İMAM GAZÂLÎ’DE HAKİKAT VE MECAZ

ANEMON
Muş Alparslan Üni̇versi̇tesi̇ Sosyal Bi̇li̇mler Dergisi
ISSN: 2147-7655
Cilt:1 Sayı:2 Aralık: 2013
Y 229
İMAM GAZÂLÎ’DE HAKİKAT VE MECAZ
TRUTH AND METAPHOR ACCORDING TO IMAM GHAZALI
Naci ÖZSOY*
Özet
Fıkıh, kelam, felsefe, mantık ve tasavvuf alanlarında eserler vermiş ve bu eserlerinde
konulu tefsirler yapmış olan İmam Gazâlî, dini ilimlerde kullanılan hakikat ve mecazın
vazgeçilmez ölçülerini bizlere vermiştir. Bu ölçüler ile yakîn bilgiye ulaşmak isteyen İmam
Gazâlî, doğru hareket edildiği takdirde Kur’an ve Hz. Peygamberin lafızlarına olan saygının
da pekişeceğini savunmaktadır. Zira hakikat ve mecazın doğru ölçülerle kullanılmamasının
kişiyi, Allah’a ve Hz. Peygambere söylemedikleri sözleri isnat etmeye kadar
götürebileceğinden, onu haram işlemeye ve bid’at ehli olmaya kadar sürükleyebileceğinden
bahsetmektedir. Bu çalışmanın amacı, İmam Gazâlî’nin hakikat ve mecaz konusundaki öl-
çüleri ile dini metinlere nasıl bakılması gerektiğini anlamaktır.
Anahtar kelimeler: İmam Gazâlî, Hakikat, Mecaz, Bilgi
Abstract
Imam Ghazali had created works on Islamic jurisprudence, euphemism, philosophy,
logic and sufism and he had generated hermeneutical interpretations in his works and thus,
he had given us the indispensable extents of truth and metaphor as mentioned in ecclesiastic
sciences. Imam Ghazali desired to reach close knowledge with these extents and he advocated
that respect for the words of Koran and Prophet Mohammad would solidify if acted
veraciously. He further alludes that for as much as truth and metaphor are not used along
with the accurate extent, this may lead to attributing to one words not uttered for Allah and
Prophet Mohammad and to execute illicit deeds and become infidel. The aim of this study is
to comprehend how religious texts should be viewed with the extents on truth and metaphor
of İmam Ghazali..
Keywords: Imam Ghazali, Truth, Metaphor, Knowledge
* Öğr. Gör., Muş Alparslan Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi, Arap Dili ve Belagati, e-mail:n.ozsoy@alparslan.
edu.tr
Özsoy, N. Anemon MŞÜ Sosyal Bilimler Dergisi. 1(2) 2013.
Y
230
Giriş
İmam Gazâlî kendisini anlatırken; “Eşyanın hakikatine varmak ve ulaşmak, işimin ve
ömrümün başlangıcından bu yana âdetim idi.” demektedir. Bu âdetinin kendi ihtiyarı ile
olmadığını, Allah’ın yaradılışına kattığı fıtri bir özellik olduğunu dile getirir.
Hakikat ve mecaz konusu, Arapça metinlerin anlaşılması ve yorumlanması için önemli
olmasının yanı sıra özellikle Fıkıh Usulcüleri açısından şer’i hükümler çıkarmak için
daha büyük bir önemi haizdir. Biz bu çalışmamızda, “el-Mustasfâ min İlmi’l-Usûl” gibi
Fıkıh Usulü üzerine yazdığı eserle, Eş’arî ve Şafiî mezheplerinde yetişmesine rağmen sırf
mukallit olmayıp zaman zaman ittibâ ve ictihâd derecelerine ulaşmış bir muhakkik olan
İmam Gazâlî’nin, sadece Fıkıh değil, Kelam, Felsefe ve Tasavvuf hakkındaki eserlerini de
inceleyerek, bu konu hakkındaki görüşlerini ve kullanım alanlarını tespit etmeye çalıştık.
Yakîn bilgiye ulaşmak amacı ile İmam Gazâlî, hakikat ve mecazın ölçülerini belirlemeye
çalışmıştır. Bu şekilde Kur’an ve Hz. Peygamber’in lafızlarına olan saygının peki-
şeceğini savunmaktadır. Eğer hakikat ve mecaz doğru anlamlandırılmazsa, Allah ve Hz.
Peygambere söylemedikleri sözler isnat edilebilir ki bu durum, kişiyi haram işlemeye ve
bid’ate kadar sürükleyebilir. İmam Gazâlî’nin yazdığı eserlerdeki kelime ve kavramlarda
izlediği metot, aynı zamanda kendisinin anlaşılması açısından da önemlidir. Nass ve lügat
ilmi hudutlarında yaptığı bu kavramsal çalışma, kendisini okuyucusuna yaklaştırmıştır.
Kesin bilgiye ulaşmak için akli ve nakli tüm ilimleri incelediğini1
hatta araştırılmasına
gerek olmayan bilgileri dahi araştırdığını2
söyleyen İmam Gazâlî, biyografisi niteliğindeki
El-Munkizu min’ed-Dalâl’de geçirdiği evreleri açık bir dille yazmış, hakikat bilgisine
nasıl ulaştığını anlatmıştır. Her alanda karmaşanın yoğun olduğu bir zaman diliminde ya-
şayan İmam Gazâlî’nin bu kaostan kurtulmak için kesin bilgiye ulaşma yolunda gösterdi-
ği çaba çok manidardır. Özellikle dini ilimlerdeki deformasyon ve özlerinin kaybolmaya
yüz tutması, felsefe ile Batınî akımların kafaları iyice karıştırması onun bu yönelişinde
önemli bir paya sahiptir. Hatta o, kelam ilminin söz konusu olumsuzluklardan etkilenerek
bu ekollere benzediğinin altını çizmektedir.3
İmam Gazâlî’nin, görüş ve düşünceleri ile
toplumu etkileyen yenilikçi yaklaşımlara karşı dini anlayışın hakikat ölçülerini vererek
sahih kalmasını sağlamaya çalıştığı4
, bu yüzden hakikat ve mecaz konusunu işlerken bu
yaklaşımının göz önünde bulundurulması gerektiği unutulmamalıdır.
Hakikat ve Mecaz Kavramının Önemi
Özellikle dini metinleri açıklamakta önemli bir yer tutan hakikat ve mecaz kavramları,
1 İmam Gazâlî, el-Munkizu min’ed-Dalâl, t. Yahya Pakiş, Umran Yayınları, İstanbul 1988, 15.
2 İmam Gazâlî, el-Munkizu min’ed-Dalâl, 21.
3 S. Hayri Bolay, “Aristo Metafiziği ile Gazâlî Metafiziğinin Karşılaştırılması”, MEB Yay. İstanbul 1993, 22.
4 Doç. Dr. Mustafa Tekin, “Soyut Okumalar ve Kalıp Yargıların Ötesinde”, TYB Akademi Der. Gazâlî, Sayı 1,34.
İmam Gazâlî’de Hakikat ve Mecaz
Y 231
kişinin doğru tevil yapmasını ve bunun sonucunda da okuduğu metinleri doğru algılamasını
sağlamaktadır. Bilgi elde etmede önemli olan bu iki kavram, yakîn bilgiye ulaşmada
daha da büyük önem arz eder. Manasına uygun olmayan yanlış teviller bizi gerçeklikten
uzaklaştıracaktır. Unutulmamalıdır ki hakikate ancak yakîn bilgi ile ulaşılabilir.
İmam Gazâlî’nin özellikle mecaz konusunda ölçüler koyması, bu konuya eğilenlerin
daha hassas olmaları içindir. Nitekim Kur’an’da:
ِ ِهْم َ زْي ٌغ
ُوب
ُل
ِذ َ ين في ق
َّ
َ َّما ال
َأ
َ ٌ ات ف
ِه
َ َشاب
ُ َخ ُر ُ مت
َ ِ اب َ وأ
ْ ِكت
ُّم ال
ُ
ُ َّن أ
َ ٌ ات ُّ م ْح َكَم ٌ ات ه
ْهُ آي
َ َ اب ِ من
ْ ِكت
َ ْي َك ال
َ َ نز َل َ عل
ِذ َي أ
َّ
ُ َو ال
ه
ِ ِه ُ ك ٌّل ِّ م ْن
َّا ب
ُ َون َ آمن
ُول
َق
ِم ي
ْ
ْ ِعل
ِي ال
ُ َ و َّ الر ِ اس ُخ َون ف
َّ ّ للا
ِال
َهُ إ
ِيل
ْو
َأ
َ ُم ت
َ ْعل
ِ ِه َ و َما ي
ِيل
ْو
َأ
ِ َغاء ت
َ ِة َ و ْابت
ْن
ِت
ْف
ِ َغاء ال
ْهُ ْ ابت
َ ِ من
َه
َ َشاب
ِ ُع َون َ ما ت
َّب
َت
َي
ف
َ ِ اب
ْب
ْ األل
ُوا
ْول
ُ
َّ أ
ِال
َّ َّك ُر إ
َذ
َ َ ا و َما ي
ِّن
ِع ِند َ رب
“Sana Kitabı indiren O’dur. O’ndan Kitabın anası (temeli) olan bir kısım âyetler muhkemdir;
diğerleri ise müteşabihtir/benzeşenlerdir. Kalplerinde bir eğrilik/kayma olanlar
fitne çıkarmak ve olmadık tevilini/yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına
uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilemez. İlimde râsih olanlar (derinleşenler)
ise: ‘Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır’ derler. Temiz akıl sahiplerinden
başkası öğüt alıp düşün(e)mez.”5
denilmektedir. İnsanlar hakikatten daha çok müteşabih
ve mecazda yollarını kaybetmekte, kalplerinde bir eğrilik/kayma olanlar fitne çıkarmak
ve olmadık tevilini/yorumlarını yapmak için onlara yönelmektedirler. Yakîn ilim sahibi
olmak isteyenler her zaman daha hassas ve duyarlı olmak zorundadırlar. Ayrıca yaşadığı
çağda tasavvuf erbabının mecaz konusunda ilmi ölçülerinin olmaması, yapılan tevillerde
haddin aşılması karşısında hem döneminde yapılan hem de döneminden sonra yapılacak
tevillere bir standart getirmiştir. Böylece bu konuya hâkim, derinleşmiş âlimlerin yetiş-
mesine de vesile olmuştur.
İmam Gazâlî’de Hakîkat ve Mecaz
İmam Gazâlî’nin fıkıh usulü üzerine yazdığı El-Mustasfâ min İlmi’l-Usûl adlı eser,
fıkıh usulünde en önemli klasik eserler arasında yer almaktadır. İmam Gazâlî bu eserinde
fıkıh konularını en ince ayrıntılarına kadar tartışmış, tenkit ve tekliflerini ortaya koymuş-
tur. Son yazdığı eser olması nedeniyle de onun ilminde nasıl bir seviyeye ulaştığının göstergesi
sayılabilir. Diğer fıkıh kitaplarından bir farkı başındaki mukaddimede, mantık ilminden
bahsetmesidir. Mantık ilmini fıkıh usulüne katan ilk kişi İmam Gazâlî’dir. Gazâlî,
kadim filozofların usulüne uygun mantığına İslam dünyasında meşruiyet kazandırarak
asırlarca mantık derslerinin medreselerde okunmasına sebep olmuştur ve birçok eserinde
bu mantığın etkisini görmek mümkündür. Gazâlî’nin eserlerinde sistematiğin ve planın
olması bu mantığın etkin bir şekilde kullanılmasıyla da ilgilidir. Zaten Mantık ilminin,
Gazâlî’ye göre din açısından herhangi bir olumlu veya olumsuz yanı yoktur. Mantık,
5 Âl-i İmrân Suresi 3/7.
Özsoy, N. Anemon MŞÜ Sosyal Bilimler Dergisi. 1(2) 2013.
Y
232
Nazar ehli Kelamcıların kanıt konusunda anlattıklarıdır. Mantığın tehlikesi ise filozoflardan
nakledilen dine aykırı bilgilerin mantıkla temellendirilmiş olduğunun belirtilmesidir.6
Ama Gazâlî’ye göre mantık ilmi inkâr edilirse mantıkçılar, inkâr edenin aklında bir sakatlık
olduğuna, hatta dininde kusur bulunduğuna bile hükmedebilirler.7
El-Mustasfâ min İlmi’l-Usûl kitabı, yazılma gayesi olarak da diğer fıkıh usulü kitaplarından
farklılık göstermektedir. Bu eseri, genel kültüre, bir mezheb savunusuna veya
bir derse dair yazdığı bir kitap değil, aksine kendi metodolojisini açıklamak ve ictihad
basamaklarını öğrenip tırmanmak için hazırladığı bir kılavuz niteliğindedir. Hakikat ve
mecaz konusunu, detaylarını yazdığı bu kitabından başlayarak inceleyelim.
İmam Gazâlî, hakikat kelimesini, birkaç manayı içinde barındırdığı için müşterek bir
isim olarak kabul etmiştir. Bununla bazen bir şeyin kendisi bazen de sözün hakikati kast
edilir. Mecaz ise kelimeyi konulduğu anlamın dışında bir anlamda kullanmaktır.8
İmam Gazâlî mecazı üç gruba ayırır:
Birinci grup; meşhur bir özelliğinden dolayı, benzeştikleri için tercih edilen isim.
Örnek; Yiğit kişiye “aslan”, aptal kişiye “eşek” denmesi gibi. Ama ağzı kokan kişiye
“aslan” denilmemektedir. Böyle söylemek de caiz değildir. Çünkü aslanın meşhur özelli-
ği cesaretidir, ağız kokusu ona ait bir özellik değildir.9
Burada aynı zamanda adalet kavramı
da gündeme gelmektedir. “Eşyayı hak ettiği yere koymak” olan adalet sadece halde
değil lafızda da yerine getirilmelidir. Aksinde ısrar edildiğinde zulüm gerçekleşmiş olur.
İkinci grup; anlatıma bir şey katmayan ziyadelik:
ِ ِ ــه َ ش ْ ــيٌء” ...kelimesi Gibi; Örnek
ْل
َ ْي َ ــس َ كِمث
ل “10 ayetinde “kef” harfi ziyadedir. Bu harf bir
anlam için kullanılmıştır. Bu harfin bir şey ifade etmeyecek şekilde kullanılması vaz’a
aykırıdır.
Üçüncü grup; Anlamı bozmayan eksiklik:
Örnek; “َ
َـة
َ ْري
ْق
َ ِل ال
اسـأ ْ و “ َ11 ayetinde olduğu gibi. Ayetin tam karşılığı “ köye sor” demektir,
ama asıl manası “köy ahalisine sor” demek olur. İmam Gazâlî, bu tür kullanımların
Araplarda alışkanlık haline geldiğini belirtmekte bunun da tevessü’ ve mecaza kaçtığını
söylemektedir.
6 Ali Durusoy, “İmam Gazâlî ‘de Mantık Biliminin Yeri ve Önemi”, İslami Araştırmalar Dergisi, 3-4, (2000),
Afikara, s.303-304.
7 İmam Gazâlî, el-Munkizu min’ed-Dalâl, s.33.
8 İmam Gazâlî; İslam Hukukunda Deliller ve Yorum Metodolojisi (el-Mustasfâ min İlmi’l – Usûl), ter. Yunus
Apaydın, Rey Yayınları, Kayseri, 1994, Cilt II, s. 12.
9 İmam Gazâli; a.g.e. Cilt II, s. 12.
10 Şura Suresi 42/11.
11 Yusuf Suresi 12/82.
İmam Gazâlî’de Hakikat ve Mecaz
Y 233
Bu bilgilendirmeden sonra İmam Gazâlî, mecazın şu dört alametten biri ile bilinebileceğini
zikretmektedir:
Birinci alamet; Hakikatin benzerleri hakkında umum üzerine cari olmasıdır.
Örnek; “Âlim” sözündeki gibi, eğer bununla ilim sahibi kişi kastediliyorsa her ilim
sahibine “Âlim” demek doğru olur.
İkinci alamet; Kendisinden türetme yapmanın imkânsız oluşudur.
Örnek; “Emir” sözcüğünde olduğu gibi. Hakikati üzerinden kullanıldığında “âmir”
ismi türetilebilir. Eğer “emir” sözcüğü mecaz manasında “iş” olarak kullanılırsa bundan
“âmir” sözü türetilemez. “ Fir’avn’un emri düzgün değildi” 12 ayetinde “emir” sözcüğü
“iş” manasında kullanılmıştır. “Bizim emrimiz geldiğinde…”13 ayetinde de bu mana vardır.
Üçüncü alamet; İsmin, çoğul formunun değişmesidir.
Örnek; Eğer ismin çoğul formu herhangi bir değişiklik gösterirse, bu anlamlardan
birinde mecaz olduğu anlaşılır. Hakiki anlamında kullanılan “emir” kelimesi “evâmir”
şeklinde çoğul yapılır. Eğer “emir” kelimesi ile iş kastedilirse çoğulu “umûr” olarak kullanılır.
Dördüncü alamet; Hakiki isim, başka bir şeyle alakalı ise ve alakalı olmadığı bir şey
hakkında kullanıyorsa, bu takdirde bu ismin hiçbir müteallakı olamaz:
Örnek; “Kudret” kelimesinde olduğu gibi. Kudret kelimesi ile sıfat anlamı, yani güç
yetirme işi kastediliyorsa, bu kudretin bir sonucu olur. Yok, eğer kudret sözüyle, güç yetirilen
şey kastediyorsa, bu ismin bir müteallakı olamaz. Çok güzel bir çiçek veya manzara
gördüğümüzde “Allah’ın kudretine bak” deriz ki bu sözün anlamı, “Allah’ın gücüyle
ortaya çıkan şu hayranlık verici şeye bak” demektir. Nitekim bitki veya manzaranın güç
kullanarak ortaya koyduğu bir şey yoktur. Her mecazın bir hakikati olabileceğini söyleyen
İmam Gazâlî, her hakikatin bir mecazı olmak zorunda olmadığından da bahseder.14
İki çeşit isim için ise asla mecaz kullanılamaz. Özel isimler dediğimiz grupta oldu-
ğu gibi. Çünkü bunlar, sıfatlar arasında değil isimler arasında ayırım yapmak için vaz’
edilmiştir. Ayrıca sıfat olarak kullanılan bazı isimlerin özel isim olarak kullanılması da
mecazdır. Esved b. Hars’ta olduğu gibi. Her ne kadar “esved” siyah demek olsa da burada
özel bir isme işaret eder. Bu ismi kullanırken kasdımız asla renk olamaz.15 Kendilerinden
daha geneli olan isimler de bu gruptandır. Malum, meçhul, mezkûr gibi… Zira bu isimler
12 Hûd Suresi 11/97.
13 Hûd Suresi 11/40.
14 İmam Gazâlî; a.g.e, II. Cilt, s. 13.
15 İmam Gazâlî; a.g.e, II. Cilt, s. 13.
Özsoy, N. Anemon MŞÜ Sosyal Bilimler Dergisi. 1(2) 2013.
Y
234
her halükarda hakikattirler. Bu yüzden de bu gibi isimler mecaz için kullanılmazlar.16
İmam Gazâlî bu tanımlamaları ve açıklamaları yaptıktan sonra, hakikat ve mecaz arasında
nasıl davranılması gerektiğinin de ölçüsünü verir. Bir kişi hakikat mi yoksa mecaz
mı diye bir lafızda takılırsa, mecaz manasına delalet eden bir karine buluncaya kadar onun
hakikat olduğunu kabul eder. “Yolda bir eşek gördüm” sözünde olduğu gibi. Bunu “yolda
bir yiğit gördüm” şeklinde anlaması mümkün değildir. Ama örfen mecazi bir anlatım yaygınsa
durum değişir. Yani bir lafız örfi olmuşsa artık onunla hükmetmek gerekmektedir.17
Bilinmektedir ki derin araştırmalara yer veren lügat ilmi nakil yolu ile gelenden daha
kuvvetlidir. Mesela biz aslanı “yırtıcı bir hayvan” eşeği de “ehil bir hayvan” için kullanırız.
Bu isimler yiğit ve aptal kişiler hakkında da kullanılsa bile, mütevatir kullanım
yolu ile hakikat ve mecaz birbirinden ayrılmaktadır.18 İmam Gazâlî, konunun can alı-
cı yerine temas etmek istemektedir. Bu yüzden soru sorar: “Kur’an’da mecaz var mı?”
ve ardından cevabını yine kendi verir: “Arap dilinde hakikat ve mecaz bulunmaktadır.
Dolayısıyla bazılarının hilafına Kur’an’da mecaz bulunması doğaldır.”19 Aynı zamanda
Kur’an’da mecaz olmadığını iddia edenlere bir açık kapı bırakarak mecazın; hem hakikati
olmayan batıl şey anlamında kullanıldığını ve olmadığını söyleyenlerin belki bu
anlamı kastettiklerini belirtir hem de asıl anlamının dışında kullanılan lafız anlamında
olduğunu kaydeder. Kur’an’da mecaz manaya delalet eden ayetleri ( Yusuf Suresi 12/82,
Kehf Suresi 18/77, Hacc Suresi 22/40, Nisa Suresi 4/43, Nur Suresi 24/35, Ahzab Suresi
33/57, Bakara Suresi 2/194, Şura Suresi 42/40, Bakara Suresi 2/15, Enfal Suresi 8/30,
Maide Suresi 5/64, Kehf Suresi 18/29) sıraladıktan sonra olmadığını iddia etmenin de
imkânsız olduğunu söyler. 20
İmam Gazâlî, hakikat ve mecaz konusundan bahsederken bu konu ile alakalı
“Kur’an’da Arapça olmayan kelime var mıdır?” ve “Kur’an’da müteşâbih var mıdır?” sorularına
da cevap aramaktadır. Bu soru hakikat ve mecaz araştırması için oldukça önemli
ve gereklidir. Tevil yapan kişinin bu sorulara verecek doğru bir cevabı ve ölçüsü yoksa
karşısına çıkacak bazı kelimelerde sorunlar yaşayacak ve gerçek anlamını kavrayamayacaktır.
“Kur’an’da Arapça olmayan kelime var mıdır?” sorusuna verdiği cevap bu konuda
orta yolu göstermekte ve kendisinin aynı zamanda bir dilbilimci hassasiyeti gösterdiğini
de kanıtlamaktadır. İmam Gazâlî’ye göre Kur’an’da aslı Arapça olmayan ama Arapların
kullandığı dillerine girmiş olan birkaç kelimenin bulunması, Kur’an’ı Arapça olmaktan
veya ona Arapça denilmekten çıkarmaz.21 Nitekim içinde Türkçeye geçmiş birkaç farsça
16 İmam Gazâlî; a.g.e, II. Cilt, s. 14.
17 İmam Gazâlî; a.g.e, II. Cilt, s. 22-23.
18 İmam Gazâlî; a.g.e, II. Cilt, s. 54.
19 İmam Gazâlî; a.g.e, I. Cilt, s. 154.
20 İmam Gazâlî; a.g.e, I. Cilt, s. 155.
21 İmam Gazâlî; a.g.e, I. Cilt, s. 156.
İmam Gazâlî’de Hakikat ve Mecaz
Y 235
ve Arapça kelime ile yazılmış bir şiire, “bu şiir Türkçedir” denilmektedir. Bu tür kelimelerin
varlığı hakikat ve mecaz ölçülerini değiştirmemekte, doğru tevil yapmak isteyen
kişiye yol göstermektedir.
“Kur’an’da müteşâbih var mıdır?” sorusuna gelince bu sorunun cevabı ayette mevcuttur.
“Sana Kitabı indiren O’dur. O’ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler
muhkem’dir; diğerleri ise müteşâbihtir.” 22 İmam Gazâlî bu ayet hakkında ihtilaflar oldu-
ğunu, bunun hakkında Hz. Peygamberin bir açıklaması yoksa dilcilerin bilgisine göre ve
lafzın yapısına uygun düşecek tarzda açıklanması gerektiğini söylemektedir. Muhkemin
iki anlamı olduğundan bahsederek işkâl ve ihtimâl konusu olmayan anlam olduğunu söyler.
Müteşâbihte ise birkaç ihtimal söz konusudur. Muhkemin ikinci anlamına gelince;
zahire göre ya da hiç kimsenin karşı çıkmadığı ve tartışmadığı bir tevile göre düzgün bir
anlam ifade edecek söz demek olur ki bunun mukabili olan söz müteşâbih değil bozuk
(fâsid) ve karışık sözdür. Müteşabih sözü Allah’ın sıfatları hakkında varid olup, zahiri
itibarı ile cihet ve teşbih izlenimi uyandıran ve teviline gerek duyulan sözcükler içinde
kullanılmaktadır. 23 Ama “ ُ للا ّ الَّ
ِ
ُ إ
َــه
ْ ِويل
َأ
َ ُ ــم ت
َ ْعل
ي مــا “ َayetinin yorumunda durak yeri neresi diye
sorulsa, bundan sonra gelen ayet “ ـمْ ِ
ْ ِعل
ِـي ال
yoksa yapılır mi cümlesi başlangıçَ ” و َّ الر ِ اس ُ ـخ َون ف
ْ ِ ــم” birleştirilerek
ْ ِعل
ِــي ال
ُ َو َّ الر ِ اس ُ ــخ َون ف
َّ ّ للا
ِال
ُ إ
َــه
ْ ِويل
َأ
َ ُ ــم ت
َ ْعل
ي مــا“ َ24 tek bir ayet şeklinde mi okunur
denirse, İmam Gazâlî her ikisinin de muhtemel olabileceğini, eğer tevil konusu olan şey
kıyametin kopma zamanı ise “ــمَ ُ
َ ْعل
ُ َ مــا ي
َّ ّ للا
ِال
ُ إ
َــه
ْ ِويل
َأ
ت “ayetinde durmanın doğru olacağını,
eğer bunun kıyametin kopma zamanı ile alakası yoksa ikisini birleştirerek okumanın daha
doğru olacağını savunur. “ ـمْ ِ
ْ ِعل
ِـي ال
ُ َ و َّ الر ِ اس ُ ـخ َون ف
َّ ّ للا
ِال
ُ إ
َـه
ْ ِويل
َأ
َ ُ ـم ت
َ ْعل
ي مـا َو“ َ25 ayetindeki gibi. Çünkü
Allah Araplara hiç kimsenin anlamayacağı bir şekilde hitap etmez.26 Huruf-u mukattaa’
hakkında da açıklamalar yaptıktan sonra Kur’an’da Arapların anlamayacağı hiçbir şey
olmadığını beyan eder. Velhasıl tüm bunlar Arapların anlayabileceği kinayeler ve istiarelerdir.
Bunlar da Arapların anlayacağı şekillerdeki tevillerle tevil edilmişlerdir. 27 İşte bu
yüzden hakikat ve mecaz konusunda yeterli bilgi ve ölçü sahibi olunmazsa, diğer Kur’anî
kavram ve kelimelerde onulmaz yaralar açılabileceğini ispatlayan İmam Gazâlî, bu durumun
ne kadar müşkül olduğunu “umumun tahsisi” konusundaki sorular ve cevapları ile
anlatmaktadır. 28 “Delilin ve düşüncenin sağlam olanı, rükünlerinden birisine şeytanın
giriş noktası bulamayacağı şekilde bir boşluk açılmamış olmasıdır.”29 diyen İmam Gazâlî,
gösterdiği hassasiyetle okuyucunun zihninde kavramların gerçek manalarını ve bunların
22 Âli İmrân Suresi 3/7.
23 İmam Gazâlî; a.g.e, I. Cilt, s. 156.
24 Âli İmrân Suresi 3/7.
25 Âli İmrân Suresi 3/7.
26 İmam Gazâlî; a.g.e, I. Cilt, s. 156.
27 İmam Gazâlî; a.g.e, I. Cilt, s. 157.
28 İmam Gazâlî; a.g.e, II. Cilt, s. 107-110.
29 İmam Gazâlî; Düşünmede Doğru Yöntem Mihakkü’n-Nazar, ç. Ahmet Kayacık, Ahsen Yayınları, İstanbul 2002,
125.
Özsoy, N. Anemon MŞÜ Sosyal Bilimler Dergisi. 1(2) 2013.
Y
236
kullanımlarında nasıl bir ölçü olması gerektiği anlatmaktadır. Bütün bu gayretler ise hakikat
bilgisine ulaşmakta kullanılır.
İmam Gazâlî, hakikat ve mecaz ölçülerini kullanarak kendi döneminde ve sonrasında
pek çok insanı eserleri ile bilgilendirmeye devam etmiştir. Özellikle kitaplarında kullandığı
ve konularına göre yaptığı ayet tefsirlerinde bunu gözlemlemekteyiz. Mecazın tefsir
alanında kullanılıyor olması manayı daha da genişletmek ve dar bakışlara engin ufuklar
katmak içindir. Doğru mecaz tekniği ile sıhhatli tevillerin yapılıyor olması da tüm insanlık
için büyük kazanımlara zemin hazırlamaktadır.30 Ama aynı zamanda İmam Gazâlî bu
işin ne kadar tehlikeli olduğundan da bahsetmektedir. İhyâ’sında manaları değiştirilen
ilimlerden bahsederken, “şath” konusuna değinmektedir. Mecaz konusunda aşırılığa ka-
çıldığında veya ölçülü davranılmadığında bu tür lafızların kalbi bulandırmasından, aklı
şaşırtmasından, zihinleri hayrete düşürmesinden ve dinleyenleri murat olunmayan manalara
sevk etmesinden bahseder. Bu da herkesin kendi kabiliyetince tevil yapmasına
sebep olur ki Hz. Peygamberin şu sözüne uyulmamış olur: “ Sizden biriniz bir cemaate,
anlayamayacağı şekilde hitap ederse, o söz o cemaatte fitne uyandırır.”31 “Tâmmât” denilen
lüzumsuz sözlerden bahsederken de, bu kavramın manasını, şer’i sözleri anlaşılan
manalarından alıp anlaşılmayan ve faydası olmayan manalara götürmek olarak açıklamaktadır.
Bu ise Batınîlerin tevil adetlerine benzemektedir. Hiçbir ölçüye uymadan ve
hiçbir karine olmadan mecaz manalar vermektir ki bunun İslam dinine zararı çoktur, ayrı-
ca haramdır. Sahibi Şeriat ’ten gelen bir haber olmaksızın veya akıl delaletinin icap ettiği
bir zaruret bulunmaksızın lafızların manalarını değiştirmek onlara olan itimadı çürütür,
Allah ve Resulünün kelamının değeri de kaybolur.32 Bu yolu seçenlere göre anlaşılan
manaya güvenmemek gerekir, o daha derinde bir mana barındırır. Bâtın mana içinde bir
ölçüleri yoktur. Kişinin yorumuna açıktır. Ama bu çok tehlikeli bir bid’attir. Bunda ısrar
edenlerin gerçek maksadı şeriatı yıkmak ve batıl inançlarını kabul ettirmektir. Buna bir
örnek vermek gerekirse; “ Fir’avn’a git, o azdı.” ayetidir.33 Bu yolda olanlar “Fir’avn”
kelimesini “kalp” olarak mecazlaştırmaktadırlar. Onlara göre insan üzerinde tuğyan eden
kalptir. O kadar ileri gitmişlerdir ki bütün Kur’an’ı böyle tevil etmişler ve rivayet edilen
manalardan ayrılmışlardır. Bu tür tevillerin bâtıl olduğu tevatür ve his ile bilinir. Bazıları
ise zann-ı galip ile bilinir ki bunlar hasseler ile alakalı olmayıp tamamen uydurma tevillerdir.34
Nitekim Tirmizî’nin İbni Abbas’dan rivayetle “Kur’an’ı kendi arzusuna göre
tefsir eden cehennemdeki yerini hazırlasın.” Şeklinde naklettiği hadis, iyi anlayış ve uzun
düşünce mahsulü olan tefsirlerin yapılmasını teşvik edicidir. Aksi şekilde tefsir yapanların
cezasız kalmayacağı hadiste belirtilmiştir. İnsanları Allah’a davet ediyorum zannıyla
30 Necdet Çağıl, Din Dili ve Mecaz, İz Yayıncılık, İstanbul 2008, 114.
31 İmam Gazâlî, İhyâu Ulûmid-Dîn, t. Ahmed Serdaroğlu, Bedir Yayınları, İstanbul 2011, I. Cilt, 95.
32 İmam Gazâlî, a.g.e., I. Cilt, 96.
33 Tâhâ Suresi 20/24.
34 İmam Gazâlî, a.g.e, I. Cilt, 97.
İmam Gazâlî’de Hakikat ve Mecaz
Y 237
bilerek lafızları, aslı olmayan bu gibi tevillere çevirmeyi uygun görenler de doğru bir
sözü Hz. Peygamber söylemediği halde söyledi diyenlere ve ona isnat edenlere benzemiş
olurlar.35 İşte bu gibi teviller lafızlara olan güveni sarsar ve Kur’an’dan istifade yollarını
tamamen keser.36 İmam Gazâlî “Mü’min” kelimesinden bahsederken, bu kelime ile bazen
tasdik murad edildiğini, bazen de bunun “emn” kelimesinden müştak emniyet ve güven
manasına geldiğini belirtir. Sonra da bu kelimeyi her iki manaya hamletmenin caiz olup
olmadığını sorar. Müşterek ismin, lügat olarak ele alındığı takdirde, umum yönünden onu
bütün müsemmalarına hamletmek uzaktır. Nitekim Araplar, “adam” dediğinde adamlardan
her birini kasteder. Umum da budur. Ama “ayn” lafzını kullandığında güneş, dinar,
kefe, pınar, güzel hayvan gözü gibi lafzın müşterek olduğu bütün manaları kastetmez.
Ancak bu manalardan birini kastederek kullanır ve onu karine ile ayırt eder. Hatta “ayn”
lafzının lügat manası da tayine işaret eden bir karine bulununcaya kadar müphemdir. Tamime
gelince bu mevzuda şer’in kullanımı lisanın kullanımına ters düşebilir. Bu durumda
şer’in isimler hakkındaki izahına müracaat etmek gerekir. Böylece her bir isim için yakın
bulunan manayı zikrederek diğerlerinin üzerlerini çizeriz. Bazı lafızlar ise sadece şer’in
tasarrufunda olabilir. Namaz ve oruç gibi lafızlar ise şer’in ve lügatin dışında birtakım
manalarda kullanılmaktadır. Bu lafızların şer’in tasarrufuna mevzu olduğu delil ile bilinirse
mesela kalmamaktadır. 37 Görüldüğü gibi hakikat ve mecazın ölçüleri bilindikten
sonra doğru kullanımda bulunabiliriz. Aslında lafızların hakikat manalarında sorun yoktur.
Asıl sorun mecazlarda ve ziyadesiyle batınî tevillerde karşımıza çıkmaktadır.
İmam Gazâlî’nin yaşadığı dönem öyle bir dönemdir ki mecaz konusunda çok aşı-
rılıklar olmuş, hatta Kur’an ve hadis lafızları bozuk niyetli kişiler tarafından çoğu kez
gereksiz yere mecaz olarak yorumlanmıştır. Buradaki maksadın bozukluğu ortadadır.
Her alanda kargaşa çıkarmak isteyen zihniyet yine din üzerinden halka tasallut etmeye
çalışmış ama maksatlarına ulaşamamıştır. İmam Gazâlî mecazın, bir taraftan Kur’an’da
bulunduğunu savunmuş, bunların Araplar tarafından rahatlıkla anlaşılabilecek şeyler olduğunu
söylemiş, diğer taraftan da bunun ölçülerini koyarak, aşırılıkları önlemiştir. Tüm
eserlerinde görüldüğü üzere her zaman ölçüler koyan İmam Gazâlî, burada da İslam dünyasına
yakîn bilgiye erişmek için altın değerinde kurallar getirerek saf İslam düşüncesini
korumaya ve savunmaya çalışmıştır.
Sonuç
İmam Gazâlî, başta fıkıh olmak üzere diğer İslami ilimlerde de önemli bir yer tutması
hasebi ile hakikat ve mecaz konusunda ölçüler getirmiş, basit ve anlaşılır örnekleri ile
bunları insanlara açıklamıştır. Özellikle din dili olması nedeni ile mecaz konusu daha da
önem arz etmektedir. Kur’an’da, sünnette ve Araplarda varlığı delilleri ile kanıtlanmış
35 İmam Gazâlî, a.g.e, I. Cilt, 98.
36 İmam Gazâlî, a.g.e, I. Cilt, 99.
37 İmam Gazâlî, Esmâü’l-Hüsnâ Şerhi, t. M. Ferşat, Ferşat Yayınları, İstanbul 2005, 39-40.
Özsoy, N. Anemon MŞÜ Sosyal Bilimler Dergisi. 1(2) 2013.
Y
238
olan mecaz, bu özelliğine binaen mutlaka ölçüler dâhilinde kullanılmalıdır. Aksi takdirde
ne Kur’an ne hadis ne de lafızların bir ehemmiyeti kalmamış olacak, ayrıca din bu durumdan
büyük zarar görecek, ona olan itimat ortadan kalkacaktır. Yok demek, elde edilecek
faydadan mahrum kalmak ve hikmetin yitirilmesi demek olduğu gibi, aşırıya kaçmak da
bid’at olacaktır. Söylenmemiş sözlerin veya kastedilmeyen manaların Allah ve Resulüne
isnat edilmesi ayrıca haram olacaktır. Yakîn bilgiye erişmek için doğru ölçüler kullanmak
gerekmektedir. Eserlerinde çok az mecaza yer vermesine rağmen ölçülerini koymuş
olması İmam Gazâlî’nin yakîn bilgiye ne kadar değer verdiğinin de göstergesidir. Çünkü
kişi hakikate ancak yakîn bilgi ile erişebilir.
Kaynakça
Bolay, S. Hayri, Aristo Metafiziği ile Gazâlî Metafiziğinin Karşılaştırılması, MEB Yay.
İstanbul 1993.
Çağıl, Necdet, Din Dili ve Mecaz, İz Yayıncılık, İstanbul 2008.
Durusoy, Ali, “İmam Gazâlî ‘de Mantık Biliminin Yeri ve Önemi”, İslami Araştırmalar
Dergisi, 3-4, Afikara, 2000.
Dünya, Süleyman, İmam Gazâlî ve İman-Küfür Sınırı, ç. Ahmet Turan Arslan, Risale
Yayınları, İstanbul 1992.
İmam Gazâlî, el-Munkizu min’ed-Dalâl, t. Yahya Pakiş, Umran Yayınları, İstanbul 1998.
İmam Gazâlî; İslam Hukukunda Deliller ve Yorum Metodolojisi (el-Mustasfâ min İlmi’l
– Usûl), ter. Yunus Apaydın, Rey Yayınları, Kayseri 1994.
İmam Gazâlî; Düşünmede Doğru Yöntem Mihakkü’n-Nazar, ç. Ahmet Kayacık, Ahsen
Yayınları, İstanbul 2002.
İmam Gazâlî, İhyâu Ulûmid-Dîn, t. Ahmed Serdaroğlu, Bedir Yayınları, İstanbul 2011
İmam Gazâlî, Esmâü’l-Hüsnâ Şerhi, t. M. Ferşat, Ferşat Yayınları, İstanbul 2005.
İmam Gazâlî, Hakikat Bilgisine Yükseliş (Meâricü’l-Kuds), ç. Serkan Özburun, İnsan
Yayınları, 2. Basım, İstanbul 2007.
el-İsfehâni, Râgıb, Müfredat, Kur’an Kavramları Sözlüğü, ç. Yusuf Türker, Pınar Yayınları,
İstanbul 2012.
Tekin, Mustafa, Gazâlî, Soyut Okumalar ve Kalıp Yargıların Ötesinde, TYB Akademi,
Der. Gazâlî, Sayı 1. Ankara 2011.

Konular