B İR T A R İH Î T Ü R K Ü : “C E Z A Y İR ”

Türkbilig, 2003/6: 117-126
B İR T A R İH Î T Ü R K Ü : “C E Z A Y İR ”
F. G ülay M İR Z A O Ğ L U
Özet: Tarihi türkülerden biri olan ‘Cezayir Türküsü,' bugün Anadolu'nun pek çok
yöresinde düğün töreni bağlamında, sözlü-sözsüz ezgi-IUrkü olarak ve çoğu zaman da
dans eşliğinde icra edilmektedir. Bu makalede, Cezayir türküsünün tarihi gerçeklik ile
ilişkisi ve ortaya çıktığı bağlam bakımından olduğu kadar bugünkü icra bağlamı
açısından da araştırılıp incelenmeye çalışılacaktır.
Anahtar kelimeler: Cezayir türküsü, Cezayir, tarihi türkü, türkü, dans.
Abstract: The song tilled “Cezayir", a historical song is sung in most parts o f Anatolia.
İt is performed wilh verbal or non-verbal withirı the contexl ofwedding seremonies. lıı
this article, the relationship between the content o f Cezayir song and historical reality
will be discussed and it will also be examined froın the point o f view o f its creating
context and its performing context.
Key words: Algeria song, Algeria, historical songs. song, dance.
G ir iş
A nadolu sahası Türk düğün törenlerinde sıklıkla icrâ edilen türkülerden biri
“Cezayir” türküsüdür. Bu türkünün, günümüze gelinceye kadar çeşitli yörelerden pek
çok örnekleri tespit edilmiştir. Güney, Orta, Doğu ve Batı A nadolu’da Cezayir adlı
bir ezginin veya türkünün, bu bölgelerin düğünlerinde çalınıp söylendiği veya bu
ezgiye dansla eşlik edildiği, düğün gelenekleri ve düğün türküleri veya yerel müzik
örnekleri üzerine yapılan bazı araştırmalardan bilinmektedir (Demirci 1938: 258-259;
G azim ihal 1947a: 16-21; 1947b: 8-10; 1991: 109, 231); Uğur 1947: 47; A ttila
1957: 145-146; Barlas 1963: 25-26; Yund 1961: 2365-2366; A rsunar 1962: 35-37;
Özbek 1981: 380-381; Kaptan 1988: 31-32; Duygulu 1991: 32-41).
“C ezayir”in, sözlü veya sözsüz, ya da dans eşlikli veya eşliksiz, A nadolu’nun
birbirinden uzak yörelerinde icrâ ortam ları ve m etinleri açısından ortaklık ve
süreklilik gösterm esi olgusu nasıl açıklanabilir? Birbirinden uzak yöre halkının bu
ezgiyi benimsemiş olmasının tarihî boyutları tasvir edilebilir mi? Daha doğrusu, tarih bilim inin verileri, bu ezgiye eşlik eden türkünün ve dansın ortaya çıkış m acerasının ve gelenek unsuru oluşunun açıklanm asında ne ölçüde aydınlatıcıdır? Tarihî
olgular ile burada söz konusu edilen kültürel olgu arasında bir organik bağın
varlığından söz edilebilir mi? Bu sorulara ilâveten, türkünün yakıldığı ve söylendiği
tarihî bağlam ile, bugünkü icrâ bağlamı arasında anlam ve işlev bakım ından nasıl
bir ilişkinin olduğu sorusu, yazının konusunu oluşturmaktadır.
Konuyla ilgili soruların açıklanabilm esi için, öncelikle Cezayir türküsünün m etinlerine ve icrâ edildiği ortam lara bakm ak gerekir. C ezayir adıyla derlenip
Dr.. Hacettepe Üniversitesi.
f . G ü la y m Ir z a o ğ l u
yayım lanm ış pek çok türkü vardır. Bu metinler arasında, m üzikolog M. Ragıp Gazim ihal’in 1947’de yayınladığı “Yurtta Yaşayan Cezayir Türküleri” içinden bir örnek
metin ile, Ferruh Arsunar tarafından, A ntep’te 1962 yılında kaydedilmiş bir örnek ve
O sm an A ttila’nın 1966’da derlem iş olduğu “A fyonkarahisar T ürküleri” adlı eser
içinde yer alan örnek türkü metni aşağıda verilmiştir.
C ezayir T ürküsü
1.
Cezayir’in ufak ufak evleri
İçindedir ağalan beyleri,
Türkçe bilmez mâni söyler dilleri,
Tunus, Tarabulus ve Cezayir of!
Yaz gelince gemilerimiz yağlanır,
Kış olunca tersaneye bağlanır,
Delikanlılar Cezayir’de eğlenir,
Tunus, Tarabulus ve Cezayir of! (Gazimihal 1947a: 17).
2 .
Cezayir’in gemileri yağlanır
Yağlanır da tersaneye bağlanır
Cezayir’de koç yiğitler eğlenir
Hama, Humus, Tarabulus, Cezayir
Gemi gelir Cezayir’den M ısır’dan
Yelkenleri vardır kumaş hasırdan
Kadir mevlam kurtar beni yesirden
Hama, Humus, Tarabulus, Cezayir.
C ezayir’i dersen yolları taşlı
Bunu söyliyenin gözleri yaşlı
Güzelleri dersen hep eğri kaşlı
Hama, Humus, Tarabulus, Cezayir
C ezayir’in sağ tarafı sekili
Sekisinde i-reyhanlar ekili
Güzelleri dersen siyah kekilli
Hama, Humus, Tarabulus, Cezayir (Arsunar 1962:35-36).
3.
Cezayir’in gemileri yağlanır
Yağlanır da tersaneye bağlanır
Cezayir’de koç yiğitler eğlenir
Deli düşman aptal aptal dillenir
Kahpe Cezayir duman vardır başında
Cüm le âlem senin peşinde
BİR TARİHÎ TÜRKÜ: “CEZAYİR”
Cezayir’de sıra sıra söğütler
Söğüdün altında arslan yiğitler
Binbaşı gelmiş M ehm et’in öğütler,
Dini bir uğruna gitti kanlı yiğitler
Kahpe Cezayir duman vardır başında,
Cüm le âlem senin peşinde
Elden gittiğine mi yanam ağlayam
Nice genç yiğitleri aldın fidan çağında
Dostu düşmanı güldürdün, kara bağlıyam
Cezayir! Cezayir! Biz ne ettik sana
Cüm le âlem senin peşinde
Kahpe Cezayir duman vardır başında (Attila 1966: 145-146).
O sm an A ttila ’nın kaydettiğine göre, C ezayir türküsünün hikâyesi şöyle
özetlenebilir: Barbaros Hayrettin Paşa tarafından alınarak Kanunî Sultan Süleyman
zam anında Osm anlı hâkim iyetine giren Cezayir, daha sonra Fransızlar tarafından
işgâl edilir (1827-1830). Bu işgâl sırasında Fransızlarla savaşan Türk askerlerinden
pek çok şehit verilir. Bunlar arasında eski adı D inar K öyü olan Y aylabağı’ndan
gençler de vardır. Şehitlerin yavuklularına, ana babalarına kara haber ulaştığında
bütün köylü yasa bürünür ve bu olayın onlar üzerindeki etkileri uzun zaman devam
eder. Bu savaşlar sırasında şehit olan M ehm et adlı bir yiğidin nişanlısı kara haberi
alınca aklını kaçırm ış. Her gün köyün yüksek, ağaçlı tepesine çıkar, yanık sesiyle
içli bir şekilde bu ağıtı söylermiş. O da nişanlısının şehit düşm esine dayanam ayarak
olaydan kısa bir süre sonra ölm üş, köylülerin göz yaşlarıyla öbür dünyaya yolcu
edilm iş (A ttila 1966: 145). Türkünün A nadolu’nun başka yörelerinden derlenm iş
metinlerinin tespit edilebilen ortaya çıkış hikâyeleri de benzer içeriğe sahiptir (Yund
1961: 2365).
Cezayir türküsünün söylendiği sözel ortam ların başlıcası kına gecesidir. Bunun
yanında, yine düğün çerçevesi içinde “gelin almaya gidilirken” ve “gelin getirilirken”
icrâ edilm ektedir. Düğün dışında ise, “m uhabbet” veya “sohbet” gibi tâbirlerle adlandırılan, bütünüyle erkeklerin katıldığı eğlence ortam larında da, kapanış ezgisi olarak, genellikle sözsüz icrâ edilir. Bu duruma, Gaziantep, Erzincan ve Bursa civarında,
kına m erasim leri sırasındaki icrâlar örnek verilebilir (A rsunar 1962: 35-36; Eke
1997: 36; Çokçetin 2003: 19). Denizli yöresinde ise, düğünün son günü, düğün
alayı, önde çalgı takımı ve bayraktar, arkada gençler bulunm ak üzere, kız evine
doğru hareket ederken yolda silah atılır; kimi zaman durulup türküler söylenir, oyunlar oynanır ve müzik eşliğinde yola devam edilir. Bu sırada gençler, sağa sola yalpa
yaparak C ezayir türküsünü söylerler. Bu türkü, gelin ata binerken ve inerken de
söylenir (Kaptan 1988: 21).
Cezayir havasının, sohbetlerde icrâ edilen müzik repertuvarı içinde yer aldığına
dair bilgiler de mevcuttur. Çankırı yâren sohbetlerinde, Cezayir, kapanış havası olarak çalınır. M isafirler, ikinci “kalk git” kahvesini içip gitm eye başlayınca, toplulukta hatırı sayılır kişiler varsa, Cezayir havası çalınır. Bu bağlam da, ezginin icrâsı,
toplantının sona erdiği, m isafir erkeklerin dağılıp gitm elerinin beklendiği anlamını
1 1 9
F. GüLAY MİRZAOĞLU
taşır (Yönetken 1966: 28). Ankara-Sincan yöresinde, düğünlerde kına eğlencesine
bağlı veya ayrı gerçekleştirilen “oturak âlem i” sırasında Cezayir en son çalınan ve
genellikle, dans ile eşlik edilen bir ezgi olarak bilinir (Aydın 2003: 22).
M. Ragıp G azim ihal’in belirttiğine göre, M araş’ın G öksün ilçesinin O bruk
Şem siler köyündeki üç oyundan biri, ‘C ezayir’dir. Y örenin diğer oyunlarından
Sekme ve Sürtm e gibi, Cezayir de, düğünlerde erkekler tarafından kaval ve tef ile,
iki veya dört kişiyle oynanır. Ayrıca, G öksun’da da, bu dans, tekli ve davul zurna
eşliğinde, erkekler tarafından icrâ edilir (Gazimihal 1991: 109,231). Bingöl’ün tekli
oyunlarından biri de Cezayir adını taşır (Yönetken 1966: 106).
D üğünde; özellikle kına gecesinde veya gelinin baba evinden çıkarılışında
söylenen Cezayir türküsünün, icrâ edildiği bağlam dikkate alındığında, aynı zamanda
bir tür ağıt gibi söylendiği görülür. Ç ünkü, baba evinden ayrılık vakti geldiğinde,
toplum da beklenen davranış üzüntü duymak, bunu açığa vuracak biçimde görünmek
ve üzüntüyü ağlayarak dışa vurm ak şeklinde kendini gösterir. Gelin açısından da,
ağlam ak için pek çok neden olabilir ... Bilindiği gibi, böyle bir ortam da, gelini
ağlatm ak üzere ağıt söylenir. C ezayir’e sefere çıkan ve bir daha m em leketine sağ
dönem eyen leventler üzerine yakılan bu türküler, sözlerinde tarihî bir olaya bağlı
olarak yiğitlik im gesini taşım akla birlikte, hasret, ayrılık ve ölüm temleri üzerine
kurulu olduklarından, aynı zam anda içerikleri bakım ından her biri birer ağıttır.
Türkülerin tespit edilen söyleniş öyküleri de, bu gerçeği teyid eder.
Bu m etinlerde sıklıkla karşılaşılan C ezayir’in gemileri yağlanır/yağlanır da tersaneye bağlanır/ C ezayir'de koç yiğitler eğlenir dizeleri, Türk yiğitlerinin orada
içinde bulundukları fizikî ve tarihî çevre şartlarını belirtirken; türkü metninde italikle
dizilen dizeler, bölgede yaşanan tarihî olayların akislerini ve sonuçlarını ve böylece
metinlerin niçin ağıt olduklarını açıklar. Bunu söyliyenin gözleri yaşlı.../ Nice genç
yiğitleri aldın fidan çağında. J Dini bir uğruna gitti kanlı yiğitler... şeklinde, çeşitli
dörtlüklere serpiştirilmiş dizeler bu durumu açıkça gösterir.
T arih î G erçek lik
Kuzey Afrika ülkesi Cezayir, 1516-1830 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu
hâkim iyetinde bir eyalettir. Türk denizcilerinden Oruç Reis ve Barbaros Hayrettin
Paşa tarafından Osmanlı topraklarına bağlanm ıştır. Türk reislerin XVI. yüzyıldaki
deniz seferleri sonucunda Cezayir, Tunus ve Trablus im paratorluk sınırlarına dahil
olur ve Türk yönetimine girer. Bu süreç içinde, söz konusu bölgelere, İstanbul’dan
* Buradaki ağlama davranışının sosyo-psikolojik arka plânı ve kına türküleri ile kına ritüelinin
yapısal ilişkisi hakkında bkz. (Mirzaoğlu 2003, “Ballads for Henna Nights”, 46th Meeting of Permanent International Altaistic Conference (22-27 Haziran 2003, Ankara), (baskıda); ayrıca bkz.
(Başgöz 1986: 263-267).
2
Cezayir türküsünün metinleri: sözlü ve sözsüz ezgilerin notaya alınmış metinleri için bkz.
(Duygulu 1991: 22- 27; 45-70).
Kuzey Afrika’da Osmanlı hakimiyetinin kuruluşu hakkında bkz. (Chakib 1989: 22-36).
Türk denizcilerinin Batı Akdeniz’deki faaliyetleri hakkında bkz. (Kuran 1957); Cezayir'de Türk
idaresi ve idarecileri (paşalar, ağalar ve dayı],ir) hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. (Türk Ansiklopesi, X. "Cezayir” maddesi, Ankara 1960: 325-332; Uzunçarşılı 1983a: 380-387).
120
BİR TARİHÎ TÜRKÜ: “CEZAYİR"
yeniçeriler ile A ntalya, D enizli, Aydın, İzm ir, M anisa, Balıkesir gibi Batı Anadolu
vilâyetlerinden leventler gönderilir (A kdağ 1999: 144-149). İm paratorluğun
sınırlarına dahil olan Cezayir, Tunus ve T rablus’a Türk idari teşkilâtında Osmanlı
yönetim ince, “ M ağrip O cakları” veya “Garp O cakları” adı verilir (Uzunçarşılı
1983b: 249). Yalnızca bu yerler ile sınırlı kalmayıp, bütün A kdeniz’de etkin bir güç
haline gelen Türk denizcilerinin reisleri, “Cezayir Dayıları” ' adıyla anılır. “D ayı” denilen bu kişiler, T ürk denizcileri olarak Kuzey A frik a’dan A n ad o lu ’ya, Ege
kıyılarından R um eli’ye uzanan oldukça geniş bir coğrafyada etkin kuvvet haline gelirler. Bu etkin olm a, savaşm aya dayalı bir hayat tarzına bağlıdır (Braudel 1993:
250-338; 1994: 369-516; U zunçarşılı 1983a: 380-387; Uzunçarşılı 1983b: 248-
258).
Bu geniş coğrafya, Osmanlı dönem inde genel olarak Cezayir-i Bahr-i Sefid adlı
tek bir eyaleti oluşturm uştur. Bu eyalet, XVI. ve XVII. yüzyıllarda çok genişlemiş;
G irit’ten başka bütün Ege adaları, Gelibolu ve Biga yarım adaları, Ege ve Yunan deniz sahilleri ile Kuzey Afrika kıyılarının bir kısmı eyalete dahil edilmiştir.
Türk denizci reislerinin A kdeniz’deki gücü; giderek yayılm ası, doğal olarak,
yeniçerilere ilâveten, A nadolu’nun çeşitli illerinden donanm aya binlerce askerin
katılım ıyla gerçekleşir. Bunların büyük bir kısmı, A nadolu’da, dönem in hukukî terimiyle “çiftbozan” diye tanım lanan çiftçi köylülerden oluşur (Akdağ 1999: 16-20).
Ünlü Cezayir dayılarından biri olan ve 1570 yılında T unus'u ele geçiren Uluç Ali
Reis’in emrinde dört-beş bin asker vardır (Braudel 1994: 447).
Evliya Ç elebi’ye ait XVII. yüzyıl kayıtları, söz konusu devrede Ege adalarına
veya Adalar D enizi’ne açılan gemiler ve bunların donanım ve görünümleri hakkında
önemli tasvirî bilgiler verir:
Nuh-i Neci çağından beri böyle gemiler yapılmamıştır. Üç ayda tam am ­
lanıp gövdeleri denize inince san deniz üzere birer dağ gibi dururlardı. Mavunalar yetmiş oturak olup, yüz kırk adet cenaheyn vardır. Sağ ve soldaki
küreklerinde sekizer forsa, her birinde bir gemici ve bin silahlı yarar asker
vardı. (...) Sözün kısası ilk yaz oluncaya dek İstanbul tersanesinde iki yüz
baştarda, kadırga, kalite, kanca kıçlı forsa kadırgalar alesta olup demir
bağlamışlardı. Her birine üçer kat m ühim m at, donatım ve levendleri veMağrip mUslümanlarının kadınları hakkında sosyo-linguistik çalışmalar için bkz. (Haman 1995).
Cezayir Dayılarından Ali Dayı'nın hikâyesi için bkz. (Elçin 1988b).
Türk Ansiklopedisi. X: (1960: 332).
Daha önce, merkezi Gelibolu olan sancağın beyliği, o dönemde "derya beyi” diye adlandırılan
kaptan paşalara veriliyor ve ele geçirilen Ege adaları “Kaptan Paşa Sancağı” denilen bu sancağa
bağlanıyordu. Barbaros Hayrettin Paşa’nın, Kanuni Sultan Süleyman’ın hizmetine girerek kaptan-ı
derya olarak tayin edildiği sırada, adalar ve bazı kıyı sancakları birleştirilerek bu eyalet
oluşturulmuş ve Afrika’daki Cezayir ülkesi beylerbeyliği ile birlikte Barbaros Hayrettin Paşa’nm
idaresine verilmiştir. Bu dönemde Cezayir-i Bahr-i Sefid eyaletine, "Kaptan Paşa eyaleti” adı
verildiği gibi, sınırları içinde bulunan her iki Cezayir de kastedilerek "Cezayir Eyaleti” de denilmiştir Bununla birlikte, söz konusu İdarî yapı, bu şekliyle yalnızca Barbaros dönemi için geçerli
olmuş, daha sonra ortaya çıkan karışıklıkları önlemek için de Cezayir Beylerbeyiliği, Cezayir-i
Garp veya Mağrip diye adlandırılmıştır (bkz. Türk Ansiklopedisi, X, 1960: 332). Bütün bu adlandırmalarda Cezayir adının yaygınlıkla kullanımı, bir bakıma, bugünkü Anadolu Türk kültüründe
bu adın pek çok farklı bağlamlardaki kullanımını da açıklayabilir.
f . Güla y m ir z a o ğ l u
rildi. Yetmiş derya beyinin birer ve ikişer yedekleriyle yüz parça çektiri
alesta ve su üstü olup müsellah ve mükemmel derya kuşu gemiler ile on iki
C e z a y i r kadırgası, on iki T u n u s , on iki T r a b l u s ve altı M ısır
İsk e n d eriy e ’si, altışar Reşid ile D im yat, altı K ıbrıs, altı R o d o s, altı
îstan k ö y , Sakız, L im n i, M idilli, altı da M o ra kadırgası birer birer
İstanbul’a gelip Tersane-i âmirede cümle beş yüz parça kadırga toplanmış
oldu. (...) Her birinde beş yüz levent, beş yüz gemici vardır. Her birine
ikişer bin asker konup hazır beklemekte idiler (Evliya Çelebi 1983: 235-
2 3 6 ).
Cezayir’in, XVIII. yüzyıla gelindiğinde, önceki yüzyıldaki kuvveti ve hâkimiyeti
zayıflam aya başlar. Fransız donanm asını 1681’de m ağlup ederek yirmi dokuz gem isini zapteden Cezayir ocağının, sonraki yüzyılda donanması zayıflar ve daha önce burada bulunan asker sayısı yirmi bin iken, bu devrede beş bine, iki bin beş yüze kadar
düşer. D ayılar tarafından yönetilen M ağrip Ocakları (Cezayir, Tunus, Trablusgarp)
XVIII. yüzyıldan itibaren giderek eski kuvvetini kaybeder. Bu gelişm ede, dayıların
birbiriyle çarpışm alarıyla beraber, im paratorluktan bağım sız hareket etm eye
eğilim leri de etkili olm uştur (Uzunçarşılı 1983b: 253-258). C ezayir’de Türk siyâsî
hâkim iyeti 1830’da, Fransızların T ürk-A rap kuvvetleriyle çarpışarak burayı ele
geçirm esiyle sona ermiştir.
T arih bilim inin bütün bu verileri, M ağrip ocaklarının m erkezi olan C ezayir
ülkesine A nadolu Türkm enlerinden leventlerin seçilip gönderildiğini gösteriyor.
Türklerin, XV I.-X IX. yüzyıllar arasında buralarda binlerce evladını şehit verdiği
anlaşılıyor. Yazılı tarih kayıtlarında siyasî, askerî ve idarî boyutlarıyla göze çarpan
bu ilişkinin kültürel boyutları da söze ve ezgiye dökülüp ifade edilm iştir. Bu
bağlam da, tarihî türküler kategorisi içinde yer verilebilecek Cezayir türküleri, bir
bakıma m etinlerinin içeriği bakımından sözlü tarih verileri gibi de kabul edilebilir.
Bu noktada vurgulanm ası gereken, söz konusu tarihî gerçeklik ile folklor biliminin
“yaşanm ış” kabul ettiği gerçeğin birbiriyle genel anlam da örtüştüğü olabilir.
Cezayir türküsünün tarihî bağlamına değinirken şu noktaya da işaret etmek gerekir: Türkünün m etinlerinde sıkça telaffuz edilen Cezayir adından başka, Hama, Humus gibi bugün S uriye’de bulunan bu yerleşim bölgeleri de, im paratorluğun
Türkm en aşiretlerini iskân ettiği geniş coğrafya sınırları içinde bulunur. Meselâ; Halep T ürkm enlerinden Okçu cem aati bu yüzyılın başında H am a H um us'a iskân
olunm uştur (Halaçoğlu 1991: 45). İfraz-ı Zulkadriye cem aatlerinden Sakallu Ceridi
ve Hacılı Dokuzu cemaatleri 1710 yılında Ham a’da iskân edilmeleri hususunda emir
verilirse de, bu yere gitm ezler. Maraş eyaletine bağlı Samsad nahiyesinde sakin bulunan Beyzeki cem aatinden, bir grubun devlete karşı gelmeleri sonucu, 1715 yılında
H am a'y a iskânları edilirler. Ancak H am a, Humus ve Rakka bölgelerine yerleştirilen
Türkm enlerin çoğu, coğrafi konum un elverişli olmaması Arap aşiretlerin baskıları
nedeniyle yerlerini terk ederler. Aynı yüzyılın ikinci yarısında Rakka’ya iskân olunan cem aatlerden, yerlerini terk ederek A nadolu’nun çeşitli yerlerine dağılan kimi
Türkm en cemaatleri Hama, Humus, Halep havalisine yerleştirilm işlerdir (Halaçoğlu
1991: 52, 64, 84, 85, 87).
122
BİR TARİHÎ TÜRKÜ: “CEZAYİR”
K ü ltü rel E tk ileşim ler ve İzler
Türk hakim iyeti dönem inde, Türklerin sosyal ve kültürel kurum lan C ezayir’e
taşıdıkları; günlük yaşam alanları ve zaman geçirme biçimlerinin geleneksel Türk
yaşam ına göre şekillendiği bilinm ektedir. B urada bulunan hanlar, ham am lar,
vakıflar, aşevleri, sanat ve ticaret yerleri, oyun ve eğlence merkezleri Türk devletinde
olduğu gibidir. Halkın eğlenmesi için sergilenen oyunlar arasında bulunan Karagöz
ve meddah ile, cirit ve güreş oyunları buraya Türklerle beraber gelen ve ilgi çekici
oyunlardı. Benzer bir şekilde, türkü okum a, destan, hikâye ve masal anlatm a, söz
konusu dönem de yaygın zaman geçirme biçimleriydi (Yekhlef 1991: 13).
G ünüm üzde, A rap dili ve edebiyatı hariç tutulursa, Fransız dilinin ve edebiyatının önemli bir yer tuttuğu C ezayir’de, im paratorluk dönem inden kalm a kültürel
izlere rastlanm aktadır. Bunlardan en bilinenleri Türkçe sözcükler ve kimi yer adlarıdır. Türk dönem inden bugüne gelen üç bin ile altı bin civarında Türkçe kelimenin
evlerde, çarşı ve pazar yerlerinde, eğitim-öğretim alnında, askerî ve İdarî kurumlarda
kullanıldığı ifade edilm ektedir. Efendi, bey, ağa, sarı, kara, çavuş, onbaşı, odabaşı,
nişan, çeşm e bunlardan yalnızca birkaçıdır (Yekhlef 1991: 15-16). Yer adlarına ise,
C ezayir’in meşhur mekânları olan Dayı bahçesi, Dayı sarayı örnek gösterilebilir.
Anadolu sahası Türk kültüründe Cezayir izlerine sıkça rastlamak m üm kündür ve
bu konuyu araştıran kimi çalışm alar da m evcuttur (Duygulu 1991). Cezayirli şâirler
yanında, Cezayir üzerine şiir söyleyen pek çok Türk şâirinin varlığı tespit edilm iştir
(Köprülü 1962: 406; Elçin 1988a; Tecer 1928: 124-131; Boratav, Fıratlı 1943: 148-
150; 154-156; Duygulu 1991: 7-22). Giyim -kuşam m alzem elerinden (Cezayir elbisesi, Cezayir fesi gibi...) çiçek adlarına (Cezayir menekşesi) Cezayir adını duym ak
m üm kündür. Bugün sözlü kültürde, ortak tarihî geçm işin izlerini, söylendikçe ve
oynandıkça taşıyan, koruyan ve daha yaygın bilinen kültürel öğe Cezayir türküsüdür,
denilebilir.
S o n u ç
Tarihî olaylar üzerine yaratılıp yayılm ası nedeniyle, içeriği açısından tarihî bir
türkü d iy e b ile ce ğ im iz C ezayir tü rk ü sü n ü n , bir bütün o larak m etinlerine
bakıldığında, yiğitlik imgesi yanında sıla, hasret, ayrılık temi üzerine kurulu olduğu
görülür. T ürkünün konusu, C ezayir’e giden, düşm anla çarpışan ve dönem eyen
yiğitlerin âkibetidir. Türkü metinleri, tarihî gerçekliğin özel bir şekilde ifadesidir. Bu
ifadede, yaşanm ış olay ile birlikte bir değerlendirm e de yer alır. V. P ropp’un ifade
ettiği gibi, tarihî türkülerin temel özelliği, olayların içinde yer alan, ya da olaylara
tanık olanlar tarafından y aratılm alarıdır ki, C ezayir türküsünün ortaya çıkış
hikâyeleri de, bu türkünün, olayın içinde doğrudan yer almamış olsalar da, ona tanık
olan ve sonuçlarını bizzat yaşayanlarca yakıldığını anlatır.
Türkünün içeriği belirli bir ölçüde kurgu öğelerine yer vermekle beraber, olayın
geçtiği ortam da veya olayın tanıkları tarafından yaratılmaları ve yaygınlıkları tarihî
türkülerin ayırt edici özellikleridir (Propp 1998: 58-59). M etinlerine bu açılardan
Cezayir şehrinin önemli noktaları kabul edilen bu yer adları için (bkz. Türk Ansiklopedisi X: 331).
Konuyla ilgili geniş bilgi için bkz. (Duygulu 1991).
9
123
F. GÜLAY MİRZAOĞLU
bakıldığında, türküde, Cezayir şehrinin betim lem elerine daim a yer verildiği görülür;
bu betim lem elerde hem gerçek, hem de kurgu öğeleri yan yana bulunabilir. Yine
m etne göre, olayların geçtiği m ekânların tasviri, orada bulunan, çevreyi bizzat
gören, o ortam da yaşayan kişilerin gözüyle yapılır. C ezayir’in ufak ufak evleri/
İçindedir ağaları beyleri/ Türkçe bilmez mâni söyler dilleri/ Tunus, Tarabulus ve Cezayir of... T ürkü m etinlerinde kurgu öğeleri kullanm aya daha fazla yer verilen
betimleyici ilk iki dizeden sonra, asıl olay veya durumun anlatımı, olayın kahramanı
tarafından değil de, onun etkilerini yaşayan tanıkları tarafından sürdürülür.
G ünüm üzde türkünün, A nadolu’nun pek çok yöresinde benimsenmiş olması, onların, ortak bir tarihî geçm işin ve paylaşılan bir kültürün ürünü olm alarından kaynaklanır. M üzikolog Gazim ihal, büyük tarihî hatıraların ifadesi sayılarak kitleleri
ağlatabilm iş olan türkülerin, ferdî duyguların ifadesi durumundaki türkülerden çok
daha dayanıklı olabildiklerini belirterek, bunun en iyi örneklerinden birisinin Cezayir
üzerine söylenen türküler olduğunu ifade eder (Gazimihal 1947a: 17).
“C ezayir” adıyla ilk örneklerine XX. yüzyıl başlarında tutulm uş kayıtlarda rastladığım ız (Gazimihal 1928: 72) türkünün, tem atik açıdan eskiliğini gösteren kimi
örnekler de bulunmaktadır. XVI. yüzyıl sonları ile, XVII. yüzyıl başlarında yaşamış
olan “A rm utlu” mahlaslı şâirin adını taşıyan ve “Türkü be-reviş-i kıraat” adıyla kaydedilm iş bir türkü vardır (Ufki 1976). A yrıca, saz şâirlerinden bir çoğunun, XVI.
yüzyılda, benzer bir tem üzerinde, Cezayir ile bağlı şiirler söylemesi; mehter müziği
repertuvarında “Cezayir” adlı bir ezginin bulunması; ayrıca, “Cezayir marşı” adlı bir
m arşın, 1800’lü yıllarda m evcut olması bu tem in ve bu ezginin ne ölçüde eski ve
yaygın olduğunu gösterm ektedir (Gazim ihal 1955: 50^ 87, 200-2004; D uygulu
1991: 37-40). Dahası, Cezayir havasının A nadolu’da yüzyıllardan beri çalınan eski
bir “halk havası” olduğunu benimseyen görüşler de bulunmaktadır. Bu görüşe göre,
Cezayir m arşının sözleri, bu ezginin, muhtem elen, Türk leventlerinin uzak ülkelere
deniz seferi yaptıkları zamanlardan kalmış olmalıdır.
Sonuç olarak, Cezayir türküsü, sürekli, uzun yıllar cereyan etmiş bir olgu içinde
yaşanm ış bir tarihî gerçekliğe karşı halkın duygusal tutum unu ifade eder.
G ünüm üzde, A nadolu’nun hem en her köşesinde kına yakılırken, gelin alınırken
ayrılığı anlatır. Türkü, her yörenin kendine özgü ezgi karakterine uygun (Duygulu
1991: 41); veya söz ve ezgi bakım ından çeşitlenm iş biçimde icrâ e d ilir.' Cezayir
türküsü ve dansı, erkeklere özgü “sohbet” , “m uhabbet” , “oturak âlem i” gibi eğlence
ortam larında icrâ edildiğinde, Budin, Estargon Kalası ve Genç Osm an gibi tarihî
türkülerde olduğu gibi, aj/nı zam anda yiğitliğin ortak geçm işine ait çağrışım larını
yeniden diriltir ve yaşatır.
Bkz. "Cezayir Marşı" maddesi, Türk Ansiklopedisi, X, (1960: 328-329).
Cezayir türkülerinde melodi ve ritın özellikleri için bkz. (Duygulu 1991: 40-41).
Batı Anadolu’da yiğitliğin sembolü olmuş zeybek (dans ve müzik) repertuvarı içinde yukarıda adı
geçen tarihi türkülerin de bulunması ve her iki türkü tipinin aynı hafızalarda bir arada yaşaması
yalnızca bir tessadüf olmasa eerektir. Bu olgu, yiğitlik imgesinin tamamlayıcısı gibidir. Bölgede
daha önce yaptığımız araştırmalarda davul-zurna sanatçılarından çoğunun (Acar 1999) repertuvarlarıııda "Cezayir” adlı ezginin bulunduğu tespit edilmiştir. Araştırmanın video kayıtları F.G.M.
arşivindedir.
1 2 4
BİR TARİHÎ TÜRKÜ: '‘CEZAYİR'’
K a y n a k l a r
A C A R , B esim , (1999), A ydın 1955 d o ğ u m lu , A y d ın -G e rm e n c ik ’te yaşay an zurna
sanatçısı B. Acar ve ekibi ile 27 Nisan 1999 tarihinde evinde yapılan görüşme
ve derleme kayıtları. Z eybek repertuvarı ve aynı icrada yer verilen Cezayir
türküsü ile başka tarihi türkülerin yer aldığı davul-zurna icrasının video
kayıtları F.G.M. arşivindedir.
A K B A Ş O G L U , R am a za n , (1 9 9 7 ), M a ğ rip Ü lk elerin in S o s y a l-İk tisa d i Y a p ıla rı
ve T ürkiye ile ilişk ile r i” , İstanbul: M arm ara Üniversitesi O rtadoğu ve
İslâm Ülkeleri Enstitüsü (Yüksek Lisans Tezi).
A K D A Ğ , M u stafa, (1 9 9 9 ), T ürk H a lk ın ın D irlik ve D ü zen lik K a v g a sı/ C elâ li
İsya n la rı, Ankara: Başar Ofset Matbaacılık.
A R S U N A R , Ferruh, (1962), G a zia n tep F o lk lo ru , İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
A T T İLA , O sm an , (1957), A fyo n k a ra h isa r T ü rk ü leri, Ankara: Karınca Matbaası.
A Y D IN , Gülşah, (2003), “ Sincan Düğünleri” , H.Ü Türk Dili ve Edebiyatı IV. Sınıf Halk
Edebiyatı Dersi Öğrenci Ödevi.
B A R L A S, H. Uğurol, (1963), M araş D iiğün A d etleri, İstanbul: Yurttaş Kitabevi
Folklor Yayınları: 1.
B A ŞG Ö Z , İlhan, (1986), “ Düğün Türküleri mi. Ağıt m ı?” , F o lklor Y azıları, İstanbul:
A dam Yayınları.
B O R A T A V , P. Naili-H. Vedat Fıratlı, (1943), İzah lı H a lk Ş iiri A n to lo jisi,
Ankara: Maarif Matbaası.
B R A U D E L , Fern an d , (1 9 9 3 ), II. F elip e D ön em in de A k d en iz ve A k d e n iz
D ü nyası 1. (Çev. M. Ali Kılıçbay), Ankara: İmge Yayınevi.
B R A U D E L , Fern an d , (1994), II. F elipe D ön em in de A k d en iz ve A k d en iz
D ü n yası 2. (Çev. M. Ali Kılıçbay), Ankara: İmge Yayınevi.
“ C E Z A Y İR ” , T iirk A n sik lo p ed isi X , (1960), Ankara: M aarif Matbaası, 312-328.
"C E Z A Y İR M A R Ş I” , T ürk A n sik lo p ed isi X , (1960), Ankara: Maarif Matbaası, 328-
2 9 .
C H A K İB , B enafri, (1989), E n d ü lü s’te Son M ü slü m a n K a lın tısı
M o r is k o ’la rın C e z a y ir ’e G ö ç ü ve O sm a n lı Y a rd ım ı (1 4 9 2 -
1 6 1 4 ), Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yüksek
Lisans Tezi).
Ç O K Ç ET İN , Gülistan, (2003), “Bursa-Göynükbelen’de Düğünlerde Geleneksel
Uygulamalar” , H.Ü Türk Dili ve Edebiyatı IV. Smıf Halk Edebiyatı Dersi
Öğrenci Ödevi.
D U Y G U L U , M elih, (1991), F o lk lo ru m u zd a C eza yir, İstanbul: İstanbul Teknik
Üniversitesi (Yüksek Lisans Tezi).
E K E , G ü ltek in , (1 9 9 7 ), E rzin ca n İ l S ın ırla rı İç in d e k i K ın a E zg ilerin in
İn c e le n m e si, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü (Yüksek Lisans Tezi).
E L Ç İN , Şükrü, (1988a), A k d e n iz’de ve C e za y ir’de T ürk H a lk Ş â irle ri, Ankara:
Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları.
ELÇİN , Şükrü, (1988b), Hikâye-i Cezâyir Dayılarından Ali Dayı” , H a lk E debiyatı
A ra ştırm a la rı II, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 17-22.
125
F. GÜLAY MİRZAOĞLU
E VLİYA Ç E LE B İ, (1983), Seyah atn am e (G iriş), (Haz. İsmet Parm aksızoğlu),
Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.
G A Z İM İH A L , M ahm ut R agıp, (1928), A n a d o lu H a lk T ü rk ü leri ve M u sik i
İ s tik b a lim iz , İstanbul: İstanbul K onservatuvarı, M arifet Matbaası.
G A ZİM İH A L , M ahmut Ragıp, (1947a), “Yurtta Yaşayan Cezayir Türküleri” F ikirler,
Yeni Seri: 5 (Kasım 1947): 16-21.
G A Z İM İH A L , M ahmut Ragıp, (1947b), ‘‘E g e ’de Cezayir Türküleri” , F ikirler. Yeni Seri:
3 (Eylül 1947): 8-10.
G A Z İM İH A L , M ahm ut R agıp, (1955), T ürk A sk e ri M ızık a la rı T arih i, İstanbul:
M aarif Basımevi.
G A Z İM İH A L , M ahm ut Ragıp, (1991), T ürk H alk O yunları K atalogu 1, (Haz. Nail
Tan) Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
H A L A Ç O Ğ L U , Y usuf, (1991), X V III. Y ü zyılda O sm a n lı İm p a ra to rlu ğ u n u n
İsk â n S iy a se ti ve A şire tle rin Y e rle ştirilm e si, A nkara: T ü rk T arih
Kurumu Basımevi.
H A M A N , ilham, (1995), Une Etüde Sociolinguistique Sur Les Femm.es M aghrebines
M usulm anes Im m igrees: Du Pay s D ’origine A u Pay s D ’accueil, Ankara:
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Doktora Tezi).
K A P T A N , Ş. T ekin, (1988), D e n izli’nin H a lk K ü ltü rü Ü rü n leri, I. Denizli:
Yenigün Ofset Matbaacılık.
K Ö P R Ü L Ü , M ehm et Fuat, (1962), Türk Saz Ş â irleri, Ankara: Güven Matbaası.
K U R A N , E rcüm ent, (1 9 5 7 ), C e za y ir’in F ra n sızla r T a ra fın d a n İşg a li
K a rş ıs ın d a O sm a n lı S iy a s e ti ( 1 8 3 0 -1 8 4 7 ), İstanbul: Y en ilik
B asım evi.
M İR Z A O Ğ L U , F. Gülay, (2003), “ Ballads for Henna Nights” , 46" A m ıu a l M eetin g
o f P e rm a ııe n t I n te rn a tio n a l C o n fe re n c e , (22-27 H aziran 2003,
Ankara) adlı toplantıda sunulan bildiri (baskıda).
Ö Z B E K , M ehm et, (1994), F o lk lo r ve T ü rk ü lerim iz, İstanbul: Ö tüken Neşriyat.
PR O PP , Vladim ir, (1998), F olklor/ T eori ve Tarih (Çev. Necdet Hasgül, Tolga
Tanyel), İstanbul: Avesta Yayıncılık.
TE C E R , A hm et Kutsi, (1928), “Cezayir T ürk Halk Şâirlerinin Şiirleri” , H a lk B ilg isi
M e c m u a sı, I: 124- 131.
UFKİ, Ali, (1976), M ecm u a-i Saz ii S öz (Haz. Şükrü Elçin), Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları.
UZUN ÇARŞIL1. İsmail Hakkı, (1983a), O sm anlı T arihi II, Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları.
U Z U N Ç A R Ş IL I, İsmail H akkı, (1983b), O sm anlı T arih i IV , 2. K ısım , Ankara:
Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Y E K H L E F , H ouria, (1991), T ürk H a k im iye ti D e vrin d e C e za y ir’de K ü ltü re l ve
E d eb i H ayat, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
(Yüksek Lisans Tezi).
Y Ö N E T K E N , Halil Bedi, (1966), D erlem e N otları I, İstanbul: Orkestra Yayınları.
Y U N D , Kerim, (1961), “ Silifke ve T ürk Folklorunda C ezayir” , Türk F olklor
A r a ş tır m a la r ı, 6, 141 (Nisan 1961): 2365-2366.
1 2 6

Konular