ALMAN DOĞUBİLİMCİLİĞİNİN DÜNÜ BUGÜNÜ YARINI1

179
ALMAN DOĞUBİLİMCİLİĞİNİN
DÜNÜ BUGÜNÜ YARINI1
Röportaj: Dr.Zâfir Yûsuf
Arapçadan çeviren: Dr. Eyyüp Tanrıverdi2
Özet:
Bu çalışma Almanya’da Doğu bilim çalışmaları, özellikle Arap dili
araştırmaları konusunda yayınlanmış bilimsel bir röportajın çevirisidir.
Röportaj, Erlangen Üniversitesi öğretim üyesi Hartmut Bobzin tarafından verilmiştir. H.Bobzin, bu vesileyle Alman Doğu bilimciliğinin tarihi
seyrini Avrupa ülkeleri ile karşılaştırmalar yaparak özetle ortaya koymuş,
günümüzde Almanya’da Arap dili araştırmalarının durumunu ve gidişatını
değerlendirmiştir. Okuyucu H.Bobzin’in tecrübelerini ve birikimini içeren
bu metin aracılığıyla Almanya’daki Arap dili araştırmaları hakkında genel
bir fikir edinme imkanı bulacaktır.
Anahtar kavramlar: Almanya, Hartmut Bobzin, Arapça araştırmaları,
Doğu bilim enstitüleri
Arabic Studies in German: Background And Current Stuation
Abstract:
This paper is a Turkish translation of an interview by Zafir Yusuf with
famous German orientalist Hartmut Bobzin. Those who are interested in
German orientalism especially in Arabic language studies in German will
find enough information about the German orientalism background with a
comparison with other European countries and its current stuation between
German scholars and students as well. For H.Bobzin give us a concise and
a valuable picture of the matter, the text is worthy of translation scientifically.
Keywords: German orientalism, Hartmut Bobzin, Arabic studies, Oriental institutes.
1 Alman Doğu bilimci Hartmut Bobzin ile röportaj.
“el-İstişrâku’l-Almânî ilâ eyne? Hivârun maa’l-musteşriki’l-Almânî Hartmût Bûbzîn”, Mecelletu’tturâsi’l-Arabî, sayı 68, yıl 17, (Ağustos 1997), ss. 133-142.
2 Doç., Dr., Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belagati Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
(eyyuptanriverdi@hotmail.com)
180 ALMAN DOĞUBİLİMCİLİĞİNİN DÜNÜ BUGÜNÜ YARINI
Haleb Üniversitesi Arap dili ve edebiyatı öğretim üyelerinden Dr. Zâfir
Yûsuf, misafir öğretim üyesi olarak Erlangen Üniversite’sinde bulunduğu
sırada H.Bobzin ile konu hakkında yaptığı görüşmeyi bir röportaj halinde
et-Turâsu’l-arabî adlı dergide yayınlamıştır. Bu röportajda Bobzin’in Alman
doğu bilimciliği ve Almanya’da Arap dili araştırmalarına dair değerlendirmeleri yer almaktadır. Bilimsel bir ropörtaj olan bu metinde okuyucu konu
hakkında açık ve yeterli bilgiyi bulabilmektedir.
Profesör Hartmut Bobzin, son zamanlarda Almanya’da ve bazı Arap ülkelerinde yıldızı parlayan Alman Doğu bilimcilerden biridir. Kendisi sayısız
bilimsel etkinlik gerçekleştirmiştir. Yanı sıra Almanya ve Arap ülkelerinde
düzenlenen çok sayıda kongre ve sempozyuma katılmıştır. Son birkaç
ayda Almanya, Mısır, Mağrib ve Lübnan’da düzenlenen birçok kongreye
katılmıştır. Profesor Bobzin, Erlangen Üniversitesi tarafından yayınlanan
“Arap dili araştırmaları dergisi”nin yayın kurulu üyeliği yapmıştır. Ayrıca
Arap kültürü, Arapça yazma eserler ve benzeri alanlarda pek çok sergi ve
festivalin düzenlenmesinde onun büyük katkıları olmuştur.
Doğu bilimci Hartmut Bobzin, Erlangen Üniversitesi’nde İslami ilimler kürsüsü öğretim üyesidir. Erlangen Üniversitesi, Birleşik Almanya
Cumhuriyeti’de Bavaria eyaletinde yer alan Nürnberg’dedir. Bobzin, İslam
kültürü alanında sahip olduğu büyük birikimi; Kuran-ı kerim hakkında ve
İslami ilimler alanında yazdığı köklü eserleri ile tanınmıştır. Kendisi ayrıca Avrupa Doğu bilimciliği tarihi ve Doğu bilimcilerin İslam kültürünü
yeniden canlandırma ve kaynaklarını neşretme amacıyla harcadığı çabalar
konusunda çok geniş bir birikime sahiptir.
Alman Doğu bilimciler ile görüşmek ve onların görüşlerini Arap okuyucuya aktarmak amacıyla belirlediğimiz program çerçevesinde Profesör
Bobzin ile bir görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşmede Bobzin, kendisinin
Doğu bilimcilik yolculuğunu ayrıca Alman Doğu bilimciliğinin bu günkü
durumunu ve eğilimlerini anlattı.
ZâfİR YûsUf/Çev. eYYÜp TANRIveRDİ 181
“İlk önce şu klasik soruyu sormak gerekiyor: Çalışmalarınızın başlangıcı nasıl oldu? Sizi Arapça öğrenmeye sevk eden sebepler nelerdir?”
Evet, ben, bildiğiniz üzere ilk önce ilahiyat ve karşılaştırmalı dinler
bilimi tahsili yaptım. Aynı şekilde Sankritçe ve Hint bilimleri çalıştım.
Eski Ahit ve Eski İbraniceye hususî ilgi duyuyordum. Buna bağlı olarak
hocam Kayzer, Arapça öğrenmeyi tavsiye etti. Arapça, Eski Ahit araştırmalarına, bilhassa dil açısından zenginlik katar. Arapça çalışmaya, Marburg
Üniversitesi’nden Samî dilleri doktorası unvanı aldıktan sonra başladım.
Doktora tezim “Eyyûb Kitabı’nda Fiil Zamanları” başlığını taşımaktadır.
Tezimi tamamladıktan sonra sadece Arapça çalışmaya karar verdim. Çünkü
kültür ve kaynak açısından Arapça büyük bir birikime sahip olup büyük önem
taşımaktadır. Üstelik bu birikim diğer dillerde mevcut değildir. 1975-1976
yılları arasında Dımaşk’ta Arapçamı geliştirmek için bir burs imkanı elde
ettim. Daha sonra Erlangen Üniversitesi’ne döndüm. Bu üniversitede Felsefe
Fakültesi’de Diller ve Şarkiyat Araştırmaları Enstütüsü’ne asistan olarak
atandım. Başlangıçta filoloji ve edebiyat açısından Arap kültürü hakkında
herhangi bir birikime sahip olmadığımı ifade etmek isterim. Çünkü birinci
derecede münhasıran Arapça öğrenmeye çalışıyordum. Arapça daha sonra
benim için Arap kültürünü tanıma ve bunda derinleşme konusunda esas
hareket noktası oldu.
İlahiyat ve Kur’an araştırmaları konusunda yetkin bir akademisyen
olarak Arap ve İslam araştırmalarının Avrupa üniversitelerindeki güncel durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayrıca Alman öğrencileri
Arap ve İslam ilimleri alanında ihtisas yapmaya yönelmelerinin sebebi
size göre nedir?
Öncelikle “İslami araştırmalar” ifadesi ile kastedilen anlamın açıklanması
gerekmektedir. Çünkü bu çok geniş bir ifadedir ve birçok şekilde açıklanabilir. Bu açıklamalar ise İslam aleminde egemen olan anlamlardan farklı ya
da onlara zıt bir izlenim dahi uyandırabilir. Bundan dolayı öncelikle şunu
belirtmeliyim: Sadece Almanya’da değil, Avrupa ülkelerinin çoğunluğunda
“islami ilimler” ile dil ciheti başka bir deyişle “fikhu’l-luga” yani “filoloji”
denilen ilim kastedilmektedir. Genel olarak Doğu dillerini iyi öğrenmek,
İslam kültürünü bir bütün olarak anlamaya katkı sağlar. Doğu dilleri ile
Arapça, Türkçe ve Farsçayı kastediyorum. Bu dilleri öğrenmek aynı zamanda
182 ALMAN DOĞUBİLİMCİLİĞİNİN DÜNÜ BUGÜNÜ YARINI
mütekamil İslam medeniyetini anlamanın temel anahtarıdır. Din, Kur’an,
hadis, tefsir, fıkıh ve benzeri çeşitli İslami ilimlere gelince, bunlarla ilgili
araştırmalar ise Avrupa’da çok geç ortaya çıkmıştır. Hatta akademik anlamda
bu ilimlerde araştırmalar ancak XX.yüzyılın başlarında başlamıştır.
Durum ne olursa olsun Avrupa üniversitelerinde Arap kültürü araştırmalarının güncel durumu ülkeden ülkeye değişmektedir. Sözgelimi Arap dili
araştırmaları, Hollanda ve İngiltere’de XVII.yüzyılda gelişmiştir. Bunu da
karşılıklı ticaretin gelişmesi ve Arap Orta Doğusu’nda yeni pazarlar arayışı
sağlamıştır. Fransa’da ise bu dönemde ilgi birinci derecede Arap-Hıristiyan
mirasına ve Doğu kilisesi öğretilerine, bilhassa Suriye ve Lübnan’daki
Marûnî öğretilerine yoğunlaşmış bulunuyordu. Bu ülkelerdeki çabalar,
Kitab-ı mukaddes, İncil metinleri, dini kitaplar, dua kitapları gibi kitapların
basımına yoğunlaşmıştır.
Almanya’da ise bu dönemde Arap dili araştırmaları, kutsal dillerin filolojisi (philologie sacra) kapsamında, Eski İbrani dili ve Süryânîce araştırmalarına bağlı olarak gerçekleşmekte idi. Çünkü Almanya’da protestanlar
birinci derecede Kitab-ı mukaddes ile bunun Arapça, Süryanîce ve Kıptice
gibi eski dilleri yapılan çevirilerine yönelik araştırmalar ile ilgilinmekte
idiler.
Arap dili ile ilgili bu farklı eğilimlerin karşılaştırılması ile Arap dili
araştırmalarının ülkeden ülkeye tamamen farklılık gösterdiğine şahit olmaktayız. Bu itibarla bazılarının düşündüğü gibi sömürge düşüncesinin,
Arap dili araştırmalarının tek sebebi olduğuna kesin bir şekilde hükmetmek
mümkün değildir. Almanya’da Doğu dilleri araştırmalarında izlenen yöntem, XIX.yüzyılda karşılaştırmalı dilbilimin kurulmasını sağlayan temel
sebeplerden biridir.
Sorunun ikinci kısmına gelince bana göre ülkenin genelinde dünyanın
bu bölgesine gösterilen bir ilgi vardır. Sebeplerden biri budur. Bu bölgede
meydana gelen olaylar da talebeleri, Arap coğrafyasında meydana gelen
gelişmeleri takip etmeye sevk etmektedir. Çünkü talebeler bu bölgede
meydana gelen bütün yeniliklerden haberdar olmak istiyorlar. Tabi ki buna
Arap-İslam mirasını incelemek ve insanlık tarihinde farkedilir bir rol icra
eden Arap kültürünü tanıma merakını da eklemek gerekir.
Bu noktada Arap dili araştırmalarının Erlangen Üniversitesi’ndeki duru-
ZâfİR YûsUf/Çev. eYYÜp TANRIveRDİ 183
munu izah eden pratik bir örnek verebilirim. Yirmi yıl önce bu üniversiteye
geldiğimde, öğrenciler birinci derecede geleneksel anlamıyla klasik Arap
dilinin eski kaynakları ile ilgilenmeye yönelmiş bulunuyorlardı. O sırada
öğrencilerin sayısı azdı. Bu da doğal olarak Arapçanın zor bir dil olması ile
ilgilidir. Son yıllarda ise durum tamamen değişmiştir. Günümüzde ilgi artık
çağdaş Arap dünyası, çağdaş Arapça ve modern Arap lehçelerine yoğunlaş-
mıştır. Bu amaçla sadece Orta Doğu ile ilgilenen merkezler kurulmuştur.
Bunların bir kısmı siyasî durum, bir kısmı ise ekonomik ya da coğrafî durum
ile ilgilenmektedir. Öğrenciler bu merkezlerde okumak için yoğun ilgi göstermektedirler. Burada bu merkezlerde okumaktan kaynaklanabilen büyük
bir olumsuzluğa da işaret etmek gerekir: Klasik Arap kültürü ile eski Arap
tarihini unutmak. Çünkü Orta Doğu ve Arap ülkelerindeki güncel durumun,
tarihsel geçmişinden ayrılması mümkün değildir. Mesela Kur’an’ı özgün
dili ile okuyamayan kişinin, hâlen Orta Doğu’da ve Arap dünyasında hakim
olan pek çok geleneği ve kavramı anlamı imkansızdır. Almanca çeviriler
yeterli olmaz. Çünkü çeviriler, asıl kaynakların yerini tutmaz.
Alman üniversiteleri ne zaman Arapça öğretimine başladı? Bunu
gerçekleştiren ilim adamları kimlerdir? Onların buna yönelmesinin
sebebi nedir?
Alman üniversiteleri, XVI.yüzyılda Arapça öğretimine başladılar. Biraz
önce ifade ettiğim gibi, başlangıçta bu iş ilahiyat araştırmaları ile irtibatlı
idi. Almanya’da Arapçayı XVIII.yüzyılda diğer Samî dillerden ayrı müstakil bir ders olarak ilk defa okutan kişi Johann Reiske’dir (1716-1774).
Reiske, Arap edebiyatının öğretimi ve Arap atasözleri ile ilgilendi. elMutenebbî’nin bazı şiirlerini Almancaya çevirdi. Ancak Reiske o sıralarda
ilim adamları kamuoyundan hakkettiği ilgiyi göremedi. Gerçek anlamıyla
Arap dili araştırmaları onun ölümünden elli yıl sonra başladı. Bu da Bonn’da
Wilhelm Freytag (1788-1861) ve Leipzig’de Heinrich Fleischer (1801-
1888) aracılığıyla gerçekleşti. Her ikisi de Paris’te De Sacy (1758-1838)
tarafından yetiştirilmişlerdi. De Sacy ise bütün Avrupa’da modern Doğu
araştırmalarının kurucusu kabul edilmektedir. Fleischer, Almanya’da Arap
dili araştırmalarının gerçek kurucusu olarak kabul edilmektedir. Nöldeke,
Goldziher, Jacob Barth, August Müller ve benzeri büyük Doğu bilimciler
ile bilinen nesil Fleischer tarafından yetiştirilmiştir.
184 ALMAN DOĞUBİLİMCİLİĞİNİN DÜNÜ BUGÜNÜ YARINI
Doğu bilimcilik tarihinde önemli rol oynayan, Arap dili öğretiminde ve
bu dilin mirasının canlandırılmasında önem taşıyan başka Doğu bilimciler
de vardır. Bunlardan mesela Göttingen’den Ferdinand Wüstenfeld (1808-
1899) anılabilir. Wüstenfeld Arap kültürüne ait pek çok eserin, dil ve edebiyat
kaynağının tahkikini gerçekleştirdi. el-Kazvînî’nin Acâibu’l-bilâd’ı, Sîretu
İbn Hişâm, İbn Hallikân’ın Vefeyâtu’l-a‘yân’ı, İbn Kuteybe’nin Kitâbu’lma‘ârif’i, İbn Dureyd’in el-İştikâk’ı Yâkût el-Hamevî’nin Mu‘cemu’lbuldân’ı el-Bekrî’nin Mu‘cemu ma‘sta‘ceme’si ve benzeri kaynaklar
bunlardandır. Diğer bir Doğu bilimci de Wilhelm Ahlwardt’tır (1828-1909).
Ahlwardt, Berlin kütüphanelerindeki Arapça yazmaların on büyük ciltlik
fihristini hazırlamış, ayrıca Ebû Nuvâs’ın Hamriyyât’ı, ed-Devâvînu’s-Sitte,
Ru’be b. el-Accâc’ın divanı ve Halef el-Ahmer’in kasidesi gibi pek çok şiir
divanını tahkik etmiştir.
İçinde bulunduğumuz asırda Arap dili alanında uzman başlıca Doğu
bilimcilere gelince bunların sayısı çoktur. Başlıcaları Carl Brockelmann,
August Fischer, George Jakob, Reckendorff, Littmann, Bergstrasser, Johann
Fück ve benzerleridir.
Alman Doğu bilimciliğinin uzun bir tarihi vardır. Diğer Avrupa ülkelerindeki Doğu bilimciliğe göre Alman Doğu bilimciliğinin ayrıcalıklı
taraflarını gösteren başlıca özelliklerden bahseder misiniz?
Alman Doğu bilimciliğinin diğer Avrupa ülkelerinden ayrıldığı en önemli
cihet dil ve edebiyat metinlerine birinci derecede önem vermesidir. Bu da
özellikle XIX.yüzyıl için geçerlidir. Aynı şekilde Arap kültürüne ait çok sayıdaki eserin tahkiki ve bu çerçevede ortaya konan eleştiri ve incelemeler de
Alman Doğu bilimciliğinin ayrıcalıklarındandır. Almanlar, Arap kültürün bu
tür kaynaklarının tahkikli ilmî neşirleriyle, bunlara dair eleştirel incelemeler
yayınlamak ve titiz indeksler hazırlamakla tanınmışlardır. Arap kültürüne ait
çok sayıda yazma eser Almanya’da tahkik edilmiştir. Başka bir Avrupa ülkesinde bu kadar çok çalışma yapıldığı göremiyoruz. Bu noktada Avrupa’daki
mükemmel ilmî ortama ve Avrupa üniversitelerindeki Doğu bilimciler
arasında mevcut sağlam işbirliğine işaret etmeliyim. Mesela Hollanda’da
De Goeje (1836-1909), Almanya’da Eduard Sachau (1845-1930), Macar
Goldziher (1850-1921), Wellhausen (1844-1918) ve benzeri Doğu bilimciler arasındaki yapıcı ilmî işbirliği olmasaydı, et-Taberî’nin Târîhu’r-rusul
ZâfİR YûsUf/Çev. eYYÜp TANRIveRDİ 185
ve’l-mulûk’u, İbn Sa¡d’ın et-Tabakât’ı ve Dâ™iretu’l-ma‘ârifi’l-İslâmiyye
gibi çok sayıda hacimli kaynağın neşri mümkün olmazdı.
Alman Doğu bilimciliği aynı şekilde karşılaştırmalı Samî dilleri araş-
tırmalarına verilen önem açısından da diğer Avrupa ülkeleri arasında temayüz etmiştir. Almanya’da Arapça ile Aramîce, İbranîce ve Sebe dili gibi
diğer Samî dilleri arasında pek çok karşılaştırmalı araştırma ve inceleme
yapılmıştır. Bu alanda yapılmış en önemli çalışma, öncü bir Doğu bilimci
olan Carl Brockelmann’ın (1868-1956) el-Esâsu’l-kâmil fî mukâreneti’llugâti’s-Sâmiyye” adlı eseridir. Bunun kadar ayrıntılı ve titiz bir kitap hâlâ
yazılmamıştır.
Son olarak Alman Doğu bilimciliğinin, Fransız veya İngiliz ya da Hollanda Doğu bilimciliği gibi, büyük ölçüde sömürgecilik ile irtibatlı olmadığına
işaret etmeliyim. Almanlar hiçbir Arap ülkesini sömürge yapmamışlardır.
Haddizatında onların hiçbir Arap ülkesinde gözü yoktu.
Littmann, Brockelmann, Nöldeke, Bergstrasser gibi büyük eski nesil
büyük Doğu bilimciler ile karşılaştırıldığında, Alman Doğu bilimciliğinin şimdiki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? İki nesil arasında
araştırma yöntemi açısından bir fark görüyor musunuz?
Alman Doğu bilimciliğinin günümüzdeki durumu, eski Doğu bilimcilikten tamamen farklıdır. Hayat şartları değişmiştir. İletişim araçları, haber
ve bilgi yayımı ile gerçekleşen büyük teknolojik ilerleme sayesinde dünya
küçük bir köy haline gelmiştir. Bu ilerleme yeni nesil Alman Doğu bilimcilerin ilgilerine de yansımıştır. Onlar da Arap ülkelerindeki siyasî, ekonomik
ve toplumsal gelişmeleri takip etmeye başlamışlardır. Bunun sonucunda
toplumsal, demografik, siyasî ve coğrafî araştırmalarda artış olmuştur.
Buna gittikçe artan çağdaş edebiyat ile günümüzde dilbilim olarak bilinen
modern dil araştırmaları ilgisini de ilave etmek gerektir. Eski nesil Doğu
bilimciler ise bunun aksine temel olarak klasik araştırmalara, tarih, Arap
dili ve felsefesi araştırmalarına yoğunlaşmış bulunuyorlardı.
Günümüzdeki araştırma yöntemine gelince, elbette bu alanda sürekli bir
gelişme mevcuttur. İlim her gün yeni bir keşif sunmaktadır. Yeni nesil Doğu
bilimciler araştırmalarında teknik alandaki büyük gelişmelerden yararlanabilmektedirler. Bu araştırmacılar, bilgisayar programları, gelişmiş elektronik
186 ALMAN DOĞUBİLİMCİLİĞİNİN DÜNÜ BUGÜNÜ YARINI
araçları kullanma imkanına sahiptirler. Bilgi ve istatistiksel tablolar edinme
sistemlerinden yararlanabilmektedirler. Eski zamanlarda Doğu bilimciler
bu tür imkanlara sahip değillerdi.
Dil ile ilgili konuların ele alınışında iki nesil arasında yöntem farkı açık
bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Günümüzde yapısalcılık, dönüşümcülük
ve dil ile ilgili pek çok konu gibi eskiden bilinmeyen yeni yöntemler keşf
edilmiştir.
Bu aşamada şuna da işaret etmek gerekir: Yeni nesil Doğu bilimciler
karşılaştırmalı Samî dilleri araştırmalarında kapsayıcı yönteme ilgi göstermemektedirler. Onlar genellikle araştırmalarını sadece tek bir Samî dil ile
sınırlandırmaktadırlar. Bunu da diğer Samî dillerle paralel karşılaştırmalar
yapmaksızın, derinlemesine detaylı bir şekilde incelemektedirler. Şuna da
işaret etmeliyim: Edebiyat teorisi ve edebî eleştiri alanında ihtisas yapan
Doğu bilimcilerin sayısı genel olarak azdır. Bu boşluğun yakın gelecekte
dolmasını ümit ediyorum.
Size göre Avrupa medeniyeti ve Rönesans’ı tarihine en çok etki eden
Arap ilimleri hangileridir? O dönemde Araplardaki ilmî gelişmeyi ne
ile açıklarsınız?
Kanaatimce felsefe birinci sırada yer alır; bilhassa İbn Ruşd felsefesi.
Çünkü Avrupalılar bu felsefe ile Endülüs’te tanıştılar. Orta Çağ’ın ikinci
yarısında Hıristiyan felsefesinin gelişiminde İbn Ruşd’ün büyük bir tesiri
olmuştur. İkinci sırada tıp gelir. İbn Sînâ’nın Latinceye çevrilen el-Kânûn
fi’t-tıbb adlı eseri Avrupa tıbbını doğrudan etkilemiştir. Onun sayesinde Avrupa miladî yaklaşık 200 tarihinde vefat eden Galen’i yeniden keşfetmiştir.
Galen ise Eski Çağ’ın en önemli tabibi olarak kabul edilmektedir. Bilhassa
onun Yunanca yazdığı eserlerin çoğunluğu kaybolmuştur. Kitaplarının
günümüze ulaşan Arapça çevirileri olmasaydı, onun çalışmalarını ve tıbb
konusundaki görüşlerini öğrenemeyecektik. Arap tabiplerin Avrupa tıbbı-
nın gelişiminde ve Avrupa üniversitelerinde tıp okutulması üzerinde bariz
etkileri vardır. Bu üniversitelerin bir kısmı XIX.yüzyılın ortalarına kadar
Arapça tıp kitaplarını ders kitabı olarak okutmuştur. Sözgelimi Herborn
Üniversitesi bunlardan biridir. Bu noktada diğer pek çok kitabın yanı sıra
ünlü filozof ve tabip er-Râzî’nin el-Kitâbu’l-mansûrî’sinin kazandığı büyük
ZâfİR YûsUf/Çev. eYYÜp TANRIveRDİ 187
öneme işaret etmeliyim.
Avrupa medeniyeti ve Rönesans’ı tarihini doğrudan etkileyen Arap
ilimlerinden üçüncüsü astronomi ilmidir. Avrupa’da matbaanın icadından
itibaren yani XV.yüzyılın ikinci yarısından XVI.yüzyılın ikinci yarısına
kadar, Arapça astronomi kitaplarının büyük bir kısmı Latince çevirileriyle
beraber basılmış bulunuyordu.
Sorunuzun ikinci kısmına gelince kanaatime göre bu soruya cevap vermek çok zordur. Herhalde bu öncelikle Arapların yeni bir medeniyet inşa
etmeye verdikleri önem ile ilgilidir. O dönemde genel hava buna hazır idi.
Ülkede istikrar hayatı hakim idi. Toplum içi bağlılık vardı. Savaşlar ve iç
karışıklıklar yoktu. Ayrıca Süryanî tabip ve mütercimler vardı. Araplar dahi
o sırada açılımcı bir ruha sahip idiler, diğer medeniyetleri tanımaya susamış
idiler, taassup ve tutuculuktan uzak idiler. Kanaatime göre bütün bu sebepler
üstün bir Arap medeniyetinin kurulmasına katkı sağlamıştır. Bu medeniyet
dahi insanlık düşüncesine yeni bir öz ve olgun meyveler sağlamıştır.
Fakat Arap medeniyeti tarihinde dikkat çekici olan şey, bu medeniyetin her
zaman istikrarlı bir siyasete paralel olmayışıdır. Halep’teki küçük Hamdânî
Devleti, insanlık medeniyeti tarihinde eşi az bulunur edebî bir şöhret ile
medenî ve kültürel açıdan parlak bir dönem yaşamıştır. Bu da tabiî olarak
Seyfuddevle’nin o dönemde sağladığı büyük destek ile buna müsait ortam
sayesinde gerçekleşmiştir. Aynı şekilde Endülüs’te Mulûku’t-tavâif dönemi,
ülkenin her tarafında çöküntü, bozulma ve siyasî karışıklığın hüküm sürdüğü
en uzun dönemdir. Fakat edebiyat ve kültür açısından bu dönem en parlak,
en verimli ve en üretken dönemlerden biridir.
Şu anda kaç tane Doğu bilim enstitüsü vardır? Günümüzde Alman
Doğu bilimciliğinin yöneldiği temel istikametlerin en önemlileri nelerdir?
Almanya’da 25 civarında Doğu bilimcilik ve Arap-İslam araştırmaları
enstitüsü bulunmaktadır. Bunların eğilimleri orada hocalık kürsülerini dolduran hocaların ilgilerine göre çeşitlililk göstermektedir. Erlangen, Tubingen,
Köln ve Leipzig üniversitelerine bağlı enstitülerde filoloji karakterinin bu
eğilimlerde baskın olduğunu söyleyebilirim. Bazı enstitüler ise bilhassa
tarihe yönelmişlerdir. Bunlar birinci derecede geçmişte ve günümüzde İslam
188 ALMAN DOĞUBİLİMCİLİĞİNİN DÜNÜ BUGÜNÜ YARINI
aleminin tarihine dair araştırmalara önem vermektedirler. Sözgelimi Friburg,
Hamburg, Berlin, Kill ve benzeri üniversiteler bunlardandır.
Mesela Bochum ve Frankfurt gibi bazı enstitüler ya İslam felsefesi,
klasik din araştırmaları ile ilgilenmektedir ya da mesela Marburg, Heidelberg, Münih, Halle gibi bazıları da Samî dilleri ve dil karşılaştırmaları ile
ilgilenmektedir. Ayrıca son yıllarda pek çok modern enstitü ve kürsülerin
kurulduğuna işaret etmeliyim. Bunlar da Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da ya
sosyal durum ya da siyasî durum veya ekonomik durum ile umumî olarak
ilgilenmektedir. Ayrıca klasik Doğu bilim enstitüleri de vardır.
Almanya Doğu bilim enstitüleri ile Arap üniversiteleri arasındaki
mevcut iletişimi nasıl buluyorsunuz? Alman öğrencilerin Arap dünyasındaki yeni edebî ve filolojik gelişmelerden haberdar olması nasıl
sağlanabilir?
Almanya Doğu bilim enstitüleri ile Arap üniversiteleri arasında iletişim,
arzu edilen düzeyde değildir. Kanaatime göre bu iletişim son yıllarda Alman
Akademik İşbirliği Teşkilatı (DAAD) aracılığıyla biraz iyileşmiştir. Bu
teşkilat, Arap ve Alman üniversiteleri arasında misafir öğrenci ve öğretim
üyesi değişimi faaliyetlerini düzenlemektedir. Bu arada Arap üniversiteleri
ile Doğu bilim enstitüleri arasındaki kültürel ilişkilerde büyük boşluklar
bulunduğuna dikkat çekmeliyim. Bizlere Arap üniversitelerindeki kültürel
ve ilmî gelişmelere dair son durumu bildiren Arapça periyodikler ve yayınlar
çok nadirdir. Almanya’da Arap alemini ve kültürünü tanıtan, Paris’teki Arap
Dünyası Enstitüsü (IMA) tarzında bir Arap kültür merkezinin eksikliğini
duymaktayız.
Alman öğrencilerin Arap dünyasındaki edebiyat ve dil alanındaki son
gelişmelere dair bilgilerine gelince, bu genellikle organizyon haricî kişisel
çabalarla sağlanmaktadır. Bunda da iş çoğunlukla şansa kalmıştır.
Yeni Arapça kaynak ve kitap neşirlerineçoğunlukta kişisel çabalarla
ulaşılabilmektedir.
ZâfİR YûsUf/Çev. eYYÜp TANRIveRDİ 189
Arapça araştırmaları ve okutma tecrübelerinize bağlı olarak, bu dili
öğrenen yabancı öğrencilerin karşılaştığı güçlükler nelerdir?
Arapça öğrenen yabancı öğrenciler pek çok zorluktan etkilenmektedirler.
Bu zorluklar şöyle özetlenebilir:
Birincisi: Avrupa dillerinde bulunmayan bazı Arapça seslerin telaffuzu
ile ilgili zorluk: “sâd”, “dâd”, “tı”, “zı”, “ayn”, “hı” vs.
İkincisi; okuma ve yazma problemi: Bilindiği gibi Arapçada çoğu zaman
harekeler yazılmaz, sadece harfler yazılır. Bundan dolayı Arapça bir metni
okumak bir yabancı için hiç de kolay değildir, bilhassa öğrenci okuma deneyimine sahip değilse. Burada şuna da işaret etmeliyim: Arapça sarf ilmi genel
olarak çok zor değildir. Çünkü sarf ilmi mantıksal bir kurgudan oluşmaktadır.
Yabancı öğrencinin sarf ilmini iyice öğrenmesi ve kurallarını kavraması
mümkündür. Oysa Almanca böyle değildir. Almancada bilhassa kuraldışı
fiillerin çekiminde mantıksal olmayan istisnalar oldukça fazladır.
Üçüncüsü, nahiv ilmi ve kurallara ilişkin güçlükler. Bilhassa “amil” teorisine dayalı klasik kültür tasnifinde bazı nahiv bölümlerinde bu güçlükler
görülmektedir. Bu bölümlerde terkiplerin gramatik fonksiyonları açıklanmaz.
Örneğin “mansûbât”ta farklı fonksiyonlar yüklenen birçok unsur vardır.
Çoğu zaman bunları birbirinden ayırmak zor olmaktadır. Yabancı öğrenci
için son derece problemli olan hususlardan biri de cümleler ve terkipler arası
bağlaçlardır. Çağdaş Arapçanın gramerine gelince kanaatime göre modern
Arapçanın grameri yabancı dillerin bilhassa İngilizcenin gramerinden etkilenmektedir. Bunda da başlıca ileşitim araçlarının etkisi ile ifade biçimlerinin
yabancı dillerden Arapçaya doğrudan çevrilmesinin rolü büyüktür.
Dördüncüsü; dilin bütün kelimelerini içeren ve kelimenin bütün anlamlarını bilhassa mecazî kullanımları açıklayan kapsamlı çağdaş bir sözlüğün
olmayışı. Bilindiği gibi klasik Arapça sözlükler, dil serveti ve kelimelerin
anlamlarını tespit açısından son derece zengindir. Ancak bunların kullanımı zordur. Çünkü mütehassıs olmayan araştırmacılar bu eski sözlükleri
kullanmada büyük zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Bundan dolayı kapsamlı
modern sözlükbilimin ulaştığı ilke ve esasları kelimelerin türetimi ve kök
dizide yer alışları açısından dikkate alan bir Arapça sözlüğün oluşturulmasına
her hâlükârda ihtiyaç duymaktayız. Çünkü Arapça sözlüklerde ittifak edilen
190 ALMAN DOĞUBİLİMCİLİĞİNİN DÜNÜ BUGÜNÜ YARINI
bir kelime dizi sistemi bulunmamaktadır. Her sözlük diğerinden farklı bir
yöntem izlemektedir.
Hangi Arap ülkelerine gittiniz? Buralardaki Arapçanın durumunu
nasıl buluyorsunuz? Kanaatinize göre Ammicenin bu şekilde yayılması,
Fasih Arapça için bir tehlike oluşturuyor mu?
Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır, Tunus, Cezair ve Fas’a gittim. Genel
olarak buralarda dilin durumunu müşahede ettim. İki temel husus dikkatimi
çekti.
Birincisi, Fasih Arapça ile Arap ülkelerinde kullanılan halk lehçeleri
arasındaki derin uçurum.
İkincisi, halk lehçelerindeki çeşitlilik ve büyük farklılıklar ile bunlardaki
ifade biçiminin çeşitliliği. Bu durum her lehçeyi diğerlerinden tamamen
ayıracak boyuttadır. Bilhassa Fas lehçesi. Bu lehçe neredeyse doğudaki
Araplar tarafından bile anlaşılmamaktadır.
Her ne olursa olsun ne Fasih Arapça ne de Ammice diğerinin üstlendiği
rolü görmezden gelemez. Fasih Arapçanın çok önemli bir rolü vardır. Çünkü
Fasih Arapça, iletişim araçlarında, ortaöğretim ve üniversitelerde öğretimin
resmi dilidir. Fasih Arapça Arap ülkeleri arasındaki kültürel birliğin aracıdır. Aynı şekilde lehçelerin de önemi büyüktür. Çünkü insanlar günlük
hayatlarında bu lehçeler ile konuşmaktadırlar. Tüm his ve duygularını bütün
doğallığıyla bu lehçeleri kullanarak doğrudan ifade etmektedirler. Bundan
dolayı halk lehçelerini önemsememek, ya da küçük görmek makul olmaz.
Bilakis lehçeler de önemle araştırılmalı, incelenmeli ve Fasih Arapça ile
karşılaştırılmalıdır. Resmi kurumların bunu fark etmesi ve buna teşvik etmesi
gerekir. Özellikle üniversiteler bu alanda ciddi araştırmalar yapabilirler. Bu
araştırmalar ile lehçelerdeki dil olguları incelenmiş olur, Fasih Arapça ile
lehçeler arasındaki ilişki açığa çıkarılmış olur. Çünkü bu lehçelerin aslı,
bilindiği gibi, Fasih Arapçaya dönmektedir ve lehçeler, Fasih Arapçadan
gelişmiştir. Avrupa devletlerinin çoğunda bu yöntem hüküm sürmektedir.
Kanaatime göre İsviçre’deki dil gerçeği Arap ülkelerindeki dil durumu ile
tamamen örtüşmektedir. Ben kesinlikle lehçelerin yayılışını Fasih Arapçayı
tehdit eden bir tehlike olarak görmüyorum. Çünkü bu bütün dünya dilleri
için genel bir olgudur. Üstelik Fasih Arapça güçlü esaslara sahiptir. Bu
ZâfİR YûsUf/Çev. eYYÜp TANRIveRDİ 191
esaslar onu her zaman yazı, okuma ve resmi münasebetlerin dili olarak
tutmaktadır. Fasih Arapça bilindiği üzere Kur’an’ın dilidir, Arap kültürü-
nün, edebiyatının ve eski şiirin dilidir. Ben haddizatında Fasih Arapçanın
lehçelerden en küçük bir zarar dahi görmeyeceğini düşünüyorum. Ancak
ben mahallî lehçelerin araştırılmasını, geliştiği kökler ile karşılaştırmalar
yapılmasını şiddetle öneriyorum. Çünkü bu gibi araştırmalar hem lehçeler
hem de Fasih Arapça lehine yarar sağlayacaktır.
Alman okuyucuların Arap edebiyatına dair genel bilgisi ne düzeydedir? Arap edebiyatı Alman okurlara nasıl ulaşmaktadır? Sizce Arap
edebiyatından Almancaya yapılmakta olan çeviriler Alman okurlara
Arap edebiyatının içeriğini doğru bir şekilde yansıtmakta mıdır?
Alman okurların Arap edebiyatına dair bilgisi çok sınırlıdır. Çünkü
Almancaya çevrilmiş bulunan çalışmalar, diğer dünya edebiyatlarından
yapılmış çevirilerle karşılaştırıldığında çok azdır. Sanırım son yıllarda bu
durum giderek değişmektedir. Zira Arap edebiyatından bilhassa modern
Arap edebiyatından yapılan çeviriler artmaya başlamıştır. Buna ilave olarak
zaman zaman yerel dergi ve gazeteler gibi Almanca edebî yayınlarda Arap
kültür ve edebiyatı ile ilgili makaleler görmekteyiz. İmîl Habîbî, İbn Cellûn
ve Fas edebiyatı, Reşîd Ebû Cedre ya da Nasr Ebû Zeyd ile ilgili meseleler
ve benzeri konularla ilgili değerlendirmeler gibi.
Her ne olursa olsun Almancaya çevrilmiş bulunan Arapça çalışmalar
yetersizdir ve bunlar Alman okurlara Arap edebiyatının gerçek yüzünü
vermemektedir. Çünkü çevrilmek istenen eserin seçimi, çoğu zaman ki-
şisel istekler ve maddî nedenlere bağlı olmaktadır. Örneğin büyük yazar
Necîb Mahfûz’un üçlemesi, kendisi nobel edebiyat ödülünü alıncaya kadar
Almanya’da biliniyor değildi. Bu üçlemenin çevirisi de sorunludur ve bu
büyük edebiyatçı ve onun edebî yetisi hakkında Alman okura yeterli ve doğru
bir fikir vermemektedir. Diğer taraftan Lübnanlı Hanân eş-Şeyh, büyük bir
Arap yazarı değildir, yine de üç romanı Almancaya çevrilmiştir.
Burada bu konu ile ilgili temel bir meseleye daha işaret etmek istiyorum.
Almanya’da yayınevleri genel olarak Arap edebiyatı ya da üçüncü dünya
ülkeleri edebiyatlarından yapılan çevirileri neşretmeye pek ilgi göstermemektedir. Çünkü bu biraz da risk taşımaktadır. En azından maddî açıdan
192 ALMAN DOĞUBİLİMCİLİĞİNİN DÜNÜ BUGÜNÜ YARINI
sonuç yayıncı için tatmin edici olmayabilir.
İşaret edilmesi gereken diğer bir husus da edebî zevkin farklı oluşudur.
Çünkü Arap yazarların işlediği bazı konular yabancı okurların ilgisini çekmeyebilir. Bundan dolayı mağrip ülkelerinin edebiyatları Fransızca çeviriler
üzerinden, Alman okurların zevkine daha yakın olmaktadır.

Konular