Şarkiyat Araştõrmalarõnõn Siyaset, Paradigma ve Gelişimi: Alman Şarkiyat Cemiyeti (Deutsche Morgenländische Gesellschaft) 1845–1989∗

M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi
29 (2005/2), 221-241
Şarkiyat Araştõrmalarõnõn Siyaset, Paradigma ve
Gelişimi: Alman Şarkiyat Cemiyeti (Deutsche
Morgenländische Gesellschaft) 1845–1989∗
Baber JOHANSEN**
Çev. Doç. Dr. Bilal AYBAKAN***
1. Alman Şarkiyat Cemiyeti (Deutsche Morgenländische Gesellschaft)’nin
kurulduğu 02.10.1845 tarihi üzerinden neredeyse 150 yõl geçti. Cemiyet’in süreli
yayõnõ olan Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft (ZDMG)’õn ilk
sayõsõ 1847’de yayõnlandõ. 1989 yõlõ itibariyle, gerek Cemiyet gerek dergisi hâlâ
∗ Çevirisini yaptõğõmõz bu makalenin künyesi şöyledir: Baber Johansen, “Politics, Paradigms and
the Progress of Oriental Studies: The German Oriental Society (Deutsche Morgenländische
Gesellschaft) 1845–1989”, Le Monde Arabe dans la Recherche Scientifique (MARS), sy. 4 (1995),
s. 79–94. Dipnotlarda sadece (çev.) kaydõ taşõyan bilgi notlarõ çevirene aittir. Bunlar çoğunlukla
mevcut dipnot sõrasõ bozulmasõn diye sayma sayõlarõ dõşõ işaret taşõyan dipnotlardõr. (çev.)
** Dünya çapõnda tanõnmõş İslâm hukuku uzmanlarõndan biri olan Baber Johansen, doktora ve
doçentliğini tamamladõğõ Freie Universität’te (Berlin) İslâm araştõrmalarõ profesörü (1972–
1995), Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales’e bağlõ Centre d'étude des normes
juridiques’te araştõrma direktörü (Paris, 1995–2005) olarak çalõştõ. 2005’te Harvard Divinity
School’da İslâm dini araştõrmalarõ öğretim üyeliği, buna ek olarak Temmuz 2006 itibariyle
Harvard Law School öğretim üyeliğini alarak kurum bünyesindeki Islamic Legal Studies Program’õn 2006–2010 dönemi idaresini üstlendi. Yaptõğõ araştõrma ve verdiği derslerde klasik ve
modern İslâm dünyasõnda din ile hukuk arasõndaki ilişkiye yoğunlaştõ. Özellikle de dinî ve hukukî sistemlerin, kutsal normlarõn yorumuna güç katan faktörler olarak sade halkõn uygulamalarõna atfettiği role yakõn ilgi duydu. Eserlerinden Muhammad Husain Haikal Europa und der Orient
im Weltbild eines ägyptischen Liberalen (1967) XX. yüzyõl liberal İslâm yorumlarõ; Islam und Staat
(1982) modern dönem müslümanlarõnõn devlet modelleri tartõşmalarõnõ; Islamic Law on Land
Tax and Rent (1988) klasik ve klasik-sonrasõ dönem hukuk doktrinindeki uzun vadeli değişimleri; Contingency in a Sacred Law: Legal and Ethical Norms in the Muslim Fiqh (1999) fõkõh-kelam
ilişkisini ve bu iki disiplinin ürettiği bilgi türlerine ilişkin batõlõ tahlil girişimlerini işlemektedir.
Uluslar arasõ dergilerde 60 civarõnda makalesi yayõnlanmõştõr. School of Historical Studies
(Institute for Advanced Study, Princeton) üyeliğine iki sefer seçilmiş, Watson Institute
(Providence), Harvard University, and Ca' Foscari (Venice)’de misafir öğretim üyesi olarak bulunmuştur. Islamic Law and Society dergisinin üç icra editöründen biridir. Bir dizi Fransõz ve
Lübnan dergilerinin yayõn kurullarõnda bulunmaktadõr. Son zamanlarda İslâm tarihinde camiler,
İslâm hukuk anlayõşlarõnda dinî topluluk ve siyasal toplum gibi dersler vermektedir.
http://www.hds.harvard.edu/faculty/johansen.html, 12.09.06. Müellif hakkõnda ayrõntõlõ bilgi
için ayrõca bk. İrfan İnce, “Baber Johansen: Çalõşmalarõna Dair Tasvirî Bir Sunuş”, İslâm Hukuku
Araştõrmalarõ Dergisi, sy. IV (2004), s. 231–265. (çev.)
*** M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.
222 ! Baber Johansen (Çev. Bilal Aybakan)
hayatiyetini sürdürmektedir. Her ikisinin de bu uzun ömürlülüğü, hayat bulmasõnõ ilgilerine borçlu olduğu ilim camiasõna yararlõ olduklarõnõn kanõtõdõr. Aslõnda
Almanya’daki şarkiyat araştõrmalarõ çok daha erken varlõk kazanmõştõ. Fakat
XVIII. yüzyõl bilim adamlarõ, ne kendilerine özel bir birlik oluşturma ne de şarkiyat araştõrmalarõ alanõnda bütün Alman araştõrmacõlar adõna resmen konuşacak
süreli bir yayõn çõkarma ihtiyacõ duymuşlardõ. Onlar dergi çõkarmõş olsalardõ,
bunu, eğitimli kesime hitap etmekte ve XVIII. yüzyõl kültür ve tarih teorileri, -
Romantizm döneminde ise- Doğu şiirinin estetik değeri hakkõndaki tartõşmalara
katõlmakta kullanõrlardõ. XIX. yüzyõl ortalarõnda Alman şarkiyat araştõrmalarõnõ
temsil etmeyi amaçlayan dergiyi çõkaran profesörler, kamunun genel ilgisini
çeken tartõşmalara katõlan entelektüeller gibi değil de kendi kendilerine hitap
eden ve şarkiyat araştõrmalarõ alanõnda Alman uzmanlar adõna konuşan mütehassõs bilginler olarak davrandõlar. Peki, bu değişim niye? Bilginler bir birliğe
neden ihtiyaç duydular? Bu birlik tarafõndan ne teşvik edildi? Nasõl ve niçin
gelişti? İşte bütün bu sorulara, Arap ve İslâm araştõrmalarõnõn Almanya’daki
tarihini ve bunun Alman Şarkiyat Cemiyeti ile ilişkisini takip ederek ilgi uyandõ-
rõcõ bir cevap vermeye çalõşacağõm. şarkiyat araştõrmalarõndaki gelişmenin Avrupa kültür ve siyasetinin gelişimini belirlediği tezini savunan Edward W. Said’e1
karşõ ben, Almanya’nõn genel sosyal, kültürel ve siyasi gelişiminin Arap ve İslâm
araştõrmalarõnõ temsil eden üç temel gelenek çizgisini belirlediğini iddia ediyorum. Said’in söylediğinin aksi söz konusudur. Entelektüel bir meşguliyetin üniversitede yer edinmesi, bilginlerin kamuya açõk tartõşmalardan uzak durup uzmanlara yönelmesi, inziva, bilim adamlarõnõn buna paralel dönüşümü, cemiyetlerin lobici örgütlenmelere gitmesi, bunun eşliğinde sözün (artõk bir özgürleşme
eylemi olarak değil) bir filoloji nesnesi olarak kavramsallaştõrõlmasõ, tarih inşasõnda artan etnik merkeziyetçilik, toplumu dinî ve kültürel normlarõ çerçevesinde
anlama gibi hususlar XIX ve XX. yüzyõlõn genel eğilimlerini yansõtõr. XX. yüzyõl
örneğinde Alman siyaseti, birey, topluluk ve düşünce okullarõnõ mahvetmekte
kat’i bir rol oynamõştõr. Arap dili ve İslâm araştõrmalarõ da bundan kurtulmuş ve
azade kalmõş değildir. Savaş sonrasõ Alman siyaset ve ekonomisinin sömürge
dönemi sonrasõ duruma tepkisinin şarkiyat araştõrmalarõna genel olarak inkâr
edilemez bir etkisi olmuştur. Bu sebeple de Arap dili ve İslâm araştõrmalarõ ile
Alman Şarkiyat Cemiyeti’nin gelişimi Almanya’nõn genel siyasî ve kültürel tarihi
çerçevesinde incelenmek durumundadõr.
2. (a) Yedi bilim adamõ, bir Alman Şarkiyat Cemiyeti kurma fikrine muhtemelen daha 1837’de Cemiyet’in bir organõnõn selefi sayõlan Zeitschrift für die
Kunde des Morgenlandes’i neşrettiklerinde sahiptiler. Fakat onlarõ bundan alõkoyan, muhtemelen, daha Dergi’nin ilk cildinin çõktõğõ yõl, ülkesinin anayasasõnõ ilga
1 Edward W. Said, Orientalism, London 1978.
Şarkiyat Araştõrmalarõnõn Siyaset, Paradigma ve Gelişimi ! 223
eden Hannover kralõna karşõ yapõlan bir halk protestosunda bu yediliden biri
olan Prof. Ewald’õn suçlanmasõ gibi birtakõm siyasî sebeplerdir. Bu ihtimalle
birlikte, Göttingen’de profesör olan H. Ewald, program niteliğindeki makalesinde, Almanya’daki şarkiyat araştõrmalarõnõn, İngiltere veya Fransa’daki
duruma nisbetle pek çok olumsuzluktan etkilendiğini belirtmiştir. İngiltere ve
Fransa’da, ona göre, bu tür araştõrmalar çoğunlukla devlet tarafõndan finanse
edilmektedir. Uluslarõnõn ticarî çõkarlarõ, bunlara yardõm ve malî destek sağlamaktadõr. Bu şartlarõn hiç biri Almanya’da mevcut değildir. Ayrõca bilim adamlarõ pek çok üniversiteye dağõlmõş durumda ve disiplinler de farklõlõk ve çeşitlilik
arzetmektedir. Dolayõsõyla dergi, şarkiyat araştõrmalarõna yöntem rehberliği
yapacak ve onlarõ toparlayan bir merkez işlevi görecektir.2 Başka bir ifadeyle
Ewald, süreli yayõna ilmî ve çevre oluşturucu bir işlev atfetmektedir. Çevre
oluşturma işlevi halka ve yönetime yönelik, ilmî işlev ise şarkiyat araştõrmalarõ
alanõndaki uzmanlara yönelik yürütülmelidir. Bana göre, derginin halkõ değil de
uzmanlarõ muhatap almasõnõn sebebi, -diğer Avrupa toplumlarõnõn çoğu gibiAlman toplumunun o sõralarda yeni ekonomik, sosyal ve siyasal düzeniyle birlikte
burjuva toplum modelini benimsemiş olmasõ gerçeğinde yatmaktadõr. Zira alternatif kültür ve sosyal düzen modellerini, farklõ ve yeni bir tarih anlayõşõnõ araştõ-
ran XVIII. yüzyõlõn eğitimli halk tipini artõk XIX. yüzyõlõn otuzlu yõllarõnda aramak boşunadõr. XVIII. yüzyõlõn eğitimli halkõ dünyanõn her tarafõndaki farklõ
kültür ve sosyal düzenlerin varlõğõnõ öğrenme iştiyakõndaydõ. Şarkiyat araştõrmalarõ uzmanlarõnca neşredilen belge, şiir ve makaleler, tarih, estetik ve kültüre dair
yapõlan tartõşmalarda kullanõlabilecek malzeme olarak görülmekteydi. Ayrõca
Romantik dönemin Şark’ta estetik zevk modelleri arayan ve burjuva toplumunun
ilerlemiş nesrine karşõ bir şiir sõğõnağõ arayan halk 1830 ve 1840’larda artõk tarihe
karõşmõştõ. Burjuvanõn ilerlemesi Biedermeier döneminde eğitimli kesime genel
olarak artõk iğrenç gelmemekteydi. 1840’larda bundan nefret duyanlar ise devrimci hareketler içinde kavga verdiler ve bu kavgalarõna tarihsel materyalizm,
anarşizm veya sosyalist fikirler içinde entelektüel açõklama getirdiler. Doğu şiiri,
devrim yapan burjuva sõnõfõna karşõ kültürel bir mesafeyi ifade etme ve ona karşõ
estetik direnişin teorik kavramõnõ barõndõrma niteliğini yitirdi. 1848’deki erken
emekliliğine kadar Berlin’de profesör ve Zeitschrift für die Kunde des
Morgenlandes’õn de editörlerinden olan Friedrich Rückert, Romantizmin estetik
ve kültürel değerlerine 1837’de hâlâ bağlõ kalan son şâirlerden biridir.
Alman Şarkiyat Cemiyeti’nin hayata geçmesinin ve bahsi geçen iki süreli
yayõnõn eğitimli halkõ değil de uzmanlarõ kendine muhatap kitle seçmesinin ikinci
2 H. Ewald, “Plan dieser Zeitschrift”, in V.D. Gabelentz, J.G.L. Kosegarten, CH. Lassen, C.F.
Neumann, E. Rödiger, F. Rückert (eds.), Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes, Erster Band,
Göttindgen 1837, s. 12-13; C.H. Lassen, Bonn 1842, IV, õv-v.
224 ! Baber Johansen (Çev. Bilal Aybakan)
sebebi ise şarkiyat araştõrmalarõ alanõndaki uzmanlarõn sayõsõnõn XIX. yüzyõl
başõndan bu yana katlanmõş olmasõ gerçeğinde yatmaktadõr. XIX. yüzyõl başlarõndan beri Alman prenslikleri üniversitelerinde şarkiyat araştõrmalarõ kürsüleri
kurmuşlardõ ve istikbal vadeden genç bilim adamalarõnõ da Paris’te Silvester de
Sacy’den eğitim görmek için göndermişlerdi.3 Bu yeni bilim adamlarõ ve öğrencilerinin artan sayõsõ çõkarlarõnõ koruyabilecek ve yeni disiplini XIX. yüzyõl ortasõ
Alman toplum ve akademyasõnda temsil edecek bir birliğe ihtiyacõ gündeme
getirdi.
Uzmanlarõn şarkiyat araştõrmalarõna toplum ve akademya nezdinde tanõnma
talebi, Avrupa’nõn 1830 ve 1840’lõ yõllardaki Orta ve Yakõn Doğuya giderek
yoğunlaşan ve genişleyen çõkarlarõ zemininde okunmalõdõr. Ewald, Zeitschrift für
die Kunde des Morgenlandes’teki giriş ve program niteliğindeki makalesinde bu
arka planõn önemi hakkõnda açõk sözlüdür.4 Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft’õn 1845’teki ilk cildinin editörleri de bu hususa işaret etmiş
ve Çağdaş Doğuyu araştõrma gayretlerine “devletlerin ve işadamlarõnõn dikkatini
çekmek” istemişlerdir.5
(b) Fakat Ewald makalesini lobi oluşturma argümanlarõyla sõnõrlandõrmamõştõ. O, derginin, şarkiyat araştõrmalarõ alanõndaki bilim adamlarõna yöntem
rehberliği yaptõğõ şeklinde ilmî bir işlev iddiasõ da taşõmaktaydõ. Giriş makalesinde
o, şarkiyat araştõrmalarõnõn ilmî gelişimi için paradigmatik bir model öneriyordu.
1837’de önerdiği model, Alman Şarkiyat Cemiyeti’nin kurucu üyelerinin 1845’te
kabul ettikleriyle ve Praetorius’õn 1895’teki yõldönümü konuşmasõnda hâlâ
hatõrlattõğõyla aynõydõ.6 Şarkiyat araştõrmalarõnda takip edilecek model yazõlõ Grek
ve Roma metinlerinin klasik antik disiplin (Klassische Altertumswissenschaft)7
içinde incelenmesiydi. Bu en azõndan iki faraziye içeriyordu. İlki, şarkiyat araş-
tõrmalarõ dilleri ve edebiyatlarõ incelemesi gereken filolojik bir disiplin olarak
kabul ediliyordu. Tarih araştõrmalarõ da, filolojik metin tahlilinde uygulanan
yöntemlerle yürütülmeliydi. İkincisi, Şark Filolojisine, tõpkõ XVIII. ve XIX.
yüzyõllardaki8 Fransõzca, Almanca ve diğer ulus filolojileri gibi, bütün edebi
türlere ait mevcut yazõlõ metinleri toplama, bir tür Şark literatürü stokçuluğu
yapma görevi yüklenmişti. Bütün bu girişimlerde yazõlõ dili bilmek, bu metinlerin
kavranmasõnda vazgeçilmez araçtõr. Bu sebeple o, bilginin en önemli vasõtasõ
3 Johann Fück, Die arabischen Studien in Europa bis in den Anfang des 20. Jahrhunderts, Leipzih
1955, s. 156-157.
4 Ewald, “plan”, s. 6-7.
5 Rödiger, Fleischer, Pott, Brockkaus, “Vorwort”, Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen
Gesellschaft (bundan sonra bu dergi ZDMG olarak kõsaltõlacaktõr), c. I (Leipzig 1847), s. V.
6 Fr. Praetorius, “Rede gehalten am 2. October 1895”, ZDMG, 49 (1895), s. 532-33, 548-549.
7 Ewald, “Plan”, s. 5-6; Praetorius, “Rede”, s. 532, 548-549.
8 bk. P. Zumthor, “Philologie”, Encyclopaedia Universalis, Paris 1968 vd., XII, 967-969.
Şarkiyat Araştõrmalarõnõn Siyaset, Paradigma ve Gelişimi ! 225
olarak görülür. Dil kriteriyle kayõtlanmaksõzõn, diğer ilmî disiplinlerin Şark’la ilgili
bilgiye katkõlarõ, metinlerden çõkarõlan bilgiler karşõsõnda hemen hemen marjinal
kalmaktadõr.
Şarkiyat araştõrmalarõnõ filolojik bir disiplin olarak tanõmlamak, özelde klasik
antik disiplinin genelde ise filolojinin yararlandõğõ akademik prestiji ifade eder.
Fakat aynõ zaman bu seçim Alman Şarkiyat Cemiyeti’ni kurmak için güçlerini
birleştiren bilginlerin aktüel durumunu da ifade eder. Alman Şarkiyat Cemiyeti’nin dört kurucu üyesi arasõnda, 1835-1888 arasõ dönemde Leibzig’deki
Arabic Studies kürsüsünü işgal eden ve haklõ olarak Alman akademik oryantalizminin babasõ kabul edilen Heinrich Leberecht Fleischer (1801-1888) vardõr.
Fleischer, Silvestre de Sacy’den Arapça eğitimi almõş ve XIX. yüzyõl Leibzig
şarkiyat araştõrmalarõnõn alâmet-i fârikasõ haline gelen gramerci pozitivizmin
sadõk bir temsilcisi olmuştu.9 Onun ilgisi bir metnin tam çevirisi veya tenkitli
neşrine ve Arapça metnin çeviri veya inşasõna yarayan sözlük anlamlarõ ve
gramer kurallarõ hakkõnda kesin bir bilgiye odaklõydõ. Bu her zaman onun dil,
gramer ve edebiyat üzerine yazdõğõ pek çok küçük makalenin başlõğõnõ oluştururdu.10 Fleischer, branşõmõzõn günümüze değin baskõn çizgisi olan Almanya’daki
Arap filoloji geleneğinin sağlam temellerini atmaya yardõmcõ olmuştur.
Filolojik pozitivizm açõsõndan nesir ve nazõm esasen gramer kurallarõ, deyimsel dönüşümler ve sözlüklerdeki şevâhidin belgelenmesinden ibarettir. XIX.
yüzyõl pozitivist dilcilerine göre bunlar nihayetinde Araplar’õn psikolojik özüne
dair ufuk açõcõ fikirler verebilir. Bir başka ifadeyle filolojik yaklaşõm bilim adamlarõnõ, inceledikleri şiirin estetik değerini kavramaktan ve edebiyatõn bir yandan
şekil ile muhteva arasõndaki ilişki diğer yandan da tarihsel bir durumda üretilmiş
ve o duruma bağlõ bir sanat eseri olarak yorumlanmasõ gerektiği anlayõşõndan
mahrum bõrakmõştõr.
1899’da, zamanõn Alman şarkiyat araştõrmalarõ alanõndaki önde gelen bilgini
Theodor Noeldeke filologun, incelediği şiirle ilişkisine temas etmiştir. Yazdõğõna
göre “Arap şiiri incelemesinden çõkarõlacak estetik zevkin, ortalama bir anlama
düzeyine kavuşturmak için harcanacak çabaya değip değmediği tartõşmalõdõr;
ama ne var ki bu inceleme, Arap halkõnõn özüne derin bir şekilde nüfuz etmek
için önemli bir araç olarak kaçõnõlmazdõr.”11 Bu aslõnda Herder’in veya hatta
romantiklerin şiire, bütün tarihi ve kültürel engellere rağmen, içinde insanlõğõn
iletişim imkânõ bulduğu bütün halklarõn evrensel bir dili olarak yaklaşõmõnõn
geçmişten gelen bir çõğlõğõdõr. Burada şiir incelemesi, bir iletişim sürecinde artõk
9 Fück, 20. Jahrhundert, 170-172.
10 Heinrich Leberecht Fleischer, Kleinere Schriften, vol. 1 (Leibzig 1885); vols. II ve III (1888).
11 Gustave v. Grunebaum, Kritik und Dichtkunst, Wiesbaden 1955, s. 9.
226 ! Baber Johansen (Çev. Bilal Aybakan)
etkin bir ortak kabul edilmeyen Arap milletinin tarihi aşan özü hakkõnda araş-
tõrmacõya bilgi temin eden bir araç haline gelmiştir.
Edebî tahlildeki eksiklikler ne olursa olsun filolojik gelenek şüphe yok ki
amaçlarõndan pek çoğunu gerçekleştirmiştir. Nitekim pek çok Arapça metnin
tenkitli neşrini yapmõştõr. Edat ve şart cümlecikleri üzerine yapõlan yüz yõllõk çetin
tartõşmalar neticesinde gramer ve ders kitaplarõ yazacak düzeyde Arap gramerinin
yapõsõ hakkõnda bir fikir birliğine kavuşmuşlardõr. Yakõn Doğu toplumlarõnõn
tarih, edebiyat ve kültür birikiminin filolojik dökümünün çõkarõlmasõ, Arap
edebiyatõna dair hem bizim hem onlarõn bilgisine önemli katkõlar sağlamõştõr.
Nitekim mevcut birikimi belgeleme işini XX. yüzyõl başõnda toparlayan kitabõn,
yani Carl Brockelmann’õn devasa eseri Geschichte der arabischen Literatur12’ün son
zamanlarda Arapçaya çevrilmesi ve on yõlõ aşan bir süre Arap kitap piyasasõnõn en
çok satan yayõnõ olmasõ gerçeği bu durum açõkça göstermektedir. Brockelmann’õn
eseri, Arapça yazõlõ belge, kitap ve yazmalarõn yoğun bir kronolojik listesini ve
aynõ zamanda bunlarõn bulunduklarõ yerleri de vermektedir. Fakat eser elbette bir
edebiyat tarihi değildir. Daha ziyade XIX. yüzyõl filolojist geleneğin tasarladõğõ
Arapça yazõlmõş belgelerin bir filolojik tarih belgesidir.
Filolojik yaklaşõmõn hâkimiyeti nedeniyle tarih disiplininde baskõn olan yöntem ve sorular uzun süre Arap dili ve İslâm araştõrmalarõ alanõnda yapõlan tarih
yazõmõna tesir etmedi. Ancak Wellhausen’in 1882–190213 tarihleri arasõnda
basõlan eserleriyledir ki tarih ve teoloji alanlarõnda uygulanan şekliyle tarihsel
araştõrma yöntemleri Arap dili, sonra da İslâm araştõrmalarõ alanõna girmiştir.
Niebuhr (1776–1831) ve V. Ranke (1795–1886) tarafõndan geliştirilen Alman
tarihselciliği yöntemleri büyük çapta, bir yandan tarih ve coğrafya (Karl Ritter)
disiplinleri arasõnda, diğer yanda da evrensel teolojik ve felsefi tarih inşalarõ
arasõnda yaşanan uzun ve çetin bir mücadelenin ürünüdür. XIX. yüzyõl Almanya’sõnda bu tartõşma çoğunlukla Hegel ve Ranke arasõnda bir mücadele olarak
algõlandõ. Alman tarihselciliğinin alâmet-i fârikasõ haline gelen eleştirel tarihsel
yöntem, tarihçiyi sahte veriler yõğõnõndan kurtarõp onu güvenilir kaynak malzemeyle baş başa bõrakarak tarihsel geçmişin gerçekten geliştiği şekilde güvenilir bir
tasvirini yapma imkânõ veren genel kabul görecek tarihsel eleştiri kriterleri
geliştirmek suretiyle beşeriyeti körü körüne benimsenmiş gelenek ve efsanelerin
tahakkümünden kurtarmaya katkõ sağlamak üzere tasarlanmõştõr.14 Bu vazifeyi ifa
edebilmek için tarihçi kendi kültür ve döneminin değerlerine mesafeli davranma-
12 Carl Brockelmann, Geschichte der arabischen Literatur, vol. I (Leiden 1943); vol. II (1949).
Supplements: vol. I (1937); vol. II (1938); vol. III (1942).
13 Wellhausen hakkõnda bk. Fück, 20. Jahrhundert, s. 223-226.
14 Alman tarihselciliğinin gelişimi için bk. Friedrich Meinecke, Die Enstehung des Historismus,
München 1965. Ayrõca bk. Ernst Schulin, Die Weltgeschichtliche Erfassung des Orients bei Hegel
und Ranke, Göttingen 1958.
Şarkiyat Araştõrmalarõnõn Siyaset, Paradigma ve Gelişimi ! 227
lõ ve tahlil ettiği dönemi ona ait değer sistemleri ve imkânlarõ õşõğõnda değerlendirmelidir. Tarihçi ancak bu eleştirel değerlendirme süreci aracõlõğõyla tarihsel
olgulara nüfuz edebilir ve ancak eleştirel inceleme sõnavõnõ başarõyla geçen
olgular tarihsel bilginin inşasõna malzeme teşkil edebilir. Genelleştirilmiş bir tarih
teorisi de tarihçi tarafõndan tespit edilmiş olgularla uyumlu olmalõdõr. Aksi
takdirde efsane olmaktan öteye gidemez.
Fakat bizatihi olgular tarih değildir. Bunlarõn anlamlõ bir biçimde toplanmasõ
gerekir. Tarihçi, tarihî haberlerin sadece eleştirel bir inceleyicisi değildir; o, kendi
tarihsel yorumu için bir tür ham malzeme olarak belirlediği olgularõ kullanõr. O,
bilgiyi inşa süreciyle ilgilidir. Ranke, tarihî bilgiyi inşa işinde birtakõm genel
varsayõmlarõ takip etmiştir. O, Hegel’in bir başka biçimde yaptõğõ gibi, beşeriyetin
ortak bir tarihe sahip olmadõğõnõ ve olamayacağõnõ düşünmüştür. Dünya tarihi,
halk, kültür, devlet, din gibi güçlü bireylerin tarihidir. Eylemin tarihsel akõşõnõ
ancak küresel düzeyde belirleyen güçlerin dünya tarihinin parçasõnõ oluşturduğu
söylenebilir. V. Ranke’ye göre, Haçlõ seferlerinden beri, sadece Alman ve Roma
kökenli halklar dünya tarihinin meşru konusu kabul edilebilir. Diğer halklarõn
tarihi ise ancak gerçek tarihsel halklarõn eylemine konu olduklarõ kadar incelenmelidir. Bu görüş, Yakõn ve Orta Doğu tarihinin Alman tarih bölümlerinden ta
günümüze kadar etkin biçimde dõşlanmasõna yol açmõştõr.
Hegel ve Marx’õn aksine, Alman tarihselciliği, evrensel bir ilerleme ihtimalini tasavvur etmez. Ranke’nin öğrettiğine göre ilerleme, bütün insanlõğõn değil
münferit halk ve milletlerin asli niteliklerinin genetik açõmlanmalarõnda cereyan
eder. Evrensel bir ilerleme olmadõğõna göre, hiçbir tarihî dönem de müteakip
dönemlerin õşõğõnda anlamlõ şekilde incelenemez. Ranke, “her dönemin doğrudan
Tanrõ ile (yani tarihçiyle) irtibatõ olduğu”nda õsrar eder. Tarihçi, tarihi, kendi
görüşüne göre değil hak ettiğine göre incelemelidir.
Arap dili ve İslâm araştõrmalarõ alanõnda Alman tarihselciliğinin tesiri ilk defa Wellhausen’in Araplar’õ ve tarihî geleneğini işleyişinde göze çarpar. XIX. yüzyõl
sonu ve XX. yüzyõlõn ilk on yõllarõnda Goldziher, eleştirel tarihsel yöntemi İslâm
hukuk tarihine ve Hz. Muhammed’in15 söz, fiil ve takrirlerinden oluşan hadislere
tatbik eder. Bu iş, bir kuşak sonrasõnda Schacht’õn İslâm hukuk tarihine yaptõğõ
önemli katkõlarla tekamül eder.16 Bu bilginler, Alman tarihselciliğinin genel
varsayõmlarõndan ziyade eleştirel tarihsel yöntem ile ilgilenirler ve bunu bir dizi
haberi parçalarõna ayrõştõrõp anlamlõ bir şekilde yeniden inşa etme aracõ olarak
15 Ignaz Goldziher, Verlesungen über den Islam, Heidelberg 1910; Muhammedanische Studien, Halle
1889. Goldziher hakkõnda bk. Jean-Jacques Waardenburg, L’Islam dans le Miroir de l’Occident,
Paris-La Haye 1963.
16 Joseph Schacht, The Origins of Muhammadan Jurisprudence, Oxford 1950; An Introduction to
Islamic Law, Oxford 1964.
228 ! Baber Johansen (Çev. Bilal Aybakan)
kullanõrlar. Onlarõn, kelam, fõkõh ve erken dönem İslâm tarihinin gelişimine dair
yeni yorumlarõ bu alanlarda iki kuşağõ aşan bir süre uluslar arasõ ilmî bir konsensüs halinde egemen oldu. Fakat Alman şarkiyat araştõrmalarõ için Alman tarihselciliğinin genel varsayõmlarõnõn önemi, sahih olguyu sahte verilerden ayrõştõrma
yönteminin gerisine düşmedi.17 Bir yandan bütün biçimleriyle Orta Doğu tarihi,
modern dünya tarihi alanõndan çõkarõlõp marjinal bir duruma düşürüldü ve onu
inceleme işi de şarkiyat araştõrmalarõna bõrakõlarak ancak bu şekilde varlõk kazanmasõna imkan tanõndõ. Diğer yandan da Alman Şarkiyat bilim adamlarõnõn
Haçlõ Seferleri öncesine ve İslâm’õn –Alman tarihselciliğine göre- hâlâ dünya
tarihinin bir gücü sayõldõğõ döneme yoğunlaşmalarõ tarihselci tarih inşa anlayõşõ-
nõn etkisini açõkça ifade eder. Öte yandan da İslâm’õn ve Orta Doğu’nun dünya
tarihi alanõndan bu tür tarihselci dõşlama gayreti İslâm araştõrmalarõ önünde
sürekli büyük bir meydan okuma oluşturmuştur. C. H. Becker gibi alanõn en
önde gelen bilginleri, buna, İslâm ve Avrupa kültürlerindeki ortak antik GrekoRomen unsurlarõ kullanarak karşõ koydular. Buna göre, tarih ve kültür olarak
mensup bulunduğu, dolayõsõyla tarihsel eylemlerinin temelinde yatan anlam ve
kültürel tasavvuru kavrayabildiği için bir Avrupalõ tarihçinin (Alman tarihselcili-
ğinin daha sonraki bir inşasõna göre) meşru bir şekilde inceleyebildiği kültür
muhitlerine ve dünya tarihine İslâm’õn da dâhil edilmesini talep ettiler. Aşikâr
söylenmese de bu tür inşalarda İslâm, pek çok ayõbõ barõndõran ve Avrupa kültü-
rünün küçük kardeşi olarak yorumlama temâyülü hâkimdir.18 Tahmin edilebileceği gibi, bunlarõn şarkiyat araştõrmalarõ alanõna alõnmasõndan beri Alman tarihselciliğinin yöntem ve varsayõmlarõ güçlü ve verimli bir tarihsel araştõrma gelene-
ğinin gelişmesine yardõmcõ oldu. Bu çizgideki araştõrma geleneği rivayet problemine yoğunlaşmasõyla temayüz eder. Bir haberin sahih kabul edilip edilemeyeceği
meselesi, ravinin güvenilir olup olmadõğõ, bir metnin kaynak sayõlõp sayõlmadõğõ
bu çizgiyi izleyen araştõrmacõlarõn çalõşmasõnõ belirler. Ta günümüze değin Almanya’daki Arap dili araştõrmalarõ alanõndaki tarih yazõmõna geniş çapta egemen
olan işte bu gelenektir.
3. Arap dili ve İslâm araştõrmalarõ alanõnda gelişen üçüncü gelenek çizgisi ise
İslâm araştõrmalarõ (Islamwissenschaft) kavramõdõr. Bu yaklaşõm, XIX. yüzyõlõn
sonlarõ ile XX. yüzyõlõn başlarõnda gelişti. Bu, 1870 ve 1880’li yõllarda hõzla yayõlan
Avrupa sömürgeciliğiyle yakõndan irtibatlõdõr. Sömürgeleştirme sürecine Al-
17 Alman tarihselciliğinin Almanya’daki Şarkiyat Araştõrmalarõna etkisi için bk. Josef Van Ess,
“From Wellhausen to Becker: The Emergence of Kulturgeschichte in Islamic Studies”, in
Malcolm H. Kerr (ed.), Islamic Studies: A Tradition and its Problems (Seventh Giorgio Levi della
Vida Biennial Conference), Malibu, California 1980. Ayrõca bk. Baber Johansen, “Politics and
Scholarship: The Development of Islamic Studies in the Federal Republic of Germany”, in
Tareq Y. Ismael (ed.), Middle East Studies, London 1990.
18 Johansen, “Politics and Scholarship”, s. 83–87.
Şarkiyat Araştõrmalarõnõn Siyaset, Paradigma ve Gelişimi ! 229
manya da aktif şekilde katõldõ. Afrika toplumlarõna hükmetmeye başladõ ve
Alman endüstri, ticaret ve finans çevreleri gibi Alman hükümeti de Mağrib,
Osmanlõ ve İran üzerinde kesin bir ekonomik tesir oluşturacağõnõ umdu. Bütün
bu ülkeler ya idarî önem veya sömürge karşõtõ direniş ihtimali açõsõndan güçlü
İslâmî geleneklere sahipti. Dolayõsõyla her iki vechesiyle de bunlarõn toplumda
nasõl işlev gördüğünü anlamak zaruriydi. Hükümetin İslâm hukuku, tarikatler
veya İslâm’õn kültür ve din kavramlarõna dair meselelerde danõşmak üzere filolojik geleneğin temsilcilerine yönelmesi boşuna bir girişimdi. İslâm tarihinin erken
dönemlerine yoğunlaşan tarihselci geleneğin çağdaş meselelere dair bilgi temin
etmesi de mümkün değildi. Hükümet denizaşõrõ ülkelere göndereceği uzmanlarõnõ
eğitmek üzere üniversite dõşõnda kendi kurumlarõnõ oluşturdu. Bu kurumlarõn en
önemlisi 1887 yõlõnda Berlin’de kurulan “Seminar für Orientalische Sprachen”
(Doğu Dilleri Semineri) idi. Arabistler, bölge uzmanlarõ ve dil öğretmenleri,
diplomatik hizmet veya sömürge yönetiminde görev alacak pek çok genci burada
eğittiler. Bu Seminer tarafõndan yayõmlanan süreli yayõn çağdaş İslâm dünyasõ
hakkõnda önemli bilgiler içermekteydi. Alman dilinde ilk yayõnlanan İslâm
hukuku kitabõ Seminer’in direktörü E. Sachau19 tarafõndan yazõlmõş olan bir ders
kitabõydõ. İslâmi normlara ve uygulamaya dair bilgi için hükümet kurumlarõ,
İslâm kültür ve medeniyetine ilgi duyan, İslâm’õ Doğu tarihini ve kültürünü
anlamanõn anahtarõ olarak gören ve İslâm’õ Yakõn Doğu toplumlarõnõn sosyal ve
kültürel bütünleşmesinin bir faktörü olarak izah edebilen bilginleri aramaya
koyuldu. Bunlar arasõnda temayüz eden isim C. H. Becker idi. O, ilgili meselelerde en geniş vizyona sahipti. Aynõ zamanda en başarõlõ organizatör ve siyaset-
çiydi de. İslâm araştõrmalarõnõ bağõmsõz bir disiplin olarak kurdu ve iki dergiden
birini bu yeni İslâm araştõrmalarõ disiplini etrafõnda neşretti. Bu dergi ilk defa
1910 yõlõnda basõldõ ve Der Islam adõnõ aldõ. Çağdaş İslâm dünyasõ üzerine ihtisaslaşma görevi atfedilen ikinci dergi ise Die Welt des Islams adõnõ aldõ ve ilk defa
1913 yõlõnda Kampfmeyer tarafõndan neşredildi. İki dergi de yeni kurulmuş olan
Islamwissenschaft disiplini için toplanma merkezleri işlevi gördü. Her ikisi de
günümüze kadar gelişimini sürdürmektedir.
İslâm araştõrmalarõnõn bağõmsõz bir disiplin olarak varlõğõndan önce de önemli İslâm incelemeleri elbette olmuştur. Geiger’õn20 İslâm’daki Yahudi öğeler
üzerine incelemesi, Sprenger’in Hz. Muhammed’in hayat ve öğretisine dair eseri21
19 Seminer’in tarihi ve gördüğü işler hakkõnda bk. Eugen Mittwoch, “Das Seminar für
Orientalische Sprachen an der Universität zu Berlin”, in Weltpolitische Bildungsarbeit an
Preussischen Hochschulen Festschrift für C. H. Becker, Berlin 1926, s. 12–22. İslâm hukuku ders
kitabõ, E. Sachau, Muhammedanisches Recht nach schafiitischer Lehre, Stuttgart und Belin 1879.
20 Abraham Geiger, Was hat Muhammad aus dem Judentum aufgenommen?, Leibzig 1833.
21 Aloys Sprenger, Das Leben und die Lehre des Mohammad nach bisher grösstenteils
unbenutzten Quellen bearbeitet, 3 vols., Berlin 1861–1865.
230 ! Baber Johansen (Çev. Bilal Aybakan)
ve nihayet Noeldeke’nin ilkin 1860 basõlan Kur’an tarihi,22 yine Goldziher’in
yetkin incelemeleri23 burada zikredilmelidir. Bunlar, Kur’an veya İslâm’õn dinî
öğretisindeki çeşitli unsurlarõn kökenlerinin tahliline odaklanmõş olmakla ya
genetik ya da rivayetlerin sõhhati ve filolojik formlarõna odaklanmõş olmakla
tarihselci veya filolojik karakterdeydi. Goldziher’in eserlerinde formlarõn anlam
ve öneminin tahliline yönelik genel girişimlerde bulunuldu. İslâm’a dair diğer pek
çok eser ise müellifinin incelediği kaynaklarõn muhtevasõnõ ya sadece tercüme
etmekteydi ya da olduğu gibi aktarmaktaydõ. Wellhausen ve sonra da Becker’in
eserleriyledir ki dinin tarihsel süreçteki anlamõ ve toplum için gördüğü işlev
problemi vurgulandõ.
Becker, dinin sosyal ve kültürel gelişime etkisi sorusunu ifade ederken, aynõ
zamanda bir arkadaşõ olduğu24 Max Weber’den açõkça etkilenmişti. Becker,
İslâm’õ, bu dinin oluşturmadõğõ bütünleştirme ve temsil sembolü haline geldiği bir
kültür ve medeniyet modelinin meşrulaştõrmasõ olarak gördü. Becker bu ilişkiyi
bir “problem” olarak algõlar ve bu ilişkideki değişimleri kültürel sistemlerin
dönüşümü terimleriyle tahlil eder. Bildiğim kadarõyla, bu, İslâm’õ kültürel ve
sosyal sistemlerin bir boyutu olarak düşünme ve onun sembolik anlamõnõ bu
sistemlere göre tahlil etme ilk girişimidir. Becker’in temel başarõsõ kanaatimce
budur. İslâm araştõrmalarõ için onun önerdiği yöntem bir kültürel sistemler tarihi
olarak tarihtir (Kulturgeschichte).25 Bu yaklaşõm artzamanlõdõr; yani tarihsel
araştõrma ile mevcut kültür ve toplumda o tarihin süregiden etkilerine dair
yapõlan inceleme arasõnda bağ kurulmaya çalõşõlõr. Bu yeni İslâm bilimleri disiplini
çağdaş Orta Doğu’yu bir kültürel ve dinî sistem olarak incelemeyi meşrulaştõrdõ.
Bu iş, felsefe ve bilimleri, sosyal ve ekonomik tarihi ve nihayet bir din olarak
İslâm’õ incelemeye kadar ilerletildi. Bu yaklaşõm, bilim adamlarõnõn araştõrmalarõndaki teorik boyutlara olan ilgilerine destek çõktõ; diğer disiplinlerle işbirliğini
teşvik etti. 1921’de Becker, meslektaşlarõ ve üyelerinin çetin direnişine karşõn,
Alman Şarkiyat Cemiyeti’nin statüsünü değiştirip onu Şark26 üzerine araştõrma
yapan bütün bilim adamlarõnõn cemiyetine dönüştürmeye muvaffak oldu. Kanaatimce bu statü değişikliği filolojik geleneğin Alman Şarkiyat Cemiyeti içindeki
baskõn gücünü bir zayõflatma girişimi ve filolojik olmayan yöntemlerin araştõrma
alanõndaki öneminin de bir itirafõdõr. Bu, kõsmen siyasî dayatma sebebiyle yapõl-
22 Theodor Noeldeke, Geschichte des Korans, Göttingen 1860.
23 bk. dipnot 15.
24 Van Ess, Kulturgeschichte (bk. dipnot, 17); mukayese için Wolfgang Schluchter, “Einleitung”,
Wolfgang Schluchter (ed.), Max Webers Sicht des Islams. Interpretation und Kritik, s. 18.
25 bk. dipnot 17.
26 Eugen Wirth, “Orientalistik und Orientforschung, Aufgaben und probleme aus der Sicht der
Nachbarwissenschaften”, ZDMG, Supplementband 3, n.1, Wiesbaden 1977, s. LVI. Becker’in
bu değişiklikteki rolü hakkõnda bk. Johann Fück, “Paul Ernst Kahle (1875-1964)”, ZDMG, 116
(1966), s. 1-7.
Şarkiyat Araştõrmalarõnõn Siyaset, Paradigma ve Gelişimi ! 231
mõş olabilir. Becker, her zaman kendi siyasi bağlantõlarõ konusunda oldukça açõk
sözlüydü. O hükümete İslâm’õn bir kültürel, ictimaî ve siyasî faktör olarak öneminin anlaşõlmasõna yardõmcõ olmak istedi. Becker, sömürge halklarõnõ sühûletle
yönetebilmeleri için sömürge yönetimini bilgilendirmeyi bir vatandaşlõk görevi
olarak görmekteydi. I. Dünya Savaşõ sõrasõnda o, İslâm araştõrmalarõnõ, Osmanlõ’nõn cihat kartõnõ oynamak için, Alman savaş faaliyetinin hizmetine vermiştir ki bu hareket Hollandalõ şarkiyatçõ Snouck-Hurgronje’yi “Almanya’da
yapõlan kutsal savaş” üzerine uzun bir makale yazmaya sevketti.27 Becker’in
yaklaşõmõ, yine de, tamamen sömürgeci bir gayrete indirgenemez. İslâm araştõrmalarõ Almanya’nõn kõsa ömürlü sömürge tecrübesi süresince varlõğõnõ sürdürdü.
Bu girişim kõsa zamanda çağdaş İslâm dünyasõ üzerinde ilmî bir otorite olarak
hõzlõ bir şekilde nam yaptõ ve Almanya’õn bu dünyadaki çõkarlarõ devam etti. Bu
disiplin, önemli araştõrmalara motivasyon sağlayan bir uluslar arasõ bilim adamalarõ topluluğuna mal oldu. Ne de olsa, bu teşebbüs, Avrupalõ sosyoloji ve tarihin
Batõ toplum ve kültürlerine uyguladõğõ yöntem ve sorularõ İslâm dünyasõna tatbik
etti. Birinci baskõ İslâm Ansiklopedisi (Enzyklopädie des Islam), İslâm araştõrmalarõnõn II. Dünya Savaşõ öncesine ait uluslar arasõ gayret ve başarõlardan –ki Alman
bilim adamlarõ bunda büyük rol oynamõştõr- oluşan bir abide olarak durmaktadõr.28
4. Nazi yönetimine ait şarkiyat araştõrmalarõ hakkõnda fazla bilgi sahibi de-
ğiliz. Aslõnda Brockelmann’õn birtakõm notlarõ,29 Arap dili ve İslâm araştõrmalarõ
alanõnõn ileri gelen bilim adamlarõnõn kimi hatõralarõ dõşõnda bu disiplinin Nazi
dönemine ait bir tarihine sahip olmayõşõmõz oldukça şaşõrtõcõdõr. Müteakip açõklamalar oldukça yetersiz malzemeye dayanmaktadõr. Bu malzeme genel değerlendirmeler içerdiğinden bağõmsõz tarihi araştõrmaya gerçekten dayanmamaktadõr.
Alman Şarkiyat Cemiyeti’nin dergisine baktõğõmõzda oldukça az bilgi bulabiliriz. Bonn’daki meslektaşõm, Die Welt des Islams’õn mevcut editörü Stefan Wild,
haklõ olarak vurguladõğõna göre savaş zamanõnda bile siyasi ve kültürel şartlardaki
değişime işaret eden sadece derginin değişen kağõt kalitesiydi.30 Sadece cemiyetin
27 Waardenburg, L’Islam, s. 29 (bk. dipnot 15); C. Becker, Duetschland und der Islam, Stuttgart
und Berlin 1914, s. 25–31; mukayese için bk. Peter Heine, “C. Snouck Hurgronje versus C. H.
Becker”, Die Welt des Islams, 23–24 (1984), s. 378–387.
28 Die Enzyklopädie des Islam, Leiden, E. J. Brill und Leipzig, vol. I (1913), vol. II (1927), vol. III
(1936), vol. IV (1934).
29 “Autobiographische Aufzeichnungen und Erinnerungen von Carl Brockelmann, als Manuskript
herausgegeben von Rudolf Sellheim”, Oriens, 27-28 (1981), 1-65. Littmann’õn aynõ dergide yayõnlanan hatõratõ, aynõ dönemi kapsamaz. bk. “Enno Littmann: Leben und Arbeit. Ein
autobiographisches Fragment (1875-1904) als Manuskript herausgegeben von H. H.
Biesterfeld”, Oriens, 29-30 (1986), 1-101.
30 Stefan Wild, “Orientalism in German Oriental Studies” (1984’te MESA’da sunulmuş basõlmamõş tebliğ), s. 10.
232 ! Baber Johansen (Çev. Bilal Aybakan)
üye listesi siyasetin bilim üzerine etkisi hakkõnda bazõ ilâve deliller verir. Pek çok
üyenin ismi listede kaybolur. Naziler, yahudi bir bilgin olduğu için Fritz Wolff
(1880-1943)’u öldürdüler. Ölüm ilanõ, II. Dünya Savaşõ sonrasõna kadar,
Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft’ta yayõnlanmadõ.31
Griefswald’te Caskel, Bonn’da Kahle, Giessen’da Lewy, Berlin’de Mittwoch ve
Kiel’de Menzel üniversiteleri terk etmek zorunda kaldõlar. Göçedenler arasõnda
Erwin, Franz Rosenthal, Walzer, Ettinghausen, M. Plessner, E. Herzfeld ve M.
Meyerhof, ve nihayet Joseph Schacht’õn isimlerini zikrediyorum.32 Onlarõn
uluslar arasõ İslâm araştõrmalarõna ve İslâm’õn kültürel tarihine katkõlarõ çizip
üzerine ilk yapõlarõnõ dikmeye başladõklarõ ilmi alanõn önemini açõkça gösterir.
Prensip olarak, Nazi ideolojisi Arap ve Sami dil ve kültürleri Alman õrkõna
yabancõ bir şey olarak görüyordu. Dolayõsõyla da bu tür meseleleri incelemeye
soğuk davranõyordu. Bu nedenle Naziler şarkiyat araştõrmalarõ enstitülerini
(Giessen, Kiel) kapattõlar. Onlar, açõkça şarkiyat araştõrmalarõnõ, Alman tarihi ve
ari halklarõn tarihi yanõnda marjinal bir disiplin olarak ilan ettiler. Dolayõsõyla
kişi, şarkiyat araştõrmalarõ sahasõnda oldukça az sayõda Nazi bulunduğunu dü-
şünmelidir. Gerçekte, durum böyle olmuş olabilir. Nazi olanlar ve Nazi ideolojisinin temel ilkelerine bağlõ bilim adamlarõ bulunduğunu bilsek de ve infaz edilen
meslektaşlarõ ile dayanõşma içinde olduklarõnõ gösteren çok az bilgi olsa da Nazi
ideolojisi tarafõndan daha fazla tercih edilen disiplinlerdekine nazaran şarkiyat
araştõrmalarõ alanõnda Nazizm cazibesine kapõlan daha az sayõda bilim adamõ
bulunmaktaydõ. Bilim adamlarõnõn Almanya’daki konumu ne olursa olsun, bu
alanda çalõşan pek çok genç bilim adamõ ülkeyi terk etmek zorunda kaldõklarõ
için Almanya’daki İslâm araştõrmalarõ geleneği bu dönemde telafi edilemez
kayõplara uğradõ. Bu göç, ciddi bir şekilde ve en az iki kuşak boyunca Alman
Islamwissenschaft geleneğinin yaratõcõ potansiyelini zayõflattõ. Geleneğin tarihselci ve filolojist çizgileri aynõ düzeyde bundan etkilenmedi.33
5. Savaş sonrasõ dönem kabaca iki alt döneme bölünebilir; birincisi savaşõn
sonundan altmõşlõ yõllara kadar olan kõsmõ kapsarken ikincisi altmõşlõ yõllardan
başlayõp günümüze kadar devam eden kõsmõ içermektedir. Daha birinci dö-
nemde, Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde şarkiyat araştõrmalarõ büyük çapta
sosyal bilimlerle bütünleşmişti. Şarkiyat araştõrmalarõ geleneklerinden sadece
filolojik gelenek azaltõlmõş bir biçimde varlõğõnõ sürdürdü. Sonlara doğru İslâm
araştõrmalarõnda yeni bir canlanma olduğu görülür. Federal Alman Cumhuriyeti’nde şarkiyat araştõrmalarõ reform edilmeden kaldõ ve örgütlenmelerini Alman
Şarkiyat Cemiyeti (DMG) içinde, ilmî dergilerini ise ZDMG içinde sahip olmayõ
31 Hans-Heinrich Schaeder, “Fritz Wolff (1880–1943)”, ZDMG, 99 (1945–49), s. 164–167.
32 Johansen, “Politics and Scholarship”, s. 90–91 (bk. dipnot 17).
33 Ibid, 91-92.
Şarkiyat Araştõrmalarõnõn Siyaset, Paradigma ve Gelişimi ! 233
sürdürdüler. Cemiyet’in Nazi tecrübesine ve bilimin ideolojileştirilmesine karşõ
ilk tepkilerinden biri statüsünde Cemiyet’i 1845’e geri götüren bir değişiklik
olmuştur. Kamuoyuna Cemiyet’in “şarkiyat araştõrmalarõnõn uzmanlaşõlmõş disiplinlerindeki bütün ilim adamlarõ arasõnda işbirliğine (Zusammenarbeit aller
Gelehrter aus den Fachgebieten der Orientalistik)” hizmet edeceği kamuoyuna
açõklandõ. Şarkiyat araştõrmalarõ dõşõndaki bilim adamlarõ bu açõklamayõ haklõ
olarak komşu disiplinlerin olumlu katkõlarõna kendilerini kapatma ve onlarla
işbirliğini reddetme olarak yorumlarlardõ. Tarihe filolojik olmayan yaklaşõmõ
benimsemekte zanlõ ve hepsinden öte çağdaş ve ihtilaflõ problemlere temas
etmeye çalõşmak anlamõnda siyasi olduğu kabul edilen geleneklerle irtibatõnõ
koparma niyeti bu statü değişikliğinde açõkça fark edildi.34 Bu, şarkiyat araştõrmalarõ alanõ üzerinde filolojist ve tarihselci geleneklerin karşõ konulamaz hakimiyetinin bir ifadesi olarak da yorumlanmalõdõr. Bu hâkimiyet onlarõn ilmî icraatlarõyla da örtüştü. Bu dönemin asõl ilmî katkõlarõ filolojistlerce sağlandõ. Hans Wehr’in
Modern Arapça Sözlüğü35 ilk defa bu dönemde yayõnlandõ. Bu eser, bir klasik
haline geldiğinden İngilizce’ye tercüme edildi ve bildiğim kadarõyla uluslar arasõ
düzeyde en yaygõn kullanõlan Arapça sözlüğüdür. Berthold Spuler, Alman filoloji
geleneğinin damõtõlmõş envanterini, bir uluslar arasõ işbirliği mahsulü olan
Handbuch der Orientalistik’i neşretti.36 Rudi Paret, kendi Kur’an çevirisini (ki o
tarihten beri mükerrer baskõlarõ Kum’da bile yapõlmaktadõr) ve Kur’an metnin
anlam ve tarihine dair pek çok önemli katkõsõnõ yayõnladõ.37 Tarih yazõmõ alanõnda tarihselci gelenek bu dönemde pek üretken değildi. Paret’in çevirisi,
Islamwissenschaft’a göre büyük bir başarõdõr ama yöntem ve yaklaşõm itibariyle
din incelemesinde gelişen yöntemlerden ziyade filolojist ve tarihselci yöntemlere
dayanmaktadõr. Bu dönemde, din ve kültürü yaşayan toplumlarõn tarihsel boyutlarõ olarak tahlil etmekle ilgilenen ve öğrencilerini -bizzat eserleriyle de- çağdaş
İslâm dünyasõnõn kültürel ve dini gelişimini incelemeye teşvik eden sadece iki
bilim adamõ vardõ. Bunlardan biri Berlin’de, İslâm’õn gelişimini Tillich’in teolojik
kategorileri õşõğõnda inceleyen ve Ocak 1989’da ölen Walther Braune,38 diğeri ise
34 Ibid, 92.
35 Leipzig 1952.
36 Leiden und Köln 1953.
37 Der Koran, Uebersetzung von Rudi Paret, Stuttgart 1962, (gözden geçirilmiş ikinci baskõsõ 1982);
Rudi Paret, Der Koran, Kommentar und Konkordanz, Stuttgart 1977; Grenzen der Koranforschung,
Stuttgart 1950.
38 Walther Braune, Der Islamische Orient zwischen Vergangenheit und Zukunft, Bern und
München 1960. bk. Gustave v. Grunebaum, Bulletin of the School of Oriental and African Studies,
24, s. 588; C. A. O. Van Nieuwenhuijze, Bibliotheca Orientalis, 18/3-4 (Mayõs-Temmuz 1961),
180-182.
234 ! Baber Johansen (Çev. Bilal Aybakan)
Tübingen’de, modern İslâm kültürünü onun Grek mirasõ müktesebatõ õşõğõnda
tahlile girişen ve altmõşlõ yõllarõn başõnda intihar eden Jörg Kraemer’dir.39
Altmõşlõ yõllarõn başõnda itibaren siyasi şartlar Arap dili ve İslâm araştõrmalarõ alanõnda yeni bir yönelişin gerçekleşmesini sağladõ. Ellili ve altmõşlõ yõllar
sömürge döneminin sonlarõna tanõk oldu. Ne Alman siyaseti ne de Alman Şarkiyat Cemiyeti bu tür dramatik değişimlere hazõrdõ. Alman Şarkiyat Cemiyeti’nin
dergisinde bu gelişmelerin en ufak izinin bile aranmasõ boşunadõr. Yakõn ve Orta
Doğudaki mevcut siyasi hareketler hakkõnda daha fazla bilgi Welt des Islams
dergisinde bulunabilirdi fakat bunlarõn büyük kõsmõ Alman olmayan bilim adamlarõ tarafõndan yazõlmõştõ. Şarkiyat araştõrmalarõ alanõndaki Alman bilim adamlarõ
–Fritz Steppat40 gibi tipik olmayan istisnalarla birlikte- yaşanan olaylarõn
arkaplanõ hakkõnda Alman kamuoyunu bilgilendirmeye ne istekli ne de buna
muktedirdiler.
Ne hükümet ne siyasi partiler, ne endüstri ne de ticaret bu gelişmeleri görmezden gelebilirdi. Zorunlu bilgiyi tedarik etmek için iki eylem tarzõ izlemeyi
tercih ettiler. Onlar bir yandan, Yakõn ve Orta Doğu’nun gelişimi hakkõnda daha
iyi bilgilenmek için bir taraftan sosyal bilimlere, coğrafya, iktisat ve hukuk disiplinlerine yöneldiler. Üniversiteler dõşõnda 1960’da Hamburg’da Deutsches
Orient-Institut, 1965’te Ebenhausen’de siyasi araştõrmalarla ciddi şekilde uğraşan
bir enstitü olan Research Institute for International Politics and Security∗ gibi
büyük araştõrma merkezleri kurdular. Onlar, bu yolla şarkiyat araştõrmalarõnõ
çağdaş Yakõn ve Orta Doğu üzerine ilmi bir otorite olarak görmedikleri gerçeğini
açõkça ifade etmiş oldular. Diğer yandan da çağdaş Yakõn ve Uzak Doğu ve Latin
Amerika üzerine araştõrma projeleri başlatan bütün bir siyasi, ticari ve diğer
vakõflar ağõ vasõtasõyla şarkiyat araştõrmalarõ alanõ içindeki araştõrmayõ da yeniden
yönlendirdiler. Aynõ zamanda, Alman hükümetleri uzmanlaşmõş araştõrmaya ve
çağdaş Yakõn ve Orta Doğu üzerine öğrenim vermeye giderek hizmet ettiği
sanõlan pek çok yeni profesörlük kadrolarõ ihdas ederek Arap dili ve İslâm araş-
tõrmalarõ alanõnõ güçlendirdiler.41
Bu dönemde Alman şarkiyat araştõrmalarõnõn, Şark üzerine ilmî liyâkatlerinin sadece sosyal bilimlerce değil aynõ zamanda siyasi kurumlar ve bütün bir
kamuoyunca sorgulandõğõ bir duruma uyum sağlamasõnda Alman Şarkiyat Cemi-
39 Jörg Krämer, “Der Islamische Modernismus und das Griechische Erbe”, Der Islam, 38/1–2, s. 1–
26.
40 Yayõnlarõ ve bu yayõnlarõn etkisinin bir değerlendirmesi için bk. Axel Havemann and Baber
Johansen (eds.), Gegenwart als Geschichte, Islamwissenschaftliche Studien, Fritz Steppat zum
fünfundsechzigsten Geburtstag, Leiden 1988.
∗ Kuruluşu zühul eseri 1965 olarak belirtilen ama gerçekte 1962 olan bu merkez Ocak 2001’de
Berlin’e taşõnmõştõr. (çev.)
41 Daha ayrõntõlõ bir tahlil için bk. Johansen, “Politics and Scholarship”, s. 93-100.
Şarkiyat Araştõrmalarõnõn Siyaset, Paradigma ve Gelişimi ! 235
yeti önemli bir rol oynadõ. İlk adõm bir statü değişikliğiydi. Şark üzerine araştõrma
yapan bütün bilim adamlarõ Cemiyet’e üye olmaya elverişli sayõldõ. Bu değişiklikler 1956’da yapõldõ ve 1961’de de takviye edildi. İnterdisipliner işbirliğini dikkate
alma arzusunu dile getirdiler. İkinci adõm ise Alman Şarkiyat Cemiyeti’nin
Orient Enstitüsü’nün 1961’de Beyrut’ta kuruluşu oldu. Enstitü’ye Arap ve
Alman bilim adamalarõ arasõnda işbirliğini ilerletme ve çağdaş Arap ve İslâm
dünyasõ üzerine araştõrma yapmaya yardõmcõ olma vazifeleri verilmişti ki kurum
bu iki vazifede de oldukça başarõlõ oldu. İlmî saygõnlõğõ, ona, Beyrut iç savaşõ
şartlarõ altõnda bile işini sürdürme imkânõ verdi. Sadece 1988’de merkez, geçici
olacağõ umuduyla İstanbul’a taşõnmak zorunda kaldõ. Üçüncü adõm ise 1972’de
atõldõ. Şarkiyat Cemiyeti başkanõ Hans R. Römer, yetmişli yõllarda Alman şarkiyat araştõrmalarõ başlõklõ bir rapor yayõnladõ.42 O, sosyal bilimlerle yakõn işbirliğinin yararlõ etkilerine ve araştõrma ve öğretim alanlarõnda interdisipliner projelerden devşirilecek semerelere işaret ederek Çağdaş Doğu’yu araştõrmanõn ilmi
meşruiyetinin altõnõ çizdi. Bu talepler, alanda çalõşan bilim adamlarõna o zaman
büyük çapta kabul edilir gelmişti. Arap dili ve İslâm Araştõrma enstitülerinin
çoğu son on beş yõlda yeni müfredat programlarõ geliştirdiler; programlarõn pek
çoğunda sosyal bilimlerin şarkiyat araştõrmalarõna ana veya yan dal olarak meşru
bir şekilde eklenebileceği ifade edilmektedir (Köln, Giessen, Berlin, Göttingen,
Bamberg, Hamburg). Aynõ anlayõşla, bir yandan şarkiyat araştõrmalarõ alanõnõn
kayda değer disiplin gruplarõ ile diğer yandan hukuk, iktisat ve coğrafya gibi
sosyal bilimler arasõnda, çağdaş Yakõn ve Orta Doğu problemlerine ilişkin
interdisipliner işbirliği Berlin ve Erlangen’de kurumsallaştõrõldõ ve böylece çağdaş
Doğu’yu araştõran ve öğreten yeni merkezlerin kuruluşuna gidildi. Ramber’de de
benzeri bir gelişmenin yolda olduğu görülmektedir. Bu gelişmelerin kotarõlmasõnda Alman Şarkiyat Cemiyeti yardõmcõ oldu. Cemiyet, Alman üniversite
reformu döneminde münferit bilim adamlarõnõn ve bu disiplinin çõkarõnõ savunmada da kayda değer bir destek olduğunu kanõtlamõştõr.43
Fakat bütün bunlar yeni meydan okumalara az çok idari ve kurumsal cevaplardõr. Yeni gelişmeler karşõsõnda ilmi etkinliğin nasõl seyrettiği can alõcõ
sorusu cevap beklemektedir ve burada resim farklõ görünmektedir. Ta günümüze
kadar geleneksel ders konularõ şarkiyat araştõrmalarõnõn ürünlerini belirlemektedir. Önemli ilmi katkõlar filolojistler tarafõndan sağlandõ. Manfred Ullmann’õn
Wörterbuch der Klassischen Arabischen Sprache adlõ eseri,44 Fleischer tarafõndan
42 Duetsche Morgenländische Gesellschaft, Duetsche Orientalistik der 70er Jahre: Thesen,
Zustandsanalyse, Perspektiven, Wiesbaden 1972.
43 Bu gelişmeler hakkõnda bk. Johansen, , “Politics and Scholarship”, s. 96-102, 108.
44 Wörterbuch der Klassischen Arabischen Sprache aufgrund der Sammlungen von A. Fischer,
Theodor Noeldeke, H. Reckendorf und anderer Quellen herausgegeben durch die Morgen-
236 ! Baber Johansen (Çev. Bilal Aybakan)
kurulan ve Hans Wehr tarafõndan güçlendirilen sözlükbilimi geleneğinin gelişme
kaydettiğini göstermektedir. 1978’de Jastrow ve Bobzin –ki bu iki zat da Arapça
öğretimi için ders kitaplarõ yazõmõyla da aktif şekilde ilgilenmişlerdi- tarafõndan
kurulan Zeitschrift für Arabische Linguistik, yeni yöntemlerin kabul edilip Arap
filolojisine uygulandõğõnõ göstermektedir.45 Filolojiye atfedilen önem, bir Arap
filoloji öğrencisinin bilmesi gereken edebi türlerin ve dil kullanõmlarõnõn bir
çerçevesini vermeyi amaçlayan iki ciltlik Grundriss der Arabischen Philologie46
başlõğõ taşõyan bir esere önemli bir bilim adamlarõ grubunun seksenli yõllarõn
başõnda iştirak etmesi gerçeğinde açõkça görülmektedir. Bu kitap iyi bir okuma
imkânõ vermekte ve çok yararlõ bilgiler içermektedir. Bu eser, sadece ilmi başarõ-
larõn ürünlerinde değil aynõ zamanda Arap ve İslâm araştõrmalarõ için bir program
olarak filolojinin gücünü gösterir. Brockelmann tarafõndan kurulan edebi belgelerin envanterini çõkarma geleneği şimdi Frankfurt’ta abidevi eseri Geschichte des
Arabischen Schrifttums’un47 araştõrmalarõn vazgeçilmez vasõta haline geldiği Fuat
Sezgin tarafõndan sürdürülmektedir.
İslâm tarihinin çeşitli dönemleri farklõ yöntem ve sorularla incelenmektedir.
Albrecht Noth’un (Hamburg) ilk dönem İslâm tarihi ve tarih yazõcõlõğõ üzerine
olan eseri eleştirel tarihselciliğin rafine bir biçimini yansõtõr.48 Orta çağla ilgili
olarak da Heins Halm’õn (Tübingen)49 ve Ulrich Haarmann’õn (Freiburg, yakõnlarda da Essen) Memluk dönemi üzerine kitap ve makaleleri ortaçağ tarihinin
ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal boyutlarõ arasõndaki ilişkiye giderek artan
ilginin bir göstergesidir.50 Bert Fragner (daha önce Berlin, şimdi ise Bamberg)
İran’daki kent ticareti ve arazi icaresi yapõlarõnõ, sosyal yapõlarõn çoğalma modelini geliştiren bir bakõş açõsõyla inceler.51 Farklõ yaklaşõmlar Ulrich Haarmann’õn
ländische Gesellschaft, in Verbindung mit A. Spitaler bearbeitet von M. Ullman; Band 1,
Wiesbaden 1970; Band 2, Teil 1, Wiesbaden 1983.
45 Zeitschrift für arabische Lingusitik, herausgegeben von A. Denz, W. Fischer, H. Grotzfeld, T. LM.
Johnstone, H. R. Singer, n. 1, Wiesbaden 1978.
46 Grundriss der Arabischen Philologie. Band 1: Sprachwissenschaft, herausgegeben von
Wolfdietrich Fischer, Wiesbaden 1982; Band 2: Leteratur, herausgegeben von Helmut Gätje,
Wiesbaden 1987.
47 Fuat Sezgin, Geschichte des Arabischen Schrifttums, 9 vols, Leiden 1967–1984.
48 Albrecht Noth, Quellenkritische Studien zu Themen, Formen und Tendenzen frühislâmischer
Geschichtsüberlieferung, Bonn 1973.
49 Heinz Halm, Aegypten nach den mamlukischen Lehensregistern, 2 vols, Wiesbaden 1979; “Feodal
Tendencies in Land Tenure in Medieval Egypt” (MESA’õn 1986’da Boston’daki yõllõk toplantõ-
sõna sunulup yayõnlanmamõş tebliğ).
50 Ulrich Haarmann, Quellenstudien zur frühen Mamlukenzeit, Freiburg 1969 ve 1970); “Mamluk
Andowment Deeds as Source for the History of Education in the Late Medieval Egypt”, Abhath,
28, s. 31–47.
51 Bert Fragner, “Social and Internal Economic Affairs”, Peter Jackson and Laurence Lockhart
(eds.), The Cambridge History of Iran. Vol. 6: The Timurid and Safavid Periods, London, New
York, New Rochelle, Melbourne, Sidney 1986, 491–565.
Şarkiyat Araştõrmalarõnõn Siyaset, Paradigma ve Gelişimi ! 237
the History of Arabs (1987) adlõ eserinde bir araya getirilmiştir.52 Meslekten
tarihçiler kendi tarih yöntemlerini modern Arap dünyasõ tarihine uygularlar. Acõ
kayõp merhum Alexander Schoelch’un Mõsõr ve Filistin’e dair eserleri modern
Yakõn Doğu toplumlarõnõn sosyal ve siyasi tarihine seçkin katkõlardõr. Eserleri
İngilizce ve Arapça’ya da tercüme edildi.53 Hamburg’da Helmut Mejcher,
Bochum’da Fikret Adanõr ve Erlangen’de Thomas Philipp bu geleneği sürdürmektedirler.
Arapça ve İslâm araştõrmalarõ bilim adamlarõnõn çağdaş Yakõn ve Orta Doğu
tarihine dair giriş bilgilerini aktaran en azõndan bir tane kolektif girişim vardõr ki
bu, seksenlerde basõlmõştõr.54 Bu eser amacõna uygun bir şekilde hizmet etmektedir ve kamuoyunun hüsnükabulünü görmüştür. Eser, İslâm araştõrmalarõ alanõndaki bilim adamlarõnõn çağdaş Yakõn ve Orta Doğu gelişmelerini izlediklerini ve
bunlara profesyonel bir alaka geliştirdiklerini göstermektedir. Bu kitap, bir dereceye kadar, son on beş yõldaki ilerlemeyi göstermektedir. Fakat aynõ zamanda o,
İslâm’õn çağdaş siyasî-dinî gelişmelerine uygulanan yöntemlerin büyük çapta
anlatõsal/rivayetvari siyasî tarih geleneğine bağlõ olduğunu da göstermektedir.
İslâm araştõrmalarõ alanõnda da önemli gelişmeler meydana gelmiştir. Josef
Van Ess (Tübingen) İslâm teoloji tarihini tarihsel tenkidin rafine bir biçimine
dayalõ yazma girişimlerinden dolayõ dünya çapõnda bir şöhret yapmõştõr.55
Kur’an’a dair çalõşma, edebi türlerini tahlili amaçlayan Angelika Neuwirth
(Bamberg)56 ve Kur’an’õn dinî mesajõnõ ilk dönem İslâm şiiri õşõğõnda tahlile
çalõşan Gottfried Müller (Berlin) tarafõndan yapõlmõştõr.57 Modern İslâm tarihini
yeniden inşa ve gelişmeleri sistematik ve teorik bir kavram çerçevesine oturtma
52 Ulrich Haarmann (ed.), Die Geschichte der Araben, München 1987.
53 Alexander Schoelch, Aegypten den Aegyptern. Die politische und gesellschaftliche Krise der
Jahre 1878-1982 in Aegypten, Zürich 1972; Arapça çevirisi ise Mõsr li’l-mõsriyyîn, Kahire 1972;
İngilizce çevirisi Egypt for the Egyptians, London 1981; (ed.) Palestinians over the Green Line.
Studies on the Relationship between Palestinians on both Sides of the 1949 Armitice Line since
1967, London 1983; Palästina im Umbruch 1856–1882: Untersuchungen zur wirtschaftlichen
und sozio-politischen Entwicklung, Stuttgart: Steiner-Berlin Islamstudien, Band 4, 1986.
54 Werner Ende und Udo Steinbach (eds.), Der Islam in der Gegenwart, München 1984. Karşõlaştõ-
rõlabilir bir konuya farklõ bir yaklaşõm için bk. Udo Steinbach, Rüdiger Robert, Der Nahe und der
Mittlere Osten, vol. I: Grundlagen, Struckturen und Problemfelder; vol. II: Länderanalysen, Opladen
1988.
55 Josef Van Ess, Die Gedankenwelt des Harit al-Muhasibi, Bonn 1961; Die Erkenntniswelt des adud
‘Ad-din al-‘Ici, Wiesbaden 1966; Zwischen Hadit und Theologie, Berlin, New York 1975); Anfänge
muslimischer Theologie, Beirut, Wiesbaden 1977; Une lecture à rebours de l’histoire du Mu’tazilisme,
Paris 1984.
56 Angelika Neutwirth, Studien zur Komposition der Mekkanischen Suren, Berlin, New York 1981.
57 Gottfried Müller, Ich bin Labid und das ist mein Ziel. Zum problem der Selbstbehauptung in der
altararabischen Qaside, Wiesbaden: Steiner-Berliner Islamstudien, Band 1, 1981. Onun gelecek
habilitasyon tezi, Kur’an’da îman problemi üzerine yoğunlaşmakta ve Kur’an ile Hz. Peygamber
çağdaşlarõnõn Arap şiiri arasõnda bir mukayeseye dayanmaktadõr.
238 ! Baber Johansen (Çev. Bilal Aybakan)
girişimleri bağlamõnda Reinhard Schulze’un (Bochum) özgün ve ayrõntõlõ katkõlarõnõ zikretmeliyim.58
İslâm hukuku alanõnda Miklos Muranyi (Bonn), Harald Motzki (Hamburg)
ve Klaus Lech (Bonn) eleştirel tarihselci yöntemleri, VII-X. yüzyõllarõ arasõ
rivayetler tarihini yeniden inşa etmek amacõyla hukuk ve tarih kaynaklarõna
uyguladõlar.59 Bunlarõn eserlerindeki egemen soru kim, ne zaman ve kimden
rivayet etti?’dir. Hukuki muhteva ve yöntemler büyük çapta tartõşmasõz kalmõştõr.
Bunlarõn araştõrmalarõ, metinlerin biçimsel yönlerine yoğunlaştõklarõ için yeni
sonuçlara ilgi uyandõrma, fõkhî görüşlerin erken dönem rivayetine dair sõnõrlõ
bilgimizi zenginleştirme ve değiştirme umudu vermektedir. IX. yüzyõl sonrasõ
hukuki gelişime dair eserimde hukuki metinleri Yakõn Doğu toplumlarõnõn sosyal,
siyasi ve ekonomik yapõlarõndaki değişimlerin bir göstergesi ve bu değişimleri bir
kavramsallaştõrma vasõtasõ olarak kullandõm.60 Birkaç bilim adamõ da XX. yüzyõl
hukuku üzerine çalõşmaktadõr. Martin Fortsner (Mainz) Mõsõr Ceza Kanunu ve
modern Cezair Aile Kanunu’na dair ilginç şerhler yapmõştõr.61 Asghar Schirazi
(Berlin) ise 1979 sonrasõ İran tarõm yasalarõnõn çeviri ve tahlillerini yakõnlarda
yayõnladõ.62 Fakat bu alanõn esas çalõşmasõ, Arapça ve İslâm araştõrmalarõ lisans
eğitimi de almõş ve Yakõn Doğu yasalaştõrmalarõndaki en son gelişmeler hakkõnda
yorumlarõnõ da yayõnlayan bir grup hukukçu tarafõndan yapõlmaktadõr. Bu bağ-
58 bk. onun çõkacak kitabõ Muslim World League ,Leiden 1990.
59 Miklos Murany, Materialien zur malikitischen Rechtsliteratur, Wiesbaden 1984; “Das Kitab
Musnad Hadith Malik b. Anas von Isma’il b. Ishaq al-Qadi”, ZDMG, 137 (1987). Harald
Motzki, Quellenstudien zur Entstehung der islâmischen Jurisprudenze: die mekkanische Rechtsschule
bis zur Mitte des 2./8. Jahrhunderts (basõlmamõş öğretim üyeliğine yeterlilik tezi, Hamburg) [Die
Anfänge der islâmischen Jurisprudenz: Ihre Entwicklung in Mekka bis zur Mitte des 2./8. Jahrhunderts
(Stuttgart 1991) adõyla basõlan bu eser, Marion H. Katz tarafõndan The Origins of Islamic
jurisprudence: Meccan fiqh before the classical schools (Leiden 2002) adõyla İngilizce’ye tercüme
edildi (çev.)]. Lech’in erken dönem Malikiliği hakkõndaki araştõrma projesi sonuçlarõ da yayõnlanma arifesindedir.
60 Baber Johansen, The Islamic Law and Land Tax and Rent: The Peasants Loss of Property Rights as
Interpereted in the Hanafite Legal Literature of the Mamluk and Ottoman Periods, London, New
York, Sidney 1988. İslâm hukukunda değişimin kavramsallaştõrõlmasõ hakkõnda şu makalelerime
de bk. “Die sündige, gesunde Amme. Moral und gesetzliche Bestimmung (hukm) im
islâmischen Recht”, Die Welt des Islams, vol. 35 (1988), s. 264-282; “The all-embracing town
and its mosques al-Misr al-gami”, Revue de L’Occident Musulman et de la Méditerranée, n. 32
(1981-1982), s. 139-161.
61 Martin Forstner, Der Allgemeine Teil des ägyptischen Strafrechts, Baden-Baden: Nomos
Verlagsgesellschaft, 1986.
62 Ali Schirazi, Die Agragesetzgebung de Islamischen Republic Iran: Einführung und Gesetzestexte,
Berlin 1987.
Şarkiyat Araştõrmalarõnõn Siyaset, Paradigma ve Gelişimi ! 239
lamda Klingmüller (Bonn),63 Krüger (Köln),64 Dilger65 (Hamburg ve Hildesheim)
ve Elwan (Heidelberg)66 isimleri anõlmalõdõr.
Klasik Arap edebiyatõ esasen artõk yararlõ gramatik örnekler koleksiyonu ve
“Araplarõn özü/mahiyeti” hakkõnda bir bilgi kaynağõ olarak değerlendirilmemektedir. Gregor Schoeler (Giessen, şimdi Zürich), Renate Jacoby (Saarbrücken)67
ve Ewald Wagner (Giessen)68 edebiyatõn teorik yönlerine artan ilgiyi temsil
ederler. Bunlar, klasik Arap yazarlar tarafõndan geliştirilmiş şekliyle edebiyat
teorilerini kullanõrlar ve metinlerine Batõ edebiyat teorilerini de uygularlar. Başka
bir bakõş açõsõndan Gottfried Müller (Berlin) Arap şiirini içinden çõktõğõ tarihsel
durumla ilişkisini tahlile çalõşõr.69 Modern edebiyata gelince muhteva tahlili
baskõn yöntem olarak varlõğõnõ sürdürmekte ve gerçekte edebiyat bir muhteva
sözlüğünden, yani bir anlamda modern Arap aklõnõn bir anahtarõndan öte bir şey
olarak değerlendirilemez.
Müslüman işçilerin göçü İslâm araştõrmalarõna yeni bir boyut katmõştõr. Sayõ
itibariyle müslümanlar Almanya’da şimdi üçüncü dinî topluluk düzeyinde yer
almaktadõrlar. Göçmenleri Batõ Alman Federal Cumhuriyeti’nin hukukî, siyasî,
ictimaî ve kültürel yapõlarõyla bütünleştirme girişimleri karmaşõk problemler
63 E. Klingmüller, “The Concept and Development of Insurance in Islamic Countries”, Islamic
Culture, 43 (1969), 27–37; “Entstehung und Wandel rechtlicher Traditionen im islâmischen
Recht”, Fikentscher (ed.), Entstehung und Wandel rechtlicher Traditionen, Freiburg, München
1981.
64 Hilmar Krüger, Fetwa und Siyar: Zur internationalrechtlichen Gutachtenpraxis des osmanischen seyh
ül-Islam vom 17. bis 19. Jahrhundert unter besonderer Berücksichtigung der Behcet ül-Fetava,
Wiesbaden 1978. Krüger’in modern Orta Doğu hukuku problemlerine ilişkin makaleleri için bk.
Pearson, Index Islamicus, 1978 sonrasõ.
65 Konrad Dilger, Untersuchungen zur Geschichte des Hofzeremoniells im 15. und 16. Jahrhundert,
München 1967; “Das sudanesische Zivilgesetzbuch von 1971 und sein Verhältniss zu den
anderen arabischen Zivilgesetzbüchern”, Zeitschrift für vergleichende Rechtwissenschaft (1974), s.
39–65; “Quellen und Schrifttum des Strafrechts in den arabischen Ländern, Iran und
Afghanistan”, Max-Planck-Institut für ausländisches und internationales Strafrechts (Hrsg.),
Quellen und Schrifttum des Strafrechts, Aussereuropäische Staaten – Asien und Nordafrika, Freiburg
1976; “Grundbegriffe der Eigentumsordnung zwischen Wandel und Tradition auf der
Arabischen Halbinsel”, Zeitschrift für vergleichende Rechtwissenschaft (1978), s. 21–78.
66 Omaia Elwan, “Gesetzgebung und Rechtsprechung”, Steinbach, Robert (Hrsg.) Der Nahe und
der Mittlere Osten (bk. dipnot 53), vol. I, s. 221–254.
67 Ewald Wagner, Der Diwan des Abu Nuwas, Teil I, Wiesbaden 1958; Teil 2, Wiesbaden 1972;
Die Arabische Rangstreitdichtung und ihre Einordnung in die allgemeine Literaturgeschichte,
Wiesbaden 1963.
68 Gregor Schoeler, Arabische Naturdichtung, Die zahriyat, rabi’iyat und raudiyat von ihren
Anfängen bis as-Sanaubari, Eine gattungsmotiv-und stilgeschitliche Untersuchung, Giessen
1972; Einige Grundprobleme der autochthonen und der aristotelischen arabischen
Literaturtheorie, Wiesbaden 1975; Der Diwan des Abu Nuwas, Teil 4, Wiesbaden, Beirut 1982;
Renate Jacobi, Studien zur Poetik der altararabischen Qaside, Wiesbaden 1971.
69 bk. dipnot 56.
240 ! Baber Johansen (Çev. Bilal Aybakan)
ortaya çõkarmõştõr. Alman ve diğer Batõ toplumlarõnõ incelemeden gurbetteki
(diaspora) İslâm’õ incelemek neredeyse imkansõz hale gelmiştir. İslâm uzmanlarõ-
nõn bu konuda çok az eseri bulunmaktadõr; ama interdisipliner nitelikte araştõrma
projeleri Berlin’de başlatõlmõştõr. Bu konuda Bamber, Berlin ve Hamburg’da
düzenli seminerler yapõlmaktadõr.
Bitirmeme müsaade edin. Almanya’daki Arap ve İslâm araştõrmalarõnõn bu
alandaki Batõ Avrupa ve Amerikan geleneklerinden nasõl ve niçin farklõ olduğu
sorusuna cevap verseydim ilkin bu disiplinin tarihi boyunca filolojik geleneğin
baskõn oluşuna vurgu yapardõm. Bu baskõn durum, -uzun bir dönem- Almanya’daki Arap ve İslâm araştõrmalarõnõn metinlerin yazõlõ evrenine yoğunlaş-
tõğõnõ ve inceledikleri toplumlarõn yaşayan realitesiyle oldukça sõnõrlõ irtibat
kurduklarõ olgusunu yansõtõr. İkinci olarak da eleştirel-tarihsel yöntemin gelene-
ğindeki tarih yazõmõnõn büyük çapta kimin kimden rivayet ettiği sorusu üzerinde
yoğunlaşõp diğer ve belki de daha önemli sorularõ dõşlamõş olmasõdõr. Esasen
bunun sebebi, pozitivist olgu toplama geleneğinin ihtilaflõ ve teorik meselelerden
uzak durmayõ daha da ileri götürmesi ve tarih yazõmõnõn amacõnõn bir toplum,
kültür veya dinin gelişim ve işleyişini entelektüel bir kesim için tahlil edilmesi
değil de bir yöntemin, alanõn uzmanlarõna uygunluğunun gösterilmesi olarak
görülmelidir. Gerçekte ise tarih, bir toplumun veya bir kültürün tarihi değil de
bir metodun uygulanmasõna elverişliliği õşõğõnda seçilen bir problemin tarihidir.
Görüşüme göre, tarih ve dile yönelik bu yaklaşõm, ülkelerin içinde bulunduğu
çağdaş konum karşõsõnda Almanya’nõn, azami öneme sahip siyasi bir meselenin
ancak kõsa süreli incelemesine fõrsat veren siyasi durumunu yansõtõr. Üçüncü
olarak, Almanya’nõn Nazi ideolojisi altõndaki siyasal tarihi, Almanya’nõn kültürel
tarihinde İslâm araştõrmalarõnõn, özellikle de Max Weber’in sosyal ve kültürel
gelişimde dinin rolünü merkeze alan, İslâm’a da belirgin bir yer veren sosyolojisinin gelişimini destekleyecek potansiyelin çoğunun telef olmasõna neden olmuş-
tur. Bu yüzden İslâm araştõrmalarõnõn Almanya’daki gelişimi, -Fransa, İngiltere ve
ABD’ye nispetle kesinlikle zayõflamõştõr.
Arap ve İslâm araştõrmalarõ son otuz yõlda ciddi ve kõsmen de travmatik de-
ğişimlere maruz kalmõştõr. Varlõklarõnõn haricî şartlarõ olarak bu değişimleri
kabule artan bir isteklilik göstermişlerdir. İlmî üretimlerine gelince büyük çapta
filolojik ve tarihselci nitelikte kalmõşlardõr. Fakat hukuk, edebiyat, tarih ve teoloji
ve hatta dil alanõnda, çağdaş Yakõn ve Orta Doğu ve modern İslâmî gelişmelerin
incelenmesinde yeni yöntemler benimsediler, yeni sorular yönelttiler ve yeni
interdisipliner işbirliği biçimleri geliştirdiler ki bütün bunlar İslâm Bilimleri
(Islamwissenschaft) geleneğini canlandõrma temayülünü yansõtmaktadõr. Uyum
sürecini geliştirme ve aynõ zamanda disiplinin özerkliğini koruma konusunda
Alman Şarkiyat Cemiyeti büyük yardõmda bulunmaktadõr.
Şarkiyat Araştõrmalarõnõn Siyaset, Paradigma ve Gelişimi ! 241
İslâm ve Arap araştõrmalarõnõn, kanaatimce takip etmesi gereken perspektif
hakkõnda bir eklemede bulunmama müsaade edin. Çağdaş Yakõn ve Orta Do-
ğu’ya dair artan araştõrma miktarõ üniversitelerin parçasõnõ oluşturmayan merkezlerce yapõlmaktadõr. Bunlar büyük çapta siyaset yapma sürecine hizmet etmek
üzere yapõlan araştõrmalardõr. Son olaylarla büyülenmiş bu tür araştõrmalar
örgütlü biçimleriyle dinî köktencilik, petrol politikalarõ, savaşlar, terörizm vb.
konulara ilgi duyma eğilimindedir. Bu tür araştõrmalarõn önemini inkâr etmiyorum. Fakat kitle iletişim araçlarõnõn Orta Doğu’ya dair haber seçkileriyle de
destek gören bu tür konulara özel olarak yoğunlaşmak kõsa vadeli tahlilleri
artõrmaya ve siyasi-dini aktivizm ile nitelenen bir Yakõn Doğu toplumlarõ imajõnõn
yayõlmasõna yarayacaktõr. Üniversite araştõrmasõ, benim düşünceme göre, toplum,
siyaset, kültür ve dindeki yapõsal değişimlere dair uzun vadeli gelişmelere yoğunlaşmalõdõr. Uzmanlar tarafõndan sadece uzmanlar için yapõlan bir iş gibi de işlenmemelidir; tarih, kültür ve toplum teorileri hakkõndaki genel kamuoyu tartõşmalarõna da aktif bir şekilde katõlmanõn yollarõ aranmalõdõr. Bir taraftan Yakõn Doğu
ve Batõ toplumlarõ arasõnda daha zengin bir ilişkiler ağõ bulunduğunu, diğer
yandan da Yakõn Doğu’nun ham madde, işgücü kaynağõ, terörizm ve anormal
gelişmelere indirgenemeyecek bir beşeri toplumlar grubu olduğu imajõ õsrarla
işlenerek kamuoyu oluşturma işlevi yeniden kazanmalõdõr. Umarõm Alman
Şarkiyat Cemiyeti, nüfuzunu, bu tür zengin kültürel etkileşim tasavvurunu
besleyebilecek bir araştõrma istikametini ilerletmede kullanõr.

Konular