HARFLERİN OLUŞUM SEBEPLERİ

HARFLERİN OLUŞUM
SEBEPLERİ*
Ebu Ali İbn Sina
Çev.: N. Nihal İnce
Dr., Meram Müftülüğü
Kur’an Kursu Öğreticisi

Sunuş
Arap dili fonetiği bir bilim
olarak Sibeveyh’in (ö.180) el-Kitab
isimli eseriyle birlikte yazılı hale
gelmiştir. Sibeveyh’in bu ilmi hocası ve
aruz ilminin kurucusu olan el-Halil b.
Ahmed’den (ö.175) aldığı, tüm Arap
dili bilimleriyle uğraşanların ittifak ettiği
bir gerçektir. Sibeveyh ve Sibeveyh’ten
sonraki nahivciler fonetik konusunu, nahiv eserlerinde sadece bir başlık ayırarak
incelememiş, gerek duyulduğunda başka bölümlerde de konuya değinmişlerdir.
Nahiv eserleriyle birlikte tefsir ve kıraat eserleri de dil/konuşma seslerine dair
izlenim ve tespitlere yer vermiş, ancak rivayete dayalı ve uygulamaya yönelik
pratik bilgiler olmanın ötesine geçmemiştir. Sibeveyh’ten sonra bir süre nahiv
eserlerinin bir bölümü olarak devam eden Arap fonetiği hicri dördüncü asrın
birinci yarısında ilk olarak Ebu Müzâhim Musa b. Ubeydullah el-Hâkânî’nin
(ö.325) telif ettiği eserle müstakil bir ilim halini almıştır. Hedefi, Kur’anı doğru
okumayı öğretmek olan bu eserlere sonraki dönemlerde kısaca Tecvid adı verilmiştir. Hicri dördüncü asırdan sonraki dönemlerde de nahiv eserleri fonetik
konusuna yer vermeye devam ettiyse de Arap fonetiği ağırlıklı olarak Tecvid
eserlerinin konusu olmuş ve bu alanda gelişim göstermiştir. Ne var ki Tecvid,
hedefi itibariyle pratiğe yönelik, kısa ve öz anlatımlı olmak durumundaydı. Genel
geçer ses değişim yasalarına veya morfolojik açıklamalara yer vermesi beklenemezdi. Aynı dönemin sonlarına doğru İbn Cinnî, (ö.392) neredeyse fonetik konularının tamamını içine alan müstakil bir eser kaleme alarak kısmen de olsa bu
boşluğu doldurmuştur. Hicrî 5. asırda İbn Sina’nın (ö.428) kaleme aldığı Esbâbu
Hudûsi’l-Hurûf isimli eser ise ne Tecvid eserlerine benziyor ne de İbn Cinnî’nin
çalışmasına. Harflerin oluşum biçimlerini konu alan bu küçük risale ilk bakışta
Tecvid’in bir alternatifi olarak görünse de kullandığı kavramlar ve konu başlıkları
öyle olmadığını açıkça göstermektedir. Öte yandan fonetiğin bütün konularını
içine alan bir risale olduğu da söylenemez. Bir hekim olan İbn Sina incelemesinde
gırtlağın anatomisine yer vermiş ve ses olgusunu fizikî bir olay olarak ele almıştır.
Bu yönüyle tabiat/heyet konulu bir risale olduğu söylenebilir.
 Eserin orijinal adı: Esbâbu Hudûsi’l-Hurûf, Mektebetü’l-Külliyyât el-Ezheriyye, Kahire,1978
Ebu Ali İbn Sina / Çev.: N. Nihal İnce
SÜİFD / 29
326
İbn Sina’nın bu eseri kaleme almasıyla ilgili şöyle bir hikâye anlatılır: Samani
devleti hükümdarı Alâuddevle’nin meclisinde lugat meselelerinden biri açılır, İbn
Sina da konu hakkında bildikleriyle sohbete katılır. Mecliste bulunan zamanın ünlü
edip ve şairlerinden olan Ebu Mansur el-Cebbân (416 yıllarında hayatta olduğu
biliniyor), İbn Sina’nın bilmediği konular hakkında görüş beyan etmesini yadırgar
ve: “Sen hekim ve filozofsun, sözlerine itimat edilecek derecede dil meselelerine
vakıf değilsin” der. İbn Sina bu sözlerin üzerine üç yıl lugat meselelerini çalışmaya
koyulur. Üç yılın sonunda telif ettiği birkaç şiir ve risaleyi çölde bulduğunu söyleyerek Ebu Mansur’a sunar. Ebu Mansur risalelerin İbn Sina’nın telifi olduğunu
anlar ve üç yıl önceki çıkışından ötürü özür diler. Daha sonra İbn Sina ile dost
olan Ebu Mansur bir ara kendisinden harflerin oluşumu konusunda bir risale
yazmasını ister.
Bu çalışma İbn Sina’nın Esbâbu Hudûsi’l-Hurûf isimli risalesinin çevirisidir.
Çeviri, Mektebetü’l Külliyyât el-Ezheriyye yayınlarının Kahire 1978 yılındaki baskısı
esas alınarak yapılmıştır. Çeviriye esas aldığımız bu baskı küçük boy, kapak dahil
31 sayfadan oluşmaktadır. Taha Abdurraûf Sa’d’ın incelemesini yaptığı bu baskıda
sadece üçüncü bölümde dipnot kullanılmıştır. Risaleyi yayına hazırlayan Taha
Abdurraûf hangi yazma/yazmalardan yararlandığına dair bir bilgi vermemiştir.
Dipnottaki ifadeden sadece bir yazmadan yararlanıldığı anlaşılıyor. Diğer dipnotlar şahsımıza aittir.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Allah’a hamdolsun; zatının yüceliği, rahmetinin genişliği ve cömertliğinin
fazlasıyla başlayan bir hamd ile hamdolsun; salatı da peygamberi Muhammed ve
ailesine olsun.
Hediye kabul edenin hediyeye muhtaç olmadığı gibi, kıymetli bir eser siparişi veren de yoksun olduğu için siparişte bulunmuş olamaz; belki de böyle bir
taleple zengin olan fakire ikramda bulunmak istemiş ya da büyük olan küçüğe
fırsat sunmak istemiştir.
Saygıdeğer üstâd Ebu Mansur Muhammed b. Ali b. Ömer el-Hayyam 1–
Allah onun fazlını artırsın, onun gönlü övgüye layık yüce hasletlerle doludur, bana
da çok yardımı dokunmuştur- benden bir ricada bulunmuştur ki kendisinin böyle
bir şeye ihtiyacı yoktur. Üstâd bana teveccühte bulunarak, işitme duyusuyla ayırt
edilen harflerin oluşumu hakkında yapmış olduğum araştırmanın sonucunu kısa
1 İbn Sina ile çağdaş olan ve hicri 416 yıllarında hayatta olduğu bilinen Ebu Mansur Muhammed b. Ali
b. Ömer isimli zat biyografi eserlerinde el-Hayyam yerine el-Cebbân olarak geçer, bazı kaynaklar
Cübbâî olduğunu söylese de en doğrusu el-Cebbân’dır. Bu zatın es-Sâhib b. Abbâd’a bir süre arkadaşlık ettiği ve Rey şehrinin edip ve şairlerinden olduğu bildirilir. Bkz. Kehhale, Ömer Rıza,
Mu’cemu’l-Muellifîn, Mektebetu’l Musennâ, Beyrut, thz., VI/30
Harflerin Oluşum Sebepleri
SÜİFD / 29
327
bir risale şeklinde kendi adına yazmamı rica etmişti. Ben de onun ricasını emir
telakki ederek Allah’tan doğruyu göstermesini ve doğruya uyup hakkı uygulamayı
nasip etmesini diledim, zira o rahmetin kaynağıdır.
Kitabımı altı bölüme ayırdım
1. Bölüm: Sesin oluşum sebebi
2. Bölüm: Harflerin oluşum sebebi
3. Bölüm: Gırtlak ve dilin anatomisi
4. Bölüm: Arap harflerinin ayrı ayrı oluşum sebebi
5. Bölüm: Arap dilinde olmayan benzer harflerin oluşum sebepleri
6. Bölüm: Bu harflerin telaffuz organlarından olmayan hangi hareketlerle
oluştuğuna dair bölüm
I. Bölüm
Seslerin Oluşum Sebebi
Öyle zannediyorum ki ses hangi vasıtayla olursa olsun havanın bir hamlede, sertçe ve hızla dalgalanmasından/titreşmesinden meydana gelmektedir. Sesin
oluşması için gerekli olan vurma olayı, oluşumun küllî sebebi değil2 ekseriyetli
sebebi olmalıdır. Küllî sebebi olsa bile ses’in oluşum anına denk gelen sebep değil
uzak bir sebeptir.
Vurmanın ses oluşumunun küllî sebebi olmadığının delili: Sesin, vurmanın
tersi olan kopma/ayırmadan da meydana gelmesidir. Vurma: “Bir nesnenin mukavemet gösteren başka bir nesneye sertçe dokunmak (çarpmak) üzere yaklaştı-
rılmasıdır.”, Sertçe dokunması yaklaştırmanın hızlı ve güçlü olmasındandır.
Bunun tersi ise “Birbirine kapanmış ve temas halinde olan nesnelerden birini aniden uzaklaştırmaktır.” sert ve hızlı bir uzaklaştırma olması sebebiyle kopma
meydana gelir ve ardından vurma olayı olmadan bir ses çıkar.
Her iki durumda da bir şeye ihtiyaç duyulur, o da havanın hızlı ve şiddetli
dalgalanmasıdır. Vurma olayında havanın hızlıca ve sertçe vuran nesne ile vurulan
arasında sıkışmasına ve sızmasına sebep olduğu için ; kopma olayında ise ayrılan
iki nesnenin arasından boşalan bölgeye hızlıca ve sertçe akmasına sebep olduğu
için ses oluşur.
Yine her iki durumda uzaklaşan havanın bulunduğu yerin şeklini ve dalgasını alması gerekir, ancak vurma olayında kopma olayına nazaran daha geniş bir
alan oluşur. Sonra bu hava kulağın dış kısmındaki durgun havaya intikal eder ve
kulakta bulunan sinirler bu dalgayı algılar/hisseder.
2 Burada vurma olayının bizzat ses olmadığı anlatılmaya çalışılıyor, bkz Enis, İbrahim, el-Asvâtu’lLuğaviyye, Mektebetü’l-Anglo el-Mısriyye, 2007 s. 132
Ebu Ali İbn Sina / Çev.: N. Nihal İnce
SÜİFD / 29
328
Bu durumda kanaatim şudur ki (sesin oluşumundaki) yakın sebep/illet dalgalanmadır. Dalgalanmanın ise iki sebebi/illeti vardır: Vurma ve kopma.
Kopma olayında (birbirinden ayrılan) nesnelerin arka kısmında bir vurma
olayı gerçekleştiği ve ses’in oluşumuna bu vurmanın sebep olduğu ileri sürülecek
olursa bu tez, açıklama zahmetine değmeyecek derecede zayıf bir tezdir.
2. Bölüm
Harflerin Oluşum Sebebi
Dalgalanmanın bizzat kendisi sesi; dalga parçalarının bitişik ve temas halinde olması veya ayrışık ve seyrek3 olması ise sesin inceliğini ve kalınlığını belirler.
Sesin inceliğini (tizliğini) bitişme durumu, kalınlığını ise ayrışma durumu
belirler. Dalgalanmanın ağız kanalındaki çıkış yerlerinde ve boğumlanma noktalarında aldığı hal ise harfleri meydana getirir.
Harf: sessin ârızî bir halidir, tizlik ve tokluk bakımından benzeri olan seslerden işitme duyusuyla ayırt edilir.
Bazı harfler yalındır, sesin veya sesi oluşturan havanın tam boğumlanması4
ve ardından bir hamlede patlama meydana gelmesiyle oluşur. Bazıları ise kompleks/mürekkeptir, oluşum sırasında yarı (eksik) boğumlanma ve ardından birkaç
patlama olur.
Yalın harfler şunlardır: . ب، ت، ج، د، ض، ط، ق، ك، ل، م، ن
Diğerleri ise mürekkeptir ve birkaç boğumlanma ile birkaç patlamadan oluşur.
)ء، ث، ح، خ، ذ، ر، ز، س، ش، ص، ظ، ع، غ، ف، هـ، و، ي :(Bunlar
Yalın harflerin ortak özelliği, oluşumunun boğumlanma zamanı ile patlama
zamanı arasında olmasıdır. Tam/külli boğumlanma anında hapsedilen havadan bir
ses hissedilmediği gibi patlamadan sonraki zaman içinde de bu harfler duyulmaz,
çünkü bu harfler süreli değildir ve sadece boğumlanmanın çözüldüğü an var olur.
Diğer harfler ise bir süre devam eder ve boğumlanmanın tamamen sona
ermesiyle biter, yani boğumlanma ile patlamanın bir arada bulunduğu anda ses
devam eder.
Her iki baskı da (boğumlama ve patlama) genel sebepte birleşirler, ancak
boğumlanmanın ve patlamanın gerçekleştiği organların değişmesiyle sesler farklı-
3 Metinde geçen ( )َنحتkelimesi, İbrahim Enis’in eserinde ( ) ُ سخفolarak yazılmış. ( )نحتkelimesi
delik ve yıpranmış anlamına gelirken ( )سخفkelimesi zayıf, hafif, cılız ve seyrek anlamlarına gelmektedir. Bu sebeple ( )سخفkelimesini esas aldık ve çeviriyi de buna göre yapmayı uygun gördük.
4 Metinde geçen hapsetme kelimesini bazen olduğu gibi kullandık, uygun olduğu yerlerde ise boğumlanma olarak çevirdik.
Harflerin Oluşum Sebepleri
SÜİFD / 29
329
laşır5. Ses oluşum sırasında bulunduğu yere göre yumuşak, sert, kuru veya nemli
olur. Kimi zaman boğumlanma bizzat yaş nefesle yapılır ve uzayarak ya da olduğu
yerde köpürme (fokurdama) oluşur. Bazen boğumu gerçekleştiren organlar
büyüklük ve küçüklük açısından farklı olur; bazen boğumlanan (hava) az ya da
çok olur; bazen de patlamadan sonraki baskı güçlü (sıkı) veya gevşek (serbest)
olur.
Bu çeşitlerin açıklaması Allah’ın izniyle bilahare tek tek yapılacaktır.
3. Bölüm
Gırtlak ve Dilin Anatomisi
Gırtlak üç kıkırdaktan oluşur:
Birincisi: boğazın ön kısmına yerleşmiş olan kıkırdaktır. Bu kıkırdak dışarı-
dan hissedilen boğazın üst kısmı ve çenenin hemen altına gelen yerde bulunur,
kalkan şeklinde, konveks (tümsek) tarafı boğazın önü ve dışarıya doğru olan
kısmında; konkav/çukur tarafı ise boğazın arkası ve iç kısmına doğrudur. Bu kıkırdağa “ed-Derakî” tiroit veya “et-Tursî” yani kalkan kıkırdak denir.
İkinci kıkırdak ise tiroit kıkırdağın arka yüzeyine paralel ve biraz yukarısında
bulunur, tiroit kıkırdağa sağ ve sol taraflardan bağlıdır. Bu kıkırdağın ismi yoktur6.
Üçüncü kıkırdak: Tiroit kıkırdağın üstüne kapanmış bir kalkan görünü-
mündedir7. Tiroit kıkırdaktan ayrı, ismi olmayan kıkırdağa ise arka tarafından eklemlenmiştir. Bu eklem, ismi olmayan kıkırdaktaki iki çıkıntının kendisinde bulunan
iki oymuğa uzanmasından oluşur . Bu kıkırdağa “Mukebbâ” veya “Tıhracâlî8”
(Arytenoid) denir9.
İsmi olmayan kıkırdak tiroit kıkırdağa doğru yaklaştığında gırtlağın daralması; ayrılıp uzaklaştığında ise gırtlağın genişlemesi meydana gelir. Gırtlağın genişlemesi ve daralması ise sesin tokluğunu ve tizliğini ayarlar.
5 Genel sebep ifadesi ortak oluşum sebebi anlamında kullanılmış olmalıdır, bu durumda yalın ve
mürekkep olarak iki gruba ayrılan harfler ortak oluşum sebeplerine göre sınıflandırılmıştır, harflerin
farklılaşması ise baskının gerçekleştiği organların veya şartların farklı olmasıyladır.
6 İsmi olmayan bu kıkırdak el-Kânûn isimli eserinde de aynen bu şekilde anılır. İbrahim Enis’in tespitine
göre tıp literatüründe Epiglottis olarak bilinen kıkırdaktır, konuyla ilgili ayrıntılı açıklama için bkz. Enis,
İbrahim, age, s. 135
7 İbn Sina 3. kıkırdağı bu eserde kalkana benzetirken el-Kânûn isimli eserinde bir benzetme yapmamıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. İbn Sina, el-Kânûn, I/44
8 El-Kânûn’da “Tıhracârî” olarak geçer, Firuzâbâdî ise Tarcahâra veya Tarcahâle (Tırcahâra/ Tırcahâle)
kelimesinin fincana benzeyen içme kapları için kullanıldığını söyler, bkz. Et-Tâhir Ahmed ez-Zâvî,
Tertîbu’l –Kâmûs ‘Alâ Tarîkati’l-Misbâhi’l-Munîr, Mektebetu İsâ el-Bâbî el-Halebî, Mısır, 1973
9 Bu kıkırdağın Latince karşılığı Arytenoid’dir, tıp anatomi eserlerinde Arytenoid’in çift kıkırdak olduğu
görülür, bkz. Philip Thorex, Anatomy in Surgery, J.B. Lippincott Company, 1962
Ebu Ali İbn Sina / Çev.: N. Nihal İnce
SÜİFD / 29
330
Tıhracâlî kıkırdak tiroit kıkırdağa kapandığında nefesi sıkıştırmış ve çıkış yolunu kapatmış olur, aniden ayrıldığında ise gırtlak (nefes yolu) açılmış olur. Öyleyse Tıhracâlî’yi tiroit kıkırdağa yaklaştıran ve uzaklaştıran kaslar olmalı, aynı şekilde
ismi olmayan kıkırdağı tiroit kıkırdağa değiren ve ayıran kaslar olmalı.
Tıhracâlî kıkırdak, ismi olmayan kıkırdağa bir çift eklemle bağlanır, çünkü
Tıhracâlî’de bulunan iki oymuğa ismi olmayan kıkırdaktan uzanan iki çıkıntı yerleşmektedir.
Tıhracâlî kıkırdağı tiroit kıkırdaktan uzaklaştırarak gırtlağı açacak olan kasların, ismi olmayan kıkırdağın yanlarından çıkıp Tıhracâlî’nin arkasına uzanır şekilde
olması gerekir. Bu kaslar kasıldığında Tıhracâlî’yi geriye çekerek tiroit kıkırdaktan
ayırır ve gırtlak açılır. Bu mekanizmayı gerçekleştirmek için dört kas yaratılmıştır,
Tıhracâlî’nin arka kısmının sağından ve solundan tutunan iki kasla da desteklenmiştir. Bu iki kas, kasıldığında gırtlağın açılmasına yardımcı olduğu gibi enine geniş-
lemesini de sağlar, böylece bu görevi toplam altı kas üstlenmiş oluyor.
Gırtlağın kapanmasını sağlayan kaslar ise kesinlikle tiroit kıkırdak ile
Tıhracâlî’yi birbirine bağlayan kaslar olmalı ki kasıldığında Tıhracâlî’yi tiroit kıkırda-
ğa doğru uzatsın. Bu kaslar iç taraftan olduğunda kapanmanın daha sert ve sıkı
olacağını söylemeye gerek yok. Zaten bu kaslar da bunun için yaratılmıştır. Bu
kasların bir çifti bütün insanlarda vardır, bunlardan biri tiroit kıkırdağın sağ kenarından Tıhracâlî’nin sağ kenarına; diğeri ise aynı şekilde tiroit kıkırdağın sol kenarından Tıhracâlî’nin sol kenarına bitişir. Bu iki kas çok küçüktür, ancak uygun
ortamı bulduğunda sıkma (ezme) işlemiyle çok büyük iş yapar, öyle ki nefesi
hapsetme işleminde göğüs kaslarına ve diyaframa mukavemet edecek (direnç
gösterecek) güce sahiptir. Bazı insanlarda ona benzer, yardımcı vazifesi gören bir
çift kas daha bulunur.
Gırtlağı daraltan kaslara gelince, toplu (külli) daraltma kaslarının en uygun
şeklinin çember şeklinde olması gerektiği bilinmektedir, bu kaslar kasıldığında
bulunduğu bölgeyi çember şeklinde daraltır. Gırtlağı daraltan kaslarda bu mekanizmaya göre yaratılmıştır.
Bu kasların bir çifti lâmî -yunan alfabesindeki L harfine benzer üçgen yü-
zeyleri olan bir kemiktir-10 kemikten gelir ve tiroit kıkırdağa enlemesine bitişir,
kaslardan her biri yemek borusunun sağından ve solundan geçerek tekrar bir
araya gelir ve bitişirler. Bunların dışında dört kas daha vardır, bu kaslar ayrı ayrı
veya her biri çift kastan oluşan iki kas halinde bulunur, bu kasların bir çifti gizli, bir
çifti açık da olabilir. Bu dört kas tiroit kıkırdağın arkasından dolanarak ismi olmayan kıkırdağa bitişir.
10 Yunanca L= ʌ, el-Kânûn’da bu şekil gösterilmiştir
Harflerin Oluşum Sebepleri
SÜİFD / 29
331
Gırtlağı genişleten kasları saymaya gerek yoktur, zira göğüs kası ve diyafram, nefesi kuvvetlice dışarıya itince gırtlak açılır, böyle olunca sadece bu iki kası
genişleten kas olarak zikretmek yeterli olabilir. Gırtlağı genişleten/açan kaslardan
biri üçgen şeklindeki kemikten gelerek tiroit kıkırdağın ön yüzeyinin tamamına
bitişir, kasıldığında tiroit kıkırdağı yukarıya ve öne doğru çeker, ismi olmayan
kıkırdaktan uzaklaştırır.
Yine gırtlağın ve yutağın müşterek kası olan bir çift kas ………’dan11 çıkarak tiroit kıkırdağı geçer ismi olmayan kıkırdağın arkasına ve yutağın önüne ulaşır.
Bu kaslar kasıldığında yutağı aşağıya, ismi olmayan kıkırdağı ise geriye (arkaya)
doğru çeker ve tiroitten uzaklaşmasını sağlar. Bazı insanlarda bu kasların her
birinin yanında benzer bir kas daha olur, bu durum çok nadir görülür, özellikle iri
gırtlağı olanlarda rastlanan bir durumdur. Hayvanlarda ise her halükarda bulunur.
Dile gelince, incelemeler göstermiştir ki hareket etmesini sağlayan sekiz
kas bulunmaktadır. Bunlardan bir çifti sağ ve sol kulağın oksu çıkıntılarından başlayarak dilin iki kenarına bitişen kaslardır, bu kaslar kasıldığında dil genişler.
Üçgen (piramit) şeklindeki kemiğin üstünden çıkarak dilin ortasına bitişen
iki kas daha vardır, bunlar kasıldığında dilin tamamını öne doğru çıkarır, bu eylemin sonucu olarak dilin bir kısmı (ağızdan dışarı çıkar)uzar.
Bir de üçgen (piramit) şeklindeki kemiğin altından çıkan kaslar vardır, bunlar enine ve boyuna uzanan ikişer kastan geçerek bu kaslarla birlikte dilin bükülmesini sağlar.
İki kas daha vardır ki yukarıdaki iki kasın hemen altında yer alır ve kasıldı-
ğında dilin yayılmasına (serilmesine) sebep olur. Dilin üst yüzeyini içeriye doğru
kıvırmaya yarayan eylem ise dilin genişlemesini ve bükülmesini sağlayan kaslar
vasıtasıyla gerçekleştirilir (1. Ve 3. Çift)
4. Bölüm
Arap Harflerinin Tek Tek Oluşum Sebebi
Hemze ( ):ءDiyafram ve göğüs kasının yoğun hava kütlesini güçlü bir şekilde itmesinden ve Tıhracâlî’nin havayı kısa bir süre hapsedip ardından gırtlağı
açan kasların hareket etmesiyle hapsedilen havanın aynı anda (eş zamanlı olarak)
fırlatılmasından (itilmesinden) meydana gelir.
He ( ):هـHemze sesindeki aynı kemiyet ve keyfiyetteki havanın birden
itilmesinden meydana gelir, ancak he sesinde hapsetme olayı külli değildir yani
çıkış yolunun kenarları daralarak hapsedilir, bu arada ses yolu açıktır. Havanın
akışı mahrecin (çıkış yolunun) kenarlarına eşit miktarda temas ederek (ortasında
11 Asıl nüshada silinmiş (yayına hazırlayanın notu)
Ebu Ali İbn Sina / Çev.: N. Nihal İnce
SÜİFD / 29
332
mahrecin (çıkış yolunun) kenarlarına eşit miktarda temas ederek (ortasında toplanmadan) gerçekleşir.
‘Ayn ( ):عTıhracâlî kıkırdak tamamen açık, ismi olmayan kıkırdak ise yarı
açık bir vaziyette iken havanın itilmesiyle olur, bu arada hava yukarıya doğru sevk
edilir ki nemli ortamı yuvarlanarak geçsin. Bu itişin tek bir yana kaydırılmamasına
dikkat edilir.
Ḥa (“‘ ):حAyn” gibidir, ancak ismi olmayan kıkırdağın oluşturduğu aralık
daha dar; ve sesin itilişi doğrusal değil kenarlara (dışarıya) doğru kaydırılarak
yapılır, böylece nemlilik kırılır ve ileriye doğru bir titreşim oluşur. Nem parçacıklarının ileriye doğru titretilmesiyle bu harf oluşur.
Ḫa ( ):خHavayı küçük dil ile üst damağın müşterek bölgesine kuvvetlice
bastırıp bırakmakla oluşur. Bu esnada nem parçacıkları titreşerek havanın öne
doğru hareket etmesini zorlaştırır, nem parçacıkları havayı hapsedecek olduğunda
sıkışan hava kütlesi güçlü bir mukavemetle aynı yerden dışarı çıkar.
Ḳaf ( ):قḪa’nın oluştuğu yerde fakat havanın külli olarak hapsedilmesiyle
gerçekleşir, havanın miktarı ve oluşum güzergâhı ise aynıdır.
Ğayn (( ):غḪa ve ḳaf harflerinden) biraz dışarıda (yukarıda) oluşur, ancak
oluşum ortamı ḫa harfindeki kadar nemli değil, havanın hapsedilmesi de sert
değildir. Boğazdaki hareket nemin dışarıya atılmasına değil içeride kalmasına
meyillidir, çünkü daha zayıf bir hareketle yapılır ve damağın neminde titreşim ve
fıkırdama meydana getirir.
Kef ( ):كĞayn harfinin oluştuğu yerde ve aynı oluşum sebebiyle meydana
gelir fakat hava, çıkış yerinde külli olarak hapsedilir. Kef harfinin ğayn harfiyle
ilişkisi ḳaf harfinin ḫa harfiyle ilişkisi gibidir.
Çağımızdaki Arapların ḳaf yerine kullandıkları (telaffuz ettikleri) kef ise, ḳaf
harfinin oluştuğu yerde/noktada meydana gelmekle birlikte boğazın biraz daha iç
kısmından çıkar ve havanın hapsedilmesi ḳaf harfine göre daha zayıftır.
Cim ( ):جDil ucunun hava kütlesini tam olarak hapsetmesiyle oluşur, dilin
ön kısmı üst damağın kıvrımlı (tümsek ve alçak kısmın birleştiği) yüzeyin sağ ve
soluna da yayılacak şekilde temas etmesi ve nemli bir ortamın hazır bulunmasıyla
çıkarılır. Dilin birden kaldırılmasıyla (fırlatılmasıyla) hava daralan alandan dışarıya
küçük ama enine biraz geniş alandan sızar ve dağılır ve dişlerin arasından geçerken safir’ini12 tamamlar, cızırtısını azaltıp patlamaya dönüştüren şey ise havayla
birlikte sızan nemdir. Ancak patlaması uzun sürmez ve genişlemez/yayılmaz.
Bilakis hapsin/boğumlanmanın gerçekleştiği noktanın hemen üstünde yer alır.
12 Safir, klasik nahiv ve tecvit eserlerinde bazı harflerin boğumlanma yerinde oluşturduğu ıslık sesine
benzeyen cızırtılı sese verilen isimdir. Bkz. Mekki b. Ebi Talib, er-Ri’âye, Daru’s-Sahâbe, Tanta, 2002,
s. 40. Bu eserlere göre cim sesinde safir özelliği yoktur.
Harflerin Oluşum Sebepleri
SÜİFD / 29
333
Şin ( ):شCim’in oluştuğu yerde oluşur, ancak hiç hapsedilmez, şin adeta
hapsedilmemiş bir cimdir. Cim ise önce hapsedilmiş sonra fırlatılmış (atılmış) bir
şin’dir.
Ḍad ( ):ضCim harfinin çıkış yerinin biraz önünde kıvrımsız bölgede
havanın tam olarak hapsedilmesiyle çıkar, havanın atılmasıyla havanın
güzergahında nem veya nem tanecikleri bulundurulur ki sesi oluşturan havayla
birlikte fıkırdama meydana gelsin, arkasından ikinci bir hapsolma olayıyla fıkırdama
devam eder ve ḍad oluşur.
Ṣad ( ):صSin harfinin ses yolundan daha dar ve kuru bir yoldan yarı
hapsetmeyle çıkar. Sin’in mahrecinin içine ve dışına doğru uzayan alanın tamamı
daraltılır; öyle ki dil, damağın ve genzin altındaki bölgenin neredeyse üçte ikisine
kapanacak hale gelir, geride kalan dar yoldan sıkışarak geçen hava dişlerin arasındaki menfezden sızar.
Sin ( ):سṢad’ın oluştuğu gibi oluşur, ancak dilin boğumlayan kısmı uzunluk
ve genişlik bakımından ṣad’a göre daha azdır, sanki dilin tamamı değil de sadece
kenarlarındaki kaslarla boğumlama gerçekleştirilir.
Zey ( ):زYukarıda zikredilen safir/ıslık yapıcı sebepler ze sesini de
oluşturur, ancak dilin boğumlayan kısmı dilin ortasından öne doğru olan kısmıdır.
Dilin ucu sinde olduğu gibi hareketsiz değildir ve titreşime elverişlidir (hazırdır),
boğum yerinden havanın fırlamasıyla (kaçmasıyla) dilin ucu titrer, dil ucunun
çevresinde ve üzerinde bulunan nem tanecikleri de titrer ve ıslığını azaltır.
Titremenin gerçekleşmesiyle fırlayan ıslıklı havada dişlerin arasındaki dar
geçişlerde yuvarlanmaya benzer bir olay gerçekleşir, ra harfindeki tekriri13 andıran
bir ses meydana gelir, tekririn sebebi dil ucu yüzeyinin bir kısmının gizli bir
titreşimde bulunmas Ṭa ( ):طKopma olay ıdır. ıyla meydana gelen harflerdendir, vurma olmaksızın
veya vurma ile birlikte dil yüzeyinin damak ve geniz yüzeyine kapanmasıyla meydana gelir. Birbirine kapanan organların bir bölümü diğerinden aralarında bir
miktar nem bulunacak şekilde ayrı durabilir, dil yüzeyi damaktan kopup büyük bir
hava kitlesi dışarıya itildiğinde ṭa sesi duyulur.
Te ( ):تNefesin boğumlanması (ṭa harfiyle) aynı şiddette olup dil
yüzeyinin daha az miktarı kullanılırsa te sesi duyulur.
Dêl ( ):دDil yüzeyi te harfindeki miktarda kullanılır ancak nitelik
bakımından daha zayıf olursa (yani boğumlanma zayıf olursa) dêl sesi duyulur.
Ṡe ( ):ثTe’nin oluştuğu yerde külli boğumlanma olmadan, az miktarda
hava sızdırılarak sin sesinde duyulan safir/ıslık sesinden zayıf bir ıslık sesi meydana
gelirse ṡe sesi duyulur. Sin harfine göre dil ucunun daha yüksekte olması ve diş
13 Klasik eserlerde ra sesinin tekrarlanmasını anlatan bir kavramdır. Bkz. Mekki b. Ebi Talib, a.g.e., s. 44
Ebu Ali İbn Sina / Çev.: N. Nihal İnce
SÜİFD / 29
334
uçlarına temas edecekmiş gibi yakın olup havanın sızmasını engellemesi ṡe sesindeki ıslığın daha zayıf olmasını sağlar.
Ẓa ( ):ظBoğumlanmanın dil ucunun çok az bir miktarına değirecekmiş gibi
yapılması ve boğumlanmadan sonra dışarıya atılan havanın bir hamlede bastırılarak dilin nemli yüzeyine gönderilmesiyle duyulur.
Ẕêl ( ):ذDil yüzeyinin geriye kalan kısmı kullanılmadan dil ucunda daha sert
bir boğumlanma olur ancak boğumlanmadan sonra havayı dil ucuna yakın olan
nemli yüzeyine hafif titreşim meydana getirecek şekilde akıtırsa ẕel olur. Boğumlanma yeri ile diş aralarından itilmeden önce hava sızar sonra (def edilir) itilir.
Ẕêl sesinin ze sesinden eksik olan yanı ṡe sesinin sin sesinden eksik olan
yanıyla aynıdır; o da nefesin diş aralarından kolayca akmaması ve nefes geçiş
yolunun diş diplerinden kapatılmasıyla dişin uç kısımlarında sesin sezilmesidir/duyulmasıdır, ancak ẕel sesinde ze’ye yakın bir titreşim olur.
Lam ( ):لDil ucu dil ucundan önceki bölge ile birlikte nefesi nemli bir
ortamda hapsederek kopma hareketiyle lam sesi çıkar. Nefesin hapsedilmesi çok
sert olmayacak; dilin ucuyla birlikte ucuna yakın olan kısımlarının kullanılması
nemin yapışması ve ardından geri dönmesine engel olmaması içindir.
Ra ( ):رNefesin boğumlanması nispeten kuru bir ortamda, kuvvetli
olmaksızın düzensiz tekrarlanan boğumlanmalar şeklinde olursa ra sesi çıkar.
Düzensiz boğumlanmalarla birlikte gürlemeler ve ritim oluşur. Fark edilmeyen
boğum ardına boğum gerçekleştirecek şekilde dil yüzeyinin çok şiddetli titreşmesi
bu gürlemelerin ve ritmin sebebidir.
Fe ( ):فÜst ön dişlerin ucu ile dudağın yarım boğumlanması sonucu diş
ucundan nefesin sızarak geçmesi ile fe harfi oluşur.
Be ( ):بAynı yerde fe harfiyle) külli boğumlanma olur, ardından aynı yöne
doğru kopma gerçekleşirse be harfi oluşur. Dudak bölgesindeki be harfinin fe
harfiyle ilişkisi boğaz bölgesindeki Hemzenin he harfiyle ilişkisi gibidir.
Mim ( ):مBaskı olmaksızın aynı bölgede külli boğumlanma olur, nefesin
tamamı harfin çıktığı yer olan dudak bölgesinde değil de bir kısmı genze doğru
sevk edilirse mim oluşur. Genze sevk edilen nefes, geniz boşluğunda ve geniz
girişinde bir tınlama oluşturur.
Nun ( ):نDudakların yerine dilin ucu ile başka bir organ boğumlamayı
gerçekleştirirse nun harfi oluşur. Diğer organın dudaktan daha nemli olması gerekir ki nefese karşı direnç/mukavemet göstererek boğumlasın sonra çoğunu genze
doğru sevk etsin.
Waw (( ):وSessiz Waw) fe harfinin oluştuğu yerde oluşur, ancak nefese
öyle cılız bir baskı yapılır ki dudak yüzeyinin engellemesine dahi gerek kalmaz.
Ya (( ):يSessiz Ya) sin ve zêy harflerinin oluştuğu yerde oluşur fakat
nefese öyle cılız bir baskı yapılır ki safir oluşturacak takatte değildir.
Harflerin Oluşum Sebepleri
SÜİFD / 29
335
Elif (( ):اSesli Elif) ve kardeşi (fetha)’ya gelince onların mahreci, havanın
engele takılmadan akıcı bir şekilde salıverilmesidir.
Waw: (Sesli Waw) ve kardeşi (zamme)’ye gelince onun mahreci/çıkış gü-
zergâhı ağız kanalının çok az daraltılması ve nefesin yukarıya doğru yumuşakça
sevk edilerek salıverilmesidir.
Ya: (Sesli Ya) ve kardeşi (kesra)’nın mahreci (çıkış güzergâhı) ise ağız kanalının çok az daraltılması ve aşağıya yumuşakça sevk edilerek nefesin salıverilmesidir.
Bu üç harfin durumu da sorun değildir. Çok iyi biliyorum ki uzatan sesli
elif fetha sesinin zaman olarak iki veya daha fazla katıdır. Fetha ise bir harften
diğerine geçmek için gerekli olan en kısa zaman diliminde oluşur. Sesli waw’ın
zamme’ye sesli ye’nin kesra’ya olan oranı da böyledir.
5. Bölüm
Arap Dilinde Olmayan Benzer Harflerin Oluşum Sebepleri
Burada yukarıda anlatılan harflerden başka harfleri ele alacağız (inceleyeceğiz), bu harfler, bahsi geçen seslerden ikisinin arasından çıkar ve ortasında
bulunduğu iki harfle oluşum sebebi konusunda benzeşir (ortak özelliğe sahiptir).
Bu harflerden biri yukarıda da anlattığımız hafif kef’tir, diğerleri ise cim’e
benzeyen seslerdir, bunlar dört tanedir.
Farsçada kuyu anlamına gelen ( )جارهkelimesinin ilk harfi. Bu cim dil
harflerinin daha fazla ve sıkı kapatılmasıyla oluşur, kopma olayında ise havanın
daha güçlü bir basınçla itilmesi gerekir. Bu cim sesinin Arapçadaki cim sesiyle
ilişkisi, Arapça olmayan kef’in Arapçadaki kef’le ilişkisi gibidir.
Geriye kalan üç harf Arapça ve Farsçada bulunmaz fakat başka dillerde
bulunur. Bu seslerin varlığı, (Arapçadaki) cim sesinin boğumlama esnasındaki nem
kullanımını daha belirgin hale getirmiştir. Bu nem, boğumlanma yerinin gerisinde
hazır bulunan nemdir ve kopma anında nefesin dayanması sebebiyle oluşur. Bu
nem olmadığında boğumlanmanın gerçekleştiği kısımdaki kapanma sebebiyle
hems14 oluşur.
Bazen zey’e benzer bir ses
Bazen sin’e benzer bir ses
14 Hems, klasik eserlerde sıkça kullanılan fonetik kavramıdır. Bazı konuşma sesleri, ses tellerinde oluşan
sesin yanı sıra boğumlanma yerinde de cılız bir sesle telaffuz edilir, bu özelliğe hems adı verilmiştir.
Bkz. Mekki b. Ebi Talib, a.g.e., s. 36
Ebu Ali İbn Sina / Çev.: N. Nihal İnce
SÜİFD / 29
336
Bazen de ṣad’a benzer bir ses meydana gelir.
Ṣad ve sin gibi olan seslere gelince, önünde titreşimli bir nem engeline uğ-
ramadan diş aralarından havanın sızması sonucu oluşur.
Zey gibi olanı ise, en dar çıkış yoluna sevk edilmeden titreşimli nem engeline uğrayarak oluşur. Ṣad gibi olan ile sin gibi olan itbak15 özelliğiyle birbirinden
ayrılır.
Bu harflerden biri de ṣadımsı sin sesidir. Dilin geniş ve orta kısmı ile daha
büyük alanının kullanılmasıyla oluşur.
Zey’e benzer sin de vardır. Havarizm halkının dilinde çok yaygındır16. Dil,
sin sesinin oluştuğu biçimi aldıktan sonra dili yayan kaslarda zey sesindeki gibi bir
sarsılmanın meydana gelmesiyle oluşur. Bu sarsılmayla birlikte gizli ve hissedilmeyen dokunmalar olur, bu dokunmalar sayesinde hava fark edilmez biçimde bo-
ğumlanmalara uğrar, böylece sin zey’e benzer bir hale gelir.
Sin’e benzer zey ise Farsçadaki ( )زردsözcüğünde bulunan zey’e benzer.
Bu sin güçlü olmayan ancak diş aralarından destek alarak dil ucu yüzeyinin
titreşmesiyle fark edilen bir sin’dir.
Ğayn’a benzer ra harfi, bu ra’nın Arapçadaki ra ile ilişkisi Havarizm sin’inin
Arapçadaki sin ve zey ile ilişkisi gibidir. Nefes, aynen ğayn sesini meydana getirirken gargara oluşturduğu gibi bir gargara oluşturur sonra dilin ucu sarsılır veya
sarsılma burun deliğinin iç kısmında meydana gelir ve ğayn’a benzer ra oluşur.
Lam’a benzeyen ra, dil ucunun titretilmesi yanı sıra dilin orta kısmındaki
kasların gevşemesi ve dil kenarlarının dilin iç kısmında tümsek oluşturuncaya
kadar kasılması sonucu oluşur. Boğumlanması havanın tümseğe ve tümsekteki
neme sevk edilmesi ile dil ucunun sarsılması şeklinde gerçekleşir.
Ẓa gibi olan zey: Dil ortası daha yukarıda olur, dil ucunun titreşimi de sanki sadece nemin titreşmesiymiş gibi gizli olur.
Kapalı lam: Bilinen lam’la ilişkisi ṭa sesinin te sesiyle ilişkisi gibidir. Türklerin
dilinde yaygındır. Araplardan da mütefeyhik (avurtlarını şişirerek kullanan) olanlar
bu lam”ı kullanabilir.
Be’ye benzeyen fe: Farsçadaki ( )ورنديsözcüğünü telaffuz ederken
kullanılan sestir, be’den farklıdır çünkü tam boğumlanma olmadan çıkarılır, fe’den
farkı ise sesin dudak kısmındaki yolu daha dar ve havanın itilişinin daha sert
olmasıdır. Baskının sertliği sebebiyle dudağın içi kısmında titreşim olacakmış gibi
olur17.
15 İtbak, klasik eserlerde sıkça kullanılan bir kavramdır. Dilin üst damağa paralel ve kapanacak kadar
yakın durması haline verilen isimdir. Bkz. Mekki b. Ebi Talib, a.g.e., s.40
16 Enis, İbrahim, el-Asvâtu’l-Luğaviyye, Mektebetü’l-Anglo el-Mısriyye, 2007 s. 139
17 Türkçedeki “v” sesi anlatılmaktadır.
Harflerin Oluşum Sebepleri
SÜİFD / 29
337
Şeddeli Be: (sert be) Farsçada ( )بـيروزيsözcüğünde bulunan sestir. Bo-
ğumlanma esnasında dudakların kuvvetlice gerilip sert kopma hareketinin ardından havanın sertçe itilmesi sonucu oluşur18.
Mim ve nun sesleri: Burun boşluğunun sonundaki oyukta nefesin yankı-
lanmasından ibaret olan sestir. Bu sesin oluşumunda boğumlanma yerinde hapsedilen sesin dışarıya itilmesinde zorlama yapılmaz. Bu bir çeşit yalın ğunnedir19.
6. Bölüm
Bu Harflerin Telaffuz Organlarından Olmayan Hangi Hareketlerle Oluştu-
ğuna Dair
‘Ayn sesi: Nemli bir çıkış yerinden havanın sertçe çıkarılmasından duyulabilir. Nemli olan her çıkış yerinden havanın sertçe cereyan etmesinden çıkabilir.
Ḥa: sesi: ‘Ayn sesinin çıktığı ortamın biraz dar ve enli olmasıyla duyulur.
Ḫa sesi, Yumuşak (esnek) bir cismi (kabuk) soyar (sıyırır) gibi sert bir cisme sürtme sonucu oluşur.
He: Havanın güçlü bir şekilde, engeli olmayan bir cisim içerisinde yükselmesi sonucu oluşur.
Ḳaf: Cisimlerin yarılması veya koparılması sonucu oluşur.
Ğayn: Nemin tek bir yöne akan büyük parçalar halinde fokurdaması sonucu oluşur.
Kef: Büyük ve sert bir cismin başka bir sert ve serilmiş bir cisme vurulması
ile meydana gelir.
Cim: Nemin neme düşmesiyle oluşur, bir miktar su damlasının durgun bir
suya düşerek içine dalması gibi.
Şin: Nemin sıçraması ve kuru cisimlerin arasından sertçe geçmesinden
oluşur.
Ḍad: Büyük nem baloncuklarının (köpüklerinin) patlaması sonucu oluşur.
Ṣad: Sin sesini oluşturan sebep yankılı/iniltili bir cisimde meydana gelirse
veya bu sebeple birlikte hafif çukuru olan bir nesneyle vurma olayı gerçekleşirse
ṣad sesi duyulur.
Sin: Kuru bir cismin başka kuru bir cismi bilemesi ve aralarındaki çok dar
olan alanlardan hava sızıncaya kadar üzerinde hareket ettirilmesi sonucu oluşur.
18 Türkçedeki “p” sesi anlatılmaktadır.
19 Geniz sesine verilen isimdir.
Ebu Ali İbn Sina / Çev.: N. Nihal İnce
SÜİFD / 29
338
Zey: Sin sesinin oluştuğu şartlarda ses yoluna deri gibi kendi kendine titreşen ince ve yumuşak bir cisim engel olursa oluşur.
Ṭa: Ellerin çırpılmasıyla oluşur. Ancak avuçlar, arasında yankı/inilti yapan bir
havayı hapsedecek şekilde kapatılmaz. Bazen de kapanmış olan ellerin kopmasıyla
(infilak etmesiyle) oluşur.
Te: Avucu bir parmağa sertçe vurmayla oluşur.
Del: Aynı sebeple ancak vurma daha zayıftır.
Ẕêl: Zey sesi gibi oluşur. Havanın geçiş yerlerindeki titreşim yapan cisim
daha büyük, kalın ve sert olduğunda oluşur.
Ṡe: Titreşim yapan bir cisim olmadan ve (dili) daha fazla germek suretiyle
sin sesinin oluştuğu gibidir. Ẕêl sesinin ze sesiyle ilişkisi, Ṡe sesinin sin sesiyle ilişkisi
gibidir.
Ra: Topun levha üzerinde engele uğramadan zıplayarak yuvarlanması sonucu oluşur.
Lam: Eli sıvıya çarpmak veya sıvıya bir hamlede bir şeyin düşmesi sonucu
oluşur. Bu düşüşle hava nesneyle birlikte baskıya uğrar ve dağılır, dağılmanın
peşinden nem gelir.
Fe: Ağaç yapraklarının kıpırdaması sonucu oluşur.
Be: Birbirine yapışmış yumuşak cisimlerin koparılması/ayrıştırılması sonucu
oluşur.
Yeterince bilgilendirdiğimi ve bildiğim kadarını ifade ettiğimi düşünüyorum. Allah’ım beni onun yoluna feda etsin, muhterem üstada yakın olmak maksadıyla burada bu risaleyi sonlandırıyorum. Allah’a dayanarak –ki o ne güzel dayanaktır- hak ettiği hamt miktarınca Allah’a hamdolsun.
Allah’ın yardımıyla bitti

Konular