TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E KADAR OLAN DÖNEMDE RÜŞDİYE, İDADİ VE SULTANİ MEKTEPLERİNDEKİ ARAPÇA DERSLERİNİN YABANCI DİL ÖĞRETİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİL

313
Öz
Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra Osmanlı İmparatorluğu yöneticileri, devleti
oluşturan birçok kurumda ıslahat çalışmalarına başlamışlardır. Bu önemli reform hamlelerinden
biri de eğitim alanında olmuştur. Mevcut okulların öğretim sitemlerinde yeni
düzenlemelere gidilirken, İmparatorluğun birçok yerinde rüşdiye, idadî sultanîler ve darulmuallimîn
gibi genel eğitim veren yeni okullar ile güzel sanatlar, veterinerlik gibi meslek
okulları açılmıştır. Bu okulların hemen hemen hepsinde yabancı dil olarak Arapça ve
Farsçanın öğretimi yapılmıştır. Tanzimat ile başlayan yeni okullaşma sürecinde açılan
okullarda medreselerde uygulanan kitap geçme usûlü değiştirilerek yerine haftalık programında
her ders için tayin edilen belirli saatlerde derslerin öğretimi gerçekleştirilmiştir.
Arapça, Farsça ve diğer yabancı dillerin öğretiminde yeni yöntemler uygulanmaya baş-
lanmıştır.
Bu makalede Tanzimat'ın ilanından II. Meşrutiyet'in sonuna kadar olan dönemde, eğitim
alanında hayata geçirilmeye çalışılan bu yeni sistemin orta ve lise kademelerini oluş-
turan rüşdiye, idadî ve sultanî mekteplerinde Arapça öğretimini incelemiştir. Arapçanın
yabancı dil olarak öğretiminde okuma, yazma, dinleme-anlama ve konuşma becerilerinde
hedeflenen seviyelere hangi derecelerde ulaşıldığı ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Arapça Öğretimi, Tanzimat'ta Eğitim, Eğitim Tarihi, Rüşdiye,
İdadi, Sultani.
Were Projections Achieved in Teaching Arabic as a Foreign Languge in Schools That
Were Established After Restructuring The Education System after Tanzimat?
Absract
After Hatt-i Sharif of Gülhane was issued, Ottoman Empire’s statemen started
a reforms in many institutions of the state. One practice of these important reform
movements was initiated in the field of education. As adjustments were made in current
schools, new schools that provide general education such as rüşdiye, idadî, sultanî and
darulmuallimin in addition to fine arts and veterinary schools, were established in many
places of the Empire. Almost all of these schools taught Arabic and Persian as foreign
language. During the process of establishing new schools that began in the Tanzimat
Period, certain hours were dedicated to teach each class within the weekly schedule
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E KADAR OLAN DÖNEMDE
RÜŞDİYE, İDADİ VE SULTANİ MEKTEPLERİNDEKİ
ARAPÇA DERSLERİNİN YABANCI DİL ÖĞRETİMİ
AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
*) Yrd. Doç. Dr., İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi, Çeviribilim Bölümü, Arapça Mütercim-Tercümanlık
Anabilim Dalı, (e-posta: kerimacik111@hotmail.com)
Kerim AÇIK (*)
EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 20 Sayı: 65 (Kış 2016)
314 / Yrd. Doç. Dr. Kerim AÇIK EKEV AKADEMİ DERGİSİ
instead of making the student study only a book as it was the method employed in the
medrese system. New methods were introduced for teaching Arabic, Persian and other
foreign languages.
This paper examines teaching Arabic in rüşdiye, idadî and sultanî schools, which are
the primary, middle and high school stages of this new system that is aimed to be realized
during the time between the beginning of the Tanzimat Period and until the end of the
Second Constitutionalist Period, in which major changes took place in the institutional
structure of the Ottoman State. It is aimed to reveal if and to which extent the projected
level of reading, writing, listening-understanding and speaking skills in Arabic were
reached.
Keywords: Teaching Arabic, Education İn The Tanzimat Period, History Of Education,
Rüşdiye, İdadi, Sultani.
I. GİRİŞ
Osmanlı İmparatorluğu yöneticileri değişen ve gelişen Batı dünyasına ayak uydurmak
için sanayi, teknoloji ve eğitim-öğretim alanındaki yenilikleri bünyesine kazandıracak
reform çalışmalarına XVIII. yüzyıl ortalarından itibaren Avrupa’dan uzmanlar getirterek
başlamıştır. Özellikle askeri alanda ihtiyacı hissedilen yenilikleri hayata geçirmek üzere
Mühendishâne-i Bahrî-i Hümayûn (1776)1
Mühendishâne-i Berr-i Hümayûn(1796),2
Tıbhâne-i Âmire ve Cerrahhâne-i Ma’mûre (1827)3
ve Mekteb-i Harbiye (1834)4
gibi batılı
tarzda eğitim-öğretim veren modern eğitim kurumları açılmıştır. 1839 yılında Sadrazam
Reşid Paşa tarafından Gülhane Parkı'nda ilan edilen Tanzimat Fermanı'yla5
Devlet'in
bünyesini oluşturan tüm kurumlarda köklü ıslahatlar yapılacağı dünyaya duyurulmuştur.
Bu kapsamda eğitim alanında; Maârif Nezareti mevzuatının hazırlanması, eğitim teşkilatının
yapılandırılması, okulların ülke sathına yaygınlaştırılması ve yeni eğitim-öğretim
sistemine uygun ders kitaplarının hazırlanması gibi birçok konuda reform niteliğinde
çalışmalar yapılmıştır. İlk hamle olarak; devletin maârif meseleleriyle uğraşmak üzere
1) Kurtoğlu, Fahri, Deniz Mektepleri Tarihçesi, İstanbul 1941, s. 41; Uzunçarşılı, İ. Hakkı, Merkez ve
Bahriye Teşkilatı, Ankara 1984, s. 507.
2) İhsanoğlu, Ekmeleddin, Osmanlı Eğitim ve Bilim Kurumları Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi,
Ed. Ekmeleddin İhsanoğlu, IRCICA, İstanbul 1998, C. II, s. 61-62; Akyüz, Yahya, Türkiye Eğitim
Tarihi M.Ö.1000-M.S. 2007, Ankara 2007, s. 44.
3) Akyüz, Türkiye Eğitim Tarihi M.Ö.1000-M.S. 2007, s. 145; Ergin, Osman, Türkiye Maarif Tarihi,
İstanbul 1994, C. II, s. 337; Er, Hamit, Osmanlı Devletinde Çağdaşlaşma ve Eğitim, İstanbul 1999, s.
53.
4) İhsanoğlu, Osmanlı Eğitim ve Bilim Kurumları, s. 292 Akyüz, Türkiye Eğitim Tarihi M.Ö.1000-M.S.
2007, s. 146; Ergin, Osman, Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul 1994, s. 355.
5) Gülhâne Parkı’nda okunmasından dolayı diğer bir adı da Gülhâne Hatt-ı Hümayunu veya Gülhane
Hatt-ı Şerifi'dir. Bkz.Türker, Faruk, “Tanzimatın Yabancı Dil Öğretimine Katkıları”, Tanzimatın 150.
Yıldönümü Uluslar Arası Sempozyumu Bildiriler, Ankara 1991, s. 451.
315
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E KADAR OLAN DÖNEMDE RÜŞDİYE,
İDADİ VE SULTANİ MEKTEPLERİNDEKİ ARAPÇA DERSLERİNİN
YABANCI DİL ÖĞRETİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Padişah Abdülmecit'in emriyle 1845 yılında Meclis-i Maârif-i Muvakkat teşkil edildi.6
Bu
meclisin çalışmaları neticesinde, öğretimin batıdaki gibi üç kademeli olması ve okulların
yönetimini sağlamak üzere bir daimî Maârif Meclisi'ne ihtiyaç olduğu hükümete bildirildi.
Bunun üzerine, bir başkan, yedi üye ve bir kâtipten oluşan Meclis-i Maârif-i Umûmiye
teşkilatı 1846 yılında kuruldu.7
Görevi, maârif ile ilgili meselelerde gerekli reformları
yapmaktı. Bu meclis bir karar organı hüviyetinde olduğundan aldığı kararları uygulamak
üzere Mekâtib-i Umûmiye Nezareti teşkil edildi.8
1856 Islahat Fermanı’na9
kadar bazı
değişikliklere uğrayan Mekâtib-i Umûmiye Nezareti 1857 yılında bakanlar kuruluna dâhil
bir nâzırın (bakan) başında bulunacağı “Maârif-i Umûmiye Nezâreti” haline getirildi.10
Amaç merkezi bir maârif teşkilatı yapısıyla Müslüman tebaa için devam etmekte olan
modernleşme hareketlerini hızlandırmaktı. Böylece hükümet içinde yer alan ve bugünkü
Milli Eğitim Bakanlığı’nın temelini teşkil edecek olan bir kurum ortaya çıkmıştır.
Burada dile getirilmesi gereken önemli bir husus; bu yenilikler yapılırken sıbyan mektepleri,
medrese gibi mevcut eğitim kurumları kapatılmamış bilakis bu okullar yenileşme
sürecine dâhil edilmeye çalışılmış ya da medrese sisteminin kendi içindeki yenileşme ve
değişim çabaları desteklenmiştir. Böylece eğitim alanında herhangi bir kaosa yol açılmadan
yeni sisteme göre eğitim veren okulların yaygınlaşmasına çalışılmıştır.
Tanzimat'ın ilanından sonra başta İstanbul olmak üzere ülkenin her yerinde yeni okullar
açılmaya başlanmıştır. Rüşdiye, idadi ve sultaniler gibi genel eğitim veren okulların
yanı sıra birçok meslek okulu da açılmıştır. Bu makalede yeni açılan okullar arsından
seçilen rüşdiye, idadi ve sultani mekteplerindeki Arapça dersleri, program, uygulanan
yöntemler ve hazırlanan yeni kitaplar açısından incelenecek ve elde edilen veriler ışığında
bu okullardaki Arapça öğretiminin bir değerlendirilmesi yapılacaktır.
II. RÜŞDİYE, İDADÎ VE SULTANÎ MEKTEPLERİ VE BU OKULLARDAKİ
ARAPÇA ÖĞRETİMİ:
Öncelikle Tanzimat'tan Cumhuriyet'e kadar olan tarihi süreçte rüşdiye, idadi ve sultani
mekteplerinde yaşanan gelişmeler ve bu çerçevede Arapçanın ders programlarında
uğradığı değişiklikleri ortaya koymakta fayda var. Bunların yanısıra Arapça derslerinin
muhtevası ve kullanılan öğretim usulleri hakkında elde edilen bilgiler sunulmuştur.
6) Unat, F. Reşit, Türkiye’de Eğitim Sisteminin Gelişimine Tarihi Bir Bakış, Ankara 1964, s. 27; Kodaman,
Bayram, Abdülhamit Devri Eğitim Sistemi, Ankara 1991, s. 10.
7) İhsanoğlu, Osmanlı Eğitim ve Bilim Kurumları, s. 302-303; Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim, s.
11.
8) İhsanoğlu, Osmanlı Eğitim ve Bilim Kurumları, s. 301; Lewis, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu,
Çev. Mehmet Kıratlı, Ankara 1988, s. 113.
9) Bu ferman gayri Müslim tebanın sosyal durumları ve mülkiyet hakları ile ilgilidir. Maarif alanını
ilgilendiren maddesi şöyledir: “Gayrimüslimlere geniş manada din ve vicdan özgürlüğü sağlanacak.
Okul, banka, kilise, hastane kurabileceklerdir.” bkz. Karal, E.Ziya, Osmanlı Tarihi, c. V, Ankara
1970, s. 261.
10) Ayas, Nevzat, Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitimi: Kuruluş ve Tarihçeler, Ankara 1948, s. 496.
316 / Yrd. Doç. Dr. Kerim AÇIK EKEV AKADEMİ DERGİSİ
1. Rüşdiyeler:
Sultan II. Mahmud tarafından tesis ettirilmiş olan Mekteb-i Maârif-i Adliye ve Mekteb-i
Ulûm-ı Edebiye sivil alandaki ilk modern eğitim kurumlarıdır. Bu iki okul daha
sonra açılacak rüşdiye mekteplerinin ilk örnekleridir.
1845 yılında ilk Rüşdiye mektebi Mekâtib-i Rüşdiye Nezareti'ne bağlı olarak açılmıştır.
1847 yılında Mekâtib-i Rüşdiye Nezareti yerine Mekâtib-i Umumiye Nezareti’nin
kurulmasıyla rüşdiyelerin kuruluşu ve idari teşkilatı yeni bir sisteme bağlanmış oldu.11
Rüşdiyelerin dört yıllık programlarında yer alan dersler şöyledir:
Rüşdiye mektebi ders cetveli (1846): “• Kur’an-ı Kerim • İlmihâl • Arapça • Farsça
• Coğrafya • Aritmetik • Hüsn-i Hat” 12 Kız rüşdiye mektebi ders cetveli (1859): “• Mebâid-i
Ulûm-u Diniye • Mebâid-i Kavâid-i Arabiye ve Farsiye • Kur’an-ı Kerim • Arapça
• Tuhfe-i Vehbî”13
1869 yılına kadar Rüşdiyeler, ciddi bir artış göstererek Tanzimat dönemi eğitim sisteminin
temelini teşkil etmişlerdir.14 1 Eylül 1869 tarihinde yayımlanan “Maârif-i Umumiye
Nizamnamesi”15 Türk eğitim hayatında sistemleştirme ve kanunlaştırma hareketinin
ilki olması bakımından önemlidir. Nizamname maârif idare ve teşkilatını yasal hükümlere
bağlamıştır. Nizâmnâme ile ilköğretim mecburi kılınmıştır. Okullar ilk, orta ve yüksek
olmak üzere üç kademeye ayrılmıştır. Bu derecelendirmede ilköğretimi, sıbyan ve rüşdiye
mektepleri; ortaöğretimi, idadî ve sultânî mektepleri; yükseköğretimi ise âlî mektepler
oluşturmuştur. Nizâmnâmede âlî mektepler; Dârülmuallimîn, Dârülmuallimât ile çeşitli
fen ve sanayi mektepleri olarak tasnif edilmiş ve öğretim usûlleri belirlenmiştir. Bunun
yanısıra maârif idaresinin merkezi ve taşra teşkilatlarının yeniden yapılandırılması, öğ-
retmenleri durumu ve okullarla ilgili birçok karar alınmıştır. Bu nizamnamede Rüşdiyeler
için de yenilikler getirilmiştir. Buna göre 500 haneli her kasabaya bir Rüşdiye kurulması
karara bağlanmış ve öğretim süresi 4 sınıf üzerinden planlanmıştır.
16
1869 Nizâmnâmesine göre erkek rüşdiye mektebi ders cetveli:17 “• Mebâdi-i Ulûm-u
Diniye • İmlâ ve İnşâ • Lisân-ı Osmânî Kavâidi • Defter Tutma Usûlü • Tertîb-i Cedîd
Üzere Kavâid-i Arabiye ve Fârisiye • Coğrafya İlm-i Hesap • Mebâid-i Hendese • Tersîmi
Hutût • Tarih-i Umûmî • Tarih-i Osmânî • Jimnastik • Mektebin Bulunduğu Yerde En
Çok Kullanılan Dil • Fransızca (4.sınıfta seçmeli)”
11) Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, s. 442.
12) Takvîm-i Vakâyi, 10 Şevval 1265, no.410; Kansu, Atuf Nafi, Türkiye Maarif Tarihi (Bir Deneme),
Ankara 1931, s. 106.
13) Takvîm-i Vakâyî, 26 Zilhicce 1278, no: 649.
14) Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim, s. 91.
15) Maarif-i Umumiye Nizamnamesi, Matbaa-ı Amire, İstanbul 1286.
16) Yücel, Hasan Ali, Türkiye’de Orta Öğretim, Ankara 1994, s. 11; Bilim, Cahit Yalçın, Türkiye’de
Çağdaş Eğitim Tarihi (1734-1876), Eskişehir 1998, s. 166.
17) Mahmud Cevad, Maârif-i Umûmiye Nezâreti Tarihçe-i Teşkilâtı ve İcrâatı, İstanbul 1338, s. 474.
317
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E KADAR OLAN DÖNEMDE RÜŞDİYE,
İDADİ VE SULTANİ MEKTEPLERİNDEKİ ARAPÇA DERSLERİNİN
YABANCI DİL ÖĞRETİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
1869 Nizâmnâmesine göre kız rüşdiye mektebi ders cetveli:18 “• Mebâid-i Ulûm-u
Diniye • Kavâid-i Lisân-ı Osmânî • Mebâdi-i Kavâid-i Arabiye ve Farisiye • Müntehebât-
ı Edebiye • Tedbîr-i menzil • Muhtasar Tarih •Muhtasar Coğrafya • Defter Tutma Usûlü
• Hesap • Nakışa Yardımcı Olacak Derecede Resim • Ameliyât-ı Hıyâtiye (Biçki Dikiş
Dersi) • Mûsikî (Seçimlik) • İmlâ ve İnşâ”
II. Abdülhamid döneminde, modern eğitim sisteminin bütün kademelerinde Tanzimat
Dönemi’nde başlatılan reform girişimlerinin ciddi biçimde devam ettirildiği, eğitim
sisteminin daha da merkezileştirilerek kontrolün artırıldığı görülmektedir. Nitekim 1876
Anayasası, zorunlu ve ücretsiz temel eğitimi, bir dereceye kadar modernize olmuş ve
merkezileşmiş eğitim sistemi modelini teyit etmiştir.19
1891 Tarihinde askeri ve sivil rüşdiyeler için hazırlanan ortak ders programında yer
alan Arapça ders dağılımı:20
Sınıflar 1 2 3 4
Arabî 4 3 2 2
Yukarıdaki program ancak vilayet ve sancak merkezlerindeki rüşdiyelerde uygulanmıştır.
Bu tarihte rüşdiyelerin öğretim süresi üç yıla düşürülmüş ve programları yeniden
ele alınmıştır. Bu değişikliğin nedeni ülke genelinde idadî okullarının yaygınlaşması üzerine
rüşdiyeler ile idadî mekteplerinin ders programlarının uyumlu hale getirilmek istenmesidir.21
Rüşdiyelerin üç yıla indirilmesiyle idadîlerin rüşdiye sınıfında okutulan dersler
bütün rüşdiyeler için geçerli sayılmıştır. Yapılan yeni programın en önemli özelliği Türk-
çe öğretimine ağırlık verilmesi ve Arapçanın ikinci plana düşmesidir.22
1898-1899 öğretim yılında rüşdiye ve idadîlerin ortak ders programında Arapça ders
dağılımı:23
Sınıflar 1 2 3 4 5 6 7
Arabî 1 2 2 2 2 1 1
Bu program küçük değişikliklerle II. Abdühamid devri sonuna kadar yürürlükte kalmıştır.

II. Meşrutiyet döneminde 1910 yılı itibariyle ülke genelinde 458 erkek, 80 de kız
rüşdiyesi vardı. Bu dönem aynı zamanda rüşdiyelerin maârif teşkilatından kaldırılması-
18) Mahmud Cevad, Maârif-i Umûmiye Nezâreti, s. 476.
19) Cihan, Ahmet, Reform Çağında Osmanlı İlmiye Sınıfı, İstanbul 2004, s. 216.
20) Mahmud Cevad, Maârif-i Umûmiye Nezâreti, s. 489.
21) Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim, s. 112.
22) Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim, s. 112.
23) Mehmedoğlu, Yurdagül, Tanzimat Sonrasında Okullarda Din Eğitimi ( 1838-1920), İstanbul 2001, s.
79.
318 / Yrd. Doç. Dr. Kerim AÇIK EKEV AKADEMİ DERGİSİ
na sahne olmuştur. 1913 yılında yayınlanan "Tedrisat-ı İbtidaiye Kanun-u Muvakatı" ile
ilköğretim altı yıla çıkarıldı. Rüşdiyeler ibtidailer ile birleştirilerek Mekatib-i İbtidaiyye
adı altında altı yıllık ilköğretim okulları haline geldiler. Buna göre ibtidai okulları her biri
üç yıl süreli üç devreye ayrılmaktaydı. Bunlar; 7-8 yaş çocukların devam edeceği devrei-i
ûlâ, 9-10 yaş çocukların devam edeceği devre-i vasatiyye ve 10-11 yaş çocukların devam
edeceği devre-i aliye. Devre-i mutavassıtanın ikinci yılı ve devre-i aliye’yi bitirenler rüş-
diye diplomasına eşdeğer diploma almış olacaktı.24
Rüşdiyelerde Arapça Dersinin İçeriği ve Öğretim Yöntemi:
1839’de yayınlanan Mekâtib-i Rüşdiye Nizamnamesi'nde okutulacak dersler, kitapları
ve nasıl okutulacakları belirlenmiştir. Arapçada, Emsile'den başlanarak Kâfiye25 ve
sonrasında Mizanü'l-Edeb26 kitapları okutulacaktır. Meâni ilminden ise Telhis27 gibi kitaplar
okutulacaktır.
Rüşdiyelerde ilk sınıflarda verilen Arapça dersinin muhtevası şu konulardan oluşmaktadır:
İllet harfleri, lîn harfleri, med harfleri, buna ek olarak hece harfleri, sarf ilminin târifi,
kelimenin târif ve taksîmi, ismin kısımları, mastar ve özellikle evzân-ı masâdır-ı sülâsiye,
masâdır-ı mîmiye-i sülâsiye, dörtlü mastarlar, beşli mastarlar, altılı mastarlar, sülâsî olmayan
mimli mastarlar, ism-i fâil, ism-i mef’ûl, sıfat-ı müsebbehe, mübâlaga sıgası, ism-i
tafdîl, ism-i tasgîr, ism-i mansûb, ism-i zaman ve mekân, ism-i âlet, müzekker, müennes,
müenneslik alâmâtleri, semâ’î müennesler, tesniye, cem’i, cem’in çesitleri, fiilin kısımları,
havâss ve ef’âl-i fiil, mâzîlerin, muzârîlerin, emir ve nehiylerin birer cetvel ile tarifi,
olumsuz fiiller, lâm-ı te'kîd, nûn-u te’kîd, nevâsıb, cevâzım, fiil-i taâccub, esmâ-i ef’âl.28
Sonraki sınıflarda geçmiş konuların tekrarıyla sarf bahsinden aşağıdaki konular öğretilirdi:
“...Evzân-i Arabîyeyi kavâlib imla namıyle öğretip onları kıyâsen masdar, ism-i fail,
ism-i meful, ism-i zaman ve mekan, ism-i alet, ism-i tasgir, mubalagâlı ism-i fail, ism-i
tafdil, müzekker ve müennesleri, müfred, tesniye, cemi salim ve maksûrları verilerek bir
kelime-i Arabîyeyi imla nokta-i nazarından bunlara tatkîben tarîf ve tahrîr edecektir.”29
Arapça nahiv konuları ise şunlardan oluşmaktaydı: “Nahiv ilminin tarifi, nahiv ilmince
üçe taksim olunan kelimenin mu’rab ve mebnî isimleriyle ikiye taksîmi, mebniyyâtın
meşhûr kısımları, havâss ve ahvâl-i isim, mu’rabâtın çesitleri, i’râb ile beraber merfû’ât
ve mensûbât, mecrûrâtın çesitleri, hurûf-u meânî ve edevât.”30
24) Kafadar, Osman, Türk Eğitim Düşüncesinde Batılılaşma, Ankara 1997, s. 131; Unat, Türkiye’de Eğitim
Sisteminin Gelişimi, s. 40; Akyüz, Türkiye Eğitim Tarihi M.Ö.1000-M.S. 2007, s. 297.
25) İbnü'l-Hacib, 646/1249, el- Kafiye, İstanbul: Arif Efendi Matbaası, 1313.
26) Mîzânü’l-Edeb: 384 sayfalık bir belâgat kitabıdır: Şirket-i Mürettibiyye Matbaası, İstanbul,
1305/1887.
27) Ebü'l-Meali Celaleddin el-Hatîb Muhammed Kazvini, 739/1338, et-Telhis fi ulumi’l-belaga
=Telhisü’l-miftah, nşr. Abdurrahman, Kahire 1904.
28) Mahmud Cevad, Maârif-i Umûmiye Nezâreti, s. 282-283.
29) Muhammed İzzet ve diğerleri, Darüşşafaka İlk Halk Mektebi, İstanbul 1927, s. 20-21.
30) Mahmud Cevad, Maârif-i Umûmiye Nezâreti, s. 282-283.
319
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E KADAR OLAN DÖNEMDE RÜŞDİYE,
İDADİ VE SULTANİ MEKTEPLERİNDEKİ ARAPÇA DERSLERİNİN
YABANCI DİL ÖĞRETİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
1892 yılında oluşturulan üç yıllık rüşdiyelerde, Sarf dersinde Arapçanın başlangıcını
teşkil eden Emsile, Bina gibi sarf kuralları ezberlettirilirdi. Aynı derste uygulanan Kıraat-i
Arabî dersinde öğrencilere, öğrenmiş oldukları sarf kurallarına uygun tarzda basit cümleler
içeren, harekeli bir okuma kitabından parçalar okutulur, yeni geçen kelimeler öğretilirdi.
İmla-i Arabî derslerinde ise, Arapçanın yazımının öğretimi hedeflenmiştir. Öğretmen,
kelime, kavram ve basit cümle yapılarını öğrenmeleri için öğrencilere Arapça ibareler
yazdırır, doğru yazıp yazmadıklarını kontrol eder, gerekli düzeltmeleri yaptıktan sonra
ibarelerin Türkçeye tercümelerini yaptırırdı. İkinci yıl sarf konularının öğretimi devam
ederken, kıraat kitabında bir öncekinden daha ileri seviyede harekeli ve harekesiz metinleri
içeren bir kitap seçilir, bu metinlerin hatasız okunması hedeflenirdi. Okuma sırasında
kaidelerin tatbikatı yapılarak anlam verilirdi. Üçüncü yıl haftada iki saat yapılan nahiv
dersi, konulara uygun misaller verilerek bol uygulamalı olarak devam ederdi.31 Rüşdiyeler
için seçilen Lisan-i Arabî sarf ve Nahiv32 gibi kitaplar dil kurallarını uygulamalı olarak
öğretmek amacına yönelikti.33
Yöntem arayışlarının ilki, 1847 yılında Mekâtib-i Umumiye Müdürü Kemal Efendi
tarafından gerçekleştirildi. Kemal Efendi Davutpaşa’da bir rüşdiye açtı. Öğrenciler bu
okulda iki yıl öğrenim görecekler ve Dâru’l- funûna devam edeceklerdi. Fakat Kemal
Efendi bu okula bir yıl hazırlık sınıfı, bir yıl da Dâru’l-funûn’a hazırlık olarak dört yıllık
bir program hazırladı.34
Bu okulda Usûl-i Cedid35 üzere Arapça, Farsça, hesap ve coğrafya okutturarak büyük
bir başarı kazanmıştır. Padişah huzurunda yapılan imtihanda çocukların başarılı olmaları-
nın üzerine dört yeni rüşdiye açılmasına karar verilmiştir.36
31) Bildirici, Y. Ziya, Tanzimat'tan Cumhuriyet’e Türkiye’de Arapça Öğretimi, (Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi), İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara, 1987, s. 28-29.
32) Ahmet, Cevat, Lisan-ı Arabî Sarf ve Nahv, Mahmudbey Matbaası, 1328.
33) Bildirici, Tanzimat'tan Cumhuriyet’e Türkiye’de Arapça Öğretimi, s. 31-32.
34) Tekeli, İlhan & Selim İlkin, Osmanlı İmparatorluğu’nda Eğitim ve Bilgi Üretim Sisteminin Oluşumu
ve Dönüşümü, Ankara 1993, s. 64.
35) Tanzimat dönemi itibariyle eğitim-öğretimde kullanılan yeni yöntem ve tekniklere genel olarak
“Usûl-i cedîd” adı verilmiştir. Öğretim yöntemi; “öğretme sürecinde öğrenciyi önceden belirlenmiş
hedeflere ulaştıran en etkili, en kısa ve en güvenilir yol, öğretim araçlarının kullanılmasında
ve etkinliklerinin düzenlenmesinde standartlaştırılmış olan usûl” olarak tanımlamıştır. Teknik ise;
“yöntemin uygulamaya koyuluş biçimi”dir. Bu yöntemin uygulayıcısı olan öğretmenlerin yetiştirilmesi
de önemli bir gereklilik olarak kabul edilmiştir. Usûl-i Cedîd hareketi genellikle Osmanlı- Türk
eğitim tarihinin ilk pedagogu sayılan Selim Sabit Efendi ile ilişkilendirilmektedir. Usûl-i cedîd, geleneği
tamamen ortadan kaldırma amacı gütmeden eğitim-öğretim yöntemlerinde ıslah çalışmaları
yapmıştır. Getirmiş olduğu yeniliklerle daha sonra ortaya çıkacak eğitim akımlarına öncülük etmiştir.
Usûl-i Cedîd ile birlikte eğitim-öğretimin amaçları da tartışılmış, devrin birçok âlimi bu konuda gö-
rüş belirtmiştir. Genel görüşler, eğitim-öğretimin uygulamalı olması gerektiği, çocuğun hem bedeni
hem zihni hem ahlâki ve dinî yönden geliştirilebilmesi için çok yönlü eğitim-öğretim yöntemlerinin
uygulanması gerektiği yönündedir. Bu yeni eğitim anlayışına göre gelenekten getirilen ezber yöntemi
bir öğrenme oluşturmamaktadır. Bu nedenle ezberden uzaklaşılarak gözlem ve incelemeye önem
verilmelidir. Bkz. Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim, s. 108.
36) Ergin, Maarif Tarihi, s. 444-445; Bilim, Çağdaş Eğitim Tarihi, s. 48-49.
320 / Yrd. Doç. Dr. Kerim AÇIK EKEV AKADEMİ DERGİSİ
“Bu Usûl-ı Cedid ile rüşdiye talebesi idraklarının kabul edebileceği mertebe açık ve
kolay tabir ile Arabî ve Farisiye başlatılmıştır. Öğretimin sonunda talebe Arapçadan sarf
cümlesini ve Avamil’i37 tamamlamıştır. el-Haletu hazihi okudukları Arabî derslerini tercüme
etmeye başlamışlardır.”38 Arapça tedrisatında atılan ilk ileri adım rüşdiye mekteplerinde
Arapça kaideleri çocuklara Türkçe ve özlü bir şekilde belletmek ve ibaresi Arapça
olan kitaplar yerine Türkçe mefhumlar ezberletmek usûlü olmuştur.39
1849 yılında Davutpaşa, Beyazıt, Üsküdar ve diğer rüşdiyelerden bir kısım öğrenci,
Bab-ı Ali’de padişahın ve vekillerin huzurunda imtihan edilmişlerdir. Arapça, Farsça,
hesap, coğrafya ve harita bilgisinden başarılı bulunmuş, öğrenciler, hocaları ve Kemal
Efendi padişahın iltifatını kazanmışlardır.40 Bu gayretler, klasik Arapça öğretim usûlü-
nün dışında yeni bir yöntem arayışının göstergesi olarak kabul edilebilir. Ama Kemal
Efendi’nin görevden ayrılmasıyla bu girişimler yarım kalmış ve ileriye yönelik gelişme
kaydedilememiştir. Arapça sarf ve nahvi tekrar ezberletilmeye devam edilmiş ve diğer
ilimlere ait kitapların anlaşılması amacına yönelik olarak sadece okuma-anlama becerisinin
geliştirilmesi hedeflenmiştir.
2. İdadîler:
Tanzimat döneminde yeni açılan okulların ikincisi idadîlerdir. İdâdî kelimesi Tanzimat
döneminin ilk yıllarına kadar Batı tarzında açılan okulların hazırlık sınıfları için
kullanılmıştır. Ayrıca, Harp Okulu ve Askeri Tıbbiye'ye başlayacak öğrencilerin eksik
bilgilerini tamamlayarak onları bu okulların programlarını takip edebilecek bir seviyeye
ulaştırmak amacıyla açılan hazırlık sınıflarına da bu isim verilmiştir. Ordu merkezlerinde
açılması planlanan Askeri İdâdîlerin öğrenim süresi ilk üç sınıfı mahallelerinde ve son
sınıf İstanbul’da olmak üzere dört yıl olarak tespit edilmişti.41
İdâdî terimi, 1869 Maârif-i Umumiye Nizamnamesi’yle tam olarak açıklığa kavuş-
turulmuş ve ilk defa başlı başına orta öğretimin bir kademesi olarak ele alınmıştır. Bu
Nizamnâme ile sivil yüksekokullara öğrenci yetiştirmek üzere rüşdiyelerin üstünde ve
Sultanîlerin altında İdâdî adıyla mekteplerin açılması öngörülmekteydi.42 Bu eğitim mü-
essesesi, yaşları 10-15 arası İptidai Mektebi mezunları ile yaşları 13-18 arasında bulunan
rüşdiye mezunu çocukların eğitimini kapsıyordu.43 Böylece 4 yıllık rüşdiyelerin üstünde,
öğretim süresi 3 yıl ve sancak merkezlerinde açılacak olan İdâdî mekteplerinin öğre-
37) Muhammed b. Pir Ali Birgivi, 981/1573, el-Avamil, Dersaadet: Sahafiye-i Osmaniye Şirketi Matbaası,
1314.
38) Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, s. 445.
39) Arslan, A. Turan, Son Devir Osmanlı Alimlerinden Mehmed Zihni Efendi, İstanbul 1999, s. 93.
40) Akyüz, Yahya, Türkiye. Eğitim Tarihi, Türk Koleji, İstanbul 1994, s. 181.
41) Unat, Türkiye’de Eğitim Sisteminin Gelişimi, s. 45.
42) Akyüz, Türkiye Eğitim Tarihi, s. 153.
43) Maarif-i Umumiye Nizamnamesi, madde:33, s. 13
321
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E KADAR OLAN DÖNEMDE RÜŞDİYE,
İDADİ VE SULTANİ MEKTEPLERİNDEKİ ARAPÇA DERSLERİNİN
YABANCI DİL ÖĞRETİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
tim süresi Rüşdiyelerle ile birlikte 7 yıla çıkarılmıştır.44 Nizamname’ye göre oluşturulan
programda yabancı dil dersi olarak Fransızca konulmuş, Arapça ve Farsçaya yer verilmemiştir.
Fakat 1873’te hazırlanan yeni müfredat programında bazı dersler çıkarılıp yerlerine
Arapça, Farsça, İngilizce, Almanca, Jimnastik ve Müsellat derslerinin konduğunu
görmekteyiz.45
Maddî imkânsızlıklar sebebiyle 1876 tarihine kadar İstanbul’da ancak dört beş tane
idadî mektebi açılabilmiştir. Tanzimat devri sonlarına doğru memleket dâhilinde ancak
sekiz idadî vardı.46
İdâdîlerin masrafları için Sadrazam Sait Paşa zamanında sağlam kaynaklar oluşturulunca,
vilayetlerde de idadîlerin açılmasına başlanmış ve 1884 yılında 28 vilayette
daha idadî mektebi açılmıştır. 1892 yılında sayıları 34’e ulaşmıştır.47 1887 yılında Maârif
Komisyonu’nun aldığı kararla idadîlerdeki öğretim süresi üç yıldan dört yıla çıkarıldı.48
İdâdî mekteplerinin müfredat programlarının yetersizliğini gidermek ve diğer öğretim
basamaklarında uygulanan programlarla bağlantısını sağlamak üzere, özel bir komisyon
tarafından “Umûm Mekâtib-i İ’dâdîye-i Mülkiyenin İdâre-i Dâhiliyelerine Mahsûs
Ta’limat” (13 Haziran 1892) hazırlandı. Bu talimatla rüşdiye ile idadî eğitiminin birleş-
tirilmesi kararı alındı49 ve ders programı da buna göre şekillendi. Üç yılı rüşdiye eğitimi
olan yedi yıllık leyli idadîlerde dil dersi olarak Arapça, Farsça, Türkçe, Fransızcaya, yine
üç yılı rüşdiye eğitimi olmak üzere beş yıllık nehari idadîlerde de aynı dil derslerine yer
verilmiştir.50
1892 yılı ders programında Leyli (yatılı) İdadîlerde Arapça derslerinin dağılımı:51
Sınıflar 1 2 3 4 5 6 7
Arabî 3 3 3 3 2 - -
1892 yılına ders programında Nehari (gündüzlü) İdadîlerde Arapça derslerinin dağı-
lımı:52
44) Mahmut Cevad, Maarif-i Umûmiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat, s. 478.
45) Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim, s. 186.
46) Bilim, Türkiye’de Çağdaş Eğitim Tarihi, Eskişehir 1998, s. 35; Akyüz, Türkiye Eğitim Tarihi, s.
145.
47) Akyüz, Türkiye Eğitim Tarihi, s. 145.
48) Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim, s. 120.
49) Demirel, Fatih, Mekteb-i İdâdî, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Erzurum, 2010, s. 52.
50) Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, s. 14; Kodaman, Abdülhamit Devri, s. 131-132.
51) Mahmud Cevad, Maârif-i Umûmiye Nezâreti, s. 405-406.
52) Mahmud Cevad, Maârif-i Umûmiye Nezâreti, s. 405-406.
322 / Yrd. Doç. Dr. Kerim AÇIK EKEV AKADEMİ DERGİSİ
Sınıflar 1 2 3 4 5
Arabî 3 3 3 2 2
Bu program, İkinci Meşrutiyet döneminde lise ve sancak İdâdîleri için yeni kabul
olunan programlara kadar fazla bir değişikliğe uğramamıştır. Yalnız 1891 çıkarılan Nizamnâmesiyle
ayrıca Elsine-i Erbaa dersi konmuştur. Amaç ülkede yaşayan azınlıklara
Arapça, Ermenice, Rumca ve Bulgarca derslerinden birini seçmeli olarak öğretmekti.53
Elsine derslerinin dağılımı örnek bir programda şöyledir; Rüşdiye ve İdâdî’de Okutulan
Ulûm ve Fünûnun Haftalık Ders Cetveli (1904):54
Sınıflar 1 2 3 4 5 6 7
Arabî 2 2 2 2 2 2 -
Elsine - - - 2 2 1 1
1911 yılı müfredat programıyla, yabancı dil dersinde değişiklik yapılmıştır. İdadî
Mektepleri’nde Okutulan Ulûm ve Fünûnun Müfredat Programı Yedi Senelik İdâdîlere
Mahsus Cetvel (1911):55
Sınıflar 1 2 3 4 5 6 7
Arabî 3 2 1 2 2 2 3
Altı ve yedinci sınıflardaki derslerin açıklamasında "tatbikat-ı Arabiye" ifadesi bulunmaktadır.
Abdülhamit dönemi sonralarında İstanbul’daki İdâdî sayısı dokuza, taşradakilerle birlikte
Osmanlı topraklarındaki toplam İdâdî sayısı 109’a çıkmıştır. Bu okullardaki toplam
öğrenci sayısı 20.000’e yaklaşmıştır.56
1919 yılında çıkarılan müfredat programında Arapça ile diğer ecnebi dillerinin müfredatının
değiştirildiği, yabancı dilinin öğretimi hakkında detaylı bilgiler verildiği dikkat
çekmektedir. Böylece bir türlü netice alınamayan yabancı dil eğitimi hakkında vasıtalı,
vasıtasız usûller tartışmaya açılmıştır.57
53) Ergin, Osman, Maarif Tarihi, 617; Aytekin, Halil, İttihat ve Terakki Dönemi Eğitim Yönetimi, Ankara,
1991, s. 114
54) Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, s. 145.
55) Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, s. 149.
56) Akyüz, Türkiye Eğitim Tarihi, s. 232; Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim, s. 167, s. 203.
57) Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, s. 180.
323
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E KADAR OLAN DÖNEMDE RÜŞDİYE,
İDADİ VE SULTANİ MEKTEPLERİNDEKİ ARAPÇA DERSLERİNİN
YABANCI DİL ÖĞRETİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
İdâdîlerde Arapça Dersinin İçeriği ve Öğretim Yöntemi:
Yedi yıllık idadîlerin ilk üç sınıfı rüşdiye mahiyetinde olup, son dört senesi, asıl idadî
sınıflarını teşkil ediyordu. İdadîlerde Arapça ve Farsça dersleri Türkçeye yardımcı mahiyette
işleniyordu ve gramer ağırlıklıydı. Arapça ve Farsçadan Türkçeye geçmiş kelimelerin
okunup anlaşılması amaçlanıyordu.58 Bu ifadelerden Arapça öğretimi için şunları
söyleyebiliriz: Bu dönemde, Türkçe öğretiminin önem kazanmasına binaen öncelikli
olarak Türkçede geçen Arapça kelime ve yapıların öğretimi söz konusu olmuştu. Buna
göre Arapça dersleri daha çok sarf öğretimi ağırlıklı olarak kelime bilgisini geliştirmek
amacına yönelik işleniyordu.
“…ancak Türkçe Arabî ve Farisi’den lafız istiare ederek zînetlenmekle beraber, haddizâtında
müstakil bir lisan olup kendine mahsûs sarf ve nahiv kavâ’idi bulunmak tabii
olduğundan, Türkçenin kavâ’idi tedris olunduğu sırada Arabî ve Farisi kavâ’idi dahi mufassalan
mecz olarak gösterildiği halde çocukların zihni pek ziyade karışıklığa düşerek,
talebenin ana dillerinin tahsiline muvaffak olamadıkları… bununla beraber Türkçe, Arabî
ve Farisiye ihtiyaçtan tamamı ile vareste olamayacağından, mezkûr iki lisandan alınıp
Türkçeye geçen ve Türkçe gibi tasarruf olunan lafız ve kelimelerin Türkçede kullanılış
tarzlarıyla yalnız bunlara tatbîki câiz olmak üzere musta‘mel bulunan Arapça ve Farsça
kavâ’idi dahi, muhtasar surette gösterilmek münasip addolunarak bu dersin programı bu
yolda tahsîs edildi.”59
1898 yılı programında Arapça hakkındaki kanaat değişmiş ve Arapçanın öğretiminin
zaruri olduğu kanaati ortaya çıkmıştır:
“Lisanı Arap, lisan-ı din olduğundan buna intisap herkes için lazım olduğu gibi
Arapça tedvin olunmuş birçok kütüb-i mu’teber-i ilmiyyeden istifade edebilmek üzere tedris
olunacaktı. Farisi içinde vaziyet aynı idi.”60
Yedi yıllık idadîlerin 1911 yılı programında altı ve yedinci sınıflarında, “Arabî” dersi
“tatbikat-ı arabîye” açıklamasıyla yer almaktadır. Medrese ve rüşdiyelerde öğrencilerin
Arapça kaideleri ezberledikleri halde, Arapça konuşamadıkları ve yazamadıklarının şikâ-
yet konusu olması üzerine Maârif Nezareti bu şikâyetleri göz önünde tutarak idadîlerin
programlarını yeniden düzenledi. İstanbul idadîlerinin altı ve yedinci sınıflarında öğrencilerin
Arapça dil kabiliyetlerinin geliştirilmesi hedeflendi. Öğrencilere bu aşamada Türkçe
tercümeyle birlikte, sarf ve nahiv kaidelerinin uygulamaları yaptırıldı.61
58) Aytekin, İttihat ve Terakki Dönemi Eğitim, s. 106.
59) Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, s. 175.
60) Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, s. 175-176, Mahmut Cevad, Maarif-i Umumiye Nezâreti Tarihçe-i
Teskilât, s. 421.
61) Bildirici, Tanzimat'tan Cumhuriyet’e Türkiye’de Arapça Öğretimi, s. 41-42.
324 / Yrd. Doç. Dr. Kerim AÇIK EKEV AKADEMİ DERGİSİ
3. Sultanîler:
Tanzimat döneminde İmparatorluk bünyesinde rüşdiye ve idadîlerden daha üst düzeyde
öğretim yapmak üzere sultanî okullarının açılması kararlaştırılmıştır. Bu okulların ilki
Galatasaray Sultânîsi’dir. 15 Nisan 1868 tarihinde açılan okulun açılış gayesi kaynaklarda
şöyle ifade edilmektedir: Her türlü lisan ve ilmi bilen insanlar yetiştirmek, her sınıf
insanın kendini yetiştirmesine imkân sağlamak, Osmanlı Devleti’nde yaşayan unsurların
kaynaşmasına vesile olmak. Bu amaçla ve Usûl-i cedîde eğitim anlayışına uygun olarak
açılacak okullara numune teşkil etmek üzere Mekteb-i Sultanî kurulmuştur.62 Galatasaray
Sultanîsi, Ağustos 1868 tarihinde Galatasaray’daki binasında 348 öğrenciyle tedrisata
başladı.63 Bir Türk müdür ve Fransız ikinci müdür idaresinde kurulan okulda başlangıçta
eğitim süresi, beşi ibtidai ve beşi kolej sınıfları olmak üzere on yıl idi. Okula Fransa’dan
ehliyetli öğretmenler getirtilmiş, Türkçe okunacak dersler için devrin seçkin öğretmenleri
tayin edilmişti.64 Galatasaray Sultanîsi tüm Osmanlı tebaası çocuklarının gidebileceği,
ortaöğretim düzeyinde bir okuldu. Buradan mezun olan öğrenciler, yüksekokullara gidebileceklerdi.
Okula kabul edilirken istenen düzeyde olmayanlar üç yıl süren hazırlık sını-
fını tamamladıktan sonra asıl sınıflara dâhil edileceklerdi. Öğretim dili Fransızca olarak
kabul edilen Sultanî’de okutulacak dersler şunlardır: “Fransızca, Türkçe, Grekçe, Ahlak,
Latince, Umumi Tarih ve Osmanlı Tarihi, Coğrafya, Matematik, Kozmografya, Mekanik,
Fizik, Kimya, Ekonomi, Tabiat Tarihi, Hukuk, Umumi Edebiyat.”65 Yapılan bu ilk programda
Arapça dersi yoktur.66
1869 Maârif-i Umumiye Nizamnamesi ile Sultanî mekteplerinin ülke genelinde yaygınlaştırılması
ve öncelikli olarak vilayet merkezlerinde açılması planlanmıştır. Sultânî-
lerin, âdî ve âlî olmak üzere, iki kısımdan oluşması kararlaştırılmıştı. Âdî kısım idadî
derslerini, âlî kısım ise sultânî derslerini içermekteydi. Âlî kısım da biri edebiyat, diğeri
ulûm ve fünûn olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Öğretim süresi, üçü âdî, üçü âlî olmak üzere
altı yıldı. Sultânîlere idadî ve rüşdiye mezunları kabul edilecekti. İdâdî mezunları sultânî-
nin âlî kısmına, rüşdiye mezunları ise âdî kısmına kaydedilecekti.67 Buradan hareketle
sultânîlerin âdî kısmının idadî seviyesinde olmasının planlandığını söylebiliriz.
Maârif-i Umumiye Nizâmnâmesi ile vilayet merkezlerinde kurulması planlanan sultanîler
açılamamıştır. Ancak idadîlerin yapısında gerçekleştirilen değişikliklerle, vilayet
merkezlerinde yedi yıl süreli idadîler ile İstanbul’da onlara denk dört yıl süreli idadîler
62) Mektebi Sultanî’nin Ellinci Sene-i Devriyesi Münasebetiyle, İstanbul: Mabaa-ı Amire 1919, s. 4.
63) Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, s. 9; Unat, Türkiye’de Eğitim Sisteminin Gelişimi, s. 47; Ergin,
Türkiye Maarif Tarihi, s. 484; Şişman, Adnan, Galatasaray Mekteb-i Sulatnisi’nin Kuruluşu ve İlk
Öğretim Yılları(1868-1871), İstanbul 1989, s. 23.
64) Unat, Türkiye’de Eğitim Sisteminin Gelişimi, s. 47.
65) Şişman, Galatasaray Mekteb-i Sulatnisi’nin Kuruluşu, s. 18-19.
66) Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, s. 197-198.
67) Nizâmnâme 1286, madde: 42, 46, 48, 164.
325
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E KADAR OLAN DÖNEMDE RÜŞDİYE,
İDADİ VE SULTANİ MEKTEPLERİNDEKİ ARAPÇA DERSLERİNİN
YABANCI DİL ÖĞRETİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
teşkil edilmiştir. Bu okullar, söz konusu nizamnamede kararlaştırılan sultânîleri de bünyelerinde
barındırmaktaydı.68 İstisna olarak Beyrut’ta, Maârif-i Umumiye Nizâmnâmesi’nde
kararlaştırılmış sultânîlerden olmak üzere, Medrese-i Sultânî ismiyle, altı yıl süreli bir
sultânî açılmıştır. Bu sultânî 1888-1889 öğretim yılında yatılı idadîye çevrilmiştir.69
1877 yılında Galatasaray Sultanîsî müdürlüğüne atanan Ali Suavi okulun idari teş-
kilatı, öğrenci ve öğretmen disipliniyle alakalı bir dizi ıslahat gerçekleştirdi. Öğretim
bakımından yapılan en önemli yenilik ders programlarının değiştirilerek Arapça, Farsça,
Akaid, Arap Edebiyatı ile Türkçenin zorunlu dersler haline getirilmesidir.70 Latince ders
programından çıkartılmış böylece okul Türkleştirilmiştir.71
1898-1999 yılı Sultanî programında Arapça dersleri:72
Sunuf-ı İptidaiye (Üç sınıf) : Arapça ders yoktur.
Sunuf-ı Tâliye Sunuf-ı Âliye
1.Sınıf : Arabî 4.Sınıf : Arabî
2.Sınıf: Arabî 5.Sınıf : Arabî ve Belagât
3.Sınıf : Arabî 6.Sınıf: Arabî ve Belagât
1904 yılında Galatasaray Sultanîsi Fransızca ve Türkçe olarak iki kısma ayrılmıştı.
Fransızca kısmında Arapça öğretimi yapılmıyordu. Türkçe kısmında Arapça dersler şöyleydi:73
Türkçe Kısmı
Sunuf-ı İptidaiye: Üç sınıf. Arapça dersi yoktur.
Sunuf-ı Rüşdiye: Üç sınıf. Her sınıfta “Arabî” dersi iki saattir.
Sunuf-ı İdâdîye : Sınıflar 1 2 3
Nahvi Arabî 2 - -
Arabî - 2 2
Tercime Dersi - - 2
II. Meşrutiyet döneminde, mevcut yatılı idadîlerdeki eğitim kalitesi yeterli bulunmadığından
bu idadîlerin, sultânîye dönüştürülmesi kararlaştırılmıştır. 14 Ekim 1910 tari-
68) Unat Unat, Türkiye’de Eğitim Sisteminin Gelişimi, s. 47-48; Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim, s.
143.
69) Demirel, Fatih, "II. Meşrutiyetten Sonra Osmanlı’da Orta Öğretim: Sultânîler", Tarih İncelemeleri
Dergisi, C. XXVII, Sa.2, Aralık 2012, s. 342.
70) Mehmedoğlu, Tanzimat Sonrasında Okullarda Din Eğitimi, s. 147.
71) Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, s. 181.
72) Mehmedoğlu, Tanzimat Sonrasında Okullarda Din Eğitimi, s. 148.
73) Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, s. 194-197.
326 / Yrd. Doç. Dr. Kerim AÇIK EKEV AKADEMİ DERGİSİ
hinde alınan kararla ülke düzeyinde on iki idadî sultânîye dönüştürülmüştür.74 Eğitim-
öğretim süresi yedi yıl olarak belirlenen bu sultânîlerin /1910-1911 ders yılında öğrenci
sayıları toplamı 4159 'dur.75 1913–1914 ders yılında vilayetlerdeki yedi yıllık idadîler ve
İstanbul’daki idadîler (toplam 23 idadî) sultânîye çevrilmiştir. Böylece Osmanlı eğitim
sisteminin ortaöğretim kurumlarını oluşturan sultânîlerin sayısı, Galatasaray Sultânîsi ile
birlikte, otuz altıya ulaşmıştır.76 Galatasaray Sultanî’si kendi özel programını ve öğretim
sistemini, yeni açılan Sultanîlerden istisna olarak II. Meşrutiyet devrinde de aynen korumuştur.77
1913 yılı eğitim-öğretim programlarında Sultânî Mekteplerinin Tali Sınıflar Birinci
Devre Ders Cetveli:78
Sınıflar 6 7 8 9
Arabî 3 2 1 2
1913 Yılı Sultânî Mekteplerinin Tali Sınıflar İkinci Devre Ders Cetveli:79
Dersler
10. Sınıf 11. Sınıf 12. Sınıf
Funun Edebiyat Funun Edebiyat Funun Edebiyat
Arabî - 4 - 4 - 4
Sultanîlerde Arapça Dersinin İçeriği ve Öğretim Yöntemi:
Başlangıçta sultanî programda Arapçaya yer verilmemesine rağmen programa dâhil
edildikten sonra Türkçe ve Farsçayla beraber öğretimine önem verilen dersler arasına
girmiştir. Bu dönemde ilk sırada Fransızca ve fen derslerinin öğretimi gelmekteydi.80
Öğretim süresi on iki yıl olan bu sultanîlerde Arapça öğretiminin temeli altı yedi ve
sekizinci sınıflarda atılıyordu. Sarf dersinde kaidelerin öğretimi, kıraat dersinde ise kısa
konuların okunması ve gramer uygulaması yapılıyordu. Sekizinci sınıftaki öğretim tamamen
uygulama üzerineydi. Vezinli kafiyeli olarak yazılmış hikaye, destan, mesnevi veya
nesirler üzerinde önceki senelerde öğretilen sarf ve nahiv kaidelerinin uygulaması ile
74) Ergün, Mustafa, İkinci Meşrûtiyet Devrinde Eğitim Hareketleri (1908-1914), Ankara 1996, s. 220.
75) Demirel, "II. Meşrutiyetten Sonra Osmanlı’da Orta Öğretim: Sultânîler", s. 343.
76) Demirel, "II. Meşrutiyetten Sonra Osmanlı’da Orta Öğretim: Sultânîler", s. 344.
77) Koçer, H. Ali, Türkiye Modern Eğitiminin Doğuşu ve Gelişimi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları,
Ankara 1991, s. 132.
78) Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, s. 157.
79) Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, s. 151; Ergün, II. Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri, s. 232-
234.
80) Sungu, İhsan, “Galatasaray Lisesinin Kuruluşu”, Belleten, VII2/28 (1943), s. 335.
327
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E KADAR OLAN DÖNEMDE RÜŞDİYE,
İDADİ VE SULTANİ MEKTEPLERİNDEKİ ARAPÇA DERSLERİNİN
YABANCI DİL ÖĞRETİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Ayet-i Kerime’lerle bazı Hadis-i Şeriflerin ezberletilmesine çalışılırdı. Devr-i Sânî Edebiyat
şubelerinde öğrencilerin Kur’ân’daki, Arapça şiir ve nesirlerdeki üslubu, ince sanatı,
anlamlarını kavramaları için Belagat ilmine ait uygulamalı dersler yapılmaktaydı.81
Arapçanın geniş şekilde öğretimi Tâlî ve Âlî sınıflarında idi. Tâlî sınıflarında Arapça
öğretimi uygulamalı, Âlî sınıflarında nahiv öğretimi ve tercüme çalışmalarıyla devam
etmekteydi. Bu uygulamalar üst sınıflarda daha da yoğunlaştırılarak Türkçeden Arapçaya
veya Arapçadan Türkçeye yapılan çalışmalarla pekiştirilmekteydi. Arap Edebiyatı Tarihi
hakkında bilgiler verilmiş, meşhur edip ve şairlerin eserlerinden beyit ve kıtalar ezberlettirilmiştir.82
İsmail Ertaylan, Galatasaray Sultanî’sindeki öğrenim yılları ile ilgili hatıratında Zihni
Efendi hakkındaki düşüncelerini ifade ederken Arapça öğretimi ile ilgili şunları belirtmektedir:
“...Arapçayı güya evvelki sınıflarda öğrenmiş olduğumuz için kendisi bize Arap
Edebiyatından parçalar yazdırır, okutur, izah eder, kelimenin çeşitli anlamları üzerinde
durur. Güzel sözlerle alakamızı canlandırmaya çalışırdı. Büyük şairlerin hal tercümelerinden
kısa bilgiler verir, bıkmadan usanmadan anlatırdı...”83
Ahmed Naim Bey bu okuldaki Arapça öğretimini şöyle değerlendirmektedir: “...ilimlerin
ve fenlerin tedris edildiği bir mektepte Arapça ile haftada iki saat meşgul olunca,
yine o kadar bir müddet içinde nahiv ve sarf kaidelerini gayet mazbut olarak bellemek,
ibareyi sökmeye bir meleke ve kudret peyda etmek, mektepten çıktıktan sonra az zaman
içinde bu tahsili layık olduğu dereceye ulaştırmak imkânının mevcut olduğunu gösterdi...
Lisan kaidelerini tatbikatı ile beraber öğretmekten ibaret olan bu usûllerin ..."84
Ahmet Naim, Mektebi Sultanî Arapça hocalığına tayin edildikten sonra bu dilin öğ-
retiminde kullandığı usûlden bahsederken şunlara işaret etmektedir:“...Mekteb-i Sultanî
talebelerine daha birinci senede ilkin Arapçadan Türkçeye, Türkçeden Arapçaya tercü-
meler yaptırmak istedim. Tecrübeye koyuldum. Tatbikat ve temrinler yaptırırken el-Müntehab85
ile el-Muktedab’ın86 pahası yüksek cevherlerinden istediğim gibi tasarrufa intihal
denilmez sanırım.”87
81) Bildirici, Tanzimat'tan Cumhuriyet’e Türkiye’de Arapça Öğretimi, s. 52.
82) Açık, Kerim, Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Arapça Öğretimi, (Basılmamış Doktora Tezi), Marmara
Üniversitesi, İstanbul 2002, s. 118.
83) Arslan, Son Devir Osmanlı Alimlerinden Mehmed Zihni, s. 166.
84) Babanzade Ahmed Naim’in Hacı Mehmed Zihni Efendi’nin el-Muntahab ve el-Muktadab adlı eserinin
önsözünde yer alan Arapça öğretimi ile alakalı sözlerinden. Bkz. Kızıklı, Zafer, “Babanzâde
Ahmed Naim’in Arapça Öğretimine Dair Bir Makalesi”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi,
C. VII, Sa.4, 2007, s. 445-461.
85) Mehmed Zihni Efendi, 1332/1913, el-Müntehab fi kavaidi's-sarf, İstanbul 1303.
86) Mehmed Zihni Efendi, el-Muktedab fi kavaidi’n-nahv, İstanbul 1303.
87) Arslan, Son Devir Osmanlı Alimlerinden Mehmed Zihni, s. 95.
328 / Yrd. Doç. Dr. Kerim AÇIK EKEV AKADEMİ DERGİSİ
Maârif Nezareti Batı’da kullanılan dil öğretim yöntemlerini de takip ediyordu. Almanyalı
muallim Berliç’in kullandığı usûlün (Berliç Usûlü88) Batı’da çok faydalı olduğu
görülerek bu yöntemin Arapça öğretiminde uygulanmasına karar verildi. Bu karar üzerine
oluşturulan üç kişilik bir komisyon tarafından sultanîlerde okutulmak üzere Berliç
usûlüne uygun olarak Ta‘lîm-i Lugati’l-Arbiyye ala Tarîkat-ı Berttin89 isimli eser kaleme
alındı.90 Bu kitap Galatasaray Sultanîsi'nde Arapça öğretiminde kullanılmıştır.
III. ARAPÇANIN YABANCI DİL OLARAK ÖĞRETİMİNDE YETERLİ
SEVİYEYE ULAŞILAMAMASININ NEDENLERİ.
1. Öğretmen Durumu:
Tanzimat döneminde açılmaya başlayan rüşdiyelerde kaliteli bir öğretim yapılabilmesi
iyi yetişmiş öğretmenlerin varlığına bağlı idi. Bu amaçla 16 Mart 1848'de bu okullara
öğretmen yetiştirmek üzere Dârulmuallimin-i Rüşdi adıyla bir okul açıldı. 1851'de yayımlanan
nizamnamesinde öğrenci adaylarına Arapçayı anlayıp Türkçeye çevirebilecek
bilgiye sahip olmaları şartı getirilmiştir.91 Bu proje Tanzimat yöneticilerinin eğitim konusunu
başlangıçta büyük bir ciddiyetle ele aldıklarını göstermesi bakımından önemli bir
girişimdir.
Fakat yeni açılan okullarda “Usûl-i cedîd” adı verilen yeni öğretim metotlarını icra
edebilecek yetkin öğretmenlerin sayısı yok denecek kadar azdı. Dârulmuallimin-i Rüşdî
okulu mezunu öğretmenlerin sayısı yetersizdi. Bu durumla ilgili şu iki tespit bize önemli
bilgiler vermektedir. İlk Eğitim Bakanı Abdurrahman Sami Paşa'nın emri ile 1860‘da
öğretmene ihtiyaç bulunduğu ve Darülmuallimîn mezunlarının sayıca ve bilgice yetersiz
yetiştiklerini ileri sürülerek İstanbul dışındaki sekiz Rüşdiye'ye dârulmuallimin mezunu
olmayanlardan sınavla öğretmen atanmıştır. Ayrıca Mart 1861 tarihli Nizamnamede yer
alan “ihtiyaç kalmayıncaya kadar ve geçici olarak Darülmuallimîn dışından da öğretmen
atanabileceği” hükmü haksız atama yolunu yasallaştırmışlardır. İhtiyaç gerekçesiyle öğ-
retmen yetiştirme ve temininde oluşan bu olumsuzluğun günümüze kadar devam ettiğini
söyleyebiliriz. 1860‘tan itibaren bu kurum üzerinde medresenin etkisi artmaya başlamış
ve II. Meşrutiyet dönemine kadar sürmüştür.92
88) Berliç Usûlü; öğrencinin yakın çevresinde devamlı gördüğü eşya, şahıs ve tabiattaki manzaralarla
bunlara delalet eden isimler, sıfatlar, fiiller ve edatlardan cümle ve hikayeler üreterek dilin doğru,
akıcı ve düzgün söylenmesine ve irab kaidelerine uygun olarak öğrenmekten ibaretti. Bu usûle uygun
olarak Mekteb-i Sultanî muallimlerin hazırladığı Ta’lîm-i Lugatı’l-Arabiyye a’lâ Tarîkat-ı Berttin
adlı kitap metodik olarak üçüncü bölümde incelenmiştir.
89) Komisyon, Ta’limu’l-Lugati’l-Arabîye a’lâ Tarîkat-ı Berttin, İstanbul: Mahmud Bey Matbaası
1331.
90) Bildirici, Tanzimat'tan Cumhuriyet’e Türkiye’de Arapça Öğretimi, s. 54-55.
91) Akyüz, Türkiye Eğitim Tarihi M.Ö.1000-M.S. 2007, s.177-178.
92) Akyüz, "Türkiye'de Çağdaş Anlamda Öğretmenlik Mesleğinin Doğuşu", Türkler, Ankara 2002, c. 15,
s. 15-17.
329
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E KADAR OLAN DÖNEMDE RÜŞDİYE,
İDADİ VE SULTANİ MEKTEPLERİNDEKİ ARAPÇA DERSLERİNİN
YABANCI DİL ÖĞRETİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
1851'de başlatılan ehliyetli öğretmen yetiştirme planın yeterince etkin uygulanamadığını
ve maârif alanındaki hayati ihtiyaca rağmen bu konuya gerekli önemin verilmediğini
söyleyebiliriz. Dârulmuallimin-i Rüşdî, medresenin etkisinden uzak öğretmenler
yetiştirmek amacıyla kurulmuş olmakla birlikte, ilk yıllarda görev yapan öğretim kadrosu
genellikle medrese kökenlilerden olması93 da dikkate değer bir ayrıntıdır.
1869 Maârif-i Umumiye Nizamnamesi ile "mükemmel muallimler yetiştirmek üzere"
ifadesiyle rüşdiye, idadîye ve sultanîye şubelerinden oluşan büyük bir Darulmuallimin
kurulması kararı alınmıştır.94 1871‘de Darülmuallimînin üç şubesinde toplam 200 öğrenci
vardı. 1874 yılı itibariyle Darülmuallimînler, sayıları tüm ülkede 300‘ü aşan rüşdiye
mektebi öğretmenlerini bile sağlamakta yetersiz kalmışlardır.95
Aynı durum kız ibtidailerinde ve kız rüşdiyelerinde de söz konusudur. Kız rüşdiyelerinin
sayısı yıldan yıla artmasına rağmen Dârulmuallimât mezunlarının sayısı yetersizdi.96
Bu okullarda öğretmenlik yapacak vasıflara sahip hanımlar bulanamadığından kız rüşdiyeleri
mezunlarından öğretmen tayin ediliyordu. Buna rağmen yeterli sayıda öğretmen
temin edilemiyordu.97 Bu sorun II. Meşrutiyet’e yıllarına kadar devam etmiştir. Nitekim
Denizli Mebusu Mehmed Sıddık Efendi 1914 yılına Meclis-i Mebusan toplantısında kız
okullarında öğretmenlik yapanların işin ehli olmadıklarını şöyle dile getirmiştir: “İnâs
mekteplerine o kadar ehemmiyet verilmiyor. İnâs mektepleri muallimleri de o kadar muktedir
değil. ….muallimin tesiri ana babadan fazladır. O yüzden muallimlerin ahlaklı, erbâb-ı
faziletten intihab edilmesine tabîdir ki dikkat edilmesi zarurîdir.”98
Öğretmenlerin durumu Mehmed Said Paşa’nın 1888 tarihli tezkeresine yansımıştır.
Tezkerede Said Paşa, farklı okullarda uygulanan ders programlarının birbirleriyle uyumsuzluğunu
eleştirerek, devlet okullarındaki öğretmen kalitesinin düşüklüğüne dikkati
çekmiştir.99
Satı Bey maârif reformunun gerçekleşebilmesinin iyi yetişmiş öğretmenlere bağlı olduğuna
dikkat çekmiş ve bu alandaki ihtiyacı şöyle dile getirmiştir: “...Mekteplerimizin
en büyük noksanı talim ve terbiye usûllerini bilen veya yetenekli muallimlerin yokluğudur...”100
93) Öztürk, Cemil, Türkiye’de Dünden Bugüne Öğretmen Yetiştiren Kurumlar, Marmara Üniversitesi
Atatürk Eğitim Fakültesi Yayınları, İstanbul 1998, s. 152.
94) Akyüz, Türkiye Eğitim Tarihi M.Ö.1000-M.S. 2007, s. 181.
95) Akyüz, "Türkiye'de Çağdaş Anlamda Öğretmenlik Mesleğinin Doğuşu", s. 17.
96) Tümer Erdem, Yasemin, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’ Kızların Eğitimi, Ankara 2013, s. 127-
128.
97) Tümer Erdem, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Kızların Eğitimi, s. 184.
98) Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, 1 Temmuz 1330, s. 230.
99) Nurdoğan, Arzu M., Osmanlı Modernleşme Sürecinde ilköğretim (1869 – 1922), (Basılmamış Doktora
Tezi), İstanbul 2005, s. 580.
100) Ayhan, Halis, “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi İlk ve Orta Öğretim Programına Girişi ve Bugünkü
Müfredatı”, İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Araştırma Dergisi, Sa.6, İstanbul 1999, s. 212-213.
330 / Yrd. Doç. Dr. Kerim AÇIK EKEV AKADEMİ DERGİSİ
XX. Yüzyıl başlarında Osmanlı eğitim kurumlarında her kaynaktan öğretmen vardı.
Her kademedeki okullardan mezun olanlar, hatta okul yüzü görmemişler bile öğretmen
olabiliyorlardı.101 Osmanlı eğitiminde öğretmenlik kadar karışık bir meslek yoktur. Bunlar
kabataslak üç gruba ayrılabilirler: Ehliyetnameli ve hiç bir okuldan yetişmemiş olanlar,
eski Dârülmuallimîn ve idadî mezunları, yeni Dârülmuallimîn mezunları.102 Öğretmen
bulunmayan bölgelerde farklı tarzlarda öğretmenlik yapan, bu işten geçimini sağlayan
insanlar vardı.103 Eğitimci Namık Ekrem Bey 1909 tarihli “Maârif” adlı risalesinde II.
Meşrutiyet döneminin devraldığı eğitim mirasına ciddi eleştiriler getirmiştir: “…Rüşdiyeden
neşet etmiş, kalemden yetişmiş, hatta hiç mekteb görmemiş kimselere bile muallimlik
veriliyor idi. Bir mektebden metrud(kovulan) başka bir mektebe hoca oluyordu.”104
II. Meşrutiyet Döneminde Bakan Emrullah Efendi bakanlığı sırasında bir muallim sı-
nıfı yaratmaya çalışmıştır. Bunun için seyyar muallimleri, yıllıkçı muallimleri kaldırmak
istemiştir.105 Emrullah Efendi tarafından hazırlanan yasa tasarısında “Öğretmen yetiştirme
ve öğretmenliğin bir meslek haline getirilmesi” hususuna yer verilmiştir. Mesleki yeterliliğinin
yanısıra öğretmen sayısının da yetersiz olduğu vurgulanmıştır. Eğitim sisteminin
her kademesinde öğretmen açığı vardı.106
Öğretmenlerin mali ve mesleki durumları diğer memurlara göre daha kötüydü. Neredeyse
aylık geçimlerini sağlamayacak derecede az maaş alıyorlardı. Ayrıca öğretmenlerin
branşlarına göre farklı ücret uygulanması da öğretmenler arasında huzursuzluk kayna-
ğıydı. Öyle ki Emrullah Efendi bakanlığı döneminde memur öğretmenleri maârif teşkilatından
uzaklaştırmak istemiştir. Bu durumda olanların ya memurluk ya da öğretmenliği
tercih etmeleri istenince, çoğu öğretmenliği bırakıp memurluğa geçmişlerdir.107 Aynizade
Osmanlı’da öğretmenlerin sorunlarını ele aldığı yazısında şunları dile getirmektedir:“…
güçlükle muallimlik elde edenler, bar ihtiyaç altında ezilir. İdare-i nefisden aciz ayda güç
hal ile aldığı üç yüz kuruş ücretle münferiden yaşasa bile geçinmek düşvar. Ya ailesi de
var ise… Ya ebeveynine de iaşe etmek mecburiyetinde ise…”108 İdadî mektepleri öğretmenlerinin
maaş yönünden durumları da sıbyan ve rüşdiye öğretmenlerinin durumundan
farklı değildi.109
101) Ergün, II. Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri, s. 81.
102) Ergün, II. Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri, s. 137.
103) Öztürk, Türkiye’de Dünden Bugüne Öğretmen Yetiştiren Kurumlar, s. 19.
104) Türk, İbrahim Caner, "Âyanzade Namık Ekrem (1878-1917)’İn Maârif Adlı Risalesine Göre II.
Meşrutiyet Dönemi Başlarında Osmanlı Devleti’nde Maârifin Durumu", Erzincan Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (ERZSOSDE) VII–I, s. 68.
105) Ergün, II. Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri, s. 81.
106) Ergün, II. Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri, s. 82.
107) Ergün, II. Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri, s. 81.
108) Türk, "Âyanzade Namık Ekrem (1878-1917)’in Maârif Adlı Risalesi", s. 69.
109) Ergün, II. Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri, s. 71.
331
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E KADAR OLAN DÖNEMDE RÜŞDİYE,
İDADİ VE SULTANİ MEKTEPLERİNDEKİ ARAPÇA DERSLERİNİN
YABANCI DİL ÖĞRETİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Ayrıca eski usûlde yetişmiş öğretmenlerle Darulmuallimin’den mezun genç öğretmenler
arasında usûl ve yöntem konusunda ciddi uyumsuzluk yaşanmaktaydı. Eski ve
yeni usûl üzere yetişen öğretmenlerin geçinememeleri ve eğitim hususlarında yaşanan
anlaşmazlıklar maarif alanında milli eğitim şuurunun oluşmasına engel olmuştur.
110
Bir diğer temel sorun; Maârif Nezareti'nin kurumsallaşmış bir öğretmen denetleme
ve değerlendirme sisteminin olmamasıdır. Buna bağlı olarak öğretmenlerin mesleki gelişimini
sağlayacak etkili bir uygulama da yoktu. Ayrıca idari durumlar veya davranış
sorunları hariç öğretmenin meslekten ayrılması söz konusu değildi.111
2. Öğretim Yöntemleri:
Tanzimat’ın ilanıyla eğitim alanında yenilik arayışları başlamış fakat hemen hayata
geçirilememiş, çok zaman kaybı yaşanmıştır. Meclis-i Maârif tarafından hazırlanan “Nizamına
Tatbiken Etfalin Talim ve Terbiyelerini Ne Vechile İcra Eylemeleri Lazım Gelece-
ğine Dair Sıbyan Mekâtibi Hocaları Efendilere İtâ Olunacak Talimat” ismiyle 1847‘de
hükümetçe yayımlanan ve ilkokullarda uygulanması planlanan Usûl-i Cedîd yöntemi
ancak yirmi yıl sonra uygulanabilmiştir. Usûl-i cedîd hareketinin ilk uygulaması 1873
yılında Nuruosmaniye Camii‘nde bulunan ibtidai mektebinde başlatılmıştır.112 Bu durum
yeniliklerin uygulanmasında yaşanan gecikmeleri yansıtması bakımından önemlidir.
Usûl-i cedîde ile öğretim yapabilecek yeterli sayıda öğretmenin olmayışı da yeni yöntemlerin
yaygınlaşmasının önündeki engellerden biriydi. Öğretmen yetersizliğinden dolayı
medrese mezunlarına yeni okullarda görev veriliyordu. Bu durumla ilgili Uşaklıgil
hatıratında 1870'li yılların başlarında rüşdiyelerde Arapça öğretiminde Usûl-ı Cedid'in
uygulanamadığını şu şekilde dile getirmektedir: “Vatan evlatlarına dünyevi bir tahsil
vermek gayesiyle açılan rüşdiyelerin talim heyetleri, ekseriyetle medrese mensuplarından
seçildiğinden medresenin tedris usûlü mekteplerde de devam edip gidiyordu.”113
Anadolu’yu gezip görmüş seyyahlardan, Türkçe öğrenmeye merak salmış olan Charles
Newton kaleme aldığı hatıratında114 hocasının uyguladığı yöntemi şöyle anlatmaktadır:
“Bu hocanın öğretim yöntemi, kendisinden sonra tekrar etmeye zorlamaktır. Hocanın
ağzından çıkan her sözcük, yazılı bir metinden çıkar gibiydi ve konuşurken, her harfi
belirti gruptaki sözcüklerle ilişkilendirirdi. Zavallı öğrenciler, alfabedeki harfleri, en
basit gramer biçimlerini ve hatta yaygın argo sözcükleri öğrenmeden önce bu kalıpları
öğrenmeliydi.”115
110) Ergün, II. Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri, s. 137.
111) Nurdoğan, Osmanlı Modernleşme Sürecinde ilköğretim, s. 75.
112) Akyüz, "Türkiye'de Çağdaş Anlamda Öğretmenlik Mesleğinin Doğuşu", s. 209.
113) Kansu, Türkiye Maarif Tarihi, s. 92.
114) Newton, Charles Thomas, "Travels & Discoveries İn The Levant", Vol. I, Day & Son Limited,
London 1865, s. 266.
115) Poyraz, Cengiz, Fatih Öztop, "19. Yüzyılda Yabancıların Gözüyle Osmanlı Eğitimi", Eğitim ve Öğ-
retim Araştırmaları Dergisi, Şubat 2013, C. 2 sa.1, s. 309-310.
332 / Yrd. Doç. Dr. Kerim AÇIK EKEV AKADEMİ DERGİSİ
Osmanlı eğitim müesseselerinde takrir ve ezber metodu öğretimin neredeyse bütün
alanları için önemli oranda geçerlidir.116 Arapça öğretimini ciddi bir sorun olarak ele alan
ve çözüm önerileri üreten Babanzade Ahmet Naim’in bu konudaki değerlendirmesi şöyledir:
“...Lakin Arapçayı öğrenmekten maksad hiç düşünmeden bir solukta nasara'nın siğa
çekimini yaptırmaktan müpteda haber mefhumudur ibaresini çocuğun ağzına vermekten
ibaretmiş gibi talebenin zihinleri tatbikat ile temrin ve terbiye edilmediği, anlamaktan
ziyade ezberciliğe alıştırıldığı cihetle ileriye doğru atılan bir adımdan da umulan fayda
hasıl olmadı. Yine Arapça anlaşılmaz halledilemez bir muamma olarak kaldı.”117
Satı’ Bey, Terbiye-i İbtidaiye Mecmuasında 1908 yılında kaleme aldığı “Usûl-ü tedrisin
fevaid-i esasiyesi” başlıklı yazısında Osmanlı Devleti okullarındaki öğretim yöntemi
konusunda; okullardaki asıl korkunç şeyin “usûl-ü tedris” kaidelerine hiç uyulmamasından,
hatta onların zıddına hareket edilmesinden kaynaklandığını ifade ederek şu tespiti
yapmıştır: “ezbercilik okullarımızda bir illet gibidir, dersler birbirini nakzettirmektedir,
anlatılanların çoğu, çocukların anlamayacağı şeylerdir; soyut şeyler anlatılmaktadır,
dil sade değildir; hiçbir fikir vermeyen boş kelimeler kullanılmaktadır...”118 Satı Bey bir
başka yazısında yine ezber usûlünü şöyle eleştirmektedir: “Bizde, öğretimin en genel
ve en müzmin hastalığı ezberciliktir. Bu, her derecedeki okullarımızda vardır. Ezbercilik
faydasız olduğu gibi üstelik zararlıdır; öğretimin iyileştirilmesi çalışmalarında en çok
buna dikkat edilmelidir. Ezberciliğin en önemli sebebi, öğretmenlerdir; çoğu öğretmenler
öğretmenin ne demek olduğunu bilmiyorlar. Ezbercilik soyutçuluğun, öğretimde hızlılığın
bir sonucudur. Öğretmenler, ezberciliğin farkına vardıkları andan itibaren bunu önlemeye
çalışmalıdırlar. Bu da ancak bir “usûl-ü tedris” takip etmekle mümkündür. Ezbercilik
bizi kandırmaktadır; gelecek kuşaklarımız için de çok tehlikelidir; bundan kaçınmak her
öğretmenin görevidir.”119
Takrir ve ezber yönteminde gözlem, uygulama, üretme gibi becerilerinin kullanılması
ve geliştirilmesi söz konusu değildir. Arapçanın bir yabancı dil olarak öğretilmesi göz
ardı edilerek, dinleme-konuşma ve yazma becerilerini geliştirilecek dersler yapılmamış,
ayrıca bu hedeflere uygun öğretim malzemesi de üretilmemiştir. Halit Ziya Uşaklıgil’in
anılarında rüşdiyelerde konuşma becerisinin yeterli seviyede geliştirilemediğini görebiliriz:
“Sonunda bir bilgi yükü ile mektepten çıkan genç, ne İranlı çaycıya dört kelimelik
Farisi bir cümle söyleyebilir, ne Arapça bir Mısır gazetesinin on satırlık bir fıkrasını anlardı.”120
Benzer şekilde sınıf içi aktivitelerde yazma becerisinin geliştirilmesine yönelik
ciddi bir çalışmanın yapılmadığını yine Uşaklıgil’in hatıratından anlamaktayız: “Mek-
116) Akyüz, Yahya, "Türk Eğitim Tarihinde Öğretimde Ezbercilik ve Kaynakları", XI. Türk Tarih Kongresi,
Ankara 1994, s. 2257-2275.
117) Ahmed Naim, Zihni Efendi’nin el-Muntehab ve el-Muktadab adlı eseri için yazdığı önsözde; bkz.
Arslan, Son Devir Osmanlı Alimlerinden Mehmed Zihni s. 93.
118) Ergün, II. Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri, s. 189.
119) Ergün, II. Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri, s. 190.
120) Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim, s. 106-107.
333
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E KADAR OLAN DÖNEMDE RÜŞDİYE,
İDADİ VE SULTANİ MEKTEPLERİNDEKİ ARAPÇA DERSLERİNİN
YABANCI DİL ÖĞRETİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
tepte yazı işlerinde vazife verildiğini bilmiyorum ....Günün son yarısı böyle geçerdi. Ve
madem ki evde hazırlanmak üzere verilmiş vazife yoktu; öteki milletlerden çocuklar her
gün defterler dolusu vazife hazırlarken biz o gün Sadi’den121 yarım hikaye ile dört mısra,
İzhar122’dan beş satır öğrenmiş olmakla fikrimizi doyurarak evlere dönerdik.”123
Yeni yöntemlerin uygulanamaması sorunu II. Meşrutiyet Döneminde Emrullah Efendi
tarafından hazırlanan Tedrisat-ı İbtidaî Kanun-ı Muvakkatı’nın 15 Ekim 1913‘te kabulüne
kadar devam etmiştir.124 Bu dönemin temel sloganı “Devletin yıkılışını ancak eğitim
kurtarır” olmuştu. Programlar yenilenmiş, kızların ve kadınların eğitimi göstermelik olmaktan
kurtarılmaya çalışılmış, eğitim metotlarının ezberci alışkanlıklardan kurtarılıp, o
günkü deyimle “tekşifi ve ayani” (gözleme ve araştırmaya dayanan) kılınmasına çalışılmıştır.125
1919’da çıkarılan özellikle Arapça ile diğer yabancı dillerinin müfredatının değiştirilmesi
ve yabancı dil öğretimi hakkında malumat veren “muaddel müfredat programı”
dikkate şayandır. Eskiden beri bir türlü olumlu netice alınamayan yabancı dil tedrisatı
hakkında vasıtalı, vasıtasız usûller bu programda tartışmaya açılmış ve uygulama biçimleri
hakkında bilgiler verilmiştir. Methode İndrecte (Dolaylı Yöntem), tercüme, gramer
ve talebenin ana dilinde düşünerek öğrenmesi yoludur. Diğeri bunun zıttı olan Methode
Directe (Direkt Yöntem, Doğal Yöntem)’dir ki Meşrutiyetin ilanından bu programın neş-
redildiği güne kadar takip edilen usûl olarak tanımlanmaktadır. Programda esas olarak şu
hususlar belirtilmektedir: “Öğrencilerimizin mekteplerde yabancı dil öğrenemediği inkâr
edilemez bir gerçektir. Buna mukabil Rum ve Ermeni mahallesinde küçük Rum ve Ermeni
arkadaşlarıyla oynayan çocuklarımızdan bu lisanları çabucak öğrenip söyleyenler ne
kadar çoktur. Aynı şekilde bir kelime Türkçe bilmeden Türk mahallelerine gelen küçük
dükkâncı çıraklarının birkaç ay içinde Türkçe öğrendikleri de daima rastlanan durumlardandır.
Binaenaleyh dil öğretiminde en emin usûl, tabiatı taklit etmek yani Doğal Yöntem
usûlü126 olduğunu kabul etmektir.”127
Method Direkt için verilen hükümde Berliç Usûlünün tatbik edildiği, mektep kitap ve
programlarının ona göre tertip olunduğu, fakat on sene içinde bunun iyi netice vermedi-
ği belirtilmektedir. Eskiden talebenin bir miktar kelime ve kavâid, biraz okuyup yazma
121) Gülistan isimli Farsça eserin yazarı, Ebu Abdullah Musluhiddin Sa‘di Şirazi’dir
122) Muhammed b. Pir Ali Birgivi 981/1573, İzhar, İstanbul: Asır Matbaası, 1325.
123) Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim, s. 106-107.
124) Ergün, II. Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri, s. 194-208.
125) Türk, "Âyanzade Namık Ekrem (1878-1917)’in Maârif Adlı Risalesi", s. 66.
126) Berliç Usûlü; öğrencinin yakın çevresinde devamlı gördüğü eşya, şahıs ve tabiattaki manzaralarla
bunlara delalet eden isimler, sıfatlar, fiiller ve edatlardan cümle ve hikâyeler üreterek dilin doğru,
akıcı ve düzgün söylenmesine ve irab kaidelerine uygun olarak öğrenilmesinden ibaretti. Bu usûle
uygun olarak Mekteb-i Sultanî muallimlerin tarafından Ta’lîm-i Lugatı’l-Arabiyye a’lâ Tarîkat-ı
Berttin adlı kitap hazırlanmıştır.
127) Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, s. 180.
334 / Yrd. Doç. Dr. Kerim AÇIK EKEV AKADEMİ DERGİSİ
bilmesine karşılık yeni usûlde yetişenlerin bir miktar mekanik ve basmakalıp cümleden
başka bir şey bilmediklerinden şikâyet ediliyor. Buna sebep olmak üzere direk metodun
hattı zatında fena bir usûl olmayıp, şartların tam tatbik edilmediği söyleniyor. Sınıfın do-
ğal ortama nazaran suni olması da esaslı bir başarı engelidir. Bunu dikkate alan müfredat
programı, “muhtelit usulü (seçmeci yöntem)” kabul ediyor. Yabancı dil öğretimi henüz
arzu edilen seviyelere ulaşılamadığından seçmeci yöntemle elde edilmesi amaçlanan hedefler
şöyle değerlendirilmektedir:128
“1.Muhtelit (karma, seçmeçi) usûlde talebeye çok kelime belletmekten ziyade bildiği
kelimelere tasarruf etmek kabiliyetini vermeye çalışmalıdır. İyi kullanılabilen küçük bir
servet kullanılmayan büyük bir servetten iyidir.
2.Talebenin yanlış yapmasından korkulmayarak söylemeye ve konuşmaya başlatmalı
ve bunu sonra tasfiye etmelidir.
3.Muallim, evvela kıraatten bir parça okutacak, bundaki kelime ve cümlelerin manasını
mümkün olduğu kadar direkt metot ile anlatacak, mümkün olmayanları Türkçe izah
edecektir. Talebe ikinci derste vazife olarak bu parçanın kopyasını yazacak ve manasını
izah edecektir.
4.Bellenen kelime ve cümleler üzerinde temrinler yapılacaktır.”129
1919 yılı müfredat programında yabancı dil derslerinin ayrıntılı olarak ele alınması,
maârif idaresinin yeni açılan okullarda yabancı dil öğretimine gösterdikleri ilgi ve önemi
göstermektedir. Avrupa'da ortaya çıkan gelişmeler hemen ülkeye getirilmeye çalışılmış
fakat diğer emsalleri gibi başarı sağlanamamıştır.130
3. Ders Kitapları:
Tanzimat’la başlatılan eğitimde reform anlayışının dayandığı en önemli nokta; yeni
okulların ders programları vasıtasıyla öğrencilere bilgi aktarımının gerçekleştirilmesiydi.
Bu yöntemin temel unsurlarından biri de yeni programlara uygun kitapların hazırlanmasıydı.
Yani medreselerde uygulanan hoca, muid, öğrenci, kitap dörtlüsü ile öğrenimin
yerini, yeni mekteplerde kitap, muallim öğrenci almıştır. Dolayısıyla buradaki değişim
takrir usûlüyle hocadan öğrenciye aktarım yerine, muallim yardımıyla kitaptan öğrenciye
aktarım şeklinde gerçekleşmiştir. Hoca kavramı, muallim kavramını birebir karşılamadığı
gibi, kitap kavramından anlaşılan da eskisiyle aynı değildir. Tanzimat döneminden
itibaren öğrenci bilgi kaynağı olan kitabı öğretmeniyle birlikte kullanmaya başlamıştır.131
Öğretimde ezber yönteminin önemini kaybetmesini sağlayan etkenlerden biri de yeni kitapların
hazırlanmasında uygulanan yöntem arayışlarıdır.
128) Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, s. 180-181.
129) Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, s. 181.
130) Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, s. 181.
131) Mehmedoğlu, Tanzimat Sonrasında Okullarda Din Eğitimi, s. 75.
335
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E KADAR OLAN DÖNEMDE RÜŞDİYE,
İDADİ VE SULTANİ MEKTEPLERİNDEKİ ARAPÇA DERSLERİNİN
YABANCI DİL ÖĞRETİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Meclis-i Muvakkat'ın tavsiyelerinden biri de yeni tesis edilecek okulların ders kitaplarının
hazırlaması için Encümen-i Daniş'in kurulmasıydı. 18 Temmuz 1851'de açılan
Encümen-i Daniş esas olarak okulların ve Darülfünûnun ders kitaplarını hazırlayacak,
halkın genel eğitimi ile ilgili faydalı eserleri telif ve tercüme edecek ve Türk dilinin geliştirilmesine
çalışacak bir bilim akademisi olarak hizmet verecekti.132 Bu yeni kurum
çalışmalarına, belirtildiği gibi, önce dil ve tarih sahalarında başladı. Ne yazık ki 1862
yılına kadar çalışmalarına devam edebildi sonrasında kapandı.133 Encümen-i Daniş’in kapatılması
yeni eğitim anlayışına uygun kitapların hazırlanmasında gecikmesine neden
olmuştur. Bu sonraki yıllarda ibtidai mekteplerinde elifba öğretiminde dahi zaafiyete yol
açmıştır. Yahya Kemal (Beyatlı) hatıralarında bu duruma şöyle işaret etmektedir: “Yeni
mektebe gide gele, gide gele üç sene geçmişti. Lakin cüz kılıfımdaki Elifbayı henüz söktürememiştim.
Babam arada sırada Elifba cüzünü açarak harfleri sorardı. Bilemezdim;
hemen mahalle mektebine küfretmeğe başlardı. Beni öğrenebileceğim bir mektebe vereceğini
söyler dururdu.” Sekiz yaşında geldikten sora, gerçekten yeni bir mektep olan
Mekteb-i Edeb’e giden Yahya Kemal bundan sonrasını şöyle anlatır: “…Müdür Galip
Efendi’nin odasına girdik. İlk defa yeni usûl bir Elifba kitabından Elifbayı gösterdi. Şayan-ı
hayret bir şey olarak Ganî Efendi’nin karşısında üç senede söktüremediğim Elifbayı
o gün hemen söktürdüm. Kitabımı da sevdim.”134 Bu hatıra öğretimde kullanılan kitapların
öğrencilerin yaşlarına, seviyelerine, ilgilerine ve öğretimin amacına uygun olarak hazırlanmasının,
öğretimin süresi ve etkinliği açısından ne denli önemli olduğunu gösteren
güzel bir tespittir.
Ancak 1776 yılından itibaren açılan askerî okullar ve özellikle Tanzimat döneminde
hızla çoğalan sivil okulların ders kitaplarını sağlama ihtiyacı ortaya çıktı. Sayıları artan
ve teknik bakımdan gelişen matbaalar sayesinde her kademedeki okulların ihtiyacı olan
kitapların basımına hız verildi. Arapçanın yeni öğretim yöntemlerine göre öğretimini hedefleyen
birçok kitap yazıldı. Alimlerin kitaplarını hazırlarken üç ana usulü benimsedikleri
göze çarpmaktadır:
1. Bu grupta yer alanlar Avrupa'da ortaya çıkmış bir yabancı dil öğretim yöntemini
prensiplerini ve kitaplarını örnek almış ve Arapça ders kitaplarını bu yöntem esaslarına
uygun olarak hazırlamışlardır.
2. Bazı alimler ise Avrupa'da ortaya çıkan yöntemlerden yararlanırken kendi sahip
oldukları tecrübeleri ve gerekli gördükleri malumatı hazırladıkları kitaplarına ilave etmiş-
lerdir. Bu yöntemi "muhtalite yöntem" olarak isimlendirmişlerdir.
3. Başka bir grup ise “Arapça öğretimini kolaylaştırmak” amacından hareketle tamamen
kendi tecrübelerine dayanarak ders kitapları hazırlamışlardır. Bu yöntemlere göre
132) Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, C. II, s. 620; Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim, s. 38.
133) Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim, s. 14-15.
134) Mehmedoğlu, Tanzimat Sonrasında Okullarda Din Eğitimi, s.77.
336 / Yrd. Doç. Dr. Kerim AÇIK EKEV AKADEMİ DERGİSİ
hazırlanmış birçok kitap vardır.135 Bu kitapların içerdikleri yöntemsel prensiplere bağlı
kalınarak uygulanmasının ülke geneline yeterince yaygınlaştırılamadığı kanaatindeyiz.
II. Meşrutiyet döneminde okulların ders program içeriklerinde ciddi değişiklik yapılmıştır.
Daha önce "Osmanlıcılık bilincinin geliştirilmesi" amacının yerini "Türklük
bilincinin geliştirilmesi" gayesi almıştır. Ders kitapları bu amaç doğrultusunda hazırlanarak
okullara gönderilmiştir. Ders kitapları konusunda “mükâfat-ı nakdiye usûlü” kabul
edilmiş, yarışmalar açılmış, kazanan eserlerin beş yıl süreyle programda kalması kararlaştırılmıştı.136
Böylece alanında uzman kişilerin belli amaçlara uygun kitap hazırlamaları
teşvik edilmiştir.
4. Okullaşma ve Okul Binaları:
Tanzimat Devri‘nde daha çok okul açarak okul sayısını artırmak hedeflendiğinden,
okul binalarının elverişli olup olmadığına çok fazla dikkat edilmemiştir. Eski sıbyan mektepleri,
bazı boş evler, konaklar ve benzeri yerler rüşdiye okulu yapılmıştır. Bu binaların
bir kısmı eğitim-öğretim faaliyetleri için uygun mekânlar değildi.
II. Abdülhamid devrinde yeni binalar yapılmaya başlanmış eski olan birçoğu da onarılmıştır.
Fakat rüşdiyelere büyük bir katılım yaşandığından okul binaları yetersiz kalmıştır.
Bina ihtiyacı sadece Anadolu’da değil İstanbul’da da sorundu. Özellikle savaş
yıllarında yapılan ödenek kısıtlamaları nedeniyle okullarda ihtiyaç duyulan tadilatlar yapılamıyor,
dersler için ihtiyaç duyulan yardımcı malzemeler temin edilemiyordu. Bina
ve öğretim malzemesi eksikliği öğretmen durumuyla birlikte verilen eğitimin kalitesini
doğrudan etkilemekteydi.137 Mali yetersizlikten dolayı eğitim yatırımlarının ihtiyaçları
karşılamaktan uzak olduğunu fark eden Hükümet, eksikliği özel okullar teşvik ederek
gidermeye çalışmıştır.138
1908 yılında İmparatorluk genelinde 25 adet askeri rüşdiye de eklenirse tüm ülkede
toplam 639 rüşdiye vardı.139 Bu rüşdiye binalarının % 80‘e yakını 1877-1909 tarihleri
arasında ya yeniden inşa edilmiş ya da tamir edilmiştir. İdadî mekteplerinin sayısına gelince
1906 yılı itibariyle tüm imparatorlukta özel ve resmi mektep sayısı 109 dur. Öğrenci
sayısı ise 1909 yılı itibarıyla 20 bin civarındadır.140
Öğretmen yetiştirmek üzere açılan okullarda durum farklı değildi. Mesela; Dârulmuallimin-i
Rüşdi kuruluşunu izleyen çeyrek yüzyıl boyunca bina sıkıntısından kurtulama-
135) Bu kitapların yöntem açısından özellik arzedenlerin incelenmesi ve meşhur olan bazı kitaplarınn
listesi için bkz. Açık, Kerim, Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Arapça Öğretimi, s. 176-201, 289-301.
136) Öztürk, Türkiye’de Dünden Bugüne Öğretmen Yetiştiren Kurumlar, s. 19-20.
137) Nurdoğan, Osmanlı Modernleşme Sürecinde ilköğretim, s. 424-425.
138) Demirel, Muammer, "Türk Eğitiminin Modernleşmesinde Rüşdiye Mektepleri", Türkler, Ankara
2002, C. 15, s. 83.
139) Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim, s. 101.
140) Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim, s. 129.
337
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E KADAR OLAN DÖNEMDE RÜŞDİYE,
İDADİ VE SULTANİ MEKTEPLERİNDEKİ ARAPÇA DERSLERİNİN
YABANCI DİL ÖĞRETİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
mıştır. 1848’de Fatih’de açılan okul 1877’de İstanbul Dârulmuallimini ile birleşinceye kadar
altı okul binası değiştirmiştir. Taşra öğretmen okullarının birçoğunun binası harap ve
bakımsızdı.141 Bu konuda Ankara Darulmuallimât mektebinin milli mücadele yıllarındaki
durumu oldukça manidardır. Mebusan Meclisi toplantısında İzmir mebusu Hamdi Namık
Bey Aralık 1920'de okulun durumunu şöyle anlatmaktadır: "Burada Darulmuallimât'ın
ne sınıflarında ne de yatakhanelerinde soba bulunmaktadır. Yalnız iki salonunda soba
bulunmaktadır. Saatte bir defa kız çocuklarını tenefüse çağırıyorlar. Bir sobanın etrafı-
na koşan koşana. Kırk elli kız çocuğu toplanıyor bir sobanın etrafına. Tabi çoğu hasta
olmuştur. Sonra şimdiye kadar iki kap yemek verildiği halde bu da bire inmiştir. Sonra
fırıncı ekmek vermiyor. Çünkü mektepten alacağı varmış..."142
II. Meşrutiyet’ten sonra başta öğretmen okulları olmak üzere eğitim kurumlarının nicelik
ve nitelik yönünden geliştirilmesi için sarf edilen çabalar okulların bina ve ders araç
gereçleri bakımlarından da gösterilmiştir. Fakat her iki bakımdan da yeterli gelişme ger-
çekleştirilememiştir. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi koşullar bu gelişime
mani olmuştur.143 Binaların bu durumunun öğretimin kalitesini olumsuz etkilediğine hiç
şüphe yoktur.
IV. DEĞERLENDİRME
Osmanlı Devleti yöneticileri 18. yüzyılın ortalarından itibaren eğitim ve sanayi alanlarındaki
eksiklikleri görmüşler, ilk olarak orduda ihtiyaç duyulan hususlarda Avrupa'dan
uzmanlar getirterek danışmanlık hizmeti almaya başlamışlardır. Sonrasında Mühendishaneler
kurularak kurumsallaşma yoluna gidilmiştir. Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra
eğitim hamleleri sivil okullarda da başlatılmış, mevcut eğitim kurumlarına dokunulmadan
yeni usullerle öğretim yapan okullar açılmaya başlanmıştır. Maarif Nezareti kurularak
okulların idari yapısı ve programları yeni usule uygun hale getirilmiştir. Bu çabalar II.
Abdülhamit ve II. Meşrutiyet Dönemlerinde de sürmüştür.
Meclis-i Maarif-i Muvakkat (1845) kurulmasıyla Mekâtib-i Umumiye Müdürü Kemal
Efendi'nin başlattığı çabalar sonraki yıllarda aynı kararlılık ve hassasiyetle devam
ettirilememiştir. Öğretmen yetiştirmek üzere 1851'de açılan Darulmuallimin-i Rüşdi'nin
ülke geneline yaygınlaştırılmasında yavaş kalınmış ve vakit kaybedilmiştir. Maarif Nezareti,
ilk rüşdiyelerin açılmasının üzerinden ancak yirmi dört yıl geçtikten sonra Maarif-i
Umumiye Nizamnamesi (1869) ile okulları, uygulanacak programları ve maarifin idari
teşkilatını kurumsal bir yapıya kavuşturabilmiştir. Avrupa’nın sahip olduğu yenilikleri
Devlet'in elde edebilmesi ve çağı yakalayabilmesi için ıslahat çalışmalarının elzem oldu-
ğu bir dönemde bu kadar gecikmenin ciddi bir eksiklik olduğunu düşünüyoruz. Eğitimde
reformların gecikmesinde sıbyan mekteplerine ve medreselere müdahale edilememesinin
büyük etkisi vardır.
141) Öztürk, Türkiye’de Dünden Bugüne Öğretmen Yetiştiren Kurumlar, s. 155, 20.
142) Öztürk, Türkiye’de Dünden Bugüne Öğretmen Yetiştiren Kurumlar, s. 50.
143) Öztürk, Türkiye’de Dünden Bugüne Öğretmen Yetiştiren Kurumlar, s. 13.
338 / Yrd. Doç. Dr. Kerim AÇIK EKEV AKADEMİ DERGİSİ
Başlangıçta yeni açılan okulların öğrenci ve öğretmenlerinin büyük kısmını medrese
kaynaklı kişiler oluşturmaktaydı. Medresenin yeni açılan okulların üzerindeki ağırlığının
eğitim ve öğretimde yeni yöntemlerin yerleşmesinde olumsuz etkisi olduğu kanaatindeyiz.
Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile belirlenen prensiplere genelde bağlı kalmak kaydıyla
okulların idari yapısı ve eğitim programlarında Cumhuriyet dönemine kadar birçok
değişiklik yapılmıştır. Bu okulların çoğunda Arapça öğretimi Cumhuriyet devrine kadar
devam etmiştir. Bu araştırmanın konusu olan rüşdiye, idadî ve sultanîlerdeki Arapça öğ-
retimi ile ilgili tespitlerimiz şunlardır:
1. Öğretmen durumu: Tanzimat’tan sonra açılan rüşdiye, idadî ve sultanî okullarında
yeni eğitim usulüne göre öğretilmesi planlanan derslerin çoğuna ehliyetli öğretmen
bulunmasında sıkıntı çekilmiştir. Fakat Arapça dersleri için öğretmen temininde sıkıntı
yoktur. Çünkü medrese mezunlarından Arapçası iyi olanlar bu okullara öğretmen olarak
atanmışlardır. Öğretmenler ilgili temel sorun Arapçanın yeni yöntemlere uygun olarak
öğretimini benimseyenlerin oranının düşük olmasıdır. Arapçayı öğrendikleri usulle öğ-
reten öğretmenlerin yanısıra Avrupa’da ortaya çıkan yabancı dil öğretim yöntemlerini
inceleyen, bunları çalıştıkları kurumlarda tatbik etmeye çalışan ve bu yöntemlere uygun
Arapça öğretim kitapları hazırlayan öğretmenler de vardı.
2. Arapça öğretim yöntemi: Rüşdiye, idadî ve sultanî mekteplerinde Arapça öğretiminde
benimsenmiş ortak bir öğretim yöntemi yoktu. Çünkü öğretmenler yabancı dil
öğretim yöntemleri ile ilgili eğitim görmüyorlardı. Öğretmenlerin Arapça öğretiminde
çoğunlukla uygulamayı tercih ettikleri yöntem medreselerde öğrendikleri takrir ve ezber
yöntemi idi. Arapça öğretiminde yeni yöntem arayışı ve denemeleri ile ilgili çeşitli
çalışmalar vardır. Fakat bu çabalar yetersiz kalmış ve yaygınlaşmamıştır. Ancak Hacı İbrahim
Efendi’nin açmış olduğu özel okul144 gibi bazı okullarda Arapça öğretiminde yeni
yöntemler kararlılıkla uygulanmış ve dört becerinin kazandırılmasında çok iyi seviyelere
ulaşmışlardır. Rüşdiye, idadî ve sultanîler başta olmak üzere Osmanlı Devletine ait eğitim
kurumlarında yabancı dil eğitiminde dil becerileri edinimi açısından değerlendirmemiz
şöyledir:
144) Hacı İbrahim Efendi, Arapçayı Türklere yeni ve kolay bir usûlle öğretmek bu sayede Osmanlı
Türkçesinin ilerlemesini sağlamak amacıyla 4 Aralık 1883’de İstanbul Fatih’te Horhor semtinde
kiraladığı bir konakta “Dâru’t-Talim” adını verdiği özel mektebini açtı. Arapçaya diğer mekteplerden
daha çok önem veren bir eğitim-öğretim müessesesi idi. Hacı İbrahim Efendi Dil öğretimindeki
hedefini kendisi şöyle açıklıyordu: “...müteallime iki, üç senede ulûm-ı Arabiyyenin ciddi bir surette
yani gördükleri ibarat-ı Arabiyyeyi hele Arabiyu’l-ibare olan gazeteleri halletmek ve tercüme
eylemek mertebesinde bir melekeye geleceğini temin eylemektir.” Dârut-talim’de imtihanlar sözlü
ve aleni olarak okulun bahçesinde yapılırdı. İsteyen herkes imtihanları takip edebilirdi. Bu durum
gazetelerde ilan edilirdi. Ahmet Cevdet Paşa, Mehmet Zihni Efendi, Münif Paşa gibi devrin ileri
gelen kimselerinin “mümeyyiz ve müşahit” olarak bu imtihanlara iştirak ettiği bilinmektedir. Bkz.
Arslan, “Hacı İbrahim Efendi ve Daru’t-Talim Müessesi”, İlmi Araştırmalar, sa. 7, İstanbul 1999,
s. 40.
339
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E KADAR OLAN DÖNEMDE RÜŞDİYE,
İDADİ VE SULTANİ MEKTEPLERİNDEKİ ARAPÇA DERSLERİNİN
YABANCI DİL ÖĞRETİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
a. Okuma-anlama becerisi: Yabancı dil öğretimi sürecinde okuma-anlama becerisi,
en kolay ve kısa sürede ulaşılan beceridir. Rüşdiye, idadî ve sultanî gibi okullarındaki
öğretmenlerin çoğu medreselerde Arapça sarf ve belagat üzerine uzun yıllar eğitim almış
kimselerdi. Rüşdiye ve idadîlerin programları incelendiğinde sarf ve nahiv konularının
öncelikli olarak öğrencilere ezberletildiği, sonraki safhalarda bu kuralların Arapça metinler
üzerine tatbiki esasına dayanan bir yöntem izlendiğini anlaşılmaktadır. Bir de öğretimin
sadece okuma-anlama becerisinin geliştirilmesine odaklandığını dikkate alırsak bu
beceride hedeflenen seviyeye ulaşıldığını söyleyebiliriz. Özellikle öğretmenler ve devlet
memurlarından Arapça bilenlerin büyük bir kısmının okuma-anlama becerisinde yeterli
seviyede olduğunu söyleyebiliriz.145
b. Yazma becerisi: Yazma becerisini geliştirecek dersler hemen hemen hiç yapılmamıştır.
Ayrıca bu beceriyi geliştirmeye yönelik öğretim malzemesi de üretilmemiştir.
Rüşdiye programında yer alan İmla-i Arabî derslerinde Arapçanın yazımının öğretimi
hedeflenmiştir. Bu çalışmanın dışında Türkçe metni Arapçaya çeviri veya kompozisyon
gibi yazma becerisini geliştirmeye yönelik uygulamalara rastlamadık. Bu nedenle bu
okulların mezunlarının Arapça resmi bir mektup, rapor, edebi bir eser vs. hazırlayacak
seviyede yazma becerisi geliştirdiklerini söyleyemeyiz. Ancak basit cümle kurma seviyesinde
yazma becerisine sahip oldukları söylenebilir.
c. Dinleme ve konuşma becerileri: Dinleme ve konuşma birbirini tamamlayan beceriler
olduğu için ikisini bir arada değerlendirmek gerekir. Osmanlı devletinde Arapların
yaşadığı bölgeler hariç tüm okullarda öğretmenlerin dersleri Arapça konuşarak işlediklerini
düşünmüyoruz. Tanzimat'tan sonra yetişmiş şahısların hatıralarında yer alan bilgilere
göre, Arapça yazma ve konuşma derslerinin etkili şekilde yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Medrese dâhil tüm mekteplerden mezun olanların yabancı bir şahısla Arapça diyalog kurabilecek
seviyede konuşma becerisine sahip oldukları kanaatinde değiliz. Bu nedenle
dinleme-konuşma becerisinde de öğrencilerin istenilen seviyeye gelemediklerini ancak
basit düzeyde dinleme anlama ve konuşma becerisine sahip olduklarını söyleyebiliriz.
Burada bir başka eksiliğe daha işaret etmek gerekir; Arapça ve Farsça öğretiminde Osmanlı
Devleti sınırları içinde yaşayan Araplar ve İranlılardan yararlanma yoluna gidilmemiştir.
Gerek öğretmen olarak gerekse doğal konuşmacı olarak rahatlıkla bu kaynaklar
kullanılarak konuşma becerisinde üst seviyelere ulaşılabilirdi. Bu arada Osmanlı Devlet’i
sınırları içinde olan Arap vilayetlerine ilim tahsil etmek üzere gidip oralarda uzun zaman
kalanları veya görev yapan memurları bu değerlendirmelerin dışında tutmak gerekir. Bu
makaledeki değerlendirmeler ülkedeki eğitim kurumlarında yetişenlerin Arapça eğitimlerinin
genel değerlendirmesidir.
3. Ders Kitapları: Arapça ile ilgilenen dilciler Tanzimat'la ortaya çıkan yeni eğitim
sistemine uygun ders kitapları hazırlanmaya başladılar. Yeni okullarda Arapça, diğer
145) Özkan, Selim Hilmi, "Osmanlı Devleti'nde Yabancı Dil Eğitimi”, Turkish Studies International
Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 5/3 Summer
2010, s.1791-1794.
340 / Yrd. Doç. Dr. Kerim AÇIK EKEV AKADEMİ DERGİSİ
derslerle beraber haftada iki- üç saatlik belli sürelerde öğretilmeye başlanmıştır. Bu nedenle
ders kitaplarının Arapça öğretimini kısa sürede gerçekleştirme amacına uygun olarak
hazırlanması icap ediyordu. Burada sorulacak soru hazırlanan bu kitapların okullarda
kullanımının ne kadar yaygınlaştığıdır. Öğretmenlerin Arapça öğretimine yaklaşımları,
yeni yöntemlerin uygulanmasına karşı tutumları ve hizmet içi eğitimi gibi yollarla bilgilendirilmedikleri
dikkate alınırsa teoride güzel olan bu kitapların etkin şekilde uygulanamadığı
gerçeği ortaya çıkmaktadır.
V. SONUÇ
Bir eğitim-öğretim sistemi toplumun ihtiyaçlarına cevap verebildiği ölçüde o toplumun
gelişmesine katkıda bulunabilir. Zamanın getirdiği gelişmelere ayak uyduramayan
ve ihtiyaçlara cevap veremeyen eğitim-öğretim sistemleri toplumların ilerlemesine engel
olur, hatta bazen toplumun çöküşüne etki eden sebeplerden biri olabilir. Tanzimat'tan
sonra Devlet’in yönetim kademesi ülkenin eğitim-öğretim sistemini çağın gereklerine
uygun hale getirmek için büyük çabalar sarf etmişlerdir. Bu dönemde Maarif Nezareti
kurularak okulların teşkilatı ve programları kurumsal bir yapıya kavuşturulmuştur. Fakat
ülkenin içinde bulunduğu ekonomik şartlar uygulanması planlanan reformların hayata
geçirilmesini zorlaştırmış ve geciktirmiştir. Öğretmen teminindeki sıkıntılar, etkili
yöntemlerin kullanılmaması ve okulların fiziki şartları eğitimde arzu edilen seviyelere
ulaşmanın önünde engel teşkil etmiştir. Rüşdiye, idadi ve sultanilerdeki Arapça öğretimi
de bu şartlardan etkilenmiştir. Yabancı dil öğretiminde esas olarak kabul edilen dört
beceriden okuma-anlama becerisinde yeterli seviyeye ulaşıldığı kabul edilse bile diğer
üç beceride (dinleme-anlama, yazma ve konuşma) belirlenen hedeflere ulaşılamamıştır.
Bu arada eğitim amacıyla Arapların yaşadığı yerlere seyahat edip ileri düzeyde Arapça
öğrenen ve bir çok alanda Arapça eserler vücuda getiren alim ve aydınların yetiştiği de
unutulmamalıdır.
Büyük ekonomik sıkıntıların ve siyasi çalkantıların yaşandığı Tanzimat'ın ilanından
II. Meşrutiyet'in sonuna kadar olan dönemde devletin her kademesinde olduğu gibi Cumhuriyet
dönemi modern milli eğitimin temellerinin atıldığına şüphe yoktur.
Kaynakça
Açık, Kerim, Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Arapça Öğretimi, (Yayınlanmamış Doktora
Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2002.
Ahmet, Cevat, Lisan-ı Arabî Sarf ve Nahv, İstanbu: Mahmudbey Matbaası, 1328.
Akyüz, Yahya, “Türk Eğitim Tarihinde Öğretimde Ezbercilik ve Kaynakları”, XI. Türk
Tarih Kongresi, Ankara 1994.
Akyüz, Yahya, Türkiye Eğitim Tarihi M.Ö.1000-M.S.2007, Ankara 2007.
Akyüz, Yahya, Türkiye Eğitim Tarihi, İstanbul: Türk Koleji, 1994.
Akyüz, Yahya, "Türkiye'de Çağdaş Anlamda Öğretmenlik Mesleğinin Doğuşu, Türkler,
C.15, Ankara 2002.
341
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E KADAR OLAN DÖNEMDE RÜŞDİYE,
İDADİ VE SULTANİ MEKTEPLERİNDEKİ ARAPÇA DERSLERİNİN
YABANCI DİL ÖĞRETİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Arslan, A.Turan, “Hacı İbrahim Efendi ve Daru’t-Talim Müessesi”, İlmi Araştırmalar,
Sayı 7, İstanbul 1999.
Arslan, A.Turan, Son Devir Osmanlı Alimlerinden Mehmed Zihni Efendi, İstanbul 1999.
Atuf Nafi, Türkiye Maarif Tarihi (Bir Deneme), Ankara 1931.
Ayas, Nevzat, Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitimi: Kuruluş ve Tarihçeler, Ankara 1948
Ayhan, Halis, “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi İlk ve Orta Öğretim Programına Girişi ve
Bugünkü Müfredatı”, İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Araştırma Dergisi, Sa. 6,
İstanbul 1999.
Aytekin, Halil, İttihat ve Terakki Dönemi Eğitim Yönetimi, Ankara, 1991.
Ergin, Osman, Türkiye Maarif Tarihi (II. Basım), İstanbul 1994.
Bildirici, Y. Ziya, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye’de Arapça Öğretimi, (Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi), Ankara: İnkılap Tarihi Enstitüsü, 1987.
Bilim, Cahit Yalçın, Türkiye’de Çağdaş Eğitim Tarihi (1734-1876), Eskişehir 1998.
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri(BOA), Y.A.RES, 21/27.
Cihan, Ahmet, Reform Çağında Osmanlı İlmiye Sınıfı, İstanbul 2004.
Demirel, Fatih, II. Meşrutiyetten Sonra Osmanlı’da Orta Öğretim: Sultânîler, Tarih İncelemeleri
Dergisi Cilt/Volume XXVII, Sayı/Nuvember 2 Aralık/December 2012.
Demirel, Fatih, Mekteb-i İdâdî, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Atatürk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü [Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi] Anabilim Dalı, Erzurum,
2010.
Demirel, Muammer, Türk Eğitiminin Modernleşmesinde Rüşdiye Mektepleri, Türkler,
C.15, Ankara 2002.
Er, Hamit, Osmanlı Devletinde Çağdaşlaşma ve Eğitim, İstanbul 1999
Ergin, Osman, Türkiye Maarif Tarihi (II. Basım), İstanbul: Eser Neşriyat, 1994.
Ergün, Mustafa, İkinci Meşrûtiyet Devrinde Eğitim Hareketleri (1908-1914), Ankara
1996.
İhsanoğlu, Ekmeleddin, Osmanlı Eğitim ve Bilim Kurumları (Ed. Ekmeleddin İhsanoğlu)
Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, C. II, , İstanbul: IRCICA 1998.
Kafadar, Osman, Türk Eğitim Düşüncesinde Batılılaşma, Ankara 1997.
Karal, E. Ziya, Osmanlı Tarihi, C.V, Ankara 1970.
Kızıklı, Zafer, “Babanzâde Ahmed Naim’in Arapça Öğretimine Dair Bir Makalesi”, Dinbilimleri
Akademik Araştırma Dergisi, C.VII, Sa. 4, 2007, s. 445-461.
Koçer, H. Ali, Türkiye Modern Eğitiminin Doğuşu ve Gelişimi, Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı
Yayınları, 1991.
Kodaman, Bayram, Abdülhamit Devri Eğitim Sistemi, Ankara 1991
Kurtoğlu, Fahri, Deniz Mektepleri Tarihçesi, İstanbul 1941.
342 / Yrd. Doç. Dr. Kerim AÇIK EKEV AKADEMİ DERGİSİ
Uzunçarşılı, İ. Hakkı, Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara 1984
Lewis, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, (Çev.) Mehmet Kıratlı, Ankara 1988
Maarif-i Umumiye Nizamnamesi, Matbaa-ı Amire, İstanbul 1286.
Mahmut Cevad, Maarif-i Umûmiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı XIX. Asır Osmanlı
Maarif Tarihi, Ankara 2001.
Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, 1 Temmuz 1330.
Mehmedoğlu, Yurdagül, Tanzimat Sonrasında Okullarda Din Eğitimi (1838-1920), İstanbul
2001.
Mektebi Sultanî’nin Ellinci Sene-i Devriyesi Münasebetiyle, İstanbul: Mabaa-ı Amire
1919.
Muhammed İzzet ve diğerleri, Darüşşafaka İlk Halk Mektebi, İstanbul 1927.
Newton, Charles Thomas, Travels & Discoveries İn The Levant, Vol. I, Day&Son Limited,
London 1865.
Nurdoğan, Arzu M., Osmanlı Modernleşme Sürecinde ilköğretim (1869–1922), (Basılmamış
Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul
2005.
Öztürk, Cemil, Türkiye’de Dünden Bugüne Öğretmen Yetiştiren Kurumlar, Marmara Üniversitesi
Atatürk Eğitim Fakültesi Yayınları, İstanbul 1998.
Özkan, Selim Hilmi, "Osmanlı Devleti'nde Yabancı Dil Eğitimi”, Turkish Studies International
Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or
Turkic, Volume 5/3 Summer 2010.
Poyraz, Cengiz, "19. Yüzyılda Yabancıların Gözüyle Osmanlı Eğitimi", Eğitim Ve Öğretim
Araştırmaları Dergisi, C.2 Sa.1 Şubat 2013.
Sungu, İhsan, “Galatasaray Lisesinin Kuruluşu”, Belleten, VII2/28, 1943.
Şişman, Adnan, Galatasaray Mekteb-i Sulatnisi’nin Kuruluşu ve İlk Öğretim Yılları(1868-1871),
İstanbul 1989.
Takvîm-i Vakâyi, 10 Şevval 1265, no.410.
Takvîm-i Vakâyî, 26 Zilhicce 1278, no: 649
Takvîm-i Vakâyî, 5 Şevval 1284, no: 922.
Tekeli, İlhan ve Selim İlkin, Osmanlı İmparatorluğu’nda Eğitim ve Bilgi Üretim Sisteminin
Oluşumu ve Dönüşümü, Ankara 1993.
Tümer Erdem, Yasemin, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’ Kızların Eğitimi, Ankara 2013.
Türk, İbrahim Caner, Âyanzade Namık Ekrem (1878-1917)’in Maârif Adlı Risalesine
Göre II. Meşrutiyet Dönemi Başlarında Osmanlı Devleti’nde Maârifin Durumu,
Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (ERZSOSDE) VII–I.
Unat, F.Reşit, Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, Ankara 1964.
Yücel, Hasan Ali, Türkiye’de Orta Öğretim, Ankara 1994.

Konular