FENÂYÎ EHL-İ CENNET EFENDİ, “TECELİYYÂT” ADLI ARAPÇA ESERİ VE TECELLİYYÂT’A HASAN RIZÂYÎ ELAKSARÂYÎ TARAFINDAN YAPILAN MANZÛM-MENSÛR TÜRKÇE TERCÜME/ŞE

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013, p. 783-816, ANKARA-TURKEY
FENÂYÎ EHL-İ CENNET EFENDİ, “TECELİYYÂT” ADLI
ARAPÇA ESERİ VE TECELLİYYÂT’A HASAN RIZÂYÎ ELAKSARÂYÎ
TARAFINDAN YAPILAN MANZÛM-MENSÛR
TÜRKÇE TERCÜME/ŞERH ÜZERİNE*
Kenan ERDOĞAN**
Hasan CANKURT***
ÖZET
“Cennet Mehmed Efendi”, “Ehl-i Cennet Efendi”, “Fenâyî Ehl-i
Cennet Efendi” ve “Fenâyî Mehmed Efendi” gibi isimlerle anılan Fenâyî;
Aziz Mahmud Hüdâyî’nin Anadolu halifelerinden olup Celvetî tarikatının
Hüdâyî yolunda giden en gür sesli simalarından birisidir. Hüdâyî’den ve
Yunus Emre’den ilham alarak kaleme aldığı ilahi formundaki şiirler
ağırlıklı olmak üzere oluşturduğu Dîvân’ı, ilmî yönünün ağır bastığı
vaazları ve yine Hüdâyî’nin başlattığı “Tecelliyyât” kaleme alma
geleneğinin bir tezahürü olarak telakki edilebilecek Tecelliyât’ı ile
mutasavvıf şairler içerisinde anılmaya değer şahsiyetlerdendir.
Devrinde, Celvetî ekolünün Hüdâyî’den sonra en etkili isimlerinden olan
Ehl-i Cennet Efendi’nin devrin en muteber dillerinden Arapça ve
Farsça’yı iyi derecede bildiği anlaşılmaktadır. Bazı araştırmacılar
tarafından müridlerince yazılıp kendisine atfedildiği de belirtilen Arapça
Tecelliyyât’ı; Fenâyî Efendi’nin yaşadığı manevî halleri, rüyaları ve
ilhamları konu edinmektedir. Fenâyî’nin yaşadığı bu birtakım rûhî
tecrübeleri müridleriyle paylaşmasındaki veya paylaşımın ona
atfedilmesindeki amacın; Celvetî sûfîlerini şevk ü iştiyaka ve cezbeye
getirip coşturmak, onları yaşadıkları manevî gerilimle Celvetî yoluna ve
her şeyden önce İslâm’a bağlamak olduğu düşünülebilir. Bir tarikat
pirinin yaşadığı fevkalâdelikleri nazara vermesi, alanın uzmanları
tarafından bir tahdis-i ni'met, yani ilâhî nimetlere şükrün bir göstergesi
olarak nitelendirilmekte ve tevazudan verilmiş bir taviz olarak
görülmemesi gerektiği belirtilmektedir. Üzerinde durulan eser, yine bir
Celvetî olan Rızâyî-i Aksarâyî tarafından tercüme edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Fenâyî, Hüdâyî, Tecelliyyât, Rızâyî.

* Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu
tespit edilmiştir.
** Prof. Dr. Celal Bayar Üniversitesi, Eski Türk Edebiyatı, El-mek: kegan@yandex.com
*** Öğrenci-YL, Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eski Türk Edebiyatı, El-mek:
cankurt_hasan@hotmail.com
784 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
DECENT FELLOW FENÂYÎ EHL-İ CENNET, “TECELİYYÂT”
NAMED ARABIC LITERARY WORK AND VERSE-ARTICLE
TURKISH TRANSLATION-ON COMMENTARY WAS DONE BY
HASAN RIZÂYÎ EL-AKSARÂYÎ TO “TECELİYYÂT”
ABSTRACT
Fenâyî who is called Decent Fellow Cennet Mehmed, Decent
Fellow Ehl-i Cennet, Decent Fellow Fenâyî Ehl-i Cennet and Decent
Fellow Fenâyî Mehmed is one of Anatolia caliphs of Dear Mahmud
Hüdâyî and is one of the most stentorian voice faces on the way of
Hüdâyî in Celvetî religios order. His dîvân which is inspired by Yunus
Emre and Hüdâyî consigned to writing and it is mostly formed with
chant verse, exhortations which is mostly scientific and again he is one
of the people which worth to cite in mystic poets with Tecelliyyât which
is a result of opinion is the custom of Tecelliyyât consign to writing
begins with Hüdâyî. In his term Decent Fellow Ehl-i Cennet who is the
one of the most effective names after Hüdâyî in Celvetî school. It is
understood that Hüdâyî knows Arabic and Persian well. It is specified
that Arabic Tecelliyyât which was written by some researches with his
follower and despatched to him is about interior attitudes of Decent
Fellow Fenâyî, dreams and inspirations. It is thought that the aim of the
sharing some psychological experiences with his followers or the aim of
this sharing despatch to him is that it motivates Celvetî mystics and
with rapturing elate them, join them the way of Celvetî which they lived
in pyschological tension and above all, join Islam. A religius order
spiritual guide make allowence for extraordinary things which lived, a
praise by experts in their field, in other words it is qualified an indicator
of praise to chant benefaction and it is specified that it isnt seen like a
concession from to be given modesty. Again this literary work was
translated by Rızâyî-i Aksarâyî who is Celvetî .
Key Words: Fenâyî, Hüdâyî, Tecelliyyât, Rızâyî.
GİRİŞ
Sevenleri ve bağlıları arasında “Ehl-i Cennet Efendi” olarak bilinen ve Ģiirlerinde “Fenâyî”
mahlasını kullanan Fenâyî Ehl-i Cennet Mehmed Efendi, Celvetî tarikatının Aziz Mahmûd
Hüdâyî‟den sonra en çok tanınan mutasavvıflarındandır. Tasavvûfî neĢenin çok rahat bir Ģekilde
görüldüğü ilahi formundaki manzûmelerinde Ģeyhi ve pîri Azîz Mahmud Hüdâyî‟nin etkisinde
kaldığı, Ģeyhinin vasıtasıyla dolaylı olarak ve bazen de doğrudan Yunus Emre‟den ilham aldığı
anlaĢılmaktadır. Bahis konusu mutasavvıflardan mülhem olarak kaleme aldığı ilahileri ağırlıklı
olmak üzere oluĢturduğu Dîvân‟ı, ilmî yönünün güçlü olduğuna ve medrese tedrisinden geçtiğine
delalet eden vaazları ve yine Hüdâyî‟nin öncülük ettiği “tecelliyyât” kaleme alma veya “vakı„a”
yazma geleneğinin en canlı örneklerinden olan Tecelliyât‟ı ile mutasavvıf Ģairler içerisinde ismi
zikredilmeye ve üzerinde durulmaya değer Ģahsiyetlerdendir. Mutasavvıf kimliğinden hiç ödün
vermeyen, devrinin aranan ve ilgiyle dinlenilen vaizlerinden olan Fenâyî Efendi‟nin devrin en
muteber dillerinden Arapça ve Farsça‟yı iyi derecede bildiği anlaĢılmaktadır. Bazı araĢtırmacılar
tarafından müridlerince yazılıp kendisine atfedildiği de belirtilen Arapça Tecelliyyât‟ı; Fenâyî
Efendi‟nin yaĢadığı manevî halleri, rüyaları ve ilhamları konu edinmektedir. Fenâyî‟nin yaĢadığı
bu birtakım rûhî tecrübeleri müridleriyle paylaĢmasındaki veya paylaĢımın ona atfedilmesindeki
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, “Teceliyyât” Adlı Arapça Eseri ve Tecelliyyât’a… 785
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
amacın; Celvetî sûfîlerini aĢka ve cezbeye getirip coĢturmak, onları yaĢadıkları manevî gerilimle
Celvetî yoluna ve her Ģeyden önce Ġslâm‟a bağlamak olduğu düĢünülebilir. Bir tarikat pirinin
yaĢadığı fevkalâdelikleri nazara vermesi, alanın uzmanları tarafından bir tahdis-i ni'met, yani ilâhî
nimetlere Ģükrün bir göstergesi olarak nitelendirilmekte ve tevazudan verilmiĢ bir taviz olarak
görülmemesi gerektiği belirtilmektedir. Üzerinde durulan eser, Celvetî sûfîlerinden olan Seyyid
Hasan Rızâyî el-Aksarâyî tarafından tercüme/Ģerh edilmiĢtir.
I.Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi
A) Hayatı
Ehl-i Cennet1 Efendi, Aziz Mahmud Hüdâyî‟nin halifelerindendir. Celvetî tarikatının en
çok bilinen Ģahsiyetlerinden biri olan Ģairin doğum tarihi hakkında kesin bilgiler bulunmamaktadır.
Biyografik ve bibliyografik kaynaklar üzerinde araĢtırmalar yaparak Fenâyî Efendi hakkında en
derli toplu çalıĢmaları yapan araĢtırmacılar Alim Yıldız2
ve Abdullah Aydın3
‟dır. Her iki
araĢtırmacı da Ģairin divanı üzerinde akademik çalıĢmalar yapmıĢlardır. Alim Yıldız, 25
Cemâziye‟l-âhir 1075/ 12 Ocak 1665 yılında 90 yaĢında vefat etmesinden hareketle, kesin
olmamakla beraber Ģairin, miladi 1577 yılında doğduğu sonucuna4
varırken; Abdullah Aydın: “H.
1075/M.1664‟te öldüğü dikkate alındığında H.938/M.1574 yılında doğduğu söylenebilir.”
ifadeleriyle çıkarımlarını belirtmektedir. Tophane‟de doğduğu belirtilen Ģairin babasının adı
Ġshak‟tır. Osmanlı Müellifleri5
, Tuhfe-i Nâilî6
ve Sefîne-i Evliyâ7
gibi kaynaklarda bu bilgiler tekrar
edilmekte Celvetî meĢâyıhının büyüklerinden olduğu belirtilmektedir. Mecelletü‟n-Nisâb8
‟da
Fenâyî Efendi‟nin Cennet lakabıyla maruf olduğu dile getirilmekte, ġeyh Mehemmedü‟l- Celvetî
ismiyle zikredilmekte, ġeyh Mahmûdü‟l-Hüdâyî‟nin halifelerinden olduğu, salı günü 1075 yılında -
“Bereket-i Cennet” ebcedi- vefat ettiği söylenmektedir. Müstakimzâde, 342a‟da Ced Hasan

1
Seyyid Hasan Rızâyî el-Aksarâyî, bu çalıĢmamızda ele alacağımız Tecelliyyât-ı Ehl-i Cennet Efendi‟nin Manzûm
ġerhi‟nde Fenâyî Efendi‟ye “Ehl-i Cennet” lakabını Ģeyhi Aziz Mahmud Hüdâyî‟nin verdiğini belirtmektedir:
“Üsküdarî Hazret-i Mahmûd Efendinüñ müdâm
Türbesün eyler ziyâret dâ‟imâ her hâs u „âm
ĠĢbu sâhib-merkada idüp nazar dimiĢdür ol
Yâ Mehemmed Ehl-i Cennetsün saña müjde tamâm”
Rızâyî, Tecelliyyât-ı Ehl-i Cennet Efendi‟nin Nazmen Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi Bölümü,
Nr.3347, 158a.
Şerhi, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi Bölümü, Nr.3347, 157b.
2 Alim Yıldız, Fenâyî Cennet Efendi Dîvânı, Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, Sivas 2010.
3 Abdullah Aydın, Üsküdarlı Fenâyî Cennet Mehmet Efendi ve Dîvânı, Kaknüs Yayınları, Ġstanbul 2004.
4 Yıldız, age, s.18.
5
“MeĢâyıh-ı Celvetiyye kibârından bir zât olup Tophâne‟lidir. Hazret-i Pîr‟den sonra âsitâne-i Hüdâyî‟ye seccâde-niĢîn
olanların üçüncüsüdür. Ve zamân-ı Hazret-i Pîr‟de bir müddet „asâdârlık hizmetinde bulunmuĢtur.” Bursalı Mehmet
Tahir, Osmanlı Müellifleri, Hazırlayanlar: Cemal Kurnaz-Mustafa Tatcı, Osmanlı Müellifleri I-II-III ve Ahmed
Remzî Akyürek Miftâhu‟l-Kütüb ve Esâmî-i Müellifîn Fihristi, Bizim Büro Basımevi, Ankara 2009, C.1, s.54.
6
Nail Tuman, “652. Cennet veya Fenâyî” madde baĢlığı altında Ģairin baba adını, nereli olduğunu ve ne zaman vefat
ettiğini belirterek; Nazmi‟nin ölümüne düĢtüğü tarihi ve Divan‟ının hangi kütüphanelerde kayıtlı olduğu bilgisini
vermekte, eserlerini sıralamaktadır. “ġeyh Mehmed Fenâyî Efendi, Tophâneli Kâtib Ġshak Çelebinin oglıdır, Ġstanbullı,
Hüdâyî Tekyesi Ģeyhi, vefâtı 23 Cemâziye‟l-evvel 1075/ milâdî 1664, ġeyh Mehmed Nazmînin: Nazmî du„â ile didi
târîh-i fevtini/Cennet Efendiye ola dâr-ı cinân mekân, beyti vefâtına târîhdir. …” Fatih Yıldırım, Mehmet Nâil Tuman
ve Tuhfe-i Nâilî‟si- İnceleme-Metin-İndeks Sayfa 101-200, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek
Lisans Tezi, Dan. Sadık Erdem, Balıkesir 2009, s.166.
7
“Cennet Muhammed Efendi”, “Muhammed Fenâî Cennet Efendi”; Ġsmail Hakkı hazretlerinin beyânına göre, “Ehl-i
Cennet Efendi” diye tanınmıĢtır. Kibâr-ı meĢâyıh-ı Celvetiyye‟den muhterem bir zâttır. Tophânelidir. Hz. Pîr‟den sonra
seccâde-niĢîn olanların üçüncüsüdür. Pederinin ismi Ġshak‟tır ki, Hz. Pîr‟in asâ-dârı idi. Ġnâbet ve hilâfeti Hz. Pîr‟dendir.”
Osmânzâde Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, Hazırlayanlar: Mehmet AkkuĢ-Ali Yılmaz, Kitabevi Yayınları, Ġstanbul
2006, C.3, s.38.
8 Müstakîm-zâde Süleyman Sa„deddîn Efendi, Mecelletü‟n-Nisâb, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000, 174a, 342a.
786 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
Efendi9
‟nin halifelerinden Mehemmed Fenâyî10 (Duhan hakkında risale yazmıĢ, Mecelle-i Fenâyî
ismiyle bilinen eseri vardır.)‟yi ele alırken Ehl-i Cennet Efendi‟den tekrar söz eder. Babasının
Ġshak adında bir katip olduğunu dile getirir. Hüdâyî‟nin halifelerinden olduğunu söyler. ġeyhinden
sonra Ģeyh olduğunu, 1075 cemaziyye‟l-evveli(cemâdi‟l-„ulâ)nde vefat ettiğini dile getirmektedir.
Aynı sayfada OdabaĢı ġeyhi Mustafa Fenâyî Efendi‟den de bahseder11. Bu Ģahıs Yakub Avfî12‟nin
babasıdır. 1115(1703)‟te vefat etmiĢtir.
Verilen bilgiler, Fenâyî ismiyle bilinen baĢka Ģairlerin de olduğu gerçeğini teyit etmektedir.
Nitekim Alim Yıldız, bu mahlası kullanan sekiz Ģair bulunduğunu belirtmekte13, klasik bazı
biyografik eserlerde ve kütüphane kayıtlarımızda bu bağlamda değerlendirilecek birtakım
hataların14 yapıldığını, bunların tespitleri dahilinde olduğunu dile getirmektedir. Bağdatlı Ġsmail
PaĢa, “Cennet er-Rûmî” ismiyle Fenâyî Efendi‟den bahsederken, “eĢ-ġeyh Mehemmed bin
„Abdu‟llâh el-Kostantinî er-Rûmî el-Celvetî” Ģekliyle zikretmekte babasının isminin “Abdullah
olduğunu belirtmekte; Hüdâyî hânkâhının Ģeyhlerinden biri olduğunu, “Cennet” ismiyle mülâkkab
bulunduğunu, “Fenâyî” mahlasıyla tahallus buyurduğunu, hicri 1075 (m.1664) „te vefat ettiğini
zikretmektedir15. Her ne kadar Bağdatlı, babasının isminin “Abdullah” olduğunu söz konusu etse
de kaynakların çoğu babasının “Ġshak” adında kalem erbabından birisi olduğu noktasında görüĢ
birliği içerisindedirler.
ġair, yukarıda ismi zikredilen babası Ġshak Efendi gibi kalemiyle geçimini kazanırken yani
katiplikle iĢtigal ederken, kardeĢi Ahmed Çelebi aracılığıyla Hüdâyî‟yle tanıĢmıĢ, müridi olmuĢ ve
hizmetine girmiĢtir. Aziz Mahmûd Hüdâyî‟nin bizzat kendisinden tövbe ve inabe alan Ģairin,

9
“Ümmî Sinân-zâde diye meĢhûrdur. Ümmî Sinân hazretlerinin kerîmesi Âbide Bânu Hatun‟un kerîmesi Hatîce
Hatun‟un oğludur. Kerîme-i Pîr, Âbide-i müĢârünileyhânın dâmâd-ı muhteremi ġeyh Arab Muhammed Efendi‟nin
mahdûmudur. … Hakîkî-zâde ġeyh Osmân Efendi yanında medfûn Eğrikapılı Çukadar ġeyh Muhammed Efendi‟den
tecdîd-i bey„at ve ondan sonra Muîd-zâde‟den tekmîl-i tarîkat eyleyip 1023/1614 senesinde Ümmî Sinân hazretlerine
mensûb ġehremini‟ndeki hânkâh-ı Ģerîfte pederi yerine Ģeyh olmuĢ idi.” Vassâf, age, C.4, s.275-276. Ayrıntılı bilgiler
için bkz. Necdet Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf Sûfîler, Devlet ve Ulemâ, Osmanlı AraĢtırmaları Vakfı
Yayınları, Ġstanbul 2001, s.141-145.
10 “Ümmî Sinân-zâde Hasan Efendi halîfesidir. „Halvetî‟ tahallus eylemiĢtir. Ġstanbul‟da Akbaba Muhammed Efendi
Mescidi kurbundaki hânesinde zikr edermiĢ. „MürĢîd-i tasnîm‟ terkîbinin delâlet ettiği 1140(1728)‟ta irtihâl eylemiĢtir.
Müstakil türbesi varmıĢ. Vefeyât-nâme‟nin beyânına göre ba„zı âsârı varmıĢ.” Vassâf, age, C.4, s.278. Ayrıca bkz.
Necdet Yılmaz, age, s.147-148.
11 Burada söz edilen Ģair “ġumnu‟da doğmuĢ, namı Mustafa olan, BeĢiktaĢ‟a yakın medfun Yahya Efendi evladından
Emetullah Kadını nikah ile alıp türbe civarında sakin olan, ġeyh Yahya Efendi‟nin ruhaniyetinden feyz-yâb olan tarîk-i
Halvetiyyeden ġeyh Selami Efendi‟nin himmetine teĢebbüs edip, ġeyh Yahya Efendi türbesi civarında zâviye inĢa edip
OdabaĢı ġeyhi ismi ile meĢhur olan Fenâyî Efendi‟dir. 1115 senesinde tekkesinde vefat etmiĢtir.” Pervin Çapan, Mustafa
Safâyî Efendi, Tezkire-i Safâyî (Nuhbetü‟l-Âsâr Min Fevâ‟idi‟l-Eş„âr) İnceleme-Metin-İndeks, AKM BaĢkanlığı
Yayınları, Ankara 2005, s.479-480.
12 “ġeyh Mustafa Fenâi Efendi-zâdedir. ġeyh Osmân Efendi‟ye dâmâd olmuĢtu. Âlim, fâzıl bir insân-ı kâmil olup, Osmân
Efendi‟den sonra âsitâne-i Pîr‟de hıdmet-i meĢîhatı der-uhde eylemiĢ ve dokuz sene mesned-niĢîn-i reĢâdet olmuĢtur. Bir
iki sene kadar selâtin kürsî Ģeyhliği vardır. „Tâ‟yîn-i râhat‟ terkîbi vechile 1149 (1736) senesinde azm-i gülĢen-sarây-ı
cinân eylemiĢtir. Karacaahmed Türbesi civarında vâlideyni yakınında gunûde-i hâk-ı gufrândır.” Vassâf, age, C.3, s.44.
13 “Fenâyî mahlası da sekiz ayrı Ģair tarafından kullanılan mahlaslardan biridir. Bu mahlası kullanan Ģairler; Sehi Bey,
Latifî ve Gelibolulu Mustafa Âlî‟nin Fatih döneminde yaĢadığını bildirdikleri yoksul bir Ģair olan Fenâyî (XV. yy.),
Lazkiye (Denizli) Ģeyhi Fânî Dede‟nin oğlu Fenâyî Dede (ö. 1519), Celvetî Ģeyhlerinden Fenâyî Cennet Efendi (ö. 1665),
GülĢenî Ģeyhlerinden Kastamonulu La‟lî Mehmed Fenâyî (ö. 1701), “OdabaĢı ġeyhi” olarak bilinen ġumnulu Fenâyî
Mustafa Efendi (ö.1703), Ümmî Sinan-zâde Ced Hasan Efendi‟nin halifelerinden Mehmed Fenâyî (ö. 1727), Celvetiyye
tarîkatının Fenâiyye kolunun kurucusu Kütahyalı Fenâyî Ali Efendi (ö. 1745) ve sadece Ahdî tezkiresinde yer alan, ne
zaman yaĢadığı hakkında bilgi bulunmayan Manisalı Fenâyî Çelebi‟dir.” Alim Yıldız, “Divan Edebiyatında Fenâyî
Mahlaslı ġairler”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C: VII/1 (2003), s.345-346.
14 Yıldız, Fenâyî Cennet Efendi Dîvânı, s.34.
15 Bağdatlı Ġsmail PaĢa, Hediyyetü‟l-„Ârifîn, Esmâü‟l-Müellifîn ve Âsârü‟l-Musannifîn, tashih: Mahmud Kemal ĠnalAvni
Aktuç, Maarif Basımevi, Ġstanbul 1955, C.2, s.290
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, “Teceliyyât” Adlı Arapça Eseri ve Tecelliyyât’a… 787
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
Hüdâyî‟nin yanı baĢında on yedi yıl asâdârlık yaptığı belirtilmektedir16. “Bu on yedi yıllık
hizmetten sonra Ģeyhi tarafından Simav‟a halife olarak gönderilmek istenince affını talep etmiĢ ve
bunun üzerine Hüdâyî: „Ben ümmî bir adamım. Senden hazır bulunan kullarına faydalı olan Ģeyi
bana ilham etmeni istiyorum (Yâ Rab)‟anlamındaki duayı Fenâyî‟ye öğreterek irĢad vazifesine
baĢlamadan önce bu duayı okumasını istemiĢtir. Bu telkinden sonra Simav‟a giderek irĢad görevine
baĢlayan Fenâyî‟nin ne zaman tarikata intisap ettiği, hangi tarihte Simav‟a gittiği ve dolayısıyla
orada ne kadar kaldığı belli değildir.”17 Ele aldığımız Tecelliyyât-ı Ehl-i Cennet Efendi ġerhi‟ni
yapan Hasan Rızâyî-i Aksarâyî18, 159a‟da derkenarda Fenâyî Efendi‟nin Kütahya-Emet‟te halife
bulunduğunu, „Emed nâm kasaba‟nın vatan-ı aslîsi yani memleketi olduğunu dile getirmektedir.
Rızâyî‟nin beyanına göre Ģair orada halifeyken Lazkiye19‟de Hüdâyî‟nin diğer halifesi Arnavud
ġeyh Firdevs Mustafa Efendi20‟yle görüĢmüĢtür. Müellif, burada Ģaire ait bir müfredi21 vermekte ve
Ģairin bu müfredini Mustafa Efendi‟ye okuduğunu söylemektedir. Fenâyî Efendi‟nin yakın
çevresinden olan ve Ģeyhi Hüdâyî‟nin vefatından sonra Fenâyî Efendi‟ye intisap eden Rızâyî‟nin
verdiği bilgilerin, Ģairimize yakın olması hasebiyle doğru olabileceği düĢünülebileceği gibi, Simav
ile Emet‟i karıĢtırması veya Simav‟ın o zamanlar idarî olarak Emet‟e dahil edilmesi (tersi de
olabilir) de ihtimal dahilindedir. ġairin doğum yerinin Tophane olduğu birçok kaynakta
belirtilmektedir. Buradaki “vatan-ı aslî” tabirinin Ģeyhin halife olarak tayin ettiği yerin, Ģeyhe
sadakatin bir göstergesi olarak vatan ittihaz edilmesinden hareketle söylenmiĢ olabileceği de akla
gelmektedir. Hasan Kamil Yılmaz, Fenâyî Mehmed Efendi‟nin Ģeyhinin vefatına kadar halife
olarak gönderildiği Simav‟da kaldığını (1038/1628), bilâhare Ġstanbul‟a gelerek Tophane‟de
münzevî bir hayat yaĢadığını ve Hüdâyî‟nin torunu Mes„ûd Efendi22(1067/1657)‟nin yerine Hüdâyî
Âsitânesi‟ne postniĢîn olduğunu belirtmektedir23. Tophane‟de Orta Câmii kürsî Ģeyhliği de yapmıĢ
olan Fenâyî‟nin bu görevi ne zaman ifa ettiği konusu tam olarak aydınlatılmıĢ değildir. “Simav‟a
gönderilmeden önce Ģeyhinin hizmetinde bulunduğundan dolayı, bu vaizlik görevi Hüdâyî‟nin
vefatından sonra olmalıdır. Bu konuda açık bir kayıt bulunmamasına karĢın biz bunun Simav
dönüĢünden sonra olabileceğini düĢünüyoruz. Halifelerinden Veli Efendi24‟nin de kendisinden

16 Yıldız, age, s.22. Aydın, age, s.16. Hasan Kamil Yılmaz, Azîz Mahmûd Hüdâyî Hayatı Eserleri Tarîkatı, Erkam
Yayınları, Ġstanbul 2011, s.132.
17 Yıldız, age, s.22. Hasan Kamil Yılmaz, Ģairin h.1038/m.1628 yılında, yani Ģeyhi Hüdâyî‟nin vefat ettiği tarihte bu
Ģehirde bulunduğundan bahsetmekte ve Ģeyhinin ölümünden sonra Ġstanbul‟a döndüğünü belirtmektedir. Yılmaz, age,
s.132. Fenâyî Dîvânı‟nın Milli Kütüphane Yazma Eserler nr. A 2632 kaydıyla verilen nüshasında bulunan Arapça
Tecelliyât‟ın Türkçe Tercümesi‟nde verilen Ģairin bir tecellîsinde h.1040/m.1631 yılı zikredilmektedir. Buradan hareketle
Ģairin Hüdâyî‟nin vefatından sonra da Simav‟da bulunduğu anlamı çıkarılmaktadır. Fenâyî Dîvânı, 4a.
18 “Künyesinden de anlaĢılacağı üzere Hasan Rızâyî, Aksaray‟da 1599 yılında dünyaya gelmiĢtir. Bu konuda
incelediğimiz kaynaklar da birleĢmektedir. Celvetî Tarikatı‟na mensuptur. Hayatının sonuna kadar da Celvetî Ģeyh ve
derviĢleri kendisinin yetiĢmesinde büyük rol oynamıĢtır. Aziz Mahmud Hüdâyî (1541-1628)‟nin sadık bağlılarındandır.
Bunu eserlerinde dile getirir.” Muhittin Turan, "Hasan Rızâyî ve Kân-ı Ma„ânî Ġsimli Manzum Sözlüğü", Turkish
Studies-İnternational Periodical For The Languages and History of Turkish or Turkic, Volume 7/4, Fall 2012,
p.2941.
19 Lazkiye, Lazikiye veya Leodikia için bkz. Tuncer Baykara, Denizli, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.9
(1994), s.155-159; Ahmet Rif'at, Lugat-ı Tarihiye ve Coğrafiyye, Ġstanbul 1300, C.6, s.129. ;Nuri Akbayar, Osmanlı
Yer Adları Sözlüğü, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2.Basım, Ġstanbul 2001, s.108.
20 Vassâf‟ın listesini verdiği Hüdâyî halifeleri arasında ismi geçmemekte; Hasan Kamil Yılmaz, eserinde Hüdâyî
halifelerinin kısaca hayatlarına değinirken bu isimde bir Ģahıstan söz etmemektedir. Mustafa Efendi‟nin baĢka bir isminin
olabileceği ihtimali üzerinde durulabilir.
21 Demdeme iriĢmeğe dem ehline hemdem gerek
Rûh-ı Kudsîden iriĢmiĢ Îsâ-veĢ bir dem gerek bkz. Yıldız, age, 401 numaralı müfred, s.444.
22 “Hz. Pîr‟in kerîme-zâdesidir. Hadîkatü‟l-Cevâmî‟nin beyânına göre inâbet ve hilâfeti ġeyh Ahmed Efendi‟dendir.
“Ġntikâlü‟l-Cennât”, (1067/1657) târîh-i rıhletidir. Civâr-ı Hz. Pîr‟de âsûde-niĢîn-i rahmetdir.” Vassâf, age, C.3, s.37.
Ayrıca bkz. Yılmaz, age, s.268.
23 Yılmaz, age, s.132.
24 Filibeli Celvetî Ģeyhi Mehmed Efendi‟nin oğlu olan bu zât, Gelibolu‟da Gafûrî Mehmed Efendi‟nin yanında bulunmuĢ,
Ġpsala halifeliği yapmıĢ, Edirne ve Tekirdağ‟da çeĢitli vesilelerle görevler ifa etmiĢtir. Cennet Efendi‟nin
halifelerindendir. Bilgiler için bkz. Yıldız, age, s.25, Yılmaz, age, s.136.
788 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
sonra aynı camide ve aynı görevde bulunması bu fikrimizi desteklemektedir. Buna göre Fenâyî,
Simav‟dan döndükten sonra, 1648 ile Hüdâyî dergahına Ģeyh olduğu 1657 yılları arasında, Tophane
Orta Camii‟nde vâiz olarak görev yapmıĢtır.”25
Abdullah Aydın, Sicill-i Osmânî26‟deki bilgilerden
hareketle “Orta Câmii kürsî Ģeyhliği” ismi yerine “Tophane Ġlyas Çelebi Tekkesi Ģeyhliği” adını
kullanmaktadır27. Zira, mezkûr yer (Orta Câmii), Sicill-i Osmânî‟de Ġlyas Çelebi Câmii olarak
anılmaktadır ki Alim Yıldız bu bilgiyi dipnotta vermiĢtir28. Hem Aydın hem de Yıldız, Ģairin ifa
ettiği kürsî Ģeyhliğinin Hüdâyî‟nin ölümünden sonra gerçekleĢtiği konusunda hemfikirdirler. ġair,
sekiz yıl "Celvetî Ģeyhliği" yapmıĢ olup “Hazret-i Pîr‟den sonra seccâde-niĢîn olanların
üçüncüsüdür.”29 Balıkesirli Muk„ad Efendi30‟den sonra Hüdâyî‟nin torunu Mesud Efendi, Mesud
Efendi‟den sonra da Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, Hüdâyî dergahında Ģeyhlik yapmıĢtır. “ġeyhlik
makamında sekiz yıl bulunduktan sonra 23 cümadel-evvel-ġeyhî31‟de cümade‟l-âhire- 1075/12
Aralık 1664‟te vefat etmiĢtir.”32 Alim Yıldız, vefatına düĢürülen bir tarih beyitinden33 hareketle
ölüm yılının 12 Ocak 1665 Pazartesi olduğu sonucunu çıkarmaktadır34. Fenâyî Cennet Efendi,
Üsküdar‟da Hüdâyî dergahının karĢısında medfundur. Rabia Hanım isminde birisi tarafından türbe
m.1870 yılında tamir ettirilmiĢtir. Ġbrahim Hakkı Konyalı, kitabede bulunan bir beyti Ģu Ģekliyle
vermektedir35:
Mevlevî nezri ile ġemsî didüm târîhin
Rabi„a Cennet‟e yaptırdı makâm-ı „ulyâ
Ölümüne ġeyh Nazmî Efendi tarafından düĢürülen aĢağıdaki tarih birçok kaynak tarafından
tekrar edilmektedir36:
Nazmî du„â ile didi târîh-i fevtini
Cennet Efendi‟ye ola dâr-ı cinân mekân”
ġeyh Nazmî Efendi
“… Fenâyî‟nin vefatı için yazılan 18 adet manzum tarih beyti bulunmaktadır.”37
ġairin evli olduğu, fakat çocuklarının olmadığı yönünde bilgiler mevcuttur. EĢinin,
türbesinde hemen yanı baĢında medfun olduğu bilinmektedir. Ġsmail Hakkı, “evlâdının mefkûd ve

25 Yıldız, age, s.26.
26 Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, Ġstanbul 1311 (1893), C.5, s.1659.
27 Aydın, age, s.16.
28 Bkz. Yıldız, age, s.26.
29 Vassâf, age, C.3, s.38.
30 Hasan Kamil Yılmaz, Vassâf ve Bursalı Ġsmail Hakkı‟nın Dizdârzâde Ahmed Efendi‟yle Muk„ad Ahmed Efendi‟yi
karıĢtırdığını söylemektedir. Yılmaz, Balıkesirli bu zâtın, ilmini tamamladıktan sonra Ġstanbul‟a gelerek Hüdâyî‟ye
intisap ettiğini, Ġstanbul Bulgurlu ve Bursa‟da halifelik yaptığını, 1639‟da vefat edene kadar âsitânede Ģeyhlik hizmetinde
devam ettiğini, kötürüm olduğu için “muk„ad” ismiyle anıldığını belirtmektedir. Bkz. Yılmaz, age, s.131-132.
31 ġeyhî Mehmed Efendi, Şakaik-ı Nu„mâniyye ve Zeyilleri Vekâyiü‟l-Füdelâ, Hazırlayan: Abdülkadir Özcan, Çağrı
Yayınları, Ġstanbul 1989, C.1, s.560.
32 Aydın, age, s.16.
33 “Cemâziye‟l-âhirüñ yirmi beĢi
DüĢenbe gicesi oldı revâna”
34 Yıldız, age, s.27.
35 Ġbrahim Hakkı Konyalı, Abideleriyle ve Kitabeleriyle Üsküdar Tarihi, Türkiye YeĢilay Cemiyeti Yayınları, Ġstanbul
1976, C.1, s.340.
36 Bkz. Bursalı Mehmet Tahir, age, C.1, s.54. Hafız Hüseyin Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Ayvansarâyî, hazırlayan: Ramazan
Ekinci, Tibyan Yayıncılık, Ġzmir 2012, s.24. Vassâf, age, C.3, s.38. Yıldırım, age, s.166.
37 Yıldız, age, s.27. Bu tarihler, onun devrindeki Ģöhreti kadar, sevilip sayıldığını da göstermektedir.
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, “Teceliyyât” Adlı Arapça Eseri ve Tecelliyyât’a… 789
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
silsilesinin münkatı„38” olduğunu söylerken; Vassâf, vefat ettiğinde “zürriyetsiz kaldığını39”
belirtmektedir:
“Ahmed Efendi (Muk„ad) ile Cennetî Efendi zürriyetsiz kaldıklarından âlem-i bekâya
intikâllerinden sonra Zâkir-zâde ġeyh Abdullah Efendi40 Ģeyh olmuĢtur. Her ikisi de âsitâne-i
Pîr‟de medfûn ve rahmet-i Hakk‟a makrûndur.”
Ehl-i Cennet Fenâyî Efendi‟nin vefatından sonra Hüdâyî Âsitânesi‟nde Gafûrî Mehmed
Efendi41 Ģeyhlik yapmıĢtır.
B) Eserleri
1) Dîvân-ı İlâhiyyât
Ġsmail Hakkı Celvetî, meĢhur Silsile-i Tarîk-i Celvetiyye adlı eserinde Hüdâyî‟den sonra
onun yerine geçen Muk„ad Ahmed Efendi ve Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi‟den “iki zevk ehli Ģahıs”
olarak söz etmektedir. Bu kiĢilerden Ahmed Efendi‟nin Ģair olmadığını, Fenâyî Efendi‟nin ise
muteber ilâhilerden müteĢekkil Dîvân‟ının olduğunu belirtmektedir42
. Vefeyât-ı Ayvansarâyî43
,
Osmanlı Müellifleri44
, Sefîne45
, Hediyyetü‟l-Ârifîn46 ve Tuhfe-i Nâilî47 gibi klasik kaynaklar,
Dîvân‟dan söz etmiĢler hatta eserden birtakım alıntılar yapmıĢlardır. Dîvân üzerine daha önce de
belirttiğimiz gibi iki akademik çalıĢma yapılmıĢ ve her ikisi de yayınlanmıĢtır. Abdullah Aydın ve
Alim Yıldız tarafından yapılmıĢ bu çalıĢmalarda eser; Ģekil ve muhteva açısından ele alınarak
tenkitli metni hazırlanmıĢtır. Alim Yıldız, Fenâyî Divanı‟nın yurt içindeki kütüphanelerde toplam
altı adet yazma nüshasının bulunduğunu; bunlardan ikiĢer tanesinin Süleymaniye ve Selimağa
Kütüphanesi‟nde, birer tanesinin ise Yapı Kredi Bankası ve Dokuz Eylül Üniversitesi Ġlahiyat

38 Ġsmail Hakkı Bursevî, Silsile-i Tarîkat-ı Celvetiyye, Ġstanbul 1887 s.90.
39 Vassâf, age, C.3, s.38.
40 Babası Hüdâyî‟nin zâkirbaĢılarından ġaban Efendi‟dir. Her ne kadar Hüdâyî devrinde yetiĢmisse de Muk„ad Ahmed
Efendi‟den dersini tamamlamıĢ, Manisa‟da Celvetî halifesi olarak bulunmuĢ, Ġstanbul‟da Zeyrek Zaviyesi‟nde Ģeyhlik
yapmıĢ, Kasım Çelebi Zaviyesi‟nde vazife eda etmiĢ ve Fatih Camii vaizliği görevini ifa etmiĢtir. “Bîçâre” mahlasıyla
Ģiirler yazmıĢtır. Divanı akademik olarak incelenmiĢtir. Ayrıntılı bilgiler için bkz. Hasan Kamil Yılmaz, age, s.244-245,
Ġsmail Hakkı, age, s.91, Vassâf, age, s.54-58, Bursalı Mehmet Tahir, age, C.1, s.71. Fatih Ayar, Zâkirzâde Abdullah
Bîçâre‟nin Divanı‟nın Transkripsiyonu, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Dan.
Hüseyin Yorulmaz, Sakarya 2008.
41 “Geliboluludur. Dizdâr-zâde Muk„ad Ahmed Efendi‟den ahz-ı tarîkat etmiĢtir. Fâtih Câmi„-i Ģerîfinde kürsî Ģeyhi idi.
Ulemâ ve urefâdan bir zât-ı âlî-kadr olup Cennetî Efendi‟den sonra âsitâne-i Hz. Pîr‟de seccâde-niĢîn olmuĢtur. Âbid,
hâĢi„, nâsih ve mütevâzi bir rehber-i tarîkat idi. Gelibolu‟da neĢr-i tarîkata me‟zûn olup bi‟l-âhare Ġstanbul‟a da„vetle
Zeyrek Câmi„-i Ģerîfi meĢîhatı tevcih ve Üsküdar‟da Vâlide-i Atîk ve Ġstanbul‟da Süleymâniyye ve bi‟l-âhare Fâtih
cevâmi„-i Ģerîfesi kürsî Ģeyhliğinde bulunduğu tahkîk kılındı. Ġrtihâli 1078 Cemâziyye‟l-evvelindedir (Kasım 1667).”
Vassâf, age, C.3, s.39. “… Açıñız Mahmûd Efendi rûhına el-Fatiha (MürĢid-i kâmil Hak buldu Makâm-ı Mahmûd)
mısrâ„larının delâleti olan 1078‟de irtihâl itdi. Âsitâne-i Hüdâyî kurbında Halil PaĢa Türbesi harîmine defn idildi.
Dîvânçe-i Ġlâhiyyât‟ı vardır.” Bursalı Mehmed Tahir, age, C.1, s.136.
42 “Seccâde-i ġeyhden sübha-gerdân-ı meĢîhat olanlardan ancak iki zâ‟ik gelmiĢdür ki biri mezkûr Ahmed Efendi ve biri
dahı Ehl-i Cennet Efendilerdür ki bu dahı hulefâ-ı Hüdâyî‟den sâhib-mezâk bir „azîz-i memdûhu‟l-mâfâk? idi. Ġkisinüñ
dahı türbeleri yine ol dâ‟irededür. Fe-emmâ Ehl-i Cennet Efendi Ahmed Efendi‟ye nisbetle bir mikdâr ehl-i kalem idi ki
ba„zı Ġlâhiyyât-ı mu„teberesi vardur. Ammâ Ahmed Efendi, Üftâde Efendi gibi kalem tutmamıĢ idi ve öyle ümmî gibi
gelüp gitmiĢdür.” Ġsmail Hakkı Efendi, age, s.90.
43 “Ġlâhiyyâtı vardır. Ez-cümle bu güfte añlarıñ münâcâtlarındandır: Cân u dil Ģehrüñ ezelden eyledi yagmâ-yı „aĢk.”
Ayvansarâyî, age, s.24. Beyit için bkz. Yıldız, age, 228. Gazel, s.356.
44 “ Fenâyî mahlaslı Dîvân-ı İlâhiyyât‟ı ahvâl-ı sülûke dair Tecelliyyât isminde risâlesi ve tefâsire müte„allik Ta„likât‟ı
vardır. “„AĢk” redifindeki gazelinin makta„ beyti: Çünki mevcûd nutkımıĢ „âlemde „aĢk kâ‟im-makâm / Bize bildirdi
Fenâyî reh-ber-i Mevlâ-yı „aĢk” Bursalı Mehmet Tahir, age, C.1, s.54. Bu beyit için bkz. Yıldız, age, 228. Gazel, s.356.
45 Burada, Osmanlı Müellifleri‟nde verilen beyitin aynısı verilmiĢtir. Bkz. Vassâf, age, s.38.
46 Bkz. Bağdatlı Ġsmail PaĢa, age, C.2, s.290.
47 “ „IĢk atınıñ süvârı iriĢdi menziline
Lâgar har ile zâhid bekler kapuda nevbet” Nail Tuman, age, s.166. Beyit için bkz. Yıldız, age, 406 Numaralı Müfred,
s.445.
790 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
Fakültesi Kütüphanesi‟nde yer aldığını; yurt dıĢındaki kütüphanelerde herhangi bir nüshasının
tespit edilemediğini belirtmektedir48. Eser üzerinde çalıĢan diğer araĢtırmacı Abdullah Aydın ise,
yedi farklı nüshadan söz etmektedir. Yazar, Süleymaniye ve Selimağa Kütüphanelerinde bulunan
ve Yıldız‟ın da bahis konusu ettiği ikiĢer adet nüshayla Yapı Kredi nüshasını vermiĢ, Yıldız‟ın hiç
bahsetmediği -her ikisi de- Milli Kütüphane‟de bulunan nüshaları tanıtmıĢtır. Aydın da, Yıldız‟ın
bilim alemine tanıttığı Dokuz Eylül Ġlahiyat Fakültesi Kütüphanesi‟nde bulunan nüshadan söz
etmemektedir49. Bu durumda, Fenâyî Efendi Divanı‟nın toplam sekiz nüshası bulunmaktadır. Bu
nüshalar ve künye bilgileri Ģu Ģekildedir:
1. Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Bölümü, Nr. 3833/2.
2. Süleymaniye Kütüphanesi, MihriĢah Sultan Bölümü, Nr. 160.
3. Selimağa Kütüphanesi, Hüdâyî Efendi Bölümü, Nr. 1262/1.
4. Selimağa Kütüphanesi, Hüdâyî Efendi Bölümü, Nr. 1406.
5. Yapı Kredi Sermet Çifter AraĢtırma Kütüphanesi, Nr. 538.
6. Milli Kütüphane Yazma Eserler Nr. A 2632.
7. Milli Kütüphane Yazma Eserler Nr. A 8859.
8. Dokuz Eylül Üniversitesi, Ġlahiyat Fakültesi Kütüphanesi, Nr.5952.
Alim Yıldız, “her Ģeyden önce bir mutasavvıf”50 olarak nitelediği Ģairin teknik kusurlarına
dair, dikkate değer birtakım çıkarımlarda bulunmaktadır. “Klasik bir divanda sırasıyla; kasîdeler,
tarihler, musammatlar, gazeller, rubâî, kıt‟a, nazım ve müfretler yer almasına rağmen, söz konusu
Divan‟ın hiçbir nüshasında bu sıraya dikkat edilmemiĢtir. Bazı kaynaklarda „Divân-ı Ġlâhiyat‟
Ģeklinde geçen Fenâyî Divanı‟nda yer alan manzumelerden büyük bir kısmı ilâhî formundadır.
Tevhid ve münâcât türünü andıran Ģiirler bulunmasına rağmen bu Ģiirler, klasik tevhid veya
münâcât örneğine benzememektedir. Divan‟da kasîde baĢlığıyla yer alan Ģiirler için de aynı durum
söz konusudur. Gazellerde kâfiye sırası takip edilmediği gibi Divan‟ın tertibinde de herhangi bir
sıra gözetilmemiĢtir. Bu karıĢıklık Divan‟ın son kısmında yer alan kıta, beyit ve müfretlere de
yansımıĢtır. Öyle ki bazen kıta ve beyitler, müfret baĢlığıyla verilmiĢtir.”51 Aydın, nazım Ģekillerine
ayırarak mürettep hale getirdiği Divan‟da 3 kaside, 47 murabba, 292 gazel, 1 mesnevi, 1 rubâ„î, 3
tuyuğ, 5 kıta, 6 nazım ve 52 matla'ın bulunduğunu belirtmektedir52. Aydın‟ın verdiği bilgilere göre
Ģiir sayısı 410‟dur. Yıldız ise “yanlıĢlıkla ikiĢer yazılmıĢ olanlar dıĢında, toplam 416 Ģiir
bulunmakta”53 olduğunu bildirmektedir. “ġiirlerin tamamına yakını aruz vezniyle yazılmıĢ ve bu
Ģiirlerin büyük bir bölümünde, aruzun Türk edebiyatında çok yaygın kullanılan kalıpları
kullanılmıĢtır. … ġiirlerde, imâle ve zihaf gibi aruz kusurları ile medd ve vasl gibi ahenk
unsurlarına sıkça rastlanmasına rağmen, aruz vezni genel olarak baĢarılı bir Ģekilde kullanılmıĢtır,
denilebilir.”54
Divanda tasavvufî terimlerle dinî motiflerin çok zengin bir Ģekilde ele alındığı
görülmektedir. Belli bir ideali olan her mutasavvıf Ģair gibi Fenâyî Efendi‟de sanatı; tasavvufî ve
dinî öğretilerini yaymak için bir araç olarak kullanmıĢtır. Divan'ın en dikkat çeken taraflarından
biri de ayetler, hadisler ve Ġslamî kaynaklı sözlerin kesretle kullanılıĢıdır. Yıldız ve Aydın,

48 Bilgiler için bkz. Yıldız, age, s.193-197.
49 Bilgiler için bkz. Aydın, age, s.65-69.
50 Yıldız, age, s.34.
51 Yıldız, age, s.35.
52 Bilgiler için bkz. Aydın, age, s.25.
53 Yıldız, age, 37.
54 Yıldız, age, 38.
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, “Teceliyyât” Adlı Arapça Eseri ve Tecelliyyât’a… 791
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
Divan‟daki tasavvufî terimleri, ayetleri, hadisleri, dinî kaynaklı birtakım kelime ve tabirleri,
cemiyet hayatına ve tabiata iliĢkin bazı kavramları, tasavvufî ve efsanevî kiĢilikleri, belirtilen
baĢlıklar altında incelemiĢler, beyitlerde örneklerini göstermiĢlerdir.
2.Tecelliyyât
Ġleride ayrıntılı olarak üzerinde durulacaktır.
3. Cennetiyye fî-Ma„ârifi‟l-İlâhiyye (Bihiştiyâ fi‟l-Ma„ârif el-İlâhiyâ)
Osmânzâde Hüseyin Vassâf‟ın: “Mevâ„ıza müte„allik akvâl-i ârifâneleri, urefâ-ı
Celvetiyye‟den Arab-zâde Mahmûd Efendi tarafından, Cennetiyye fî-Maârifi‟l-İlâhiyye nâmıyla
cem„ edilmiĢtir.55” cümleleriyle söz ettiği eser; Osmanlı Müellifleri‟nde hemen hemen aynı
ifadelerle: “Mevâ„ıza müte„allik akvâl-ı „ârifâneleri hankâh-ı Hazret-i Hüdâyî‟de medfûn „urefâ-yı
Celvetiyye‟den „Arabzâde Mahmûd Dede ibn-i Ahmed tarafından Cennetiyye fî-Ma„ârif-i İlâhiyye
ismiyle 1085 târîhinde cem„ idilmiĢdür ki bir nüshası Yahya Efendi Kütüphanesi‟nde
mevcûddur.56” Ģekliyle bahis konusu edilmektedir.
Yukarıda da belirtildiği gibi eser h.1085 (m.1674-5) yılında Celvetî büyüklerinden
Arabzâde Mahmud Efendi tarafından kaleme alınmıĢtır. Fenâyî Efendi‟nin vaazlarından
müteĢekkildir. Yıldız, kitabında eser hakkında birtakım bilgiler vermekte, Fenâyî‟ye ait vaazları
ihtiva eden bu eserin tespit edilemediğini belirtmektedir. Aydın ise aynı bilgileri tekrar ederek
eserin Süleymaniye Kütüphanesi‟nde olduğunu belirtmektedir. Hatta bu eserden bazı alıntılar
yapmıĢtır57:
“Fenâyî Cennet Efendi‟nin va„z u nasihatlerinden ve sair meclislerde nakl buyurdukları
âyâtın tefsir ve te‟vilinden, ehâdis-i Nebeviye‟nin tahkik ve tetkikinden, meclis-i Ģerifindeki vâkıat-
ı latife ve resâillerinden, Hz. ġeyh-i Ekber hazretlerinin Fütûhat-ı Mekkiye‟sinden ve Füsûs-ı
Hikem‟inden, Ġmam-ı Gazalî‟nin İhyâ-ı Ulûm‟undan ve sair teliflerinden ve Hz. Mevlânâ‟nın
Mesnevî-i Ma„nevîye‟lerinden ve meclis-i ruh-efzâlarından nakl buyurup müstefid olduğum
cevâhir-i girân-bahâları varak-pârelere tahrir iderdim.”
“GiriĢteki bu açıklamalardan hareketle bu eserdeki anlatılanlar Fenâyî‟nin sözleri olduğu
için Arab-zâde‟yi bir katip olarak düĢünüp bu eserin Fenâyî‟ye ait olduğunu söyleyebiliriz.”58 “Bu
eserin bir nüshası Ģu anda Süleymaniye Kütüphanesi‟nde Bihiştiyâ fi‟l-Ma„ârif al-İlâhiyâ adıyla
Hacı Mahmûd Efendi Bölümü Nu: 2268‟dedir.”59 Eserin 301 varak olduğu tarafımızdan tespit
edilmiĢtir.
4.Ta„likât
Kaynakların “Tefâsire müte„allik Ta„likât”60 Ģekliyle kendisinden bahsettikleri eser, henüz
bulunamamıĢtır.
C. Tasavvufî ve Edebî Kişiliği61
Celvetî tarîkatına mensup Ģairlerin, hem tasavvufî manada hem de edebî anlamda
kendilerne rehber edindikleri Ģahıs, Ģüphesiz söz konusu tarikatın piri Aziz Mahmud Hüdâyî‟dir.
“Azîz Mahmut Hüdâyî Hazretlerinin tasavvufî çizgisi geleneksel mânada Ġmam Gazzâlî çizgisi ile

55 Vassâf, age, C.3, s.38.
56 Bursalı Mehmet Tahir, age, C.1, s.54.
57 Aydın, age, s.19.
58 Aydın, age, s.19.
59 Aydın, age, s.17.
60 Bkz. Bursalı Mehmet Tahir, age, C.1, s.54. Vassâf, age, C.3, s.38. Nail Tuman, age, s.166.
61 ġairin Divanı‟nı, eserleri bahsinde ele aldık; fakat bu baĢlık altında da Divan‟ına sıkça baĢvurulacak, eserden yapılan
çıkarımlar yoluyla tasavvufî ve edebî kiĢiliği kritik edilmeye çalıĢılacaktır.
792 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
çok benzeĢmektedir. Vâkıa, kendisi tasavvufî düĢüncenin yıldız Ģahsiyetlerinden Muhyiddin
Ġbnü‟l-Arabî‟yi okumuĢ, eserlerinde sıkça alıntılar yapmıĢ ve o zâta, o muhterem tasavvuf
büyüğüne bağlılığını sık sık vurgulamıĢtır.”62 Tasavvufta Sünnî Ġslam‟ın en önemli
temsilcilerindendir. Anadolu‟da Hacı Bayram-ı Velî çizgisini korumuĢ, edebî gelenekte Yunus
Emre tarzı ilahiler yazmıĢtır. Amacı önemli bir kitleye ulaĢmaktı. Bu yüzden ilâhîleri, ve
manzûmeleri sade bir dildedir. Hüdâyî için yaptığımız bu değerlendirmelerin hemen hemen
aynısını Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi için de yapabiliriz. ġairimizin gerek tasavvufî açıdan gerekse
de edebî açıdan Hüdâyî‟den etkilendiği âĢikârdır. ġeyhi Hüdâyî Efendi gibi, halkın anlayacağı bir
dil kullanma çabası içerisinde olduğu görülmektedir. ġiirlerinin büyük çoğunluğunda halk
hecesinin 11‟li hece ölçüsüne benzeyen “fâ„ilâtün fâ„ilâtün fâ„ilün” ve 8‟li hece ölçüsüne benzeyen
“mefâ„ilün mefâ„ilün” kalıplarını kullanması, bu çabanın iĢaretlerinden biri olarak kabul
edilebilir.63 “Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı‟nda sözleri halk tarafından anlaĢılan Ģairlerin baĢında
gelen Yunus Emre‟nin üslûp özellikleri Fenâyî‟de de görülmektedir.”64 “Tekke ve dergâhlar aynı
zamanda tasavvuf müziği eğitimi veren merkezler konumundadır. Bestelenecek olan güfteler de o
tekke ve dergâhtaki Ģairlerin eserlerinden seçilmektedir. Ġ nüshasının65 “Ġlâhiyât” baĢlığı taĢıması
ve bu nüshada:
Yâ Ġlâhî âsitânuñ hasteye dârü‟Ģ-Ģifâ
ġerbet-i vasluñ içenler buldı her derde de G 11/1
beytiyle baĢlayan Ģiirin yanında der-kenar olarak “Der-makam-ı sabâ” yazılması
Fenâyî‟nin Ģiirlerinin bestelendiğini göstermektedir. Bu durum Ģiirlerin ahenginde de kendini
göstermektedir. Bazı Ģiirlerde müziğe ait terimlerin kullanıldığı da görülmektedir.66 ġiirlerinde
“Türkçe‟de uzun ünlü harflerin bulunmamasından dolayı imâlelerin çok olduğunu görüyoruz.
Bununla beraber vezne hâkimiyet açısından Fenâyî baĢarılı bir Ģairdir. … Fenâyî Divanı‟nda
çoğunlukla tam, bunun yanında yarım ve zengin kafiyelerin de … redifin de çok kullanıldığını
görüyoruz. Bu redifler baĢta Yunus Emre ve Niyâzî-i Mısrî olmak üzere pek çok Ģair tarafından
ortak kullanılan kelimelerden oluĢur. Redifler; ey gönül, gör, olur, oldı, imiĢ, eyledi, var, yâ Rab,
dede, buldı, ider gibi genellikle Türkçe fiillerden oluĢan kelimelerdir. Bu ortak rediflerin
kullanıldığı Ģiirler, kafiye harflerindeki küçük farklılıklara rağmen birbirlerine nazîre olarak
düĢünülebilir.”67 Bazı beyitlerin içeriğine bakıldığında “Yunus Divanı‟na benzeyen eserde
Yunus‟un kullandığı rediflerin kullanılması tesadüf değildir. Fenâyî‟nin diğer mutasavvıf Ģairler
gibi Yunus‟u okuyup onun Ģiirleri doğrultusunda Ģiir yazdığını görüyoruz.”68
“Mutasavvıf Ģairler, Ģiir anlayıĢları, muhatap kabul ettikleri topluluklar, ele aldıkları
konular ve kullandıkları Ģiir formlarıyla klasik bir divan veya halk Ģairi hüviyetinde değildirler.”69
“… Fenâyî Cennet Efendi, Celvetî tarikatının önde gelen Ģeyhlerinden keramet sahibi bir Anadolu
evliyasıdır. Hayatı ile ilgili verdiğimiz bilgiler göz önünde bulundurulduğunda; mütevazı, makam
ve mevkide gözü olmayan ve kendisini tamamen Allah‟a adamıĢ bir kiĢi olduğunu ifade edebiliriz.
Vaizlik görevinde bulunması, Arapça ve Farsça‟yı iyi derecede bilmesi, Ģiirlerinde, diğer birçok
mutasavvıf Ģairin divanında ( ör: Niyazi Mısrî, Aziz Mahmud Hüdâyî, Sunullah Gaybî, Sinan

62 Hasan Kamil Yılmaz, “Sempozyum Açılış Konferansı Metni”, Uluslarası Aziz Mahmud Hüdayi Sempozyumu
(23-25 Mayıs 2005) Bildiriler, Üsküdar Belediye BaĢkanlığı Üsküdar AraĢtırmalar Merkezi Yayınları, Ġstanbul 2006,
C.I-II, s.18.
63 Bkz. Aydın, age, s.21.
64 Aydın, age, s.21.
65 Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, İlâhiyât-ı Cennet Efendi, Hacı Selimağa Kütüphanesi, Hüdâyî Bölümü, Nr. 1406.
66 Aydın, age, s.23.
67 Aydın, age, s.28-29.
68 Aydın, age, s.30.
69 Yıldız, age, önsöz.
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, “Teceliyyât” Adlı Arapça Eseri ve Tecelliyyât’a… 793
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
Ümmî vb.) rastlayamadığımız kadar çok fazla sayıda âyet ve hadis kullanması da dinî ilimlere ne
derece vakıf olduğunu göstermektedir.”70 Birkaç kez neĢredilen Divan‟ındaki Arapça ve Farsça
Ģiirleri, incelemeye tabi tuttuğumuz Tecelliyyât‟ı ve Ġslâmî literatüre vukûfiyeti, Ģairimizin bilhassa
Arap dilinde ve Arabî ilimlerde söz söyleyebilecek seviyede olduğunun delilidir. Dinî ilimlere
önem verdiği eserlerinden anlaĢılan ve Sünnî çizgiye sıkı sıkıya bağlılığıyla bilinen Aziz Mahmûd
Hüdâyî‟nin mirasını yaĢatan Ģahsiyetlerin baĢında gelmesi ve medrese eğitimi aldığı bizzat kendisi
tarafından dile getirilmesi71, bahis konusu edilen ilimlerdeki vukûfiyetinin tabii karĢılanması
gerektiğini göstermektedir.
“ġiirlerinin büyük bir kısmı ilâhî formuyla yazılmıĢtır ki, bunu da doğal kabul etmek
gerekir. Çünkü birçok tarikatta olduğu gibi Celvetîlerde de musikînin özel bir yeri vardır ve bu
forma sahip Ģiirler bestelenerek âyinlerde icra edilmektedir.”72 “Fenâyî de Ģeyhi Aziz Mahmud
Hüdâyî gibi Yunus Emre tesirinde kalan vahdet-i vücûdçu bir Ģairdir. Dolayısıyla Fenâyî,
Hüdâyî‟nin Ģiirlerinden etkilenmiĢtir. Bu etki Ģiirlerinde açıkça görülür. Örneğin, Hüdâyî‟nin bir
müfredinde geçen:
“Sâlik-i râh-ı hakîkat ol begüm evlâ budur
Mazhar-ı nûr-ı hakîkat ol begüm a„lâ budur”73 ifadeleri Fenâyî‟de Ģu Ģekildedir:
„Âmil-i „ilm-i Ģerî„at ol begüm
Kâmil-i râh-ı tarîkat ol begüm
Vâsıl-ı sırr-ı hakîkat ol begüm
Geç sivâdan Hazret-i Mevlâya ir (56/6)74
“Yukarıdaki Ģiir tarzını devam ettiren ilk Celvetî Ģairinin Fenâyî olduğunu söylememiz,
sanırım yanlıĢ olmayacaktır.”75
Fenâyî‟nin edebî ve tasavvufî dünyasına bakıldığında Hüdâyî‟yi görmemenin mümkün
olmadığını söylemiĢtik. Hüdâyî‟nin halifesi olması, on yedi sene yanında asadarlık yapması bunda
en büyük etkendir. Hüdâyî ve çevresindeki diğer Celvetî Ģairlerden Gafûrî, Zakirzâde Abdullah
Bîçâre, Hasan Rızâyî gibi Ģairlerle karĢılaĢtırıldığında manzûmelerinin biraz daha zengin olduğu,
divan Ģiiri üslubuna (dili açısından) biraz daha yakın olduğu görülecektir. Tasavvuf kültürünü
çevresine yaymayı Ģiar edinen Ģairler içerisinde “birinci derecede bir mutasavvıf Ģair olarak”76
görülmektedir. Ehl-i Cennet Efendi‟nin en önemli özelliği pervasız bir mutasavvıf oluĢudur. Yani
Ģiirlerinde tasavvuftan ödün vermemiĢ, birinci gayesinin tasavvufî öğretisini yaymak olduğunu açık
bir Ģekilde göstermiĢtir. Mürettep bir divan özelliği taĢımayan eserindeki Ģeklî ve amelî (tertip
açısından) kusurların fazlalığı da bu gayeyle iliĢkilendirilebilir.
II.“Tecelliyyât" Yazma Geleneği“
Tecellî, bilindiği gibi, Allah‟ın zâtı ve sıfatının insan üzerinde ortaya çıkması anlamına
gelir. Ġskender Pala, tecellî‟yi Ģu Ģekilde izah eder: “Bir Ģeyin açıkça belirmesi. Allah‟ın Tur

70 Yıldız, age, s.28-29.
71 “Sadece UĢĢâki-zâde Zeyli‟nde yer alan Hüdâyî ile aralarında geçen bir konuĢmada, „Sultânım ben evâil halimde ancak
Molla Câmî‟den Merfûat kısmına dek okudum, gayri bir nesne görmedim…‟ ifadelerinden medrese öğrenimi yaptığı
anlaĢılmaktadır. Tophane‟de doğup büyümesinden ve katiplik mesleğinden dolayı da Ġstanbul‟da bulunan bir medresede
eğitim gördüğü neticesi çıkmaktadır.” Yıldız, age, s.21-22.
72 Yıldız, age, s.29.
73 Beyit için bkz. Mustafa Tatcı-Musa Yıldız, Aziz Mahmud Hüdâyî Dîvân-ı İlâhiyyât Tıpkıbasım ve Çeviriyazı,
Pamuk Yayıncılık, Ġstanbul 2005, s.535.
74 Yıldız, age, s.30.
75 Yıldız, age, s.31.
76 Bkz. Yıldız, age, s.30.
794 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
dağında Musâ peygambere tecellisi gibi. Tasavvufta bütün varlıkların değiĢik ölçülerde tecellî ettiği
düĢünülür. Sûfî vahdet-i vücûda erebilmek için önce tevhid-i ef„âl sonra tevhîd-i sıfât ve en son
olarak da tevhîd-i zât tecellîlerine uğrar. Ġlk durakta her iĢi yapanın Allah olduğunu, ikincisinde
bütün sıfatların Allah sıfatı olduğunu, sonuncu da her Ģeyin, Allah‟ın zuhûrundan ibaret olduğunu
anlar.”77 cümleleriyle, tecellî‟nin bilinen anlamı üzerinde durmaktadır. Etem Cebecioğlu: “Arapça,
açık ve zâhir olmak demektir. KaĢanî ve Cürcanî'ye göre; gaybden gelen ve kalbde ortaya çıkan
nurlara tecellî denir.78” Ģeklinde tarif ederken, Süleyman Uludağ: “1. AĢikâr olmak, açığa çıkmak,
görünmek, zuhûr etmek. 2. tas. Gaybden gelen ve kalpte zâhir olan nurlar.79” cümleleriyle
tanımlamaktadır. Mutasavvıf Safer Baba da tecellîyi: “Görünme, nûr-ı Hakk‟ın zâhir olup, makbûl
kulların kalplerine ilâhî sırların a‟yân olması. Ġlhâmât-ı Rabbâniyye.” ifadeleriyle tarif etmekte,
bazı meĢhur mutasavvıfların tecellî anlayıĢına değinmektedir80. Uludağ, Cebecioğlu ve Safer
Baba‟nın tarifleri, „çalıĢmamıza konu olan tecellî (cem„i: tecelliyyât) kavramı‟nın manasını tam
karĢılamamakta; ancak mezkûr kavramın anlamından tamamen de uzaklaĢmamaktadır.
“Tecelliyyât” adıyla maruf eserlere konu olan tecellînin bu tanımdan farklı olduğu görülmektedir.
Tecellî, tarikat büyüğünün yaĢadığı olağanüstü tecrübeler, ilhamlar, keĢifler, rüyalar ve birtakım
manevî hallerdir. Tarikat büyüklerinin kaleme aldığı veya söz konusu tarikat büyüklerinin
vefatından sonra onun elinden çıkmıĢ gibi, müridleri ve bağlıları tarafından yazılan eserler, Celvetî
ekolünde “Tecelliyyât” terimiyle karĢılanmıĢtır. Esasında tarikat Ģeyhleri, riya olacağı ve tevazudan
ödün vermek anlamına gelebileceği düĢünceleriyle bu tecellîlere konu olan halleri anlatmaya uygun
görmemiĢlerdir. Fakat bazı tarikat erbabı zevât ise, sûfîlerine bir kısım halleri yaĢatmak, onları
manevi anlamda coĢturmak istemiĢler; yaĢadıklarını müntesipleriyle paylaĢmayı, Allah‟ın
kendilerine bahĢettiği bu manevi nimetleri överek Allah‟ın yüceliğini anlatmak olarak ittihaz
etmiĢlerdir. AraĢtırmacılar tarafından “rûhî tecrübeler” olarak adlandırılan Tecelliyyât yazma
geleneğinin kaynağı hicrî VI. Asır olarak görülmektedir. “Gazzâlî‟nin (ö.505/1111) el-Munkızü
mine‟d-dalâl isimli eserinde az da olsa izleri görülmeye baĢlanan bu gelenek, Rûzbihân Baklî‟nin
(ö.606/1209) Keşfü‟l-esrâr‟ı ve Necmeddîn Kübrâ‟nın (ö.618/1221) Fevâihu‟l-cemâl ve fevâtihu‟lcelâl”
isimli eseriyle ilk güzel örneklerini vermiĢtir.”81 Bazı eserler de tecelliyyâtların nasıl
anlaĢılması gerektiği konusunda önemli bilgiler vermektedir. Necdet Tosun, alıntılar yaptığımız
tebliğinde, Sühreverdî‟nin Avârifu‟l-Ma„ârif adlı eserini tecelliler konusunda bilgi veren eserler
arasında zikretmiĢ, Sühreverdî‟nin tecellî karĢılığı olarak “havâtır” tabirini kullandığını belirtmiĢ ve
mezkur esere dayanarak havâtırın altı kısıma ayrıldığını dile getirmiĢtir: “821. Nefsten gelen havâtır
(hevâcis), 2. Hak‟tan gelen havâtır, 3. ġeytan‟dan gelen havâtır (visvas), 4. Melekten gelen havâtır
(ilhâm), 5. Aklın havâtırı, 6. Yakîn havâtırı.”
Aziz Mahmud Hüdâyî de “yaĢadığı manevi halleri yazarak Celvetiyye ekolünde
„tecellîlerin yazılması‟ geleneğini baĢlatmıĢ, kendisinden sonra birçok Celvetî mensubu

77 Ġskender Pala, “Tecellî” Maddesi, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Kapı Yayınları, 14. Basım, Ġstanbul 2005, s.445.
78 Etem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, http://www.tasavvufalemi.com, s.265.
79 Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kabalcı Yayıncılık, Ġstanbul 2012, s.346.
80 “Bu Merkez kulun candan seni ister yine senden
Açup hüsnün nikâbından tecellî kıl tesellî kıl
(Hazret-i ġeyh Mûsâ Muslihiddîn Merkez Halvetî-Sünbülî)
Bana mahbûb tecellî eyledi, besbelli her yüzden müĢâhede eyledim O‟nu. Her ma„nâ ve sûretden bana hitâb etti, sır
kapılarını açaraktan dedi: “Bildin mi kimim?” Dedim arzum yürekten, sensin artık arzum, elbet sen ben olduk gayrı içten.
Bu gün sen ki böylesin, ayn-ı hakîkatımsın cidden. Hz. Pîr Ġbrâhîm Düsûkî (k.s).
O iĢ önemli değildir ki, sevdiğin seninle olmaz, ama arada sırada tecellî eder. Asıl iĢ ondadır ki, sevgilin devamlı
seninle olur. Ve tecellî yüzünü senden hiç esirgemez. Hz. ġeyh Dâvudü‟l-Kebîr (k.s)” Safer Baba, Istılahat-ı Sofiyye fî-
Vatan-ı Asliyye-Tasavvuf Terimleri, Heten Keten Yayınları, Ġstanbul 1998, s.280.
81 Necdet Tosun, “Azîz Mahmud Hüdâyî‟nin Tecelliyât Ġsimli Eseri ve Tasavvufta Rûhî Tecrübelerin Aktarılması
Geleneği”, Uluslararası Aziz Mahmud Hüdâyî Sempozyumu I-II, C.1, Ġstanbul 2005, s.224.
82 Bkz. Tosun, agt, s.225.
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, “Teceliyyât” Adlı Arapça Eseri ve Tecelliyyât’a… 795
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
yaĢadıklarını kaleme almıĢtır.”83
“Bu eser, Hüdâyî‟nin kemâlini, min-tarafillâh irĢâda
me‟zûniyetini ve kutbiyetini anlatmaktadır.”84 diyerek mezkûr eserin içeriği hakkında bilgi veren
Hasan Kamil Yılmaz, Hüdâyî hakkında en kapsamlı çalıĢma olan eserinde, Tecelliyyât‟ın Arapça
aslının tespit edilen nüshalarını85 vermektedir. Eserinin nüshalarının çokluğu devrinde okunan ve el
üstünde tutulan eserlerden olduğunu göstermektedir. Hüdâyî‟nin Arapça Tecelliyyât‟ı Celvetiyye
hulefâsından ġeyh Muhammed Muizzüddin Efendi tarafından Türkçe‟ye tercüme edilmiĢtir.
Sefîne‟86de adları verilen eserlerinden, verimli bir mütercim ve Ģârih olduğu anlaĢılan ġeyh
Muizzüddin‟in tercümesi87nden baĢka herhangi bir tercümeden söz edilmemektedir. Tecelliyyât‟a
yapılan Türkçe Ģerh, Ehl-i Cennet Fenâyî Efendi‟nin inceleyeceğimiz Arapça Tecelliyyât‟ını da
Ģerh eden Aksaraylı Hasan Rızâyî Efendi‟ye aittir. Necdet Tosun, bu Ģerhin Hüdâyî‟nin
Tecelliyyât‟ına yapılan tek Türkçe Ģerh88 olduğunu dile getirmektedir. Eserin iki nüshası
tarafımızdan incelenmiĢtir. Bunlardan biri, Süleymaniye-Hacı Mahmud Efendi 3347‟de kayıtlı olup
Rızâyî‟nin diğer eserleriyle birlikte bulunmakta, 46a-70a arasını ihtiva etmektedir. Diğer nüsha ise
Ġbrahim Hakkı Konyalı Kütüphanesi‟nde numara 62‟de kayıtlıdır. 125a-137b varakları arasındaki
eser, Süleymaniye nüshasına göre daha kısadır. Diğer Tecelliyyât Ģerhi ise, Arapça olarak
yazılmıĢtır. “NakĢî meĢâyıhından Abdulganî Nablûsî (1143/1730) tarafından Ģerhedilen ve
Lemeâtu‟l-berkı‟n-necdî şerhu tecelliyyât-ı Mahmûd Efendi adı verilen Ģerhde Hüdâyî‟nin ma„nevî
büyüklüğü övülmüĢ, kemâli ortaya konulmuĢtur.”89 Her ne kadar kaynağı çok eskilere dayansa da
tecelliyyât kaleme alma teâmülünü, Aziz Mahmud Hüdâyî‟nin sistematize ettiği anlaĢılmaktadır.
“Azîz Mahmud Hüdâyî‟nin, tasavvuf yolunda kavuĢtuğu tecellîleri bir kitap halinde derlemiĢ
olması, onun takipçileri olan bazı Celvetîler için örnek teĢkil olmalıdır. Çünkü Hüdâyî‟den sonra
baĢka Celvetiyye mensuplarının da tecellîlerini kaleme aldığı görülmektedir. Fenâî mahlasıyla
Ģiirler yazan Ehl-i Cennet Mehmed Efendi‟nin (ö. 1075/1664) Tecelliyyât ve Mustafa Devâtî‟90nin

83 Tosun, agt, s.223.
84 Hasan Kamil Yılmaz, Azîz Mahmûd Hüdâyî Hayatı Eserleri Tarîkatı, Erkam Yayınları, Ġstanbul 2011, s.117.
85 “Süleymaniye-Bağdatlı Vehbi Efendi 2065/6; Süleymaniye-H. Mahmud Ef. 2372/3, 3670/2; Süleymaniye- Halet Ef.
332/12; Süleymaniye-Hekimoğlu Ali PaĢa 446/2; Süleymaniye-Pertev PaĢa 417/2; Süleymaniye-ġehîd Ali PaĢa 1134;
Ġstanbul Üniversitesi Ktp. Ġbnü‟l-Emin A. 2921; Köprülü Ktp. II/K 134/4; H. Selimağa-Hüdâyî 271/9.” Yılmaz, age,
s.118.
86 ġeyh Muhammed Muizüddin Efendi‟nin eserleri için bkz. Osmanzâde Hüseyin Vassâf, Sefine-i Evliyâ, Hzl. Mehmet
AkkuĢ, Ali Yılmaz, Kitabevi Yayınları, C.3, Ġstanbul 2006. s.37. Hayatı ve eserlerinin dökümü için ayrıca bkz. Bursalı
Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri I-III ve Ahmed Remzi Akyürek Miftâhu‟l-Kütüb ve Esâmi-i Müellifîn Fihristi,
Hazırlayanlar: Mustafa Tatcı-Cemal Kurnaz, Bizim Büro Basımevi, Ankara 2009, s.164.
87 “Ġstanbul Üniversitesi Ktp. T.y 801/3; H. Selimağa-Hüdâyî 593/3; Süleymaniye-H.Mahmud 3119/2; Belediye Ktp. M.
Cevdet K 412; Bursa Ġl Halk Ktp. Genel 851‟de mevcuttur.” Bkz. Yılmaz, age, s.118.
88 Tosun, agt, s.225.
89 Yılmaz, age, s.118. Yılmaz, Ģerhin nüshalarını da vermiĢtir: Süleymaniye-Düğümlü Baba 298; Atıf Efendi Ktp. 1415;
Ġ.Ü Ktp. A. Y. 2447. Tosun, bu nüshalara H.Selimağa Ktp. Hüdâyî, nr. 263‟te bulunan bir nüshayı da eklemiĢtir. Tosun,
agt, s.230. Vassâf, Sefîne‟sinde Atıf Efendi ve Selimağa nüshalarından bahsetmektedir. “Arabiyyü‟l-ibâredir. Bunu
fahrü‟l-muhakkıkîn Abdulganiyy-i Nablusî Ģerh etmiĢtir. … Üsküdar‟da Selîmağa Kütüphanesi‟nde vârid-i hâtır-ı
kâsırımdır. Vefâ‟da Âtıf Bey Kütüphanesi‟nde 1415 numarada mevcûddur.” Vassâf, age, C.3, s.13.
90 “17. yüzyılda yaĢamıĢ Celvetî tarikatına mensup bir Ģeyhtir. Ne zaman ve nerede doğduğuna ait net bir bilgiye sahip
değiliz. Gençliğinde divit sanatıyla meĢgul olduğu için Devâtî veya Divitçi namıyla tanındığı nakledilmektedir. …
Mustafa Efendi, sonraları tasavvufa yönelerek Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi‟nin halifesi Muk„ad Ahmed Efendi‟ye
intisap etmiĢtir. Gayret ve istidadıyla tasavvuf yolunda kısa sürede ilerleyen Mustafa Efendi, Ģeyhi Ahmed Efendi‟nin
emriyle Kastamonu‟ya halkı irĢad etmesi için halife olarak gönderilmiĢtir. Bir müddet bu vazifeyi icra ettikten sonra,
onun sağlığında, (1049/1639‟dan önce), Ġstanbul‟a dönerek ilme yönelmiĢ ve ulemadan birinin yanında mülazım
olmuĢtur. … Devâtî Mustafa Efendi, tasavvufî düĢünce ve tecrübelerini vâkıât türünün bir örneği olarak Tuhfetü‟ssûfiyyîn
adıyla kaleme almıĢtır.” Necdet Yılmaz, “Mustafa Efendi, Devâtî” Maddesi, Üsküdarlı Meşhurlar
Ansiklopedisi, Üsküdar Belediye BaĢkanlığı Kültür ve Sosyal ĠĢler Müdürlüğü Kültür Yayınları, 1.Baskı, Ġstanbul 2012,
s.279. Ayrıca yine Necdet Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf-Sûfîler, Devlet ve Ulemâ, Osmanlı AraĢtırmaları
Vakfı Yayınları, Ġstanbul 2001, s.363-365.
796 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
(ö. 1070/1659) Tuhfetü‟s-sûfiyyîn91 gibi eserleri ile Ġsmail Hakkı Bursevî‟92nin (ö. 1137/1725)
Vâridât-ı Hakkıyye baĢta olmak üzere birçok eseri, Hüdâyî‟den sonra Celvetiyye‟de "tecelliyyât"
yazmanın gelenek olduğunu îmâ etmektedir.”93
“Tecellî” terimi Ġsmail Hakkı Bursevî tarafından “vâridât” terimiyle karĢılanmıĢtır. “Ġsmail
Hakkı bu terimi hem nazım, hem de nesirde kullanır. Vârid olan bazen Kur‟an‟dan bir ayettir,
bazen de bunların dıĢında nazım veya nesirdir. Bu kavramı „vârid oldu‟, „hikâye tarikıyla vârid
oldu‟, „bâtın dilinde ihtiyar olmaksızın vârid oldu‟, „seher-i alâda bu Türkçe beyit vârid oldu‟,
„Allah Te„âlâ‟nın Ģu sözü vârid oldu”, „vâridâttandır‟, „kendisi tarafından vârid oldu‟, „Duhâ
namazında iken vârid oldu‟ vs. Ģeklinde kullanır. … Yine Ģu sözleriyle vâridenin kaynağını,
Hakk‟ın kalbe ilmî sıfatıyla tecellîsi neticesinde, bu sıfatla gelen bilgidir Ģeklinde gösterir. “ve
kelâm-ı sânînin ma„nası budur ki: sâlikin kalbinde bulduğu hal Hakk‟ın tecelliyyâtındandır. Zira
eğer zuhûr ve inkiĢâf olmasa ol hal neden hâsıl olurdu? Pes Hakk‟ın kalbde zuhûru evvelâ sıfat-ı
ilmiye iledir ki vâridât ondan gelir ve sâniyen mâlum iledir ki a„lâsı tecellî-i berkîdir.”94 Tecelliyyât
ve vâridât türü eserlerin en üretken müellifi Ģüphesiz Hakkı Bursevî‟dir. “Hüdâyî‟nin Tecelliyyât‟ı
Bursevî‟nin vâridât türü eserleri için örnek olmuĢtur. Nitekim Ġsmail Hakkı, Hüdâyî‟nin
Tecelliyyât‟ını vefatına kadar sakladığını, insanlar arasında vefatından sonra yayıldığını ve
Türkçe‟ye tercüme edildiğini, kendisi de bu türden eserlerini vefâtından önce hücresinden
çıkarmamaya azmettiğini belirtir.”95 Eserlerinin büyük bir bölümünün bu türlerde olduğu
görülmektedir. “Kitâbü‟n-Netîce, Tamâmü‟l-Feyz, Tuhfe-i Atâiyye, Kenz-i Mahfî ve Vâridât” adlı
eserleri bu türdeki eserlerinden bazılarıdır. Vassâf, Sefîne‟de “Esâmî-i âsârı” baĢlığı altında yüz
otuz dokuz eserinden bahsetmekte, bu sayının üzerinde eserlere sahip olduğunu belirtmektedir.
Mezkûr Vâridât‟ı tecellî türündeki en önemli eseridir. Vassâf, Bursevî‟nin “Hüdâyî‟nin duasına
mazhar olduğunu birçok esmâ ile tevsîm buyurulduğunu, birçok esrara muttali olduğunu ve ruhanî
inkiĢaflarının tezâyüd ettiğini” belirterek yaĢadığı hallerin ancak “zamanın kutbu olanlarda zuhûr
ettiğini” dile getirmekte; Vâridât-ı Kübrâ‟96sında bahis konusu edilen hallerden bahsettiğini,
söylemektedir.
Tecellî, kavramıyla bazen eĢ anlamda kullanılan bir baĢka terim de “vâkı„a”dır. Vâkı„anın
birden fazla anlamı bulunmaktadır. Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü‟nde “vâkı„a”
terimini tasavvufî anlamda: “Misal ya da hitap yoluyla o âlemden kalbe gelen mana, mübeĢĢire.
Halvette zikir ve ibadetle meĢgul olan sâlik kendini kaybedip çevresiyle ilgiyi kesince bazı
hakikatlere vâkıf olur. Uykuyla uyanıklık arasında meydana gelen bu hale vâkı„a denir.97” diyerek

91 Eser, sadeleĢtirilerek yayınlanmıĢtır. Bkz. Necdet Tosun, Sûfîlere Hediye, ġeyh Mustafa Devati Vakfı Yayınları,
Ġstanbul 1997.
92 “… eâzım-ı evliyâullâhdan ve mükemmilînden bir zât-ı âlî-kadrdir. Sûrî vü ma„nevî kâffe-i ulûmda fazl ü kemâli âsâr-ı
kesîresi nezd-i umûmîde müsellem, kudvetü‟l-muhakkikîn, üsvetü‟l-mudakkikîn bir mürĢid-i kâmildir. … Ġsmail Hakkı
hazretleri, eâzım-ı urefâ-yı sûfiyyeden bir mürĢid-i kâmil ü mükemmildir. Yazdığı eserlerin adedi el‟ân hakîkatıyla
ma‟lûm değildir.” Vassâf, age, C.3, s.63,64,89. Ayrıca bkz. Hasan Kamil Yılmaz, age, s.249-250. Bursalı Mehmet Tahir,
“„Ulemâ ve meĢâyıh-ı „Osmâniyye içinde kesret-i âsârıyla müte„ârif” dediği Bursevî‟nin eserleri ve sanatı hakkında epey
değerlendirmelerde bulunmaktadır. Bkz. Bursalı Mehmet Tahir, age, C.1, s.28-32. Hakkında yapılmıĢ müstakil çalıĢma
için bkz. Ali Namlı, İsmail Hakkı Bursevî-Hayatı, Eserleri, Tarikat Anlayışı, Ġnsan Yayınları, Ġstanbul 2001.
93 Tosun, agt, s.227.
94 Bursevî‟nin Kitâbü‟n-Netîce‟sinden alıntı bu sözler için bkz. YaĢar Aydemir, “Bursalı Ġsmail Hakkı‟nın Eserlerinden
Hareketle ġiir GörüĢü ve ġiir Yazma ġekli”, Turkish Studies/Türkoloji Araştırmaları, Volume 2/3 Summer 2007,
s.116-117. “Esasen sufi Ģairler için Ģiir, vâridât, ilhâmât yahut tuluât'tır.” Niyazî için bkz. Kenan Erdoğan, Niyazi-i Mısri
Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara 2008, s.97.
95 Ali Namlı, “Ġsmâil Hakkı Bursevî‟nin Hüdâyî‟ye BakıĢı ve Hüdâyî‟nin Bursevî‟ye Tesirleri”, Uluslararası Aziz
Mahmud Hüdâyî Sempozyumu I-II (2005), s.335.
95 Tosun, agt, s.225.
96 “Vâridât-ı Kübrâ‟yı yazarken de bazen cezbe-i ilâhiyye zuhûra gelmiĢ, ince ince yazarken, bir sahîfeyi yalnız bir
kelime ile doldurduğu da olmuĢtur.” Vassâf, age, C.3, s.75.
97 Uludağ, age, s.372.
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, “Teceliyyât” Adlı Arapça Eseri ve Tecelliyyât’a… 797
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
açıklamaktadır. Etem Cebecioğlu‟da Ģu açıklamasıyla Uludağ ile aynı paralelde tarif
belirtmektedir: “Zikir sırasında ve Allah ile berâberliğinde, hislerini kaybedecek Ģekilde gaybete
düĢen sâlikin gördüğü Ģeydir; bu uyku ile uyanıklık arası bir haldir, sâlikin huzur ve uyanıklık
hâlinde gördüğü Ģeye mükâĢefe denilir. Vâkıa bir çeĢit rüyâdır, ancak rüyâ değildir. Bu mânevî
vâkıa olup sâdece müminler tarafından görülür.”98Devellioğlu, vâkı„a‟nın üç ayrı anlamını
vermektedir: “1. vuku„ bulmuĢ olmuĢ bir iĢ, gerçek. 2. rüya, düĢ. 3. cenk, savaĢ. “Vâkı„a, seyr u
sülûkte yaĢanan manevi bir tecrübedir. Vâkı„aların hepsi rüya değildir zira yakazada görülür. Fakat
bir müĢahede çeĢidi olarak rüyaya benzer. Rüyadan diğer bir farkı ise çoğunlukla istiğrak halinde
görülmesidir.99” Bu durumda tecellî, yakaza halinde veya rüyaya benzer bir durumda
gerçekleĢtiğinde “vâkı„â” terimiyle de karĢılanabilmektedir. AraĢtırmacılar, vâkı„ât türündeki
eserlerle “tecelliyyât” türündeki eserlerin içerik yönünden kesiĢtiğini sık sık dile getirmektedirler.
“Tasavvufî vâkıât örnekleri temel olarak iki sınıfta incelenmelidir. Ġlki, bir mürĢidin sohbetlerinin,
talebeleri tarafından kaleme alınmasıyla oluĢan eserlerdir. Aziz Mahmud Hüdayi‟nin Vâkıât100 ‟ı
buna örnek olarak verilebilir. Aziz Mahmud Hüdayi bu eserinde, mürĢidi Üftâde‟nin
sohbetlerinden nükteleri kaydetmiĢtir. Tasavvufî vâkıât eserlerinin diğer sınıfını ise, Vassâf‟ın
Vâkıât‟ının da içinde olduğu, sâlikin vâkıalarını kaydettiği eserler teĢkîl eder. Buna örnek olarak da
Niyâzî-i Mısrî‟ninTa‟bîrâtü‟l vâkıât li ehli‟ s-sülûk101 adlı eseri örnek olarak verilebilir. Bir diğer
örnek de, her ne kadar eserin adında vâkıât zikredilmemiĢ olsa dahi Azîz Mahmûd Hüdâyî ‟nin
Tecelliyat isimli eseridir. Hüdâyî , “Tecelliyât isimli eserinde kalbine doğan ilhamları, gâibden
duyduğu sesleri ve kalp gözüyle gördüğü olayları ay, gün ve sene belirterek kaydetmiĢtir.”102
III.Tecelliyyât‟ın Manzûm-Mensûr Tercümesi/Şerhi
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi ve Dîvân‟ından söz eden kaynakların103 bir kısmı onun
Tecelliyyât‟ının varlığından bahsetmektedirler. Vassaf, Bursalı Mehmet Tahir ve Bağdatlı Ġsmail
PaĢa, eserin “sülûka dair bir risâle” olduğunu söylerler. Alim Yıldız, eserin biri Arapça, diğeri
Türkçe iki nüshası olduğundan bahsetmektedir. Verdiği dipnotta Arapça nüshanın; Süleymaniye
Kütüphanesi, MihriĢah Sultan Bölümü, Nr.160‟da kayıtlı olduğunu dile getirmektedir ki bu Arapça
nüsha Fenâyî Efendi Divanı içerisinde 3b-4b arasını ihtiva etmektedir. Yıldız, Türkçe nüshanın,
Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi Bölümü Nr. 3822‟de 154-159 yaprakları arasında
kayıtlı olduğundan bahsetmektedir. Bu nüsha içerisinde Hasan Rızâyî‟nin Ģiirlerinin de olduğunu
zikreder. Yıldız‟ın söz ettiği nüsha, Tecelliyyât‟ın Türkçe tercümesi ve Ģerhi olup Hasan Rızâyî
tarafından yapılmıĢtır. Ġçerisindeki Ģiirler de tercüme kısımlarında ele alınan içeriğin nazma
dökülmüĢ halidir. Bu nedenle söz konusu kısımların manzûm Ģerh Ģeklinde isimlendirilmesi
gerektiği kanaatindeyiz. Yıldız‟ın söz ettiği bu nüsha, Cennet Efendi‟ye ait olan Türkçe bir
Tecelliyyât değil, Arapça Tecelliyyât‟ın tercümesi ve Ģerhidir. Yıldız, Rızâyî‟nin eserine ait kayıt
numarasını sehven 3822 olarak vermiĢtir. 3822, Fenâyî Divanı‟nın Süleymaniye Ktp. Hacı
Mahmud Efendi nüshasının kayıt numarasıdır. Bu duruma sehven düĢtüğü anlaĢılmaktadır; çünkü
eserin içeriğine ait verdiği bilgilere bakıldığında, Rızâyî‟nin bizim çalıĢmamıza konu olan tercüme
ve Ģerhi olduğu anlaĢılmaktadır. Fenâyî Divanı‟nı üzerine çalıĢan diğer bir araĢtırmacı Aydın ise,
Arapça Tecelliyyât‟ın iki nüshasından söz etmektedir. Birincisi, Yıldız‟ın verdiği Fenâyî Divanı
Süleymaniye-MihriĢah nüshası; diğeri Fenâyî Divanı‟nın Milli Kütüphane Yazma Eserler A 2632

98 Cebecioğlu, age, s.283.
99 Abdullah Taha Orhan, Hüseyin Vassâf‟ın Vâkıât İsimli Eseri-Metin İnceleme, Marmara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Dan. Necdet Tosun, Ġstanbul 2012, s.26.
100 Eser için bkz. Hasan Kamil Yılmaz, age, s.118.
101 Eser için bkz. Kadriye Yılmaz-Kamile Çetin, “Rüyalar ve Niyâzî-i Mısrî‟nin Ta„bîrâtü‟l-Vâkı„ât Adlı Eserinde
Rüyaların Dili” Turkish Studies İnternational Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or
Turkic, Volume 2/4 Fall 2007, p.1070.
102 Orhan, age, s.27-28.
103 Bursalı Mehmet Tahir, age, C.1, s.54. Vassâf, age, C.3, s.38. Nail Tuman, age, s.166. Bağdatlı Ġsmail PaĢa, age, C.2,
s.290.
798 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
numaralı nüshası. Her iki Divan nüshasının baĢ kısımlarında Tecelliyyât metni bulunmaktadır.
Ancak, Milli Kütüphane nüshasındaki metinde az da olsa Türkçe kısımlar da vardır. “Fenâyî‟nin
Tecelliyât Risâlesi, A (Milli Kütüphane) ve M (MihriĢah Sultan nüshası) nüshalarının baĢlarında
bulunmaktadır. M‟de Arapça‟dır. A‟da Arapça kısmından sonra bir miktar da Türkçe olarak
Fenâyî‟nin Simav‟da bulunduğu yıllarda yaĢadığı kerâmetvâri olaylardan birkaçı anlatılmıĢtır.
Tecelliyât‟ın bu nüshalarda bulunması, ortak kelime varyantları da dikkate alındığında ikisi
arasında bir yakınlık kurmaktadır.”104
Yıldız, Hacı Selimağa Ktp. Hüdâyî Efendi Bölümü Nr. 512‟de 31a-63b yaprakları arasında
kayıtlı bir Tecelliyyât nüshasının da gösterildiğini; fakat buradaki eserin Ģairimiz Fenâyî‟ye ait
olmadığını belirtmektedir:
“… nüsha üzerinde yaptığımız incelemede bu eserin Tecelliyyât olmadığını gördük. Söz
konusu eser, çeĢitli âyet ve hadislerin tasavvufi yönden açıklandığı Farsça bir eserdir.”105
Necdet Tosun, Hüdâyî‟yle ilgili mezkûr tebliğinde, Cennet Efendi‟ye ait Ġstanbul Belediye
Kütüphanesi Osman Ergin Yazmaları nr.314/11‟de kayıtlı olan ve 76b-84a varakları arasını ihtiva
eden, yukarıdakilerden farklı bir Tecelliyyât nüshasından daha söz etmektedir106. Söz konusu bu
nüshanın incelendiğinde Ģairimiz Fenâyî‟ye ait olmadığı anlaĢılmaktadır. Eser, Mehemmed
Fenâyî107 adında baĢka bir Ģaire ait olan Etvar-ı Seb„a Risâlesi‟dir. Eserin içeriğinden, bahis konusu
Fenâyî‟nin Halvetî bir Ģair olduğu anlaĢılmaktadır. Kuvvetli bir ihtimalle bu Ģair, Alim Yıldız‟ın
yukarıda adı geçen makalesinde kendisinden bahsettiği, “Etvar-ı Seb‟a Tercümesi” adlı bir eseri
olan, Celvetiyye, UĢĢâkiyye, NakĢîbendiyye tarikatlarından da icazetli olan Halvetiyye‟nin
GülĢeniyye Ģubesi Ģeyhlerinden Kastamonulu La‟lî Mehmed Fenâyî‟108dir. Yıldız, bu Ģaire ait
Etvar-ı Seb‟a Tercümesi‟nin Ġstanbul Belediyesi Osman Ergin Yazmaları içerisinde bulunan bir
nüshasına ait künye bilgilerini dipnotta vermiĢtir. Bizim incelediğimiz eser de belirttiğimiz gibi
aynı kütüphanede bulunmaktadır; fakat Yıldız‟ın verdiği künye farklıdır.
Yıldız, Tecelliyyât‟ın müstakil bir eser karakteri taĢımadığını, Fenâyî Efendi tarafından
değil de müritlerince yazılmıĢ olabileceğini söylemektedir:
“Fenâyî‟ye atfedilmesine rağmen, onun müritleri tarafından kaleme alındığını
düĢündüğümüz Tecelliyyât isimli bu eser, müstakil bir eser hüviyetine sahip değildir. Fenâyî‟nin
yaĢamıĢ olduğu olağanüstü hallerden bahsetmektedir.”109
Abdullah Aydın, muhtevasına değinip eser hakkında genel bir değerlendirme yaparken;
Yıldız, hem Rızâyî‟nin tercümesi olan nüsha hem de MihriĢah Sultan nüshasının ayrı ayrı içeriğine
değinmektedir: “Hacı Mahmud Efendi Bölümündeki nüsha: „Cennet Efendi hazretleri
buyurmuĢlardır ki, Hazret-i Resûl-i Ekremi vâkı„ımda gördüm ki yanlarında yedi kimesne var
idi…(154a)‟ diye baĢlamakta ve Fenâyî‟nin tecellileri anlatılmaktadır. Aralarında yer yer

104 Aydın, age, s.72.
105 Yıldız, age, s.33.
106 Tosun, agt, s.230.
107 Ġstanbul Belediye Kütüphanesi Osman Ergin Yazmaları nr.314/11, 77a.
108 “Asıl ismi Mehmed‟dir. “La‟l” ismi verilen kırmızı mürekkebi ıslah ettiğinden dolayı La‟lî lakabını almıĢtır. GülĢenî
tarikatı Ģeyhlerinden olan ve XVIII. Yüzyılda yaĢamıĢ bulunan La‟lî Mehmed Fenâyî Kastamonuludur. Kastamonu‟dan
Edirne‟ye giderek, Ģeyh Mehmed Sırrı Efendi‟den tarîkat âdâbı öğrenmiĢtir. Ayrıca, Mustafa PaĢa Ģeyhi Seyyid Alâaddin
Efendi‟den de “ahz-i tarîkat” eylemiĢtir. Babası ve dedeleri de Halvetî Ģeyhlerindendir. Hem Halvetî, hem Celvetî, hem
UĢĢâkî, hem de NakĢîbendî tarîkatlerinden icazetlidir. Ġbrahim GülĢenî‟nin Ma„nevî‟sinden bazı beyitleri Ģerh etmiĢ ve bu
eser Hasan Sezâî‟nin mektuplarıyla birlikte basılmıĢtır. ġiirlerinde Fenâyî mahlasını kullanmıĢtır. ġeyh ÂĢık Musa
Dergahı‟nda postniĢinlik yapmıĢtır. GülĢenî tarikatının Sezâiyye kolunu kuran Hasan Sezâî (ö.1738)‟nin de
Ģeyhlerindendir. … Lâ‟lî Fenâyî‟nin; Etvâr-ı Seb‟a Tercümesi, Şerh-i Ebyât-ı Ma„nevî-i Gülşenî ve Divançe olmak üzere
üç tane eseri bulunmaktadır.” Yıldız, agm, s.350-351.
109 Yıldız, age, s.33.
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, “Teceliyyât” Adlı Arapça Eseri ve Tecelliyyât’a… 799
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
Rızâyî‟nin Ģiirlerine rastlanmaktadır. 159a‟da yine Rızâyî‟nin, Fenâyî‟nin vefatına tarih düĢürdüğü,
bir Ģiiri ile risale sona ermektedir. MihriĢah Sultan nüshası: “Fenâyî pîr-i fânî itdi rıhlet” mısraıyla
baĢlayan üç beyitlik bir kıt„adan sonra “ez-Tecelliyyât-ı Ģeyh nâmdâr-ı „azîz ġeyh Mehmed Efendi
eĢ-Ģehir bi-Ehl-i Cennet (ks.) baĢlığından sonra; „Raeytü Rasûle‟llâhi (sav.) fî mahallin ve fî
cenbihî seb„atü reculin…” Arapça ifadeleriyle bir önceki nüshada geçen tecellîleri
anlatılmaktadır.”110
Tecelliyyât‟ın Arapça nüshası olan MihriĢah Sultan nüshasının içeriğiyle Milli Kütüphane
nüshasındaki Arapça içerik aynıdır. Her iki eserde de yedi tane tecellî (vâkı„a)den söz edilmektedir.
Hasan Rızâyî‟nin incelediğimiz tercüme ve Ģerhi de söz konusu bu yedi tecellîyi ele almaktadır.
Ancak Rızâyî, her tecellîyi tercüme ettikten sonra nazmen Ģerh etmiĢtir. Milli Kütüphane nüshasını
incelediğimizde, ismi belli olmayan bir müstensih tarafından Arapça kısımların Türkçe tercüme
edildiği görülmekte ve bahsedilen müstensih tarafından birtakım tecellîlerin de Türkçe tercümelere
eklendiği anlaĢılmaktadır. Tercüme, Rızâyî‟nin yaptığı tercümeden daha hacimlidir. “Vâkı„at-ı
Hazret-i ġeyh Mehemmed Efendi Kuddise Sırrahu” baĢlığı altında verilen Türkçe tercümede
anlatılanlardan, eserin Arapça‟sının da -muhtemelen Fenâyî‟nin müridi olan- sözü edilen müstensih
tarafından yazıldığı anlamı çıkmaktadır111. Fenâyî, bu kiĢiye tecellîlerini anlatmıĢ, o da metni
kaleme almıĢtır. Ancak, Arapça yazma fikrinin Fenâyî‟ye mi, yoksa müstensihe mi ait olduğu tam
olarak anlaĢılamamaktadır. Fenâyî‟nin tecellîlerini Arapça olarak söylediği düĢünülebileceği gibi,
Türkçe olarak anlattıklarının Arapça olarak yazılmasını istemiĢ olabileceği de akla gelmektedir.
Arapça kaleme almak düĢüncesinin müstensihe ait olma ihtimali de düĢünülebilir. Kanaatimizce
Fenâyî, tecellîlerini müridlerinden olan bu Ģahsa anlatmıĢ, Ġslâm‟n Arap diline verdiği öneme atfen
ve Hüdâyî‟nin de tecellîlerini Arapça yazmasından hareketle -Ģeyhine bağlılığının bir göstergesi
olarak- Arapça yazılmasını istemiĢtir. Müstensih, Arapça kısımları, Cennet Efendi‟nin dostlarının
isteği üzerine Türkçe tercüme etmiĢtir112. Ancak tercümesine Arapça kısımlarda olmayan bazı
tecellîler de eklemiĢtir. Türkçe ifade edilen bu tecellîler, her ne kadar Fenâyî‟ye aitmiĢ gibi
zikredilse de -Alim Yıldız‟ın yukarıda verilen Ģüphelerini destekleyecek mahiyette- Ģairimize ait
olmayabileceği yani ona atfedilmiĢ olabileceği ihtimallerini de düĢündürmektedir. Müstensih,
Rızâyî‟nin de tercüme ve Ģerh ettiği yedi tecellîye, altı tecellî daha ekleyerek, toplam on üç
tecellîyi vermektedir. Yedinci tecellîden113 itibaren tecellîler vuku buldukları tarihiyle (gün, ay, yıl)
birlikte zikredilmektedir. Verilen tarihler, h.1039/m.1630114 ve h.1040/m.1631115‟dir.
1-2 varaklık bu küçük eseri (Arabî metni), önce de dile getirdiğimiz gibi, 17. yüzyılın velut
müelliflerinden Aksaraylı Hasan Rızâyî tercüme etmiĢ ve tercümesine manzûm kısımlar da
eklemiĢtir. Manzûm kısımların, tercümede verilen kısımların ĢiirleĢtirilmiĢ hali olduğu
görülmektedir. Eser, Rızâyî‟nin diğer eserlerinin de bulunduğu külliyat içerisinde, 154a-159a
varakları arasında bulunmakta olup nesih hatla kaleme alınmıĢtır. Rızâyî; cennetin dilinin Arapça
olduğunu, Kur‟ân-ı Kerim‟in Arapça indirildiğini ve Allah Resulü‟nün Arap kavmine mensup
olduğunu, Tecelliyyât‟ın Arapça yazılmasında bu gibi hikmetler bulunduğunu dile getirerek,
tercüme ederken Allah rızası güttüğünü, cennette haĢrolmayı umduğunu ve Allah‟ın orada
kendisine köĢkler (kasırlar) vererek mükafatlandırmasını temenni ettiğini belirtmektedir:

110 Yıldız, age, s.33.
111 “… ba„zı vâkı„âtun bu fakîr u kesîrü‟t-taksîre izhâr idüp fakîr dahı ol vâkı„âtı izhâr idüp fakîr dahı ol vâkı„âtı „Arabî
terkîb ile bir varak-pâresine tahrîr idüp…” Fenâyî, Dîvân (Tecelliyyât Metni), Milli Kütüphane Yazma Eserler Nr. A
2632, 3a.
112 “… ba„zı ehibbâsı Türkîye tercemesüñ iltimâsiyle Türkîye terceme olundı.” Fenâyî, age, 3b.
113 “Sâbi„an buyurdılar ki: Kasaba-ı Simavda sâkin oldugum eyyâmda salât-ı „îdi kılup hânemüze teveccüh eyleyüp
yolumuz mekâbir-i müslimîn semtine ugradı. Sag cânibimden bir nidâ iĢitdüm. Bir kârî didi ki… Ammâ Ģahsı görmedüm.
Biñ kırk senesi Ģehr-i zi‟l-hiccesinüñ onuncısı ki pencĢenbe güni idi.” Fenâyî, age, 4a.
114 Fenâyî, age, 4b, 5a.
115 Fenâyî, age, 4a,5a.
800 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
„Arabîdür anuñ hüsn-i kelâmı
Ki zîrâ cennet ehli subh u Ģâmı
„Arabca söyleĢürler cennet içre
Kamusı „izzet içre rahmet içre
Muhammed Hak Resûl kavm-i „Arabdur
Dahı Kur‟ân „azîm kelâm-ı Rabdur
(154a)

Arabca cennet ehlinüñ lisânı
Rızâyî terceme eyledi anı
Bile haĢr ide Hak bizi cinânda
Hudâmuz fazlile „âlî mekânda
(154b)
Hüdâyîler muhibbidür Rızâyî
Vire cennetde kasrı Aksarâyî116
Cennet Efendi, ilk tecellîsinde Peygamber Efendimizi gördüğünü ve yanında yedi kiĢi
olduğunu söylemektedir. Söz konusu yedi kiĢinin her birinin elinde bir kalem vardır.
Peygamberimiz, Cennet Efendi‟yi de onların arasına davet etmiĢtir. Oradaki üç kiĢi Cennet
Efendi‟nin önüne geçince Hazret, üzülür. Ancak o sırada Hazret‟den baĢka herkes kaybolur.
Her ne kadar biz, Cennet Efendi‟nin yaĢadığı manevî hali “tecellî” kelimesiyle karĢılasak
da bu manevî hal için, “vâkı„a” kelimesi kullanılmaktadır. Vâkı„a kelimesinin bazen tecellî
kelimesini karĢılayabildiğini ve vâkı„ât türünün tecelliyyât türüyle benzerlik gösterdiğini daha önce
zikretmiĢtik. Burada, Cennet Efendi‟nin yaĢadığı ruhî ve manevî tecrübenin vâkı„a teriminin
tarifinden hareketle yakaza halinde veya rüyaya benzer bir durumda olduğu anlaĢılmaktadır.
Tecellîlerin kaleme alınmasındaki amaçlardan birinin müritleri manevî anlamda coĢturmak
olduğunu daha önce belirtmiĢtik. Buradaki tecellînin rüyaya benzer veya yakaza halinde olması
bahis konusu edilmeksizin, Peygamberimizle müĢerref olmanın söz konusu coĢkuyu zirveye
taĢıyacağı muhakkaktır. Tecelliyyât metnini kaleme alan her kim olursa olsun (Cennet Efendi veya
müritleri) -kanaatimizce- Celvetî sûfîlerinin coĢkusunu en üst seviyede tutma amacı taĢımaktadır.
ġayet, tecellînin yakaza halinde olduğu yönünde karar kılınırsa; Peygamberimizin rüyayla ilgili
meĢhur hadisine telmih yapılmak istenmiĢ olabileceği akla gelmektedir. Peygamberimiz, Müslim
ve Buhari‟nin Ebû Hureyre‟den rivayet ettikleri bir hadisinde117: “Beni rüyada gören kimse, uyanık
iken de görecektir veya görmüĢ gibidir. Zîrâ Ģeytan, benim sûretime giremez.” demektedir. Bu
durumda, Cennet Efendi‟nin, yakaza halinde Peygamberimizle görüĢtüğü anlamı çıkar ki Celvetî
müridinde coĢkuyu en üst seviyeye çıkaracak önemli bir etken olacağı görülebilmektedir.

116 “Vire cennetde kasrı Aksarâyî” mısrasında “kasrı Aksarâyî” Ģeklindeki kullanımın, “kasr-ı Aksarâyî” biçiminde
tamlama oluĢturabilecek Ģekilde tevriyeli olarak da kast edilmiĢ olabileceği düĢünülebilir. Mısra, “Ey Aksarâyî! Allah
sana cennette kasrı vere.” anlamında karĢılık bulabileceği gibi; “Aksarâyî‟nin kasrını Allah cennette vere.” manasında da
anlaĢılabilmektedir.
117 Hadis için bkz. Ġmam Muhyiddîn Nevevî, Riyâzü‟s-Sâlihîn, çev. Kıvamüddin Burslan-Hasan Hüseyin Erdem,
Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı Yayınları, 10. Baskı, Tarihsiz, Ankara, s.222.
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, “Teceliyyât” Adlı Arapça Eseri ve Tecelliyyât’a… 801
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
Rızâyî, Cennet Efendi‟nin yukarıda ele aldığımız manevi hallerini, yaĢadığı
fevkalâdelikleri Aziz Mahmud Hüdâyî‟nin himmetiyle gerçekleĢtiğini düĢünerek Cennet Efendi‟yi
Ģu Ģekilde konuĢturur:
Velîler üstine geçdüm efendi
„Azîz‟üm himmet itdi bildüm imdi
(154b)
Rızâyî, Cennet Efendi‟nin her tecellîsinin baĢında, beyitlerin akabinde “ba„dehu” ifadesini
kullanmaktadır. “Ba„dehu” ifadesi yeni bir tecellîye geçileceğini göstermektedir.
Cennet Efendi, ikinci tecellîsinde Peygamberimizi, Aziz Mahmud Hüdâyî ve evliyanın
büyüklerinden bazılarıyla Makâm-ı Mahmûd‟da birlikte gördüğünü söylemekte; Peygamberimizin
kendisini yanına davet ettiğini, birçok büyük zâtın önüne geçirdiğini, bu durumdan kendisinin
taaccüp ettiğini, bu hali gören evliyanın kendisine imrendiğini belirtmektedir. Bu kısımda geçen
makâm-ı Mahmûd ifadesi, -kanaatimizce- tevriyeli bir kullanım arz etmektedir. Söz konusu
ifadenin, Kur‟ân‟daki anlamına uygun olarak “Peygamberimizin ahirette ümmetine hususî olarak
Ģefaat edeceği makam118” anlamında kullanılmıĢ olduğu ilk akla gelmekle beraber, Aziz Mahmud
Hüdâyî dergahını kastedecek bir kullanım arz ettiği de düĢünülebilir. Bu tip kullanımları,
Celvetîlere has terminoloji olarak değerlendirebiliriz. Kendisi de Celvetî olan Hasan Rızâyî‟nin
“Tezkiretü‟s-Sâlikîn” adlı eserinde bu kullanıma benzerlikler gösteren ifadelerin olduğu
tespitlerimiz arasındadır. “… Bu icmâlden garaz izhâr-ı „ubûdiyet ve „arz-ı hulûsiyyetdür. Bu
âsitâne-i Mahmûdî makâmuñ eben „an-ceddin çârûb-dârı olmaga tahsîl liyâkatdur.119” , “ĠĢbu
mefhûm üzre Hazret-i „Azîzüñ ravza-ı mutahharalarına mukaddemen def„âtile yüzüm sürüp…
tazarru„-ı tâm olunmuĢ idi.120” “Ba„dehu „Azîzüñ merkad-ı Ģerîflerine girüp ba„dehu cum„a
namâzun Beytu‟llâhda yani Hazret-i „Azîzüñ câmi„-i Ģerîfinde Ehl-i Cennet Mehemmed Efendi
hazretlerine iktidâ idüp…121”
Cennet Efendi, üçüncü tecellîsinde Hüdâyî‟yi camisine giderken gördüğünde kendisinin de
yanında gittiğini, Hüdâyî‟nin Peygamberimizin meclisine katıldığını, söz konusu mecliste
Peygamberimizin Hüdâyî‟ye bazı kağıtlar verdiğini dile getirmektedir. Peygamberimiz, eliyle
Cennet Efendi‟yi iĢaret eder. Hüdâyî‟den kağıtları Cennet Efendi‟ye vermesini ister.
Tercüme metninde “Hazret-i „Azîz dahı Resûl-ı Ekrem emr-i Ģerîfi ile baña ba„zı evrâk
virdi.” cümlesi, tarikat kültüründeki “icâzet” geleneğini akla getirmektedir. Mutasavvıflar bu
geleneğin kaynağını, Peygamberimize kadar götürmekte, tevbe ve inâbe verme konusunda
yetkinliğin ancak icazetle mümkün olabileceğini belirtmektedirler122. “Ġcâzet, Ģeyhin talebesine
duyduklarını veya kitaplarını rivâyet etmesine izin vermesinden ibarettir. Talebe Ģeyhten bir Ģey
dinlemese veya ona bir Ģey okumasa da yine aynı manada kabul edilir.”123 Buradan anlaĢılmaktadır
ki Aziz Mahmud Hüdâyî, talebesi ve halifesi olan Cennet Efendi‟nin irĢada yetkili olduğunu bu

118 “Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur‟ân ile Teheccüd namazı kıl,
Rabbinin seni Makam-ı Mahmud‟a göndermesi kesindir.” Ġsra Sûresi, 17/79. Elmalılı Hamdi Yazır, Kur‟ân-ı Kerim
Meali, Tuva Yayınları, Ġstanbul 2008, s.207.
119 Hasan Rızâyî el-Aksarâyî, Tezkiretü‟s-Sâlikîn ve Risâletü‟n-Nâdimîn, Ġstanbul Belediyesi Kitaplığı, Osman Ergin
Yazmaları, Nr. 41, 6b.
120 Rızâyî, age, 33b.
121 Rızâyî, age, 33b.
122 “Hazret-i Resûl zamanından tâ bu zamâna dek meĢâyıhdan ve hulefâdan hiç kimse icâzet olmaksızın meĢâyıhın
elinden diyerek lâ-„ale‟t-ta„yîn ya da kendi adını anarak filan elinden diye tevbe vermemiĢtir.” Ali ÇavuĢoğlu, Yusuf
Hakîkî Baba-Tasavvuf Risâlesi ve Metâliu‟l-Îmân-İnceleme ve Metin, Akçağ Yayınları, Ankara 2004, s.25.
123 Muhittin Düzenli, “İslam Rivâyet Geleneğinde Ġcâzet” Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
S.15 (2004), s.268. Ayrıca bkz. H.Yunus Apaydın, “Ġcâzet”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, Diyanet Vakfı Yayınları,
C.21 (2000), s.401-403.
802 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
icâzetle ilan etmektedir. Bu anekdottan, Hüdâyî‟nin de icâzet vermeye yetkili olduğu
anlaĢılmaktadır. Çünkü, O da icazeti Peygamberimizden alarak Cennet Efendi‟ye getirmiĢtir.
Peygamberimiz emriyle verilen bahis konusu icâzet, Cennet Efendi‟yi veliler zümresine ilhak
etmiĢtir:
Resûl emrile virdi baña evrâk
Velîler zümresine itdi ilhâk
Fukarâ124ya idem ben dahı irĢâd
Bizi seven bizümle ola dilĢâd
(155a)
Cennet Efendi, dördüncü tecellîsinde içerisinde Peygamberimizin olduğu yüksekçe bir ev
gördüğünü; eve nazar ettiğinde, kervansaray gibi kat kat oluverdiğini belirtmektedir. Evde
bulunanlardan birisi Hazret‟e dönerek: “Yol nerededir?” diye sorar. Hazret, bu sorudaki “yol”dan
kastın “Ġslam‟ın çizdiği istikamete uygun ehl-i sünnet dairesindeki âdâb ve erkândan müteĢekkil
tarîkat esasları” olduğunu düĢünmektedir. Soruyu soran kiĢiye dönerek: “Yol buradadır yani
Peygamberimizin de içinde bulunduğu kervansarayı andıran yüksekçe evde.” Peygamberimiz, bu
cevaptan epey hoĢnut olmuĢ ve tebessüm etmiĢtir. Metinde söz edilen evin “gâyet yüksek ve vâsi„”
olması, kanaatimizce ehl-i sünnet yolunun geniĢliğini ifade etmektedir. “Ol evden yere nazar
itdüm, kârbânsarây gibi biraz katla gördüm.” ifadesindeki “katla” tabirinin seyr ü sülûktaki nefis
mertebelerini hatırlattığı bir ihtimal olarak düĢünülebilir.
Buradaki „tecellî‟nin tam anlaĢılabilmesi için, Celvetiyye tarikatının ve bu tarikatın
kurucusu Aziz Mahmud Hüdâyî‟nin ehl-i sünnet çizgisinin yani sünnî tasavvuf anlayıĢının biraz
irdelenmesi kanısındayız. Aziz Mahmud Hüdâyî‟nin tasavvufi muhtevalı eserleriyle ilmî eserlerine
bakıldığında Ģer„î ölçülere sıkı sıkıya bağlı bir fâkih, tasavvuf klasiklerini hakkıyla anlamıĢ derin
bir sûfî, devrin sultanlarını etkisi altına alarak, halk ve devlet arasında vasat bir çizgi oluĢturmaya
çalıĢan etkin bir fikir ve aksiyon adamı, yine halka ve devlet adamlarına sözünü geçiren gür sesli
bir hatip olduğu görülecektir. Hüdâyî ve onun hemen peĢinden gelen Cennet Efendi gibi takipçileri
“Kadızâdeliler125” olarak bilinen ve tasavvuf ehlini Ģeriatın dıĢına çıkmakla itham eden bir grubun
etkili olduğu bir dönemde, tasavvufun Ġslam dıĢı olmadığını pratik ve teorik olarak göstermeye
çalıĢmıĢtır. “Hüdâyî‟nin en sık müracaat ettiği sûfîlerin baĢında Cüneyd-i Bağdâdî gelmektedir.
Özellikle tevhid, zikir, mârifet, nefs ve nefsin afetleri gibi meselelerde Cüneyd‟in sözleri
Hüdâyî‟nin fikirlerine dayanak oluĢturmuĢtur. Onun ılımlı tasavvuf anlayıĢının Hüdâyî‟nin bu
tercihinde önemli payı olduğu muhakkaktır. Zira her ne kadar ibn-i Arabî‟nin sistemleĢtirdiği

124 “Fukarâ” ile kastedilen Celvetî müridleridir. Tasavvuf çevrelerince Peygamberimize atfedilen ve KeĢfü‟l-Hafâ‟da
kritiğe tabi tutulan Ġslam kaynaklı bir sözde, Peygamberimizin:“el-fakru fahrî” yani “Fakirlik iftihar vesilemdir.” Ģeklinde
buyurduğu söylenmektedir. Tasavvuf erbabı, bu söze telmihen kendilerini, “her Ģeyden ilgisini kesip doğrudan doğruya
Allah‟a teveccüh edenler” anlamında “fukarâ” olarak adlandırmaktadırlar. Mezkûr söz için bkz. ġeyh Ġsmail bin
Muhammed Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ ve muzîlu‟l-ilbâs amme‟ş-tehere mine‟l-ehâdis alâ elsineti‟n-nâs, Matbaatü'l-
'Âlemiyye, DımaĢk (ġam) - Suriye 2000, 2/113. Nevzat ÂĢık, Hz. Peygamber ve ÇalıĢmak, Diyanet Dergisi, Sayı:102
(Haziran 1999), http://www.diyanet.gov.tr.
125 “XVII. yüzyılın en dikkat çekici tarafı tasavvuf ehline karĢı hasım, kendilerine „Kadızâdeliler‟ ve „Fakılar‟ denilen bir
grubun ortaya çıkması olmuĢtur. Bu sınıf tasavvuf ehline karĢı aĢırı düĢmanlık gösteren birkaç vâizden oluĢmakla
birlikte, bazı saray mensuplarının vâizleri tutması neticesinde tekkelerin basılması, bazı Ģeyhlerin ölümle tehdit edilmesi
gibi çirkin hadiseler vuku bulmuĢtur. Bu mücadele karĢısında mutasavvıflar da iĢi fiilî bir eyleme dönüĢtürmeden
kendilerini sözlü ve yazılı olarak savunmuĢlardır. Bunlar arasında yüzyıl boyunca her iki taraftan da birer ismin sahneye
çıktığına Ģahit olmaktayız. Bunlardan Kadızâde Mehmed Efendi‟nin karĢısında ġeyh Abdülmecid Sivâsî yer almıĢtır. Bu
yüzden, daha sonraki zamanlarda, ortaya Kadızâdelilerin karĢısında olarak çıkan mutasavvıflar da “Sivâsîler” olarak
isimlendirilmiĢtir.” Necdet Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf Sûfîler, Devlet ve Ulemâ, Osmanlı AraĢtırmaları
Vakfı Yayınları, Ġstanbul 2001, s.449.
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, “Teceliyyât” Adlı Arapça Eseri ve Tecelliyyât’a… 803
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
vahdet-i vücûd anlayıĢına bağlı bir sûfî olsa da Hüdâyî genel olarak aĢırılıklara iltifat etmeyen,
tartıĢmalara açık konulardan uzak durmayı tercih eden bir görünüm arz etmektedir.”126
Tasavvuftaki vukûfiyetine rağmen muğlak meselelere girmemiĢ, coĢkun sûfîlerden ibn-i Arabî ve
Hâkim Tirmizî‟yi iyi tanımasına rağmen bu iki mutasavvıf etrafında geliĢen tartıĢmalardan uzak
durmuĢtur. “O halde Hüdâyî‟nin bu husustaki çekimser tavrı onun müteĢerri bir mutasavvıf oluĢu
ve biraz da yöneticilere yakınlığının gerektirdiği temkinli duruĢuyla ancak izah edilebilir.”127
Cennet Efendi‟nin Tecellî'sine gelince… Cennet Efendi, konunun daha iyi anlaĢılması
amacıyla yukarıda verdiğimiz uzun paragrafta ele aldığımız Celvetî esaslarına ve bahis konusu
edilen bu esasların adeta ete kemiğe bürünmüĢ hali olan Aziz Mahmud Hüdâyî‟ye derinden bağlı
olan mutasavvıflardandır. Divan‟ını ele alırken de belirttiğimiz gibi, gerek Ģiirlerinde, gerek
vaazlarında gerekse de Ģu an ele aldığımız tecellîlerinde, bütün himmetini; tasavvufun ve dördüncü
tecellîsinde “yol bundadur” diyerek istiâre yoluyla kast etmek istediği ehl-i sünnet çizgisinin
anlaĢılmasına sarf etmiĢtir. Dördüncü tecellîsiyle müridlerine bir yol haritası çizmiĢtir. Rızâyî‟nin,
bu tecellînin hemen akabinde “yâ Resulallâh” redifli ilahi formunda bir manzûmeye yer vermesi,
Ģeyhinin verdiği mesajı anında kavramıĢ bir müridi andırmaktadır:
Kamunuñ varacak bâbı kapuñdur yâ Resûlallâh
Kamunuñ âbile tâbı tapuñdur yâ Resûlallâh
Yolın azmıĢlara reh-ber ki sensin yâ Resûlallâh
Kamu düĢmiĢlere server ki sensin yâ Resûlallâh
Hüdâyîlerle haĢr ola kıyâmetde Ģefâ„at kıl
ġefî„ü‟l-müznibîn sensin meded it yâ Resûlallâh
Cennet Efendi, bir sonraki tecellîsinde Hüdâyî dergahındaki camiden gökyüzüne üç ayaklı
bir merdivenin yükseldiğini söylemekte; bu merdiven aracılığıyla, gökyüzüne çıkıp sidretü‟lmüntehâya
eriĢtiğini ifade etmektedir. Hazret, burada Cebrail‟i görür ve Sidre‟nin öbür tarafına
teveccüh eder. Ġki melek gelerek O‟nu bulunduğu yerden men etmek isterler ve orada bulunmasının
sebeb-i hikmetini sorarlar. Hazret, meleklere: “Benim muradım, muradsız olmaktır.” der. Melekler
de bu isteği karĢılamaya güçlerinin yetmeyeceğini belirterek uzaklaĢırlar. Bu tecellîde geçen
“nerdübân, Sidre, Cebrâil, nâ-murâd, kâdir” gibi kelimelerin ve isimlerin birtakım tasavvufî
manalara iĢaret ettiği anlaĢılmaktadır. Tecellîde verilen birtakım fiillerin insan sınırlarını
zorlayacağı âĢikârdır. Bu durum, bazı terimlerin gizli manalara delalet ettiğini göstermektedir.
Örneğin, “nerdübân” kelimesi tasavvuftaki seyr-i urûca telmihen kullanılmakta ve
Peygamberimizin “mirâc” hadisesini hatırlatmaktadır. Aynı kullanımı birçok mutasavvıf ve klasik
Ģairimizde de görmekteyiz128. “Ahâdiyet denilen ilk noktadan baĢlayarak insanın derece derece
aĢağı inmesine kesret ve maddî âleme gelmesine seyr-i nüzûlî, tam tersine aĢağıdan yola çıkıp
geldiği noktaya dönmesine seyr-i urûcî denir.”129 Buna tasavvufta devriyye sistemi denilmektedir.
Urûcunu tamamlayan, insan-ı kâmil olmuĢtur. Üç ayaklı bir merdivenle urûca intikal eden Cennet
Efendi, urûcun zirve noktası Sidre‟ye yükselmiĢtir. Kanaatimizce, burada kast edilen Sidre‟ye
yükseliĢ, cismen değil zevkendir. Bu zevki de ancak ve ancak Peygamberimize hakkıyla varis

126 Salih Çift, “III./IX Yüzyıl Sûfileri‟nin Azîz Mahmud Hüdâyî‟ye Tesirleri”, Uluslarası Aziz Mahmud Hüdayi
Sempozyumu (23-25 Mayıs 2005) Bildiriler, Üsküdar Belediye BaĢkanlığı Üsküdar AraĢtırmalar Merkezi Yayınları,
Ġstanbul 2006, C.I-II, s.174.
127 Çift, agt, s.175.
128 Ali Nihad Tarlan, Fuzûlî‟nin bir beyitini Ģerh ederken, “mirâc”ın “merdiven”le karĢılandığını dile getirmekte ve
beyitin manasının bu Ģekilde düĢünülerek açıklanması gerektiğini ifade etmektedir. Bkz. Ali Nihad Tarlan, Fuzûlî Dîvânı
ġerhi, “47.Gazel”, Akçağ Yayınları, Ankara 2001, s.150.
129 Uludağ, age, s.317.
804 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
olanlar elde edecektir. Bu tecellîde Celvetî sûfîlerini zevk olarak zirve noktaya taĢıma amacı da
güdülmüĢtür. Tecellîde verilen “nâ-murâd” kelimesi, “muratsız, isteksiz” karĢılığında kullanılır ki
“benlikten eser kalmaması, Allah‟ın varlığını düĢünerek varlık130 davasına kalkıĢılmaması, kiĢinin
Ģahsi ve maddi varlığını unutması, ikilik131ten tecerrüt etmesi” gibi anlamlara gelmektedir. Rızâyî,
burada verdiği manzûmesinde “nâ-murâd” olmanın yolunun mâsivâ132yı yani Hak‟tan gayri her
Ģeyi terk etmekten geçtiğini belirtmekte; bu “terk”in sonucunda müridin arzular bakımından yok
olacağını, öleceğini, “yokluk” mertebesine eriĢeceğini dile getirmektedir. Varlık davasından
kendisini soyutlayan, akıllı kiĢidir:
Nâ-murâd olmak ile irer murâdına kiĢi
Sen murâd bulmak dilerseñ ko sivâdan teĢvîĢi
Mâ-sivâyı terk idüp yokluk dile bul Rabbiñi
Ey Rızâyî kim ki kor bu varlıgı „âkıl iĢi
“Tasavvuf yolunu seçen mürid, bir mürĢidin gözetim ve denetimi altında, kabiliyetine göre
değiĢen süreler içinde çeĢitli riyâzet ve mücâhedelerle nefsini terbiye eder. Bu terbiye ve tezkiye
sonucunda ulaĢılan noktaya fenâ ve bekâ adı verilir.”133 “Fenâ” makamında yok olan, “bekâ”
vadisinde „seyr‟ eder. “Nefsinden fâni olan Hak‟la baki olduğu gibi Allah‟ta fâni olan da Allah‟da
baki olur.”134 Rızâyî, “fenâ”ya eriĢen müridin muradını bulduğunu ifade etmektedir. Cennet
ehlinden olmak isteyen mürid, muradına kavuĢmalı yani kötü huy ve fiillerinden tecerrüt etmelidir:
Ehl-i Cennet olmaga yokluk gerek bula murâd
Bu fenâya olmaya mâ‟il anuñ hoĢdur baĢı
Yukarıdaki beyitte verilen “ehl-i cennet” tamlamasının tevriyeli bir Ģekilde kullanılmıĢ
olabileceği akla yatkın görünmektedir. “Ehl-i cennet”, “cennette meskûn olanlar” Ģekliyle
anlaĢılabileceği gibi; mutasavvıf Ģairimiz Ehl-i Cennet Efendi‟yi kast edecek Ģekilde de
anlaĢılabilmektedir. Bu durumda beyite verilecek manaları Ģu Ģekilde izah edebiliriz:
“Cennet ehlinden olmak istenirse „yokluk‟a eriĢip „murad‟ bulmak gerekir. Bu „fenâ‟ya
meyledenin baĢı hoĢtur.”
“Ehl-i Cennet Fenâyî Efendi gibi muradına ermek istersen „yokluk‟a eriĢmek gerekir. Bu
„fenâ‟ya meyledenin baĢı hoĢtur.”
Cennet Efendi, altıncı tecellîsinin bir bayram günü, bayram namazından dönerken
gerçekleĢtiğini belirtmektedir. Namazdan evine dönen Cennet Efendi, kabristanı ziyaret etmek
ister. Mezarlık ziyareti esnasında sağ tarafından gelen bir nidâ iĢitir. Meçhul bir Ģahıs: “O,
kendisinden isteyebileceğiniz her Ģeyi size verdi.” mealindeki ayeti135 okumaktadır. Hazret, sesin
yükseldiği tarafa dönerek bakar; fakat Ģahsı göremez. Bu tecellîde anlatılanlar, Ehl-i Cennet
Efendi‟nin yukarıda zikredilen “murâd”ına kavuĢtuğunu gösteren bir müjdeye iĢaret etmektedir:

130 “Varlık” maddesi için bkz. Uludağ, age, s.374. Kaplan Üstüner, Divan Şiirinde Tasavvuf, BirleĢik Yayınları, Ankara
2007, s.47.
131 “Ġkilik” maddesi için bkz. Uludağ, age, s.182. Üstüner, age, s.51.
132 “Mâsivâ” maddesi için bkz. Uludağ, age, s.237. Pala, age, s.298..Üstüner, age, s.55.
133 “Ġnsandaki kötü huy ve davranıĢların yok olması fenâ, bunların yerini güzel huy ve iyi davranıĢların alması ise
bekâdır. Kulun nefsânî sıfatlarından arınması fenâ, Allah‟ın sıfatlarıyla süslenmesi ise bekâdır. Kulun kulluğunu
görmekten fani olması fenâ, ilâhî tecellileri temaĢa etmekle bâkî olması bekâdır.” Üstüner, age, s.172.
134 Uludağ, “Bekâ-Fenâ” Maddesi, age, s.70.
135 Ġbrahim Sûresi, 14/34. Elmalılı Hamdi Yazır, Kur‟ân-ı Kerim Meali, Tuva Yayınları, Ġstanbul 2008, s.185.
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, “Teceliyyât” Adlı Arapça Eseri ve Tecelliyyât’a… 805
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
Oldı hâtiften baña iĢbu nidâ‟
Cümle maksûdımı virdüñ Rabbenâ
Cennet Efendi, son ve yedinci tecellîsinde kendisini Tophane semtinde bir mektebin
içerisinde görmektedir. Hazret, mektepte halife iken Ģeyhi Aziz Mahmud Hüdâyî de onu hocasıdır.
Mektepte birçok talebe bulunmakta ve Hüdâyî huzurunda Kur‟an tilaveti yapmaktadırlar. Hazret de
Hüdâyî‟nin huzurunda Kur‟an okumak ister. Hüdâyî, Hazret‟den Kur‟an‟ı ezberden okumasını
söyler. Hazret, “Hüvellahüllezî” olarak bilinen HaĢr Sûresi‟nin son üç ayetini okumaya baĢlar;
fakat son ayete136 geldiğinde manevî bir hâl zuhûruyla kendinden geçer. Manevî hâlin
içerisindeyken birisinin, yarıda bıraktığı ayeti tamamladığını iĢitir. Tecellîde geçen “mekteb”
kelimesi istiâreli bir kullanımla "irfan mektebi" anlamında Celvetiyye tarikatına iĢaret etmektedir.
Mektebin ders veren hocasının Hüdâyî olması, bunu açık bir Ģekilde göstermektedir. Zannımızca,
mektepteki öğrenciler, Hüdâyî‟nin diğer müridleri veya halifeleridir. Onların Hüdâyî‟nin
huzurunda Kur‟an‟ı yüzünden okumaları Celvetî tarîkinde henüz ideal seviyede olmadıklarına delil
olarak düĢünülebilir. Hüdâyî‟nin, Cennet Efendi‟den Kur‟an‟ı ezberden okumasını istemesi, Cennet
Efendi‟ye atfedilen önemin büyüklüğünü ve sahip olduğu konumun yüksek olduğunu göstermekle
beraber Hüdâyî‟nin kendisini halifeliğe layık gördüğünü ima etmesi açısından da önemlidir.
Rızâyî‟nin, bu tecellînin manzûm kısmında yer alan, aĢağıya aldığımız beyiti, ĠnĢirah Sûresi137‟nin
beĢinci ayeti138ne telmihen kullanılması açısından dikkat çekicidir. Cennet Efendi‟nin tebliğ ve
irĢad görevinin zor olduğunu; fakat zorlukla beraber kolaylığın da olacağını ifade etmekte olan
beyit, kanaatimizce risalet meĢakkati açısından Peygamberimiz‟i de hatırlatmaktadır.
Halîfe itdi Mevlâ ol makâma
Gidüp „usr-ı tarîk açıldı yüsri
Rızâyî, 157b‟de Ehl-i Cennet Efendi‟nin türbesinde yazılı bir tarih beytini vermektedir:
N‟ola görse dü „âlemde likâyı
Civâr-ı kudse „azm itdi Fenâyî139
Alim Yıldız, söz konusu bu beytin, “MihriĢah Sultan Bölümü 160 numarada kayıtlı Fenâyî
Divanı‟nın 2b-3a varakları arasında Fenâyî‟nin vefatı için yazılan 18 adet manzûm tarih beyti”140
arasında bulunduğunu belirtmektedir. Ancak, Rızâyî, verilen beyitin bizzat Cennet Efendi
tarafından yazıldığını söylemekte; kendisini ziyaret ettiği bir sırada Fenâyî Efendi‟nin bu tarihi
okuduğunu dile getirmektedir. Nitekim bu tarih beytinin ebced karĢılığı, Fenâyî‟nin vefat tarihi
olan h.1075/m.1665 tarihi değil, h.1072/m.1661-1662‟dir.141 Rızâyî, Fenâyî Efendi‟nin bu tarihi

136 O, yaratan, var eden, varlıklara Ģekil veren Allah‟tır. En güzel isimler O‟nundur. Göklerde ve yerde olanlar O‟nun
Ģanını yüceltmektedirler. O, galip olan, her Ģeyi hikmeti uyarınca yapandır.” HaĢr Sûresi, 59/24. Yazır, age, s.401
137 “Mekke‟de nâzil olmuĢ olup 8 ayettir. Bu sûre adını ilk ayetinde geçen bir kelimeden almıĢtır. Allah Teâlânın,
Resulünün kalbini ferahlandırmasını ifade eden bu neşrah kelimesi sûrenin esas konusunu teĢkil etmektedir. Çok ağır
olup, onun belini çatırdatan risalet ve tebliğ meĢakkati, Allah‟ın ihsanı ile hafiflemiĢtir. Hz. Peygamber (a.s)‟a tâbi olarak
tebliğ ve hakka hizmet vazifesini devam ettiren bütün Müslümanlara da bu sûre mühim bir kuvvet kaynağıdır.” ĠnĢirah
Sûresi, 94. Suat Yıldırım, Kur‟ân-Hakîm‟in Açıklamalı Meali, Çağlayan Yayıncılık, Ġstanbul 2004, s.596.
138 “Demek ki güçlükle beraber kolaylık vardır.” ĠnĢirah Sûresi, 94/4. Yıldırım, age, s.596.
139 Beyit için bkz. Yıldız, age, s.27.
140 Yıldız, age, s.27.
141 Yıldız, age, s.27. Yıldız, bu tarih beytinin ebced karĢılığını h.1022 olarak vermektedir. Mezkûr beyitin Fenâyî‟nin
türbesi üzerine yazılması, mezar taĢı üzerine birtakım Ġslâmî içerikli sözlerin veya yazıların yazılması geleneğini
hatırlatmaktadır. Her ne kadar Fenâyî Efendi‟nin, sözü edilen beytin mezar taĢı üzerine yazılması isteğinde bulunup
bulunmadığı belli değil ise de, beytin türbe üzerinde yazılı olması, geleneğin devamına iĢarettir. “Mezar taĢı üzerine
„Hüve‟l-Hayy‟, „Hüve‟l-Bâkî‟ gibi yazılar, „Ziyâretden murâd duâdır/Bugün bana yarın ise sanadır.‟ gibi beyitler,
ibareler veya ölene dair bilgilerin yazılması adettir:
Mesîhî derd-i canândan ölürse
806 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
kendisine okuduğunda, kalbinde bir geniĢlik hissettiğini söylemekte ve “kendileri emir
buyururlarsa, cennet makamlarına bir tarih de kendisinin yazabileceğini” dile getirmektedir.
Fenâyî‟nin onayını alan müellif, Hazret için kaleme aldığı tarih beytini, kendisine AyĢe Sultan
Tekkesi‟nde vaazda olduğu sırada takdim eder:
“Bu „âsî „abd-ı fakîr gitdiler i„tikâd-ı tâm ile ekser ziyâret-i Ģerîflerine varup hayır
du„âlarun recâ iderdüm. Bir cum„a yine ziyârete vardugumuzda bu târîh[i] bize münâsebet ile
okudılar. Bu iltifâtda bize bir inĢirâh-ı sadr hâsıl olup didüm ki: Sultânum emriñüz olursa bu
fakîriñüz dahı bu makâm-ı Cennete ve mekân-ı rahmete bir târîh yazayum.” deyü istizân idüp,
yazuñ begüm, deyü buyurup yine Üsküdar‟da „ÂyĢe Sultân tekyesine va„za gidüp ol mahalde tahrîr
olunup kürsî üzerinden kendiler[e] virildi. „Azîm haz idüp du„â-ı hayr eylediler.”142
Rızâyî‟nin Fenâyî Efendi için yazarak takdim ettiği bu tarih beytinin ebced karĢılığı
h.1072/m.1661-1662‟dir:
Bâreka‟llâh ey Rızâyî buldı „izzet bu „Azîz
Dindi târîh meskenüñdür Ehl-i Cennet bu makâm
1072 sene
Rızâyî, yukarıda verdiğimiz tarih beytini, Hazret‟in AyĢe Sultan Tekke‟sinde verdiği
vaazdan sonra huzuruna giderek tekrar okur. Beyit, Hazret‟in çok hoĢuna gitmiĢtir. Taltif etmek
için Dîvân-ı Ġlâhiyyât‟ından “tefe„ül”143 ederek açar ve “Şu„le irdi „âleme ol peyker-i mehpâreden /
Âferînler olsun anı hûb yaratmış yaradan”144 mısralarıyla baĢlayan gazelini okur:
“ĠĢbu târîh güni va„azdan soñra tekye içinde sa„âdethânelerine geldigimüz tekrâr okuyup
kemâl-i hâssasından kendi Ġlâhiyyât mecmû„ası olan kitâblarından bir tefe‟ül idelüm, deyü mübârek
ellerin ile açdukda bu ilâhî kelimesidür.”
Eserin son kısmında (159a) Rızâyî, Cennet Efendi‟nin h.1075/m.1665 yılında vefat ettiğini,
kendisinin yerine Gelibolulu Mahmûd Gafûrî Efendi‟nin postniĢin olduğunu belirtmektedir. ġair,
Cennet Efendi‟nin vefatına “ta„rîf” amaçlı bir tarih düĢtüğü; Gafûrî Efendi‟nin “teĢrîf”ine atfen
kendisine “ilhâm olunduğu”nu söylediği aĢağıdaki beyitleri vererek eserini sonlandırır:
Hamdü‟li‟llâh ki bugün eyledi ihsân Ma„bûd
Geçdi Mahmûdî makâma yine iĢbu Mahmûd
Evvelen düĢdi Gafûr ismine mazhar sânî
Reh-ber oldı bu Hüdâyîlere Hak eyledi cûd

Yaza seng-i mezârında „hüve‟l-Hayy‟
Mesîhî
Ger ölem derdiyle ol hercâyînüñ ben ey refîk
Lutf idüp seng-i mezârum üzre hâlüm yazasın
Vasfî”
Emine Yeniterzi, Divan Şiirinde Ölüme Dair Bazı Hususlar, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:4
(1999), s.127-128.
142 Rızâyî, Tecelliyyât-ı Ehl-i Cennet Efendi‟nin Nazmen Şerhi, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi
Bölümü, Nr.3347, 157b.
143 “Tefe„ül, sözlük anlamıyla „fal açma‟, „fala bakma‟, „uğur sayma‟, „hayra yorma‟ anlamlarındadır. Edebî bir kavram
olarak tefeül, özellikle kitap falı olarak bilinir. Kutsal kitapların, tanınmıĢ Ģairlerin divanlarının veya dinî, tasavvufî
eserlerin bir niyet veya dilek tutularak rastgele açılması neticesinde, ilk göze çarpan ifadelerin okunarak yorumlanması,
„tefeül, tefeül etmek‟ olarak tanımlanmıĢtır.” Ali Fuat Bilkan, “Tefeül Ġle Ad Verme Geleneği”, Milli Folklor Dergisi,
Yıl:22, Sayı:85 (2010), s.133.
144 Bkz. Yıldız, age, 93. Gazel, s. 266-267.
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, “Teceliyyât” Adlı Arapça Eseri ve Tecelliyyât’a… 807
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
Ehl-i Cennet yerini eyledi ol cây u makâm
ĠĢbu dünyâda sa„âdetdür aña ide sücûd
Ey Rızâyî ola gör Hak ile iĢbu târîh
Ehl-i Cennet yeri dindi çü makâm-ı Mahmûd
1075 sene
IV. Sonuç
Hayatı, eserleri, sanat anlayıĢı ve Arapça Tecelliyyât‟ı üzerinde durduğumuz Fenâyî Ehl-i
Cennet Efendi, Celvetiyye tarikatının kurucusu Aziz Mahmud Hüdâyî‟nin halifelerinden olup,
Hüdâyî‟nin torunu Mesud Efendi‟den sonra tarikatın Ģeyhi olmuĢtur. Hüdâyî‟den sonra Celvetî
Ģairlerinin en gür sesli simalarından olan Ģair; mutasavvıf kimliğinden hiç ödün vermemiĢ,
tasavvufî kaygıyla birçok manzûme kaleme almıĢtır. Ayrıca, devrinin aranan ve ilgiyle dinlenilen
vaizlerinden olan Fenâyî‟nin Arapça Tecelliyyât‟ı, Hüdâyî‟nin önderlik ettiği tecellî ve vakı„a
yazma geleneğinin bir devamı niteliği taĢımaktadır. ÇalıĢmamızın önemli bir kısmı da 17.yüzyılın
üretken Ģair ve müelliflerinden olup kendisi de bir Celvetî olan Seyyid Hasan Rızâyî elAksarâyî‟nin,
Fenâyî‟nin Tecelliyyât‟ına yapılmıĢ mensûr ve manzûm tercümesi/Ģerhi ile ilgilidir.
Müellif, Arapça eseri tercüme etmiĢ ve tercüme ettiği kısımları manzûm olarak kaleme almıĢtır.
Manevî bir haz ve neĢeyle eserini yazan müellif; Allah rızası güttüğünü, cennette haĢrolmayı
umduğunu ve Allah‟ın orada kendisine köĢkler (kasırlar) vererek mükafatlandırmasını temenni
ettiğini belirtmektedir.
Tecelliyyât-ı Ehl-i Cennet Efendi‟nin Tercüme ve Şerhi
بضى هللا حنش ًٍ حنش ى
سحيج سصٕل هللا صهٗ هللا حعانٗ عه ّ ٔ صهى في يحم ٔ في جُبّ صبعت سجال
ب ذ كم ٔح ذ يُٓى لهى يخٓ أٌ بّ عهٗ حنكخابج فذعاَٗ سصٕل هللا حنٗ صفٓى فذخهج صفٓى ٔ سحيج ثالثج سجال يُٓى لذ
حمذو عهٗ في حنًجهش فخاصفج يٍ رنك فُظشث فارحْى صاسٔ غاغايب ٍ ٔن ش ٔح ذ يُٓى يخمذيًا عهٗ
ٔ سحيج سصٕل هللا صهٗ هللا عه ّ ٔ صهى ٔ ضشث حنعزيز يع حكابش حالٔن اء في دحس فمعذث صف حنُعال ٔ دعاَٗ
سصٕل هللا حنٗ جاَبّ فخمذيج عهٗ كث ش ٔ حادبج يع بعضٓى فشؤح رنك يُٗ فاصخحضُٕح
ٔ سحيج ضشث حنعزيز رْب حنٗ جايع فخبعج حثشِ ٔ ْٕ لذ دخم عهٗ سصٕل هللا ٔ عُذِ حٔسحق فمال سصٕل هللا
نحضشث حنعزيز حعظ يٍ ْزِ حالٔسحق نٓزح ٔ حشاس حنٗ فاعطاَٗ ضشث حنعزيز بايش سصٕل هللا بعض حالٔسحق

ٔ سحيج حيضا دحسح في غايج حنشفعج ٔ حنٕصعج ٔ سحيج ف ٓا سصٕل هللا لاعذح ٔ َظشث حنٗ حالسض فشحيج جًاعت
كانمافهت يُادٖ ٔح ذ يُٓى سحِ كجا سحِ كجا فمهج نّ سحِ حيُجا سحِ حيُجا فمال نٗ سصٕل هللا نى لهج ْاكزح فمهج نّ يا سصٕل هللا حن ش
بابك يشج عا نكم ففشح بزنك سصٕل هللا سحيج يشلاحا نٓا ثالد لٕحيى في دحس حنخعب ش في جايع حنعزيز فععذث عه ّ ٔ عشجج حنٗ
حنضًٕحث ٔ ٔصهج حنٗ حنضذسة ٔ سحيج جبشيم ف ٓا لاعذح ثى حٕجٓج حنٗ يأسحء حنضذسة فجاء يهكاٌ يًُعاَٗ فذفعخًٓا بايش حنحك ٔ
رْبج ثى جاءح ٔ لاال يا حشيذ فمهج يشحدٖ حٌ حكٌٕ بال يشحد فٓم حضخط عاٌ حعطاء يشحدٖ فماال ال فزْبا حشكاَٗ كاٌ يٕو حنع ذ
فعه ُا صهٕة حنع ذ ٔ حٕجُٓا حنٗ دحسَا فًشسَا بًمابش حنًضهً ٍ فضًعج َذحء يٍ جاَب حن ً ٍ لال لائم ٔ ححاكى يٍ كم يا صانخًِٕ
فهى حس شخعا
سحيج حَٗ في طٕبخاَّ في يكخب يعشٔف في يٕضع فالَٗ ٔ كاٌ يعهى ْزح حنًكخب ضشث حنعزيز لذس صشِ ٔ كُج
خه فت في ْزح حنًكخب حالطفال كث شة يمشؤٌ حنمشحٌ فاسدث حٌ حلشحء حنمشحٌ يٍ حنًعحف فُٓاَٗ ضشث حنعزيز فمال ال حمشحء يٍ
حنًعحف ٔ حلشحء عٍ ظٓش حنمهب ٔ لشحث حخش صٕسة حنحشش ْٕ هللا حنزٖ ال حنّ حالْٕ حنخ فحعم نٗ ال فعشث يغش ا عه ّ
فضًعج في ْزِ حنحانت لاسئا يمشحء حخش صٕسة حنحشش
808 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013

145 Yol nerede? Râh (f.i): 1. Yol. (bkz: sırât, tarîk). 2. Tutulan yol, meslek, usul. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe
Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, 12. Baskı, Ankara 1995, s.872. Koca: “Nerede” anlamına gelir. Farsça‟da yer
zarflarındandır. Bkz. Ahmet AteĢ-Abdülvehhâb Tarzî, Farsça Grameri, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul 1971, s.86.
146 Yol buradadır. Încâ: Farsça‟da “burada” anlamında yer zarflarındandır. Bkz. AteĢ-Tarzî, age, s.86.
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, “Teceliyyât” Adlı Arapça Eseri ve Tecelliyyât’a… 809
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
810 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, “Teceliyyât” Adlı Arapça Eseri ve Tecelliyyât’a… 811
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
ٔ ححاكى يٍ كم يا صانخًِٕ

147 “O, kendisinden isteyebileceğiniz her Ģeyi size verdi.” Ġbrahim Sûresi, 14/34. Elmalılı Hamdi Yazır, Kur‟ân-ı Kerim
Meali, Tuva Yayınları, Ġstanbul 2008, s.185.
148 Derkenarde sûrenin son ayeti verilmiĢ: “ O, yaratan, var eden, varlıklara Ģekil veren Allah‟tır. En güzel isimler
O‟nundur. Göklerde ve yerde olanlar O‟nun Ģanını yüceltmektedirler. O, galip olan, her Ģeyi hikmeti uyarınca yapandır.”
HaĢr Sûresi, 59/24. Yazır, age, s.401
812 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013

149 Beyit için bkz. Alim Yıldız, Fenâyî Cennet Efendi Dîvânı, Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, Sivas 2010, s.27.
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, “Teceliyyât” Adlı Arapça Eseri ve Tecelliyyât’a… 813
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013

150 Bkz. Yıldız, age, 93. Gazel, s.266-267.
151 “… ve Musa düĢtü.” anlamına gelen bu sözle (ayetten bir parça), Musa Peygamberin “Allah‟tan kendisini göstermesi
isteği”nde bulunduğu ayete telmih yapılmaktadır. Musa Peygamber, Hakk‟dan kendisine tecellî etmesini ister. Kulunun
“erinî” isteğine karĢı Allahu Teâlâ Ģöyle karĢılık verir: “Sen beni göremezsin(len terânî). Bahis konusu ayetin meali Ģu
Ģekildedir: “Musa, tayin edilen vakitte geldi, Rabbi ona kelâmıyla ihsanda bulundu. “Ey Rabbim, göster bana kendini de
bakayım sana.” dedi. Rabbi ona buyurdu ki: “Beni katiyyen göremezsin; velâkin dağa bak, eğer o yerinde durabilirse,
sonra sen de Beni göreceksin.” Daha sonra Rabbi dağa tecellî edince onu yerle bir ediverdi, Musa da baygın yere düĢtü.
Ayılıp kendine gelince, “Sen Sübhan‟sın. Tevbe ettim, sana döndüm ve ben inananların ilkiyim”, dedi.” A„râf Sûresi,
7/143. Yazır, age, s.120.
152 “Beni katiyyen göremezsin.” anlamındaki bu söz de (ayetten bir parça) yukarıdaki ayete telmihen kullanılmıĢtır.
814 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
1075 sene
KAYNAKÇA
ACLÛNÎ, ġeyh Ġsmail bin Muhammed, KeĢfü'l-Hafâ ve muzîlu‟l-ilbâs amme‟Ģ-tehere mine‟lehâdis
alâ elsineti‟n-nâs, Matbaatü'l-'Âlemiyye, DımaĢk (ġam) - Suriye 2000.
AKBAYAR, Nuri, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2.Basım, Ġstanbul
2001.
APAYDIN, H. Yunus, “Ġcâzet”, Diyanet Ġslam Ansiklopedisi, Diyanet Vakfı Yayınları, C.21,
Ġstanbul 2000.
ÂġIK, Nevzat, Hz. Peygamber ve ÇalıĢmak, Diyanet Dergisi, Sayı:102, Haziran 1999,
http://www.diyanet.gov.tr.
ATEġ, Ahmet-TARZÎ, Abdülvehhâb, Farsça Grameri, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul 1971.
AYAR, Fatih, Zâkirzâde Abdullah Bîçâre‟nin Divanı‟nın Transkripsiyonu, Sakarya Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Dan. Hüseyin Yorulmaz, Sakarya 2008.
AYDEMĠR, YaĢar, “Bursalı Ġsmail Hakkı‟nın Eserlerinden Hareketle ġiir GörüĢü ve ġiir Yazma
ġekli”, Turkish Studies/Türkoloji AraĢtırmaları, Volume 2/3 Summer 2007.
AYDIN, Abdullah, Üsküdarlı Fenâyî Cennet Mehmet Efendi ve Dîvânı, Kaknüs Yayınları, Ġstanbul
2004.
AYVANSARÂYÎ, Hafız Hüseyin, Vefeyât-ı Ayvansarâyî, hazırlayan: Ramazan Ekinci, Tibyan
Yayıncılık, Ġzmir 2012.
BAĞDATLI Ġsmail PaĢa, Hediyyetü‟l-„Ârifîn, Esmâü‟l-Müellifîn ve Âsârü‟l-Musannifîn, tashih:
Mahmud Kemal Ġnal-Avni Aktuç, Maarif Basımevi, Ġstanbul 1955.
BĠLKAN, Ali Fuat, “Tefeül Ġle Ad Verme Geleneği”, Milli Folklor Dergisi, Yıl:22, Sayı:85, 2010.
BURSALI Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, Hazırlayanlar: Cemal Kurnaz-Mustafa Tatcı,
Osmanlı Müellifleri I-II-III ve Ahmed Remzî Akyürek Miftâhu‟l-Kütüb ve Esâmî-i
Müellifîn Fihristi, Bizim Büro Basımevi, Ankara 2009, C.1.
BURSEVÎ, Ġsmail Hakkı, Silsile-i Tarîkat-ı Celvetiyye, Ġstanbul 1887.
CEBECĠOĞLU, Etem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, http://www.tasavvufalemi.com.
Fenâyî Ehl-i Cennet Efendi, “Teceliyyât” Adlı Arapça Eseri ve Tecelliyyât’a… 815
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
ÇAPAN, Pervin, Mustafa Safâyî Efendi, Tezkire-i Safâyî (Nuhbetü‟l-Âsâr Min Fevâ‟idi‟l-EĢ„âr)
Ġnceleme-Metin-Ġndeks, AKM BaĢkanlığı Yayınları, Ankara 2005.
ÇAVUġOĞLU, Ali, Yusuf Hakîkî Baba-Tasavvuf Risâlesi ve Metâliu‟l-Îmân-Ġnceleme ve Metin,
Akçağ Yayınları, Ankara 2004.
ÇĠFT, Salih, “III./IX Yüzyıl Sûfileri‟nin Azîz Mahmud Hüdâyî‟ye Tesirleri”, Uluslarası Aziz
Mahmud Hüdayi Sempozyumu (23-25 Mayıs 2005) Bildiriler, Üsküdar Belediye
BaĢkanlığı Üsküdar AraĢtırmalar Merkezi Yayınları, C.I-II, Ġstanbul 2006.
DEVELLĠOĞLU, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, 12. Baskı, Ankara
1995.
DÜZENLĠ, Muhittin, “Ġslam Rivâyet Geleneğinde Ġcâzet” Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ġlahiyat
Fakültesi Dergisi, S.15, Samsun 2004.
ERDOĞAN, Kenan, Niyazi-i Mısri Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara 2008, s.97.
FENÂYÎ, , Dîvân (Tecelliyyât Metni), Milli Kütüphane Yazma Eserler Nr. A 2632.
________, Ġlâhiyât-ı Cennet Efendi, Hacı Selimağa Kütüphanesi, Hüdâyî Bölümü, Nr. 1406.
KONYALI, Ġbrahim Hakkı, Abideleriyle ve Kitabeleriyle Üsküdar Tarihi, Türkiye YeĢilay
Cemiyeti Yayınları, Ġstanbul 1976, C.1.
MÜSTAKĠMZÂDE Süleyman Sa„deddîn Efendi, Mecelletü‟n-Nisâb, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara 2000.
NAMLI, Ali, “Ġsmâil Hakkı Bursevî‟nin Hüdâyî‟ye BakıĢı ve Hüdâyî‟nin Bursevî‟ye Tesirleri”,
Uluslararası Aziz Mahmud Hüdâyî Sempozyumu I-II, Ġstanbul 2005.
____________, Ġsmail Hakkı Bursevî-Hayatı, Eserleri, Tarikat AnlayıĢı, Ġnsan Yayınları, Ġstanbul
2001.
NEVEVÎ, Ġmâm Muhyiddîn, Riyâzü‟s-Sâlihîn, çev. Kıvamüddin Burslan-Hasan Hüseyin Erdem,
Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı Yayınları, 10. Baskı, Tarihsiz, Ankara.
ORHAN, Abdullah Taha, Hüseyin Vassâf‟ın Vâkıât Ġsimli Eseri-Metin Ġnceleme, Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Dan. Necdet Tosun, Ġstanbul
2012.
PALA, Ġskender, “Tecellî” Maddesi, Ansiklopedik Divan ġiiri Sözlüğü” Kapı Yayınları, 14.
Basım, Ġstanbul 2005.
RIZÂYÎ, Tecelliyyât-ı Ehl-i Cennet Efendi‟nin Nazmen ġerhi, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı
Mahmud Efendi Bölümü, Nr.3347.
________, Tezkiretü‟s-Sâlikîn ve Risâletü‟n-Nâdimîn, Ġstanbul Belediyesi Kitaplığı, Osman Ergin
Yazmaları, Nr. 41, 6b.
SAFER BABA, Istılahat-ı Sofiyye fî-Vatan-ı Asliyye-Tasavvuf Terimleri, Heten Keten Yayınları,
Ġstanbul 1998.
Suat Yıldırım, Kur‟ân-Hakîm‟in Açıklamalı Meali, Çağlayan Yayıncılık, Ġstanbul 2004.
SÜREYYÂ, Mehmed, Sicill-i Osmânî, Ġstanbul 1311 (1893), C.5.
ġEYHÎ Mehmed Efendi, ġakaik-ı Nu„mâniyye ve Zeyilleri Vekâyiü‟l-Füdelâ, Hazırlayan:
Abdülkadir Özcan, Çağrı Yayınları, Ġstanbul 1989, C.1.
TARLAN, Ali Nihad, Fuzûlî Dîvânı ġerhi, “47.Gazel”, Akçağ Yayınları, Ankara 2001.
816 Kenan ERDOĞAN- Hasan CANKURT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/4 Spring 2013
TATCI, Mustafa-YILDIZ, Musa, Aziz Mahmud Hüdâyî Dîvân-ı Ġlâhiyyât Tıpkıbasım ve
Çeviriyazı, Pamuk Yayıncılık, Ġstanbul 2005.
TOSUN, Necdet, “Azîz Mahmud Hüdâyî‟nin Tecelliyât Ġsimli Eseri ve Tasavvufta Rûhî
Tecrübelerin Aktarılması Geleneği”, Uluslararası Aziz Mahmud Hüdâyî Sempozyumu III,
C.1, Ġstanbul 2005.
TURAN, Muhittin, Hasan Rızâyî ve Kân-ı Ma„ânî Ġsimli Manzum Sözlüğü, Turkish Studies-
Ġnternational Periodical For The Languages and History of Turkish or Turkic, Volume
7/4, Fall 2012.
ULUDAĞ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kabalcı Yayıncılık, Ġstanbul 2012, s.346.
ÜSTÜNER, Kaplan, Divan ġiirinde Tasavvuf, BirleĢik Yayınları, Ankara 2007.
VASSÂF, Osmânzâde Hüseyin, Sefîne-i Evliyâ, Hazırlayanlar: Mehmet AkkuĢ-Ali Yılmaz,
Kitabevi Yayınları, Ġstanbul 2006, C.3.
YAZIR, Elmalılı Hamdi, Kur‟ân-ı Kerim Meali, Tuva Yayınları, Ġstanbul 2008, s.207.
YENĠTERZĠ, Emine, Divan ġiirinde Ölüme Dair Bazı Hususlar, Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, Sayı:4, Yıl:1999.
YILDIRIM, Fatih, Mehmet Nâil Tuman ve Tuhfe-i Nâilî‟si- Ġnceleme-Metin-Ġndeks Sayfa 101-
200, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Dan. Sadık
Erdem, Balıkesir 2009.
YILDIZ, Alim, “Divan Edebiyatında Fenâyî Mahlaslı ġairler”, Cumhuriyet Üniversitesi Ġlahiyat
Fakültesi Dergisi, C: VII/1, Sivas 2003.
_______________, Fenâyî Cennet Efendi Dîvânı, Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, Sivas 2010.
YILMAZ, Hasan Kamil, Azîz Mahmûd Hüdâyî Hayatı Eserleri Tarîkatı, Erkam Yayınları, Ġstanbul
2011.
____________________, “Sempozyum AçılıĢ Konferansı Metni”, Uluslarası Aziz Mahmud
Hüdayi Sempozyumu (23-25 Mayıs 2005) Bildiriler, Üsküdar Belediye BaĢkanlığı
Üsküdar AraĢtırmalar Merkezi Yayınları, C.I-II, Ġstanbul 2006.
YILMAZ, Kadriye-ÇETĠN, Kamile, “Rüyalar ve Niyâzî-i Mısrî‟nin Ta„bîrâtü‟l-Vâkı„ât Adlı
Eserinde Rüyaların Dili” Turkish Studies Ġnternational Periodical For the Languages,
Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 2/4 Fall 2007.
YILMAZ, Necdet, “Mustafa Efendi, Devâtî” Maddesi, Üsküdarlı MeĢhurlar Ansiklopedisi,
Üsküdar Belediye BaĢkanlığı Kültür ve Sosyal ĠĢler Müdürlüğü Kültür Yayınları,
1.Baskı, Ġstanbul 2012.
_______________, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf Sûfîler, Devlet ve Ulemâ, Osmanlı
AraĢtırmaları Vakfı Yayınları, Ġstanbul 2001.

Konular