ABBÂSÎLER DÖNEMİ TERCÜME FAALİYETLERİNİN ARAP EDEBİYATINA ETKİSİ

ABBÂSÎLER DÖNEMİ TERCÜME FAALİYETLERİNİN
ARAP EDEBİYATINA ETKİSİ
M. Akif ÖZDOĞAN*
Özet: Tarihte her medeniyet, bilgi ve kültür birikimini önceki medeniyetler￾den veya aynı dönemdeki medeniyetlerle iletişim ve irtibat kurmak suretiyle
kendi dillerine nakl ve tercüme yoluyla aktarmışlardır. Bilgi aktarımında en
önemli rolü, tercüme faaliyetleri yapar. Milletler, kendi bilgilerini, tercüme
faaliyetleri ile elde ettikleri bilgilerle kaynaştırarak yeni ürünler elde ederler.
Emevîlerle başlayıp, Abbâsîlerde zirveye ulaşan tercüme faaliyetleri vasıta￾sıyla İslâm dünyasına giren felsefe, mantık ilmi ve Aristo’nun Poetika ve
Retorik adlı eserleri ile Fars ve Hint kültürlerinden yapılan tercümelerin
Arap edebiyatına metodolojik içerik yönünden önemli etkileri olmuştur. Ede￾biyatın, belâgat, şiir, edebî tenkit ve nesir alanlarında kavramlar ortaya ko￾nulup, tarifleri yapılmış, konular sistematik halde tasnif edilmiştir. Edebiyat,
tabiîlik devresinden sanat ve ilim dönemine geçiş yapmıştır.
Anahtar kelimeler: Tercüme faaliyetleri, Arap edebiyatı, etki.
Effect of Translation Activities to the Arabic Literature
in the Abbasids Period
Summary: Every civilization in history gained the accumulation of informa￾tion and culture which they had, by either from the previous civilizations or
making transformations and translations into their own languages by com￾municating and making contacts with the contemporary civilizations. Trans￾lation activities played the most significant role in transferring information.
Nations get new product by combining their knowledge with the knowledge
they gained from translation activities. Via the translation activities which
began with the Umayyad and highly progressed in the period of Abbasids,
the sciences of philosophy and logic and the works of Aristo named “Po￾etica” and “Rethoric” which entered Islamic world, significantly effected the
Arabic literature. Theories of literature were put forward and defined and the
topics were systematically classified in the fields of rhetoric, poem, literary
criticism and prose. The science of literature transferred from the period of
customary literature to the period of art and science.
Keywords: Translation activities, Arabic literature, effect.
Giriş:ABBÂSÎLER DÖNEMİ TERCÜME FAALİYETLERİNİN ARAP
EDEBİYATINA ETKİSİ
36 NÜSHA, YIL: V, SAYI: 16, KIŞ 2005
Eski Yunan medeniyetinin, bilinen en eski uyanış hareketi olduğu kabul
edilir. Son zamanlara kadar bu medeniyet, kendiliğinden doğmuş gibi görü-
lüp, bu medeniyete “Yunan mucizesi” deniliyordu. Yapılan araştırmalarla
Yunanlıların göçleri, göç ettikleri yerlerdeki yerleşme tarzları, diyalog kur￾dukları milletlerden aldıkları bilgiler ortaya çıkınca, bu medeniyetin Mısır,
Sümer, Fenike ile kültürel ve bilimsel temasları neticesinde zirveye ulaştığı
tespit edilmiştir
1
. Her medeniyet, Yunanlılarda olduğu gibi, kendinden önceki
medeniyetlerin sahip olduğu bilgi ve kültürden istifade ederek, kendi bilim ve
kültürlerini geliştirmiştir. Bir medeniyetin büyüklüğü tarihin çeşitli devirle￾rinde, değişik medeniyetlerle diyaloga girerek yeni tesirler karşısında
tepki/reaksiyon gösterebilmesine bağlıdır. Medeniyetler arası bilgi transferi
ise, tercüme faaliyetleri ile başlar
2
. İnsanlık tarihinde medeniyetler, kendin￾den önceki medeniyetlerin bilim ve düşünce mirasına sahip çıkarak, geniş
çaplı bir derleme ve bunların tercümesi ile meşgul olmuşlardır. Medenî ge￾lişme süreci, Yunan, Hint ve İran medeniyetlerinin sahip olduğu bilim ve dü-
şünce ile ilgili kitapları Arapçaya tercüme ile başlayan Abbâsîler, kendi bil￾gileri ile bunları kaynaştırarak insanlık tarihi boyunca ilkini Yunanlıların
gerçekleştirdiği, ikinci kültür intikalini gerçekleştirmişlerdir
3
.
Medeniyetler gelişme dönemlerinde yeni bilgi ve düşüncelere açık ol￾dukları oranda büyüme gösterirler. Bu açıdan bütün tesirlere kapılar açık ol￾malı ve her şeyden önce tesirlerin serbest olarak çarpışması ve tepkilerin
oluşması gereklidir. Bir millet kendinden önceki ve aynı dönemdeki gelişmiş
milletlere ait bilimi kendi diline sentezleyerek almalıdır.
Emevîlerle başlayıp Abbasîlerle en üst düzeye ulaşan tercüme
faaliyetleri büyük bir medeniyetin oluşmasını sağlamıştır
4
. Bu faaliyetlerin,
diğer İslâmî ilimlerde olduğu gibi Arap edebiyatında da büyük etkisi
olmuştur. Bu etkilere olumsuz yönden bakılmamalı bilakis medeni gelişmeyi
sağlayan çok önemli faktör olarak görülmelidir. Dil ve edebiyat ile ilgili
tercümeler Arap dili ve edebiyatını zenginleştirmiştir. Arap edebiyatı, Fars ve
Türk edebiyatına tesir etmiş, modern batı edebiyatına da katkıda
bulunmuştur.
A-Abbâsîler Döneminde Tercüme Faaliyetleri
Yunan hükümdarı Makedonyalı İskender (m.ö. 356-323) on sene gibi
kısa bir sürede Orta Doğu’yu, Mısır’ı, İran ve Pencap’a kadar uzanan Orta
Asya’yı ele geçirmişti. İskender, sefere çıkarken bilim adamlarını da yanında
götürerek, Yunan bilim ve kültürünü bu bölgelere taşımıştı
5
. Aristote￾les(ö.384-322)’den sonra klasik Yunan düşüncesiyle bu ülkelerin düşüncele￾rinin etkileşimleri sonucunda ortak bilim dili yunanca olan ve M.Ö. 146 yı-
lında Roma imparatorluğunun hakimiyetine geçinceye kadar devam eden
Helenistik kültür dönemi başlamıştı
6
. Roma’nın Helenistik kültürün hâkim
olduğu bu bölgeleri ele geçirmesiyle, Yunan bilimine olumsuz tavırlar baş-
lamış, bu nedenle bu bölgelerdeki bilim adamları doğudaki İskenderiye, Nu￾saybin, Harran, Antakya ve Cundişapur’a göç edip, buralarda medreseler aça-NÜSHA, YIL: V, SAYI: 16, KIŞ 2005 37
rak ilmî faaliyetlerini sürdürmüşlerdi. Hıristiyan Nastûrî ve Yakûbîler bu
bölgelerde bilimsel faaliyetlerin öncülüğünü yapmışlardı. Müslümanların Su￾riye ve Irak topraklarını ele geçirdiklerinde, sadece Yukarı Mezopotamya’da
elliye yakın medresede Yunan ilmi öğretiliyordu
7
. Buralarda bulunan med￾rese ve kiliseler fetihlerle birlikte özgürlüklerini devam ettirmişlerdir
8
. Bu
merkezlerde Süryânîler, Helenistik kültüre ait eserleri Süryânîceye tercüme
etmişlerdi
9
. Abbâsîler döneminde bu eserler genellikle Süryânîceden bazen
de Yunancadan Arapçaya tercüme edilmiştir. Arapçaya yapılan tercümelerde,
mütercimlerin yetersizliği, dil hatası, konulara vakıf olamama gibi nedenlerle
yapılan hatalar
10 zaman içerisinde düzeltilmiştir.
Fetihler, Emevîler öncesinde başlamasına rağmen, tercüme hareketleri
bu bölgedeki insanlarla tanışıp kaynaşma süreci nedeniyle bir asır gecikmeye
uğramıştır. Emevîler döneminde tercüme hareketi, halife Muâviye’nin torunu
Hâlid b.Yezîd (ö.85/704)’in gayretleri ile tıp alanında çevirilerle başlar
11
.
Abbâsîler döneminde halifelerin verdiği büyük destek ve imkanlarla felsefe,
mantık, dil ve edebiyat alanlarında tercümeler yapılır
12
.
Abbâsîler dönemi tercüme faaliyetlerinde iki dönem görülür. Birinci
dönem, halife Mansûr (ö.18/775)’la başlar. Mantık, felsefe, dil ve edebiyat,
astronomi, tıp, matematik gibi ilimlerde tercümeler yaptırtan Mansûr, İbnü’l￾Mukaffa (ö.161/757)’ya Aristo’nun Organon adlı mantık külliyatının ilk üç
kitabı ile Porphyrius’un İsagoji’sini ve Kelile ve Dimne’yi arapçaya tercüme
ettirmiş,
13 yine Cundişâpur hastanesinin başhekimi Curcis b. Buhtiş
(ö.155/771)’i Bağdat’a davet edip ona yunancadan tercümeler yaptırmıştır
14
.
Mansûr, tercüme edilen eserleri “Hizanetü’l-hikme” adını verdiği bir kütüp￾hanede toplatmıştır
15
. Tercüme faaliyetleri Mansûr’la önemli yol kat
etmesine rağmen, oğlu Mehdî(ö.169/785) döneminde zındıklar hareketi
nedeniyle duraklama yaşamıştır. Hârûn Reşîd (ö.193/809)döneminde
faaliyetler tekrar canlanmış, Ankara ve ‘Amûriyye’nin fethi ile buralardaki
eserler Bağdat’a getirilip; Yuhannâ b. Mâseveyh tarafından arapçaya tercüme
edilmiştir
16
.
Me’mûn (ö.218/833)’un gayretleri ile tercümede ikinci ve önemli bir dö-
nem başlamış, “Beytü’l-hikme” adında büyük bir merkez kurulmuştur
17
.
Me’mûn döneminde tercüme faaliyetleri, devletin resmi politikası haline
gelmiştir. Müslim ve gayr-i müslimlerden meşhur ilim adamı ve mütercim￾lere geniş maddi imkanlar sağlayarak felsefî ve bilimsel eserleri arapçaya ter￾cüme ettirmiştir
18
. İbnü’n-Nedîm (385/965), Me’mûn’un Bizans
imparatorundan ülkesindeki eski eserleri istediğini, Bizans İmparatorunun da
bir süre tereddütten sonra kabul etmesi üzerine İstanbul’a gönderilen Haccâc
b. Matar, Yuhannâ b. Batrîk gibi bilginlerin çok sayıda eser getirdiğini ifade
etmiştir
19
. Me’mûn, Anadolu’nun değişik yerlerinde bulunan Yunanlılara ait
bilimsel eserleri satın almak suretiyle “Beytü’l-hikme”ye getirtmiştir
20
.
Halifelerin yanı sıra, bazı zengin aileler de kitap tercümeleriyle yakından
ilgilenmişlerdir. Musâ b. Şâkir’in oğulları matematik ile ilgili bazı kitaplarıABBÂSÎLER DÖNEMİ TERCÜME FAALİYETLERİNİN ARAP
EDEBİYATINA ETKİSİ
38 NÜSHA, YIL: V, SAYI: 16, KIŞ 2005
Arapçaya tercüme ederken
21
, Nevbaht ailesi de tercüme faaliyetlerine önemli
katkılar sağlamıştır
22
.
Abbâsîler, tercüme hareketleri ile çok zengin bir bilgiye sahip olmuşlar￾dır
23
. Tercümelerle derinleşen düşünce yapısı, dışardan alma içerde şekillen￾dirme prensibinden
24 hareketle kendinden önceki kültür ve bilgi mirasına
kendi orijinal değerlerini katarak
25
ilim ve kültürde dönemin en büyük
medeniyeti haline gelmiştir
26
.
B-Tercüme Faaliyetleri İle Arap Edebiyatını Etkileyen Bilim Dalları
Abbâsîler döneminde felsefe ve mantık eserlerinin h.II. asırdan itibaren
tercüme edilmeye başlandığı, Kindî (ö. 260/873), Fârâbî(ö.339/950), İbn Sînâ
(ö.428/1037) gibi düşünür ve filozofların bu eserleri şerh etmeye çalıştıkları
görülür
27
. Tercüme edilen bilim dalları içerisinde felsefe, Yunan düşüncesi￾nin İslâm düşüncesi üzerine ağırlığını hissettiren en önemli alanlardan biri￾dir
28
. Felsefe ve felsefi düşünce, Arap edebiyatında, sistematize etme, madde￾ler arasında irtibat kurup sebep-sonuç ilişkisi ortaya koymak gibi açılardan
tesirini göstermiştir.
İslam dünyasında araç ilmi olarak görülen mantık, dille alakalı olduğun￾dan
29 Arap edebiyatını felsefeden daha fazla etkilemiş, özellikle mantık yön￾temleri Arap edebiyatında uygulamaya konulmuştur. Mantık ilminin kuru￾cusu kabul edilen Aristo’nun altı eserden oluşan Organon külliyâtı değişik
aralıklarla Arapçaya tercüme edilmiştir
30
. Fârâbî gibi mantıkçılar, Porphyrius
(ö.232/305)’un, İsagoji adlı eserini bu külliyâtın mukaddimesi olarak kabul
edip, Aristo’nun Poetika ve Retorik eserlerini de dâhil ederek altı eserden
oluşan Organon külliyâtını dokuza çıkarmışlardır. Bu dokuz eser, İsagoji,
Kategoriler, Hermenutik, Kıyas, Burhan, Cedel, Hikmet, Retorik ve
Poetika’dır
31
.
Poetika’yı, Ebû Bişr Mettâ ve Yahyâ b. ‘Adiyy Arapçaya çevirmiş,
Fârâbî, İbn Sînâ ve İbn Rüşd gibi filozoflar da özetlemiştir. Retorik’i ise
İshâk b. Huneyn ve İbrâhîm b. ‘Abdullâh çevirmiş, Fârâbî ise “Şerhu Ki￾tâbi’l-hatâba”da bu eseri şerh etmiştir
32
. Edebiyata dair bu iki eser dışında
Yunan edebiyatı ile ilgili tercümeler yapılmadığı görülmektedir. Bu durum, o
dönem bilginlerinin Yunan edebiyatına felsefe ve mantık kadar önem verme￾diklerini göstermektedir
33
.
Aristo, Poetika adlı eserinde genel bir poetika (estetik)’yı ele almayıp,
edebiyat ve dil ile ilgili bazı problemleri incelemiştir
34
. Eserinde, sahne
sanatlarından tragedya, komedya ve epos’un özelliklerini, karşılaştırmalı ola￾rak ele alıp, dilin yapısı ile ilgili görüşlerine yer vermiştir. Aristo’ya göre, şiir
sanatı şairlerin karakterlerine göre tragedya, komedya şeklinde iki türlüdür.
Birincisi ağırbaşlı, soylu şairlerdir ki, iyi ve soylu kişilerin hareketlerini taklit
ederler/yansıtırlar. Diğeri ise hafifmeşrep karakterli şairler olup, düşük ve
komik karakterleri taklit ederler
35
. Retorik adlı eserinde ise Aristo, kanıtlarla
inandırmanın retorik/hitâbet sanatının özü olduğunu vurgulayıp, bunu politik,NÜSHA, YIL: V, SAYI: 16, KIŞ 2005 39
törensel ve yargısal retorik olmak üzere üç kısımda inceler. Retorik çeşitleri
ile ilgili öfke, utanç, acıma gibi duygular ele alınarak, doğru ve yerinde ko￾nuşmanın kuralları ve bununla ilgili teşbih, mecaz, istiâre gibi sanatlar açık￾lanır
36
.
Aristo, Poetika ve Retorik adlı eserlerinde, şiir, hitâbet ve belâgatla ilgili
kavramların tarif, taksim ve tertibinde mantık eserlerindeki yöntemi uygula￾mıştır. ‘Abdülfettâh ‘Usmân, Poetika ve Retorik’in Organon külliyâtına dahil
edilmesinin uygun olmayacağını, zira Aristo’ya göre şiirin, tabiattaki varlık￾ların taklidine dayalı ve arınmayı sağlayan dilsel bir sanat olduğunu
37
ifade
ederek, şiirin mantıkla irtibatlandırılması, şiirin, aklın hakimiyetine girdiril￾mesi, edebiyatın en önemli unsuru olan hayal rolünü ihmal etmek anlamına
geleceğini belirtir
38
. Aristo’nun edebiyatla ilgili bu eserleri, şiir ve belâgatın
mantığını ve doğru hareket etme metotlarını vermektedir. Zaten İslam man￾tıkçılarının “burhan, cedel, hitâbet, şiir ve safsatata”dan oluşan beş sanatı
kıyasın uygulama yeri olarak görmeleri
39
, şiir ve hitâbet (belâgat)’in mantıkla
iç içe olduğunu gösterir. Bir bilim dalındaki usuller ve kavramlar mantık ilmi
vasıtasıyla konulur ve genel sonuçlara ulaşılır. İslâmî ilimlerdeki usûl, kav￾ram ve bunların tarifleri mantık ilmine göre yapılmıştır. Edebiyatın zevk
verme yönü ise yöntem ve kural koyan mantıktan tamamen farklıdır. Edebi￾yat kuralları, mantık gibi doğru yönelişin anahtarını vermeyi hedefler, ancak
bu kurallar fazla ve karmaşık olduğunda, zevk veren edebiyat yerine kuralcı
ve öğretici bir edebiyat ortaya çıkar.
Aristo şiirde iki temel unsur olan taklit ve zevk vermeden bahsederken
40
,
mantık kuralları çerçevesinde bunları gerçekleştirecek bir yığın kurallar da
ortaya koyar. Bu durumda şiir kurallar dizisi haline gelerek edebî zevk yok
olmaya başlar. Fakat Aristo’nun şiirde zevk verme ve taklit/yansıtma unsur￾ları uygulanılırsa edebî güzellik ortaya çıkacaktır.
Aristo’nun Retorik/el-Hatâbe adlı eserini Fârâbî gibi mantıkçıların
Organon külliyatı içerisinde görmek istemelerinde aşağıdaki görüşler de
önemlidir: Hitâbet iknâ sanatı olduğuna göre hatip, muhataplarını ikna etmek
için ihtimalî kıyaslardan hareket edecek ve dolayısıyla diyalektik’e başvura￾caktır. Nitekim Retorik’in ilk cümlesi hitabetin diyalektikle yakın bir ilgisi
olduğunun göstergesidir
41
. Her ikisi de belli bir ilme bağlı kalmaksızın ga￾yeye ulaşmak ister. Hatip, kitleleri inandırmak için mantığın temeli olan kı-
yastan yararlanır. Nihayet ikna edebilmek için konuyla ilgili misallerle ben￾zetmeler yapar. Böylece temsilî kıyas (anoloji)’tan yararlanır.Bu özellikler
hitabetin mantıkla olan ilişkisini ortaya koyma açısından önemlidir
42
.
Helenistik kültüre ait felsefe, mantık ve edebiyat bilimi tercüme faali￾yetleri ile Arap edebiyatını önemli ölçüde etkilemiştir. Edebiyat alanında
Hint ve Fars edebî eserlerinin de etkisi olmuş, ahlak ve hikmet konularına
sıkça yer verilmeye başlanmıştır.
C-Tercüme Edilen Eserlerin Arap Edebiyatına EtkisiABBÂSÎLER DÖNEMİ TERCÜME FAALİYETLERİNİN ARAP
EDEBİYATINA ETKİSİ
40 NÜSHA, YIL: V, SAYI: 16, KIŞ 2005
Tercüme faaliyetlerinin Arap edebiyatına etkisi aşamalı olarak önce be￾lâgat daha sonra nesir, şiir ve edebî tenkit alanlarında görülür. Sözü yerinde
ve zamanında konuşma sanatı olan belâgat, tercüme faaliyetlerinin başladığı
dönemlerde, fetihlerle İslâm toplumuna yeni giren ve İslâm’ı sözde kabul
eden insanlarla, İslâm bilginleri arasındaki tartışmalarda çok önemli rol oy￾nayıp, ikna aracı olarak kullanılmıştır. Yunan felsefe, mantık ve belâgat
ilimlerinden iknâ aracı olarak yararlanan Kelâm ekollerinden Mu‘tezile, İs￾lâm hakkında birtakım şüpheler ortaya atan, felsefe, mantık ve belâgatı çok
iyi bilen bu tür insanlarla ancak bu ilimlerin kuralları çerçevesinde tartışılma￾sının gerekliliğine inanıyordu. Mu‘tezile mensupları hasımlarının tartışmada
kullandıkları cedel yöntemini ve diğer ikna usullerini öğrenerek kendilerini
savunacak yeni deliller buldular
43
. Mu‘tezile, belâgat alanında yaptıkları
çalışmalarla Arap belâgatının kurucusu kabul edilerek
44 nesrin gelişmesinde
önemli katkıda bulunmuştur
45
.
H.II. asırdan itibaren Belâgat ile birlikte hitabet, risâle, emsâl, nevâdir,
hikmet gibi nesir türleri de gelişmeye başlamıştır. Nesir türünün gelişimi Ab￾bâsî halifelerinin Fars ve Hintlilere ait çok sayıda anlatı eserlerinin arapçaya
tercümelerini yaptırtmaları ile başlamış
46
, Emevî ve Abbasî divanlarında çalı-
şan ve geniş yetkilerle donatılan İbnü’l-Mukaffâ, Abdülhamîd b.Yahyâ gibi
kâtiplerin nesir türlerinde yaptıkları çalışmalarla büyük gelişmeler göster￾miştir
47
. İran asıllı kâtip İbnü’l-Mukaffa‘, resmi yazışmalarda nesir türüne ait
güzel örnekler sunarken; tercüme faaliyetlerinde önemli rol almış, hem Hele￾nistik kültürden hem de Fars ve Hint kültüründen tercümeler yapmıştır. Onun
geliştirdiği nesir yöntemleri kendinden sonra da etkili olmuştur. Sans￾kritçe’den farsçaya tercüme edilen “Kelile ve Dimne” fabl türü masal
kitabını arapçaya çevirerek hem nesir
48 hem de masal ve fabl türünde
öncülük yapmıştır. İbnü’l-Mukaffa‘’nın “el-Edebü’l-kebir” ve “el-Edebü’s￾sagîr” adlı eserleri de Fars kültürünün etkisi görülmesi açısından önemlidir.
İbn Mukaffa‘, Abdülhamîd b.Yahyâ gibi yazılarında Yunan, Hint ve Fars
tesiri görülen kâtipler, tercüme faaliyetlerinin sağladığı geniş kültürü, devlet
işlerindeki yazışmalarda ve özel edebî çalışmalarında kullanmışlardır
49
.
Kâtipler ve edipler yazılarında lafız seçimine büyük gayret göstermişler, ka￾rışık, anlaşılmaz sözlerden kaçınmışlar, zarif ifadeler kullanmaya özen gös￾termişlerdir
50
. Kâtiplerin yazı ve yazışmalarda bilmesi gereken kurallarla il￾gili pek çok eser telif edilmiştir ki İbn Kuteybe’nin, “Edebü’l-kâtib” adlı
eseri bu açıdan önemli bir kaynaktır
51
. el-Câhiz’e göre kâtipler, kelamcılar￾dan önde gelip, çoğu hatipten daha iyi, pek çok belâgatçıdan daha beliğdir
52
.
Zamanla kâtiplerde sanatsal yapı aşırılığa uğrayarak tasnî (karmaşık
üslûb)’ye dönüşmüştür ki, bu nesir türü aşırı belâgatlı sözlerin söylendiği bir
alan haline gelmiştir
53
.
Abbâsîlerin ilk döneminde, geniş bir ilim, felsefe ve farklı kültürlerin
ortaya çıkışı ile sosyal şartlara göre şekil alan edebiyatta
54 da ilmi ve yöntem￾sel bir üslup ortaya çıkmaya başlamıştır. Belâgat ve nesir türünün yanı sıra
şiir teorileri ve edebî tenkit alanında da tercüme faaliyetlerinin önemli etkileriNÜSHA, YIL: V, SAYI: 16, KIŞ 2005 41
görülmüştür. Şiiri sanat olarak ilk defa Aristo’nun kabul ettiği düşüncesi
55
tercüme faaliyetleri ile Arap edebiyatında benimsenmiştir
56
. İbn Sellâm
((ö.232/846), “Tabakâtü fuhûli’ş-şu‘arâ” adlı eserinde sanat kavramını kul￾lanmış ve “diğer ilim ve sanatlarda olduğu gibi şiirde de ehlinin bilebileceği
sanat ve kültür vardır” ifadesi ile şiiri sanat olarak değerlendirmiştir
57
.İbn
Kuteybe (ö.276/889)de şiiri sanat açısından: “lafzı güzel-anlamı iyi, lafzı gü-
zel-anlamlı, anlamı iyi-lafzı kusurlu, anlamı da lafzı da kusurlu” olarak dört
kısımda ele almıştır
58
. Bu iki edip şiirde ilim ve sanata önem vermelerine
rağmen edebiyatı sınırladığı gerekçesiyle mantık ilmine karşı çıkmışlar,
eserlerinde edebî zevke önem vermişlerdir.
Daha sonraları İbn Tabâtabâ (ö.322/933), Iyârü’ş-şi‘r, Sa‘leb
(ö.291/903), Kavâ’idü’ş-şi‘r adlı eserlerinde şiire bazı kurallar getirmelerine
karşın bu kurallar şekilci ve kurallı olmayıp, edebi zevk ön planda olmuştur.
Mutezile’den olup, belâgatın kurucusu sayılan el-Câhiz (ö.255/869),
tercümelerle edindiği bilgileri eserlerine yansıtmaya çalışmıştır. Felsefe ve
mantık ilimlerinin bazı kavramlarını kullanan el-Câhiz’de, felsefî düşünüşün
izlerini görmek mümkündür. Tâhâ Huseyn, el-Câhiz’in tercüme faaliyetlerin￾den fazla istifade etmediğini belirterek şu görüşlere yer verir: “Yunanlıların
bilgisi konusunda tereddütlü olan el-Câhiz, onların felsefede iyi olduklarını,
ancak kayda değer hatipler çıkarmadıklarını savunur. Aristo’nun dilinin iyi
olmayıp, belâgat özelliği taşımadığını ancak sözün ayırt edilmesinde ve an￾lamlandırmada iyi olduğunu belirtir
59
. Belâgatın Araplara ait olduğunu
savunurken
60
; eserinin farklı yerinde başka milletlere ait belâgat tarifleri ve￾rir
61
. Kitaplara ulaşamayıp, nüshalardan bilgi edinen el-Câhiz, kurallar
koymayıp, yönlendirmeler yapmıştır. Aristo’nun “Retorik” adlı eserini
tercüme edilmediğinden görememiştir. Aristodan sadece “insan konuşan bir
hayvandır” sözünü nakletmiştir
62”. Tâhâ Huseyn’in el-Câhiz hakkında
söyledikleri bu ifadelerden onun Retorik’i görmediğini ve belâgatın kurucusu
kabul edilen el-Câhiz’in bu eserden etkilenmediği sonucunu çıkarmak
mümkündür. Ancak el-Câhiz, Aristo başta olmak üzere Yunanlılara ait pek
çok bilim eserlerini okumuş, çok yönlü bir ilim adamıdır
63
.
el-Câhiz’in el-Beyân adlı eserinde belâgatın tarifi, soru cevap şeklinde
ele alınır, sofistler gibi tartışma ve münazaralar yapılır, sözün özellikleri ve
sanat yönü incelenir
64
. Mantıktaki kıyas şekillerini belâgat kaidelerine tatbik
edip, lafız ve anlamda belâgat özelliklerini inceleyen el-Câhiz’in, aklî ve tak￾rîrî teoriler yolunu açan ilk edip olduğu görülür. Eserlerinde belâgatın yanı
sıra hitabet konusuna da geniş yer vermiş,
65
felsefe açısından şiire itibar
etmemiş, yüzeysel bakmıştır. Mantık ve felsefenin şekilci ve kuralcı üslû-
bunu eserlerinde pek yansıtmamış ve edebî zevk ön planda olmuştur. el￾Câhiz, dışarıdan alıp içeride şekillendirme teorisini önemli ölçüde gerçekleş-
tirerek, özden bir şey kaybetmemiştir.
İbnü’l-Mu‘tezz (ö.296/908) ise tercüme edilen eserlerle Yunan felsefe ve
kültüründen yararlanmış
66
, Aristo’nun Retorik adlı eserini incelemiş
67 ve
döneminde ortaya çıkan eski-yeni şiir tartışmalarında eski şiirin yeni şiirdenABBÂSÎLER DÖNEMİ TERCÜME FAALİYETLERİNİN ARAP
EDEBİYATINA ETKİSİ
42 NÜSHA, YIL: V, SAYI: 16, KIŞ 2005
farklı olmadığını belirtmek amacı ile “el-Bedî” adlı eserini te’lif etmiş
68 ve
burada on sekiz bedî sanatını ele almıştır. Tâhâ Huseyn, İbnü’l-Mu‘tezz’in
ele aldığı bu sanatları Aristo’nun Retorik adlı eserinden etkilenerek inceledi-
ğini savunur
69
.Muhammed Mendûr da, ele alınan bu sanatların o dönemde
yeni olduğunu, bu yüzden onları Aristo’dan almış olabileceğini kabul eder￾ken, bu durumun İbnü’l-Mu‘tezz’in üstünlüğünü gölgelemeyeceğini, zira bu
sanatlarla ilgili Kurân, sünnet ve eski şiirden bol örneklerde edebî zevki yan￾sıttığını ve okuyucusuna haz verdiğini savunmaktadır
70
. Kavramlara verdiği
adlarda ve bazı ifadelerinde Retorik’ten etkilendiği görülen İbnü’l￾Mu‘tezz’in, sanatları ele alışı ve edebi zevke önem vermesi, mantık ve felse￾fenin bu eserinde fazla etkili olmadığını gösterir. Önceleri tatbikî olarak kul￾lanılan sanatlara adların verilmesi tercümenin getirdiği yeni bilgilerin bir ge￾tirisi olmuştur. Bu adların kullanılmasına karşı çıkmak, yeni gelişmelere
gözleri kapamak anlamına gelecek, ilmî gelişmelere açılım sağlanamayacak￾tır. İşte İbn Sellâm, İbn Kuteybe, İbn Tabâtabâ, Sa‘leb, el-Câhiz, ve İbnü’l￾Mu‘tezz gibi edipler tercüme faaliyetlerinin ortaya koyduğu zengin bilgi
birikiminden yararlanmışlar, etkilenmişler, bu etkilenmeyi yer yer eserlerine
yansıtmışlar ancak bu etkilenme şekilci olmayıp, dıştan alma içeride şekil￾lendirme biçiminde olmuştur.
Felsefe ve mantık ilimleri ile Aristo’nun adı geçen iki eserinin esaslı et￾kisi Kudâme b. Ca‘fer ’in “Nakdü’-şi‘r” adlı eserinde görülür. Kudâme, yeni
bir tarz, alışılmamış bir üslup geliştirerek teori ve tarifler, tariflerin mantıkî
tahlillerini yapmıştır
71
. Felsefe, mantık ve edebiyat eğitimi almış ve döne￾minde bu alanlarda şöhret olan Kudâme
72
, Aristo’nun “Poetika” ile hitabet
ve belâgat hakkında yazdığı “Retorik” adlı eserleri incelemiştir.
Kudâme’nin, Aristo dışında pek çok yunanlı filozofun eserlerinden istifade
ettiği görülür. Ayrıca Hint ve Fars dillerinden tercüme edilen pek çok eserden
yararlanmıştır. Kudâme, felsefe-mantık ilimlerinden, Poetika ve Retorik
eserlerinden aldığı yöntem ve bilgiler ışığı altında “Nakdü’-şi‘r” adlı şiir,
belâgat ve edebi eleştiri içerikli eserini te’lif etmiştir. Kudâme, Nakdü’ş-şi‘r
adlı eserini daha önceki ediplerin eserlerinden farklı olarak şiirin iyisini
kötüsünden ayırt etme amacına yönelik te’lif ettiğini, böyle bir girişime ilk
defa kendisinin teşebbüs ettiğini belirtir
73
.
Kudâme, eserine başlarken daha önceleri şiir hakkında te’lif edilen eser￾lerin “arûz-vezin, kâfiye-makta‘, garîb-dil, anlam ve delaleti” konuları üze￾rinde yoğunlaştığını, şiire iyi ve kusurlu açıdan değinmediklerini, kendisinin
bunu yapmaya çalışacağını ifade eder
74
. Kudâme eserini üç bölümde ele alır.
Birinci bölümde şiirin tarifini “Bir manaya işaret eden vezinli, kafiyeli söz￾dür”, şeklinde Aristo’nun mantıkî ayrımına göre yapar
75
. Ona göre, söz ifa￾desi, şiirde cinsi gösterir. Vezn ifadesi vezinli şiiri, vezinli olmayan şiirden
ayırır (fasl). Kafiyeli ifadesi, kafiyeli olanı, kafiyeli olmayan şiirden ayırır
(fasl). Mana ifadesi ile de şiirin bir anlam ifade etmesini gösterir
76
. Şiir sanat
olduğuna göre icra edilen her sanatta çok iyi, çok kötü ve orta özelliklerin
bulunacağını belirten Kudâme, ikinci bölümde lafız, anlam, vezin ve kafiyeNÜSHA, YIL: V, SAYI: 16, KIŞ 2005 43
ve bunların birlikte oluşumu ile ilgili özellikleri ve sanatları geniş olarak ele
alır. Üçüncü bölümde ise bunların kusurlu yönlerini açıklar
77
. Kudâme’nin
şiirin özellikleri ve kusurları ile ilgili taksim ve değerlendirmeleri, edebî ten￾kit açısından çok önemli kabul edilmiş ve edebî tenkîdin ilmi bir hüviyet ka￾zanmasında büyük rol oynamıştır.
Kudâme’nin, Aristo’nun Poetika’da ele aldığı şiirin tarifi ve çeşitleri ile
ilgili konuları özellikle de Aristo’nun şiirin özü olarak kabul ettiği taklit teo￾risini anlayamadığı görülür
78
. Aristo’ya göre şiir tabiattaki varlıkların tak￾lidi/yansıması olup haz verme amacına yönelir
79
. Kudâme ise taklit teorisin￾den ve haz vermekten bahsetmez.
Tâhâ Huseyn, Kudâme’nin Poetika’yı henüz tercüme edilmediğinden ya
da yunanca veya süryânice metinden incelediği için anlayamadığını belirtir.
Şevkî Dayf ise, Kudâme’nin el-Kindî’nin yaptığı telhisten Poetika’yı incele￾diğini, Yûnus b. Mettâ’nın tercümesini görmüş olsaydı taklit nazariyesini
anlayabileceğini belirterek; onun genel hatları ile hem Poetika’yı hem de
Retorik’i anladığını ancak taklit teorisi gibi bazı konuları anlayamadığını be￾lirtir. Şevki Dayf, Poetika’nın önemli konularından tragedya ve komedya
sahne sanatlarını Kudame’nin medih ve hiciv olarak anlamasının önemli ol￾duğunu vurgular
80
. Zaten Poetika, tragedya ile komedya sanat türlerinin özel￾likleri üzerinde durur
81
.
Tâhâ Huseyn, Kudâme’nin Retorik adlı eserin birinci ve ikinci bölümle￾rinde yer alan bilgilere yabancı olduğundan anlayamadığını, üçüncü bölü-
münde yer alan “ibâre”/uslûb konularına aşina olduğundan daha iyi anladı-
ğını, teşbîh, mecâz, mukâbele gibi sanatlardan yararlandığını belirtir
82
.
Kudâme, sıhhatü’t-taksîm, sıhhatü’t-tefsir, tetmîm, iltifât, fasl sanatları ile
ahlak, duygu, erdemlik gibi vasıfları nakletmiş, mübalağa ve guluv konu￾sunda Aristo’dan etkilenmiştir. Aristo’nun tragedya ve komedya sahne sa￾natları türlerinden hareketle davranışları medh ve hicv olarak iki kısımda ele
almış, medh türünde akıl, adalet, cesaret, iffet unsurlarından etkilendiği gö-
rülür. Kudâme, Poetika’da yer alan taklit nazariyesi, şiir türleri ile Retorik’te
yer alan politik, törensel ve yargısal hitabet türleri hakkında bilgisi olmadı-
ğından bu konuları iyi anlayamamıştır.
Aristo’nun tecrübeci, sistematize edici, eleştirici ve didaktik
özelliklerinden yararlanan Kudâme
83
, şekli yönden başarılı olup, edebiyata
usul ve ölçüler getirmiştir. Eserinde konudan konuya atlama, uzatma olmayıp
düzenli ve yerli yerindedir. Üslûbu, sözlerin seçimi, cümle düzeni sıkıntılıdır.
Lafız ve anlam görkemliliği pek görülmeyip, kaynakları azdır
84
. Bütün bu
özellikleriyle Kudâme, şiir ve belâgatın, şekli ve donuk hale gelmesine neden
olmuştur. Arapların alışık olmadığı bu tarzda gelişme gösteren edebiyatta,
edebî zevk kaybolmaya başlamış, akıl ve felsefe öne geçmiştir. Eğer Kudâme
daha tabiî olup, edebiyat zevkine uygun olarak konuları işleseydi, şiir,
belâgat ve edebî tenkit alanında önemli bir eser ortaya çıkarabilirdi. Ancak
bu hali ile de edebî tenkit alanında önemli bir kaynaktır.ABBÂSÎLER DÖNEMİ TERCÜME FAALİYETLERİNİN ARAP
EDEBİYATINA ETKİSİ
44 NÜSHA, YIL: V, SAYI: 16, KIŞ 2005
Taha Hüseyn, Kudâme’ye izafe edilen Nakdü’n-nesr adlı eserin ona ait
olmadığını ancak Abdulhamîd el-‘İbâdî’nin bu eseri neşrederek Kudâmeye
izâfe ettiğini belirtir
85
. Şevkî Dayf ise bu eserin, Kudâme’nin çağdaşı İshâk b.
İbrâhîm b. Süleymân tarafından te’lif edildiği ifade eder
86
. Eserde, Arap
belâgatının, felsefenin etkisine girmiş olduğunu görülür. Müellif eserini el￾Câhiz’in el-Beyân adlı eserine alternatif olarak yazdığını, eserde bilgilerin
dağınık olduğundan, belâgatı tam olarak ifade edemediğini belirtir
87
. Kıyas
konusuna geniş yer veren müellif, eserinde mantık ilminden yararlanmış, ku￾ralların tarif ve açıklamalarında aşırı gitmiş, Nakdü’ş-şi‘r kadar başarılı ola￾mamıştır
88
.
Tercüme faaliyetlerinin getirdiği yeni bilgi ve kültür birikimi sayesinde,
Kudâme’nin Nakdü’ş-şi‘r adlı eserini yazdığı dönemde şairler lafız, anlam,
sanat, üslûp gibi konularda yenilik getirmişlerdir
89
. Beşşâr b. Bürd
(ö.167/890)’ün kurucusu kabul edilen “muhdes” ekolünün en önemli temsil￾cilerinden Ebû Temmâm (ö.231/845) ve daha sonra gelen el-Mütenebbî
(ö.354/965), şiirlerinde daha önce görülmeyen
90 yeni anlamlar, bol sanatlar,
karmaşık kelime ve cümleler, yeni medeniyette sık kullanılan tabir ve ifade￾leri kullanmışlardır. el-Buhturî (ö.284/897)’nin öncülük ettiği eski şiire bağlı
ekol ise, yeni ekole karşı çıkmışlardır. Her iki ekoldeki şairleri, bazı edip ve
tenkitçiler, yazdıkları eserlerinde eleştirmişlerdir. Şâirler arasında bu tür tar￾tışmalar devam ederken, Kudâme’nin etkisi çok geçmeden şiir, belâgat ve
edebî eleştiri alanında görülmeye başlanır.
Kudâme’nin yönteminden başta Ebu Hilâl el-‘Askerî (ö.395/1004) ol￾mak üzere İbn Reşîk el-Kayravânî (ö.456/1063) ve dönemindeki bazı ediple￾rin etkilendiği görülür. el-‘Askerî, Kitâbü’s-Sinâateyn adlı eserinde
91
Kudâme’nin metodunu takip ederken, edebî sanatların sayısını çoğaltıp, ayet,
hadis ve şiirlerden bolca örnekler verir. el-‘Askerî, bu eserinde onun şiir ve
şiirin tenkidinde başlattığı yenilikleri devam ettirmeyi, nesir türünü de ince￾lemeyi hedeflemiştir
92
. Kudâme’nin, medh konusunda Aristo’dan aldığı akıl,
adalet, cesaret, iffet gibi özellikleri inceler. el-Askerî, belâgat kurallarını
açıklarken ilmi bir mantık kullanır. Eserinde kurallar hakim olduğundan
edebî zevk önemli ölçüde kaybolur
93
.
İbn Reşîk, el-‘Umde fî mehâsini’ş-şi‘r ve âdâbihî ve nakdihî” adlı ese￾rinde kavramları tarif ve tasnif etme yönünden Kudâme’den etkilenmekle
birlikte, kendi sade üslûbu, konuların anlatımında verdiği bol örnekler ve ko￾nuları aşırı kurallarla sıkıcı hale getirmemesi yönüyle farklılık arz eder. İbn
Reşîk yaşadığı döneme kadar şiir, belâgat ve edebî tenkit ile ilgili konuları bu
eserinde güzel bir şekilde tasnif ederek ele almış ve çok önemli başvuru kay￾nağı ortaya koymuştur
94
. İbn Reşîk, “Tezyîfü Nakdi’ş-şi‘r” adlı eserinde
Kudâme’nin yaptığı yanlışlıkları dile getirir.
Eski şiir taraftarlarına destek veren el-Âmidî (ö.384/994) ise Kudâme’yi
“Tebyinü galati Kudâme fi nakdi’ş-şi‘r adlı eserinde eleştirse de lafız, anlam,
üslûp gibi konularda onun tesirinden tamamen kurtulamaz
95
.NÜSHA, YIL: V, SAYI: 16, KIŞ 2005 45
Aristo’nun Poetika ve Retorik adlı eserlerine Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ gibi
filozoflar tarafından şerhlerin yapılması, mantıkla ilgili çalışma olarak gö-
rülmüş, bu nedenle mantık külliyatının içerisinde kalmıştır. Tâhâ Huseyn, İbn
Sînâ dışındaki felsefecilerin Poetika ve Retorik hakkında yaptıkları şerhlerde
sıkıntılar olduğunu, İbn Sînâ’nın da Poetika’yı tam olarak anlayamadığını,
bununla birlikte Retorik’i daha iyi anladığını, “Şifâ” adlı eserinde bununla il￾gili tahliller yaptığını ve taklit nazariyesini de iyi anlamakla birlikte tahlilleri
soyut olduğundan anlamların yerli yerince oturmadığını ifade eder
96
.
İbn Sînâ gibi filozofların Retorik eseri hakkında yaptıkları şerh ve yorum
çalışmaları bir süre mantık eserleri içerisinde kalırken; ‘Abdülkâhir el￾Cürcânî bu bilgilerden genişçe yararlanır. el-Cürcânî, Arap edebiyatında ter￾cüme faaliyetlerinin en yoğun etkisi görülen ediptir. el-Cürcâni, Yunan fel￾sefe, mantık ilimleri ile Aristo’nun iki edebiyat eserinin şerh ve yorumlarını,
diğer milletlerden tercüme edilen edebiyat eserlerini, kendinden önceki
ediplerin telif ettikleri kitapları inceleyip, sentezleyerek edebî zevkin hâkim
olduğu “Esrârü’l-belâğa” ve “Delâilü’l-i‘câz” adlı eserleri te’lif etmiştir.
el-Cürcânî, hem Yunan felsefe ve mantığını, hem de Arap edebiyatının
mevcut birikimini çok güzel derleyip, sentez yaparak günümüze kadar etkisi
sürecek görüşler ortaya koymuştur
97
. el-Cürcânî, “Esrârü’l-belâga” adlı ese￾rinde, İbn Sînâ’nın, Aristo’nun Retorik adlı eserinden yaptığı şerhlerin
“ibare” bölümü üzerinde incelemeler yaparak, hakikat ve mecâz konularını
ele alıp, doğru sonuçlara ulaşmıştır. Aristo’nun, cins ismi, neve; nevi ismi,
cinse; nevi bir ismi başka bir neve hamletmesine, mecâz-ı mürsel, suret de￾diği teşbihe dayalı mecâz’a ise istiâre adını vermiş, bu sanatları daha önce ele
alınmamış bir şekilde derinlemesine incelemiştir. Ancak ele aldığı konularda
Aristo’yu aşamamıştır
98
.
el-Cürcânî “Esrârü’l-Belâğa” adlı eserini telif ettiğinde Aristo’yu çok
iyi yorumlayan, açıklayan felsefeci konumundaydı
99
.Taklit nazariyesinin
Araplarda özellikle de el-Cürcânî’de yansıması mecâz, teşbîh ve kinâye şek￾linde olmuştur
100
. el-Cürcânî, “Delâilü’l-İ‘câz adlı eserinde, güzelliğin cüm￾lede, üslûpta olduğunu ifade ederek cümleyi geniş olarak ele alarak, atıf
harflerinin manaya etkisinden bahseder
101
. Aristo’nun dil ve belâgat ile ilgili
görüşlerinden yararlanarak nahiv felsefesini ele aldığı ve kendisinin de
“meâni’n-nahv” ya da “nazm” dediği “meânî” ilmini sistemli bir şekilde
kurmuştur. el-Cürcânî’ye göre nazm, sözün nazmı ile eşyalar arasında irtibat
kurmaktır. Bu da nahiv ilminin kurallarını, sözde kullanmak ve tatbik et￾mekle gerçekleşir. Kelimeler tek başına fasih olmayıp ancak cümle içinde fa￾sih ve beliğ olabilir. Sözün de beliğ olabilmesi için, nahiv kurallarına uy￾gunluğu şarttır. Sözün nazmı ile eşya arasında irtibat yolları olarak gördüğü
nahiv kurallarından atıf harfleri, takdîm-te’hîr, hazf, mübtedâ ve haberin
hazfi, hal cümlesindeki vav’ın hazfi v.b. konuların önemini vurgulayıp, îcâz,
itnâb, vasl, kasr ve muktezây-ı hâli mana için gerekli görmüştür
102
. Gramer
ile belâgat kurallarını sentez yaptığı bu eserinde grameri, canlı, fonksiyonel
ve pek çok anlam ifade eden bir ilim haline getirmiştir.ABBÂSÎLER DÖNEMİ TERCÜME FAALİYETLERİNİN ARAP
EDEBİYATINA ETKİSİ
46 NÜSHA, YIL: V, SAYI: 16, KIŞ 2005
el-Cürcâni’den sonra telif edilen edebî eserler genellikle onun bu eserle￾rini anlamaya, şerh etmeye yönelik olmuştur ki, bu tür çalışmalar şerh ve ha-
şiye dönemini başlatıp, kelâm ekolü adını almıştır. Şerhler döneminde ortaya
çıkan edebiyat eserlerinde felsefe, mantık, kelâm, usûl bilgileri bol miktarda
yer alırken, edebî zevk ve kabiliyeti geliştirici özellikler görülmez
103
.
Fahruddîn er-Râzî (ö.666/1267), el-Cürcânî’in belâgatla ilgili eserlerini telhîs
ettiği eserinde şekle çok önem verir ve donuk, edebî zevkten uzak kurallar
ortaya koyar. es-Sekkâkî (ö.626/1229) de mantık, felsefe, usûl, nahiv bilgile￾rini belâgat ilminin tasnifinde kullanır ve yeni bir tasnif yapar. el-Kazvînî
(ö.739/1338), es-Sekkâkî’nin Miftâhü’l-‘ulûm adlı eserinin üçüncü bölümüne
yaptığı şerhle onun görüşlerine tamamen bağlı kalmayıp kendi görüşlerini ve
daha önceki belâgatçıların görüşlerini ortaya koyar
104
. Kelâm ekolüne karşın,
Arap edebî zevkine sahip, İbn Sinân el-Hafâcî (ö.466/1073), İbnu’l-Esîr
(ö.637/1239) gibi edipler, felsefe ve mantık kurallarına karşı edebî çalışmala￾rını sürdürmüşse de fazla etkili olamamışlardır
105
.
Sonuç:
Emevîlerle başlayıp Abbâsîlerle zirveye ulaşan tercüme faaliyetlerinin
Arap edebiyatının belâgat, şiir ve nesir türlerinde önemli etkisi olmuştur.
Helenistik kültürden tercüme edilen felsefe, mantık kitaplarının, Arap edebi￾yatında daha önce yapılmayan kavram ve teoriler, bunların tarifi, taksim ve
sınıflandırılması, cins ve fasıllara göre izahlarının yapılması gibi metodolojik
yönden önemli tesirleri olmuştur. Aristo’nun Retorik ve Poetika kitapları ise
tercümelerden ve Yunan edebiyatını tanımamaktan kaynaklanan nedenlerle
muhtevası kısmen anlaşıldığından, bu eserlerin muhteva yönüyle tesiri az
olmuştur. Bu eserlerdeki mantık ve felsefe etkisindeki metodolojiden geniş
ölçüde yararlanılmıştır. İbn Mukaffa‘ gibi devlet divanlarında hem kâtip hem
de mütercimlik yapan Fars asıllı pek çok edip farsça ve hintçeden çeviriler
yapmış ve sahip oldukları bilgileri de bizzat devlet kademesinde ve kendi
yazdıkları edebî eserlerde kullanması nesir edebiyatının gelişmesini sağla￾mıştır. Farslılar, Arap edebiyatına ahlak, hikmet gibi özellikler ve bol sanatlı,
süslü, görkemli bir üslûp ile tesir etmişlerdir.
Şiir ve belâgatı ilim olarak gören Kudâme b. Ca‘fer, felsefe ve mantık
ilimlerindeki yöntemlerin tesiri ile şiir- belâgat ve edebî tenkit alanında şe￾kilci kurallar koymuş, edebî zevki arka plana atmıştır. el-‘Askerî gibi edipler,
onun yöntemini edebî zevki fazla ihmal etmeden takip ettirmişlerdir.
Abdülkâhir el-Cürcânî, mantık, felsefe yöntem ve kuralları ile edebî zevki öl-
çülü bir şekilde kullanıp, belâgat, şiir ve edebî tenkitte güzel bir sentez yap￾mıştır. Bu açıdan tercüme faaliyetlerinin en verimli tesiri el-Cürcânî’de gö-
rülmüştür. Ancak ondan sonraki çalışmalarda edebî zevk ihmal edilmiş,
mantık, felsefe ve usûl bilgilerinin yoğun olduğu şerh ve haşiyeler ortaya
çıkmıştır.
* Yard. Doç. Dr., Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.NÜSHA, YIL: V, SAYI: 16, KIŞ 2005 47
1 Hilmi Ziya Ülken, Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü, İstanbul, 1935, 23; Necip
Taylan, Anahatlarıyla İslâm Felsefesi, İstanbul, 1985.
2 H. Ziya Ülken, Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü, 19.
3 Bekir Karlığa, İslâm Düşüncesi’nin Batı Düşüncesine Etkisi, Litera yay., İstanbul,
2004, 175. İnsanlık tarihinin tanık olduğu üçüncü kültür intikali ise, XI. Asırda
başlayıp XII asrın sonlarına kadar arapça, latince ve ibranice başta olmak üzere Batı
dillerine yapılan tercümelerle gerçekleşmiştir.
4 Kenan Demirayak, Abbâsî Edebiyatı Tarihi, Şafak yay., Erzurum, 1998, 10.
5 Hilmi Ziya Ülken, İslam Felsefesi, Ülken yay., İstanbul,1990, 15, Cavit Sunar,
İslam’da Felsefe ve Farabî, Ankara Ü, İlahiyat Fak., yay., 72; Mehmet Bayraktar,
İslâm Felsefesine Giriş, T.D.V. yay., Ankara, 1997, 30.
6 Hilmi Ziya Ülken, İslam Felsefesi, 15, 72; Mehmet Bayraktar, İslâm Felsefesine
Giriş, 30.
7 Mustafa Demirci, “Antik Yunan Kitaplarının Abbasiler Bağdatına Yolculuğu”,
İslamiyat, VII, sayı II, Nisan-Haziran 2004, 43.
8 M. Şemsettin Günaltay, Antik Felsefenin İslam Dünyasına Girişi, sad. İrfan Bayın,
Kaknüs yay., İstanbul, 2001, 61.
9
Ignace Goldziher, Klasik Arap Literatürü, çev. Azmi Yüksel-Rahmi Er, İmaj yay.,
1993, Ankara; M.Şemsettin Günaltay, Antik Felsefenin İslam Dünyasına Girişi, 53;
Necip Taylan, İslam Felsefesi, 136.
10 Henry Corbin, İslam Felsefesi Tarihi, çev. Hüseyin Hatemi, I, İletişim, 2002,
İstanbul, 53.
11
İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, Dârü’l-ma‘rife, Beyrut, 1997,
12 Kenan Demirayak, Abbâsî Edebiyatı Tarihi, 5.
13 Ahmet Subhi Furat, Arap Edebiyatı Tarihi, İstanbul Ü. Edebiyat Fakültesi yay.,
İstanbul, 1996, 207, Mahmut Kaya, “Beytü’l-Hikme mad.,” DİA, VI, 88.
14 Ahmet Subhi Furat, Arap Edebiyatı Tarihi, 207.
15 Mahmut Kaya, “Beytü’l-Hikme mad.,” DİA, VI, 89.
16 Ahmet Subhi Furat, Arap Edebiyatı Tarihi, 209.
17 Mahmut Kaya, “Beytü’l-Hikme mad.,” DİA, VI, 89; Clement Huart, Arab ve İslâm
Edebiyatı, çev.Cemal Sezgin, Ankara, tsz, 273.
18 Mehmet Bayraktar, İslam Felsefesine Giriş, 36-41.
19
İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, 301.
20 Carl Brocelman, İslam Ulusları ve Devletler Tarihi, çev. Neşet Çağatay, T.D.K.Y.,
Ankara, 1992.
21 H.İbrâhîm Hasan, İslam Tarihi, çev. Komisyon, III, 173.
22 Hilmi Ziya Ülken, Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü, 104.
23 Ahmed Emin, en-Nakdü’l-edebî, Mektebetü’n-nahza, Kâhire, 1965.
24 Fuat Sezgin, İslâm ve Bilim, İstanbul, 1993, 206.
25 Necip Taylan, İslâm Felsefesi,139.
26 Hasan Zeyyât, Târîhu’l-edebi’l-‘arabî, Matbaa‘tü’r-risâle, Kâhire, 1939, 210.
27
İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, 333; Necip Taylan, Mantık, Marmara Ü. İlahiyat Fak.
Yay., İstanbul, 1996, 40.
28 Mehmet Bayraktar, “İslam Düşüncesi:Etkilenmesi ve Etkisi”, İslamiyat, VII, sayı
II, Nisan-Haziran 2004, 29.
29 Necati Öner, Klasik Mantık, Ankara Ü. İlâhiyat F. Yay., Ankara, 1972,
30 Mehmet Bayraktar, “İslam Düşüncesi:Etkilenmesi ve Etkisi”, 29.
31
İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, 307; Necip Taylan, Mantık, 40.
32 Bekir Karlığa, İslâm Düşüncesi’nin Batı Düşüncesine Etkisi, 223.
33
İhsan ‘Abbas, Melâmîhun Yûnâniyye, el-Müessesetü’l-Arabiyye, Beyrut, 1977, 23.
34
İsmail Tunalı, Aristo’nun Poetika adlı eserin önsüzünde, 1.
35 Aristo, Poetika, çev. İsmail Tunalı, Remzi K., İstanbul, 1963.ABBÂSÎLER DÖNEMİ TERCÜME FAALİYETLERİNİN ARAP
EDEBİYATINA ETKİSİ
48 NÜSHA, YIL: V, SAYI: 16, KIŞ 2005
36 bkz. Aristo, Retork, çev. Mehmet H. Doğan, Y.K. yay., İstanbul, 1998.
37 bkz. Aristo, Poetika, 20.
38
‘Abdülfettâh ‘Usmân, en-Nakdü’l-‘arabiyyi’l-kadîm, Kâhire, 1991, 293.
39 Necati Öner, Klasik Mantık, 171.
40 Aristo, Poetika, 2.
41 Aristo, Retorik, çev. Mehmet H. Doğan, Y.K. yay., İstanbul, 1998, 33.
42 Mahmut Kaya, İslam Kaynakları Işığında Aristoteles ve Felsefesi, 114-115.
43 Hilmi Ziya Ülken,Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü, 99.
44 Şevkî Dayf, en-Fennü ve mezâhibû fi’n-nesri’l-‘arabî, Dârü’l-maârif, Kâhire, 1984,
132.
45 Şevkî Dayf, en-Fennü ve mezâhibuh, 127-128
46
Ignace Goldziher, Klasik Arap Literatürü, 93.
47 Osman Keskiner, Arap Edebiyatında İnşâ San’atının Gelişmesi,Basılmamış
Doktora Tezi, Samsun, 1996,186.
48 Necip Taylan, İslâm Felsefesi, 136.
49 Şevki Dayf, en-Nakd, Dârü’l-ma‘ârif, Kâhire, 46; Osman Keskiner, Arap
Edebiyatında İnşâ San’atının Gelişmesi,185.
50 Kenan Demirayak, Abbâsî Edebiyatı Tarihi, 134.
51 bkz. İbn Kuteybe, Edebü’l-kâtib, neş. Muhammed Şâkir, Dârü’l-maârif,
Kâhire,1966, Beyrut, 1985; el-Kalkankaşandî’nin Subhu’l-a‘şâ adlı ansiklopedik
eserinde de katiplerin bilmsi gerekli konular geniş olarak ele alınır.
52 el-Câhiz, el-Beyân ve’t-tebyîn, A. Muhammed Hârûn, Mektebetü’l-Hâncî, Kâhire,
1968, I, 139.
53 Hannâ el-Fâhûrî, el-Cedîd fi’l-Edebi’l-‘arabî, Mektebetü’l-Lübnâniyye, Beyrut,
1968, V, 418.
54 Tâhâ Huseyn, el-Beyânü’l-‘arabî, Kudâme b. Cafer’in Nakdü’n-Nesr Adlı Eserinin
Giriş Makalesi, Dârü’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut, tsz, 8.
55 Aristo, Poetika, 18.
56 Yûsuf Huseyn Bekkâr, Binâü’l-kâsîde, 43.
57
İbn Selâm el-Cümahî, Tabakâtü fuhûli’ş-şu‘arâ, nşr. Muhammed Şâkir, Kâhire,
1953, 4.
58
İbn Kuteybe, eş-Şi‘r ve’ş-şu‘arâ, nşr. Ahmed Muhammed Şâkir, Dârü’l-maârif,
Kâhire, 1966, I, 33.
59 el-Câhiz, el-Beyân ve’t-tebyîn, III, 12.
60 el-Câhiz, el-Beyân ve’t-tebyîn, III, 12.
61 Tâhâ Huseyn, “el-Beyânü’l-‘arabî”, I.
62 Tâhâ Huseyn, “el-Beyânü’l-‘arabî”, 2.
63
Ignace Goldziher, Klasik Arap Literatürü, 94.
64 Şevki Dayf, en-Nakd, 57.
65 Mahmûd el-Huseynî el-Mürsî, Mefhümü’ş-şi‘r fi’n-nakdi’l-‘arabî, Dârü’l-ma‘ârif,
1983, 191.
66 el-Mürsî, Mefhumü’ş-Şi‘r, 235.
67 Mahmûd el-Huseynî el-Mürsî, Mefhümü’ş-şi‘r, İbrahîm Selâme’nin Belâgatü Aristo
beynel’-Yunan vel- ‘Arab adlı eserinden naklen, 194.
68 bkz. İbnü’l-Mu‘ tezz, Kitâbü’l-Bedî, neş. Ignatıus Kratchkovsky, Londro, 1935,
Bedevî Tabâne, Dirâsat, Matbaatü’l-fenniyye, Kâhire, 1965, 288.
69 Tâhâ Huseyn, “el-Beyânü’l-‘arabî”, 12.
70 Muhammed Mendûr, en-Nakdü’l-menhecî, Dârü’n-nahza, Kâhire, 1976, 60.
71 Tâhâ Huseyn, “el-Beyânü’l-‘arabî”, 17.
72
İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, 163.NÜSHA, YIL: V, SAYI: 16, KIŞ 2005 49
73 bkz. Kudâme b. Ca‘fer, Nakdü’ş-şi‘r, Dârü’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut, tsz.,
74 Kudâme b. Ca‘fer, Nakdü’ş-şi‘r, 61.
75 Bedevî Tabâne, Kudâme b. Ca‘fer ve’n-nakdü’l-edebî, Mektebetü’l-encülû, Kâhire,
1958, 157.
76 Kudâme b. Ca‘fer, Nakdü’ş-şi‘r, 64.
77 Kudâme b. Ca‘fer, Nakdü’ş-şi‘r,
78 Tâhâ Huseyn, “ el-Beyânü’l-‘arabî”, 17.
79 Aristo, Poetika, 2.
80 Şevkî Dayf, el-Belâga târîhan ve tatavvuran,Kâhire, 1965, 81.
81 bkz. Aristo, Poetika.
82 Tâhâ Huseyn, el-Beyânü’l-‘arabî, 17.
83 Mahmut Kaya, “Aristo mad.”, DİA., III, 375.
84 Bedevî Tabâne, Kudâme b. Ca‘fer ve’n-Nakdü’l-edebî,125.
85 bkz.Taha Hüseyn, el-Beyânü’l-‘arabî.
86 Şevkî Dayf, en-Nakd, 70.
87 bkz. Kudâme b. Ca‘fer, Nakdü’n-nesr, Dârü’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut, tsz.
Abdülhamîd el-‘İbâdî bu eseri neşrederek Kudâme’ye izafe etmiştir.
88 Şevkî Dayf, en-Nakd, 70.
89 Kenan Demirayak, Abbâsî Edebiyatı Tarihi, 117.
90 Mendûr, en-Nakdü’l-menhecî, 76.
91 bkz. Ebû Hilâl el-‘Askeri, Kitâbü’l-Bedî, neş. A. Muhammed el-Bicâvî, Ebu’l-Fazl
İbrâhîm, Kâhire, 1971.
92
‘Abdül‘azîz ‘Atîk, Fi Târîhi’l-belâğati’l-arabiyye,Dârü’n-nahza, Beyrut, tsz., 192.
93
‘Abdulmuttalib Mustafâ, İtticâhâtü’n-nakd, Dârü’l-endelüs, 17.
94 bkz. İbn Reşîk, el-‘Umde fî mehâsini’ş-şi‘r ve âdâbihî ve nakdihî, neş. Muhyiddîn
‘Abdülhamîd, Dârü’l-cîl, Beyrut, 1982.
95
‘Abdülmun‘im Hafâcî, Nakdü’ş-şi‘r’in naşiri, 45-58.
96 Tâhâ Huseyn, “el-Beyânü’l-‘arabî”, 24.
97 el-Cürcânî’nin “nazm” teorisi, “Yapısalcılık akımının ortaya çıkmasında” etkili
olmuştur.
98 Tâhâ Huseyn, “el-Beyânü’l-‘arabî”, 29.
99 Tâhâ Huseyn,” el-Beyânü’l-‘arabî”, 29.
100 Muhammed ‘Azzâm, Mustalahâtün nakdiyye, Dimeşk, 1995, 236.
101 Şevkî Dayf, el-Belâga, 160.
102
‘Abdulkâhir el-Curcânî, Delâ’ilü’l-i‘câz, nşr. Reşîd Rızâ, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut,
1978, 44-50.
103 Şevki Dayf, en-Nakd, 128.
104 Ahmed Matlûb, el-Belâga ‘inde’s-Sekkâkî, Mektebetü’n-nehza, Bağdat, 1964, 399.
105
‘Abdulkâdir Huseyn, el-Muhtasar fî târihi’l-belâga, Darü’ş-şurûk, Kahire, 1982,
13

Konular