İbn Hazm’a Göre Dilin Menşei ve İlk Dil Problemi*

The question of the first language and origin of language according to Ibn Hazm
One of the main subjects regarding the Islamic thought is language. Muslim scholars
have researched language with all its aspects since the early beginning of the Islamic
thought. The question of the origin of language was considered among the subjects to
be inquired. One of the muslim scholars who dealt with this subject was Ibn Hazm. In
this article, Ibn Hazm’s opinions on the origin of language and the first language problem
will be examined.
Key Words: Ibn Hazm, language (al-lughah), thought, theological (tawqîf), conventional
(istilâh).
Anahtar Kelimeler: İbn Hazm, dil (el-lüğa), düşünce, tevkîf, ıstılâh.
İktibas / Citation: Ramazan Demir, “İbn Hazm’a Göre Dilin Menşei ve İlk Dil Problemi”,
Usûl, 10 (2008/2), 107 - 124.
Giriş
Dil ve düşünce, insanı insan yapan onu diğer canlılardan ayıran en temel
özelliklerdir. Aslında düşünme ve konuşma aynı olayın farklı görünüş-
leridir. Çünkü ifade edilemeyen bir düşüncenin bir anlamı yoktur. İnsanın
kendisini, düşüncesini ve duygularını ifade etme vasıtalarının en önemlisi,
en kolayı ve en kullanışlı olanı şüphesiz dildir. Burada dilden kastımız sese
dayalı konuşma düzenidir. “Nitekim İbn Hazm (v. 456/1064) da sadece
iradeye ve kasda dayanan sesleri incelemeye değer bulmuş ve dilin bu tür
* Bu makale doktora tezimiz kapsamında hazırlanmıştır. Bkz.: Ramazan Demir, Arap
Dilbilimcilerine Göre Dillerin Kaynağı Meselesi, (Basılmamış Doktora Tezi, MÜSBE Arap
Dili ve Belâgatı Bilim Dalı), İstanbul, 2008.
** Yrd. Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi,
(ramadandemir76@hotmail.com.tr).
108  Usûl ________________________________________________________
seslerden meydana geldiğini kabul etmiştir.”1 Bu sebeple son derece önem
arz eden dilin kaynağı ve kökeni sorusu, insan düşüncesi için her zaman
garip ve büyüleyici etkisi olan bir soru olmuştur. Düşüncenin ilk parıltılarıyla
birlikte insan, bu sorun üzerinde düşünmeye başlamıştır. Dolayısıyla
bu problem insanlık tarihi kadar eski olup güncelliğini korumaya devam
edecek gibi görünmektedir.
Varlık sorunu ile dilin kaynağı sorunu iç içe olan ve birlikte ele alınması
gereken iki sorundur. Yani insanın yeryüzünde nasıl ortaya çıktığı açıklanmadan
dilin ortaya çıkışı açıklanamaz. Ancak şunu açık yüreklilikle
ifade edelim ki, insanoğlunun aşkın bir varlık olan Allah tarafından yaratıldığını
kabul etmeyenler için dilin menşei konusu bir muammadır.
İslâm düşüncesinde dilin menşei meselesi ilk dönemden itibaren bilimsel
bir şekilde ele alınmış; aklî ve naklî deliller bağlamında tartışılmış ve
dayanağı tamamen İslâm olan tezler ortaya atılmıştır. İbn Hazm’da bu
arenadaki yerini almış; tezini ortaya koymuş; aklî ve naklî deliller bağlamında
düşüncelerini ispatlamaya çalışmıştır.
Bu çalışmada dilin menşei konusunda İslâm düşüncesinde yer alan tezlerin
genel çerçevesi çizilecek, İbn Hazm’ın bu tezler arasında nerede
durduğu ve nasıl bir tavır sergilediği belirlenecek. İbn Hazm’ın lafız ve dil
kavramları hakkındaki düşünceleri açıklanacak. Daha sonra onun Hz.
Âdem’e öğretilen dilin hangisi olduğu, en üstün dil ve cennet-cehennemde
konuşulacak dil meselelerine yaklaşımı incelenecektir.
I- İslâm Düşüncesinde Dilin Menşei Teorilerine Genel Bir Bakış
İslâm düşüncesinde dilin menşei konusuyla ilgili olarak taraftar bulan
dört temel teori bulunmaktadır. Bu teoriler şunlardır: Vahiy ve ilham
(tevkîf) teorisi; uzlaşma ve anlaşma (ıstılâh) teorisi; birleştirici teori ve bu
üç teorinin herhangi birisine taraftar olma noktasında çekimser kalan
(tevakkuf eden) teori.2
1 İbn Hazm, Resâil, (thk. İhsân ‘Abbâs), Beyrut 1983, IV, 105-106.
2 Suyûtî, el-Muzhir fî ‘ulûmi’l-lüğati ve envâ‘ihâ, Beyrut 1987, s. 8 vd., İslâm düşüncesinde
dilin doğuşu teorileri hakkında geniş bilgi için bkz.: Ramazan Demir, Arap Dilbilimcilerine
Göre Dillerin Kaynağı Meselesi, (Basılmamış Doktora Tezi, MÜ SBE Arap Dili ve
Belâgatı Bilim Dalı), İstanbul, 2008.
___________________ İbn Hazm’a Göre Dilin Menşei ve İlk Dil Problemi  109
A- Vahiy ve İlham (Tevkîf) Teorisi
Bu teoriye göre dil tevkîfîdir, vahiy ve ilhama dayanır. Başka bir deyişle
dil insanoğluna Yüce Allah tarafından öğretilmiştir. Bu tezin ilk defa Ebu’lHasan
el-Eş‘arî (v. 324/935-36) tarafından dile getirildiği kabul edilmektedir.3
Dilin vahye dayandığı görüşünün ilk temsilcisi olarak Eş‘ari’yi kabul etsek
de Eş‘ârî ve Ebû Hâşim el-Cübbâî (v. 321/933)’in yaşadığı dönemden
önce bu görüş kelâm çevrelerinde tartışılmıştır. Daha da önemlisi söz
konusu teori er-Râzî tarafından Ebû Âli el-Cübbâî (v. 303/916)’ye nispet
edilmektedir.4 İbn Teymiyye (v. 728/1328) de, Ebû Âli el-Cübbâî’nin öğ-
rencileri olan Ebû Hâşim ile Eş‘arî arasında dilin kaynağı konusunda tartışmalar
yaşandığını belirtir.5
Bununla birlikte İslam düşüncesinde dilin kaynağı ile ilgili olarak “dil
vahyî mi yoksa ıstılâhî mi” başlığı altında yapılan tartışmalarda bu tezin baş
temsilcisi olarak İbn Fâris (v. 395/1004) zikredilmektedir. Bu görüşü kesin
bir şekilde savunan Müslüman bilginlerden biriside İbn Hazm (v.
456/1064)’dır. el-Âmidî (v. 631/1233) de diğer tezlere nazaran bu tezin
daha güçlü olduğunu kabul eder. Ehlisünnet âlimlerinin çoğunluğu da bu
görüştedir.6
B- Uzlaşma ve Anlaşma (Istılâh- اصطلاح/Tevâtu’- تواطؤ/Muvâda‘a-مواضعة)
Teorisi
Bu teoriye göre dil Allah tarafından vahiy ve ilham yoluyla öğretilmemiştir.
Dil, insanlar arasında gerçekleşen uzlaşma ve anlaşma sonucu
ortaya çıkmıştır. Bu teori, Ebû Hâşim el-Cübbâî (v. 321/933)’ye ve
mu‘tezîleye mensup bazı bilginlere nispet edilmektedir.7
3 Fahreddîn er-Râzî, el-Mahsûl fî ‘ilmi usuli’l-fıkh, (thk. Taha Câbir Feyyâd el-‘Alvânî),
Beyrut 1412/1992, I, 181 vd.; a.mlf., et-Tefsirü'l-kebîr (Mefâtîhü’l-ğayb), Beyrut 1934, II,
175; Suyûtî, el-Muzhir, I, 16.
4 er-Râzî, et-Tefsirü'l-kebîr, II, 175.
5 İbn Teymiyye, el-İmân, (thk. Muhammed ez-Zebîdî), Beyrut 1414/1992, s. 103-104.
6 Suyûtî, el-İktirâh fî ‘ilmi usûli'n-nahv, (thk. Mahmûd Süleyman Yâkût), İskenderiye
1426/2006, s. 26 vd.; a.mlf., el-Muzhir, I, 27; Kâsid Yâsir ez-Zeydî, Fıkhu’l-lüğati’l-
‘Arabiyye, Ammân 2004, s. 38.
7 Suyûtî, el-İktirâh, s. 27; Kâsid Yâsir ez-Zeydî, a.g.e., s. 44 vd.
110  Usûl ________________________________________________________
C- Birleştirici Teori
Bu teori, dilin Yüce Allah tarafından öğretildiğini kabul eder. Ancak uzlaşma
tezini de reddetmez. Böylece yukarıda bahsi geçen her iki teoriyi
birleştirmiş olur. Bu teoriye göre dilin insanlar arasında anlaşmayı mümkün
kılacak kadarını Allah öğretmiştir. Geri kalan kısmın ise her iki şekilde
(tevkîfî ya da ıstılâhî) oluşması mümkündür. Bu teori Ebû İshak el-
İsferâyinî (v. 418/1027) tarafından dile getirilmiştir.8
D- Tevakkuf Eden (Çekimser) Teori
Bu görüş, yukarıda sayılan her üç teoriden hiçbirisinin diğerinden ispatlanabilirlik
açısından daha kesin olmadığını savunur. Bu nedenle ilk iki
şıkta yer alan dilin vahiy kaynaklı ya da insan ürünü olduğu yönündeki
görüşlerin eşit ihtimalde kabul edilmesi gerektiğini kabul eder. Bu teori
yukarıda sayılan tüm tezleri imkân dâhilinde gördüğü ve bu sebeple onlardan
herhangi birisini tercih etme noktasında çekimser kaldığı için tevakkuf
teorisi adını almıştır.9
Bu görüşü dile getiren ilk Müslüman âlim Ebû Bekr el-Bâkıllânî (v.
403/1013)’dir. İslam düşüncesinde Bâkıllânî’den sonra Cüveynî (v.
478/1085), Gazzâlî (v. 505/1111), Fahreddîn er-Râzî (v. 606/1209) ve Ali
Kuşçu (v. 879/1474) dilin menşei problemine Bâkıllânî’nin düşüncesiyle
paralellik arz eden bir şekilde yaklaşmışlardır.10
II- İbn Hazm’da Lafız ve Dil Kavramları
Lafız sözcüğü la-fa-za (ċَ ęَĤَ) fiil kökünden türemiş bir masdar olup ism-i
mef‘ûl manasında (melfûz = atılan şey) kullanılmaktadır. Sözlükte “atmak,
ağızdaki bir şeyi dışarı atmak/çıkarmak, telaffuz etmek, söylemek, demek”
gibi anlamlara gelmektedir. Sözlükteki anlamına şu cümleler örnek verile-
8 el-Âmidî, el-İhkâm fî usûli'l-ahkâm, Kahire 1332/1914, I, 106; Suyûtî, el-Muzhir, I, 20;
Kâsid Yâsir ez-Zeydî, a.g.e., s. 46-47.
9 el-Bâkıllânî, et-Takrîb ve'l-irşâd, (thk. Abdülhamîd b. Ali Ebû Zenîd), Beyrut 1413/1993,
I, 319.
10 el-Cuveynî, el-Burhân fî usûli’l-fıkh, (thk. Abdülazîm İldîb), Devha 1399, I, 170; Gazzâlî,
el-Mustasfâ min ‘ilmi’l-usûl, (thk. Hamza b. Züheyr Hâfız), Cidde 1413, III, 7 vd.; a.mlf.,
el-Menhûl min ta‘lîkâti’l-usûl, (thk. Muhammed Hasan Heytû), Dımaşk 1400/1980, s.
70-71; Fahreddîn er-Râzî, el-Mahsûl, I, 181 vd.; Ali Kuşçu, ‘Unkûdu’z-zevâhir fi’s-sarf,
(thk. Ahmed ‘Afîfî), Kahire 1421/2001, s. 180 vd.; Suyûtî, el-Muzhir, I, 21-23.
___________________ İbn Hazm’a Göre Dilin Menşei ve İlk Dil Problemi  111
bilir. “Hurmayı yedim, çekirdeğini attım (אıÜאijĬ ÛčęĥĘ ةóĩÝĤא Ûĥأכ); deniz
balığını (כĩùĤא óé×Ĥא ċęĤ); değirmen ununu (ěĻĜïĤא ĵèóĤא ÛčęĤ); yılan zehirini
attı (אıĩø ÙĻéĤא ÛčęĤ).”11
Terim anlamı ise insanın ağzından çıkan anlamlı-anlamsız ses ve ses
grupları ile onları ifade eden harf ve harf gruplarının oluşturduğu sembollerdir.
Bu tanımda görüldüğü gibi ister anlamlı olsun ister anlamsız olsun
insanın ağzından belli bir düzen içerisinde çıkan her türlü ses, lafız adını
almaktadır.12
İbn Hazm, lafzı hakîkat anlamıyla ciğerler, boğaz, damak, dişler ve dudaklar
aracılığıyla dışarıya vurulan ses (hava) şeklinde tarif ederken terim
anlamıyla bir şeyi ifade etmek kasdıyla dilin hareket ettirilmesi diye tanımlar.
Kelâmı da lafızla aynı anlamda kullanır.13
İbn Hazm, sesleri bir anlamı olan ve herhangi bir anlamı olmayan şeklinde
ikiye ayırır. Herhangi bir anlamı olmayan seslerle uğraşmanın bir
faydası olmadığını belirttikten sonra anlamlı sesleri de tabîi ve kasdî yolla
anlama delâlet eden olmak üzere ikiye ayırır. Horozun ötüşü, kedinin
miyavlaması ve köpeğin havlamasındaki sesin anlama delâletinin tabîi
(doğal) olduğunu belirten İbn Hazm, insanların birbirleriyle iletişimde
bulunurken çıkardıkları seslerin başka bir deyişle lafızların ise kasda (iradeye)
dayandığını ifade etmektedir. İbn Hazm, sadece kasda ve iradeye
dayalı sesleri incelemeye değer bulmaktadır. Çünkü bu tür sesler (lafızlar)
insanların birbirleriyle iletişimde bulunurken kullandıkları dili meydana
getirmektedir.14
İbn Hazm, dili de yukarıdaki taksimâta uygun olarak anlamları ve dış
varlıkta bulunan nesneleri anlatan lafızlar şeklinde tanımlamaktadır. “(Al-
11 Halîl b. Ahmed, Kitâbu’l-‘ayn, (thk. Mehdî el-Mahzûmî - İbrahim es-Semerrâî), Beyrut
1408/1988, VIII, 161; el-Ezherî, Tehzîbü’l-lüğa, (thk. Muhammed Ali en-Neccâr -
Abdülhalîm en-Neccâr), Kahire t.y., XIV, 381; İbn Fâris, Mu‘cemu mekâyîsi'l-lüğa, (thk.
Abdüsselâm Muhammed Hârûn), Kahire 1392/1972, V, 259; Seyyid Şerif ec-Cürcânî, etTa‘rîfât,
Beyrut 1403/1983, s. 192.
12 et-Tehânevî, Mevsû‘atu keşşâfi ıstılâhâti'l-fünûn ve'l-‘ulûm, (takd. Refîk el-‘Acem; thk.
Ali Dahrûc; çev. Corc Zeynâtî, Abdullah el-Hâlidî), Beyrut 1996, II, 1410-1412;
Gelenbevî, Şerhu İsagoci, (thk. Abdullah Hiçdönmez), İstanbul t.y., s. 35; Sedat Şensoy,
“Lafız”, DİA, XXVII, 42, Ankara 2003.
13 İbn Hazm, Resâil, IV, 409; a.mlf., el-İhkâm fî usûli'l-ahkâm, (thk. Ahmed Muhammed
Şâkir), Kahire 1970, I, 42.
14 İbn Hazm, Resâil ( et-Takrîb li haddi’l-mantık), IV, 104.
112  Usûl ________________________________________________________
lah’ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi
kavminin diliyle gönderdik.”15 ayetinde geçen lisân kelimesiyle dilin kastedildiği
yönündeki düşüncesini açık bir şekilde ifade etmektedir.16
III- İbn Hazm’a Göre Dilin Menşei
İbn Hazm, el-İhkâm isimli eserinde “Dillerin ortaya çıkışının keyfiyeti
tevkîfî midir yoksa ıstılâhî midir?” başlığı altında meseleyi ele almaktadır.17
İbn Hazm, konuya dilin menşei problemiyle ilgili olarak birçok şey söylendiğini
ancak ileri sürülen görüşler içerisinde doğru ve sahîh olanın dilin
tevkîfî olduğunu yani ilk olarak Allah tarafından Hz. Âdem’e öğretildiğini
vurgulayarak giriş yapar. O, tevkîf nazariyesini hem aklî ve hem de naklî
delillerle savunur.
Onun ileri sürdüğü naklî delil, “Allah, bütün isimleri Âdem’e öğretti”18
ayeti kerimesidir.
Aklî delillerini ise dilin uzlaşma ve anlaşma sonucu oluştuğunu savunan
teoriyi eleştirirken bize sunar. İbn Hazm göre dilin bir uzlaşma ve anlaşma
sonucu gerçekleşebilmesi için aklî ve zihnî melekeleri kemale ermiş, ilmî
seviyeleri derin, eşyanın hakikatini idrak etmiş, eşyayı bütün ayrıntılarıyla
bilen bir topluluk bulunmalıdır.
Ancak apaçık bir şekilde biliyoruz ki, insanoğlunun böyle bir yeteneği
kazanabilmesi için çok uzun zaman geçmesi gerekir. Bu zaman zarfında
insan, başkasının bakımına, eğitimine ve gözetimine ihtiyaç duyar. Çünkü
insan ancak doğumundan yıllar sonra kendi kendine yetebilir. Ebeveynin,
çocuğun bakımını üstlenen kişilerin ve dadıların bir arada yaşamlarını
sürdürebilmeleri için üzerinde uzlaştıkları bir dil olmalıdır. Söz konusu dil,
geçimlerinin kaynağı olan çift sürme, koyun besleme, ekip biçme gibi tarım
ve hayvancılık ile ilgili arzu ve isteklerini birbirlerine anlatmak içinde
gereklidir. Ayrıca hastalıklar ve yırtıcı hayvanlardan korunmak; soğuk ve
sıcak sebebiyle karşılaştıkları güçlüklerle baş edebilmek için aralarında
iletişimi sağlayacak isimlerin mevcudiyeti de lazımdır. Ancak insan, bebek-
15 İbrahim, 15/4.
16 İbn Hazm, Resâil, IV, 411; a.mlf., el-İhkâm, I, 42.
17 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 28.
18 Bakara, 2/31.
___________________ İbn Hazm’a Göre Dilin Menşei ve İlk Dil Problemi  113
lik döneminde anlama kabiliyetinden yoksun olup başkasının bakımına
ihtiyaç duyduğu için dili uzlaşma yoluyla gerçekleştirmesi mümkün değildir.19
Öyleyse aklî ve zihnî melekeleri olgunlaşmış, evrende bulunan eşyanın
bilgisine vâkıf olmuş ilk kişi Hz. Âdem (a.s)’dir. Bu da Allah’ın onu yetiş-
tirmesi, ona bildirmesi ve öğretmesi sayesinde gerçekleşmiştir.20
Aynı şekilde uzlaşma, uzlaşma olmadan önce bir zamanın varlığını gerektirir.
Çünkü uzlaşma, uzlaşanların bir fiilidir. Her fiilinde mutlaka bir
evveli vardır. Peki, karşılıklı uzlaşıp anlaştıkları başka bir deyişle iletişimde
bulundukları bir dil olmadığı halde, insanlar dil üzerinde nasıl uzlaşabilir.
Böyle bir şey kesinlikle muhaldir, mümkün değildir.21
Bu delil, insan türünün yaratıldığını, ilk ve tek olan yüce yaratıcının varlığını,
nübüvvet ve risâletin mevcûdiyetini apaçık bir şekilde göstermektedir.22
Görüldüğü gibi İbn Hazm, dilin ortaya çıkışını insanın yaratılışıyla birlikte
düşünmektedir. İlk insan olan Hz. Âdem’i yaratan Allah, dili de ona
öğretmiştir.
İbn Hazm, ontolojik açıdan dilin insandan önce olduğunu kabul eder.
Ona göre insan, iletişimde bulunacağı bir dil (kelâm) olmadan varlığını
sürdüremez. Kelâm ise bir araya getirilmiş harflerden oluşur. Harfleri
birleştirmek suretiyle kelâmı oluşturmak (te’lîf) ise mutlaka bir fâilin fiilidir.
Her fiilin de başladığı bir zaman mevcuttur. Zira fiil zaman dilimlerinin
kuşattığı bir harekettir. O halde harfleri bir araya getirme yoluyla
oluşturulan kelâmın varlığı insanın varlığına göre zaman yönünden öncedir.
Bu durumda insanlar, dil üzerinde uzlaşmak için belli bir dönem dilsiz
kalmış olmalıdır. Ancak insan toplumsal bir varlık olduğu için dilsiz düşü-
nülemez. Dolayısıyla bu akıl yürütme bizi dilin uzlaşma neticesinde oluşamayacağı
yargısına götürür. Bu sebeple dil, Allah tarafından ilk insana
19 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 28.
20 Vedî‘ Vâsıf Mustafa, İbn Hazm ve mevkifuhu mine’l felsefe ve’l-mantık, Abudabi 2000, s.
269.
21 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 28.
22 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 29.
114  Usûl ________________________________________________________
öğretilmiştir. Başka şekilde elde edilmiş olması mümkün değildir. Daha
sonra ilk insan, kendisine öğretilen dili diğer insanlara öğretmiştir.23
İbn Hazm’a göre insanların dili oluşturma hususunda uzlaşmaları ancak
uzlaşacak olanların aralarında daha önce anlaştıkları bir dilin, ya da anlamları
üzerinde ittifak ettikleri bir işaretler sisteminin varlığını gerekli kılar. Ki
bir işaretler sistemi üzerinde ittifak etmekte ancak bir dille olabilir. Aynı
şekilde dilde bulunan lafızlarla anlatılan eşyanın tabiatını, şekillerini, özelliklerini,
sınırlarını vb. durumları bilmek ve onlara vâkıf olmakta ancak bir
iletişim sistemi olan dille mümkündür.24
İbn Hazm, akıl yürüterek yaptığı bu açıklamalardan dilin başlangıcı konusunda
uzlaşmanın olamayacağı sonucuna ulaşır.
Görüldüğü gibi İbn Hazm, yapılacak her uzlaşma öncesinde bir uzlaş-
manın ve bir dilin varlığının kaçınılmaz olduğunu vurguluyor. Bu da ele
alınan problemi hiçbir zaman çözemez. Tam aksine meseleyi içinden
çıkılmaz bir hale getirir.
Vedî‘ Vasıf Mustafa, İbn Hazm’ın dil ile bilgi arasında çok sıkı bir irtibat
kurmasını dikkat çekici bularak şu yorumu yapar:
“İbn Hazm, dil (kelâm) ile bilgi (ma‘rife) arasında çok sıkı bir bağ kurar. Hatta ona göre
dil, bilgiden ibarettir. Biz ise fâni insanlarız, bilgiyi (ma‘rifeyi) yaratamayız. Ancak insan
bilgiden yoksun bir şekilde yaşayamaz. O halde bilgiyi yaratacak bir yaratıcının bulunması
kaçınılmazdır. O yaratıcı da Allah’tır. Allah, dili yani bilgiyi (ma‘rifeyi) yaratmış ve
onu insana öğretmiştir.”25
İbn Hazm, dilin uzlaşım sonucu ortaya çıkmış olamayacağını aklî ve
naklî delillerle ispatladıktan sonra doğanın etkisiyle oluşup oluşamayacağı-
nı tartışır.
İbn Hazm, ilk dilin tabiat kaynaklı olduğunu savunan teoriyi reddeder
ve akıl yürütme metoduyla çürütmeye çalışır. Ona göre tabiat birbirinden
farklı çeşitli fiiller gerçekleştirebilme gücünden yoksun olup sadece bir tek
fiil üretir. Yani tabiattaki etkinliklerde tekdüzelik, monotonluk ve sabitlik
hâkimdir. Dil ve konuşma olgusu ise değişkenliği yanında ihtiyârî ve muh-
23 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 29.
24 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 29.
25 Vedî‘ Vâsıf Mustafa, a.g.e., s. 269.
___________________ İbn Hazm’a Göre Dilin Menşei ve İlk Dil Problemi  115
telif tasarrufları kabul eden bir yapıya sahiptir. Bundan dolayı dil, tabiat
kaynaklı olamaz.26
İbn Hazm, dilin mekân ve coğrafyanın ürünü olduğunu savunan görü-
şün de yanlış olduğu kanaatindedir. Çünkü bu görüş benimsendiği takdirde
bir coğrafi bölgede, o coğrafi bölgenin tabiat koşullarının gerektirdiği
sadece bir tek dilin olması ve konuşulması gerekirdi. Hâlbuki vâkıa bize
bunun tam aksini göstermektedir. Kaldı ki böyle bir görüşün doğru olmadığı
apaçık ortadadır. Çünkü hemen hemen her bölgeye bu bölgede yaşayanların
farklı dilleri konuşan toplumlarla komşuluk vb. ilişkileri sebebiyle
karışıp, kaynaştıkları ölçüde çeşitli diller girmiştir. Ayrıca suya su ismi
dışında alfabe harflerinden oluşmuş başka bir ismin verilemeyeceği şeklinde
bir düşünce mekân ve bölgelerin tabiatına aykırıdır. Bu sebeple İbn
Hazm, dilin mekân ve coğrafyanın ürünü olamayacağını kesin bir şekilde
belirtir. Ona göre bu konuda inatla ısrar eden kimse, ya bâtılı (doğru olmayanı)
yüksek sesle söyleme niyetindedir ya da akıldan yoksundur.27
Ancak İbn Hazm, dilin tabiat kaynaklı ya da mekân ve coğrafyanın ürü-
nü olduğu görüşünü reddetmekle birlikte dillerin çeşitlenmesi, farklılaşması
ve gelişmesinde çevresel faktörleri inkâr etmez. Hatta bu konuda bize
aşağıdaki somut örnekleri verir.
Kurtuba’ya bir gece uzaklıkta bulunan Fahsu’l-Ballût’ta yaşayan halkın
dilini işiten bir kimse, neredeyse bu dilin Kurtuba halkının kullandığı
dilden tamamen farklı bir dil olduğunu söyler. Ya da Endülüslü bir kimsenin
Kayravanlının; Kayravanlı bir kimsenin Endülüslünün; Horasanlı bir
kimsenin hem Endülüslü hem de Kayravanlının dilinde bulunan bir nağ-
meyi arzulayarak kullandığında dilinde meydana gelen değişiklik gibi.28
İbn Hazm, bu durumun birçok memlekette böyle olduğunu söyler. Ona
göre bir ülkede yaşayan bir halkın konuştuğu dil, komşu ülkelerde konuşulan
dillerle etkileşimde bulunduğu için gözden kaçmayacak bir şekilde
değişikliğe uğramaktadır.29
26 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 29; Abdüllatif Şarâra, İbn Hazm râidu’l-fikri’l-‘ilmî, Beyrut t.y., s.
89.
27 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 29.
28 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 30.
29 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 30.
116  Usûl ________________________________________________________
Yukarıda anlatılanlardan İbn Hazm düşüncesinde dilin orijini ile ilgili
şu kesin sonuca ulaşabiliriz ki kendiside bunu açık bir dille ifade etmektedir:
“İbn Hazm’a göre dil, tevkîfî bir şekilde yani Yüce Allah’ın bildirmesi
ve öğretmesi suretiyle oluşmuştur.”30
İbn Hazm, dilin Yüce Allah tarafından öğretildiği görüşünü savunmakla
birlikte, ilk dile vukûfiyetlerinden sonra insanların bu dili geliştirmeleri ve
ondan farklı dilleri ortaya çıkarmaları hususunda uzlaşabileceklerini kabul
eder. Bu onun şu sözlerinden anlaşılmaktadır: “İnsanların eşyanın mahiyetini,
keyfiyetini, tanımını ve sınırlarını kendisiyle kavrayacakları ilk ve tek
dile vâkıf olduktan sonra farklı dilleri oluşturmaları konusunda uzlaşıp
anlaşmalarını inkâr etmiyoruz.”31
Peki, acaba Yüce Allah tarafından ilk insana öğretilen ve diğer bütün
dillerin kendisinden türediği bu ilk dil hangisidir.
IV- İbn Hazm’a Göre Allâh’ın Hz. Âdem’e Öğrettiği Dil
Yukarıda İbn Hazm’ın ilk dilin insana Allah tarafından öğretildiği dü-
şüncesini kesin bir tavırla savunduğunu belirtmiştik. Bu başlık altında ise
Allah’ın insana öğrettiği ilk dilin hangisi olduğu konusunda İbn Hazm’ın
görüşlerine yer verilecektir.
İbn Hazm, Yüce Allah’ın, Hz. Âdem’e her şeyin ismini ya Arap diliyle
ya başka bir dille ya da bütün dillerle öğrettiğini belirtir.32
“Ancak İbn Hazm, bu konuda çok açık ve net bir şekilde Yüce Allah’ın
Hz. Âdem’e hangi dili öğrettiğini bilmediğimizi ifade etmektedir.
Bununla birlikte ona göre Hz. Âdem’e öğretilen dilin, bütün dillerin en
mükemmeli, ibaresi en açık, kapalılığı en az ve en vecîz dil olduğu kesindir.
Aynı şekilde söz konusu dil, evrende bulunan bütün cevher ve arazlar
için kullanılan muhtelif müsemmâlara (nesneler) farklı isimler verme
noktasında en zengin dildir. Çünkü Allah, bütün isimleri Hz. Âdem’e
30 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 29.
31 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 30.
32 İbn Hazm, el-Fasl fi’l-milel ve’l-ehvâi ve’n-nihal, Beyrut 1416/1996, III, 202-203.
___________________ İbn Hazm’a Göre Dilin Menşei ve İlk Dil Problemi  117
öğrettiğini bize bildirmektedir.33 Bu ayetteki te’kîd, bu konudaki anlaşılmazlığı
ve kapalılığı ortadan kaldırmaktadır.”34
İbn Hazm, Hz. Âdem’e öğretilen ilk dilin Süryanice, Yunanca, İbranice
ya da Arapça olduğu yönündeki görüşleri de kabul etmez. Çünkü ona göre
bu görüşlerin hiçbirinin naklî delili yoktur.35
İbn Hazm, Süryanice, İbranice ve Arapça dilleriyle ilgili bize şu bilgileri
vermektedir. Gördüğümüz ve yakînen bildiğimiz kadarıyla, Süryanice,
İbranice ve Arapça Himyer dil grubundan değil Mudar ve Rebia dil ailesinden
olup bu diller orijin itibariyle tek dil sayılır. Daha sonra bu tek dili
konuşanların yerleşim yerlerinin değişmesiyle, farklı mekânların ve komşu
dillerin etkisiyle değişikliğe uğrayarak her biri müstakil bir dil haline gelmiştir.36
İbn Hazm, bu yaklaşımıyla dil grupları ve dil aileleri teorisine Avrupalı
dilbilimcilerden iki asır önce dikkat çekmiştir.37
Süryanice, İbranice ve Arapça’nın aslında tek bir dil olduğu yönündeki
düşüncesini kanıtlamak için mahallî Arapça’dan şu örnekleri verir.
“Avâm (halk), Arapça’daki lafızları başka bir dil zannedilecek derecede değiştirerek
Arapça aslından uzaklaştırmıştır. Meselâ, “ÕĭđĤא – üzüm” kelimesinin yerine “ÕĭĻđĤא”
kelimesini; “طijùĤא - kırbaç” kelimesinin yerine “طijĉøא” kelimesini; “óĻĬאĬد ÙàŻà – üç dinar”
ibaresinin yerine sondaki harfleri hazfederek “אïáĥà” ibaresini kullanırlar. Bir berberi
de Arapça konuşacağı zaman “ةóåýĤא - ağaç” sözcüğünü telaffuz etmek istediğinde
“ةóåùĤא” şeklinde telaffuz eder. Bir Rum ise Arapça konuşurken “īĻđĤא – ayn ve אءéĤא –
ha” harflerini “אءıĤא – he” harfine çevirerek kullanır. Meselâ, “ïĩéĨ – Muhammed” ismini
“ïĩıĨ” şeklinde söyler. Bu şekildeki örnekler çoktur. Arapça, İbranice ve Süryanice
dillerini inceleyen bir kimse bu diller arasındaki farklılıkların yukarıda zikrettiğimiz şekilde
olduğunu görecektir. Bunun sebebi zamanla lafızların değişmesi, bu toplumların
yaşadıkları yerleri değiştirerek farklı bölgelere yerleşmeleri ve farklı milletlerle komşu
olmalarıdır. Aslında bu diller orijin itibariyle tek ve aynıdır.”38
İbn Hazm, Arapça ve İbranice’nin Süryanice’den türediğini kesin bir
dille ifade etmektedir. Ona göre Arapça’yı ilk konuşanın Hz. İsmail ve
çocukları, İbranice’yi ilk konuşanın ise Hz. İshak ve çocukları olduğu
33 Bakara, 2/31.
34 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 30.
35 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 30.
36 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 30.
37 İsmail Durmuş, “İbn Hazm”, DİA, İstanbul 1999, XX, 59.
38 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 30.
118  Usûl ________________________________________________________
apaçıktır. Babaları Hz. İbrahim’in Süryanice’yi konuştuğu şüphesizdir. O
halde Arapça ve İbranice’nin aslı Süryanice’dir.39
Süryanilere ait devletin yıkılıp yok oluşunun üzerinden binlerce yıl
geçmiştir. Süryani devletinin yıkılışının üzerinden geçen zamandan daha az
süre içinde bütün dillerin unutulması mümkündür. Peki, nasıl oldu da
Süryanice dili çoğunluğunu koruyabildi.40 Acaba bu sözlerden “İbn Hazm’a
göre ilk dil Süryanice’dir.” şeklinde bir sonuç çıkarılabilir mi? İbn Hazm,
bu soruya şu cevabı verir:
“Buna rağmen insanoğluna öğretilen ilk dilin Süryanice olduğundan emin değiliz.”41
Çünkü elimizde bunu doğrulayacak kesin bir delil bulunmamaktadır.
İbn Hazm, Hz. Âdem’e öğretilen ilk dilin hangisi olduğu konusunda kesin
bir bilgiye sahip olmadığımızı belirttikten sonra ilk dil ile ilgili şu ihtimalleri
sıralar:42
“- İlk dil, tamamen unutulup, yok olmuş olabilir. Ancak bu konuda da kesin bir şey
bilmiyoruz.
- İlk dil, günümüzde konuşulan ama hangi dil olduğunu bilmediğimiz dillerden birisi
olabilir.
- Yüce Allah’ın Hz. Âdem’e insanların konuştuğu bütün dilleri öğretmiş olması da
mümkündür.
- Dünyada konuşulan bütün dillerin, o dönemde müsemmâlarına delâlet yönünden eş
anlamlı lafızlardan oluşan tek bir dil olması da ihtimal dâhilindedir. Daha sonra Hz.
Âdem’in çocukları, yeryüzüne dağılarak yayıldıkları için birden fazla dil haline geldi.”
İbn Hazm, bu ihtimalleri sıraladıktan sonra aralarında tercihte bulunarak
şöyle devam eder:
“Bize göre son ihtimal, gerçeğe en yakın ve en tutarlı görüştür. Ancak bu görüşün kesinliğini,
Yüce Allah’ın Hz. Âdem’e mutlaka bir dil öğretmiş olması gerektiğini kesin bir
şekilde ifade ettiğimiz gibi dillendiremiyoruz. Buna rağmen Allah’ın bütün dilleri ilk
insana öğretmiş olması kanaatimize göre doğruya en yakın gibi durmaktadır. Böyle dü-
şünmemizin sebebine gelince insanların ellerinde konuşup anlaştıkları bir dil varken
onları başka diller üretmeye iten sebeplerin ne olduğunu bilmeyişimizdir.”43
39 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 30-31.
40 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 31.
41 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 31.
42 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 31.
43 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 31.
___________________ İbn Hazm’a Göre Dilin Menşei ve İlk Dil Problemi  119
İbn Hazm, insana öğretilen ilk dil ile ilgili düşüncelerini açıkladıktan
sonra en üstün dil ve cennette konuşulacak dil adı altında diller arasında
çeşitli mukayeseler yapar.
V- Dillerin Mukayesesi İle İlgili Görüşleri
İbn Hazm, dünyada konuşulan diller arasında hangisinin en üstün olduğu
ve cennet-cehennemde konuşulacak dil konularında da görüş beyân
etmektedir. Bu başlık altında onun bu görüşlerine yer verilecektir.
A- İbn Hazm’a Göre En Üstün Dil Meselesi
İbn Hazm, bazı milletlerin kendi dillerinin diğer dillerden daha üstün
olduğu vehmine kapıldığını söyleyerek dikkatlerimizi konuya çeker. Ona
göre böyle bir düşünce anlamsızdır. Kaldı ki üstünlük yönleri de herkesçe
bilinmektedir. Üstünlük, yapılan iş, görev veya bir konuda olan uzmanlığa
göre belirlenir. Ancak dil için böyle bir şey düşünülemez. Ayrıca elimizde
bir dilin diğer dillerden üstün olduğunu gösteren herhangi bir naklî delil
(nass) de yoktur.44
İbn Hazm, Yunanca’nın en üstün dil olduğunu, diğer dillerin köpek ve
kurbağa sesi kabilinden olduğunu iddia eden Galenos’un (v. 131/201)45
yanlış yaptığını, böyle bir şeyi savunmanın büyük bir cahillik ve ahmaklık
olduğunu söyledikten sonra konuyu psikolojik yönden değerlendirerek her
insanın anadilinin dışındaki diğer bütün dilleri bir takım garip sesler şeklinde
algılayabileceğini, bu konuda üstünlüğü dil, alfabe, harf gibi araç ve
vasıtalarda aramanın doğru olmadığını belirtir.46
İbn Hazm, Yunanca’nın en geniş, en gelişmiş ve en zengin dil olduğu
iddiasını reddederek, Yunanca’nın gelişmiş olmasının belli bir dönemle
sınırlı olabileceğini ancak geçmiş ve gelecek tüm zamanlar için böyle bir
değerlendirme yapılamayacağını savunmaktadır.47
44 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 32.
45 İslâmî kaynaklarda Câlinûs diye anılan Grek tabip ve filozofu.
46 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 32.
47 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 31.
120  Usûl ________________________________________________________
Ona göre bir dilin güçlü, zengin, gelişmiş veya zayıf olması dillerin orijiniyle
değil o dili konuşanların sosyal, siyasi, teknolojik, ekonomik gücü;
eğitim, kültür ve gelişmişlik düzeyiyle orantılıdır.
Çünkü bir dil, o dili konuşan devletin yıkılmasıyla, başka milletlerin bu
devleti istilâ etmesiyle ve bu devlette yaşayanların vatanlarından ayrılıp
başka toplumlarla karışmasıyla birlikte gerileyebilir, zayıflayabilir, itibarını
kaybedebilir ve hatta tamamen yok olabilir.48
İbn Hazm’ın bu görüşüyle dillerin evrim ve gelişimi konusundaki çağ-
daş anlayışa hayli yaklaştığı söylenebilir.49
“Bir millete ait dil, söz konusu milletin sahip olduğu bilim ve tarihin güçlü ya da zayıf
olması, o ulusa ait devletin güçlü olması ve bu devlette yaşayan halkın çalışkanlığına veya
tembelliğine bağlıdır.
Devleti yıkılan, işgale uğrayan, yurtlarından çıkarılan, korku, açlık ve sefaletle boğuşan,
düşmanlarına boyun eğmek zorunda kalan ve onlara hizmet eden milletlerin dilleri zamanla
zayıflayarak yok olur. Aynı şekilde söz konusu durum, bu milletlere soy soplarını,
tarihlerini unutturur ve onlara ait ilimleri de yok eder.”50
İbn Hazm’a göre bu durum, hem gözlem, müşahede ve tecrübe yoluyla
hem de aklen bilinen bir şey olup kaçınılmazdır.51
İnsanlık tarihi incelendiğinde İbn Hazm’ın bu düşüncesinde ne kadar
haklı olduğu apaçık bir şekilde görülmektedir.
Vahiy dili olduğu gerekçesiyle Arapça’yı en üstün dil sayan yaklaşıma
da dilin bir iletişim aracı olduğunu, her peygamberin ilâhî emirleri gönderildiği
toplumun diliyle teblîğ ettiğini ileri sürerek karşı çıkmıştır.52
“(Allah’ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin
diliyle gönderdik.”53
“Biz onu (Kur’ân’ı), öğüt alsınlar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağ-
ladık.”54
“Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.”55
48 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 31.
49 İsmail Durmuş, “İbn Hazm”, DİA, XX, 59.
50 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 31.
51 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 31.
52 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 33.
53 İbrahim, 15/4.
54 Duhân, 44/58.
55 Fâtır, 35/24.
___________________ İbn Hazm’a Göre Dilin Menşei ve İlk Dil Problemi  121
“O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır.”56
Kur’ân-ı Kerim’de yer alan bu ayetlerden anlaşılan şudur ki, Yüce Allah’ın,
Kur’ân’ı Arapların diliyle indirmesinin sebebi, peygamber efendimizin
Arap toplumunda yetişmiş olması ve Araplar’a bu dille hitap etmiş
olmasıdır. Kur’ân’ı Arapça olarak göndermesinin başka özel sebepleri
yoktur. Ayrıca her millet için bir peygamber gönderildiğini, Allah’ın vahyini,
emir ve yasaklarını farklı dillerle bildirdiğini de göstermektedir. Nitekim
Allah, Tevrat, İncil ve Zebur’u İbranice; Hz. İbrahim’in suhufunu ise Süryanice
diliyle göndermiş, Hz. Musa ile İbranice konuşmuştur.57
İbn Hazm, en üstün dil meselesini tartıştıktan sonra ulaştığı kesin sonuç
şudur: “Bütün diller eşittir. Hiçbir dilin başka bir dile karşı üstünlüğü
yoktur.”58
İbn Hazm’ın orijin itibariyle bütün dilleri eşit kabul etmesi, bir dilin di-
ğer dillere üstünlüğünü reddetmesi orijinal bir yaklaşım olup modern
anlayışla uyuşmaktadır.59
B- İbn Hazm’a Göre Cennet ve Cehennemde Konuşulacak Dil
İbn Hazm, cennet ve cehennem ehlinin konuşacağı dil hususunda elimizde
bulunan bilgilerin nass ve icmâ ile sabit olan bilgilerle sınırlı oldu-
ğunu belirttikten sonra bu konuda nass ve icmâ bulunmadığını söyler.
Ancak cennet ve cehennemde yaşayacak olanların mutlaka bir dil konuş-
maları gerektiğini de ekler.60
Peki, o zaman cennet ve cehennemde hangi dil konuşulacaktır?
İbn Hazm, bu konuda bize üç ihtimal sunar. Bu ihtimaller şunlardır.61
1- Bizim şu anda dünyada konuştuğumuz dillerden birisi konuşulacak.
2- Cennet ve cehennem ehli, dünyada konuşulan bütün dillerin dışında
kendilerine ait özel bir dil konuşacaklar.
56 Şuarâ, 26/196.
57 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 32.
58 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 32.
59 İsmail Durmuş, “İbn Hazm”, DİA, XX, 59.
60 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 32.
61 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 32-33.
122  Usûl ________________________________________________________
3- Birbirinden farklı birden çok dil konuşulacak.
İbn Hazm, bazılarının “Onların oradaki duası: “Allah’ım! Seni noksan
sıfatlardan tenzih ederiz!” sözleridir. Orada birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri
ise “selâm” dır. Onların dualarının sonu da şudur: Hamd, âlemlerin
Rabbi Allah’a mahsustur”62 ayetini ileri sürerek cennette konuşulacak dilin
Arapça olduğunu savunduklarını belirtir.
İbn Hazm, bu ayete dayanarak cennet ehlinin Arapça konuşacağını söyleyenlerin
bu iddiasını reddederek onlara şöyle cevap verir.
“O zaman cehennem ehli de Arapça konuşacak. Çünkü başka ayetlerde de cehennem
halkının da Arapça konuştuğu ifade ediliyor.”63 Bu ayetlerden bazıları şunlardır:
“…..Şimdi sızlansak da sabretsek de birdir. Çünkü bizim için sığınacak bir yer yoktur.”64
“Cehennem ehli, cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah’ın size verdiği rızıktan biraz da
bize verin! diye seslenirler. Onlar da: Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır, derler.”65
“Ve: Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin
mahkûmları arasında olmazdık! diye ilave ederler.”66
Yukarıda zikredilen ayetlerin tümünde cennet ve cehennem ehlinin söylediklerini
Kur’ân, bize sadece hikâye etmektedir. Yoksa söz konusu kimseler
Arapça konuşmamaktadırlar. Arapça konuştuklarını kabul edersek Hz.
Musa’nın ve diğer tüm peygamberlerin dilinin Arapça olduğunu kabul
etmemiz gerekecek. Çünkü onların sözleri Kur’ân-ı Kerim’de Arapça
olarak anlatılmaktadır. Tüm peygamberlerin Arapça konuştuğunu iddia
edenler bu iddialarıyla Allah’ı yalanlamış olacaklar. Ancak Allah, şu ayetle
onları yalanlamakta ve iddialarını çürütmektedir: “(Allah’ın emirlerini)
onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle
gönderdik. Artık Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir.
Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir.”67 Zira ayette her peygamberin kendi
kavminin diliyle gönderildiği açıkça ifade edilmektedir. İbn Hazm,
Kur’ân’da sözleri nakledilen kimselerin aslında kendi dilleriyle konuştukla-
62 Yûnus, 10/10.
63 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 33.
64 İbrâhim, 14/21.
65 A’râf, 7/50.
66 Mülk 67/10.
67 İbrahim, 14/4.
___________________ İbn Hazm’a Göre Dilin Menşei ve İlk Dil Problemi  123
rını, bu sözlerin Kur’ân’ın muhataplarının anlayabilmesi için Kur’ân’ın
indirildiği dil olan Arapça’yla anlatıldığını belirtir.68
İbn Hazm, ayrıca bütün dillerdeki alfabe harflerinin aynı olduğunu, birbirlerine
üstün olduklarından söz edilemeyeceğini, bu harflerin bazısının
güzel bazısının çirkin diye nitelendirilemeyeceğini belirtir. Dolayısıyla ona
göre bu iddialar, basit, yanlış ve bâtıldır.69
Hatta bu âmiyâne saplantı, Yahudilerin İbranice dışında kalan dillerde
yalan söylemenin, yalan yere yemin etmenin caiz olduğunu kabul etmelerine
sevk etmiştir. Çünkü Yahudiler, insanların amellerini kaydeden meleklerin
sadece İbranice bildiklerini, İbranice dışındaki dillerle söylenenleri
kaydedemediklerini iddia ederler. Böyle bir iddia, saçmalık ve iftiradan
başka bir şey değildir. Çünkü en gizli, en küçük şeyleri ve kalplerde olanı
bilen Yüce Allah, bütün dilleri ve bu dillerle ifade edileni bilir.70
Sonuç
İbn Hazm, İslâm düşüncesinde tartışılan dilin menşei meselesine vahiy
perspektifinden bakar ve dilin tevkîfî bir şekilde oluştuğunu yani Allah’ın
vahiy yoluyla ilk insan olan Hz. Âdem’e öğretildiği tezini net bir tavırla
savunur. O, bu tezini aklî ve naklî deliller bağlamında ispatlamaya çalışır.
Ancak ilk dile vukûfiyetlerinden sonra insanların dili geliştirmeleri ve
ondan farklı dilleri ortaya çıkarmaları hususunda uzlaşabileceklerini kabul
eder.
İbn Hazm, ilk dilin tabiat kaynaklı olduğunu savunan teoriyi reddeder
ve aklî delillerle çürütmeye çalışır. İbn Hazm’a göre dilin mekân ve coğrafyanın
ürünü olduğunu savunan görüş de doğru değildir. Ancak dillerin
çeşitlenmesi, farklılaşması ve gelişmesinde çevresel faktörleri inkâr etmez.
İbn Hazm, Allah’ın Hz. Âdem’e hangi dili öğrettiği hususunda kesin bir
bilgiye sahip olmadığımızı ifade etmektedir. Bu konuda sıraladığı çeşitli
ihtimaller arasında şu tercihi yapar: “Dünyada konuşulan bütün dillerin, o
dönemde müsemmâlarına delâlet yönünden eş anlamlı lafızlardan oluşan
tek bir dildi. Daha sonra Hz. Âdem’in çocukları, yeryüzüne dağılarak
68 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 33.
69 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 33.
70 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 33.
124  Usûl ________________________________________________________
yayıldıkları için söz konusu ilk dil farklılaşmış ve günümüzde konuşulan
tüm diller ortaya çıkmıştır. Böylece Hz. Âdem zamanında konuşulan tek
dil birden fazla dil haline gelmiştir.”
İbn Hazm’a göre hiçbir dilin başka bir dile karşı üstünlüğü yoktur. Ona
göre bir dilin güçlü, zengin, gelişmiş veya zayıf olması dillerin orijiniyle
değil o dili konuşanların sosyal, siyasi, teknolojik, ekonomik gücü; eğitim,
kültür ve gelişmişlik düzeyiyle orantılıdır.
İbn Hazm, cennet ve cehennemde konuşulacak dil meselesinde elimizde
nass ya da icmâya dayanan herhangi bir bilgi olmadığını bu sebeple bu
konuda ileri sürülecek görüşlerin birer varsayımdan öteye geçemeyeceğini
belirtir. Bununla birlikte herhangi bir tercihte bulunmadan bu hususta
“cennet ve cehennem ehli, dünyada konuşulan dillerden birisini; dünyada
konuşulan dillerin dışında kendilerine ait özel bir dil ya da birbirinden
farklı birden çok dil konuşacaklar” şeklinde üç ihtimal sıralar.

Konular