ARAP DİLİ’NDE İKİNCİL İSİMLER: ANLAMLARI VE KULLANIMLARI

İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ 15:2 (2010), SS.341-359
ARAP DİLİ’NDE İKİNCİL İSİMLER: ANLAMLARI VE
KULLANIMLARI*
Secondery Nouns in the Arabic Language: Their Meaning
and Usage
Prof. Mahmud el-HASEN
Şam Arap Dil Akademisi Sanat Kurulu Üyesi.
Çev.: Dr. Murat SULA
D E Ü., İlâhiyat Fakültesi
e-posta: murat.sula@deu.edu.tr
Özet: Bu makâlede, Arapça’da ikincil/türemiş isimler olarak adlandırılan kelime
türleri, bunların anlamları ve kullanımları ele alınmaktadır. Yazı, iki bölümden
oluşmaktadır. Birinci bölümde ikincil isimler müennes, cem‘ ve bunun alt grupları,
ism-i tasgîr ve ism-i mensûbun yapılış şekilleri ile bunların asıl anlamları üzerinde
durulmaktadır. İkinci bölümde ise, birinci bölümde anlatılan kelime gruplarının asıl
manâlarının dışında kullanımlarına etki eden sebepler âyet, hadîs, şiir ve Arap
kelâmından örneklerle anlatılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Tesniye, Cem‘-i müzekker-i sâlim, Kırık çoğul, ism-i tasgîr,
İkincil isimler.
Abstract: This paper deal with secondary nouns in the Arabic language: meanings and
usages. It consists of second section. In the first section was given information about
dual sound, masculine, feminine, broken plural and its subdivision: sound masculine
and feminine plural, diminutive. In the second section was discussed about usage of
those nouns outside basic meanings.
Key Words: Dual sound, Sound masculine plural, Broken plural, Diminutive,
Secondery nouns
*
Bu yazı, Mecelletu Mecma‘ı’l-lugati’l-‘Arabiyyeti bi-Dımaşk’ta (Cilt: 83, Cüz: I, Yıl:
1981, Sayfa 75-100) yayınlanmış olan “el-Esmâ’u’l-fer‘iyye: mefhûmuhâ ve’sti‘mâluhâ”
başlıklı makâlenin çevirisidir.
Dr. Murat SULA
____________________________________________________________________________
342
Giriş
Arapça’da isimler kök ve ikincil/türemiş şeklinde iki kısma ayrılır.
Kök isimler, mastarlar, muştaklar ve şahıs adları gibi doğaçlama veya
iştikâk yoluyla dile giren kelimelerdir. Bu tür kelimelerin bu isimle
adlandırılmasının sebebi, vaz‘ edildikleri veya türetildikleri yapıların, asıl
anlamlarına delâlet etmeleridir.
Türemiş/ikincil isimler ise Arapça’ya, kelimenin aslî yapısına eklenen
değişiklikler şeklinde tanımlanan tasrîf yoluyla giren kelimelerdir. Bunlar,
vaz‘ edildikleri aslî anlamlarının yanında, müenneslik, tesniyelik, cemilik,
tasgîr ve nispet gibi ikincil bir anlam daha kazanırlar. Bu isimlerin ikincil
olarak adlandırılmalarının nedeni, kelimenin asıl manâsı onun müfred
müzekker sîgasıyla bağlantılı olmasıdır1. Eğer bir kelime dişilliğe veya
ikilliğe delâlet ediyor ise, asl/kök sîgalardan elde edilmiş demektir.
İsimlerin, fer‘î (ikincil) kalıplarından her hangi birine aktarılmış olsa
dahî, aslî anlamlarını muhâfaza ettiklerine işâret edilmelidir. Örneğin,
müennesi bir isim olan İmreatun ] [ kelimesinin [müfred müzekkerinde] امرأة
Reculun ] [ , tesniyesinde رجلReculeyni ] [ , cem‘inde رجلينRicâlun ] [ , رجال
tasğîrinde Rucaylun ] [ ve ism-i mensûbunda ُ َ رجيلReculiyyun ] [ denilir. ُ ِ ٌّ رجلي
Kelimenin müfred müzekker şekli ve özellikleri, gerçekte ismin esas
anlamını sınırlayan bir özellik olan ikincil anlamında her zaman vardır.
Bu çalışma, ikincil isimleri araştırmaya yöneliktir. Bu amaçla, söz
konusu isimlerin, genellikle cümlelerde kullanıldıklarında alışılmışın dışında
farklı anlamlarda kullanılmalarının yanında delâlet ettikleri önemli
görevlerinin olduğu da ortaya konmaya çalışılacaktır. Mesela cem‘, bazen
müfred veya tesniye yerinde kullanıldığı gibi müzekker ya da müennes bir
kelime farklı anlamlara da gelebilmektedir. Yine tasğîr edilmiş bir kelime
bazen tasgîr edilmemiş isim gibi veya ism-i mensûb kendi anlamının dışında
kullanılabilmektedir.
1- Müennes/Dişil: Kendisinde açık ya da gizli dişillik alâmeti
bulunan isimlerdir2. Müenneslik alâmeti açık olanlar bu işâretiyle tanınırken,
alâmeti gizli olanlar; a- ﴾ َ َ “ ﴿ َّ ْ ِ والشمس َ َو ُ ضحاھاGüneşe ve kuşluk vaktindeki
aydınlığına”3 âyetinde olduğu gibi kendilerine âid zamirle, b- ُ﴿ ْ َ تلك َّ ُ الدار ِ ِ َ الآخرة
﴾ “İşte ahiret yurdu!”4 âyeti gibi işâret ismiyle; c- ﴾ “ ﴿ ْ َ َّ ِ والتفت ُ الساق ِ َّ َّ ِ بالساقVe
bacak bacağa dolaşır”5 ile ﴾ َ َ َ “ ﴿ َ ْ ولقد َ زيناَّ َّ َّ َ َ السماء ُّ ْ الدنياAndolsun ki biz, (dünyaya)
en yakın olan göğü kandillerle donattık.”6 âyetlerindeki gibi ilgili isimle
bağlantısı olan kelimeye müenneslik alâmetinin dâhil olmasıyla; d- kıdrun
1
Ebû İshâk ez-Zeccâc, Mâ yensarıfu ve-mâ-lâ yensarıf, thk.: Hudâ Mahmûd Kıra‘a, Kahire
1971, s. 3-5.
2
el-Esterâbâdî, Şerhu’r-Radî ‘ale’l-Kâfiye, Beyrut 1979, II/161.
3
eş-Şems, 91/1.
4
el-Kasas, 28/83.
5
el-Kıyâme, 75/29.
6
el-Mulk, 67/5.
F.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 15:2 (2010) 343
____________________________________________________________________________
[ gibi sülâsîlerin ]قدرkudeyratun ] [ قديرةşeklindeki ism-i tagîriyle; e- خلق اللهُ َ سبع
: َ َ ِ َ أ◌راضينAllah yedi kat yeri yarattı” örneğinde olduğu gibi 3-10 arasındaki
sayının tâ’sız kullanımıyla bilinir7.
Müennes, müsemmasının dişilliğe delâleti açısından iki kısma ayrılır8;
hakîkî ve mecâzî. Hakîkî müennes, imraetun ] [ ve امرأةnâkatun ] [ناقة
kelimeleri gibi insan ve hayvan cinslerinin dişilerini, mecâzî müennes ise
semâun ] [ , سماءşemsun ] [ , شمسgurfetun ] [ , غرفةzulmetun ] [ ve ظلمةkavsun ] [ َ ْ قوس9
gibi insan ve hayvan cinsinden eril karşıtı olmayıp dişilliği, vaz‘ ve
kullanıma bağlı olan lafızlardır. Hamzatu ] [ , ‘ حمزةUbeydetu ] [ ve عبيدةTalhatu
[ kelimeler ise, müzekker olmakla birlikte sonlar ]طلحةındaki tâ manânın
değil sadece lafzın müennesliğini sağlamak için dâhil olmuştur.
Vaz‘ açısından durum budur. Kullanımına gelince; yukarıda işâret
edilen hakîkî ve mecâzî türlerinden başka te’vîlî ve hükmî şeklinde iki ayrı
dişilliğin daha olduğu görülmektedir. Te’vîlî müennes; شربت من لبن بعيري
ِ ِ
ِ ِ َ َ
ِ
َ ُ ْ ْ َ :
“Devemin sütünden içtim” örneğindeki gibi nâketun ] [ ismine te’vîl ناقة
edilebilen10, hükmî müenneslik ise; şâz kirâate göre ﴾ ﴿ َْ َ ِ ْ تلتقطه ْ ُ ُ بعض َّ َ َ السيارة
“geçen kervanlardan biri onu alsın (götürsün)”11 şeklinde okunan âyette
geçen ba‘zun ] [ kelimesi gibi asl بعضında müzekker olmasına rağmen
müennes kelimeye muzâf olması nedeniyle dişillik kesb etmesinden dolayı
müennes muâmelesi gören eril lafızlardır. İleride de görüleceği üzere,
müennesliğin bu iki çeşit müenneslik, terkipte aslî mânalarının dışına
çıkmasını ifâde eder.
Mu‘reb isimlere üç çeşit müenneslik alâmeti bitişebilir12. Bunar;
Selmâ ] [ ve سلمىLeylâ ] [ isimlerindeki gibi ليلىelif-i mumâle diğer adıyla
elif-i maksûre; sahrâ’u ] [ ve صحراءhamrâ’u ] [ s حمراءıfatlarında görülen elif-i
memdûde ve kâimetun ] [ , قائمةMüseylemetun ] [ , َ َ مسيلمةFatımatun ] [ ve فاطمة
‘Anteretun ] [ isimlerinde yer alan ve vakf hâlinde عنترةhâ’ya ] [ dönü ھـşen tâ
[ ’d ]ةır. Elif-i mumâle ve elif-i memdûde için özel sîga ve yapılar söz konusu
iken tâ genellikle sıfatlarda müzekkeri müennesten ayırt etmek için kelimeye
eklenir. Meselâ: Müslimun ] [ - مسلمmüslimetun ] [ ve مسلمةdahmun ] [ - ضخم
dahmetun ] [ ضخمة13. Ancak murdı‘un ] [ , مرضعmutfilun ] [ ve مطفلhâmilun ] [حامل
gibi kadınlara özgü olan sıfatlara müenneslik tâ’sı, ً“ : َ ھي ُ ْ ِ ِ َ مرضعةٌ َ َ ولدھا َ َ َ غداO
7
el-Esterâbâdî, Şerhu’r-Radî ‘ale’l-Kâfiye, II/161.
8
el-Esterâbâdî, Şerhu’r-Radî ‘ale’l-Kâfiye, II/168, 170; el-Kefevî, el-Külliyyât, thk.: Adnan
Derviş ve Muhammed el-Mısrî, Beyrut 1992, s. 819.
9
Mecâzî müenneste müzekkerlik ve müenneslik câizdir. ez-Zebîdî, Tâcu’l-‘arûs, ().س م و
Fiil ile fâili arasına başka girdiğinde fiilden müenneslik alâmeti hazfedilebilir. Örnek: ما
:خرج إلا ِ ْ ھندSadece Hind çıktı” ve : َ أكرم َ ْ ً زيدا َ ُ دعدZeyd’e Da‘d ikrâm etti”. Ebu’l-Berekât, el-
İnsâf fî mesâili’l-hilâf, thk.: Muhyiddîn Abdulhamîd, Kahire trs., I/174.
10
Ebû Bekr el-Enbârî, el-Muzekker ve’l-muennes, thk.: Târık el-Cenâbî, Beyrut 1986, I/120.
11
Yusuf, 12/10. İbn Hâleveyhi, Muhtasar fî şevâzzi’l-Kur’ân, Kahire 1934, s. 62; Ebû Bekr
el-Enbârî, el-Muzekker ve’l-muennes, II/195.
12
Ebû Bekr el-Enbârî, el-Muzekker ve’l-muennes, I/206; İbn Hişâm, Evdahu’l-mesâlik ilâ
Elfiyyeti’bni Mâlik, thk.: Muhammed Muhyiddîn Abdulhamîd, Beyrut 1986, IV/286.
13 İbn Mâlik, Şerhu’l-kâfiyetu’ş-Şâfiye, thk.: Abdulmunim Ahmed Herîdî, Mekke 1982, s.
1734.
Dr. Murat SULA
____________________________________________________________________________
344
14
çocuğunu yarın emzirecektir” cümlesinde olduğu gibi ism-i fâil mânası
kastedildiğine dâhil olur.
Bunun yanında, genellikle müzekkerler için kullanılan sıfatlara,
kendileriyle dişiller nitelense dahî müenneslik tâ’sı bitişmez. َ ِ بني ُ َ ٍ فلان َ ِ ُ أمير
ٍ : “Falanca oğullarının emîri birفلان ُ وكيل ِ بني ٍ فلان، وھي ِ ُّ وصي ْ َ َ امرأةٌ، وفلانةُ
kadındır. Falanca oğullarının vasîsi bir falanca (kadın)dır. O falancanın
15
vekîlidir.” gibi .
Cins isimlerin ceminin fâil olduğu bir cümlede fiilin, ‘cins’
manâsındaki el-cinsu ] [ الجنسkelimesine hamlen müzekker ve ‘topluluk’
anlamındaki el-cemâ‘atu ] [ lafz الجماعةı kastedilerek müennes yapılması
mümkündür. Örnek: جاء ُ الرجلve :جاءت ُ الرجالErkekler geldi. Topluluk
isimlerine gelince bu kelimeler ile, ﴾ “ ﴿ َ َّ َ كذب ِ ِ به َ ُ ْ َ قومكKavmin onu yalanladı”16
﴿ َ كذبت ْ قوم نوح ْ ُ ُ ْ َ ِ َ المرسلين ﴾ ve
ٍ
ُ َ ْ “ َ َّNuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla
suçladılar.”17 âyetlerindeki gibi insanlar kastedildiğinde fiilin müzekker
veya müennes olması câiz iken : َ ھذه ِ ِ إبلي َ َ َ ِ ِ ِ ِ وغنميBunlar develerim ve
koyunlarımdır misâlindeki gibi akılsız varlıklar anlamında olduğunda ise
müennesliği zorunludur18.
2- Tesniye: Sonuna elif ] [ اveya mâ-kabli fethali yâ ] [ ile birlikte ي
izâfet hâlinde hazfedilen kesreli nûn ] [ eklenerek olu نşturulan iki varlığa
ْ ِ َ ﴿ “Eğer ikiفإن ْ لم ُ يكونا َ َ َ ْ ِ رجلين َ ُ ُ ٌ فرجل َ ْ َ َ ِ وامرأتان ِ ْ ممن َ ْ َ َ َ َ َّ َ ْ َ ترضون ﴾ .delâlet eden isimlerdir19
erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile”20 âyetinde
geçen Raculeyni ] [ ve رجلينimre’etâni ] [ isimleri ile ‘Antere’nin ِ َ الشاتمي امرأتان
.. ْ 21 beytinde kullandığı eş-şâtimeyعرضي ولم ِ ِ ِ ْ ُ أشتمھما --- َّ َ ْ والناذرين، إذا َ َ لم ْ َ ُ القھما، َ ِ دمي
[ ve ] ِ َ الشاتميen-nâzireyni ] [ isimleri konuyla ilgili örneklerdendir. Bir الناذرين
kelime tesniye kalıbına sokulduğunda o kelime lafız ve manâ itibariyle
tesniye olmuş demektir. Örnek: tıflanı ] [ , طفلانyetîmânı ] [ , َ ِ ِ يتمانzabyânı
[ , ] َ ْ ِ ظبيانdelvânı ] [ , َ ْ دلوانganıyyanı ] [ , ‘ َ ِ َّ ِ غنيانaduvvânı ] [ , ُ َّ ِ عدوانkâdıyânı ] [ , َ ِ ِ قاضيان
feteyânı ] [ , َ َ َ ِ فتيانbintânı ] [ , ‘ ِْ ِ بنتانasavânı ] [ , َ َ َ ِ عصوانMustafeyânı ] [ , ُ م ْ َ َ َ ِ صطفيان
Husneyânı ] [ , ُ ْ َ َ ِ حسنيانdıyâânı ] [ , ِ َ َ ِ ضياءانbinâânı ] [ , َ ِ ِ بناءانahevânı ] [ , َ َ َ ِ أخوانyedânı
[ , ] َ َ ِ يدانvâsımânı ] [ , ‘ ِ َ َ ِ واسمانAbdallâhı [ , ]عبدا اللهzevâ Teabbete şerren ] ذوا َ َ َ َ َّ تأبط
[ . Bazen kelime lafzen tesniye ol َ ًّ شراmakla beraber mâna yönünden farklı
olabilir. Hz. Ebû Bekr ve Ömer anlamında el-‘Omereynı ] [ , Güne العمرينş ve
Ay mânasında el-kamereynı ] [ ve anne ile baba kastedilerek kullan القمرينılan
el-ebeveynı ] [ kelimeleri gibi الأبوين22.
14 İbn Mâlik, Şerhu’l-kâfiyetu’ş-Şâfiye, s. 1733.
15 İbn Mâlik, Şerhu’l-kâfiyetu’ş-Şâfiye, s. 1737.
16
el-En‘âm, 6/66.
17
eş-Şu‘arâ, 26/105.
18
el-Kefevî, el-Külliyyât, s. 819.
19 İbn Harûf, Şerhu Cumeli’z-Zeccâcî, thk.: Selvâ Muhammed Ömer ‘Arab, (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), Ummu’l-Kurâ Üniversitesi, Mekke 1419, s. 277; İbn Ya‘îş, Şerhu’lMufassal, Beyrut trs., IV/137.
20
el-Bakara, 2/282.
21
et-Tebrîzî, Şerhu’l-Mu‘allakât, Dımaşk 1997, s. 249.
22 İbn Harûf, Şerhu Cumeli’z-Zeccâcî, s. 261.
F.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 15:2 (2010) 345
____________________________________________________________________________
, ُ َ } Münafıkمثل ْ ُ المنا َ َ ِ فق َ َ ِ كمثل َّ الشاة َ َ ِ ِ ِ ِ العائرة َ َ َ بين ْ ْ َ َ َ ْ ْ ِ الغنمين “ { ,Bazen topluluk isimleri
iki sürü arasında şaşkın koyun gibidir”23 hadîs-i şerîfte olduğu gibi iki
topluluk anlamı kastedilerek tesniye yapılır. Tesniye kelimelere, tesniye
olmadıkları halde müfredi olmayan ancak elif-nûn ile biten isneyn ] [ ve اثنين
isneteyn ] [ ile kendilerine hiçbir اثنتينşekilde nûn bitişmeyen ve zâhir ismin
yanında zamîre de muzâf olan kilâ ] [ ve كلاkiltâ ] [ kelimeleri ilhâk كلتا
edilmiştir.
3- Cem‘: İkiden fazla sayıya delâlet eden kelimelerdir24. İki çeşittir;
Sâlim diğer adıyla cem‘-i tashîh ve cem‘-i teksîr.
A- Sâlim cem‘/cem‘i tashîh: Müfredinin sîgası ceminde
değişmeyendir25. Sâlim cem‘ aşağıdaki âyette olduğu gibi hem müzekker
hem de müennes kelimeler için söz konusudur: ﴿ ِ َّ إن ْ ُ ْ ِ ِ َ المسلمين َ وا ْ َ لمسلمات َ ْ ْ ُ ُ ْ ِ ِ ِ ِ َ والمؤمنين
َ والمؤمنات َ والقانتين ْ ْ ْ َ والقانتات َ والصادقين ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ والصادقات َ والصابرين َ والصابرات َ َ َ َ َ َ َ َ ْ َ ِ ِ ِ َ والخاشعين
ِ ِ
َّ َّ َّ َّ
ِ
َ َ َ ْ ُ
والخاشعات ِ ِ ِ َ والمتصدقين ْ ْ ْ ُ ُ َ َ َ َ َ َ ِّ ِّ َ والمتصدقات َ والصائمين َّ َّ َ ِ ِ ِ ِ ِ والصائمات َ َ َ َ َ َ ْ َ والحا ِ ِ َ فظين ُ فروج ُ ُ ْ ھم َ ْ َ َ َ ِ ِ والحافظات
َّ َ والذاكرين الله َ ً كثيرا َ َ َ َّ َ ِ ِ ِ ِ والذاكرات َ َ َّ أعد اللهُ َ ُ ْ لھم َ ْ َ مغفرةً َ َ ْ ً وأجرا َ ِ ِ ً عظيما ﴾
ِ
“Müslüman erkekler ve
müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden
erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar,
sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi
kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan
erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını)
koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya;
işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”26
a- Cem‘-i müzekker sâlim: Sonuna vâv ] [ وveya mâ-kabli kesralı yâ
[ ile birlikte izâfet hâlinde hazfedilen ]يnûn ] [ eklenerek olu نşturulan ikiden
fazla varlığa delâlet eden kelimelerdir27. Örnek: Muhammedûne ] [ : محمدون
‘Muhammedler’ hâşi‘ûne ] [ : ‘korkanlar’ خاشعونmecmû‘ûne ] [ : مجموعون
‘toplanmış olanlar’ ferihûne ] [ : ‘sevinenler’ve فرحونekremûne ] [ : ‘en أكرمون
şerefliler’.
İsim ve sıfatların cem‘-i müzekker sâlim yapılmaları birtakım şartlara
bağlıdır28: Bu şartların bazıları sadece isimlere, bazıları sadece sıfatlara
bazıları ise hem isimlere hem de sıfatlara aittir. İsimlerle ilgili olan şart;
kelimenin özel isim olmasıdır. sıfatlarla igili olan ise tenîs tâ’sını kabul
edebilmesidir. Ancak bunun istisnası müennesi fu‘lâ ] [ olan ism-i ُ ْ َ فعلى
tafdîldir. Müennesi tâsız olmasına rağmen bu kalıpta cemi yapılabilir. İsim
ve sıfatlarda birlikte aranan şart ise, bu tür kelimelerin âkil müzekker veya
23
Muslim b. el-Haccâc en-Nisâbûrî, Sahîhu Muslim, thk.: Muhammed Fuâd Abdulbakî,
Dâru ihyâi’t-turâsi’l-‘Arabî trs., s. 2146, no: 2784; ez-Zemahşerî, el-Mufassal fi ‘ilmi’lluga, hzr.: Muhammed İzzeddîn es-Sa‘îdî, Beyrut 1990, s. 22. Metinde geçen el-‘Âire
[ kelimesi ]العائرةşaşkın anlamındadır.
24 İbn Ya‘îş, Şerhu’l-Mufassal, V/2.
25 İbn Ya‘îş, Şerhu’l-Mufassal, V/2.
26
el-Ahzâb, 33/35.
27
Ebû Yakûb Yusuf b. Ebî Bekr es-Sekkâkî, Miftâhu’l-‘ulûm, tlk.: Nu‘aym Zurzûr, Beyrut
1987, s. 61-62.
28
el-Esterâbâdî, el-Kâfiye fi’n-nahv, II/180-182.
Dr. Murat SULA
____________________________________________________________________________
346
müfredinde tâ olmayan âkil müzekker hükmünde olmalarıdır. Yukarıda
bahsedilen kurallarla örnek olarak; ‘Omerûne ] [ :‘Omerler, عمرونMustafevne
[ : ‘Mustafalar’, ]مصطفونZeydûne ] [ :‘Zeydler’, زيدونkâriûne
[ :‘okuyucular’, ]قارئونefdalûne ] [ : ‘tercihe أفضلونşâyan olanlar’, muntehûne
[ : ‘süresi dolmu ]منتھونş olanlar’, muntasırûne ] [ : ‘zafer kazananlar’, منتصرون
emmârûne ] [ : ‘k أمارونışkırtıcılar’, Dımeşkıyyûne [ : ]دمشقيونŞamlılar’,
Şuvay‘irûne ] [ : ‘ شويعرونşâircikler’ lafızları ile yıldızların ile Ayın akıllılar
konumuna konulduğu ﴾ “ ﴿ َّ ْ والشمس َ َ َ َ والقمر ْ َ ْ ُ ُ ْ رأيتھم لي َ َ َ َ ِ ِ ِ َ ساجدينgüneşi ve ayı; onları
bana secde ederlerken gördüm.”29 âyeti zikredilebilir.
Yukarıda zikredilen şartları taşımadıkları halde cem‘-i müzekker-i
sâlim alâmetleri ile cemilenen ehlûne ] [ : ‘halklar’ ‘ أھلونâlemûne ] [ : عالمون
‘evrenler’, eradûne ] [ : ‘yeryüzüler’, أرضونBenûne ] [ : ‘o بنونğullar’, ‘işrûne
[ : ‘yirmi’ ve ]عشرونsinûne ] [ : ‘y سنونıllar’ kelimeleri ilhâk edilmiştir.
2- Cem‘-i müennes sâlim: Çoğunlukla müennes olan kelimeler
sonuna elif ] [ v اe tâ ] [ eklenerek yap ةılan çoğuldur30. Örnek: Temerâtun
[ , ] َ َ َ تمراتHindâtun ] [ , ھنداتmüslimâtun ] [ , مسلماتTalehâtun ] [ . Bu cem‘ طلحات
türü, isim ve sıfatlarda geçerlidir31. Sonunda müenneslik alâmeti olsun veya
olmasın, Fâtımatu ] [ , فاطماتZeynebâtu ] [ ve زينباتLeylâtu ] [ gibi özel ليلات
isimler, Hemezâtun ] [ , حمزاتgurufâtun ] [ , غرفاتintılâkâtun ] [ , ‘ انطلاقاتidâtun
[ gibi özel ve cins isimlerden müfredinin sonunda ] ِ َ عداتtâ ] [ olanlar, ة
zikrayâtun ] [ ile ذكرياتsahravâtun ] [ kelimeler gibi müfredinin صحروات
sonunda elif-i maksûre olduğu halde müzekkere ad olmayanlar ile benâtu
âvâ ] [ ve بنات َ آوىZevâtu’l-hicce ] [ gibi ba ذوات الحجةşında ibnun ] [ ve ابنzû ] [ذو
bulunan gayr-ı âkiller de cem‘-i müennes-i sâlim kalıbında cemilenirler.
Harf sayısı dörtten fazla olan cins isimlerden kırık çoğulu
olmayanlar - surâdikâtun ] [ v سرادقاتe hammâmâtun ] [ -, حماماتmastarlar -
inkılâbâtun ] [ ve انقلاباتtehavvulâtun ] [ -, ّ تحولاتmüfredinde tâ olmayan dört
harfli cins isimler - sicillâtun ] [ , سجلاتmecâlâtun ] [ , مجالاتlicâmâtun ] [ -, لجامات
kırık çoğulu olmayan bazı cemiler - ricâlâtun ] [ , رجالاتbuyûtâtun ] [ , بيوتات
savâhibâtun ] [ -, صواحباتharf ve ay isimleri; elifâtun ] [ , ألفاتcîmâtun ] [ , جيمات
Cumâdeyâtun ] [ جمادياتŞevvâlâtun ] [ - شوالاتbaşka bir çoğulu olduğu
bilinmeyen yabancı kökenli kelimeler; bimâristânâtun ] [ ve ِبيمارستانات
mehricânâtun ] مھرجانات
ِ
[ , ْ َ müfredinde tâ bulunan bazı sıfatlar - reb‘âtun
[ , ‘ ] َ ْ ربعاتallâmâtun ] [ (her iki s علاماتıfat müzekker ve müennes için
kullanılmaktadır), dâribâtun ] [ , ضارباتhubleyâtun ] [ ve حبلياتnufsâvâtun
[ -, âkil isimlerden ay ]نفساواتırt etmek için gayr-ı âkil kelimelerin
sıfatları32- eyyâmun ma‘dûdâtun ] [ , أيام معدوداتbihârun hâicâtun ] [ ve بحار ھائجات
29
Yûsuf, 12/4.
30
es-Sekkâkî, Miftâhu’l-‘ulûm, s. 62.
31
el-Esterâbâdî, el-Kâfiye fi’n-nahv, II/182-190. Fahruddîn Kabâve, Tasrîfu’l-esmâ’ ve’l-
’ef‘âl, Beyrut 1998, s. 197-200.
32
Gayr-ı âkil isimler de müennese ilhâk edilenlerdendir. Zira gayr-ı âkil, âkilin; müennes de
müzekkerin alt kolu hükmündedir. Konu hakkında bkz., el-Esterâbâdî, el-Kâfiye fi’nnahv, II/188.
F.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 15:2 (2010) 347
____________________________________________________________________________
enhârun câriyâtun ] [ ve أنھار جارياتküteyyibâtun ] [ örne كتيباتğinde olduğu gibi
“küçük kitaplar” şeklinde anlamlandırılması nedeniyle sıfat mânasını zımnen
taşımasından dolayı sıfatlar grubundan sayılan ism-i tasgîrlerden âkil
olmayanlar için kullanılan isimler - dureyhimâtun ] [ ve دريھماتküteyyibâtun
[ - cem‘-i müennes-i sâlim kal ]كتيباتıbında cemilenirler. Ancak müzekkeri
fe‘lânun ] [ müennesi فعلانfe‘lâ ] [ ile yine müzekkeri فعلىef‘alu ] [ müennesi أفعل
fe‘lâu ] [ kal فعلاءıplarında olup cem‘-i müzekker-i sâlimi vâv ] [ ve وnûn ] [ ile ن
cemilenmeyen sıfatlar cem‘-i müennes sâlim olarak çoğullanmazlar. Bunun
yanında müzekkeri ef‘alu ] [ olan ism-i tafdîlin müennesi أفعلfu‘lâ ] [فعلى
vezni, kübreyâtun ] [ ve كبرياتfudleyâtun ] [ فضلياتşeklinde cem‘-i müennes
sâlim olarak cemilenir*.
Müslimetun ] [ v مسلمةe müslimâtun ] [ örneklerinde de görüldü مسلماتğü
gibi müfredin sîgası cem‘de değişmemektedir. Müslimetun ] [مسلمة
kelimesindeki tâ kelimenin aslî harflerinden olmadığı gibi müslimâtun
[ sîgas ]مسلماتındaki tâ da aslî harflerden değildir kelimeye müennesliğe
delâlet etmek için eklenmiştir. Bir isimde birden fazla müenneslik işâretinin
bulunması uygun olmadığından cem‘inde ikinci bir dişilik alâmetinin
eklenmesine ihtiyaç duyulmamıştır33. Temretun ] [ kelimesinin cemi olan تمرة
temerâtun ] [ gibi isimlerde orta harfi illetli ve muzaaf olmayan isimlerin َ َ تمرات
cem‘inde ayne’l-fi‘linin fethalı, bunun yanında dahmetun ] [ kelimesinin ضخمة
cem‘i dahemâtun ] [ gibi orta harfi sâkin üçlü s ضخماتıfatların cem‘inde orta
harfin sâkin olması, cem‘i müennes-i sâlim işâreti değil sadece isim ile
sıfatların ayırt edilmesini yönelik bir farklılıktır34. Ancak şâtun lecbetun ] شاة
[ ve لجبةReculün reb‘atun ] [ örneklerindeki s رجل ربعةıfatların, müfretlerinde
orta harfleri harekeli ve sâkin olması nedeniyle, cemilerinde orta harfleri
harekeli olabilmektedir, ne var ki bu şaz bir uygulamadır. Söz konusu
kelimelerin cemilerinde orta harflerinin harekeli olması ise müfredindeki
harekeli durumun dikkate alınmasından kaynaklanmaktadır35. Cevzetun
[ , ]جوزةsayhatun ] [ ve صيحةHindun ] [ kelimelerinin cemilerinin, s ھندırasıyla
cevezâtun ] [ , جوزاتsayehâtun ] [ ve صيحاتHindâtun ] [ ھنداتşeklinde
kullanılması, Hüzeyl lehçesinden kaynaklanan bir farklılıktır36. Hutvetun
[ kelimesinin ]خطوةhutuvâtun ] [ ve خطواتhutevâtun ] [ ُ َ خطواتşeklindeki
cemilerinden birincisinin kullanımı daha yaygındır. Kisretun ] [ kelimesi كسرة
kiserâtun ] [ كسراتşeklinde cemilenmekteyse de orta harfinin sükûnuyla
kullanımı da mevcuttur. Bintun ] [ ve بنتibnetun ] [ isminin ابنةbenâtun ] [بنات
*
Bu paragrafta verilen bilgilerin anlam bakımından sınıflandırılabilmesi için metine takdîm
ve te’hîr uygulanmıştır. [Çev.]
33
Ebu’l-Brekât el-Enbârî, el-İnsâf fî mesâili’l-hilâf, I/43.
34
el-Esterâbâdî, el-Kâfiye fi’n-nahv, II/190.
35
el-Esterâbâdî, el-Kâfiye fi’n-nahv, II/190. Şâtun lecbetun ] [ : Az شاة ْ لج َبةı süt olan koyun.
Reculun reb‘atun ] [ : Orta boylu ki رجل َ ْ ربعةşi.
36
Sîbeveyhî, el-Kitâb, thk.: Abdusselâm Muhammed Harun, Kahire 1988, III/600. elEsterâbâdî, el-Kâfiye fi’n-nahv, II/190.
Dr. Murat SULA
____________________________________________________________________________
348
şeklindeki cem‘i ise, hazfedilmesi sonucu lâme’l-fi‘li unutulan benvetun ] [َ ْ َ بنوة
şeklindeki aslî yapısı dikkate alınarak yapılmaktadır37.
B- Kırık Çoğul: Ceminde müfredinin yapısı cemide değişen
kelimelerdir38. Ebyâtun ] [ , أبياتkutubun ] [ , كتبkulûbun ] [ , قلوبefrâsun ] [ ve أفراس
kudâtun ] [ gibi. K قضاةırık çoğul kalıplarından bazıları azlığa bazıları ise
çokluğa delâlet ederler. Bu cemilerden cem‘-i kıllet: 3-10 arası sayılara
delâlet eden39 kelimeler olup; ef‘ulun ] [ - أفعلeflusun ] [ , أفلسenfusun ] [ ve أنفس
ezru‘un ] [ -, أذرعef‘âlun ] [ , أفعالesvâbun ] [ , أثوابecdâdun ] [ , أجدادebvâbun ] [أبواب
ve âlâmun ] [ -; آلامef‘iletun - ] [ أفعلةezminetun ] [ , أزمنةelviyetun ] [ ألويةe‘innetun
[ ve ] ّ أعنةeimmetun ] [ - ve أئمةfi‘letun - ] [ ِ ْ فعلةihvetun ] [ , إخوةşîhetun ] [ , شيخةğilmetun
[ ve ]غلمةsıbyetun ] [ - صبيةşeklinde dört sîgası40 vardır. Bu kalıplardan ilk üçü
isimlerde, sonuncusu ise sülâsî ve üçüncü harfi med olmayan dörtlü
kelimelerde kullanılır. Cem‘-i kesret: 10’dan yukarı sayıyı ifâde etmek için
konulan kelimelerdir41. Cem‘-i müzekker ile müennes sâlim ve cem‘-i
kılletin dışındaki cemiler bu gruba dâhildir. Örnek: Sûdun ] [ , سودbîdun ] [ , بيد
rusulun ] [ , رسلgurefun [ , ]غرفsuvarun ] [ , صورkıta‘un ] [ , قطعseheretun ] [ , سحرة
rumâtun ] [ , رماةdibebetun ] [ , دببةcerhâ ] [ , جرحىrukka‘un ] [ , ّ ركعkuvvâdun ] [ , قواد
cibâlun ] [ , جبالcunûdun ] [ , جنودnîrânun ] [ , نيرانbuldânun ] [ , ‘ بلدانuzemâ’u ] [ , عظماء
e‘izzâ’u ] [ . Müfredlerinin vezinleri bak ّ أعزاءımından bu örneklere benzerlik
gösteren birçok kelime mevcuttur. Muntehe’l-cumû‘/son cem‘ler de cem‘-i
kesret türündendirler. Mesela: Derâhimu ] [ , ‘ دراھمasâfîru ] [ , عصافيرselâlimu
[ , ]سلالمsekâkînu ] [ سكاكينasâbi‘u ] [ , أصابعa‘âsîru ] [ , أعاصيرtecâribu ] [ , تجارب
temâsîlu ] [ , تماثيلmesâcidu ] [ , مساجدmefâtîhu ] [ , مفاتيحyenâbî‘u ] [ , ينابيعkevâkibu
[ , ]كواكبnevâ‘îru ] [ , نواعيرsayârıfu ] [ , صيارفbeyâtîru ] [ , بياطيرzamâ’ıru ] [ , ضمائر
‘uzârâ ] [ , عذارىsahârın ] صحار
ٍ
[ , sukârâ ] [ ve سكارىkerâsiyyun ] [ . Müfred ّ كراسي
vezinleri bakımından bu örneklere benzerlik gösteren başka kelimeler yoktur
ve bunların her biri ayrı ayrı kalıplara delâlet etmektedirler. Cem‘-i
müzekker ve müennes sâlimlerin de kıllet cemilerinden olduğunu42
belirtenlerin yanında kıllet veya kesretliğe bakılmaksızın mutlak cem‘
olduklarını43 ileri sürenler vardır. Her iki iddiayı birleştiren üçüncü bir
görüşe göre ise, söz konusu kelimelerin müfredi, cem‘-i kesret kalıbında
çoğullanıyor ise sadece kıllet, değilse hem kıllet hem de kesret için
kullanılırlar.
Topluluk adları: Kavmun ] [ , قومrahtun ] [ ve رھطceyşun ] [ gibi جيش
lafzından müfredi olmayan veya hademun ] [ خدمhalefun ] [ , خلفrehhâletun
[ ve ]رحالةseyyâretun ] [ gibi cemileri için özel sîgalar سيارةı olmayan ya da
37
el-Esterâbâdî, el-Kâfiye fi’n-nahv, II/188.
38
el-Esterâbâdî, el-Kâfiye fi’n-nahv, II/190.
39
ez-Zemahşerî, el-Mufassal, s. 227.
40
Ebû Hayyân, İrtişâfu’d-darab, thk.: Receb Osman Muhammed, Kahire 1418/1998, I/405.
41
ez-Zemahşerî, el-Mufassal, s. 227.
42
Sîbeveyhî, el-Kitâb, III/491, 578; İbn Ya‘îş, Şerhu’l-Mufassal, V/3.
43
el-Esterâbâdî, el-Kâfiye fi’n-nahv, II/191.
F.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 15:2 (2010) 349
____________________________________________________________________________
fulkun ] [ , فلكhâccûn ] [ , ّ حاجbeşerun ] [ ve ‘ بشرaduvvun ] [ gibi müfredi ile cem‘i ّ عدو
aynı olup cem‘ anlamı ifâde eden isimlerdir44.
Topluluk anlamı ifâde eden cins isimler: Cinsine delâlet ederek
topluluk anlamı ifâde eden ve müfredi ile cem‘i, tuffâhun ] [ - تفاحtuffâhatun
[ gibi sonuna ]تفاحةtâ veya nisbet yâsı eklenerek -‘Arabun ] [ - ‘ عربArabiyyun
[ - ay ] ّ عربيırt edilen isimlerdir45. Bunun yanında Araplardan, anlamda
abartıyı sağlamak için buyûtâtun ] [ , بيوتاتerba‘înâtun ] [ , أربعيناتekâvîlu ] [أقاويل
savâhibâtun ] [ صواحباتşeklinde cemilendirilen ve cem‘u’l-cem‘46 olarak
adlandırılan cem‘ türü daha nakledilmiştir. es-Suyûtî, bu anlamda cemelun
[ kelimesinin ]جملecmulun ] [ , أجملecmâlun ] [ , أجمالcâmilun ] [ , جاملcimâlun
[ , ] ِ جمالcimâletun ] [ ve جمالةcimâlâtun ] [ جمالاتşeklinde altı ayrı cem‘inin
olduğunu nakletmiştir47.
4- İsm-i tasgîr: Azlık anlamına delâlet etmek için türetilen
isimlerdir48. Tasgîr, küleybun ] [ v كليبe ruceylun ] [ gibi bazen رجيلzatta ve
zubeydun ] [ gibi, öneminin ve konumunun önemsizli زبيدği ifade etmek için
durumda azlık ifade etmek, uheyye ] [ ve ّ أخيsudayyıkî ] [ gibi –burada ُ َ ِّ صديقي
kişiliğin mecâzî yönden düşürülmesi söz konusudur- şefkat ve acıma
amaçlı, dureyhimâtun ] [ gibi دريھماتsayının azaltılması, fuvayku’l-ardı ] فويق
[ ve الأرضkubeyle’l-fecri ] [ misalleri gibi قبيل الفجرmesafenin ve zamanın
yakınlığını ifade etmek için yapılır. Tasgîrin, tazîm amaçlı yapıldığını
belirtenler de olmuştur. Ancak bu durumda tasgîr, kinâye olarak kabûl
edilmektedir. Zira “Bir şey, kendisi için belirlenen sınırı aşınca zıddına
benzer” kuralından hareketle; önemsizlik ifâdesi ile o şeyin büyüklükte son
aşamaya ulaştığına kinâye yoluyla işâret edilmek istenmiş olmaktadır.
Lebîd’in aşağıdaki beytinde geçen duveyhiyetun ] [ sözcü دويھيةğü buna örnek
teşkil etmektedir:
49ُّ وكل ُأناس سوف تدخل ُ بينھم --- ُ َ ْ ِ َ دويھية، َ ّ تصفر منھا ُ الأنامل
İsm-i tasgîrin üç vezni vardır50. Fu‘aylun ] [ : فعيلcebelun ] [ - جبل
cubeylun ] [ , جبيلsehlun ] [ - سھلsuheylun ] [ , سھيلbâbun ] [ - بابbuveybun ] [ , بويب
meytun ] [ - ميتmuyeytun ] [ ve مييتdemun ] [ - ٌ دمdumeyyun ] [ ; ّ دميfu‘ay‘ilun
[ : ]فعيعلbulbulun ] [ - بلبلbuleybilun ] [ , بليبلcedvelun ] [ - جدولcudeyyilun ] [ , ِّ جديل
sefercelun ] [ - سفرجلsufeyricun ] [ , سفيرجFerazdekun ] [ - فرزدقFureyzidun ] [فريزد
ve fu‘ay‘îlun ] [ : فعيعيلmiftâhun ] [ - مفتاحmufeytîhun ] [ , ‘ مفيتيحusfûrun ] [ - عصفور
‘usayfîrun ] [ ve عصيفيرiftikârun ] [ - افتقارfuteykîrun ] [ . فتيقير
44
el-Esterâbâdî, Şerhu’ş-Şâfiyeti’bni’l-Hâcıb, thk.: Muhammed Muhyiddîn Abdulamîd ve
arkadaşları, Beyrut 1975, II/201; Kabâve, Tasrîfu’l-esmâ ve’l-ef‘âl, s. 223.
45
es-Suyûtî, el-Muzhir fî ‘ulûmi’l-lugati ve envâ‘uhâ, thk.: Muhammed Câde’l-mevlâ ve
arkadaşları, Beyrut 1987, II/101.
46
Kahire dil Enstitü’sü, ihtiyaç hâlinde bir kural dâhilinde bu uygulamaya başvurulabileceği
kararına varmıştır. Bkz., Mecelletu’l-mecma‘, sayı: 6, yıl: 1950, s. 75.
47
es-Suyûtî, el-Muzhir, II/89.
48
el-Esterâbâdî, Şerhu’ş-Şâfiye, I/190-191; Ebû Hayyân, İrtişâfu’d-darab, s. 35.
49
Lebîd b. Rabî‘a, Dîvân, thk.: İhsan Abbas, Küveyt 1962, s. 256; el-Esterâbâdî, Şerhu’ş-
Şâfiye, I/191.
50
Sîbeveyhî, el-Kitâb, III/415; ez-Zemahşerî, el-Mufassal, s. 243.
Dr. Murat SULA
____________________________________________________________________________
350
Cem‘-i kıllet, cem‘-i müennes-i sâlim ve topluluk isimleri ile topluluk
anlamı ifâde eden cins isimlerin tasgîri, müfredleri üzerinden yapılır51.
Örnek: Eklubun ] [ - أكلبukeylibun ] [ , أكيلبecmâlun ] [ - أجمالuceymâlun ] [ , أجيمال
a‘midetun ] [ - أعمدةu‘aymidetun ] [ , أعيمدةgilmetun ] [ - غلمةguleymetun ] [ , غليمة
dâribûne ] [ - ضاربونduveyribûne ] [ ضويربونşâ‘iratun ] [ - شاعراتşuvey‘irâtun
[ , ]شويعراتrekbun ] [ - ركبrukeybun ] [ , ركيبselefun ] [ - سلفsuleyfun ] [ , سليفfulkun
[ - ]فلكfuleykun ] [ , فليكtemrun ] [ - تمرtumeyrun ] [ . تمير
Cem‘-i kesretlerin tasgîri, müfredleri dikkate alınarak yapılır.
Ardından bu kelimelerden müzekker için olanlar cem‘-i müzekker-i sâlim,
müennes ya da gayr- âkil için olanlar da cem‘-i müennes-i sâlim şeklinde
çoğullanırlar. Örnek: Ricâlun ] [ - رجالruceylûne ] [ , رجيلونhavâmilu ] [ - حوامل
huveymilâtun ] [ ve حويملاتkutubun ] [ - كتبkuteyyibâtun ] [ . كتيباتHumrun ] [حمر
ve cerhâ ] [ kelimelerinin tasgîrlerinde müzekker için جرحىuhaymirûne
[ ve ]أحيمرونcureyyihûne ] [ , müennes için ise جريحونhumeyrâvâtun ] [حميراوات
ve cureyyihâtun ] [ laf جريحاتıları kullanılır. Cem‘-i kesret kalıbındaki bir
kelimenin cem‘-i kıllet vezni var ise, bunların cem‘-i kesretinin tasgîri,
kilâbun ] [ ve كلابfulûsun ] [ kelimelerindeki gibi k فلوسıllet vezni üzerinden
ukeylibun ] [ ve أكيلبufeylisun ] [ أفيلسşeklinde yapılabilir52.
Burada terhîmin tasgîrinden de bahsetmek gerekmektedir. Bunun
tasgîri, kelimeden hazf edilen harflerin geri getirilmesi ile ortaya çıkan
hârisun ] [ , حارثesvedun ] [ ve أسودkırtâsun ] [ gibi aslî yap قرطاسısı üzerinden,
sırasıyla huveyrisun ] [ , حويرثsuveydun ] [ ve سويدkuraytısun ] [ tarz قريطسında
yapılır53.
5- İsm-i mensûb: Kelimenin yalın hâline nisbeti ifâde etmek için
son harfin kesreli yapılmasından sonra şeddeli yâ ] [ ’ يnın eklenmesiyle
türetilen isimlerdir54. ‘İlmiyyun ] [ , ّ علميMısrıyyun ] [ ve ّ مصريFârisiyyun ] [فارسي
gibi. İsm-i mensûb yapılacak kelimenin sonundaki müenneslik tâsı, -
Fâtımetu ] [ - فاطمةFâtımıyyun ] [ , فاطميMekketu ] [ - مكةMekkiyyun ] [ , ّ مكيzabyetun
[ - ]ظبيةzabyıyyun ] [ ve ‘ ِ ّ طبييurvetun ] [ - ‘ عروةurviyyun ] [ -, ّ عرويzâid yâ -Aliyyun
[ - ] ّ عليAleviyyun ] [ , علويHanîfetun ] [ - حنيفةHanefiyyun ] [ ve ّ حنفيkabîletun ] [ - قبيلة
kabeliyyun ] [ -, kelimedeki َِ ّ قبليikinci yâ - tayyıbun ] [ - ّ طيبtayebiyyun ] [ , َ َِ ّ طيبي
seyyidun ] [ - سيدseydiyyun ] [ - ve سيديvâv -rakûbetun ] [ - ركوبةrakebiyyun ] [ -, َ ِ َ ّ ركبي
elif-i maksûre -beradâ ] [ - َ َ َ بردىberadıyyun ] [ ve َ َ ِ ّ برديMustafâ ] [ - مصطفى
Mustafıyyun ] [ - ve ّ مصطفيkelimenin sonundaki yâ el-muhtedî ] [ - المھتديelmuhtediyyu ] [ ve ّ المھتديAlmanya ] [ - ألمانيةAlmanıyyun ] [ - hazfedilir. ّ ألماني
Ancak kürsiyyun ] [ ve ّ كرسيŞâfi‘iyyun ] [ gibi nisbet edilen ile yal شافعيın hali
aynı kalıpta olan kelimelerde şeddeli yâ hazfedilmiş gibi kabûl edilir55.
51
el-Esterâbâdî, Şerhu’ş-Şâfiye, I/265-266.
52
el-Esterâbâdî, Şerhu’ş-Şâfiye, I/265-266.
53
el-Muberred, el-Muktadab, thk.: Muhammed Abdulhâlik ‘Azîme, ‘Âlemu’l-kutub trs.,
II/293; ez-Zemahşerî, el-Mufassal, s. 247.
54
el-Esterâbâdî, Şerhu’ş-Şâfiye, I/265-266.
55 İbn Mâlik, Şerhu’l-kâfiyetu’ş-Şâfiye, s. 1939-1952; Kabâve, Tasrîfu’l-esmâ ve’l-ef‘âl, s.
236-240.
F.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 15:2 (2010) 351
____________________________________________________________________________
***
Buraya kadar anlatılanlar, dili vaz edenin kastettiği anlamlara göre asıl
ve ikincil yapılardaki isimler hakkındadır. Şimdi de ikincil isimlerin cümlede
asıl anlamlarının dışındaki kullanımına yer verilecektir.
İkincil İsimlerin Asıl Anlamlarının Dışında Kullanılması
Cümlelerde yer alan ikincil isimlerin asıl anlamlarının dışında
kullanılması, müzekkerin müennes veya müennesin müzekker, müfredin
tesniye veya cem‘, cem‘in müfred veya tesniye, cem‘-i kılletin cem‘-i kesret,
ism-i tasgîrin mükebber/tasgîr edilmemiş isim ve ism-i mensûbun nisbet yâsı
taşımayan isim anlamında kullanılmasıyla gerçekleşir.
Müzekkerin müennes anlamında kullanılmasına el-beldetu ] [بلدة
kelimesinin el-mekânu ] [ anlam مكانında kullanıldığı “﴾ : ﴿ َ َ َ ْ ْ وأحيينَا ِ ِ به َ ْ َ بلدة َ ْ ً ً ميتاve o
su ile ölü toprağa can verdik”56 ve işâret isminin muşârun ileyhinin ‘görünen
şahıs’ anlamında eş-şahsu’l-meriyyu ] [ ifâdesi oldu الشخص ّ المرئيğu ﴿ َ َ فلما َّ َ َ رأى
الشمس َ بازغةً َ َ َ َ قال
ِ
﴾ “ َّ ْ : َ َ ھذا َ ِّ ربيGüneşi doğarken görünce de, Rabbim budur”57 –
âyetleri ile el-Hutay’a’nın, en-nefsu ] [ kelimesiyle النفسel-insanu ] [الإنسان
manâsını kastettiğinden dolayı sayıyı müzekker olarak kullandığı ،ثلاثةُ ٍ أنفس
ُ وثلاث َ َ ٍ ذود --- لقد جار ُ الزمان على عيالي58 beyti örnek olarak verilebilir.
Müzekker bir isim müennes anlamında da kullanılabilmektedir.
ٍ ْ َ ِ 59 şiirinde eş-şerâbuلقوم، وكانوا ُ ھمُ ُ ْ ِ ِ َ المنفدين --- َ ُ شرابھم، ْ َ َ قبل َ ْ َ َ ِ تنفادھا ,’Mesela, el-A‘şâ
[ kelimesiyle semâî müennes olan ]الشرابel-hamru ] [ lafz الخمرını
kastettiğinden dolayı eş-şerâbu ] [ ismine râci‘ olan zamiri müennes الشراب
كما ْ شرقت َ ْ ُ صدر َ َ ِ القناة من َّ ِ الدم ,kullanmıştır. O
ِ
َ َ َ 60 şiirinde ise es-sadru ] [الصدر
kelimesini, müennes olan el-kanâtu ] [ ’ القناةın bir bölümü olarak düşünerek
fiili müennes sîgasında getirmiştir. -Bu konuya te’vîlî ve hükmî müennesler
bölümünde değinilmişti61-. Hatırlanacağı gibi, şiirde de olduğu gibi eş-
şerâbu ] [ kelimesi müennese te’vîl edilmek suretiyle te’vîlî ve الشرابel-kanâtu
[ örne ]القناةğinde olduğu gibi müennes bir kelimeye izâfeti nedeniyle dişillik
kazanan lafza ise hükmî müennes adı verilmektedir.
Müennesin müzekker yapılması, fer‘in asla rucû‘u olduğundan çok
geniş bir konu mâhiyetine bürünmektedir. Bunun yanında müzekkerin
dişilleştirilmesi ise o kelimenin daha çok belirsizleştirilmesi ve garâbete
sürüklenmesi anlamına gelmektedir62. İbn Cinnî,﴾ ﴿ َ ْ فمن َ َ جاءهُ َ َ ْ َ موعظةٌ ْ من َ ِّ ِ ِ ِ ربه
“Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir”63 âyetinde fiilin müzekker
56
Kâf, 50/11. el-Kefevî el-Kulliyât, s. 820.
57
el-En‘âm, 6/78. İbn Cinnî, el-Hasâıs, thk.: Muhammed Ali en-Neccâr, Beyrut trs., II/412.
58 İbn Cinnî, el-Hasâıs, II/412. Beyit şâirin divanında geçmemektedir.
59
el-’A‘şâ, Dîvân, şrh., Muhammed Ahmed Kâsım, Beyrut 1994, s. 115; es-Se‘âlibî,
Fıkhu’l-luga ve sirru’l-‘Arabiyye, thk.: Mustafa es-Sekâ ve arkadaşları, Dâru’l-fikr trs., s.
332.
60
el-’A‘şâ, Dîvân, s. 115; el-Muberrid, el-Kâmil, thk.: Muhammed Ahmed ed-Dâlî, Beyrut
1997, s. 668; İbn Cinnî, el-Hasâıs, II/417.
61
Konu hakkında makâlenin ilgili kısmına bakılabilir.
62 İbn Cinnî, el-Hasâıs, II/415.
63
el-Bakara, 2/275.
Dr. Murat SULA
____________________________________________________________________________
352
gelmesinin, el-va‘zu ] [ ile الوعظel-mev‘izatu ] [ kelimelerinin ayn الموعظةı
anlama delâlet etmelerinden kaynaklandığını ileri sürmektedir64. Bu önemli
bir konudur. Çünkü aslî mastar, ikincil mastar hükmündeki mimli mastar ile
aynı anlama gelebilmektedir. Âyette geçen el-mev‘izatu ] [ kelimesi الموعظة
vu‘iza ] [ ُ ِ َ وعظyû‘azu ] [ fiilinden mimli mastar olup ism-i mefûl yani يوعظ
‘kendisiyle nasîhat edilen’ mânasındadır. Bu nedenle kelimenin dişilliği
gayr-ı hakîki olmaktadır.
Sîbeveyhi konuyla ilgili olarak; “﴾ ﴿ َ ْ فمن َ َ جاءهُ َ َ ْ َ موعظةٌ ْ من َ ِّ ِ ِ ِ ربهile َ﴿ ْ من َ ْ ِ ِ بعد ما
﴾ “ َ ُ ُ جاءھم ْ َ ِّ َ َ ُ البيناتKendilerine apaçık deliller geldikten sonra”65 âyetlerinde
görüldüğü gibi, dişil olan kelime cansız varlıklara delâlet ediyor ise,
çoğunlukla fiilden müenneslik tâsı hazf edilir. Bu uygulamanın nedeni,
insanlar ile diğer varlıklarda olduğu gibi canlı ile cansızları birbirinden
ayırmayı kastetmiş olmalarıdır66” demektedir.
Müfred kelimenin tesniye anlamında kullanılmasına “ ﴿ َ ما َ ْ يلفظُ ِ ِ ْ من َ ْ ٍ قول ِإلاَّ
﴾ : َ ْ لديه َ ٌ رقيب َ َ ِ ِ ِ ٌ عتيدİnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya
hazır bir melek bulunmasın”67 âyeti örnek verilebilir. Âyette geçen ﴿ َ ِ ٌ رقيب
﴾ َ ِ ٌ عتيدifâdesi bahsedilenin iki melek olması sebebiyle Rakîbânı ‘atîdânı ] َ ِ رقيبان
عتيدان
[ ِ َ şeklinde tesniye anlamındadır. Konuyla ilgili diğer bir örnek ise Hz.
إن َ العبد ليتكلم بالكلمة، ما يتبين فيھا، يزل بھا في النار َ أبعد مما بين } )Peygamber’in (sav
ِ ِ ِ
ّ ّ َ َ ََ ّ َ َ َ َ
المشرق
{ِ 68 hadîs-i şerîfidir. Metinde geçen el-maşrıku ] [ kelimesi, المشرقelmaşrıkayn ] [ / yaz المشرقينın ve kışın güneşin doğduğu yer manâsında
kullanılmıştır. Arapların, /… وقعت عينُهُ عليهiki gözü…, … / ٌ فلان َ َ ُ حسن ِ ِ الحاجبiki
أخذ ِ بيده ووقف على ْ ِ رجله kaşı… ve
ِ
َ
ِ / …iki eli …iki ayağı anlamında kullanımları
da bu kabilden olup69 Arap dilinde oldukça yaygındır. Zira Araplar, göz,
kulak ve baldır gibi bir bütünün aynı özellikte iki ayrı parçası olarak
düşünülebilecek şeyleri ikil yerine müfred sîgayla ifâde ederler. Ebû Hayyân
bu tür kullanımın semâ‘a dayandığını belirtirken70 bazı dilbilimciler kurala
bağlı olduğunu ileri sürmüşlerdir.
﴿ ثم ُ ْ نخرجكم ِ ْ طفلا ُ ً ﴾“
ِ
ْ ُ : ُ َّSonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız”71 –tıflan
[ ]طفلاetfâlen ] [ -, “ :﴿ َ ُ وحسن ُ َ َ َ أولئك َ َ ِ ِ ً رفيقا ﴾ أطفالاBunlar ne güzel arkadaştır!”72 –
rafîkan ] [ رفيقاrufekâu ] [ -, “ :﴿ َ ْ َ َ َ والملائكةُ َ ْ بعد َ ِ ِ َ َ ذلك َ ِ ٌ ظھير ﴾ رفقاءBunların ardından
melekler de (ona) yardımcıdır.”73 – zahîran ] [ ظھيراmuzâhirûne ] [ - “ ﴿ مظاھرون
64 İbn Cinnî, el-Hasâıs, II/412.
65 Âlu ‘İmrân, 3/105.
66 SîbeveyhÎ, el-Kitâb, II/38-39.
67
Kâf, 50/18. el-‘Ukberî, et-Tibyân fî i‘râbi’l-Kur’ân, thk.: Muhammed el-Bicâvî, Beyrut
1987, s. 1175.
68
el-Buhârî, el-Câmi‘u’s-sahîh, thk.: Mustafa el-Bağâ, Dımaşk 1976, s. 2377, no: 6112; İbn
Hacer, Fethu’l-bârî, Dımaşk 2000, XI/373, 376.
69
es-Se‘âlibî, Fıkhu’l-luga, s. 377.
70
Ebû Hayyân, İrtişâfu’d-darab, s. 584.
71
el-Hacc, 22/5. İbn Fâris, es-Sâhibî, thk.: Mustafa eş-Şuveymî, Beyrut 1963, s. 211; elKurtubî, el-Câmi‘ li-ahkâmi’l-Kur’ân, hzr.: Sıdkî Muhammed Cemîl, Beyrut 1995,
XII/13.
72
en-Nisâ, 4/69. İbn Manzûr, Lisânu’l-‘Arab, Beyrut 1992, ().ر ف ق
73
et-Tahrîm, 66/4. es-Se‘âlibî, Fıkhu’l-luga ve sirru’l-‘Arabiyye, s. 329.
F.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 15:2 (2010) 353
____________________________________________________________________________
rler.
﴾ : َ َ ُ والملك َ َ َ على ْ َ ْ ِ َ َ أرجائھاMelekler onun (göğün) etrafındadır”74 el-meleku ] [ الملكel َ َ ﴿: Biz onlarıوما ْ َ ُ ْ جعلناھم ً جسدا لاَ ْ ُ ُ َ يأكلون َّ َ َ َ َ َ َ َ الطعام ﴾ الملائكة “ melâiketu ] [ ve
(peygamberleri), yemek yemez birer (cansız) ceset olarak yaratmadık”75 –
ceseden ] [ جسداecsâden ] [ anlamlar أجساداında kullanılan âyetler ile Hz.
Peygamber’in Kureyşli kadınlar hakkında îrâd buyurduğu, salihun ] [صالح
kelimesini sullahun ] [ manâs ّ صلحında kullandığı ve bir rivâyette bu ifâdeyle
ُ 76 ile cimri, eli sıkı olanخير ٍ نساء، ِ ِ ْ َ ركبن ِ الإبل، ُ صالح ِنساء ُ َ َ َ َ ْ ٍ قريش{ } olduğu
Süfyân’ın eşi hakkında, veleduki ] [ ifâdesini ولدكevlâduki ] [ manas أولادكında
kullanarak } { خذي ما َ ْ يكفيك َ َ ُ َ َ َ وولدك ِ ْ َ ْ ُ ِ ِ ِ ِ ِ بالمعروف77 şeklinde buyurdukları hadîsleri
müfred kalıbındaki bir kelimenin cem‘ anlamında kullanılmasına örnek
teşkîl ede
es-Sinnu ] [ v ّ السنe es-sinânu ] [ laf السنانızları aynıdır. Aşağıdaki şiirde
Lebîd, es-sinnu ] [ ile ّ السنel-esinnetu ] [ lafz الأسنةının anlamı kastedilerek çoğul
yerine kelimenin tekili kullanılmıştır. ِّ ُّ والسن َ ْ َ ُ يلمع، ِ ِ كالكواكب، ُ لامھا78 mısrâı, el-
‘Abbâs b. Mirdâs’in ihvetukum ] [ manas إخوتكمında kullandığı ehûkum ] [أخوكم
ُ فقلنا أسلموا ّ إنا أخوكم --- فقد َ برئت، من َ َ ِ ِ الإحن ا kelimesinin yer aldığı
ِ
ُ لصدور79 beyti,
Omer b. Ebî Rabî‘a’nin en-nucûmu ] [ anlam النجومında en-necmu ] [ lafz النجمına
,80 beytiثم قالوا: ِ ّ تحبھا ؟ ُ ُ قلت: بھراً --- َ َ َ عدد ِ النجم، َ َ والحصى، َ ُ ِ والت◌راب yer verdiği
halekun ] [ manâs خلقında ahlâku ] [ kelimesini tercih eden râc أخلاقızın جاء الشتاء
َ ِ ِ وقميصي َ ْ ْ أخلاق81 recezi ile şâirin butûnun ] [ anlam بطونında batnun ] [بطن
ِ َ 82 beyit örnekُّ تعفوا --- ِ ّ فإن زمانكم َ ٌ زمن َ َ ِ ُ خمصبعض ُ بطنكمكلوا في kelimesinin geçtiği
olarak sıralanabilir.
Müfred cins isimlerin çoğul anlamda kullanılmaları sıkça rastlanan bir
durumdur. Bunun sebebi, cins ismin, az veya çok sayıdaki varlığa hatta
cinsin tümüne delâlet etmeye uygun olmasıdır. Bunda dolayı bu tür isimlerin
müfretleri ikil veya cemi sîgasındaki lafızların yerinde kullanılmaktadır. َ َ أھلك
, cümlelerinde müfred cins isimlerوقد ُ كثرت الشاةُ ُ والبعير veَّ َ الناس ُ الدرھم ُ والدنانير
ikil veya çoğul anlamında kullanılmıştır ve bu uygulama Arap Dili’nde hoş
karşılanır olmuştur83. Bu gibi durumlarda cins isimle cinsın ayrımı; bir
damlanın yanından denize de el-mâ’u ] [ denmesi gibi ‘keskin الماءşarap’
anlamında er-rehîku ] [ ile ‘süt’ manas الرحيقına gelen el-halîbu ] [ vb. الحليب
kelimelerden hareketle cinsin az ve çok anlamına geldiği fakat raculun ] [رجل
74
el-Hâkka, 69/17. Ebû Hayyân, el-Bahru’l-muhît, X/411.
75
el-Enbiyâ, 21/8. el-Kurtubî, el-Câmi‘ li-ahkâmi’l-Kur’ân, XI/182; Ebû Hayyân, elBahru’l-muhît, hzr.: Sıdkî Muhammed Cemîl, Beyrut 1992, VII/411.
76
el-Buhârî, el-Câmi‘u’s-sahîh, s. 1955, no: 4794; İbn Hacer, Fethu’l-bârî, IX/156.
77
el-Buhârî, el-Câmi‘u’s-sahîh, s. 2052, no: 5049; İbn Hacer, Fethu’l-bârî, IX/628.
78
et-Tebrîzî, Şerhu’l-Mu‘allakâti’l-‘aşer, s. 205.
79
el-‘Abbâs b. Mirdâs, Dîvân, thk.: Yahyâ el-Cebûrî, Beyrut 1991, s. 71; İbn Cinnî, elHasâıs, II/422.
80
Lebîd b. Ebî Rabî‘a, Dîvân, şrh.: Kadrî Mâyû, Beyrut 1997, I/107; Sîbeveyhi, el-Kitâb,
I/311; el-Muberrid, el-Kâmil, s. 788.
81 İbn Fâris, es-Sâhibî, s. 212; İbn Manzûr, Lisânu’l-‘Arab, ().خ ل ق
82
Beyit, Sîbeveyhî’nin kullandığı şâhidlerdendir. Ancak kâili bilinmemektedir. Bkz.
Sibeveyh’î, el-Kitâb, I/210; Ebû Hayyân, İrtişâfu’d-darab, s. 582.
83
el-Muberrid, el-Kâmil, s. 795.
Dr. Murat SULA
____________________________________________________________________________
354
ve zi’bun ] [ gibi kelimeler göz önünde bulundurularak cins ismin sadece ذئب
bir varlığa ad olabileceği şeklinde yapılmıştır84.
Cins isim zâid min ] [ منile kullanıldığında ما جاءني من أحدve ما ّ كلمت من
أحدcümlelerinde olduğu gibi ekseriyetle çoğul anlamına gelir. ﴿ َ ْ أن ُ َ َ ينزل َ َ ْ َّ ُ ْ عليكم
من خير ِ ِ ْ ْ من َ ِّ ُ ربك
ٍ
﴾ “ َ ْ ْمRabbinizden size bir hayır indirilmesini …”85 – âyetteki min
hayrın ] [ ifâdesi من خيرhayrun ] [ konumunda olup خيرmin ] [ te’kîd amaçl منı
cümlede yer almıştır. Diğer bir örnek ما ضربت من أحدcümlesidir. Burada da
min ] [ harf-i cerri zâiddir. Örneklere dikkat edildi منğinde, min ] [ harfinin من
marifelerde değil de nekre isimlerde zâid olarak yer aldığı görülecektir.
Çünkü ما جاءني من أحدve ما جاءني من رجلşeklinde cümlelerin kullanımım
yanında ما جاءني من عبد اللهdemek doğru değildir. Zira ilk iki cümlede geçen
nekre kelime çoğul anlamındadır ancak üçüncü cümledeki Abdullah ] [عبد الله
özel ismi marife olup zatiyle bilindiğinden çoğul manasında kullanılamaz86.
el-Ferrâ, müfred bir kelime ism-i fâil ve benzeri gruptan olur ise çoğul
anlamında kullanılabileceğini söyler. Buna göre ﴾ ﴿ َ ُ وحسن ُ َ َ َ أولئك َ َ ِ ِ ً رفيقاdemek
geçerli iken ً حسن أولئك رجلاşeklinde bir kullanım câiz değildir. Bunun yanında
ez-Zeccac, her iki kullanımı da mümkün görmektedir.
el-Ferrâ, yukarıdaki ifâdelerinde, ism-i fâil mânasında olmayan
müfred bir kelimenin cem‘ anlamında kullanması, söz konusu kelimenin,
temyîz olarak algılanmasına yol açacağından ötürü, bu tür kullanımın hoş
olmayacağını kastetmiş olsa da nufûsen ] [ anlam نفوساında nefsen ] [نفسا
﴿ َ ِ ْ فإن ِ ْ َ طبن لَكم عن شيء منه نفسا فكلوه ھنيئاً ً مريئا ﴾ kelimesinin yer aldığı
ِ َ ِ َ ُ ُ ُ َ ً ْ َ ُ ْ ِ ٍ ْ ْ َ ْ َ ُ “eğer gönül
hoşluğu ile o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yeyin”87
âyeti bunun dışındadır. Müfred bir kelimenin cem‘ anlamında kullanılması,
müfredin cem‘den hafîf olması ve müfredin asıl, cem‘in ise ikincil isim
olmasından kaynaklanmalıdır. Zira fer‘/ikincil bir kelime şüphesiz
asldan/kökten daha ağırdır. Kelimelerin hafiflik ve ağırlık sebepleri göz
önünde bulundurularak şiir zârureti ve Cerîr’in --- بان ِ ُ الخليط، َ َ ِ برامتين، ّ فودعوا
َ َ ُ َّ أوكلما ظعنوا ِ َ ْ ٍ لبين، َ َ ُ تجزع88 şiirinde bir tane olan yeri tesniye kalıbıyla râmeteyni
[ ]رامتينşeklinde ifâde etmesi gibi, özel isimlerin hâricinde, tesniye
sîgasındaki bir lafız, müfred ve cem‘ anlamında kullanılamayacağı anlamına
gelmektedir.
Tesniyenin, aynı zamanda cem‘ anlamında olmasından ötürü hem
manâ89 hem de lafız bakımından ağırdır. Şöyle ki; cem‘ sîgasındaki kelime,
mânanın ağırlığına mukâbil özel kalıplara sokularak lafız açısından
hafifletilmesi sağlanırken tesniye için böyle bir kolaylığa gidilmemiştir.
84
el-Curcânî, et-Ta‘rîfât, thk.: İbrahim el-Ebyârî, Beyrut 1998, s. 41.
85
el-Bakara, 2/105.
86 İbnu’s-Serrâc, el-Usûl fi’n-nahv, thk.: Abdulhuseyn el-Fetili, Beyrut 1996, I/410.
87
en-Nisâ, 4/4.
88
Cerîr, Dîvân, şrh.: İbn Habîb, thk.: Numân Muhammed Emin Taha, Kahire trs., s. 909;
İbn Cinnî, el-Hasâıs, II/420.
89
Sîbeveyhî, el-Kitâb, II/48.
F.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 15:2 (2010) 355
____________________________________________________________________________
Üstelik müfred bir kelimeye tesniye alâmetleri ilave edilerek onun cem‘den
daha ağır olmasına sebep olunmuştur.
Bazı bilginlerin, cem‘-i müzekker ve müennes sâlimlerdeki gibi,
tesniyenin cem‘ anlamına delâlet etmesi için ikil alâmetlerinin müfrede ilâve
edildiğini belirterek tesniyenin cem‘den daha olduğu iddiasını boşa çıkardığı
iddiasında bulunanlara şöyle cevap verilebilir: Tesniye, cem‘-i müzekker ve
müennes-i sâlimler gibi ağırdır. Zira her iki cem‘ sîgaları kendi kurallarında
göre oluşturulmuştur90. Her iki cem‘in daha ağır olduğuna en iyi delil,
kerîmun ] [ cem‘i كريمkerîmûne ] [ ve كريمونkirâmun ] [ ile كرامkerîmetun ] [كريمة
cem‘i kerîmâtun ] [ ve كريماتkerâimu ] [ olan örnekler gibi, kelimelerin كرائم
cem‘-i müzekker veya müennes-i sâlim kalıplarında cemilenmeleri gerektiği
halde, onların kırık çoğullarını tercih etmemizdir. Kelimelerin kırık
çoğullarının tercih edilmesi, söz konusu cem‘in lafız bakımından daha hafif
olması buna ilâve olarak cem‘-i müzekker ve müennes-i sâlimlerin
çoğunlukla sıfatlara uygulanan cemiler olmaları ve şüphesiz sıfatların
isimlerden daha ağır olmasından kaynaklanmaktadır.
Cem‘ sîgasındaki kelimenin müfred anlamında kullanılmasına ﴿ ِ َّ إنا َ ْ َ َ خلقنا
الإنسان من نطفة أمشاج ﴾
ٍ
َ ْ َ ٍ َ ْ ُ ْ ِ َ َ ْ ِ ْ “Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve
kadının dölünden) yarattık”91 âyeti örnek verilebilir. Buradaki el-emşâcu
[ kelimesinin tekili ]الأمشاجmeşîcun ] [ مشيجşeklindedir ve bu kelime ism-i
mefûl manasında kullanılan fa‘îlun ] [ kal فعيلıbında olup ‘karışmış’
anlamındadır. Çünkü nutfe parçacıkları birbirine karışmış hâldedir. Bu
nedenle çoğul olan emşâcen ] [ manas أمشاجاında kullanılmamıştır. Cem‘
sîgasındaki bir kelimenin müfred anlamında kullanılması, anlamda abartıyı
sağlamaya yöneliktir. böylece nutfe ] [ kelimesinin cins isim olmas نطفةı, onun
cem‘ kalıbındaki bir kelimeyle nitelenmesine imkân sağlamıştır.
Hz. Pergamber (sav) hakkında kendisine soru yönelten Hırakl’e Ebû
Süfyan’ın vermiş olduğu { ِ ٌ سجال} الحرب بيننا وبينه92şeklindeki cevabı da bu
konu için başka bir örnektir. Örnek cümledeki sicâlun ] [ , سجالseclun ] [َ ْ سجل
kelimesinin cem‘i olup ‘kova’ anlamındadır. Ancak burada ‘dönüşüm’
manâsında kullanılmıştır. Cümlede mübteda konumundaki el-harbu ] [الحرب
lafzı müfred olması haberinin müfred sîgasında seclun ] [ olmas سجلı gerekirdi.
Ancak el-harbu ] [ lafz الحربının cins isim olması, anlamda abartı sağlamak
için söz konusu kelimenin cem‘ kalıbında kullanılmasını mümkün
kılmıştır93.
Konuyla ilgili başka bir örnek ise Hz. Ömer’in, sokakta kimsesiz
halde gördüğü Ebû Cemile’ye söylemiş olduğu } {ً عسى ُ َ ُ الغوير َ ْ ُ أبؤسا94 sözüdür.
Cümlede geçen el-guvaru ] [ kelimesi الغويرel-gâru ] [ isminden tasgîr الغار
edilmiştir. Sözde geçen el-eb’usu ] [ ismi ‘ الأبؤسşiddet’ anlamındaki bu’sun
90 İbn ya‘îş, Şerhu’l-Mufassal, V/2.
91
el-İnsân, 76/2. el-Ukberî, et-Tibyân, s. 1257.
92
el-Buhârî, el-Câmi‘u’s-sahîh, s. 7, no: 7; İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I/44.
93 İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I/50.
94
el-Buhârî, el-Câmi‘u’s-sahîh, s. 946; İbn Hacer, Fethu’l-bârî, V/337-338.
Dr. Murat SULA
____________________________________________________________________________
356
[ müfredinin cem‘idir. ]بؤسel-Guvayru ] [ kelimesi, müfred olmas الغويرına
karşılık manada mübalağa temin için cem‘ olan el-eb’usu ] [ kelimesini الأبؤس
kullanmıştır.
el-Farazdak’ın, Kâbe’de bir tane olan el-Haceru’l-esvedi kastettiği
halde binanın her tarafından aynı taştan varmışçasına, anlama abartı katmak
için, el-ehcâru ] [ kelimesini kulland الأحجارığı ،وإذا َ ذكرت أباك، أو ّ أيامه --- أخزاك
ُ حيث ُ َ َّ تقبل الأحجار95 şiiri de bu konuya örnektir.
Cem‘ kalıbındaki bir kelime ikil anlamında kullanılır. Zira Ebû
وما رمت حتى خرقوا ِ ِ برماحھ ,Mihcen
ِ ِ ِ
ّ َ ّ ُ 96 şiirindeم --- ِ َ ثيابي، ْ وجادت ِّ بالدماء الأ َ ِ ُ باجل
kullandığı el-ebâcilu ] [ kelimesi, الأباجلel-ebcelu ] [ isminin cem‘ i olup الأبجل
‘kolun iç kısmındaki ter’ anlamındadır. Bir insanın sahip olduğu dirsekler iki
tane iken söz konusu kelimeyi, mübalağa ifade etmesi için cem‘ kalıbında
getirmiştir. Kelimelerin, ikil zamirine muzaf olan cem‘ kalıbındaki aza
isimlerinin tesniye yerine kullanımı yaygındır97. ﴿ والسارق والسارقةُ َ َ ْ َ فاقطعوا َ ْ ِ َ ُ ُ َ أيديھما
ِ ِ
ُ َ َ َّ َّ
﴾ “Hırsızlık eden erkek ve kadının ellerini kesin”98 âyetinde eydiyehumâ
ْ ﴿ “Eğerإن َ َ تتوبا ِ ِ ُ َ إلى ِ الله َ َ ْ فقد َ َ ْ صغت ُ ُ ُ ُ َ قلوبكما ﴾ يديھما ] yedeyhimâ ] [ veأيديھما [ ifâdesi
ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz
sapmıştı.”99 âyetinde de daha önce de işaret edildiği gibi, buradaki
kulûbukuma ] [ ifâdesi قلوبكماkalbâkuma ] [ manas قلباكماındadır. Az önce
üzerinde durulan uygulama, muzâf ile muzâfun ileyh arasına başka bir
kelime girmediğinde geçerlidir. Eğer söz konusu iki unsur arasına herhangi
﴿ ُ ِ َ لعن الَّ َ ذين َ َ ُ كفروا ْ من بني ِ ْ إسرائيل َ على ِ لسان ُ َ َ َ داود َ ِ ِ ِ ِ ِ ِ وعيسى ِ بن ْ ْ َ َ َ َ َ َ َ َ مريم ﴾ bir kelime girer ise
“İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle
lânetlenmişlerdir”100 âyetinde görüldüğü gibi ilgili kelimenin müfred ve
أعطھما درھميھما
ِ ِ
ْ ْ َ َ ِ ِ َ ْ َ örneğindeki gibi muzâf, muzâfun ileyhin parçası değil ise,
karışıklığı önlemek için tesniye olması zorunludur. Eğer karışıklık söz
konusu değil ise cem‘ kalıbında kullanımı câizdir. َ قھرتما َّ العدو بأسيافكما101 gibi.
Yukarıda bahsedilen iki şart gerçekleştiğinde muzâfın tesniye - ِ ِ ِ إيتيني
- ِ ْ َ َ برأسي شاتينveya müfred - – ِ ِ ِ إيتيني ِ َ ْ ِ برأس شاتينya da bunların içinde en iyisi ve
en fasihi kabul edilen cem‘ - - ِ ِ ِ إيتيني ِ َ ُ برؤوس شاتينkalıplarından birinin
kullanılması câizdir. Zira tesniye mana yönünden cem‘ ile aynı gruptan
kabûl edilmektedir. Bunun yanında cem‘ lafız yönünden tesniyeden daha
hafif olması ve ayrıca karışıklığa neden olması diğerlerinden daha düşük
ihtimal dâhilinde olması unutulmaması gereken hususlardandır.
95
el-Farazdak Dîvân, I/372; İbn Cinnî, el-Hasâıs, II/422.
96
Ebû Mihcen es-Sekafî, Dîvân, şrh.: Ebû Hilâl el-‘Askerî, hzr.: Salahuddîn el-Muneccid,
Beyrut 1970, s. 32. Beyitte geçen وما ر ُ مت
ِ
ifâdesi “… :ما َ ُ برحتtayım” anlamındadır.
97 ِ
Sîbeveyhî, el-Kitâb, II/48; İbn Mâlik, Şerhu’l-Kâfiyetu’ş-Şâfiye, s. 1787.
98
el-Mâide, 5/38; Sîbeveyhi, el-Kitâb, III/621-622; es-Se‘âlibî, Fıkhu’l-luga ve sirru’l-
‘Arabiyye, s. 328.
99
et-Tahrîm, 66/4. İbn Fâris, es-Sâhibî, s. 212; es-Se‘âlibî, Fıkhu’l-luga ve sirru’l-
‘Arabiyye, s. 328.
100
el-Mâide, 5/78.
101 İbn Mâlik, Şerhu’l-Kâfiyetu’ş-Şâfiye, s. 1789-1790.
F.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 15:2 (2010) 357
____________________________________________________________________________
Hz. Peygamber’in (sav) Hz. Âişe ve Fâtıma (ra) hakkında
إذا َ َ ْ أويتما ِ ِإلى ِ ِ ُ فراشكما ْ أو َ َ َ ْ أخذتما َ ِ َ ُ مضاجعكما َ َ فك ِّبرا ثلاثاً ِ َ وثلاثين، َ َ َ ِّ وسبحا َ ُ َ َ َ َ ُ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ثلاثاً } buyurdukları
َ ِ َ َ 102 hadiste de görüldüğü gibiوثلاثين، ْ َ واحمدا َ َ َثلاثاً َ َ َ ِ َ وثلاثين، َفھذا ٌ خير ُ لكما َ َ من ِ ِ ِ ٍ خادم {
tesniye bir kelime, muzâfun ileyhisinin bir cüz’ü değil ise, müfred veya cem‘
yerine ikil kalıbının kullanılmasının gerektiği hususuna işaret edilmiştir.
İkincil sîgaların asıl anlamlarının dışında kullanılması, Hassân b.
Sâbit’in, el-cefenâtu ] [ y الجفناتerine el-cifânu ] [ ve الجفانes-suyûfu ] [السيوف
yerine de el-esyâfu ] [ kelimelerini kulland الأسيافığı --- َ لنا َ الجفنات َ ُ ُ ُّ الغر َ َْ َ ْ َ يلمعن في
َ َ ْ ُ وأسيافنا َ َ ُ يقطرن من َ ْ ٍ نجدة َ َ َدماşiirindeki gibi kesret anlamı verilmek istenen yerde
cem‘-i kıllet vezinlerinin veya el-eşhâsu ] [ yerine الأشخاصeş-şuhûsu ] [الشخوص
kelimesini kullanan Omer b. Ebî Rabî‘â’nın َ َ فكان ِ َ ِّ مجني ُ َ دون من ُ كنت َّ ِ أتقي --- َ ُ ثلاث
شخوص
ٍ
ُ ُ : كاعبان ُ ِ ِ ُ ومعصر
ِ beytinde olduğu gibi kıllet anlamı murad edilen yerde
cem‘-i kesretin kullanımıyla gerçekleşmektedir. İkinci beyitte üç kişiden
bahsetmektedir ve bu sayı 3-10 arasında olduğu için şâirin, cem‘-i kıllet
vezni kullanması gerekirdi. Ancak şâir, mezkûr beytinde müzekker olan
şuhûsun ] [ kelimesini kullanmas شخوصına rağmen müennesleri kastettiğini
ilgili kelimenin sayısından müzekkerlik alâmetini hazf ederek belirtmeyi
amaçladığı görülmektedir.
İkincil isimlerin asıl anlamlarının haricinde kullanılmasının diğer bir
َولاَ زال َ ٌ قبر َ َ َ بين ْ ْ ْ َ َ تبنى، َ ُ َ ِ ٍ وجاسم --- َ عليه َ َ من ْ ْ ْ ِ ِ ِ ِّ الوسمي َ ٌ جود، َ َ َ ِ ُ ووابل yolu, en-Nâbiğa’nın
103
şiirinde olduğu gibi ism-i mensûb bir kelimenin ism-i fâil anlamında
kullanılması ile olur.
Şiirde geçen el-vesmiyyu ] [ kelimesi, yeryüzünün bitkile الوس ّ ميşmesine
neden olan ve yeryüzünü bitki örtüsüyle âdeta damgalayan ilkbahar yağmuru
anlamında ism-i mensûb bir kelimedir. Ancak anlamda abartıyı sağlamak ve
anlamı pekiştirmek için kelimeye ism-i fâil anlamı verilmiştir.
***
Buraya kadar bahsettiklerimiz, ikincil isimlerin alışılageldiğimiz
anlamlarının hâricinde kullanılmalarına dâir önemli örneklerinden
bazılarıdır. Çalışma boyunca da görüldüğü gibi bu ikincil isimlerin, yerine
getirmeleri gereken önemli görevleri vardır. Ancak cümledeki konumundan
kaynaklanan sebeplerden dolayı; müzekkerin müennes, müennesin
müzekker, müfredin tesniye veya cem‘, cem‘ sîgasının müfred veya tesniye,
cem‘-i kesretin cem‘-i kıllet, cem‘-i kılletin cem‘-i kesret, musaggarın
mukebber ve ism-i mensûbun ism-i fâil anlamlarında kullanılmasıyla ikinci
isimler asıl anlamlarının dışına çıkmış olurlar.
102
el-Buhârî, el-Câmi‘u’s-sahîh, s. 2329, no: 5959.
103
en-Nâbiğatu’z-Zubyânî, Dîvân, şrh.: İbnu’s-Sikkît, thk.: Şukrî Faysal, Dâru’l-fikr trs., s.
120; Sîbeveyhî, el-Kitâb, III/36; İbn Fâris, el-Mekâyîs fi’l-luga, thk.: Şihabuddîn Omer,
Dımaşk, 1998, ().و س م
Dr. Murat SULA
____________________________________________________________________________
358
KAYNAKLAR
el-’A‘ŞÂ, Dîvân, şrh., Muhammed Ahmed Kâsım, Beyrut 1994.
el-‘ABBÂS B. MİRDÂS, Dîvân, thk.: Yahyâ el-Cebûrî, Beyrut 1991.
el-BUHÂRÎ, el-Câmi‘u’s-sahîh, thk.: Mustafa el-Bağâ, Dımaşk 1976.
CERÎR, Dîvân, şrh.: İbn Habîb, thk.: Numân Muhammed Emin Taha, Kahire
trs.
el-CURCÂNÎ, et-Ta‘rîfât, thk.: İbrahim el-Ebyârî, Beyrut 1998.
EBÛ HAYYÂN, el-Bahru’l-muhît, hzr.: Sıdkî Muhammed Cemîl, Beyrut
1992.
----------, İrtişâfu’d-darab, thk.: Receb Osman Muhammed, Kahire 1418/1998.
EBÛ MİHCEN es-SEKAFÎ, Dîvân, şrh.: Ebû Hilâl el-‘Askerî, hzr.:
Salahuddîn el-Muneccid, Beyrut 1970.
el-ESTERÂBÂDÎ, Şerhu’r-Radî ‘ale’l-Kâfiye, Beyrut 1979.
----------, Şerhu’ş-Şâfiyeti’bni’l-Hâcıb, thk.: Muhammed Muhyiddîn
Abdulamîd ve arkadaşları, Beyrut 1975.
İBN CİNNÎ, el-Hasâıs, thk.: Muhammed Ali en-Neccâr, Beyrut trs.
İBN FÂRİS, el-Mekâyîs fi’l-luga, thk.: Şihabuddîn Omer, Dımaşk, 1998.
----------, es-Sâhibî, thk.: Mustafa eş-Şuveymî, Beyrut 1963.
İBN HACER, Fethu’l-bârî, Dımaşk 2000.
İBN HÂLEVEYHİ, Muhtasar fî şevâzzi’l-Kur’ân, Kahire 1934.
İBN HARÛF, Şerhu Cumeli’z-Zeccâcî, thk.: Selvâ Muhammed Ömer ‘Arab,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ummu’l-Kurâ Üniversitesi,
Mekke 1419.
İBN HİŞÂM, Evdahu’l-mesâlik ilâ Elfiyyeti’bni Mâlik, thk.: Muhammed
Muhyiddîn Abdulhamîd, Beyrut 1986.
İBN MÂLİK, Şerhu’l-kâfiyetu’ş-Şâfiye, thk.: Abdulmunim Ahmed Herîdî,
Mekke 1982.
İBN MANZÛR, Lisânu’l-‘Arab, Beyrut 1992.
İBN YA‘ÎŞ, Şerhu’l-Mufassal, Beyrut trs.
İBNU’L-ENBÂRÎ, Ebû Bekr, el-Muzekker ve’l-muennes, thk.: Târık elCenâbî, Beyrut 1986.
İBNU’L-ENBÂRÎ, Ebu’l-Berekât, el-İnsâf fî mesâili’l-hilâf, thk.: Muhyiddîn
Abdulhamîd, Kahire trs.
İBNU’S-SERRÂC, el-Usûl fi’n-nahv, thk.: Abdulhuseyn el-Fetili, Beyrut
1996.
KABÂVE, Fahruddîn, Tasrîfu’l-esmâi ve’l-ef‘âl, Beyrut 1998.
el-KEFEVÎ, el-Külliyyât, thk.: Adnan Derviş ve Muhammed el-Mısrî, Beyrut
1992.
F.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 15:2 (2010) 359
____________________________________________________________________________
el-KURTUBÎ, el-Câmi‘ li-ahkâmi’l-Kur’ân, hzr.: Sıdkî Muhammed Cemîl,
Beyrut 1995.
LEBÎD B. EBÎ RABΑA, Dîvân, şrh.: Kadrî Mâyû, Beyrut 1997.
----------, Dîvân, thk.: İhsan Abbas, Küveyt 1962.
Mecelletu’l-mecma‘, sayı: 6, yıl: 1950.
el-MUBERRİD, el-Muktadab, thk.: Muhammed Abdulhâlik ‘Azîme,
‘Âlemu’l-kutub trs..
----------, el-Kâmil, thk.: Muhammed Ahmed ed-Dâlî, Beyrut 1997.
MUSLİM b. el-Haccâc en-Nisâbûrî, Sahîhu Muslim, thk.: Muhammed Fuâd
Abdulbakî, Dâru ihyâi’t-turâsi’l-‘Arabî trs.
en-NÂBİĞATU’Z-ZUBYÂNÎ, Dîvân, şrh.: İbnu’s-Sikkît, thk.: Şukrî Faysal,
Dâru’l-fikr trs.
es-SE‘ÂLİBÎ, Fıkhu’l-luga ve sirru’l-‘Arabiyye, thk.: Mustafa es-Sekâ ve
arkadaşları, Dâru’l-fikr trs.
es-SEKKÂKÎ, Ebû Yakûb Yusuf b. Ebî Bekr, Miftâhu’l-‘ulûm, tlk.:
Nu‘aym Zurzûr, Beyrut 1987.
SİBEVEYHÎ, Ebû Bişr Ömer b. Osmân b. Kanber, el-Kitâb, thk.:
Abdusselâm Muhammed Harun, Kahire 1988.
es-SUYÛTÎ, el-Muzhir fî ‘ulûmi’l-lugati ve envâ‘uhâ, thk.: Muhammed
Câde’l-mevlâ ve arkadaşları, Beyrut 1987.
et-TEBRÎZÎ, Şerhu’l-Mu‘allakât, Dımaşk 1997.
el-‘UKBERÎ, et-Tibyân fî i‘râbi’l-Kur’ân, thk.: Muhammed el-Bicâvî,
Beyrut 1987.
ez-ZEBÎDÎ, Tâcu’l-‘arûs.
ez-ZECCÂC, Ebû İshâk, Mâ yensarıfu ve-mâ-lâ yensarıf, thk.: Hudâ
Mahmûd Kıra‘a, Kahire 1971.
ez-ZEMAHŞERÎ, el-Mufassal fi ‘ilmi’l-luga, hzr.: Muhammed İzzeddîn esSa‘îdî, Beyrut 1990.

Konular