EL-KASÎDETU’T-TANTARÂNİYYE

bilimname III, 2003/3, 153-160
EL-KASÎDETU’T-TANTARÂNİYYE
Tacettin Uzun
Prof. Dr., Selçuk Ü. İlahiyat F.
tacuzun@yahoo.com
Arap Edebiyatı’nda el-Kasîdetu’t-Tantarâniyye adıyla meşhur bir kasîde vardır.
Bu, Bağdatlı şair Ahmed b. Abdurrezzak et-Tantarânî (Öl.485/1092) tarafından
Selçuklu veziri Nizâmülmülk’ü medhetmek için yazılmıştır. et-Tantarânî,
Nizâmülmülk zamanında Bağdad’daki Nizâmiye Medresesi’nde müderrislik yapmıştır.
Ayrıca Nizâmülmülk’ün yakın dostuydu. Onun birçok eser ve şiiri vardır.
Kasîde 35 beyitten oluşmaktadır ve en bariz özelliği çift kafiyeli olmasıdır. Birçok
kişi tarafından da şerhedilmiştir.
Bu makalede biz, kasîdeyi yazan şairi tanıtmaya ve kasîdenin özelliklerini belirtmeye
çalıştık. Daha sonra Arapça’sını ve Türkçe tercümesini verdik.
Arap Edebiyatı’nda el-Kasîdetu’t-Tantarâniyye adıyla meşhur bir kasîde vardır.
Adı geçen kasîde, Bağdatlı şair, Mu’înuddîn Ahmed b. ‘Abdurrezzâk et-Tantarânî
(Öl.485)1
tarafından Selçuklu veziri Nizâmülmülk’ü2
medhetmek için yazılmıştır.3
etTantarânî,
Nizâmülmülk zamanında Bağdad’daki Nizamiye Medresesi’nde4
müderris-
1
Ölüm tarihi, Brockelmann’a göre; 480/1087 dir. (GAL, I/292; Leiden, 1943, E.J. Brill).
2
Nizâmülmülk Hasen b. ‘Ali b. İshâk et-Tûsî (1018-1092). Büyük Selçuklu Devleti’nin ünlü veziri ve orta
çağ İslâm dünyasının en tanınmış devlet adamıdır. Horasan’da Tûs şehrine bağlı Nûkân kasabasında
doğdu. Daha küçük yaştayken bilgisi, zekâsı ve çalışkanlığıyla dikkat çekti. 1063 de Alp Arslan’ın veziri
oldu. Alp Arslan 1064 Selçuklu sultanı ilân edilince de Nizâmülmülk, bu büyük devletin baş veziri mertebesine
kendiliğinden yükselmiş oldu. Ölümüne kadar, 29 yıl Büyük Selçuklu Devleti’nin vezirliğini
aralıksız yürüttü. Alp Arslan ve oğlu Melikşah’ın vazgeçilmez yardımcısı olmuştur. Devlet teşkilatında,
idarî, malî ve askerî alanlarda aldığı tedbirler ve getirdiği düzenlemelerle Büyük Selçuklu Devleti’ni orta
çağın en sağlam teşkilâtlı bir devleti haline getirmiştir. İslâm dünyasının büyük bilginlerini Hemedan,
Rey, Herât, Isfehan, Nîşapur, Belh, Merv vb. şehirlerde kurdurduğu Nizamiye medreselerinde toplayarak
Büyük Selçuklu Devleti’ni ilmin her dalına değer veren ve koruyan yüksek bir kuruluş haline getirmiştir.
Nizâmülmük, âlim ve edip bir zattı. Farsça ve Arapça şiirleri vardır. Devlet idaresindeki görüşlerini
açıklayan ve Siyâsetnâme adını verdiği bir de eser kaleme almıştır. 1087 ile 1092 yılları arasında
yazılan bu eser, Türk-İslâm devletlerinin idarî, malî, askerî, kültürel ve sosyal yapılarını belirttiğinden,
öteden beri dikkat çekmiş ve hemen hemen bütün Batı dillerine ve Türkçe’ye tercüme edilmiştir.
Nizâmülmülk 485 yılında Isfahan’a giderken, bir suikast sonucunda ölmüştür (Şemseddîn Sami, Kâ-
mûs-i A’lâm, İstanbul, 1306, Maarif Nezareti, VI/4587, 4588; İsmet Parmaksızoğlu, Nizâmülmülk, Türk
Ansiklopedisi, Ankara, 1977, Milli Eğitim Basımevi, XXV/299-300). 3
Katip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, İstanbul, 1362/1943, Maârif Vekâleti, II/1340; İsmail Paşa el-Bağdâdî,
Hediyyetu’l-ârifîn, İstanbul, 1951, I/80; ez-Ziriklî, Hayruddîn, el-A’lâm, Beyrut, 1980, I/145;
Brockelmann, GAL, I/292; GAS, I/446; Ömer Rıza Kehhâle, Mu’cemu’l-muellifîn, Beyrut, Mektebetu’lMusennâ,
I/272.
4
Nizâmiye Medresesi: Nizâmülmülk tarafından Bağdad’da kurulan ve 1067 yılında öğrenime açılan bir
medresedir. Zengin kütüphanesi ve Şafiî fıkhına göre düzenlenen proğramı bir yana, Nizâmiye Medre-
154 Tacettin Uzun
lik yapmıştır.5
Ayrıca Nizâmülmülk’ün yakın dostuydu. Birçok eser ve şiir bırakmış-
tır.6
Devletşah: “Şairlik onun en önemsiz meziyetlerindendi”7
der. Bundan, onun
diğer yönlerinin daha güçlü olduğu anlamını çıkarmak mümkündür.
et-Tantarânî’nin hayatı hakkında, kaynaklarda, bunlardan başka bilgiye rastlanmamaktadır.
Öyle olunca, şimdi meşhur kasîdesi hakkında bilgi vermek istiyoruz.
Yukarda belirttiğimiz gibi, bu kasîde Nizâmülmülk’ü medhetmek için yazılmış-
tır. Kasîde içinde yer alan medih ve nitelemelerdeki mübalağalardan olsa gerek bu
kasîdenin Hz. Peygamber için yazılmış olduğu da ileri sürülmüştür. Nitekim Hz.
Peygamber hakkındaki kasîdelerin toplandığı pek çok matbu ve yazma mecmuaya
bu kasîdenin alınmış olduğunu görüyoruz. İbrahim b. Muhammed el-Yalvâcî’nin,
Mecmûatu’l-kasâid fî hakki nebiyyina ve şefî’ına Muhammed sallallahu ‘aleyhi ve
sellem (İstanbul, 1265) adlı eserini örnek verebiliriz.8
Hatta bu zat kasîdenin tercü-
mesinde “Ey Rasul!” ifadesini kullanmıştır.9

Kasîdenin en bariz özelliği çift kafiyeli olmasıdır. Keşfu’z-zunûn’da10: “Tarsî’li11
ve kendi tarzında benzeri olmayan cinaslı
12 bir kasîdedir” denilmektedir. elYalvâcî’nin
tercümesini yaptığı nüshada, kasîde hakkında tercî’î13 ifadesi kullanılmış-
sesi’nin en büyük özelliği, o güne kadar gelişi güzel gayret ve masraflarla yapılan öğrenimin devletçe
güven ve kontrol altına alınmış olmasıdır. Nizâmiye Medresesi ile doğan yeni tip medreselerde öğrenciler
için yurtlar, kütüphane, banyo, yemekhane ve hastane ile, öğrencilere ödenen burs gibi, masrafları
karşılayacak vakıf tesisler kurulmuştur. Nizâmiye medresesi ile öğrencileri yedirip içiren ve barındıran
dört yıllık yüksek öğrenim veren bir okul şekli doğmuş oldu. Bağdad Nizâmiye Medresesi dışında, başka
şehirlerde de medreseler açılmıştır (İsmet Parmaksızoğlu, Nizâmiye Medresesi, Türk Ansiklopedisi, Ankara,
1977, Milli Eğitim Basımevi, XXV/298). 5 Şemseddîn Sami, Kâmûs-i A’lâm, İstanbul, 1306, IV/3018. 6
Devletşah, Tezkiretu’ş-şuarâ, tercüme: Necati Lugal, Ankara, 1963, Milli Eğitim Basımevi, s. 51;
Şemseddîn Sami, IV/3018. 7
Devletşah, s. 51. 8
M. A. Yekta Saraç, Şeyhülislam Kemal Paşazade, İstanbul, 1995, Risale Basın-Yayın, s. 82. 9 İbrahim b. Muhammed el-Yalvâcî, Mecmûatu’l-kasâid fî hakki nebiyyina ve şefî’ına Muhammed
sallallahu ‘aleyhi ve sellem, İstanbul, 1265, s.33 10 Kâtip Çelebi, II/1340;
11Tarsî’: Buna murassa’ seci denilir. Şiirde iki mısradaki her bir lâfzın, diğer mısradaki
mukabili olan lâfızla hem vezin hem de kafiye yönünden denk olmasıdır. (Hikmet
Akdemir, Belâğat Terimleri Ansiklopedisi, İzmir, 1999, Nil Yayınları, s.317).
12 Cinâs: Manaları farklı, yazılışı veya söylenişleri aynı yahut benzer olan kelimelerin bir arada kullanılmasıdır
(Akdemir, s.22).
13 Tercî’: Birinci kıtanın son beytinin, onu takip eden her kıta sonunda tekrar edilmesine
denilir. (Mecdî Vehbe- Kâmil el-Muhendis, Mu’cemu’l-mustalahâti’-‘arabiyye
fi’l-luğati ve’l-edeb, Beyrut, 1984, Mektebetu Lubnân, s. 94).
el-Kasîdetu’t-Tantarâniyye 155
tır. Böylece o, Arap edebiyatında musammat14 olarak adlandırılan nazım şekline
daha fazla uymaktadır.15
Devletşah da: “ et-Tantarânî, bu kasîdede pek çok sanat göstermiştir” der.16
Kaside 35 beyit olup muhtevası itibariyle nesib, gazel, medih ve dua gibi klâ-
sik kasîde yapısını bünyesinde taşır. Bununla birlikte bu manzume aslında bendlerle
yazılmıştır. Bu nazım şekli Arap edebiyatındaki kasîde şekline pek uymamaktadır.
Dolayısıyla bu şiire kasîde adı verilişi, kasîde adının geniş anlamda kullanılarak
medih konusunu işleyip Nizamülmülk için yazılmış olmasından ileri gelmiş olabilir.17
Kasîde birçok kişi tarafından şerhedilmiştir. El-Behiştî el-İsferâînî (Öl. 749),
bunlardan biridir.18
Vezni, bahr-i remel-i müsemmenin mahzuf şekli yani failatün aslî cüzünün
sonundaki sebeb-i hafîfin yani “tün”ün düşürülmesiyle kalan “failâ” unsurunun yerine
“failün” cüzünün konulmuş şeklidir. Burada dikkat çeken husus şairin Arapça
yazdığı kasîdesinde vezin olarak Acem aruz tarzını benimsemiş olmasıdır. Hecez,
Remel ve Recez bahirlerinin Arap aruzundaki ideal ölçüsü altılı (müseddes-beyitte
altı cüzün bulunması) olduğu halde bu bahirler Acem aruzunda sekizlidir
(müsemmen). Şairin kasidesinde bu vezni kullanmasını kendisinin veya övdüğü
kimsenin yahut da her ikisinin Arap olmayışına bağlanabilir.
Kafiyesi müterâdif yani birbirini takip eden iki sakin harften müteşekkildir.19
et-Tantarânî ve kasîdesi hakkında verdiğimiz bilgilerden sonra, kasîdenin metin
ve Türkçe tercümesine geçiyoruz.20
14Musammat: Kıtalardan (bend) oluşan Arapça kasîde. Her kıta, son şatır (mısra)
dışında, kafiyeleri aynı, dört veya daha fazla şatırdan oluşur. (Mecdî Vehbe- Kâmil
el-Muhendis, s. 94). Murabba’, muhammes, museddes vb. denilen nazım şekillerinin
hepsine birden Araplar, “Musammat” adını vermişlerdir. (Tahir-ül Mevlevî, Edebiyat
Lügati, İstanbul, 1973, Enderun Kitabevi, s.109) 15 Saraç, s. 83.
16 Devletşah, s. 51. 17 Saraç, s. 82.
18 Kâtip Çelebi, II/1340. Şeyhülislâm Kemal Paşazade de, Tantarâniyye kasîdesini tercüme edenler
arasındadır. Ancak o, kasîdenin özünü, manasını korumakla beraber kuru bir tercüme, mana aktarımı
yoluna gitmemiş beyitleri bir nevi şerhederek manaya zenginlik kazandırmıştır. Belki de manzumenin
bazı nüshalarda şerh olarak nitelenmesi bundan dolayıdır ( Saraç, s. 83). 19 Saraç, s. 83.
20 Kasîdenin metnini, Süleymaniye Kütüphanesi, Feyzullah Efendi, 4369, Musalla Medresesi, 2030/151
yazmalardan ve İbrahim b. Muhammed el-Yalvâcî’nin, Mecmûatu’l-kasâid fî hakki nebiyyina ve şefî’ına
Muhammed sallallahu ‘aleyhi ve sellem (İstanbul, 1265) adlı eserinden yararlanarak yazdık.
156 Tacettin Uzun
القصيدة الطنطرانية
بسم االله الرحمن الرحيم
يا خَلِيَّ البالِ قد بَلْبَلْتَ بالبِلْبالِ بَال بالنوَى زَلْزَلْتَنِي والعقلُ في الزِّلْزَالِ زَال
Ey gamsız! Gönlümü üzüntüye boğdun. Ayrılığınla beni sarstın ve o yüzden
aklım bu sarsıntıda kayboldu.
يا رَشِيقَ القَدِّ قَدْ قَوَّسْتَ قَدِّي فاسْتَقِمْ في الهَوَى وافْرُغْ فقَلْبِي شَاغِلُ الأشْغالِ غال
Ey servi boylu! Belimi büktün. Sevgi konusunda doğru ve dürüst ol. Artık
böyle şeylerle uğraşma. Sevgiyle çok meşgul olan kalbim dayanamayıp helak oldu.
يا أَسيلَ الخَدِّ خَدَّ الدَّمْعُ خَدِّي في النَّوَى عَبْرَتِي وَدْقٌ وعَيْنِي منكَ يا ذَا الخَالِ خَال
Ey yanağı yumuşak ve pürüzsüz! Ayrılığın yüzünden akan göz yaşlarım yana-
ğımda izler oluşturdu. Ey benleri olan! Gözüm ve göz yaşım, ayrılığından dolayı
yağmur gibi yağar oldu.
آم تَسْقِي زُمْرَةَ العُشَّاقِ غَسَّاقَ الجَوَى آَم تَسُوقُ الحَتْفَ من سَاقٍ عَن الخَلْخَالِ خَال
Sen nice aşıkların gönlünü serinletirsin. Nice kişiyi, halhalsız olarak helâke
götürürsün.
إنَّ قَلْبِي في خُمَارٍ هَاجَ من سَكْر الهَوَى فاسْقِنِي من فِيكَ خَمْراً فيه آالسلسال سال
Gönlüm, aşk sarhoşluğuyla kendinden geçti. Bana, ağzından selsal21 gibi akan
içki sun.
لُحْتَ من وَجهٍ جَمِيلٍ جُمْلَةَ العُشَّاقِ شَاق جُدْ بِتَقْبيلٍ إِلَيْهِ قَلْبُ ذِي المُشْتَاقِ تَاق
Güzel bir yüzle göründüğün için, bütün aşıkların seni arzuladılar. Ona bir ö-
pücük ikram et, çünkü onun kalbi özlem duymaktadır.
يا غَزَالاً قَدُّهُ في المَشْيِ آالأرْماحِ ماح رِيقُهُ رَاحٌ ومَا في غَيْرِ تِلْكَ الرَّاحِ رَاح
Yürürken boyu mızraklar gibi dimdik olan ceylan gözlü! Onun tükürüğü hoş
bir içecektir, o can verir. Onun dışında rahat ettirici bir şey yoktur,
لَمْ يَزَلْ يَرْتَاضُ في جَنَّاتِ عَدْنٍ مَنْ جَنَى مِنْ جَنْيِ بُستانِ خَدٍّ منك آالتُّفَّاحِ فَاح
21 Selsal: Soğuk, tatlı ve hafif su.
el-Kasîdetu’t-Tantarâniyye 157
Meyve toplayan devamlı Adn cennetlerindedir. Senin gül yanağının meyvesini
toplamaktan dolayı, o, elma gibi güzel bir koku saçar.
قَطُّ مَا أَفْرَحْتَنِي مُذْ بالأَسَى أَبْرَحْتَنِي سُرَّ صَبّاً مُذْ غَدَا في الحُزْنِ ما في الرَّاحِ رَاح
Bu sevdaya kaptırdığından beri, beni hiç sevindirmedin, hep üzdün. Memnun
et. Üzüntü içinde olduğum için, hiç rahatım yok.
قَدْ آَتَمْتُ الحُبَّ في قَلْبِي زَمَاناً فاعْتَدَى دُرُّ جَارِي أَدْمُعِي بالسِّرِّ آالمِصْبَاحِ باح
Sana olan sevgimi, gönlümde uzun bir süre gizledim. Sonunda gözümden
yaşlar aktı ve sırrım karanlıkta ışık veren lamba gibi ortaya çıktı.
من يلُمْنِي في هَوَى الحُورِ الغَوَانِي قَدْ غَوَى إِنَّ هذا الأمْرَ لي من ربِّي الفَتَّاحِ تَاح
Güzel hurileri sevmekten dolayı beni kim kınarsa, yanılır. Çünkü bunu bana
Fettâh olan Rabbim verdi.
نَجِّنِي عما أُقَاسِي إِنَّ حَتْفِي الآنَ آن لِنْ لنا قَلْباً فَقَاسِي القَلْبِ للخُلانِ لاَن
Çektiğim dertten beni kurtar. Artık ölümüm yaklaştı. Bize yufka yürekli ol.
Katı yürekli olan, dostlara karşı yumuşaktır.
في عِرَاضِ الوَصْلِ عَانِي الهَجَرِ آالغَدَّارِ دار لا تَرَحَّلْ في الحَشَى من آَثْرَةِ الأسْفَارِ فَار
O, sevgiliye kavuşma alanlarında, ayrılmak isteyen, hiç insafsız gibi dolaşıp
duruyor. Gitme, çok yolculuk yapmaktan, karın içindeki organlar yerinden oynadı.
لَمْ تَزَلْ تَزْوَرُّ آِبْراً منك عني جانِباً لا تَجَبَّرْ فالفَتَى من قَلْبِهِ الجَبَّارِ بار
Kibirlenerek, benden devamlı yüz çeviriyorsun. Kibirlenme, yiğit, öğüt ve şefkat
kabul etmeyen kalbiyle tecrübe kazanır.
مُذْ شَدَدْتُ الوَسْطَ مُغْتَرّاً بزُنَّارِ الهَوَى لم أزَلْ في النَّارِ والأوْلَى بذِي الزُّنَّارِ نَار
Aldanarak, aşk zünnarını
22 belime bağladığımdan beri, devamlı aşk ateşi içindeyim.
Zünnar kuşanan mutlaka ateşi hakeder.
تَاهَ قَلْبي إِذْ أَتَاهُ من تَبارِيحِ الجَوَى مَا أَفَاقَ القَلْبُ مُذْ من طَرْفِكَ السَّحَّارِ حَار
Aşkın sıkıntı ve zorlukları gelince kalbim şaşırdı. Kalp, senin büyüleyici bakı-
şından beri kendine gelemedi, ne yapacağını şaşırdı.
22 Zünnar: Hıristiyan papazlarının kuşandığı kuşak.
158 Tacettin Uzun
ذَرْ هَوَى الغِزْلانِ واخْتَرْ مَدْحَ صَدْرٍ مَاجِدٍ جَائِدٍ قَرْمٍ سَرِيٍّ عن شِعارِ العَارِ عَار
Dilberleri sevmeyi bırak; şerefli, cömert, efendi, asîl ve utanç vesilesi bir kusuru
olmayan kişiyi övmeyi tercih et.
سَيِّدٍ في آُلِّ خَطْبٍ سَادَةَ الآفَاقِ فَاق أَيِّدٍ في الدِّينِ بَلْوَاهُ إِلىَ الفُسَّاقِ سَاق
Sen yine her hal ü kârda efendi olan ve bütün memleketlerin efendilerinden
üstün olan, dine destek veren, fasıklarla savaşmaya devam eden kişiyi övmeyi tercih
et.
فَخْرُ دِينِ االلهِ من جَدْوَاهُ في الإنْعامِ عام وهو من جِنْسِ المَعَالِي آَثْرَةَ الإآْرَامِ رَام
O, Allah’ın dîninin övünç duyduğu kimsedir. O, herkese iyilik etmiştir. İyili-
ğinden kimse mahrum kalmamıştır.Kendisi büyükler sınıfındandır. Onun istediği çok
vermektir.
نَصْرُ رَاياتِ الهُدَى سَبَّاقُ غَاياتِ النَّدَى عَادِلٌ هِنْدِيَّةٌ العادي عن الغُشَّامِ شَام
O, hidayet sancaklarına yardımcı ve destek olandır. Cömertliğin sınırlarını a-
şandır. Kendisi âdildir ve keskin kılıçtır. Çektiği kılıçla, zalimleri zulmünden vazge-
çirmiştir.
ضَيْغَمٌ من دَأْبِهِ إِرْغَامُ ضِرْغَامِ الشَّرَى بَاسِلٌ حَمْسٌ إِلَى ضَرْبِ الطُّلا والهَامِ هَام
O aslandır. Onun vazgeçemediği huyu, azgın aslanı (düşmanı) ele geçirip
burnunu yere sürtmektir. O, kol bacak ve kafa vurmayı çok isteyen cesur bir yiğittir.
مُوتِمُ الأبْنَاءِ في الهَيْجَاءِ عن آباْئِهم مُشْفِقٌ إِشْفَاقُه المَرْمُوقُ للأَيْتَامِ تَام
O, savaşta çocukları babasız bırakandır, müşfiktir, yetimlere gösterdiği büyük
şefkati tamdır.
صَامَ للمَعْبُودِ عن لَذَّاتِهِ لكنَّهُ ليسَ عن قَتْلِ الأَعَادِي مَجْذِمَ الصَّمْصَامِ صَام
O, mabut için, nefsine hoş gelen şeylerden vazgeçti. Ancak düşmanları öldürmekten
ve keskin kılıcı vurmaktan değil.
لَوْ رآه صَاحِبٌ عن صَنْعَةِ الكُتَّابِ تَاب أَوْ عَدَاهُ رُسْتَمٌ في مَوْضِعِ الإرْهَابِ هَاب
el-Kasîdetu’t-Tantarâniyye 159
Sâhib23 onu görseydi, yazarların sanatından (yazmaktan) vazgeçerdi. Yahut
Rüstem24 ona düşman olsa, savaş alanında ondan korkup karşısına çıkmazdı.
يا عَلِيماً عنده العَلاَّمُ ذُو الإرْشاَدِ شَاد زَاهِداً تَقْوَاهُ في دُنْيَاهُ للزُّهَّادِ هَاد
Ey âlim ve yol göstericilerin, yanında üstün ve değerli olduğu âlim kişi! Ey
takva ve zühdü, zahidlere kılavuz olan zahit!
يا نِظَامَ المُلْكِ يا فَخْرَ الوَرَى يا مَنْ إِذَا جَاءَهُ المُسْتَنْجِدُ المَظْلُومُ بالإنجاد جَاد
Ey Nizâmülmülk! Ey insanların övünç ve gurur duyduğu kimse! Kendisine,
yardıma muhtaç ve zulme uğrayıp yardım isteyen birisi geldiğinde, cömertçe yardım
eden!
أَصْبَحَتْ مَنْصُورَةً رَايَاتُ دِينِ المُصْطَفَى مِنْهُ واسْتَرْدَى جِهَاداً مَنْ إِلَى الإلْحَادِ حَاد
Onun gayretiyle, Mustafa’nın getirdiği dinin bayrakları muzaffer oldu ve dinsizliğe
dönen kimse helak oldu.
شَانُهُ اصفاد مَنْ وَالاَهُ من آلاَئِهِ واعْتَدَى شَانِيهِ في الأغْلاَلِ والأَصْفَادِ فَاد
Dostu olan kimselere, iyilik etmek onun şanındandır. Kendisini sevmeyenlerin
düşmanıdır ve onlar devamlı elleri ayakları bağlı olarak kalırlar.
يُرْعِدُ الأَطْوَادَ بالإيعَادِ حَتَّى إِنَّه لَوْ رَأتْهُ مَا اعْتَدَتْ من هَوْلِ ذِي الإيعادِ عَاد
O tehdidiyle dağları titretir. Öyle ki onlar tehdit sahibinin verdiği korkudan
dolayı düşmanlıktan vazgeçerler.
منه في نَادِي الأَعَادِي طَارِقُ الآجَالِ حَال مَا لَهُم مُذْرَاعَهُم من شِدَّةِ الأوْجَالِ جَال
Verdiği korkudan, düşmanların toplandığı yerlerde, ecellerin ziyaretçisi dola-
şır. Aşırı korkudan dolayı onlar mecalsiz bir haldedirler.
مُقْسِطٌ أَضْحَى ومنه منهل الإنْصَافِ صَاف قَاهِرٌ أَمْسَى عَلَى الأعْدَاءِ بالأحْجَافِ جَاف
O adaletlidir. Onun insaf pınarı tertemiz ve berraktır. O çok güçlüdür. Düş-
manları siler süpürür.
سَادَ والحُسَّادُ منه في انْحِطَاطٍ دَائِمٍ إِنَّ عُلْيَاهُ لهم آالزَّعْزَعِ النَّسَّافِ سَاف
23 Sâhib: Buveyhî veziri, meşhur âlim ve edip es-Sâhib b. ‘Abbâd (385/995) tır. 24 Rüstem: İranlı bir komutan. Kâdisiyye savaşında Sa’d b. Ebî Vakkâs tarafından yenilmiştir.
160 Tacettin Uzun
O efendidir. Hasetçiler ise ona göre, her zaman aşağılık bir haldedirler. Onun
üstünlüğü, onları her şeyi yıkan rüzgâr gibi savurur.
لم يَزَلْ يُعْطِي لِعَافٍ زَادَهُ أو طَارَهُ آثَرَ التَّقْديمَ والتَّأْخِيرَ في الإسْعَافِ عَاف
O her zaman isteyenin gıda ve ihtiyaçlarını verir. Önce isteyenlere yardım
eder, kendisi de bununla mutlu olur.
سُحْبُ أَقْطَارِ السَّمَا لَوْ لَمْ تَكْفِ مَا ضَرَّ إِذْ للوَرَى تَوْآَافٌ غَادِي آَفِّهِ الوَآَّافِ آَاف
Gökten yağan yağmur yeterli olmasa, zararı olmaz. Çünkü onun devamlı da-
ğıtan elinden çıkan nimet, bütün insanlara yeter.
دُمْ عَلَى رَغْمِ العِدَى وارْنَحْ بعَوْنِ العِيدِ في دولةٍ غَرَّاءَ فيها أَدْوَمُ الألطاف طَاف
Düşmanlara rağmen devam et ve içinde en büyük lütfun dolaştığı büyük devlette,
bayram neşesiyle rahat bir hayat sür.

Konular