Kureyş Lehçesinin Klasik Arapçaya Etkisi

T.C.
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ
İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
Cilt: 16, Sayı: 2, 2007
s. 327-341
Kureyş Lehçesinin Klasik Arapçaya Etkisi
Sevde Alan
Yüksek Lisans Öğrencisi, U.Ü.S.B.E.
İsmail Güler
Doç. Dr., U.Ü. İlahiyat Fakültesi
Özet
Klasik Arapça ana çatısı değişmemiş olan lehçeler üstü bir
Arapçadır. Arap dilinin geniş kitlelere yayılarak pek çok kişi
tarafından konuşulur olmasıyla birlikte orijinal halinde bozulma
ve değişmeler meydana gelmiştir. Bu farklılaşmaların oluşturduğu
lehçelerin çeşitliliğine rağmen karşımıza çıkan ortak edebî
dil pek çok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Bu çalışmada
ortak edebiyat dilinin her hangi bir lehçeyi yansıtıp yansıtmadığı,
tüm lehçelerin bir sonucu mu yoksa belirli lehçeleri mi içerisine
almış olduğu gibi problemli sorulara cevaplar aranmış ve ağırlıklı
olarak Kureyş lehçesinin ortak dile olan etkisi tartışılmıştır.
Abstract
The Effects of Quraishian Dialect on Common Poetic Koine
Classical Arabic is the main structural form of Arabic language.
Although there are so many different vernacular dialects of
Arabic language, Classical Arabic has remained unchanged
morphologically and with its syntax. As the natural continuum of
328
Arabic language is getting wider with some geographical and
historical effects, Arabic language has been split into multiple
variants of dialects among which Classical Arabic keeps its
original characteristic feature especially in common literary
without a high degree of degeneration. Despite these changes
and variances of dialects, common poetic koine brings us lots of
discussions along with. In this study; It is looked for whether
poetic koine reflects any specific dialectical forms or it is a
consequent of all these dialects. And especially it is emphasized
the effects of Quraishian dialect on common poetic koine.
Anahtar Kelimeler: Klasik Arapça, Kureyş Lehçesi, Fasih Dil.
Key Words: Classical Arabic, Quraishian Dialect, Fusha Arabic.
I. KLASİK ARAPÇA NEDİR?
Yazıda Arap dilini kullanan toplumlar tarafından neredeyse
tüm eserlerde kullanılan dile Klasik Arapça denir.1 Klasik Arapça en
eski edebi metinlerde, Kur’an-ı Kerim ve hadiste daha sonradan da
Arapçanın yayıldığı yerlerde din, şiir, edebiyat ve ilim dili olarak
kullanılmıştır. Bu dil ana çatısı değişmeden kalmış olan lehçeler
üstü bir Arapçadır2.
Arapça veya Arap dili denildiği zaman genel olarak Klasik
Arapça, Klasik Arapça ile birlikte ona bağlı olan lehçeler kastedilmektedir.
Arapçanın tarihini genel hatlarıyla dört dönemde incelemek
mümkündür: Eski Arapça, Klasik Arapça ile onun kaynağı
olan eski edebî lehçeler, Orta Arapça, Yeni (Modern) Arapça, Mahallî
Lehçeler.
1. Eski Arapça: Eski Arapça' ya dair bilgilerimiz bazı eski
kitabelere ve çeşitli kavimlere ait metinlerde geçen kabile, şahıs ve
yer adlarına dayanır. Bugün en eski Arapça vesika, Âsurluların,
Âribîlere karşı yaptıkları savaşlara dair Âsurîlere ait metinlerde geçen
kırk kadar has isimdir. Bu savaşlar M.Ö. 853- 626 yılları arasında
yaşanmıştır. Araplara ait en eski kitabeler tahminî olarak M.Ö. 6. y.y
'a dayanan müsned yazısı ile yazılmış metinlerdir. Bu metinlerin
sayıları çok olmasına rağmen dil yapısını aksettirecek uzunluk ve
zenginlikte değillerdir. Halen mevcut olan en eski vesika ise İmru'u’lKays'ın
mezar taşındaki en-Nemâre kitabesidir. (M. 328)

1 Küçükkalay, Hüseyin, "Kur'an Hadis ve İslamiyetin Arap Dili Üzerindeki
Tesirleri" İslam Medeniyeti dergisi, s. 83, c. 1, sayı 5, İstanbul 1967. 2 Çetin, Nihat M. "Arap-Dil" Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul
1991, c. 3, s. 282.
329
2. Klasik Arapça: Ana çatısı değişmeden devam eden en eski
edebî metinler Kur'an-ı Kerîm ve hadiste gördüğümüz lehçeler üstü
Arapçadır. el-Arabiyye kavramı klasik lehçe için, luga ifadesi ise eski
büyük lehçeler için kullanılmıştır. Halkın konuştuğu dile ise âvam
dili denilmiştir. Klasik Arapçayı, Cahiliye şiiri, Kur'an-ı Kerîm, hadis,
Hz. Peygamberin ve ilk halifelerin resmî haberleşmeleri, eyyâmu'lArab
konusundaki mensur eserler ve emsaller temsil etmektedir.
Cahiliye döneminde ve İslamın ortaya çıkışı sırasında yazıdan ziyade
sözlü rivâyet esastı. Bu nedenle dil ve edebiyata dair İslam öncesi
malzeme oldukça azdır.
3. Orta Arapça: İslamiyetin doğuşuyla Arap toplumunda
eskisinden farklı bir yaşayış tarzı ve bir toplum yapısı gelişmeye
başladı. Bu durum tabiî olarak dile de yansıdı. Arap dili kısa sürede
başka ülkelere de yayıldı ve ilim ve sanattaki gelişmelere bağlı olarak
bir gelişim devresi yaşadı. Tarihî gelişim süreci içerisinde Arapça
üzerinde etkisi görülen diller olmuştur. Bunlar Pehlevî ve son şekli
ile Farsça, Yunanca, Latince, Sanskritçe, Kuzey Afrika'da Berberî-
lerin dili ve çeşitli Roman dilleridir. Hz. Ömer'in hilâfeti döneminde
başlayan Türk- Arap ilişkileri Türkçe ile Arapça arasında etkileşimi
başlatmış ve M. 3. (H. 9.) y.y' da Türklerin İslamiyeti büyük gruplar
halinde kabulü bu etkileşimi devam ettirmiştir.
4. Modern Arapça: Napolyon'un Mısır seferi (1798) Modern
Arapça'nın başlangıç tarihi kabul edilir. Napolyon Mısır'da Arapça
eserlerin basılacağı bir matbaa, iki mektep, tiyatro, kütüphane, kimya
laboratuarı ve rasathane açmış, iki de Fransızca gazete çıkartmıştır.
Daha sonra Mısır valisi olan Kavalalı Mehmed Ali Paşanın
açtığı mekteplerde de Avrupa mekteplerindeki ders usûlleri takip
edilmiştir. Bir yandan getirtilen Fransız hocaların kendi dilleri ile
verdikleri dersler Arapçaya tercüme edilirken bir yandan da Fransa'ya
öğrenciler gönderiliyordu. Bu dönemlerde Mısır'da başlayan
Avrupa tesiri çok geçmeden diğer Arap toplumlarına da yayılmıştır.
Bu etkilenme sonucunda yabancı kavramların ifade edilişinde, çeşitli
terimlerin karşılanmasında zorluklar yaşanmıştır. Bu sıkıntıları
ortadan kaldırmak ve Arapça'ya Avrupa dillerinden kelime geçişini
engellemek için bir takım faaliyetlere girilmiştir. 1919'da Şam'da
kurulan el-Mecmau'l-İlmiyyu'l-Arabî adlı akademi, 1932'de Mısır'da
kurulan Kraliyet Dil Akademisi, 1947'de Irak'ta kurulan elMecmâu'l-İlmiyyu'l-Irâkî
ve 1973'te Rabat'ta yayınlanmaya başlayan
el-Lisânü'l-Arabî ile ortak yazı dilinin, bugünkü Klasik Arapça'nın
birlik içerisinde gelişimine çalışılmıştır.
5. Mahallî Lehçeler: Farklı yerlerde ve farklı şartlar altında
kullanılan lehçelerin edebiyattaki yansıması pek az olmuştur. Yazı
dilinin yerini mahallî lehçelerin alması fikir ve kültür birliğini
parçalama yolunda bir düşüncedir. Bugün çokça yayılmış olan sesli
330
yayın faaliyetleri lehçeler arası farklılaşmayı yavaşlatan bir
unsurdur.3

ll. LEHÇELERİN ORTAYA ÇIKIŞI VE DEĞERİ
Arap tarihçileri ve dilciler Arap lehçelerinden bahsetmiş fakat
bunların nasıl ortaya çıktığı sorusuna cevap aramamışlardır. Eski
Arap lehçeleri konusundaki çalışmalar farklı Kur’an-ı Kerim kıratlarının
incelenmesi ile az sayıda edebiyat kitapları kalıntılarının
biraraya getirilmesi ve yabancı kelimelerin toplanmasıyla başlamıştır.
Böylece lehçeler arası farkların dikkate değer olduğu anlaşılmış hatta
bu farklar sesbilim, dizgibilim ve sözlük gibi birkaç bölümde incelenmiştir.
Sonuçta Arap lehçelerinin gösterdiği farklılık dilde bir bozulmanın
göstergesi değil aksine gelişme ve ilerleme olarak yorumlanmıştır.4
Bir dil geniş kitlelere yayılmış ve pek çok kişi tarafından
konuşulur olmuşsa orijinal halini uzun süre koruması mümkün
değildir. Çok geçmeden dilde oluşan farklılaşmalar anadilin lehçelerini
oluşturur. Sözlük anlamı ‘dilin ucu, sözün tınısı’ olan lehçe,
Arap kültüründe ‘luga’ kelimesiyle de ifade edilir. Her lehçe müstakil
birer dil oluncaya kadar lehçeler arası farklılık devam eder. Arapça
da her dil gibi bu kanuna boyun eğmiş ve lehçelere ayrılmıştır. Lehçe
farkı kendini seslerdeki (hareke) değişim, sessiz harflerdeki değişim,
yapı ve mana açısından kelimelerdeki değişim ve terkipteki değişim
ile gösterir.5
Arap lehçeleri arasındaki farklılık yapı, kök ve iştikak
açısından Arapçanın özünü etkilemez. Lehçeler arası farklılıkları
aşağıdaki sebeplere bağlayabiliriz:
1. Toplumsal ve siyasî sebep; Dilin yayıldığı bölgede merkezî
otoritenin zayıflığı, devlet sınırlarının genişlemesi, devlete boyun eğen
halkın farklılığı gibi sebepler siyasî bölgede parçalanmaya götürür.
Siyasî birliğin bozulması, düşünce ve dil birliğini bozar. Birçok siyasi
sebep nedeniyle bir bölgeden başka bir bölgeye gidildiğinde farklı
kavimlerle yani dillerle karşılaşılır. Bu durumda iki ihtimal söz
konusudur. Fetih ya da başka bir yolla sonradan gelen dil, ilkinin
mertebesini ele geçirir ve bu bölgenin resmî dili olur. İkinci ihtimal
ise, yerli halk medeniyette ilerlemişse, bunun yanında sonradan
gelenin askerî birlikleri de üstünlük sağlayacak kadar çok değilse
yerli halkın dili üstün gelir.

3 A.e. s. 282- 286.
4 Feriha, Enis, el-Lehecât ve Üslûbu Dirâsetihâ, s. 85- 86, Dâru'l-Cîl, Beyrut,
1989/ 1409. 5 Feriha, Enis, a.g.e. s. 91.
331
2. Sosyo- psikolojik sebep; Farklı bölge sakinleri arasında
görülen örf- adet, kültürel birikim ve ahlak anlayışlarındaki farklılık,
ifade aracı olan dilde de etkisini gösterir.
3. Coğrafî sebep; Farklı bölge sakinleri arasında havanın
değişikliği, şehir ve ev yapısındaki farklılık er ya da geç dilde ayrılığa
yol açar.
4. Millî sebep; Irk ve ait olunan insanî sınıfın etkisi dile de
yansır.
5. Fizyolojik sebep; Farklı bölge insanlarının konuşma azalarının
doğal oluşumu dilin uzun süre orijinalliğini korumasına engel
olur.6
Arap tarihçileri ve dilciler Arap lehçelerinden çokça bahsetmişlerdir.
Onların görüşleri incelendiğinde lehçelerden hangilerinin
anadilin orijinal biçimine daha yakın olduğu, bunların ne derece delil
olarak kullanılabilir mahiyette oldukları, kullanım açısından güçlü
ya da zayıf olarak nitelendirilmelerinin bir kriteri olup olmadığı gibi
konuların yeterince sorgulanmamış olduğu görülür. Dilcilerin bu
lehçeleri delil alıp almama konusunda izledikleri yolu Abdul Al Salim
Mekrem şöyle özetler:
1. Her ne kadar birbirlerinden farklı da olsalar tüm lehçeler
makbuldür. Delil çıkarma ve kural koymada ayrım yapmaksızın tüm
lehçelere başvurulması mümkündür. Örneğin Hicazlıların nefyeden
"ما"yı amel ettirmesinin (i’mâl) Temimlilerin amel ettirmemesinden
(ihmâl) daha makbul olduğu söylenemez. Çünkü kıyas her ikisini de
kabul eder.
2. Kuvvet ve zaaf yönünden lehçeler incelenirken kullanılan
ölçütlerin farklılığı herhangi birinin reddedilmesini gerektirmez veya
herhangi birini delil almaya engel olmaz. Fakat dilcilerin delil
yönünden daha kuvvetli, kıyas yönünden daha tutarlı olanı seçme
hakkı vardır.
3. İki lehçe arasında birinin az diğerinin çok kullanılması
durumu söz konusu ise, rivayet ve kıyas yönünden daha kuvvetli
olanı seçmek de dilcinin hakkıdır. Ancak bu, rivayeti ve kıyası zayıf
olan lehçenin terk edilmesi, alınmaması ve onunla delil ileri
sürülmemesi anlamına gelmez. Burada herhangi bir zorlama değil,
seçim söz konusudur.7
İbn Cinnî “el-Hasâis” adlı eserinin “Lehçelerin Farklılığı ve
Hepsinin Delil Oluşu” babında bu imkânı sağlayanın kıyasın genişliği
olduğunu belirtir. “Kur’an yedi harf ile indirilmiştir, bunların hepsi

6 Mekrem, Abdul Al Salim, ez-Zavâhiru'l-Lugaviyye, s. 45- 46, 1. baskı,
Müessesetü'r-Risale, Beyrut 1409/ 1988; Feriha, Enis, a.g.e. s. 86-89. 7 Mekrem, Abdul Al Salim, a.g.e. s. 47.
332
de doğrudur” hadisini delil göstererek hiçbir lehçenin diğerinden
daha doğru olmadığını, bu durumda yapılacak en iyi işin bunlardan
birini diğerine tercih etmek olduğunu ifade eder. İbn Cinni’ye göre bu
şekilde bir hükme ancak iki dil kıyas ve kullanım açısından birbirine
yakın ve benzer olduklarında başvurulur. İki dilden biri az, diğeri çok
kullanılıyorsa rivayeti daha geniş, kıyası daha kuvvetli olan tercih
edilir. 8
Bu görüşler ışığında İslam’dan önceki tüm lehçelere aynı itibarı
gösterebiliriz. Çünkü bunların hepsi, lehçelere ayrılmış olan Arap-
ça’nın bir yansımasından ibarettir. Lehçelerin hatalı ve zayıf olduğunu
söylemek ancak yöntemde bir zorlama ve kendi fikrini
dayatma olur. Kur’an kıraatlerine baktığımızda bunların çoğunun
Arap yarımadasında yayılmış olan Arap lehçelerine dayandığını
görmekteyiz. Bunların kendi aralarında akrabalık ilişkileri ve soy
yakınlığı vardır. Ayrıca çok az bir kısmı hariç aralarında asli kuralları
ve benzer terkipleri birbirine bağlayan sağlam bir bağ vardır. Kıraat
sözlüğü bu lehçelerden hiçbirinin göz ardı edilmediğine en büyük
delildir. Sözlükte Kur’an kıraatlerinin çoğunun Arap yarımadası
lehçelerinin çoğuna uygun olarak geldiğini görürüz. Hatta Suyûti “el-
İtkan”ında Kur’an’da geçen ve Hicaz lehçesinden olmayan kelimelerle
ilgili bir bölüm açmıştır.9
Durum böyle olmakla birlikte âlimler lehçelerin değeri konusunda
farklı görüşler beyan etmişlerdir. Kureyş lehçesini aşırı derecede
yücelterek Kur’an’ın tek hâkim lehçesi görenlerin yanı sıra bu
yaklaşımları aşırı bulan ilim adamları da mevcuttur.
Alimler, Kur’an ve şiir vasıtasıyla bize ulaşan bu dilin açık bir
şekli yansıtmadığını düşünürler. Bu dönemde yarımadada pek çok
lehçe vardı fakat cahiliye şiirinde, özellikle bu lehçelerin kendilerinden
rivayet edildiği kabilelerin şiirlerinde, bu lehçesel özelliklere
rastlanmaz. Mesela Rebia kabilesinin şairlerinin şiirlerinde lehçelerinin
meşhur özelliği olan keşkeşeye10 rastlanmadığı gibi Temimli
şairlerin şiirlerinde de lehçelerinin özelliği olan an’aneye11 rastlanmamaktadır.12
Lehçelerin çeşitliliğine rağmen karşımıza çıkan ortak edebî dil
pek çok ilmî tartışmayı beraberinde getirmiştir. Bu ortak dilin her

8 İbn Cinnî, el-Hasâis, c. 2, s.12.
9 Mekrem, Abdul Al Salim, a.g.e. s.48.
10 Keşkeşe, muhataba hitap edilirken kullanılan "ق "harfini, dururken ve
geçerken"ش " harfine çevirmektir. Esed, Bekr ve Temîm kabilelerinde bu
kullanıma rastlanır. 11 An'ane, üstünlü olan "ان "nin hemzesini (ء (ayın (ع ( olarak telaffuz etmektir.
An'aneye Temim, bazı Esed, Kays ve Tay' kabilelerinde rastlanır. 12 Husamuddin, Kerim Zeki, el-Arabiyye Tatavvur ve Tarih, s. 3-4, Mısır, 1422/
2002.
333
hangi bir lehçeyi yansıtıp yansıtmadığı, tüm lehçelerin bir sonucu
mu, yoksa belirli lehçeleri mi içerisine almış olduğu tartışılmış ve bu
problemli sorulara çok farklı cevaplar getirilmiştir. Dilcilerin görüş-
lerine yer vererek konuyu daha kapsamlı bir şekilde değerlendirebiliriz.

En eski Arap lehçeleri hakkında bizi bilgilendiren kaynakları
şöyle sıralayabiliriz:
1. Kaba bir dil ile yazılmış eski zamana ait Hristiyan- Arap
metinleri ile Yahudi- Arap vesikalarıdır. İbranî harflerle yazılmış olan
bu metinlerin yanında 1800 lerde başlayan ve Latin harfleri ile Malta
dilinde yazılmış olan eserler de vardır.
2. Arapça metinlerin veya bazı cümle ve isimlerin Nabatî veya
Yunan harfleri ile yazılmış olan transkripsiyonları eski ve önemli
kaynaklardandır.
3. Arapçadan başka dillere geçen kelimeler de bize lehçeler
hakkında bilgi verir.
4. Avrupalıların lehçelerden bahseden eserleri de bu konuda
bizi aydınlatır.
5. En önemli kaynak yaşayan dilin kendisidir.13
III. ORTAK DİL PROBLEMİ
Arap lehçeleri çok sayıda ve dağınıktır. Hadislerde ve Arap
şiirinde olduğu gibi Kur’an dilinde de lehçe özelliklerine rastlanmamaktadır.
Bunun sebebi ortak dilin günlük konuşmada yer almayıp,
edebiyat, hitabet ve şiirde kullanılmasıdır. M.6. yy’da şairler Arap
yarımadasının güney, orta ve kuzey kesiminde bu dili kullanarak şiir
yazarlardı.14
Kur’an dili, İslam öncesi şiir diliyle hemen hemen aynı olmasına
rağmen diğer kayıtlarda var olmayan dinî bir tarz içermektedir.
Aynı şekilde şairlerin dili de gündelik dilden farklı olarak şiirsel bir
özellik taşımaktadır. Bu iki kaynak doğru Arapça için bir model
oluşturmakla birlikte bir kalıp olarak sıradan düz yazıya neredeyse
hiç hizmet edememektedir. Dil konusunda söz sahibi olan bedevilere
dille ilgili konularda danışılırdı fakat onların da kendi dilsel farklı-
lıkları nedeniyle standart bir dil zorlaması sözkonusu değildi.
Yerleşik hayata sahip olan nüfusun artmasıyla standart bir dile
ihtiyaç duyulmuştu. Fakat onların dil konusunda bir düzenlemeye

13 Millî Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi, c. 1, s. 514-515, İstanbul, 1940/
1988. 14 Husamuddin, Kerim Zeki, a.g.e. s.10.
334
kendilerini adamış olmaları beklenemez. Onların pratik amaçlarla
dili düzensiz kullanmaları bedevi medeniyetinin gerçek mirasını
önemseyen kişileri araştırmaya sevketmiştir. Bu nedenle İslamın ilk
on yıllarında Arapça öğrenimine olan teşvik artmıştır.15 Nitekim şairlerin
halktan üstün bir dil ilmine sahip oldukları herkes tarafından
kabul gören bir husustur. Şairler de kendi kabileleriyle beraberken
kendi lehçelerini kullanıyor ve bu lehçeler ile konuşuyorlardı. Fakat
şiir meclisleri ve panayırlarda üst kesim tarafından kabul gören,
orada geçerli olan dil kullanılıyordu. Bu dil elbette halkın konuştuğu
dile göre üst düzey bir dildir.
Temmam Hasan’a göre lehçelerin çeşitliliği ile birlikte insanlar
ortak bir dil oluşturmaya meylettiler. Bu ortak dil, zirve lehçelerden
biri üzerine kurulu olacaktı ve lehçelerin ortak özelliklerini içeren bir
yapı arz edecekti. Yazıyı bilmeyen bu toplumda alfabe oluşturuldu ve
ortak dile ait kelimeler içeren bir sözlük hazırlandı. Fakat bu dil hiç-
bir lehçeyi aynen yansıtmıyordu. Lehçelerin hepsinin bir görünümü
niteliğindeydi. 16
Kees Versteegh İslam öncesi dönemde bedevilerin dilinde şiir
dili de dahil olmak üzere tek bir norm olmadığını ifade eder. Şiir dili
kabilelere göre farklılık arz ediyordu. Hicretten sonra Arapça çeşitli
toplumları bir arada tutan bir devletin dili haline gelince üç sebepten
dolayı dilin standart hale getirilmesine acil olarak ihtiyaç duyuldu.
Birincisi; bedevilerin diliyle konuşma dilindeki çeşitlilik toplumda
öncelikle iletişim için ciddi bir tehdit oluşturuyordu.
İkinci sebep; Dımaşk ve Bağdat’ta merkezî hükümetin sadece
ekonomik ve dinî konularda değil, aynı zamanda dille ilgili konularda
da söz sahibi olmasıdır. Arapça eğer merkezi idare dili olarak
kullanılmışsa onun standardize edilmesi gerekir.
Üçüncü olarak da değişen şartlar dilin de dışa dönük olarak
hızlı bir şekilde gelişmesini beraberinde getirmiştir. Bu durumda
öncelikli olarak standart bir imla ve yazı dilini gerektirmiştir. Durum
böyle olunca dil için bir standart ve söz dağarcığı oluşturulmuştur.
Bir bedevi modelinin varlığı, şiirde standart üslup için bir vasıta
görevi görüyordu. Fakat Klasik Arapçanın asıl başlangıcını, Arapça
düzyazı üslubunun ortaya çıkması oluşturmuştur.17

15 Verstegh, Kees, The Arabic Language, s.57, Edinburg University Press,
Cambridge, 2001. 16 Husamuddin, Kerim Zeki, a.g.e. s.11.
17 Verstegh, Kees, a.g.e, s. 53.
335
IV. KUREYŞ LEHÇESİNİN ORTAK DİLE ETKİSİ TARTIŞMALARI
Ortak dili oluşturan lehçe veya lehçeler konusunda âlimler
birbirinden farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Mesela Dr. Abdulhalim
en-Neccar, Ezher dergisinde yayınlanan araştırmasında Kureyş
lehçesine verdiği liderliği aşağıdaki sebeplere bağlamıştır:
1. Coğrafî Sebep: Kureyşlilerin, Hicaz diye isimlendirilen
müstakil bir bölgede oturuyor olmaları onları dış tesirlerden korumuştur.
Böylece Kureyş, dile ait özelliklerini korumuş, diğer Arap
lehçelerinden sadece uygun gördüğü özellikleri almıştır.
2. Dinî Sebep: Kureyş, Beyt’in muhafızıydı. Cahiliyye döneminde
Beyt, Arapların hac mekânı olarak önem arz ediyordu.
3. İktisadî Sebep: Arap ticaretinin önemli bir kısmı Kureyş’in
elindeydi. Ticaret kervanları güneyden kuzeye yarımadanın çevresini
dolaşıyorlardı. Çarşılar ve toplantı meclisleri hacılardan sonra Mekke
yakınlarında kurulurdu.
4. Siyasî Sebep: Bu madde yukarıda zikredilenler ile ilişkilidir.
Tüm bunlar yarımadada Kureyş’in nüfuz etmesini kolaylaştırır. 18
Bazı âlimler de Kureyş lehçesinin üstünlüğü konusunda belirli
bir olgunlaşma sürecinden bahsederler. Mesela Ebu Nasr el-Farabi
“el-Elfâz ve’l-Hurûf” adlı eserinde bu dilin fesahat sebeplerini açıklamıştır.
Kureyş’in hac mevsiminde Beytü’l-Haram’a gelen Arapların
lehçelerinden lafzen fasih olan, dile kolay ve kulağa hoş gelen,
yapısal açıdan düzgün olan özellikleri seçerek nihayetinde en büyük
mucize olan Kur’an-ı Kerim’i taşıyabilecek seviyeye, olgunluğa
eriştiğini belirtmiştir. Farabi’ye göre Kur’an, Kureyş lehçesinin terkip,
lafız ve üsluplarından oluşmuştur. Bununla beraber beşer dili ile
Kur’an dili arasında büyük farklar vardır. Bu semavi dil onların güç
yetirebileceği bir şey değildir ve onlara boyun eğdirmiştir.19
İbn Fâris de Kureyş'in üstünlüğünü savunan âlimlerdendir. esSâhibî
isimli eserinde Kureyş lehçesinin değerini, belagatını, lafızlarının
fesahatini ve manasının yüceliğini şöyle anlatır: "Arap diliyle
uğraşan, Arapların tarihini, kondukları, göçtükleri yerleri bilen
alimlerimiz ve şiir râvîlerimiz Kureyş dilinin en fasih ve en saf dil
olduğunda ittifak etmişlerdir. Tüm Araplar arasından Allah onları
seçmiş, Peygamberi (a.s.m) onların arasından göndermiş ve onları
Harem'in sakinleri, komşuları ve sahipleri kılmıştır. Mekke'ye hac
için gelenler işlerinde Kureyş'e başvurmuş, Kureyşliler onlara gerekenleri
öğretmiş ve aralarında hüküm vermiştir. Araplar da Kureyş'in

18 Mekrem, Abdul Al Salim, a.g.e. s. 52.
19 Mekrem, Abdul Al Salim, a.g.e. s. 53; Husamuddin Kerim Zeki, a.g.e. s. 20.
336
üstünlüğünü kabul etmiş ve onları 'ehlullah' diye isimlendirmişlerdir.
Çünkü onlar İsmail'in (a.s) nesebi temiz çocuklarıdır.20
İbn Haldun da Kureyş lehçesine üstünlük atfetmiş ve bunu
Kureyş kabilesinin yaşadığı bölgenin her yönden yabancılardan uzak
oluşuna bağlamıştır.
Dikkat çekici bir yorum da Abdul Al Salim Mekrem'den
gelmektedir. Ona göre hakim olsun ya da olmasın, temas halindeki
lehçeler birbirinden etkilenir. Çünkü dillerin ve lehçelerin kabul ettiği
bir gerçektir ki hakim dil de mücadeleden etkilenmeden çıkamaz.
Etkilenme seslerde, kurallarda ve söyleme biçiminde etkilenme olur.
Bu etkilenme en net şekilde hakim dilin ihtiyaç duyduğu alanda kendisini
gösterir. Sonuçta hakim dil mağlup ettiği dili ortadan kaldırmadan
önce kendisinde olmayanı ondan alır. Bunun manası şudur
ki; Kureyş lehçesi diğer Arap kabilelerinden pek çok özellik barındırmaktadır.
Mekrem "Kur'an Kureyş lehçesi ile indirilmiştir" denildiğinde,
diğer Arap lehçelerini içinde barındıran, birbirini takip eden
gelişim aşamalarını geçtikten sonra oluşan ideal Kureyş edebiyat
dilinin kastedildiğini ifade eder. Ona göre Kureyş kendi lehçesini
dayatmış değildir. Ayrıca Kureyş lehçesi diğer kabilelerin dillerine ve
kulaklarına garip gelmiyordu. Sonra Kur'an-ı Kerim bu lehçe ile indi
ve tüm Arapları ilzam etti.21
Modern araştırmacılardan Taha Hüseyin de Kureyş lehçesinin
üstünlüğü konusunda eski alimler gibi düşünür. Ona göre Araplar
İslamdan sonra bu lehçede birleşmişlerdir. Alimler, raviler, hadisçi ve
tefsirciler Kur'an'ın Kureyş lehçesi ile indirildiğinde ittifak etmiş-
lerdir. Ayrıca yedi harften bize kalan sadece Kureyş'in harfidir. Yine
İslamın ilk dönemlerinde, Emevi ve Abbasi dönemlerinde de halk
içinde Arap olmayanların bulunmasına ve Kureyş ile Mudar kabilesinden
bazıları arasında düşmanlık olmasına rağmen bu fikre itiraz
eden kimse çıkmamıştır.22
Dr. Abdussabur Şahin de aynı noktaya temas ederek Hz.
Osman'ın Mushafı toplamasıyla diğer altı harfin bir kenara bırakılıp
Kur’an’ın ceminin tek harf üzere yapıldığını belirtir. Zaten Hz.
Osman'ın amacı okuyucuları tek okuyuşta birleştirmektir. İnsanlar
Kur'an'a alışıp bu kıraata dilleri dönmeye başlayınca yedi harf ile
ilgili ruhsat kalkmıştır.23
Müşterek dilin Kureyş lehçesi olduğu iddiaları dinî hislere de
“و ما ارسلنا من رسول الا بلسان قومه ليبين لهم” .dayandırılabilir
buna hadisi ” انا افصح العرب بيد اننى من قريش“ ve) 4/İbrahim(

20 İbn Fâris, es-Sahibî, s. 23.
21 Mekrem, Abdul Al Salim, a.g.e. s. 54.
22 Husamuddin, Kerim Zeki, a.g.e. s. 20.
23 A.e, s. 26.
337
delil olabilecek niteliktedir. Ayrıca Hz. Osman mushafın cemini
yapacak olan komisyona, Zeyd b. Sabit ile diğerleri arasında bir
ihtilaf olması durumunda Kureyş lehçesine uymalarını emretmiştir.
Nitekim yapılan ihtilafların konuşma lehçesinde değil yazıda, imla ile
ilgili olduğu görülür.24
Ferrâ da (ö. 207) Cahiliyye döneminde Arapların her sene hac
için Mekke'ye gelerek burada panayırlar kurduklarını belirtir. Bu
süreç içerisinde Kureyşlilerin diğer kabile lehçelerini duyup hoşlarına
giden dil özelliklerini alıp kullandıklarını ve kendilerini her türlü
çirkin lafızdan arındırdıklarını ifade etmektedir. 25
Şevki Dayf, Kureyşlilerin Kâbe’nin koruyucuları olarak dinî,
psikolojik ve iktisadî yönden diğer kabileler üzerinde güçlü bir
nüfuzu olduğunu iddia eder. Bunun yanında Kureyş'in üstünlüğü-
nün siyasi yönüne vurgu yapar. Ona göre Fârisîler, Rumlar ve
Habeşîlerden gelen hücumlar ile Hristiyan ve Yahudilerden gelen dini
saldırılara karşı Arap kabilelerinin kalbi Mekke etrafında birleşmiş-
tir. Bu durum Cahiliye döneminde Kureyş lehçesinin otoritesini
oluşturmuştur. Bu edebi dil dualarının, fikir ve hislerinin de dilidir.
Dayf, fasih olan Kureyş lehçesinin Cahiliye döneminde Arap kabileleri
arasında yaygın olduğunu ifade eder. Mesela Yemenliler
Resulullah’a (s.a.v.) gelirlerdi. Onunla konuşurken zorluk
çektiklerine dair hiçbir tarihî bilgi yoktur. Yine Resulullah (s.a.v.) da
dini tebliğ amacıyla oralara Muaz b. Cebel gibi davetçiler gönderirdi.
Dayf'a göre eğer fasih Arapçayı anlamıyor olsalardı elçi gönderme işi
abes olurdu.26 Aslına bakılırsa Hz. Peygamberin Yemen'e davetçiler
göndermesi Kureyş lehçesinin oralarda yaygın olduğunun açık bir
delili değildir. Çünkü zaten Hz. Peygamber dili tamamen farklı olan
milletlere de elçiler göndermiştir. Yemenliler kendi dillerinden biraz
farklı olarak Mekke lehçesini anlıyor, Mekkeliler de onları biraz çaba
ile anlıyor olabilirler.
Kureyş lehçesi konusunda "Kur'an yedi harf üzere indirildi,
ondan kolayınıza geleni okuyun "27 hadisi oldukça tartışılmıştır.
Dilciler hadisteki harf kelimesinin, dil veya lehçe anlamında
kullanıldığını düşünmüşlerdir. Arap lehçelerinin çok olması
nedeniyle bunlardan en fasih olan yedisini seçmiş ve sahih dil
örneklerini toplamak için bu lehçelerin konuşulduğu yerlere
yolculuklar yapmışlardır. Bu en fasih yedi lehçe konusundaki
yorumlar da ihtilaflıdır. Bazı görüşlere göre hadiste kastedilen tahsis
değil, terhistir. Yani farklı lehçelere sahip olan insanların kolaylarına
gelen şekli tercih etmelerine izin verilmiştir. Ebu Nasr el- Farabi;

24 A.e, s. 18.
25 A.e, s. 19.
26 Dayf, Şevki, a.g.e. s. 133- 134.
27 Buharî, es-Sahih, Kitâbu Fedâili'l-Kur'an, s. 66.
338
Kays, Temim ve Esed kabilelerinin kendilerinden kelime alınan ve
garip kelimelerde, irab ve tasrifte kendilerine başvurulan kabileler
olduğunu ifade eder. Daha sonra Hüzeyl, Kinane'nin bir kısmı ve Tay
kabilesinin bazıları gelir. Bu kabilelerin dışında hiçbir kabileden
kelime alınmamıştır. Diğer milletlerle karıştıkları için komşu şehirler
etrafında oturanlar ve şehirlilerden dil örnekleri alınmaz. Mısır ve
Kıpt'a komşu olduklarından Lahm ve Cüzam'dan, Şam ehline komşu
olduklarından ve çoğunun İbranice okuyan Hristiyanlardan olmaları
nedeniyle Huzaa ve Gassan'dan, Yunanlılarla komşuluklarından
dolayı Tağlib ve Yemen'den, Nabati ve Farisilerle komşuluklarından
dolayı Bekr'den, Bahreyn'de Hintli ve Farisilerle karıştıkları için
Abdul- Kays, Ezd’den, Hintliler ve Habeşilerle karıştıklarından dolayı
Yemen ehlinden, Yemenli tüccarlarla karıştıkları için Benu Hanife,
Yemame sakinleri, Sakif ve Taif ehlinden, dilin nakledilmeye
başlandığı dönemde diğer milletlerle karışıp, dillerini bozdukları için
Hicaz yerlilerinden kelime alınmamıştır. İkinci asırda dilciler dil
konularını toplamak için Necid kabilelerini incelerken sadece saf,
orjinal kaynaklara ulaşmaya çalışıyorlardı. Dayf'e göre onların asıl işi
Cahiliye döneminde ya da Kur'an'ın indirildiği süreç içerisinde Mekke
diliydi. Bunun yanında Kinane, Hüzeyl ve bazı Kays aşiretleri gibi
Kureyş'e komşu olan kabilelerin dillerine de ayrı bir önem
veriyorlardı. Kureyş lehçesi ile diğer kabile lehçeleri arasındaki fark
kuzey, güney ve doğuya doğru gidildikçe büyüyordu. Dayf Cahiliye
döneminin başlarından itibaren şairlerin şiirlerini bu lehçe ile
yazarak Mekke lehçesinin yayılmasına yardımcı olduklarını belirtir.
Yani Dayf'e göre Kureyş lehçesi İslam döneminde Kur'an- ı Kerim
yoluyla yayılmış değildir. Cahiliye döneminde, hatta bu dönemin
başlarından itibaren Araplar arasında yaygın olan bu lehçe; olayların,
hatıraların yazıldığı en eski metinlerde bile umumi dil olarak
kullanılmıştır. Daha sonra bu dile “fusha” denilmiş, bu dilin saygınlığını
herkes hissetmiş ve onun psikolojik, iktisadî ve siyasî konumunun
farkına varmıştır. İslam döneminde ise bu lehçenin yayılımı
zirveye ulaşmıştır.28
Bütün bunların yanında Kur'an'ın Kureyş lehçesi ile indirildiği
iddialarına karşı çıkan âlimler de vardır. Mesela Suyûtî bu konuda
bir delil olmadığını, Kur'an'da çeşitli kıraatler ve Kureyş lehçesinde
kullanılmayan kelimeler bulunduğunu ifade eder. Yine Kureyş
lehçesi için farklı kabilelerden kelime alınırken, yabancılarla
komşuluğu olan kabilelerden kelime alınmadığını, sadece Kays,
Temim ve Esed' den kelime alındığını ifade eder. Hâlbuki Mekke'de
yaşayıp ticaretle uğraşan Kureyşliler de yerleşik hayata sahip
olmayan göçebe bir kabile idi. Ayrıca "Kur'an yedi harf üzere
indirildi" şeklindeki meşhur hadis de Kureyş lehçesinin tek başına

28 Dayf, Şevki, a.g.e. s.135- 137.
339
Kur'an dili olmadığına işarettir. İbn Kuteybe bu yedi harfin yedi
lugatı (lehçeyi) ifade edip farklı okuyuşlara cevaz verildiğini belirtir.
Mesela Huzeyl kabilesi “حين حتي “ifadesini ”عين عتي “ diye
okumuşlardır. Taberi ise manası aynı olmakla birlikte kelimede var
olan ihtilaftan bahseder, kurbe ve nahve gibi. Bu kelimelerin her ikisi
de "yakınında, civarında" gibi anlamlara gelip, zarf olarak kullanılırlar.
Ebu Ubeyd ve Ebu'l-Abbas'a göre ise hadisten, bir harfin yedi
türlü okunabileceği anlam çıkarılamaz. Kur'an'da farklı lehçelere yer
verildiği, bazı kelimelerin Kureyş'ten bazılarının Yemenlilerin diğer
lehçelerinden, bazısının Hevazin veya Hüzeyl kabilesinden geldiğini
ifade eder. 29
Temmam Hassan Kur’an’ın indirildiği müşterek dilin Kureyş
lehçesi olduğu görüşünü şu sebeplerle reddeder:
1. Bu iddiayı savunanlar tarihî tek bir delil gösteremezler,
sadece dinî duyguları ön plandadır.
2. Kur’an’ın”مبين عربي بلسان) “ Şuara 95) ifadesinde “ عربي مبين “demek; Kureyş dili demek değil, tüm Arapların dili anlamındadır.

3. Resulullah (s.a.v.) insanlara hitap ederken kendi kabilelerinin
lehçesiyle konuşuyordu. Bu lehçeler de Kureyş lehçesi gibi
fasihti.
4. Kureyş lehçesi nahivci ve dilcilerin kelime alımında
başvurdukları kabileler arasında değildir. Bunun sebebi yabancılarla
karışmış olmasıdır.
5. Kureyş kabilesine ait şiirsel eserler yoktur. Cahiliye şairleri
diğer Arap kabilelerindendir.
6. Resulullah, Hevazin kabilesinin ileri gelenlerinden olan Sad
b. Bekiroğullarının yanında yetişmiştir. Sad oğullarının dili Kureyş’e
göre daha fasihtir. Bu nedenle Kureyşliler, kendi soyundan bazılarını
dili daha düzgün öğrenmesi için Sad oğullarına göndermişlerdir.
(4 İbrahim” (و ما ارسلنا من رسول الا بلسان قومه ليبين لهم” Ayrıca
ayetindeki hüküm tüm Arapları içine alır.
7. Kur’an yedi harf üzere indirilmiştir. Birden fazla okuyuş söz
konusudur, tüm bu okuyuşlar da Nebî’den sahih senetlerle rivayet
edilmiştir. Bu okuyuşların çoğunda Kureyş lehçesinde bulunmayan
dil olguları vardır.
8. Kureyş lehçesinde bazı dil özellikleri Kur’an’da ve şiirde
kullanıldığı biçimden farklılık gösterir. Mesela Kur’an’da hemzenin
"ء "tahkiki söz konusu iken Kureyş teshilini tercih eder. Yani fasih
müşterek dil sadece Kureyş lehçesi değil tüm Arap lehçeleridir.

29 Husamuddin, Kerim Zeki, a.g.e. s. 21- 25.
340
Kureyş lehçesi ortak dilin bazı dil olgularına muhalefet
etmiştir. Bununla birlikte bu konularda eski alimlerin zikrettiği diğer
kabileler, mesela Temim, Esed, Tay kabileleri, ortak dil ile uyum
göstermişlerdir. Bu kabileler Kur’an’da olduğu gibi bazı kelimelerde
hemzeyi "ء "tahkik ederken Kureyş kabilesi terk eder. Daha bunun
pek çok örneği vardır. Cahiliye şiirinde kullanılan bu ortak dil
Temim, Kays, Hüzeyl ve Tay gibi kuzey bölgesindeki kabilelerin
kuzeye göçmüş olan güneyli kabilelerin ve İslam’dan önce kuzey
Arabistan’da Araplaşmış olan kabilelerin şairlerince konuşuluyordu.
Güney kabilelerinin Kuzey Arabistan’a göçmüş olmaları zor bir şey
değildir. Çünkü her iki dil de Sami dillerinin güney koluna bağlıdır.30
SONUÇ
Arapların yabancı milletlerle karışması neticesinde diller
arasında karşılıklı bir etkileşim gerçekleşmiştir. Bu etki iledir ki
Arapça çeşitli bölgelerde çok değişik lehçelere dönüşmüştür. Özellikle
gırtlak yapıları fasih Arapçayı telaffuz etmeye uygun olmayan
milletler Arapçayı telaffuz yönünden oldukça basitleştirmişlerdir.31
M.6. y.y'ın ortalarında lehçeler ve kabileler arasında ortak olan
bir edebî lehçe mevcuttu. Şairler kendi kabilelerinde kullanılan
lehçeden kelime hazinesi bakımından faydalanmakla birlikte
şiirlerinde bu ortak lehçeyi kullanıyorlardı. Böylece şairler ve onların
şiirlerini ezberleyerek yayan râvîler vasıtasıyla bu ortak lehçe (koine)
bütün Arap yarımadasına yayıldı.32
Şairlerin halktan üstün bir dil bilgisine sahip oldukları herkes
tarafından kabul edilen bir gerçektir. Farklı kabilelere mensup şairler
kendi milletleriyle beraberken elbette kendi lehçeleri ile konuşuyorlardı.
Fakat şiir ve edebiyat söz konusu olduğunda, örneğin
panayırlarda, orada geçerli olan, üst kesim tarafından kabul gören
ortak dili kullanıyorlardı.
Tartışma konusu olan; bu ortak dilin hangi büyük lehçe veya
lehçelere dayandığıdır. Eski alimler dil özellikleri üzerinde durarak
bu konuyu araştırmışlar, daha sonraki alimler bu ortak dilin
esasının Kureyş lehçesi olduğunu kabul etmişlerdir. Bunun yanında
farklı bir takım lehçe veya lehçe gruplarının da Klasik Arapça'da belli
oranlarda payı vardır. Alimler tarafından fasih olduğu kabul edilen
lehçeler Hicaz ve Necid'de, Fars Körfezi sahillerine doğru Necid'in
doğusunda yaşayan kabileler ile bunlara komşu olan kabilelerin
lehçeleriydi. Bunun yanında Kureyş lehçesini de kapsayan Hicaz

30 Husamuddin, Kerim Zeki, a.g.e. s. 28- 33.
31 Çetiner, Bedrettin, "Arap Aleminde Fasih Dil-Ammi Dil Mücadelesi" M.Ü.
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1989-1992, 7-10, s. 349. 32 Çetin, Nihat, "Arap-Dil" s. 282.
341
lehçesi ile doğudaki Temim'e bağlı kabilelerin lehçeleri arasında da
farklar vardı. Klasik dil bazen bir grubun bazen diğerinin özelliğini
taşımaktaydı.33
Ortak edebiyat dilini başka hiçbir lehçeyi hesaba katmadan
sadece Kureyş lehçesine dayandırmak doğru olmaz. Tamamen
Kureyş lehçesinden oluşmuş bir ortak dili kabul edersek, o zaman
Kureyş lehçesinin ne olduğu sorusu ile karşılaşırız. Nitekim şiir
dilinde Kureyş lehçesinde var olmayan kelime ve kullanımlara da
rastlamaktayız. Bu nedenle Kureyş lehçesini aşırı derecede yüceltenlerin
görüşlerini "ideolojik" veya "duygusal" diye nitelendirebiliriz. Bu
demek oluyor ki ortak edebiyat dilinin esası Kureyş lehçesidir. Fakat
bunun yanında diğer bazı lehçe ve lehçe gruplarının ortak dile etkisi
de inkar edilmemektedir.
Bibliyografya
Çetin, Nihat M. " Arap-Dil" Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,
c. 3, İstanbul 1991.
Dayf, Şevki, el-Asru'l-câhilî, Dâru'l-Maarif, 3. baskı.
Dayf, Şevki, el-Edebü'l-Arabî el-muâsır fi Mısır, 7. Baskı, Daru'lMaarif,
Kahire.
Feriha, Enis, el-Lehecat ve uslûbu dirâsetiha, Daru'l-Cîl, Beyrut
1989/1409.
Husamuddin, Kerim Zeki, el-Arabiyye Tatavvur ve Tarih, Mısır 1422/
2002.
İbn Cinnî, el-Hasâis, tah. Muhammed Ali en-Neccar, Kahire 1987.
İbn Faris, es-Sahibî fi fıkhi’l-luga, Kahire.
Küçükkalay, Hüseyin, "Kur'an Hadis ve İslamiyetin Arap Dili Üzerindeki
Tesirleri", İslam Medeniyeti Dergisi, c. 1, sayı 5, İstanbul
1967.
Mekrem, Abdul Al Salim, ez-Zavâhiru'l-Lugaviyye, 1. baskı,
Müessesetü'r-Risale, Beyrut, 1409/ 1988.
Millî Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi, c.1, İstanbul 1940- 1988.
Versteegh, Kees, The Arabic Language, Edinburg Unıversity Press,
Cambridge 2001.

33 Çetin, Nihat, a.g.m., s. 282-283.

Konular