ARAP ALEVİLİĞİNDE KUTSAL GÜNLER VE BAYRAMLAR

ARAP ALEVİLİĞİNDE KUTSAL GÜNLER VE BAYRAMLAR
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54 299
ARAP ALEVİLİĞİNDE KUTSAL GÜNLER VE BAYRAMLAR

Nihad YENMİŞ1
ÖZET
Bu çalışma, Nusayri inancı kapsamında kutlanan bayramları, bu bayramların, kutlama ve etkinliklerin
amaçları ve zamanları, bayramların taşıdığı anlamlar ve nerelerde nasıl kutlandığı,
bu kutlamalar sırasında neler yapıldığı vs. bilgileri kapsamaktadır. Çalışmanın ana kaynağını
ise Alevi Kültürünü Araştırma Derneğinin çalışmaları oluşturmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Nusayri, dinî bayram, Arap Alevileri
HOLY DATES AND RELIGIOUS FESTIVALS IN ARABIC ALEVIS
ABSTRACT
This study has included religious festival and holy dates in Nusayri’s beliefs and these activities’
aims, dates, places, celebration kinds etc. Main source of this study is Allaoute Cultural
Research İnstitution’s research conclusions.
Keywords: Nusayri, religious festival, Arabic Alevis.
Arap Alevileri (Nusayriler)
Türkiye’de pek çok kişi tarafından Nusayriler olarak tanınan Arap Alevileri; inanışları, gelenek
ve görenekleri, yaşam tarzları ve inançlarıyla, çok farklı ve özgün özellikler taşımaktadırlar.
Özellikle Hatay, Samandağ, İskenderun, Mersin, Adana ve Tarsus civarında yaşayan Arap
Alevilerine “fellah” ya da “Arap Uşağı” gibi yakıştırmalar yapılsa da bu gibi tanımlamalar onları
kızdırmaktadır ve onlar kendilerini Alevi olarak tanımlamayı tercih etmektedirler.
Hz. Ali ve Ehl-i beyt sevgisi ve yolu inançlarının temelini oluşturmaktadır. Nusayri adının nereden
geldiği konusunda değişik görüşlere rastlamak mümkündür. En fazla kabul gören gö-
rüş adlarını, 11. İmam El Askeri’nin müridi Muhammed Bin Nusayr’dan aldıklarıdır.
Daha önce kendilerine başkaları tarafından verilen Alevi ve Şia isimlerini Hz. Ali ve Ehl-i
beyt sevgisinden kaynaklandığı için severek kabullenmişlerdir. İsimlerini 11. İmam Hz. Hasan
El Askerî’nin müridi Muhammed bin Nusayr’dan almak kendileri için sakınca teşkil et-
1 Alevi Kültür Araştırma Derneği Başkanı
Nihad YENMİŞ
300 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54
memektedir. Çünkü Ehl-i beyt felsefesini İbn-ü Nusayr sayesinde öğrendiklerinden kendisine
derin saygı ve bağlılıkları bulunmaktadır.
Yaklaşık 1200 yıllık tarihleri boyunca birçok göç, sürgün ve çok sayıda felakete maruz kalarak
göç dalgaları hâlinde Anadolu’ya yerleşen Nusayriler, önceleri yaşamlarını sürdürebilmek
için verimsiz toprakları işlemiş, ağaçları kesip tarla hâline getirmeye çalışmışlardır. Arapça
`fellahü’l-ard’ (toprağı işleyenler) ibaresinden, kendilerine `fellah’ adı verilmiştir. Uzun süre
Hristiyan ve Müslüman ağaların yanında marabalık yapmışlardır. Zamanla toprak sahibi olup
rençberlik, bağcılık, bostancılığı bir meslek hâline getirince bu kez, Arapça `fellah’ (rençber,
köylü, çiftçi) deyimi iyice yerleşmiştir. Daha sonra bu deyim, halkı hor görmek ve aşağılamak
için kullanılmaya başlanmıştır. Bu şekilde anılmanın halkta yarattığı rahatsızlığı hemen her
bireyde görmek mümkündür. Çünkü Nusayriler, kendilerini İslam kültürünün ve tarihinin
ayrılamaz bir parçası olarak görmektedirler.
Nusayri Arap Alevilerinin inanışında ziyaretlerin de (türbe) çok özel ve anlamlı bir yeri vardır.
Hemen her yerde türbelere rastlamak mümkündür. Bu yapılar genellikle beyaza boyalı
ve kubbelidir. Ziyaretler, ulu kişilerin ve yatırların adına yaptırılan yerlerdir. Ziyaret etmek
insanları manevi yönden rahatlattığı gibi, sosyal yönden de gelenekleri gereği toplanma yeri
olarak kabul edilebilir. Ancak her kabir ziyaret değildir. Bir yerin ziyaret olabilmesi için geç-
mişte keramet sahibi bir kişinin ve ulu bir yatırın kabri veya mekânı olması gerekmektedir.
Arap Aleviliğinde din işlerini yürüten kişilere şeyh denildiği bilinmektedir. Kişinin Şeyh olabilmesi
için soy ağacının belli olması ve bir ocağa mensup olması gerekmektedir. Şeyh; dü-
rüstlüğüyle, efendiliğiyle, günahtan uzak durmasıyla ve bilgisiyle toplumda örnek alınacak
özelliklere sahip olmak zorundadır. Şeyhler dinî vecibeleri yerine getirip merasimleri yönetiyor,
cemaat toplantılarında Kur’an okuyup Ehl-i beyt yolunda öğüt ve nasihat verir, dua ederler.
Şeyhlerin toplumda büyük bir saygınlıkları bulunmaktadır.
Nusayriler için bayramlar, kutsal anma ve kutlama günlerinin çok özel bir yeri vardır. Bu çalışmanın
ana kapsamını da bu bayramlar, kutsal anma ve kutlama günleri oluşturmaktadır.
Nusayrilikte yıl içinde pek çok günde farklı isimlerle pek çok bayram kutlanır ve anma tö-
renleri düzenlenir. Bu bayramların kutlanışı ve özel günlerin amaçları ve anlamları da birbirinden
farklı özellikler taşır. Bu bağlamda İskenderun’da bulunan Alevi Kültürünü Araştırma
Derneğinin çalışmalarından geniş bilgiler edinmek mümkündür. Bu çalışmada da derneğin
bilgilerinden büyük oranda faydalanılmıştır. Arap Aleviliği (Nusayrilik) ve kutsal günleri ile
ilgili olarak dernekten edinilen bilgiler şöyledir:
Aleviliğin Doğuşu
Daha önce de belirtildiği gibi Hz. Ali inancı ve sevgisi, Alevi kültürünün temelini oluşturur.
Aşağıdaki bilgilerden de bu sevginin büyüklüğünü anlamak mümkündür. Alevi inancına
göre; İslamiyetin doğmasıyla ve Hz. Muhammed’in tebliğ görevini yerine getirmeye başlamasıyla
Hz . Ali’nin faziletleri ve üstünlüğü bütün âlemlere güneş gibi doğmuştur. Hz.Ali’nin
ARAP ALEVİLİĞİNDE KUTSAL GÜNLER VE BAYRAMLAR
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54 301
faziletlerinin doğumundan önce başladığına inanılır. Tertemiz bir soydan, Haşimi bir anne
ve babadan kâinatta hiç kimseye nasip olmayan Yüce Allah’ın mukaddes evi olan Kabe’nin
içinde doğmuştur. (fusulul mühimme s.30)
Hz. Peygamber’e, “Yakınlarını uyar.” emrini aldığı ayet indiğinde (Şuara 214) onlara hitaben
şöyle buyurur: “Allah-u teala sizi ona davet etmekle beni görevlendirdi. Sizlerden hanginiz
aranızda benim kardeşim, vasim ve halifem olmak istiyor?” Orada bulunanların hepsi susar.
Hepsinden yaşça küçük olmasına rağmen Hz.Ali (a.s): “Ben sana yardımcı olmak istiyorum
ya resulallah.” demiştir. Bunun üzerine Hz. Muhammed, Hz. Ali’nin boynuna elini koyarak
şöyle buyurur: “Bu şahıs benim sizin aranızdaki vasim, kardeşim ve halifemdir. Sözü-
nü dinleyin ve emirlerine uyun. (taberi c.2 , s.62)” Böylece İslam tarihinde Hz. Ali, ilk Müslüman
olarak tanınmış olur.
Hz. Ali’nin Hz. Peygamber’e yakınlığı sadece akrabalık bağından ibaret değildir. Hz. Ali doğ-
duğu günden itibaren Hz.Muhammed’in yanından hiç ayrılmamıştır. Hz. Peygamber’in yanında
ona elçilik görevini yerine getirmesinde, müşriklerle mücadelesinde, İslamiyetin uygulanmasında
onun en büyük yardımcısıdır. Hz. Ali, Hz. peygamberin amcasının oğlu ve birlikte
büyüdüğü, kardeşi gibi sevdiği bir kişiydi. Hz. Muhammed, vefatından önce bazı hadislerinde
ve çeşitli yerlerde yaptığı toplantılardaki konuşmalarında kendisinden sonra ümmetine
yol gösterecek kişinin, rehberin Ali olması gerektiğinin üstünde durarak vurguluyordu.
Hz. Ali, Hz. Muhammed’in çok sevdiği ve değer verdiği sağ kolu idi. Bu sevginin ve saygının
en güzel örneği de Hz. Muhammed’in çok sevdiği değerli varlığı sevgili kızı Hz. Fatma ile Hz.
Ali’yi evlendirmesiydi. Hz. Muhammed’in erkek çocukları küçük yaştayken vefat etmişti.
Onun soyu, kızı Hz. Fatıma ile Hz. Ali’nin evliliğinden olacak çocuklar ile devam edecekti.
Hz. Ali’yi kendisinden sonra Müslümanlara önderlik edecek en uygun kişi olarak görüyordu.
Hz. Muhammed, hadislerinde “Ali bendendir; ben de Ali’denim. Ben ilmin şehriyim, Ali
de onun kapısıdır; ilim isteyen o kapıdan gelmelidir.”… “Ey Ansar halkı, ona tutunduğunuz
müddetçe benden sonra asla sapmayacağınız bir şeyi sizlere tavsiye edeyim mi? “ Dediler ki:
“Evet ey Resulallah” Bunun üzerine Resulallah onlara hitaben şöyle buyurdu: “Bu, Ali’dir,
beni sevdiğiniz gibi onu seviniz ve bana ikramda bulunduğunuz gibi ona ikramda bulununuz.
Size söylediklerimi Cebrail vasıtasıyla Allah bana emretti.” “Sizlere Ali bin Ebi Talib’i
tavsiye ederim, kendisi sizin mevlanızdır ki onu seviniz, sizin büyüğünüzdür ki ona tabi olunuz,
sizin bilgininizdir ki ona ikramda bulununuz, kendisi sizleri cennete götürendir ki ona
saygılı olunuz, Ali, sizleri davet ederse icabet ediniz, sizlere emir verirse ona uyun, beni sevdiğiniz
gibi onu seviniz. Bana ikramda bulunduğunuz gibi ona ikramda bulununuz. Ben sizlere
Ali hakkında ancak Allah’ın bana emretmiş olduğunu söyledim.” Ali’nin yandaşları, Kı-
yamet Günü’nde kurtulmuş olanlardır.” Bu bilgilerden yola çıkılarak Hz. Ali’nin Alevi kültü-
ründeki önemi anlaşılmaktadır.
Hz. Peygamber’den sonraki (Hilafetin gasp edilmesi, cemel, sıffin, nehrevan savaşları v.s.)
ihtilaflı tarihî olaylarda Hz. Ali’nin yandaşları ve yardımcıları Şia ve Alevi isimleriyle adlandırılmıştır.
Nihad YENMİŞ
302 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54
Alevi inancında Hz. Peygamber’in kendisinden sonra bıraktığı emanet, ehl-i beytidir. Ehl-i
beytine emrettiği gibi sımsıkı sarılmaktan başka çare yoktur. Hz. Peygamber’in vasiyeti üzerine
onun soyu olan Hz. Fatıma ve Hz. Ali’nin çocukları Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve dokuz torunu
Alevilerin önderleri, yani imamları olmuşlardır.
Aleviler, Ehl-i beyt’in 12. İmamının (Hz. Muhammed bin Hasan El Askeri) gaybetine (gö-
rünmezliği) inanırlar. Bu yüzden onun kıyamet gününde mehdi olarak zuhur edeceğine inanıp
kendisini beklemek, inançlarının gereğidir. Kıyamet gününe kadar Kur’an-ı Kerim, Sünneti
Nebevi ve Ehl-i beyt İmamlarından öğrendikleri İslam dinini bu üç ana kaynağa uygun
şekliyle yaşamaları ve inanıp uygulamaları şarttır. Zira bu üç kaynak öğretilerinde birbirleriyle
hiçbir zaman çelişmediği gibi gösterdikleri yol her zaman aynıdır. Herhangi birisinin sö-
zünün diğeriyle çelişmesi durumunda o sözün geçersiz ve sonradan başkaları tarafından uydurulmuş
yalan yanlış hadis olduğu anlaşılır. Kur’an-ı Kerim, Sünneti Nebevi ve Ehl-i beyt
İmamları, Aleviler için bir el terazisinin her bir kefesinin üç ana ipi gibidir. Nasıl ki terazi kefesinin
bir ipinin olmaması durumunda tartma işi yapması düşünülemez ise bu üç ana kaynağın
birinden birisinin eksik olması ya da çelişmesi düşünülemez. İşte Nusayri inancında
terazinin her kefesinin üç ipi sağlam şekilde ise terazinin hak göstergesi Hakk’ı gösterecektir.
Hakk’ın göstericisi ise Ehl-i beyt İmamı’nın ta kendisidir.
ARAP ALEVİLİĞİNDE KUTSAL GÜNLER VE BAYRAMLAR
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54 303
İbni Nusayr hakkında Alevi Kültürünü Araştırma Derneği (AKAD)’den edinilen bilgi şöyledir:
Ehl-i Beyt İmamlarından sonra Ehl-i Beyt felsefesi ve öğretisinin Alevilere ulaşmasında
11. İmam Hasan El Askerî’nin yanında yetişen, sözcüsü konumunda olan ve her zaman teveccühlerine
mahzar olmuş müritleri Ebu Şuayb Muhammed bin Nusayr’in büyük katkısı vardır.
11. İmam El Askerî, defalarca Ehl-i Beyt ilmini en iyi ve doğru şekilde İbn-i Nusayr’in bildiğini
ve en iyi şekilde insanlara öğretebileceğini ifade etmiştir. Yalnız Hz. İmam El Askeri’ye,
İbn-i Nusayr kadar yakın olmayı başaramayan ve Ehl-i Beyt felsefesini tam anlamıyla kavrayamayan
sözde Şii Alevi bazı şahıslar tarafından İbn-i Nusayr’a çamur atmak suretiyle iftira edip
ithamda bulunmaya ve kötülemeye başlarlar. Ama güneş balçıkla sıvanmaz. İbn-i Nusay’rin
fazileti, bilgeliği, paklığı ve üstünlüğü tabi olduğu Ehl-i Beyt İmamları ve muasır bilge insanların
rivayetleriyle tescil edilmiştir. Arap atasözünde belirtildiği gibi kelam, mütekellimin sı-
fatıdır. İbn-i Nusayr, her zaman İmamından aldığı hak ilmini doğru bir şekilde insanlara ulaş-
tırma görevini layıkıyla yerine getirmiş, Alevilerin inanç dünyasında müstesna yerini almış-
tır. Ama ibn-i Nusayr anlatıldığı ve yazıldığı gibi ayrı bir mezhep ve tarikat kurmamıştır.
Ehl-i Beyt İmamlarının öğretilerinden başka bir şey nakletmemiştir. Diğer mezhep imamları
gibi kendi zannı ve kıyasına dayanıp felsefe üretmemiştir. Alevilerde Ehl-i Beyt İmamlarından
başka İmam; Gösterdikleri yoldan başka mezhep; fıkıhlarından ve felsefelerinden baş-
ka meşrep yoktur.
Nihad YENMİŞ
304 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54
Arap Aleviliğinde Bayramlar ve Kutsal Günler
Nusayrilerin yıl içinde pek çok günde kutladıkları bayramları ve andıkları özel günleri vardır.
Bu bayramlar ve günler genelde inançlarıyla ilgili tarihi olaylardan kaynaklanır. İslam tarihinde
bu kutsal günler çok önemli olaylara sebebiyet vermiştir. Bayramlar kutlama havasında
geçer. Maddi durumu iyi olan insanlar, her yıl belli bir günün kutlanması olayını evinde
üstlenir. Bayram kutlamaları geceden başlar. Çünkü sabah, namaz kılınacağından yemeklerin
de sabaha kadar hazır edilmesi gerekir. Bayramın yapıldığı evde gece kurbanlar kesilir.
Etleri ayıklanır. Ve büyük kazanlarda yemek hazırlığına başlanır. Bu yemeklerin ne olacağına
bayramı üstlenen kişi karar verir. Çoğunlukla yapılan yemekler bulgur pilavı ya da hrisi denilen
yemekler olur. Hrisi, buğdaydan yapılan etli bir yemektir. Yapımı çok zor olduğundan
ve uzun sürdüğünden bu işi erkekler üstlenir. Kazanlara buğdayla beraber kesilen kurbanın
etleri konur ve bunlar ağır ateşte pişirilir. Yemeğin iyi pişmesi için sık sık karıştırılması gerekir.
Aşlar pişirildikten sonra yoksullara aş dağıtılır ve maddi yardım yapılır. Bayramı yapmayı
üstlenen kişi, o sabah, tanıdıklarını ve komşularını belli bir saatte evine davet eder. Davetliler
toplandığı zaman o günün anlam ve önemi ile ilgili hutbeler, Ehl-i Beyt yolunda nasihatler
ve ibretli dinî olaylar, şeyhler tarafından insanlara anlatılır. Namaz kılını, Kur’an-ı Kerim
okunur, hayır sahibine ve katılanlara dualar edilir. Bayramlarda insanlar bayramlaşıp yemeklerini
yiyip dağılırlar.
Bayramlar, aynı zamanda sosyal dayanışmanın da göstergesidir. Bayrama katılan herkes ev
sahibine yardımcı olmak için seferber olur. Bayramda kadınlar ve erkekler bütün işlerde yardımlaşarak
çalışmak zorundadır. Ayrıca bu günlerde temizlik çok önemlidir. Bayramın yapı-
lacağı yerin mutlaka çok temiz olması gerekir. Aynı şekilde bayrama katılan insanların da temizliği
önemlidir. Bayramda yapılacak yemeklerin malzemeleri de büyük bir özenle hazırlanır.
Anma gününde ise davetliler dua edip o günün anlam ve önemini dinleyip yemeklerini
yedikten sonra dağılırlar. Genelde bu özel günlerde toplantılar ziyaretlerde (türbe) gerçekle-
şir. İnsanlar bu günleri mübarek saydıkları için mübarek mekânlarda toplanmayı tercih ederler.
Evleri böyle büyük toplantılara ev sahipliği yapamaya elverişli olan Aleviler, bu hayır toplantılarını
evlerinde yapmayı tercih ederler. Bu özel günlerin dışında da evinde veya ziyarette
(türbe) insanları toplayıp dualarını almak isteyen olursa yine aynı şekilde büyük kazanlarda
aş pişirip davetlilere ve yoksullara yedirir. Bayramların kutlanış şekilleri hepsinde aynıdır.
Kutladıkları ve andıkları günlerin amaçları anlamaları ve sebepleri önem sırasına göre aşağı-
daki gibidir. Bazı bayramlar ve anma günleri adlarından anlaşıldığı gibi doğum ve ölüm yıldö-
nümleridir. Sadece açıklama gerektiren günler için açıklama yapılmıştır.
Kutlanan Bayramlar
1- Gadir Bayramı
2- Kurban Bayramı
3- Ramazan Bayramı
4- Mübahale Bayramı
5- Hz.Peygamber’in Medine’ye Hicreti Bayramı (Feraş Bayramı)
ARAP ALEVİLİĞİNDE KUTSAL GÜNLER VE BAYRAMLAR
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54 305
6- Mevlid Ennebi (Hz.Peygamber’in Doğumu) Bayramı
7- Mevlid Ali Bin Ebitalib (Hz. Ali’nin Doğumu) Bayramı
8- Hz.Peygamber’e Vahyin İnmesi ve Nübüvvet Bayramı
9- Kadir Gecesi (gece kutlanır)
10- Berat Kandili (gece kutlanır) (Leylet Ennısf Min Şaban)
11- Mirac Kandili (gece kutlanır)
12- Mevlidi Fatıma (Hz. Fatıma’nın Doğum) Bayramı
13- Mevlidi İmam El Hasan Elmücteba ( Hz.İmam Hasan Müctebanın doğumu) Bayramı
14- Mevlidi İmam El Hüseyn Eşşehid (Hz. İmam Hüseyin Eşşehid’in Doğumu) Bayramı
15- Mevlidi İmam Ali Zeynel Abidin (Hz. İmam Zeynel Abidin’in Doğumu) Bayramı
16- Mevlidi İmam Muhammed El Bakır (Hz. İmam Bakır’ın Doğumu) Bayramı
17- Mevlidi İmam Cafer Essadık (Hz. Cafer Essadık Doğumu) Bayramı
18- Mevlidi İmam Musa El Kazım ( Hz. Musa El Kazım Doğumu) Bayramı
19- Mevlidi İmam Aliyyü Errida (Hz. İmam Ali Errida Doğumu) Bayramı
20- Mevlidi İmam Muhammed El Cevvad (Hz. İmam Elcevvad Doğumu ) Bayramı
21- Mevlidi İmam Aliyyül Hadi (Hz. İmam Aliyyül Hadi Doğumu) Bayramı
22- Mevlidi İmam El Hasan El Askeri (Hz.İmam El Hasan El Askeri Doğumu) Bayramı
23- Mevlidi İmam Muhammed El Mehdi (Hz. İmam El Mehdi Doğumu) Bayramı
24- Nevruz Bayramı
Anma Günleri
1- Aşure Günü (Hz. El İmam Hüseyin’in Şahadeti)
2- Hz. Peygamber’in Vefatı
3- Hz. El İmam Ali’nin Vefatı
4- Hz. Fatıma’nın Vefatı
5- Hz. El İmam Hasan’ın Vefatı
6- Hz. El İmam Zeynel Abidin’in Vefatı
7- Hz. El İmam Bakır’ın Vefatı
8. Hz. El İmam Sadık’ın Vefatı
9- Hz. El İmam Kazım’ın Vefatı
10- Hz. El İmam Errida’nın Vefatı
11- Hz. El İmam Elcevvad’ın Vefatı
12- Hz. El İmam Elhadi’nin Vefatı
13- Hz. El İmam El Askeri’nin Vefatı
Gadir Bayramı
Alevilerde en kutsal gün sayılır. En fazla önemsedikleri gündür. Bütün Alevi Nusayriler o
günü işi bırakıp bütün günlerini ibadet, dua ve bayramlaşmayla geçirirler. Alevi esnaflar
dükkânlarını kapatırlar. Bütün bayramlarda olduğu gibi büyükbaş veya küçükbaş hayvanlar
kurban edilir. Aşlar pişirilir. İnanışa göre bu bayramın kutlandığı günde Hz. Peygamber Veda
Haccı’ndan dönerken Gadir Hum’da kendisinden sonra Hz. Aliye vasiyet etmiştir.
Nihad YENMİŞ
306 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54
Allah Resulü’nün, ister hac sırasında, ister Gadir-i Hum’da, isterse Medine dönüşünde okuduğu
bütün hutbelerde, Ehl-i Beyt’ini ümmete hatırlatıp Kur’an-ı Kerim’in yanı sıra Ehl-i
Beyti’ni de ümmete ağır ve paha biçilmez bir emanet olarak bıraktığını ve onlara sarıldıkları
müddetçe asla dalalete düşmeyeceklerinİ, bu ikisinin kıyamete kadar birbirinden asla ayrılmayacaklarını
vurgulamıştır.
Gadir-i Hum’da Okuduğu Hutbe
Hutbe hac amelleri sona erip Mekke’den ayrıldıkları bir sırada, Mekke yakınlarında yolların
birbirinden ayrıldığı nokta olan “Gadir-i Hum” mevkiinde okunmuştur.
Hicretin onuncu yılında, Zilhiccet-il Haram ayının on sekizinde Hz. Muhammed’e vedâ haccından
dönerken Gadir-i Hum bölgesinde, Cuhfe ismindeki bir menzilde, Medine, Mısır ve Şam (Suriye)
yollarının ayrımında şu ayet indirildi:
“Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevi) yapmayacak olursan, O’nun
elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır.” (Maide, 67)
Bu ayet indikten sonra, peygamber, kervanlara durmalarını ve oracıkta bineklerinden inmelerini
emretti. İleridekileri çağırttı, geride kalanlar da gelip yetiştiler.
Sonra ashabını, dağılmamaları için oradaki dikenlerin gölgesinde gölgelenmekten alıkoydu, ağaç-
ların dibini de diken, çör-çöpten temizlemelerini buyurduktan sonra halkı cemaat namazına davet
etti.
Ashap bir diken ağacının dalları üzerine elbiseler atarak Resulullah için bir gölgelik hazırladı-
lar. O hazret öğle namazını o yakıcı sıcaklıkta, o cemaatla birlikte kıldıktan sonra, hutbe için aya-
ğa kalktı. Allah’a hamd u senâ ve insanlara öğüt ve nasihatte bulunduktan sonra şöyle buyurdu:
“Yakında ben (İlahî) davete icabet edeceğim; (dünyadan göçüp gideceğim). Ben de, siz de Allah
katında sorumluyuz. O gün siz Allah’a ne cevap vereceksiniz?” Oradakiler hep bir ağızdan:
“Senin risaletini tebliğ ettiğine, bize nasihat edip hayrımızı istediğine tanıklık edeceğiz; Allah seni
hayırla mükafatlandırsın!” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resulullah “Allah’tan başka ilah olmadığına
ve Muhammed’in onun kulu ve peygamberi olduğuna, cennet ve cehennemin hak oldu-
ğuna şahadet ediyor musunuz? diye sorunca da insanlar, “evet” dediler. “Bütün bunlara tanıklık
ederiz.” Bu defa da, “Benim sesimi duyuyor musunuz?” diye sordu. Buna da “evet” cevabını verdiler.
Bunun üzerine Hz. Muhammed şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Ben sizden önce, sizden ayrılacağım ve siz Kevser Havuzu’nun başında bana geleceksiniz.
O öyle bir havuzdur ki, genişliği Basrâ’dan San’â’ya kadardır. O havuzun kenarında, gökteki
yıldızların sayısınca gümüş kadehler vardır. Ben orada, sizin aranızda emanet bıraktığım iki
paha biçilmez şeyi soracağım. O halde benden sonra o iki şeye nasıl davranmanız gerektiğine dikkat
edin!”
ARAP ALEVİLİĞİNDE KUTSAL GÜNLER VE BAYRAMLAR
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54 307
Bu arada halkın içinden biri seslenerek, “Ya Resulullah! O iki paha biçilmez şey nedir?” diye sordu.
Hz. peygamber şöyle buyurdu:
“Onlardan biri, bir tarafı Allah’ın elinde ve diğer tarafı ise sizin elinizde olan Allah’ın Kitabı’dır.
Ona yapışın; sapmayın ve değiştirmeyin; diğeri ise, İtretim olan Ehl-i Beytim’dir. Latif ve her şeyden
haberdar olan (Allah), bu ikisinin (Kevser) Havuzu’nun başında bana ulaşıncaya kadar birbirinden
ayrılmayacağını bildirdi. Ben Allah’tan bunu istedim. O halde, o ikisinden öne de geçmeyin,
arkaya da kalmayın; yoksa helak olursunuz. Onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın; çünkü onlar
sizden daha bilgilidirler.”
Sonra şöyle devam etti:
“Benim müminlere kendi nefislerinden daha evla ve üstün olduğumu (onlar üzerinde tasarruf ve
yetki sahibi olduğumu) bilmiyor musunuz?”
Halk “Evet, ya Resulullah biliyoruz!” deyince şöyle buyurdu:
“Benim her mümine kendi nefsinden daha evla olduğumu bilmiyor musunuz?” Halk yine “evet, biliyoruz
ya Resulullah!” dediler.
Bunun üzerine Resulullah, Ali’nin elinden tutarak koltuğunun altındaki beyazlık görününceye kadar
kaldırıp şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Allah benim mevlamdır, ben de sizin mevlanız, efendinizim. O halde ben kimin mevlası
isem, bu Ali de onun mevlasıdır.” “Allah’ım! Onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol. Ona
yardım edene yardım et, onu yalnız bırakanı yalnız bırak. Ona muhabbet edene muhabbet et, ona
buğz edene buğz et.” Sonra şöyle buyurdu: “Allah’ım sen de şahid ol”
Ravi der ki, daha bu ikisi (Resulullah ve Ali) birbirinden ayrılmamıştı ki şu ayet nazil oldu: “Bugün
size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı
seçip beğendim.” (Mâide/3)
Bunun üzerine Resulullah şöyle buyurdu: “Dini mükemmelleştiren, nimetleri tamamlayan, benim
risaletimden ve Ali’nin velayetinden hoşnut olan Allah en yücedir.”
Bu törenin ardından Ömer b. Hattab Hz. Ali’yi görerek şöyle dedi: “Ey Ebu Talib oğlu, ne mutlu
sana! Erkek ve kadın her mu’minin velisi, efendisi oldun.”
Bunun üzerine bütün Müslümanlar Hz. Ali’nin huzuruna gelerek itaatlerini belirtip kendisine biat ettiler.
Bu hutbeyi duyan Elhars bin Numan Elfahri adında biri merkebine binip Hz. Peygamberin huzuruna
gelip şöyle der: “Ey Resulullah bize emrettiğin şekliyle Allah’ın birliğine, ve senin onun kulu ve
resulü olduğuna şahadet getirdik. Emrettiğin gibi beş vakit namazımızı kıldık. Emrettiğin şekliyle
zekatımızı da verdik. Emrettiğin gibi Ramazan’da orucumuzu da tuttuk. Emrettiğin gibi hacca da
gittik. Bütün bunlara rıza göstermeyerek amcanın oğlu Ali’yi elinden tutarak: “Ben kimin mevlası
isem, bu Ali de onun mevlasıdır.” “Allah’ım! Onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol “ Dedin.
Bu (emir) senden mi Allah’tan mıdır? “
Nihad YENMİŞ
308 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54
Bunun üzerine” Resulullah Bu emir Allah’tandır” diye buyurur.
Bunun üzerine El Hars hiddetle “Ey Allah’ım Muhammed yalancı ise Gökten başına taş düşür ki
kendisinden sonrakilere ibret olsun. Eğer Muhammed sadık ise başıma Gökten taş düşür ki benden
sonrakilere ibret olayım. der.
Sözlerini tamamlamadan yüce Allah kendisinin başına taşlar düşürür ve ölü olarak yere yıkılır.
Bunun üzerine Hz. Peygamber’e şu ayet nazil olur: “Bir soran inecek azabı sordu. İnkârcılar için ki
onu savacak yoktur.” (elMeâric/1/2)
Bu hutbeye ilişkin dernek, aşağıdaki kaynakları sunmuştur.
Kaynaklar: el İbane (Hafız Ebu Abdullah b. Batta el Hanbeli ö. h. 387) Usd-ul Gabe (Hafız
Ebu Hasan b. Esir el Cizeri ö. h. 630) el İsabe Fi Temyiz-es Sahabe (Hafız İbn-i Hacer el Askalani
ö. h. 852)
İçerdiği anlam itibarıyla bu bayram, Nusayri inancında en önemli bayramdır.
Kurban Bayramı
Bütün Müslümanlar tarafından Hicrî Takvime göre Zilhicce ayının onuncu gününden itibaren
dört gün kutlanan bir dini bayramdır. Bu bayram adını Müslümanların Allah rızası
için büyükbaş veya küçükbaş hayvan kurban etmesinden alır. Kurban kelime anlamı itibarıyla
Yüce Allah’a yakınlaşmadır. Tüm dünya Müslümanları tarafından kutlanan Kurban
Bayramı’nda İbrahim Peygamber’in oğlu İsmail Peygamber’i kurban etmek istemesi anılır.
Aynı zamanda İslam âleminin her yıl Mekke’de hac farizasını ifa ettikleri vakittir. Bütün bayramlarda
olduğu gibi bu bayramda da bayram namazı kılınır, bayram hutbesi okunur. Dua
edilir. Yemekler yenir Yoksulara yardım edilir. (Bknz. Saffat suresi 102-108 Ayetler.)
Ramazan Bayramı
Ramazan ayında tutulan bir aylık orucun bitiminde Şevval ayının ilk üç günü Müslümanların
bayram günleridir. Ramazan bayramına, o gün fıtır sadakası verilmesinden dolayı “Fıtır bayramı”
adı da verilmektedir. Hz. Muhammed Medine’ye hicret ettiği zaman Medinelilerin eğ-
lenip neşelendiği iki bayramları vardı. Hz. Peygamber Medinelilere özgü olan, cahiliye izleri
taşıyan bu bayramların yerine bütün Müslümanların sevinip eğleneceği İslam’ın iki bayramını
onlara haber verdi: “Allah-u Teâlâ size, kutladığınız bu iki bayramın yerine, daha hayırlısını,
Ramazan bayramı ile Kurban bayramını hediye etti” (Sünen-i Ebû Dâvud, Salat, 239).
Ramazan bayramı, bir aylık oruçtan sonra yeme-içmenin ve her türlü helal nimetten yararlanmanın
mübah olduğu; Müslümanların eğlenip birbirlerini ziyaret ettikleri, hediyeleştikleri;
çocukların, fakirlerin ve kimsesizlerin sadaka verilerek sevindirildiği; kısaca İslami kardeş-
liğin toplumun her kesiminde canlı olarak yaşandığı; bütün bunlarla birlikte Allah’a karşı da
sorumluluklarının bilinciyle topluca namaz kılıp birbirine nasihat ettikleri sevinç günleridir.
ARAP ALEVİLİĞİNDE KUTSAL GÜNLER VE BAYRAMLAR
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54 309
Ramazan bayramında yapılması vâcib olan fıtır sadakası vermek, bayram namazı kılmak gibi
ibadetlerin yanında davetlerde pişirilen aş ve yemekler yendikten sonra hayır sahibine dualar
edilir. Ramazan bayramının ilk gününde oruç tutmak ise haramdır.
Mübahale Bayramı
Hz. Muhammed, hicretin 10. yılının sonlarına doğru yarım ada çevresinde ve dışındaki gayrimüslim
kabilelerine yönelttiği İslam’a çağrıyı Necran Hristiyanlarına da yöneltmiş ve mübahele
olayı bunların Medine’ye geldikleri sırada vukuu bulmuştur. Hz. Peygamber Necran halkına
bir mektup yazarak onları İslam’a çağırmıştır. Mektubu alışlarından bir süre sonra Necran
Hristiyanları 60 kişilik bir heyeti Hz. Muhammed’le görüşmek üzere Medine’ye gönderdiler.
Heyettekilerin 14’ü dinî liderdi. Gelen heyet Resul’ün huzuruna çıkar ve kabul edilir.
Allah’ın Resulü onlara Kuran’dan ayetler okuyarak kendilerini İslam’a davet eder, onlar biz
senden önce Müslüman’ız, diye ters bir cevap verirler. Hz. Peygamber der ki; Vallahi yalan
söylüyorsunuz sizi engelleyen Allah’a çocuk isnat etmeniz, taşa tapmanız, domuz eti yemenizdir.
Böylece münakaşa başladığı sırada Ali İmran süresinin 61 ayeti iner.
“Artık sana gelen bunca ilimden sonra onun hakkında seninle çekişip tartışmalara girişirlerse,
de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım, biz bizzat
gelelim, siz de gelin. Ondan sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın laneti yalan söyleyenlerin
üstüne olsun.” (Al-i İmran/61)
Bütün İslam mezhepleri, Peygamber’in Necran Hristiyanları ile mübahale etmeye giderken
kadınlardan Hz. Fatıma, evlatlarından Hasan ve Hüseyin ve Hz. Ali dışında hiç kimseyi gö-
türmemiştir. Dolayısıyla mübahele etmeye Peygamber ile gidenler sadece bu beş kişi idi.
O gün Peygamber üzerinde siyah, yünden dokulu bir parçayla, mübahale için şehirden dışarı
çıktı. Hüseyin’i şefkât dolu kucağına almış ve Hasan’ın da ellerinden tutmuştu. Hz. Fatıma
hazretin ardından, Ali de Fatıma’nın ardından hareket ediyordu. Peygamber onlara şöyle buyurdu:
“Ben Allah’a dua ederken siz de âmin deyin.”
Necran Hristiyanlarının psikoposu bu heyetin böyle bir azamet ve haşmetli hâllerini görünce
Hristiyan cemaate dönerek şöyle dedi:
“Ben öyle çehreler görüyorum ki eğer Allah’tan bir dağın yok  olmasını dahi isteseler Allah
onların duasına icabet edecektir. Sakın bunlarla mübaheleye girişmeyin, zira kesinlikle helak
olursunuz. Öyle ki kıyamete kadar yeryüzünde bir tek Hristiyan   bile kalmaz.” Bu bayram da
bu mübahele münasebetiyle kutlanmaktadır.
Hz Peygamberimizin Hicreti (Feraş Bayramı)
İnanışa göre Hz. Ali, Hz. Muhammed’in hicretine kadar devamlı onunla birlikte olmuş, düş-
manlarına karşı onu savunmuş, Mekkelilerin İslam peygamberini katletme kararı aldıkları
hicret gecesi de Ali, canını feda etmek pahasına, Hz. Peygamber’in yatağında yatmıştır. Bir-
çok Şia ve Ehl-i Sünnet müfessirlerinin görüşüne göre ‘Allah-u Teala bu eşsiz fedakarlığı tak-
Nihad YENMİŞ
310 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54
dir ederek şu ayeti nazil etti; “İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını arayıp kazanmak
amacıyla canını satar.” ayeti (Bakara/207) onun hakkındadır. Muhammed Mustafa bu
sayede gizlice evden ayrılarak emniyet içerisinde Medine’ye doğru yola koyulabilmiştir. Bu
bayramda Hz. Peygamber’in hicretiyle Hz. Ali’nin onun yatağında yatması ve müşriklerin
emellerine ulaşamaması kutlanır.
Nevruz Bayramı
Nevruz, kelime anlamıyla yeni gündür. Nevruz, dinî bayramdan ziyade geleneksel Farslardan
kültürümüze geçmiş şemsi takvime göre baharda kutlanan bir bayramdır.
Nevruza denk gelen günlerde İslam tarihi öncesi ve sonrası önemli olaylar rivayet edilmiştir.
Hz. Nuh’un gemisi sefinenin Cudi Dağı’na oturması, Hz. İbrahim’in ateşten sağ olarak kurtulması,
Hz. Musa’nın Yüce Allah’ın tecelli ettiği ateşle konuşması, Hz. Ali’nin Kâbe’deki putları
kırması Hz. Ali’nin haricilerle savaşıp yenmesi vs. olayların nevruz gününe rastladığı söylenir.
Nevruz Bayramı diğer dinî bayramların kutlandığı dinî merasimle kutlanır. İnsanlar Nevruzda
baharın gelişini kutlamak amacıyla piknik ve mesire alanlarına ve ziyaretlere (türbe) akın
ederler. Nusayrilerde Nevruzda yakılan ateşle kutlamalar yoktur.
Anma Günleri
Anma günlerinde o günde vefat eden kişi anılır. Kişinin hayatı, felsefesi, öğretisi, kerametleri,
ve mucizeleri şeyhler tarafından cemaate anlatılır. Anma günleri, ibadet ve dualarla geçer.
Diğer Şii mezheplerde olduğu gibi ağlama-dövünme yoktur. Anma günü yas tutma amacıyla
da yapılmaz. Anılan Ehl-i Beyt İmamlarını tanımaya ve felsefelerini öğrenmeye yönelik bir etkinliktir.
Adlarından anlaşıldığı gibi Ehl-i Beyt İmamlarının vefat yıldönümleridir. Ehl-i Beyt
İmamlarının hemen hepsi Emevi ve Abbasi halifeler tarafından zehirlenerek vefat etmiştir.
Kerbela Olayı
Kerbela olayıyla ilgili dernekten edinilen bilgiler şöyledir: “Hüseyin bin Ali, Yezid’e biat etmeyenlerden
biriydi. Muaviye hicretin 60. yılında öldüğünde oğlu Yezid, hilafet makamına
oturdu, halk da ona biat etti. Sonra Yezid, Medine’nin hâkimine şöyle bir mektup yazdı: “Halkı
çağırarak onlardan biat al. İlk önce Kureyş’in büyüklerinden başla; onların ilki de Hüseyin
bin Ali olsun.” Medine’nin hâkimi, İmam Hüseyin’den biat almak isteyince İmam Hüseyin cevabında
şöyle buyurdular:  Yezid, babası tarafından Müslümanların başına halife tayin edildiği
günden itibaren İslam dini kökünden ciddi bir şekilde tehlikeye maruz kaldı. “Biz, nü-
büvvet ailesi ve risalet madeniyiz. Yezid ise fasık, şarap içen ve adam öldüren birisidir. Benim
gibi birisi öyle bir insana biat etmez...” İmam başka bir sözünde de şöyle buyuruyor: “Artık
İslam’la vedalaşmak gerekir; çünkü ümmet Yezid gibi bir yöneticiye duçar olmuştur.
ARAP ALEVİLİĞİNDE KUTSAL GÜNLER VE BAYRAMLAR
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54 311
İmam Hüseyin, Medine’nin durumunu karışık görünce, o şehirde kalmayı doğru görmeyip
hicretin 60. yılı Recep ayının sonuna iki gün kala pazar günü ailesi ve dostlarıyla birlikte
Mekke’ye doğru hareket etti. İmam Hüseyin, hareketinin hedefini, kardeşi Muhammed Bin
Haneffiye’ye yazdığı bir vasiyette şöyle açıklamıştır: “Ben azgınlıktan, makam sevdasıyla, fesat
çıkarmak ve zulüm yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah
etmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak ve ceddim Resulullah ve babam Ali bin Ebi
Talib’in yolunda hareket etmek için o şehirden ayrıldım...”
İmam Hüseyin, Şaban ayının üçüncü gününün Cuma akşamı (yani beş gün sonra) Mekke’ye
vardı. Kufe halkı, Muaviye’nin ölümünü ve İmam Hüseyin’in Yezid’e biat etmekten kaçındığı-
nı öğrenince pek çok mektuplar yazıp imzalayarak İmam Hüseyin’i Kufe’ye davet ettiler. Onlar
mektuplarında İmam Hüseyin’e şöyle yazdılar: “Biz senin yolunu bekliyoruz, kimseye biat
etmemişiz. Senin yolunda can vermeye hazırız. Senin için onların Cuma ve cemaat namazlarına
katılmıyoruz.” İmam Hüseyin, Kufe halkının isteklerine olumlu cevap vererek, Ramazan
ayının yarısında, Muslim bin Akil’i Kufe’ye gönderdi. İmam Müslim’e şöyle dedi: “Kufe halkına
git, eğer yazdıkları doğruysa, sana kavuşmamız için bize haber gönder.” Muslim, Şevval
ayının beşinci günü Kufe’ye vardı. Onun Kufe’ye geliş haberi şehirde yayılınca on iki bin kişi,
(bir başka rivayete göre on sekiz bin kişi) onun aracılığıyla İmam Hüseyin’e biat ettiler. O, bu
durumu İmam Hüseyin’e bildirerek İmam’ın Kufe’ye gelmesini istedi.
Kufe’de yaşanan olayların haberi Yezid’e ulaşınca, ilk iş olarak Kufe’nin hakimi olan Numan
bin Beşir’i azledip Ubeydullah bin Ziyad’ı onun yerine atadı. Muslim bin Akil’in de yakalanıp
öldürülmesini emretti. Diğer taraftan da, İmam Hüseyin’i, Mekke’de gafil avlayıp öldürmek
için kendi adamlarını seferber etti.
İmam Hüseyin, bu komplodan haberdar olunca, Allah’ın evi Kabe’de kan dökülmesini engellemek
ve o yüce mekanın hürmetini korumak için, hac amellerini aceleyle bitirdi ve hicretin
60. yılı Zilhicce ayının sekizinci günü Mekke’den ayrılarak Irak’a doğru hareket etti. Ubeydullah,
Muslim bin Akil’i ve ona sığınak veren Hani bin Urve’yi Kufe’de yakalayıp feci bir şekilde
şehit etti. Ubeydullah, İmam Hüseyin’in Kufe’ye geldiğini öğrenince, İmam’ın ordusunu
gözetimi altında tutmak için, Hür Bin Yezid-i Riyahi’nin komutasında bir orduyu “Kadisiyye”
bölgesine gönderdi. Hür Bin Yezid, “Şeraf ” denilen bir bölgede İmam Hüseyin’le karşı-
laştı, aralarında bazı konuşmalar geçti. İmam, Kufe’lilerin iki heybe dolusu mektuplarını Hür
bin Yezid’e gösterdi ve kendisini onların davet ettiklerini söyledi. Sonra yoluna devam etti...
Hicretin 61. yılı Muharrem ayının ikinci günü İmam Hüseyin’in kervanı  “Neyneva” bölgesine
varmıştı. Bu bölgede bulundukları sırada İbn-i Ziyad’ın elçisi, Hür Bin Yezid’e bir mektup
getirdi. Mektubun içeriği şöyleydi: “Bu mektubum sana ulaşır ulaşmaz ve elçim senin yanına
gelir gelmez, Hüseyin’i sıkıştırıp onu suyu ve sığınağı olmayan bir çöle sür.”
Hür Bin Yezid, İbn-i Ziyad’ın emri doğrultusunda İmam Hüseyin’in kafilesini “Kerbela” denilen
bölgede durdurdu. Ertesi gün Ubeydullah bin Ziyad’ın elçisi olan Ömer bin Sa’d da
dört bin savaşçıyla Kerbela’ya geldi.
Nihad YENMİŞ
312 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54
Söylemeden geçmeyelim ki Hür Bin Yezid, İmam Hüseyin’in şahadetinden önce yaptıklarına
pişman olup tövbe etti ve İmam’ın safında savaşırken şahadete erişti.
Ömer bin Sa’d, Aşure gününe üç gün kala, İmam Hüseyin’in kafilesinin suya ulaşamaması
için beş yüz süvariyi Fırat nehrini korumaları için görevlendirdi. Muharrem ayının dokuzuncu
günü (tasua), İmam Hüseyin ve ashabı,  tamamen düşman tarafından ablukaya alındılar;
öyle ki düşman, İmam’ın yardımına hiç kimsenin gelmeyeceğine emin olmuştu.
Tasuâ akşamı, düşman tarafından savaşın başlaması için saldırı emri verildi. İmam Hüseyin,
düşmanın hareketini görünce kardeşi Abbas bin Ali’ ye şöyle buyurdu: “Kardeşim, canım
sana feda olsun. Atına bin de onlara doğru git ve onlara; sizin amacınız nedir, ne yapmak istiyorsunuz?
diye sor.” İmam Hüseyin’in kardeşi Hz. Abbas, onlarla görüşüp konuştu. Sonuçta
saldırıyı yarına ertelemeyi kabul ettiler.
Nihayet Aşure günü yetişti... Ömer Bin Sa’d, otuz bin savaşçıyla saldırıyı başlattı. Otuz iki sü-
vari ve kırk piyadeden oluşan İmam Hüseyin’in ordusu, onların saldırıları karşısında korkusuzca
direnip, yiğitçe savaştılar. Hem şehit verdiler ve hem de onlardan bir kısmını öldürdü-
ler. İmam’ın askerlerinden biri şehit olunca yeri boş kalıyordu. Halbuki düşmanın ordusundan
bir kişi öldüğünde yerini hemen bir başkası dolduruyordu.
İmam Hüseyin’in ashabının hepsi şehit olunca, sıra imamın kendi ailesine geldi. Çünkü imamın
ashabı, biz yaşadıkça sizin ailenizin savaş meydanına gitmesini kabullenemeyiz, diye
imamın ailesinin meydana gitmesini engellemişlerdi. İmamın ailesinden savaş meydanı-
na ilk ayak basan oğlu Ali Ekber oldu. Ondan sonra, İmam Ali’nin, İmam Hasan’ın, Cafer-i
Tayyar’ın ve Akil’in evlatları savaş meydanına çıktılar. Birer birer yiğitçe savaştıktan sonra onlar
da şahadet şerbetini içtiler. Hz. Abbas bin Ali’de İmam Hüseyin’in evlatlarına su getirmek
için gayret gösterdiği bir sırada, düşmanın kalleşçe saldırısı neticesinde, savaşarak İmam Hü-
seyin canını, ilahi kıyamı yolunda feda etti.
Aşure gününün en hassas zamanı, Peygamber’in kızı Fatıma’nın aziz oğlunun yardımcısız kaldığı
zaman idi. Düşman ordusu, İmam’ı yalnız gördüğü için her taraftan ona saldırıyordu.
Aşure günü orada bulunan Haccac Bin Abdullah şöyle diyor:
“Allah’a ant olsun ki, oğlu, kardeşi, kardeş oğulları, akrabaları ve yaranları öldüğü halde onun
(İmam Hüseyin) gibi dirençli, sebatlı, şecaatli ve yiğit birisini görmedim. Allah’a ant olsun ki
ondan önce ve ondan sonra onun gibi birisini görmedim. İmam Hüseyin düşman ordusuna
saldırdığında, onlar kurt korkusuyla dağılan keçiler gibi, İmam’ın sağ ve solundan kaçışıyorlardı...
Allah’a ant olsun ki, Fatıma’nın kızı Zeynep, İmam’a taraf yaklaştı. Bu esnada Ömer bin
Sa’d da İmam’ın yanına yaklaşmıştı, Zeynep, İbn-i Sa’d’a hitaben şöyle dedi: “Ebu Abdullah
(İmam’ın künyesi) öldürülüyor ve sen durup bunu seyrediyor musun?!”
Devamında şöyle diyor:
Ömer bin Sa’d’ın gözyaşlarının yüzüne ve sakalına aktığını ve Zeynep’ten yüz çevirdiğini adeta
görür gibiyim.’’
ARAP ALEVİLİĞİNDE KUTSAL GÜNLER VE BAYRAMLAR
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54 313
Nihayet İmam Hüseyin de o zalimlerin eliyle feci bir şekilde şehit edildi ve bu inanların yü-
reklerinde ebede kadar sönmeyecek bir hüzün ateşi yaktı. (İbni saadın tabakat kitabından
alıntı yapılmıştır.)
Alevilerin anma günleri içinde Aşure gününün özel bir yeri vardır. Kerbela olayı İslam tarihinde
kapkara bir leke olmuştur. Aşure günü yapılan anmada Hz. Hüseyin’in faziletleri, kerametleri
kötülere karşı sebatı ve bu sebatın İslam dinini uçurumundan kurtardığı anlatılır. Kö-
tüler ve mezalimleri lanetlenir.
Arap Aleviliğinde kutsal günler ve bayramlarla ilgili olarak Alevi Kültürünü Geliştirme Derneğinden
yukarıdaki bilgiler alınmıştır. Daha çok bayramların yapılış amaçlarıyla ilgili tarihi
olaylar aktarılmış, bayramların nasıl kutlandığı anlatılmıştır. Bayramlar ve anma günlerinde
yapılan etkinlikler esas itibariyle hepsinde aynıdır ve çok uzun yıllardır bütün ritüelleriyle
kutlanmaktadır.


Şifalı Olduğuna İnanılan Zeytinyağı (H.Türk Arşivi)
Kız Elişleri (Zeynel Abidin Makamı/Armutlu Kız elişleri (Zeynel Abidin Makamı/Armutlu) (H.Türk Arşivi)
NUSAYRİLİĞE AİT KUTSAL MEKÂNLAR

Konular