ALP ARSLAN'IN HAYATI İLE İLGİLİ ARAPÇA KAYNAKLA R

ALP ARSLAN'IN HAYATI İLE İLGİLİ ARAPÇA
KAYNAKLA R
RAMAZAN ŞEŞEN
A l p Arslan'nm hayatından bahseden arapça kaynaklar umumiyetle
tarih kitaplarıdır. Hâl tercümesine dâir eserler arasında onun hayatından
bahsedenler ise oldukça sınırlıdır. Bunlardan bi r kısmında Al p
Arslan hakkında sadece birkaç satırlık ; sathî ve umumî bi r mütalâa ile
yetinilmektedir. Bu çalışmada, tarih ve hâl tercümesi kitapları arasında,
A l p Arslan'ın hayatı hakkında verdikler i • bilgilerin tarih nokta-i nazarından
değer taşıyanlarından ve dayandıkları kaynaklardan bahsedilecektir.
Daha sonra, bu konuda verilen bilgiler mukayese edilerek Al p Arslan'­
ın hayatındaki birkaç mühim nokta aydınlatılmaya çalışılacaktır.
A l p Arslan'ın hayatından bahseden arapça başlıca tarih kitapları
arasında îbn al-Cavzi'nin al-Muntazam mı 1
,
c Imâd al-Din al-Kâtib alIşfahâni'nin
Nuşrat al-fatra's'mi 2
, Ibn al-Aşir'in al-Kâmil fVl-târiKıvâ 3
,
Şadr al-Dîn al-Husaynî'nin Ahbâr al-Davlat al-Salcükiyya's'mi4, Muhammad
b. Muhammad al- cUmrinî'nin al-İnbâ* fi tarih al-halafa'smı5,
Ibn al-Azrak'ın Târih Mayyâfârikinim 6 , Ibn al- cAdim'in Zubdat al-halab'iai'1,
Sibt b. al-Cavzî'nin Mir'ât al-zamân'mı8, Baybars'ın Zubdat
1 Ibn al-Cavzi (Sim. 597 h.=120f) m.) al-Muntazam fi târih al-mulnk va'l-umam,
Haydarabad 1359, VIII, 281-279 (455-4Ş5 yılları olayları).
2 Eserin aslı matbu olmadığından al-Bundâri ( ölm. 642 h.=1244 m.), Zubdat alnuşra,
nşr. Houtsma, Leyden 1S89, s. 28-47'den faydalanılmıştır.
8 jbn al-Aşîr (ölm. 630 h. = 1233 m.), al-Kamil fi 'l-târlh, Mısır 1347-1358.
4 Şadr al-Din c A l i b. Nâşir al-Husaynî (ölm. 622 h. = 1225 m. den sonra ) , Ahbâr
al-Davlat al-Salçûkigya, nşr. M. İkbal, Lahor 1983, s. 30-60.
5 Muhammad b. Muhammad al- cUmrâni (ölm. 560 h. de n sonra), al-înbâ fi Tâ­
rih al-hula'fâ, Fatih Ktüp. nr . 4189,, yap. 145. h-146 a .
8 İbn al-Azrak al-F5riki (ölm. 572 h. = 1176 m.) , Târih Mayyüfârikln, nşr.
Badavî
c A b d al-Latîf
c İvaz, Kahire 1379/1959. s . 186-192.
7 .İbn al- c Adim (ölm. 660 h. = 1262 m.) , Zubdat al-halab, nşr. Sami al-Dahhân,
I I, 16-30, Dimaşk 1954.
8 Sibt b. al-Cavzî ( ölm. 654 h.— 1257 m. ) , Mir'ât al-zamân ( 4=48 - 480 yılları
arasındaki Selçuklu tarihi ile ilgili kısımlar), nşr. Ali Sev/m, Ankara 1968. s. 101*167.
102 Ramazan Şeşen
al-fikra'sini 9 . Ab u '1-Fidi'nm al-Muhtdşar fi 'l-tünti'mı , 0 , Muhammad
b. Sâlim'in al-Tarih al-şâlihV sim u
, ibn al- cAmid'in al- Târıh'ini 1 2 , İbn
Kaşir'in al-Bidâya va 'l-nîhâya'sım 13
, İbn alc
lbri'nin al-Muhtasar'mı u
,
Ibn al-Furât'ın al Târih al-vâiih al-maslük'ü ile İbn Şâkir al-Kutubî'nin
cUyân al-tavârih'ini15, al- cAyni'nin ç
lkd al-cumân'mııa, Ibn Haldun'un
al-İbâr'mı 17
, Ibn Dokmâk'ın Nuzhat al-anSm'ım İ 8 sayabiliriz.
Tercüme-i hâl kitapları arasında Al p Arslan'a dâir bilg i verenler
arasında ise Ibn al- cAdim'in Buğyat al-talab'mı 1 B , İbn Hallikân'ın Vafayât
al-acyân,mı 20
, al-Zahabi'nin Siyar ac
lâm al-nubalâsı21 ile Târih, al-
îslâmim22
, al-Şafadi'nin al-Vâfi bi 'l-vafayât'ı23 ile Ibn al-c
lmâd'ın
Şazarât al-zahab'ini 2 4 zikredebiliriz.
9 Baybars al-Manşûrî (ölm. 725 h. = 1325 m.), Zubdat al-fikra, Feyzullah Ef.
Ktiip. nr. 1459 ( VII. cilt) , yap. 159a-191a,
10 Abu M-Fida ( ölm. 732 h. = 1331 m.) , al-Muhtaşar fi târih al-başar, İstanbul
1286, II, 192-198.
, « Muhammad b; Salim al-Hamavî (ölm. 697 h. = 1298 m.), al-Târlh. al-şâlihi,
Fatih Ktüp. nr. 4224, yap. 164a- 166a.
. 12 al-Makîn b. al- cAmÎd (ölm. 672 h. = 1273 m.) , Târih al-lslâm, Lâleli Ktüp.
nr. 2002, yap. 160b-162a.
«3 İbn Kasîr (ölm. 774 h. = 1373 m.) , al-Bidâya va 'l-nihâya, Kahire 1932,
XII, 89-107.
« İbn al- c lbrî ( ölm. 1286 m. ), Muhtasar târih, al-duval, Beyrut 1890, s, 321-324.
: M İbn al-Furat ( ölm. 807 h. = 1405 m.) ile İbn Şakir al-Kutubî (ölm. 764 h. =
1356 m.)'nin eserlerinin Alp Arslan'la ilgili kısımları basılmadığı vc Türkiye kütüphanelerinde
nüshaları bulunmadığı için faydalanllamadl. Bununla beraber, bu iki eserin ranteahhir
oldukları gibi, elimizdeki malûmata birşey ilâve edemeyecekleri kuvvetle muhtemeldir.
1 8 Badr al-Dln al- cAynı (ölm. 855 h. = 1451 m.)
cllçd al-cumân fi târih ahi al'
zaman, III. Ahmed Ktüp. nr. 2911, XX I e, yap. lllb-191b.
» İbn Haldun (ölm. 808 h. = 1406 m.) . al-îbar va divan al-mubtada va 'l-habar.
Bulak 1284, IH, 467-472.
18 İbn Dokmak (ölm. 809 h. = 1407 m.), Nuzhat al-anâm fi târih al-a^ân'Aaa.
b ir cilt, Feyzullah Ef. nr. 1549, yap. 335 a-b.
19 İbn al- cAdîm, Buğyat al-talab fi târih tfalab, III. Ahmed Ktüp. nr. 2925, 279
b- 289 a'dan Ali Sevim neşri, Belleten XXX , 206-242, Ankara 1966. tenkitli tercümesiyle
birlikte neşredilmiştir.
20 İbn Hallikan (ölm. 681 h. = 1282 m.), Vafayât al-acyân, Kahire 1367-1948, IV .
160^162. "
21 Al-Zahabî (ölm. 748 h. = 1448 m.), Siyar aclâm al-nubalâ, III. Ahmed Ktüp.
nr. 2910, XI, 240 a-24l-b.
22, Al-Zahabî, Târih al-lslâm, III, Ahmed Ktüp. nr. 2917, X I A , 228 b - 229 b.
23 Al-Şafadî (ölm. 764 h. = 1363 m.), al-VâJİ bi 'l-vafâyât, III. Ahmed 'Ktüp.
nr. 2920, II, 158 a-b.
24 İbn al^İmSd (ölm. 1089 h. = 1699 m.), Sazarât al-zahab, Kahire 1350-1351,
III, 318-319.
A lp Arslan'ın hayatı ile ilgili Arapça kaynaklar 103
Tercüme-i hâl kitapları arasında Al p Arslan'ın hâl tercümesine tahsis
edilen en mühim parça İbn al- cAdim'in Buğyat al-takıb1
inde bulunmaktadır.
İbn al- cAdîm bu eserinde en meşhur olan anonim rivayetten
başka Gars al-Ni cma Ab u '1-Hasan Muhammad b. Hilâl b. Muhasşin
al-Şâbî'den 2 5
. Abü Ğâli.b c A b d al-Vâhid b. Mascüd b. al- Huşayn'den 2 6
,
Zubdat al-tavârîh müellifi Ab u '1-Hasan CA1Î b. Naşir b.
cAlî al-Husaynî'den2
7
, Abü Sac
îd al-Samcânî'den2 s
, Malik-nâmedtn 2 9
, kendi babasından
3l)
, Abü '1-Favâris Hamdan b.
c A b d al-Rahîm'den3 1
, Ab u '1-Hasan
Yahya b.
cAlî b. Muhammad b. Zurayk'tan3 2
, Ab u '1-Hasan CA1Î
h. Murşid b.
cAlî b.; Munkig 3 3
'den ve diğer mahallî kaynaklardan faydalanmıştır.

ibn Hallikân Vafayât al-acyân'da Al p Arslan'a dâir oldukça az
malûmat verir. Kaynakları arasında sadece al-Ma 3münî 3 4
ile Zubdat altavârih'i
zikreder.
Al-Zahabi tarafından Siyar ac
lSm al-nubalâ, Târih al islâm ve al-
îbar-da 3 6
Al p Arslan'ın hâl tercümesinden bahsedilir. Bunlar arasında
en uzunu Siyar aHâm al-nubalâ' daki parçadır. Kaynaklan arasında sadece
Usâma b. Munkiz zikredilir. 3 6 .
25 Uyun al-Tavârih adlı zeylin müellifi olan ve Hilâfet Dîvanı'nda münşîlik yapan
Gar s al-Ni cma Abu '1-Hasan Muhammad b. Hilâl b. Muhasşin al-Şâbi, ölümü 480 h =
1087 m. (İbn al-Cavzî IX, 42; MiPdt al-zamânXIII, 88 a-b.
26 Abü Ğalib c A b d al-Vahid b. Mas c5d b.
c A b d al-Vahid b. al-Huşayo al-Şaybani
(ölm. 597 h. = 1200 m.)'oin eserinin adı kaynaklarda zikredilmez (al-Vâfi bi 'l-vafayât
XIX , 131 b, III. Ahmed "ur.2920"den; Târih al-Islam, mezkûr nüsha, XIV , 234 a-b).
27 Bu eser Ahbâr müellifi Şadr al-Din al-Husayni'ye isnat edilir ( GAL I, 322,
S. 1, 555) . " ' '
,
2 8 Abü Sa c î d c A b d al-Karîm b. Muhammad aI-Samcânî, ölm. 562 h. = 1167 m.
{GAL I, 330, S. I, 564; Muccam al-mu'allijln VI, 4-5).
29 Bu eser hakkında bk. Cl . Cahen, Le Melik-nâme et l'histoire de Seldjukides,
Oriens II-I, s. 31-65, Leyden 1949.
;
3 0 Babasının adı Ai?n>ad b. HibatullSh b. Carada idi . Müteaddit şâir ve edib yetiştiren
bir aileye mensuptur (Elisseeff, Nâr ad-Din, Darhas 1967, s. 49)..
8 1 ' Hakkında her hangi bir kayda rastlanamadı. r
3 2 485 h. = 1092 m. yıllndB ölen İbn Zurayk senelere göre tertip edilmiş bir tar
ih yazmıştır ( Muccam al-mu allifin XIII, 212).
33 Usâma'nin kardeşi Abu '1-Hasan c A l i b. Murşid b.... Munkiz 546 yılında c A s -
kalân'da şehid edilmiştir (Haridat al-kaşr, Şam kısmı, I, 547-551).
3â Abu Muhammad Harun b. al cAbb5s b. Muhammad al-Ma5müni al-HSşimi alBagdadî,
(ölm. 573 h.=1177-1178 m.) Minhâc al-tâlibin fi 'l-târlh adında üç ciltlik muhtasar
bir İslam tarihi yazmıştır. Hâlen bu eser meçhuldür (al-Vâ)i bi 'l-vafayât XXVII,
80 a; Siyar aclâm al-nubalâ XIII, 12b; Târih al-lslâm XIV , 50 a).
35 Al-Zahabî, k. al-^lbar, nşr, Fu 3 â d Sayyid, Kuveyt 1981, III, 258... :.'
38 Usâma b; Munkiz (ölm. 584 h. = 1095 m.) için bk. Muccan al-mu'allijln II,
225. Al-Zahabi'ye kaynak olan bu eserini tesbit edemedik.
104 Ramazan Şeşen
Tarih al-İslâm'daki hâl tercümesinde kaynaklardan sadece Abü
Gâlib c A b d al-Vâhid b: al-Huşayn ile İbn al-Aşir'in adı geçmektedir.
Al^İbar'deki hâl tercümesi isemuhtasardır. Al-Zahabî tarafından Al p
Arslan'a tahsis edilen bu hal tercümelerinden şimdiye kadar kimsenin
faydalandığını tesbit edemedik; Bunlardan Sigar ac
lâm al-nubalâ ile
Târihı al-islâm'daki parçalar İbn Hallikân'ın eserindekinden daha mufassal
ve daha mühimdirler. Al-Şafadî ve İbn aI-cİmâd'ın eserlerindeki
parçalar ise daha önceki kaynaklarda verilen malûmatın tekrarından
ibarettir.
Yapılan karşılaştırmalar sonunda hâl tercümesi kitaplarında verilen
malûmatın tarih kitaplarından alındığı anlaşılmaktadır. Hattâ, tarih ki ­
taplarının vefeyat kısımlarında Al p Arslan hakkında verilen hâl tercü­
melerinin umumiyetle tercüme-i hâl kitaplanndakilerden daha mufassal
ye daha mükemmel oldukları görülmektedir. Bunlar arasında bilhassa
ibn al-Cavzi,
c Imâd al-Dîn al-Kâtib al-İşfahâni, Şadr al-Dîn al-Husaynî,
İbn al-Aşir ve Sibt b. al-Cavzi'nin Al p Arslan hakkında verdikler i bilgiler
hem bankalarına kaynak teşkil ettikleri, hem de ihtiva ettikler i
malûmatın kıymeti bakımından büyük değer taşırlar. Sibt b. al-Cavzi
ile al-'Ayni'nin eserlerinin en mühim hususiyetleri ise çeşitli kaynaklardaki
malûmatın yapısını bozmadan bize nakletmeleridir. Bununla beraber
her ik i eserin Al p Arslan hakkında verdiği malûmatı esas itibariyle İbn
al-Cavzi'nin eserine bağlamak mümkündür.
. Bu husus şu şekilde daha da aydınlatılabilir. Şöyle ki , Suriye ve
Doğu Anadolu vukuatı ile ilgil i birkaç küçük mahallî rivâyet müstesna,
tarih ve hâl tercümesi kitaplarında Al p Arslan'ın hayatına dâir verilen
bilgilerin umumiyetle Irak menşeli tarih kitaplarından alınmış oldukları
görülmektedir. Bu eserlerde verilen malûmat ise başlıca ik i koldan bize
gelmektedir. Bunlar İbn al-Cavzi ve onun muakkibler i Sibt b. al-Cavzî,
al- cAyni, İbn al- cAmi d ve Muhammad b. Vaşü'in meydana getirdikler i
kol ile c
lmâd al-Dîn, EbO Ğâlib c A b d al-Vâhid b. Mascüd b. al-Huşayn
ye onların muakkibler i İbn al- cAdîm ile al-Zahabi'riin meydana getirdikler
i kollardır.
- Birinci kolun reisi olan Ab u 'l-Farac c A b d al-Rabmân b. al-Cavzî
çok ilerlemiş bi r yaşta 597 (1201 m.) tarihinde Bağdad'ta vefat etmiş­
tir . İslâm tarihinin en meşhur vâizlerinden ve en velûd müelliflerinden
olan bu şahıs Al p Arslan zamanında veya ona çok yakın devrelerde
yaşamış olan müelliflerden geniş ölçüde faydalanmış olmalıdır. İbn alCavzi'nin
eseri 574 (1178-1179) yılı olayları ile sona erer. O, eserini yazarken
faydalandığı kaynakları nâdir olarak zikreder. Fakat bu husus
onun eserinin değerinden hiçbir şey eksiltmemelidir. Zira birçok meş-
A lp Arslan'm hayatı ile ilgili Arapça kaynaklar 105
hur tarihçi aynı yolu tâkip etmiştir. Kanâatimize göre onun, zamanındaki
en meşhur ve ilim muhitinde eri çok kabul olunan şekli eserine
almış olması kuvvetle muhtemeldir. Bu kola mensub olan Sibt b. alCavzi
ile al- cAyni ayrıca, başka rivayetler i de eserlerine olduğu gib i
almak suretiyle bu konudaki tamamlayıcı malûmatı zenginleştirmiş-
lerdir.
İkinci kolun reisleri durumunda olan c
lmâd al-Din ile Ab u Gâlib
c A b d al'Vâhid b. al-Huşâyn de Irak muhitinde yetişmişler, orada idarecilik
ve dîvan kâtipliği gibi çeşitli devlet hizmetlerinde bulunduktan
sonra Suriye'ye giderek Zengîlerin ve Eyyûbîlerin hizmetine girmişlerdir
. Büyük münşî ve edîb olan her ik i müellif İbn al-Cavzi gibi 597
yılında ölmüşlerdir. Her ikis i de müteaddit idâreci ve ilim adamı yetiştirmiş
olan büyük âilelere mensupturlar.
. Gerek Ibn al-Cavzî'nin temsil ettiği kol , gerekse c
îmâd al-Dîn'in
temsil ettiği kol, her ikis i de, Gars al-Ni cma Muhammad b. Hilâl al-
Şâbi'den ve zamanının diğer müelliflerinden faydalanmışlardır. Bu husus
İbn al-Cavzi'nin muakkibi olan Sibt b. al-Cavzi ve al- cAynî'nin
eserleri ile c
lmâd al-Dîn'in muakkibi olan Ibn al- cAdim'in eserlerinde
açık olarak görülmektedir. Eserinin malzemesini daha Irak'ta iken, 563
(1167)'ten önce, tamamlayan 8 7 cImâd al-Din, Al p Arslan devrinde,ya­
şayan ve anasının babası olan Ami n al-Din cAi al-Mustavfi'den şifâhî
nakillerde bulunmaktadır
3 8 . Onun, kendisi gibi bi r münşî olan ve Hilâfet
Dîvânı'nda çalışan al-Şâbi'nin eserinden haberdar olmaması mümkün
değildir.
Zikredilen her ik i koldan faydalanan Şadr al-Din al-Husayni, Ibn
al-Aşir, İbn Hallikar i ve Baybars'ın verdikler i malûmat ise ikinc i derecede
bir değere sahiptirler. Al-Ma'müni ile al-Hamadani'nin 3 9 eserlerinden
onun hakkında bize pek az şey nakledilmektedir. Ibn âl-Kalânisî
tarafından verilen bilgiler ise sağlam kaynaklara dayanmaktan çok uzaktırlar
4 0 .
Arapça kaynaklarda verilen malûmata fazla bi r şey ilâve etmemesine
rağmen farsça, grekçe, ermenice, türkçe, gürcüce ve süryânca
3 7 cİmad al-Din eserinin sonunda Irak'tan ayrıldıktan sonra meydana gelen olaylara
malzeme yokluğuyla temas edemediğini belirtir (Zubdat al-nuşra, s. 304). Buna. göre
eserinin malzemelerini 562 yılından önce toplamış olmalıdır.
33 Zubiat al-nasra, s 31-32.
39 Muhammad b./Ab d al-Malik al-Hamadünl (ölm. 521 h- = 1127 m.)'nin tarihi
487 (1094 m.) yılma kadar gelir (Muccam al-mu?allifîn X , 254-255). ' '
i 0 Abu Yac lâ Hamza b. Asad b. al-Kal5nisi ( ölm. 555 h. = 1160 m. ) ve eseri
için bk, GAL, S. I, 566; Muccam al-ma^all'ifîn IV , 77-78.
106 Ramazan Şeşen
kaynaklarda da Al p Arslan'm hayatından epeyce bahsedilmektedir. Bu
konuda İA : Alp Arslan, Malazgirt ve Selçuklular maddelerine bak.
. * *
A l p Ârslan'ın hayatından bahseden kaynaklar hakkında verilen bu
kısa izahattan sonra, bizzat zikredilen kaynaklara dayanarak onun hayatı
ile. ilgil i birkaç mühim noktaya temas etmenin faydalı olacağı ümit
edilir . Bu noktaları şu şekilde sıralamak mümkündür: ,
1. Adı ve nesebi
4 1 :
A l p Ârslan'ın tam adı al-Sultân al- Kabi r veya al-Melik al- cÄdil
Ziya al-Dîn cAzüd al-Davla Ab u Şucâc
(Ab u '1-Futüh) Al p Arslan Muhammad
b. Abı Sulaymân Çağrı-bek Dâvüd b. Mikâ'îl b. Salcük b.
Tukak al-Türkî al-Nörî şeklinde tesbit edilebilir. Al-Nüri nisbesi ona
babalarının oturduğu rivâyet edilen Nür-i Buhärä'ya nisbetle verilmiş­
tir . Künyeleri olan Abü Şucâc
ve Ab u '1-Futüh da kahramanlığı ve bü­
yük fetihleri dolayısiyle verilmiştir. Lâkaplarından ise aşağıda bahsedilecektir
.
A l p Arslan da müslüman olan ataları gibi bir i türkçe, bir i islâmî
olmak üzere ik i isim taşıyordu. Bunlar Al p Arslan ile Muhammad isimleridir
. Türkçe adı olan Al p Arslan, Ibn Hallikän ve al- cAynî tarafındanşeklind
e Arapça'ya tercüme edilmiştir. Fakat, Türkçe'deki
işim ve sıfatın yerler i göz önüne alınacak olursa bu ismin ^U-i •*-!
şeklinde tercümesi daha uygun düşmektedir.
ibn al- cAdim ile al-Zahabî, Al p Arslan'm dedeleri arasında Müslümanlığı
il k kabul edenin adı «demir yay = ^> ^ = AJ>- =0 ,411^^^1 »
manâsına gelen Tukäk (Dukak, Tutak) olduğunu kaydederler
4 2
. Maİikj^âme
müellifinin İnaç-bek 4 3
'ten nakline göre Salcük, Hazar Türkleri'nin
iler i gelenlerinden olup "Subaşı" unvanını taşıyordu. Z. V. Togan'm
ifâde ettiği gibi, bu rivâyetle İbn Fazlân'ın Oğuz Subaşı'sı hakkında
verdiği bilgiler arasında bi r münâsebet kurulabilir .
« Buğag aUtalab, s. 208, 218; İbn âl-Aşîr VIII,. 113; Zubdat al-nuşra, s. 28; 7a -
fagât al-acgän IV , 160; al-Vâfi bi' l-vafayâi II, 158a-b; Sigar aclâm al-nubalâ XI, 24a;
Târih al-Islâm X I A , 228 a; al-cIbär III, 258;
c
!kd al-cumân XX I c, 111b, 188 a; Şazarät
aİ-zahab III, 318.
42 Selçukluların ataları arasında müslümanlığı ilk kabul edenin kim olduğu hakkında
çeşitli rivâyetler vardır. E n doğru rivayetin burada bahsedilen olması muhtemeldir.
Bu konudaki mütalâalar ve çalışmalar hakkında bk. F . Sümer, Oğuzlar, Ankara 1967,
s. 49-52; O . Turan, Selçuklular Tarihi, Ankara 1965, s. 33-40. TutSk şekli birinci j m
hatalı yazılması neticesi ortaya çıkmıştır.
43 Bağgat al-talab, s. 218.
A lp Arslan'ın hayatı ile ilgili Arapça kaynaklar 107
A l p Arslan'ın neseb zincirinde dikkati çeken diğer bi r husus da
Ibn al- cAdim ve al-Zahabi tarafından ik i tâne Salcük adının zikredilmesidir.
İbn al- cAdim onun nesebi hakkında kendi tesbit ettiği şecerede
ik i Salcük'tan bahsettiği halde, Malîk-nSme'den naklinde sadece bi r
Salcük'tan bahsetmektedir. Al-Zahabi ise Târih al-İslâm' da bir tâne
Salcük'tan bahsetmesine mukabil Sigar aHâm al-nubalâ ve al-c/bar' de
i k i Salcük tesbit ederek onun şeceresini J <&>: tSj>>- j_ .J S
J^KL , j> Jlî>" ö1
J ^şcL - CÎ j/S ^ şeklinde kaydeder (bk . zikredilen yerler.).
Bazı eserlerde Salcük'un pek fazla, yaşadığının iler i sürülmesinin
bu ik i Salcük'un karıştırılmasından iler i gelmesi kuvvetle muhtemeldir.
Bu bakımdan Hazar Türkleri âyânından olan Salcük, Tukâk'ın oğlu de­
ğil, babası olmalıdır. Ayrıca, İbn al- cAdim'in Je* ^ ^s 9 ^ -r—5
J J^- *
kaydı da ik i tane Salcük'un varlığına işâret etmektedir.
2. Doğum tarihi
4 4 :
İbn al-Aşîr ile Baybars, Al p Arslan'ın 420 (1029 ) yılında doğdu­
ğunu kaydederler (bk. zikredilen yerler). İbn al-Aşîr bu kaydını Al p
Arslan'ın ölümünden bahsederken tashih ederek "Onun doğumu 424
(1033) yılında idi . Öldüğünde 40 yaşını birkaç ay geçmişti." şeklindeki
esas kaydından sonra, onun 420 yılında doğduğuna dâir daha önceki
kayıtlarına itimad etmediği için £jl j ı> °^y> s kaydını
ilâve eder.
Buna mukabil diğer bütün müellifler Al p Arslan'ın 424 yılında doğ­
duğunda, 40 yaşında, 40 yaşını ik i ay veya birkaç ay geçe, 41 yaşında
öldüğünde ittifak halindedirler.-''Alp .Arslan 10Rebiülevvel 465 (24 Kasım
İ072 )'de öldüğüne ve öldüğünde 40 - 41 yaşlarında olduğuna göre
onun 420-421 yıllarında doğduğuna dâir verilen kayıtların hatalı oldukları
anlaşılmaktadır. Eğer 420-421 yıllarında doğmuş olsaydı hiç olmazsa
bazı kaynakların onun 44 veya 45 yaşında öldüğünü kaydetmeleri
gerekirdi.
3. Adına hutbe okunması ve halife tarafından verilen unvan 4 5 :
A l p Arslan 456 (1064) yılında cAmîd al-Mulk al-Kundurî'yi azledip
44 Zubdat al-nuşra, s. .47; Buğyat al-talab, a. 220-221; İbn ai-Asîr VIII, 112-113;
Vafayât al-acyân IV , 162; al-Bidâya va 'l-nihaya XII, 107; Târih al-tslâm XI A , 229b;
Târih Baybars VII, 189 b; Siyar aHâm al-nubalâ XI, 211 a; al-cIbar III, 258; İkd al-cumün
XX I e, 189 b'; Şazarât al-zahab III, 319. Ayrıca, İbn al-Aşir ve Baybars tarihlerinin
420, 433 yılları olaylarına bak.
45 İbn al-Cavzî VIII, 2:14-235; Buğyat al-talab, s. 208, 210, 216; İbn al-Aşir VIII,
98; MiPât al-zamân, s. 212-213; Sigttr aHâm al-nubalâ XI, 240 a; Târih al-Islâm X I A,
228 b; Târih Baybara VII, 168 b- 169 a;
clkd aUcumân XX I c. 141b-142a.
108 Ramazan Şeşen
Nizâm al-Mulk'ü vezir edindikten ve Kutulmuş'u ortadan: kaldırdıktan
sonra halifenin Tuğrul-bey ile evlenmiş olan kızını Bağdad'a gönderdi;
Onun maiyyetinde gönderdiği al-Kâzi Ab u c A m r Muhammad b;
c A b d alRahmân
ve Aytegin al-Hâcib ile halifeye ve vezirine birer mektup yazarak
saltanatının tanınmasını ve adına hutbe okunmasını istedi. Rabi-
ülâhir'in ortalarında halife bi r ferman çıkararak Al p Arslan'a (jJUU»
flİl-^l>"-j'-il_jJİ4^6 V! çii f ^LVl^l» oUu.ll.jLe unvanını verdi. Ve adına
hutbe okunmasını emretti. 18 Rabiülâhir 456 ( 9 Nisan 1064) Cuma gü­
nü onun adına minberlerde uj-HdlU ^e. VI O L Ü A L Î jüaLJI r ^ t ^
«ili £İT j-ilj'jl l J-kc .JLgT ^UVl ÛwLJU ii.Lt (j-jIUU» jÎ-VI 4A* jt^l j
cni^Ll^. ! j_jb; ;j - -A£ jit-j l • »Jl £l*Jt ti şeklinde hutbe okundü.
Halife tarafından bu hususta etraftaki hükümdarlara mektuplar gönderildi
. Al p Arslan ayrıca, halife tarafından kendisine yazılan mektuplarda
4 ,5liJy i şeklinde hitap edilmesini istemişti. Bu ricası da kabul olundu.
Bazı çağdaş müellifler Al p Arslan'dan önce Bağdad'ta Tuğrul-bey
adına da hutbe okunduğunu, bu sebeple İbn al- cAdi m ve benzeri mü­
ellifler tarafından kullanılan "Bağdad minberlerinde sultan diye zikredilen
il k şahıs odur." ifadesinin yanlış olduğunu iler i sürerler. Kanâatimize
göre bu itiraz hatalıdır. Evet, daha önce Buvayhî hükümdarları
ve Tuğrul-bey adına. da. Bağdad minberlerinde hutbe okunmuştu. Fakat
onlar sadece "melik " unvanıyla zikredilmişlerdi. Tuğrul-bey adına 449
(1057) yılında Bağdad'ta hutbe okunmaya başlamış, adı minberlerde
vjjill j , cyu şeklinde zikredilmiştir (Zubdat al-nuşra, s. 14; al-Muntazam
VIll, 181-182). Halbuki, yukarıda da kaydettiğimiz gib i Al p Ars ­
lan adına Bağdad minberlerinde v.y«U ¿4* |^=Vl «Ua*U ^kA jUJJ I
unvanı ile o zamana kadar hiç bi r hükümdara nasip olmayan bi r şekilde
hutbe okunmuştur.
4. Mâlazgird Meydan Muhârebesi'nin tarihi meselesi 4 6 :
A l p Arslan hakkındaki kaynakların mukayesesinde bahsedildiği
gibi Mâlazgird Meydan Muharebesi ile ilgil i kaynaklar bize başlıca dört
koldan gelmektedirler. Bunlar İbn al-Cavzi ve muâkkiblerinin,
e
îmâd
al-Din ve muâkkiblerinin, İbn al-Azrak al-Fâriki ve Urfalı Mateos gib i
mahallî kaynakların (Al p Arslan'ın Haleb'ten Malazgird'e dönerken ta-
48 Zubdat al-nuşra, s. 39; İbn al-Cavzı VIII. 261 ; Buğyai al-talab, s. 216-217;
Zubdat al-halab, s. 387-394, sadece c İmSd al-Din'den faydalanır; Âhbâr al-Davlat alSalçükiyya,
s. 7; al-Inbâ'3, yap. 146 a; MiPât al-zamân, s. 148; Târih al-İslâm X I A,
229 a; Târih Mayysfarikin, s. 189-190; ahTarîh al-şâlihi, yap. 164 b;İbn al- cAmîd,
yap. 161 a; "cIkd al-camân XX I c, 176a; Urfalı Mateos, s., 140-144.
A lp Arslan'm hayatı ile ilgili Arapça kaynaklar 109
k ip ettiği yol ve muharebenin mahallî neticeleri bakımından mühim ) ,
Bizans kaynaklarının (Briennios, Skylitzes, Aristakes, Zönaras) teşkil
ettikler i kollardır. İbn al-Aşir ile Ahbâr al-Davlat al-Salçükiyya y'ı ise
esas itibariyle birinci ve ikinc i kola irca etmek gerekir.
Bütün kaynaklar muharebenin Cuma günü cereyan ettiğinde müttefiktir
. Ancak, Zülkâde ayının hangi tarihinde meydana geldiğinde ihtilâf
halindedirler. Bü hususta 7, 15, 16, 20, 27, Zülkâde gibi çeşitli tarihler
verirler. Kanaatimize göre, kaynaklarının sağlamlığı dolayısiyle,
verilen bu tarihlerden sadece c Imâd al-Din ve muakkibler i ile İbn alCavzi
ve muakkiblerinin verdikler i 7 ile 27 Zülkâde tarihler i burada
münakaşa edilmeye değer. İbn al-Cavzi ve muakkiblerine göre muharebe
27 Zülkâde 463(26 Ağustos 1071)'de vukubulmuştur.
c Imâd al-Dîn
ve muakkiblerine göre 7 Zülkâde 463'te vukubulmuştur. ,
İbn al-Cavzi ve onun yolunu takibeden tarihçiler eserlerinde sadece
i k i tarafın kuvvetlerinin karşı karşıya geldikler i tarihi «iki taraf Zülkâde'nin
çıkmasına 5 gün kala Çarşamba günü Rahva denilen yerde kar­
şı karşıya geldiler= S-udl^j ¿-.¿5 » o~^" rfm ^ ^ Çf-*'.
şeklinde zikrederler. Bu tarih hicrî-mîlâdî tarih cedveline göre 24 Ağustos
1071'e tetabuk eder. Muharebe ik i gün sonra Cuma günü meydana
geldiğine göre, Malazgird Meydan Muharebesi'nin tarihi 26 Ağustos
1071'dir.
c
lmâd al-Din ve onun yolunu takibedenlerin eserlerinde ise öncü
muharebesinin meydana geldiği Salı gününün, ik i tarafın ordularının
karşı karşıya geldikler i Çarşamba gününün ve muharebenin meydana
geldiği Cuma gününün tarihler i ayrı ayrı verilmektedir .
c Imâd al-Din
Nuşrat al-fatra'de ve ondan konuyu bazı şekil değişiklikleri ile aynen
nakleden İbn aI: cAdîm Zubdat al-halab'te öncü muharebesinin meydana
geldiği tarihi ^ £L>'j ûç->} di: S -^ll ^ j *IT5fcll• fy_ j > şeklinde zikrederler.-
İbn al- cAdîm Bağyat al-talabe Ab u Ğâlib c A b d al-Vâhid b. alHuşayn'den
naklen ik i tarafın ordularının karşı karşıya geldikler i tarihi
«Sultan ile Rum İmparatoru 5 Zülkâde 463 Çarşamba günü Ahla t ile
Malazgird arasında al-Zahra denilen yerde birbirlerine yaklaştılar=v^^ i
»L/Vl j ij'j^-' J J»M^ Ol; S^ûjil) ^Jjl j& J çjjl çiş. j jlki- JI
.Sa-dltSi» şeklinde zikrederler.
Muharebenin meydana geldiği Cuma gününün tarihi yine Abü Gâ-
lib'ten naklen hem İbn al- cAdîm tarafından Buğyat al-talab'ip, hem alZahabî
tarafından Târih. al-İslâm'da «Sultan onunla 7 Zülkâde 463 Cuma
günü zevâl vaktinde karşılaştı=ö-ui)l,_5j y&} J s jcJ j
110 Ramazan Şeşen
şeklinde kaydedilir . Bu tarihlerden öncü muharebesinin meydana geldiği
tarih hicrî-mîlâdî tarih cedveline göre 3 Ağustos 1071'e, ik i tarafın ordularının
karşı karşıya geldikler i tarih 4 Ağustos 1071'e muharebenin meydana
geldiği tarih 6 Ağustos 1071'e tetabuk eder. Yine aynı cedvele
göre 3 Ağustos Çarşamba'ya, 4 Ağustos Perşembe'ye, 6 Ağustos Cumartesi'ye
rastlar. Fakat, bu cedvelde verilen gün tarihlerinde bir-ik i
günlük kaymalar olabileceği ve.kamerî ayların ittıradî olarak dâima
29 veya 30 çekmedikleri göz önüne alınacak olursa 7 Zülkâde'nin 5
Ağustos'a tekâbül etmesi de mümkündür. Bu bakımdan aradaki bu bi r
günlük farka fazla ehemmiyet vermemek gerekir.
Burada başka bi r noktaya da temas etmenin faydalı olacağını sanırım.
Muharebenin 27 Zülkâde 463'te meydana geldiğini kabul eden
çağdaş müellifler İbn al-Cavzî ve muakkibler i tarafından verilen J
öjrtll^i ¿* ow> V' kaydı ile c
lmâd al-Din ve muakkibler i tarafından
verilen s...2-»«iMıSi ^ J t...ö«u£)ltSj ^I j »IÎMÎH^ J
... I^ÂIÎSi kayıtlarını mukayese ederlerken sonuncu kolun verdiği
kayıtlardan uv ^ j kelimesinin düşmüş olmasının muhtemel göründüğü­
nü iler i sürerler. Kanâatimize göre iler i sürülen bu iddia hatalıdır. Şöyle
k i :
Her şeyden önce ik i ko l muharebenin tarihi meselesinde ayrı ayrı
kaynaklara dayanırlar. Tabiî olarak ortak noktalara sahip olmakla beraber
her ik i kolun muharebeyi anlatış tarzları ayrıdır, tkinc i olarak,
ayrı ayrı eserlerde verilen bu kayıtların her birinden o-* üs** 3 ifâdesinin
düşmüş olması uzak bi r ihtimaldir . Üçüncüsü, il k bakışta görülebileceği
gibi, her ik i kolun verdikler i tarihleri ifade tarzları farklıdır.
Bu izahattan cImâd al-Din ve muakkiblerinin verdiği tarihin İbn al-Cavzî
ve muakkiblerinin verdiği tarihten daha ikna edici olduğu anlaşılmaktadır.
5. Al p Arslan'ın ölüm tarihi ve mezarı
4 7
:
Kaynakların ittifakla ifade ettiklerine göre, Al p Arslan 40 veya 41
yaşında iken 465 (1072 sonlan) yılı başlarında Mavarâ al-Nahr'e sefere
çıkmıştır. Safer ayının sonlarında Ceyhun'u geçtikten sonra bi r kaleyi
(Samc5nî'ye göre Barzam = fjkalesi ) muhasara etmiştir. 6 Rabiülevvel'de
askerleri kalenin muhafızı Yûsuf al-Harazmi'yi Sultan'ın huzuruna
getirmişlerdir. Bu esnada Sultan, Yusuf tarafından ağir bi r şekilde
4? İbn al-Cavzî VIII, 277-277, 279; Zubdat al-nuşra, s. 45-47; MiPât al-zamân,
s . 164-167; Buğgat al-ialab, s. 220-222; İbn al-Aşîr Vlİl, 112-113; Vafagât al-a^gân IV ,
160-162; aİ-Bidâga va 'l-nihâga XII, 106; al-Vâ/I bi 'l-vafayât II, 158 b ; Târih al~Islâm
X I Â, 229 b;
c
!kd al-camân XX I e, 189 b-190a; Şazarât al-zahab III, 318-319; Urfah
Mateoş, Si 144-146.
A lp Arslan'm hayati ile ilgili Arapça kaynaklar 1 1 1
yaralanmıştır. Bu suikastın cereyan tarzı bütün islâm kaynakları tarafından
aynı şekilde anlatılır. Urfalı Mateos'un hikâye tarzı ise biraz
farklı ve dikkati çekicidir. Sultan bu suikasttan sonra dört gün yaşamış,
10 Rabiülevvel 465 (24 Kasım 1072) Cumartesi günü vefat etmiştir.
Yerine geçen oğlu Melikşah ve vezir Nizâm al-Mülk tarafından cenazesi
ordu ile beraber Merv'e getirilmiş, Merv Medresesi'nde babasının kabr
i yanına gömülmüştür. Zübdat al-tavârih müellifi, hatalı olarak, onun
Rabiülevvel'in sonuna tesadüf eden Cumartesi günü vefat ettiğini kaydeder
(bk. al- cAynî, zikredilen yer).
İbn Kaşîr, zikredilen cildin 106 ıncı sahifesinde açık olarak onun
Merv'de gömüldüğünü kaydetmesine mukabil, 107 inci sahifede Rey'de
babasının yanında gömüldüğünü kaydeder. Ibn al-cİmâd ise ifâdeyi baş­
ka bi r tarzda değiştirerek onun Merv'de babasının ve amcası Tuğrulbey'in
kabirler i yanında gömüldüğünü yazar. Her ik i kaydın hatalı olduğu
îzaha muhtaç değildir.
A l p Arslan'ın ölümü ile ilgil i en mufassal malûmat İbn al-Cavzi
ve ondan naklen Sibt b, al-Cavzi tarafından verilmektedir . İbn al-Cavzî,
onun 6 Rabiülevvel'de yaralandığını, 10 Rabiülevvel Cumartesi, gü­
nü vefat ettiğini, Melikşah'ın babasının ölümünü bildiren mektubunun
Bağdad'a dört ay sonra 8 Receb (20 Mart 1073)'te geldiğini kaydeder.
O ve torunu Al p Arslan için Bağdad'ta yapılan tâziye merasimi için
şu tafsilatı verirler :
Onun ölümü haberi Bağdad'ta şâyi olunca önce inanılmak istenme^
miş, halife tarafından bu konuda konuşmak yasaklanmıştır. Sonra, Rey
ve Ahvâz'dan bu konuda birbir i ardına mektuplar gelince haberin doğ­
ruluğu kesinleşmiştir. Bunun üzerine, halife tarafından umumi mâtem
ilân edilmiştir. 8 Cemaziyelevvel (20 Ocak 1073) Pazar günü vezîr İbn
Cahîr (ölm. 483 h.) Şahn al-Salim'da taziyeleri kabul etmeye başlamıştır.
Al p Arslan'ın kardeşi ve Halifenin karısı Arslan Hatun yere oturarak
7 gün mâtem tutmuştur. Bu münasebetle, mâtem alâmeti olarak,
cariyelerinin saçlarını kestirmiştir. Kendi saçını da kestirmek istemiş
ise de halife buna müsâade etmemiştir
4 8 . 10 Cemâziyelevvel (22 Ocak
1073) Salı günü halife bi r ferman neşrederek Al p Arslan'ın Islânaiyete
yaptığı hizmetleri övmüştür.
4 8 Matem alâmeti olarak saçların kesilmesi âdetinin eski araplar arasında yaşadığı
A bü FirSs al-Hamdânl'nin bir beytiaden anlaşılmaktadır. (Abiî Firas , Divan, nşr. Sami
al-Dahhan, cilt II, 217). İbn Fazlao'ıh nakline göre Volga Bulgarları arasında erkekler
matem alâmeti olarak saçlarını bırakırlar. Ancak;, ölümden iki sene geçtikten sonra matemden
çıkarken saçlarını kestirirlerdi. Türkler arasında matem alâmeti olarak saçların
yolunması, adeti çok yaygındı. Fakat kesildiği hakkında bir kayda rastlanmıyor. Fahrettin
Kırzıoğlu'nun ifadesine göre, Kar s bölgesindeki Karakalpaklar arasında matem alâmeti
1 1 2 Ramazan Şeşen
6. Al p Arslan ve Hanefî Mezhebi 4 9 : ; i
Mavera al-Nahr halkı ve Türkler arasında eskidenberi en çok revaçta
olan mezhep Hanefî Mezhebi idi. Hilâfet muhitinde ise Şâfiî Mezhebi
himâye görüyordu. Hilâfet muhitinin Hanefilik'in aleyhine olarak
Şafîliği yayma gayretleri Ibn Fazlân'ın eserinde dahi görülmektedir
5 0 .
Bağdad'm bu tutumundan başka Al p Arslan'ın veziri Nizâm al-Mulk de
Şâfiî Mezhebi'nde idi. Nizâm al-Mulk Şâfiî Mezhebi tedrisatını canlandırmak
maksadıyle 457 (1065) yılında Bağdad'ta Nizamiyye Medresesi'
ni inşa ettirmeye başlamıştı. Nizamiyye'nin inşâatı 458 (1066)'de tamamlandı
ve tedrisata açıldı. Şâfilerin diğer mezhepler ve bilhassa Hanefîlik
aleyhindeki gayretlerini takibeden Al p Arslan Bağdad'ta Hanefî
Mezhebi'nde tedrisat yapacak bi r medrese inşa ettirmeye karar verdi.
Bu maksatla 459 ( 1066 sonu) yılı başlarında kendisi gibi bi r Hanefî
olan müstevfisi Şaraf al-Mulk Ab u Sacd Muhammad b. Manşür b. Muhammad'i
Bağdad'a gönderdi. Safer ayının başlarında Bağdad'a gelen
Şarâf al-Mulk, Abü Hanîfa Türbesi'ni yıktırarak alevî imamların türbelerine
benzer, kubbeli ve muhteşem bi r şekilde yeniden inşa ettirmiştir.
Ayrıca, bu türbenin yanında büyük bir Hanefî medresesi yaptırarak
bu medreseye müderrisler tâyin etmiş ve bol miktarda vakıfta
bulunmuştur. Al p Arslan tarafından yaptırılan bu türbe ve medresenin
inşasına, bunun karşısında Türklere düşman olan Bağdad'taki mutaassıp
şâfiî ve hanbelî muhitlerinin tutumlarına dâir tafsilat Ab u '1-Vafâ3
CA1Î b.
cAkîl al-Hanbalî (ölm. 513 h. = 1119-1120 m.)'nm Funün al-Sdab'
ından 5 1 naklen Ibn al Cavzi ile Sibt b. al-Cavzi'nin eserlerinde yerilmektedir.
Bu münâsebetle al-Şarif Ab u Cac far al-Bayâzi'nin Abü Hatiifa
Türbesi kubbesine yazdığı şu beyitler ilg i çekicidir:
"ili m dağınık iken şu lahitte yatan şahsın onu topladığını bilmiyor
musun? Aynı şekilde, bu makam ölü iken ona al- cAmi d Ab u Sacd'in
cömertliği hayat verdi."
A l p Arslan'la başlayan Türklerin Ön Asya'da Hanefî Mezhebi'ni
himayesi Anadolu Selçukları, Zengîler, Memlûkler ve Osmanlılar'ın devirlerinde
gelişmeye devam etmiş, nihâyet Hanefilik'in Orta-Doğu'da en
yaygın sünnî mezhep haline gelmesine sebep olmuştur.
olarak erkekler saçlarını bırakırlar, kadınlar ise keserlermiş. Halife tarafından menedildiğine
göre, Arslan Hatun tarafından tatbik edilen bu âdet bir Türk âdeti olmalıdır..
. «9 İbn al-Cavzi V1U, 244-246; Zubdat al-nuşra, s. 31-32; MiPât al-zamân, s. 133¬
134; VafagSt al-acgân IV , 162; Abu *1-Fida II, 194-195; Bagbars Tarihi VII, 175a, 178b;
clkd al-camân XX I c, 159a-160a, 190a.
: ; 60 İbn Fazlân, al-Rihla, nşr. Sami al-Dahhan, Dimaşk 1379, s. 120-122.
61 B u eser hakkında G/4£ 1, 398, S. I, 687'ye bak.

Konular