir. Böylece
insanlar onlara muhtaç olsun, sağlam mevkileri sürsün, onlara olan rağbet
devam etsin diye bunu yapmışlardır. Hatta Büveyhî kralı ‘Adudu’d-devle Ebu
Ali Farisî’den28 bir nahv kitabı yazmasını istediğinde, el-Îdâh adlı eserini
yazmıştır. Nahv ilmini bu kitabında açıklamış, anlaşılmasını kolaylaştırmıştır.
Öyle ki ‘Adudu’d-devle bir gece ona: ‘Bildiğimden öte bir şey yazmamışsın’
demiştir. O zaman Ebu Ali hata ettiğini anlamış, nahv bilginlerinin kendilerine
çizdikleri nahvi karmaşık hale getirme üslubunun dışına çıktığını hissetmiş ve
hemen hatasını telafi etmeye çalışmıştır. Gidip et-Tekmile adlı kitabını yazıp
‘Adudu’d-devle’ye götürmüştür. Büveyhî kralı kitabı okuyunca şöyle demiştir:
‘Hoca bize kızıp, bizim de kendisinin de anlamadığı bir kitap yazmış.’29 Nahvi
daha da karmaşıklaştırıp, kapalı hale getiren ve asıl gayesinden uzaklaştıran şey
ise Rummânî’nin nahvi mantık ilmiyle mezcedip nahvin içine mantığı
yerleştirmesidir. Öyle ki ondan sonra nahvi mantıktan tecrit etmek mümkün
olmamıştır. Onun çağdaşı olan Ebu Ali Farisî şöyle der: ‘Eğer nahiv
Rummanî’nin anlattığı ise biz nahvi bilmiyoruz. Eğer bizim dediğimiz nahiv ise

23 Ebû Abdillâh Hüseyn b. Ahmed b. Hâleveyh el-Hemedânî (ö.370/980) Arap dili ve kıraat âlimi. Bkz.
Tural, Hüseyin, "İbn Haleveyh" DİA, İstanbul 1999, XX/14
24 Seyfü’d-devle Ali b. Abdu Tantâvî, Zikreyât llah el-Hamdanî, (ö.356/967) Hamdanî devleti başkanı, bkz.
Ziriklî, Hayreddin, el-A’lam, Beyrut 2002, IV/303
25 Bkz. Suyuti, Celaleddin, el-Müzhir fi ulumi’l-luga ve envâiha, Beyrut 1998, II/199. Hadisenin aynen
nakledildiği bu kitaptan iki ismin sahra’ ve azra’ olduğunu öğreniyoruz.
26 Nıftaveyh, İbrahim b. Muhammed el-Atekî (ö.323/935) Arap dili edebiyatı ve kıraat âlimi. Bkz. Tüccar,
Zülfikar, "Nıftaveyh" DİA, İstanbul, 2007, XXX/82
27 Ebû Bişr Amr b. Osman el-Hârisî Sîbeveyh (ö.180/796) Arap dili gramerine dair zamanımıza ulaşan ilk
hacimli eserin yazarı ve Basra nahiv mektebinin en önemli temsilcisi, Bkz. ÖZBALIKÇI, Mehmet Reşit,
"Sibeveyhi". DİA, İstanbul, 2009, XXXVII/130
28 Ebu Ali Hasen b. Ahmed b. Abdilgaffâr el-Fârisî (ö. 377/987) Basra mektebine mensup nahiv âlimi. Bkz.
Özbalıkçı, Mehmet Reşit, "Ebu Ali el-Farisî", DİA, İstanbul, 1994, X/88
29 Safedi, Salahaddin Aybek, el-Vâfi bi’l-vefeyât, Beyrut 2000, XI, 291
ALİ TANTÂVÎ’NİN ARAPÇA EĞİTİMİNE DAİR GÖRÜŞLERİ 39
o nahvi bilmiyor’.30 Böylece nahiv normal çizgisinden çıkmıştır. Artık nahiv
Arapların sözünü anlama ve Araplar gibi söz söyleme vesilesi değildir.
Müstakil, karmaşık, istikrarsız neredeyse hiçbir konusu kesin olmayan bir ilim
haline gelmiştir. Nahiv bilginleri bu karmaşıklığa rıza göstermiş, bunu bir
ticaret ve kazanç kaynağı edinmişlerdir. Hatta Sîyrafî31 sonradan oğlu Yusuf
tarafından tamamlanan el-İknâ’ adlı kitabını telif edip nahvi en net şekilde ve
en güzel tertiple sunduğunda, anlaşılır ve kolay hale gelmişti. Kimsenin
açıklamasına ihtiyaç olmadan herkes anlayabiliyordu. Öyle ki nahivciler bu
kitap hakkında ‘Ebu Said nahvi el-İknâ’ adlı kitabıyla çöplüğe koydu’
demişlerdir. Nahiv bilginleri mukavemet etmiş, kitabı ortadan kaldırmışlardır.
Kitap zikredilmez olmuştur. Ondan geriye bir şey kalmış mıdır bilmiyoruz.”32
Tantâvî’nin mantık ilmiyle gramer’in mezcedilmesi ve böylece
zorlaştırılmasını ifade etmesi dikkat çekicidir. Nitekim klasik eğitim
müfredatının sarf kitaplarından olan Şerhu’l-İzzi adlı eser bir kelam âlimi olan
Sadeddin Taftazanî tarafından kaleme alınmıştır. Eserde mantık terimlerinin
kullanıldığı ve kelamî üslubun hâkim olduğu bilinmektedir.
Tantâvî’nin bahsettiği şekilde zamanla müstakil ve tahsili yıllarca süren
bir ilim haline gelmesi, Arap gramerinin, alet ilmi diye bilinmesine rağmen
uygulamada alet ilmi sınırlarını aşması sonucunu doğurmuştur. Hatta klasik
medrese eğitiminde ilim tahsili için bu eğitim sürecini tamamlama âdeta
olmazsa olmaz şart kabul edilmiş, dini ilimlerde uzmanlık bir bakıma gramer
âlimi olmakla ölçülür olmuştur. Bu tür eğitimde Arapça metinleri hatasız
okumaya büyük önem verilmesi de bununla ilgili olabilir. Gramere çok uzun
süren bir vaktin ayrılması, diğer ilimlere daha az zaman harcanmasını hatta bazı
ilimlerin zamanla devre dışı kalmasını doğurmuştur. İslam dininin iki temel
kaynağı tartışmasız Kuran-ı Kerim ve Peygamber (s.a.)’in Sünnetidir. Bu iki
kaynak çevresinde gelişen ilimlerin (Tefsir ve Ulumu’l-Kur’an, Ulumu’l-hadis)
klasik eğitim sisteminde uzun süre okutulmaması herhalde bununla
açıklanabilir. Dini tahsil gayeli klasik medrese eğitiminde bizzat dinin
kaynaklarıyla ilgili ilimlerin tahsiline az zaman ayrılması, tartışılması
makalemizin sınırlarını aşan bir çelişkidir.

30 Safedi, Salahaddin Aybek, el-Vâfi bi’l-vefeyât, XXI, 248
31 Hasan b. Abdullah Ebu Said es-Seyrâfî (ö.368/979) Nahiv âlimi. Bkz. Ziriklî, el-A’lam, II/196
32 Tantâvî, Fikr ve mebahis, s.17
40 Cemal Abdullah AYDIN
Tantâvî: “Nahvin bozulmasını arttıran Kûfeli ve Basralılar arasındaki
ihtilaftır.” demekte ve bu iki taraf arasındaki ihtilafı tümden olumsuz ve zararlı
görmektedir. Kisâi33 ve Sîbeveyh arasında cereyan eden bir münakaşayı
zikredip aslında Sibeveyh’in haklı olduğunu, Kisâi’nin şaz görüşleri ortaya
attığını anlatır. İşte bu tür şâz görüşlerle yapılan tartışmaların da zararlı olduğu
düşüncesindedir.34
Son olarak Arapların her sözüne bir illet ve sebep aramanın da
menfiliğinden bahseder: “Nahvi bu bozulma üstüne daha da bozan, Arapların
her sözüne illet ve sebep aramalarıdır. Her mansub ve mecrura bir illet bulmak
için gerçeğe çok uzak yolları takip ederek uğraşmalarıdır.”35
Tantâvî bu yazsının sonuna doğru Arap edebiyatçılarını ıslaha davet
etmektedir. Yazsının başında Ahmet Hasan Zeyyât’ın yazısından yaptığı bir
iktibası tekrarlayarak bu daveti yapar: “Niçin nahivden, dili koruyacak telaffuzu
ve sağlamlaştıracak sabit kuralları çıkarıp ortaya koymuyoruz? Geri kalanını
edebiyat tarihçilerine, dil bilginlerine ve eski tâliplerine bırakalım.” 36
Dikkat edilirse Ali Tantâvî nahvi tümden terk etmeye çağırmamaktadır.
O başta da belirttiğimiz gibi ıslahat taraftarıdır. Eleştirilerini belli noktalara
yönlendirmiştir.
Bu makaleyi 1935 yılında neşreden Tantâvî, aynı başlıkla elli üç sene
sonra 1988’de bir makale daha yayınlamıştır. Bu yazısında da, ilk makalesini
özetledikten sonra bir takım eleştirilere yer vermiştir.
Eleştiri konularından birisi gramer kitaplarında yer alan tariflerdir.
Mesela ismin şu tarifini küçük öğrencilere anlatırken çok zorluk çektiğinden
bahseder: ‘İsim, zihinde müstakil bir manaya işaret eden lafızdır. Zaman ondan
bir cüz değildir.’ Öğrencilerin zaten ismin ne olduğunu bu tarifi ezberlemeden
de bildiklerini söyler.
Yine öğrenci iken karşılaştığı en zor sorulardan birisinin: ‘Muzari fiilin
çekimini, mazi fiilden nasıl türetirsin’ olduğunu ifade eder. Muzari fiilin

33 Ebü'l-Hasen Alî b. Hamza b. Abdillâh el-Kisâî el-Kûfî (ö.189/805) Yedi kıraat imamından biri, nahiv
âlimi. Bkz. Altıkulaç, Tayyar, "Kisâî, Ali B. Hamza" DİA, Ankara 2002, XXVI/69
34 Tantâvî, Fikr, a.g.e., s.18
35 Tantâvî, Fikr, a.g.e., s.18
36 Tantâvî, Fikr, a.g.e., s.19
ALİ TANTÂVÎ’NİN ARAPÇA EĞİTİMİNE DAİR GÖRÜŞLERİ 41
çekimini bildiğini ama mazi fiilden nasıl türediğini bilmediğini belirtir.
Şaşırdığını söylediği noktalardan birisi de ‘fâ-i sebebiyye, vavu’l-maiyye ve
lâmu’l-cuhûd’ harflerinin muzâri fiili mecburen gizli bir ‘en’ (أن (ile mansûb
etmesidir. Bunun yerine bu harflerin doğrudan muzâri fiili nasbettiklerini
söylemek ona daha göre makuldür. Bu mecburi gizliliği sorgular ve böyle bir
tevile gitmenin fiilin mansûb olduğu neticesini değiştirmediğini, bunun abesle
iştigal olduğunu belirtir.
Daha çok şaşırmasına sebep olan noktayı şu sorusuyla dile getirir: “Nahiv
kaideleri Arapların kullandığı dilden süzülerek o dile göre mi vaz‘ edilmiş ve
esas kabul edilmiştir, yoksa kaideler dili kullananlara karşı hüccet olarak
kullanılmak için mi vaz‘ edilmiştir? (…) Nahvin gayesi dili doğru ve hatasız
kullanmaktır.”37
“Ben sadece nahvin öğrenim ve öğretimini kolaylaştırmak istiyorum.”38
Sözleriyle de Nahiv ilminin aleyhinde olmadığını vurgular.
Ona göre iki şeyi birbirinden ayırmak gerekir: Metni doğru okuyup genel
manasını anlamak ve metni dakik bir şekilde çok iyi anlamak. Yeni başlayan bir
öğrenci için hatasız okuyup manayı genel itibariyle anlaması yeterlidir. Bu
şekilde anlama i'raba yardımcı olur. İ'rabın inceliklerine inilerek yapılması da
metni dakik surette anlamayı sağlar. Yazar buna dair bazı ayetleri örnek verir ve
bu ayetleri dakik surette anlamada i’rabın faydasını ortaya koyar.39
Kısaca Ali Tantâvî nahiv ilmine ve gramer kurallarına karşı değildir. O
bu ilmin çetrefil hale getirilmesine, zorlaştırılmasına, dil öğrenme önünde engel
olmasına karşıdır.
Bir başka yazısında diğer bir noktaya dikkat çeker. Arapça
öğretmenlerinin doğru seçilmesi gerektiğini belirtirken kimi öğretmenlerin
Arapçanın orta seviyede metinlerini tam anlayamadıklarından yakınır.40

37 Tantâvî, Fusul, a.g.e., s. 164
38 A.e., s. 165
39 A.e., s. 165
40 A.e., s. 178
42 Cemal Abdullah AYDIN
C- Kitap Okumaya Alıştırma
Kitap okuma, dili geliştirme ve edebi meleke kazanmanın yegâne yoludur
demek abartı sayılmaz. Öğrencilere kitap okuma alışkanlığını aşılamak da dil
eğitiminin bir parçasıdır.
Tantâvî’nin Arap dili ve edebiyatında etkili bir mevkie sahip olmasını
okuma sevgisine bağlamamız yanlış olmaz. Henüz lisede iken İbn Kuteybe’nin
Uyunu’l-ahbar’ı, Muberrid’in el-Kamil’i gibi eserleri okuduğunu söyler. Yine
tüm muhtevasını anlamamakla beraber Ebu’l-Ferec’in meşhur edebiyat
ansiklopedisi el-Eğânî’sini öğrenci iken bitirdiğini anlatır.41
Tantâvî’ye göre kitap mütalaası çok önemlidir. Okulda okunan bilgilerin
yeterli olmadığını, öğrencinin okul bilgileriyle bir şey elde edemeyeceğini, kitap
mütalaasının şart olduğunu söyler. 42
Ona göre öğrencilerin okumaya alıştırılmaları için kolaydan zora doğru
kitaplar okutularak öğrenciye okuma alışkanlığı kazandırılmalıdır.
Örnek olarak kardeşine okuma alışkanlığını nasıl kazandırdığını anlatır.
Önce Antere’nin kahramanlık öykülerini okutur. Sonra Vakidî’nin Fütuhu’ş-
Şam adlı eserini okutur. Bu şekilde okuduğu kitapların seviyesini artırarak
devam eder.
Tantâvî ilk başta beliğ üslupla yazılmış nitelikli hikâye kitaplarının
okunması gerektiğini ifade eder. Örnek olarak Mustafa Lütfi Manfalutî’nin
kitaplarını zikreder. Daha sonra da edebiyat kitaplarına geçilebileceği önerir.
Edebiyat kitaplarından tavsiye ettiği şunlardır: Câhız’ın el-Buhalâ’sı
(cimriler). İbnu’l-Mukaffa’ın Kelile ve dimne’si. Bu kitapları örnek olma
itibariyle zikreder. Bu seviyeden sonra İbnu’l-Cevzî’nin Saydu’l-hatır’ı Haris
Muhasibî’nin er-Riaye li hukukillah’ı okunabilir. Öğrenci Kuran’ı Kerim’i de
okuduğunu anlama şartıyla okuyabilir. Tantâvî anlayarak kısa bir sure okumayı
anlaşılmadan indirilen Kuran hatmine tercih etmektedir.43
Tantâvî’nin özellikle eski metinleri okumayı tavsiye ettiğini görmekteyiz.
Zira kendi hocalarının da buna dikkat ettiğini ve eski metinler okuttuklarını

41 Tantâvî, Fusul, a.g.e, s. 173
42 A.e., s. 179
43 A.e., s. 180-181
ALİ TANTÂVÎ’NİN ARAPÇA EĞİTİMİNE DAİR GÖRÜŞLERİ 43
belirtir. Hatta bazı hocaları öğrencilere gazete, dergi, hikâye türü metinleri
okumalarını dil fasihliğine zarar verir diye yasaklamışlardır. 44
Öğrencilere kitap mütalaası ile ilgili diğer bir tavsiyesi de her gün hiç terk
etmeden beş sahife metin okunmasıdır. Kendisinin -bunu 57 yaşında iken
yazmıştır- yarım asırdır her gün elli sahife okuduğunu da ilave eder.
Kitapları yemeklere benzeten Tantâvî öğrencinin her kitabı okuması
taraftarı değildir. Seçici olma taraftarıdır. Bunu da şöyle ifade eder: “Önemli
olan kitabı iyi seçmektir. Kitaplar yemek gibidir. Kimi yemek faydalı kimi
yemek zararlıdır. (…) Her bulduğunu yiyen -tatlıyı ekşiye soğuğu sıcağa
katanlar- şişkinlik hisseder ve hazımsızlık çeker. Her şeyi okuyan kişi de zihni
hazımsızlık yaşar. Bazı kitaplar insanı cennete koyar bazı kitaplar da
cehenneme sokar. Öğrenci dikkat etsin. Güvendiği öğretmen ve bilginlere
danışsın.”45
Kitap okuma bahsine son vermeden Ali Tantâvî’nin dil eğitimi
kitaplarından haşiye ve şerhlerle ilgili görüşlerini de nakletmek gerekir. Tantâvî
Müslüman doğunun yaşadığı geçiş dönemini tasvir ettiği bir yazısında
Müslüman toplumlardaki ikiliğe dikkat çeker. Bununla ilgili örnekler verirken
batı ve doğu kültürü almış fertleri kıyaslar. Batı kültürü almış kimselerin şarkın
ilim mirasını tümden reddetme bilgisizliğine düştüğünü anlatır. Doğu kültürü
almış olanların ise modern bilimi reddettiklerini, bu kimselerin Arapça, din ve
mantık ilimleri dışında bir bilgiye sahip olmadıklarını söyler. Kitaplarının da
haşiye ve şerhlerden ibaret olduğunu, bu tür kitapların ne geçmişte ne bu
zamanda pek yararlı olmadığı iddiasını dile getirir. Bu kitapların kısır bir
üslupla telif edildikleri kanaatine sahiptir.46
Anlaşıldığı kadarıyla Tantâvî tüm şerh edebiyatından ziyade, eğitim
kurumlarında müfredat olarak okutulan şerhleri kastetmektedir. Haşiyelerle
birlikte şerhleri zikretmesi bunu göstermektedir.

44 A.e., s.174
45 A.e., s.182
46 Bkz. Tantâvî, Fikr, a.g.e., s.71
44 Cemal Abdullah AYDIN
Ali Tantâvî öğretmen ve öğrencilerin çabasının çoğunun bu eserleri
anlamaya harcandığını, böylece öğrencinin pek netice alamadığını
düşünmektedir. 47
D- Arapça Eğitiminin İslam Ülkelerinde Yaygınlaştırılması
Tantâvî Müslüman olan her yerde öğrencilerle dolup taşan Arapça
okulları olduğunu söyleyerek şöyle der: “Dilimize hizmet için harekete
geçersek, Arapçayı öğrenmek isteyen bu öğrencilere gidip öğretirsek, İslam
âleminin tümü sadece yüz yıl zarfında Arapçayı -tıpkı hicri üçüncü asırdaki
gibi- konuşabilecek hale gelir. Fakat ne yazık ki Arapça Araplar tarafından zayi
edilmiş ve ihmale uğramıştır.”48
Tantâvî’ye göre Arapçanın ihmali, Arapların kendi dillerini yayma ve
insanlara öğretme konusunda tembellikleri ile sınırlı değildir. Dili kullananlar
bu dile sırt çevirmiş, okullarda ders olarak okutan hatta edebiyatçı geçinenler
dahi bu dili hakkıyla bilmemektedirler. Bu tenkitlerini Arap milliyetçilerine
yönelttiğini belirtmekte, bir manada milliyetçiliklerine rağmen onları Arapça
cahili olmakla suçlamaktadır.49 Tantâvî, Arapçanın Araplar tarafından ihmal
sonucu tehlikede olduğunu müşahhas misallerle ortaya koymaya çalışır. “Biz
dilimizin neredeyse cahili haline geldik. İnanmayan kendisini sınasın. Lisanu’lArab’ın
istediği bir sayfasını açıp orada geçen örnek beyitlerden ardı ardına on
beyit şiir okusun. Eğer tümünü veya yarısını hatta çeyreğini anlar ve
açıklayabilirse ben haksızım, sözlerimi reddeden haklıdır. Ben, aramızdan elKâmil,
Edebü’l-kâtib veya el-Emâlî gibi kitaplar yazan kimseler çıksın
demiyorum. Bu kitapları hatasız okuyan ve açıklamasız anlayan kimseler olalım
diyorum”50
Tantâvî Arapçayı milliyetçilik adına değil de din adına eğitimle
yaymanın gerekli olduğunu savunur. Ancak o vakit Arapçaya ikbalin artacağı
görüşündedir.51

47 Bkz. A.e., s.71
48 Tantâvî, Fusul, a.g.e, s.155
49
A.e., s.152
50 Tantâvî, Fikr, a.g.e., s.10
51 Tantâvî, Fusul, a.g.e, s.155
ALİ TANTÂVÎ’NİN ARAPÇA EĞİTİMİNE DAİR GÖRÜŞLERİ 45
Bu sözleriyle Arapçanın nasıl ve hangi yaklaşımla yayılması gerektiğini
de açıklamaktadır.
III-SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Ali Tantâvî Arapça eğitimine dair müstakil bir eser telif etmemekle
beraber, yıllarca Arapça öğretmenliği yapmış bir edebiyatçı olarak muhtelif yazı
ve makalelerinde Arapça eğitimine dair önemli ve orijinal tespitlerde
bulunmuştur.
Tantâvî mevcut Arapça eğitiminin arzulanan ‘dilin düzgün konuşulması
ve metinlerinin anlaşılması’ sonucuna götürmediği kanaatindedir. Yazarın
bahsettiği ‘dil kabiliyetini canlandırma’ dilin düzgün şekilde konuşulması ile
ilgilidir. Detaylı i’rab ve kaideleri öğretmek bu sonucu sağlamamaktadır.
Arapça metinler doğru anlaşılmalıdır. Sağlıklı bir eğitimle öğrenciler edebi
metinleri, sözlükleri anlar hale gelebilir. Bu da yıllarca süren, uzun teferruatlı
fakat akılda kalmayan bilgiler veren gramer eğitimini ıslah etmekle
mümkündür.
Tantâvî’ye göre nahvin ıslahı şarttır. Öğrencilerin yıllarca nahiv okuyup
dili kullanma zorluğu çekmesini nahvin zorluğuna bağlar. Hâlbuki nahiv
Arapça öğrenimini kolaylaştırmalıdır.
Nahvin zor hale gelmesinin bazı sebepleri vardır:
- Nahiv bilginlerinin kazanç elde etmek gayesiyle nahvi karmaşık hale
getirmeleri…
- Nahvin mantık ilmi üslubuyla anlatılması…
- Kûfe ve Basra ekolü arasındaki ihtilaflar.
- Arapların her sözüne illet arama girişimleri.
- Nahivde geliştirilen tarifler. (fiilin tarifi, ismin tarifi vb.)
Müellifin ıslah teklifini, eleştirdiği unsurların düzeltilmesi şeklinde
anlamaktayız. Eleştirilerini göz önünde bulundurursak Tantâvî’nin bahsettiği
ıslah şunlarla mümkündür:
- Dil eğitiminde sade bir yöntem takip edilmelidir.
46 Cemal Abdullah AYDIN
- Nahiv öğrencinin kolay anlayabileceği bir üslupla anlatılmalıdır.
- İhtilaflı konular, detaylı kurallar ve tariflerle öğrenci meşgul
edilmemelidir.
- Arapça öğretecek kişiler de dil sahasında salahiyetli kimseler
olmalıdır.
Tantâvî’nin Arapça eğitimi için önemli olan öğrencilere kitap okuma
alışkanlığı kazandırmaya dair teklifleri ise şöyle özetlenebilir:
-Seviye itibariyle kolaydan zora doğru seçilen kitaplarla okuma
alışkanlığı kazandırılmalıdır.
-Eski metinlerin okunmasına özen gösterilmelidir. Öğrenci önüne gelen
her metni okumamalıdır.
-Okullarda okutulan kitaplar kesinlikle yeterli değildir. Öğrenciler
müfredat dışı belli oranda seçme metinler okumalıdır.
Tantâvî ayrıca Arapça eğitimi için hazırlanmış şerh ve haşiyelerin de
anlaşılması zor ve az verimli kitaplar olduğunu söyleyerek bu eserlerin telif
üslubunu eleştirmektedir.
Tantâvî’ye göre Araplar bu dili öğretmek için İslam ülkelerine gidip,
Müslüman çocuklarını eğitmelidirler. Bu faaliyet milliyetçilik adına değil din
namına yapılmalıdır. Ancak ihmal sebebiyle Arapça eğitiminin gerektiği kadar
yaygınlaşmadığı kanaatindedir.
Çoğu itibariyle yaklaşık yarım yüzyıl önce yapılan bu teklifleri
değerlendirdiğimizde bir kısmının gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Arap dilini
öğretmek gayesiyle telif edilen modern kitaplarda Tantâvî’nin teklif ettiği sade
üslup kullanımı neredeyse ortak bir vasıf haline gelmiştir.
Öncelikle dil eğitiminde nahiv kurallarına eski dil eğitimi kitaplarına
kıyasla daha az yer verilmeye başlanmıştır.52 Daha doğru bir ifadeyle nahiv,
sırf kuralları açıklamak yerine sözlü ve yazılı anlatımla uygulamaya ağırlık
verilerek öğretilmeye çalışılmaktadır. Sözlü ve yazılı anlatım kabiliyetini
geliştirmek için daha çok alıştırmalar üzerinde durulmaktadır.

52 Arapça öğretiminde ülkemizde okutulan el-Arabiyyetü li’n-naşi’în ve el-Arabiyyetu beyne yedeyk gibi
serilerde dil kuralları konular arasına serpiştirilerek öğretilmektedir.
ALİ TANTÂVÎ’NİN ARAPÇA EĞİTİMİNE DAİR GÖRÜŞLERİ 47
Çağımızda telif edilen müstakil nahiv kitaplarında da anlatım kolaylığını
fark etmek mümkündür. Artık nahiv konuları üslup itibariyle daha çok örnek ve
alıştırmalarla, daha az kurallarla, detay ve tartışmalı konulardan uzak,
uygulamaya yönelik bir tarzda izah edilmektedir. Tarifler daha kolay anlaşılır
şekle sokulmuştur. 53
Eski dil kitapları, öğretici olmadan okunması ve anlaşılması zor bir
mahiyet taşırken çağımızda telif edilen kitaplar adeta öğrencinin kendi kendine
anlayabileceği seviyede kolaylaştırılmaya çalışılmıştır.
Okuma alışkanlığı konusunda her ülkenin ve bölgenin kendine has
şartları olmakla beraber yazarın öğrencilere gösterdiği -okul dışı- belli
miktardan az olmayan nitelikli metin okunması gayesinin, yaygın uygulanan bir
eğitim programına dönüştüğüne pek rastlanmamaktadır.
Arapçanın yaygınlaştırılması konusunda, Tantâvî’nin arzuladığı gayeye
ancak çok sayıda Arap eğitimcinin katılacağı büyük çaplı uluslar arası
organizasyonlarla ulaşmak mümkündür. Bu çapta çalışmaların varlığından
bahsetmek zordur.

53 Arap ülkelerinde ve ülkemizde yaygın olarak okutulan en-Nahvu’l-vadıh adlı eserde bunu görmek
mümkündür.

Konular