ÇEVRİYAZIDA YAZIM BİRLİĞİ ÜZERİNE ÖNERİLER

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
ÖZET
Çeviri yazı konusu ülkemizde Arap harflerinden
Latin harflerine geçişten sonra bir sorun olarak karşımıza
çıkmıştır. Bu makalede çeviri yazıda karşılaşılan sorunlar
ortaya konulmakta ve bu sorunlara çözüm önerileri
sunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Çeviri yazı, Eski Anadolu
Türkçesi, Klasik Türk Edebiyatı, İmlâ.
SUGGESTION ON STANDART WRITTING IN
TRANSCRIPTION
ABSTRACT
Transcription matter appeared a prolem after the
progress of changing alphabet from Arabic alphabet to
Latin alphabet in our country. In this article the
experiences of transcription’s problems and suggestion of
solutions on this matter will present.
Key Words: Transcription, Old Anatolia Turkish,
Classic Turkish Literature, orthographic.


 Çevriyazı(= transcription) terimiyle Arap harfli Türkçe metinlerin Latin kökenli
alfabeye aktarılmasını kastediyoruz.
 Bu yazı İLESAM’ın 17-18 Ocak 1992 tarihinde düzenlediği “1. Eski Türk
Edebiyatı Kolokyumu”nda okunan bildirinin genişletilmiş biçimidir. Bu yazı adı
geçen kurumca oluşturulan komisyonda tartışıldıktan sonra ayrıca
yayımlanacaktır. Cevriyazı konusundaki görüşlerimizi doğrudan ve daha geniş bir
kitleye duyurmak ve tartışma alanını genişletmek amacıyla bu yazının Türkoloji
D.C. XI’de yayımlanmasını istedik.
 Editör Notu: “İmlâ Özel Sayı”sının Prof. Dr. İsmail ÜNVER adına
düzenlenmesinden dolayı misafir editörümüzün talebi ve Prof. Dr. İsmail
Ünver’in onayı ile bu makale, daha önce yayımlanmış olmasına rağmen, bu
sayıya konulmuş ve Sibel ÜST tarafından bilgisayar ortamına aktarılıp
tasarımı yapılmıştır.
2 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
Çevriyazı konusu, ülkemizde Arap kökenli Türk alfabesiyle
yazılmış metinlerin Latin kökenli Türk alfabesine aktarılmaya
başlanmasıyla gündeme gelmiştir. Türk dili ve edebiyatıyla ilgilenen
batılı bilginler, çevriyazı işiyle bizden çok daha önce ilgilenmek
zorunda kalmışlar; aralarında tam bir benzerlik bulunmamakla
birlikte, her çalışmada kendi içinde tutarlı, anlaşılabilir bir çevriyazı
sistemi uygulamışlardır. Bugün batılı ve Türk bilim adamları, her
bakımdan tutarlı ve birbirine benzer bir çevriyazı sistemi
kullanmamaktadırlar. Bu konuda değişik sebepler sıralanabilirse de
batılıların Türkçedeki Arapça ve Farsça sözleri o dillerin ses
özelliklerini yansıtacak biçimde tespit etmeye çalışmaları farklılıkların
en başında gelmektedir.
Burada çözüm aramaya çalıştığımız sorunların çoğu Türkçe
metinlerdeki Arapça, Farsça kelimelerin seslendirilişinden çok, bu
dillere ait eklerin, tamlamaların, birleşik sözlerin yazımlarıyla ilgilidir.
Bunlar, bir Arap yahut Fars dilcisinin belki de hiç düşünme ihtiyacı
duymadığı şeylerdir.
Bizde 1940’lı yıllardan itibaren batıdaki bu çevriyazı
sistemlerinden yararlanılmaya başlanmıştır. Leiden’de Almanca,
Fransızca ve İngilizce olarak yayımlanan İslâm Ansiklopedisi’nin
çeviri, düzeltme, genişletme ve yeniden yazma yoluyla Millî Eğitim
Bakanlığınca yayımlanmaya başlanması (1941), özel adların yazımı
konusunda belli kuralların benimsenmesi ve çevriyazı işaretlerinin
batıdaki uygulamalar yönünde kullanılmasını gündeme getirmiştir.
Bu başlangıçtan sonra, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesince hazırlanan Kılavuz1
bugün kullandığımız çevriyazı
sisteminin temelini oluşturmuştur. Bu kılavuz, Arap kökenli Türk
alfabesindeki harf ve harekelerin Latin kökenli Türk alfabesiyle nasıl
karşılandığını gösteren listelerle Arapça, Farsça tamlamaların
çevriyazıları konusunda daha önce İslâm Ansiklopedisi için ön
görülen kuralları aktarır. Bu sistem Arapça, Farsça kelime ve
tamlamalardaki okunuşları, o dillerdeki sesleriyle tam olarak
yansıtamadığı gibi, Türkçenin o dillerden alıp yüzyıllarca kendi ses
kurallarıyla tasarruf ettiği biçimleri de tesbit etmekten uzaktır. Bir
Türk yazarının Arapça kelimeleri Araplar, Farsça kelimeleri Farsça
kelimeleri Farslar gibi telaffuz etmeyeceğini kabul etmek gerekir. İşte
bu yüzden Türkçe eserlerdeki Arapça, Farsça kelimelerin çevriyazıyla
verilişinde İslâm Ansiklolpedisi’ndeki sisteme uyamayız.
Bugünkü çevriyazımızda ünsüzler açısından büyük farklılıklar
yoktur. Eskiye göre önemli bir ayrılık “nazal (= nasal)” “n” sesinin

1 Türk İlmî Transkripsiyon Kılavuzu, İstanbul, 1946, 36 s.
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 3
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
“ñ” yerine “ŋ” işaretiyle yazılmasıdır. Arapça, Farsça kelimelerin
ünlülerinde ise, batıdaki örneklerden farklı olarak, Türkçedeki
telaffuzların çevriyazıya yansıtılması ağırlık kazanmıştır.
İlesam’ın 17- 18 Ocak 1992 tarihlerinde düzenlediği “I. Eski
Türk Edebiyatı Kolokyumu”nda okunan bildirilerden üçü, çevriyazıda
karşılaşılan sorunları ve tutarsızlıkları dile getirmekteydi.2 Birbirinden
habersiz olarak hazırlanan bu üç bildiride ortaya konan sorunlar ve
önerilen çözümler aynı olmamakla birlikte, konunun çeşitli yönlerine
dikkat çekilmişti. Anılan toplantı sonunda Türkçe kelime ve eklerin
seslendirilmesiyle ilgili çalışmalar Prof. Dr. Mertol Tulum’a; metin
neşrinde göz önünde tutulacak esaslar Prof. Dr. Günay Kut’a; Arapça,
Farsça kelime, birleşik kelime ve tamlamaların çevriyazıda farklı
yazılmalarından doğan tutarsızlıkların giderilmesi konusunda
önerilerin hazırlanması da bana havale edilmişti.
Bu konu bazı yönleriyle çok uzun zamandan beri üzerinde
düşündüğümüz, her fırsatta meslektaşlarla tartışmaya çalıştığımız,
nihayet 1983’ten sonra çevirdiğimiz metinlerde uygulama denemesi
yaptığımız bir konudur. Yukarıda anılan toplantıda aynı konuda
sorulan bildirileri ve bunlar üzerindeki tartışmaları da dikkate alarak
görüş ve önerilerimizi sunmaya çalışacağız.
Bu yazıda ele alınacak başlıca konular şunlardır: Arapça,
Farsça kelimelerin kendilerinden önceki ve sonraki dil bilgisi
öğeleriyle ilgilerini göstermek üzere kullanılan kısa çizgi (-) ile ilgili
tutarsızlıklar ve bununla ilgili öneriler; Arapça, Farsça tamlama ve
birleşik kelimelerin yazımlarıyla ilgili farklı tutumlar hakkında
düşünce ve öneriler; Farsça’da değişikliğe uğrayarak Türkçe’ye geçen
Arapça kelimelerin durumu; Arapça, Farsça kelimelerdeki ses
değişikliklerinin çevriyazımızda değerlendirilmesi; medli okunuşlarla
türeyen ünlülerin çevriyazıda gösterilip gösterilmeyeceği.
Yukarıda sıralanan maddeler arasında öncelik Arapça, Farsça
kelimelerin başına veya sonuna gelen öğelerin kısa çizgi ile ayrılması
konusundaki farklı tutumların belirlenmesi ve önerilerin ortaya
konmasındadır.
1. Latin kökenli Türk alfabesiyle yayımlanmış eski
metinlerimizin yazımında ilk yıllardan günümüze kadar uzanan ve
giderek artan tutarsızlıklar Arapça, Farsça ve Türkçenin kurallarıyla
açıklanması mümkün olmayan bir hal almaktadır. Yeni Türk

2 Ünver, İsmail, “Arapça, Farsça kelimelerin imlâsı”; Horata, Osman, “Eski metinlerin
neşrinde karşılaşılan imlâ ile ilgili bazı problemler”; İnce, Adnan, “Tenkitli metin
kurmada karşılaşılan güçlükler ve çözüm önerileri”. Bu bildiriler ayrıca
yayımlanacaktır.
4 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
harfleriyle çevriyazı işaretleri kullanılmadan yayımlanan ilk
metinlerde kısa çizgi işaretine hiç yer verilmiyordu. Bu sözümüzü
1931 yılında yayımlanmış bir eserden alınan aşağıdaki dörtlükle
örneklendirelim:
“ Dinle bülbül kıssasın kim geldi eyyamı bahar
Kurdı her bir bağda hengâme hengâmı bahar
Oldı simefşan ana ezharı badamı bahar
Ayşu nuşet kim geçer kalmaz bu eyyamı bahar”3
Görüldüğü gibi, bu metin yeni yazıya aktarılırken Farsça
tamlamalarda ve birleşik kelimelerde kısa çizgi kullanılmamıştır.
İzafet kesresi ile atıf vavları ilk kelimeye bitişik yazılmış ve aslî
uzunluklar genellikle ihmal edilmiştir. Ancak şurasını kesinlikle ifade
etmek gerekir ki, bu metnin yazımı daha sonraki, hatta günümüzde
yayımlanan çevriyazılı metinlerden daha tutarlıdır. Buna karşılık,
sonraki yıllarda bu yazım birliği değişik eserler arasında değil, aynı
eser içinde bile korunamamıştır. 1940’lı yıllarda yayımlanmış bir
eserde “mîve-dâr” imlâsı yanında “şîvedâr”, “tâcdâr” ve “serdâr”
yazımlarıyla karşılaşıyoruz. Aynı imza ile 1960’lı yıllarda
yayımlanmış başka bir metinde, aynı birleşik kelimenin iki ayrı
biçimde yazılışına: “dil-dâr”, “dildâr”; “dil-ber”, “dilber”; aynı edatın
bitişik yazılmasına ve çizgi ile ayrılmasına “ber-murâd”, “berķarâr”;
aynı ekin bir bitişik, bir çizgiyle ayrılmış yazımına: “dergâh”, “secdegâh”…vb.
şahit oluyoruz.
Çevriyazıdaki bu tutarsızlıklar, üniversite muhitinde
hazırlanıp yayımlanan eserlerde sürüp giderken, aynı yıllarda
yayımlanan Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat
4
, bu konudaki
tutarsızlıkları büsbütün körüklemiştir. Bu sözlük, eski yazıdan eski
yazıya Türkçe sözlüklerin ancak kütüphanelerde bulunabildiği o
yıllarda, kolaylıkla el altında bulundurabileceğimiz tek eser
durumunda idi. Ayrıca her madde başından sonra, o madde başının
Arap kökenli alfabe ile de yazılmış olması daha çok yararlanmamızı
sağlıyordu. Gerçi metinde okuyamadığımız bir sözü, ancak bütün
okunuş ihtimallerini deneyerek bu sözlükte bulabiliyorduk; ama her
şeye rağmen eser yirmi yıldan uzun bir zaman en kolay elde edilebilen
sözlük olma özelliğini korudu. Bugün Arap kökenli Türk alfabesini
okuyamayan; fakat meslekî çalışmalarında Arapça, Farsça sözlerle
karşı karşıya gelenler için bu sözlük, yine de benzerlerinin en iyisidir.
Ancak bu eser, özellikle Farsça ekleri kelimeden kısa çizgi ile ayırarak

3 Bu yazıda örneklerin hangi eserlerden alındığı belirtilmeyecektir.
4 Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara, 1962.
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 5
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
yazma konusunda akıl almaz bir rahatlık ve aşırılık içindedir. O kadar
ki, fonetik bir nedenle “gân-” veya “-yân” biçimine giren “-ān” çoğul
ekini; aynı nedenle “-gî” haline gelen “masdariyyet” “î” sini bile ismin
sonundan kısa çizgi işaretiyle ayırarak vermiştir: “bende-gân”,
‘‘efsürde-gân’’, ‘‘dânâ-yân”, ‘‘efsürde-gî”, “pehnâ-yî” …
Bugün çevriyazılı yayımlarda yahut yayımlanmamış
çalışmalarda hiçbir geçerli gerekçe bulunmaksızın, isimlerin sonuna
getirilen ve Türkçedeki yapım ve çekim eki görevini yerine getiren dil
bilgisi öğelerinin, eklendikleri kelimelerden kısa çizgi ile ayrıldığını
görüyoruz: dilîr-âne, mest-âne; cûy-bâr, rûd-bâr; cihân-bân, dîde-bân,
bâğ-bân; sipeh-büd veya sipeh-bed; bed-ter, bâlâ-ter; bâğ-çe, bâğ-çevân,
takvîm-çe; âb-dân, âteş-dân, gül-âb-dân; gül-zâr, mürġ-zâr,
benefşe-zâr; çeşme-sâr, hâk-sâr, seng-sâr; gül-sitân, gül-istân, sengsitân,
seng-istân, tâb-istân; günâh-kâr, hidmet-kâr, sitem-kâr; âteş-
gede (kede olmalı), büt-kede, mey-kede; âferîd-gâr, âmûz-gâr, Kirdgâr;
dost-kân, dost-kânî; cüdâ-gâne, çehâr-gâne, dü-gâne; bâr-gâh,
der-gâh, śubĥ-gâĥ; âhen-ger, dâd-ger, zer-ger; ġam-gîn, ħışm-gîn,
şerm-gîn; dîv-lâĥ, seng-lâĥ; şâd-mân; dâniş-mend, derd-mend, ĥıredmend;
âteş-nâk, ġam-nâk, nem-nâk; şâh-vâr, sezâ-vâr, ümîd-vâr,
zerre-vâr: nâm-ver, suĥân-ver, tâc-ver; âyine-veş, lâle-veş, meh-veş;
şehr-yâr, hûş-yâr…
Yukarıdaki örneklere uygun bir yazım biçimini benimsemiş,
görünenlere bu tutumlarının sebebi sorulsa, onların büyük bir
çoğunlukla adı geçen “Lûgat”i tanık göstereceklerini sanırız.
Yazımızın başında, bu tutumun belli bir oranda 1940’lı yıllarda
başladığını ifade etmiştik. Yani Devellioğlu, kısa çizgi işaretini gelişi
güzel kullanmayı, başlatan değil, bu tutumu ifrata götüren
sözlükçümüzdür. Gerek onun gerekse ondan öncekilerin bu
tutumlarında XIX. yüzyılın sonlarında batılı sözlükçülerin düzenleyip
yayımladıkları sözlüklerin etkili oldukları söylenebilir.5
Bu sözlüklerle Devellioğlu’nun “Lûgat”i arasında yukarıda
sıraladığımız kelimeleri göz önünde bulundurarak yaptığımız
karşılaştırma sonunda, Devellioğlu’nun daha çok Redhouse’tan
etkilendiği görülmektedir. Bu karşılaştırma sonunda şöyle bir tablo
ortaya çıkıyor: Farsça kelimelerin sonlarına gelen eklerin kısa çizgi ile
ayrıldığı maddelerin % 39’unda Devellioğlu yalnız kalıyor. Redhouse
ve Steingass ikisi birlikte %24’lük bir oranla Devellioğlu’nu
destekliyor. Devellioğlu’nun tutumunu iki sözlükten birinin (daha çok
Redhouse’un) karşılama oranı %37’dir. Öte yandan bazı örneklerde

5 Redhouse, Sir James W., Turkish and English Lexicon, Constantinople, 1890;
Steingass, F., A Comprehensive Persian-English Dictionary. Beirut, 1970 (ilk
baskı 1892).
6 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
Devellioğlu’nu destekleyen Redhouse ve Steingass, benzeri
örneklerde kendileri de tutarlı olamamaktadır. Redhouse’taki
tutarsızlıklara örnekler: jûybâr, zeng-bâr; âb-dân, âteshdân,
khiredmend, hûsh-mend; sherm-nâk, nemnâk; shâh-vâr, perî-vâr,
sezâvâr, umîdvâr; shâh-vesh, mâhvesh, mehvesh… Steingass’tan
örnekler: jûy-bâr, zangbâr; jahân-bân, dîdabân, bâghbân; chashma-sâr,
khâksâr; chahârgâna, du-gâna…
Aşağı yukarı bir yüzyıl önce basılmış bu sözlüklerdeki
tutarsızlığa rağmen, batıda çevriyazıyla yayımlanmış eserlerde, kelime
sonlarındaki Farsça eklerin bitişik yazılması konusunda daha tutarlı
bir tutum izlendiği görülmektedir.6 Ne var ki, ülkemizde bilim
adamları bu konuyu yeterince önemsemez görünmekte; bu yüzden,
yayımlanan metinlerimiz arasında uyumsuzluklar sürüp gitmektedir.
Bu alanda ortak bir tutum oluşamamasında Farsça ve Osmanlı
Türkçesiyle ilgili dil bilgisi kitaplarındaki terim kargaşasının da payı
vardır.
Bilindiği üzere Türkler ve Farslar yüzyıllarca kendi dillerini
incelerken Arap dil bilgisindeki terimleri ve yaklaşımları göz önünde
tutmuşlardır: Arapçada kelimeler üç grupta incelenir. İsim, fiil, edat
(veya harf). Türkçe ve Farsçadaki kelimeler de aynı şekilde
gruplandırılmış, dolayısıyla bütün ekler “edat” veya “harf” terimiyle
karşılanmıştır. Hatta bu ekleri “lafz” veya “kelime” diye adlandıran
kitaplar da vardır.
Türkçe ve Farsça dil bilgisi kitapları ile sözlüklerde son
yüzyıla kadar “ek” terimi kullanılmamıştır. Ferheng-i ŞuǾûrî’nin baş
tarafında Farsça vasf- ı terkîbîler anlatılırken karşılaştığımız: ‘‘…aŋa
ıśŧılâĥ-ı luġaviyyînde vaśf-ı terkîbî dirler, meŝelâ suħan-dân ve şiǾr-
şinâs ve kişver-güşâ ve gîtî-sitân gibi Türkîde bir ismi lafž-ı ‘cı ile
taǾbîr itdükleri maǾnâya söz bilici ve şiǾr aŋlayıcı ve iķlîm açıcı ve
cihân alıcı dimek olur”7
sözünde Türkçe “-cı” ekinin “lafz” terimiyle
karşılanması, aynı eserde “-istân”, “-dân”, “-gâh” gibi öğelerin de yine
“lafz” terimiyle karşılanmış olması8
içinde bulunduğumuz karışıklığın
kaynağını görmemize yardımcı olmaktadır.
Farsçadan çevrilmiş en tanınmış sözlüklerimizden Burhân-ı
KâtıǾ’dan da bir örnek göstereceğiz: “MaǾânî-i mütenevviǾa kesb ü
taĥśîli içün esmâ vü efǾâl evâħirine ilĥâķ olınan ĥurûf u kelimâtuŋ
medlûlâtı beyânındadur:… edât-ı teşbih on kelimedür dîs, des, vân,

6
Flemming, Barbara, Fahrîs Husrev u Sîrîn, Wiesbaden, 1974; Tietze, Andreas,
Mustafâ Alî’s Description of Cairo, Wien, 1975.
7
ŞuǾûrî, Hasan, Ferheng-i ŞuǾûrî, İstanbul, 1314, C. I, s. 31.
8
ŞuǾûrî, Hasan Ferheng-i ŞuǾûrî, İstanbul, 1314, C. I, s. 34-36.
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 7
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
ven, âsâ, sân, sâr, peş, feş, veş… kelimeleridür. MecmûǾı müşebbehün
bih âħirine lâĥıķ olur”.9 Burada “edât” ve “kelime” terimleriyle ifade
edilen öğelerin ne işe yaradıkları daha doğrusu görevleri, hepsinin
benzetmeliklerin sonuna eklendiği ifade edilerek anlatılmıştır.
Türkçe ve Farsça kelimelerin sonlarına eklenen bu öğeler için
bizim dil bilgisi kitaplarımızda ve sözlüklerimizde “edat” teriminin
kullanılması 1940’lı yıllara kadar gelmiştir. Hüseyin Kâzım Kadrî’den
aldığımız şu örneğe bakalım. Yazar “mütemmimli isimler” dediği isim
tamlamalarını anlatırken: “1. Her iki ismin sonuna kendilerine mahsûs
birer edât gelir: Adanın havâsı, Türkün güci”10. Bu sonuncu örnek de
“ek”in “edat” terimiyle karşılandığını açık bir biçimde göstermektedir.
Sonraki yıllarda yayımlanan Osmanlıca kitaplarından sadece
M. Ergin’in eserinde, büyük bir isabetle, bu konu “başa gelen edatlar”,
“sona gelen edatlar” ve “sona gelen yapım ekleri” biçiminde sağlıklı
bir ayrıma tabi tutulmuştur. Ancak burada da “sona gelen yapım
ekleri” denen öğeler, yeni yazı karşılıkları verilirken kısa çizgiyle
kelimelerden ayrılarak yazılmış11, belki bu yüzden çevriyazımız
üzerinde etkili olamamıştır. Bu öğeler, A. Ateş’in eserinde de “ek”
terimiyle anılmış; ancak verilen örnekler çevriyazı ile ayrıca
yazılmadığından bu konudaki tutum belirsiz kalmıştır.12
İran’da son dönemde yayımlanan bazı Farsça Sözlüklerde bu
öğeler için “pes-vend (=suffix= son ek)” ve “pîş-vend (=prefix= ön
ek)” terimleri kullanılmıştır13. Aynı ögeler Ferheng-i ǾAmîd’in
başında “Pîş-âvendhâ” ve “pes-âvendhâ” başlıkları altında
gruplandırılarak verilmiştir14
.
Ülkemizde son yayımlanan Farsça Dilbilgisi adlı eserin
üçüncü bölümü “Önekler ve Sonekler”e ayrılmıştır15. Bu eserde
Farsça örneklerin yanlarında günümüz alfabesiyle okunuşları da
yazılmış; ancak “ek” denilen bu ögeler kelimenin sonuna yine kısa
çizgiyle eklenmiştir. Bu tutumun Farsça öğretenler ve öğrenenler
açısından herhangi bir önemi de yoktur.
Burada, konuya bir de Arapça, Farsça kelime veya kelime
gruplarının başlarına gelen ek ve edatlar açısından bakmak istiyoruz.
Aslında bunlardan edat olanları bağımsız, ek olanları da kelimenin

9 Mütercim ǾÂsım, Burhân-ı ĶâŧıǾ, İstanbul, 1212, s. 20-21.
10 Hüseyin Kâzım Kadrî, Türk Lugati, İstanbul, 1927, C. I, s. LIV.
11 Ergin, Muharrem, Osmanlıca Dersleri, İstanbul, 1962, (2. bas.), s. 81-85.
12 Ateş Ahmed, Farsça Grameri, İstanbul, 1962, ( 3. bs.), s. 101-108.
13 Muhammed Mu’în, Ferheng-i Fârsî, Tehrân, 1364 Şemsi (7. bs.; 1. bs.1342 Ş./M.
1963).
14 H. ǾAmîd, Ferheng-i ǾAmîd, Tehrân, 1349 Şemsî (4. bs), s. 13-14.
15 Öztürk, Mürsel, Farsça Dilbilgisi, Ankara, 1988, s. 155-164.
8 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
başına katarak yazmanın sağlıklı bir tutum olup olmadığı tartışılabilir.
Fakat böyle bir davranışın günümüze kadar gelen ve bazı eklerin
yazımında oldukça tutarlı görülen alışkanlıkları zorlamasından kuşku
duymaktayız. Arapça, Farsça kelimelerin başına gelen ek ve edatları
kısa çizgi ile ayırma yanlısı oluşumuzun başka bir nedeni de bu
kelimelerin başlarındaki edat veya eklerle, sadece özel anlam
kazandıklarında sözlüklere madde başı olarak alınmış olmalarıdır.
Konuyu genel olarak değerlendirdikten sonra, şimdi söz
konusu ek ve edatların yazımıyla ilgili önerilerimize geçiyoruz.
a) Arapça, Farsça kelimelerin başına gelen edat ve ön eklerin
yazımı
Bu konuda karşılaşılan tutarsızlıklar bu öğelerin bir kısmının
edat bir kısmının da ek olmasından kaynaklanmıştır. Biz burada bütün
ek ve edatların kendisinden sonra gelen kelimeden kısa çizgi ile
ayrılarak yazılmasını öneriyoruz. Çünkü bazen edat bazan zarf işlevi
ile karşımıza çıkan “ilâ ”, “Ǿalâ ( )” gibi “harf-i cer”leri
ayrı yazıp, benzetme edatı olarak kullanılan “ke ( )” ve “için” edatı
karşılığında kullanılan “li ( )” “harf-i cer”lerini kısa çizgi ile ayırarak
yazmak, açıklanması güç bir tutumdur. Farsça fiillerin başlarına
gelerek birleşik fiiller yapan ön eklerle ismin başına gelen edat ve
eklerin çevriyazıda gösterilmesinde her zaman tutarsızlıklar
görülebilmektedir. Mastarların başına gelen “ber ( )” ön eki ile
ismin başına gelen “ber ( )” edatını; fiillerde belirli geçmiş, emir ve
istek çekimlerinin başına gelip “e-i” arası bir sesle okunan “be ( )”
ön eki ile ismin başına gelen ve yönelme durumu ifade eden “be (
- )” edatını çevriyazıda farklı göstermenin sağlayacağı yararı yahut
sebep olacağı karışıklığı iyice ölçüp tartmak gerekir.
Bu yüzden, çevriyazımızda uzunca bir süreden beri kısa çizgi
ile bağlanan ön eklerin yazımında bir değişiklik yapmamalıyız. Ayrı
bir kelime olarak düşündüğümüz edatları da kısa çizgiyle kelimeye
bağlayarak yazmakta, kolaylık sağlayacağı düşüncesiyle yarar
görmekteyiz.
Arapça, Farsça kelimelerin başlarına gelen ek veya edatların
ikisinin arka arkaya gelip birleşmesi durumunda bunları birbirinden
ayırmadan, tek edat gibi yazmanın kolaylık sağlayacağını
düşünüyoruz. Arapça “bi” ve “lâ”dan “bilâ ( )”, Farsça “tâ” ile
“be”den “tâbe ( )” gibi.
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 9
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
Bu önerilerimiz benimsendiği takdirde Arapça, Farsça
kelimelerden önce gelen ek ve edatların çevrilmesinde güçlük
kalmayacaktır.
Arapça edat ve ön eklerle ilgili örnekler: : ilâ-âħirihi,
: ilâ-nihâyeti veya ilâ-nihâye, tamlamalarda: :
ile’l- âħir, : ile’n- nihâye, bitişen zamirlerle: :
ileyh(i), : ileyhüm…, : in-şâ’allâh(u), “ : lâ” ile
birleşerek : illâ olur; : bi-ĥaķķın, : bi-ġayri ĥaķķın
: bi-nefsihi, : bi-źâtihi, tamlamalarda : bi’l –Ǿaks
: bi’t-tafśîl, bitişen zamirlerle : bih veya bihi,
: mefǾûlün bih, : bihim, “ : lâ” ile birleşerek : bilâ,
: bilâ-ķayd u śarŧ…; : Ǿalâ- ķavlin,
: Ǿalâ-ķaderi’l-imkân, : Ǿalâ-külli ĥâl(in),
tamlamalarda : Ǿale’l-ekŝer, : Ǿale’l-
ħusûs; bitişen zamirlerle: : Ǿaleyh(i), : Ǿaleyküm…;
: Ǿan-ķaśd(in), : Ǿan-aśl(in), tamlamalarda:
:Ǿani’l- ġıyâb, :Ǿani’n- nâs, bitişen zamirlerle :Ǿanh(u),
:Ǿanhum…; : fe-illâ, : kün fe-yekûn…;
: fî-şehri’r- ramażân, :fî-sebîli’llâh,
tamlamalarda : fi’l-aśl, : fi’l-vâķiǾ, bitişen
zamirlerle : fîh(i), : fihâ…; : ke-źâlik : kemiŝlih(i),
tamlamalarda : ke’ş- şems, : ke’l-ķamer,
: mâ edatıyla : kemâ, : kemâ-fi’s-sâbıķ, “ : en”
ile : ke’en, : ke’en-lem-yekün…; : limü’ellifihi,
: li-sebebin, tamlamalarda : li’llâh(i), bitişen
zamirlerle : leh(u), : mef’ûlün leh…; : lâ-yuǾad,
: lâ-yüs’el, : lâ- yemût; : mâ-cerâ, :
mâ- ĥâśal, : mâ-Ǿadâ; : min- vechin, : mincihetin,
: min-ġayri ĥaddin, tamlamalarda :
mine’l-evvel(i), : : yevmen mine’l-eyyâm, bitişen
10 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
zamirlerle : minhum, : minhu…; : vâ-ĥayfâ, :
vâ- esefâ, : vâ- veylâ.
Farsça edat ve ön eklerle ilgili örnekler: : ez-ķażâ,
: ez-cân u dil, : ez-ber…; : endercihân,
: ender- behişt, tekrarlanan iki kelime arasında:
: cihân-ender-cihân, : ħarâbender-ħarab…;
: bi-kun, : bi-purs, : bi-şinev (bi-
ş’nev)…; : bâ-śavâb, : bâ-śafâ, : bâ-
selâmet…; : bâz-gûne, :bâz-mânde…; :
ber-murâd, : ber-bâd, : ber-ĥayât, : bergüźâr,
: ber-çîde…; : berây-ı meşveret,
: berây-ı tehniyet (daima muzaf olarak kullanılır);
: be-heme-ĥâl, : be-bâġ, : be-çeşm, : cân
be-leb, : leb-be-leb, : ser-be-ser…; : bî-
edeb, : bî-pervâ, : bî-vefâ, : bî-zevâl…;
: tâ-ebed, “ : be” edatıyla : tâbe, : ser-tâbe-pây,
: tâbe-ĥaşr, : ser-tâ-ser, : ser-te-ser (ser-tâ-
ser yerine)…; : der-âġûş, : der-pey, : der-ĥâl,
: der-kenâr; : me-bâd, : me-bâdâ, : keş-
me-keş, : küş-me-küş…; : nâ-tamâm, : nâ-
ħalef, : nâ-sezâ, “ : be” ile birleşerek “ : nâbe”, :
nâbe-câ, : nâbe-dîd, : nâbe-kâr, : nâbe-maĥal,
: nâbe-hengâm…; : ne-şiküfte, : ne-revâ, :
ne- dîde…; : vâ-beste, : vâ-pesîn, : vâ-reste,
: vâ-mânde, Türkçe metinlerde daima bir kelime olarak
değerlendirilip çevriyazıda ona göre yazılan : ferâ, : ferâz,
: fürû, : hem, : hemî…vb. burada ayrıca
gösterilmemiştir.
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 11
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
b) Kelime sonlarına gelen edat ve ekler.
Türkçe metinlerin çevriyazılı yayımlarında en çok sona gelen
edat ve eklerin yazımında tutarsızlıklarla karşılaşıldığını yukarıda
bildirmiş ve bunları örneklendirmiştik. Bu konudaki tutumumuzu da
yapım eki işlevini taşıyanların, sonuna geldikleri kelimeye bitişik
yazılmaları gerektiğini ifade ederek dile getirmiştik.
Sona gelen ek ve edatlar konusunda, Arapça öğeler açısından
herhangi bir uyumsuzluk söz konusu değildir. Çünkü Arapça
kelimelerin sonlarına gelen “nisbet”, “maśdariyyet”, “te’nîŝ”,
“tenŝiye” ve “cemǾ” ekleri ile zamirlerin ekleşmiş biçimlerinin
çevriyazıda gösterilmesi konusunda bir sıkıntı bulunmamaktadır.
Farsça sona gelen edatlardan “râ ( )” başa gelen edatlar gibi
kısa çizgiyle ayrılarak, : ķażâ-râ gibi yazılmalıdır. Zaten bu
edat, Türkçe metinlerde büyük bir çoğunlukla Farsça ibareler içinde
geçer: : Muśŧafâ-râ salavât… Öte yandan “nidâ
edatı” olarak bilinen “â ( )” nın ise çevriyazıda ekseriyetle kelime
sonuna bitişik yazıldığı görülür: : şâhâ, : ħusrevâ,
: Nedîmâ, : Bâķiyâ…
Yukarıda da işaret edildiği gibi çevriyazımızın asıl sorunu,
Arapça ve Farsça kelimelerin sonun gelen ve yapım eki olarak
kullanılan bazı eklerin yazımında karşılaşılan tutarsızlıklardır.
Çevriyazıdaki yazımlarında tutarsızlık görülmeyen ekleri burada
anmıyoruz. Burada sadece yazılışında tutarsızlıklar bulunduğunu
değişik eserleri tarayarak tesbit ettiğimiz ekler üzerinde duracağız:
- (âsâ, sâ). Benzetmelik (müşebbehün bih) sonuna
getirilen bir ektir: : dîvâsâ, : şîrâsâ, :
muĥîŧâśâ, : feleksâ, : ĥurşîdsâ. Bu ekin “âsâ”
şekli (âsâyîden-âsûden) mastarının geniş zaman
köküyle ( - ),”sâ” şekli de - de (sûdensâyîden)
mastarlarının geniş zaman köküyle ( - ) aynı
şekilde yazılmaktadır. Bunlarla eklerin yazımını karıştırmamak
gerekir: : merd-i dil-âsâ, : ħidîv-i ten-
âsâ; : cebhe-sây-ı dergâh-ı ‘âlî,
12 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
: âstâne-i devlet-me’âba
rû-sâ olan çâkerler…
(ân). Çok değişik görevleri bulunan bu ekin
çevriyazıdaki durumu genel olarak tutarlıdır. Bu ek “â”,”î” ve
okunmayan he (hâ-yı gayr-ı melfûz) ile biten kelimelere çoğul eki
olarak geldiğinde başına “-y-“ ve “-g-” sesleri alır. Bu durumda:
: dânâyân, : Rûmiyân, : zâdegân gibi.
Bazı yerlerde, ne olduğu düşünülmeden “dânâ-yân” yahut “zâdegân”
biçimindeki yanlış yazılışlarla karşılaşılmaktadır.
(âne). İsim ve sıfatların sonuna getirildiğinde nisbet ve
liyakat bildiren zarf yapan bu ekin de bazı metinlerde kısa çizgi ile
ayrıldığı görülmektedir. Oysa bu tutum son derece anlamsızdır. Bu
ekin yazımında : mestâne, : şâhâne, :
âķilâne, : merdâne biçimleri tercih edilmelidir.
(bâr). Bir şeyin çoklukla bulunduğu yeri gösteren
isimler yapan bir ektir: : cûybâr, : rûdbâr,
: Hindûbâr, : Zengîbâr… (bâr) eki ile aynı yazılan
fakat anlam ve görevleri bakımından bu ekten ayrılan kelimelerin
çevriyazıda farklı yazılmaları gerekir: defa veya kez anlamında
: yek-bâr, : her-bâr, : bâr-ı evvel; yük veya
meyve anlamında : Nihâl-i bâr-âver, :
berg ü bâr; iş güç anlamında kâr u bâr; (bârîden)
mastarının geniş zaman kökü : ebr-i dürer-bâr,
: şâĥ-ı direm-bâr…
(bân). İsimlerin sonuna gelerek gözetici ve koruyucu
anlamı katan bir ektir. : nigehbân, : bâġbân ,
: derbân , : pâsbân , : merzbân…
(bed) veya (büd). Eklendiği isimlere sahip ve
koruyucu anlamı katar: : sipehbed, : bârbed, :
muġbed veya : mûbed (mûbid)…
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 13
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
(ter) Üstünlük bildiren sıfat (comparative) yapıcı bir
ektir. : ħoşter, : bihter, : füzûnter, :
edter… bu ekin sonuna (în) sesleri getirilerek en üstünlük
(süperlative) bildiren sıfatlar elde edilir: : ħoşterîn,
: bihterîn, : kemterîn, : dânâterîn.
(çe). Küçültme ekidir. Bâġçe, :
dîvânçe, : kemânçe, : mûrçe, : ŧâķçe…
(dâr). Sözlüklerde (dâşten) mastarının geniş
zaman kökü ve o mastarın “ism-i fâ’il (etken ortaç)”i olan
(dârende) den murahham (son kısmı düşürülmüş) olduğu
belirtilmiştir. Bunun yanında kaynağını inkar etmeden onu ek olarak
değerlendiren sözlükler de vardır. Bu sözlükler (dâr)a “pes-
âvend-i muĥâfazat (gözeticilik, koruyuculuk veya sahiplik ifade
eden ek)” yahut “edat-ı nisbet (ilgi eki)” gözüyle bakmaktadırlar.
Çevriyazıyla yayımlanmış Türkçe metinlere baktığımızda bu farklı
anlayışın etkisiyle (dâr) ın hem kısa çizgi ile ayrılmış hem de
bitişik yazılmış biçimleriyle karşılaşıyoruz. O kadar ki, bu ikili
tutumu aynı eser içinde aynı işlevi yerine getirdiği halde bile
görebiliyoruz: dil-dâr, nâm-dâr, cihândâr, haberdâr vb. amacımız
yazımda ikilikten kurtulmak olduğuna göre, birini tercih etme
durumundayız. Biz kelimenin zamanla ekleşebildiğini Türkçeden de
biliyoruz. O halde isimlerin sonuna gelerek tutan, malik ve sahip
olan, görüp gözeten veya zapteden anlamlarında yeni isimler yapan
(dâr) ı ek olarak düşünüp kelimenin sonuna bitişik yazabiliriz.
: âbdâr, : pûldâr, : mâldâr, : cihândâr,
: ĥiśśedâr, : nigâhdâr, : teberdâr…
(dâşten) mastarından (ber) ön ekiyle yapılmış
(ber-dâşten) birleşik mastarı ve bunun türevleri olan (berdâr),
(ber- dâşte) gibi şekilleri yazarken, bunun farklı bir
durum olduğunu düşünmek zorundayız. : fermânber-dâr.
Öte yandan (dâr), Farsça “darağacı” ve Arapça “ev”
anlamındaki kelimelerle yazım birliği içindedir.
14 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
(dân). İsmin sonuna eklenerek o ismin karşılığı olan
nesneyi içine alan alet adı ifade eder (zarfiyyet). :
ķalemdân, : nemekdân, : sermedân, : âbdân,
:âteşdân, : şemǾdân… Bu ekle (dânisten)
mastarının geniş zaman kökü yazımda birdir: : süħan-dân,
: nükte-dân.
(zâr). İsimlerin sonuna eklenerek bir nesnenin çok
bulunduğu yeri gösteren yer adları yapar. : gülzâr, :
lâlezâr, : çemenzâr, : kiştzâr, : kârzâr…
Bu ekle güçsüz, zayıf, değersiz anlamındaki (zâr) ve inleyiş,
ağlayıp yakarış anlamındaki (zâr) kelimeleri arasında yazım
benzerliği vardır. : zâr u nizâr, : ten-i zâr:
: nâle vü zâr.
(sâr). İsimlerin sonlarına eklenerek, o ismin ifade ettiği
nesnenin bulunduğu yeri ifade eden isimler yapar. :
kûhsâr, : sengsâr, : şâħsâr, : nemeksâr,
: çeşmesâr, : ruħsâr… Bu ekin başka işlevleri
de vardır: : sebüksâr, : âsîmesâr, :
nigûnsâr örneklerinde (ser) kelimesi yerinde kullanılırken,
: dîvsâr, : deştsâr, : ħâksâr
örneklerinde benzetme edatı işlevi üstlenmiştir.
(sân). Benzetmelik (müşebbehün bih)lerin sonuna
gelerek benzetme edatını karşılayan bir ektir. : şemǾsân,
: pîlsân, : dîvsân, : yeksân … Bazı Farsça
sözlüklerde, bu görevi dışında isim olarak “tarz, reviş; kaide, kanun;
huy, âdet; servet ve destân” anlamlarıyla kullanıldığı
bildirilmektedir. Ancak, Türkçe metinlerde ek olarak bile nadiren
karşımıza çıkmaktadır.
(istân veya sitân). İsimlerin sonlarına eklenerek o
isimlerle ilgili genellikle yer, bazan zaman bildiren, isimler yapar.
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 15
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
: gülistân, : neyistân, : çemenistân,
: Türkistân, , Hindistân; : tâbistân,
: zemistân, : bahâristân. Ancak bu ekin “sitân”
biçimindeki okunuşu (sitânden) mastarının geniş zaman
köküyle aynıdır. O nedenle : gülistân, :
sünbülsitân örnekleri yanında : dil- sitân ve :
kişver-sitân yazımları arasındaki ayrılık gözden uzak
tutulmamalıdır.
(şen). Yer bildiren isimler yapan bu ekin Türkçe
metinlerde sadece : gülşen kelimesinde bulunduğu
görülmektedir.
(fâm). Benzetmelik (müşebbehün bih)ler sonuna
getirilen ve onlara renk anlamı katan bir ektir. : ezraķfâm,
: surħfâm, : siyâhfâm:, : laǾlfâm…
(kâr). İsimlerin sonuna gelerek onlara yapıcı, edici,
kılıcı gibi etken ortaç anlamı katar. Buna bağlı olarak meslek
bildiren isimler yapar. : ĥîlekâr, : ħidmetkâr,
: ziyânkâr, : sitemkâr, : siyâhkâr,
: ŧalebkâr, : vefâkâr, : heveskâr,
: śanǾatkâr, : mînâkâr, : âteşkâr. Bu
ekin iş, amel, fiil, meşguliyet, hüner, huy, tabiat, zahmet, bina,
zaruret, maaş, ölüm gibi çok farklı anlamlara gelen isim olarak
kullanıldığı, ayrıca (kârîden) mastarının geniş zaman kökü olduğu
sözlüklerde ifade edilmiştir. Çevriyazıda bu farklılıklara dikkat
etmek gerekiyor.
(kede). Sonun geldiği isimlerle ilgili yer adları yapar.
: âteşkede, : meykede, : bütkede, :
dihkede, : mâtemkede, : miĥnetkede… Bu ekin
“gede” okunuşu galattır.
(gâr). Fiillerin belirli geçmiş ve geniş zaman köklerine
getirilerek bunlara etken ortaç anlamı katar. Yukarıda tanıttığımız
(kâr) ekiyle benzer işleve sahiptir. Türkçe metinlerde “kâf-ı
16 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
Arabî” ile “kâf-ı Fârsî ”nin farklı yazılmaması yüzünden bu ekleri
birbirinden ayırmak da güçtür. (kâr) ve (gâr) eklerini bir
ölçüde sonuna geldikleri kelimelerin türüne bakarak ayırabiliriz:
Madde ve mana isimlerine getirilen eki (kâr); geçmiş ve geniş
zaman köklerine getirilen eki de (gâr) okumak bir çare olarak
düşünülebilir: : sâzgâr, : âmûzgâr, :
âferîdgâr, perverdgâr. Bu ek bazen isimlerin sonuna da
gelebilmektedir : ħudâvendgâr gibi.
(gân). İlgi ve liyakat bildiren bir ektir. :
şâyegân (aslı, şâhgân), : râyegân (aslı, râhgân), :
dihgân, : dûstgân, : Âzerbâdgân (
:Âzerbâygân), : ħudâygân…
(gâne). Sayı adlarından sonra gelerek ilgi eki gibi
kullanılır : yegâne, : dugâne, : çehârgâne;
isimlerin sonunda da ilgi ifade edebilir. : dînârgâne;
sıfatların sonuna eklenerek zarf yapabilir: : cüdâgâne…
- (gâh- geh). Eklendiği isimlere mekân ve zaman
kavramı katan bir ektir: : bârgâh, - : dergâhdergeh,
: rezmgâh; : şâmgâh, : śubĥgâh,
: seĥergâh (gâh)ın sözlüklerde bu ek görevi dışında
başka görevlerine de işaret edilmektedir. Bunlardan (gâh)ın
“zaman” anlamıyla Türkçe merinlerde sık sık karşılaşıyoruz.
: gâh…gâh, :gâhî, : be-gâh, : bî-gâh, : nâ-
gâh, : nâ-geh kullanımlarında “gâh”ı kelime olarak
değerlendiriyoruz.
(ger). İsimlerin sonlarına getirilerek etken ortaç yahut
meslek ifade eden isimler yapar: : dâdger, : sitemger,
: zerger, : âhenger, : kûzeger, : bî-
dâdger, : tevânger, : kefşger…
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 17
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
(gî), Sonunda okunmayan (gayr-ı melfuz) he ( - )
bulunan isimlere “masdariyyet” veya “nisbet” ye ( ) si getirilirken
sondaki he ( - ) nin “kâf-ı Fârsî”ye dönmesiyle ortaya çıkmış bir
ektir. Tıpkı “nisbet” veya “masdariyyet” ye ( ) si gibi bitişik
yazılacaktır. : bestegî, : ħastegî, : sâdegî,
: âzâdegî…
(gîn), (âgenden) mastarının geniş zaman kökü
olan (âgîn) in eklenmiş biçimidir. Sonun geldiği isimleri sıfat
yapar: : ġamgîn, : ħışmgîn, : şermgîn,
: sehmgîn…
(lâħ). İsimlerin sonuna gelerek onlara mekân kavramı
katar. Örnekleri azdır: : dîvlâħ, : senglâħ,
: rûdlâħ, : âteşlâħ.
(lân). Bu ek de isimlerin sonuna gelerek onlara mekân
kavramı katan ve az sayıda kelimede görülen bir ektir: :
nemeklân, : tiryâklân, : şîrlân.
(mân). Bazı isimlerin sonuna gelerek onları sıfat yapar:
: şâdmân veyâ (şâźmân), : ķaħrmân
(ķaħramân); geniş zaman köküne gelerek mana isimleri yapar.
: zâymân, : sâzmân; geçmiş zaman köküne gelerek
madde ismi yapar. : sâħtmân.
(mend). İsimlerinden sıfat yapan bir ektir. :
âzmend, : hâcetmend, : dânişmend, :
derdmend, : sûdmend, : hünermend…
(nâk). İsimden sıfat yapan bir ektir. : âbnâk,
: âteşnâk, : elemnâk, : endûhnâk,
: ġażabnâk, : tersnâk, : lerzenâk,
: derdnâk, : sûznâk…
18 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
(vâr). Bu ekin sonuna geldiği kelimelere sahip olma,
kavramı kattığı : ümîdvâr; lâyık olma anlamı verdiği
: şâhvâr, : rehvâr, : gûşvâr; en çok da
benzerlik ifade etmek üzere benzetmelik (müşebbehün bih) lerin
sonuna eklendiği görülür. : pelengvâr, : şîrvâr,
: dîvânevâr, , śûfîvâr, : perîvâr,
: źerrevâr…
(ver). Sonuna geldiği isme sahiplik anlamı katarak onu
sıfat yapar. Bu ekin hafifletilmiş biçimi (ûr) dur: :
nâmver, : tâcver, : kînever, : hünerver,
: behrever, : pîşever, : bârver, : server,
: süħanver; : rencûr, : gencûr, :
müzdûr…
(veş). Benzetmelik (müşebbehüm bih) sonuna
getirilen bir ektir. : mehveş, : ġoncaveş,
: ķamerveş, : baĥrveş, : şâhveş,
: perîveş, : lâleveş, : siyâhveş, :
surħveş, Farsçada “izâfet-i teşbîhî”lerde görülen bu ekin, Türkçe
metinlerde nadir de olsa Türkçe iyelik eki üzerine getirildiği
görülmektedir. : âyet-i ĥüsniveş,
: ŝüreyyâ Ǿıķdiveş, : şeker bulaşığıveş.
Bunların kural dışı (kıyasa muhalif) örnekler olduğunu söylemeye
gerek yoktur.
(vend). Sonuna geldiği isimlere ilgi, mensubiyet veya
benzerlik anlamları katar. : devletvend, : ħudâvend,
: fûlâdvend…
(yâr). Sonuna geldiği isimlere sahiplik anlamı katarak
onu sıfat yapan ektir. : baħtyâr, : devletyâr,
: şehryâr, : hûşyâr…
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 19
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
(în). Sonuna geldiği isimlerle ilgili sıfatlar yapar. :
âhenîn, : cevherîn, : ħûnîn, : zerrîn, :
laǾlîn, : müşgîn, : nemekîn; sayılardan sıra sayı sıfatı
yapar. : duvumîn : çehârümîn… Bu ek sonuna
okunmayan (gayr-ı melfûz) he getirilerek de kullanılır: :
zerrîne, : Ǿanberîne gibi.
Yukarıda Farsça son eklerden, çevriyazılı Türkçe
metinlerde yazım farklılığı gösterenler üzerinde durduk. Bunlar
arasında ism-i fâ’il (etken ortaç), ism-i mef’ûl (edilgen ortaç) gibi
fiilden türeyen kelimelerle ekleri göstermedik. Bunlardan başka
bitişik yazılması gereken: (sîr), (k), (gâhân, “gâh”
alınmıştır), (vân), (ven), - (e), (î) ve (îr) ekleri
üzerinde de durulmamıştır. Çünkü taradığımız metinlerde bu eklerin
kısa çizgi ile ayrılarak yazıldığına pek rastlamadık. Öte yandan
bugüne kadar bazı metinlerde ek gibi değerlendirilen kelimeler
ekler arasına alınmamıştır. : çerde, : gûn, : gûnâ,
: gûne.
2. Tamlamalar ve öbür birleşik şekiller
Arapça, Farsça tamlama kurallarına uygun olarak meydana
gelmiş biçimler ile yine o dillerin kurallarına göre yapılmış birleşik
kelimelerin yapılarıyla ilgili özellikleri gerek o dillerin dil bilgisi
kitaplarından, gerekse genel olarak “Osmanlıca” adıyla hazırlanmış
kitaplardan okumak mümkündür. Bizim burada üzerinde durmak
istediğimiz konu, bu dilbilgisi öğelerinin nasıl oluştukları değil,
çevriyazımızda nasıl değerlendirildikleridir.
a) Arapça tamlamalar
Arapça isim ve sıfat tamlamaları ile “vasf-ı terkîbî” lerde
kelimelerin sıralanışı, ilk kelimenin sonunun harekeli, ikinci
kelimenin başındaki (el) “harf-i taǾrîf”inin okunuşu, ikinci
kelime sonundaki harekenin yazılışı Türk yazarlar tarafından
Arapça aslına uygun olarak değerlendirilmiştir. Türk halkı yüzyıllar
boyunca bu tamlamaları özel ad olarak, bazı istisnalar dışında, hep
kurallı okumuş; ibadet dili olması nedeniyle hiç okuma yazma
bilmeyen insanlar bile Arapça tamlamaları en doğru biçimde
telaffuz etmeye son derece özen göstermişlerdir. XIII-XV. yüzyılda
Anadolu’da yazılmış başta edebî eserler olmak üzere birçok
harekeli metinde bu tamlamaların Arapça aslındaki gibi
20 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
seslendirildiği görülmektedir. İşte bu nedenle Türkçe eserlerdeki
Arapça tamlamaları batıdaki uygulamalar doğrultusunda
seslendirmek kolay alışamadığımız, yadırgadığımız bir tutum olarak
kalmıştır. Hatta İslâm Ansiklopedisi dışında bunu tutarlı olarak
uygulanabildiği örnekler de pek azdır. Batıdaki uygulama, Arapça
tamlamadaki ses değişikliklerini hiç dikkate almadan yapılan bir
çevri olduğu için son derece kullanışlı ve bilim adamını hata yapma
endişesinden kurtaran bir tutumdur; fakat yüzyıllardır ǾAbdu’rrahmân
diye söylenip okunan bir özel adı ǾAbd er-rahmân veya
ǾAbd al-rahmân biçiminde çevirmenin, hiç gereği yokken
kendimize yabancı düşmekten başka bir işe yaramayacağı açıktır.
Bizim için geçerli olan okunuş biçimleri Nûru’llah (“Allah”
kelimesinin muzafun ileyh olduğu yerlerde bu kelimedeki lamların
işaretle ayrılmaması genel bir tutumdur.), Seyfu’llâh, ǾAbdu’l-bâkî,
ǾAbdu’l-ķâdir vb. biçimlerdir. İkinci kelimesi “dîn” olan özel
adlarda ilk kelimenin son sesini “a- e” sesiyle telaffuz etmek kurala
aykırı olarak yaygın bir davranıştır. Salâĥa’d- dîn, Necme’d- dîn,
Seyfe’d-dîn… gibi. Bu durumdaki tamlamaları çevriyazıda kuralına
göre yazmanın daha uygun olacağını düşünüyoruz: Salâĥu’d-dîn,
Necmü’d- dîn, Seyfü’d- dîn… gibi.
Kişi adlarında olduğu gibi eser adlarında da Arapça
tamlamaların Arap dil bilgisi kurallarına uygun olarak çevrilmesinin
hem eserin yazarına saygı, hem de Türkçedeki alışkanlıklara uygun
düşmesi bakımından yerinde olacağı düşüncesindeyiz. Ĥadîķat al-
Ĥaķâǿiķ fî Tekmilat al-Şaķâǿıķ, Nuħbat al-Âŝâr li Źeyl Zubdat alAş’âr,
Teźkirat al-Şu’arâ gibi çeviriler yerine: Ĥadîķatü’l- ĥaķâǿıķ
fî-tekmileti’ş-Şaķâǿıķ, Nuħbetü’l-âŝâr li-źeyli Zübdeti’l-eşǾâr,
Tezkiretü’ş-şuǾarâ biçimindeki yazımları tercih etmeliyiz. Eser
adlarındaki her kelimenin büyük harfle başlatılması, tutarlı olmak
şartıyla mümkündür.
Arapça tamlama biçimindeki yer adlarının günümüz
Türkçesindeki söylenişleri farklı da olsa, yine metindeki özgün
biçimleriyle yazılmasını çevriyazının gereği olarak değerlendirmek
zorundayız. : Erzenü’r-rûm, :
MaǾmûretü’l-Ǿazîz, Beytü’ş-şebâb. Eğer yapılan
çevrinin bilim çevresi dışına hitap etmek gibi bir amacı varsa,
metindeki başka değişikliklere paralel olarak bu tamlamalar da
günümüzdeki kullanımlarına uygun hale getirilir.
Başlarında (el) “harf-i taǾrîf”i bulunan unvanların
çevrilişinde, baştaki “elif” okunduğuna ve “lâm”ın okunuşu
kendisinden sonraki harfin “şemsî” veya “kamerî” olmasına bağlı
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 21
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
olduğuna göre, bunları da tamlama gibi değerlendirmeliyiz. Yalnız
tamlamaları çevrirken (el) in okunmayan elifi yerine
koyduğumuz kesme (’) işaretine burada gerek yoktur. Öte yandan
unvanlardaki ilk harfin büyük yazılması önerilebilir: el-Ĥâcc, el-
Ĥâfıž, el- Faķîh, es-Seyyid, eş- Şeyħ, en-Naķîb gibi.
b) Farsça tamlama ve birleşik kelimeler
Türkçe metinlerde “terkîb-i izâfî (= isim tamlaması)”,
“terkîb-i tavsîfî (= sıfat tamlaması)”, bu iki tür tamlamanın
değiştirilmesi veya başka yollarla yapılmış birleşik isim veya
sıfatlar ile “terkîb-i atfî (=atıf tamlaması)” diye anılan Farsça
tamlamalarla karşılaşıyoruz. Bu tamlama veya birleşik kelimelerin
çevriyazı ile yazılmalarında da tutarsızlıklar görülmektedir. Farsça
isim ve sıfat tamlamalarında ilk kelimeden sonra gelen kesrenin
telaffuzu ve çevriyazıda gösterilmesi konusunda farklı tutumlar
vardır. Farsça’da “e-i” arası bir sesle telaffuz edilen bu hareke,
genel olarak Türkçenin ses kurallarına göre ı, i, u, ü biçiminde
telaffuz edilmiştir. Kasr-ı şîrîn, leb-i deryâ, ĥuķûķ-u beşer, ĥüsn-ü
teveccüh, uśûl-ü muĥâkeme, ĥayâl-i ĥâm (son iki örnekte ilk
kelimenin sonundaki “l”nin ince okunması yüzünden “-u” yerine “-
ü”, “-ı” yerine “-i” yazılmıştır) gibi. Hatta bu seslerin çizgisiz ve ilk
kelimeye bitişik yazıldığı da olmuştur. Özellikle Türk Dil Kurumu
tarafından hazırlanan İmlâ ve Yazım Kılavuzlarında bu yönde bir
tutum sergilenmiştir. Örnek olarak Türk Dil Kurumunun son İmlâ
Kılavuzu’ndaki16 “alaimisema”, “arzuhal”, “Babıali”, “terciibent”,
“tercümeihal” gibi yazımları gösterebiliriz. Tabiî burada söz konusu
olan, Türkçeyi konuşan ve yazan kişilerin bu tamlamaları tek
kelime gibi algılayıp öyle telaffuz etmelerinden kaynaklanan bir
yazım biçimidir. Çevriyazı ile günümüz Türkçesinin yazım
(imlâ)ının aynı şeyler olmadığını, hiçbir zaman da olamayacağını
söylemeye gerek duymuyoruz.
Farsça tamlamalarda “kesre-i izâfet” adı verilen bu sesin ilk
kelimeye bitişik yazılışına batıda yayımlanan bazı eserlerde de
rastlarız.17 Ancak hem batıda hem de bizde bu sesin ilk kelimeden
çizgi ile ayrılarak yazılması artık yaygın bir alışkanlık haline gelmiş
görünmektedir. Son yıllarda çevriyazıyla yayımlanan Türkçe
eserlerde ilk kelime sonundaki bu ses, ünlü uyumuna göre “-ı”
yahut “-i” olarak yazılmaktadır. Yalnız, ilk kelimenin sonunda “â”
ve “û” uzun ünlülerini izleyen bir “l” varsa, mutlaka ince okunan

16 İmlâ Kılavuzu, Türk Dil Kurumu Yayınları: 525, Ankara, 1988.
17 Steingass, F., A Comprehensive Persian-English Dictionary, Beirut, 1970 (ilk baskı
1892).
22 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
bu “l”, “izâfet kesresi”ni “-i” okutur: “ĥâl-i ĥâzır”, “ŧûl-i emel” gibi.
Farslar, Arapça kelimelerin sonunda eliften sonra gelen hemzeleri
genellikle düşürmüşlerdir. Bazen bu hemzenin düşürülmediği
durumlarla da karşılaşırız. Böyle bir kelime muzâf olursa, “izâfet
kesresi” kalın ünlüyle biten bir heceden sonra gelmesine rağmen “-
i” okunur: “bâ’-i besmele”, “zâ’-i mu’ceme”, “hâ-i mühmele”,
“şuǾarâ’-i zamâne” gibi.
Farsça isim ve sıfat tamlamalarında ilk kelime (muzâf veya
mevsûf) nin son harfine göre “kesre”nin ayrıca yazılması veya
yazılmaması belli kurallara bağlıdır. Bu kuralların çevriyazıya
yansıtılmasında karşılaştığımız önemli tutarsızlıklardan biri,
okunmayan (gayr-i melfûz) “he” ve uzun “î” ile biten kelimelerin
sonundaki “kesre”yi göstermek üzere konan hemze ( ) işaretinin
harf gibi çevrilmesidir. : çeşme-i âb-ı ĥayât,
: devre-i evvel, : mâhî-i deryâ, :
sâķî-i meclis vb. çeviriler doğrudur. Bu çevrilerde çeşmeǿ-i …,
devreǿ-i …, mâhîǿ-i…, sâķîǿ-i… biçimindeki çeviriler “hemze”- nin
çevriyazıdaki karşılığı kullanıldığı için yanlıştır. Çünkü buradaki
hemze harf değil, sadece bir işarettir.
Farsça tamlamalarda ilk kelime (muzâf veya mevsûf) nin
“â” yahut “û” sesi ile bitmesi durumunda “izâfet kesresi”nden önce
bir “y” ünsüzü getirilir. Hatta bu kural, sonundaki hemzesi Farsçada
düşürüldüğü için uzun “â” ile biten Arapça kelimeler için de
geçerlidir. Yani Farsça olan “deryâ”, “dânâ” kelimeleriyle, Arapça
olan ve sondaki hemzeleri düşürülmüş “binâ”, “cezâ” ve “hevâ”
kelimeleri arasında “izâfet kesresi”nden önce “y” ünsüzü alma
yönünden hiçbir fark yoktur. Ancak ilk kelimesi bu türden olan bir
tamlamanın çevriyazıyla gösterilmesinde ilk kelime (muzâf,
mevsûf) ile “izâfet kesresi” arasına giren “y” ünsüzünün yazılışında
birlik yoktur: “deryâ-yı sefîd”, “dânâ-yı Ǿaśr”, “bînâ-yı
dânişkede”,”hevâ-yı bahâr” biçimindeki yazılışları doğru kabul
edecek miyiz? Yoksa “hevây-ı bahâr”, “deryây-ı sefîd”… gibi mi
yahut “dânâ-y-ı Ǿaśr”, “hevâ-y-ı bahâr… gibi mi çevirmeliyiz?
Bu konuda A. Ateş, M. Ergin ve F. K. Timurtaş’ın
eserlerinde18 aktarılan ve örneklendirilen bir kurala göre son harfleri
sakin bir “y” olduğu halde, hafifletilmiş biçimleri uzun “â” veya “û”
sesleriyle biten kelimeler, tamlamanın ilk kelimesi (muzâf veya

18 Ateş, Ahmet, Farsça Grameri, İstanbul, 1962 (3. bs.), s. 62; Ergin, Muharrem,
Osmanlıca Dersleri, İstanbul, 1962, s. 91; Timurtaş, Faruk K. Osmanlıca Grameri,
İstanbul, 1964, s. 260.
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 23
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
mevsûf) olduklarında, düşürülen “y” sesini tekrar alırlar. Bu yüzden
de bu türlü kelimelerin sonundaki “y” ünsüzü, kelimenin aslî harfi
olarak yazılır. pâ: “pây-ı taĥt”, câ: “cây-ı iķâmet”, fermâ: “fermânfermây-ı
Ǿâlem”, bû: “bûy-ı gül”, cû: “cûy-ı dil-cûy-ı Tuna”, rû:
“rûy-ı zemîn”, sû: “sûy-ı SaǾd-âbâd”, mû: “mûy-ı sefîd”… Bunun
dışında, uzun “â” ve “û” ile biten kelimelere getirilen “y”, “izâfet
kesresi”yle birlikte çizginin sağında yer alır. Yani “śafâ-yı ĥâŧır”,
“gedâ-yı bî-nevâ”, “ârzû-yı muĥâl”, “ordu-yı humâyûn”… Sûdî,
Gülistan Şerhi’nde: “MaǾlûm ola ki her kelimenün ki âħiri elif veyâ
vav olsa anda bunlardan soŋra bir yâ muķarrerdür. Nihâyet ĥâlet-i
iżâfetde iŝbâtı lâzımdur. Gerekse evvel kelime śıfata mevśûf olsun
bûy-ı dil-âvîz gibi gerekse ġayrıya mużâf olsun bûy-ı nâfe gibi”19
diyor. Ancak buradan “y”nin her durumda aslî harf gibi kabul
edilebileceği sonucunu çıkartmak güçtür.
Farsça tamlamaların özel ad olarak kullanılması durumunda
bu özel adları Farsça tamlama kurallarını ihmal etmeden çevirmek
zorundayız. Farsçada bir kişi adının herhangi bir ülke, millet, kabile,
şehir, tarikat, meslek, mahlas vb. adlarla ilgisi gösterilmek
istendiğinde kişi adı veya onun yerini tutan kelime ile bu kelimeler
izafetli okunur. Faĥrü’d-dîn-i ǾIrâķî, Muĥyi’d-dîn-i ǾArabî, Sadrü’ddîn-i
Ķonevî, Cemâl-i Ĥalvetî, Fuzûlî-i Baġdâdî, Nizâmî-i Gencevî,
Ahmed-i DâǾî, Śâfî-i Naķķâş… gibi. Bu tamlamaların “kesik izafet
(=iżâfet-i maķŧûǾa)” biçiminde okunduğu örneklerle de karşılaşmak
mümkünse de yaygın olan okunuş ve çevriler yukarıdaki örneklerde
görüldüğü gibidir. Bu türlü grupları terkipsiz okumak Türkçenin
mantığı ile bağdaşmaz. “Fużûlî-i Baġdâdî” tamlamasını Türk söylerse
Bağdadlı Fuzûlî, “Nižâmî-i Gencevî” yi Genceli Nizâmî, “Cemâl-i
Ĥalvetî”yi Halvetî Cemâl, “Śâfî-i Naķķâş”ı Nakkaş Sâfî diye söylerdi.
Farsça tamlamaların yer adı ve eser adı olduklarında
yukarıdaki kurallar dışında çevrilmesi söz konusu değildir. ǾArż-ı
Rûm veya Diyâr-ı Bekr, Bâb-ı ǾAlî… gibi tamlamalı yer adları, kurala
uyularak çevrilmelidir. Çünkü çevriyazısını yaptığımız metin, tarihî
bir metindir. Görevimiz bu metni o günkü okunuşuna sadık kalarak
çevirmektir; onu günümüze uyarlamak ise sonraki bir çalışmanın
konusu olabilir.
Farsça isim ve sıfat tamlamaları, ilk kelimeden sonraki
kesrenin atılması; bu kesre atıldıktan sonra iki öğenin ters çevrilmesi
yoluyla birleşik isim ve birleşik sıfat haline gelebilirler. Ayrıca bir
isimle fiilden türemiş isimlerin yan yana getirilmesiyle yapılmış
birleşik isim ve sıfatlar da vardır. Bu durumdaki birleşik kelimeler

19 Sûdî, Şerh-i Gülistân, İstanbul, 1249, s.3.
24 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
daima ikisi arasına kısa çizgi konularak yazılmalıdır. “âb-dest”, “sermuĥarrir”,
“der-bend”, “velî-niǾmet”, “köhne-sarây”, “miĥnet-ħâne”,
“şikeste-ħâŧır”, “naśîĥât-nâme”, “âlûde-dâmen”, “ħˇâb-âlûd”…
Birleşik isimler özel ad da olsa tutumumuz farklı olmamalıdır. Nevzâd,
Nev-şehir, Der-SaǾâdet, SaǾd-âbâd, Neşâŧ-âbâd…
Farsçada anlamca birbirine yakın veya zıt iki kelime yahut
aynı kökten gelen iki kelime arasına atıf vavı (= vâv-ı Ǿâŧıfa)
getirilerek yapılan bir başka tamlama türü daha vardır. Buna “terkîb-i
Ǿaŧfî” veya “Ǿatıf terkibi” adı verilmiştir. Çevriyazıda “Ǿatıf vavı”nın
yazımı konusunda son yıllarda önemli bir tutarsızlık
gözlenmemektedir. Bir dönem ilk kelimeye bitişik yazılan bu ses
(“gülü gülşen”, “bâġu bustân” gibi), daha sonra iki çizgi arasında
yazılmıştır. (“Leylâ-vü-Mecnûn”, “dil-ü-cân”, “âb-u-tâb… gibi).
Günümüzde ise iki kelime arasında bağımsız bir kelime olarak
yazılmaktadır. (“âb u dâne”, “gül ü bülbül”, “hevâ vü heves”… gibi).
Manzum metinlerde atıf vavları ile bağlaç olan (rabıt) vavların
okunuşları bazı istisnalar dışında aynı kurala bağlıdır. Halbuki mensur
metinlerde atıf vavları gereğine göre “u”, “ü” ve “vü” okunurken rabıt
vavı daima “ve” okunmak zorundadır. Çevriyazılı mensur metinlerde
en çok karşılaşılan tutarsızlık ve yanlışlar burada görülmektedir. Bu
yanlışları ortadan kaldırmak için önerilebilecek bir yöntem yoktur.
Çevriyazı yapanın bu iki türlü “vavı” birbirinden ayırabilecek bilgi ve
dikkate sahip olması gerekir.
Bu bölümde ele alabileceğimiz başka bir konu da, Farsçada
farklı biçimlerde yapılan ve Türkçedeki ikilemeleri karşılayan
şekillerin çevriyazıda gösterilmesidir: Bunlardan “terkîb-i Ǿaŧfî”
biçiminde olanların çevrisinde herhangi bir tutarsızlık
görülmemektedir: “cüst ü cû”, “güft ü gû”, “şüst ü şû(y)”, “merz u
bûm”… gibi. Bu tamlamalardan “atıf vavı”nın düşürüldüğü de
görülür. O takdirde iki kelime arasına kısa çizgi koyarak çevri yapmak
daha önceki önerilerimize de uygun düşecektir: “cüst-cû”, “güft-gû”,
“şüst-şû(y)”, “merz-bûm” gibi… “Terkîb-i Ǿaŧfî” biçiminde karşımıza
çıkan başka bir söz öbeği de, birinci kelimenin ilk harfini “mim”e
çevirip “atıf vavı” ndan sonra getirmekle oluşturulan biçimdir: “Târ u
mâr”, “herc ü merc”, “ħân u mân” gibi. “Atıf vavı” bu türlü söz
öbeklerinden de düşebilir. O durumdaki söz öbeklerinin çevirilişinde
“târumâr”, “hercümerc”, “ħânumân” gibi düşen sesi koruma veya “târmâr”,
“herc-merc”, “ħân-mân” gibi kısa çizgi ile ayırma yahut da
“târmâr”, “hercmerc”, “ħânmân” biçiminde yazımda görünmeyen
“vav”ı dikkate almamak gibi farklı tutumlar sergilenmektedir. Bu
durumdaki söz öbeklerini tek kelime biçiminde çevirmek,
görünmeyen sesi yazmak yahut anlamsız olan bir parçayı ayrı bir
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 25
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
kelime gibi kısa çizgiyle ayırmaktan daha tutarlı görünmektedir.
Bunlardan bazılarının “târımâr” veya “ħânımân” biçiminde
yazılmalarının hiçbir izahı yoktur. Medli okunuşların neden olduğu bu
tutuma ileride değineceğiz.
Farsçada tekrarlanan iki kelime arasına bazı ek veya edatlar
getirilerek yapılmış söz öbekleri de vardır. Bunların çevriyazıda
gösterilmesi konusunda son dönem eserlerinde büyük bir farklılık
yoktur. Genel uygulama, tekrarlanan kelimeler arasındaki ek veya
edatın kısa çizgiler arasına yazılması yolundadır: “ser-â-ser”, “dûr-â-
dûr”, “pîç-â-pîç”, “keş-â-keş”, “gûn-â-gûn”, “leb-â-leb”, “yek-â-
yek”… ; “dest-be-dest”, “zânû-be-zânû”, “ser-be-ser”, “sû-be-sû”…;
“ser-tâ-ser”; “ser-tâbe-ser”; “pey-der-pey”… Aynen tekrarlanan
sözlerde ise her kelime ayrı yazılmaktadır: “pâre pâre”, “çâk çâk”,
“zâr zâr”… gibi.
3. Arapça kelimelerdeki ses değişiklikleri
Bugün Türkçede kullanılan Arapça kelimelerden bazılarının
sonları Arapçadaki yazım ve telaffuzdan farklıdır. Aslında bu
farklılıklar önce Farsçada meydana gelmiş bizdeki galat kullanım da
oradan kaynaklanmıştır.
Bu farklılıklardan birincisi nisbet ekindedir. Arapça
kelimelerin sonunda “ye ( )” olarak yazılıp “iyyu” veya “iyyun”
okunan nisbet eki Farsçada yine “ye ( )” olarak yazılmış; fakat
sadece uzun bir “î” sesiyle okunmuştur. Sonunda nisbet eki bulunan
Arapça kelimeler Türkçede de böyle kullanılmıştır; ancak bu
kelimeler bir Arapça tamlamanın muzafı olmuşsa, o zaman
Arapçadaki biçimi kullanılır. : ǾArabiyyü’l-Ǿibâre,
: : Türkiyyü’l-aśl, : Ǿaśabiyyü’lmizâc…
gibi. Ayrıca “nisbet” eki taşıyan bir isme “dişilik te”si (tâ-i
teǿnis) veya “sâlim” çoğul ekleri getirildiğinde de “nisbet” ekinin
Arapçadaki özgün okunuşu ortaya çıkar. : edebî, :
edebiyye, : edebiyyât, : fikriyyât, :
luġaviyyun… “CaǾlî masdar” eki olan “iyye (iyyet)” ekinin
çevriyazıdaki durumu çift ye (yy) ile yazılması bakımından bunlara
benzer: : beşeriyyet, : İslâmiyyet, :
śamîmiyyet, : maǾlûliyyet… Batıda yayımlanan çevriyazılı
metinlerde “iyye (iyyet)”, “iyyât”, “iyyûn” eklerinin “îye (îyet)”,
“îyât”, “îyûn” biçimlerinde yazıldıkları görülmektedir. Bizde ise kimi
yayımlarda aslına uygun, kimilerinde batıdaki örneklere benzer bir yol
26 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
tutulmuştur. Bu eklerin çevriyazıda aslına uygun bir yazımla
gösterilmesinin daha yerinde olacağını düşünüyoruz.
Arapça “nâķıś” köklerin “iǾlâlli” türevlerinden bazılarında
ortaya çıkan “î” ve “iyy” sesleri de Farsçada genellikle uzun bir “î”
sesiyle okunmuştur. Türkçe metinlerdeki durum da Farsçadaki gibidir.
Bu husus özellikle böyle kelimelerin “muzaf” konumunda
bulunduklarında açıkça görülür: : sâķî-i meclis,
: berî-i töhmet, : velî-i Ǿahd, ( velî-Ǿahd),
: mehdî-i âħir-zamân… Öte yandan
:velî-i niǾmet yanında : veliyy-i niǾmet; :
Nebî-i âħir-zamân yanı sıra : nebiyy-i muĥterem gibi ikili
kullanımlarla da karşılaşıyoruz.
Bu farklı durumların nasıl değerlendirilmesi gerektiği,
“mużaf”’ın sonunda “hemze” bulunup bulunmamasından
anlaşılmaktadır. Ancak “iǾlalli” türevlerde karşılaştığımız bu ikili
durumun, “nisbet” ekleriyle ilgili olarak ifade edilenlerle hiç ilgisi
yoktur.
İkinci farklılık, kelime sonlarındaki “dişilik te (tâǿ-i
teǿnis)”sinin, “semâǾî”, “ķıyâsî” ve “caǾlî” mastarların sonuna gelen
“te”lerin kullanımındadır. Bu “te”lerin hepsi Arapçada “ - ”
biçiminde yazılırken, Farsçada “te” sesiyle okunanlar uzun te ( ) ile
yazılmış, bazıları da o dildeki okunmayan (gayr-ı melfûz) “he” gibi
kabul edilmiştir. Bu değişiklik bizim metinlerimize aynen yansımıştır.
Arapçada : şirket : ĥikâyet, : şikâyet, :
đarbet olan kelimeler, Farsça yazımda : şirket, -
: ĥikâyet-ĥikâye, : şikâyet, : đarbe…
biçimlerine girmiş, Türkçede de böyle kullanılmıştır. Dolayısıyla
Türkçe metinlerdeki Farsça tamlamalarda bu kelimeler Farsça
kelimleler gibi işlem görmüştür. : ĥikâye-i ġarîbe,
: đarbe-i şemşîr… gibi.
Arapça kelimelerin sonunda Farsçada meydana gelen üçüncü
değişiklik de son harfleri “elif”’i izleyen “hemze” olan kelimelerde bu
“hemze”lerin düşürülmüş olmasıdır. Bı türlü kelimeler “mużâf”
durumunda gelirlerse, elifle sona eren Farsça kelimeler gibi işlem
görürler: : : ķazâ-yı şerǾî, :
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 27
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
: śafâ-yı ħâŧır, : : binâ-yı mescid… Ancak
bazı Türkçe eserlerde bu kelimelerin Arapça yazılımları da
görülmektedir. Yani : ķażâǿ-i İlâhî, :
rıżâǿ-i Rabbânî, : zâǿ-i menkûte… şekilleriyle
karşılaşmaktayız. Çevriyazıda elbette elinizdeki metnin yazımını
yansıtmak durumunda olduğumuza göre bu yazımları kendi şartları
içinde değerlendireceğiz.
Daha çok Türkçe metinlerde Arapça kelimelerin iç
seslerindeki hemzelerin yazılmayıp, sadece hemzenin kürsüsü
durumundaki “ye” nin yazıldığını görürüz. (dâǿim) yerine
(dâyim), (sâǿiķ) yerine (sâyıķ), (ķaǿim) yerine
(ķayim)… gibi. Çevriyazımızda bu farklılığı olduğu gibi yansıtmak
veya yazılmasa da hemzeyi yazılmış kabul ederek göstermek
biçiminde iki ayrı tutum gözlenmektedir. Çevriyazı yapan kişi, bu ve
benzeri konulardaki tutumunu belirleyecek ve okuyucuya haber
verecektir.20
Arapça kelimelerdeki ses değişikliği konusunu bitirmeden
önce “Muĥammed” kelimesinin “Meĥemmed” ve “Meĥmed”
biçimlerindeki okunuşu üzerinde durmak gerekiyor. Bu adın
“Meĥmed” biçiminin yazılıp harekelendiği metinler nadir denilecek
kadar azdır. Aruzla yazılmış hemen hemen bütün metinlerde bu adın
“Muĥammed” veya “Meĥemmed” okunması vezin zarureti olarak
karşımıza çıkıyor. Harekeli metinler “Muĥammed” de yazsalar biz
mutlaka “Meĥemmed” yazmalıyız gibi bir tutum içinde bulunmamız
imkânsızdır. Harekeli metinlerde “Muĥammed” okunuşu
çoğunluktadır. Bu iki okunuştan birini sadece “ Hz. Muĥammed” için
bu yazımla, onun dışındaki özel adlar için “Mehemmed” biçiminde
yazmamız, harekesiz metinlerin çevrisinde söz konusu olabilir. Ancak
bu konudaki önerilerin daha çok tartışılması gerektiğini düşünüyoruz.
4. Arapça, Farsça kelimelerindeki ünlülerin Türkçe
metinlerdeki durumu
Arapça ve Farsça kelimelerin uzun ünlüleri Türkçe metinlerde
hiçbir değişikliğe uğramadan çevriyazıya yansıtılır. Burada özellikle
bazı Arapça kelimelerde yazılmadığı halde var sayılan, bazılarında

20 Burada ele aldığımız konularla doğrudan ilgili olmamakla birlikte, okunmayan
(gayr-i melfûz) “he” den ve uzun “î” okunan “ye” den sonra gelen belirtme
durumu (yükleme hali) ekinin hemze işareti ( ) ile yazıldığı durumlarda, bu
işareti harf gibi değerlendirmemek gerektiğini belirtelim. bende(y)i
veya bendeyi görmek; süçi(y)i veya süçiyi içmek gibi.
28 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
yazıldığı halde farklı okunan ünlüler konusunda çevriyazı ile yayıma
hazırlanmış bazı metinlerde rastladığımız yanlışlar için küçük bir
uyarıda bulunmak istiyoruz. : Allâh, : İlâh, : Raĥmân,
: lâkin, : ŝelâŝe kelimelerinde “lâm”dan sonra; : ke-
źâlik kelimesinde “źel”den sonra, : hâźâ : hâkeźâ
örneklerinde ise “he”den sonra birer elif bulunduğu kabul edilir.
:Dâvûd, : ŧâvûs ve : Kâvûs kelimelerinde yazılı
olandan başka birer “vâv” daha bulunduğu kabul edilir ve çevriyazıda
öyle gösterilir. Öte yandan ( ) - ( ) -
( ) kelimelerindeki “vâv”ların “elif” gibi okunduğunu
(ĥayât, zekât, śalât); : külû veǿşribû” gibi çekimli
emirlerin sonundaki “elif”lerin ve : ǾAmr kelimesinin
sonundaki “vav”ın okunmadığını “maǾlûmu iǾlâm” kabilinden de olsa
hatırlatalım.
Farsça kelimelerde “vâv-ı maǾdûle” ve “vâv-ı mechûle”
denilen iki vav vardır ki bunlar Türkçe metinlerin çevriyazı ile
yazımında zaman zaman yanlışlara neden olmaktadır. Bunlardan “ħı”
harfi ile “elif” veya “ye” arasında kalıp hiç okunmayanlara “vâv-ı
maǾdûle” denilmektedir. : üstüħv
ān, : ħv
ābîden
(mastarı ile ondan türeyenler: : ħv
āb, : ħv
ābîde),
: ħv
āce, : ħv
āsten (mastarı ile ondan türeyenler:
: ħv
āh, : ħv
āst, : ħv
āstgâr); : ħv
ār;
: ħv
ānden (mastarı ile ondan türeyenler: : ħv
ān
: ħv
ānende); : ħv
ān, : ħv
āher, : ħv
îş ve :
ħ
v
îşten gibi. Bazı kelimelerde ise sadece kısa ünlü (ötre) olarak
okunan “vâv”lar bulunmaktadır. Bazı yerlerde bunlara “vâv-i
mechûle” de denmiştir. : tu, : çu (çü), : çun(çün), :
ħod ( : yâħud-yâħod), : ħo( “ħod”un muhaffefi ), :
ħorden (mastarı ile ondan türeyenler: : ħor, : ħorende,
: ħorde, : ħord); : ħoş gibi. Bu kelimelerdeki
“vâv”ları çevriyazıda kesinlikle uzun ünlü olarak değerlendirmemek
gerekir.
Arapça ve Farsça kelimelerdeki ünlülerle ilgili bir başka sorun
da, Farsça’da “kesre” dediğimiz harekenin Arapça ve Türkçeye göre
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 29
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
farklı telaffuz edilmesinden kaynaklanmaktadır. Türk yazar ve
müstensihleri bir yanda “kesre”nin “i” sesi ile karşılanması
biçimindeki alışkanlıkları, öbür yanda Farsların bu harekeyi “e-i”
arasında bir sesle değerlendirmeleri gibi birbirinden farklı iki tutumla
karşılaştıklarından, bu türlü kelimelerdeki kesre sesini harekeli
metinlerde bazan kesre bazan da üstünle göstermişlerdir. Böylece
: bihişt-behişt, : pinhân-penhân, : şâhid-şâhed,
: firişte(h)-ferişte(h), : kâfir-kâfer, : kâhil-kâhel…
gibi ikilikler ortaya çıkmıştır. Harekeli metinlerde bu konuda harekeye
uymak ve bu hususu eserin imlâsından söz ederken dile getirmek
gerekir. Harekesiz metinlerde kelimenin harekesini tayin
edebileceğimiz hiçbir ipucu (kafiye ve secǾ gibi) yoksa, o zaman
Osmanlı Türkçesiyle ilgili sözlüklerdeki okunuşları benimsemek
gerekecektir.
Arapça ve Farsça kelimelerdeki bazı kısa ünlüler üzerinde
Türkçenin, kendi ses kuralları doğrultusunda tasarrufları olmuştur. Bu
kelimelerdeki “fetha (üstün)” sesi tek karşılıklı değil, durumuna göre
“a” veya “e” ünlüleriyle; “kesre (esre)” sesi yerine göre “ı” veya “i”
ünlüleriyle, “zamme (ötre)” sesi, “o”, “ö”, “u”, “ü” ünlüleriyle
karşılanmıştır. Arapçada “ı”, “o”, “ö”, “ü”; Farsçada “ı”, “ö”, “ü”
ünlüleri bulunmadığı halde, o dillerden Türkçeye girmiş kelimelerde
bu ünlüler bulunmaktadır. Bu, Türkçenin yüzyıllar süren özümlemesi
sonucu ortaya çıkan bir durumdur. O nedenle, Türkçe eserlerin
çevriyazılarında Arapça Farsça kelimelerdeki bütün kısa ünlüleri,
batıdaki bazı örneklerde görüldüğü gibi, o dillerdeki özgün sesleriyle
göstermemiz mümkün değildir.
5. Medli okunuşlardan kaynaklanan sesler
Bazı Farsça kelimelerde uzun ünlü taşıyan ve aruzda med
yapılması beklenen hecelerden sonra bir ses türetildiği görülür.” “pâdi-şâh”,
“âf-i-tâb” gibi. Bu sesler medli okunuşu ortadan
kaldırmaktadır. Türkçede bunlar gibi medli hece bulunmadığından bu
tür okunuş son zamanlarda Türkçe çevriyazılı metinlerde çok
artmıştır. Bu artışta XIV-XV. yüzyılda istinsah edilmiş harekeli
metinlerin de önemli bir payı vardır. Ancak bu metinlerde
karşılaştığımız bazı örnekler, bu tür hecelere konan harekenin meddi
gösterme endişesinden kaynaklandığını açıklamaktadır. Farsça yıl
anlamındaki : “sâl” kelimesinin çoğulu : sâlehâ okunmaya
müsait bir harekeyle; “utangaç” anlamındaki : “şermsâr”
kelimesi “şermesâr” okunmaya müsait bir harekeyle; “bekçi”
anlamındaki : “pâsbân” kelimesi “pâsubân” biçiminde
30 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
okunmaya müsait bir harekeyle yazılmıştır. Buna benzer sayısız örnek
bulmak mümkündür. Bu örnekler bize medli hecenin sonundaki
ünsüze hareke koyarak meddin işaret edildiğini göstermektedir.
Nitekim âsmân-âsumân, âstân-âsitân, bârgâh-bârigâh, bûstân-bûsitân,
dâstân-dâsitân, dermend-derdimend, güşmâl-güşimâl, ĥâksâr-ĥâkisâr,
kâmran-kâmurân, Kirdgâr-Kirdigâr, mihrbân-mihribân, mâh-tâbmâhitâb,
perverdgâr- perverdigâr, pârsâ-pârisâ, serv-ķad-servi-ķad,
sûznâk-sûzinâk, şâdmân-şâdumân(şâźumân), şâh-bânu-şâh-ı bânû,
şemǾvâr- şemǾivâr, tâcdâr-tâcidâr, yâdgâr-yâdigâr gibi okunuşlardan
birini tercih etmek durumundayız. Bu tercih, herhalde kelimeleri
gittikçe tanınmaz hale getiren ünlü türetme yönünde olmamalıdır.
6. Çevriyazıda büyük harf ve noktalama işaretleri
Bazı Türkçe metinlerin çevriyazılı yayınlarında hiç büyük harf
kullanılmadığını görüyoruz. Gerçi, Arap kökenli alfabede büyük harf
küçük harf gibi bir ayrım bulunmaması çevriyazıdaki bu tutumu haklı
gösterebilir; ancak yüzyıllar önce yazılmış bir metni çevirirken o
metni her bakımdan anlamaya çalışmak, anlaşıldığını göstermek,
başkalarının da daha kolay anlamasını sağlamak ve metne bu
kaygılarla yaklaşmak son derece önemlidir. Bu gerçeği görmezden
gelemeyiz. Özellikle mensur metinlerde uzayıp giden ifadelerin doğru
çevrilebilmesi en azından bazı noktalama işaretlerinden yararlanmayı
da gerekli kılmaktadır. Hatta bu sayede, metni çeviren kişi kendisini
denetleme kolaylığı elde edebilir. Bu nedenlerle çevriyazıda büyük
harf, mensur metinlerde en azından nokta, virgül iki nokta ve tırnak
gibi işaretlerin kullanılmasını, metni hazırlayan için bir denetim aracı,
okuyucu için daha kolay yararlanmayı sağlayacak bir uygulama olarak
görmekteyiz.21
Çevriyazılı metinlerde büyük harf kullanımının ölçülerini
kendi anlayışımıza göre belirlemek yararlı bir sonuç getirmez.
Mademki büyük harf kullanımı günümüz insanının anlayışına hitap
eden, onun metni anlamasını kolaylaştıran bir uygulamadır, o halde
büyük harf kullanımında İmlâ Kılavuzu’ndaki kuralları dikkate
almalıyız.
Yazımızın sonuç kısmına geçmeden önce ülkemizde son
yıllarda bilim çevrelerinde bile kendini gösteren çevriyazıdan kaçışla
ilgili düşüncelerimizi dile getirmek istiyoruz. Bu kaçışın yahut
önemsemez davranışın belli başlı sebepleri şunlar olabilir:
a) Metinleri yayımlayacak kuruluşların çevriyazıdan
doğacak baskı külfetinden kaçınması;

21 Bu husus İLESAM’ın anılan toplantısında sayın Prof. Dr. Ş. Tekin tarafından da
ifade eilmiştir.
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 31
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
b) Matbaada karşılaşılabilecek imkânsızlıklar;
c) Metnin hitap edeceği okuyucu kitlesinin çevriyazı
işaretlerini anlamayacağı, yahut bu işaretlerin onlara külfet olacağı;
d) Çevriyazı işaretlerinden bir kısmının gereksiz
olduğuna inanmak ve bu yüzden sistemin bütünlüğünü bir yana
bırakıp keyfi tasarruflarda bulunmak.
İlk iki maddedeki mazeretler, bugün bilgisayarla dizgi yapma
ve ofset imkânlarıyla ortadan kalkmıştır. Asıl tartışmamız gereken
maddeler son iki maddedir. Eski Türk edebiyatı metinleri kime hitap
eder? Bu metinlerin yazımını ne kadar günümüze yaklaştırırsak
yaklaştıralım, özel bir eğitimden geçmemiş yahut kişisel gayretiyle
kelime hazinesini geliştirip o edebiyatın kelimeler arkasındaki
dünyasını fark etmemiş kişiler için bu davranışın hiçbir yararı
olmayacaktır. Bu sözlerden Eski Türk edebiyatını günümüz insanına
tanıtmayalım gibi bir anlam çıkartmadan, bilimsel çalışma
niteliğindeki bütün metin yayımlarında tam çevriyazı kullanmayı
prensip olarak kabul edip, bu edebiyatı ve eserleri daha geniş kitlelere
tanıtmanın, bugüne kadar yaptıklarımızdan daha farklı ve daha yararlı
yollarını arayalım. Çünkü bizim asıl amacımız Eski Türk edebiyatı
metnini, o edebiyatın dilini ve dünyasını bilmeyen kişilerin, yüzünden
okumasını sağlamak değildir. Bizim amacımız, yayımladığımız
metnin başka bilimsel çalışmalarda da kullanılabilecek orijinal bir
nüshasını sunmaktır.
Çevriyazı yaparken bunun bir sistem olduğunu, ona tıpkı
elektrikli bir alet, bir motor gibi herhangi bir kısmını atarak
kullanamayacağımızı düşünmek ve buna inanmak zorundayız. Aksi
halde bugün şikayet ettiğimiz problemlerden kurtulmamız mümkün
olamayacağı gibi, artan tutarsızlıkların altından kalkılamayacak bir hal
alması kaçınılmaz olacaktır. Bazı harflerin işaretlerini koyup bazılarını
gereksiz görmek; yani “kaf (kef)” ile “ķaf”ı ayırmak için ikincinin
altına nokta koymak gerekli de “ĥâ”, “ħı” ve “he” harflerini ayırmak
için kullanılan işaretler gereksiz mi? “kef”le “ķaf”ı ayırmak için
taşıdığımız endişe öbürleri için de geçerli değil mi? Öte yandan dil
bilgisi yönünden birbirinden farksız olan iki birleşik isim veya birleşik
sıfatın birini bitişik öbürünü kısa çizgi ile ayırarak yazmak ve bunu
yaparken de bu kelimeleri kendimizce az tanınmış çok tanınmış gibi
kişisel değerlendirmelere tabi tutmak bilimsel bir davranış mıdır?
“Mâ-hasal”ı kurala uygun, ama çok tanındığı için “mâ-cerâ”yı
“mâcerâ” biçiminde çevirirsek; “dil-ârâm”ı kurallı, ama “dil-ber”i
daha çok karşılaştığımız için “dilber” yazarsak, tanıdıklarını
kayırmak, tanımadıklarını ayırmak gibi yanlış bir tutum sergilemez
miyiz? Dünyada hangi alanda olursa olsun, adı “sistem” olup da
32 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
herkesin kendi bildiğine kullandığı veya yararlandığı bir şey yoktur.
Çevriyazı da bütün kuralları ile bir sistemdir. Onun için bir kısım
kurallarını kullanıp, bir kısmını göz ardı edemeyiz.
Çevriyazı, bir metnin orijinalini nakletmek bakımından
vazgeçilemez bir öneme sahiptir. Bunun dışında Arap kökenli Türk
alfabesini çok ileri yaşlarda, yüksek öğrenim sırasında öğrenen bizler
için, Osmanlı Türkçesindeki Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerin
yazımını ve diğer kuralları hatırlayarak, her kelimenin eski yazıyla
yazılışını tekrarlamak son derece yararlı olmaktadır. Çevriyazı
yapmak bu yolun başında bulunanlar için önerilebilecek en verimli
çalışma biçimlerinden biridir. Onun kazandıracağı alışkanlıklar ve
edindireceği deneyimlerle eski Türk edebiyatı metinlerini her
bakımdan daha sağlıklı değerlendirme gücüne ulaşabiliriz.
SONUÇ
Bu yazıda Arapça, Farsça kelimelerde çevriyazıyla ilgili farklı
tutumlar üzerinde durulmuş, olabildiğince kurallardan, kuralların
yardımcı olmadığı yerlerde alışkanlıklardan hareketle herkesin
üzerinde anlaşabileceğini umduğumuz öneriler getirilmeye
çalışılmıştır. Burada öneri olarak sunulan hususların çoğu, halen geniş
bir uygulama alanına sahiptir. Bunları tekrarlamaktan amaç, tesbit
edilen ikilikleri, tutarsızlıkları ortadan kaldırmaktadır.
Burada ilk kez öne sürülen görüşler tartışmaya açıktır.
Meslektaşlarımızın daha çok benimseyeceği makul önerilere elbette
katılacağız. Aktardığımız veya öne sürdüğümüz görüş ve önerileri
bugüne kadar eksiksiz uygulayabilmiş değiliz. Buradaki önerileri
hazırlamak üzere yaptığımız çalışmalar sonunda, önceki
tutumlarımızda uyuşmazlığa düştüğümüz durumlar da olmuştur.
Bu yazının Osmanlı Türkçesiyle ilgili temel bilgilere sahip bir
kesime hitap ettiği düşüncesiyle, zorunlu kalmadıkça dil bilgisi
kurallarına girilmemiştir. Zaten böyle bir davranış, yazımızın amacını
aşar. Ama bazı yerlerde konunun gereği olarak dil bilgisinde çok
bilinen hususlar bile tekrarlanmak zorunda kalınmıştır.
Burada ele alınan konular, Türkçe metinlerin çevriyazısında
karşılaştığımız belli başlı sorunlar çevresinde toplanmıştır. Ele alınan
her eserde burada üzerinde durulmamış hususlarla, hatta başka hiçbir
eserde görülmeyen çok özel durumlarla karşılaşabiliriz. Çünkü her
eserin konusu, yazarı, yazıldığı dönem ve çevre ile müstensihinden
kaynaklanan özel şartları vardır. Eseri yayına hazırlayan, metin neşri
ve çevriyazı kurallarını göz önünde bulundurarak bu esere özgü
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 33
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
durumlar karşısındaki tutumunu belirleyecek ve çalışmasının başında
bunları okurlarına anlatacaktır.
Sonucun da sonunda bu yazının pek kısa bir çalışmanın ürünü
olmadığını, düşünmeye, araştırmaya, tartışmaya, taramalara ve
denemelere dayandığını belirtmek isteriz. Bu yazı konuşulduğu,
tartışıldığı, eleştirildiği ve karşı öneriler yayımlandığı takdirde,
herkesin üzerinde anlaşabileceği çözümlerin üretilmesine vesile
olabildiği için amacına ulaşmış ve verdiğimiz emeğin karşılığı alınmış
olacaktır.22
ÖRNEK METİNLER I
BÂĶÎ EFENDİ
53a (23) Bâķî: Fuśaĥâ fırķasınuŋ birisi de Bâķî’dür.
ŞuǾarâ zümresinüŋ (24) şöhre-i âfâķıdur. Ķadîmî
İstanbulîdür. Emâŝil ü efâżıl24 ĥużûrında muķbil
olan ķavâbilüŋ (25) maķbûlidür. Her gûne fażl u
53b kemâlden behreverdür. Ne-ân ki âsmân-ı sipihr-i
(1) kelâm-ı belâġat-encâmda derece-i Ǿulyâsı
vardur, belki manŧıķ u kelâmda dem-i Mesîĥâsı
vardur. Mektebe (2) varaldan manžûrı levĥ-i sînei
sîm-berân ve müntehâ-yı himmeti elif-i bî-miŝâli
serv-ķadân idi. (3) Maŧmaĥ-ı nažarı teşbîh-i
nergis-i maĥbûbân ve nuşb-ı Ǿaynı ĥayâl-i noķŧa-i
ħāl-i ħûbân idi.3
Zülf-i dil-ber (4) vaśfı edâsında
ķaddi efkârdan dâl idi. “ ” oķurken ebrû
vü engüşt-i yâr vaśfında (5) ġazeller söyledi.
“ ”e çıķduķda ebrû vü dendân vaśfında
ħayâller baġladı. Çün sinn-i (6) temyîze bâliġ oldı,
nuķûd-ı cevâhir-i efkârın
6 metâǾ-ı Ǿilme śarf idüp
vâśıl-ı mebâliġ oldı (7). Egerçi şiǾr rûz u şeb fikr

22 Yazı hazırlanırken yararlanılan eserler notlarda gösterilmiştir. Birbiriyle ve bizim
önerilerimizle çelişen, hazırlık çalışmalarımız sırasında taradığımız divanların ve
diğer edebî eserlerin künyelerini, olumsuz eleştiri gibi algılanabileceği endişesiyle
vermiyoruz.

ǾÂşıķ Çelebi, MeşâǾirü’ş-ŞuǾarâ or Tezkere of ǾÂşıķ Çelebi, Owens, G. M.
Meredith, London, 1971, yk. 53a-54b (=A); ǾÂşıķ Çelebi, MeşâǾirü’ş-şuǾarâ,
Millet Kütüphanesi, Pertev Paşa No. 440, yk. 79a-80b (=B).
24 Emâŝîl ü efâżıl A: Emâŝîl-i efâżıl B.
3 … ħâl-i ħûbân idi. A: …hâl idi B.
4
: Kur’an, Sûre 68, Ayet 1. (Kur’andaki imlâsı dir.)
5
: Kur’an, Sûre 36, Ayet 1. (Kur’an’daki imlası dir).
6
efkûrun B: efkârdan A.
34 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
ü ħayâli degül idi, ammâ yine şaded-i taĥsîlde
iken daħı âzmâyiş-i (8) ŧabǾ içün nažmdan ħâlî
degül idi. Cevdet-i źihn-i derrâki ħakkâk-i dürr-i
gûşvâre-i ebkâr-ı (9) efkârdur
9
ve ħiddet-i ŧabǾ-ı
çâlâki sekkâk-i dirhem ü dînâr-ı bâzâr-ı eşǾâr-ı
belâġat-şiǾârdur. (10) Âyîne-i ħâŧırı çihre-nümây-ı
şâhid-i kelâma meclâ-yı cemâl10 ve serâçe-i ķalbi
ħacle-i nev-Ǿarûs-ı (11) ħayâldür. Selef ki11
“ ” emrinden “ ” ya mâǿil olup ħv
ân-ı
Ħalîl-i fenn-i ħalîlde (12) baħş-ı ġâǿib içün
baķıyye tehyiǿe itmişdür. Ħalefden Bâķî ile
Ǿâmil olup (13) -
baķıyyesin
iĥrâz idüp eŧbâķ-ı āfāķı ħûn-ı ħayâlden tenķiye
itmişdür. (14) ŞiǾri muĥkem ü üstüvâr, hemvâr u
pür-kâr, rengîn ü çâşnîdâr, elfâžı selîs, maǾânîsi14
nefîs, nažmı pâk (15) ve mefhûmı sûznâk, Kıt’a:
ŞuǾarâ ħaylini defter idicek dest-i ķażâ
Maĥv u iŝbât ile pür itdi niçe evrâķı
(16) Ķazıdı niceyi yaŋlış diyü bu defterden
Bâķî’ye idüp işâret didi śaĥĥa’l-Bâķî
Zâtî merĥûm ki (17) dünyâda bir źâtıdur, şiǾr ġayre nisbet
Ǿârıżî aŋa nisbet źâtîdür, dir ki: “şiǾrüŋ devri (18) sürildi ve
şuǾarânuŋ defteri dürildi, ammâ ol nesne ki dehân-ı dil-ber gibi
baĥş-ı ġâǿib olup (19) verâǿ-i rivâķ-ı kümûnda bâķîdür. Aŋa sebeb
žuhûr-ı ŧabǾ-ı Bâķî’dür. Ĥatta maŧlaǾ:
Ķaddümi çeng eşkümi19 rûd eyledüŋ
(20) Cismüm âteş20 cânumı Ǿûd eyledüŋ


9
efkârdur A: efkâr… B.
10 meclâ-yı cemâl B: mücellî-i cemâl A/ ve serâçe-i ķalbi ĥacle-i nev-Ǿarûs-ı…. A: ve
ĥacle-i ķalbi mecelle-i nev-Ǿarûs-ı… B.
11 Selef ki A: Selef… B./ :/ (işe yarayanı) bırakınız yahut (yaramayanı tasfiye
ediniz (atınız). / ħv
ân-ı Ĥalîl-i A: ħon-ı Ĥalîl-i B.
12-13 : “Öncekiler sonrakiler için ne bıraktı? anlamında bir sözdür; aslı
biçimindedir.
14 ma’ânîsi B: ma’nâsı A.
19 Ķaddümi çeng eşkümi B: Ķaddi çeng ü reglerüm A.
20 Cismüm âteş B: Cismi âteş A./ itmâm B: tamâm A.
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 35
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
maŧlaǾın Bâķî Çelebi didükde Źâtî alup itmâm idüp Dîvân’ına
ilĥâķ (21) eylemişdür ve: “Bâķî gibi şâǾirüŋ şiǾrin almak Ǿayb
degüldür” diyü ittifâķ21 eylemişdür. ŞiǾri tekellüfden (22) berî ve
taśallüfden Ǿârî, gûyâ ki hemân Ǿâlem-i ġaybdan lisân-ı tercemân-ı
ķudsle bunuŋ zebânına (23) şöyle dinilmiş, cârîdür. Sulŧân Süleymân-ı
merĥûmuŋ ĥüsn-i terbiyesiyle mürebbâ ve envâǾ-ı (24) iķbâlle maķbûl
oldı. Ĥâlâ ķırķ aķça medreseden maǾzûl oldı. Ġazel:
(25) İrdi nesîm-i maǾdelet-i Kisrî-i bahâr
Zencir-i Ǿadl çekdi çemenzâra cûybâr
Güller siperler ile üleşdi filoriyi
54a (1) Mülk-i şitâyı ġâret idüp Ǿasker-i bahâr
Eflâk devr-i dâǿim ile ŧurmayup śular
Neşv ü nemâda tâze vü ter śaĥn-ı sebzezâr
(2) Meydâna girdi şevķ ile şemşîr-bâz-ı berķ
Çok aķça śaçdı üstine ebr-i güher-niŝâr
Bâķî bu şiǾri śafĥa-i çerħ-i berîne yaz
(3) Görsün felekde söz nice olur ħasm-ı nâbe-kâr
Ġazel:
Câme-ħ
v
âb ol âfeti aldukça tenhâ ķoynına
Śanuram ebrüŋ girer mâh-ı şeb-ârâ ķoynına
(4) Śubĥ-dem ey fâħte bîhûde efġân eyleme
Çün girersin her gice bir serv-i bâlâ ķoynına
Niçün aġlarsın felekden bilsem ey şeb-nem seni
(5) Girmeseŋ bârî hele bir verd-i raǾnâ ķoynına

21 diyü ittifâķ B:… ittifâķ A.
36 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
Dür dişüŋ vaśfında şiǾrüm defterin gördi meger
Kim śadef mecmûǾasını śaldı deryâ ķoynına
(6) Ruħlaruŋ şevķına pür-dâġ itdi Bâķî sînesin
Bir avuç berg-i gül-i ter ķoydı gûyâ ķoynına
maŧlaǾ6
:
(7) Temâşâgâh-ı Ǿâlem ol cemâl-i Ǿâlem-ârâdur
Ser-i kûyında Ǿâlem mest ü şeydâ bir temâşâdur
(8) maŧlaǾ:
Ķorķum oldur göz dege ĥâk-i der-i cânânuma
Yoħsa küĥlâsâ çekerdüm dîde-i giryânuma
(9) Yâr defterden yine Bâķî ķazınmaķ var imiş
Yaŋlış aŋlatmış Ǿadûlar ben ķulın sulŧânuma
(10) ve lehu10
Zühd ü śalâĥa eylemezüz ilticâ hele
Ŧutdı egerçi Ǿâlem-i kevni fesâdumuz
(11) Minnet Ħudâ’ya devlet-i dünyâ11 fenâ bulup
Bâķî ķala śaĥîfe-i Ǿâlemde adumuz
maŧlaǾ12:
(12) Cânân odur ki meyl ide anı görince cân
Esbâb-ı ĥüsn-i ħûb ola ammâ be-şarŧ-ı ân
(13) ve lehu
ǾAşķunuŋ zaĥmeti ħod cânuma raĥmetler idi
Dôstum cevr ü cefâlar da ne zaĥmetler idi
(14) maŧlaǾ14:

6 matlaǾ A: ve lehu B.
10 10 ve lehu B: Ġazel A.
11 dünyâ B: Ǿâlem A.
12 maŧlaǾ A: ve lehu B.
14 maŧlaǾ A: ve lehu B.
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 37
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
Ħalķ-ı Ǿâlem gül seveydi kâşkî bülbül gibi
Ol lebi ġonce baŋa tenhâ ķalaydı gül gibi
maŧlaǾ:
(15) Sûz-ı Ǿaşķuŋla ķaçan dilden ki âh u zâr olur
Âh dûd u dûd ebr ü ebr âteş-bâr olur
(16) Sene tisǾa ve sittîn ve tisǾa miǿe źi’l-ĥiccesinüŋ
evâħirinde cenâb-ı maǾdelet-penâh16 Sulŧân (17) Süleymân-ı merĥûm
ħamr getüren gemileri İstanbulla Ġalaŧa ortasında yaķmaķ emr
itdüklerinde17 Bâķî (18) Çelebi bu ġazeli diyüp üç ġazelle daħı faķîre18
irsâl itmişlerdür. Ġazel:
Reh-i mey-ħâneyi ķaŧǾ itdi tîġ-i ķahrı Sulŧânuŋ
(19) Śu gibi arasın kesdi Sitanbul u Ķalata’nuŋ
Miyân-ı âb u âteş oldı cây-ı keştî-i śahbâ
(20) Baturdı rüzgâr âyîn-i Ǿîşin bezm-i rindânuŋ
Hilâlâsâ fürûzân oldı baĥr-i nil-gûn üzre
(21) Şafaķdan dem urur âb-ı şarâb-âlûdı deryânuŋ
Yaķan âb üzre âteş śanmaŋuz keştî-i śahbâyı
(22) ŞuǾâǾ-ı tîġ-i ķahrından ŧutışdı şeh Süleymân’uŋ
SimâǾ-ı çeng ü nây u devr-i sâġar devleti döndi
(23) Śafâsın süregör ey śûfî-i sâlûs devrânuŋ
Şarâb-ı nâbdan ħumlar tehî mey-ħâneler tenhâ
(24) ǾAceb ħâlîligin buldı riyâ ehli24 bu meydânuŋ

16 maǾdelet-penâh A: maǾdelet-meǿâb B.
17 gemileri İstanbulla Ġalaŧa ortasında yaķmaķ emr itdüklerinde A: gemilerüŋ baǾżın
ki emr idüp bir ķaçın yaķduķda B:
18 üç ġazelle daħi faķire B: ġazelle faķire A.
24 ǾAceb ħâlîligin buldı riyâ ehli A: Riyâ ehli Ǿaceb ħâlîligin buldı B.
38 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
Şu meclis içre kim dâǿim ŧoķuz peymâne devr eyler
(25) Ne deŋlü ola ey Bâķî zamân-ı Ǿîşi insânuŋ
54b Meźkûr Bâķî Çelebi’nüŋ ġazellerine Ġubârî nazîre (1)
diyüp pâdişâh ĥażretleri Bâķî Çelebi’ye altun iĥsân itdükde
Bâķî Çelebi bu ķıŧǾaları dimişdür1
(2). ĶıŧǾa:
ŦabǾuŋ ki kân-ı gevher-i nažm oldı Bâķiyâ
İrmez senüŋ ħayâlüŋe bir iki bengîler
(3) Başdan bu faħr saŋa yiter kim şeh-i cihân
ĤilǾat geyürdi şiǾrüŋe zîbâ3
Firengîler
(4) dîger:
ŦabǾ-ı sâĥir-pîşeŋe Bâķî göŋüller meyl ider
Şekker-i şiǾr-i dil-âvîzüŋ meger efsûnlıdur
(5) Derme çatma geydürür iller libâsı şiǾrine
ĦilǾat-i şiǾr-i cihân-gîrüm benüm altunlıdur
II
Ķaśîde-i Ǿâlü’l-Ǿal der-taǾrîf-i cihâd-ı Sulŧân ǾOŝmân
1. Âferîn ey rûzgâruŋ śeh-süvâr-ı śaf-deri
ǾArşa aś şimden girü tîġ-i ŝüreyyâ-cevheri
2. Pâre-i elmâsdur seng-i fesânı neyler ol
Çeħre çekme bir daħı şemşîr-i vâlâ-gevheri
3. Ser-firâz itdüŋ livâǿü’l-ĥamd-i dîn-i Aĥmed’i
Kâfire gösterdüŋ el-ĥaķ dest-bürd-i Ĥayder’i

1
itdükde Bâķî Çelebi bu ķıŧǾaları dimişdür: itdükde Bâķî Çelebi bu ķıŧǾayı dimişdür
A: itdükde bu ķıŧǾaları dimişdür B.
3
zîbâ B: ġarrâ A.

İz. Fahir, Eski Türk Edebiyatında Nazım, İstanbul 1996, C.1, S.75-77. Kaside ve
bunu izleyen iki gazel, karşılaştırmada kolaylık sağlamak amacıyla adı geçen
eserden alındı.
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 39
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
4. Tîġüŋe nola yemîn eylerse rûĥ-ı Murtażâ
Bir ġazâ itdüŋ ki ħoşnûd eyledüŋ Peyġam-ber’i
5. Eyledüŋ bir ĥamlede ber-bâd mülk-i düşmanı
Gerd-i raħşuŋ gerçi kim sedd itdi râh-ı śarśarı
6. Mâh-ı nev śanma felekde göricek peykâruŋı
Ditredi Behrâm elinden düşdi zerrîn ĥançeri
7. Ol ķadar ķan dökdi şemşîrüŋ ki Ǿaķsiyle anuŋ
Kâse-i yâķûta döndi günbed-i nîlûferî
8. Gamze-i ħûbân gibi cârî ucından yine ĥûn
Böyle ķalursa eger yek-reng ider baĥr u beri
9. Belki ġarķ-ı baĥr-ı ħûn olurdı fülk-i dil gibi
İtdügince tîġ-i ħûn-efşân ile cevlângerî
10. Şuķķa-i râyât-ı baħtuŋla rikâbuŋ olmasa
Keştî-i nüh âsmânuŋ bâdbân u lengeri
11. Berķ uran destüŋde tîġ-i pür-güher midür yaħod
Eyledi deryâya ġavŧa âftâb-ı ħâverî
12. Bir avuç gevher śaçardı Ǿâleme gûya kefüŋ
Śalduġınca düşmana gâhî muraśśaǾ şeş-peri
13. Bir Ǿaceb deryâdur ordu-yı humâyûnuŋ senüŋ
Kim ĥabâb-ı ber-ķarâr olmış aŋa her çâderi
40 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
14. Mevc-i pey-der-peydür ol baĥre sipâh-ı śaf-be-śaf
Bir neheng olsa nola her ŧûb-ı ejder-peykeri
15. Her alay bir mevc-i ŧûfân-ħîzidür anuŋ nola
Ħâr u ħas gibi öŋince ķaçsa kâfir Ǿaskeri
16. Gün gibi tenhâda çıķsaŋ tîġ ile meydâna sen
Kârger düşmez sipâh-ı düşmanuŋ şûr u şeri
17. Şeb-çerâg-ı dîn ü devletdür vücûduŋ ĥıfž içün
Ķat ķat olmış ejderhâdur heft çerħ-i çenberî
18. Ķarşu ŧurmaz saŋa şimden śoŋra bu iķbâl ile
Düşmanuŋ ger Ķahramân olsa ser-â-ser leşkeri
19. Böyle âġâz eylesün şimden girü elķâbuŋa
CâmiǾ-i nüh ķubbe-i kevnüŋ ĥaŧîb-i minberi
20. Âftâb-ı baĥr u ber śâĥib-ķırân-ı şarķ u ġarb
Şeh-süvâr-ı nâmver râyet-güşây-ı śaf-derî
21. Âsmân-ı devletüŋ ħurşîd-i ķudsî-pertevi
Bezmgâh-ı şevketüŋ Cemşîd-i ħurşîd-efseri
22. Naķd-i vaķt-i salŧanat ser-mâye-i emn ü emân
Dest-gîr-i dîn ü devlet kâm-baħş-ı serverî
23. Şâh-ı vâlâ-rütbe ǾOŝmân Ĥân-ı Ġâzî kim felek
Görmemişdür böyle bir şâhenşeh-i ceng-âveri
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 41
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
24. Şeh-süvâr-ı Ǿâlem-ârâ kim revâdur olsa ger
NaǾl ü mîħ-i raħşı çerħüŋ âftâb u aħteri
25. Śaf-der-i kişver-güşâ kim cenge çıķduķça olur
Cebreǿîl 25

v
ân-ı tîġ u miġferi
26. Padişâh-ı Ǿâdil ü Ǿâlî-neseb kim yaraşur
İtse ger serheng-i derbân Keyķubād u Kayśer’i
27. Şehryâr-ı âsmân-mesned kim olmuş tâ ezel
Secdegâh-ı tâcdârân-ı cihân ħâk-i deri
28. Şeh-nişîn-i nüh rivâķ-ı âsmândur mesnedi
ǾÎdgâh-ı heft iķlîm-i cihândur kişveri
29. Mesned-i iclâlinüŋ rifǾat bir ednâ pâyesi
Dergeh-i iķbâlinüŋ devlet ķadîmî çâkeri
30. Her ne işlerse zamâne ŧâbiǾ-i endîşesi
Her ne emr eylerse devrân bende-i fermân-beri
31. Virse ŧabǾ-ı âteşe ger berķ-i tîġi terbiyet
MaǾden-i elmâs iderdi tûde-i ħâkisteri
32. ǾAdli ger ârâyiş-i bezm-i cihân itse olur
ŞemǾa şeh-perr-i küleh pervânenüŋ bâl ü peri

25 : Kur’ân, Sûre 48, Ayet 1.
42 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
33. Ol ķadar âsûde Ǿâlem sâye-i Ǿadlinde kim
Ħ
v
ābgâh eyler ġazâle pehlû-yı şîr-i neri
34. İtse ger ħâśiyyet-i ĥıfžı sirâyet Ǿâleme
Tarĥ olurdı śafĥa-i âb üzre naķş-ı âźerî
35. ǾAksidür anuŋ felekde ħırmen-i encüm degül
Śaçdı dest-i luŧfı ħâke ol ķadar sîm ü zeri
36. Yazsa vaśf-ı nükhet-i ħulķın virürdi Ǿâleme
Gerd-i ħâk-i pây-ı ħâme bûy-ı müşk-i eźferi
37. Ķadr-i ħâk-i kûy-ı aħlâķın bilürdi rûzgâr
Birbirine eylese âġişte müşg ü Ǿanberi
38. Kâmkârâ śaf-derâ śâĥib-ķırân şâhenşehâ
Ey serîr-i Ǿadl ü dāduŋ dâver-i dîn-perveri
39. Siĥr iderdüm medĥüŋe geldükçe ammâ neyleyem
Eylemiş Ĥaķ vaśfuŋı ķayd-ı taśavvurdan berî
40. ǾAczüme bir ĥüccet alurdum eger ehl olsalar
Rûzgâruŋ yâve-sencân-ı fażîlet-güsteri
41. ǾÂcizem ĥaķķ üzere evśâfuŋda ĥâlâ kim benem
ǾÂlem-i endîşenüŋ Ǿallâme-i dânişveri
42. Belki ķânûn-ı suħande ĥall ü Ǿaķd-i nüktede
Ĥikmet-i fikr ü ħayâlüŋ feylesûf-ı ekberi
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 43
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
43. Ĥasb-i ĥâlümdür ĥuśûśâ lâf u daǾvâ ber-ŧaraf
Gerçi śâĥib-lâf olur erbâb-ı ŧabǾuŋ ekŝeri
44. Ben öginmem ķadrüm erbâb-ı dil ü dâniş bilür
ǾÂrifem düşmez baŋa lâf u güźâf-ı serserî
45. Ħâmem ol muǾciz-ŧırâz-ı śad hezârân-pîşedür
Kim nažîr olmaz aŋa illâ Kelîm’üŋ ejderi
46. Ĥarfidür mecmûǾa-i esrâr-ı dîvân-ı Kemâl
Noķŧasıdur mühre-i dâġ-ı derûn-ı Enverî
47. ŦabǾum ol büt-ħânedür kim śûret-i dîvârınuŋ
Ŧaşa kâr eyler ħadeng-i ġamze-i nâzükteri
48. Niçe śûret feyż-i enfâsumla cân bulsa olur
Her biri şehr-i dilüŋ bir Ǿâlem-ârâ dil-beri
49. Her ħayâlüm bir Ǿarûs-ı nâz-perverdür benüm
Kim bu Ǿâlemden degül esbâb-ı zîb ü zîveri
50. Mûy-i gîsû-yı melekdür târ u pûd-ı câmesi
Pâre-i pîrâhen-i ĥûr-ı cinândur miǾceri
51. Bâde-i idrâkümüŋ tevĥîd ser-cûş-ı ħumı
Sâķî-i endîşemüŋ taĥķîķ dürd-i sâġarı
52. Ħâmemüŋ râh-ı sülûk-i fitne-i ħaŧ sâyesi
ŞiǾrümüŋ ĥabl-i metîn-i feyż târ-ı mısŧarı
44 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
53. Ķanda ben ķanda yine taǾrîf-i şâh-ı nükte-dân
Neyleyem żabŧ idemem endîşe-i zûr-âveri
54. Fikr-i evśâfuŋ ġıdâ-yı rûĥdur endîşeme
Dil helâk olur eger olursa sevdâdan berî
55. Cevher-i iksîr-i medĥüŋ ŧarĥ idince reşkden
Eylerem her laĥža endîşemle ceng-i zergerî
56. Ķorķaram hem âftâb-ı kîmiyâger ŧuymasun
Yoħsa biŋ şevķ ile olur ol daħı bir müşterî
57. Źerresin mihre ġubârın rûzgâra kim virür
Cevherîyem ben cihâna virmem öyle gevheri
58. Böyle cevher var elümde neylerem dünyâyı ben
Başına çalsun felek âyîne-i İskender’i
59. ǾÂlemi tesĥîr içün ĥâtem ne lâzım ŧabǾuma
Ben Süleymân-ı ħayâlem neyleyem engüşteri
60. Her ne dirsem ism-i aǾžam gibi olur kârger
Ol ķadar taǾžîm ile diŋler sözüm ins ü perî
61. Başla şimden soŋra ey NefǾî duǾâ-yı devlete
Bir duǾâ it kim ola ĥüsn-i ķabûlüŋ mažharı
62. Eyleye tâ ħusrev-i śâĥib-ķırân-ı şarķ u ġarb
Eşheb-i zer-pâleheng-i śubĥ ile cevlângerî
Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler 45
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
63. Ĥaķ ser-efrâz eylesün râyât-ı dîn ü devletüŋ
Ķanda Ǿazm eylerse olsun fetĥ u nuśret reh-beri
64. Eyledükçe Ǿazm-i meydân-ı ġazâ evvel ķadem64
Pây-mâl olsun yoluŋda düşman-ı dînüŋ seri
III
1. Ŧaġıtduŋ ħv
āb-ı nâz-ı yârı ey feryâd neylersin
İdüp fitneyle dünyâyı ħarâb-âbâd neylersin
2. Dil-i mecrûĥuma raĥm eyle ķalsun dâm-ı zülfüŋde
Şikeste-bâl olan murġı idüp âzâd neylersin
3. İdersin gerçi her derde ŧabîbüm bir devâ ammâ
Cünûn-ı ehl-i Ǿaşk olınca mâder-zâd neylersin
4. Varup gîsû vü zülf-i yârı biri birine ķatduŋ
Yine bir fitne taĥrîk eyledüŋ ey bâd neylersin
5. Şehîd-i tîġ-i Ǿaşķ-ı yârdur ser-cümle-i âlem
Urup şemşîre dest ey ġamze-i cellâd neylersin
6. Güzel taśvîr idersin ħâl ü ħaŧŧ-ı dil-beri ammâ
Füsûn u fitneye geldükde ey Bih-zâd neylersin
7. Bahâyîveş degülsin ķâbil-i feyż-i śafâ sen de
Tekellüf ber-ŧaraf ey ħâŧır-ı nâ-şâd neylersin

64 ķadem: metinde “ķadîm” yazılmıştır.

İz, Fahir, Eski Türk Edebiyatında Nazım, İstanbul, 1996, C.1, s.370.
46 İsmail ÜNVER
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/6 Fall 2008
IV
1. Çemende cûyveş bu cüst ü cûlar hep senüŋçündür
Miyân-ı bülbülânda güft-gûlar hep senüŋçündür
2. Sen ey kişt-i emel neşv ü nemâdan dûrsın ammâ
Seĥâbâsâ dökilmek âb-rûlar hep senüŋçündür
3. Nola bir kerre meyl itseŋ kenâra ey dür-i yek-tâ
Ħurûş-ı mevc mevc-i ârzûlar hep senüŋçündür
4. Gel ey mest-i teġâfül bir nigâh it ĥâl-i mestâna
Reh-i mey-ħânede bu hây u hûlar hep senüŋçündür.
5. Sezâdur sâǾid-i sîmînüŋ itsem heykel-i gerden
Baŋa pür-ħıśm u kîn olmaķ Ǿadûlar hep
senüŋçündür
6. Reg-i tâk-i ħafâdan cûşa gel ey6
bâde-i taĥķîķ
Ķadeħler şîşeler ħumlar sebûlar hep senüŋçündür
7. Niçün ey nažm-ı Nâbî tâze cilve itmezsin
Ķalemden śafĥaya bu ser-fürûlar her senüŋçündür


İz, Fahir, Eski Türk Edebiyatında Nazım, İstanbul, 1996, C.1, s.389.
6
ey: metinde yazılmamış.

Konular