Haricî Gelenekte Nahvî ve Lügavî Tefsir -Tefsiru Kitabillahi’l-Aziz Örneği-

Haricî Gelenekte Nahvî ve Lügavî Tefsir
-Tefsiru Kitabillahi’l-Aziz Örneği-
Dr. Hatice Teber
Atıf / ©- Teber, H. (2014). Haricî Gelenekte Nahvî ve Lügavî Tefsir -Tefsiru Kitabillahi’l-Aziz
Örneği-, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 14 (1), 291-306.
Öz- İslâm’da tefsir hareketine hız veren amillerden biri, İslâm’ın birinci asrından itibaren gerek
dinî ve gerekse siyasî bir anlayışla ortaya çıkmaya başlayan fırkalardır. Haricîlik İslâm’da ilk
ortaya çıkan bir mezhep olma hüviyeti taşıdığından Kur’ân’ı kendi eğilimleri doğrultusunda
yorumlamışlardır. Biz bu çalışmamızda ilk dönem Haricî tefsir geleneğinin önde gelen bir temsilcisi olan Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî’ye (ö.280/893 civarı) ait Tefsîru Kitâbillâhi’l-Aziz örne-
ğinde nahvî ve lugavi tefsir anlayışını analiz edeceğiz.
Anahtar sözcükler- Haricî tefsir, lügavî tefsir, semantik
§§§
Giriş
Kur’ân’ın yorumlanmasında öznelliği doğuran temel sebeplerden biri, mezhep,
meşrep veya tasavvufî ekol farklılığıdır. İslâm tarihi boyunca siyasî, ekonomik, sosyal,
kültürel gelişmeler ve değişmeler İslâm toplumunda farklılaşmalara neden olmuştur.
İslâmiyet’in farklı siyasal, sosyo-kültürel, etnik şartlarda çeşitli yorumları ve uygulama
biçimleri ortaya çıkmıştır. Söz konusu bu farklılaşma, Kur’ân’ı anlamada etkili olmuş ve
tefsirine de yansımıştır. Çünkü Kur’ân, Müslümanların en güçlü ve tartışılmaz kaynağı
olduğundan her siyasal, sosyal ya da sufî düşünce akımı kendi düşüncesini O’na onaylatmaya çalışmıştır. Her düşünce akımı kendi görüş ve fikirlerini desteklemek amacıyla, öncelikle Kur’ân’a başvurmuş ve kendisini savunmak için en kuvvetli delili Kur’ân’da bulabile-
 Bu makale Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, el-Huvvârî’nin Tefsirinde Yorum Yöntemi, başlıklı tez
çalışmamızın İkinci Bölümü esas alınarak üretilmiştir. Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, el-Huvvârî’nin
hayatı, ilmi şahsiyeti ve Haricî tefsir geleneğindeki yeri hakkında geniş bilgi için bkz. Hatice Teber,
Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, el-Huvvârî’nin Tefsirinde Yorum Yöntemi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniv. Sos. Bil. Ens. Ankara 2004.
 MEB. Din Kült. ve Ah.Bil. Öğretmeni, Denizcilik Lisesi-Antalya, e-posta: haticeteber@yahoo.com
292 | Dr. Hatice TEBER
ceklerine inandıklarından dolayı onu kendilerini savunacak şekilde tefsir ve tevil etmişlerdir1.
Kur’ân’ın insan aklına verdiği özel önem, her insan veya gurubun kendi eğilimleri
doğrultusunda Kur’ân’a yaklaşmalarını da beraberinde getirmiştir2. Bunun bir sonucu olarak da her farklı düşüncenin temelleri Kur’ân’dan ayetlerle tesis edilmeye çalışılmıştır. Söz
konusu mezhebî farklılaşmalara aslında bizzat Kur’ân’ın kendi bünyesinden kaynaklanan
ve akla hitap eden üslubunun imkan verdiği söylenmelidir3.
İslâm’da tefsir hareketine hız veren amillerden biri ve belki de en önemlisi,
İslâm’ın birinci asrından itibaren gerek dinî ve gerekse siyasî bir anlayışla ortaya çıkmaya
başlayan fırkalardır. Fırkalar ortaya çıkarken kendi görüşlerini muhalif görüşler karşısında
temellendirmek için Kur’ân’dan deliller arayarak; ya Kur’ân ayetlerine bütüncül yaklaşımdan uzak bir şekilde yaklaşmışlar ya da bir takım ayetleri tevil ederek görüşlerine destek
aramışlardır. Onlar, Kur’ân’ı kendi fırkalarının dar kalıpları içerisinde anlamışlarr, bunun bir
sonucu olarak da diğer fırkaları görüşlerine muhalif olarak algılamışlardır4. Böylece Kur’ân
ayetleri hakkında birbirinden farklı yorumlar farklı tefsir geleneklerinin de oluşumunu beraberinde getirmiştir. Haricî, Şiî, Mu’tezîlî tefsir gelenekleri de bu anlayışla ortaya çıkmış,
tarihin derinliklerine kök salmış geleneklerdir. Ehl-i Sünnet’in bu sorumluluğu ise Allah
Rasulu (s.a.v.)’den miras kalan Kur’ân ve sünneti siyasî, sosyal veya yabancı kültürler
istikametinde veya alışılmışın dışında ele alan tefsir ve tevillerin nüfûzundan kurtarmaktır5.
Vahyin Hz. Peygamber’e gelişinin sonlanmasından itibaren müslümanların hayatla bağlarını o son ilahi mesajla kurma doğrultusundaki çabalarını belirleyen en önemli kaygı
Kur’ân’ı Allah kelamı olarak anlamak, mahiyetine ve bütünlüğüne uygun, doğru bir yorumunu yapmak olmuştur. İnsanların Kur’ân’ı anlama gayretlerindeki temel amaç, yüce
yaratıcının kullarından ne istediğini tam olarak kavrayabilmek, muradına ve rızasına mütenasip yaşayabilmenin yollarını öğrenebilmektir.
Kuşkusuz Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılmasında ve temel amaçlarının tespit edilmesinde her mezhebî ekol ve düşünce akımı kendi görüşlerini ifade ederek onu yorumlama
ve hayatına tatbik etme çabası içerisinde olmuştur. İslâm tarihi boyunca ortaya çıkan ve
yayılan İtikadî/kelâmî fırkalar; amelî/fıkhî mezhepler bu kurumsallaşmanın bir sonucu
olarak Kur’ân ve Sünneti yorumlama ve uygulama anlayışlarını oluşturmuşlardır. Kur’ân
1 Celal Kırca, “Mezhebî Tefsir Ekolünün Ortaya Çıkışı”, İslâmi Araştırmalar, (1987), S. 5, s.52.
2 Hasan Onat, “Mezheplerin İnanç Esaslarının Sistemleşmesinde Kur’ân’ın Rolü”, I. Kur’ân Sempozyumu Tebliğleri, Ankara 1994, s.426.
3 İsmail Cerrahoğlu, Kur’ân Tefsîrinin Doğuşu ve Buna Hız Veren Amiller, Ankara 1968, s.114.
4 İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, Ankara 1988, I, 303.
5 Abdülkâhir b. Tâhir b. Muhammed el-Bağdâdî, Mezhepler Arasındaki Farklar, Çev. E. Ruhi Fığlalı,
TDV. Yay., Ankara 1991, “Önsöz”, s. XVIII.
Haricî Gelenekte Nahvî ve Lügavî Tefsir | 293
sistematik olarak ardarda gelen bir bütünlük sergilemediği için parçacı yaklaşımlar sayesinde her türlü dini söylem Kur’ân’dan çıkarılabilmektedir6. Kısaca mezhebî tefsirler, insanların Kur’ân’a yaklaşımlarını kendi eğilimlerini Kur’ân’a onaylatabilmek doğrultusunda
ortaya çıkan bir tefsir hareketidir.
I. Haricî Tefsir Geleneği ve Tefsiru Kitabillahi’l-Aziz
Haricîlik, Ehl-i Sünnet, Şia ve Mutezile’nin yanısıra kaynaklarda görüş ve uygulamalarından en çok bahsedilen itikadî mezheplerden birisidir. İman-amel ilişkisi, büyük
günah-iman ilişkisi üzerinde ilk nazariyeyi Haricîler ortaya atmıştır. İlk Haricî gruplar, her
büyük günahın küfür olduğu, büyük günah işleyenin imanını kaybettiği ve ebedî cehennemde kalacağı görüşlerini benimseyerek imanı, farz kılınan bütün iyilikleri, kalple tastik ve
dille ikrar olarak benimsemişlerdir7. Onların bu inanç ve görüşleri tarihi kaynaklara girdiği
gibi kendilerinin kaydettikleri tefsir eserlerine de yansımıştır8.
Haricîler, Batınîlerin tam zıddına, kelime ve lafızların zahirine önem vermişler ve
zahiri anlama sımsıkı sarılmışlardır. Bu konuda da tavizsizdirler. Haricîler, Kuran ayetlerini
kendi prensipleri doğrultusunda tefsir etmişler ve bunda da başarılı olmuşlardır9. Haricîler
ilk zamanlar çöl arapları arasından ortaya çıkmışlardır10. Özellikle Temim kabilesine mensup idiler. Sayıca azdılar ve ayrıca yaşadıkları hayattan kaynaklanan cahil ve bilgisiz kişilerdi. Bu yüzden düşünceleri kıt, tasavvur güçleri zayıf ve tefsir gücünden yoksun kimseler
olduğu dile getirilse de söz sanatlarını bilen, şiirde üstünlükleri ve ilginç hutbeleri ile tebarüz etmiş oldukları kabul edilmektedir11. İlk ortaya çıkışlarından itibaren devamlı suretle
harplerle meşgul olmuşlar, dünyevîleşme yerine uzleti tercih etmişler12 ve bu sebeple de
6 Basra Kadısı olan Ubeydullah b. El-Hasan (ö.168), halkın kendi eğilimlerini Kur’ân’a onaylatmaları
konusunda şunları ifade etmiştir: Kur’ân’da ihtilafa delalet eden hususlar vardır. Kaderi reddedenler
doğru söylemişlerdir ve bu görüş için Kur’ân’da dayanak vardır. Cebriye’nin de dedikleri doğrudur.
Onların görüşleri için de bir asıl bulmak mümkündür. Her kim “zina eden mümindir” derse isabet ettiği
gibi her kim de “kafirdir” derse o da isabet etmiştir. Bir başkası da “ne mümindir ne de kafir, o yalnızca
fasıktır” derse, o da isabet etmiştir. “ne mümin, ne fasık; o münafıktır” derse doğru söylemiş olur.
Çünkü Kur’ân’da bütün bu manaların hepsine delalet eden bir şeyler bulmak mümkündür. Bkz. İbn
Kuteybe, Hadis Müdafaası, Çev. M. Hayri Kırbaşoğlu, İstanbul 1989, s. 118; Gökcen Kalkan, Cemaleddin el-Kasımî ve Tefsirdeki Metodu, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniv. Sos. Bil. Ens.
2007, s.107.
7 Ethem Ruhi Fığlalı, İbâdiye’nin Doğuşu ve Görüşleri, Ankara 1983, s.126, 131.
8 İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 303; Aynı Müellif, Tefsir Usûlu, Ankara 2008, s.296.
9 Celal Kırca, “Mezhebi Tefsir Ekolünün Ortaya Çıkışı”, s.57.
10 J. Wellhausen, İslamiyetin İlk Devrinde Dinî-Siyasî Muhalefet Partileri, (Çev. Fikret ışıltan), T.T.K.
Yay. Ankara 1996, s.12.
11 Ebu’l-Abbas el-Müberred, el-Kâmil fî’l-Edeb, thk. M. Ahmed Dali, Beyrut 1406/1986, III, 1077-1082.
12 İbnu'l-Eslr, el-Kâmil fî’t-Tarih, Beyrut, 1965, III,.410.
294 | Dr. Hatice TEBER
ilmi araştırma ve kitap yazmaya vakit bulamamışlar13 diğer mezhepler gibi tam ve mü-
kemmel tefsirler meydana getirememişlerdir. Onlardan bize ulaşabilen tefsirler, bazı ayetlerin izahlarından ve yaptıkları mücadelelerden ibarettir. Zehebi’nin verdiği bilgiye göre, bir
kısmı günümüze ulaşmamış olmakla birlikte İbadî gelenek içerisinde ortaya çıkan tefsirler
şunlardır:
1) Abdullah b. Rüstem el-Farisi’nin (h. III. asır), Tefsir,
2) Hûd b. Muhakkem El-Huvvârî, Tefsîru Kitabillâhi’l-Aziz.14
3) Asır alimlerinden Ebu Ya’kub Yusuf b. İbrahim el-Vercülani, (h.VI. asır), Tefsir.
4) Şeyh Muhammed b. Yusuf Itfiyyiş, Daiyu’l-Amel li yevmi’i-Emel.
5) Aynı müellife ait, Himyanu’z-Zad ila Dâri’l-Mead.
6) Şeyh Muhammed b. Yusuf Itfiyyiş’e ait olan Teysiru’t-Tefsir15.
İlk dönem tefsirleri genellikle rivayet tefsiri olarak telif edilmişlerdir. Ancak bu
eserlerin bir çoğunun müfessirlerin şahsi görüşlerini, fıkhî ve mezhebî anlayışlarını, dil,
nahiv ve edebî yönlerini aksettirmesinden dolayı dirayet tefsiri yönü de eksik değildir.
Harîcî tefsir geleneğinin ilk dönem temsilcisi konumunda yer alan Tefsîru Kitâbillâhi’l-Aziz,
hem bir rivayet tefsiri hem de telif edildiği dönemin ilmî, kelâmî ve edebi bütün özelliklerini
taşıyan bir Kur’ân tefsiridir.
Tarih boyunca İslâm düşüncesi içerisinde ortaya çıkan siyasî, itikadi mezheb
mensuplarının görüşlerini temsil eden eserleri, içinde doğup geliştikleri hadiselerden tecrid
edilerek ele alınmamalıdır16. Çünkü bu eserlerin yazarları kendi dönemlerinin kavramlarıyla, zihniyetiyle ve o günün bilimsel bakış açısıyla Kur’ân’a bakmakta ve yorumlarını yaparken de bir yönüyle dönemlerini ve geleneklerini tasvir etmektedir.
Kuzey Afrika’da tedvin devrinin ve İbadî tefsirlerin ilki sayılan Tefsîru Kitâbillâhi’lAziz’in müellifi Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî’nin h.III. asrın başında Rüstemiler zamanında
Haricîlerin İbadîyye kolunun ikinci imamı, İmam Eflah b. Abdu’l-Vahhab (208-258/823-871)
döneminde yaşadığı bilinmektedir17. Müellif eseri Tefsîru Kitabillahi’l-Aziz’i klasik usulde
13 Zehebi, et-Tefsir ve’l-Müfessirun, Kahire 1381/1961, II, 317.
14 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî,el-Huvvârî, Tefsîru Kitabillahi’l-Aziz, thk. Belhâc b. Said Şerîfî, Beyrut
1990, C.I-IV.
15 Zehebi, et-Tefsir ve’l-Müfessirun, II, 315.
16 Sabri Hizmetli, “İtikadî İslam Mezheplerinin Doğuşuna İctimaî Hadiselerin Tesiri Üzerine Bir Deneme”,
AÜİFD, c. XXVI, Ankara 1983, s.653.
17 Bkz. Eş-Şemmâhî, Kitâbü’s-Siyer, thk. Ahmed b. Said es-Siyâbî, Oman 1987, s.595; İbnü’s-Sağîr,
Ahbâru’l-Eimmeti’r-Rüstemiyyîn, Cezayir 1985; İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 495.
Haricî Gelenekte Nahvî ve Lügavî Tefsir | 295
yazmış, önce rivayetlere ardından da varsa kendisinin yorumlarına yer vermiştir. Kabul
ettiği ve eleştirmediği rivayetler için “zekere/zekerû”; aksine reddettiği veya en azından
güvenmediği rivayetler için de “kâle ba’duhum” ifadelerini kullanan Hûd, Rivayetleri İbn
Abbas (68/688), Said b. Müseyyib (91/709), Hasan Basrî (110/728), Mücahid (103/721),
Said b. Cübeyr (95/714) ve Abdullah b. Mesûd’un adlarını vererek ya da selef ifadesini
kullanarak nakleder. Görüşlerine baş vurduğu kişiler arasında Ebû Bekr18 ve Ömer yanında özellikle Hariciler için siyasi konularda tartışmalı isimler olan Osman19, Ali20 ve Aişe21
de yer alır. Bundan da öte Şi’a’nın beşinci imamı Muhammed b. Ali22 ve altıncı imam Ebû
Abdullah Cafer b. Muhammed es-Sâdık’dan da rivayetlerde bulunur23.
II. Lügavî-Nahvî Tefsir Hareketi ve Hûd b. Muhakkem
El-Huvvârî’nin Yorumu
İslâm tarihi boyunca nahivle ilgili çalışmalar h. II. Asırda önce Basra’da ardından
da Kûfe’de Kur’ân’ın nahiv yönü ile incelenmesi gayesi ile başlamış, sonraki asırlarda ise
hız kazanmıştır24. Kur’ân, yüce yaratıcının Kelâm sıfatının bir tecellisi olarak Arapça lisanı
üzere vahyedilmiştir. Allah insana diğer varlıklardan farklı olarak manalara sahip bu lafızları öğretmiş25 ve bu sayede insana meramını beyan edebilme yeteneği vermiştir26. Dil
insanların lafızlar aracılığı ile iletişim kurduğu bir araç olmasıyla beraber Allah’ın yarattığı,
insanlara onu öğrenme kaabiliyeti verdiği bir emanettir27. Allah’ın son ilahî mesajı Kuran-ı
Kerim bir sırlar kitabı değildir. O, insanlara hitap etmekte, açık bir dille onları hidayete
davet etmektedir28. Bu bakımdan onun bütün hükümlerinin her devirde çok iyi anlaşılması
gerekmektedir. İslâm’ın ilk dönemlerinde, Hz. Peygambere, Kur’ân tefsiri hususunda fazla
soru sorulmaması Onun anlaşılır olmasını gösterir. İslâmiyet’in doğuşu esnasında, Onun
en büyük düşmanı olan müşrikler, Kuran’ı işittiklerinde, onun kıssaları ve mahiyeti hakkın-
18 Hûd b. Muhakem,Tefsîru Kitabillâhi’l-Azîz, IV, 81.
19 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî,a.g.e., I, 464, 468, 504; II,18; III, 166, 173.
20 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî,a.g.e., I78, 132,355; II, 120; III, 160; IV, 471.
21 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî,a.g.e., I, 146, 176, 510; II, 304; IV, 453, 471.
22 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî,a.g.e., IV, 465.
23 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî,a.g.e., III, 110.
24 İbn Nedim, Muhammed, el-Fihrist, Kahire, trz. S.66; Ebû’t-Tayyib el-Lügavî, Abülvahid b. Ali elHalebî, Merâtibu’n-NahviyyÎn, thk. Mahammed Ebû’l-Fadl ibrahim, Kahire, trz. s. 24.
25 Bakara, 31.
26 Rahman, 3.
27 El-Câhız, el-Beyân ve’t-Tebyîn, thk. Abdusselâm M. Harun, Mısır 1395, III, 290.
28 Nahl, 103; Şuarâ, 195;
296 | Dr. Hatice TEBER
da çeşitli şeyler söylemişler, fakat hiçbiri bunun manasını anlayamadık dememişdir 29.
Sahabenin kendileri için müphem olan kelimeleri, Hz. Peygambere sorduklarını biliyoruz.
Zaman ilerledikçe, bu müphemler çoğalmış bunların açıklanması çabası da artarak devam
etmiştir. Şunu da unutmamalıyız ki, kelimelerin müphem oluşu, onların açık olmadığını
göstermez. Çünkü bir kimse için kapalı (müphem) olan şey, farklı zamanlarda farklı kişiler
için açık olabilir.
Bu konuda Harîcî gelenekden gelen Hûd b. Muhakkem genelde kelime yada kelimelerin birleşmesinden meydana gelen terkibin manasını anlamaya çalışmıştır. Hûd’un
tefsirinin kaynakları itibariyle dayandığı Yahya b. Sallâm’ın tefsirinde de lugavi kaynaklara
önem verilmiş, kelimelerin müfred manaları, ayetin bütün manasını izah edecek şekilde
kullanılmıştır30. Çünkü o, Arap dilinin oluştuğu Kûfe ve Basra şehirlerinde uzun müddet
bulunmuş, dilbilgisi yönünden kendisini yetiştirmiştir I.ve II.asırda Basra ve Kûfe’deki Arap
dili üzerendeki faaliyetler, tamamen Kuran ve Sünnetin anlaşılmasına yöneliktir.
Tefsîru Kitabillahi’l-Azîz’in temel kayanağı sayılan Yahya b.Sellâm (ö.200/815)’ın
tefsiri de h.III.asrın başlarında, İslâmî Afrika’da şöhreti yayılmış, sesini duyurmuş, yeni ve
tam olan bir Kuran tefsiri idi.Yahya’nın Basralı oluşu, Kayrevan’a yerleşmesi, tefsirine
insanlar tarafından daha fazla rağbet edilmesini sağlamıştır. Bu tefsirin ilmi bir kıymet ifade
etmesi, İslâmî ilim odaklarından biri olan Basra’ya mensup oluşundandır. Onda sahabe ve
tabiilerden olan Basra alimlerinin rivayetlerinin çokluğu dikkat çekmektedir. Örneğin: Enes
b. Malik, İmran b. Hüseyn, el-Hasan el-Basri, Katade ve Kelbi gibi alimlerin yanında Cabir
b. Zeyd, Ebu Ubeyde Muslim b. Ebi Kureyme gibi isimler yer almaktadır. Yahya gençlik
yıllarını, İslâm ilimlerinin geliştiği bölgelerde yaşamış, Kur’ân, hadis, lugat ve edebî ilimlerde tecrübe sahibi olmuştur. Bu sebepten Kur’ân ve sünneti ilk kaynaklarından almış, ilmini
tefsirine yansıtmaya çalışmıştır. Yahyâ, Hûd’un hocası olduğuna göre, müfessirimiz de
onun tesiri altında kalarak hem kendi mezhebi görüşlerini, hem de Irak ekolünün lugat ve
nahiv görüşlerini nakletmiştir31.
a) Arap Dili Semantiği ve Müphem Kelimeler
Kur’ân-ı Kerîm’in inzalinin tamamlanıp hz. Peygamber’in vefatından ve İslâm’ın
ilk asırlarından sonra sosyal, siyasî, kültürel, felsefî vb. alanlarda İslâm dünyasındaki de-
ğişmelerin de etkisiyle Kur’ân ilimleri hem çeşit hem de hacim itibariyle büyümüş ve bu
konuda yazılan müstakil eserler de artmıştır. Mübhemâtu’l-Kur’ân ile ilgili bilgiler de bu
eserlerde yerini almıştır. Mübhemâtu’l-Kur’ân İlmi ile ilgili ilk müstakil eser, h. VI. Asırda
29 Fussilet, 44.
30 Bkz. İsmail Cerrahoğlu, Yahyâ ibn Sallam ve Tefsirdeki Metodu, Ankara Üniv. Yay. 1970.
31 Bkz. Hatice Teber, Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî,el-Huvvârî’nin Tefsirinde Yorum Yöntemi, s.113-
124.
Haricî Gelenekte Nahvî ve Lügavî Tefsir | 297
Süheylî (ö.581) tarafından telif edilmeş olsa da bu ilmin konu edindiği hususlarla ilgili bilgiler, başlangıçtan itibaren Kur’ân tefsirlerinde yer almıştır32.
Kur’ân’da kendisinden ne kastedildiği kesin olarak tayin edilmemiş olan kelimeler
yani müphemlerin anlamlarını araştırmayı konu eden Mübhemâtu’l-Kur’ân İlmi’nin amacı,
sadece müphem sayılan kelimelerin medlullerinin ortaya konmasıdır. Amaç, şahıs, grup,
eşya ve hayvan isimlerinin belirlenmesi, coğrafî bölge adlarının tespiti, sayı ve miktarla ilgili
belirsizliklerin giderilmesidir33. Hûd’un lugat ve nahiv ilimlerinde takip ettiği yolu, eserinden
alacağımız örneklerle göstermeye çalışalım.
İsra suresinin 109. “...ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar (Kuran okumak) onların
saygısını artırır.” ayetindeki خشوعاkelimesine bir delil getirmeksizin verdiği anlam Arap dili
lugatlarının verdiği manadan pek uzaklaşmamaktadır. Hûd kalpte sabit olan korku diye
manalandırdığı خشوعkelimesini, Yahya’nın görüşü olarak kabul etmektedir.34
Nahl suresinin 72. “..ve sizi temiz gıdalarla rızıklandırdı. Onlar hala bâtıla inanıp,
Allah’ın nimetlerine nankörlük mü ediyorlar?” ayetinde istifhamın delalet ettiği umumi mana
verildikten sonra, Hûd الباطلkelimesinin “iblis” anlamına geldiğini ifade etmektedir. Bu
kelimenin manası, Arap dilinde “hâk” kelimesinin zıddı olarak anlaşılsa da, hakka muhalefet etmede önder olan iblise de ıtlak edilebilir35.
Yine Nahl suresinin 120. “İbrahim Allah’ı birleyerek Ona itaat eden bir ümmet
idi...” ayetindeki قانتاve حنيفا ,مطيعاkelimelerinin manası Arap diline uygun gelecek şekilde
verilmiştir. Lugatler “kunût” için, taât, tûlu kıyam, sukût, huşu, dua manalarını vermişlerdir36
Bu kelimenin manasının mûti ve itaat olduğu üzerinde, müfessirler hemen hemen ittifak
halindedirler. “hanîf” kelimesine verdiği mana, bu kelimenin delalet ettiği geniş anlamın
içerisine girer Müslüman alimlerin bu kelimeye verdikleri çeşitli manalar, birbiriyle tezat
değil, aksine birbirine çok yakın, hatta birbirini tamamlar mahiyettedir37.
İsra suresinin 81. “...zaten batıl yok olmaya mahkumdur.” ayetindeki زهوقاkelimesine gidici manasını vermektedir38.
32 Halis Albayrak, “Mübhemâtu’l-Kur’ân İlmi ve Kur’ân Tefsirindeki Yeri”, AÜİFD, S. 32, Ankara 1992, s.
155-156; Hatice Teber, Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî,el-Huvvârî’nin Tefsirinde Yorum Yöntemi,
s.115.
33 Albayrak, a.g. m., s.162.
34 Yahyâ b. Sallâm, Tefsir-i İbn-i Sallam v. 14a; Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., II, 447.
35 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., II, .379.
36 İbn-i Manzûr, Lisanu’l Arab, II,74.
37 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., II, 394
38 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., II, 438
298 | Dr. Hatice TEBER
Ra’d suresinin 3. “Odur ki arzı uzattı, orada sabit dağlar ve ırmaklar varetti...”
ayetindeki مد الارضibaresini بسطهاile izah ettikten sonra, bu kelimeyi açıklayan başka bir
kelimeyi de zikrederek, her üç kelimenin de aynı anlamda olduğunu göstermek ister39.
Tevbe suresinin 82. “Artık kazanmakta olduklarının cezası olarak az gülsünler,
çok ağlasınlar” ayetinin siyak ve sibâkına bakarak, ayete muhatap olan kimselerin münafıklar olduğunu söylemektedir. Bu ayetin manasının umumi olarak bütün insanları kapsadı-
ğını söyleyenler olduğu gibi, münafık ve kafirlere de tahsis edilebileceğini, Hûd’un ve Yahya’nın da bu görüşe sahip olduğu anlaşılmaktadır40.
Hûd b. Muhakkem, TâHâ suresinin 38. “..Annene vahyedileni vahyetmiştik” ayetindeki “vahiy” kelimesinin peygamberlere gelen vahiyle aynı olmadığını belirtir. Annesine
vahyedilen şeyin, kalbe atılan bir ilham olduğunu söyler. Buradan da anlaşılıyor ki müfessirimiz, bir kelimenin birden fazla manaya gelebileceği üzerinde durmaktadır41.
Yusuf suresinin 110 “..işte o zaman onlara yardımımız geldi...”ayetinde نصرناkelimesine عذابناanlamı vermektedir42.
Yasin suresinin 29. ayetindeki صيحةkelimesini العذابile43 61.ayetindeki هذا صراط
مستقيمi هذا دين مستقيمşeklinde açıklamaktadır44.
El-En’am suresinin 50. “...De ki: körle, gören bir olur mu? Düşünmüyor musunuz?” ayetinde Hûd, cümlenin delalet ettiği manayı belirtir. Görenle görmeyenin durumunu,
müminle kafirin durumuna benzeterek, hiç bunlar bir olabilirler mi? Demek suretiyle cümlenin istifhamiye olduğunu belirtmek ister45.
Kehf suresinin 1. ayetinde ki takdim üzerinde durur ve onun normal şeklini bize
gösterir46.
Fussilet suresinin 37. “Gece ve gündüz, güneş ve ay Onun ayetlerindendir. Eğer
Allah’a ibadet etmek istiyorsanız, güneşe de, aya da secde etmeyin. Onları yaratan Allah’a
secde edin. ” ayetindeki onları yaratan خلقهنkullanıldı da neden خلقهمkullanılmadı sorusunu sorar. Eğer o, ayet kelimesine dönmeseydi خلقهمşeklinde olurdu. Zira müzekker ve
müennes bir araya geldiklerinde, müzekker ona galip gelir demektedir. Gece ve gündüz
39 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., II, 293.
40 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., II, 158.
41 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., III, 37.
42 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., II, 291.
43 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., III, 430.
44 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., III, 438.
45 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., I, 527.
46 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., II, 450.
Haricî Gelenekte Nahvî ve Lügavî Tefsir | 299
ikisi de müzekkerdir. Güneş müennes, ay müzekkerdir, diyerek bu esasa göre ibarenin
خلقهمolması gerekirdi. Demek ki خلقهنlafzı, baştaki ayet kelimesine ait olduğu için müennes şekilde kullanılmıştır47.
Fetih suresinin 16. “Bedevilerden (seferden) geri kalmışlara de ki: siz yakında
çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağrılacaksınız. Onlarla teslim oluncaya kadar
savaşacaksınız. Eğer emre itaat ederseniz Allah size güzel bir mükafat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi, yine dönecek olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır.” ayetinin tefsirinde, onların mücadele edecekleri kavmin Hasan Basri’ye göre, İranlılar; Mücahide göre
İranlı ve Rumlar olarak belirlenirken, bazıları onların Yemameliler ve Hevazinliler olduğunu
söylemektedirler. Ayetin sonundaki, “..yine dönecek olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır.”
İbaresini de el-Kelbi’den naklen, Hudeybiye günü olarak nakleder48.
b) Asılları Arapça Olmayan Kelimelerin Tefsiri
Hûd, tefsirinde asılları Arapça olmayan kelimeleri, yani tefsir usûlündeki “Garibu’lKuran” meselesini ele almış, bu konuyu yeri geldikçe işlemeye çalışmıştır.
Mesela İsra suresinin 35. “Ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam yapın, doğru terazi ile
tartın..” ayetindeki القسطاسkelimesinin, العدل بالروميةşeklinde lugat manasını verdikten
sonra, kelimenin aslının Rumcadan geldiğini işaret etmektedir. Yine, eş-Şuara suresinin
182. ayetinde geçen aynı kelimeyi aynı ifadeleri kullanarak açıklamaktadır. Lugatlerde bu
kelimenin mizan veya mizan’ul-adl olduğu söylenirse de, kelimenin aslının nereden geldi-
ğine işaret edilmez49. Fakat Fıkhu’l-Lugaya ait eserlerde 50 onun aslının Rumca olduğu
kaydedilir51.
el-Kehf suresinin 31. “..ince dibadan, kalın dibadan yeşil elbiseler giyerek koltuklar üzerine yaslanırlar..” ayetinde müfessirimiz, سندسve استبرقın ne şekilde imal edildiklerini anlattıktan sonra, Kûfelilerden bazılarının “istabrak” kelimesinin Farsça “istebrah” kelimesinden gelmiş olduğunu söyler. Lugatlerde bu kelimenin manasını bildirdikten sonra,
aslının Farsça olduğu kaydedilir. Hemen hemen bütün kaynaklar kelimenin aslının Farsça
47 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., IV, 84.
48 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., IV, 175.
49 Cevherî,a.g.e.; I, 961; İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, VI, 176; İbn Müsenna, Mecazu’l-Kuran, II, 90.
50 Seâ’lebi, Fıkhu’l-Luga, s.199; Suyûti, el-Muzhir, I, 267; Sicistâni, Garibu’l-Kurân, s.200; R. Dozy,
Dictionnaires Arebes, II, 344; A.Jeffery, The Foreign Vocabulary of the Quran, s.238.
51 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e, II, 419; III, 239.
300 | Dr. Hatice TEBER
olduğu hususunda hemfikirdirler52. Yalnız istabrak kelimesinin Farsça anlamının “istebreh”,
“istikrah”, ”istibrak” gibi kelimelerden gelmiş olması üzerinde değişik görüşlere sahiptirler53.
Meryem suresinin 24. “Altından ona şöyle seslendi, Üzülme Rabb’in alt tarafında
bir su arkı var etti.” ayetindeki سرياkelimesinin manasını verdikten sonra bu kelimenin
aslının Süryanice olduğunu söyler. Lugatler54 السريkelimesinin, küçük nehir, hurmaları
sulamak için aralarından akıtılan su veya suyu sevketmek için kazılan ark manalarına
geldiğini söylemektedir55.
Yine Hûd,Tâhâ suresinin ilk ayetindeki طهlafzına verilen manayı zikrettikten sonra, kelimenin aslının Nebatice olduğunu belirtmektedir. Bu kelimenin aslının Süryanice
olduğunu söyleyenlerde vardır. Bu iki görüşe ilave olarak طهlafzının el-Leys56 tarafından
Habeşçe يا رجلmanası verildiğini görüyoruz57.
Mü’minun suresinin 11. “Onlar Firdevs’e varis olacaklar, orada ebedi kalacaklardır.” ayetindeki الفردوسkelimesinin, cennetin isimlerinden biri olduğunu ve bu kelimenin
kaynağının Rumca’dan geldiğini işaret etmektedir58.
Kelime aslen Rumca olsa da, Araplar arasında bilinmekte idi, şeklinde ibareler
vardır. es-Seâ’lebi 59 ve es-Suyûti60 kelimenin aslının Rumca olduğunu ve “bostan” manasına geldiğini söylerler61.
Nûr suresinin 35. ayetindeki المشكاةkelimesini الكوة البيتdemek suretiyle, bu kelimenin duvar içerisinde lamba veya mum konulan yer olduğunu ve bu kelimenin Habeş-
çe’den geldiğini kaydetmektedir62.
Hûd, Müzemmil suresinin 6.ayetinde ناشئةkelimesinin izahını ve onun aslının
Habeş dilinden gelmiş olduğunu ve kelimenin Arap dilindeki kullanışları üzerinde durur63.
52 Suyûti, el-Muzhir fî Ulûmi’l-Luga, Mısır, I, 266; İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, X, 5; el-Ezheri, , Kahire
1967, s.565; A.Jeffery, The Foreign Vocabulary of the Quran, s.58-59.
53 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., II, 461.
54 Cevherî, es-Sıhah, VI, 2375; Zebidî, Tâcu’l-Arus, X., 173-174.
55 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., III, 11.
56 İbn-i Manzur, a.g.e, .XIII, 512.
57 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., III, 32.
58 İbn-i Manzur, a.g.e., VI, 163.
59 Seâ’lebî, Fıkhu’l-Luga, Mısır, 1317, s.199.
60 Suyûtî, el-Muzhir, I, 276.
61 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., III, 131.
62 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., III., 180.
63 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., IV, 429.
Haricî Gelenekte Nahvî ve Lügavî Tefsir | 301
Yukarıda zikrettiğimiz lugavi ve nahvi örnekler Hûd’un tefsirinin her sayfasında
rastlanılacak kadar çoktur. Müfessir Hûd, ayet içerisinde müphem olan kelimenin manasını
bazen müstakil olarak, bazen de kelimenin manasını verdikten sonra, buna ait delilleri
sunmaktadır. Kelimenin manası hakkında, birkaç şahıstan gelen rivayetleri bir araya toplamakta ,bazen de bu rivayetlerden birini tercih etmektedir. İfadelerden anlaşıldığına göre,
Hûd, Kuran’da asılları Arapça olmayan bazı kelimelerin bulunduğuna inanmaktadır. Yine
onun mühim yönlerinden biri, bazı kelime ve terkiplerin, Arap dilinde kullanıldığını ifade
etmesi, kelime ve terkiplerin izahını yapan eski müfessirlerin görüşlerini sık sık izah etmesidir.
Burada şu önemli noktayı açıklamak uygun olacaktır. Kur’ân’da Arap dilinden
başka bir dilin bulunup bulunmadığı hususunda, İslâm alimleri arasında görüş ayrılıkları
meydana gelmiştir. Bazıları “Böylece onu Arapça bir Kuran olarak indirdik..”64 ve “Düşünesiniz diye onu Arapça bir Kuran olarak indirdik..”65 ayetlerine dayanarak onda Arap dilinden
başka bir dilin olmadığını söylemişler, bazıları ise Kur’ân’da Arap dilinden başka dillerden
alınmış kelimelerin bulunduğunu iddia etmişlerdir. Çeşitli yollarla bu iki fikri uzlaştırmak
isteyenler de az değildir. Mesela bunlardan Ebu Ubeyde, dildeki bir lafzın diğer dildeki
lafza benzer olması fikrini savunur. “İstibrak” ve “istibrah” kelimelerinin Arapça ve Fars-
ça’da aynı anlama gelmiş olmalarını örnek olarak verir66. Dillerin aslının bir olduğu, bundan
dolayı bazı kelimelerin arasında benzerlikler bulunmasının tabii olduğu söylenir .Bu iki fikri
uzlaştırmaya çalışanlar arasında Ebu Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm’ı da görürüz. O, “Yabancı
olduğu söylenen kelimeler aslında yabancıdır. Şunu da unutmamak gerekir ki, Araplar
arasına giren yabancı kelimeler, Arap dili bünyesine göre şekil değiştirmiş ve Arap diline
mâl edilmiştir.Bu gibi kelimelere yabancıdır demek de doğrudur, Arapça’dır demek de
doğrudur.”67 şeklinde bir fikir ileri sürmektedir. Bu konuda gayret gösterenlerden biri olan
el-Cevâliki de yabancı kelimeler için “Onlar asıl itibariyle yabancıdır, fakat hali hazırda
Arapçadır.”68 demek suretiyle, bu iki zıt fikri uzlaştırmaya çalışmaktadır. Müfessirimiz Hûd
b. Muhakkem el-Huvvârî’nin de eserinde, bazı kelimelerin aslının yabancı dillerden gelmiş
olduğunu söylemesi veya nakletmesi, onun telifçi gruptan olduğunu gösterir69.
64 Taha, 20/113.
65 Yûsuf, 12/2.
66 Suyûtî, el-Muzhir,I.266-267.
67 Suyûtî, a.g.e., I, 269.
68 Suyûtî, a.g.e., I, 269.
69 Daha fazla örnek için bkz. Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., I.41, 100, 103, 109, 111, 154, 470,
477, 529, 539; II, 65, 291, 423, 484, III, 33, 34, 35, 140, 150, 177, 348, 438, 442, 450, 451; IV, 60, 93,
146, 200, 392, 424.
302 | Dr. Hatice TEBER
c) Delil ve Nakillere İstinad
Müfessir Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, asılları Arapça olmayan kelimelerin tefsir
ve tevillerini yaparken bazı nakillere başvurmuştur. O söz konusu nakilleri kendi görüşüne
delil olarak getirmiş bunu da yer yer Kur’ân’ın ayetlerinden faydalanarak yapmıştır. Örne-
ğin, Nahl suresinin 80. “..ve yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar
(kullanacağınız) giyilecek, döşenecek eşya ve geçimlik yaptı” ayetini tefsir ederken Hûd,
الاثاثkelimesi hakkında çeşitli şahısların fikirlerini söyledikten sonra, onların aynı manaya
geldiği neticesine ulaşıyor. Lugatlarda bu kelime, mal, metanın hepsine ve ev eşyaları
anlamına gelmektedir70. Yine aynı surenin 79.ayetinde geçen في جو السماءlafzının arapça
bir terkip olduğunu delillerle sunmaya çalışır71.
Kehf suresinin 8. ayetindeki صعيدا جرزاlafzının harap olmuş anlamına geldiğini
söyler. Bazıları جرزkelimesinin ağaç ve nebatın yetişmediği yer olduğunu söylerler. Mü-
cahit ise bu kelimeye her şeyden hali olan şey anlamını vermektedir. Hûd جرزkelimesinin
bu manalara geldiğini ispat etmek için Secde suresinin 27. “kupkuru yerlere suyu ulaştırdı-
ğımızı...görmediler mi?” ayetini delil getirerek kelimenin bu manaya uygunluğunu göstermeye çalışır. Halbuki جرزkelimesi lugatte, yağmurun yağmaması sebebi ile bitkilerin
harap olması anlamına gelir72. Hûd’un verdiği mana da bunun dışında değildir73.
Kehf suresinin 40. “Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir. Senin
bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de bağ kapkara bir toprak haline gelir.” ayetindeki
فتصبح صعيدا زلقاlafzına da bitki olmayan, hiçbir bitkinin yetişemeyeceği anlamını verir. Bu
anlam lugat anlamına uygundur. Zira الزلقlugatta üzerinde hiçbir şey yetişmeyen araziye
denmektedir74. Bazıları, bir yerde hiçbir şey bırakılmamak suretiyle, mahsülün toplanması
manasını da verir. Ebu Ubeyde ise kelimeye, ayağın tutunamadığı kaygan bir yer olarak
manalandırmaktadır75.
Hûd, Mü’minun suresinin 74. “Ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.” ayetinin tefsirinde الناكبونkelimesinin bazı müfessirlere göre manalarını vermekte
ve bunların aynı manaya geldiğini söyleyerek, hiçbirini tercih etmemektedir. Bu bakımdan
Hûd’un tefsiri, bazen mana zenginliklerini içermektedir76.
70 Cevherî, es-Sıhah, I,272; İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, II, 110; İbn Müsennâ, Mecazu’l Kuran, I, 365.
71 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., II, 380-381.
72 Cevherî, a.g.e., II, 763-764.
73 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., II, 451.
74 Cevheri, es-Sıhah, IV, 1491.
75 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., II, 464.
76 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., III, 146.
Haricî Gelenekte Nahvî ve Lügavî Tefsir | 303
Hûd,Yasin suresinin 29. “sadece korkunç bir ses oldu..” ayetindeki الصيحةkelimesi hakkında kendi görüşünü vermeden, doğrudan el-Hasan el-Basri’nin bu kelimeye
“azap” manası verdiğini zikreder.
Ahzap suresinin 1. “Ey peygamber, Allah’tan kork; kafirlere ve münafıklara itaat
etme..” ayetini açıklarken والمنافقينibaresindeki “ ”وharfinin atıf olduğunu ve kendinden
sonra gelen terkibin matuf olduğu yeri ve münafığın ne zaman bu sıfattan kurtulup ona
itaat edilebileceğini izah ettikten sonra, bu izah esnasında kullandığı وليجةkelimesinin
manasını izah etmeyi unutmaz77.
Yine es-Saffat suresinin 11. “..Biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık.”
ayetinde Hûd, müfessirlerin لازبkelimesinin izahı hakkında vermiş oldukları manaları
lugavî yönden, bu kelimenin muradifi olan başka kelimelerle açıklar. Burada tercihten
ziyade, müfessirlerin sözlerini açıklamaktadır. Hûd’un, bu kelimelerin aynı manada oldu-
ğunu söylemesi Arap diline muhalif değildir. Çünkü lugatlarda da bu kelimeler aynı manalarda kullanılmaktadır78.
Kur’ân tefsiri faaliyeti gelişirken filologlar ve müfessirler Kur’ân’ın garip kelimelerini ve kaide dışında kalan nahiv meselelerini kelimenin veya terkibin manasını daha açık
bir şekilde izah etmek için eski Arap şiirine de başvurarak onlardan deliller getirmeyi metodik bir yol olarak görmüşlerdir. Eski Arap şiirinden delil getirme faaliyeti lügavî tefsir anlayı-
şında önemli bir yere sahip olmuş ve bu yolla Kur’ân’ı tefsir etme anlayışı sahabe dönemine kadar indiği gözlenmiştir. El-Ferrâ, Me’âni’l-Kur’ân’ında, Ebû Ubeyde Ma’mer ibn-i ElMüsennâ, Mecâzu’l-Kur’ân’ında, Taberî, tefsirinde ayetleri yorumlarken eski Arap şiirlerine
başvurmuş onlardan deliller getirmiştir79.
Sonuç
Harîcilerin hitabetlerindeki yüksek kabiliyetleri, kullandıkları edebi dil ve etkileyici
belâgat unsurları ve derin manalı yorumları onların son derece az sayıdaki yazılı eserlerine
ve yaşamaya çalıştıkları Kur’ân’ın tefsirlerine de yansımıştır. Morfolojik/sarf, semantik/anlambilim, filoloji/lügat ve gramer/nahiv ilimleri kullanılmadan yapılacak tefsir çalışmalarının nihai hedef olan murâd-ı ilâhiyi anlama ve hayata tatbik etmek noktasında bir kısım
eksiklikleri olacağı açıktır. Kur’ân’ı en doğru bir şekilde anlayabilmek ve bütüncül bir şekilde kavrayabilmek, onun yüksek belağatının bilinmesine, nahiv ve lügavi/edebi özelliklerinin
gerektiği gibi değerlendirilmesine bağlıdır.
77 Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, a.g.e., III, 351.
78 Cevherî, es-Sıhah, IV, 1545.
79 Cerrahoğlu, Yahyâ ibn Sallam ve Tefsirdeki Metodu, s. 155.
304 | Dr. Hatice TEBER
Kuzey Afrika’da tedvin döneminin ilk tefsirlerinden ve İbadîye tefsirlerinin de ilki
sayılan Hûd ibn-i Muhakkem el-Huvvâri’nin Tefsiru Kitâbillâhi’l-Aziz adlı eseri, İbadîlerin
tefsir anlayışları hakkında ilk bilgileri verirken aynı zamanda itikâdî ve siyasî bir fırkanın
tefsir kültürüne örneklik yapması bu esere ayrı bir önem kazandırmaktadır. Bugün elimizde
bulunan bu eser, tarihi bağlamı ve dildeki fesahat ve belagattaki üstünlüğü ile şöhret bulmuş Haricî geleneğe ait mezhebî tefsir tarihine ışık tutan bir kaynak mahiyetindedir. Bu
yönü ile günümüz tefsir faaliyetlerine dil ve edebiyatın yanı sıra semantik açılardan pozitif
katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Çünkü tarihten günümüze tevarüs eden mezhebi
yaklaşımların yansıdığı Kur’ân tefsiri çalışmalarındaki ihtilafların bir kısmının da Kur’ân’ın
lügat, nahiv ve edebî sanatlarının anlaşılmasındaki farklılıklardan kaynaklandığı gözlemlenmektedir.
Kaynaklar
Akbulut, Ahmet,“Haricîlğin Siyasî Görüşlerinin İtikadîleşmesi”, AÜİFD, XXXI, Ankara 1989.
Albayrak, Halis, “Mübhemâtu’l-Kur’ân İlmi ve Kur’ân Tefsirindeki Yeri” AÜİFD, XXXII, Ankara 1992.
Bağdadî, Abdulkahir b. Tahir (429/1037), Mezhepler Arasındaki Farklar (El-Fark Beyne’lFırak), Çev. Ethem Ruhi Fığlalı, İstanbul 1979.
Câhız, el-Beyân ve’t-Tebyîn, thk. Abdusselâm M. Harun, Mısır 1395.
Cerrahoğlu, İsmail, Yahya b. Sellam ve Tefsirdeki Metodu, Ankara 1970.
_______________, Kur’ân Tefsirinin Doğuşu ve Buna Hız Veren Âmiller, Ankara 1968.
_______________, Tefsir Tarihi, Ankara 1996.
_______________, “eş-Şeyh Hûd b. Muhakkem el-Huvvâri “Tefsiru Kitâbillahi’l Aziz” (Kitap
tanıtma ve Tenkidi), Diyanet İlmi Dergi, XXIX, Ankara 1993.
Cevherî, İsmail b. Hammâd, Tâcu’l-Luga ve’s-Sıhahi’l- Arabiyye, Mısır 1376.
Çalışkan, İsmail, Siyasal Tefsirin Oluşum Süreci, Ankara 2003.
Eşârî, Ebû Hasan Alî ibn İsmail, (324/936), Makâlâtü’l-İslâmiyîn ve İhtilâfu’l-Musallîn,
thk.M. Muhyiddin, I-II, Beyrut 1995.
Ezherî, Ebû Mansur Muhammed, (379/980), Tehzibu’l-Luğa, Kahire 1967.
Fığlalı, Ethem Ruhi, İbadîyye’nin Doğuşu ve Görüşleri, Ankara 1983.
___________________, “Haricîler”, DİA, XVI, İstanbul 1997.
Kalkan, Gökçen, Cemâleddin el-Kasımî ve Tefsirdeki Metodu, Yayımlanmamış Doktor
Tezi, Ankara 2007..
Haricî Gelenekte Nahvî ve Lügavî Tefsir | 305
Hizmetli, Sabri, “İtikadi İslâm mezheplerinin Doğuşuna İctimaî Hadiselerin Tesiri Üzerine
Bir Deneme” AÜİFD, XXVI Ankara 1983. İbn Nedim, Muhammed, el-Fihrist, Kahire, trz
Itfiyiş, Muhammed b. Yusuf, Teysiru’t-Tefsir, Umman 1986.
İbn Nedim, Muhammed, el-Fihrist, Kahire trz.
İbn-i Manzûr, Ebû’l-Fazl Cemaleddin Muhammed, (711/1311), Lisânu’l-Arab, Mısır
1374/1955.
İbn Sallâm, Yahyâ, (200/811), Tesir-i Yahya, (Yazma).
İbnü’l-Esîr, Ebû Hasan Ali b. Muhammed Abdulkerim, (630/1223), el-Kamil fi’t-Tarih, Beyrut 1965, III.
Jeffery, A, Materals for the history of the text of the Qur’ân, Leiden 1937.
____________, The Foreign Vocabulary of the Quran, Cairo 1937.
Kırca, Celal, “Mezhebi Tefsir Ekolünün Ortaya Çıkışı”, İslâmi Araştırmalar, Vl, Ankara
Kutlu, Sönmez, İslâm Düşüncesinde İlk Gelenekçiler, Ankara 2000.
El-Müberred, Ebû’l-Abbas, , el-Kâmil fî’l-Edeb, thk. M. Ahmed Dali, Beyrut 1406/1986.
Se’âlibî, Ebû Mansur Abdulmelik, (29/1038), Kitâbu Fıkhı’l-Luga, Mısır 1318.
Suyûtî, Celaleddin Abdurrahman b. Ebîbekr, (911/1505), el-İtkan fi Ulûmi’l-Kur’an, Mısır
Şehristanî, Ebû Feth Muhammed b. Abdikerim, (548/1153), el-Milel ve’-n-Nihal, thk. Seyyid
Keylanî, Beyrut 1980.
Teber, Hatice, Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî’nin Tefsirinde Yorum Yöntemi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniv. Sos. Bil. Ens. Ankara 2004.
Watt, W. Montgomery, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, Çev. E. Ruhi Fığlalı, Ankara
1981.
Wellhausen Julius, İslâmiyet’in ilk Devrinde Dinî-Siyasî Muhalefet Partileri, Ankara 1989.
Zemahşerî, Mahmûd b. Ömer (538/1144), El-Keşşâf an Hakâikı’t-Te’vîl, Kahire 1373/1953.
Zebîdî, Muhammed (1205/1790), Tâcu’l-Arûs, X. Mısır 1306.
Zehebî, Muhammed Hüseyin, et-Tefsir ve’l-Müfessirun, Kahire 1381/1961.
Zerkeşî, Bedrüddin, el-Burhân fî Ulûmi’l-Kur’ân, Mısır 1957.
al-Tafseer al-Nahwi and al-Tafseer al-Lughawi in Khariji’s Tradition
Citation / ©- Teber, H. (2014). al-Tafseer al-Nahwi and al-Tafseer alLughawi in Khariji’s Tradition, Çukurova University Journal of Faculty of Divinity, 14 (1), 291-306.
Abstract- From the first century one of the factors that speed up the interpretation movement in Islama re religious and polical sects.The first sect
emerged is the Khawarij. Early Qur’anic exegetical literature and especially
the philological and grammatical Works represent a written and genuine
form of interpretation. Through the published book, the oldest of which is
that of “Tafsiru Kitâbillahi’l-Aziz”, we can get valuable information about the
inception of this interpretation movement. We can observe the influence of
semantics and grammatical aspects on this Khariji literature.
Keywords- Khariji interpretation, philological interpretation, symantics.

Konular