Hocam bize kendinizi tanıtabilir misiniz?

e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-şarkiyat.com- ISSN: 1308–9633 Sayı: III/Nisan 2010
160
Doç. Dr Mehmet Yalar hocamız ile klasik medrese eğitim serüveni ve medrese
tahsili boyunca okuduğu kitaplar hakkında yapmış olduğumuz uzun bir sohbeti
kısaltarak sunuyoruz.
Hocam bize kendinizi tanıtabilir misiniz?
Mehmet Yalar:
Bismillahirrahmanirrahim 1949 veya 1950 yılında Diyarbakır’ın Mermer
nahiyesinde doğdum ve 14-15 yaşına gelinceye kadar orada kaldım. Babam Mermer’de
resmi imamdı ayrıca Arapça ve Farsça bilgisi ileri düzeyde olan babam uzun yıllardan
beri müderrislik yapıyordu. Birçok talebesi vardı. 5 yaşında iken babamdan Kur’an-ı
kerim dersi almaya başladım. Kış geceleri uzun olduğu için öğrencilere ders verip,
onlarla sohbet ediyordu. Ben de böyle bir ortamda bulunuyordum. Babamdan alfabe
dersi almaya başladığımda bana Latin alfabesini de öğreterek karşılaştırma yapıyordu.
Kısa bir sürede 7 yaşına varmadan Kur’an-ı Kerimin ilk hatmimi bitirdim ve Latin
alfabesini de okula gitmeden öğrendim. 6 yaşında Mermer’de okula başladım. İlkokulu
okumaya başlayınca bir yandan da babamdan Kur’an ve Arapça dersleri almaya devam
ediyordum.1960 yılında ilkokulu bitirdim. O vakte kadar Kur’an-ı Kerim , “Takrib’ul
fikhi’ş-Şafii” , “Mevlit” , “Nubahar” ,” Akaida Kürmanci “ kitaplarını da okumuştum.
İlkokulu bitirdikten sonra haziran ayında “Emsile” kitabına başladım. Emsile
kitabı, medreselerde okutulan sıra kitaplarının başlangıcıdır. Daha önce okuduğum
kitaplar ise ilerdeki tahsilin altyapısı mesabesindedir. Babamın 30 yıllık Müderrislik
tecrübesi vardı. Hakikatten çok güzel, yüksek sesle ve heyecanla ders veriyordu. Evde
ders aldığım için tatil yoktu, kış yaz sürekli ders alıyordum. Bu ders okumalarım
“Cami” kitabının haşiyelerine kadar sürdü.
O zamana kadar okuduğunuz kitaplar nelerdi?
Mehmet Yalar:
“Emsile” kitabı ile başladım ondan sonra “Bina” ve akabinde “İzzi” kitabı. Bu
üç kitap Sarf ilmi kitaplarıdır. Bu kitapların ezberlenmesi gerekiyor. Her gün ders
aldığımız kısmı ertesi gün hocamız dinlerdi ve ezberlediğimizi görünce yeni derse
geçilirdi. Bizim hocamız babam olduğu için dersleri çok sıkı takip ediyordu. Prensip
sahibi, dini ve ilmî salâbeti çok güçlü biri olduğundan okuma konusunda müsamaha
göstermezdi.
Tekrar ders kitaplarına dönersek “İzzi” kitabından sonra Nahiv kitapları okunmaya
başlanıyor. Nahiv kitaplarının ilki “Avamil” olup yazarı Şeyh Abdulkahir Cürcanî
adındaki ünlü bir âlim olup Nahiv, Arap edebiyatı ve beleğatı konularında önemli
eserleri vardır. Avamil’den sonra okutulan kitap, “Zuruf” adındaki Kürtçe yazılmış bir
kitaptır. Ondan sonra ise “Terkiba Avamail” kitabı okunur. Bu, Avamil’in baş
taraflarını nahiv yönünden açıklayan Arap dili üzerine Kürtçe yazılmış bir kitaptır. Bu
üç kitabın da ezberlenmesi gerekiyordu.
Bu kitaplardan sonra Avamil üzerine Arapça yazılmış bir şerh olan “Sadullah-i
Sağîr“ adlı kitap okunuyordu. Bu kitap ezberlenmiyordu, sadece Avamil metin
ezberleniyordu. Sadullah-i Sağîr’den sonra gelen kitap “Şerh-ul Müğni”dir. İki
kısımdan oluşuyor: Metin ve şerh. 40 sayfalık metin kısmı olan “Müğni” ezberleniyor.
Hatırlıyorum Cuma akşamları hariç her akşam bu kitaptan ezberlerimi tekrar ediyordum.
e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-şarkiyat.com- ISSN: 1308–9633 Sayı: III/Nisan 2010
161
Şerhü’l-muğni kitabına kadar kaç kitap ezberleniyor:
Bu itibar ile 3 sarf ilminin, 3 nahiv kitabı, bir de Muğni metni olmak üzere
toplam 7 kitap ezberleniyor. Bir noktayı açıklamak istiyorum. Çocukluk döneminde
okumak insana zor geliyor. Eğer insanın hocası samimi ve şefkatli bir insan olup
öğrenciyle ilgilenirse bir müddet sonra ders almak insana sevimli gelmeye başlıyor. Ben
Şerhu’l-muğni kitabından sonra zorluk çekmedim. Bu kitapları okuduktan sonra Arapça
ibareler okumak kolaylaşıyor. Babam kış gecelerinde bize “Futuhu’ş-Şam” adlı kitabı
okurdu. Bu kitap Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer dönemlerine ait fetihleri konu alan 2
ciltlik bir kitaptır. Babam bir şeyi okuduğunda veya anlattığı vakit o konuya konsantre
olurdu ve bu tavrı bizi etkilerdi. Onun sohbetini ve kitap okumasını çok severdik. Bir
yıl yine kış olduğunda babama: Baba bize bu yıl da “Futuhu’ş-Şam” kitabını
okumayacak mısın? diye sorduğumda bana: Ben niçin okuyacağım sen artık ibarelerden
anlıyorsun, onu kendin okuyacaksın, diye cevap verdi. Bu benim için büyük bir
teveccüh idi. O vakitten sonra ben “Futuhu’ş-Şam” kitabını okumaya başladım.
Şerhül mügni kitabından sonraki sıra kitapları nelerdir?
Şerh-ul Müğni kitabından sonra sarf ilmi ile ilgili bir kitap okunuyor. Medrese
muhitinde yazarının adına binaen Saduddin adıyla tanınan bu kitap, medresede okutulan
sarf kitaplarının en uzunu ve sonuncusudur. Bundan sonra artık sarf ilmi okutulmuyor.
Bu kitap, daha önce sözünü ettiğim “İzzi” adlı kitabın şerhidir. Yazarı, büyük âlim
“Saduddin Taftazani’dir. Medrese çevrelerinde birini çok övdükleri zaman onu
Saduddin Taftazani’ye benzetirler. Taftazani büyük İslam âlimlerindendir. Belagat,
mantık, metafizik, kelam, fıkıh ve birçok ilim dalında eser vermek suretiyle haklı bir
şöhrete sahip olmuştur. Bu kitabın girişinde Taftazani, bunu 16 yaşında iken yazdığını
belirtiyor. Bu eser, asırlardır sarf ilminin ders kitabı olarak okutulmaktadır.
Daha sonra gelen kitap “Kavaid-ul îrab”, kısa bir metindir. Müellifi Mısırlı İbni
Hişam El -Ensari ‘dir. Döneminin ünlü bir âlimidir. Arap dili alanında otorite sayılır.
Kitabın konusu Arap dilinde cümle ve özelliği olan bazı Arapça ifadelerin kullanımıyla
ilgilidir. Bu kitap ta medreselerde ezberlenir. Medrese çevrelerinde bu kitap “Kavaid”
olarak bilinir. Kavaid kitabı üzerine birçok şerhler ve haşiyeler yazılmıştır. Bunlardan
biri de, medrese çevresinde bilinen ve okunan “Hallül Meakid Bi-Şerhil Kavaid” adlı
eserdir. Yani Kavaid kitabındaki zorlukların çözülmesi ve açıklanmasına dairdir.
Müellifi Zileli’dir. Bildiğiniz gibi Zile Tokat’ın ilçelerindendir. Bu eseri sayesinde
Medrese muhitinde bilinen bir âlimdir. Bu âlim, kendisinden kavaid üzerine bir şerh
yazması istendiğinde, bilgisi eksik olduğundan Kavad müellifinin “Müğnillebib”
adındaki kapsamlı ünlü kitabından faydalandığını belirtiyor. “Müğnillebib” ismi “akıl
sahipleri için yeterli” anlamında nahivle ilgili büyük bir kaynak eserdir.
Demek ki buraya kadar olan sıralı ders kitapları şöyle sıralanabilir:
1. Emsile, 2. Bina, 3. İzzi, 4. Avamil, 5. Zuruf, 6. Terkiba Avamil , 7. Şerhul Müğni, 8. Saduddin kitabı, 9. Kavaidul İrab, 10. olarak Halül Meakid kitabı.
Sonra sırayla hangi kitaplar okutulur?
Hallü’l-Meakid kitabı okunduktan sonra “Elfiye” kitabına sıra gelir. Bu eserin
müellifi İbnul Malik’dir. Müellifin tam ismi Muhammed ibnul Malik’tir. İbnul Malik
aslen Endülüslüdür, ailesi Şam’a göç etmiştir. Şam'da müderrislik yapmıştır o da İbnul
Hişam gibi büyük bir âlimdir ve ilimde imamdır. Bir rivayete göre İmam Nevevi onun
e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-şarkiyat.com- ISSN: 1308–9633 Sayı: III/Nisan 2010
162
talebesidir. İbnul Malik “Elfiye”yi 1000 beyit halinde yazmıştır, şiir şeklinde nazım
olarak yazmıştır, yani manzum olarak. Bir beyit iki mısradır, kitapta 2000 mısradan
oluşmaktadır. Bu eser telif edildikten sonra medrese çevrelerinde çok revaçta olmuştur.
Medrese tedrisat tarihinde bazı âlimler talebeler ve şakirtlerin kitapları rahat ve
kolaylıkla ezberleyebilmesi için bazı ilmi kitapları ezberlenmesi kolay olsun diye
kısaltıp nazım haline dönüştürmüşlerdir. Çünkü nazım kitaplarını ezberlemek daha
kolaydır. İnsan 100 mısra şiir ezberleyebilir fakat 2 sayfa metin ezberlemek çok zordur.
Bu medrese tedrisat tarihinde önemli bir tespittir. Bu kitap ta ezberleniyor, şiir değil bir
disiplindir, içerinde nahiv, sarf, tahlil, izahlar ve benzeri bilgiler vardır. Bu kitap ta
birçok şerhlere muhtaç olmuştur. Kitabını ilk şerh eden müellifin oğlu olmuştur, onun
akabinde birçok büyük âlim de bu kitabı şerh etmiştir. Bunlardan biri de Celaluddin esSuyuti yani İmam Suyuti’dir. İmam Suyutinin bu eserinin ismi “el- Behcet’ul Mardiyye
“ dir. Bu kitabı da medrese çevrelerinde çok faydalanılan ve okunan bir kitaptır. Kitabın
adı “el- Behcet’ul Mardiye” olmasına rağmen bizde kitabın ismi “Suyuti “ diye biliniyor.
Bölgenin bir eleştirisi olarak şunu söyleyebiliriz; kitapların muhteviyatı güzel bilinirdi
ve ders verilirdi. Fakat kitaplar hakkındaki tarihi bilgiler ihmal edilirdi. Yani kitabın
ismi bilinir kimin tarafından ne zaman yazılmış, müellifin özellikleri hakkında bilgi
sahibi olunmazdı. Akademik olarak şunu da söyleyebiliriz; sıra kitaplarını söyleyipte
müellifleri hakkında bilgi vermemek müellife kaşı haksızlık olur. İmam Suyuti miladi
1505 yılında vefat etmiş. Mısır’ın Esyut şehrinde doğmuştur, çok yönlü bir âlimdir,
Şafiiyy’ul- mezhebdir. Şafii mezhebinde büyük fakihlerdendir. Çok muhtelif kitaplar
telif etmiştir, tarih, fıkıh, dil ve birçok konuda kitap yazmıştır. Kitaplarından çok
istifade edilir. Bu kitap medrese geleneğinde anlaşılmasının zorluğu ile bilinir. Biz bu
kitabı okuduğumuz zaman bize izah edilmesine rağmen anlaşılması zordu. Güya
“Elfiye” kitabının açıklanması için yazılmış olmasına rağmen o açıklanmaya muhtaçtı.
Bunun üzerine bu kitap için haşiyeler yazılmıştır. Şöyle bir tespit yapabiliriz: Medrese
geleneğinde önce bir metin yazılır ona daha sonra şerh yazılır, eğer şerh kâfi gelmezse
ona haşiyeler yazılır. Yani yeni sistemdeki dipnotlar gibi. Biz de ders okuduğumuz
zaman hocamız kitabın kenarlarına haşiyeler ve incelemeler eklerdi. Bu bir gelenek
halini almıştı. “Suyuti” kitabına da birçok haşiye yazılmıştır onlardan medrese
çevresinde en ünlüsü “Ebu Talip” tir.
“Elfiye ve el- Behcet’ul Mardiyye” konuları nedir ?
Bu iki kitabının çoğunluklu konuları nahivdir, sonlarında sarf ilmi de vardır. Bu
kitaplardan sonra “Cami” kitabı gelir. Malum olduğu gibi Cami okumak, medrese
tahsilinde önemli bir konumdur. Cami kitabının müellifinin asıl adı Abdurrahman olan
Mevlânâ Cami’dir. Aslen İranlı olup, Cam kasabasına bağlı Harced köyünde dünyaya
gelmiştir. Ancak kasabanın ismiyle yâd edilerek, Cami adıyla meşhur olmuştur. Cami
çok yönlü bir âlimdir. Tasavvuf, edebiyat, dil âlimidir. Cami kitabı aslı “Kafiye”
kitabının metnidir. Kafiye’nin müellifi İbni Hâcib’tir. İbnü’l Hâcib Mısır’lıdır,
Eyyubiler dönemi âlimlerindendir. İbnü’l Hâcib’in babası Müsik, Sultan Selahaddin’in
Özel Kalem Müdürüdür. Babasının Hâciblik mesleğinden dolayı İbnul Hâcib ismini
almıştır. İbnul Hâcib Maliki mezhebindendir. İbnul Hâcib’in Kafiyesi Arapçanın nahiv
ilminde merkezi nokta veya bir dönemeç gibidir. Kendisinden önceki çalışmaları
kendisinde kısaca cem etmiş kendisinden sonra gelenleri de kendinse bağlamıştır. Nahiv
çalışmalarının yüzde yetmiş sekseni ibnul Hâcib’in kitabı çerçevesinde olmuştur.
Bundan dolayı bunun üzerine epeyce şerh ve haşiyeler yazılmıştır. Kafiye’nin en büyük
haşiyelerinden biri Radi’yê Esterabadi’nindir. Radi iran halkındandır. Radi’nin bu kitabı
e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-şarkiyat.com- ISSN: 1308–9633 Sayı: III/Nisan 2010
163
Mevlana Câmi için ilham kaynağı olmuştur. Mevlana Câmi bu kitabında ondan çokça
nakiller yapmıştır. Yani referans kaynaklarından birincisidir. Âcizane olarak şunu
söyleyebilirim Üniversitede Doktora öğrencilerimden birine tez konusu olarak Radi
üzerine yapmasını sağladım. Mevlana Câmi’nin kafiye şerhi hakkındaki bu kitabı büyük
bir itibar görmüştür. Bu “cami “ kitabı üzerine de haşiyeler yazılmıştır. Medreselerde
sıra kitaplarında bu haşiyeler de okutuluyor.
Cami kitabının medresedeki fonksiyonları hakkında bir şeyler söylenebilir
mi, taliblik gibi ?
Evet, taliblik hakkında biraz bahs edelim. Medrese talebeleri “Cami” kitabına
başlamayıncaya kadar onlara faqi denilir. Eğer Cami kitabına başlanınca talebe “talib”
olur, yani artık “Seyda” mertebesine girer. Çünkü artık dersini medresenin en büyük
hocası verecektir. Kendiside faqi’lere ders vermeye başlıyor. Ve medreselerdeki bazı
hizmetlerden de muaf oluyor. Medresenin hizmetleri sırası gelince etrafın temizlenmesi,
düzenlenmesi, bulaşıkların yıkanması, tayin işlemleri gibi işlerdir. Medreselerdeki
sistemi kısaca anlatalım. Kalınan hücrenin miri yani bir beyi var o salahiyeti biridir.
Yeri gelince kısa bir anekdotu anlatıyım. Ben ve kardeşim Molla Ahmet Yalar 1966
yılında Hazro’ya ders okumak için gittiğimizde ben 16 yaşında idim 21, 22, 23
yaşlarında talebeler vardı. Ben Cami kitabının haşiyelerine başlamıştım. Medreselerde
adet kimin kitabı ileri ise o hücre miri oluyor. Ben de Molla Tayfur’un ders verdiği
medresede 50 gün boyunca hücre miri oldum. Hücre miri Seyda’dan sonra sorumlu
kişidir.
Talib olan kişiye nasıl hitap ediliyor?
Cami kitabından önceki kitapları okuyanlara faqi diye hitap ediliyor. Cami
kitabına başlayanlara artık “Mela” diye hitap ediliyor. Mela Abdullah, Mela Ahmet gibi.
Diğer insanlar da aynı şekilde hitap ediyor. Cami hakkında şunları da ilave edeyim.
Camiyi bitiren hakikaten çalışkan ise ve tahsil yapmak isterse Arapça’yı anlamada,
ibare çözmede onunla seydası arasında çok az bir fark kalıyor. Dil öğrenme o dereceye
kadardır. Onun dışındakiler ilmi disiplinler, felsefe, mantık, munazara, akait, usul ve
benzeri ilimlerdir. Arapçanın zirve dil bilgisi “cami” kitabıdır.
Kitapları sıra ile belirtirsek 11. Elfiye, 12. Suyuti’nin el- Behcet’ul
Mardiyye ve 13 olarak Cami ve cami’nin haşiyeleri geliyor. Bunlardan sonraki
kitaplar nelerdir?
Bunları konuşurken küçük bir düzeltme yapmam gerekiyor. Bir sıra kitabını
anlatmayı unutmuşum. Hal kitabından sonra küçük bir kitap var ismi “Enmûzec”
numune anlamındadır. Müellifi ünlü alim Zamehşeri’dir. Tefsir ve düşünce dünyasında
ünlü bir âlimdir. Hatta bu kitabının İbül Hâcib’e ilham kaynağı olduğu söyleniyor.
“Enmûzec” hakkında da birçok şerh ve haşiyeler yapılmıştır. Medrese çevrelerinde iyi
bilinen şerh kitaplarından biride “Hedaik-id Dekaik” kitabıdır. Müellifi Saduddin
Sadullah’dır. Bundan dolayı medrese çevrelerinde bu kitaba “Sadullah gevre” deniliyor.
Gevre Kürtçenin bir kolu olan Soranice bir kelime olup büyük anlamındadır. Bu kitaba
“Büyük Sadullah” denir. İki tane Sadullah kitabı olduğu için birine Sadullah Sâğir yani
Avamilin şerhi olan kitap diğerine Sadullah gevre veya Sadullah-i Kebir deniliyor.
e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-şarkiyat.com- ISSN: 1308–9633 Sayı: III/Nisan 2010
164
O zaman sıralama şöyle olur: 11. kitab Sadullah-i Kebir denilen Hedaik-id
Dekaik geliyor. 12. Elfiye, 13. Suyuti’nin el- Behcet’ul Mardiyye ve 14. olarak
Cami ve cami’nin haşiyeleri geliyor.
Evet, bizim okuduğumuz dönemde o kitaplar okunuyordu. Bazı yerlerde ve şimdi ise
“Sadullah gevre” yerine “Şerhul kıtir” okunuyor. Bazıları Suyuti kitabının yerine
“Netaic-ul Efkâr” okuyordu. Biz Netaic-ul Efkâr’ı okumadık, kısmi olarak kitaplarda
alternatif vardı.
Cami kitabından sonra mantık okunur. “İsagoci” adında küçük bir kitap takip
edilir, Müellifi Esirüddin el-Ebherî ‘dir. ve metinleri ezberlenir. Kitabın içeriği Aristo
mantığıdır. İslam düşünce tarihinde Aristo mantığının önemli bir yeri vardır. Hicri 2.
yy bu mantık İslam kültürü içine girmiştir. “İsagoci” kelimesi de Arapça değil Yunanca
bir kelimedir. İsagoci kitabı üzerine şerhler ve haşiyeler yazılmıştır. Şerh olarak iki
kademede okunuyor birisi Hüsammeddin El Katî ‘nin şerhi ve onun haşiyesi Muhyiddin.
Yani bir metin, bir şerh ve bir haşiye birlikte okunuyor. İkinci kademede farklı bir şerh
ve haşiye ile okunuyor. İkinci olarak okunan şerh kitabı, Osmanlının ilk dönem
âlimlerinden olan Molla Fenari tam ismi Şemseddin Muhammed ibn-i Hamza el-Fenari
olup bu şerhi bir günde yazdığı rivayet olunur. Bu kitabın haşiyesi Ahmet isminde biri
yapmış bazıları ona “Kul Ahmet “ bazıları ona “Kavl Ahmet” diyorlar. Bizim
bölgemizde Kavl Ahmet deniliyor. Kavl Ahmet kitabı sıra kitapları içinde en zor kitap
olarak kabul ediliyor. Birçok müderris bu kitabı okutmak istemiyordu.
Daha sonra mantık ilmine ara verilir. “Risaletül Vâd” okunur, müellifi
Adudiddin el-Ici’dir, kitabın üzerinde Kuşici şerhi var. Kitap bu şerhle birlikte okunur,
normalde bu kitabın ezberlenmesi gerekiyor fakat talebeler bundan sonra pek ezber
yapmıyorlar fakat usul bu risalenin okunmasıdır. Kitabın konusu dil felsefesi, kelime
ve mana arasındaki irtibatı, bir anlamda semantik denilebilir. Bir metin ve bir şerh
olarak bu kitap okunur.
Camiden sonraki kitapları sıralarsak “İsagoci”, “Hüsammuddîn elKatî’nin şerhi”, ”Muhyiddin risalesi” , “Molla Fenari” , “Kavl Ahmet” , “Risaletül
Vâd‘ ve Kuşici Şerhi”
Evet, daha sonra İstiare gelir. Belagat ilminin bir dalı olan istiarenin aslı mecaza
dayanır. Mecaz, benzetme, kinaye gibi kavramlar anlamındadır. İstiare ilminde okunan
metin kitabi “El Feride” , müellifi İmam Ebu’l Leys Semerkandi’dir. Kitap üzerinde bir
şerh vardır, yazarı İsamuddin el-İsferaini’dir. İsamuddin Mevlana Cami’nin talebesidir.
Çok zeki ve yaman bir âlimdir, fakat çok fazla itiraz sahibidir. Kitabı üzerine çok
haşiyeler yapılmış. Bizim medrese çevresinde bilinen haşiyesi, Hasan El- Zibari’nindir.
Ben hayatını araştırdım ismi “Hasan bin Muhammed.” Zibar Kuzey Irak’ta bulunan bir
kürt aşiretinin ismidir, müellif o kabileye mensuptur. Vefat tarihini araştırdık bulamadık.
Tahminimize göre 2 asır önce yaşamıştır. Haşiyesi güzel anlaşılır ve kolaydır, biz hem
“el Feride, İsamuddin şerhini, hem de bu haşiyeyi okuduk.
İstiareden sonra münazara okunur. Bizim muhitte aslı “Abdulvahhab Alel
Velediyye” olan “Velediyye” nin ezberlenmesi gerekir. Müellifi Osmanlı ulemasından
Maraşlı Saçaklızade’dir Şerhin yazarı da Diyarbakırlı olan Abdulvahab el Amidi‘dir.
Konusu münazara usul ve adapları olan şerh ve metin birlikte sonuna kadar okunur.
e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-şarkiyat.com- ISSN: 1308–9633 Sayı: III/Nisan 2010
165
Bundan sonra “cami’nin haşiyeleri” gelir. Adından da anlaşıldığı gibi cami
kitabı üzerine yapılmış haşiyelerdir. Üç âlim tarafından yapılmıştır. İkisi Mevlana
Cami’nin talebesidir. Abdulgafur Lari ve İsamuddin el-İsferaini Mevlana Cami’nin
talebesidir. Abdulgafur Lari’nin haşiyesine haşiye yazan ise Abdulhakim es-Seyalekütî
‘dir, Hindistanlı bir âlimdir. Bu haşiyelerin bir kısmı okunuyor.
Daha sonra tekrar Mantık okunmaya başlanır. Şemsiye diye adlandırılan kitap
okunur. Bu arada şunu hatırlatayım Cami’nin haşiyesine başlayıncaya kadar bunları
babamın yanında okudum.
Ne kadar süre içinde?
5,5 yılda okudum. 1960 yılında başladım 1966 Ocak ayına kadar 5,5 yıl sürdü
babamın yanında. O zaman Cami’nin haşiyelerine yeni başlamıştım. Ocak ayında bir
gün halamızın oğlu Molla Tayfur Ezgin, babamızı ziyarete gelmişti. Babam ona
oğullarım Mehmet ve Ahmet biraz dışarıda faqi’lik yapsınlar, senin yanında kalacak
yer varsa kalan derslerine devam etsinler. Ben artık yaşlandım ve ders vermek bana zor
geliyor artık. Hakikaten babam ders verirken çok dikkatle, yüksek sesle ders verirdi.
Kardeşim o zaman Cami kitabını okuyordu. Molla Tayfur babama hitaben: Onlar benim
dersime razı olurlarsa dayımın emri olur, diyerek kabul etti. 1966 yılının yılbaşını biraz
geçmişti. Ben ve kardeşim Hazro’ya gittik. İlk kez dışarıya ders için çıkmış olduk.
Maşallah babanızın sabrı güzelmiş genelde insanlar bu kadar üzün süre
çocuklarına ders veremez.
Babamın sabrı fazlaydı ve dersi çok disiplinli veriyordu. Hazro’ya gittik. Kısa
bir süre sonra bahar ayı geldi. Molla Tayfur’un hücresi dardı, biz 15–16 talebe idik yer
kafi değildi. Fakat Hazro ve Hazroluların verdikleri tayinler güzeldi. Biz de köyden
kasabaya yeni geldiğimiz için bize çekici geliyordu. Orada Şemsiye şerhini okuyordum.
Şemsiye şerhi ve haşiyesi; Kutbüddin Muhammed b. Muhammed er-Razî tarafından
Necmüddin Ömer b. Ali el-Kazvinî’nin mantık ilmine dair yazdığı Şemsiye metnine
yaptığı bir şerh olan Tahrirü’l-Kavaidi’l-Mantıkıyye fi Şerhi’r-Risaleti’ş-Şemsiyye adlı
kitaba Seyyid Şerif Cürcani’nin yazdığı bir haşiyesi de vardır.
Hazro’dan ayrıldıktan sonra ne yaptınız:
Diyarbakır’ın Kevnecar köyüne gittik, Seydayi Mola Abdusselam-i Alibardaki
oradaydı. Molla Abusselam iyi bir Seyda idi klasik bir hocaydı, modern bilgileri yoktu.
Fakat müderrisliği güzel, medrese müktesebatı da çok iyi idi. Oradan hastalandığım için
iki ay sonra geri dönmek zorunda kaldık. Ben Seydanın yanında çok fazla okuyamadım.
O sırada bir rahatsızlığım vardı ve tedavi için Diyarbakır’a gidip geliyordum.
Kevnecar’dan ayrıldıktan sonra Bubiyan köyüne gittik. Orada güzel bir mantığı olan,
ders anlatımı güzel, belağat sahibi Molla Fahri vardı. Onun yanında Şemsiye şerhini
tamamladıktan sonra Belağata dair olan Muhtasar adlı kitabı okudum.
Bundan sonra sıra esaslı ve günümüzde de geçerli olan, modern dilde retorik
olarak isimlendirilen belağat ilmine geliyor. Belağat olarak Hatîb el-Kazvînî'nin Telhis
kitabı okunuyor. Benim doktora tezim de Hatîb el-Kazvînî ve belagat ilmindeki yeri. Bu
Telhis üzerine haşiyeler hariç 22 tane şerh yazılmıştır. Saduddin Taftazani bu kitap
üzerine iki tane şerh yapımıştır. Biri Muhtasar kısa bir şerh diğeri uzun bir şerh olan
Mutavvel’dir. Belagattan Telhis ve Muhtasar’ı okudum. Ondan sonra sıra kelam ilmine
geliyor.
1966 yılının son baharında babam bizi Hazro’ya Hacı Abdül- Fettah
Hocaefendi’nin yanına göndereceğini söyledi. Babam Seyda-yi Haci Fetah’ın yanına
gidip okumamız için izin aldıktan sonra ben ve kardeşim Hazro’ya gittik. Kardeşim
e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-şarkiyat.com- ISSN: 1308–9633 Sayı: III/Nisan 2010
166
“Kavl Ahmet” kitabının sonunda ben ise “Muhtasar” kitabını bitirmiştim. Hazro’da
Maturidi olan Nesefi’nin kelam hakkında yazmış olduğu “Şerhül Akaid” kitabını
okumaya başladım. Şerhi Eşari olan Taftazani’nindir. Şerhül akaid dersini Seyda-yi
Haci fevkalede veriyordu. Hakikaten insanı mest ediyordu. Bu arada kardeşim M.
Ahmet ile birlikte Seyda-yi Haci’den Farsça ders alıyorduk. Daha önce babamızdan
Gülistan kitabını okumuştuk. Farsça olarak Mevlana Cami’nin Baharistan kitabını
okuyorduk.
Şerhül akaid kitabından sonra ben “Cem-ül Cevami‘” kitabına başladım.” Cem-
ül Cevami‘” icazet kitabıdır, yani icazet o kitabın bitirilmesi ile alınır. Usul’ud din ve
usul’ul fıkıh konusundadır. Yeni terminolojiye göre İslam hukuku metodolojisi ve İslam
akait metodolojisi hakkındadır. Yedi bölümden oluşmuştur. Metin kısmı Tacuddin ibn-
üs Sübkî şerh ise Celaleddin Mahalli tarafından yazılmıştır. İki haşiyesi vardır; biri
Benani, haşiyenin haşiyesine de Attar deniliyor. Normalde Cem-ül Cevami‘ metni ve
şerhi okunur. Hocamız Seyda-yı Haci (Allah ona rahmet etsin ve yerini Cennet eylesin )
çok hassastı ve o dönemde fazla talebe olmadığından haşiyeleri incelerdi bir gün
dersimiz 4 saat sürdü, dersi yerde diz çökerek okuyorduk. Ben çok yoruldum ve hocama
Benani haşiyesini bu şekilde okumasaydık daha iyi olurdu dedim. Hocam başını
kaldırdı ve ben konuların anlaşılmadan geçilmesini istemiyorum dedi. Ben de çok
utandım o kadar çaba göstermesi benim içindi. Bu kitabı tam olarak okudum. 1967
yılının Haziran ayında derslerim bitmişti. Fakat Mevlana Cami’nin Yusuf-u Züleyha
kitabına da başlamıştık. Hocamız pek kimseye icazetname vermiyordu. Yüzlerce talebe
okutmuştu ve 52 yıllık müderrislik yapmıştı, birkaç tane icazetname vermişti. Babam
ondan rica etti, o da icazetnamesini getirdi ve ben artık yaşlandım, ellerim titriyor ben
hepsini yazamayacağım, benim doldurmam gereken yerleri boş bırakın ben onları
yazarım, dedi. Ben çini mürekkep ile belirli kısımlarını yazdım. Diğer taraflarını
Seydamız yazdı. İcazetname bende duruyor. Böylelikle ders alma durumu
kalmadığından müsaade alıp yanından ayrıldım. Fakat Seydamızı çok sevmiştik ondan
ayrılmak zor geliyordu, ağlayarak ayrıldım. Eve döndüm 2 ay kadar kaldıktan sonra
Mevlana Cami’nin Yusuf-u Züleyha kitabını bitirmeyi bahane ederek tekrar hocamızın
yanına geri döndüm. O kitabı bitirinceye kadar bir iki ay daha orada kaldım. Medrese
tahsil hayatım bu kadar sürdü.
Hocam son soru olarak medrese tahsiliniz sırasında tefsir ve fıkıh
kitaplarından hangisini okudunuz?
Fıkıh kitaplarından Kadı Ebu Şuca’nın "Gayet'ül İhtisar” ve İmam Nevevi’nin
Minhacul Talibin kitaplarını okuduk. Tefsirde ise Celaleyn tefsirini okuduk.
Hocam çok teşekkür ediyoruz.
Bende teşekkür ederim.

Konular