TARİHTEN GÜNÜMÜZE ABDAL SÖZCÜĞÜ

AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Semih TEZCAN’a Armağan, Cilt:13, Yıl:13, 13:293-298
293
TARİHTEN GÜNÜMÜZE ABDAL SÖZCÜĞÜ
Zafer ÖNLER*

THE WORD “ABDAL” FROM HISTORICAL PERIODS TO
PRESENT
Özet
XIII-XIV. yüzyıllarda bir inanç grubunun önderi anlamındaki abdal sözcüğü,
sosyal nedenlere bağlı olarak zaman içerisinde anlam değişmelerine uğramıştır.
Aslı Arapça “bedel” (birinin yerine geçen, bir başka şeyin karşılığı, değişen)
sözcüğünden kaynaklanan terimin çoğulu ise “budala”dır. Gezici dervişlerin
yaşayış tarzları, halk arasında onların avare, serseri, başıboş insanlar olarak
algılanmaları, tarihsel süreçte sözcüğün anlamında değişmelere neden olmuştur.
Günümüzde tasavvuf terimi olarak “abdal” sözcüğünün de kullanılıyor olmasına
karşılık, “aptal” ve “budala” sözcükleri ise, kafası çalışmaz, akılsız anlamında
kullanılmaktadır. Ayrıca eski gezici dervişlerin sersefil yaşama biçimlerinden
dolayı, Anadolu’nun birçok yerinde “abdal” sözcüğü Çingene anlamında da
kullanılır duruma gelmiştir.
Anahtar Kelimeler: abdal, aptal, budala, anlam değişmeleri, Türkiye Türkçesi.
Abstract
The word “abdal” which meant the leader of a belief group in 13th and 14th
centuries, has undergone semantic changes after a while due to social reasons.
The plural form of the term, which stems from an Arabic word “bedel” (cost, the
pay of another thing, variable), is “budala”. The life style of wandering dervishes
and the public’s perception as their being vagabond, hedge bird, and footloose
caused this word to change semantically. At present in contrast to the usage of
the word “abdal” as a mystical term, the words “aptal” and “budala” are used for
“feeble minded, foolish”. Besides, the word “abdal” is also used for “gypsy” in
many places of Anatolia in consequence of the very miserable life style of old
wandering dervishes.
Keywords: abdal (wandering dervish), aptal (foolish), budala (fool), semantic
changes, Modern Turkish.

* Prof. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümü, zafer.onler@hotmail.com
AIBU Journal of Social Sciences, Semih Tezcan Festschrift, Vol:13, Year:13, 13:293-298
294
Her dilde, zaman içerisinde, ses ve yapı açısından olduğu gibi anlam
açısından da büyük değişimler görülür. Bir sözcüğün anlamında meydana
gelen değişmeler ve anlam çeşitlenmeleri çoğunlukla toplumsal
gelişmelerin dile yansımalarıdır. Bir göstergenin başlangıçtaki gösterileni
(anlamı), toplumsal değişimle birlikte farklı bir gösterilene (anlama)
dönüşebilir. Bu değişimler sonucu yeni göstergeler ortaya çıkar. Sözcük
aynı kaldığı halde başka bir anlam kazanır. Bu tür anlam değişimleri
genelde toplumsal nedenlere dayanır. Dil nasıl ki bireyin bilgi, kültür,
kişilik özelliklerini yansıtıyorsa, toplumda da meydana gelen her eğilim
ve değişme dile yansır.
Türkçede bunun örneklerinden biri de abdal sözcüğüdür. Bir tasavvuf
terimi olarak Arapça kökenli abdâl sözcüğü XIII. Yüzyıldan günümüze
hem anlam hem de sesbilgisi açısından büyük değişikliklere uğramıştır.
Aynı sözcüğün iki ayrı söyleyiş biçimi olan abdal ve aptal sözcükleri
anlam açısından da günümüzde farklı iki kavramı yansıtır duruma
gelmişlerdir. Aynı kökten türemiş olan, abdal sözcüğünün çoğul biçimi
olan budala ise, günümüzde tümüyle farklı bir anlam edinmiştir.
Arapça “بدل) “bedel) kökünden kaynaklanan, bir şeyin karşılığı, başka
şeye dönüşen anlamlarına gelen bir sözcüktür. abdâl ise bedel
sözcüğünün çoğuludur.
Mütercim Asım ünlü sözlüğünde bu sözcük ve bazı türevleri üzerine
ayrıntılı bilgi vermektedir: “bedel, bidl, bedìl: Bir nesnenin ʿavú ve
halefine denir ki değişik tabir olunur, cem’i abdâldır, tebeddül, bir
nesneyi bir nesneden bedel almak manasınadır. budalâ; bir nesne eski
hey’etinden bozulup tağyir olmak manasınadır. istibdâl; bu dahi bir
nesneyi bir nesneden bedel almak manâsınadır. ibdâl, tebdîl; bunlar da
tebeddül manâsınadır, budalâ ve tebdil; bir nesneyi tağyir eylemek
manâsınadır. Tebdillik; bir nesneyi, şeyi âhirine değişmek manasından
iktisar eylemiştir; bu manâda iki mefule tadil eder…” (1305: III. s 1167-
1168).
Mütercim Asım’ın verdiği bu bilgilerden, kelimenin aslı “değişme, bir
başka şeyin yerine geçme, bir şeyin karşılığı” gibi anlamlar taşımaktadır.
Aynı kaynak abdâl sözcüğünü ise şöyle açıklamaktadır: “Evliyâu’llah
zümresinden bir cemâatdür ki Hazreti Hakk celle ve alâ hazretleri arzında
ikâmet yani bazı tasrif-i mesâlih-i halk zannında izn-i mânevî ile mazhar-
ı hilâfet eder. Anlar dâima yetmiş nefer olurlar. Kırk neferi arz-ı Şam’da
ve otuzu bilâd-ı sâirede olur. İçlerinden birisi irtihâl eyledikde sâir nâsdan
birini intişhâb ve anın yerine ikâme ve iclâs ederler” (Mütercim Asım
1305: III. 1167-1168).
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Semih TEZCAN’a Armağan, Cilt:13, Yıl:13, 13:293-298
295
Bu açıklamada abdâl sözcüğüne verilen “evliyâu’llah” karşılığı doğrudan
bir tasavvuf terimidir. Dolayısıyla insân-ı kâmil olarak da adlandırılan
velî sözcüğü abdâl’ın Arapça karşılığıdır. Tasavvuf’ta “marifet
(bekâbillah)” aşamasına ulaşmış kişiyi ifade eder. Bilindiği gibi
evliyâu’llah sözcüğü “Allahın velisi” anlamındadır. Mütercim Asım
“velî” sözcüğüne, “birine yakın olmak, bir şeyin devamı olmak, bir şeyin
sahibi olmak” (1305: IV 1223) benzeri anlamlar vermiştir. Burada
kastedilen yakınlık, Tanrı’ya olan yakınlıktır.
Ahmet Talat Onay, abdal sözcüğünün çeşitli anlamları ve edebiyatta
kullanımı konusunda oldukça ayrıntılı bilgiler vermektedir (Onay 1992:
2-6).
Kaynaklardan aktarılan bilgilerden açıkça görüldüğü gibi Arapça kökenli
bu sözcük veli, insan-ı kâmil, eren, ermiş gibi sözcüklerle ifade edilen,
aynı kavramın farklı karşılıklarıdır. Bu verilerden abdâl teriminin, bir
tekkenin başında bulunan “ mürşid” anlamına geldiği açıktır.
Anadolu’da XIII-XIV. Yüzyıldan itibaren “ermiş, pîr, baba” terimleriyle
aynı anlamı taşıyan abdâl teriminin tasavvuf inancına bağlı Türkmen
grupları arasında yaygın bir unvan olduğu görülmektedir. Özellikle kırsal
kesimde, Babailerin izleyicileri niteliğindeki göçebe Türkmenlerin inanç
önderleri çoğunlukla “abdâl” olarak adlandırılmışlardır. XIII. yüzyıl,
tarihsel olarak Selçuklu devletinin çözülme sürecinde, onların yerine
göçebe ağırlıklı Türkmen aşiretlerinin egemen duruma gelip Anadolu
Beylikleri olarak adlandırıldıkları dönemdir. Genelde Babaî pir ve
dervişlerin, bu beyliklerin bazılarının “abdal” unvanını taşıyan inanç
önderleri durumunda olmaları, terimin yaygınlık kazanmasında rol
oynamış, yaygınlaşan terim yüzyıllarca devam edegelmiştir.
Anadolu’daki bu inanç önderleri, bazı kaynaklarda “Urum Abdalları”
olarak da anılır. Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Kazak Abdal, Pir Sultan
Abdal, bâtınî anlayışa mensup bu geleneğin en ünlü adlarıdır.
Sözcüğün anlamında meydana gelen değişmeler, toplumsal değişimle
paralel bir durum göstermektedir. Süreç içerisinde göçebe Türkmen
aşiretleri büyük oranda yerleşik hayata geçmişlerdir. Yerleşik halk ile
göçebelerin yaşayış tarzlarında olduğu gibi inanışlarında da önemli
farklılıklar bulunmaktadır.
Başlangıçta abdal bir inanç grubunun piri, mürşidi anlamındayken,
yerleşik halk, şehirli ve kasabalılar, kendilerinden farklı inançlara sahip
bu tasavvuf inancı geleneğinden gelen gruplara mensup derviş ve
müritlerin tümünü bu terimle adlandırmışlardır.
AIBU Journal of Social Sciences, Semih Tezcan Festschrift, Vol:13, Year:13, 13:293-298
296
Tamamen heterodoks bir İslami anlayışa sahip bu göçebe dervişler, eski
Şamanist inanışların yaşayış ve davranış biçimlerini, İslamî bir renge
bürünmüş halde büyük ölçüde sürdürmektedirler (OCAK 1963: 62 ve
devamı). Mal mülk edinme kaygısından uzak, günü birlik yaşayan, çoğu,
saç, sakal, bıyık ve kaşlarını usturayla kazıyıp “çar-darp” yapan,
(Gölpınarlı 2004:72) boyunlarında taşıdıkları ve “keşkül-i fukara” diye
adlandırılan, içinde dilendikleri küçük taslarıyla gezen bu dervişler,
yerleşik halkın yadırgadığı bir yaşam tarzına sahiptirler. Bu görüntü ve
yaşayış biçimi “abdal” sözcüğünün anlam değişimine uğramasının temel
etkenlerindendir. Göçebe grupların süreç içerisinde yerleşik hayata
geçmeleri, onların yaşayış ve inançlarında da değişimlere yol açmış,
sayıları azalan göçebelerse marjinal bir görünüm kazanmışlardır.
Zamanla sözcüğün, “serseri, çingene, dilenci” gibi anlamlara gelmesi bu
nedenledir.
Bu grupların önderleri diğer beyliklerden çok, özellikle Hıristiyanlarla
komşu ve onlar aleyhine büyüyen Osmanlı beyliğine yönelmişlerdir.
Çünkü “gazî” ve “ganîmet” gayrımüslimlere karşı yapılan savaşlar için
söz konusudur. Osmanlı beyliğinin hızla gelişerek, diğer Anadolu
beylikleri aleyhine büyümesi, Rumeli’ye geçip imparatorluk kimliği
kazanmasında, Hıristiyanlara komşu olmasından kaynaklanan bu
avantajları etkili olmuştur. Rumeli’deki fetihlere katılan bu tasavvuf
dervişleri “alp eren” ve “urum abdalları”, “abdalân-ı rum” (Gölpınarlı
2004: 5) gibi unvanlarla anılmışlardır. Ama bunlar artık eski sersefil
gezici dervişler değillerdir. Osmanlılar, özellikle Osman Gazî ve Orhan
Gazî dönemlerinde urum abdallarına önemli ayrıcalıklar tanıyarak onlara
araziler vakfetmişler, onların bu arazilerde tekkeler açarak gelişmelerine
yardımcı olmuşlardır (OCAK 1996: s. 210).
Bu sürecin dışında kalan dervişler, zamanla azalarak marjinal duruma
düşmüşler ve yerleşiklerce yadırganan yaşama biçimleriyle hor görülmüş,
serseri olarak değerlendirilmişlerdir.
Bütün bu toplumsal değişimler “abdâl” sözcüğünün çok çeşitli anlamlar
kazanmasına yol açmıştır.
Eski tarihsel anlamın korunması kaygısı, zamanla abdal ve aptal olmak
üzere iki ayrı sözcüğün ortaya çıkmasına neden olmuştur. Derviş
anlamındaki tarihsel anlam abdal sözcüğünde devam ederken, serseri,
kafasız, anlamları için ise aptal sözcüğü kullanılır olmuştur. Aynı
nedenlerle bedel sözcüğünün başka bir çoğul biçimi olan budala ise
günümüzde tümüyle “kafasız, bön” anlamlarına gelmektedir.
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Semih TEZCAN’a Armağan, Cilt:13, Yıl:13, 13:293-298
297
Tarihsel süreçte, abdal sözcüğünün derviş anlamında özellikle şiirlerdeki
yaygın kullanımı sözcüğün terim anlamının günümüze dek süregeldiğini
de göstermektedir. Nitekim Türkçe Sözlükte “abdal” ve “aptal” olmak
üzere iki ayrı madde bulunmaktadır. Bu durum iki ayrı kavramı
karşılayan, fonetik farklılaşmaya dayalı iki farklı sözcüğün ortaya
çıktığını göstermektedir:
abdal: 1- Gezgin derviş, 2- Dilenci kılıklı, üstü başı perişan kimse.
aptal: 1- Zekâsı pek gelişmemiş, zekâ yoksunu, alık, ahmak, 2-
Küçümseme ve azarlama bildiren bir seslenme sözü. (10. Baskı, 2005)
abdal sözcüğünün çoğulu olan budala ise “ermişler, mürşitler”
anlamını yitirerek Türkçe Sözlükte yalnızca günümüzdeki anlamıyla yer
almaktadır.
Sözcüğün anlam kötülenmesine uğramış biçim ve anlamları
Anadolu’nun hemen her yöresinde yaygındır. Derleme Sözlüğünde
başlıca şu verilere rastlanmaktadır:
abdal/ aptal (I): 1) Çingene, 2) Dilenci, 3) Davul zurna çalan,
çalgıcı (çokça çingene), 4) Sünnetçi
abdal (II): 1) Serseri, 2) Avare, 3) Tembel, 4) Beceriksiz, 5) Deli,
6) İtibarsız, 7) Kul, köle.
abdal (III) Tamahkâr.
abdal (IV) Yaşlı adam.
abdallanmak: Dilenmek (DS :15-16).
Derleme Sözlüğündeki abdalotu: Esrar, afyon [İçel-Silifke] (s.16)
verisi, Kalenderiler başta olmak üzere, benzeri tarikat dervişlerinin bir
trans aracı olarak esrar kullanmalarından kaynaklanan bir adlandırmadır.
Yukarıda örneklendirildiği gibi Derleme Sözlüğüne yansıyan,
Anadolu’nun birçok yöresinde farklı anlamlar kazanmış olan “abdal”
sözcüğünün anlamındaki değişmeler deyim ve atasözlerine de
yansımıştır.
Bu anlam değişmesi kimi zaman bu sözcükle kurulan atasözünün
anlamını tümden değiştirmiştir. “Abdala malum olur” (GÖLPINARLI
2004:5), atasözü bu tür olgulara tipik bir örnek oluşturmaktadır.
Atasözünün gerçek anlamı, bâtını bilen, gelecekte olacakları sezen,
“gaybdan” haberdar, keramet ehli “abdal”a her şeyin malum olmasıyken;
sözcüğün “aptal” biçim ve anlamlarını kazanmasıyla “Aptala malum
olur” şekline girerek alay ifade eden bir anlam kazanmıştır.
Günümüzde kullanılan deyimler “abdal” sözcüğünün farklı anlamlarını
da yansıtmaktadır: Aptallığına doyma. Abdalın yağı çok olur; gâh
AIBU Journal of Social Sciences, Semih Tezcan Festschrift, Vol:13, Year:13, 13:293-298
298
burnuna çalar, gâh gerisine. Bu iki deyimde, kafası çalışmayan, bön
anlamından kaynaklanmaktadır.
Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz. Abdal abdala çatmayınca
kasnak koyna girmez. Bu atasözleri, sözcüğün çingene anlamından
çıkmadır.
Bir kaşıkla dokuz abdal doyar. Dokuz abdal bir kaşıkla geçinir, Dokuz
abdal bir kilimde uyur; iki padişah bir kilime sığamaz. benzeri deyimler,
sözcüğün gezici derviş anlamından kaynaklanmıştır. (GÖLPINARLI
2004: 4)
Yakın dönemde ortaya çıkmış kimi deyimlerde ise aptal sözcüğü edindiği
“budala, bön”, kafası çalışmaz” anlamında kullanılmıştır: aptal yerine
koymak/konulmak. aptallığa vurmak (PARLATIR 2008: s.95) gibi
Toplumdaki her türlü değişme dilde yansımasını bulur. Bu nedenle dilin
tarihsel süreçte, özellikle anlam açısından gösterdiği değişiklikler,
toplumsal değişmeleri, çeşitli alanlara ilişkin algı ve kabulleri gözler
önüne serer. Kültür tarihi açısından bu değişimlerin sağladığı ipuçları
büyük değer taşır. abdal ve budala sözcüklerinin anlamlarında meydana
gelen değişimler, Türk toplumunun belirli bir kesitine, tarihsel boyutta,
toplumsal değişme açısından ışık tutar niteliktedir.
Kaynaklar
DERLEME SÖZLÜĞÜ (1963): I. Cilt, Türk Dil Kurumu.
GÖLPINARLI, Abdülbaki (2004): Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyim
ve Atasözleri, İnkılap Kitabevi, İstanbul.
MÜTERRCİM ASIM (1305) Kâmûs Tercümesi, I-IV, İstanbul.
OCAK, Ahmet Yaşar 1996): Babaîler İsyanı, Degâh Yayınlar,
Genişletimiş İkinci Baskı.
ONAY, Ahmet Talât (1992): Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar,
Ankara.
PARLATIR, İsmail (2008): Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü II, Deyimler,
Ankara.

Konular