Batı Gözüyle Meşrutiyet Döneminde Osmanlı Hükümetlerinin Dil ve Eğitim Politikalarına Karşı Tepkiler

Reactions Against the Language and
Education Policies of the Sublime Porte During
the Monarchy Period in the Eyes of the West
Özet
1908–1918 yılları Osmanlı Devleti’nin en zor yıllarıdır. Bu yıllar
içinde saltanat değişikliği olmuş, Balkan Savaşları’nda ağır bir yenilgi
yaşanmış ve hemen arkasından Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı
Devleti teslim olmuştur. Bu zor yıllarda meşrutiyet yönetimine geçiş bir
kurtuluş yolu olarak görülmüştür. Yeni yönetim göreve başladıktan sonra
dil ve eğitim sistemi üzerinde milliyetçi bir politika izlemeye başlamıştır.
The Times Gazetesi haberlerine dayandırılan bu araştırmada Osmanlı
Hükümetleri’nin dil ve eğitim politikalarına karşı gösterilen tepkiler
değerlendirmeye alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Meşrutiyet, Dil, Eğitim, Genç Türkler, Arap, Rum,
Ermeni.
Abstract
1908–1918 are the hardest years for the Ottoman Empire. In these
years the sultanate changed hands, a heavy defeat was suffered in the
Balkan Wars and right after, the Ottoman Government surrendered at
the end of the World War I. During these hard times transition to
monarchy was deemed to be a path to salvation. The new government,
having taken over, followed a nationalist policy on language and
education systems. In this study based on the articles in The Times,
reactions against the language and education policies of the Ottoman
Government have been assessed.
Keywords: Monarchy, Language, Education, Genç Türkler, Arab, Rum,
Armenian

∗ Dr. Ankara Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Öğretim elemanları odası, tel. 212 56
56. E-posta: ilayileri@yahoo.com ve ilayileri@gmail.com (Dr. Lecturer at the Ankara University).
214 BATI GÖZÜYLE MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI…
Meşrutiyet’in ikinci kez ilânı ile birlikte gösterilen tepkilerden biri de genel
olarak eğitim, özel olarak eğitimin dili üzerinde olmuştur. Anayasada devletin
resmi dilinin Türkçe olduğu belirtilmişti. Aslında bu olmadan modern bir devlet
olma olanağı yoktu. 16 Ağustos 1908 tarihinde yayınlanan ayrıntılı bir programla
malî ve idarî reformlar yapılacağı, silahlı kuvvetlerin yeniden düzenleneceği ve
bütçeyi dengelemek için çaba harcanacağı belirtiliyordu. Bu arada eğitim ve
bilim özendirilecek, anayasada belirtilen farklı etnik gruplar arasında eşitliği
sağlamak için Müslümanlar gibi Müslüman olmayanlar da askere alınacak ve
askerî bedel vergisi ilk fırsatta kaldırılacaktı. Bunlar gibi kapitülasyonlar başta
olmak üzere daha birçok reform ve düzenleme programa konulmuştu. Bu
sözleri yerine getirmek için de birçok yasa ve yönetmelik çıkarılmıştı.
1
İttihat ve Terakki’nin dil konusundaki görüşü şöyleydi: “Devletin
ilkokullarında öğrenim Türkçeden başka, bölgede konuşulan dil ile yapılacaktır.
Ortaöğrenimde de Türkçe zorunlu, bölge dili ise seçmeli olarak öğretilecektir.
Özel okul açmak serbest olacak, ancak devletin denetimi altında bulunacaktır”.
İttihat ve Terakki bu görüşlerini meşrutiyet ilân edilmeden yaklaşık bir ay önce
duyurmuştu.2
Başta Araplar, Rumlar ve Ermeniler olmak üzere Türk diline karşı şiddetli
bir tepki başladı. Bu kararın bir Türkleştirme politikası olduğu ileri sürüldü.
Hatta Rum Patriği bir demecinde, özel okullar üzerindeki devlet denetimine
karşı direneceğini şu sözlerle açıkladı:
“Denetimi asla kabul etmeyeceğim. Patrikhane hükümete karşı
sorumludur. Hükümet nasıl yüzlerce yıl yetinmişse şimdi de bu kadarla
yetinmelidir. Bu konudaki tarihsel hakkımızı her şeye ve herkese karşı
savunacağız”.3
Bir Türkleştirme politikası söz konusu değilken, her etnik grubun kendi
dillerini konuşması ve kendi kültürlerini sürdürmesi hiçbir şekilde
yasaklanmamışken, Rum Patriğinin kullandığı üslup dikkat çekicidir. Oysa bir
devletin toprakları üzerindeki okulları denetlemek kadar doğal bir uygulama
olamazdı. Patriğin bu derece sert ve kararlı tepkisi, acaba şu durumu saklamak
için olamaz mıydı? Samsun’daki bir Rum okulunda okutulan tarih kitabında
Türklere karşı şu ifadeler yer alıyordu:
“Paşam, kılıcım var, tüfeğim de; Türklerle birlikte yaşamaktansa
ifritlerle yaşamayı tercih ederim. Gelecek ümidi olan gençler! Atalarımızın
çalışmalarını tamamlayın ve bütün Yunan kıtalarını, mutlu, güçlü ve

1 Stanford Shaw, Osmanlı İmparatorluğu, c. II, s. 333: Halil Aytekin, İttihat ve Terakki
Dönemi Eğitim Yönetimi, Ankara 1991, s. 264: Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal
Partiler, c. I, s. 34, 35. 2 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, c. I, s. 34, 35: Enver Ziya Karal, Osmanlı
Tarihi, c. IX, s. 129. 3 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. IX, s. 129, 130.
İLAY İLERİ 215
azimli bir devlet haline getirin”.
Türklere karşı bu düşmanca tutum ve davranışlar sadece Rumlar arasında
değil, Ermeni, Bulgar, Romen, Arnavut ve Araplar arasında da vardı.
Dil konusu Müslüman olmayan topluluklar kadar, Türk olmayan
Müslüman topluluklar arasında da şiddetli bir tepkiyle karşılandı. Mesela Kasım
1909 tarihinde Adalet Bakanlığı, Arap illerinde bulunan mahkemelerde
Türkçenin kullanılmasını emretmesi üzerine direnmeler başladı ve Arap aydınları
üzerinde son derece olumsuz etki yaptı. Konuyla ilgili tartışmalar bir Türklük ve
Araplık sorunu noktasına geldi. Halil Gumen adındaki Arap bir Fransız
gazetesinde yayınlanan yazısında şöyle diyordu:
“…Kabinenin4 kuruluşunda Araplara az yer verildi. Meclislerde5
Araplara gerekli ilgi gösterilmedi. Türkiye’de on iki milyon Arap var,
bütün nüfusun yarısı eder.6 Hâlbuki Âyan Meclisi’nde kırk üyeden ancak
dördü Arap’tır. Mebuslar Meclisi’nde ise yalnız altmış beş Arap vardır.
Altmış dört validen sadece ikisi Arap’tır. Konsoloslar içinde bir tek Arap
vardır. Elçiler arasında ise bir tane bile Arap yoktur.
Genç Türkler bize Türkçeyi kabul ettirmeye kalkıştılar. Biz ise çok
haklı olarak dilimizden… Dinimizin, yasalarımızın, ibadetlerimizin,
Kuran’ın, halifeliğin dili olan Arapçadan memnunuz ve bununla gurur
duyuyoruz”.7
Aslında Osmanlı Hükümeti’nin yapmak istediği şey meşrutiyet yönetimini
ve ırk anlamı taşımayan Osmanlıcılığı yerleştirmektir. Amaç, olabildiği kadar
siyasal ve sosyal anlamda çağdaş bir devlet oluşturmaktır. Meşrutiyet ve
Osmanlıcılığın Araplıkla bir ilgisi olmadığı gibi, Arapların diline dokunan da
yoktur.
İttihat Terakki’nin ve İkinci Meşrutiyet ilân edildikten sonra Osmanlı
hükümetlerinin eğitim politikası ile ilgili olarak The Times Gazetesi’nden dört
haber örnek olarak verilecektir. Bununla basının kamuoyunu nasıl etkilediği ve
batı basınının önde gelenlerinden biri olan The Times Gazetesi’nin haberleri ne
derece doğru verdiği gösterilmeye çalışılacaktır.8
İlk haber “Makedonya’daki Zorluklar” başlığı ile 25 Ağustos tarihinde,
gazetenin kendi muhabiri tarafından Sofya’dan gönderilmiştir.9 Haberdeki bir
cümle özellikle dikkat çekicidir;

4 Osmanlı Hükümeti. 5 Âyan ve Mebusan meclisleri.
6 Her azınlık grubunun yaptığı gibi burada da nüfus sayısında abartma var. 7 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. IX, s. 131, 132. 8 Bu haberler kronolojik sırayla 1908, 1910, 1911 ve 1914 tarihlidir. 9 The Times 26 Ağustos 1908.
216 BATI GÖZÜYLE MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI…
“…Bu unsurlardan10 hiçbiri, özellikle de Rumlar geçmişte
gözlerinden sakınarak korudukları eğitim alanındaki ayrıcalıklarından
vazgeçmeyeceklerdir…”
Oysa İttihat Terakki’nin Müslüman olmayan toplulukların, özellikle de
Rumların eğitim alanındaki ayrıcalıklarına dokunmamıştır. İstenen şey
Türkçenin programda zorunlu ders olarak okutulmasıdır. Bu haberde yer alan
Selanik’teki İttihat ve Terakki Komitesi’ne sunulan Rum istekleri ibret vericidir.
Elbette bu isteklerin aşırılığı, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu zayıflıkla
doğru orantılıdır. Bu görüş sadece Osmanlı İmparatorluğu için değil, bütün
ülkeler için geçerlidir. Bir devletin otoritesi zayıfladıkça, gücü azaldıkça, o
devletin sınırları içinde yaşayan azınlıkların istekleri çoğalır.
Söz konusu haberin tam metni şöyledir:
“Genç Türkler’in eğitim programının Osmanlı İmparatorluğu’ndaki
Hıristiyanlar tarafından şiddetli bir tepkiyle karşılanacağı açıktır. Eğer bu
eğitim politikasına ısrarla devam edilirse Hıristiyan unsurlar arasında bir
yakınlaşmaya sebep olabilir. Bu unsurlardan hiçbiri, özellikle de Rumlar
geçmişte gözlerinden sakınarak korudukları eğitim alanındaki
ayrıcalıklarından vazgeçmeyeceklerdir. Geçtiğimiz otuz yıl boyunca Genç
Türkler Hıristiyan unsurlar arasındaki eğitimle ilgili hızlı gelişmelerin
farkına varamamış gibi görünmektedirler. Şimdi çok geç olmakla birlikte,
bu kadar uzun süredir sahip olunan bu ayrıcalıkları geri çekmektedirler.
Türkçenin bütün ortaokul ve liselerde eğitim dili olarak zorla kabul
ettirilmeye çalışılması ciddi sorunlara sebep olacaktır.
Selanik’teki Genç Türk Komitesi’ne sunulan Rum istekleri şunları
içermektedir; Patrikliğin ayrıcalıklarının korunması, şimdiye kadar
verilmiş olan eğitim haklarının devam etmesi, yönetim bölgelerinin
yeniden düzenlenmesi, bölge meclislerinin ve seçim meclislerinin11
yeniden organizasyonu, resmî belgelerde ve mahkemelerde nüfusun
çoğunluğunun konuştuğu dilin kullanılması, çeşitli bölgelerde yerel milis
kuvvetlerinin oluşturulması, para toplamak için muhtelif dinî cemiyetlere
hak tanınması. Bu isteklerin çoğu, Bulgarların istekleri gibi Genç
Türkler’in programıyla çelişecek gibi görünmektedir”.
Eğitimle ilgili ikinci haber “Ermeniler ve Genç Türkler” başlığını
taşımaktadır.12 Haberin “bir muhabir” tarafından gönderildiği belirtilmiştir.
Uzun metin çeşitli konulara değinmektedir. Bunlardan biri de eğitim ve eğitim
dili konusudur. Gazetenin veya muhabirin iddiasına göre İttihat ve Terakki

10 Osmanlı topraklarındaki Müslüman olmayan topluluklardan. 11 Muhabir “bölge ve seçim meclisleri” ifadesiyle Tanzimat’tan sonra açılan çeşitli
yapıdaki yerel meclisleri kastetmektedir. 12 The Times 3 Ocak 1910.
İLAY İLERİ 217
politika olarak bütün okullarda Fransız sistemini uygulamak ve özellikle de
Türkçeyi eğitim dili olarak kullanmak istemektedir. Oysa yukarıda da belirtildiği
gibi İttihat ve Terakki’nin dil konusundaki görüşü şöyleydi: “Devletin
ilkokullarında öğretim Türkçeden başka, bölgede konuşulan dil ile yapılacaktır.
Ortaöğretimde de Türkçe zorunlu, bölge dili ise seçmeli olarak öğretilecektir.
Özel okul açmak serbest olacak, ancak devletin denetimi altında bulunacaktır”.
İttihat ve Terakki bu görüşlerini meşrutiyet ilân edilmeden yaklaşık bir ay önce
duyurmuştu.13 Haberde eğitimle ilgili kısım şöyledir:
“Sözgelişi okullar sorunu vardır. Genç Türklerin politikası bütün
okullarda Fransız sistemini uygulamak ve özellikle de Türkçeyi eğitim dili
olarak kullanmaktır. Taşnaklar, Ermeni okullarının bağımsızlığını,
bakımını, özellikle ilkokullarda Ermenicenin kullanılması gerekliliğini
programlarının temeli olarak görmektedirler. Bunu sağlayabilmek ve
anayasayı korumak için, hükümetin kendilerine yutmak amacıyla sunacağı
hap ne olursa olsun kabul etmenin buna değeceğini düşünüyorlar.
Taşnaklar’a göre Genç Türkler onların programını kabul etmiştir”.
Üçüncü haber “Türkiye’deki Hıristiyan Topluluklar” başlığını taşımaktadır.14
Gazetenin kendi muhabiri tarafından 23 Mayıs tarihinde İstanbul’dan
gönderilmiştir. Meşrutiyet’in ilânının üzerinden üç yıl geçmiştir ve Azınlıkların
tepkileri de giderek artmaktadır. Bu haberde dikkati çeken nokta daha önce
birbirleriyle mücadele eden azınlıkların, şimdi işbirliği içinde Osmanlı Devleti’ne
karşı ortak tavır takınmalarıdır. Üç yıl önce 26 Ağustos 1908 tarihli ve
“Makedonya’daki Zorluklar” başlıklı haberde The Times, eğitim ve dil konusundaki
gelişmelerin “Hıristiyan unsurlar arasında bir yakınlaşmaya sebep olabileceğini”
yazmıştı. Bu görüş üç yıl sonra gerçekleşti. Haberde adı geçen kiliseler hem
kendi içlerinde hem de birbirleriyle tarihleri boyunca kıyasıya mücadele
etmişlerdi. Şimdi ise Osmanlı Hükümeti’nin kararına karşı birleşmiş
bulunuyorlardı. Oysa İttihat ve Terakki Komitesi’nin veya Osmanlı
hükümetlerinin istediği sadece Türkçenin zorunlu ders olmasıydı.
Haberde dikkati çeken başka bir nokta da gazetenin Rum Patriği için
ekümenik sıfatını kullanmasıdır. Bu olaydan kırk bir yıl önce Bulgar
Egzarhlığı’nın15 kurulmasını öngören fermanın yayınlanmasıyla ilgili olarak Rum
Patriği, “…bu işlemin dinsel ve mezhepsel açıdan sakıncalı olduğunu, bunun

13 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, c. I, s. 34, 35: Enver Ziya Karal, Osmanlı
Tarihi, c. IX, s. 129. 14 The Times 24 Mayıs 1911. 15 Bağımsız Bulgar Kilisesi’nin kurulması. Bulgar Kilisesi ilk kez 870 yılında İstanbul
Patrikliği’ne bağlı olarak kurulmuş ve 1870 yılına kadar bu patrikhanenin yönetimi
altında kalmıştı. On dokuzuncu yüzyıl başında Bulgarlar bağımsız kiliselerini kurmak
için mücadeleye başlamış ve 1870 yılında Padişah Abdülaziz’in verdiği fermanla
isteklerine kavuşmuşlardır. Rum Patriği’nin itiraz nedeni, dinsel yönetimlerine aldıkları
bir topluma bağımsız kiliselerini kurma hakkı verilmiş olmasıdır.
218 BATI GÖZÜYLE MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI…
uygulanmasında yetkili olmadığını, bu konuyu görüşmek üzere ekümenik konsil
toplayacağını, eğer Osmanlı Hükümeti toplantıya izin vermezse istifa edeceğini”
bildirmiştir. Rusya ve Sırbistan kiliseleri böyle bir konsile katılmayacaklarını
bildirdiği gibi Osmanlı Hükümeti de “Şimdiye kadar Osmanlı Devleti tarihi
içinde böyle ekümenik bir konsilin toplanmadığı” gerekçesiyle izin
verilmeyeceğini belirtmiştir16.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Rum Patrikhanesi için ekümenik sıfatı
konusunda 2004 yılındaki dayatması ile doksan üç yıl önce İngiltere’nin aynı
konudaki dayatması göz önüne alınması gereken bir benzerliktir. Konuyla ilgili
haber metni şöyledir:
“Ekümenik patrik, Bulgar Ortodoks Ekzarkh’ı, Ermeni Gregoryen
ve Ermeni Katolik patriği ve Kildanî Patriği’nden oluşan bir grup, Adalet
Bakanı’na kendi cemaatlerinin okulları ve Hıristiyanların askerlik
hizmetleriyle17 ilgili isteklerini sunmuşlardır. Bu hareket, Osmanlı
hükümetleriyle18 ilgili olarak, farklı Hıristiyan toplulukların ruhanî
liderlerinin ortak olarak hareket ettikleri ilk durumdur”.
Eğitimle ilgili ele alacağımız son haber “Türkiye’deki Rum Okulları ve
Kiliselerinin Yeniden Açılma İhtimali” başlığını taşımaktadır.19 The Times Gazetesi’nin
kendi muhabiri tarafından 14 Temmuz tarihinde İstanbul’dan gönderilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin aldığı bazı önlemler nedeniyle Rum Patrikhanesi Rum
okul ve kiliselerini protesto amacıyla kapatmıştı. Ancak gazete bu kararın
patriğin ve Sinod Meclisi üyelerinin çoğunun isteği dışında alındığını
yazmaktadır. Patrik ve Sinod Meclisi’nden başka, kilise örgütü içinde hangi
makam veya kurul böyle bir karar alabilir? Ancak bu karardan Rum toplumunun
büyük zarar gördüğü ve eğer gazetenin yazdığı doğruysa, yüz binden fazla
Rum’un Anadolu’yu terk ettiği bildirilmektedir. Bir protesto kararı alınmış ve
bundan protestocular daha çok zarar görmeye başladıkları için olaya bir mazeret
aranmıştır. Gazetenin yazdığı mazerete göre bu noktaya gelinmesine “aşırı
Yunancı grupların siyasal istekleri” neden olmuştur. Haberin tam metni
şöyledir:
“Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Rum okullarının ve kiliselerinin
kapanmasına sebep olan patrikhane yasaklarının hâlâ devam etmesi

16 “Ekümeniklik” konusunda geniş bilgi için bk. Bülent Atalay; Fener Rum Ortodoks
Patrikhanesi’nin Siyasi Faaliyetleri, İstanbul 2001: Mehmet Çelik; Fener Patrikhanesi’nin
Ekümeniklik İddiasının Tarihi Seyri, İstanbul 2000 (2. baskı). 17 İkinci Meşrutiyet döneminde Müslüman olmayan tebaanın askerlik konusu başka bir
makalede ele alınacaktır. 18 İngilizce metinde “Türk hükümetleriyle” şeklindedir. 19 The Times 15 Temmuz 1915.
İLAY İLERİ 219
yüzünden Rumların20 büyük bir kısmı bundan bıkıp usanmış görünüyor.
Bu önlemler patriğin ve Sinod Meclisi üyelerinden çoğunun isteği
dışında alınmış görünüyor. Eğer bu durum Bâb-ı Âli’nin canını sıkmış ve
kızdırmışsa, hiç kuşkusuz Rumlar da bundan bir yarar görmemiş ve bu
durum yüz binden fazla Rum’un Anadolu’yu terk etmesini
engelleyememiştir. Bu yasağın daha fazla sürmesinin hiçbir yararının
olmayacağı açıktır. Bu yasaklamanın daha fazla devam etmesi herhangi
yararlı bir amaca hizmet etmeyecektir. Sinod Meclisi üyeleri
çoğunluğunun görüşü, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ortodoks
Kilisesi’nin refahından çok, aşırı Yunancı grupların21 siyasal isteklerinden
etkilenip güçlendiği izlenimini vermektedir.
Şu anda Enver Bey’in ve diğer Osmanlı politikacılarının şiddetli ve
melodramatik sözlerine rağmen, Talat Bey gibi ılımlı devlet adamları hiç
kuşkusuz Rumlarla bir anlaşmaya varmaya çalışmaktadır. Elbette
önlemleri geri çekmek akıllıca olacaktır. Aksi durumda Türk-Rum
gerginliğini artıracaktır”.
Sonuç olarak, verilen birkaç örnekte de görüldüğü üzere The Times
Gazetesi’nin haberleri taraflıdır. O yıllarda İngiltere’nin genel dış politikası ve
Osmanlı İmparatorluğu ile olan ilişkileri gereği gazete taraf tutmuştur.
Gazetenin haber kaynaklarının neler olduğu da önemlidir. Çünkü The Times
muhabirlerinin ne ölçüde doğru haber aldıkları tartışılabilir. Kimliği
belirtilmeyen ve “bir muhabir” diye geçiştirilen haber kaynaklarının da yine
tartışmaya açık olduğu ortadadır.
Osmanlı topraklarında özellikle Müslüman olmayan topluluklarla ilgili
haberler hemen hemen günü gününe Avrupa’ya yansımıştır. Bu makalede
söylenecek son söz doksan yıl önce Avrupa’nın Osmanlı Devleti’nden
istedikleri ve izledikleri politika ile bugün Avrupa’nın Türkiye’den istedikleri ve
izlediği politikanın önemli ölçüde örtüşüyor olmasıdır.

20 İngilizcede “Rum” kelimesi de bulunmakla birlikte, bu toplumu ifade etmek için
çoğunlukla “Greek, Anatolian Greek, Ottoman Greek” veya “Hellen” kelimeleri
kullanılmaktadır. Bu kullanım özellikle 1829 tarihinden sonra Osmanlı yönetimindeki
Rumlarla Yunanlılardan hangisinin kastedildiği konusunda sorun çıkarmaktadır.
Yukarıdaki belgenin son paragrafı bu konuda tipik bir örnektir. 21 İngilizce metinde “Hellenic extremists” şeklindedir.
220 BATI GÖZÜYLE MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI…
Kaynakça
Atalay, Bülent. Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin Siyasi Faaliyetleri, İstanbul 2001.
Aytekin, Halil. İttihat ve Terakki Dönemi Eğitim Yönetimi, Ankara 1991
Çelik, Mehmet Fener Patrikhanesi’nin Ekümeniklik İddiasının Tarihi Seyri, İstanbul
2000 (2. baskı).
Shaw, Stanford, Osmanlı İmparatorluğu, c. II
Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasal Partiler, c. I
Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, c. IX
The Times 26 Ağustos 1908.
The Times 3 Ocak 1910.
The Times 24 Mayıs 1911.
The Times 15 Temmuz 1915.

Konular