Eleştirmen ve Şair Olarak Veliyyuddîn Yeğen’in Çağdaş Arap Edebiyatındaki Yeri

T.C.
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ
İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
Cilt: 16, Sayı: 2, 2007
s. 21-41
Eleştirmen ve Şair Olarak Veliyyuddîn
Yeğen’in Çağdaş Arap Edebiyatındaki Yeri
Mehmet Yalar
Doç. Dr., U.Ü. İlahiyat Fakültesi
Özet
Bu çalışmada son dönem Osmanlı aydınlarından Veliyyüddîn
Yeğen’in eleştirmen ve şair olarak çağdaş Arap edebiyatındaki
yeri üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda kısa bir girişin
ardından önce Yeğen’in, biyografisinin konuya ışık tutacak
yönlerine yer verilmiştir. Daha sonra konunun esasını teşkil eden
eleştirmen ve şair kişiliği çerçevesinde karakteristik özellikleri, ilk
edebî faaliyetleri, sosyal ve siyasal tecrübelerinin edebî
çizgisindeki rolü, hapis ve sürgün süreci yansımaları, son kez
Mısır’a yerleşmesi ve buradaki edebî faaliyetleri, ele aldığı
konular, eserleri ve içerikleri gibi hususlar ele alınıp
değerlendirilmiştir. Çalışma kısa bir sonuç ve değerlendirme
bölümüyle sona ermiştir.
Abstract
The Place of Veliyyuddin Yeğen in the Modern Arabic
Literature as a Critic and Poet
This article deals with the place of Veliyyuddin Yeğen, one of the
late Ottoman intellectuals, in the modern Arabic literature as a
22
critic and poet. In this context, after a short introduction, it
mentions some aspects of his biography which can shed light on
the issue. Later it examines his qualifications related to his being
a critic and poet, his first literary works, the influence of his
political and social experiments, and his life of in prison and exile
on his writings. Also it states his settlement in Egypt at the end
of his life, his literary activities there, the subjects he dealt with,
his works and their contents. The article ends with a short
conclusion and evaluation.
Anahtar Kelimeler: Eleştiri, Edebiyat, Çağdaş, Şair, Şiir, Nesir,
Realist
Key Words: Criticism, Literature, Contemporary, Poet, Poem,
Prose, Realist
Giriş
Ortak tarih ve kültür mirasına sahip olan ulusların, tarihleri
boyunca çok yönlü etkileşimde bulunmaları, kaçınılmaz bir tarihsel
gerçeklik olarak görünmektedir. Sözü edilen etkileşime konu olan
alanların başında ise, fikrî, edebî ve sanatsal ürünlerinden ibaret
olan entelektüel birikimleri yer almaktadır. Daha somut bir ifadeyle
“ortak kültürel miras” diye nitelenebilecek olan bu birikimin, Türk ve
Arap ulusları arasındaki teatisi açısından konuya yaklaşıldığında,
Müslüman olmaya başladıkları dokuzuncu yüzyılın başlarından
itibaren Türklerin söz konusu etkileşimde başrolü oynadıkları
söylenebilir. Bu çerçevede birincisi Abbasî halifesi Mu’tasım dönemi
(833-842), ikincisi Mısır ve Suriye Memlukları dönemi (1250-1516),
üçüncüsü ise Osmanlı dönemi (1516-1917/19) olmak üzere, üç
dönem boyunca Türkler, yalnızca Arap coğrafyasının yönetiminde
değil, aynı zamanda Arap dili ve edebiyatı alanında da söz sahibi
olmuş ve bu dilin hem dinî hem de fikrî ve edebî literatürüne hayatî
katkılarda bulunmuşlardır. Bu katkılar, Osmanlı’nın son
zamanlarında yetişip İstanbul ile yaşadıkları ülke arasında mekik
dokuyan bazı şahsiyetler tarafından çağdaş Arap edebiyatı alanında
da sürdürülmüştür.
Çağdaş Arap edebiyatına yaptığı katkılarla öne çıkan ve bu
edebiyatın tarihine dair literatürde önemli bir yer işgal ettiği
gözlemlenen Türk fikir ve edebiyat adamlarından birinin de
Veliyyüddin Yeğen (Yeken) olduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca
“Yeğen’in, eleştirmen ve şair olarak çağdaş Arap edebiyatındaki
yerini” bir makale çerçevesinde ele almanın, bu alana mütevazı da
olsa bir katkı sağlayacağı düşünülmüş ve konu, bu başlık altında ele
alınmıştır. Bu bağlamda konuya temel teşkil etmesi bakımından
önce Yeğen’in kısa biyografisinin konuya ışık tutacak yönlerine yer
23
verildikten sonra düşünceleri, eleştirmenliği ve şairliğinden hareketle, çağdaş Arap edebiyatındaki yeri saptanmaya çalışılacaktır.
I- Kısa Biyografisi
Düşünceleri ve nesir veya nazım türünden edebî ürünleriyle
literatürde yer alan şahsiyetlerin edebiyat alanındaki yerlerini, sebep
sonuç ilişkileri çerçevesinde saptayabilmek için, başta içinde doğup
büyüdükleri aile ortamı olmak üzere, eğitimleri ve sahip oldukları
diğer sosyal, siyasal ve kültürel çevrelerine yer vermek gerekir. İşte
bu amacı gerçekleştirmek için “kısa biyografisi” başlığı altında
Yeğen’in bu yönlerine ışık tutulmaya çalışılacaktır.
A) Doğum Tarihi, Yeri, Ailesi ve “Yeğen (Yeken)” Lakabının
Kaynağı
Tam adı Veliyyüddîn Bey b. Hasan Sırrı Paşa b. İbrahim Paşa
Yeğen olan yazar, babanın Türk, annenin ise Çerkez asıllı olduğu
soylu bir ailenin çocuğu olarak 1873’te İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Bustanî’nin (ö. 1969) “her iki dede tarafından soylu ve her iki
ırkı da temiz olan” tabirleriyle dile getirdiği gibi,1 gerçek aristokrat bir
aileye mensup olan Veliyyüdîn, Arapça kaynaklarda “Yeken” olarak
kullanılan “Yeğen” lakabını ise, Mehmet Ali Paşanın (ö.1849) kız
kardeşinin oğlu olduğu için “Yeğen” lakabıyla ünlenen dedesi
İbrahim Paşa’dan tevarüs etmiştir.2
B) Mısır’a Gelişi ve Tahsili
Henüz üç yaşındayken babası tarafından Kahire’ye getirilen
Yeğen, üç yıl sonra babasını kaybetmiş ve himayesine girdiği Mısır
Maliye Bakanı olan amcası Haydar Paşa onu, Hıdiv Tevfik’in kendi
çocukları ve devlet erkanının çocukları için Abidin’de yaptırdığı ünlü
“Medresetu’l-encâl (Erkek okulu)” adlı okulda okutmuştur. Yeğen,
seçkinlere özgü bu okulda Türkçe, Arapça, İngilizce ve fen bilgilerini
öğrenerek mezun olmuştur. Ancak daha sonra tahsilini sürdürerek
başta Marsilya Fransız okulu ve Mısır’ın Resmi devlet okulları olmak
üzere, diğer bazı okullarda esaslı bir Fransızca’nın yanı sıra Yunanca
1 el-Bustânî, Butrus, Udebâu’l-‘Arab fi’l-Endelus ve ‘asri’l-inbi‘âs, (I-IV), Beyrut,
1988, c. III, s. 410
2 Hafâcî, Muhammed ‘Abdulmun‘im, Kıssatu’l-edeb fî Misra, (I-V), Beyrut,
1412/1992, c. V, s. 151
24
da öğrenmiştir.3 Arap dili edebiyatını ise önce aile ortamında, daha
sonra ise hocası Şeyh Muhammed en-Neşşâr’dan tahsil etmiştir.4
C) Yaptığı Görevler
Devletin üst kademelerinde yer alan bir ailenin çocuğu
olmasının yanı sıra, iyi bir eğitim görmesi ve sıra dışı bir yeteneğe
sahip olması sebebiyle Yeğen, tıpkı ilk entelektüel faaliyetlerinde
olduğu gibi, henüz yirmi yaşına girmeden devlet dairelerinde görev
almaya başlamıştır. Bu çerçevede yaptığı görevler özetle şöyle
sıralanabilir:
- Mısır’da Yerel naiplik
- 1893’te Mısır’da Yabancılar bölümünde divan katipliği
- 1898’de İstanbul gümrük idaresinde meclis üyeliği
- Aynı yıl II. Abdülhamit tarafından çağrıldığı İstanbul’da
atandığı gümrük memurluğunun ardından yüksek maarif meclisi
üyeliği.
- 1902’de Sürgüne gönderildiği Sivas’ta Vilayet özel kalem/mal
müdür yardımcılığı
- 1912’de Mısır’da Adalet Bakanlığında katiplik.
Yeğen, bu görevde 1914 yılının sonuna kadar kalmıştır.
- 1914 yılında Mısır’da ilk kez sultan unvanıyla idarenin başına
geçen5 ve kendisine sahip çıkan Sultan Huseyn Kâmil (ö.1917)
tarafından aynı yıl getirildiği saraya bağlı özel divan katipliği. 6
Yeğen, 1919 yılına kadar devam ettiği bu görevinden ağır
hastalığı nedeniyle ayrılmak zorunda kalmıştır.7
II- Eleştirmen ve Şair Kişiliği
Bir edebiyatçının, eserlerinde tezahür eden edebî kişiliği
kapsamındaki eleştirmenlik, nesir yazarlığı ve şairlik gibi temel edebî
vasıfları, hayatına damgasını vuran bazı belirleyici unsurların
ışığında şekillenmektedir. Söz konusu belirleyici unsurlar, ana
hatlarıyla edebiyatçının yapısal özellikleri, aile ortamı, gördüğü
eğitim, sıra dışı gözlem ve değerlendirme yeteneği ile çoğunlukla
3 Bustânî, a.g.e., c. III, s. 410; Fâhûrî, Târîhu’l-edebi’l-‘Arabî, yer ve tarih yok, s.
1075.
4 Hafâcî, a.g.e., c. V, s. 148.
5 el-Muncid fi’l-a‘lâm, Beyrut, 1991, s. 221.
6 Muhammed Mucâhid, Zeki, el-A‘lâmu’ş-şarkıyye fi’l-mieti’r-râbi‘te ‘aşrate elhicriyye, (I-III), Beyrut, 1994, c. II, s. 804.
7 el-Bustânî, a.g.e., c. III, s. 413.
25
sosyal ve siyasal konumunda, bazen de duygusal maceralarında
somutlaşan çok yönlü hayat tecrübeleri şeklinde özetlenebilir ki,
Yeğen’de de aynı durum kolaylıkla gözlenebilmektedir. Zira her
edebiyatçının olduğu gibi, onun da edebî çalışmalarının ürünü olan
eserleri, adı geçen unsurların nesir veya şiir şeklinde dile
getirilmesinden ibarettir. Nitekim edebî ürünlerindeki çağdaş
yaklaşımları nedeniyle çağdaş Arap edebiyatı araştırmacıları, Yeğen’e
Arap edebiyatı tarihinde Rönesans döneminin öncü şairleri arasında
yer verirken şiirlerini de modern Arap şiirinin ilk örneklerinden
saymışlardır.8
Bu itibarla, eleştirmen ve şair kişiliğini doğru bir zemine
oturtmak üzere, Yeğen’i temel bazı belirleyicilerin ışığında ele almak
kaçınılmaz olmaktadır.
A) Karakteristik Özellikleri
Karakteri itibariyle Yeğen’in, dik başlı, duyarlı, uyanık, hızlı
kavrayan, özgürlüğe tutkun, cesur, sözünü esirgemeyen, tuzakçı ve
yalancıların saldırılarından, kibir taslayanların boynunu bükmekten,
zalim ve despotlara karşı koymaktan korkmayan bir yapıya sahip
olduğu anlaşılmaktadır. Aynı zamanda ince ruhlu, insanlarla güzel
geçinen, alçak gönüllü, hayatla dalga geçen, nükteli ve mizahlı
konuşmayı seven, cömert, çilekeş, makam ve mevkilere mesafeli
duran biri olarak nitelenmektedir.9
Yeğen’in bu şahsiyet özelliklerinin eleştirmen ve şair kişiliğine
birebir yansıması kaçınılmaz olmuştur. Bu olguyu örneklerle
somutlaştırmak gerekirse döneminin, edebiyatçılara yönelik çarpık
bakışını ve ilgisizliğini eleştirdiği ve bu ilgisizliğin yol açtığı çelişkiye
dikkat çektiği iki makalesinden sırayla birer alıntı yapmak, makam
ve mevkie olan mesafeli duruşunu dile getiren bir şiirinden bazı
dizelere yer vermek yararlı olacaktır.
Yeğen, “Masâri‘u’l-udebâ (Edebiyatçıların ölümleri)” başlıklı
birinci makalesinde Iraklı ünlü şair Abdu’l-Muhsin el-Kâzımî’nin
(ö.1935) sahipsizliğinden duyduğu üzüntüyü şöyle dile getirmektedir:
“Irak’ın belli başlı şahsiyetlerinden güçlü kasideler ve sağlam
kafiyelerin sahibi bir şahsiyet olan büyük şair Abdu’l-Muhsin elKâzımî, Mısır’da yaşlılığın pençesinde günlerini iyileştirmeye
çalışmakta ve sıkıntılarıyla pençeleşmektedir. Mısır’da ise ona: Ey
büyük edebiyatçı, geceyi nasıl geçirdin? diyen kimse yoktur.”10
8 Veliyyüddîn Yeken, http://jamahir.alwehda.gov.sy
9 Fâhûrî, a.g.e., s. 1076.
10 Ebû Medyen, ‘Abdulfettâh, Beyne’l-ânise Mey ve Veliyyiddin Yeken,
http://www.suhuf.net
26
“Keyfe yemûtu’l-udebâu fi’ş-şark (Doğuda Edebiyatçılar
Nasıl Ölür)” başlıklı diğer makalesinde ise şöyle der:
“Edebiyatçılarımız ölürken entelektüel ürünlerinin ışıkları da
sönmekte, evleri boş kalmakta ve mezarları çökmektedir. Katkılarını
itiraf edip hatıralarını ölümsüzleştirmek ve yeteneklerinin semerelerinden yararlanmak üzere, eserlerini araştırmak ve örtülü duran
bilgilerini millete mal etmek ise hiç birimizin aklına bile gelmemektedir.
Sonra da biz, diğer milletlerle rekabet etmeye ve onlar gibi olmaya
kalkışmaktayız. Kendimizi tanımada ne kadar da cahiliz ve insaf
noktasından ne kadar da uzağız! Millet, yetişkinlerine muhtaçken,
yetişkinler milletin arasında garip durumdadırlar.”
Dizeleriyle de duygularını şu şekilde ifade etmektedir:
ترآتُ الغنى لا عاجزا عن طِلابه وأ نزلت نفسي عن منازل مَحْتدي
وهــذي بحمـد االله مـنّي بـرا ئـة فيا أفـْقُ سجّلها ويا أ نجمُ ا شهـدي 11
Terk ettim ben zenginliği, ama acizliğimden değil
İndirdim kendimi ben sülalemin olduğu mevkilerden
Allah’a hamd olsun, bu benim bir kopuşumdur
İşte şahit ol ey ufuk ve şahit olun yıldızlar!
Bu ve daha sonra yer verilecek örneklerden hareketle, Yeğeni,
realist çizgiyi benimsemiş bir edebiyatçı olarak değerlendirmek yanlış
olmayacaktır.
B) İlk Edebî Faaliyetleri
Yeğen’in mensup bulunduğu ailenin sosyopolitik ve
sosyokültürel konumu ile bu konumun kendisine sunduğu fırsatlar
sayesinde gördüğü düzeyli ve yeterli çağdaş eğitimin yapısal yetenek
ve duyarlılıklarıyla birleşmesi, onun, henüz yirmi yaşına girmeden
şiir ve gazeteciliğe tutkunluk derecesinde ilgi göstermesini ve edebî
ürünler vermeye başlamasını sağlamıştır. Bu kapsam’da Yeğen, hem
şiir yazmaya başlamış hem de Mısır’ın “el-Kahire”, “en-Nil” ve “elMikyas” gibi gazetelerinde edebî ve ilmî makaleleri yayımlanmıştır.12
Bu erken başlangıcın, Yeğen’in müteakip yıllarda bu alanda büyük
hamleler yapmasına zemin hazırladığı söylenebilir.
11 Muhammed Mucâhid, a.g.e., c. II, s. 805.
12 eş-Şentî, ‘İsâm Muhammed, Velüyyudîn Yeken, Mecelletu Ma‘hadi’l-buhûs
ve’d-dirâsâti’l-‘Arabiyye, Kahire, sayı: I, Şubat 1971, s. 303; Muhammed
Mucâhid, a.g.e., c. II, s. 804.
27
C) Sosyal ve Siyasal Tecrübelerinin Edebî Çizgisindeki Rolü
Yukarda yer verilen görevlerine bakıldığında Yeğen’in çok erken
bir zamanda hayata atıldığı ve bu yoldan edindiği sosyal ve siyasal
tecrübelerin, dünya görüşünün şekillenmesinde önemli rol oynadığı
görülmektedir. Üstlendiği her görevin, dünya görüşünün şekillenmesinde göreceli bir etkisi olmakla birlikte, bu konudaki esas
belirleyicilerin, biri 1895/96 tarihinde, diğeri de 1898’de olmak üzere, II. Abdülhamit’in himayesinde yaptığı iki görev esnasında yaşadığı
tecrübeler olduğu anlaşılmaktadır. Zira daha önce Abdülhamit’e
taraftar olup hasımlarına karşı onu hararetle savunurken, iddiaya
göre, bu görevleri esnasında Padişah’ın yönetim tarzını ve yakın
çevresinde dönen entrikaları yakından gözleme imkanı bulmuş, bu
çerçevede pek çok haksızlıklara şahitlik etmiş ve bu yüzden aleyhine
dönerek karşıtlarıyla iş birliği yapmaya başlamıştır. Bu süreç,
Yeğen’in düşünce ve duygu dünyasında bıraktığı kalıcı izlere paralel
olarak edebî çalışmalarını da derinden etkilemiştir. Nitekim
İstanbul’daki ilk tecrübesini müteakip, Mısır’a döner dönmez 1897’de
çıkarmaya başladığı “el-İstikame” adlı gazetede hem kendisinin hem
de Padişah ve adamlarına karşı hasmane duygulara sahip diğer bazı
yazarların yazıları çıkmıştır. Bu çerçevede adı geçen gazetede,
padişah tarafından yasaklanmasına yol açacak ölçüde etkili siyasi ve
edebî makaleler yayımlanmıştır. Gazetesinin yasaklanması üzerine
Yeğen, Mısır’ın “el-Muşîr”, “el-Mukattam” ve “el-Kânûnu’l-esâsî” gibi
büyük gazetelerinde yazı ve şiirlerini yazmaya devam etmiştir. Onun,
bu süreçte 22 Aralık 1897 tarihli el-Mukattam’da istibdada karşı
çıkan “Narci‘u ile’l-cevâsîs (Casuslara Dönüyoruz)” başlıklı ilk
makalesinde kullandığı şu keskin ifadeler, başkaldırıcı dünya
görüşünü ve reel sorunlarla uğraşmayı önceleyen realist edebî
çizgisini açıkça ortaya koymaktadır:
“Bu, yayı tınlatan ve hedefine isabet eden bir kalemdir. Ben de,
onu zulmün evinden taş üstünde taş ve siyah üstünde beyaz kalmayıncaya kadar kullanacağıma yemin ediyorum. Onu her türlü zorluk
ve engebeye karşı hareket halinde tutacağım. Böylece, hamiyetin
taraftarı olan herkes:“Evet, ben de varım!” deyinceye kadar ve ben ve
arkadaşlarımız rahat edinceye kadar buna devam edeceğim.”13
Yeğen’in, eleştirmen ve şair olarak sahip olduğu realist eğilimi
ortaya koyan örneklerden biri de, çağdaş Arap edebiyatının önde
gelen realist şairlerinden Zehâvî’yi, tutuklu olduğu sırada desteklemek üzere, söylediği şu dizelerdir:
13 Bustânî, a.g.e., c. III, s. 417, 418; Dusûkî, ‘Umar, Fi’l-edebi’l-hadîs, (I-II),
Kahire, 1970, c. II, s. 146
28
أ سيرٌ بدار الظلم أعياه آ سِرُهْ أما مِن فتى في الناس حرٍّ يناصِرُه
أفي النا س أحرار وفيهم أحبّة فما لأخيهم لا يَرى مَن يؤا زِرُه14
Tutsaktır o zulüm evinde yıprattı onu, tutsak edeni
Yok mu insanların arasında ona yardım edecek özgür bir yiğit
Var mıdır insanlar arasında özgür kimseler ve dostlar!
Ne oldu da kardeşleri bulamıyor onu destekleyen birini
D) Hapis ve Sürgün Süreci ve Yansımaları
İkinci İstanbul tecrübesinin Yeğen’e fazlasıyla pahalıya mal
olduğu anlaşılmaktadır. Zira karakteri ve gözlemlerinin tabii bir
sonucu olarak, Padişah’ın başkatibini, özel muhafızı olan Çerkez
Mehmet Paşa’yı ve döneminin en ünlü İslam alimi ve padişahın en
güvenilir adamı olarak bilinen Ebu’l-Hudâ Muhammed as-Sayyâdî’yi
(ö.1909) Mısır gazetelerinde eleştirmeye başlaması üzerine kara
listeye alınmıştır. Bu arada hasta yatağındaki hanımı için doktor
çağırmaya giderken bir polisin, önünü keserek kendisini zorla Mutasarrıfın yanına götürmeye kalkışması üzerine Yeğen, polisi döve döve
Mutasarrıfın yanına kadar sürüklemiştir. Bundan dolayı kendisine
sitem edip haşin sözler sarf eden Mutasarrıfı da attığı sert bir tokatla
yere yıkması üzerine önce hapse atılmış, ardından da Sivas’a sürülmüş ve maceralı bir yolculuktan sonra 14 Şubat 1902 günü buraya
varmıtır. Burada Müdür yardımcılığıyla görevlendirilen Yeğen, şehir
halkının sıcak ilgisi, Fransızlar ve Amerikalılarla kurduğu arkadaş-
lıklar, okuduğu hikayeler ve yazdığı şiirlerle sürgün hayatının tedirginliğini üzerinden atmaya çalışmıştır.15
Bu sürgün, Yeğen’in, memleketine olan sevgi ve bağlılık
duygularını zayıflatmamış, ancak yönetime karşı olan tutumunun
daha da sertleşmesine sebep olmuş ve bu iki durum, eleştiri ve
şiirlerine etkin bir biçimde yansımıştır. Örneğin sürgün edildiği gün,
selamladığı Sivas’la ilgili duygularını şu dizelerle dile getirmiştir:
رضيتُ سِيوا سَ دارا و ما بسِيوا سَ شرّ ُ
جنـَوْا عليها فأ مستْ قد أقـْفرَتْ فهى قـَفر ُ
فلا بِها الروضُ خصبٌ ولا بها الزهر نضرُ
فـليس لي ثـَمَّ نـظـمٌُ وليس لي ثـَمَّ نـثـر ُ 16
Kabul ettim Sivas’ı yurt olarak
Yoktur Sivas’ta bir kötülük
14 Hafâcî, a.g.e., c. V, s. 149
15 el-Bustânî, a.g.e., c. III, s. 412, 413; el-Muncid fi’l-a‘lâm, s. 22
16 Şeyho, Luis, Târîhu’l-âdâbi’l-‘Arabiyye, Beyrut, 1986, s. 404.
29
Haksızlık etmişler ona ve dönüşmüştür
Issız bir yere, ıssızdır bu nedenle o
Ne bahçe verimlidir onda
Ne de onda çiçekler canlı
Bu yüzden yok orda bir nazmım
Ve yok orda bir nesrim
Sultan Abdulhamit’e karşı sertleşen tutumunu da bir başka
şiirinde şu alaycı ifadelerle dillendirmiştir:
تجود بالعفو لكن لستَ تُضمِرهُ آما يجود مريضُ الموت بالمالِ
ما ذا يؤمّـِل مـِنْ آتـيك ذو أمَـلٍ وأنـت ماضيك لا يـلتامُ بالحال ِ17
Afla cömertlik yaparsın, lakin bunu içten yapmazsın
Tıpkı ölüm hastasının malla cömertlik etmesi gibi
Ne bekleyebilir ki ümit sahibi senin geleceğinden
Sen ki, uyumlu değildir geçmişin bugününle
E) Son Kez Mısır’a Yerleşmesi ve Buradaki Edebî Faaliyetleri
Meşrutiyetin ilanından sonra çıkarılan aftan yararlanan Yeğen,
sürgünde bulunduğu Sivas’tan döner dönmez hemen Mısır’a geçmiş
ve edebî faaliyetlerine burada devam etmiştir. Yeğen’in bu süreçteki
faaliyetlerini şu başlıklar altında toplamak yerinde olacaktır:
1. Gazetelerde Makale Yazarlığı ve Yöneticilik
Yeğen, Mısır’a üçüncü ve son kez yerleşir yerleşmez çok genç
yaşta başlamış olduğu makale yazarlığını, bu ülkenin “el-Mukattam”,
“el-Ehram”, “el-Mueyyed” ve “er-Râidu’l-Mısrî” gibi en büyük gazeteleri ile ünlü “Mecelletu’z-zuhûr” dergisinde sürdürmüş, ayrıca 1913
yılında İskenderiye’de kurduğu “el-İkdâm” gazetesinin Yazı İşleri
Müdürlüğünü deruhte etmiştir.18 Yeğen, bu süreçte artık Mısır’lı olmaya karar vermiş ve yaşadığı son ana kadar, edebî ürünlerini
burada vermeye devam etmiştir. Bu bağlamda, yakalandığı amansız
astım hastalığı sonucu ölüm döşeğinde yatarken yazdığı ve
ölümünden sonra yatağının kenarında bulunan acı ifadelerle dolu
son iki beyti şöyledir:
17 Hafâcî, a.g.e., c. V, s. 148.
18 Muhammed Mucâhid, a.g.e., c. II, s. 804.
30
يا جسدا قد ذاب حتى امّحى إلاّ قليلا عا لقا بالشقاءْ
أعـا نك الـلّــهُ بصَـبر عـلى ما َستُعا ني من قليل البقاءْ19
Ey tükeninceye kadar eriyen beden
Çileye takılan az bir miktarı hariç
Sana yardım etsin Allah sabırla
Az kalmış ömründeki çilene karşı
2. Duygusal Serüveni ve Şiirine Yansıması
Her realist eleştirmen ve şair gibi, Yeğen de birikim, gözlem ve
duyarlılıklarını esas itibariyle memleketin sosyal ve siyasal
problemlerine teksif etmiştir. Ancak bununla birlikte, şiirsel ince ruh
yapısının bir tezahürü ve kaderin bir cilvesi olarak kendisini
derinden etkileyen ileri derecedeki bir duygusal tecrübeyi yaşamanın
önüne de geçemediği görülmektedir. Tecrübeden öte karasevda
düzeyinde bir aşk serüvenine dönüştüğü anlaşılan bu duygusal olayı
Yeğen, aslen Lübnanlı Hıristiyan bir ailenin çocuğu olup daha sonra
Mısır’a yerleşen ve kendisinin de yazılar yazdığı Mecelletu’z-zuhûr
adlı gazetede yazıları çıkan ünlü kadın şair ve yazar Mey Ziyade’yle
(ö.1941) kurduğu güçlü dostluk ilişkisi sonucunda yaşamıştır.20
Şairliği, yazarlığı, hatipliği, şöhreti ve güçlü karizması kadar,
bir kadın olarak güzelliğiyle de, dönemin Taha Huseyn (ö.1973) gibi,
en önde gelen edebiyatçılarından oluşan bütün erkek dostlarını
meftun edecek ölçüde21 baş döndürücü bir cazibeye sahip olduğu
anlaşılan Mey’e olan bu aşkı, Yeğen’in ağırlıklı olarak realist olan
şiirleri içerisinde romantizme de kayda değer bir alan açmış görünmektedir. Yeğen, Mey’e hitaben yazdığı şiirlerde bazen kendisinin ne
kadar tatlı olduğunu ifade etmiş, bazen aşkından çektiği ıstırabı dile
getirmiş, bazen nezdinde değer taşımamak ve aşkına karşılık
bulamamaktan yakınmış, bazen Mey’in ayaklarını öpmüş, bazen de
hastalığından duyduğu acıyı dillendirmiştir.
Bu dekoratif aşk tablosunu ortaya koyan söz konusu
şiirlerinden bazı örnekler şöyledir:
االلهُ ما أحلاكِ في ناظري يا منبعَ الإلهام ِللخاطِر ِ
ما في السما مثلكِ من فتنةٍ ولا الثرى مثلِيَ مِنْ شاعر ِ
إنّا خُـلِقـْـنا للهَوى والوفا مِنْ أوّلِ العُمر إلى الآخِر ِ22
19 el-Bustânî, a.g.e., c. III, s. 413.
20 Ebû Medyen, a.g.e., http://www.suhuf.net
21 Mey’e aşık olanlar için bakınız: eş-Şenâvî, Kâmil, el-Lezîne ahabbû Mey,
Kahire, 1972.
22 http://www.alhwadi.com
31
Ne kadar da tatlı kılmış Allah seni gözümde
Ey duygularımın ilham kaynağı
Yoktur gökte senin gibi bir imtihan unsuru
Yeryüzünde de benim gibi bir şair
Yaratıldık biz aşk ve vefa için
Ömrün başından sonuna kadar
أسيِّدتي لا الدهرُ يُسعِفُ مطلبي ولا أنتِ إني حِرْتُ بينكما جدّا
إذا رُمْـتُ شيئاً جئتُماني بضده لقد صرتِ لي ضداً وقد صار لي ضدّا
سألتكِ وُداً فاستطبتِ لِيَ الجفا وأمّلتُ قرباً فارْتضى الدهرُ لي البعدا23
Hanım efendi! Ne felek maksadıma yardım etmekte
Ne de sen, çok şaşkınım ikiniz arasında
Bir şey istediğimde aksini getirirsiniz bana
Sen de bana karşısın felek de bana karşı
Senden vefa isterken ben, cefayı uygun buldun bana
Yakınlık umarken ben uzaklığı uygun gördü bana felek
Anlaşıldığı kadarıyla Mey, Yeğen’in kendisine olan aşkında
samimi olduğuna inanmış, ancak bu aşkı ne reddetmiş ne de ona
karşılık vermiştir. İşte bu durum, Yeğen’in duygu dünyasında
fırtınalar koparmış ve Mey’e gönderdiği bir fotoğrafının arkasına şu
beyti yazmıştır:
آلّ شيئ يا ميُّ عندكِ غالٍ غيرَ أني وَحْدي عندكِ رخيصُ24
Her şey değerlidir yanında ey Mey!
Ancak yalnızca ben ucuzum yanında
İş bununla da sınırlı kalmamış ve Yeğen Mey’e gönderdiği 4
Kasım 1915 tarihli mektubunu: ٍ“ أقـَبّـِلُ الأقـْدامَ بكلِّ إجلالHer türlü tazimle
ayaklarını öperim” cümlesiyle bitirmiştir.25
Yeğen, sevgilisi Mey’in hastalığından duyduğu acıyı ve kendini
ona feda edişini ise bazı dizelerine şöyle yansıtmıştır:
أتسقـَمُ ميٌّ وأبْـقى صحيحاً ألا إنني الصاحبُ الخائنُ
فيا ربِّ هبْ لي مَواجعَ ميٍّ بـِأضعافِ ما يَزِنُ الوازنُ
وهبْ مِنْ حياتي حياة ً لها وإ نـّي لأمْـثا لِها ضامِـنُ26
Mey hastayken ben iyi mi kalırım!
23 http://www.alhwadi.com
24 Mey Ziyade fî kitabin bahsiyyin cedîd li Fârûk Sa‘d, www.womengatevay.com
25 www.dhabiya.maktoobblog.com
26 http://www.alhwadi.com
32
Hain arkadaş olurum o zaman ben
Bana ver Allah’ım, Mey’in acılarını
Tartının tartacağından kat kat fazla
Ve hayatımdan bir hayat ver ona
Kefiliyim kuşkusuz ben benzerlerinin
Bu arada şiirin birinci beytinin ikinci dizesinde yer alan
“arkadaş” anlamındaki “es-sâhib” sözcüğü yerine, durumu daha iyi
ifade eden ve nazma da halel getirmeyen “el-‘âşık (aşık)” sözcüğünün
kullanılmamış olması şaşırtıcı gelmektedir.
E) Ele Aldığı Konular
Eserlerinin incelenmesinden Yeğen’in, siyaset, sosyal problemler, anlatı, övgü, mersiye, hikmet, mesel, yakınma ve özlem gibi,
bir şairin işleyebileceği hemen her temayı şiirlerinde işlediği,27 ancak
nesirleriyle birlikte değerlendirildiğinde daha çok siyasete ve sosyal
problemlere ağırlık verdiği anlaşılmaktadır. Nitekim Fâhûrî de
Yeğen’in, henüz yirmi yaşına girmemiş bir delikanlı iken yapısından
kaynaklanan eğilimle Mısır’ın gazetelerinde edebî, siyasî ve sosyal
konulara dair makaleler yazmaya başladığını isabetle vurgulamaktadır.28
1. Siyaset
Bu kapsamda yazarın ağırlık verdiği vatan sevgisi ve padişahın
şahsında somutlaşan kötü yönetime yönelik eleştiriler dikkat
çekmektedir.
a) Vatan Sevgisi
Yeğen, genelde vatanseverlik, özelde de Osmanlılık duygusu
ileri derecede güçlü olan bir edebiyatçıdır. Zira o, Osmanlı ve Türkiye
aleyhtarlığı anlamına gelecek hiçbir söz ve davranışa sıcak
bakmamış, aksine buna şiddetle karşı çıkmıştır. Bu nedenledir ki,
Arap edebiyatının hem nesir hem de nazım türünde ortaya koyduğu
değerli eserlerle öncü bir eleştirmen ve şair olduğu halde, gerek
hayatında gerekse de vefatından sonra, edebiyat çevrelerinden hak
ettiği ilgi ve iltifatı göremediği anlaşılmaktadır. Onu bu şekilde göz
ardı edenler, kendisini Mısır milliyetçisi değil, Osmanlı milliyetçisi ve
27 Hafâcî, a.g.e., c. V, s. 148.
28 Fâhûrî, el-Mûcez fi’l-edebi’l-‘Arabî ve târîhih, (I-IV), Beyrut, 1411/1991, c. IV,
s. 241.
33
İngiliz taraftarı olmakla suçlamışlardır.29 Buna rağmen vatanseverliğinden taviz vermemiş ve bunu, “vataniyyât (vatan şiirleri)”
denilen şiirlerinde ağırlıklı bir konu olarak işlemeye devam etmiştir.
Bir de Yeğen için vatan, sadece Anadolu veya Mısır değil,
aksine bütün Osmanlı coğrafyası, hatta şarkın tamamıdır. Bu
nedenle o, kâh bir bütün olarak vatanın kötü gidişatını haykırmakta,
kâh Mısır’a duyduğu özlemle toprağına yüz sürmeyi terennüm
etmekte, kâh sürgün gittiği Sivas’ı hayırla anmakta, kâh da şarka
seslenerek talihsizliğine hayıflanmaktadır. Bu cümleden olmak üzere
Yeğen, hem divanında yer alan hem de el-Muşîr gazetesinin 8 Aralık
1898 tarihli sayısında yayımlanan “Özgürlük özlemi çekiyoruz”
başlıklı ilk vatan şiirinde, memleketin kötü gidişatını şöyle dile
getirmektedir:
أيا وطنا قد جرى الفسادُ به متى يُرينا إصلاحَكَ الزمَنُ
دُفـِنـْتَ حيّا وما دنا أجـَلٌ ما ضرّ لو دافِنُوكَ قد دُ فِنُوا
دماءُ أبنائك الكرام جرَتْ بحرا فأشلاؤهم لها سُـفـُنُ30
Ey kötü gidişatın yer ettiği vatan!
Düzeldiğini ne zaman bize gösterecek zaman
Diri gömüldün sen henüz ecel yaklaşmamışken
Ne zararı olurdu seni gömenler gömülseydi eğer
Aktı değerli evlatlarının kanları
Deniz misali, cesetleriyse gemileriydi onun
Sivas’ta sürgün yaşarken Mısır’a duyduğu özlemi “el-Hanînu
ilâ Misra (Mısır Özlemi)” başlıklı şiirinde şöyle dile getirmektedir:
يا مصرُ لا أنساك ما طال المدى و إخالُ ما في ا لناس من ينساك
و إذا الإله قضى بوصلك بعد ذا فلأمسحـن وجهي ببعـض ثرا ك31
Unutmayacağım seni ey Mısır zaman uzasa da
Sanırım yok insanlar arasında seni unutacak
Takdir ettiği zaman Allah bundan sonra vuslatını
Yemin ederim, yüz süreceğim toprağına
Sivas’a sürgüne giderken yolda söylediği şu dizeler vatanına
olan sevgisinin derinliğini ortaya koymaktadır:
أيّـُها الرَّآبُ سِر فإنّ أمامي لـَبـِعادًا مـُرّا و عَـْيشا أمـَرّا
أنا أرضى بذا لِحُبّ ِ بلادي وأرى في سبيلها الموت فخرا32
29 Dusûkî, a.g.e., c. II, s. 148.
30 el-Makdisî, Enîs, el-İtticâhâtu’l-edebiyye fi’l-‘âlemi’l-‘Arabiyyi’l-hadîs, Beyrut,
1982, s. 25, 26.
31 Muhammed Mucâhid, a.g.e., c. II, s. 805.
34
Yürü ey kervan, kuşkusuz var önümde
Acı bir uzaklaşma ve ondan da acı bir hayat
Razıyım buna ben, çünkü severim ülkemi
Ve övünç olarak görürüm yolunda ölmeyi
أيُّها الشرقُ آيف حالكَ فينا ينجلي نازلٌ فيغشاكَ ثان ِ
و إذا آان في الحـياة قـليـلٌ مِن نـَعيـم ٍ فذاك للتِـيجان ِ33
Ey doğu, nasıldır aramızda halin?
Kalkarken üzerinden bir musibet, iner ikincisi
Varsa eğer hayatta az bir şey
Nimetten, bu da taçlılar içindir
Böylece Yeğen, vatanseverlik duygularını nesir ve nazmına
güçlü bir şekilde yansıtmak suretiyle vatan temasının çağdaş Arap
edebiyatındaki yerine katkıda bulunmuştur.
b) Padişah ve Kötü Yönetimi
Yeğen, başta yönetimin başındaki padişah olmak üzere,
kendince özgürlüğe, eşitliğe ve adalete aykırı bulduğu her şeyi eleştiri
konusu yapmış ve eserlerinde bunlara geniş yer ayırmıştır. Ancak
daha önce de kısmen işaret edildiği üzere, memleketin olumsuz
gidişatından birinci derecede padişahı ve yakın çevresini sorumlu
tuttuğundan eleştiri oklarını da daha çok padişaha yöneltmiştir. Bu
kapsamda Osmanlı hilafetine ve önceki padişahlara olan hayranlığını
dile getirirken bu mirasa layık görmediği Abdulhamid’i şu ağır
ifadelerle eleştirmiştir:
خلافة ٌ قدْ مضى عنها خلائفُها مِنْ آل ِ عثمان مَن سادوا ومَن شادوا
حتى انتهتْ لأميرٍ في تسَـلُّطِـهِ يخـشى مـَظالِـمَـه عاد ٌ وشـدّ ا دُ 34
Bir hilafet ki gidip uzaklaştı ondan halifeleri
Osmanlı hanedanından yönetip imar eden halifeler
Nihayet geçti hilafet öyle bir yöneticinin eline ki, despotluğunda
Korkar Âd ve Şeddâd bile mezaliminden
Ancak bu konuda idealine yeterince uygun bir zeminin mevcut
olmadığı, bu nedenle yazdıklarına beklediği karşılığı bulamadığı
anlaşılmaktadır. Zira adlarına hürriyet, adalet, eşitlik, ilim, irfan ve
hak talebinde bulunduğu kimselerin onun söylediklerini yeterince
anlayamadıklarını ve kendisini sahipsiz bıraktıklarını fark etmiş, bu
32 el-Makdisî, a.g.e., s. 25.
33 Fâhûrî, el-Câmi‘ fî târîhi’l-edebi’l-‘Arabî, (I-II), Beyrut, 1986, c. I, s. 212.
34 el-Makdisî, a.g.e., s. 25.
35
yüzden de ümidini gelecek nesillere bağladığını, ideal haline getirdiği
“hürriyet”e hitaben söylediği şu ifadelerle dile getirmiştir:
“Ey hürriyet, senin yolunda yarışanların çoğalacağını sanmış ve
beni geçmelerinden korkmuştum. Bir de baktım ki, seni iddia etmekte,
ancak tanımamaktadırlar. O yüzden bugünden itibaren korkmayacağım. Ben, seni tanıdım ve sana tutuldum. O halde önce de sonra da
sahibin benim. Onlar, kendi istediklerini yazmamı arzulamakta, ben
ise kendi istediğimi yazmak istemekteyim. Onlarla aramdaki anlaş-
mazlığın boyutu genişlemiştir. Şark benim vatanımdır, ancak ben
şarkta bir yabancıyım. Zararı yok, şayet zamanımın insanları söylediklerimden yüz çevirdilerse, herhalde yarının çocukları, söylediklerime dört elle sarılacaklardır.”35
Bu sözleriyle Yeğen, sadece bir ümitle teselli bulmaya
çalışmamış, aynı zamanda çağdaş anlamda siyasal dönüşümlerin
gerçekleşebilmesi için bu konuda toplumsal bilinç ve reflekse olan
ihtiyaca da bir aydın öngörüsüyle isabetli vurguda bulunmuştur.
2. Sosyal Problemler
Bu çerçevede Yeğen, pek çok sosyal problemin başında geleneksel din anlayışını, kadının durumunu ve cehaleti eleştiri konusu
yapmıştır.
a) Geleneksel Din Anlayışı
Kimi Arap dili edebiyatı tarihçilerinin, İngiliz hayranı olmak ve
düşüncelerinde saplantıya düşmekle eleştirdiği36 Yeğen, dönemindeki
geleneksel din anlayışının bir takım alışkanlıklardan ve içi boş
hurafelerden ibaret hale geldiğini, bu haliyle pek çok sosyal probleme
de kaynaklık ettiğini ileri sürmüştür.37 Yeğen’in dinle ilgili geleneksel
kabullere aykırı yaklaşımı, bu konuda söylediği sözlerle sınırlı
kalmamış, aynı zamanda pratik yaşamına da yansımıştır. Örneğin,
Müslüman’la gayrimüslim arasında ayırım gözetmediğinden Yunan
asıllı Hıristiyan bir kadınla evlenmiş ve oğluna Can, kızına da
Viktorya adını vermiştir. Ayrıca dini yaşamıyla ilgili olarak anlattığı
bazı hususlardan, namaz kılmadığı ve oruç tutmadığı anlaşılmaktadır.38 Dinle ilgili yakınmalarında haklı olduğunu kanıtlamak üzere
Yeğen, toplumda yaygın olan bazı dini telakkilerden ve dinin çıkar
için istismar edildiğinden örnekler vererek din anlayışındaki
35 el-Bustânî, a.g.e., c. III, s. 418, 419; Fâhûrî, a.g.e., c. I, s. 211.
36 Dusûkî, a.g.e., c. II, s. 148.
37 Fâhûrî, a.g.e., c. I, s. 212.
38 el-Bustânî, a.g.e., c. III, s. 415.
36
çarpıklıkları somutlaştırmak istemiş ve bu konuda ilerici fakîh
rolüne soyunarak kendince bir takım çözümler önermiştir.39
b) Kadın Hakları
Yeğen’e göre temel sosyal problemlerden biri de kadına reva
görülen muameleler ve kendisine dönük haksız uygulamalardır. Bu
çerçevede, kız çocuğunun baba tarafından ikinci sınıf evlat yerine
konulduğunu, eş olarak da kadının eğitim ve söz hakkı olmayan
ikinci sınıf insan muamelesi gördüğünü, oysa onun da tıpkı erkek
gibi, başta hür bir kişilik olmak üzere, bütün temel haklara sahip
olması gerektiğini savunmaktadır. Bu haklar bağlamında kız
çocuğunun eğitimine özen gösterilmeli, peçeye mahkum edilmemeli
ve para ya da makama tamah edilerek istemediği kimseyle cebren
evlendirilmemelidir. Yeğen, bu konuda “İki Vahşi Arasında: Baba
ve Koca” ve “Kadın” başlıklı iki ünlü makale kaleme almıştır.40
Geleneksel anlayışa göre kadının, kocanın esiri durumunda olduğunu ispatlamak üzere, “Kadın” başlıklı makalesinde Yeğen,
Adana’da gerçekleştiğini iddia ettiği şu örneğe yer vermiştir:
“Çok kıskanç bir adamla evlenen bir kadın, evlendiği günden
itibaren evinden çıkamamıştır. Hatta bir ara hastalandığında erkek
doktorla görüşmemesi için kocası, gidip doktora hastalığını kendisi
anlatmak suretiyle ona reçete yazdırmak istemiştir. Ne var ki koca,
anlatmakla hasta tedavi edemeyeceğini, tedaviyi yapabilmek için
bizzat hastayı görüp muayene etmesi gerektiğini söyleyen doktorun
dediğini yapmadığı için tedavisiz kalan kadın ölmüş ve böylece bir
mezardan diğer bir mezara intikal etmiştir.41
Şair, kadının uğradığına inandığı ve şiddetle karşı çıktığı
haksızlığı bir kasidesinde kör bir genç kadının şahsında ve onun
dilinden dramatize etmiştir. Bu kasidenin bazı dizeleri şöyledir:
سادتي إنّ في الوجود نفوسا ظلمتها الأ قـدارُ ظلما شديدا
رحـم اللـّه أعْـيُنا لم تـشاهِــدْ منذ آانـتْ إلاّ لـَيالِيَ سُـودا
سادتي إنّا صَـبَـْرنا امتـثالا ما ضجِرنا ولا شكونا الجُدودا
فانظروا نظرة َالكرام ِ إلـينا وارحموا أدمعا تخدّ الخدودا42
Efendiler! Varlıkta öyleleri vardır ki,
Büyük bir zulüm yapmıştır onlara kader
Rahmet eylesin Allah o gözlere ki görmemiştir
39 Fâhûrî, a.g.e., c. I, s. 213.
40 a. es. I, s. 213, 214.
41 el-Bustânî, a.g.e., c. III, s. 423.
42 Şeyho, a.g.e., 405.
37
Var olduğundan beri siyah gecelerden başkasını
Efendiler! Sabrettik biz gerçekten teslimiyetle
Ne kızdık kadere ne de şikayet ettik onu
O halde bakın bize iyi bir gözle
Ve acıyın yanaklarda iz bırakan gözyaşlarına
c) Cehalet
Yeğen’in, edebî çalışmalarında sosyal problemler kapsamında
vurgu yaptığı konulardan biri de cehalettir. Ona göre cehalet,
insanları her türlü haksızlığa boyun eğmeye yatkın hale getiren
sebeplerin başında gelmektedir. Özgürlüğü, haksızlıklara ve hurafelere karşı mücadeleyi hayatın gayesi haline getiren Yeğen, bu
nedenle çözümün, kız erkek ayrımı yapmaksızın çocukların, çağın
gerçek bilgileriyle eğitilmesinde olduğunu savunmaktadır. Liyakatsiz
din adamları ve şımarık aristokratların, halkın cehaletinden yararlandığını, bu yolla tepeden bakmak suretiyle onu sömürebildiğini
söyleyen Yeğen, onları sanatkarane ve eleştiri dozu yüksek edebî bir
üslupla hicvetmektedir.
Örneğin, yaptığı edebî hicivlerden biri şöyledir:
“Acaba salih ve takvalı bu eski adamlardan hangisi el-Hac esSeyyid eş-Şeyh Zeyd’in doğru söylediğinden kuşku duyabilir! Bu şeyh
ki, başında Zuhal yıldızı gibi bir sarık, elinde sabahın ışık huzmesi gibi
bir baston, üzerinde ilkbahar çimeni gibi bir cübbe, ayağında sarı
bakırdan yapılmış iki gemiyi andıran iki sarı pabuç, boynunda ise İbn
Mâlik’in Elfiyesi’nden de uzun bir tesbih bulunmaktadır.”43
Neredeyse bütün sosyal problemlerin çözümünü cehalete karşı
verilmesi gereken mücadelede gören Yeğen, bu amaçla kaleme aldığı
pek çok makalesinden biri olan ünlü “et-Taassub (Taassup)”
başlıklı makalesinde şu çağrıda bulunmaktadır:
“Taassup taraftarlarının istibdadını halka şikayet etmelisiniz!
Ancak bunu, halkı eğittikten veya halkın arasında öğretmenlerin
sayısını çoğalttıktan sonra yapmalısınız.”44
F) Eserleri ve İçerikleri
Daha önce de işaret edildiği üzere, yazarlığa çok genç yaşta
başlayan ve bunu ömrünün sonuna kadar sürdüren bir yazar olarak
Yeğen, büyük kısmı makale olarak gazetelerde çıkan ve daha sonra
43 el-Bustânî, a.g.e., c. III, s. 424, 425.
44 Fâhûrî, a.g.e., c. I, s. 213.
38
derlenip kitap haline getirilen pek çok eser bırakmıştır. Eserlerinin
edebî değerleriyle ilgili genel kanı, şiirindeki doğallık, insicam ve
içtenliğe rağmen nesrinin, sanatsallığı, estetikliği ve armonisi
bakımından daha üstün olduğu şeklindedir.45 Bir kısmının henüz
gün yüzüne çıkmadığı anlaşılan eserlerinden bilinenlerin başlıcaları
ve içerikleri şöyle özetlenebilir:
1. Divanı
Çeşitli zamanlarda ve değişik münasebetlerle söylediği
şiirlerinden oluşan bu eser, kardeşi Yusuf Hamdi tarafından
derlenmiş ve 1924’te, 127 sayfadan ibaret olarak Mısır’da basılmıştır.
Esere Yusuf Hamdi veciz bir önsöz, el-Ehram Gazetesi Başyazarı
Antûn el-Cumeyyil de, Yeğen ve şairliğiyle ilgili bir araştırma
mahiyetinde olan değerli bir mukaddime yazmıştır.46
2. el-Ma‘lûm ve’l-mechûl (Malum ve Meçhul)
İki ciltten ibaret olan eserin birinci cildi yazarın çocukluk,
gençlik ve sürgün yıllarındaki hatıraları ile Osmanlı Hükümetiyle
ilgili durumları içermektedir. İkinci cildinde ise yazar, Sivas’taki
sürgün hayatından söz etmektedir.47 Eserin birin cildi 1909’da, ikinci
cildi ise1911’de Mısır’da basılmıştır.48
3. Havâtıru Niyazî (Niyazî’nin Hatıraları)
İttihat ve Terakki’nin Osmanlı yönetiminde gerçekleştirdiği
inkılabı ve 1908 Anayasasını konu alan, bu nedenle Osmanlı İnkılap
Tarihi olarak nitelenen ve aslı, Mehmed Niyazi Bey’e ait olan eseri,
Yeğen Arapça’ya tercüme etmiş ve 1909 yılında Mısır’da basmıştır.49
4. es-Sahâifu’s-sûd (Kara Sayfalar)
Yeğen’in el-Mukattam gazetesinde yayımladığı sosyal içerikli
makalelerinin koleksiyonundan ibaret olan ve etkileyici bir üslupla
yazılan bu eserde Osmanlı coğrafyasında meydana gelen bazı olaylar
45 Fâhûrî, Târîhu’l-edebi’l-‘Arabî, s. 1077.
46 Hafâcî, a.g.e., c. V, s. 152.
47 Şeyho, a.g.e., s. 405; Fâhûrî, el-Mûcez, c. IV, s. 246; Yıldız, Musa, Bir Osmanlı
Aydını Veliyyüddîn Yeken, Sultan Şehir (Kültür Sanat Dergisi), Sivas,
2007/Eylül-Ekim-Kasım, s. 17.
48 Serkis, Yûsuf İlyan, Mu‘cemu’l-matbû‘âti’l-‘Arabiyye ve’l-m‘arraba, (I-II),
Beyrut, 1346/1928, c. II, s. 1952; el-Bustânî, a.g.e., c. III, s. 416; Kabbiş,
Ahmed, Târîhu’ş-şi‘ri’l-‘Arabiyyi’l-hadîs, Dimaşk, 1971, s. 101.
49 Serkis, a.g.e., c. II, s. 1951; Fahûrî, el-Câmi‘, c. II, s. 211.
39
anlatılmakta ve toplumda yaygın olan birtakım adetler, hurafeler ve
ahlak anlayışları eleştirilmektedir. Eserde yer alan bazı makaleleri
Zuheyr kod adıyla kaleme alan yazar, bir kısmının girişinde de
konuya uygun kasidelere yer vermiştir. Eser, 1910 tarihinde elMuktataf matbaasında basılmıştır.50
5. et-Tecârîb (Tecrübeler)
Nesir ve nazım halindeki on yedi fasıldan ibaret olan eserde
Osmanlı ülkesinde yaşanan sosyal olaylara dönük eleştiri ve
değerlendirmelere yer verilmiştir. Bu eser de, daha önce gazetelerde
yayınlanan makale ve şiirlerden ibaret olup kapsadığı şiirlerin
bazısına makalelerin girişlerinde, bazısına da müstakil olarak yer
verilmiştir. Tamamı, 120 küçük boy sayfadan ibaret olan eser,
Mısır’da yaşayan Lübnanlı bir gazeteci olan Fuâd Muğabğab
tarafından 1913’te İskenderiye’de basılmıştır.51
6. Râif ve Dikrân
Hürriyet, hoşgörü, kardeşlik ile zulüm ve istibdadın çirkinliğini
konu edinen sosyal ve siyasal içerikli iki romandan ibaret olan eser
tek kitap halinde basılmıştır.52
7. Fukâhetu zevi’l-fitan (Zeki İnsanlara Espri)
Ebu’l-Hasen bin Zurayk’ın “‘Ayniye” adlı kasidesi üzerine
yazılmış bir şerh olan eser, 28 sayfadan ibaret olup 1893’te
basılmıştır.53
Basılmadığı belirtilen ve kaybolma ihtimalinden söz edilen
diğer bazı eserlerinin adlarıysa şöyledir54:
1. el-‘Asru’l-cedîd (Yeni Asır)
2. Mietu burhânin ve burhânun ‘alâ zulmi ‘Abdilhamîd
(Abdulhamit’in Zulmüne Dair Yüz Bir Delil)
3. ‘Afvu’l-hâtır (Gelişigüzel Yazdıklarım)
4. Kitâbu’l-‘acâib (Acaipler Kitabı)
5. Kitâbu’l-havâtır (Hatıralar Kitabı)
6. et-Talâk (Boşama) adlı roman
50 el-Bustânî, a.g.e., c. III, s. 415.
51 Serkis, a.g.e., c. II, s. 1951; el-Bustânî, a.g.e., c. III, s. 416.
52 Fahûrî, Târîhu’l-edeb, s. 1077.
53 Serkis, a.g.e., c. II, s. 1951.
54 el-Bustânî, a.g.e., c. III, s. 416; Muhammed Mucâhid, a.g.e., c. II, s. 806.
40
Sonuç ve Değerlendirme
Bütün bu saptamalar dikkate alındığında Yeğen’in, edebiyatı
çağdaş bir anlayışla mevcut problemlerin çözümü için bir araç olarak
kullandığı söylenebilir. Esasen realist bir eleştirmen ve şairden
beklenen de bu olsa gerektir. Böylece, tutucu bazı çevrelerin
şimşeklerini üzerine çekme pahasına da olsa, edebî birikiminin
neredeyse tamamını toplumun çeşitli problemlerini saptama ve
bunlara çözüm yolları arama yönünde değerlendirmeye çalışmış
bulunmaktadır. Buna rağmen Yeğen’in, gerek sağlığında gerekse de
ölümü esnasında ve sonrasında Arap edebiyatı çevrelerinden hak
ettiği ilgiyi göremediği anlaşılmaktadır.
Ancak daha sonraki yıllarda pek çok Arap edebiyatı
araştırmacısı, bu haksız ve bilinçli ihmalin farkına varmış ve Yeğen’i
adeta yeniden keşfedercesine hak ettiği yerde konumlandırmaya ve
geçmişte yapılan haksızlığı telafi etmeye çalışmıştır. Örneğin bu
gerçeği kabul edip üzüntüyle dile getiren çağdaş Arap
edebiyatçılarının başında Lübnanlı ünlü yazar Kerem Milham Kerem
gelmektedir. Kerem, bu amaçla “er-Risâle” dergisinin 31.10.1938
tarihli sayısında, yani vefatından 17 yıl sonra “Veliyyuddîn Yeken
tecâhelehu’l-Misriyyûn (Veliyyüddin Yeğen’i Mısırlılar görmezlikten geldi)” başlıklı makalesinde, Yeğen’in hem çağdaş Arap
edebiyatındaki yerini hem de maruz kaldığı vefasızlığı özetle şu güçlü
ifadelerle dile getirmektedir:
“Acı veren hususlardan biri de, Veliyyüddin Yeğen’in, haykırış
ve şakımalarıyla doldurduğu Nil Vadisi’nde yeterince yankı
bulmamasıdır. Şöyle ki, Mısırlı kardeşleri onun dışındaki ilim ve
edebiyat adamlarına gösterdikleri ilgiyi, kendisini yok sayarak, ona
göstermemektedirler. Oysa Veliyyüddîn, edebiyat ve belâgatta pek çok
emsalinin hasretle ulaşmayı arzu ettiği bir mevkie ulaşmıştır. Bugün
bile Mısır’da yazıp çizenlerin büyük bölümü, Veliyyüddin kadar iyi
yazamamaktadırlar. Hatta bazen üslubu bakımından hiçbir kalem
erbabının yakalayamadığı ve kendisiyle yarışamadığı zirveye
çıkmakta, böylece Mısır’da tanıdığım en güçlü yazar olma vasfını hak
etmektedir.”55
El-Ehrâm gazetesi Yazı İşleri Müdürü ve Başyazarı Antûn elCumeyyil de, daha önce hakkında bilgi verilen divanına yazdığı
mukaddimede benzer duyguları dile getirmek suretiyle Yeğen’in
çağdaş Arap edebiyatındaki öncü yerini tescil etmektedir. Böylece,
sırf Arap milliyetçisi olmadığı ve yenilikçi görüşler dile getirdiği için
uzun süre ihmale uğradığı anlaşılan Yeğen, geç de olsa Arap
edebiyatı araştırmacılarının ilgi ve takdirlerini kazanmış ve çağdaş
Arap edebiyatındaki öncü yerini almış bulunmaktadır.
55 Ebû Medyen, a.g.e., http://www.suhuf.net
41
Bibliyografya
Dusûkî, ‘Umar, Fi’l-edebi’l-hadîs, (I-II), Kahire, 1970.
Ebû Medyen, ‘Abdulfettâh, Beyne’l-ânise Mey ve Veliyyiddin Yeken,
http://www.suhuf.net
el-Bustânî, Butrus, Udebâu’l-‘Arab fi’l-Endelus ve ‘asri’l-inbi‘âs, (I-IV),
Beyrut, 1988.
el-Makdisî, Enîs, el-İtticâhâtu’l-edebiyye fi’l-‘âlemi’l-‘Arabiyyi’l-hadîs,
Beyrut, 1982.
el-Muncid fi’l-a‘lâm, Beyrut, 1991.
eş-Şenâvî, Kâmil, el-Lezîne ahabbû Mey, Kahire, 1972.
eş-Şentî, ‘İsâm Muhammed, Velüyyudîn Yeken, Mecelletu Ma‘hadi’lbuhûs ve’d-dirâsâti’l-‘Arabiyye, Kahire, sayı: I, Şubat 1971.
Fâhûrî, el-Câmi‘ fî târîhi’l-edebi’l-‘Arabî, (I-II), Beyrut, 1986.
………., el-Mûcez fi’l-edebi’l-‘Arabî ve târîhih, (I-IV), Beyrut,
1411/1991.
……….,, Târîhu’l-edebi’l-‘Arabî, yer ve tarih yok.
Hafâcî, Muhammed ‘Abdulmun‘im, Kıssatu’l-edeb fî Misra, (I-V),
Beyrut, 1412/1992.
http://www.alhwadi.com
Kabbiş, Ahmed, Târîhu’ş-şi‘ri’l-‘Arabiyyi’l-hadîs, Dimaşk, 1971.
Mey Ziyade fî kitabin bahsiyyin cedîd li Fârûk Sa‘d,
www.womengatevay.com
Muhammed Mucâhid, Zeki, el-A‘lâmu’ş-şarkıyye fi’l-mieti’r-râbi‘te
‘aşrate el-hicriyye, (I-III), Beyrut, 1994.
Serkis, Yûsuf İlyan, Mu‘cemu’l-matbû‘âti’l-‘Arabiyye ve’l-m‘arraba, (III), Beyrut, 1346/1928.
Şeyho, Luis, Târîhu’l-âdâbi’l-‘Arabiyye, Beyrut, 1986.
Veliyyüddîn Yeken, http://jamahir.alwehda.gov.sy
www.dhabiya.maktoobblog.com
Yıldız, Musa, Bir Osmanlı Aydını Veliyyüddîn Yeken, Sultan Şehir
(Kültür Sanat Dergisi), Sivas, 2007/Eylül-Ekim-Kasım.

Konular