ARAPÇA’DA MÜREKKEB HARFLER

bilimname, XXIII, 2012/2, 35-50
ARAPÇA’DA MÜREKKEB HARFLER
Ali YILMAZ
Yrd. Doç. Dr., Cumhuriyet Ü. İlahiyat F.
aliyilmaz58@gmail.com
Özet
Sözlüklerde harf, bir şeyin yanı kenarı şeklinde
geçer. Istılah olarak ise harf “Bir alfabeyi meydana
getiren ve okuyup yazmayı sağlayan işaretlerden her
birisidir” şeklinde tarif edilmektedir. Mürekkeb harfler
Arapçada sıkça kullanılmaktadır. Mürekkeb harfler,
önceden kendilerine ait bir manası olsun veya olmasın
harflerin birleşmesinden sonra yeni bir anlam kazanırlar.
Bu harflerin bazıları cümle başında kullanılırken bazıları
da cümle içinde kullanılırlar.
Anahtar kelimeler: Gramer, Harf, Mürekkeb
harfler.
COMPOUND PREPOSITIONS IN ARABIC
Abstract:
In the dictionaries letter is described as well as the
edge of one thing. In the tradition usage the letter: Signs
which read and write the alphabet. These letters are
often used in Arabic Language. These letters carry a new
meaning to incorporating. Some of these letters are used
at the beginning of the sentence and some of used in the
sentence.
Keywords: Grammar, Letter, Combined preposition.
Ali YILMAZ
Sayfa | 36
Giriş
Arapçada harfler birçok araştırmaya konu olmuştur. Arap Dili ile ilgilenenler
harfleri farklı şekil ve alanlarda ele almış, incelemişlerdir. Mesela, belagatle
ilgilenenler harflerin çeşitli manaları ve kullanım şekilleri üzerinde
durmuşlardır. Sarfla ilgilenenler harflerin ibdâl, i’lâl, hazf, ziyade ve idğam
yönünü ele almışlardır. Nahivle ilgilenenler ise bu harflerin kullanımı, manaları,
amil olup olmamaları konularını ele alıp incelemişlerdir. Hatta harflerle ilgili
olarak müstakil eserler de kaleme alınmıştır. Bu eserlerden; İbn Hişâm’ın
(ö.1359) Mugnî’l-Lebîb’i, ‘Alaeddîn b. ‘Ali el-İrbîlî’nin (ö.1367) Cevâhiru’l-Edeb’i,
‘Ahmed b. ‘Abdi’n-Nûr el-Mâlekî’nin (ö.1306) Rasfu’l-Mebânî’si, Muhammed elAntâkî’nin
el-Minhâc’ı ve Hadî ‘Atiyye’nin el-Hurûfu’l-’Âmile’sini misal olarak
verebiliriz.
Sözlükte "bir tarafa meyletmek, sapmak" anlamına gelen harf, mastarının
isim şekli olup "taraf, uç, yan, zirve, tepe, kelime, kelâm" vb. anlamları ifade eder;
çoğulu hurûf ve ahruftur. Alfabeyi oluşturan seslerin her birine altyazı, çizgi ve
çizgi grupları türünden işaretlere, kelimelerin oluşumunda bir anlamda belirleyici
taraf olmaları sebebiyle harf adı verilmiştir. Harfler, kelimelerin teşekkü-
lünde yapı taşı vazifesi görmeleri bakımından "hurûfu'l-mebânî", kelimeleri hecelere
böldükleri ve onların hecelerini oluşturdukları için "hurûfu'l-hicâ" diye de
anılır. Ayrıca bazılarına nokta konulması suretiyle benzer şekle sahip olanlar
arasındaki karışıklığın önlenmesi veya kelimeleri oluşturmakla onlardan
meydana gelen kelâmın vuzuha kavuşturulması sebebiyle "hurûfu'l-mu’cem" de
denilmiştir.1
İnsanlar ilk önce anlatım aracı olarak eşyadan faydalanmış, meselâ sayı
belirtmek için ipe düğüm atmış, ağaca çentik açmıştır. Daha sonra anlatmak
istediği eşyanın resmini çizmiş, zamanla bu resimler nesnelerin yanında
kavramları da anlatır hale gelmiştir. Nitekim ayak resmi hem ayağı hem
yürümeyi, çember resmi hem güneşi hem gündüzü anlatmak için kullanılmıştır.
Mısır, Hitit, Maya-Aztek hiyeroglif yazılarının şekilleri bu türdendir. Ancak
bunların da farklı algılamalara ve karışıklıklara yol açması üzerine çivi yazısı, Çin
ve Japon yazılarında olduğu gibi her hece için bir resim kullanılmaya başlanmıştır.
Öğrenme ve kavramada bunun da uzun zaman alması, ayrıca her heceye
uygun resim bulma zorluğu sebebiyle nihayet tek harfin tek sesi gösterdiği
fonetik- alfabetik harf sistemine ulaşılmıştır.2
Arap alfabesini oluşturan harflerin doğuşu ve gelişim seyri hakkında çeşitli
görüşler bulunmakla birlikte bugün kabul edilen en kuvvetli telâkkiye göre
1 Durmuş, İsmail, “Harf”, DİA, XVI, 158; Harflerle ilgili olarak bkz: Şerhu İbn ‘Akîl, Bahauddîn ‘Abdullah
b. ‘Akîl, I/15; Muvaffakuddîn Ya’îş b. ‘Ali b. Ya’îş, Şerhu’l-Mufassal, VIII/2; ‘Abbas Hasan, en-Nahvu’lVâfî,
I/66-71. 2 Durmuş, a.g.m, XVI, 158.

Arapça’da Mürekkeb Harfler
Sayfa | 37
Araplar, önceleri Güney Arabistan'da geliştirilen ve Müsned/Himyerî denilen bir
yazı kullanıyorlardı. Milâdî III. yüzyılın sonları ile IV. yüzyılın başlarında bitişik
yazılan Nâbat harflerini kullanmaya başladılar. Arap harfleri önceleri noktasız ve
harekesizdi. Fetihler neticesinde yabancı unsurların Müslüman olarak Araplara
karışması ile selikalarının bozulması ve özellikle Kur’an kıraatinde hatalı okumaların
baş göstermesi üzerine Ebu'l-Esved ed-Dü’elî (ö.688), Kur’an'ın metnini
baştan sona kadar farklı mürekkeple ve nokta şeklindeki harekelerle harekeledi.
Birbirine benzeyen harfleri ayırt etmek için bazı harflere nokta konulmasının
tarihiyle ilgili farklı görüşler bulunmakla birlikte meşhur olan telâkkiye göre
noktalama işi, Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî’nin emriyle Ebu'l-Esved'in öğrencileri
olan Nasr b. ‘Asım ile (ö.708) Yahya b. Ya’mer tarafından İbranî ve Süryânî
yazıları örnek alınarak Arap harflerinin bugünkü alfabetik düzeni gerçekleştirilmiştir.3
Bu yeni sistemde harflerden biçim itibariyle üçlü ve ikili benzerler (elhurûfu'l-müzdevice)
öne ve yan yana, müstakil şekle sahip olanlar (el-hurûfu'lmünferide)
sona alınmıştır. Ancak eskisinde olduğu gibi bu yeni sistemde de harf
sıralaması müstakil şekle sahip harflerden olan elifle başlatılmıştır.4
Harfler çeşitli yönlerden tasnife tâbi tutulmuştur5:
-Asıl ve ziyade olmalarına göre hurûf-ı asliyye-hurûf-ı zaide;
-Sıhhat ve illet durumuna göre hurûf-ı sahîha- hurûf-ı mu’telle;
-Ünlü ve ünsüz olmalarına göre hurûf-ı musavvite - hurûf-ı sâmite;
-Nokta durumuna göre hurûf-ı mu’ceme - hurûf-ı mühmele;
-Ayrı ve bitişik yazılmalarına göre hurûf-ı munfasıla - hurûf-ı muttasıla;
-Müstakil ve benzer şekle sahip olmalarına göre hurûf-ı müfrede - hurûf-ı
mütezâvice;
-Adlarını teşkil eden harflerin sayılarına göre hurûf-ı melfûza- hurûf-ı
melbûbe;
-Telaffuzu kolay harflere hurûf-ı izlâk-telaffuzu zor olan diğer harflere hurûf-
ı ısmât, -şeddelilere hurûf-ı müsakkale, şeddeli olmayanlara hurûf-ı muhaffefe denir.

Bunlardan başka nahiv âlimlerinin isim ve fiilin dışında üçüncü kelime çeşidi
olarak ele aldığı mâna harfleri de (hurûfu'l-me’anî) vardır. Bunlara, tek başına
bir anlam taşımayıp diğer kelimelerle (isim ve fiiller) birlikte kullanıldıklarında
3 Durmuş, a.g.m., XVI, 161-162. 4 Durmuş, a.g.m., XVI, 162. 5 Durmuş, a.g.m., XVI, 162.

Ali YILMAZ
Sayfa | 38
anlam bildirmeleri sebebiyle "mâna harfleri" denildiği gibi terkip içerisinde
isimleri fiillere bağladıkları veya fiillerle isimler arasında anlam ilişkisi
kurulmasında vasıta görevi yaptıkları için "rapt harfleri" (bağlaç) ve "edevat" adı
da verilir. Bu harflerin cümle içinde gördükleri fonksiyona göre birçok çeşidi
vardır: Cer, atıf, nasb, cezm, istifham, cevap, istisna, nida, şart, teşbih, te’kid,
tenbih, masdar, kasr, istikbal, sıla, talep, nefy, nehy, emir, tahzîz, tendim, arz,
ta'lil, temenni, tereccî, ta'rif vb. harflerle fiile benzeyen harfler gibi.6
Harfler fonksiyon itibariyle amel edenler (el-hurûfu'l-’amile), etmeyenler
(el-hurûfu'l-mühmele) ve amel etmesi de etmemesi de caiz olanlar olmak üzere
üç gruba ayrılır. Amel edenler cer, cezm, sadece nasb, nasb ve ref edenler olmak
üzere dört grupta toplanır. Kullanım itibariyle sadece isme, sadece fiile ve her
ikisine dâhil olma özelliği gösterenler de vardır. Meselâ cer harfleri sadece isim
ve isim soylu kelimelere, nasb harfleri sadece müzâriye, atıf harfleri ise hem isme
hem de fiile dâhil olur.7
Yukarıda zikri geçen harf taksimlerinin yanı sıra bir de basit ve mürekkeb
olarak harfler ikiye ayrılırlar. Basit harfler asıl, mürekkeb harfler ise fer’dir.
Çalışma konumuzu teşkil eden mürekkeb harfler Arapçada sıkça
kullanılmaktadır. Mürekkeb harfler, önceden kendilerine ait bir manası olsun
veya olmasın harflerin birleşmesinden sonra yeni bir anlam taşırlar. Bu harflerin
birleşmesi sırasında bazıları iki ayrı harfin aynen birleşmesi suretiyle, ya da
birleşme sırasında kaide gereği değişikliğe uğrayarak mürekkeb hale gelirler.
Yine bu lafızların bazıları cümle başında kullanılırken bazıları da cümle içinde
kullanılmaktadırlar. Mürekkeb harfleri şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Tenbih Harfi َ
أَلا
Söze başlama ve dikkat çekme harfi olarak kullanılan َ
لاَأ ,inkâra delalet eden
istifham hemzesi ve nefy harfi olan لا‘dan oluşmaktadır.8 Kendisinden sonra
gelen cümlenin manasını kuvvetlendirir, bu ise te’kid ifade eder. Meselâ; إن ََّ
ألا
ُ َون
ن
َ
ْز
ْ َ يح
ُم
َه
َلا
ْ و
ِهم
ْ
َي
ل
َ
ْ ٌف ع
َو
َ خ
َ ِ الله لا
َاء
ي
ِ
ل
ْ
َو
ا 9 (Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur ve
onlar üzülmeyecekler de.), دونِ َ
ْس
ف
ُ
ْم
ُ ال
ُم
ْ ه
ُم
َ إنـَّه
ألا10 (Biliniz ki; Onlar bozguncuların tâ
kendileridir.) gibi. Ayetlerde geçen ألا ,tenbih amacıyla getirilmiştir. Ardından
gelen إن َّ ise sonrasında gelen cümleyi te’kid etmektedir. Yine ألا’ nın cümleye
6 Durmuş,a.g.m., XVI, 163. 7 Durmuş,a.g.m., XVI, 163. 8 Mehmet Zihni, el-Muktadab, s.301-302. 9 Yunus 10/62.
10 Bakara 2/12.

Arapça’da Mürekkeb Harfler
Sayfa | 39
gelmesiyle de vurgu artırılmıştır.11 Burada vurgu dikkat çekme ve uyarı şeklinde
ortaya çıkmaktadır.
ألا bazen azarlama, inkâr ve temenni için getirilir. Bu durumda lâm-ı tebrie
gibi amel eder ve isim cümlesinin başına gelir12. Mesela; ف ٌنصُ ِ
َ م
ُل
َج
َ ر
ألا) Hiç insaflı
bir adam yok mu?) gibi. Arz ve tahsis manasında kullanıldığında, fiil cümlesi
(müzari fiil) ile birlikte kullanılır. ألا bu durumlarda te’kid ifade etmez. Meselâ,
ُ لكم
َ الله
ِر
ْف
غ
َ
ُّ َون ْ أن يـ
ب
ِ
َ ُ تح
ألا 13 (Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız?), ونُ َ
ل
ِ
َات
ُق
َ تـ
أَلا
ْ
ُم
َه
َانـ
ْيم
ُوا أَ
َ َكث
ًا ن
م
ْ
َو
قـ14 (Ey müminler! Verdikleri sözü bozan bir kavme karşı
savaşmayacak mısınız?) gibi. Son ayetlerde geçen ألا‘dan arz harfi olarak söz
edilir ve manası da teşvik ifade eder.15
2. Şart Harfi ا
َ
ْذم
ِ
ا
Cezm eden şart edatlarındandır ve geçmiş zaman zarfı ذْ
ِ
ا ile إ
َ
م‘yı kâffe’nin
birleşmesinden meydana gelmiştir. ا
َ
م hazf olunduğunda amel edemez. ذْ
ِ
tek ا
başına “çünkü” anlamı taşır, ا
َ
ْذم
ِ
إ halini aldığında iki müzari fiili cezm eder, mesela;
ْ
ْ آكل
َا تأكل
ْذم
ِ
ا) Sen yediğinde ben de yerim.) Misalde görüldüğü gibi ا
َ
ْذم
ِ
إ şart ve
cevaba bitiştiğinde mana kazanır. Çünkü tek başına cümlenin herhangi bir
ögesine karşılı gelmez. İraptan mahalli yoktur. 15F
16
3. Atıf Harfi َّما
ِ
إ
َّما
ِ
إ ,إن ْ ve ما‘dan müteşekkildir. Çoğunluğa göre atıf harfidir. Mesela; إما َّ نيِ
َ
جائ
ٌ
َّما geçen cümlesindeٌ زيد َّ وإما عمرو
ِ
إ Yunus (ö.798) ve İbn Keysân’a (ö.911) göre atıf
harfi değildir. َّما
ِ
إ‘nın beş ayrı manada kullanıldığı görülmektedir17:
11 Bedreddîn Muhammed b. ‘Abdullah ez-Zerkeşî, el-Burhân fî ‘Ulûmi’l-Kur’ân, II/513; Hüseyin Ebu’lFutûh,
Uslûbu’t- tevkid fî’l- Kur’an, s.150. 12 Uslubu’t- tevkîd fî’l- Kur’ân, s.151- 152. 13 Nûr 24/ 22.
14 Tevbe 9/ 13.
15 Hüseyin Ebu’l-Futûh a.g.e., s.151- 152. 16Cemâleddîn İbn Hişâm el-Ensârî, Muğnî’l-Lebîb, s.120, el-İrbilî, Cevahiru’l-Edeb, s.444; Muhammed
Cüneydî-Sa’id Bilâl, eş-Şâmil, s. 78, 442. 17 İbn Hişâm, Muğnî’l-Lebîb, s.84-86; ‘Ahmed b. ‘Abdi’n-Nûr el-Mâlekî, Rasfu’l-Mebânî fî Şerhi Hurûfi’lMeânî,
(thk. A. Muhammed el-Harrâd), s.183-184.

Ali YILMAZ
Sayfa | 40
a. Şüphe ifade eder. Mesela; gelen kişinin tam olarak kim olduğunun
bilinmemesi durumunda: ٌ
ا زيد َّ وإما عمرو
ِني َّ إم ٌ
َ
جائ) Bana Ya Zeyd ya da Amr geldi.) gibi.
b. Seçim yapma, tercih ifade eder. Mesela; ا
ً
ن
ْ
ُس
ْ ح
ِ ِ يهم
َتَّ ِخَذ ف
َب َّ وإما أَ ْن تـ
ِ
َ ّذ
ُع
َّما أَ ْن تـ
ِ

18
(Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin.) gibi.
c. Kapalılık (ibhâm) ifade eder. Mesela; وب
ُ ُ
ت
َ
َّما يـ
ِ
إ
َ
ْ و
ُم
ُه
ِبـ
َ ّذ
ع
ُ
َّما يـ
ِ
ِر ِ الله إ
ْ
ْ َن لأَم
َو
ْج
ُر
ُ َون م
َر
وآخ
ْ
ِهم
ْ
َي
ل
َ

19 (Diğer bir grup da Allah’ın emrine bırakılmışlardır. O, bunlara ya azap eder
veya tevbelerini kabul eder.)
d. Ruhsat verme (ibaha) ifade eder. Mesela; ا
ً
ْو
ً َّ ا وإم َ ا نح
ْه
ق
ِ
َّما ف
ِ
ْ إ
لَّم
َ
َع
تـ) Ya fıkıh öğren
ya da nahiv.) gibi.
e. Tafsilat ifade eder. Mesela, 20ا
ً
ُور
ً َّ ا وإم َ ا كف
ِر
ا شاك
َ َّإم) İster şükredici olsun, ister
nankör.)
4. Cevap Harfi ىَ
ل
َ
بـ
َى
ل
َ
َل harfi atıf, بـ
ب ile zaid elif’in birleşmesinden oluşmuştur. ىَ
ل
َ
بـ” ,evet, öyle değil
mi” manası taşımaktadır. Lafzen yada manen olumsuz soru cümlesinin
cevabında kullanılır.21 Mesela; َّنُ
ث
َ
ْع
بـ
ُ
ِ لَت
ّ
َبي
ر
َ
َى و
ل
َ
ْ بـ
ُل
ُوا ق
ث
َ
ْع
بـ
ُ
ْ يـ
ُوا أَ ْن لَن
َر
َ َ كف
ِين
َ الَّذ
َم
َع
ز 22 (İnkâr
edenler kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler. De ki: Evet! Rabbime
andolsun ki mutlaka diriltileceksiniz.). İkinci bir misal olarak verebileceğimiz bir
hadiste şöyle geçmektedir: قالواِ
ُبع أهل الجنَّة
ُوا ر
َ ُكون
ْ َن أَ ْن ت
ْ َضو
َر
ِ: أَتـ
ِه
َاب
ْح
َِص
ُ لأ
ُ َّ والسلام
ْ َّ ه الصلاة
َي
ل
َ
َ َال ع
ق
بلى23 (Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabına: “Siz cennetliklerin dörtte
biri olmanıza razı değil misiniz?” buyurmuştur. Onlar da: “Evet” demişlerdir.)
5. Teşbih Harfi َّنَ كأَ
َّنَ كأ َde huruf-u müşebbehe’den olup teşbih yani benzetmede kullanılır.
“Sanki, gibi” anlamları taşımaktadır. İbn Hişâm ve birçok âlimin ortak görüşüne
göre َّنَ كأ , ََّنَ أ ile ك‘ın birleşmesinden oluşmuş mürekkeb bir harftir. َّنَ كأ َile ilgili
18 Kehf, 18/86.
19Tevbe 9/106.
20 İnsân 76/3.
21 Mehmet Zihni, a.g.e., s.31; İbn Hişâm, Muğnî’l-Lebîb, s.153-154. 22 Teğabün 64/7
23 Ebu ‘Abdillah Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî, Sünen-i İbn Mâce, Zühd, 34.

Arapça’da Mürekkeb Harfler
Sayfa | 41
olarak şöyle denmektedir: “أسد ا
ٌ ً
بكر نَ ّكأ) َSanki Bekir aslandır.)” cümlesinin aslı
“ٍ
َد
ٌ كأَس
بكر “şeklindedir. Sonra, haber te’kid edilmek istenince başına إن َّ getirilerek
“ٍ
ا كأَسد
َ ً
إن بكر
ّ ” şeklini almıştır. Ardından te’kidde mübalağa yapılmak istenmiş ve
teşbih harfi ك ,cümle başına alınarak إن
ّ ile birleşmiş, bu birleşme neticesinde
meksur okunan إن
ّ , meftuh okunarak َّنَ كأ َşeklini almıştır. Cümle de “دَ ٌ
ًا أس
“ َكأَ َّن بكر
olmuştur.23F
24
Sonuna ما’ı kâffe bitişince, amel edemez ve başına geldiği cümle müpteda,
haber olarak merfu olur. Meselâ: ٌ
ا زيد شاعر
ٌ َ
َّكأنم) Sanki Zeyd şairdir.) gibi. نَ ّكأ‘ َye ما
bitişince fiil cümlesinin başına da gelebilir. Meselâ: تِ
ْ
َو
ْم
َلى ال
ِ
ُ َون ا
َاق
ُس
َا ي
Sanki (25َ كأََّنم
ölüme sürükleniyorlarmış gibi.) ayetinde olduğu gibi. Eğer nûn tahfif edilirse,
yine amel edemez. Meselâ: ٌ
ٌ عالم
بكر كأن ْmisalinde, nun tahfif edildiği için, sonrası
müpteda ve haber olmak üzere merfudur. Fakat fiil cümlesinin başında
bulunursa, fiilin لم veya قد ile kullanılması şarttır: سْ ِ
َم
ِالا
َ ب
ْن
َغ
ْ تـ
dün Sanki (26َ كأَ ْن َ لم
yerinde yokmuş gibi), َ
ِع
َ َسم
َأى و
ر قد أن ْ ك) َSanki o görmüş ve duymuş.) gibi.27
َّنَ كأ , َcümlenin başında gelirse cümleye kasr manası da kazandırır. Meselâ:
ٌ
َ فيل
ٌ ,(fildir sanki Deve (َّ كأن الجمل
َ نور
العلم كأن َّ) İlim sanki nurdur.) cümlelerinde
َّنَ كأ’ َnin kazandırdığı teşbih, ك ve diğer teşbih harflerinden daha mübalağalıdır.
ُ كالنُّ ِور sebepten Bu
ُ ِ كالفيل ,العلم
الجمل cümlelerinde yapılan teşbih َّنَ كأ َile yapılan
teşbihe göre çok zayıftır. Eğer ك ََّنَ أ‘ nin haberi müştak olursa bu defa إن َّ ve أن َّ gibi
tahkik manasına gelir ki, bu da te’kiddir. Meselâ: 28ونُ َ
ِر
ْ َكاف
ُ ال
ِح
ْل
ف
ُ
َيـ
ُ لا
ْ َكأَنَّه
ي
َ
ayetinin و
manası “inanmayanların kurtuluşa eremeyecekleri muhakkaktır”, şeklindedir.
ا , َكأَ َّن ayetteki Yani
ً
ْع
َط
ِ ٌّق ق
ْ ِ في الدنيا Yine. anlamındadırٌ مح
dünyada sen Sanki (كأنَّ َك لم تكن
değil gibisin.) misalinde de durum aynıdır. 29
24İbn Hişâm, Muğnî’l-Lebîb, s.252; İbn Ya’îş, Şerhu’l-Mufassal, IX/16, VIII/81; el-İrbilî, a.g.e., s.399. 25 Enfal 8/6.
26Yunus 19/24.
27İbn Ya’îş, a.g.e., VIII/72; ‘Abbas Hasan, a.g.e., I/631; eş-Şeyh Raziyyüddîn, Şerhu’r -Razî ‘ale’l-Kâfiye,
IV/370; Mehmet Zihni, a.g.e., s.98-99, Yılmaz, Ali, Arapça’da Nahiv ve Belağat Açısından Te’kid, s.74. 28 Kasas 28/82. 29‘Abbas Hasan, a.g.e., I/632-634; Mehmet Zihni, a.g.e., s.343, Huseyin Ebu’l-Futûh a.g.e.,, s.144-145;
Yılmaz, a.g.e. s.74-75.

Ali YILMAZ
Sayfa | 42
6. Engelleme ve Mani olma (Zecr ve Red’) Harfi َّ
30َ كلا
Sa’leb’e (ö.903) göre َّ
كلا , َteşbih için kullanılan ك ve لا‘yı nafiyeden
oluşmuştur. Yine Sa’leb, lâm harfinin manayı takviye amacıyla şeddelendiğini,
bunun amacının da َّ
كلا’ َyı oluşturan iki harfin (ك ve لا (manasının anlaşılmaması
vehmini ortadan kaldırmak olduğunu ifade etmiştir. Diğer bazı âlimlere göre de
َّ
كلا ; َbasit, mürekkeb olmayan bir kelimedir.31
İbnu’l-Esîr (ö.1232) şöyle diyor: “َّ
كلا , َcümlede redi’ ve tenbih için kullanılır.
Manası da “ ِ
َه
ْت
ِنـ
ْ ا
َل
ْع
َف
َ تـ
لا - , Bundan vazgeç, bir daha yapma” şeklindedir. Yine ّ
nefyَ , كلا
ve redi’ manası ifade etmede -ك harfinin bulunması nedeniyle- nefy için
kullanılan لا’dan daha kuvvetli, daha te’kidlidir.31F
32
َّ
كلا , َgenellikle kabul olunmayan, reddedilen bir fikrin ardından gelir. Mesela;
ُ َون
ِ ب
َ ْكس
ُوا ي
َ َ ا كان
ْ م
ُوبِ ِ ـهم
ُل
َى قـ
ل
َ
ان ع
َ َ
ْ ر
َل
َّ ب
َين َ كلا
ِ
ََّول
ُ الا
ِير
َاط
َس
َ َال ا
َا ق
ن
ُ
َاتـ
ْ آي
ِهم
ْ
َي
ل
َ
َى ع
ْل
ُتـ
َذا تـ
ِ
إ
33 (Böyle birilerine
ayetlerimiz okununca “Eskilerin masalları” derlerdi. Hayır! Bilakis onların
işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.) gibi. Bazen de kabul
olunmayan bu fikrin öncesine, fikrin önemini belirtmek için getirilir. Mesela; ْ
ُل
ق
ُ
ِيم
َك
ُ ْ الح
ِزيز
َ
ْع
ُ ال
َ الله
ُو
ْ ه
َل
َّ ب
َ َ كلا
َكاء
َ
شر
ُ ِ
ِه
ْ ب
ُم
ْت
ق
َ
َ أَ ْلح
ِين
َ الَّذ
ِوني
ُ
أَر
34 (De ki: O’na (Allah’a) kattığınız
ortaklarınızı bana gösterin. Hayır! Bilakis, yegâne galip ve her şeyi hikmetle idare
eden ancak Allah’tır.) gibi. Yahut َّ
كلا‘ َdan sonra gelecek olan cümleye dikkat
çekilip dinlenmesini teşvik için gelir. Mesela; ُ
َم
ل
ْ
ع
َ
َا يـ
م
َ و ى َ
ْكر
ِ
َّ ذ
ْلا
َ إ
ِي
َا ه
م
َ
َ و
ُو
َّ ه
ِ َك إلا
ّ
ب
َ
َ ر
ُود
ن
ُ
ج
َ
َر
ْف
َذا أَس
ِ
ْ ِح ا
الصب
َ ُّ
َ و
ر
َ
ْبـ
ْذ أَد
ِ
ِل إ
ْ
الَّي
َ
ِر و
َ
َم
ْق
ال
َ
َّ و
َ َشِر َ كلا
ْلب
ِ
ل 35 (Rabbinin ordularını, kendisinden başkası
30 كلا ile ilgili daha geniş bilgi için bkz: Yılmaz, Ali; Arapça’da كلا‘nın Yapısı ve Kuran’ı Kerim’de Kullanılış
Şekilleri, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. VII/2, s. 209-217, Sivas-2003. 31İbn Hişâm,Muğni’l- Lebîb, s.249; ‘Abdurrahmân Ebi Bekr es-Suyûtî (thk. ‘Ali Muhammed el-Yehavî),
Mu’tereku’l-’Akrân fî İ’cazi’l-Kur’an, II/193; Mecduddîn Muhammed b.Yakub el-Firuzabâdî (thk.
Muhammed ‘Ali en-Neccâr), Besairu Zevi’t-Temyîz fî Letaifi Kitabi’l-’Azîz, IV/383; Ebu Bekr
Muhammed b. el-Mahallî, “Tuhfetu’l-Melâ fî Mevâdi’i Kellâ”, Mecelletun Turasiyyetun Fasliyyetun elMevrid,
XVII/159.
32İbn Ya’îş, a.g.e., IX/16; İbn Manzûr, Lisanu’l-’Arab, “كَّلا “ َMaddesi;, Muhammed Murtaza el-Huseynî
ez-Zebîdî, Tâcu’l-’Ârûs min Cevâhiri’l-Kamûs, “كَّلا “ َMaddesi.
33 Mutaffifîn 83/13-14. 34 Sebe’ 34/27.
35 Müddessir 74/32.

Arapça’da Mürekkeb Harfler
Sayfa | 43
bilmez. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür. Hayır, hayır (öğüt almazlar)! Aya,
dönüp gitmekte olan geceye, ağarmakta olan sabaha andolsun ki.) gibi.36
َّ
كلا‘ َnın ifade ettiği manalar genellikle beş maddede toplanmaktadır: 37
a. Redi’ ve zecr manası, yani “kesinlikle hayır, mümkün değil, asla ve tam
aksine” manası ifade etmektedir. Mesela; ِ
ة
َ
َم
ُط
َ َذَّن ِ في ْ الح
ْب
ن
ُ
َّ لَيـ
ُ َ كلا
َه
َد
ْل
ُ أَخ
َالَه
ُ أَ َّن م
َب
ْس
Fَ يح
38 (O,
malının kendisini ebedi kılacağını zanneder. Hayır! Andolsun ki o, Hutame’ye
atılacaktır.) ayetinde olduğu gibi.
b. “نعم ve إي “manasında tasdik harfidir. Bu durumda öncesinde “evet”
demeyi gerektiren bir sözün geçmiş olması gerekir. Mesela; َّ
َ َشِر َ كلا
ْلب
ِ
َى ل
ْكر
ِ
َّ ذ
ْلا
َ إ
ِي
َا ه
م
َ
و
ِر
َ
َم
ْق
ال
َ

39 (Bu ise insanlık için sadece bir öğüttür. Evet! Ay’a andolsun ki.)
c. “حقا” , ًّgerçekten” manası ifade etmektedir. Mesela; ُ
َآه
َى أَ ْن ر
ْغ
َط
ان لَي
َ َ
ْس
ِ َّن الإن
َّ إ
َكلا
َ
ْنى
َغ
ْتـ
Fاس
40 (Gerçekten, insan kendi kendini yeterli görerek azar.) gibi.
d. Öncesini red manası ifade etmektedir. Mesela; ا
ً
ْلم
ِ
ْ ُت ع
ب
َ
َّ أَص
ً َ ؟ كلا
َالا
ْ َت م
ب
َ
هل أَص
(Mal kazandın mı? Hayır, ilim kazandım.) gibi.
e. İstiftah için kullanılan ve “doğrusu, beni dinleyin, bana kulak
verin” gibi anlamlar ifade eden ألا manasında kullanılır. Mesela; ونُ َ
َم
ل
ْ
َع
يـ
َ
َّ س
Fَ كلا
41
(Doğrusu anlayacaklar!)
7. Tashih (İstidrâk) harfi َّن
ِ
لَك
َّن
ِ
َّن aslı nin’لَك
ِ
لاك َşeklindedir. Elif yazım olarak hazfedilmiş, telaffuz olarak ise
َّن .hazfedilmemiştir42
ِ
كَل ,istidrâk harfi olarak kullanılır. Yani öncesindeki hükme
muhalif bir hüküm ortaya koymak maksadıyla kullanılır. Dolayısıyla iki cümle
arasında bulunur. Meselâ: ْ
ِئ
ً َ ا لم يج
ُ ُلاب َّ لكن بكر
َ الط
جاء) Öğrenciler geldi ama Bekir
36 Muhammed Tahir b. ‘Aşûr Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, XVI/161, Mekkî b. Ebu Talip, Şerhu Kellâ Belâ
ve Ne’âm, , s.22-23. 37İbn Hişâm, Muğnî’l-Lebîb, s.249; İbn Ya’îş, a.g.e., IX/16; el-İrbilî, a.g.e. s.412; İbn Manzûr, a.g.e.,
“Kellâ” Maddesi; el-Vâsıtî, a.g.e., “Kellâ” Maddesi; el-Firuzabâdî, a.g.e., IV/381; Mahmud el- Hasarî
“Me’âlimu’l-İhtidâ ilâ Mâ’rifeti’l-Vakfi ve’l-İbtida”, Dırasât fi’l-İslâm, sayı: 71, s.128. 38 Hümeze 104/3-4. 39 Müddessir 74/31-32. 40 ‘Alak 96/6. 41 Nebe’ 78/4.
42 Muhammed Halil, el-Kâfî, َّن
ِ
.maddesi لَك

Ali YILMAZ
Sayfa | 44
gelmedi.) gibi. َّن
ِ
كَل bu hali ile huruf-u müşebbehe’den olup diğer benzerleri gibi
isim cümlesinin başına gelerek müptedayı ismi olarak nasb, haberi de haberi
olarak ref eder. Bazı nahivciler َّن
ِ
كَل’ nin istidrâk manası taşımadığını savunurlar
ve bunu da şöyle izah ederler: “İstidrâk, muhatabın aklına gelebilecek fakat
gerçekle ilgisi olmayan bir fikre sahip olmasına mani olmaktır”.43 Meselâ: هذا
ٌّ
ُ غنى
الرجل dediğimiz zaman, muhatabımız zengin olan bu adamın iyilik yapan birisi
olduğunu belki aklına getirebilir. Adamın ise iyilikle bir ilgisi yoksa o zaman هذا
ِ ٍن
محس
ُْ ُ
ُ غير
نَّه
ِ
ٌّ لَك
ُ غنى
الرجل) Bu adam zengin birisidir fakat iyiliksever değildir.) deriz.
َّن
ِ
كَل’ ye ما’yı kâffe bitişirse, amel etmesine mani olur. Mesela;
ْ
ًا لَ ُكم
ي
ِ
َال
ْ ق
ُ ُكم
ْت
قـ
َ
َار
َا ف
َ ِالله م
َو
َ ُك ُون فـ
ْ َف ي
َو
َس
ْ َضى ف
ق
ُ
َا يـ
نَّم
ِ
لَك
َ
و
(Allah’a yemin olsun ki; sizden, size kızarak ayrılmadım. Ama böyle takdir
olunmuş, böyle de olacak.)44 İsim cümlesinin başına gelebileceği gibi, fiil
cümlesinin başına da gelebilir. Ancak isim cümlesinde amel edemez. Dolayısıyla
kendisinden sonrası müpteda ve haber olarak merfu kalır.
َّن
ِ
ْ edilerek tahfif, لَك
لكن şekline dönüşüp isim cümlesinin başına geldiğinde
amel edemez. Fiil cümlesinin de başına gelebilir. Meselâ: 45 لٍ
َ
ضلا
ِ في َ
َ
م
ْ
َو
ْيـ
ُ َون ال
ِم
َّال
ِ ِن الظ
لَك
ِ ٍين
ب
ُ
م)Fakat o zalimler bugün açık bir sapıklık içindedirler.), 46 ونُ َ
ِم
ْل
َظ
ْ ي
ُم
َه
ُس
ْف
ُوا أَنـ
ْ َ كان
ِن
لَك
َ
و
(Fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler) gibi. 47
َّن
ِ
كَل cümleye te’kid anlamı da kazandırır. Anlam olarak َّن
ِ
,sonrası den’لَك
öncesine zıt bir anlam ifade ettiği için, sanki öncesi iki defa tekrar etmiş gibi olur.
َّن Dolayısıyla
ِ
كَل kendisinden önce geçen cümleyi te’kid etmiş olur. Meselâ; َ
َ َذر
ت
ْ
لَِو اع
ْ
ُ ال
َه
َت
َائـ
ِس
ْ ُت إ
ي
َ
َاس
َن
ُ لَتـ
ِ ئ
ِ م نَّ ُس
ْ لَك
ِر
َذ
ت
ْ
ع
َ
ْ يـ
ُ َ لم
ه) Kötülük yapan kişi eğer özür dileseydi bu
kötülüğünü unutacaktım fakat o özür dilemedi) gibi. Cümlede geçen َّن
ِ
لَك
öncesindeki manayı te’kid etmektedir. Yani kabahatli eğer özür dileseydi,
kabahati unutulacaktı. Cümlede لو‘den özür dilemediği anlaşılmaktadır.
43İbn Ya’îş, a.g.e., VIII/79; es-Suyûti, Celaleddin ‘Abdurrahmân b. Ebi Bekr, Hem’ul-Hevami’ (thk.
‘Ahmed Şemsüddîn), I/426; İbn Hişâm, Muğnî’l-Lebîb, s.383; ‘Abbas Hasan, a.g.e., I/632; Huseyin
Ebu’l-Futûh a.g.e., s.142-143; İlyas Dîb, Esalibu’t- Te’kid fî’l-luğati’l-’Arabiyye, s. 142-143. 44 Ebu Muhammed ‘Abdullah Cemaleddin b. ‘Ahmed b. ‘Abdullah b. Hişâm, Evzahu’l-Mesâlik, I/348. 45 Meryem 19/38.
46 Rûm 30/ 9.
47İbn Ya’îş, a.g.e., VIII/80; ‘Abbas Hasan, a.g.e., I/684; Mehmet Zihni, a.g.e., s.99-100.

Arapça’da Mürekkeb Harfler
Sayfa | 45
َّن Dolayısıyla
ِ
كَل’ den sonraki cümle bu olumsuz davranışı te’kid etmektedir.
Meselâ: 48ونُ َ
َ ْش ُكر
َ ي
َ النَّ ِ اس لا
َر
َْكثـ
َّن ا
ِ
لَك
َ
َى النَّ ِ اس و
ل
َ
َ ْضٍل ع
َّ َك لَُذو ف
ب
َ
insanlara Allah Şüphesiz (َّ إن ر
karşı lütufkârdır. Lakin insanların çoğu şükretmez.) ayetinde de َّن
ِ
den ‘لَك
sonrasında, insanların şükür borcunu eda etmediği ifade edilirken, zımnen sanki
şükürsüzlüğün Allah’ın lütfuna mani olmayacağı da vurgulanıyor. Nahivciler َّن
ِ
لَك
‘nin tahfif edilse de istidrâk manası devam ettiği için yine cümleye te’kid manası
kazandırdığını belirtmektedirler. 48F
49
8. Cezm Harfi َّماَل
Cezm eden ْ
لم َve zaid ما‘nın birleşmesinden oluşmaktadır. Cezm eden َّماَل
müzari fiilin başında bulunur, لم َgibi müzari fiilin şimdiki veya gelecek zaman
manasını olumsuz yapar ve maziye çevirir. Mesela بُ ْ
ُ ْب veya لم أَ ْكت
لما أَ ْكت
dediğimizde yazmama işinin geçmiş zamana ait olduğunu anlarız. لم ve َّماَل
birbirinden dört yerde ayrılmaktadır49F
50:
a. لم mutlak nefy için kullanılır. Bu nefy şimdiki zamana kadar devam etmez.
Yani fiili, geçmiş zamanın bir yerinde icra edememiş olabiliriz ama yine geçmiş
zamanda bir yerde o fiili icra etmiş de olabiliriz. Mesela; فعل َّ
ْ ثم
ُت لم أفعل
(Yapmamıştım ama sonra yaptım.)” dememizde bir sakınca yoktur. Çünkü لم‘in
nefy manası tüm geçmiş zamanı kapsamamaktadır. Ancak َّماَل’ da durum farklıdır.
َّماَل ,şimdiki zamana kadar geçen tüm geçmiş zamanı nefyeder. Bu nedenle ْ
لََّما أفعل
فعلت
َّ ُ
ثم şeklinde bir kullanım doğru olmaz. Çünkü ْ
zamana şimdiki, sözümüz لََّما أفعل
kadar hiçbir zamanda o fiili yerine getiremediğimizi gösterir. Cümleye bir de َّ
ثم
فعلت
ُ ’yü ilave edersek, o zaman bu kısım cümlenin ilk kısmıyla çelişir.
48 Bakara 2/243.
49 İbn Ya’îş, a.g.e., VIII/80; Hem’ul-Hevami’, I/426; İbn Hişâm, Muğnî’l-Lebîb, s.383-384; ‘Abbas Hasan
a.g.e, I/ 632; Uslubu’t- tevkîd fî’l- Kur’an, s.142- 143. 50 Mustafa el-Galayîni, Câmi’ud-Durusi’l-’Arabiyye, 2/183-185; İbn Ya’îş, Şerhu’l-Mufassal, VIII/109-
110.

Ali YILMAZ
Sayfa | 46
b. لم‘in nefy manası, gerçekleşmesi artık mümkün olmayan bir şey için
kullanılır. Hâlbuki َّماَل‘nın nefy manasının gerçekleşmesi mümkündür. Mesela; َّماَل
ْ
َافر
أس dediğimizde yolculuğumuzun beklendiği görülmektedir.
c. لم’in şart edatından sonra gelmesi caizdir. Mesela; ْ
َم
ْد
َن
ِهْد تـ
َ
ت
ْ
ْ إن َ لم تج
(Çalışmazsan pişman olursun.) gibi. Ancak َّماَل’ nın şart edatından sonra gelmesi
caiz değildir.
d. َّماَل’ nın meczumunun hazfi caizdir. Mesela; َّماَولَ
قاربت المدينة
لََّم ْ ا أدخلها yaniُ
َ
و
demektir. لم’in ise meczumunun hazfi, zaruret hali hariç caiz değildir.
9. Nasb Harfi ْ
لَن
ْ
نَل ,müzari fiili nasb eden harflerdendir. el-Halîl’e (ö.791) göre ْ
in’أن ileلا ,لَن
birleşmesinden meydana gelmiştir. Hemze tahfif amacıyla hazfedilmiştir.
Ardından meydana gelen iltikâ-i sâkineynden dolayı لا‘nın elif’i hazfolunarak ْ
لَن
şeklini almıştır. ْ
نَل ,başına geldiği müzari fiilin manasını istikbale çevirir ve te’kid
ifade eder. 51 Bu sebepten bazı nahivciler; َ
َل
ْع
ف
َ
ْ يـ
ُ ,için لَن
َل
ْع
َف
يـ
َ
س’nün olumsuzudur,
demişlerdir. Meselâ: 52 واًُّ
َد
َ ع
ِى
ع
َ
ُوا م
ل
ِ
َات
ُق
ْ تـ
لَن
َ
ًا و
َد
َ أَب
ِي
َع
ُوا م
ُج
ْر
ْ َ تخ
نَل) Benimle beraber asla
çıkmayacaksınız ve düşmana karşı benimle asla savaşmayacaksınız.), 53
ْ
َالُوا لَن
ق
َ
و
ُ
ْد
ع
َ
ًا م
َّام
َّ أَي
ِلا
ُ إ
َا النَّار
َ َّس ًة ن
َ َتم
ود) Sayılı bir kaç gün müstesna, bize ateş dokunmayacaktır,
dediler.) ayetlerinde لن’in başına geldiği fiiller, gelecek zaman ifade ederler.
Aslında ْ
نَل’ in başına geldiği fiil, لا‘nın başına geldiği fiil gibidir. Her ikisi de
başına geldikleri fiilin anlamını istikbale çevirerek olumsuz yaparlar. Meselâ: ْ
لَن
َ
َل
ْع
ف
َ
يـ ,mana bakımından, ُ
َل
ْع
ف
َ
َيـ
لا’nün manasına eşittir. Ancak لا ,kendinden sonraki
müzari fiili sadece nefy eder. ْ
نَل ise hem nefy eder, hem de cümleye kazandırdığı
nefyi te’kid eder. Meselâ; ُ
َم
ل
ْ
ع
َ
َ يـ
لا” bilmez”, manasını ifade ederken, َ
َم
ل
ْ
ع
َ
ْ يـ
hiç “لَن
51 Ebu’l-Feth ‘Osman b. Cinnî, Sırru Sına’ati’l-İ’rab, (thk. Hasan Hindavî), I/305, İbn Ya’îş, a.g.e.,
VIII/111-112; el-İrbilî, a.g.e., s.259. 52 Tevbe 9/83.
53 Bakara 2/80.

Arapça’da Mürekkeb Harfler
Sayfa | 47
bilmez”, anlamını ifade etmektedir.54 Yukarıda geçen ayetlerde bu durum açıkça
görülmektedir.
10. Teşvik harfleri َّ
َّ, ألا
َ, لوما, هلا
لولا
َّ
َّ, ألا
َ, لوما, هلا
birleşmesinden harflerinin لو+ لا, لو+ ما, هل+ لا, أل+ لا ,harfleri لولا
oluşmuş mürekkeb kelimelerdir. Bu lafızlar birleşmeden önceki manalarını
kaybetmiş, birleşme suretiyle yeni manalar yani teşvik ve azarlama manası
kazanmışlardır.55 Zikredilen bu lafızların cümlede sadaret yani cümle başında
gelme hakkı vardır ve fiillere mahsusturlar.56
Teşvik olarak kullanıldığında57:
1. Bu kelimelerden sonra müzari fiil gelir, mesela; كَ َ
ِ ب
َاج
ُ و
ِم
ّ
َد
ُق
َّ تـ
Görevini (ألا
ْ َ مي الضعيف ,(.getirsene yerine
َّ َ تح
َلا
ه) Güçsüzü korusana.) gibi. َّ
َّ, ألا
َ, لوما, هلا
لولا
lafızlarının, müzari ile arası müzarinin mamulü ile fasl olunur, mesela; كَ َ
ِ ب
َاج
َّ و
أَلا
ُ
ِم
ّ
َد
ُق
ِ ب Burada. gibi تـ
َاج
و kelimesi mukaddem mefulü bihtir. Aynı durum diğer teşvik
harfleri için de geçerlidir. Mesela; َأُ
ِم
ّ
َد
ُق
َ َك تـ
ِ ب
َاج
َّ و
ُ , لا
ِم
ّ
َد
ُق
َ َك تـ
ِ ب
َاج
َّ و
ُ ,هلا
ِم
ّ
َد
ُق
َ َك تـ
ِ ب
َاج
.gibi لوما و
2. Başına geldikleri müzari fiil gelecek zaman ifade eder.
3. Bazen َّ
َّ, ألا
َ, لوما, هلا
لولا’ dan sonra cevabı da gelebilir, mesela; َ
ُوز
َف
َتـ
ُ فـ
ِهد
َ
ت
ْ
َّ َ تج
أَلا
(Çalışmalısın ki başarasın.), َ
ُوز
َف
َتـ
ُ فـ
ِهد
َ
ت
ْ
َّ َ تج
َلا
َ ,ه
ُوز
َف
َتـ
ُ فـ
ِهد
َ
ت
ْ
َ , َ لولا تج
ُوز
َف
َتـ
ُ فـ
ِهد
َ
ت
ْ
تج لوما َ gibi. Bazen de
cevabı gelmeyebilir, mesela; ُ
ِهد
َ
ت
ْ
َّ َ تج
لاَأ) Çalışmalısın) gibi. Yine bazen cevabına fayı
sebebiye gelebilir, mesela; َّ
ُ أَلا
َح
ْج
َن
َتـ
ُ فـ
ُس
َْدر
ت) Çalışmalısın ki başarasın.) bazen de
cevabına fa bitişmez, mesela; ُ
َح
ْج
َن
ُ تـ
ُس
َْدر
َّ ت
لاَأ) Çalışmalısın ki başarasın.) gibi.
54İbn Ya’îş, a.g.e., VII/111-112; eş-Şeyh Raziyyüddîn, Şerhu’r- Razi, II/235; Yusuf ‘Abdurrezzâk,
Uslubu’t-Tevkid fi’n-Nahvi’l- ‘Arabî, Mecelletü Adabi’l-Müstensiriyye, s.70; Hadî el-’Atiyye, el-Hurufu’l-
‘Amile fî’l-Kur’ani’l-Kerîm, s.610-611. 55‘Abbas Hasan, a.g.e., IV/512, Cemaleddîn Muhammed b. ‘Abdullah el-Endelüsî (thk. ‘Abdullah esSeyyid-
Muhammed el-Bedevî), Şerhu’t-Teshîl, IV/112-113; Mehmet Zihni, a.g.e., s.360, 378. 56 el-Endelüsî, a.g.e. IV/113; eş-Şeyh Raziyyüddîn, a.g.e., IV/442. 57İbn Hişam, Evzahu’l-Mesâlik, IV/236-238; İbn Hişâm, Muğnî’l-Lebîb, s.102-103; el-Endelüsî, a.g.e.,
IV/112-113; eş-Şeyh Raziyyüddîn, a.g.e., IV/442-444; Mehmet Zihni, a.g.e., s.302; Muhammed
Cüneydî-Sa’id Bilâl, a.g.e., s.163-164, 756-757, 1000-1001; ‘Abbas Hasan, a.g.e., IV/512-515; ‘Abdu’l-
’âl Sâlim Mükerrem, Tedribatu’n-Nahviyye, s.433; Muhammed Halil, a.g.e., َّ
.maddesi أَلا

Ali YILMAZ
Sayfa | 48
َّ
َّ, ألا
َ, لوما, هلا
لولا ,tevbih yani azarlama anlamında kullanıldığında58:
َّ .1
َّ, ألا
َ, لوما, هلا
لولا‘yı mazi fiil takip eder, mesela; تْ َ
َح
َج
َن
ْل َت فـ
ِ
َم
َّ ع
Çalışsaydın (أَلا
başarılı olurdun.) yahut mazi fiil ile َّ
لاَأ‘ nın arası mazi fiile ait bir mamul ile fasl
olunur, mesela; تْ َ
ِ
َحم
يف ر
َ ِ
َّ َّ الضع
هلا) Fakire merhamet etseydin ya!) cümlesinde الض َّ يف
َ ِ
ع
kelimesi mukaddem mefuldür.
2. Bazen mazi fiilleri mahzuf olur. Bu durumda sonrası ile tefsir olunur,
ْ َت ;mesela
ِ
َحم
يف ر
َ ِ
َّ َّ الضع
ُ aslında cümlesi أَلا
َه
ت
ْ
ِ
َحم
يف ر
َ ِ
ْ َت َّ الضع
ِ
َحم
ّ َ ر
ُ .şeklindedir أَلا
َه
ت
ْ
ِ
َحم
cümlesi ر
tefsiri, açıklayıcı cümledir ve iraptan mahalli yoktur.
3. Bazen de yine bu lafızlardan sonra gelmesi gereken mazi fiil hazf olur ve
cümlenin gelişi mahzuf olan bu fiilin anlaşılmasına yardımcı olur. Mesela; تِ
َ
ْ َضر
أَح
يبن
َ ِ
ِرم
ْ
ُج
ْم
ُ ال
َة
ْط
ْ ُّ الشر
ُم
ه
َ
ِير
ا كب
َ ً
ْر
َم
َّ ع
َأَلا
ف) Polis suçluları getirdi de elebaşı olan Amr’ı getirmeli
değil miydi.) ifadesinin aslı ْ
ُم
ه
َ
ِير
ا كب
َ ً
ْر
َم
َ ْت ع
ْ َضر
َّ أَح
َأَلا
ف şeklindedir. Bu ifade azarlama
bildirmektedir. Çünkü suçlular getirilmiş ama elebaşları getirilmemiştir.
SONUÇ
Arapçada harfler pek çok araştırmaya konu olmuşlardır. Bu araştırmalarda
harfler yapı, özellik, işlev ve mana gibi yönlerden ele alınmışlardır. Yapılan bu
çalışmalarda harfler çeşitli kısımlara ayrılmıştır. Bu ayrımlarda harfler, âmil olup
olmaması, asıl ve ziyade olması, illet ve sıhhat yönü vb. açılardan ele alınmıştır.
Bahsedilen bu ayrımlardan birisi de basit ve mürekkeb harf şeklindeki taksimdir.
Basit harfler asıl, mürekkeb harfler ise fer’dir. Mürekkeb harfler basit harflerin
birleşmesinden meydana gelmektedir. Mürekkeb harfler terkib halini aldıktan
sonra yeni anlamlar kazanmaktadırlar. Mürekkeb haline gelen bu harfler daha
sonra cümle içinde değişik görevler ifa etmektedirler.
58İbn Hişâm, Evzahu’l-Mesâlik,, 4/236-238; İbn Hişâm, Muğnî’l-Lebîb, 102-103; el-Endelüsî, a.g.e.,
4/112-113; eş-Şeyh Raziyyüddîn, a.g.e., 4/442-444; Mehmet Zihni, a.g.e., 302; Muhammed Cüneydî-
Sa’id Bilâl, a.g.e. s.163-164, 756-757, 1000-1001, ‘Abbas Hasan, a.g.e., 4/512-515; ‘Abdu’l-’âl Sâlim
Mükerrem, a.g.e. 433.

Arapça’da Mürekkeb Harfler
Sayfa | 49
KAYNAKÇA
‘Abbas Hasan, en-Nahvu’l-Vâfî, I-IV, Kahire-tsz.
‘Abdu’l-’âl Sâlim Mükerrem, Tedribatu’n-Nahviyye, Beyrut-1996.
Durmuş, İsmail, DİA, “Harf”, XVI, İstanbul- 1997,.
Ebu Muhammed Mekkî b. Ebu Ŧalip, Şerhu Kellâ Belâ ve Ne’âm, (thk. Ahmed
Hasan Ferhat), Beyrut- tsz.
el-Endelüsî, Cemâleddîn Muhammed b. ‘Abdullah, , Şerhu’t-Teshîl, (thk.
‘Abdullah es-Seyyid- Muhammed el-Bedevî), I-IV, 1990.
el-Firuzabâdî, Mecduddîn Muhammed b. Ya’kub, Besairu źevi’t-Temyîz fî Leŧaifi
Kitabi’l-‘Azîz, (thk. Muhammed ‘Ali en-Neccâr), I-VI, Lüban-tsz.
el-İrbilî, ‘Alaaddîn ‘Ali, Cevâhiru’l-Edeb fî Ma’rifeti Kelâmi’l-’Arab, (nşr. Emil
Bediî Ya’kûb), Beyrut-1991.
el-Kazvînî, Ebu ‘Abdillah Muhammed b. Yezîd, Sünen-ü İbn Mâce, I-II, İstanbul-
1975.
el-Mahallî, Ebu Bekr Muhammed, “Tuhfetu’l-Melâ fî Mevâdi’i Kellâ”, Mecelletun
Turasiyyetun Fasliyyetun el-Mevrid, Bağdat-1988.
el-Mâlekî, Ahmed b. ‘Abdi’n-Nûr, Rasfu’l-Mebânî fî Şerhi Hurûfi’l-Me’ânî, (thk. A.
Muhammed el-Harrâd), Dımeşk-1985.
es-Suyûtî, ‘Abdurrahmân b. Ebi Bekr, Mu’tereku’l-’Akrân fî İ’cazi’l-Kur’an, (thk.
‘Ali Muhammed el-Yehavî), Beyrut-tsz, I-III.
________, Hem’ul-Hevami’, (thk. Ahmed Şemseddîn), I-IV, Beyrut- 1998.
ez-Zebîdî, Muhammed Murtaza el-Huseynî, Tâcu’l-‘Ârûs min Cevâhiri’l-Kamûs,
1-20, Beyrut- 1994.
ez-Zerkeşî, Bedreddîn Muhammed b. ‘Abdullah, el-Burhân fî ‘Ulûmi’l-Kur’ân,
(thk. Y. ‘Abdurrahmân-Cemâl H. Zehebî-İbrahim ‘Abdullah), I-IV, Beyrut-
1994.
Hadî el-’Atiyye, el-Hurufu’l- ‘Amile fî’l-Kur’ani’l-Kerîm Beyrut-1986.
Hüseyin Ebu’l-Futûh, Uslûbu’t- tevkįd fî’l- Kur’an, Lübnan-1995.
İbn Cinnî, Ebu’l-Feth ‘Osman, Sırru Sına’ati’l-İ’rab, (thk. Hasan Hindavî), I-II,
Dımeşk-1993.
İbn Hişâm, Ebu Muhammed ‘Abdullah Cemaleddin b. Ahmed b. ‘Abdullah,
Evzahu’l-Mesâlik ilâ Elfiyyeti İbn Mâlik, I-IV, Mısır 1967.
__________, Mugnî’l-Lebîb ‘an Kütübi’l-e’arib, (thk. Mazin el-Mübarek Muhammed
‘Ali Hamdullah ), Beyrut-1992.
İbn Manžûr, Cemâleddîn Muhammed b. Mükerrem, Lisanu’l-’Arab, I-XV, Beyrut-
1994.
İbn ‘Akîl, Baha’uddîn ‘Abdullah, Şerhu İbn-i ‘Akîl, 1-4, Kahire-tsz.
İlyas Dîb, Esalįbu’t- Te’kîd fî’l-lugati’l-’Arabiyye, Beyrut 1984.
Mahmud el- Hasarî “Me’âlimu’l-İhtidâ ilâ Mâ’rifeti’l-Vakfi ve’l-İbtida”, Dırasât fi’l-
İslam, sayı: 71, Kahire- 1967.
Mehmed Zihni, el-Muktadab, İstanbul-tsz.
Ali YILMAZ
Sayfa | 50
Muhammed Cüneydî-Sa’įd Bilâl, eş-Şâmil, Beyrut-1985.
Muhammed Ħalil el-Bâşâ, el-Kâfî Mu’cemun ‘Arabiyyün Hadîs, Beyrut 1992.
Muhammed Ŧahir İbn ‘Aşûr, Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, 1-30, tsz.
Mustafa el-Galayîni, Câmi’ud-Durusi’l-’Arabiyye, 1-3, Beyrut-1994.
Muvaffakuddîn Ya’îş b. ‘Ali b. Ya’îş, Şerhu’l-Mufassal, 1-10, Beyrut-tsz.
Raziyyüddîn, Muhammed Ebi’l- Hasan, Şerhu’r -Razî ‘ale’l-Kâfiye, (thk. Yusuf
Hasan ‘Ömer), I-V, Bingazi-1996.
Yılmaz, Ali, Arapça’da Nahiv ve Belağat Açısından Te’kid, Sivas 2012.
Yusuf ‘Abdurrezzâk, Uslubu’t-Tevkid fi’n-Nahvi’l- ‘Arabî, Mecelletü Adabi’lMüstensiriyye,
XVI, Bağdat 1988.

Konular