KLÂSİK ARAP ŞİİRİNDE LUĞAZ

M. FARUK TOPRAK
NÜSHA, YIL: I, SAYI: 3, GÜZ 2001 97
KLÂSİK ARAP ŞİİRİNDE LUĞAZ
M. Faruk Toprak
Özet: Bu makalede, Abbasî Devrinden itibaren klâsik Arap
edebiyatında müstakil bir şiir konusu olarak ortaya çıkan ve
bilmece şiir, muamma şiir anlamına gelen luğaz ele alınmaktadır.
Summary: In this article we deal with some poems, that
flourished in the Abbasid period, named lughaz and means
poems composed in riddles.
Luğaz, sözlükte Jerboa (Yerbû‘) denilen çöl faresinin yuvasına verilen
addır. Jerboa, saklandığı yerin bulunmaması için yer altında bir sağa bir sola
açılan yollar kazar ve labirent şeklinde bir yuva yapar. Edebiyatta ve özellikle
şiirde, bir sözü ya da bir kavramı doğrudan ifade etme veya bir nesneyi açık
bir dille tasvir etme yerine onu ima eden ifadeler kullanılıp şiiri bir bilmece
hatta bazen bir muamma şekline sokmaktır.
Cahiliye ve Emevî dönemleri şairlerinin divanlarında ve yine bu dö-
nemlere ait seçme şiirleri içeren koleksiyonlarda luğaza hemen hemen hiç
rastlamamaktayız. İlk luğaz örneklerini Hammâd er-Râviye’nin (ö. 155/771)
bazı beyitlerinde görmekteyiz. Adaşları Hammâd ‘Acred, Hammâd ezZibirkân (en-Nahvi) ve Bekr b. Mus‘ab el-Muzenî ile bir dost meclisinde bir
araya gelen Hammâd, şair Ebu ‘Atâ’ es-Sindî’yi de meclise çağırır. Ebu
‘Atâ’, bazı harfleri telaffuz edemeyen ve cim harfinin yerine zâ, şin harfinin
yerine sin harfini çıkaran birisidir. Meclistekiler, içinde bu harflerin bulundu-
ğu cerâde (çekirge) ve zucc (mızrağın sivri ucunun oturtulduğu yuvarlak demir) kelimelerini ona söyletip eğlenmek isterler. Hammâd kendisine, Luğazla
aran nasıl? diye sorar. O da, iyidir diye cevap verince Hammâd şöyle sorar:1
فما صفراء تکنی ام عوف کأن رجيلتيها منجلان
Künyesi Ummu Avf olan ve ayakları adeta birer orak olan sarı renklinin adı nedir?
Ebu ‘Atâ’ hemen zerâde cevabını verir. Hammâd, bildin diyerek bir
başka soruya geçer:2
فما اسم حديدة في الرمح ترسی دوين الصدر ليست بالسنان
Mızrağın baş kısmının biraz altına yerleştirilen ve sivri ucu olmayan
demirin adı nedir?
 Prof. Dr., A. Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı. Anabilim
Dalı.
KLASİK ARAP ŞİİRİNDE LUĞAZ
98 NÜSHA, YIL: I, SAYI: 3, GÜZ 2001
Ebu ‘Atâ’ zuzz diye cevap verir.
Abbasî dönemiyle birlikte luğazın yavaş yavaş şiirde müstakil bir konu olarak geliştiğini ve sıkça söylendiğini görmekteyiz. Bu dönemden itibaren Araplar, eski tekdüze bedevi yaşantısından farklı olarak şimdi şehirlerde
değişik milletlerden ve kültürlerden insanlarla bir arada yaşamaktadırlar. Bilimsel araştırmalar ve tercüme faaliyetleri gelişmekte, okur yazar sayısı artmaktadır. Bunların yanı sıra, kentlerde müreffeh bir yaşam süren ve entelektüel bir ortamda bulunan Arapların, şiirde, aralarında luğazın da bulunduğu
bazı yeni konuları işlemeleri doğaldır. Bilgili ve kültürlü kişilerin, müreffeh
bir hayatın getirdiği rehavetle kendileri için meşgale ve eğlence olacak, dost
meclislerinde arkadaşlarını hitaben söylenip onları sınayacak ve bu arada
kendi yeteneklerini ortaya koyacak bu tür şiirleri söylemeleri doğaldır. Dikkati çeken bir husus da, gerek doğu Arap dünyasında ve gerekse Mağrib ve
Endülüs’de, luğaz söyleyenlerin büyük bir kısmının asıl mesleği şairlik olmayıp fakih, gramerci, tabip vs. olduğudur.
XIII. yüzyılda yaşamış olan tabiplerden İmâduddin ed-Duneysirî Osman adındaki bir dostunu ima ederek şu luğazı söylemiştir:3
سألت جميع الناس ظنا بأنني اری فيهم من يعرف الحق و الصدقا
عن اسم مسماه تناهی جماله و من هجره قلبي و اعراضه يشقی
و احرفه لا شک خمسة احرف و کل صحيح الذهن يعرفه حقا
اذا زال عنه الخمس و الخمس واحد تبقی ثمان و هي اعجب ما يبقی
İnsanlar arasında doğruyu bilecek kimseler olduğuna kanaat getirerek hepsine bir isim soracağım.
Bu ismin sahibi oldukça güzel birisidir. Ayrılıp gitmesinden ve (benden) yüz çevirmesinden dolayı kalbim mutsuzdur.
İsim beş harften oluşmaktadır. Akıl sahibi herkes bunu gerçekten bilir.
Harflerin beşte biri düştüğü zaman geriye semâni (sekiz) kalır.
Bu da (o isimden) geriye kalacak en tuhaf şeydir.
Tabip Ebu’l-Hasan Hibetullah b. et-Tilmîz (ö. 560/1165), tabipliğinin
yanı sıra güzel bir üslupla nazmettiği luğazlarıyla da tanınmaktadır. Meselâ,
teraziyi tasvir ettiği bir şiirinde şöyle der:4
يحکم بالقسط بلا رياء اعمی يری الرشاد کل رائي
أخرس لا من علة و داء يغني عن التصريح بالايماء
يجيب إن ناداه ذو امتراء بالرفع و الخفض عن النداء
İkiyüzlülük etmeden adaletle hükmeder. Kördür, (ama) gözü gören
herkese doğruluğu gösterir.
M. FARUK TOPRAK
NÜSHA, YIL: I, SAYI: 3, GÜZ 2001 99
Hastalıktan ya da sakatlıktan kaynaklanmayan bir dilsizliği var.
İma yoluyla meramını ifade eder.
Kuşku sahibi kişi ona seslendiğinde, o bu sese (kefeyi) yükseltip indirerek cevap verir.
Balıklar için de şöyle der:5
لبسن الجواشن خوف الردیو علين فوق الرؤس الخوذ
فلما أتاها الردی أهلکت بشم نسيم الهوا المستلذ
Ölümden korktukları için kalkan giydiler. Başlarının üstüne de miğfer
geçirdiler.
Ecelleri geldiğinde, güzel havayı koklayarak can verdiler.
Bulut için:6
و هاجم ليس له من عدوی مستبدل بکل مثوی مثوی
بکاؤه و ضحکه في معنی اذا بکی أضحک أهل الدنيا
Düşmanlığı olmadığı halde saldıran, sık sık yer değiştiren (bir cisim).
Ağlaması gülüşüyle aynı anlamı ifade eder. Ağladığı zaman, yeryüzünde ya-
şayanları güldürür.
Dikiş iğnesi için:7
و کاسبة رزقا سواها يحوزه و ليس لها حمد عليه و لا أجر
تری الناس طرا يلبسون الذي نضت تعمهم جودا و ليس لها وفر
أضر بها مثلي نحول بجسمها و إن لم يرعها مثل ما راعني هجر
Kendisinden başkasının el koyduğu bir rızkı kazanan birisi.
Bu kazancından dolayı ne övülür ne de ücretini alır.
Tüm insanların, onun diktiklerini giydiğini görürsün.
Zengin olmadığı halde insanlara karşı cömerttir.
Beni korkutan bir ayrılık onu korkutmamışsa da, vücudunun sıska olu-
şu –benim sıska oluşum gibi- ona zarar vermiştir.
Gölge için:8
و شيء من الاجسام غير مجسم له حرکات تارة و سکون
اذا بانت الانوار بان لناظر و أما اذا بانت فليس يبين
KLASİK ARAP ŞİİRİNDE LUĞAZ
100 NÜSHA, YIL: I, SAYI: 3, GÜZ 2001
Cisimler arasında elle tutulmayan bir şey. Bazen hareket eder, bazen
de durur.
Işık varken, göze görünür. Işık yoksa görünmez.
Aynı aileden olan tabip Ebu’l-Ferec Yahya b. Et-Tilmîz de, yukarıda
Hammâd’ın Ebu Atâ’ya yaptığı gibi, yay’ı ima ettiği aşağıdaki luğazını soru
şeklinde söyleyip muhatabından cevap beklemektedir:9
و ما ذو قامة ذات اعوجاج تئن و تنحني عند الهياج
لها المکر الخفي مع التمطي کمکر الراح في القدح الزجاج
Coştuğu zaman inleyip bükülen, uzun boylu ve eğri şey nedir?
Göğsünü ileri çıkardığı zaman bir tuzak kurmuş demektir.
Tıpkı cam kadehteki şarabın tuzak kuruşu gibi.
Bu şekilde soru sorarak söze başlama, luğaz türü şiirlerin büyük bir
kısmına damgasını vurmuştur. Endülüs asıllı olup Haleb’e yerleşen fakih
Şihâbuddîn Ahmed el-Vâdiâşî, kerpiç kalıbı için söylediği luğazında şöyle
der:10
ما آکل في فمين يغوط من مخرجين
مغری بقبض و بسط و ما له من يدين
و يقطع الارض سعيا من غير ما قدمين
Yemeğini iki ağızdan yiyen ve iki makattan çıkaran şey nedir?
Eli olmadığı halde sıkıp gevşetmeye pek meraklıdır.
Ayakları olmadığı halde yeryüzünde koşarak gidip gelir.
Endülüslü edip ve fakih Ebu’l-Hasan Ali b. el-Ceyyâb (ö. 749/1348),
lugazlarına bu şekilde soruyla başlayan ve muhataplarının bilgilerini ve kültür düzeylerini sınamaktan çekinmeyen birisiydi. Meselâ, kekliği kastederek
şöyle der:11
حاجيت کل فطن لبيب ما اسم لأنثی بني يعقوب
و قد جری في خاتم الوحي الرضی لها حديث ليس بالمکذوب
و هو اذا الفاء منه صحفت صبغ الحيا ؛ لا الحيا المسکوب
فهاکها واضحة اسرارها فأمرها أقرب من قريب
Akıl ve fıtnat sahibi herkese soruyorum, Yakub oğullarının dişisinin
adı nedir?
M. FARUK TOPRAK
NÜSHA, YIL: I, SAYI: 3, GÜZ 2001 101
Vahyin son peygamberinin, onun hakkında uydurma olmayan bir hadisi vardır.
İlk harfinin noktalaması yanlış yapıldı mı utanç anlamına gelir.
İşte sana sırlarını apaçık veriyorum. Bunu bilmek yakından daha yakındır(oldukça kolaydır).
Yakub, erkek kekliğin bir diğer adıdır. Utanç kelimesinden maksat,
keklik anlamına gelen حجلsözcüğünün yanlış noktalandığı takdirde خجلşeklinde okunmasıdır.
Gemi için de şöyle der:12
ما ذات نفع و غناء عظيم لها حديث في الزمان القديم
أوحی بها الله الی عبده فحبذا فعل الرسول الکريم
و عابها فيما مضی صالخ حسبک ما نص الکتاب الحکيم
و في کتاب الله تردادها فاقرأ تجده في قضايا الحکم
Büyük yararları olan ve çok eski zamanda zikredilen şey nedir?
Allah, onu (inşa etmesi için) kuluna vahyetti. Peygamberin de
vahyedileni yapması ne kadar güzeldi!
Geçmiş günlerde, salih bir kul da onu bozmuştu. (Anlamak için)
Kur’ân’da anlatılanı okuman yeter.
Allahın kitabında adı tekrarlanıp durur. Kitabı oku, Kelîmullah’ın bazı olaylarında bunu bulursun.
Burada, kendisine gemi yapımı için vahiy geldiği belirtilen kişi, Hz.
Nuh’tur. Salih bir kulun yaptığı gemiyi tahrip etmesi ve Kelimullah (Hz. Musa)’ın başından geçen olaylar, Kur’ân’da Kehf Sûresinde anlatılmaktadır. Gö-
rüldüğü gibi, luğazda sorulanları anlamak için,Kur’ân’ı ve hadisi adeta ezbere bilmek, ayrıca geniş bir bilgiye de sahip bulunmak gerekmektedir. Avcı
kuşlardan doğan için söylediği bir luğazında da bu durumu açıkça görürüz:13
حاجيتکم ما اسم لبعض السباع تصحيفه ما لک فيه انتفاع
و عکسه إن شئت عکسا له يوجد لکن دور السماع
وإن تصحف بعد قلب له فمذهب يعزی لأهل النـزاع
فبين الألغاز وارفع لنا بنور فکر منک عنه القناع
KLASİK ARAP ŞİİRİNDE LUĞAZ
102 NÜSHA, YIL: I, SAYI: 3, GÜZ 2001
Soruyorum size, yırtıcı kuşlardan olan ve adının yanlış yazılışı başka
bir anlam ifade etmeyen hayvan nedir?
Eğer tersinden okumak istersen, tersten okunuşu eğlence yerlerindeki
bir şeyi ifade eder.
Ters çevirip noktalamayı yanlış yaparsan, tartışmayı seven bir mezhebin adı olur.
Bulmacayı açıkla ve bir fikir ışığıyla üstünü kapatan örtüyü kaldır.
Burada, kuşun adının yanlış yazıldığı takdirde bir şey ifade etmeyen
bir kelimeye dönüşmesiyle, صقرyerine ( صفرsıfır) kastedilmektedir. Tersten
okunduğu takdirde bu kelime ( رقصdans)a dönüşmektedir. Ters çevirip yanlış
noktalandığı zaman da رفضkökünden türeyen Râfiziler ima edilmiş olur.
Merdiven için söylediği bir başka luğazında da yine Kur’ân’daki bir ayetten
ilham alır:14
ما اسم مرکب مفيد الوضع مستعمل في الوصل لا في القطع
ينصب لکن أکثر استعم به في الخفض او في الرفع
فالاسم إن طلبته تجده في خامسة من السبع الطوال
له أخ أفضل منه لم تزل آثاره محمودة في الشرع
Birçok parçadan oluşan, yararlı, ayırmak için değil birleştirmek için
kullanılan nesnenin adı nedir?
Dik olarak kullanılır, ama çoğunlukla, inmek ya da çıkmak isteyenler
tarafından kullanılır.
Bu ismi arayacak olursan, onu yedi uzun sûrenin beşincisinde bulursun.
Kendisinden daha üstün olan öyle bir kardeşi var ki, dini konulardaki
eserleri övgüye lâyıktır.
Burada cevabı istenen kelime, yedi uzun surenin beşincisi olan En’âm
Sûresinin 35. ayetinde adıgeçen ( سلمmerdiven); kendisinden daha üstün olan
kardeşi ise, dini vaazlarda kullanılan minberdir.
Ceylan için söylediği aşağıdaki luğazı, adeta bir bulmaca niteliğindedir:15
حاجيتکم ما اسم شيء يروق في الوصف حسنا
.......
إن زال أول حرف زال الذي منه يعنی
M. FARUK TOPRAK
NÜSHA, YIL: I, SAYI: 3, GÜZ 2001 103
أو زال ثانيه منه فالقتل أدهی و أفنی
أو زال ثالثه فهـ ـو لغو صب معنی
أو زال رابعه فالـ ـجهاد فيه تسنی
فأوضح القصد يا من قد فاق عقلا و ذهنا
Soruyorum size, görüntüsü güzel olup hoşa giden şeyin adı nedir?
.........................
İlk harfi düşerse, geriye zâle kalır.
İkinci harfi düşerse, yok eden, helâk eden ölüm olduğu anlaşılır.
Üçüncü harfi düşerse, aşkını dile getirmek anlamına gelir.
Dördüncü harfi düşerse, cihad etmek anlamına gelir.
Üstün bir akla ve zekâya sahip kişi, ne demek istediğimi açıkla bakalım!
Güzel görünümlü şey, ( غزالceylan) olup ilk harfi düşürüldüğünde geriye ,زالikinci harfi düşürüldüğünde geriye , غالüçüncü harfi düşürüldüğünde
geriye غزلve son harfi düşürüldüğünde geriye غزاkalır.
el-Ceyyâb, karınca için söylediği bir şiirinde ise açıkça ipucu vermektedir:16
ما حيوان اسمه قد جاء في الذکز الحکيم
و هو اذا قلبته ؛ لمن ؛ به أنت عليم
وإن تصحف اسمه فبعض أوصاف اللئيم
Adı Kur’ân’da geçen bir hayvan hangisidir?
Tersten okuduğun zaman limen olduğunu bilirsin.
Harflerin noktalarını değiştirirsen eğer, aşağılık insanın sıfatlarından
biri olur.
Tersten okunduğunda limen (kimin, kimin için?) şekline dönüşen ve
Kur’ân’da da adıgeçen hayvan, ( نملkarınca)dır. نملkelimesinin orta harfi de-
ğiştirildiği takdirde ortaya, aşağılık insanı nitelemek için kullanılan نذلkelimesi çıkar.
Balık için söylediği bir luğazında da bariz ipuçları vardır:17
KLASİK ARAP ŞİİRİNDE LUĞAZ
104 NÜSHA, YIL: I, SAYI: 3, GÜZ 2001
ما حيوان في اسمه إن اعتـبرته فنون
أحرفه ثلاثة و الکل منها هو نون
إن أنت صحفت اسمه فما جناه المذنبون
قلب اسمه مصحفا عليه دارت السنون
کانت به فيما مضی عبرة قوم يعقلون
İbretle baktığın zaman, isminde değişik şeyler bulunan hayvan nedir?
Harflerinin sayısı üçtür, hepsi de nûn’dan ibarettir.
İsmini yanlış yazdığın zaman, günahkârın işlediği suç olur.
Ters yazılıp yanlış noktalandığı zaman, yılların geride bırakıp yok ettiği birisinin adı olur.
Bu kişinin geçmişte, akıl sahibi toplulukların ibret alacağı bir icraatı
vardı.
Üç harften oluşan ve nûn adıyla da bilinen hayvan balık olup burada
ima edilen diğer bir diğer adı حوتtur. حوتKelimesi yanlış yazıldığı takdirde, -yukarıdaki beyitlerde de işaret edildiği gibi- ( حوبgünah), ( نوحHz. Nuh)
gibi isimlere dönüşür.
Luğazlarda bazen ipucu verilmekle birlikte, istenen anlamı ya da kelimeyi bulmak pek kolay olmamaktadır. Meselâ nahivci Ali b. İsa el-Fihrî (ö.
819/1416), misk kokusunu kastettiği luğazında şöyle der:18
فما اسم جری اسمه في الکتاب فإن شئتم فاقرأوا الفاتحة
ففيها مصحف معکوسه يدل علی حالة صالحة
و ليست بغادية فافهموا و لکنها أبدا رائحة
Kur’an’da zikredilen bir şey var, adı nedir bilir misiniz?
Eğer bilmek istiyorsanız Fatiha sûresini okuyun.
O sûrede onu tersinden yazılmış ve bir harfi değiştirilmiş halde bulursunuz. (Bu kelime) Güzel bir şeye delâlet eder.
Sabah bulutu, sabah yağmuru zannetmeyin sakın. Güzel bir kokudur
o.
Fatiha Sûresi’nin hiçbir kelimesi, tersinden yazılsa bile مسکşekline
dönüşmemektedir. Ancak, Besmele’yi Fatiha’nın ilk ayeti sayarsak, Besme-
M. FARUK TOPRAK
NÜSHA, YIL: I, SAYI: 3, GÜZ 2001 105
le’nin ilk harfleri olan بسمters yazılıp harflerinden birisi değiştiği takdirde ortaya مسکkelimesi çıkmaktadır.
Divan ve şiir koleksiyonlarında, luğazdan neyin kastedildiği eserin
yazarı tarafından belirtilmemişse, bunu bilmek çoğu zaman imkânsızdır ya da
uzun süre düşünmeyi ve kafa yormayı gerektirmektedir. Çünkü her şair, çevresinde gördüğü bir nesneyi ya da bir kavramı kendi zevkine ve kendi algılayışına göre tasvir etmektedir. Meselâ, Murabıt hanedanından Ebu’r-Rebî‘ Sü-
leyman b. Abdillah (ö. 604/1242)’ın aşağıdaki luğazı gibi:19
و ميت برمس طعمه عند رأسه فإن ذاق من ذاک الطعام تکلما
يموت فيحيا ثم يفرغ زاده فيرجع للقبر الذي فيه تيما
فلا هو حي يستحق کرامة و لا ميت يستحق ترحما
Bir mezarın içinde olan ve gıdasını başından alan bir ölü.
Yemeğini yiyince konuşmaya başlar.
(Kâh) Ölür, (kâh) dirilir. Sonra azığını boşaltır ve gömüldüğü mezara
geri döner.
Ne saygı gösterilmeye lâyık bir canlıdır, ne de kendisine rahmet
okunması gereken bir ölüdür.
Bu şiiri bizlere ulaştıran İbn Sa‘îd, anlatılmak istenen şeylerin kalem
ve divit olduğunu belirtmeseydi herhalde çok düşünmemiz gerekecekti.Yine
nahivci İbnu’l-Haşşâb (ö. 567/1171)’ın aşağıdaki lugazında ima edilen şeyin
kitap olduğunu bilmek de pek kolay olmasa gerek:20
و ذي أوجه لکنه غير بائح بسر و ذو الوجهين للسر مظهر
تناجيک بالأسرار أسرار وجهه فتفهمها ما دمت بالعين تنظر
İki yüzlü insan sırrını açığa vururken, çok yüzlü olup sırrını ifşa etmeyen birisidir o.
Yüzünün sırları, sana bazı sırları fısıldıyor. Ona devamlı bakarsan bu
sırları anlarsın.
Endülüslü ediplerden Abdurrahman b. Muhammed en-Nazzâm’ın
mum’u ima ettiği şu luğazı da aynı kabildendir:21
صفراء لا من سقم مسها کيف و کانت امها الشافيه
عريانة باطنها مکتس و اعجب لها کاسية عاريه
Rengi sarıdır, ama başına gelen bir hastalıktan değil.
Nasıl olur böylesi? Halbuki annesi şifa dağıtmaktaydı.
KLASİK ARAP ŞİİRİNDE LUĞAZ
106 NÜSHA, YIL: I, SAYI: 3, GÜZ 2001
Çıplak olup iç tarafı giyiniktir. Şaşılacak şey! Nasıl olur da hem giyinik hem de çıplak olur?
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, genellikle ilim erbabı arasında ilgi
gören luğaz türü şiirlere, divan sahibi şairlerin şiirlerinde nadiren rastlamaktayız. Luğaz söyleyen şairlerden birisi olan İbn Şeref el-Kayrevânî (ö.
460/1068), çamaşır ipi için söylediği ilginç bir luğazında şöyle der:22
ما ضليل له الهواء مقيل مکتس يومه و في الليل عاري
و تری فوقه صفوف ثياب و هو ذو فاقة حليف افتقار
تعتليه الکسی ثقالا و يلقيـ ـها خفافا في اخريات النهار
Açık havada öğlen uykusuna yatan, gündüz giyinik gece çıplak olan
zayıf şey nedir?
Kendisi fakir olup yokluk içinde yaşarken üstünde sıra sıra elbiseler
olduğunu görürsün.
Kendisini ağırlık olarak yüklenen giysiler, gün batımına yakın onu hafifletirler.
Şakül için:23
و معلق بذؤابة في رأسه من غير ذنب بل له إحسان
ما زال يسأله معذب جسمه فيجيبه و جوابه تبيان
فيقول: ملت کذا و عجت کذا و لم يعد الصواب و ما لديه لسان
Günahı olmadığı halde, aksine iyiliği dokunduğu halde, bir sicimle
baş aşağı asılmış birisi.
Vücuduna eziyet eden kişi ona sordukça o da açıklama yaparak cevap
veriyor.
(Eziyet eden) Şöyle eğildin, böyle yamuldun der; o da, dili olmadığı
halde doğru cevap verir.
Kurtuba emirlerinden Abbâd için söylediği bir methiyesi, güneş’i ima
eden bir luğaz da içerir:24
و بلقيسية الملک ليس کمن أوهی سليمان قواها
يراها کل ذي بصر فيعشو لبهجتها الی أن لا يراها
.......
و ذلک انها مهما اقامت بأرض أيبست منها ثراها
M. FARUK TOPRAK
NÜSHA, YIL: I, SAYI: 3, GÜZ 2001 107
و عباد اذا ما حل ارضا تفجر يبس تربتها مياهها
Belkıs gibi bir saltanata sahip olup gücünü Süleyman gibi zayıflatacak
kimse yok.
Gözü olan herkes onu görür ve ihtişamından dolayı gözleri öylesine
kamaşır ki sonunda görmez olur.
.....................
Nereye konarsa, oranın toprağını kurutur. Halbuki Abbâd bir yere
kondu mu oranın kuru toprağından sular fışkırır.
Şiirlerinde luğaza en çok yer veren şairlerin başında İbn ‘Uneyn adıyla
bilinen Şerefuddin Ebu’l-Mehâsin Muhammed b. Nasr (ö. 630/1233) bulunur
dersek abartmış olmayız. Kendisi, çeşitli canlı ya da cansız varlığın yanı sıra
yakın dostlarından bazılarının adlarını da luğaz ya da muamma yoluyla beyitlerinin arasında saklamıştır. Öyle ki bu tür şiirler divanında ayrı bir bölüm
oluşturur. Meselâ ( مشمشkayısı) ve ( سمسمsusam) için:25
نبتان هذا أصله سامق قاس و ذا من فاتر و قاصر
أيهما صفحت معکوسه دل بلا شک علی الآخر
İki bitki var, birinin kökü uzun ve sert, diğerininki kısa ve gevşek.
Herhangi birini ters çevirip harflerinin noktalarını değiştirirsen, şüphen olmasın ki, diğerini çağrıştırır.
Nimet kavramı için:26
ما اسم جميع الناس تهوی قربه و تحبه من خامل و مسود
هو مفرد فإذا حذفت أخيره الفيته جمعا لذاک المفرد
و اذا عکست الجمع کان اسما لمن أفعاله مشهورة في السؤدد
Bütün insanların elde etmek istedikleri, efendi olsun sıradan insan olsun, sevdikleri o şeyin adı nedir?
Tekil bir isimdir. Son harfini attığın zaman bu tekilin çoğulunu elde
edersin.
Çoğulunu tersten okuduğun zaman, idareci olarak yaptığı faaliyetleriyle ünlenen birinin adı olur.
Nimet kelimesinin çoğulu tersten yazıldığında ortaya Ma‘n adı çıkmaktadır ki, bu da muhtemelen Abbasi Döneminin ünlü valilerinden Ma‘n b.
Zâide’dir.
KLASİK ARAP ŞİİRİNDE LUĞAZ
108 NÜSHA, YIL: I, SAYI: 3, GÜZ 2001
İbn ‘Uneyn’in luğazları,bazen kendisine soru soran ya da bir konuda
bilgisini sınamak isteyen kişilere irticalen cevap olarak söylenmiştir. Meselâ,
Eyyubilerden el-Melik el-Muazzam’ın İslam’ı kastederek söylediği
أي شيء تراه حقا يقينا حالما اعوج في الزمان استقاما
Doğru ve kesin olarak bildiğin, zaman içinde eğrilse bile hemen düzeliveren o şey nedir?
beytine hemen şu cevabı vermiştir:27
أيها السيد الذي جعل الشر (م) ک حطاما و شيد الاسلاما
قد أتاک الجواب لا شک فيه فاتخذني للمشکلات إماما
Ey şirki kırıp ufaltan ve İslâmı yücelten efendimiz!
Cevabı vermiş oldum, (doğruluğunda) şüphe yok.
Anlaşılması güç, içinden çıkılmaz işlerde beni yetkili kıl.
Birisinin nûn harfini ima ederek,
ثلاثة احرفه و واحد جميعه
إن رمت أن تعکسه فلست تستطيعه
Üç harflidir, hepsi de bir harftir. Ters çevirmek istesen de bunu başaramazsın.
şeklindeki beytine de derhal şu beyitleriyle cevap vermiştir:28
يا شاعرا ألغز لي من شعره بديعه
سميه في البحر لا (م) کني لا اذيعه
Ey şiirinde bana güzel bir üslupla luğaz soran şair!
(Sorduğun şeyin) adaşı denizde yaşar, ama adını ifşa etmeyeceğim.
Bu suretle, nûn’un diğer anlamının balık olduğunu vurgular. Öyle gö-
rülüyor ki, balık, luğaza en çok konu olan varlıklardan birisidir. Abbasî Dö-
nemi şairlerinden Mihyâr ed-Deylemî (ö. 428/1037), balığı anlatmaya çalıştı-
ğı bir luğazında şöyle der:29
و جارية بيضاء حمراء ربما تکون غدا سوداء إن شئت أو أصفرا
سرت تقطع الخرق الوسيع و ما مشت و لا رکبت فيه سفينا و لا ظهرا
مسربلة لم تدفع النبل درعها و عريانة لم تشک قيظا و لا قرا
Süzülüp giden beyaz ya da kırmızı renkli bir şey. Eğer istersen, kim bilir, belki de yarın siyaha ya da sarıya dönüşür.
M. FARUK TOPRAK
NÜSHA, YIL: I, SAYI: 3, GÜZ 2001 109
Geniş bir alanı yürüyerek kateder. Bu yürüyüşünde, ne bir gemiye biner, ne birisinin sırtına.
Bir şeyler giymiştir, ama zırhı okları geri püskürtemez,
Çıplaktır, ama ne bunaltıcı sıcaktan, ne de aşırı soğuktan şikayet etmez.
Sonuç olarak lugaz, eski Arap şiir geleneğinde bulunmayıp kültür dü-
zeyinin ve refahın artmasına paralel olarak sonradan gelişip rağbet görmüş-
tür. Şairlerden çok alim ve fakih kişiler şiirlerinde luğaza yer vermeleri dikkati çekmektedir. Bu kişiler, dinleyenlerin bilgi ve kavrayışlarını sınamanın
yanı sıra bir kavramı, bir ismi ya da bir nesneyi kelime oyunları ve ince tasvirlerle ima etme yoluyla kendi becerilerini de ön plana çıkarmaktadırlar.
Ancak herkes tarafından cevabı hemen bilinmeyen, insanı düşünmeye sevk
ettiği için bir şiirde olması gereken duygu ve heyecandan yoksun olan bu tür
şiirlere tekellüf hakimdir. İnsanların/şairlerin luğazla uğraşmalarını en çok
eleştirenlerden biri olan el-Mâverdî, (ö. 450/1058-9) bu konuda görüşlerini
şöyle açıklar:
Luğazla uğraşmak, işi gücü olmayan kimselere mahsustur. Bu kişiler,
sahip oldukları yetenekleri, hiçbir fayda vermeyecek ve bilgi sağlamayacak
işlere sarf ederler. Luğazla uğraşmak, vücudun sahip olduğu sağlığı, aklı
dumura uğratacak anlamsız bir kavgaya girişmeye benzer.30 ..... İnsanlar,
daha yararlı ve daha hayırlı işlerle uğraşmalıdırlar.....31
1 İbn Kuteybe, eş-Şi‘r ve’ş-şu‘arâ’, Beyrut, 1412/1991, IV. Baskı, s. 521.
2
Aynı eser, s. 521.
3 İbn Ebî Useybi‘a, ‘Uyuûnu’l-enbâ’ fî tabakâti’l-etibbâ’, Mısır, H. 1300, II, 271.
4
Aynı eser, II, 271.
5
Aynı eser, II, 268.
6
Aynı eser, II, 271.
7
Aynı eser, II, 272.
8
Aynı eser, II, 272.
9
Aynı eser, II, 278.
10
el-Makkarî, Ahmed b. Muhammed, Nefhu’t-tîb, Beyrut, 1408/1988, II, 654.
11 İbnu’l-Hatîb, Lisânuddin, el-İhâta fî ahbâr Gırnâta, yay. M.A. ‘İnân, Kahire,
1397/1977, IV, 144.
12
el-Makkarî, a.g.e., V, 452-53.
13
Aynı eser, V, 453.
14 İbnu’l-Hatîb, a.g.e., IV, 145
15
el-Makkarî, a.g.e., V, 451-52.
16
Aynı eser, V, 452.
17
Aynı eser, V, 453-54.
KLASİK ARAP ŞİİRİNDE LUĞAZ
110 NÜSHA, YIL: I, SAYI: 3, GÜZ 2001
18
es-Suyûtî, Celâluddin Abdurrahman, Buğyetu’l-vu‘ât, yay. Muhammed E. İbrahim,
Beyrut ts., II, 182.
19 İbn Sa‘îd, Ebu’l-Hasan Ali, el-Ğusûn el-yâni‘a, yay. İbrahim el-İbyârî, Mısır ts.,
s. 133.
20
es-Suyûtî, a.g.e., II, 31.
21
Aynı eser, II, 31.
22 Dîvân İbn Şeref el-Kayrevânî, yay. Hasan Z. Hasan, Mısır ts., s. 64.
23
Aynı eser, s. 102-3
24
Aynı eser, s. 108.
25 Dîvân İbn ‘Uneyn, yay. Halil Merdum Beg, Şam, 1356/1946, s. 149.
26
Aynı eser, s. 178.
27
Aynı eser, s. 152.
28
Aynı eser, s. 173.
29
Dîvân Mihyâr ed-Deylemî, Mısır, 1345/1926, II, 122.
30
el-Mâverdî, Ebu’l-Hasan Ali, Edebu’d-dunyâ ve’d-dîn, Bağdat, 1983, s. 62.
31
Aynı eser, s. 62-63.

Konular