ARAP BELAGATINDA BİÇİM ve ANLAM TARTIŞMALARI

135
T.C.
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ
İLÂHİYAT FAKÜLTESİ
Cilt: 10, Sayı: 2, 2001
ss. 135-144
ARAP BELAGATINDA BİÇİM
ve ANLAM TARTIŞMALARI
İsmail GÜLER*
ÖZET
Bütün sanat eserlerinin bir biçimi ve bir de içeriği vardır. Edebiyat
eseri de bir sanat eseri olarak bu iki öğe ile varlık kazanır. Edebiyat eserinin
içeriğini anlam, biçimini ise kelimeler ve cümleler oluşturmaktadır. Ancak
edebi esere güzellik katan öğenin biçim mi yoksa içerik mi olduğu belagatta
tartışılmış ve farklı zamanlarda değişik müellifler tarafından bu iki öğeden
birine fazlasıyla vurgu yapılmıştır. Bu makalede konu ile ilgili görüş
belirtmiş belagatçılardan üçünün görüşü temel alınarak konu işlenmeye
çalışılmıştır.
SUMMARY
Form And Content Discussions in The Arabic Rhetoric
There is a form and a content in all works of art. The
words/sentences and meaning are the form and content in literary works.
Form and content or words/sentences and meaning have been discussed in
the Arabic literature for a long time.
GİRİŞ
Edebiyatın amacı güzeli bulmak ve bulduğunu güzel bir biçimde
aktarmaktır. Avrupa’da edebiyat “literature” olmadan önce “belles lettres”
idi yani güzel eser, şaheser anlamına geliyordu. Arap edebiyatında da “edeb”
kelimesine hem estetik hem de etik anlamlar yüklenmiştir. Bir yandan güzeli
* Yard. Doç. Dr., U.Ü. İlâhiyat Fakültesi Arap Dili ve Belagatı Anabilim Dalı
136
öte yandan iyiyi ifade eder. Tabii ki diğer sanatlar gibi edebiyatın da bir
biçimi ve bir de içeriği vardır. Edebiyatta biçim lafızlarla içerik ise anlam ile
sağlanır. Edebiyat güzelliğini bize hem biçimi hem de içeriği ile sunar. Bu
yüzden edebiyatta lafızlar da anlam da önemlidir. İşte bu çalışma da Arap
edebiyatında biçim ve içerikle ilgili görüşleri ve tartışma noktalarını ele
almayı amaçlamaktadır.
1- BİÇİMCİ GÖRÜŞ
Lafız-mana ilişkisini ele alan yazarlar anlam karşısında lafzı
yücelten önemli biri olarak el-Câhız’ı gösterirler ve onun;
وإنما .والمدنيّ ,والبدويُّ والقرَوي ,والمعاني مطروحةٌ في الطريق يعرفها العجميُّ والعربيُّ"
وفي صحَّة الطّبع وجَودَة ,ءاملا ةرثكو ,جرخملا ةلوهسو ,وتخيُّر اللفظ ,الشأن في إقامةِ الوزن
".وجنسٌ من التصوير ,ن النَّسجوضَرْب م ,فإنما الشعر صناعةٌ ,السَّبك
“Anlamlar ortadadır. Acem de Arap da köylü de şehirli de onları
bilir. Mesele ölçüyü doğru koyabilmekte, lafzı seçebilmekte, mahreçlerin
rahat, ifadenin canlı, tabiatın salim, biçimlendirmenin iyi olmasındadır. Şiir
bir sanattır ve bir tür dokuma ve tasvir etmedir.” sözünü delil olarak öne
sürerler.
Bu ifadeler bağlamından koparıldıkları için ilk bakışta el-Câhız’ın
anlama önem vermediği anlaşılabilir. Ancak el-Câhız, Ebu Amr eş-
Şeybani’nin yeni duyduğu;
فإنَّما الموتُ سؤالُ الرجالِ وْتَ البِلىَلا تحِسَبنَّ الموتَ م
أفظَعُ من ذاكَ لذُلِّ السُّؤالِ آـلاهما مـوتٌ ولـكِنَّ ذَا
“Ölümü ölüm sayma. Gerçek ölüm el açmaktır. Her ikisi de ölümdür
ancak bu ötekinden el açma düşkünlüğünden dolayı daha kötüdür.”
Dörtlüğünü çok beğenmesi üzerine yazdırmasından dolayı bu
değerlendirmeyi yapmış ve yukarıdaki şiirin sahibinin asla gerçek bir şair
olamayacağını söyleyerek şiirde anlama bakışı ile ilgili yanlış
değerlendirmelerin yapılacağı yukarıdaki görüşlerini dile getirmiştir.1
Görüldüğü gibi el-Câhız hikmetli, öğüt dolu bir sözün şiir kalıbına
dökülmekle sanatsal değer kazanamayacağını ileri sürmekte, lafzın
edebiyattaki önemini vurgulamaya çalışmaktadır. Çünkü ona göre lafızların
doğru seçilebilmesi anlamın da doğru ve güzel olmasını sağlayacaktır;
1
El-Hayevan, I/131
137
يكونٌ إظهارُ ,ودِقّةِ المدْخَلِ ,وحُسنِ الاختصارِ ,وعلى قَدْرِ وُضوحِ الدَّلالةِ وصوابِ الإشارةِ "
" ىنعملا
“Delalet ne kadar açık, işaret ne kadar doğru olursa, ifade ne kadar
güzel kısaltılırsa ve giriş ne kadar isabetli olursa anlam o kadar açık olur.”2
el-Câhız’a göre kelimeleri oluşturan harflerin birbirleri ile uyumlu
olması gerekir, sıralama nasıl olursa olsun bazı harfler diğer bazılarının
yanında güzel durmaz.3
Yine o, cümleyi oluşturan kelimelerin uyumu konusuna da değinmiş,
birbiri ile uyumlu olmayan ve üvey kardeşler gibi aralarında ‘tenafur’
bulunan kelimelerin oluşturduğu bir beytin söylenirken dile sıkıntı
vereceğini ileri sürmekte4 ve kendince en güzel şiirin; parçaları uyumlu,
söylenmesi kolay olan şiir olduğunu ve böyle bir şiirin dil üzerinde yağ gibi
akacağını söylemektedir.5
el-Câhız’ın anlam konusunda yukarıda söylenen sözlerinin yanlış
yorumlandığını ileri sürmüştük. Her ne kadar o, lafzın güzelliği üzerinde
daha çok duruyor ise de anlamı tamamen gözardı etmiş değildir. Lafız-mana
dengesinin sağlanmasının güzellik açısından önemini vurgulamıştır. Örneğin
o şöyle der “söz ancak anlamı lafzı, lafzı da anlamı ile yarışmadıkça ve lafzı
kulağa anlamı ile aynı anda varmadıkça belagat ismini hak edemez.6 Sözün
manası değerli, lafzı da belagatlı olursa yağmurun verimli toprakta yapacağı
etkinin aynını kalplerde yapacağını belirtir.7
el-Beyan ve’t-Tebyin’de Bişr b. Mu’temir’den yaptığı nakilde “kim
güzel bir anlam dilerse ona güzel bir lafız arasın, çünkü iyi bir anlamın hakkı
iyi bir lafızdır” der8 ve “ ”لاقملا نم ماقم لكلsözünü açarak avam yanında
onların anlam ve lafızları ile havas yanında da onların anlam ve lafızları ile
konuşmak gerektiğini söyler, ancak avama havasın anlamlarını
anlayabilecekleri lafızlarla aktarmanın ayrıca bir ustalık gerektirdiğini kabul
eder.
Görüldüğü gibi el-Câhız sadece lafzı yüceltmemiş lafız-mana
dengesinin sağlanabilmesi için gerekli esasları tesbit etmeye çalışmıştır.
2
el-Beyan ve’t-Tebyin, I/55
3
A.g.e., I/51
4
A.g.e., I/49
5
A.g.e., I/50
6
A.g.e., I/81
7
A.g.e., I/61
8
A.g.e., I/95
138
2. ANLAMCI GÖRÜŞ
Güzelliğin tekil lafızda değil de lafızların biraraya gelmeleri sonucu
ortaya çıkan anlamda olduğunu Abdulkâhir el-Cürcânî söylemekte ve bu
görüşünü Delâilu’l-İcaz adlı eserinde genişçe açıklamaktadır. el-Cürcânî
lafzın tek başına fesahatinden bahsedilemeyeceği kanaatindedir. Kelimenin
güzelliğinin diğer kelimelerle oluşturacağı uyumdan kaynaklandığı
görüşündedir. 9 Ayrıca o, el-Câhız’ın başta naklettiğimiz Ebu Amr eş-
Şeybânî’nin şiir zevkini eleştirmek için söylediği ve lafza ve biçime öncelik
verdiği sözlerini aktarıp eleştirisini yaptıktan sonra iki ibare arasında birinin
anlamca diğerinden farklı bir tesiri olmadıkça farklı bir üstünlüğü de
olamayacağını söyler.10 Buna örnek olarak da “ ”دسألاك ديزile “اديز نأك
”دسألاcümlelerindeki teşbihi gösterir. Her iki cümlede lafız itibarıyla
Zeyd’in aslana benzetilmesini ifade ederler. Ancak ikinci kalıpta anlam
açısından farklılık vardır.11
Ona göre “Kelimenin cümlede ifade edeceği anlama göre kazanacağı
kalıp önceden tasarlanır ve kelimelerin birbirine katılması ile istenen anlam
oluşturulur.”12 Cümledeki yerini düşünmeden şu lafız fasihtir diyen biri
olamayacağı kanaatindedir.13
ىلع واسْتَوَتْ الأمرُ وقُضِيَ الماءُ وغِيضَ أقْلِعِي سماءُ اي و ماءَكِ ابْلَعِي أرضُ اي وقِيلَ"
"14نيملاظلا للقومِ بُعدًا وقِيلَ الجُودِيِّ
“Yere, "Suyunu çek!", göğe, "Ey gök sen de tut!" denildi. Su
çekildi, iş de bitti; gemi Cudi'ye oturdu. "Haksızlık yapan millet Allah'ın
rahmetinden uzak olsun" denildi.” Ayetindeki kelimelerin biraraya gelerek
oluşturdukların icazın kelimeler birbirinden ayrıldıktan sonra ortadan
kalkacağını, kelimelerden herhangi birini tek başına ele aldığımızda o
kelimede fesahatten bahsedilemeyeceğini ileri sürer. Meselâ “”علبا
kelimesini tek başına ele aldığımızda cümle içindeki güzelliğini kaybedeceği
kannatindedir. Ayetteki diğer kelimelere de aynı işlemi tekrarladıktan sonra
“lafızlar tek başlarına birbirlerine üstün olmazlar”15 demektedir.
el-Cürcânî bu iddiasını iyice pekiştirmek için; eğer bir kelimenin
güzel olması veya olmaması diğerleri ile oluşturduğu cümleden değil de
sadece kendi başına lafzından anlaşılsaydı bu kelime ya her yerde güzel
9 Delailu’l-İcaz, s. 36
10
A.g.e., s. 199
11
A.g.y.
12
A.g.e., s. 35
13
A.g.e., s. 36
14
Hud/44
15 Delailu’l-İcaz, s. 38
139
olmalıydı veya olmamalıydı16 diyor ve bir kelimenin cümledeki yerini izah
ederken “bu lafzı buraya şu özelliğinden dolayı koydum, demeyiz ama bu
sözden kasıt şu olduğundan ve bu kelime de anlamca buraya uygun
düştüğünden koydum” diyeceğimizi ve böylece lafızları bir araya getirirken
anlamı esas alacağımızı17 ileri sürüyor. Ayrıca eski belagatçıların lafzın
nitelikleri hakkında ileri sürdükleri güzellik ölçülerinin tümünün o lafzın
cümle içindeki bulunduğu yere göre anlamından hareketle mecaz yoluyla
lafza verilmiş nitelikler olduğunu söylüyor. Meselâ eğer bir lafız için “ٌلفظ
ٌ ”متمكِّنdenmişse lafzın anlamının kendisinden sonrası ile uyumlu olduğu için
denmiştir. Yok eğer uygun değilse “ٌ ”نابٍ قِلقٌ لفظdenir.18
el-Câhız’ın lafza önem verirken anlamı kesinlikle dışlamadığını
görmüştük. Acaba anlama bu kadar önem veren el-Cürcânî lafza hiçbir değer
vermemekte midir? Şimdi yine aynı eserini takip ederek bu konudaki
görüşlerini bulmaya çalışalım. O, şiiri değerlendirirken kalıp ve biçime
verdiği önemi de dile getirmekte, sözün bir tür biçimlendirme ve kalıba
dökme olduğunu ve bunun gümüş ve altından yüzük ve bilezik yapmakla
aynı olduğunu, bir yüzüğün güzelliğine bakarken nasıl ki yapıldığı gümüş
veya altının kendisinden ziyade biçim ve işçiliğine bakıyorsak kelamın da
güzelliğini anlamak için sadece anlamına değil biçimine de bakarız,
demektedir.19 el-Cürcânî normal kişilerin ağzında sıradanlaşan bazı
kelimelerin usta bir şair elinde kalıba dökülünce nasıl güzellik
kazandıklarına şu örnekleri verir:
” “yaratılışعليهِ جَبُلَ عمّا الإنسانَ تُخرِجَ أنْ تَستَطِيعُ ولستَ يتغيَّرُ ال الطبْع“ُ
değişmez insanı tabiatından çıkaramazsın” bu söz halkın ağzında sıradan bir
sözdür. Fakat aynı söz el-Mütenebbi gibi bir usta elinde kalıba dökülünce
aşağıdaki güzel halini alır:
النَاقِلِ ىلع الطِباعُ تَأْبَى و نسْيانُكم ِالقلبِ نم ُيرادُ
“Kalbin sizi unutması isteniyor ama yaratılış zorlamaya gelmez.”
Yine düz bir ifade ile “Allah’ın bir adamda bütün güzellikleri
toplaması garip değildir” demek başka Ebu Nuvas’ın dediği gibi:
واحدٍ يف العالَمَ يَجْمعَ أنْ بمُسْتنكَرٍ االلهِ ىلع ليسَ
Aynı manayı şiir kalıbında demek daha başkadır.20
16
A.g.e., s. 40
17
A.g.e., s. 42
18
A.g.e., s. 51
19
A.g.e., s. 196-197
20
A.g.e., s. 324-325
140
3. SENTEZCİ GÖRÜŞ
Lafız ve anlam konusunda iki taraf olarak gösterilen el-Câhız ve elCürcânî sonrası belagatçıları daha çok terkipçi bir tavır sergilerler. Bunların
en önemlilerinden olan İbnu’l-Esîr’in el-Meselu’s-Sâir adlı kitabında her iki
belagatçıdan izler taşıdığını görmekteyiz. İbnu’l-Esîr hem lafzın hem de
mananın önemini vurgular. Tek kelimenin fasih olabileceğini fakat beliğ
olamayacağını, terkibin ise hem fesahatından hem de belağatından
bahsedilebileceğini söyler.21 Fasih kelime açık ve anlaşılır olandır. Açıklık
ve anlaşılırlık kullanım yaygınlığından, yaygın kullanım da kelimenin kulağa
güzel gelmesinden dolayıdır.22
İbnu’l-Esîr’e göre aynı anlama geldiği halde bazı lafızlar güzel kabul
edildiği halde bazıları kabul edilmez, örneğin o, yağmurun sıfatları olan
“ ”ةميدلا “ , ”ةنزملاve “ ”قاعبلاkelimelerinden ilk ikisinin kulağa hoş
geldiğini üçüncünün ise böyle bir özelliği bulunmadığını iddia eder.23 Bedevî
Tabâne’ye göre İbnu’l-Esîr bu sözleri ile sanki el-Cürcânî’nin tek lafızda
fesahat olmaz görüşüne cevap verir gibidir.24 Çünkü o bu kelimeleri izahtan
sonra “lafız anlamdan ayrı düşünülemez. Nasıl olur da sen lafız ile anlamın
ayırırsın?” şeklindeki muhtemel bir itiraza cevap vererek “ben lafızla manayı
birbirinden ayırmadım sadece lafza ait bir niteliği ona verdim. Anlam ise bu
lafza bağlı olarak zımnen gelir” der.25
Bunun yanında İbnu’l-Esîr el-Cürcânî’nin kelimelerin terkip
değişince güzelliğinin artıp eksildiğine dair görüşünü benimsemekte ve
yukarıda kelimelerin terkip içinde güzel olduklarına dair zikrettiği Hud
suresi 44. ayetini aynen almakta ve bu ayetteki kelimelerin güzelliğinin
terkipten kaynaklandığını İbnu’l-Esîr de kabul etmekte, kendisi de benzer
bazı örnekler üzerinde durarak aynı kelimenin bir yerde çok iyi olmasına
karşın bir başka yerde güzelliğini koruyamadığını dile getirmektedir. Örnek
olarak:
وااللهُ مِنكم فيسْتَحْيِي النبيَّ يُؤذِي ناك ذلِكم إنّ لِحديثٍ مُسْتانِسين الو فانْتشِروا طَعِمْتُم اذاف"
"26الحقِّ نم يَستحْيِي ال
21
el-Meselu’s-Sâir, I/94
22
A.g.e., I/92
23
A.g.e., I/91
24
el-Beyanu’l-Arabi, s. 205
25
el-Meselu’s-Sâir, I/92
26
el-Ahzab/53
141
“Yemeği yiyince, dağılın. Sohbet etmek için de girip oturmayın. Bu
haliniz peygamberi üzüyor, o da size bir şey söylemeye çekiniyordu. Allah
gerçeği söylemekten çekinmez.”
Ayetindeki “ ”يذؤيkelimesi yerinde çok güzel durmasına karşılık,
el-Mütenebbi’nin
الغرامُ هل يَلذّ يَعْشَقْ ومَنْ تُؤذِي يه و المروءةُ لَهُ تَلَذّ
“Çilesine rağmen aşk nasıl ki aşığa zevk verirse sıkıntılarına rağmen
erdemli olmak ona zevk veriyor.”
Beytindeki “ ”يذؤتkelimesi yerine hiç uygun düşmemiştir.27
Yine İbnu’l-Esîr bazen aynı anlama gelen ve tek başlarına güzel olan
iki ayrı kelimenin her birinin aynı yerde güzel durmayacağını söyler buna
Kur’an’dan bazı örnekler verir. Bu örneklerden biri şu iki ayettir;
"28جَوفِهِ يف قَلبَينِ مِن لِرَجُلٍ االلهُ جَعلَ ام "
“Allah insanın içine iki kalp koymamıştır.”
"29مُحرَّرًا بَطْنِي يف ام لكَ نَذَرْتُ إنِّي رَبِّ "
“Ya Rabbi! Karnımda olanı, sadece sana hizmet etmek üzere
adadım,”
Ayetlerde geçen “ ”فوجلاve “ ”نطبلاkelimeleri aynı anlama
geldikleri, her ikisi de üç harfli oldukları, vezinleri de aynı olduğu halde
birbirlerinin yerinde güzel durmazlar.30
İbnu’l-Esîr hem tekil lafzın hem de terkip halindeki lafızların
güzellik ölçülerinden bahsetmiştir. Kendinden öncekilerin koyduğu bazı
ölçüleri kabul edip, bazılarını ise eleştirmiştir. Özellikle bu konuda İbnu
Sinân el-Hafâcî’nin koyduğu ölçüleri31 temel almıştır.
A- Tekil Lafzın Güzellik Ölçüleri
I- Harflerin mahreçlerinin uzak olması
İbnu’l-Esîr bunu bir güzellik ölçüsü olarak kabul etmemekte ve bu
noktada el-Hafâcî’ye katılmamaktadır. Çünkü bir kelimenin güzel ve çirkin
kabul edilişi mahreci gözönünde bulundurulmadan öncedir. Hiçbir kimse
27
el-Meselu’s-Sâir, I/167
28
el-Ahzab/4
29 Ali İmran/35
30
el-Meselu’s-Sâir, I/164
31
Sırrul’Fesaha, s. 60
142
önce harflerinin mahreçlerini bir gözden geçireyim sonra güzelliğine
hükmedeyim demez. Ayrıca arapçada bu kaideye uymayan birçok güzel
kelime vardır. Aksine yine arapçada mahreçleri uzak harflerden oluşan
çirkin kelimeler de vardır.32
II- Kelimenin arap örfüne uyması esasını da reddeder ve bu esasdan
hareketle bir lafzın güzel veya çirkin oluşuna hükmedilemez şeklinde görüş
belirtir.33
III- Yine “eğer kelime küçük, gizli ve latif bir şey hakkında ise
musağğar olmalıdır” ölçüsünü de sabit bir ölçü olarak kabul etmez ve bunu
kullanıcının tercihine bırakır.
VI- Garip Kelimeler; garip kelimelerin hepsinin çirkin kabul
edilmesi gerektiğine dair yaygın anlayışın yanlış olduğun söylemektedir ve
garip kelimeleri a) güzel garip b) çirkin garip olarak ikiye ayırmaktadır; Bir
takım kelimeler vardır ki onları eskiler de yeniler de kullanmıştır, bu
kelimelere garip denmez. İkinci bir grup kelime vardır ki onları eski nesiller
kullanmış fakat yeniler kullanmamıştır. Bunları kullanmak araplarca bir ayıp
kabul edilmez çünkü bize göre garip olan bu kelimeler eskilerce garip kabul
edilmemekteydi. Kur’ân ve hadisin garip kelimeleri bu gruptandır. Üçüncü
bir grup kelime daha vardır ki sadece bunlara garip denmez aynı zamanda
‘kaba garip’ denir. Bu durumda garip kelimeyi çirkin yapan mevcut durumda
kullanılmıyor olması değil o kelimenin eskiden de şimdi de kulağa ağır
gelmesi ve zevke ters düşmesidir.34 İbnu’l-Esîr bu konuda kendi çağı için bir
kural koymakta ve “bedevî araplar ‘güzel garip’ kelime kullanırlarsa
ayıplanmazlar ‘çirkin garip’ kelime kullanırlarsa ayıplanırlar, ancak şehirli
araplar iki kısımdan herhangi birini kullanırlarsa ayıplanırlar” demektedir.
Kendi tecrübelerine dayanarak bir noktayı daha tesbit eder ve; ‘güzel garip’
kelimelerin şiirde gittiğini ancak nesir ve hitabete uygun düşmediğini
söyler.35
V- Mübtezel kelimeler; halkın kullandığı bazı kelimelerdir ki fasih
kabul edilmez ve bunlar iki kısma ayırılır:
a) Dilde belli bir anlam için konulmuş ve halkın sonradan başka bir
anlamda kullandığı kelimeler ki bunlar da iki kısımdır; birincisi,
söylenmesi çirkin olan kelimelerdir. Bunları halk ilk anlamından
çıkarmış çirkin bir anlamda kullanmaktadır. İkincisi, asıl
anlamından çıkarılmış ancak yeni anlamı çirkin olmayan
kelimelerdir. Bunların kullanılması da çirkin değildir
32
el-Meselu’s-Sâir, I/174
33
Age, I/175
34
el-Meselu’s-Sâir, I/175-180
35
el-Meselu’s-Sâir, I/182
143
b) Halkın kullandığı sıradan, değersiz fakat anlamı çirkin olmayan
kelimeler. Bu tür kelimeleri hemen hemen hiç kullanmamış şair
yok gibidir. Yine de bu tür kelimeleri kullanmaktan kaçınmak
gerekir.
VI- İkinci anlamı çirkin olan müşterek lafızlı kelimeler; bu
kelimeleri ikinci çirkin anlamı ortadan kaldıran bir karine olmadan
kullanmak güzel değildir.36
VII- Kelimenin harflerinin sayısı; el-Hafâcî’nin bir kelimenin
harflerinin sayısı fazla olursa kelimenin güzelliğini kaldıracağına dair olan
görüşünü kabul etmez ve onun verdiği çok harfli çirkin kelime örneklerinde
güzelleği harf sayısının fazlalığının bozmadığını, kelimenin kendisinin kötü
olduğunu söyler. Ayrıca Kur’an’da harf sayısı dokuz veya on olduğu halde
güzel olan kelimeler bulunduğunu delil olarak ileri sürer. İmriu’l-Kays’ın
şiirindeki “ ”تارزشتسمkelimesinin çirkinlik sebebi harf sayısı değil,
telaffuzu zor harflerden oluşmuş olmasıdır.37
VIII- Kelimenin harekelerinin hafif harekelerden oluşması; bir
kelimede ardarda birden fazla hafif hareke kelimeyi ağırlaştırmazken ardısıra
iki ağır hareke kelimenin ağırlaşmasına ve çirkinleşmesine neden olur.
Kelimenin yanyana iki harfinin dammeli olması fethalı olmasının aksine
kelimeyi ağırlaştırır. Kur’an’da bazı örneklerde yanyana iki dammeli harfin
bulunuşu nadir örneklerdendir ve kaideyi bozmaz.38
İbnu’l-Esîr el-Meselu’s-Sâir’de bir araya gelen lafızların güzellik
ölçülerini sekiz ana başlık altında ayrıntıları ile anlatmaktadır.39 Biz burada
onlardan başlıklar halinde bahsedeceğiz;
B- Terkip Halindeki Lafızların Güzellik Ölçüleri
I- Düzyazıda seci, şiirde tasrî: fasılaların aynı harfle bitmesi.
II- Düzyazı ve şiirde tecnîs: lafızda aynı anlamda farklı kelimelerle
elde edilen sanat.
III- Düzyazı ve şiirde tersî: birinci kısımdaki lafızların vezin ve
kafiyece ikinci kısımdaki lafızlarla aynı olması sanatı.
VI- Düzyazı ve şiirde luzûmu mâ lâ yelzem: seciin bir sonraki
aşamasıdır. Yani fasıla harfinden bir önceki harfin de aynı olması sanatıdır.
V- Düzyazıda muvâzene: fasılaların aynı vezindeki kelimelerden
seçilmesi.
36
el-Meselu’s-Sâir, I/201
37
el-Meselu’s-Sâir, I/205
38
el-Meselu’s-Sâir, I/207
39
el-Meselu’s-Sâir, I/209
144
VI- Düzyazı ve şiirde lafızların farklı kalıplara aktarılarak daha da
güzel hale getirilmesi
VII- Düzyazı ve şiirde tekrarlanan harfler: aynı harfin kelamı
oluşturan lafızlarda tekrarlanması
VIII- Terkibi oluşturan kelimelerden bir veya birkaçının bulunduğu
yere uygun düşmemesi (tenâfur).
SONUÇ
Lafız-anlam ilişkisi gibi önemli bir konusuna birkaç ileri gelen
temsilcisinin görüşleri çerçevesinde değindik. Yukarıda da görüldüğü gibi
belagatçılar kelime, cümle ve beyitle ilgili kılı kırk yaran ölçüler ve
eleştiriler getirmişlerdir. Fakat klasik belagat anlayışında edebi esere
bütüncül bir yaklaşım söz konusu değildir. Değerlendirmeler düzyazıda
cümle, şiirde ise beyit biriminin üzerine çıkmamıştır. Çağımızda eskide
olmayan yeni edebi türler üretilmiş, mevcut olan türler ise birçok değişime
uğramıştır. Örneğin bugün artık düzyazıda roman, hikaye, öykü, tiyatro gibi
yeni türler vardır ve bu türleri bütüncül olarak ele almadan incelemek
mümkün değildir. Mevcut olan şiir ise eskisi gibi aruzla yazılmamakta ve
kafiye ölçüsüne bağlı kalınmamaktadır. Artık günümüzde bir edebiyat eseri
dilbilimsel (linguistics), deyişbilimsel (stylistics) ve yorumbilimsel
(hermeneutics) gibi çok değişik açılardan ele alınmaktadır. Eski ölçülerin
yeni türlere tam uymadığını gören Arap eleştirmenler de 20. yy. başlarından
itibaren belagatın yerine koyabilecekleri yeni ölçü arayışlarına girmişlerdir.
Bu arayışları bir başka çalışmaya konu etmeyi düşünüyoruz.
KAYNAKLAR
Abdulkâhir el-Cürcânî, Delâilu’l-İcâz, M. Reşîd Rızâ tahkiki, Beyrut 1981
Bedevî Tabâne, el-Beyânu’l-Arabî, Beyrut 1986
el-Câhız, el-Beyân ve’t-Tebyîn, Beyrut 1968
,el-Hayevân, Abdusselâm Muhammed Hârûn tahkiki, Beyrut 1988
İbnu Sinân el-Hafâcî, Sırru’l-Fesâha, Ali Fevde tahkiki, Kahire 1994
İbnu’l-Esîr, el-Meselu’s-Sâir, Ahmed el-Hûfî ve Bedevî Tabâne tahkiki,
Kahire ts.

Konular