TÜRK DİLİ HARİTASINA BİR KATKI: LÜBNAN’DAKİ TÜRKLER VE TÜRKÇE

ZfWT
Vol. 5, No. 1 (2013)
Zeitschrift für die Welt der Türken
Journal of World of Turks
159
TÜRK DİLİ HARİTASINA BİR KATKI:
LÜBNAN’DAKİ TÜRKLER VE TÜRKÇE
CONTRIBUTION TO TURKISH LANGUAGE MAP:
IN LEBANON TURKS AND TURKISH
Özgür Kasım AYDEMİR∗
Özet:
Makalemiz, Lübnan sınırları içerisindeki saha çalışmamızın, Türkçenin
konuşulma alanlarına ilişkin genel bilgi aktarımını amaçlamaktadır. Günümüzde,
Lübnan’da yaklaşık 12000’i kayıtlı olmak üzere 30000 kadar vatandaşımız
yaşamaktadır. Bunların önemli bir kısmı 1940 sonrasında çalışma amacıyla gelip
ülkeye yerleşmiş olan Türklerdir. Ancak 1940 sonrası Lübnan’a yerleşen Türkler,
yaşadıkları büyük şehirlerde hâkim dil konumda olan Arapçadan etkilenmelerinin
yanı sıra daha çok ayrıldıkları coğrafyanın dil özelliklerini yansıtmaları nedeniyle bu
çalışmaya konu edilmemiştir. Çalışmamızda, sayıları 13200’ü bulan ve 13.
yüzyıldan itibaren bu bölgede yaşayan Türkmenler ile yaklaşık sayıları 9000’i bulan,
19. yüzyılın sonlarından itibaren Lübnan sınırları içerisinde yaşayan Girit Muhaciri
Türkler ve onların dilleri üzerine odaklanılmıştır. Türkçe olmaları ve Arapçadan
etkilenmeleri gibi ortak özelliklere sahip olmalarının yanında pek az ortak noktası
bulunan iki Türk grubu ve dilleri, makale içerisinde ayrı başlıklar altında
değerlendirilmiştir. 2013 yılı içerisinde gerçekleştirilen saha çalışmalarımızın
ilkinden elde edilen veriler doğrultusunda ağız özelliklerine girmeden Lübnan’da
Türkçenin konuşulduğu yerler ve kullanılan dilin genel özellikleri makalemizde
kültürel bağlamda sunulmaya çalışılmıştır. Böylelikle Türk Dili Haritası’na yönelik
olarak, Lübnan’daki saha çalışmamıza dayalı katkı sağlanabilmesi ve varlığı
tehlikede olan Lübnan’daki Türkmen Ağzı ile Lübnan’daki Girit Muhaciri Türk
Ağzı’na dikkat çekilmesi amaçlanmıştır. Zira Lübnan sınırları içerisinde konuşulan
Türkçenin, UNESCO’nun somut olmayan kültürel miras içerisinde tehlikedeki diller
programı ölçütlerine göre değerlendirildiğinde, “kritik tehlike altında” olduğunu
belirtmek zorundayız.
Anahtar Kelimeler: Türk Dili, Lübnan, Türkmen, Girit Muhaciri Türkler,
Ağız.
Abstract:
Article, field study within the borders of Lebanon, aims to share general
information on issues to be spoken Turkish. Today, as much as 30000 citizens living
in Lebanon for nearly 12000 to be registered. Most of these countries are settled in

Yrd. Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü –
Denizli okaydemir@gmail.com
Özgür Kasım Aydemir
Türk Dili Haritasına Bir Katkı: Lübnan’daki Türkler ve Türkçe
Contribution to Turkish Language Map: In Lebanon Turks and Turkish
160
1940 after the Turks to come to work. However, the Turks settled in Lebanon after
1940, as well as the more they leave any kind of Arabic language features that
reflect the geography of this work is not subject to due. In this study, the number
13200 Turkmen living in this region in the 13th century, which approximate number
9000, 19th living within the borders of Lebanon since the end of the century the
Turks and their language is focused on the muhajir of Crete. Turkish Arabic code to
be very little in common other than being lived copying the two ethnic groups and
languages, should be evaluated in this study suggest that under separate headings.
The field of our work in the year 2013 in accordance with the data obtained from the
first one into the dialect characteristics of Turkish spoken in Lebanon, and the
general features of the language used in the submitted article. Thus, in order to map
received Turkish Language in Lebanon, based on the contribution to the field study
aimed to achieve. Because the Turkish language is spoken within the borders of
Lebanon, UNESCO's intangible cultural heritage are evaluated according to the
criteria in the endangered languages program, "critically endangered" we have to
mention that.
Key words: Tukish Language, Lebanon, Turkmen, Turks Orginated in Crete,
Dialect.
Giriş
Tarih boyunca büyük uygarlıklara ve mücadelelerinde ev sahipliği
yapmış olan Lübnan dünyanın bilinen en eski yerleşim bölgelerindendir.
Bölgede (Jbeil) gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda M.Ö. 6500’den öncesine
ait uygarlık izleri elde edilmiştir1
. Bölge, İslamiyet’in öncü yayılma
alanlarındandır. “İslam orduları Arap Yarımadası’nı denetim altına aldıktan
kısa bir süre sonra Müslümanlığı yaymak için o dönem Persler ile Bizans
arasında paylaştırılmış bulunan Suriye, Lübnan, Filistin ve Irak
topraklarına doğru genişlemeye başladı. (…) İçinde Ermeni ve Arap destek
kuvvetlerini de barındıran İmparatorluk ordusu, aynı büyüklükteki
Müslüman güçleriyle 636 Ağustosunda Şam’ın güneyinde karşılaştı. Yamuk
nehri kıyısında yapılan savaşta Halid bin Velid komutasındaki ordu büyük
bir zafer kazanarak Suriye ve Anadolu topraklarının kapısını İslam
akıncılarına açtı” (Ayhan ve Tür, 2009, s. 20). Bölge sadece İslam tarihi
açısından değil Türklerin İslamiyet’i benimsemelerinin sonrasında Türk
Tarihi’nin önemli kültürel merkezlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Öncelikle Emeviler döneminde orduda görev almaya başlayan Türkler,
Abbasiler döneminde, Arap unsur dışındaki en nüfuzlu grubu
oluşturmaktaydılar. Orta Doğu’daki İslam ordusu içerisinde varlık gösteren
Türklerin, Abbasi Halifeliği döneminde askerî bürokrasinin çoğunu temsil
etmelerine karşın, bugünkü Lübnan sınırları içerisindeki yerleşimine ilişkin
1
Bu konudaki ayrıntılı bilgi için, bakınız: Ayhan ve Tür, 2009.
ZfWT
Vol. 5, No. 1 (2013)
Zeitschrift für die Welt der Türken
Journal of World of Turks
161
bir kaynağa henüz ulaşılamadığı için ülkedeki Türkmen varlığını bu döneme
dayandıramamaktayız. Ancak konar-göçer hayat tarzının hâkim olduğu ve
Ferganalı, Buharalı, Harezmli ya da kısaca Horasanlı adlarıyla tanımlanan ve
Memlük Hanedanı Ordusu2
’nda da etkili olan Türklerin3
kesin olmamakla
beraber bugünkü Lübnan sınırları içerisine yerleşmeleri ihtimal dâhilindeki
ön Türk yerleşimi olarak değerlendirilebilir.
Orta Doğu’da Türklerin varlıklarına yönelik kesin bilgiler, Türk
yerleşiminin Anadolu ile eş/yakın zamanlı olduğunu bildirmektedir.
“Anadolu’nun Türkleşmesini ve bölgede Türk birliğini amaçlayan Türkiye
Selçuklu Devleti, bu hedefine ulaşmak için komşu devletlerle bazen dostane
bazen de düşmanca ilişkiler içinde bulunabiliyordu. Buna dair en güzel
örneği bir Türk beyliği olan Zengiler’in devamı niteliğindeki Eyyûbîler ile
olan münasebetlerinde görmekteyiz” (Uyumaz, 2002, s. 86). Nitekim “1132
yılında Musul Atabeyi İmameddin Zengi Irak Selçukluları tarafından
yenilgiye uğratılınca Necmeddin Eyyub, Zengi’nin kaçmasına yardım
etmiştir. Eyyubiler ile Irak Selçukluları arasındaki ilişkiler bu vesile ile
bozulunca Eyyub kardeşi Şirguh ile birlikte İmaeddin Zengi’ye müracaat
ederek 1138 yılında ona iltihak etmişler ve bir süre Musul’da kalarak
Zengi’nin askeri seferlerine katılmışlardır. (…) Bu arada Necmeddin Eyyub
Baalbek’in ele geçirilmesindeki rolünden dolayı Baalbek’e muhafız olarak
atanmıştır” (Gül, 2002, s. 87). Bu bilgilerden dayanak alarak Orta
Doğu’daki kalıcı Türk varlığının Anadolu’daki Türk yerleşimi ile yaklaşık
olarak eşzamanlı olduğunu belirtebiliriz. “Sultan Alp Arslan’ın eniştesi
Erbasan’ın, Sultan’a isyan ile Bizans’a sığınması üzerine, beraberindeki
Kurlu, Atsız ve kardeşleri, Şöklü vs. gibi beyler, Anadolu’da fetihlere devam
etmeyerek, kumandaları altındaki Türkmenlerle Mısır Fatımî hâkimiyetinde
bulunan Filistin’e geldiler (1070). İlgili kaynaklarda ‘Filistin’e giren ilk
Türkler’ olarak nitelenen ve 3-4 bin çadır halkından oluşan bu Türkmenlerin
başında Kurlu Bey bulunuyordu. Kurlu Bey, beraberinde yukarıda adları
geçen bey ve Türkmenlerle Taberiye Gölü’nün doğusundaki Balkâ ve
yöreleriyle Nûman kalesini fethederek yerleştiler. Daha sonra o, bugünkü
İsrail ülkesinde bulunan ve Kudüs’ün 50 kim. Batısındaki Remle ve
yörelerini de fethetti. Göçebe Arapların yağmaları sebebiyle harap ve ıssız
bir duruma gelen Remle’yi imar eden Kurlu4
Bey, burasını başkent yaparak
Büyük Selçuklu Devleti’ne bağlı bir Türkmen Beyliği kurdu” (Sevim, 1989,
s. 24-25). Kurlu Bey, başta zeytin üretimi olmak üzere bölgeyi tarımsal
üretime dayalı olarak kalkındırdığı bilinmektedir. Memlük Hanedanı
zamanından da Lübnan’da özellikle Baalbek’te yaşayan Türk nüfusun
2
Türklerin hâkimiyetindeki Memlük Hanedan Ordusu’na katılabilmenin öncelikli şartlarından
birisinin, Türkçe konuşmak olduğunu belirtebiliriz. 3
Bu konudaki ayrıntılı bilgi için, bakınız: Kızıltoprak, 2002, s. 320-335. 4
Bugünkü Lübnan sınırları içerisinde bulunan Beka Vadisi’nde yaşayan ve geçimini zeytincilikle
karşılayan büyük Türkmen ailelerinden birinin soyadı da “Kurlu”dur. Aile büyükleri, yakın yerleşim
alanlarındaki Türkmenlerin hâmisi, öncüsü, “bey”i konumundadır.
Özgür Kasım Aydemir
Türk Dili Haritasına Bir Katkı: Lübnan’daki Türkler ve Türkçe
Contribution to Turkish Language Map: In Lebanon Turks and Turkish
162
Selçuklulardan güç alarak bölgedeki Sünnî hâkimiyetin oluşmasında etkili
olduklarını belirtebiliriz. Zira Selçukluların hâkimiyetinin doğuya yönelik
olarak da genişlemesi bölgedeki Oğuz yerleşiminin, bu dönemde yoğunluk
kazanmasına sebep olmuştur. Türk nüfus, sonrasında, Moğollar’ın
Anadolu’yu hâkimiyetleri altına almaya çalıştıkları 13. yüzyılın ilk
yarısında, Türkmenlerin bölgeye akın etmeleri sonucu yoğunluk
göstermiştir. Bu dönemde Türkmenlerin çoğunun göçebe yaşam anlayışını
benimsedikleri bilinmektedir. “Türk göçebe unsuru, yani Türkmenler
bilhassa uçlarda oturuyorlardı. Oralarda akıncı ve muhafız kuvveti olarak
vazife gördükleri gibi, düşman topraklarında yurd tutmak suretiyle fetihleri
kolaylaştırıyorlar ve çok defa kendileri de fetihlerde bulunuyorlardı”
(Sümer, 1980, s. 135). Bu bağlamda Selçuklu Devleti’nin güçlenmesinde ve
gelişmesinde önemli rol üstlenmiş olan Oğuzlar/Türkmenlerin, Orta Asya
kaynaklı göç dalgalarıyla güçlenmekte ve fethettikleri bölgede Türk İslam
medeniyetinin etkin olmasına hizmet etmiş oluyorlardı. Bölgedeki bu durum
uzun sürmemiş ve Türk-İslam medeniyetinin etkinliği, Haçlı Seferleri
sırasında zarar görmüştür. Lübnan’da Dürziler ve Marunilerin haçlılara
yardımı sonucunda genel anlamda Müslüman hakimiyeti zarar görmüştür.
Memlük Hanedanı’nın hâkimiyetinden sonra, Yavuz Sultan Selim Han
Dönemi’nde Osmanlı Devleti hâkimiyetine giren Lübnan’da Osmanlı’nın
egemenliği Dürzi ve Maruni isyanları dolayısıyla sıkıntı içerisinde
sürmüştür. Tarım ve ticaret sebebiyle çok daha zengin olması gerektiği
bilgisiyle kavganın ve çatışmanın eksik olmadığı yönündeki bilgiler Evliya
Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde de ifade edilmiştir. Nihayetinde Osmanlı
Devleti de bu çatışmaları bahane eden dış güçler karşısında çaresiz kalarak,
1842’de ülkenin kuzey ve güneyde iki farklı kaymakamlığa bölünmesini
kabul etmek zorunda kalmıştır. Bu tarihten sonra, Lübnan’ın kuzeyi Maruni,
güneyi ise Dürzi yönetimine tâbi olmuş ancak çatışmaların artarak sürmesi
sonucunda 1860’ta Osmanlı Devleti bölgeye 15000 kişilik askerî birliğini
göndermiştir. Bu askerî birliğin din ve mezhep kökenli çatışmayı
dindirememesi üzere bölgeye bu kez Fransız birlikleri gelerek, Lübnan’da
Hristiyan Marunilerden yana hakimiyet sağlamışlardır. Fransızların yanı sıra
İngilizlerin de bu coğrafyada askerî birlik bulundurmasını koşullayan bu
çatışma döneminin ardından dış mihrakların yönlendirmesiyle I. Dünya
Savaşı’nın başlamasının ardından Arap birlikleri 1916 yılında Osmanlı
Devleti’ne isyan etmiş ve ardından Lübnan’da, Maruni destekli Fransız
Manda Rejimi başlamıştır. Bu dönemde Müslümanlar arasında yönetim
birliği de kasten ortadan kaldırılmış ve Osmanlı dönemindeki yönetim
ilkesinden farklı olarak Şii ve Sünni topluluklar ayrı alt yönetimlere tâbi
tutulmuştur. Nihayetinde 9 Kasım 1947’de Lübnan Meclisi’nin aldığı karar
doğrultusunda Fransız Manda Rejimi’ne son verilmiştir. Ardından süren iç
savaşın ve İsrail saldırılarının izlerinin halen sürdüğü Lübnan’da bazı
bölgelerde özellikle geceleri güvenlik zafiyetinin varlığı saha çalışmalarımız
sırasında gözlemlenmiştir.
ZfWT
Vol. 5, No. 1 (2013)
Zeitschrift für die Welt der Türken
Journal of World of Turks
163
Araştırmamız, Lübnan sınırları içerisindeki saha çalışmamızın,
Türkçenin konuşulma alanlarına ilişkin genel bilgi aktarımını
amaçlamaktadır. Günümüzde, Lübnan’da yaklaşık 12000’i kayıtlı olmak
üzere 30000 kadar vatandaşımız yaşamaktadır. Bunların önemli bir kısmı
1940 sonrasında iş bulmak amacıyla ülkeye yerleşmiş olan Türklerdir. Bu
Türklerin çoğunluğunu ise Mardinliler oluşturmaktadır. Ülkenin, özellikle
Beyrut ve Trablus gibi büyük şehirlerinde yaşayan Mardinlilerin büyük
çoğunluğu kendilerini Arap kökenli Türkler olarak tanımlarken bir kısmı
Türkmen olduklarını ifade etmektedir. Ancak 1940 sonrası Lübnan’a
yerleşen Türkler, Arapçadan etkilenmelerinin yanı sıra daha çok ayrıldıkları
coğrafyanın dil özelliklerini yansıtmaları nedeniyle bu çalışmaya konu
edilmemiştir. Çalışmamızda, sayıları 13200’i bulan ve 13. yüzyıldan itibaren
bu bölgede yaşayan Türkmenler ile 19. yüzyılın başından itibaren Lübnan
sınırları içerisinde yaşayan yaklaşık 9000 Girit Muhaciri Türkler ve onların
dilleri üzerine odaklanılmıştır. Belirtilen rakamlar, sahadaki çalışmalarımız
sonucunda birden çok kaynak kişiye bağlı araştırmalarımıza ve gözlemimize
dayalı olarak elde edilmiştir.
1. Bulgular ve Değerlendirmeler
Kullandıkları dilin Türkçe olması ve Arapça kod kopyalamalarını
5
barındırmaları dışında pek az ortak noktası bulunan iki Türk grubunun dilleri
ile birlikte, bu çalışma içerisinde ayrı başlıklar altında değerlendirilmesi
gerektiğini düşünmekteyiz. Bu bağlamda, Lübnan’daki Türkmenler ile Girit
Muhaciri Türkler, genel dil kullanımları doğrultusunda farlı başlıklar altında
değerlendirilmiştir.
1.1. Lübnan’da Yaşayan Girit Muhaciri Türkler ve Dilleri
Lübnan sınırları içerisinde yaptığımız saha çalışmasından edindiğimiz
bilgiye göre 9000 Girit Muhaciri Türk yaşamaktadır. Sultan Abdülhamid
Han zamanında buraya gönderilmiş olan Girit Muhaciri Lübnanlı Türklerin
çok az bir kısmı kendilerini Türk ya da “muhacir / el muhacirin” olarak
tanımlarken Girit Muhaciri Lübnan Türklerinin büyük bir bölümü
kendilerini “Osmanlı” olarak tanımlamaktalar. Bu nüfusun yaklaşık %95’i,
Lübnan’ın Kuzey Batısı’nda, ülkenin ikinci büyük şehri konumundaki
Trablus’ta yaşamaktadır. El-Nur, Bab el-Tabbane, Camiü’l-Kebir
mahalleleri yoğunlukla olmak üzere Trablus’un tamamına yayılmış olan
Girit Muhaciri Lübnanlı Türkler, kozmopolit bir şehirde yaşamalarına
rağmen yıllarca kimliklerini koruyabilme mücadelesi vermişlerdir. İçlerinde
eğitim ve buna bağlı olarak gelir düzeyi yüksek seviyede kişilerin
bulunması, Girit Muhaciri Lübnanlı Türklerin kültürel kimliklerinin
korunabilmesi adına önemli bir değer taşımaktadır. Türklüklerine ilişkin
5
Ses, bürün, biçim ve söz dizimi düzeyindeki Arapça kodlamalar, Lüban’daki Türkçe konuşurları
etkilemiştir.
Özgür Kasım Aydemir
Türk Dili Haritasına Bir Katkı: Lübnan’daki Türkler ve Türkçe
Contribution to Turkish Language Map: In Lebanon Turks and Turkish
164
değerleri (dillerini, giysilerini, yemeklerini, gelenek ve göreneklerini) bir
önceki kuşağın hayli önemsediğini, görüştüğümüz kaynak kişilerden
öğrenmemize karşın günümüzde genç kuşak içerisinde Türkçenin
kullanımının çok zayıf olduğunu ya da kullanılmadığını belirtebiliriz. Onlar,
bu konuda kendilerinin 120 yıllık sürede yalnız bırakılmalarından
yakınmaktalar. Osmanlı Devleti döneminde Girit’te ayrılıkçı Yunan
milisleriyle silahlı mücadele veren ve Trablus’ta da Devlet-i Aliye’ye
sadakatini bir kez daha ispat eden Girit Muhaciri Türkler için Osmanlı
Devleti’nin ve Sultan Abdülhamid Han’ın özel bir yeri bulunmaktadır.
Trablus’taki somut olmayan Türk kültürel mirasının korunamamasında
somut kültürel mirasın tahrip edilmesi etkili olmuştur. Yıkılan Osmanlı
Sarayı, İnci Tiyatrosu, Eski Trablus’taki hanlar, bayrak selamı bölgesindeki
yapılar, bölgedeki Fransız hâkimiyeti döneminde yıkılmıştır. Girit Muhaciri
Lübnanlı Türkler, birden fazla cemiyet altında örgütlenmiş durumda
olmasına karşın hiçbir cemiyetin bir mekân başta olmak üzere yeterli maddi
imkâna sahip olmadığını belirtebiliriz. Trablus’taki Mevlevihane’nin TİKA
tarafından onarılıp ve ayağa kaldırılmasını Türklükleri adına bir gurur
vesilesi olarak değerlendirmektedir. Girit Muhaciri Lübnanlı Türkler,
içerisinde yeni neslin tamamı Arapça konuşmaktadır. Bunda eğitim dilinin
Arapça olması son derece etkilidir. Ayrıca gerek Lübnan’daki ikinci resmi
dilin Fransızca olması gerekse bölgedeki Fransız kültür derneklerinin etkin
çalışmaları sonucu Fransızca da yeni neslin kullandığı bir dil olarak
karşımıza çıkmaktadır. Orta yaş ve üzeri Girit Muhaciri Türkler arasında
Türkçe hâlâ iletişim dili olarak kullanılabilmektedir. Kullanılan Türkçenin
söyleyiş özelliklerin ise Lübnan’daki Türkmenlerin kullandığı Türkçeden ve
ölçünlü Türkiye Türkçesinden farklılıklar barındırdığını belirtebiliriz.
Kendileriyle aynı dönemde Osmanlı Devleti’nce yerleştirilen ve Sultan
Abdülhamid Han’ın fermanında “el muhacirin” olarak tanımlanan Girit
Muhaciri Türklerin bir bölümü de bugün Suriye sınırları içerisinde kalmış
olan Hamidiye Köyü’nde yaşamaktalar. Girit Muhaciri Türkler, kendileriyle
yakın bir coğrafyada yaşayan Akkar bölgesi Türkmenleri ile (özellikle
Kuvaşra) iletişim içerisinde olmalarına rağmen, Baalbek bölgesi
Türkmenlerinin varlıklarından henüz 2-3 yıl önce haberdar olabilmiş ve
henüz kendileriyle iletişim kuramamışlardır.
1.2. Lübnan’da Yaşayan Türkmenler ve Dilleri
“Bilhassa ticarî münasebetler sebebi ile X. yüzyıldan itibaren
aralarında yayılmaya başladığını bildiğimiz İslâmlığın, XI. yüzyılda
Oğuzlar’dan ezici çoğunluğun dini haline geldiği görülüyor. Bunun
sonucunda Oğuzlar’a XI. yüzyılda Türkmen adı verilmiştir” (Sümer, 1980, s.
X). Osmanlı Devleti’nin bölgedeki hâkimiyetinin öncesinde bu coğrafyaya
uzanmış olan konar-göçer Türk boylarını tanımlayan Türkmen nüfus,
Lübnan’da iki farklı yerleşim bölgesi etrafında bulunmaktadır. Ortalama 40-
60 yıl öncesine kadar konar-göçer yaşam tarzını devam ettiren
ZfWT
Vol. 5, No. 1 (2013)
Zeitschrift für die Welt der Türken
Journal of World of Turks
165
Türkmenlerin, yerleşik hayata geç başlamaları kendilerince maddî
imkânsızlıklarının kaynağı olarak görülmektedir. Ülkenin başkenti Beyrut’ta
(yaklaşık 300 kişi) ve ikinci büyük kenti durumundaki Tranblus’ta (yaklaşık
200 kişi) da bulunan Türkmenler daha çok, Lübnan’ın kuzey sınır bölgesine
yakın olan ve bugün için Suriye Türkmenlerinden önemli derecede göç
almak durumunda kalan Akkar Bölgesi ile Bekaa Vadisi içerisindeki
Baalbek Bölgesi içerisindeki köylerde yaşamaktadırlar.
1.2.1. Akkar Bölgesi Türkmenleri ve Dilleri
Lübnan’ın kuzeyindeki Türkmen yerleşim bölgesi olan Akkar’a,
Trablus’tan bir buçuk saatlik yolculuk sonrasında iki kontrol bölgesinden
geçerek ulaşılabilmektedir. Tarihi kaynaklarda “Trablusşam Sancağı’na
bağlı, Ali Kethüda Cemaati içerisinde, Karakuniye Türkmenlerinin Bayad
Boyuna” (Halaçoğlu, 2009, s. 116) ve “Hasan Kethüda v. Muhsin Cemaati
içerisindeki Karakuniye Türkmenlerinin Bayad Boyuna yurt olduğu bilinen
Akkar’da” (Halaçoğlu, 2009, s. 1010) üç Türkmen köyü bulunmaktadır.
Bunlar, makalemizde ele alınan sırasıyla Kuvaşra, Aydamun ve El Devsi’dir.
1.2.1.1. Kuvaşra Köyündeki Türkmenler ve Dilleri
Yaklaşık 3000 kişilik toplam nüfusunun tamamı ve yerel yöneticisi de
Türkmen olan Kuvaşra’da Türkçe etkinliğini korumakta ve beraberinde Türk
Kültürü’nün de yaşamasına imkân sağlamaktadır. Bu durumda köyde
yaşayan ve dil-kültür bilincine sahip kişilerin varlığı önem taşımaktadır.
Evlerin duvarlarını ve kimi binaların dışlarını Türk bayraklarının süslemiş
olduğu bu köyde, köyün yaşlıları, Türk kültürüne ait unsurların artık
yaşatılmayışından ve özellikle Türkçenin daha az konuşuluyor olmasından
rahatsızlık duymaktadırlar. Kendilerinin gençlik yıllarına kadar bir tek
kelime Arapça bilmediklerini şu anda da Arapçayı tam olarak
konuşamadıklarını (birden ona kadar dahi sayamadıklarını) belirtiyorlar. Bu
durumun oluşmasında, orta yaş üstünün resmî eğitim almamış olmaları etkili
olmuştur. Köydeki Türkmenlerden Türkiye’de üniversite eğitimi almış
olanlar ve bu eğitimlerini sürdürenler, diğer Türkmenlerden farklı olarak
daha çok Ölçünlü Türkiye Türkçesi ile konuşmaktadırlar. Köyde halen lisans
ve lisansüstü düzeyde Türkiye’de eğitim gören üç kişinin varlığını saha
çalışmamız sırasında tespit edebildik. Yakın bir zamana kadar çoğunluğu
konar-göçer bir hayat tarzını benimsemiş olan Türkmenlerin tamamen
yerleşik hayata geçmeleri henüz 40 yıl öncesine dayanıyor. Son 10 yıla
kadar kendi içlerinde evlenen Kuvaşralılar, çocuklarının bir Arap ile
evlenmesine inanç dairesinden bakarak, artık eskisi kadar katı olmadıklarını
belirtmektedir. Köylüler kendilerini “Türk/Türkmen/Oba/Obaçı” olarak
tanımlamaktadırlar. Oğuzların 24 boyuna mensup Türk budunlarının (aşiret)
bir unsuru olan Türkmenler, “konar göçerler, sırasiyle boy (kabile), aşiret,
cemaat, oymak, mahalle, oba (aile) şeklinde bölümlere ayrılmıştır”
(Halaçoğlu, 2009, s. XVII). Bu anlamda kendilerini oba ve obaçı olarak
Özgür Kasım Aydemir
Türk Dili Haritasına Bir Katkı: Lübnan’daki Türkler ve Türkçe
Contribution to Turkish Language Map: In Lebanon Turks and Turkish
166
tanımlamaları, aidiyet bilincinin geleneksel söyleme yansıması olarak
değerlendirilebilir. Kuvaşralıların konuşması, Lübnan Türkmen Türkçesinin
karakteristik özelliklerini barındırmaktadır. Yaklaşık 10 yıl öncesine kadar
köy düğünlerinde cirit (köylülerin söylemiyle ‘cırıt’) atan ve mutlaka gençler
arasında güreş müsabakaları düzenleyen Kuvaşra Köyü Türkmenleri için ata
yurtları olarak gördükleri Türkiye önemli bir manevi değere sahiptir. Son
dönem düğünlerinin düğün salonlarında modernize edilmiş haliyle
gerçekleştiğini belirten köylüler ifadesine göre son yıllarda artık tamamen
Arapça şarkılar çalınmakta olmasına karşın görüşme yaptığımız kaynak
kişilerden, bölgedeki son dönem Türkmen düğünlerinde de söylenen bazı
(Türkçe) Türküler kayıt altına alınmıştır.
Köyün çocukları öğrenim süreçlerinin başlamasıyla birlikte Arapçayla
zorunlu olarak tanışıyorlar. Bu durumun da etkisiyle köyde kuşaklar
arasından iletişimin çok sağlıklı bir şekilde gerçekleşmediği tarafımızca
gözlemlenmiştir. Bir dönem Türkiye’den gelen öğretmenin mesai saatleri
sonrasında verdiği Türkçe dersleri buradaki halk tarafından büyük bir
memnuniyetle karşılanmış ancak köylülerin ifadesine göre soğuk hava
köyün olumsuz yaşam koşulları sebebiyle öğretmen Trablus’a gitmiş ve bir
daha buraya gelmemiştir. Kuvaşralılar çocuklarına genellikle Türkçe isim
vermektedir. Ancak bazı isimlerin resmi olarak nüfus belgelerine
yazdırılamadığını belirtmekteler. Köyde aileleri tanımlayan lakaplar
kullanılmaktadır. Günde iki saat elektrik verilebilen köyde sular da sürekli
akmamaktadır. Temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan köylüler
tarafından Suriye’den göç etmek zorunda kalan ve köyün sınırları içerisinde
bulunan iki çadır kentte yaşayan Türkmen akrabalarına yardımcı olmaya
çalışmaktadır.
1.2.1.2. Aydamun Köyündeki Türkmenler ve Dilleri
Kuvaşra’ya on beş dakika mesafedeki Aydamun köyü toplam 5000
kişilik nüfusa sahiptir. Nüfusunun yaklaşık %70’ine karşılık gelen 3500
kişisi Türkmen olan Aydamun’da farklı inancı benimseyen (Hristiyan)
Araplar da bulunmakta ve köyün tamamı Arapça konuşmaktadır. Sahada
yaptığımız araştırmada, bir yıl önce gelmemiz durumunda, Türkçe
konuşabilen iki kişiyle görüşebileceğimiz belirtildi. Geçen kış vefat eden bu
iki Türkmen’den sonra maalesef Aydamun’da Türkçe konuşan kimse
kalmamış. Çocuklarına daha çok Arapça ad veren Aydamun Türkmenleri
yemek adlarını da Arapça ifade etmekteler. Düğünlerinde de tamamen
Arapça “yır”lar söylenmektedir. Kuvaşra’ya göre halkı belirgin bir şekilde
daha refah içerisinde yaşamaktadır. Yurt dışında da ticaretle uğraşan
Türkmenlerin varlığı köyün genel geçim düzeyine olumlu anlamda etki
etmiştir. Kimliklerinin bilincinde olan Aydamunlu Türkmenler Kuvaşralı
komşularıyla Arapça iletişim kurmaktadırlar.
ZfWT
Vol. 5, No. 1 (2013)
Zeitschrift für die Welt der Türken
Journal of World of Turks
167
1.2.1.3. El Devsi Köyündeki Türkmenler ve Dilleri
Kuvaşra ve Aydamun’a göre daha küçük olan El Devsi köyünün
tamamı Türkmenlerden oluşmaktadır. Yaklaşık 1000 kişilik nüfusu
barındıran bu köyde de Aydamun’da olduğu gibi Türkçe konuşur
kalmamıştır. Arapça, eğitim dili olması aracılığıyla köydeki geçerli iletişim
dili haline gelmiştir. Önceki saha çalışmalarında değinilmemiş olan bu
yerleşim birimindeki Türkmenlere, Türkçe konuşamamalarına rağmen etnik
kökenleri, Türkiye sevgileri ve yaşatma arzusu içerisinde oldukları kültürleri
dolayısıyla belirlenmeleri adına bu çalışmada yer verilmiştir.
1.2.2. Baalbek Bölgesi Türkmenleri ve Dilleri
Başkent Beyrut’tan bir buçuk saatlik bir yolculuk sonrasında adını
antik yerleşim bölgesinden alan Baalbek’e ulaşılabilinmektedir. Doğu ve
Batı Lübnan Dağları (Silsiletü’l-Lüban-ı Şarkiye ve’l-Garbiyye) arasındaki
münbit Bekaa Vadisi’ne ulaşabilmek için zorlu bir geçit aşılmak zorundadır.
Yüksekliğe bağlı olarak iklim şartlarının yanında ulaşımı güçleştiren bir
diğer unsur da 2006 yılında İsrail tarafından bombalanan yolların halen tam
anlamıyla onarılmamış olmasıdır. Yolculuk süresince boyunca geçilen yedi
askerî kontrol noktasının (geceleri kontrol noktalarının sayısı üçe iniyor)
yanı sıra Hizbullah’ın etkinliği yol boyunca asılı olan afişlerden ve
bayraklardan da rahatlıkla anlaşılabiliyor. Yol boyunca nadir de olsa Şii
tabanlı ve İran destekli Emel Partisi’nin bayrakları Lübnan Bayrağı ile
birlikte asılmış. Bölgedeki Türkmenlerin varlığı hakkındaki bilgiler henüz
birkaç yıl öncesine dayanırken, Türkçenin kullanımına yönelik ilk çalışmayı
gerçekleştiriyor olmamız uzun ve kapsamlı saha çalışmalarını zorunlu
kılmıştır.
1.2.2.1. Duris Kasabası Türkmenleri ve Dilleri
Nüfusunun yarısını Hristiyanların, yarısını da Müslümanların
oluşturduğu Duris kasabası, genel itibariyle ekonomik açıdan müreffeh bir
düzeydedir. Orada azınlığı oluşturan Türkmen nüfusun bir temsilcisi, son
yerel seçimlerde hiçbir ittifaka dâhil olmadan belediye meclis üyeliğini elde
etmiş, bir süre belediye başkan yardımcılığı da yapmış ve civar köylerdeki
Türkmenlerin başta vatandaşlık hakları olmak üzere çoğu işlerinde yardımcı
olabilmiştir. Bu anlamda farklı köylerde yaşamalarına rağmen Duris için oy
kullanan Türkmenlerin birbiri ile irtibatlı oldukları da tarafımızca
gözlenebilmiştir. Lübnan’daki Türk varlığına ilişkin bugüne dek yapılmış
olan ilk saha çalışması olan Oytun Orhan’ın “Unutulan Türkler: Lübnan’da
Türk Varlığı” adlı özverili saha çalışmasına dayalı eserinde “Türkmen
kimliklerini koruyamamışlardır. Örneğin, Türkçe konuşulmamaktadır”
(Orhan, 2010, s. 12). bilgisi yer alsa da tarafımızca bölgede Türkçe konuşan,
düğünlerinde, sosyal hayatlarında Türk kültürünü yaşatmaya çalışan hatta
evlerinde Türk bayrağı bulunduran önemli bir kitle tespit edilmiştir. Bölgede
Özgür Kasım Aydemir
Türk Dili Haritasına Bir Katkı: Lübnan’daki Türkler ve Türkçe
Contribution to Turkish Language Map: In Lebanon Turks and Turkish
168
konuşulan Türkçenin dil özelliklerine ilişkin ayrıntılı bilgiler bir başka
çalışmamızın konusunu oluşturmaktadır. Kendilerini Lübnan’ın kuzey
bölgesindeki Türkmenler gibi “obaçı” ve “Türkmen” olarak tanımlayan ve
Türkçe konuşan bu kişiler ile yaptığımız görüşmelerde yaşattıkları Türk
kültürünün izlerini de görmek mümkün. Yaşatmaya çalıştıkları Türk
kültürünün yanı sıra kökenlerine ilişkin çeşitli tarihi bilgilere de vakıf olan
Türkmenlerin bir kısmının çok zor ve ilkel yaşam koşulları altında mücadele
ettiklerini belirtebiliriz. Duris’te yaşayan Türkmenler, kendilerinin
Karakoyunlu Türkmen Obası olduklarını, Akkoyunluların Lübnan’ın dışında
kuzeyde kaldıklarını (Suriye ve Irak) belirtiyorlar. Çocuklarına atalarının
(çocuğun dedesinin) adının verilmesi ülkedeki diğer Türkmenlerde olduğu
gibi Duris’te de yaygın bir gelenek. Lübnan’daki tüm Türkmenler gibi
Duris’teki Türkmenler de kültürlerini yeni nesle aktaramayacak olmanın
üzüntüsünü yaşıyorlar. Duris’teki Türkmenler, Lübnan’daki tüm Türkmenler
gibi Divanü Lügat’it-Türk’te “Fars, yabancı” anlamıyla karşılanan “tat”
kelimesini Araplar için kullanıyor. Ülkedeki yabancı unsuru bu kelimeyle
karşılayan Türkmenler, üzülerek çocuklarının artık Türkmence değil Tatça
konuştuklarını belirtiyorlar. Ülkede eğitim dilinin Arapça, ikinci dilin de
Fransızca olması Türkçeye resmi eğitim sürecinde hiç yer verilmemiş olması
yeni neslin tamamen Arapça kullanmasını zorunlu kılıyor. Duris’te yaklaşık
10000 kişilik nüfusun yaklaşık 1600’ünü Duris’te yaşayan Türkmenler
oluşturmaktayken Hadidiye Köyü’ndeki yaklaşık 600 Türkmen içerisindeki
21 yaş üstü 300 seçmenin oy verdiği yerin Duris olduğunu belirtebiliriz.
1.2.2.2. Nanaiyye Köyü Türkmenleri ve Dilleri
Beka Vadisi içerinde, Baalbek Bölgesi’nde, yaklaşık 700 kişinin
yaşadığı Nanaiyye Köyü’ne, Duris’ten on dakikalık yolculuk sonrasında
ulaşılabilmektedir. Köy nüfusunun tamamı Türkmenlerden oluşmaktadır.
Türk dilinin ve kültürünün diri bir şekilde yaşadığını belirlediğimiz
Nanaiyye Köyü’nde evlerin çoğunda bulunan Türk bayrağı, buradaki
Türkmenlerin Türkiye sevgilerinin ve özlemlerinin işareti olarak
değerlendirilebilir. Nitekim görüşme yaptığımız tüm kaynak kişiler bize
“gardaş/Türkmen gardaş/Türk gardaş” olarak hitap edip, söylemleriyle
örtüşen bir samimiyet göstermiştir. Kuşaklararası iletişimin Türkçe
sağlanabildiği köyde Türk kültürünün sözlü ürünleri hâlâ yaşamaktadır.
Köyde az sayıda olmasına karşın Suriye’den göç etmek zorunda kalıp buraya
yerleşen Türkmenlerin varlığı da tarafımızca tespit edilmiştir. Konar-göçer
hayatı yaklaşık kırk yıl önce terk ettiklerini ve hayatlarını hayvancılığın yanı
sıra tarımla sürdürdüklerini belirtmişlerdir. Tüm Türkmen köylerinde olduğu
gibi düğünlerde “Cırıt (cirit), güreş, bayrak koyma, kuzu boğazlama” temel
kültürel motifler olarak karşımıza çıkıyor. Oyunlarını ve türkülerini,
horafalarını (halk hikâyelerini), çocuk avutçularını (ninnilerini) yeni nesle
aktarma konusunda bilince sahip olan Nanaiyye Köylüleri, yerleşik hayata
geçmenin kendilerini zayıflattığını düşünmekteler. Yemek kültürlerinde
ZfWT
Vol. 5, No. 1 (2013)
Zeitschrift für die Welt der Türken
Journal of World of Turks
169
hayvansal gıda ürünleri, özellikle de süt ve türevi ürünler önemli bir yer
tutmaktadır. Teknoloji dolayısıyla yeni neslin doğrudan insana değil
televizyona ve cep telefonuna odaklandıklarını belirten Türkmenler için
Türkiye’nin kültürüne ilişkin algı maalesef Türk dizilerine dayalı olarak
kurgulanmış. Mısır ve Suriye televizyon kanallarını özellikle izlemeyip
çoğunlukla Türk kanallarını takip ettiklerini belirten köylülerin önemli bir
kısmı uydu antenleri olmadıkları için Türk kanallarını izleyememektedirler.
1.2.2.3. Addus Köyü Türkmenleri ve Dilleri
Nanaiyye Köyü’nden yaklaşık beş dakikalık kısa bir yolculuk
sonrasında ulaşılan Addus Köyü’nün nüfusu yaklaşık 800 Türkmen’den
oluşmaktadır. Nanaiyye ile çok yakın olmalarına rağmen Türkçenin bu
köyde Arapçanın baskısı altında daha zayıf düştüğünü belirtebiliriz.
Çocuklarının “tozu karanın lisanı” (Arapça) ile konuştuklarını belirten köyün
yaşlıları “oba töresi”nin zayıfladığını belirtirken konuşmalarında önemli
derecede Arapça ifade kullanmaktadırlar. Köy içerisinde çadırlarda
yaşamasalar da evlerde Suriye’den göç etmek zorunda kalan akrabaların
misafir edildiklerini gözlemledik. Addus Köyü Türkmenleri de kısa zaman
öncesine rağmen konar-göçer olduklarını, yerleşik hayata geçenlerin, ilim
sahibi olmamaları durumunda zayıflamaya mahkûm olduklarını, Türkçe
eğitim görmek istekleri bağlamında belirtmişlerdir. Diğer Türkmen
köylerinde olduğu gibi çokça kahve tükettiklerini gözlemlediğimiz bu köyde,
kahveye şeker atmanın Arap âdeti olduğunu, mırra adı verilen acı kahvenin
ise “oba kahvesi, Türkmen kahvesi” olduğu, köyün yaşlıları tarafından
belirtilmiştir.
1.2.2.4. Hadidiye Köyü Türkmenleri ve Dilleri
Nanaiyye ve Addus’a göre daha küçük bir köy olan Hadidiye’ye,
Addus’a yaklaşık beş dakikalık kısa bir yolculuk sonrası ulaşılabiliyor. Köy
sakinlerinin yaşam koşullarının Baalbek Bölgesi’nde yaşayan diğer
Türkmenlere göre daha zor olduğu barınma koşullarından dahi
anlaşılabiliyor. Hadidiye köyündekilerin tamamı Türkmen ve nüfusları
yaklaşık 600 kişiden oluşuyor. Hadidiye Köyü’ndeki Türkmenlerin
dillerinde de Arapça’nın baskın etkisini tespit edebiliyoruz. Ancak yine de
“obaçı, Türkmence” olarak adlandırdıkları Türkçenin etkinliğinin kısmen
sürdürülebildiğini ve buna bağlı olarak Türk kültürünün yaşatılması
noktasındaki isteklerinin var olduğunu belirtebiliriz.
1.2.2.5. Şeymiye Köyü Türkmenleri ve Dilleri
Duris’e yaklaşık yirmi dakika mesafedeki Şeymiye Köyü’nün
nüfusunun tamamı Türkmenlerden oluşmaktadır. Köylülerin bir kısmı
nüfuslarını 2500 kişi olarak ifade etseler de köyün nüfusunun yaklaşık 1500
kişiden oluştuğunu ve böylelikle bu köyün bir anlamda Baalbek
Bölgesi’ndeki en büyük Türkmen nüfusu barındıran köy olduğunu
Özgür Kasım Aydemir
Türk Dili Haritasına Bir Katkı: Lübnan’daki Türkler ve Türkçe
Contribution to Turkish Language Map: In Lebanon Turks and Turkish
170
belirtebiliriz. Nüfus büyüklüğünün yanı sıra, Şeymiye’de Türkçenin ve buna
bağlı olarak Türk Kültürü’nün Baalbek Bölgesi’ndeki diğer yerleşim
bölgelerine oranla daha diri olduğunu saha çalışmalarımız sırasından
gözlemledik. Günümüzdeki düğünlerde halen cirit ve güreş’in önemli yer
aldığını belirten köylüler geceleri eğlencenin ise evlerin damlarında
yapıldığını belirtmişlerdir. Düğüne gelen herkesin güçleri doğrultusunda
hediye getirdiklerini, bu hediyelerin genellikle pirinç, şeker, undan
oluştuğunu, maddi durumu iyi olanların ise altın getirdikleri bilgisine saha
çalışmalarımızda edindik. Bizleri Türkiye’nin resmi temsilcisi olarak
algılayan köylülerin önemli bir kısmı bizlerden hediye istemediklerini
sadece ve sadece köylerinin daim olabilmesi için bu coğrafyadaki
“garip”liklerinin son bulabilmesi için Türkçe ders verilmesini Türk tarihi ve
kültürü ile kendilerine dersler verilmesini istemekteler. Yıl geçtikçe
Araplaştıklarını üzüntüyle ifade eden köyün büyükleri, bu durumla mücadele
edebilmelerinin tek yolunun köylerinde açılacak derslik sonrası burada
verilecek Türkçe derslerle sağlanabileceğini vurgulamaktalar. Ayrıca
Türkmenlerin genel tarihine ilişkin bilgilendirilmeye de ihtiyaç duyduklarını
belirten köylülerin bir kısmı ata yurtlarını “Türkistan” olarak
tanımlamaktadır. Görüşme yaptığımız kaynak kişiler, kendilerinin bu
bölgedeki varlıklarını “Türk’ten beri, Türk’ün zamanından beri buradayık”
sözüyle tanımlamaktadır. Köylülerin ifadesine göre önceki yıllarda herkesin
Türkçe konuşmalarına karşın yeni neslin “Arap’ın medresesinde” Arapça
öğrenmek zorunda kaldıklarını belirtiyor. Konar-göçer yaşamdan yerleşik
hayata, etrafındaki yerleşim birimlerine göre daha erken geçtiklerini ifade
eden köylüler yaklaşık olarak bu yerleşim birimini 60 yıl önce
oluşturmuşlardır. Köylülerin konuşmalarında Lübnan’daki tüm
Türkmenlerde olduğu gibi Arapçanın önemli derecede etkisi bulunmaktadır.
Köylülerin genel iletişiminde Arapçanın da kullanıldığını tespit ettik. Köyün
gayr-ı resmî imamını “şeyh” olarak tanımlayan kişiler sadece Şeymiye Köyü
sakinleri değildir. Baalbek Bölgesi’ndeki Türkmenlerin tamamı her türlü
konuda fetvalarını bu kişiden almakta, sosyal hayattaki uyuşmazlıklarını ve
çatışmalarını bu Türkmen Şeyh’in fetvası doğrultusunda çözümlemekteler.
Köyün imamlığını da yapan henüz 30 yaşındaki Türkmen Şeyhi, bize,
gençlere dini ve kültürel bilgileri Arapça anlatmak zorunda kaldığını ama
küçük çocuklara Türkçe hitap ettiğini, ancak medreseden çıkan çocuklara
(yazları eğitim dönemi sonundaki üç aylık tatil döneminde) evde Türkçe
hikâyeler anlattığını belirtmiştir. Bu öğretici hikâyelerin genel itibariyle dini
kaynaklara dayanmakla birlikte, asıl işlevlerinin sosyal hayatı yönlendiren
kuralların yaygınlık kazanması olduğunu belirtebiliriz. Köylerine maddi
yardım istemediklerini, yapılacak yatırımları da Lübnan hükümetinden değil
de Türkiye’den beklediklerini vurgulayan Şeymiye Köyü Türkmenleri
çocuklarına da Türkmen olduklarını ve bu coğrafyada özellikle Araplar
içinde yalnız, sahipsiz olduklarını aktarmaktalar.
ZfWT
Vol. 5, No. 1 (2013)
Zeitschrift für die Welt der Türken
Journal of World of Turks
171
1.2.2.6. Al Kaa Köyü Türkmenleri ve Dilleri
Baalbek bölgesinin doğusunda ve hayli uzağında bulunan Al Kaa
Köyü, Suriye sınırında bulunmaktadır. Bu yöredeki Türkmen nüfusun çoğu,
önceki yıllarda Suriye sınırı içerisinde yaşarken bu nüfusun artık Lübnan
sınırı içerisine göç ettiğini tespit ettiğimiz Al Kaa Köyü’nün kontrolü Suriye
birliklerince sağlanmaktadır. Saha çalışmamızın ilk aşamasında güvenlik
sebepleriyle giremediğimiz köye ilişkin bilgiler, köyün yakınında bulunan
Araplardan ve Duris Belediye Meclisi Üyesi Sayın Ali Khorlu’dan aldığımız
bilgilere dayanmaktadır. Suriye’de yaşananlara bağlı olarak daha kötü
koşullarda yaşadıklarını öğrendiğimiz Al Kaa köyünde yaklaşık 500 kişinin
yaşadığı, bu nüfusun tamamının Türkmenlerden oluştuğu ve köyde
Türkçenin konuşulduğu da ifade edilmektedir.
Sonuç
19. yüzyılda, Sultan Abdülhamid Han döneminde gelen ve Trablus
bölgesine yerleşen yaklaşık 9000 Girit Muhaciri Türk’ün yanı sıra çoğu
Osmanlı Devleti Devri öncesinde Selçuklu Devleti döneminde gelen
toplamda 13200 Türkmen ile birlikte 22200 kişilik Türk varlığının
yüzyıllardır Lübnan’da yaşadığını belirtebiliriz. Bu rakama 1940 sonrası
Türkiye’den (özellikle Mardin’den) göç ederek buraya yerleşmiş ve yarıya
yakını Lübnan vatandaşlığına geçmiş bulunan 30000’e yakın kişiyi de
ekleyecek olursak toplamda 50000’in üzerinde bir nüfusa ulaşmış oluyoruz.
Nüfusa ilişkin rakamların önünde “yaklaşık” sıfatının eklenmesinin
gerekçesi, Lübnan’daki son nüfus sayımının 1932’de yapılmış olmasıdır. Bu
nedenle Lübnan ile ilgili güncel nüfus verilerinin ancak saha üzerinde birden
çok kaynağa dayalı verilerle elde edilebileceğini düşünmekteyiz. Buna
karşın, Lübnan’ın nüfusuna ilişkin bilgileri barındıran muhtelif kaynaklarda
22200’ü yüzyıllar öncesinden Lübnan’da bulunan, yaklaşık 30000’i de 1940
sonrası ülkeye göç etmiş olan Türk’e maalesef rastlayamıyoruz. Bu
kaynaklarda, genel itibariyle “etnik dağılım: %95 Arap, %4 Ermeni, %1
diğer (Kürt, vs.)” (Kor, 2006, s. 14) olarak verilmiş olsa da yaptığımız saha
çalışmalarında birden çok kaynağa dayalı olarak elde ettiğimiz bilgiler
sonucunda, alıntılanan bilgiyi nesnel ve geçerli kabul edemeyeceğimizi
belirtmek zorundayız.
Lübnan’da yaşayan Türk nüfusun büyük çoğunluğunun başta ülkenin
eğitim politikasının etkisiyle olmak üzere hızla Arapça kullanmaya
başladıklarını ve Türkçe iletişim kuramadıklarını saha çalışmalarımız
sırasında gözlemledik. Bölgede Arapçanın ve Fransızcanın prestij dili haline
gelmesi tamamen Lübnan Hükümeti’nin politikasından kaynaklanmaktadır.
Lübnan’ın dil ve kültür evreninde önemli bir yere sahip olan “Türk Dili ve
Edebiyatı” üzerine üniversitelerde eğitim verilmemesinin ilk ve orta öğrenim
düzeyindeki eğitimde Türkçeye yer verilmemesinin, Türkçe öğretmek üzere
Türklerin yaşadığı küçük yerleşim bölgelerine gidilmemesinin Türkçe
Özgür Kasım Aydemir
Türk Dili Haritasına Bir Katkı: Lübnan’daki Türkler ve Türkçe
Contribution to Turkish Language Map: In Lebanon Turks and Turkish
172
açısından bugünkü vahim tabloyu doğurduğunu belirtebiliriz. Bu bağlamda,
Lübnan sınırları içerisinde konuşulan Türkçenin, UNESCO’nun somut
olmayan kültürel miras içerisindeki tehlikedeki diller programı ölçütlerine
göre değerlendirildiğinde, “kritik tehlike altında” olduğunu belirtmek
zorundayız. UNESCO’nun ölçütlerine göre tehlikedeki diller sırasıyla
“güvenli, zayıf, kesinlikle tehlikede, ciddi tehlike altında, kritik tehlike
altında ve ölü” başlıkları altına değerlendirilmektedir. Lübnan’daki çoğu
Türk yerleşim bölgesinde, Türkçenin en genç konuşurlarının büyük
ebeveynler ve daha yaşlılar olması, onların da kısmen ve seyrek olarak
Türkçe konuşmaları dolayısıyla UNESCO’nun ölçütlerine dayalı olarak bu
hükmü verebileceğimizi düşünmekteyiz. Ancak Türkçe açısından bizlere
umut veren diğer bir konu, yüzyıllardır bugünkü Lübnan’da yaşayan
insanların her türlü zorluğa rağmen dillerine, kültürlerine, Türklüklerine ve
Türkiye’ye yönelik diri tutmak adına giriştikleri takdire şayan mücadeleleri
sonucu kısmen de olsa ayakta tuttukları Türk Dili ve Kültürü’nün varlığıdır.
KAYNAKLAR
Ayhan, V. ve Tür, Ö. (2009). Lübnan: Savaş, Barış, Direniş ve Türkiye ile İlişkiler.
Bursa: Dora Yayınları.
Bozkurt, F. (2012). Divanü Lügat-it-Türk Türk Dili Divanı. Konya: Eğitim Kitabevi.
Evliya Çelebi. (1982). Seyahatnâme (Hatay-Suriye-Lübnan-Filistin). (İsmet
Parmaksızoğlu, Haz.). Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
Gül, M. (2002). Önasya’da Bir Türk Devleti: Eyyûbiler (1175-1250). Türkler
Ansiklopedisi içinde (5, 77-85). Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.
Halaçoğlu, Y. (2009). Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-1650).
Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Johanson, L. (2011). Türk Dili Haritası Üzerine Keşifler. (N. Demir ve E. Yılmaz,
Çev.). Ankara: Hacettepe Yayınları.
Kızıltoprak, S. (2002). Memlûk Sistemi. Türkler Ansiklopedisi içinde (5, 320-335).
Ankara: Yeni Türkiye Yayınları,.
Kor, Z. T. (2006). Lübnan İç Savaşın Gölgesinde. İstanbul: İlke Yayıncılık.
Orhan, O. (2010). Unutulan Türkler: Lübnan’da Türk Varlığı. Ankara: Ortadoğu
Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Rapor No: 11.
Sevim, A. (1989). Suriye-Filistin Selçuklu Devleti Tarihi. Ankara: Türk Tarih
Kurumu Basımevi.
Sümer, F. (1980). Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri – Boy Teşkilatı – Destanları.
İstanbul: Ana Yayınları.
Uyumaz, E. (2002). Türkiye Selçuklu Devleti – Eyyûbî Münasebetleri. Türkler
Ansiklopedisi içinde (5, 86-96). Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.
ZfWT
Vol. 5, No. 1 (2013)
Zeitschrift für die Welt der Türken
Journal of World of Turks
173
EK 1:
Harita 1: Lübnan Türk Ağızları Yerleşim Bölgeleri Haritası

Konular