Zemahşerî’nin Mukaddimet’ül-Edeb’inde Kur’ân’la İlgili Terimler

T.C.
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ
İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
Cilt: 20, Sayı: 2, 2011
s. 191-207
Zemahşerî’nin Mukaddimet’ül-Edeb’inde Kur’ân’la
İlgili Terimler
Rahman İLMAMEDOV
Özet
Bu makalede Zemahşerî’nin Mukaddimetü’l-Edeb adlı eserinde
Kur’ân’la ilgili geçen kelimeler üzerinde durulacaktır. Ayrıca bu
kelimeler, Mukaddimetü’l-Edeb’in elimizde olan diğer
nüshalarındaki varyantlarıyla -ki buna Harizm Türkçesi ile
yazılmış bazı kaynaklar da dâhildir- mukayese edilerek bilgi
sunulacaktır. Burada Kur’ân’ın, mushaf, furkan vs. gibi diğer
isimleri de değerlendirilecektir. Ancak bu değerlendirme Kur’ân’ın
Arapçadaki eş anlamlı kelimeleri ile değil, sadece Türkçe
nüshalarında olanları ile sınırlı olacaktır.
Abstract
The Terms Related to the Qu’ran in Zemahshari’s
Muqaddimatu’l-Edeb
İn this essay we will discuss upon the words related to the
Qur’an in Zemahshari’s Muqaddimatu’l- Edeb. Also we will try to
present these terms in a comparative sense with the other copies
–some of these copies are written in Harizm Turkish- of
Muqaddimatu’l-Edeb. Again we will appraise the other names of
Qur’an such Mushaf, Furkan… etc. But this appraise will be
limited only with synonim names of Qur’an in Turkish copies and
not in that of Arabic one.

 Türkmenistan İlimler Akademisi Milli El Yazmaları Enstitüsü
Kıdemli Araştırmacısı, ilmamedov@mail.ru.
192
Anahtar Kelimeler: Zemahşerî, Mukaddimetü’l-Edeb, Kur’ân,
Sözlük, Dil.
Key Words: Zemahshari, Muqaddimatu’l-Edeb, Qur’an,
Dictionary, Language.
Giriş
VIII. yüzyılın başlarında Emeviler tarafından İslam’la
tanıştırılan Harizm, Me’mûnîler, Gazneliler, Selçuklular ve
Harizmşahlar döneminde İslam düşüncesinin en önemli
merkezlerinden biri olmuştur. İslam düşüncesinin farklı yönlerine ait
ilmi çalışmalar, Harizm’de hep destek görmüş ve teşvik edilmiştir.
Bunun yanı sıra Harizm, İslam’daki akılcı düşüncenin en önemli
temsilcisi olan Mutezile mezhebinin son kalesi olarak dikkat
çekmektedir1. Bunlar içerisinde ismi ilk olarak zikredilecek olan
düşünür hiç şüphesiz ki Mahmud ez-Zemahşerî’dir. Bu makalede
Zemahşerî’nin Mukaddimetü’l-Edeb adlı eserinde Kur’ân’la ilgili geçen
kelimeler üzerinde durulacaktır. Ayrıca bu kelimeler, Mukaddimetü’lEdeb’in
elimizde olan diğer nüshalarındaki varyantlarıyla -ki buna
Harizm Türkçesi ile yazılmış bazı kaynaklar da dâhildir- mukayese
edilerek bilgi sunulacaktır. Burada Kur’ân’ın, mushaf, furkan vs. gibi
diğer isimleri de değerlendirilecektir. Ancak bu değerlendirme
Kur’ân’ın Arapçadaki eş anlamlı kelimeleri ile değil, sadece Türkçe
nüshalarında olanları ile sınırlı olacaktır. Konuya geçmeden önce
Zemahşerî hakkında kısaca bilgi vermek yerinde olacaktır.
Ebu’l-Kâsım Cârullah Mahmûd b. Ömer b. Muhammed b.
Ahmed ez-Zemahşerî el-Hârizmi, 27 Recep 467 (18 Mart 1075)
Çarşamba günü Hârizm ilçelerinden Zemahşer köyünde doğdu.2
Zemahşerî, ilk tahsilini babası Ömer b. Ahmed’den öğrendi.3
Gençken soğuk havada kalarak, bir ayağını üşütmüş ve
bundan dolayı ayağı dizinden kesilmiş ve hayatı boyunca takma
ayakla, topal olarak yürümek zorunda kalmıştır. Mahalle imamı olan
babası artık sakat evladından umut keserek onun terzi olmasını

1 Harizm hakkında bkz. Özaydın, Abdulkerim, “Harizm”, Türkiye Diyanet Vakfı
İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1997, XVI., s. 217-220. Harizm’deki ilmi hayat
ve Mutezili düşünce için bkz. Koloğlu, Orhan Ş., Mutezilenin Felsefe Eleştirisi,
Emin Yay., Bursa, 2010, s. 39 vd.
2 Bu köy halen de mevcut olup, bu günkü Türkmenistan’ın Daşoğuz ili Köroğlu
ilçesinde bulunmaktadır. Köy artık terkedilmiş bir kale halindedir. Kale ismi
Izmıkşir olarak anılmaktadır.
3 Kıfti, Ali b. Yusuf, İnbahu’r-Ruvat, nşr.: Muhammed Ebu’l-Fazl İbrahim,
Kahire 1950-55, III, s. 268; İbn Hallikan, Ahmed b. Muhammed , Vefeyatu’lA’yan,
I-IV, Kahire, 1948, IV, s. 257.
193
uygun görmüşse de, Zemahşerî okumak için ısrar etmiş ve babası da
onu Hârizm’e getirip bir medreseye teslim etmiştir. Kuvvetli bir
medrese tahsili görmüş olan Zemahşerî, ilk önce, Hârizm
âlimlerinden şeyh Ebû Ali ed-Darir el-Edib’den edebî ilimleri öğrendi.
Daha sonra ilmini geliştirmek amacıyla Buhara’ya geldi. Burada
İmâm Rükneddin Mahmûd el-Usûli ve İmâm Mansûr’dan ilm-i usûl
ve şeyh Sedid el-Hayyati’den fıkıh öğrendi. Birkaç defa Bağdad’a gitti
ve orada edebi ilimler okutan Ali b. Muzaffer en-Nişâbûrî ve Ebû
Nasr İsfahâni’nin derslerini dinledi. Ayrıca Ebû Sa‘id Şankâni ve
şeyhulislâm Ebû Nasr el-Cevâliki’nin meclislerine devam etti.
Kendi memleketinde Harizmşahlardan ve Selçuklulardan
yeterince hürmet ve saygı görmemiş olan Zemahşerî, adeta
memleketine küsercesine, çeşitli ülkelere seyahat etti. Bağdad’a
geldi, burada birçok âlimle buluştu, sonra Mekke’ye gidip orada 5 yıl
kadar kaldı. Bundan dolayı Cârullah (Allan’ın komşusu) lakabını
aldı. Altmıştan fazla yazdığı eserlerinin kendisine kazandırdığı büyük
şöhretten dolayı da Fahr-i Hârizm (Hârizm’in övüncü) lakabı ile
anıldı. Daha sonra memleketi Hârizm’e döndü. Devrin hükümdarı
Atsız’dan iltifat gördü ve Mukaddimetü’l-Edeb adlı eserini ona ithaf
etti. 538 de Arefe gecesi (14 Haziran 1144)’de Ürgenç’de öldü.
4
Zemahşerî’nin başlıca eserleri şunlardır:
1. El-Keşşâf an-Hakâiki’t-Tenzil (Kur’ân’ tefsiri. 1134’de
tamamlanmıştır).
2. Kitâbü’l-Mufassal (1119-1121’de yazılmıştır. Arap
diline ait klasik bir eserdir).
3. Mukaddimetü’l-Edeb (Arapça öğrenmek için pratik bir
sözlük olup, Arapça-Türkçe veya Arapça-Farsça-Türkçedir).
4. Esâsü’l-Belâğa (Arapça’nın klâsik kelimelerin mecazi
sanat ve lafızları ile ilgilidir).
5. Kitâbu’l-Fâ’ik (Garîbü’l-Hadis ilmine ait bir eserdir).
Zemahşerî’nin, çeşitli alanlardaki ilmi başarılarından özellikle
de Arap dilini çok iyi bilmesinden dolayı bir gün Ebû Kubeys Dağı’na

4 Kıfti, a.g.e., III, s. 268; İbn Hallikan, a.g.e., IV, s. 259 ; İbn Kesir, İsmail b.
Ömer, el-Bidâye ve’n-Nihâye, I-XIV, Kahire 1932, XIII, s. 219.
194
çıkarak Arap kabilelerine hitaben: “Babalarınızın, dedelerinizin dilini
gelin benden öğrenin” dediği de rivayet edilir.5
Zemahşerî’nin dilcileri en fazla ilgilendiren eseri, hiç şüphe
yoktur ki, Türkçe yzılmış tek eseri olan Mukaddimetü’l-Edeb isimli
sözlüğüdür.
Mukaddimetü’l-Edeb’in İçeriği ve Yazmaları
Arapça-Türkçe pratik bir sözlük niteliğinde olan
Mukaddimetü’l-Edeb’in Zemahşerî tarafından yazılmış nüshası şu
ana kadar bulunamamıştır. İstinsah edilmiş nüshalar çoktur ve
dünyanın çeşitli kütüphanelerine bulunmaktadır.
Mukaddimetü’l-Edeb’in Arapça-Farsça-Türkçe yazma birçok
nüshaları vardır. J. Wetzstein6 ve C. Brokelmann7 gibi müsteşrikler
eseri Arapça-Farsça sözlük olarak saymışlardır. Ama Zeki Velidi
Togan8 ve Nuri Yüce9 eserin Arapça-Türkçe olduğunu ileri
sürmüşlerdir. Ayrıca eserin bir adet Moğolcaya, bir de eski İran dili
olan Harizmceye tercümeli nüshaları da mevcuttur.
Sözlükte Arapça kelimeler sayıca Farsça veya Türkçe
kelimelerden çoktur. Bunun asıl sebebi, bazen Arapça bir kelimenin
tam manasını ifade eden karşılıklarının bulunmamasıdır. Eserin tüm
yazma nüshalarında Arapça kelimeler aynıdır, ama onların Farsça
veya Türkçe tercümeleri ise, istiktab edenlerce zaman aşımına
uğraması veya mânâlarını ifade eden başka kelimelerle
değiştirilmeleri sebebiyle değişik şekillerdedir. Bu oluşum esasen
Türkçe tercümeli yazma nüshalarda daha net göze çarpmaktadır.
Mukaddimedü’l-Edeb’in yazmalarının çoğunda Arapça olan
metnin satır altlarında tercümeler bulunmakta ki bu tercümeler
arasında şu nüshalar mevcuttur:
1. Oğuzça-Türkmence

5 Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük Tefsir Tarihi, Bilmen Yayınevi, İstanbul 1947, II.
Cilt, s. 464.
6 Wetzsteın, Johannes G., Zamachsrharii Lexicion Arabikum Persicum, I, II,
Leipsig 1844, 1850.
7 Brockelmann, Carl, GAL, Suppl. (Geshchihte der Literatur Supplementband), III,
Leiden, 1937-1939, I, s. 292.
8 Togan, Zeki Velidî, “Zimahşerî’nin Doğu Türkçesi ile Mukaddimetü’l-Edeb’i”,
Türkiyat Mecmuası, C. 14, İstanbul 1965, s. 81-92.
9 Yüce, Nuri, “Zemahşerî (Hayatı ve Eserleri)”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, İstanbul, 1993, s. 289-316.
195
2. Farsça
3. Harizm Türkçesi
4. Harizmce (Eski İran dili)
5. Moğolca
6. Altınorduca
7. Çağatayca
8. Osmanlı Türkçesi
9. Kıpçakça
10. Eski Anadolu Türkçesi10.
Zemahşerî Mukaddimetü’l-Edeb’in önsözünde kitabını
Harizmşah Atsız’ın kendisine verdiği bir emirle yazdığını, Atsız’ın
yüce adının her zaman, her yerde ve bütün dillerde anılmasını
istediğini kaydetmektedir. Burada “bütün diller” ifadesiyle o devirde
ilim dili olan Arapça yanında Hârizm bölgesinde bilinen Türkçe,
Farsça ve Hârizmceyi de kastetmiş olmalıdır.11 Bütün bunlar dikkate
alındığında Zemahşerî, eğer Mukaddimetü’l-Edeb’e Arapça’nın
dışında bir dille satır altı tercüme yazmışsa bunun öncelikle Atsız’ın
da ana dili olan Türkçe, özellikle de Hârizm Türkçesi ile olması
gerektiği ortaya çıkmaktadır. Ancak o zamanlarda Hârizm bölgesinde
yaygın bir dil olan Farsça ile de tercüme edilmiş olması muhtemeldir.
Çünkü amaç sadece Türkler değil o coğrafyada yaşayan bütün
insanlara hizmetin ulaşmasıdır.
Mukaddimetü’l-Edeb başlıca 5 bölüme ayrılmıştır:
1. İsimler: Konularına göre sıralanmış, tekil ve çoğul şekilleri
gösterilmiştir.
2. Filler: Arapça fiil kalıpları olan bablara göre, her bab kendi
içinde fiilin yapısına göre ve fiiller yine kendi içinde Arapça’da
uygulanan alfabetik sıraya göre dizilmiş ve ayrıca mastarları da
verilmiştir.
3. Harfler: (İsim ve fiil dışında kalan gramer unsurları).

10 Sönmez, Selami, “Ebû’l-Kâsım Mahmûd Zemahşerî ve Eseri Mukaddimetü’lEdeb’in
Didaktik Değeri”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 40,
Erzurum 2009, s. 157.
11 Yüce, Nuri, a.g.e., s. 305.
196
4. İsim çekimi.
5. Fiil çekimi.
Bu bölümler içinde en uzun olanı, eserin ¾’ünü teşkil eden,
fiiller bölümüdür. İsimler bölümü eserin ancak ¼’i kadardır. 3., 4., 5.
bölümler ise birkaç sayfadan ibarettir (ve mevcut nüshaların hiç
birisinde bu son üç kısa bölümlerin Hârizm Türkçesi ile tercümesine
rastlanmaz).12
Mukaddimetü’l-Edeb çeşitli konularda olan ki buna dini
konular da dâhildir, isimler ve fiillerin Arapçadan Türkçeye
tercümesini içermektedir. Bu konuların biri de Kur’ân’la ilgili olan
terimlerdir. Sözlükte dinle ilgili sözler, isimler ve fiiller bölümünde
anılmaktadır.
Mukaddimetü’l-Edeb’de Kur’ân’la İlgili Geçen Terimler
Genel olarak Mukaddimetü’l-Edeb’de 16 yerde Kur’ân’la ilgili
terim geçmektedir. Bu mukayesede bir kaç nüsha kullanılmıştır.
Yani, Harizmce için Yozgat 39613, Kastamonu 248714, Taşkent 2699,
3807, 149715, Şuşter (özel kütüphane)16, Çağatayça için Buhara
20217, Osmanlı Türkçesi için Bursa Haraççıoğlu 144418, Amsterdam

12 Bu konu hakkında bkz. Yüce, Nuri, Zemahşerî, Mukaddimetü’l-Edeb, İstanbul,
1979, s. 247; a. mlf., “Neu Festgestellte Wörter und Wortbedentungen im
Choresm Turkischen(I)”. CAJ, 26/3-4, (Wiesbaden 1982) s. 301-308.
13 Zemahşerî, Mukaddimetü'l-Edeb, İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi, Yozgat
nüshası, № 396. (Eskİ yeri: Yozgat Maarif Kütüphanesi, Yazmalar Bölümü
396).
14 Zemahşerî, Mukaddimetü'l-Edeb, Kastamonu İl Halk Kütüphanesi, Yazmalar
Bölümü, № 2487.
15 Zemahşerî, Mukaddimetü'l-Edeb, Özbekistan İlimler Akademisi Şarkşinaslık
Enstitüsü, Yazmalar Bölümü, № 2699, № 3807, № 1497, Taşkent. Bu üç
Taşkent nüshaları hakkında geniş bilgi için bkz. Zahid İslamov, Mahmud
Zamahşariy, Mukaddamatu’l-Adab, Taşkent 2002.
16 Zemahşerî, Mukaddimetü'l-Edeb, Şuşter kasabası, Şeyh Muhammed Taki’nin
özel kütüphanesi, İran. Bu yazmanın fotokopisi şu an İstanbul Süleymaniye
Kütüphanesindedir. Bu nüsha hakkında geniş bilgi için bkz: Yüce, Nuri,
Zemahşerî, Mukaddimetül-Edeb. Harizm Türkçesi ile Tercümeli Şuşter Nüshası.
Giriş, Dil Özellikleri, Tekst, İndeks, Ankara 1988, 1993.
17 Zemahşerî, Mukaddimetü'l-Edeb, Özbekistan İlimler Akademisi Alişir Nevai
Edebiyat Devlet Müzesi, Yazmalar Bölümü № 202, Taşkent. (Eski yeri:
Buhara İbni Sina Kütüphanesi, 202). Bu nüsha Arapça-Farsça-TürkçeMoğolça
yazılmış tek nüshadır.
18 Zemahşerî, Mukaddimetü'l-Edeb, Bursa Eski Eserler Kütüphanesi, Yazmalar
Bölümü, Haraçcıoğlu 1444.
197
OR 84119 ve Kıpçakça içinse Kahire Tal’at 6520 rakamlı nüshalar
kullanılmıştır. Bunlar aşağıdaki şekilde gösterilmiştir:
S.
No.
Arapça
Eski Türkçe
Yozgat
396
(Harizm)
Taşkent
2699
(Harizm)
Şuşter (özel
kütüphane)21
(Harizm)
Buhara
202
(Çağatay)
Bursa
1444
(Osmanlı)
1
َق
َحذَ
ْرآ َن
قُ
ْ
ال
قران
اوكراندى،
ختم قلدى
ياخشى
بكالدى
قران
22 نى
ياخشى ايو بلدى قرانى
اوكراندى
قران نى
ايى اوقدى
قرانى
2
ْظ َه َر
ِا ْسَت
ْرآ َن
قُ
ْ
ال
بكالدى
قران نى
بكالدى
قران نى
توتولميشينى
ايتى بيرمك
تيالدى قران
اوقوماقده
ياد توتتى
قران نى
ازبرلدى
قرانى
3
َم
َخَت
ْرآ َن
قُ
ْ
ال
تمام ختم قلدى
اوقودى
قران
23 نى
ختم ايلدى قرا
نى
تمام
اوقودى
قران نى
ختم ايلدى
قرانى
4
َم
ْخَتَت
ِا
ْرآ َن
قُ
ْ
ال
ختم قيلدى
قران
24 نى
ختم قيلدى
قران نى
دوكادو اوقيدى
قران نى
ختم قيلدى
قران نى
ختم ايلدى
قرانى
5
َنَق َط
ُم ْص َح َف
ْ
ال
كراسه كا
چكك
اوردى
نقطه
چكتى
مصحف
قا
نقطه قدى
مصحفه
نقطه
قويدى
مصحف
ني
نقطه قدى
مصحفه

19 Zemahşerî, Mukaddimetü'l-Edeb, Leiden Akademisi Kütüphanesi, Yazmalar
Bölümü, OR 841, Amsterdam.
20 Zemahşerî, Mukaddimetü'l-Edeb, Daru’l-Kütüb ve Vesaiki’l-Kavmiyye
Kütüphanesi, Yazmalar Bölümü, Lugat Türki Tal’at 65, Kahire.
21 Şuşter nüshasının başından 60-70 kadar varak eksik olduğu için, ilk dört
madde yoktur. Ona göre bu ilk dört madde için örnekler, Kahire Tal’at 65
nüshasından alınmıştır.
22 Taşkent 2699 nüshası başından isim babı ve fiil babından 398 fiil eksik
olduğu için ilk maddedeki örnek Taşkent 3807 yazmasından alınmıştır.
23 Bu örnek Taşkent 1497 yazmasından alınmıştır.
24 Burada kelimenin Arapça ve Farsçası verilmiş, ama Türkçesi verilmemiştir.
Bu madde ile ilgili örnek Kastamonu 2487 yazmasından alınmıştır.
198
6
َنقَّ َط
ُم ْص َح َف
ْ
ال
چكا
اوردى
نقطه
چكدى
مصحف
قا
چكا اوردى
كراسه كا
نقطه
اوردى
مصحف
نى
نقكه قدى
مصحفه
7
َتالَ
ْرآن
قُ
ْ
ال
قران نى
اوقيدى
اوقيدى
قران نى
اوقودى اوقدى قرانى
قران نى
اقدى قرانى
8
َراَهُ
اَقْ
ْرآ َن
قُ
ْ
ال
قران نى
اوقتّى
اوقوتى
انكا قران
نى
اوقوتدى انكا
قران نى
اوكراتدى
انقه قران
نى
اقتد اكا
قرانى
9
َه َب
ْ
اَذ
ُم ْص َح َف
ْ
ال
التون سڤى
بيرال
بيزادى
التونالدى
كراسنى
التونلدى كراسه
نى، التون بيرله
بزادى مصحف
نى
التون بيرله
بيزادى
مصحف
نى
يزدى
مصحفى
التونله
10
َع َّش َر
ُم ْص َح َف
ْ
ال
نقش قلدى
مصحف
قا
عشر
قيلدى
كراسه قا
اون ايت
بلكوسى اوردى
كراسه كا
عشر
قويدى
مصحف قا
اون اون
ايلدى
مصحف
ايتلرنى
11
َن َّش َر
ُم ْص َح َف
ْ
ال
ييدى،
اجتى
ييدى
كراسه نى
ييدى، ييب اجق
قويدى كراسه
نى
آچتى
مصحف
نى
اچدى
25 كتابلرى
َف َّس َر 12
ْرآ َن
قُ
ْ
ال
تفسير
قلدى
تفسير
ايتى
قرانغا
اچا سوزالدى
قران معنى سين
تفسير ايتى
قران نى
اچدى قران
معنسنى
اََّو َل 13
ْرآ َن
قُ
ْ
ال
تفيسر
قلدى
تفيسر
قيلدى
قران نى
مشترك لفظنى
بير معنى كا
خاص قيلدى
تاويل قيلدى
قران نى
تفسير ايلدى
قرانى
َتَدَّب َر 14
ْرآ َن
قُ
ْ
ال
انديشه
بيرال
اوقيدى
انديشه
بيرال
اوقيدى
قران نى
معنى يسن
ساقينو اوقودى
قران نى
فكر برال
اوقودى
قران نى
فكرله
اوقدى
26 قرانى

25 Bursa nüshasında “el-müshafe” yerine “es-suhufe” olarak verilmiştir.
26 Bursa nüshasında burası eksik kalmış. Bu madde ile ilgili örnek yine
Osmanlıca olan Amsterdam OR 841 yazmasından alınmıştır.
199
َل 15
َرتَّ
ْرآ َن
قُ
ْ
ال
اهسته
اوقيدى
بوالك
اوقيدى
قران نى
كوركلوك
اوقيدى قران
نى، سچا
اوقودى قران
كلمه الرينى،
قتيع اوقيدى تقى
حروفينى درست
ايتى
اهسته
اوقودى
قران نى
آچق اقودى
قرانى
ِا ْسَتفَْت َح ُه 16
ْرآ َن
قُ
ْ
ال
قران نى
ايذو
بيرماك
تيالدى
اندين
ايتوبيرمك
تيالدى
قران نى
ينكلوق ايتى
بيرمك تيالدى
اندن قرانده
اوكرانماك
تيالدى
اندن قران
نى
دلدى اندن
قران
اوقمغی
Şimdi bu örneklerde eski Türkçe kelimelerin şu anki
kullanılma şekli veya diğer Türk lehçelerindeki durumu hakkında
bilgi verilecektir.
İlk örnekte verilmiş “hazeka’l-Kur’âne” cümlesinin tercümesi:
1. Yozgat 396 (v.80b-5)27: Kur’ân öğrendi, hatm kıldı;
2. Taşkent 3807 (v.10b-5): yahşi bekledi Kur’ân’nı;
3. Kahire Daru’l-Kütüb 65 (v.77b-5): eyü bildi Kur’ân’ı;
4. Buhara 202 (v.237a-3): yahşi öğrendi Kur’ân’nı;
5. Bursa Haraççıoğlu 1144 (v.94b-3): eyi okudı Kur’ân’ı;
6. Türkçe tercümesi: Kur’ân’ı iyi okudu.
İkinci örnekte verilmiş “istezhera’l-Kur’âne” cümlesinin
tercümesi:
1. Yozgat 396 (v.306a-4): bekledi Kur’ân’nı;
2. Taşkent 2699 (v.824b-7): bekledi Kur’ân’nı;
3. Şuşter (s.210-6): tutulmışını aytibirmek tiledi Kur’ân
okumakda;

27 Yazmaların sayfa numaraları Şuşter nüshası hariç hepsinde varak olarak
gösterilmiştir. Şuşter nüshası fotokopisi sayfa olarak gösterildiği için aynen
sayfa olarak verdik.
200
4. Buhara 202 (v.513b-2): yad tuttı Kur’ân’nı;
5. Bursa Haraççıoğlu 1144 (v.266a-5): ezberledi Kur’ân’ı;
6. Türkçe tercümesi: Kur’ân’ı ezberledi.
Bu iki örnekte tercüme olarak verilmiş Türkçe kökenli
kelimelerden günümüz Türkiye Türkçesinde yalnız bekledi fiili
Arapçada verildiği gibi ezberledi manasında kullanılmaz. Ve bu fiilin
Türkçede olduğu gibi diğer Türk lehçelerinde de ezberlemek manası
yoktur. Edindiğimiz bilgilere göre bekledi fiilinin ezberlemek
manasına sadece Harizm Türkçesinde yazılmış eserlerde
rastlanmaktadır. Harizm Türkçesi ile yazılmış ve günümüze kadar
gelmiş eserlerin en mühim olanları şunlardır: 1. Zemahşerî,
Mükaddimetü’l-Edeb. 2. Nasireddin Rabğuzi, Kısâsü’l-Enbiya. 3.
Harizmli İslam, Mu’inü’l-Mürid. 4. Harizmî, Muhabbetnâme. 5.
Mahmud bin Ali Sarâyî, Nehcü’l-Ferâdis. 6. Kutb, Hüsrev ile Şirin. 7.
Harizm halkı için yazılmış Kur’ân’ın satır altı tercümesi. 8. Ne
zaman, nerede ve kim tarafından yazıldığı belirsiz olan Kur’ân’ın satır
altı tercümesi ve tefsiri.
Bunlardan beklemek fiili ezberlemek mânâsında
Mukaddimetü’l-Edeb’den başka sadece Nehcü’l-Feradis’te vardır.
Nehcü’l-Feradis’te bekleme fiili sadece bir yerde, o da şu şekilde
geçmektedir: «Taqı biliŋ, agah boluŋ, ey yarenlerim, bu ilm üküş
rivayetlar yad tutmaq ermes, üküş hadisler beklemek ermes ve liken
bu ilm Haq tealanıŋ nurı turur. Kimke tilese, ruzi qılur».28
Diğer Türki lehçelerde de bekleme fiilinin ezberleme manasında
kullanıldığına dair bilgiye rastlanmadı. Ancak bu kelime Türkçede
olduğu gibi, diğer lehçelerde de, zamanla değişik biçimde, yani
belleme olarak şekil almış ve ezberlemek manasını koruyabilmiştir.
Tuncer Gülensoy da “belle” sözünün ezberlemek manasında
olduğunu söylemiş ve örnek olarak Türkçede kullanılan bellek,
bellem, bellen, belleten, belletici, bellet sözcüklerini vermiştir.29
Sonuç olarak bekleme fiili ezberlemek manasında şu ana
kadarki tesbitlere göre, sadece Mukaddimetü’l-Edeb’te ve Nehcü’lFerâdis’te
vardır, ki bunlar da Harizm Türkçesi bakımından en
önemli kaynak eserlerdendir.

28 Mahmud bin Ali Sarayi, Nehcü’l-Feradis, Tıpkıbasım ve Çeviriyazı: Janos
Eckmann, Yayınlayanlar: Semih Tezcan-Hamza Zülfikar, I Metin, II
Tıpkıbasım, Ankara, 1995. s. 142.
29 Gülensoy, Tuncer, Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi
Sözlüğü, TDK Yay., Ankara, 2007, s. 130.
201
Üçüncü örnekte verilmiş “hateme’l-Kur’âne” cümlesinin
tercümesi:
1. Yozgat 396 (v. 87a-7): hatm kıldı;
2. Taşkent 1497 (v.9a-2): tamam okudı Kur’ân’nı;
3. Kahire Daru’l-Kütüb 65 (v.81b-1): hatm eyledi Kur’ân’ı;
4. Buhara 202 (v.246a-3): tamam okudı Kur’ân’nı;
5. Bursa Haraççıoğlu 1144 (v.98b-3): hatm eyledi Kur’ân’ı;
6. Türkçe tercümesi: Kur’ân’ı hatm kıldı.
Dördüncü örnekte verilmiş “ihteteme’l-Kur’âne” cümlesinin
tercümesi:
1. Kastamonu 2487 (v.257b-2): hatm kıldı Kur’ân’nı;
2. Taşkent 2699 (v.168b-5): hatm kıldı Kur’ân’nı;
3. Şuşter (s.141-5): dükedü okıydı Kur’ân’nı;
4. Buhara 202 (v.470b-1): hatm kıldı Kur’ân’nı;
5. Bursa Haraççıoğlu 1144 (v.243b-1): hatm eyledi Kur’ân’ı;
6. Türkçe tercümesi: Kur’ân’ı hatmetti.
Burada tercüme olarak verilmiş Türkçe kökenli kelimelerden
Türkçe olarak sadece tam, dolu manasında dükedü okıydı fiili vardır.
Eski Tükçede bu kelime tükädi, tükäti, dükädi, dükedi (tamamıyla,
tam), tükel, tükäl, tügäl (tam, bütün), tükällig (tamamen, noksansız)
olarak kullanılmaktadır30. Dükedü fiili günümüzde tüm Türk
lehçelerinde değişik biçimlerde aşağı yukarı aynı manada
kullanılmaktadır. Ama dükedü okıydı biçiminde sadece Harizm
Türkçesinde rastlanmaktadır. Bu da ancak Mukaddimetü’l-Edeb
sayesinde ortaya çıkmaktadır.
Beşinci örnekte verilmiş “nekata’l-mushafe” cümlesinin
tercümesi:
1. Yozgat 396 (v.127a-5): kürrasega çekik urdı;
2. Taşkent 2699 (v.37a-2): nokta çekti mushafka;

30 Gülensoy, Tüncer, a.g.e., “Tüken” maddesi, s. 942.
202
3. Kahire Daru’l-Kütüb 65 (v.106b-9): nokta kodı mushafa;
4. Buhara 202 (v.203a-3): nokta koydı mushafnı;
5. Bursa Haraççıoğlu 1144 (v.129b-2): nokta kodı mushafa;
6. Türkçe tercümesi: mushafı noktaladı.
Altıncı örnekte verilmiş “nekkata’l-mushafe” cümlesinin
tercümesi:
1. Yozgat 396 (v.244a-4): çeke urdı;
2. Taşkent 2699 (v.144b-4): nokta çekti mushafga;
3. Şuşter (s.80-1): çeke urdı kürraseka;
4. Buhara 202 (v.430b-33): nokta urdı mushafnı;
5. Bursa Haraççıoğlu 1144 (v.224b-7): nokta kodı mushafa;
6. Türkçe tercümesi: mushafı noktaladı.
Burada tercüme olarak verilmiş Türkçe kökenli kelimelerden
günümüz Türkiye Türkçesinde çekik urdı, çeke urdı fiili kullanılmaz.
Zaten 6.2 örneğindeki çekti fiili çizdi demektir. Buna göre de çekik
urdı, çeke urdı, nokta koydu, çizdi manasındadır. Araştırmalarımızda
bu kelimenin çeke ve çekik biçiminde kullanılışına Mukaddimetü’lEdeb
dışında başka bir kaynakta rastlanmadı. Ki burdan da aslı
Arapça olan nokta sözcüğünün Türkçe karşılığının çeke olduğu
sonucu çıkmaktadır.
Yedinci örnekte verilmiş “telâ’l-Kur’âne” cümlesinin tercümesi:
1. Yozgat 396 (v.158a-3): Kur’ân’nı okıydı;
2. Taşkent 2699 (v.63a-7): okıydı Kur’ân’nı;
3. Kahire Daru’l-Kütüb 65 (v.125b-3): okudı Kur’ân’ı;
4. Buhara 202 (v.291a-3): okudı Kur’ân’nı;
5. Bursa Haraççıoğlu 1144 (v.153a-8): okudı Kur’ân’ı;
6. Türkçe tercümesi: Kur’ân’ı okudu.
Sekizinci örnekte verilmiş “akraehu’l-Kur’âne” cümlesinin
tercümesi:
203
1. Yozgat 396 (v.209b-7): Kur’ân’nı okıttı;
2. Taşkent 2699 (v.115b-2): okuttı aŋa Kur’ân’nı;
3. Şuşter (s.2-5): okutdı aŋa Kur’ân’nı;
4. Buhara 202 (v.371a-4): öğretdi anka Kur’ân’nı;
5. Bursa Haraççıoğlu 1144 (v.202a-5): okutdı ana Kur’ân’ı;
6. Türkçe tercümesi: ona Kur’ân’ı okuttu.
Bu iki örnekte de Türkçe kökenli tercümelerin hepsi anlaşılır
durumdadır.
Dokuzuncu örnekte verilmiş “ezhebe’l-mushafe” cümlesinin
tercümesi:
1. Yozgat 396 (v.210b-3): altun sufı birle bizedi;
2. Taşkent 2699 (v.116a-5): altunladı kürraseni;
3. Şuşter (s.4-2): altunladı kürraseni, altun birle bezedi
mushafnı;
4. Buhara 202 (v.372a-4): altun birle bizedi mushafnı;
5. Bursa Haraççıoğlu 1144 (v.202b-5): yazdı mushafı
altunla;
6. Türkçe tercümesi: mushafı altın ile yazdı.
Burada tercüme olarak verilmiş Türkçe kökenli kelimelerden
günümüz Türkiye Türkçesinde bezedi fiilinin yerine süsledi fiili daha
çok kullanılmaktadır. Ama bu fiil öteki Türk lehçelerinde, tarihte
olduğu gibi halen de aynen kullanılmaktadır.
Su kelimesinde görülen سو yerine سڤ olarak, üç noktalı fe
yazılması ise orta Türkçeye mahsus özelliklerden olup, esasen w
veya ύ olarak okunmaktadır. Mesela, اڤ aύ (av), ايڤ eύ (ev)31.
10-15 no’lu örneklerde anlaşılmayan kelime söz konusu
değildir.

31 Eckmann, Yanos, Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar,
TDK Yay., 2. baskı, Haz: Osman Fikri Sertkaya, Ankara 2003, s. 11.
204
Onuncu örnekte verilmiş “aşşera’l-mushafe” cümlesinin
tercümesi:
1. Yozgat 396 (v.241b-7): nakş kıldı mushafka;
2. Taşkent 2699 (v.142b-5): aşr kıldı kürraseka;
3. Şuşter (s.74-8): on ayet belgusi urdı kürraseka;
4. Buhara 202 (v.427b-2): aşr koydı mushafka;
5. Bursa Haraççıoğlu 1144 (v.223a-6): on-on eyledi mushaf
ayetlerini;
6. Türkçe tercümesi: Kur’ân’ı onar ayet olarak okudu.
Onbirinci örnekte verilmiş “neşşera’l-mushafe” cümlesinin
tercümesi:
1. Yozgat 396 (v.242b-3): yaydı, açtı;
2. Taşkent 2699 (v.143a-7): yaydı kürraseni;
3. Şuşter (s.76-4): yaydı, yayub açuk goydı kürraseni;
4. Buhara 202 (v.428b-2): açtı mushafnı;
5. Bursa Haraççıoğlu 1144 (v.223b-6): açtı kitapları;
6. Türkçe tercümesi: Kur’ân’ı açtı.
Onikinci örnekte verilmiş “fessera’l-Kur’âne” cümlesinin
tercümesi:
1. Yozgat 396 (v.242a-4): tefsir kıldı;
2. Taşkent 2699 (v.143a-1): tefsir etti Kur’ân’ğa;
3. Şuşter (s.75-4): aça sözledi Kur’ân manisin;
4. Buhara 202 (v.428a-1): tefsir etti Kur’ân’nı;
5. Bursa Haraççıoğlu 1144 (v.223a-9): açtı Kur’ân manasını;
6. Türkçe tercümesi: Kur’ân’ın manasını açtı, tefsir etti.
Onüçüncü örnekte verilmiş “evvele’l-Kur’âne” cümlesinin
tercümesi:
205
1. Yozgat 396 (v.253b-4): tefsir kıldı;
2. Taşkent 2699 (v.153a-1): tefsir kıldı Kur’ân’nı;
3. Şuşter (s.100-3): müşterek lafıznı bir manige has kıldı;
4. Buhara 202 (v.444a-1): te’vil kıldı Kur’ân’nı;
5. Bursa Haraççıoğlu 1144 (v.231a-3): tefsir eyledi Kur’ân’ı;
6. Türkçe tercümesi: Kur’ân’ı tefsir etti.
Ondördüncü örnekte verilmiş “tedebbera’l-Kur’âne” cümlesinin
tercümesi:
1. Yozgat 396 (v.286a-2): endişe birle okıydı;
2. Taşkent 2699 (v.190a-5): endişe birle okıydı Kur’ân’nı;
3. Şuşter (s.170-6): manisin sakınu okudı Kur’ân’nı;
4. Buhara 202 (v.490a-2): fikr birle okudı Kur’ân’nı;
5. Amsterdam OR 841 (v.72a-10): fikrle okudı Kur’ân’ı;
6. Türkçe tercümesi: Kur’ân’ı mânâsını düşünerek okudu.
Burada verilmiş Türkçe tercümelerde, birle hariç hepsi anlaşılır
durumdadır. Birle ise eski Türkçede bağlaç olan ile manasındadır.
Günümizde bu şekilde öteki Türk lehçeleri de dahil hiç birisinde
kullanılmaz. Daha değişik biçimlerde kullanılış şekli şöyledir:
ilä (Azerice, Başkırtça, Özbekçe, Tatarca.)
bile(n) (Türkmence)
bilän (Uygurca, Tatarca., Özbekçe)
minän (Başkırtça)
menen (Kırgızca)
32
Onbeşinci örnekte verilmiş “rattele’l-Kur’âne” cümlesinin
tercümesi:
1. Yozgat 396 (v.245b-7): aheste okıydı;

32 Gülensoy, Tuncer, a.g.e., s. 430.
206
2. Taşkent 2699 (v.147a-2): bölak okıydı Kur’ân’nı;
3. Şuşter (s.86-2): körklüg okıydı Kur’ân’nı, seçe okudı
Kur’ân kelimelerini, katığ okıydı takı hurufını dürüst etti;
4. Buhara 202 (v.434b-2): aheste okudı Kur’ân’nı;
5. Bursa Haraççıoğlu 1144 (v.226b-5): açuk okudı Kur’ân’ı;
6. Türkçe tercümesi: Kur’ân’ı tane tane okudu.
Burada tercüme olarak verilmiş Türkçe kökenli kelimelerden
bölak-bölük, parça manasını ifade eder. Bu örnekde Divanu Lugati’tTürk’de
de kullanılan güzel manasında olan körklüğ33 Türkiye
Türkçesinde kullanılmaz. Buna en yakın manada görkem vardır.
Eski Türkçede ‘körk’, güzellik, gösteriş; ‘-lüğ’, -lı, -li addan ad yapan
ektir. Diğer Türk lehçelerinde ise kullanılışı şöyledir:
Görkem (Türkçe)
Görkäm (Azerice)
Kürkäm (Başkırça, Tatarca)
Körkem (Kazakça)
Körkäm (Özbekçe, Uygurca)
Körktü (Kırgızca)
Görnükli (Türkmence)
34
On altıncı örnekte verilmiş “isteftehahu’l-Kur’âne” cümlesinin
tercümesi:
1. Yozgat 396 (v.305a-3): Kur’ân’nı ayzubirmek tiledi andın;
2. Taşkent 2699 (v.195a-3): aytubirmek tiledi Kur’ân’nı;
3. Şuşter (s.208-6): yaŋluk aytibirmek tiledi andan
Kur’ân’da;
4. Buhara 202 (v.512a-3): öğrenmek tiledi andan Kur’ân’nı;

33 Bu kelime hakkında bkz. Divânü Lugâti’t-Türk Tercümesi, Çev: Besim Atalay,
3. baskı, TDK Yay., Ankara 1992, I 45-19, 319-18, 353-20, 461-1; III 43-19.
34 Gülensoy, Tüncer, a.g.e., “Görkem” maddesi, s. 384.
207
5. Bursa Haraççıoğlu 1144 (v.265b-1): diledi andan Kur’ân
okumağı;
6. Türkçe tercümesi: ondan Kur’ân okumasını istedi.
Buradaki “ayzubermek” (aytubermek, aydubermek) eski
Türkçedeki d’den z (ذ‘(ye geçiş döneminde olacaktır ki, dilciler bu
dönemin Harizm Türkçesi dönemi olduğunu tekrar tekrar
vurgularlar.35 Yani, özellikle Harizm Türkçesi eserlerinde eski
Türkçede var olan d harfi peltek z (ذ (olarak telaffuz edilmektedir. Ki
bu ses kısa bir dönem sonra, yani Orta Asya edebiyat dili olan
Çağataycanın hakim olması sonucu y’ye tebdil olunarak tamamen
kaybolmuştur.36
Son örneğin Şuşter nüshasındaki yaŋluk, yanlış demektir.
Tercüme, katip tarafından yalnış verilmiş olacak ki, Türkçesi «ondan
Kur’ân’da yalnış yerlerini kendisine söylemesini istedi» şeklinde
olması gerekecek. Bu da Arapça metnin tam tercümesini
içermemektedir.
Sonuç
Zemahşerî’nin Mukaddimetü’l-Edeb sözlüğü hem pek çok
terimin çeşitli Türk lehçelerindeki kullanımı, hem de XII. yüzyıldaki
Türk dilinin bilimsel muhtevasını göstermesi açısından oldukça
önemlidir. Biz burada sadece Kur’ân ile ilgili terimlerin
kullanımlarını mukayeseli olarak vermeye gayret ettik. Bu ve benzeri
çalışmalar, Türki dillerin zenginliğini ortaya koyması açısından
mühimdir. Zemahşerî’nin Mukaddimetü’l-Edeb adlı sözlüğünün
muhtevası ve bu kitabın değişik zamanlarda yazılmış farklı
nüshalarından hareketle şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki, Türki
halkların kullandıkları çeşitli lehçeler hem oldukça fazla ortaklık
göstermektedir, hem de zaman içinde fazla anlam değişmesine
uğramamıştır. Dolayısıyla bugün Türkçe bir bilim dili olacaksa, diğer
Türki lehçelerin bu bilim diline sağlayacağı katkı oldukça büyüktür
diyebiliriz.

35 Mesela, adak> azak> ayak; bod> boz> boy; adır> azır> ayır; kuduk> kuzuk>
kuyu... Ayrıca bu konu hakkında bkz. Eckmann, Yanos, a.g.e., s. 12-13.
36 Eckmann, Yanos, a.g.e., s. 12.
208

Konular