Yunanca Düşünce, Arapça Kültür; Bağdat’ta Yunanca-Arapça Çeviri Hareketi ve Erken Abbasi Toplumu,

243
©sakarya üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi 11 / 2005, s. 243-249
kitap tanıtımı
Yunanca Düşünce, Arapça Kültür; Bağdat’ta Yunanca-Arapça
Çeviri Hareketi ve Erken Abbasi Toplumu,
Dimitri Gutas, tr. Lütfü Şimşek, İstanbul: Kitap Yayınevi, 2003. 240 s. ISBN:
975-8704-36-2
Semahat ÖZGENÇ*:
İslam Medeniyetinin oluşumunu tetikleyen iç ve dış dinamiklerin İslam
düşüncesinin teşekkülü içinde nasıl ve niçin hareket kazandığı ve geliştiği
soruları bu döneme ait cevabı netleşmemiş sorular olarak hala önemini
korumaktadır. Gutas’ın bu çalışması İslam medeniyetinin oluşumunda fikri
oluşumların destekleyicisi olarak önemli bir yere sahip çeviri hareketinin sosyal,
siyasal ve ideolojik nedenlerini araştırmayı amaçlıyor. Eser giriş bölümünün
ardından iki ana başlıkta bölümleniyor. Çeviri ve İmparatorluk ana başlığı Çeviri
Hareketini Hazırlayan Koşullar, Mansur Dönemi, Mehdi ve Oğulları Dönemi,
Me’mun Dönemi alt başlıkları altında işleniyor. Diğer ana başlık Çeviri ve
Toplum, Uygulamalı ve Teorik Bilginin Hizmetindeki Çeviri, Hamiler,
Çevirmenler, Çeviriler, Çeviri ve Tarih alt başlıklarına ayrılıyor. Sonsöz’ün
ardından ek olarak Arapça’ya Çevrilen Yunan Eserleri başlığı altında bir
kaynakça veren Gutas Çeviri Hareketinin İslam Uygarlığı İçin Anlamı
Konusundaki Çalışmaların Kronolojik Kaynakçası başlığı altında konuya ilişkin
çalışmaların sıralandığı bir kaynakçayı da ekliyor.
Giriş bölümünde Gutas 8-10. yüzyıllar arasında yapılan çeviri hareketinin
nesneleri olan Yunanca eserlerin konularını veriyor. Bunlar astroloji, simya,
mistik bilimler, quadrivium konuları (aritmetik, geometri, astronomi, müzik
teorisi), Aristo Felsefesinin bütün bölümleri (metafizik, etik, fizik, zooloji,
botanik ve mantık) , askerlik sanatıyla ilgili yazılar, bilge söz derlemeleri, şahin
terbiyeciliğine ait kitaplar. Bu hareketin incelenmesinde çevirilerle ilgili olarak

* SAÜ Sosyal Bilimler Ens. İslam Felsefesi Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi,
s_ozgenc@hotmail.com
244
Arapça’nın önemine değinen Gutas, hareketin özelliklerini; iki yüzyıldan fazla
sürmüş olduğunu, özel bir gruba ait olmadığını, destek gördüğü hamilerin var
olduğunu ve toplumun yapısını yansıttığını ifade ederek veriyor. Çeviri
hareketinin niçinine cevap ararken daha önce geliştirilmiş; kendilerini ilme
adayan bilim adamlarının toplumun gelişimi için olan çabaları yahut birkaç
aydın hükümdarın, hareketi bilgelik adına başlattıkları düşüncelerine dayalı
teorileri çözümleyerek yetersiz olduklarını savunuyor. Bu noktada kendi
çalışmasının, hareketin toplumsal ve tarihsel kökenlerini inceleyeceğini ifade
ediyor. Yazar, Abbasi yönetiminin siyasal politikaları ve toplumun ihtiyaçlarını
incelemeye, hareketin tarihteki yerini ve insanlık tarihi açısından önemini
vurgulayarak başlıyor.
Yazar Çeviri ve İmparatorluk ana başlığı altındaki birinci bölümde Çeviri
Hareketini Hazırlayan Koşullar alt başlığıyla öncelikle maddi koşulları ele alıyor.
Mısır bölgesi, İran ve Hindistan bölgelerini özellikle tarım bakımından zengin
bölgeler olarak değerlendiriyor. Yazar, bu bölgelerin fethiyle birlikte gelen
zenginlik ve dağılımına işaret ederek, maddi refahın toplumun bütün sınıflarına
dağıldığını vurguluyor. Fetihlerle birlikte ulaşılan bölgelerdeki entelektüel
kesimlerin aralarındaki sınırların da kalktığına işaret ederek toplumun
entelektüel yapısının çeşitliliğini görmeye çalışıyor. Farklı kültürlerin bir araya
gelmesi, farklı dillerin konuşulmasına neden olmuş, yöneten-yönetilen
ilişkisinde de kullanılan dil bu bağlamda farklılaşmıştır. Yazar Emeviler
döneminde Yunan memurlar olması nedeniyle Yunanca’nın yönetim dilinde bir
dönem kullanıldığına işaret ediyor. Toplumda Yunanca konuşan grupların
varlığından hareketle bu grupların kültürlerine değinen yazar, bunların Yunan
Ortodoks Hıristiyan kültürünü benimsediklerini belirtiyor. Kültürlerinin
etkisiyle bu grubun dini kaygılar nedeniyle din dışı Yunan eserlerine bakışlarının
olumsuz olduğunu vurguluyor. Dolayısıyla Yunanca eserlerin çevrilmesinde bu
grubun teşvikinin olamayacağına işaret ediyor. Bu eserlere yönelişin ancak
devlet idaresinin isteğiyle mümkün olduğunu, bunun da Emevi döneminde
gerçekleşmediğini hatırlatıyor. Irak’taki nüfus yapısını değerlendiren Gutas,
burada Aramca, Farsça ve Arapça konuşulduğunu ifade ediyor. Abbasi
idaresiyle birlikte Bağdat’ın kuruluşunun kültürel eğilimleri farklılaştırdığını ve
Yunan bilimine bakışın değiştiğine işaret eden Gutas Abbasi dönemindeki çeviri
hareketinin daha önce var olan çeviri çalışmalarının devamı olmadığını
belirterek bir karşılaştırma yapıyor.
Gutas Mansur dönemini incelediği bölümde imparatorluk ideolojisi ve
çeviri hareketi arasındaki ilişkiyi göstermeye çalışıyor. Yazara göre Abbasiler’in
245
iktidara gelişlerinde katkıları olan grupların siyasal beklentileri doğrultusunda
iktidarın uzlaştırıcı bir tutuma gitmeye çalışması söz konusudur. Bu ilişki
Abbasilerin siyasal tercihlerini yönlendirmiştir. Yazar hareketin Mansur’la
başladığını ifade ediyor. Bu dönemde çevrilen kitaplar arasında astroloji
kitaplarının bulunması, yönetimde bulunan bazı İranlı aileler ve Bağdat’taki
Farsça konuşan nüfusun varlığından hareketle Gutas Abbasi devlet
ideolojisinde Zerdüştçü kültüre ait imparatorluk ideolojisinin etkilerini görmeye
çalışıyor. Sasani kültürünün bilgiye bakışını ve dini bir amaç olarak kullanıldığını
vurgulayan yazar, toplum içinde Hıristiyanlar ve Yahudilerin bu hareketi
desteklediklerini, Arapların ise harekete İranlılar kadar ideolojik bakmadıklarına
işaret ediyor. Siyasal ideolojiyi astrolojik tarih okuma çalışmalarıyla birleştirmeye
çalışan yazar Sasani kökenli bu okumanın Abbasi yönetimi için siyasi meşruiyet
amaçlı kullanıldığını, devlete yönelen muhalefetin bu yöntemle etkisinin
azaltılmaya çalışıldığını ifade ediyor. Gutas bu okumayla Abbasi yönetimini
göğün takdiriyle başa geldiğine ve Sasaniler’in bir mirasçısı olduğuna,
Abbasilerin bir geleneğin devamı olarak gösterilmeye çalışıldığına işaret ediyor.
Bağdat şehrinin şekli üzerinden yapılan değerlendirmeler, Eukleides (Öklid)
matematik sisteminin kullanıldığını ve halifenin eski mirasa yoğun bir ilgisinin
var olduğu mesajının verilmeye çalışıldığını ifade ediyor. Buradan Beytü’lHikme
kavramını incelemeye yöneliyor.
Yazar Beytü’l-Hikme kavramının İran kültürüne ait bir kavram olduğunu,
Sasani kralları için hazırlanan ve tarihi bilgi, savaş raporları içerikli yazıların
bulunduğu eserleri kapsayan bir krallık kütüphanesi anlamında kullanıldığına
ifade ediyor. Abbasi sarayında kurulduğu belirtilen Beytü’l-Hikme’nin, yaygın
düşüncenin aksine çeviri hareketiyle ilgisi olmadığını, Sasani tarihi ve kültürü
üzerine Farsça’dan çeviriler yapılan bir büro olduğunu, çeviri hareketiyle
ilgisinin ise ancak teşvik edici bir rol olabileceğini iddia ediyor. Dolayısıyla
Gutas’a göre Beytü’l-Hikme Yunanca’dan Arapça’ya çeviri yapılan bir merkez
olma özelliğine sahip değildir.
Mehdi ve Oğulları ara başlığı altında Gutas Mehdi döneminde Aristo’nun
Topikası’nın çevrilmesinin nedeni nedir? sorusunu sorarak dinler arası ilişkiler
bağlamında gelişen diyalog ve söylemler çerçevesinde çeviri hareketinin
uygulamalarının nedenini görmeyi amaçlıyor. Bu sorunun cevabını Abbasi
devletinin siyasal uygulamaları içinde görmeye çalışan yazara göre, İslam’ın
evrenselliği iddiasını dile getirerek yola çıkan Abbasiler, Mehdi döneminde
çıkan sapkın ve dinden dönenlere karşı İslam dinini dayatıcı uygulamalarda
bulunmuşlardır. Bunun sonucunda karşıt gruplar olan Maniheistler, Yahudiler
246
ve Hıristiyanlar harekete geçer. Hıristiyanların dinler arası diyalog çerçevesinde
tecrübeli olmaları ve reddiye yaparken kullandıkları yöntemler halifeyi onlara
karşı daha etkili yöntemlerin kullanılması gerektiği yönünde tedbir almaya
götürür. Bu bağlamda cedel metodunun verildiği bir eser olan Topika Arapçaya
çevrilmiştir. Teolojik tartışmaların İslam’ın ilk dönemlerinde siyasal ve
toplumsal gelişmeler ilişkisinde geliştiğini, tartışmaların hilafet ve inançsızlık
konularını içerdiğini ifade eden yazarın izlediği soru bu somut tartışmaların nasıl
olup ta soyut teolojik tartışma boyutuna kaydığıdır. Yazar ‘zendeka’ kavramının
İslam’a geçen aydın grupların bazı konularda dualist sistemlere başvurmaları
neticesinde geliştirdikleri cevaplarla ilişkili olarak doğduğuna vurgu yapıyor.
Örneğin kozmolojiyle ilgili konular teolojik tartışmalar bu ilişkiye konu
olmuştur. Bunu takiben kozmolojiyle ilgili Yunan’ca kaynaklara ihtiyaç
duyulmuş ve Aristo’nun Fizik’i de çevrilmiştir.
Me’mun dönemi çeviri hareketini iç ve dış politika bağlamında inceleyen
Gutas Me’mun döneminin iç karışıklıkları ve merkezi otoriteyi güçlendirme
çalışmalarını özetliyor. Buna göre Me’mun, siyasi amacına yönelik olarak Sasani
siyaset ideolojisini kullanır. Mihne hadisesini merkezi politikayı din bazlı
güçlendirme çabası olarak okuyan yazar, Me’mun’un halife ve entelektüel sınıfın
otoritesine dayalı bir dini yargı odağı oluşturmayı hedeflediğini ifade ediyor.
Yazar çeviri hareketini Me’mun’un başlatmadığına dikkat çekerek bu
hareketi nasıl kullandığına işaret ediyor. Bununla ilişkili olarak Me’mun’un çeviri
hareketini Bizans’a yönelik bir siyaset olarak kullandığına işaret ediyor. Gutas
Bizans’ın eski Yunan mirasına sahip çıkamaması sebebiyle felaketlerle
karşılaştığı, akıl dışılığa yönelmesinin siyasal durumunu kötüleştirdiği yönünde
mesajlar verdiğini vurguluyor. Aslında mesaj, Müslüman halka karşı çeviri
hareketinin meşruluğunu kanıtlamaya yönelik bir amaç taşıyordur. Hareket
Bizans’la aynı akıbeti yaşamamak için bir reçetedir.
Çeviri hareketinin iç politikadaki yerini inceleyen yazar Memun’un gördüğü
Aristo rüyasıyla merkezi otorite ile entelektüel kesimin kontrolü arasındaki
ilişkiyi görmeye çalışıyor. Rüyayı Me’mun’un Mutezile yanlısı olması yönünde
değerlendiren yazar, dönemin Kur’an ve Sünnet karşısında rey’in konumu
tartışmalarıyla ilişkisini kurup, toplumda aklın otoritesinin sağlanması yönünde
bir siyaset olduğunu savunuyor. Böylece toplumda felsefenin ve Aristo’nun
otoritesi sağlanmaya çalışıldığını iddia ediyor.
Gutas Uygulamalı ve Teorik Bilginin Hizmetindeki Çeviri başlıklı bölümde çeviri
hareketinin toplumsal nedenlerini incelemeye girişiyor. Toplumun yapısını
farklılaşması ve pratik bilgiye ihtiyaç hissettiğini, bunun dışında oluşum
247
aşamasındaki felsefe ve bilimin teorik bilgi talep ettiğini ifade ediyor. Yazar bu
amaçla astroloji, matematik, astronomi ve tarımla ilgili istekler doğrultusunda
çeviriler yapıldığını ve bunlara ilave olarak pek çok Arapça eserin yazıldığına
işaret ediyor. Yazara göre önceki eserler de daha doğru bir şekilde çevrilmeye
çalışılmıştır. Mesleki eğitim amaçlı olarak devlet kademesindeki katiplerin
eğitimi için matematik, geometri, cebir gibi alanlarda çeviriler yapılmıştır. Ayrıca
simyaya ait çeviriler de yapılmıştır. Çeviri hareketine devlet desteğinin olması
çevirilerin süreklilik arz etmesine neden olmuş, mevcut ilimlerde derinleşme ve
incelemeleri artırmıştır.
Hamiler Çevirmenler ve Çeviriler başlığı altında yazar çevirileri destekleyen
grupları ve aralarındaki ilişkileri belirlemeye çalışıyor. İlk grup Abbasi halifeleri
ve ailesi, ikinci grup saraylılar, üçüncü grup devlet memurları, dördüncü grup
ise bilginler ve bilim adamlarıdır. Ayrıca Abbasi toplumundaki etnik ve dini
gruplar da hareketi destekliyorlardır. Çevirmenler ve çeviriler alt başlığı altında
yazar çeviri yapanların ve çevrilen eserlerin özeliklerini veriyor. Pehlevice
eserleri Müslüman olmuş İranlılar, Yunanca ve Süryanice eserleri ise kilise
mensubu ortodoks Yakubi ve Nasturiler çevirmişlerdir. Arap bilimi ve felsefe
geleneğinin geliştiği bu dönem Gutas’a göre çevirilerin acilen yapılmasına neden
olmuştur. Bu çeviriler daha sonra gözden geçirilmiştir. Çeviriyi yapanlar maddi
amaçlı olarak bu işi yaptıkları için daha sonraki dönemlerde kendilerini eğitme
zorunluluğu duymuşlardır.
Çeviri Bütünlükleri ve İncelenmesi alt başlığı altında Gutas çeviri hareketinin
yönünü belirlemede çeviri bütünlükleri olarak ifade ettiği dört gruptan
bahsediyor. Bunlar Huneyn ve yardımcılarının çevirdiği eserler, Kindi ve
çevresindekilerin çevirdikleri, Aristo’nun Organon çevirileri ve Eukleides’in
eserleridir. Yazar bu grupların çeviri teknikleri ve tekniklerinin gelişiminin
farklılık arz ettiğini ifade ediyor. Gutas çevirilerin çizgisel bir aşama takip
etmediğini, her bir bütünlüğün kendi içinde gelişim gösterdiğine dikkat çekiyor.
Çeviri ve Tarih başlığı altında yazar çeviri hareketinin getirdiği gelişmeleri
incelmeye çalışıyor. Çeviri hareketi iki yüzyıl sürmüş ve 1000 yılından sonra
sona ermiştir. Bunun nedeni yazar hareketin Bağdat’ın merkezinden
imparatorluğun geneline yayılmış olmasına bağlıyor. Çevrilen eserler artık
toplumsal ve bilimsel özelliklerini yitirmiş, kendilerine ihtiyaç duyulmaz
olmuştur. Bu eserlere karşı eleştiriler yazılmaya başlanmıştır.
Çeviri Hareketine Çağdaş Tepkiler alt başlığını iç ve dış tepkiler olarak ayıran
yazar, Emevi kaynaklı eleştirileri dış kaynaklı ve siyasal amaçlı görüyor. Ayrıca
Malikî hukukçular da bu eserlerin İslam’a zarar verdiğini iddia etmişlerdir. İç
248
tepkiler ise Bağdat’taki toplumun tabanını oluşturan farklı pek çok grubun
ideolojik yaklaşımları ile ilgili olarak gösterdikleri tepkilerdir. Mihne hadisesini
bu ilişkide yorumlamaya çalışan yazar politikanın tam tersi bir sonuç verdiğine
işaret ediyor. Hadiseler çeviri hareketini etkilememiş fakat eğitim politikası
üzerinde etkili olmuştur. Yazar onuncu yüzyıldan sonra çeviri hareketinin
tamamlanmasıyla birlikte İslam hukukunun toplumda yer etmesi ile bazı
çevirilerin müfredatın içine girdiğini ifade ediyor.
Gelecek Kuşaklara Miras alt başlığı altında Gutas İslam Ortodoksluğu
kavramı altında İslam dünyasında Yunan bilimine karşı çıkıldığı yanlış görüşünü
irdelemeye çalışıyor. Bu bağlamda yazar Goldhizer’in Hanbelilere ilkçağ
bilimine karşı gelen akıl karşıtı imajını vermeye çalıştığını ve onun Ortodoks
kavramıyla tam olarak neyi ifade ettiğini belirtmediğini vurguluyor. Goldhizer’in
kastettiği dönemdeki felsefe ve bilim çalışmalarına ışık tutarak bu döneme ait
Goldhizer’in iddialarındaki çelişkileri ortaya çıkarmaya çalışan yazar, Osmanlı
okulunun çalışmalarına değinerek bilimsel canlılığın sürekliliğini göstermeyi
amaçlıyor.
Yabancı Topraklardaki Miras alt başlığı altında Gutas çeviriye konu olan din
dışı Yunanca eserlerin sekizinci yüzyılda Bizans ve İslam alemindeki durumunu
incelemeye çalışıyor. Gutas bu dönemde yazılan Yunanca eserlerin yazı
üsluplarını takip ederek dokuzuncu yüzyılda farklı bir el yazısıyla
çoğaltıldıklarını işaret ediyor. Bu dönemde Bizans’ta bu eserlere yönelik ilginin
nedenini inceleyen yazar Bağdat’ta din dışı Yunanca eserlere olan ilginin
Bizans’ta bilindiğini iddia ederek Bağdat’ta çevrilen eserlerle, Bizans’ta
çoğaltılan eserler arasında ilişki kurmaya çalışıyor. Bununla ilişkiyi bir tablo
yardımında vermeye çalışıyor. Yunan yazıcıların, Bizans’ta rağbet görmeyen
eserleri Bağdat’a taşıdıklarını iddia ediyor. Çeviri hareketinin maddi cazibesinin
bu eserlerin Bağdat’a gelmesini kolaylaştırdığını ifade ederek Bizans-Bağdat
ilişkisini çeviriler bağlamında görmeyi deniyor.
Sonsöz’de yazar eserin ona sahip olan toplumla onu çeviren toplum için
farklı bir alanı ifade ettiğine değiniyor. Medeniyetler arası bilgi akışı ve bu akışın
sürekliliğinin görülmesinin ana gaye olduğuna vurgu yapan Gutas oluşan her bir
kültürün zaman ve yerinin niçin o ana ve yere has olduğunun nedenlerini
bulmak için kitap içinde değinmeye çalıştığı ayrıntılar ilişkisinde
anlaşılabileceğine işaret ediyor. Sosyal, siyasal ve ideolojik nedenlerin bu
ayrıntıları gizlediğine ve bunların gözden geçirilmesi gerektiğine vurgu yapıyor.
Uluslararası büyük bir görevi yerine getiren hareketin, düşüncenin medeniyetler
arasında nasıl aktarıldığının güzel bir örneğini verdiğine işaret ediyor.
249
Gutas kitabın sonunda Arapça’ya Çevrilen Yunan Eserleri başlığıyla verdiği
ekte, konuyla ilgili araştırmalara kaynaklık edebilecek bir de kaynakça veriyor.
Gutas’ın çalışmasını İslam Düşüncesi kaynaklarının tespiti konusunda
önemli bir yere sahip olan Çeviri Hareketinin incelenmesine özel bir katkı
olarak değerlendirilebiliriz. Özellikle dönemin tartışma konularının tespiti adına
önemli veriler sunduğunu ifade edebiliriz. Beytü’l-Hikme’nin çeviri hareketinin
merkezi olarak kabul edildiği yaygın düşüncenin aksine, sadece bir büro özelliği
taşıyan, sarayın küçük bir birimi olarak değerlendirmesinin konuyla ilgili önemli
bir farklılaşma olduğunun ifade etmek gerekir. Beytü’l-Hikme’nin işlevi
noktasında bu derece bir farklılaşma yazarın döneme dair yaptığı siyasal
okumayla anlamlı kılınmaya çalışılıyor. İddianın değerinin tespit edilmesi adına
her iki görüşün, kaynaklar temelinde bir karşılaştırmaya tabi tutulmasını tavsiye
edebiliriz. Hareketin başlama nedenlerinin tespitinde sunduğu siyasal ilişkiler de
özel bir değerlendirme konusu olabilir. İşaret ettiğimiz bu noktalar bağlamında
eserin konuyla ilgili yapılacak diğer çalışmalar için önemli bir veri tabanı
sunduğunu işaret etmek yerinde olur.

Konular