ARAP DİLİNDE İZÂFET KAVRAMI, ÇEŞİTLERİ VE TÜRK DİLİNDEKi KARŞILIĞI (BİR MUKÂYESELİ GRAMER ÇALIŞMASI DENEMESİ)

TurkishStudies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/12 Fall 2013, p. 311-322, ANKARA-TURKEY
ARAP DİLİNDE İZÂFET KAVRAMI, ÇEŞİTLERİ VE TÜRK
DİLİNDEKi KARŞILIĞI (BİR MUKÂYESELİ GRAMER
ÇALIŞMASI DENEMESİ)*
Mehmet Faruk ÇİFÇİ**
ÖZET
Bir yabancı dilin öğrenilmesi sürecinin başlangıcı aslında kişinin
kendi dilini öğrenmeye başladığı andır. Çünkü insan kelimeler
vasıtasıyla düşünür ve kelime dağarcığının elverdiği ölçüde anlar.
Dolayısıyla bir başka dildeki terimlerin kavranabilmesi ilk olarak kişinin
kendi ana dilinde bu terimlerin karşılıklarını bulmasına ve anlamasına
bağlıdır. Bu noktadan hareketle Türkçe konuşan bir kişinin Arap dilinin
kurallarını öğrenme vetiresi aynı kuralların kendi dilindeki karşılıklarını
kavramasıyla başlayacaktır.
Arap dilinde izâfetler çok önemli bir yer tutar. Nitekim “dilde
iktisat” şeklinde tâbir edilen az kelime kullanmak suretiyle çok şey
anlatma metodu en işlek haliyle bu izâfetlerde gerçekleşir. Bir nesnenin
bir kişiye âidiyeti, o nesnenin yapıldığı madde, bir olayın gerçekleştiği
yer ve zaman gibi bir kelimeler zinciri oluşturmak suretiyle ifâde
edilmesi mümkün olan kullanımlar Arap dilinde sözünü ettiğimiz bu
izâfetler vâsıtasıyla iki kelimelik terkiplerle aktarılabilmektedir.
Dolayısıyla izâfet konusu kolay gibi görünmesine rağmen kompleks bir
yapıya sahiptir ve terkiplerin mânâlarına vakıf olma noktasında Arap
dilinde kullanılan izâfetlerin çeşit ve mânalarını bilmek son derece
önemlidir. İzâfetlerin bu kompleks yapılarını tam olarak
kavrayabilmenin yolu da bu ifâdelerle Türkçedeki karşılıkları arasında
bağlantı kurmaktan geçmektedir.
İşte bu çalışma,izâfet konusunda, iki dil arasındaki benzerlik ve
farklılıkları tesbit etmek, bu tesbitler neticesinde de Arap dilini
öğrenmeye çalışanların kendi dillerinden istimdad ederek konuyu daha
iyi anlamalarına ve kavramalarına yardımcı olmak maksadıyla
gerçekleştirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Arap Dili, Türk Dili, İzâfet Kavramı,
Mukâyeseli Gramer
*
Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu
tespit edilmiştir.
** Yrd. Doç. Dr. Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Ġlahiyat Fak. Arap Dili ve Belağatı, El-mek: m.farukcifci@hotmail.com
312 Mehmet Faruk ÇİFTÇİ
Turkish Studies
International PeriodicalFortheLanguages, LiteratureandHistoryofTurkishorTurkic
Volume 8/12 Fall 2013
THE CONCEPT OF İZÂFET (POSSESSIVE CASE) IN ARABIC
LANGUAGE, ITS KINDS AND ITS EQUIVALENTS IN TURKISH
LANGUAGE (A COMPARATIVE GRAMMER STUDY ESSAY)
ABSTRACT
The starting point of learning-process a foreign language is the
moment that someone started to learn his own language. Because,
human thinks with words and understands as far as his vocabulary
allows. So, comprehension of a foreign language grammar terms
depends on findingout and comprehension equivalents of these terms in
his language. Starting from this point, we could say that a Turkishspeaking person’s process of learning Arabic language grammar starts
with his comprehension of the equivalent of the same grammar rules in
his own langugae. This essay aims at establishing this identification in
the context of izafet (posssessivecases).
The possessive cases hold important place in Arabic language.
Thus, the method of using less words and expressing much that named
“economy in the language” occurs in these cases actively. The uses that
could be expressed by forming chain of words like that some thing
belongs to someone, the matter which made of it, the time or place
where an event happened in, may be put in these possessive cases, that
is, composition of two words. Therefore, possessive cases, although they
seem simple, have a complex structure, and it’s so important to
recognize the possessive case, its kinds and meanings, related to know
meanings of these compositions. The way to recognize these complex
structure of possessive cases entirely is to make relations between these
expressions and their equivelants in Turkish.
This essay aims to determine, about genitive cases, the
similarities and differences between two language, so, to help who
studies Arabic language in order to understand and comprehend the
subject better taking advantage of their own languages.
Key Words: Arabic language, Turkish language, the concept of
izafet, comparative grammar
Giriş
Bu çalıĢma, Arap dilindeki izâfet kavramıyla, bunun Türk dilindeki karĢılığını gösterme ve
bunların mukâyesesini yapma amacına yöneliktir. Bu yönüyle bir nevî karĢılaĢtırmalı gramer
çalıĢmasıdır.
Amaç,izâfet kavramı çerçevesinde iki dilin mukâyesesiolunca, çalıĢmada birçok kaynak
kullanmak yerine, konuyu genel hatlarıyla veren temel kaynaklar asıl kabul edilip bunlar üzerinden
karĢılaĢtırmanın yapılması uygun görülmüĢtür. Çünkü izâfet kavramının detaylarına inmek,
Türkçede hiç karĢılığı olmayan, dolayısıyla mukâyese teriminin dıĢına çıkan bir takım unsurları
karĢımıza çıkaracak ve asıl hedefe ulaĢmayı engelleyecektir. Bu yüzden Arap dilinin bir özelliği
olan ve genel olarak “Kelime sonlarının âmillerin değiĢmesiyle lafzen veya takdîren değiĢmesi”1 ya
1
KemalüddinEbulberekât el-Enbârî, Esrâru‟n-nahv, Thk: BerekâtYûsuf, 1. Basım, Beyrut, Dâru‟l-Erkam, 1420/1999, s.
45.
Arap Dilinde İzâfet Kavramı, Çeşitleri Ve Türk Dilindeki Karşılığı 313
Turkish Studies
International PeriodicalFortheLanguages, LiteratureandHistoryofTurkishorTurkic
Volume 8/12 Fall 2013
da “Kelime sonlarının çeĢitli âmillerle ve anlamdaki değiĢiklikler sonucunda değiĢmesi”2 Ģeklinde
târif edilen i„râbla alakalı meselelere çok fazla değinilmeyecektir.
ÇalıĢmada önce, genel hatlarıyla Arap dilinde „izâfet‟, sonra bunun Türk dilindeki karĢılığı
olan „tamlamalar‟3 ve son alarak da bunların mukâyesesi iĢlenecektir.
I. Arap Dilinde İzâfet Ve Çeşitleri
a. Arap Dilinde İzâfet:
Arapçada izâfet bir nahiv konusu olup, genellikle gramer kitaplarının “mecrûrât” bölümünde
iĢlenir4.
Ġzâfet: İki isim arasında, aralarına ikinci ismin ebediyen mecrûr olmasına sebeb olan bir
cer harfi takdir edilmek suretiyle yapılan bir nisbettir5. Ya da: Bir ismin mânâsına açıklık
kazandırmak için ikinci bir ismi ona izafe etmeye (bağlamaya) izâfet denir6. Ġzâfette birinci isme
“muzâf”, ikinci isme ise “muzâfunileyh” denir7. Muzâfunileyh olan ismi,mecrûr kılan âmil ise
muzâf olan birinci isimdir8. Mesela ) (كحاب انطانةyani „öğrencinin kitabı‟ dediğimiz zaman bu
tamlamada “tâlib” kelimesi “kitap” kelimesinin mânâsına açıklık kazandırmakta ve mânâsına
tamlık getirmektedir. ĠĢte bu açıklık kazandırma ve tamlama iĢine “izâfet”, yani “isim tamlaması”
denir9.
Ġzâfettemuzâf olan kelime tenvin almadığı gibi tesniye ve cemi için gelen “nûn” harfini de
kabul etmez. Buna göre „hocanın iki kitabı‟ demek için tesniyenûnu düĢürülür ve ) ( ا كحابالأعحارdenir.
Aynı Ģekilde „dersi yazanlar‟ derken de cemînûnu düĢürülür ve ( ( ٔ كاجة انذسطdenir10.
Diğer yandan ileride îzah edileceği gibi izâfet, izâfet-i ma„neviyye olunca muzâf olan isim
harf-i ta„rîf almaz. Mesela () انكحاب الأعحارdenmez, ) (كحاب الأعحارdenir11.
Yine muzâf olan ismin muzâfunileyh olan isimle umum-husus açısından eĢit olmaması
gerekir12. Mesela) –نٛد الأعذAslanın aslanı) örneğinde iki isim arasında umumîlik açısından eĢitlik
söz konusudur. Dolayısıyla bu Ģekilde yapılacak bir izâfet yanlıĢtır. Ancak birbirine müsâvî olan bu
iki kelime özel isim olursa izâfet yapılabilir. ) -يحًذ خانذHâlid‟in Muhammedi) örneğinde olduğu
gibi.
2
Yakup Civelek, Arap Dilinde İ‟râb Olgusu, 1. Basım, Ankara, AraĢtırma Yayınları, 2003, s. 26.
3
M. Meral Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, Ġstanbul, Marmara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 1998, s.
340.
4 Bkz. EbulkâsımMahmud b. Ömer ez-ZemahĢerî,el-Mufassal fî ʻilmi‟l-luğa, 1. Basım, Beyrut, DâruĠhyâi‟l-ulûm,
1410/1990,s.103;CemaleddinĠbnHiĢâm el-Ensârî, ŞerhuKatru‟n-nedâ ve Bellü‟s-Sadâ, Beyrut, el-Mektebetü‟l-Asriyye,
2003, s. 282; Molla Câmî, Abdurrahman b. Ahmed, el-Fevâidü‟z-Ziyâiyye, Ġstanbul, Salah Bilici Kitabevi, Ts., s. 189;
Mustafa el-Ğalâyînî, Câmiü‟d-durûsi‟l- „Arabiyye, Kahire, Daru‟l-Hadis, 2005, s. 584; Hacı Mehmed Zihni, elMüntekabve‟l-Muktedab (İki eser bir cilt halinde basılmış), Ġstanbul, Marifet Yayınları, 2008, s. 269.
5
el-Ğalâyînî, Câmiü‟d-durûsi‟l-„Arabiyye, s. 584.
6
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 339.
7
Hacı Mehmed Zihni, el-Muktedab, s. 269.
8
el-Ğalâyînî, Câmiü‟d-durûsi‟l- „Arabiyye, s. 584.; Genel kabul böyle olmakla birlikte dil felsefesi ile uğraĢan bazı
âlimler muzâfunileyhinmecrûr olmasını muzâf ve muzâfunileyh arasında bulunan ancak hazfedilen bir harf-i cere
bağlarlar. Muzâf olan kelime hazfedilen bu harf-i cerin yerine geçip o harf-i cer gibi amel etmektedir. Mesela غلاو
دٍٚذ
صizâfetinin aslı غلاو نضٚذĢeklindedir. (Bkz: el-Enbârî, Esrâru‟n-nahv, s. 206 )
9
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 339.
10
el-Ğalâyînî, Câmiü‟d-durûsi‟l-„Arabiyye, s. 587.
11
el-Ğalâyînî, Câmiü‟d-durûsi‟l-„Arabiyye, s. 587.
12
Birgivî, İzhâru‟l-esrâr, Hzr. Nevzat Yanık, SâdiÇöğenli, I. Baskı, Ankara, 1998, s. 60.
314 Mehmet Faruk ÇİFTÇİ
Turkish Studies
International PeriodicalFortheLanguages, LiteratureandHistoryofTurkishorTurkic
Volume 8/12 Fall 2013
Muzâf bazen muzâfunileyhten müzekkerlik ve müenneslik alır. Bunun tam tersi de
mümkündür. Ancak bunun için muzâfın, muzâfunileyhtenmüstağnî olmaya ve muzâfunileyhin de
muzâfın yerine kâim olmaya uygun durumda olmaları gerekir. Mesela( ّ)لُ ِ طعث تع ُ ض أصاتع
denilebileceği gibi( ) أصاتعٓمُطط تع ُ ضdemek de mümkündür. Ancak muzâf ) (كمkelimesi olursa bu
durumda te'nîs daha uygundur. ) (ٕٚو ججذ كمُّ َفظörneğinde olduğu gibi13.
Sıfatın mevsûfaizâfeti de caizdir. Ancak bu durumda muzâflamuzâfunileyh arasına )ٍ (يharfi cerinin gelmesi uygun olmalıdır. Bu açıdan ( )كشاو انُاط, عظائى الايٕسgibi aralarına harf-i cer almaya
elveriĢli terkipler doğrudur14.
Bir de „edne‟l-mulâbese‟ denilen durum söz konusudur ki, bir Ģey baĢka bir Ģeye aralarındaki
geçici münasebet sebebiyle izâfe edilir. Mesela )(يمعذِ فٙ انحافهةterkîbinde, kiĢinin bir müddet için
oturduğu koltuk hakkında, sanki kiĢiye âitmiĢ gibi „onun otobüsteki koltuğu‟ denir. “ ( ٔ ل ذلاخ نٛال
)أٚايٓاÜç gece ve bu gecelerin gündüzleri için” örneği de bu tür izâfetin yaygın olarak verilen
örneklerindendir15.Bu kullanımlar aynen Türkçede de mevcuttur.
Arapçanın bir özelliği de, mânânın karıĢma ihtimali yoksa muzâfın hazfedilip
muzâfunileyhin onun yerine geçmesidir. Mesela )ٙ )ٔاعأل انمشٚة انحayet-i kerimesinde ))ٔاعأل أْم انمشٚة
yani “O yerleĢim yerinin halkına sor.” anlamı kastedilmiĢtir16. Bu Ģekildeki kullanımlara belâğât
ilminde “mecâz-ı mürsel” denir ki mahalliyet alakası gözetilerek mecaz yapılmıĢtır17. Yani
insanların içinde yaĢadığı mahal zikredilmiĢ fakat o mahalde bulunanlar kastedilmiĢtir.
Arapçada muzâf olup olmama yönüyle isimler;izâfeti mümkün olmayan isimler, izâfet
yapılması da yapılmaması da mümkün olan isimler ve dâimaizâfet halinde kullanılan isimler olarak
üç kısma ayrılır.
Ġzâfeti mümkün olmayan isimler: Bunlar zamirler, ism-i iĢaretler, ism-i mevsuller, Ģart ve
istifhâm isimleridir. Ancak ()أًٚاmuzâf olarak gelebilir.
Ġzâfet yapılması da yapılmaması da mümkün olan isimler: Bunlar ) (كحاب, غلاوgibi isimlerdir.
Dâimaizâfet halinde kullanılan isimler: Bu isimler de kendi içinde müfrede muzâfolanlar ve
) )إر, حٛد, يز, يُزgibi cümleye muzâf olanlar olarak taksim edilirler.
Müfrede muzâf olan isimler de iki kısımdır. ġöyle ki birinci kısımda olanlar ( ٍٛعُذ, نذ٘, نذٌ, ت
(ٕ ٔعط, كلا, كهحا,عٕٖ, رٔ, رات, رٔٔ, أٔنgibi her zaman bir müfrede (yani ister müsennâ ister cemî olsun
sadece kelimeye) muzâf olarak gelen ve ne lafız ne de mânâ itibariyle muzâfunileyhden
ayrılmayan, daha açık bir tâbirlemuzâfunileyhi hiçbir Ģekilde hazfedilmeyen kelimelerdir.
Ġkinci kısımdakiler ise bazen lafız, bazen de mânâ itibariyle müfrede muzâf olan yani
(
دٍتعض
)تععٓى عهلَٗ , لَ ٔ ُ كلاً لَ ٔ لَ ع لَ ذ اللهُ ان ُ ح ْ غُلَٗ ,18يٍ لث ُ م, لالَ لَ غْٛ ُ ش
örneklerinde olduğu gibi muzâfunileyhi lafız itibariyle düĢtüğü halde mânâ olarak mevcut olan ,أٔل
. gibi kelimelerdir19دٌٔ, فٕق, جحث, ًٍٚٛ, خهف, ٔساء,إصاء, حزاء, لثم, تعذ, كم, تعض, جًٛط)(
13
el-Ğalâyînî, Câmiü‟d-durûsi‟l- „Arabiyye, s. 587.
14
el-Ğalâyînî, Câmiü‟d-durûsi‟l- „Arabiyye, s. 588.
15Ġbrâhim Mustafa, İhyâü‟n-nahv, Kâhire, Lecnetü‟t-te‟lîfve‟t-terceme ve‟n-neĢr, 1959, s. 76
16
Yusuf 12/82
17
Bununla alakalı olarak bkz. Ali el-Cârim, Mustafa Emin, el-Belâğatü‟l-vâdiha, Mektebetü‟l-ilmi‟l-hadîs, 2005, s.135.
18
Nisa 4/95
19
Bu mevzu ile alakalı tafsilat isteyenler Mehmet Zihni Efendi‟nin el-Muktedab isimli eserinin 268-282. sayfalarına
bakabilirler.
Arap Dilinde İzâfet Kavramı, Çeşitleri Ve Türk Dilindeki Karşılığı 315
Turkish Studies
International PeriodicalFortheLanguages, LiteratureandHistoryofTurkishorTurkic
Volume 8/12 Fall 2013
b. İzâfet Çeşitleri
Arapçada lafzî ve mânevîizâfet olmak üzere iki çeĢit izâfet vardır:
b.a. Mânevîizâfet: Mânevîizâfet, muzâfın sıfat olmadığı, muzâfunileyhinde bu
muzâfınma‟mûlu olmadığı izâfet çeĢididir20. Diğer bir târifle, muzâfınma„mûlüneizâfe edilmiĢ bir
sıfat olmadığı izâfettir21. Buna izâfet-i mahza, ya da izâfet-i hakîkî denir22. Ġzâfet denilince akla bu
izâfet çeĢidi gelir23.
Mânevîizâfet, eğer muzâfunileyhma„rife ise ta„rîf, muzâfunileyh nekre ise tahsîsifâde
eder24.
Bu izâfetin gayesi, muzâfıma῾rife yapmak ya da onu tahsîs etmek gibi mânâ ile alâkalı
faydalar olduğu için buna mânevîizâfet denmiĢtir. Hakiki izâfet denmesinin sebebi ise
muzâfınmuzâfunileyhenisbet edilmesidir ki izâfetten kasıt budur25.
Mânevîizâfet kendi içinde dört kısma ayrılır. Bunlar Ģu Ģekilde sıralanabilir:
1. Zarfiyye: Bu izâfettemuzâfunileyhmuzâfa zarf olmuĢtur ve aralarına bir )ٙ (فharf-i ceri
takdir edilir26. ) (عزاب انمثشörneğinde olduğu gibi. Burada kabir azabı derken kastedilen()عزاب فٙ انمثش
yani kabirdeki azaptır27.
2. Beyâniyye: Bu izâfette)ٍ(يmânâsı kastedilir28. Muzâfunileyhmuzâfın cinsini ifâde eder29.
) (خاجى فعةGümüĢ yüzük örneğinde olduğu gibi30.
3. Lâmiyye: Bu izâfette ihtisas ve mülkiyet anlamı vardır31. Mânevîizâfet daha çok bu
anlamda kullanılır32. )ٔ (غلاو صٚذ, ٚذ عًشmisallerinde olduğu gibi33. Burada kastedilen elin Amr‟a,
çocuğun da Zeyd‟eâit oluĢudur.
4. Teşbîhiyye: Bu izâfette müĢebbeh bih müĢebbehe34izâfe edilir ve muzâf ile muzâfunileyh
arasına bir ) (كافharf-i ceri takdir edilir. Mesela ) (اَحرش نؤنؤ انذيط عهٙ ٔسد انخذٔدörneğinde „gözyaĢının
incileri‟ derken kastedilen „inci gibi gözyaĢları‟; „yanakların gülü‟ derken de „gül gibi
yanaklar‟dır35.
20ĠbnHiĢâm, ŞerhuKatru‟n-nedâ ve bellü‟s-sadâ, s. 282
21Ġbnü‟l-Hâcib,el-Kâfiye, Ġstanbul, Fazilet NeĢriyat, Ts. (Ġzhâr ve ʻAvâmil ile beraber) s. 42; Molla Câmî, el-Fevâidü‟zZiyâiyye, s. 188.
22
Hacı Mehmed Zihni, el-Muktedab, s. 273.
23
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 341.
24
Molla Câmî, el-Fevâidü‟z-Ziyâiyye, s. 188. ; Hacı Mehmed Zihni, el-Muktedab, s. 273.
25
el-Ğalâyînî, Câmiü‟d-durûsi‟l- „Arabiyye, s. 586.
26
el-Ğalâyînî, Câmiü‟d-durûsi‟l- „Arabiyye, s. 584.
27
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 343.
28ĠbnHiĢâm, ŞerhuKatru‟n-nedâ ve Bellü‟s-Sadâ, s. 283
29
el-Ğalâyînî, Câmiü‟d-durûsi‟l- „Arabiyye, s. 584.
30 Ġmam Birgivî, İzhâru‟l-esrâr, s. 62.
31
el-Ğalâyînî, Câmiü‟d-durûsi‟l- „Arabiyye, s. 584.
32 Ġmam Birgivî, İzhâru‟l-esrâr, s. 62.
33ĠbnHiĢâm, ŞerhuKatru‟n-nedâ, s. 283; Ġmam Birgivî, İzhâru‟l-esrâr, s. 62.
34
Belağatta teĢbih konusu için bkz. Ali el-Cârim, Mustafa Emin, el-Belâğatü‟l-vâdiha, 2005, s.27.
35
el-Ğalâyînî, Câmiü‟d-durûsi‟l- „Arabiyye, s. 585.
316 Mehmet Faruk ÇİFTÇİ
Turkish Studies
International PeriodicalFortheLanguages, LiteratureandHistoryofTurkishorTurkic
Volume 8/12 Fall 2013
b.b. Lafzîİzâfet:Muzâfınma„rifeliğini ya da tahsîsiniifâde etmeyen, sadece lafızda tahfîf için
yapılan izâfettir. Bu izâfettemuzâf ya ism-i fâil, ya mübâlağalıism-i fâil, ya ism-i mef῾ûl, ya da
sıfat-ı müĢebbehe olup bunların ya fâillerine ya da mef῾ûllerinemuzâf olmaları gerekir36.
ّ)(ضاستضٚذ, يعًٕس انذاس, حغٍ انٕجmisallerinde olduğu gibi37.
Ġzâfetin bu çeĢidinde, beĢ durumda muzâf olan kelimenin lâm-ı ta῾rîf alması söz konusudur.
Bunları kısaca aktaralım: 1. Muzâfınmüsennâ olması( )انعاستا صٚذ2. Muzâfın cem-î müzekker
olması ) ( انعاستٕ صٚذ3. Muzâfunileyhinlâm-ı ta῾rîfli olması( )انعاسب انشجم4. Muzâfunileyhinlâm-ı
ta῾rîfli isme muzâf olması ( ) انعاسب سأطِ انشجم5. Muzâfunileyhin, lâm-ı ta῾rîfli bir kelimeye râci
. 38تانشجم انعاسب غلايّ)يشست(zamire muzâf olması
II. Türk Dilinde Ad Tamlaması, Çeşitleri ve Arap Dilinde Bunların Karşılığı Olan
İzâfetler
Konuya girmeden önce Türkçe gramer kitaplarında Arapçadaki izâfete karĢılık gelen ad
tamlamaları hakkında genel bir bilgi verilecektir. Ancak burada Ģuna dikkat çekilmelidir ki
Osmanlı'nın son dönemlerinde yazılmıĢ olan Türkçe gramer kitaplarıyla Cumhuriyet'ten sonra
yazılan gramer kitapları arasında ĢaĢırtıcı derecede farklar vardır. Osmanlı'nın son döneminde
yazılmıĢ olan gramer kitaplarında îzahlar ve verilen terimler neredeyse tamamen Arapça iken,
günümüze yaklaĢtıkça yazılan eserlerde bu durum farklılık arz etmekte, hatta bazı ifâdeler
anlaĢılmamaktadır. Bu yüzden, bu kısımda her iki grubun terimleri, birbirini îzah eder tarzda
getirilecek ve böylece hem konu anlaĢılır kılınmıĢ hem de günümüzdeki kullanımlar gösterilmiĢ
olacaktır.
a.Türk Dilinde İzâfet Kavramı
“Bir ismin mânâsını tamamlamak için evveline başka bir kelime getirmeye"izâfet39denir. Bir
diğer târife göre izâfet: “Bir mânây-ı husûsîifâdesi için, bir ismi diğer isme rabt eylemektir”40.
Ahmet Cevat Emre ise izâfeti Ģöyle târif eder: “Bir ismin veya isim makamındaki bir kelimenin
mânâsınımukârin kelime veya kelimelerle tahsîs veya itmâm etmek keyfiyetidir”41.
Cumhuriyet sonrası ve özellikle de günümüze yakın tarihlerde yazılan gramer kitaplarına
baktığımız zaman yukarıda verdiğimiz tarzdaki târiflere rastlamıyoruz. Çünkü modern kaynaklarda
izâfet “ad durumları” ya da “ad takımı” baĢlıkları altında ve isimler bölümünde iĢlenmektedir42. Bu
eserlerde ad tamlamasının târifleri Ģöyledir: İki ya da daha çok adın bir araya gelerek
oluşturdukları kurallı birlikteliktir43. İki isim arasında iyelik ilgisi kurmak amacıyla oluşturulan
takımdır44.
36
el-Ğalâyînî, Câmiü‟d-durûsi‟l- „Arabiyye, s. 586.
37ĠbnHiĢâm, ŞerhuKatru‟n-nedâ, s. 284.
38ĠbnHiĢâm, ŞerhuKatru‟n-nedâ, s. 284.
39
Mithat Sadullah, Türkçe Yeni Sarf Ve Nahiv Dersleri, Hzr. Tuncer Gülensoy, Mustafa Fidan, Ankara, Türk Hava
Kurumu Basım Evi ĠĢletmeciliği, 2004, s. 51.
40
Ahmet Cevdet PaĢa, Tertib-i Cedid, Kavâid-i Osmânî, Hzr. Esra Karabacak, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları,
2007, s. 43.
41
Ahmet Cevat Emre, Türkçe Sarf ve Nahiv Eski Lisan-ı Osmani Sarf ve Nahiv, Hzr. Gülden Sağol, Ercan ġahin, Nurgül
Yıldız. Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2004, s. 118.
42
Bkz. Tahsin Banguoğlu, Türkçenin Grameri, Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1986, s. 331; Haydar Ediskun, Türk
Dilbilgisi, Ġstanbul, 6. Baskı, Remzi Kitapevi, 1999,s. 114; Nesrin Bayraktar, Yadigâr Ercan ve diğerleri, Türk Dili,
Ġstanbul, Atlas Yayın Denetim, 2005, s. 194.
43
Nesrin Bayraktar, Yadigâr Ercan, Türk Dili, s. 194.
44
Haydar Ediskun, Türk Dilbilgisi, s. 114.
Arap Dilinde İzâfet Kavramı, Çeşitleri Ve Türk Dilindeki Karşılığı 317
Turkish Studies
International PeriodicalFortheLanguages, LiteratureandHistoryofTurkishorTurkic
Volume 8/12 Fall 2013
Türkçede ad tamlamasında ikinci isim ana, birinci isim ise yardımcıdır. Bu yüzden bir ismin
anlamını çeĢitli anlam ilgileriyle tamamlamak istersek, o ismin baĢına yardımcı, tamamlayıcı bir
isim getiririz. „Evin kapısı‟ örneğinde ana öğe “kapı”, yardımcı öğe ise “ev”dir45. Burada hedef
evin değil kapının anlamını tamamlamaktır. Bu yüzden baĢına yardımcı olarak “ev” getirilmiĢtir.
„Pencere camı‟ örneğinde de ana unsur camdır. Pencere yardımcı unsur olarak camın mânâsını
tamamlamak üzere getirilmiĢtir.
Türkçede izâfetin isme nasıl bir anlam kattığını daha iyi anlayabilmek için Ģu detaylı örneği
buraya almakta fayda vardır: “ Ev kelimesi her ev için söylenen bir kelimedir. Bunun mânâsını
tamamlamak için başına bir kelime getiririz. „Nihat‟ın evi‟ deriz. O zaman ev kelimesinin
mânâsıumumilikten çıkmış olur, yani tahsîs ve itmâm edilmiş olur46.
Bu îzahlardan da anlaĢılacağı gibi ad tamlamalarında, birinci ada tamlayan, belirten47 ya da
katılan48, ikinci ada ise belirtilen, tamlanan ya da katkı alan denir.
Osmanlı‟nın son zamanlarında kaleme alınan eserlerde ise aynen Arapçada olduğu gibi
izâfette ilk isme muzâf, ikinciye de muzâfunileyh dendiğini görmekteyiz49.
b. Türkçede Ad Tamlamalarının Çeşitleri
Ad tamlamalarının çeĢitlerine girmeden önce Türkçede sıfat tamlaması denilen bir tamlama
çeĢidi olduğu, ancak bunun Arapçadaki izâfetle bağlantısının olmadığı ifade edilmelidir. Çünkü
sıfat tamlamaları Arapçada sıfat-mevsûf konusunda ele alınmaktadır. Nitekim klasik Türkçe
gramer kitapları sıfat tamlamasına “terkîb-i tavsîfî” demiĢler ve bunun sıfat ve mevsûftan
oluĢtuğunu söylemiĢlerdir50. Bununla birlikte Arapçadaki lafzîizâfete karĢılık gelen tamlamanın
sıfat tamlamasının bir çeĢidi olduğu kanaatindeyiz. Bu konu, ilgili bölümde gelecektir. ġimdi isim
tamlamalarının çeĢitleri îzah edilecektir:
b.a. Belirtili Ad Tamlaması:Tamlayanın ilgi durumu eki yani „ın‟ ve „nın‟ eklerini,
tamlananın da üçüncü tekil kişi iyelik ekini aldığı tamlamalara belirtili ad tamlaması denir51. Bir
baĢka tanım ise Ģöyledir: Belirtileni kesin biçimde bilinen tamlamalara belirtili tamlama denir.
Çünkü bu tamlamada belirtilenin ne olduğu konuşanlar tarafından kesin olarak bilinmektedir.
“Geçen günkü yağmurda „komşunun bahçesi‟ büyük zarar gördü” cümlesindeolduğu gibi52. Bu
izâfetlerde tamlayanın sonuna gelen ekler ismin durumuna göre değiĢiklik arz eder. Kapının zili,
öğrencilerden bazısı, suyun akıĢı53 gibi.
b.b. Belirtisiz Ad Tamlaması: Belirteni söz söyleyen ve dinleyence belirli olmayan ve
belirteni ile belirtileni arasında sürekli bir bağ bulunan takımdır. Belirten ek almaz, belirtilen ise
„i‟ ekini alır. Ancak bu ek, ses uyumuna göre değiĢir. “Ev duvarı” derken “ev” söyleyen ve
dinleyence bilinen bir ev değildir. Bir ev cinsidir. Ev ile duvar arasındaki bağlantı ise süreklidir.
45
Haydar Ediskun, Türk Dilbilgisi, s. 114
46
Mithat Sadullah, Türkçe Yeni Sarf ve Nahiv Dersleri, s. 51.
47
Haydar Ediskun, Türk Dilbilgisi, s. 114;
48
Tahsin Banguoğlu, Türkçenin Grameri, s. 331
49
Bkz. Ahmet Cevat Emre, Türkçe Sarf ve Nahiv Eski Lisan-ı Osmani Sarf ve Nahiv, s. 119; Mithat Sadullah, Türkçe Yeni
Sarf Ve Nahiv Dersleri, s. 52; Ahmet Cevdet PaĢa, Tertib-i Cedid, Kavâid-i Osmânî, s. 43.
50
Bkz. Ahmet Cevat Emre, Türkçe Sarf ve Nahiv Eski Lisan-ı Osmani Sarf ve Nahiv, s. 137; Ahmet Cevdet PaĢa, Tertib-i
Cedid, Kavâid-i Osmânî, s. 46.
51
Nesrin Bayraktar, Yadigâr Ercan, Türk Dili, s. 194.
52
Fuat Bozkurt, Türkiye Türkçesi, Ġstanbul, Cem Yayınevi, 1995, s. 142.
53
Haydar Ediskun, Türk Dilbilgisi, s. 115.
318 Mehmet Faruk ÇİFTÇİ
Turkish Studies
International PeriodicalFortheLanguages, LiteratureandHistoryofTurkishorTurkic
Volume 8/12 Fall 2013
Çünkü ev cins ismi olduğuna göre ve her evin de duvarı olduğuna göre bu bağ sürekli olarak
kalacaktır54. “Ütü fiĢi”, “çocuk Ģapkası” gibi terkipler de bunun misalleridir55.
b.c. Zincirleme Ad Tamlaması: Ya belirteni, ya da belirtileni ya da her ikisi de birer isim
takımı olan takımdır56. “Dil bilgisi kitabının kabı”, “okulun bahçe kapısı”, “Nuri‟nin kız kardeĢinin
sokak elbisesi” gibi. Ġlk örnekte “dilbilgisi kitabı” belirtisiz isim tamlaması olup aynı zamanda
belirten, “kabı” ise belirtilendir. Ġkinci örnekte ise “okulun” belirten, “bahçe kapısı” ise belirtisiz
isim tamlaması olup “okulun bahçe kapısı” terkibi içinde belirtilen konumundadır57.
b.d. Karma Tamlama: Başında yada ortasında sıfat bulunan ad tamlamalarına karma
tamlama denir58. “Mavi çocuk hırkası”, “devlet eski bakanı” gibi. Bu tür tamlamaların Arap dilinde
karĢılığı sıfat-mevsûf iliĢkisi içerisinde değerlendirilir. Zira (- لَ ٔصٚ ُ ش انذٔنةِ العات ُ كdevlet eski bakanı)
ifâdesinde “eski” anlamına gelen “”ال عاتكkelimesi “devlet bakanı” terkîbinin sıfatıdır.
III. Arap Dilindeki İzâfet Çeşitlerinin Türk Dilindeki Karşılıkları
a.Mânevîİzâfet ve Türkçedeki Karşılığı
Daha önce îzah edildiği gibi : “Mânevîizâfet, muzâfın sıfat olmadığı, muzâfunileyhinde bu
muzâfınmaʻmûlu olmadığı izâfet çeşididir”59. Türkçede bunlara karĢılık gelen kavram “ad
tamlaması”dır. Nitekim Arapça )(تاب انحذٚمةterkîbi, Türkçeye „bahçenin kapısı‟ diye tercüme edilir
ki „bahçenin kapısı‟ Türkçede bir ad tamlamasıdır60. Yalnız bu isimlendirmede Türkçede Ģöyle bir
farklılık söz konusudur: Arapçada muzâfunileyhinma῾rife olduğu durumlarda bu tür bir izâfetin
karĢılığı Türkçede belirtili isim tamlaması olmaktadır. Yukarıda verilen örnekte bahçe, konuĢanlar
tarafından mâlûm olan61 bir bahçe olduğu için buna Türkçede“belirtili isim tamlaması” denir. Eğer
muzâfunileyhma„rife değilse bu durumda böyle bir tamlamanın Türkçedeki karĢılığı “belirtisiz isim
tamlaması” olacaktır. ( ) يفحاح تٛثterkibi Türkçeye „ev anahtarı‟ olarak tercüme edilecektir ki ifâde
Türkçede “belirtisiz isim tamlaması”dır. Çünkü belirteni söz söyleyen ve dinleyence belirli
olmayan bir tamlamadır62.
ġimdi lafzîizâfetin çeĢitleri ve bunların karĢılıklarını ele alalım:
1. Zarfiyye: Bu izâfetin Türkçedeki karĢılığı, belirtenin belirtilenin yerini gösterdiği
tamlamadır. Türkçede bu tamlamanın özel bir ismi yoktur, ancak belirtisiz isim tamlamasının bir
çeĢididir. “Balkon sefası”, “meydan savaĢı”, “deniz gezintisi” misallerinde olduğu gibi63.
2. Beyâniyye: Bu izâfeteTürkçede karĢılık gelen izâfet belirtenin belirtilenin kaynağını ve
neden yapıldığını gösterdiği izâfettir ki bu da belirtisiz isim tamlamasının bir çeĢididir. “Çilek
reçeli”, “göl balığı”, “zeytinyağı”, “kuzu haĢlaması” gibi misaller bu türdendir64.
3. Lâmiyye: Bu izâfetin Türkçedeki karĢılığı bir nesnenin bir nesneyle gerçekten ya da
varsayım olarak ilgisi bulunduğunu gösteren tamlamadır. Bu tür tamlamalar belirtili isim
54
Haydar Ediskun, Türk Dilbilgisi, s. 115.
55
Nesrin Bayraktar, Yadigâr Ercan, Türk Dili, s. 196.
56
Haydar Ediskun, Türk Dilbilgisi, s. 123.
57
Haydar Ediskun, Türk Dilbilgisi, s. 123.
58
Nesrin Bayraktar, Yadigâr Ercan, Türk Dili, s. 197.
59ĠbnHiĢâm, ŞerhuKatru‟n-nedâ, s. 282
60
Bkz. Ahmet Cevat Emre, Türkçe Sarf ve Nahiv Eski Lisan-ı Osmani Sarf ve Nahiv, s. 119.
61
Haydar Ediskun, Türk Dilbilgisi, s. 114.
62
Haydar Ediskun, Türk Dilbilgisi, s. 115.
63
Haydar Ediskun, Türk Dilbilgisi, s. 118.
64
Tahsin Banguoğlu, Türkçenin Grameri, s. 334; Haydar Ediskun, Türk Dilbilgisi, s. 118.
Arap Dilinde İzâfet Kavramı, Çeşitleri Ve Türk Dilindeki Karşılığı 319
Turkish Studies
International PeriodicalFortheLanguages, LiteratureandHistoryofTurkishorTurkic
Volume 8/12 Fall 2013
tamlamasının bir çeĢididir. “Ahmet‟in kalemi”, “kitabın sahibi”, “çocuğun paltosu”, “geminin
direği”, “tilkinin postu”, “Çorum‟un leblebisi” gibi65.
4. Teşbîhiyye: Bu çeĢit izâfet ise Türkçede “parmak üzümü”, “ekmek ayvası”, “dil peyniri”
gibi belirtisiz isim tamlamalarıyla karĢılık bulur. Birinci örnekte üzümün parmak gibi olduğu ifâde
edilmekte, belirtilen belirtene66, yani muzâfunileyhmuzâfına benzetilmektedir.
Türkçede bir de bunun tam tersi vardır ki bunun örneği, “Ģüphe kurdu”, “laf yağmuru”,
“leylek katarı” gibi tamlamalardır67.
Arapçadaki mânevîizâfetin karĢılığı olarak Türkçede zincirleme isim tamlaması Ģeklinde
tâbir edilen “okulun kapısının rengi” gibi tamlamalar da gösterilebilir. ġu kadar var ki bu durum
Arapçada zaten kurulmuĢ olan bir izâfete bir kelimenin muzâf kılınmasıyla gerçekleĢecektir. Örnek
verecek olursak ( - تاب انًذسعةokulun kapısı) terkîbindemuzâf ( ,)تابmuzâfunileyh ise ()انًذسعة
kelimesidir. Bu terkîbin baĢına muzâf olarak (ٌٕ-نrenk) kelimesi izâfe edildiğinde )ِ(نلَ ْ ٕ ُ ٌ تابِ ان لَ ً ْ ذ لَ س لَ عة
“okulun kapısının rengi” Ģeklinde bir zincirleme isim tamlaması elde edilmektedir.
b.Lafzîİzâfet ve Türkçedeki Karşılığı
Lafzîizâfetin Türkçedeki karĢılığı bileĢik sıfatlardır. Kendi içinde gruplara ayrılan bu sıfatları
Ģöyle sıralayabiliriz:
1. Ġki isimden yapılmıĢ “kepçe kulak”, “gagaburun” gibi sıfatlar.
2. Belirtisiz isim tamlaması biçiminde yapılmıĢ “kahverengi”, “viĢneçürüğü”, “kuĢbaĢı” gibi
sıfatlar.
3. Bir isimle bir fiilimsiden yapılan “mirasyedi”, “haksever” gibi sıfatlar.
4. Ġki ya da daha çok sıfattan yapılmıĢ “senli benli”, “içli dıĢlı” gibi sıfatlar.
5. Kurallı bileĢik sıfat Ģeklinde yapılan “et kafalı”, “ikiyüzlü”, “içe kapanık”, “ağır baĢlı”
gibi sıfatlar68.
Bu tür sıfatlar, sıfat tamlaması Ģeklinde kullanıldıkları zaman aynen Arapçadaki lafzîizâfetin
gördüğü iĢlevi görmektedirler. “Tatlı dilli adam”, “kalın kafalı insan”, “eli açık adam”, “haktanır
kimse” gibi.
Sonuç
Her bir dilin kendine âit özel bir takım kurallarının, kullanımlarının ve istisnâlarının olduğu
su götürmez bir gerçektir. Dolayısıyla bir dile âit bir kavramın ya da kuralın tam anlamıyla
karĢılığını baĢka bir dilde bulabilmek neredeyse imkânsızdır. Ancak bu durum diller arasında hiçbir
benzerliğin bulunmadığı ve bir dili öğrenirken kiĢinin öz dilinden istifâde edemeyeceği anlamına
gelmez. Bunu özellikle Arapça öğrenmek isteyen ve anadili Türkçe olanlar için söylemek daha da
mâkuldür. Çünkü günümüz Türkçesinin temelini oluĢturan Osmanlı Türkçesi ve bu Türkçenin
grameri, özellikle de Osmanlı‟nın son döneminde yazılmıĢ gramer kitapları çerçevesinde
düĢünüldüğünde birbirine çok yakın görünmektedir. Zira kullanılan terkip ve terimler neredeyse
aynıdır. Ancak, özellikle yakın dönemlerde yazılmıĢ Türkçe gramer kitapları için aynı Ģeyi
söylemek mümkün değildir. Çünkü bu kaynaklarda “Öz Türkçe” kullanmak sâikiyle yeni terimlerin
türetildiği ve bunların iĢi daha da zorlaĢtırdığı görülmektedir.
65
Tahsin Banguoğlu, Türkçenin Grameri, s. 334; Haydar Ediskun, Türk Dilbilgisi, s. 118.
66
Haydar Ediskun, Türk Dilbilgisi, s. 119.
67
Haydar Ediskun, Türk Dilbilgisi, s. 119.
68
Haydar Ediskun, Türk Dilbilgisi, s. 153.
320 Mehmet Faruk ÇİFTÇİ
Turkish Studies
International PeriodicalFortheLanguages, LiteratureandHistoryofTurkishorTurkic
Volume 8/12 Fall 2013
Olaya bir de Arapça öğretiminde elde edilecek istifâde yönüyle bakacak olursak mukâyeseli
gramer çalıĢmalarının faydadan hâlî olmayacağı âĢikardır. Çünkü insanın düĢünme ve anlama
melekesi zihninde var olan alt yapıyla orantılı olarak artmakta ya da azalmaktadır. Bu noktada
öğrencilere zaten bilmedikleri bir dili o dilin terimleriyle anlatmaya çalıĢmak dil öğretiminde
yaĢanan sıkıntıları katlamaktan baĢka bir netice vermeyecektir. Dolayısıyla bir dili öğretme
pozisyonunda olanların evvelâ muhataplarının dilinde var olan gramer terimlerine vâkıf olmaları
gerekmektedir. Söz gelimi “mübtedâ-haber” konusu iĢlenirken ilk yapılması gereken Ģey
kanaatimizce bunların Türk dilinde “özne ve yüklem”e karĢılık geldiğini anlatmaktır.
Bu noktadan hareketle yaptığımız bu çalıĢma neticesinde ulaĢtığımız sonuçları Ģöyle
sıralayabiliriz:
1.Arap dilindeki isim tamlamalarında ilk gelen kelime olan muzâf, Türk dilindeki
tamlamalarda ikinci sırada gelen “tamlanan” öğesine, Arap dilindeki izâfette ikinci kelime olarak
gelen muzâfunileyh ise Türk dilinde ilk sırada gelen “tamlayan” öğesine karĢılık gelmektedir. Bu
farklılığı, Arap dilindeki mâneviizâfetlerin, iki kelime arasında mânâ itibariyle var olan, fakat lâfız
itibariyle hazfedilmiĢ bulunan harf-i cerler vâsıtasıyla kurulması, buna mukâbil Türkçede eklerin
kelimelerin baĢına değil sonuna eklenmesiyle izâh etmek mümkündür.
2.Arap dilindeki mânevîizâfetin karĢılığı Türk dilinde “belirtili” ya da “belirtisiz” ad
tamlamalarıdır.
3.Arap dilindeki lafzîizâfetin karĢılığı Türk dilinde “bileĢik sıfatlar”dır.
4.Türk dilinde, Arap dilinde varolanîrâb olgusu söz konusu olmadığı için izâfet konusu
Türkçe gramerinde çok daha basit ve açıktır.
5.Türkçe konuĢan bir kiĢinin Arapça bir izâfeti kurabilmesi için kendi dilindeki sıralamayı
tam tersine çevirmesi, yani ters bir mantık yürütmesi gerekecektir. Nitekim yeni Arapça öğrenen
bir kiĢiden “okulun kapısı” terkibini kurması istendiğinde genelde verdiği cevap “ -يذسعة انثاب
kapının okulu” Ģeklinde ters bir kurgu olmaktadır. Bu noktada, ilk etapta yapılacak alıĢtırmaların
ezbere değil yazılı olarak gerçekleĢtirilmesi bu melekenin kazanılmasında yardımcı olacaktır
kanaatindeyiz.
Netice itibariyle ülkemizde Arap dili ile uğraĢanların genelde dil, edebiyat ve gramerle ilgili
çalıĢmalara yönelmeleri sebebiyle69 sayıları azınlıkta kalan bu ve benzeri Arapça-Türkçe
mukâyeseli gramer çalıĢmalarının ve mukâyeseli ders takrirlerinin zamanla daha sistemli hâle gelip
öğrenciler üzerindeki olumlu tesirlerinin görüleceğini ümit ediyoruz.
69 Emrullah ĠĢler, “Karşıtsal Çözümleme ve Arapça Öğretimi”, Nüsha Dergisi, Yaz Dönemi Sayı 2, 2002, s. 134.
Arap Dilinde İzâfet Kavramı, Çeşitleri Ve Türk Dilindeki Karşılığı 321
Turkish Studies
International PeriodicalFortheLanguages, LiteratureandHistoryofTurkishorTurkic
Volume 8/12 Fall 2013
Mukâyeseliİzâfet Tablosu
Tamlama-
Ġzâfet
Arap Dili Türk Dili
Târifi Ġki isim arasında, aralarına
ikinci ismin ebediyen mecrûr
olmasına sebeb olan bir cer
harfi takdir edilmek suretiyle
yapılan bir nisbet…
Ġki ya da daha çok adın bir
araya gelerek oluĢturdukları
kurallı birliktelik…
Öğeleri تٛث أحًذ
انًعاف- انًعاف إنّٛ
Ahmed‟in Evi
Tamlayan - Tamlanan
ÇeĢitleri
Mânevîizâfet
ِس
حذٚمةُ ان لَ جا
دٍٛث
جذا ُ س ت
عزا ُ ب انمث ِ ش:Zarfiyye
)عزاب فٙ انمثش (
Beyâniyye:خاجى فعة
(خاجى يٍ فعة)
Lâmiyye: ()غلاو صٚذ
) (غلاو نضٚذ
TeĢbîhiyye: () نؤنؤ انذيط
)ديط كال نؤنؤ(
Ad Tamlaması
(Belirtili-Belirtisiz)
Belirtili Ad Tamlaması:
KomĢunun Bahçesi
Belirtisiz Ad Tamlaması:
Ev Duvarı
Kabrin Azabı
(Kabirdeki Azab)
GümüĢ Yüzük
(GümüĢten Yüzük)
Zeyd‟in Kölesi
(Zeyd‟eÂit Olan Köle)
GözyaĢının Ġncileri
(Ġnci Gibi GözyaĢı)
LafzîĠzâfet
حغ ُ ٍ انٕجّ
BileĢik sıfat
Güzel Yüzlü
KAYNAKÇA
Ahmet Cevat Emre, (2004); Türkçe Sarf ve Nahiv Eski Lisân-ı Osmânî Sarf ve Nahiv, (Hzr.
Gülden Sağol, Ercan ġahin, Nurgül Yıldız), Ankara; Türk Dil Kurumu Yayınları.
Ahmet Cevdet PaĢa, (2007); Tertîb-i Cedîd, Kavâid-i Osmânî,(Hzr. Esra Karabacak), Ankara; Türk
Dil Kurumu Yayınları.
322 Mehmet Faruk ÇİFTÇİ
Turkish Studies
International PeriodicalFortheLanguages, LiteratureandHistoryofTurkishorTurkic
Volume 8/12 Fall 2013
BANGUOĞLU, Tahsin, (1986); Türkçenin Grameri, Ankara; Türk Tarih Kurumu.
BAYRAKTAR, Nesrin,vd.,(2005);Türk Dili, Ġstanbul, Atlas Yayın Denetim.
BĠRGĠVÎ, (1988); Ġzhâru‟l-esrâr, (Hzr. Nevzat Yanık, SâdiÇöğenli), I. Baskı; Ankara; Y.y.
BOZKURT, Fuat, (1995); Türkiye Türkçesi, Ġstanbul; Cem Yayınevi.
CÂRĠM, Ali ve Mustafa Emin,(2005); el-Belâğatü‟l-vâdiha, Beyrut; Mektebetü‟l-Ġlmi‟l-hadîs.
CĠVELEK, Yakup,(2003);Arap Dilinde Ġ‟râb Olgusu, 1. Basım, Ankara; AraĢtırma Yayınları.
ÇÖRTÜ, M. Meral, (1998); Arapça Dilbilgisi Nahiv, Ġstanbul; Marmara Üniversitesi Ġlahiyat
Fakültesi Vakfı Yayınları.
EDĠSKUN, Haydar, (1999); Türk Dilbilgisi, 6. Baskı,Ġstanbul; Remzi Kitapevi.
ENBÂRÎ, KemalüddinEbulberekât, (1999);Esrâru‟n-nahv, Thk: BerekâtYûsuf, 1. Basım, Beyrut:
Dâru‟l-Erkam.
ĞALÂYÎNÎ, Mustafa,(2005);Câmiʻü‟d-durûsi‟l- „Arabiyye, Kahire;Daru‟l-Hadîs.
ĠBNÜ‟L- HÂCĠB, Cemaleddin Ebu Amr, (T.y); el- Kâfiye, Ġstanbul;Fazilet NeĢriyat.
ĠBN HĠġÂM, Cemaleddin el-Ensârî, (2003); ġerhuKatru‟n-nedâ ve bellü‟s-sadâ, Beyrut; elMektebetü‟l-Asriyye.
Ġbrâhim Mustafa, (1959); Ġhyâü‟n-nahv, Kâhire;Lecnetü‟t-te'lîfve‟t-terceme ve‟n-neĢr.
ĠġLER, Emrullah, (2002); “KarĢıtsal Çözümleme ve Arapça Öğretimi”, Nüsha Dergisi, Yaz
Dönemi, Sayı 2.
Mehmed Zihni Efendi, (2008); el-Müntekabve‟l-Muktedab (I-II), Ġstanbul; Marifet Yayınları.
MOLLA CÂMÎ, Abdurrahman b. Ahmed, (T.y);el-Fevâidü‟z-Ziyâiyye, Ġstanbul; Salah Bilici
Kitabevi.
Mithat Sadullah, (2004); Türkçe Yeni Sarf ve Nahiv Dersleri, (Hzr. Tuncer Gülensoy, Mustafa
Fidan), Ankara; Türk Hava Kurumu Basım Evi ĠĢletmeciliği.
ZEMAHġERÎ, EbulkâsımMahmud b. Ömer, (1990); el-Mufassal fî „ilmi‟l-luğa, 1. Basım, Beyrut;
DâruĠhyâi‟l-ulûm.

Konular