LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ İNCELENMESİ (II)

bilimname, XXIII, 2012/2, 51-84
LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ
İNCELENMESİ (II)
Abdulkadir BAYAM
Yrd. Doç. Dr., Erciyes Ü. İlâhiyat F.
abayam@erciyes.edu.tr
Özet
Muallim Nâci (1849-1893), kaleme aldığı birçok
eserle XIX. yüzyılın son çeyreğinde dikkatleri üzerine
çeken meşhur bir Osmanlı müellifidir. Onun özellikle
Türkçe’ye ilişkin çalışmaları, hem Osmanlı Devleti
edebiyatçılarını hem de müsteşrikleri etkilemiştir.
Bu makâle, müellifin güzîde sözlüğü Lugat-ı Nâcî’nin
Arap dili ve edebiyatı açısından taşıdığı önemi ortaya
koymayı amaçlamaktadır. O nedenle sözlükte
kelimelerin anlamlarıyla ilgili şâhit getirilen âyetleri,
hadisleri, şiirleri, meselleri, kelâm-ı kibârı ve hikmetli
sözleri tahlil etmekte, ayrıca sözlüğün Arapça açısından
bazı özelliklerini ele almaktadır.
Anahtar kelimeler: Muallim Nâci, Lugat-ı Nâcî, Arap
Dili ve Edebiyatı.
STUDYING OF THE ARABIC LANGUAGE AND
LITERATURE ELEMENTS IN LUGAT-I NÂCÎ
Abstract:
Muallim Nâci (1849-1893) was a famous Ottoman
author calling attention to himself with his many works
in the last quarter of the 19th century. His works,
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 52
specially about Turkish language, influenced both the
men of letters in the Ottoman Empire and the orientalists.
This article aims at pointing out the importance of
Lugat-ı Nâcî, his distinguished dictionary in terms of the
Arabic language and literature. Therefore it analyses the
verses of the Koran, the hadiths, the poems, the proverbs,
the sayings of the sages and the wise sayings given
evidence to the meanings of the words in the dictionary.
In addition it deals with some features of the dictionary
with respect to Arabic language.
Keywords: Muallim Nâci, Lugat-ı Nâcî, Arabic
Language and Literature.
Arap Mesellerine Yer Verilmesi
Lugat-ı Nâcî’de maddeler ele alınırken onların muhtelif anlamlarına ilişkin
birçok Arap meseli şâhit getirilir. Önce sözlükte açıkça mesel olduğu
belirtilenleri aktaralım. Onlar, şöyledir: Bâkıl ()بَاقِل1 "( "أَ ْ عيَ ِ ا م ْ ن بَاقٍِ لBâkıl’dan daha
âciz, daha beceriksiz.),2 refş (“ َ )رفْشçapa” "( ِ "م َ ن َّ الرفْ ِ ش إَِ لى الَْ عْر ِ شKürekten arşa/tahta),3
Zerkâ ( َ )زْرقَاء4 "( "أَبْ َ صُر ِم ْ ن َزْرقَاء اليََ م َ امِ ةZerkâ el-Yemâme’den daha basîretli.),5 sicâl
(“( ِ )س َ جالdolu kova” manasındaki secl ( َ )س ْ جلin çoğulu) "( "الحَْر ُ ب ِ س َ ج ٌ الHarp, dolu
1 Arap âcizlerinden birinin adıdır ki darb-ı mesel olmuştur.
2 İsmâil b. Hammâd el-Cevherî, es-Sıhâh Tâcü’l-luğa ve sıhâhu’l-‘Arabiyye, thk. Ahmed Abdülğafûr
‘Attâr, IV. Baskı, Dâru’l-‘ilm li’l-melâyîn, Beyrut 1990, ( ,)بقلIV, 1637; Ebû Hilâl el-Hasen b. Abdillah el-
‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, haz. Ahmed Abdüsselâm, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1408/1988, II,
32, 63-64; Ebû Mansûr Abdülmelik b. Muhammed es-Se‘âlibî, Simâru’l-kulûb fi’l-muzâf ve’l-mensûb,
thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, Dâru’l-me‘ârif, Kâhire 1384/1965, s. 127; Ebü’l-Fazl Ahmed b.
Muhammed el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, Matba‘atü Îsâ el-Bâbî
el-Halebî ve şürekâhu, ysz. 1977-1979, II, 388-389; Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer ez-Zemahşerî, elMüstaksâ fî emsâli’l-‘Arab, II. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1407/1987, I, 256; Cemâlüddîn
Muhammed b. Mükerrem İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, Dâru Sâdır-Dâru Beyrut, Beyrut 1388/1968,
( ,)عياXV, 113; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, ( ,)بقلXXVIII, 101. Yine bazı kaynaklarda da "( "إِنَّهَُ لأَ ْ عيَ ِ ا م ْ ن بَاقٍِ لO,
Bâkıl’dan daha âciz/merâmını ifâde edemeyendir.) şeklinde teşbih konusundaki Arap meselleri
arasında anılmaktadır. Bkz. el-Ezherî, Tehzîbü’l-luğa, ( ,)بقلIX, 172; İbn Manzûr, a.g.e., ( ,)بقلXI, 62.
3 Lugat-ı Nâcî’de çapa anlamıyla aktarılan refş ( َ )رفْشsözcüğü, aslında Arapça’da kürek anlamındadır.
“Kürekten arşa/tahta” veya “Kürekçiyken kral oldu.” manasına gelen ilgili mesel, düşükken yükselen,
zilletten sonra şereflenen, fakirlikten sonra zengin olan, bir çöpçü, çiftçi ya da denizci olarak kürekle
çalıştıktan sonra hükümdârlık koltuğuna oturan için kullanılmaktadır. Irak mesellerindendir. Bkz. elEzherî, Tehzîbü’l-luğa, ( ,)قفشVIII, 334; ( ,)رفشXI, 350; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 303; İbn
Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, ( ,)رفشVI, 305; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, ( ,)رفشXVII, 218.
4 Zerkâ (“ , َ )زْرقَاءgök gözlü kadın” anlamına gelir ve Zerkâ el-Yemâme (’ َ )زْرقَاء الْيََ م َ امةnin keskin gözlü
olmakla meşhur Yemâmeli bir kadın olduğu belirtilir.
5 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 200-201.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sayfa | 53
kovalardır.),6 memhûre (“ َ )ممُْ ه َ ورهmehri yani nikâh bedeli verilmiş kadın” َ "كالَْ م ْ مُ ه َ ورِ ة
"( ِم ْ ن َ م ِ ال أَبِ َ يهاBabasının malından mehri verilmiş kadın gibi.),7 ne‘âme (“ )نـََ ع َ امهdeve
kuşu” "( "أَنْ َ ت َ ك َ ص ِ احبَِ ة َّ النـَ ع َ امِ ةSen devekuşu sâhibesi gibisin.)8 ve Hebenneka ( َ )هَبـَّنـَ قه9
"َ( "أَ ْ حمَ ُ ق ِم ْ ن َ هَبـَّنـَ قةHebenneka’dan daha ahmak.) meselleri.9F10
Sözlükte mesel olduğuna dâir işâret bulunmayan, fakat tarafımızdan
saptanan meseller ise şöyledir: İhtirâsât (“( )اِ ْ حَِ تر َ اص ْ اتşiddetli hevesler” anlamına
geldiği belirtildikten sonra onunla dolaylı ilgisi bulunan) ""طَْر ُ ف َ الفَ تى ُ يخِْبرُ َ ع ْ ن َ ضِ م ِ يرِ ه
6 el-Cevherî, es-Sıhâh, ( ,)سجلV, 1725; Ebû Ali el-Hasen b. Mes‘ûd el-Yûsî, Zehru’l-ekem fi’l-emsâl ve’lhikem, thk. Muhammed Haccî-Muhammed el-Ahdar, Dâru’s-sekâfe, ysz. 1401/1981, II, 106-107. İbn
Manzûr, “müsâcele ( , ُ )م َ س َ اجلَةkişinin diğerinin ortaya koyduğu şerefin benzerini ortaya koyması, sonra
da o ikisinden hangisi diğerinden korkup da geri çekilirse mağlup olmasıdır” açıklamasının ardından
bu meseli aktarır. Bkz. İbn Manzûr, a.g.e., ( ,)سجلXI, 326. Mezkûr mesel, Uhud savaşında
Müslümanların aleyhine mağlubiyet vuku bulduktan sonra Ebû Süfyân tarafından Hz. Ömer’le girdiği
bir diyalogda söylenmiştir. Bkz. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 380. Bahsi geçen meselin savaş
dışında ona benzer tartışma ve mücadelelerde de söylenebileceği belirtilmektedir. Bkz. el-Yûsî,
Zehrul-ekem, II, 107.
7 Lugat-ı Nâcî’de yersiz ve uygunsuz başa kakılan durumda söylendiği ifâde edilen mesel,
kaynaklarda "( " َ كالَْ م ْ مُ ه َ ورةِ ِم ْ ن َ م ِ ال أََ ◌بِ َ يهاBabasının malından mehri verilmiş kadın gibi), " َ كالَْ م ْ مُ ه َ ورةِ ِم ْ ن نـَعَِ م
( "أَبِ َ يهاBabasının develerinden mehri verilmiş kadın gibi) ve "( "أَ ْ حمَ ُ ق ِم َ ن الَْ م ْ مُ ه َ ورةِ ِم ْ ن َ م ِ ال أَبِ َ يهاBabasının
malından mehri verilmiş kadından daha ahmak) rivâyetiyle aktarılan ilgili meselin aslı, şudur: Bir
kadın, kocasından mehrini ister. Adam da, kadına (kadının kendi) babasının develerini gösterir, “seç,
al” der. Kadın da, onlardan belli bir kısmını seçer. Koca, o senindir, der ve kadın da râzı olur.
Başkasından aldığı ve yararlandığı ihsanı bol bol veren için ve ahmaklıkta söylenmektedir. Bkz. Ebû
‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, thk. Abdülmecîd Katâmiş, Dâru’l-Me’mûn li’t-türâs, Dımaşk
1400/1980, s. 67; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, II, 117; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 389,
III, 66; ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, II, 210; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, ( ,)مهرXIV, 156.
8 Mesel içerikli eserlerde "( "أَنْ َ ت َ ك َ ص ِ احبَِ ة َ النـَّع َ امةSen devekuşu sâhibesi gibisin.) ve "( َ "أنت ص ِ احبَةُ َ النـَّع َ امِ ةSen
devekuşu sâhibesisin.) şeklinde geçmektedir. Birinci rivâyet için bkz. ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I,
380. İkinci rivâyet için bkz. el-Yûsî, Zehru’l-ekem, I, 92. Lugat-ı Nâcî’de belirtildiği gibi itimat
edilmeyecek şeye itimat ile mahrumiyet ve hüsrâna dûçâr olan kimse hakkında kullanılır.
9 Arap ahmaklarından birinin adıdır ki mesel hâline geldiği ifâde edilir.
10 Kaynaklarda aynı rivâyetle aktarılan bu meselde geçen Hebenneka’nın asıl ismi, Yezîd b. Servân elKaysî’dir ve lakabı Zülvede‘ât (beyaz inciler sahibi)’tır. Ahmaklıkta darb-ı mesel olmuştur. Onun
ahmaklığına dâir bazı hâdiseler aktarılır. Biri şudur: O, uzun sakallı olduğu hâlde boynuna inciden ve
kemikten bir kolye takar ve ona bu durum sorulur. O da, onunla kendimi tanımak ve kaybolmamak
için, der. Bir gece kardeşi onun kolyesini alır ve takınır. Sabah olunca Hebenneka, kolyeyi kardeşinin
boynunda görür ve şöyle der: Ey kardeşim sen bensin, o zaman ben kimim? Bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî,
Cemheretü’l-emsâl, I, 277, 309-310; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 386-387; ez-Zemahşerî, elMüstaksâ, I, 85-86; Esâsü’l-belâğa, thk. Muhammed Bâsil ‘Uyûn es-Sûd, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye,
Beyrut 1419/1998, ( ,)هبنII, 361; el-Yûsî, Zehru’l-ekem, II, 138-139; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, ( ,)ودعXXII,
296. Ayrıca paragrafta geçen maddeler için bkz. Lugat-ı Nâcî, Bâkıl ( ,)بَاقِلs. 148-149; refş ( , َ )رفْشs.
441; Zerkâ ( , َ )زْرقَاءs. 454; sicâl ( , ِ )س َ جالs. 468; memhûre ( , َ )ممُْ ه َ ورهs. 837; ne‘âme ( ,)نـََ ع َ امهs. 903;
Hebenneka ( , َ )هَبـ َ نـَّقهs. 936.
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 54
(Delikanlının gözü, gönlünden haber verir.),11 ihdâ (“ )اِ ْ حَ دىbir” ""اليَأْ ُ س إِ ْ حَ د َّ ى الر َ احَتـِْ ين
(Ümitsizlik, iki râhatın biridir.),12 ihtilât (“ )اِ ْ ختِلاَ ْ طkarışmak” ""اِ ْ خَتـلَ َ ط اللَّْي ُ ل بِ ُّ التـَر ِ اب
(Gece toza toprağa karıştı. İş karmakarışık oldu.),13 uhrâ (“ )اُ ْ خَرىbaşka” َ "زَ اد ِفي
"( الطُّْنبُ ِ ور َنـ ْ غَ مة أُ ْ خَرىTanburda bir başka nağme daha peyda oldu.),14 idlâl (“ )اِْ دلاَْ لnaz
etmekte ileri gitmek” "( "أََ دَّ ل فَأََ م َّ لNazı hadden aşırdı, usandırdı.),15 azlem ()اَظْلَ ْ م
“daha, en, pek zâlim” "( "البَ ِ ادي أَظْلَ ُ مİbtidâ/ilk yapan daha zâlimdir.),16 eksâ ()اَْ ك َ سى
“daha, en, pek ziyade giysi giyen adam” "( "أَ ْ ك َ س ِ ى من البَ َ صِ لSoğandan ziyâde giysi
giyer.),17 evsât (“ )أَْو َ ساطvasat ( َ )و َ سطın çoğulu” "( َ "خْيـُر الأُُ م ِ ور أَْو َ ساطَُ هاİşlerin en hayırlısı
11 Meselin Lugat-ı Nâcî’deki geçtiği şekli için bkz. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, II, 295. Yine "طَْر ُ ف َ الفَ تى
"( ُ يخِْبرُ َ ع ْ ن لِ َ سانِِ هDelikanlının gözü, dilinden haber verir.) rivâyeti için bkz. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl,
II, 295; el-İbşîhî, el-Müstatraf, I, 32-33.
12 Bkz. el-Meydânî, a.g.e., II, 78; Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, XXIV, 170.
13 Bu, iş topluluğa anlaşılmaz, karışık geldiğinde ve içinden çıkılmaz, çetin bir duruma düştüklerinde
söylenen bir meseldir. Bkz. Ebü’l-Hasen Ali b. İsmâil İbn Sîde, el-Muhassas, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye,
Beyrut tsz. (1321 h.den tıpkı basım), XII, 138; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 425. ez-Zemahşerî, elMüstaksâ, I, 94; İbn Manzûr, a.g.e., ( ,)خلطVII, 292.
14 Görülebildiği kadarıyla ekseriyetle " َ "زَ اد ِفي الطُّْنبُ ِ ور نـَ ْ غ َ مةşeklinde geçen bir meseldir. Bkz. Ebû Mansûr
‘Abdülmelik b. Muhammed es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, thk. Abdülfettâh Muhammed el-Hulv,
ed-Dâru’l-‘Arabiyye, ysz. 1983, s. 207; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, II, 96.
15 Pek çok kaynakta aynı rivâyetle yer bulan bir meseldir ve Türkçe’de tam karşılığı Muallim Nâci’nin
de belirttiği gibi “Çok naz âşık usandırır.” atasözüdür. Mesel için bkz. Ebû Bekir Muhammed b. elHasen İbn Düreyd, Cemheretü’l-luğa, thk. Remzi Münîr Ba‘lebekkî, Dâru’l-‘ilm li’l-melâyîn, Beyrut
1987-1988, ( ,)دللI, 114; el-Cevherî, es-Sıhâh, ( ,)دللIV, 1699, ( ,)مللV, 1821; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab,
( ,)دللXI, 247; Muhammed Murtazâ ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs min cevâhiri’l-Kâmûs, thk. Abdüssettâr
Ahmed Ferrâc vdğr., el-Meclisü’l-vatanî li’s-sekâfe ve’l-fünûn ve’l-âdâb, Kuveyt 1422/2001, (,)دلل
XXVIII, 497; ( ,)مللXXX, 420. Türk atasözü için de bkz. Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler
Sözlüğü, İnkılâp Kitabevi Yay., İstanbul 1988, I, 224.
16
ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 304. Sözlükteki hâliyle mesel olan sözün tamamı, "" َ ه ِ ذهِ بِتِلْ َ ك َ والْبَ ِ اد ُ ئ أَظْلَ ُ م
ve " "َ ه ِ ذهِ بِتِْل َ ك َ والْبَ ِ ادي أَظْلَ ُ مşeklindedir. el-Ferezdak (ö. 110/728 veya 114/732)’a nispet edilen bu mesel,
tamamı esas alındığında “Bu söz, senin ilk sözüne karşılıktır ve ona başlayan daha zâlimdir.”
manasına gelir ve kötülüğe misliyle karşılık vermede söylenir. İkinci rivâyet için bkz. Ebû ‘Ubeyd elKâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 269; Ebû Ya‘kûb Yûsuf b. Tâhir, Ferâidü’l-harâid fi’l-emsâl, thk.
Abdürrezzâk Hüseyin, Dâru’n-nefâis, Ürdün 2000, s. 573. Üçüncü rivâyet için bkz. İbn ‘Abdirabbih, el-
‘İkdü’l-ferîd, III, 70; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, II, 283; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III,
496; el-İbşîhî, el-Müstatraf, I, 33. Ayrıca bkz. Muallim Nâcî, Sânihâtü’l-‘Arab, Mihrân Matbaası,
İstanbul 1304 h., I, 7-9.
17 Birçok kaynakta Lugat-ı Nâcî’de geçtiği şekliyle rivâyet edilen bir meseldir. Bkz. Ebû Hilâl el-
‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, II, 117; ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 295; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, (,)بصل
XXVIII, 88. ez-Zemahşerî, ilgili meselin ardından “O, kabuğu kat kat olandır.” açıklamasını yapmıştır.
Bkz. ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 295. Daha eski kaynaklardan birinde ise ""إنَّهُ ْ لأك َ س ِ ى م َ ن الْبَ َ صِ ل
rivâyetiyle geçer ve soğanın kabukları birbirinin üstünde olduğundan böyle dendiği ifâde edilir. Bkz.
Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 370.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sayfa | 55
ortasıdır.),18 bârî (“ )بَ ِ ارىağaç yonucu” "( "أَ ْ ع ِ ط َ القْو َ س بَ ِ ار َ يهاYayı yonucusuna ver, işi
ehline bırak.),19 bitna (“ )بِطْنَهmide dolgunluğu” "َ( "البِطْنَةُ ُتمِ ُ يت ِ الفطْنَةMide dolgunluğu,
zekâyı mahveder.),20 ba‘de (“ )بـَْ عَ دsonra” "( َ "بـْ عَ د اللََّتـيَّ َ ا والَِّتيNice sıkıntılar çektikten
sonra),21 bağl (“ )بـَ ْ غلkatır” ve bağle (“ َ )بـ ْ غلَهdişi katır” "( َ "م ُ ا هَ و إِلاَّ َبـ ْ غلَةُ أَِبي ُ دلاََ مةO, Ebû
Dülâme’nin dişi katırından başkası değildir.),22 bakkâl (“ َ )بـَّ ق ْ الerzak vs. satan
" (Fare ile kedi barışınca bakkalınإَِ ذ ْ ا اصطَلَ َ ح َ الفأَْرةُ َو ِّ السَّنـْوُ ر َ خ َ رب ُ دَّ ك ُ ان الَْبـَّ ق ِ ال"”dükkancı
dükkanı harap olur.),23 beyn (“( َ )بـْينara, orta” anlamıyla ilgili bu kelimenin Arap
şivesi üzere muzâf olunca nûn ()نunun daima feth ile okunacağı
hatırlatmasından sonra) "( َ "بـْيـَنـُ ه ْ م َ داءُ َّ الضَرائِِ رAralarında ortak derdi yani haset var.),24
tereşşuh (“ َ )تـَرُّ ش ْ حsıvı sızmak, terkîbi hârice çıkmak” "( ُ "ك ُّ ل إِنَ ٍ اء َيـَتـَرَّ ش ُ ح ِبمَا فِ ِ يهHer kap
içinde bulunan şeyden sızıntı verir, herkes derûnunda olanı izhâr eder.),24F25 cidd
18 Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 220; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 332,
339; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 430. Ayrıca hadis olarak da bkz. el-Beyhakî, el-Câmi‘ li-şu‘abi’l-
îmân, III, 273, VIII, 275.
19 Yapılacak işte o işin ehline, uzmanlarına danışılması gerektiğine dâir söylenen “Emâneti ehline
ver.” anlamındaki bir meseldir. Bkz. Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 204; Ebû Hilâl
el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 14, 66.
20 Bu mesel, genelde "َ( "البِطْنَةُ تُْ ذِ ه ُ ب ْ الفطْنَةOburluk, zekâyı giderir.) ve "َ( "البِطْنَةُ تَأْفِ ُ ن ِ الفطْنَةOburluk, zekâyı
eksiltir/azaltır.) tarzında aktarılmaktadır. İlk rivâyet için bkz. İbn ‘Abdirabbih, el-‘İkdü’l-ferîd, III, 15,
VIII, 11; es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 180; ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 304; el-Yûsî, Zehru’lekem, I, 192. İkinci rivâyet için bkz. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 185-186. Oburluğu ve açgözlülüğü
yermek için kullanılır ve doymanın, tıka basa dolmanın zekâyı zayıflattığı kastedilir. el-Meydânî,
a.g.e., I, 186; ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 304; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, ( ,)أفنXIII, 19.
21 Sâhibi neredeyse mahvolduktan sonra olan iş veya küçük büyük sıkıntılar ve musibetlerle
karşılaştıktan sonra ulaşılan şey hakkında söylendiği ifâde edilir. Bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî,
Cemheretü’l-emsâl, I, 183.
22 Kaynaklarda genelde "( "بـَ ْ غلَةُ أَِبي ُ دلاََ مةEbû Dülâme’nin dişi katırı) rivâyetiyle ve görülebildiği kadarıyla
bir kaynakta "( َ "م ُ ا هَ و إِلاَّ َ كبـ ْ غلَةُ أَِبي ُ دلاََ مةO, ancak Ebû Dülâme’nin dişi katırı gibidir.) ve diğer bir kaynakta
da "( ٌ "فلان بـَ ْ غلَةُ أَِبي ُ دلاََ مةFalanca, Ebû Dülâme’nin dişi katırıdır.) şeklinde aktarılan söz konusu mesel,
Lugat-ı Nâcî’de de ifâde edildiği gibi pek ayıplı olan hayvan ve insan hakkında söylenir. Birinci ve
ikinci rivâyetler için bkz. es-Se‘âlibî, Simâru’l-kulûb, s. 361. Üçüncü rivâyet için bkz. A.g.mlf., et-Temsîl
ve’l-muhâdara, s. 342.
23 Söz konusu mesel, iki hâin yardımlaştığında ve birleştiğinde söylenir. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl,
I, 153.
24 Kaynaklarda Lugat-ı Nâcî’dekiyle aynı rivâyetle geçen ilgili meselde yer alan ez-zarâir (, َّ )الضَرائِر
“erkeğin birinci hanımından sonraki hanımları” anlamındaki zarra ( َ )ضَّرةnın çoğuludur. Bir topluluk
arasında düşmanlık kök saldığı zaman ya da aralarında dâimî bir şer, haset, nefret bulunan topluluk
için söylenmektedir. Çünkü hanımlar arasındaki asabilik neredeyse dinmeyecek bir durumdadır ve
birbirlerinden nefret ettikleri gibi tartışmadan da uzak durmazlar. Bkz. Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b.
Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 354; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 166, 181; es-Se‘âlibî, Simâru’lkulûb, s. 321; A.g.mlf., et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 215; el-Meydânî, a.g.e., I, 161; ez-Zemahşerî, elMüstaksâ, II, 17.
25 Kişinin derunundakini hayırsa hayır, şerse şer açıklaması, açığa vurması hususunda kullanılan bir
meseldir. Bkz. ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, II, 224.
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 56
(“ ِ )جّ دbir işi gerçekten işleme” "( "اِ ْ س َ ع ِِ بجٍّ د أَْو َ د ْ عYa cid ile çalış yahut bırak.),26 cünûn
(“ ُ )جنُونdelirme, çıldırma, delilik” "( "الجُنُ ُ ون ُ فـنُ ٌ ونDelilik çeşit çeşittir.),27 hazm (َ )حْزم
ve hazâmet (“ َ )حَزَ ام ْ تrüşt ve basîretle işleri idâre” "( "الحَْزُ م ُ سوءُ الظَّ ِّ نSû-i zan, işleri
basîretle idâre etmektendir.),28 hasûd ( َ )ح ُ سودun “hased-i cibillî sahibi, yaratılış
itibarıyla haset edici olan” "( "الحَ ُ س ُ ود لاَ يَ ُ س ُ ودHasetçi berhurdâr/mesut olmaz.),29
hakk (“ َ )ح ّ قişin kendisine, aslına uygun, doğru, sâbit, hakîkat olmak üzere
meydana çıkan, bâtıl değil” "( "الحَ ُّ ق ُ مٌّرHak söz, acıdır.)30 ve "( "الحَ ُّ ق َيـْ علُ َ و ولاَ يـُْ علَ َ ى علَْيِ هHak
galebe eder, ona galebe edilmez.),31 hîtân (“ ِ )حيطَانhâit (( َ )حائِطduvar)ın çoğulu”
"( "لِْل ِ حيطَ ِ ان َ آذ ٌ انDuvarların kulağı var.),32 hâif (“ َ )خائِفkorkucu, korkan, korkak”
"( "الخَائِ ُ ن َ خائِ ٌ فHâin korkak olur.),33 hâdim (“ َ )خ ِ ادمhizmet edici, eden, hizmetçi” َ "سيُِّ د
"( الَْ قْوِم َ خ ِ ادُ مُ ه ْ مBir kavmin “ulu”su, hizmetlerinde bulunandır.),34 hubz (“ ُ )خْبزekmek”
26 Kaynaklarda Lugat-ı Nâcî’dekinin aksine meselde yer alan ilgili kelime, cim harfinin fethasıyla "ِ "بجٍَّ د
şeklinde nakledilir. Cedd ( , َ )ج ّ دAllah’ın kula verdiği hayır nasibidir. Bu durumda anlam, “Talep
edersen nasibinle, kısmetinle talep et, aksi takdirde bırak, zira nasipsizlikle birlikte çok çalışmanın
sana yararı yoktur.” anlamındadır. Bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 15, 107-108; elMeydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 178.
27
es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 43.
28 Bazı kaynaklarda "( ِ "م َ ن الحَْزِم ُ سوءُ الظَّ ِّ نSû-i zan, işleri basîretle idâre etmektendir.) ve ""الحَْزُ م ُ سوءُ الظَّ ِّ ن
rivâyetiyle doğrudan hadis biçiminde yansıtılan bu sözün sıhhatiyle ilgili tartışmalar vardır. Birinci
rivâyet için bkz. Nizâmüddîn en-Nîsâbûrî, Ğarâibü’l-Kur’ân ve reğâibü’l-furkân, VI, 166. İkinci rivâyet
için bkz. el-Hatîb el-Kazvînî, el-Îzâh fî ‘ulûmi’l-belâğa, haz. İbrâhim Şemsüddîn, Dâru’l-kütübi’l-
‘ilmiyye, Beyrut 1424/2003, s. 162; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, ( ,)حزمXII, 131. Tartışma için bkz. eş-
Şevkânî, el-Fevâidü’l-mecmû‘a, s. 233. Diğer yandan mesel içerikli kaynaklarda Eksem b. Sayfî (ö.
9/630?)’ye " "الحَْزُ م ُ سوءُ الظَّ ِّ ن بِ ِ النَّاسve " "الحَْزُ م ُ سوءُ الظَّ ِّ نrivâyetiyle nispet edilen bir meseldir. İlk rivâyet için
bkz. Bkz. el-Meydânî, a.g.e., I, 369. İkinci rivâyet için bkz. Ebû Tâlib el-Mufaddal b. Seleme, el-Fâhir,
thk. ‘Abdül‘alîm et-Tahâvî, el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-‘âmme, ysz. 1974, s. 265. Aslında kişinin
insanlara karşı uyanık bulunması gerektiğine ve herkese gelişigüzel güvenmenin âcizlik belirtisi
olduğuna dikkat çekmek amacıyla söylenmektedir. Bkz. el-Hatîb el-Kazvînî, el-Îzâh, s. 162.
29
es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 451; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 409. Öte yandan bu söz,
Zünnûn el-Mısrî (ö. 245/859)’ye de nispet edilir. Örneğin bkz. el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 359-360.
30 “Gerçek, acıdır.” anlamındaki bu mesel için bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 295.
31 Bu, bazı kaynaklarda Lugat-ı Nâcî’deki gibi " "الحَ ُّ ق يـَْ علُ َ و ولاَ يـُْ علَ َ ى علَْيِ هrivâyetiyle mesel şeklinde
görülmektedir. Bkz. el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 127; Kemâl Halaylı, Mu‘cemü Künûzi’l-emsâl, Mektebetü
Lübnân nâşirûn, Beyrut 1998, s. 245.
32
es-Se‘âlibî, Simâru’l-kulûb, s. 335. Ayrıca "ً "إِ َّ ن لِْل ِ حيطَ ِ ان آذَاناrivâyeti de vardır. Bkz. el-Meydânî,
Mecma‘u’l-emsâl, I, 152. Türkçe’de aynı bağlamda “Yerin kulağı var.” atasözü karşımıza çıkar. Aksoy,
Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, I, 474.
33 Bu söz, bazı kaynaklarda nispetsiz geçerken bazı kaynaklarda Bünân b. Muhammed b. Hamdân elHammâl (ö. 310/922)’a nispet edilmektedir. Örneğin bkz. Ebû Hayyân Ali b. Muhammed et-Tevhîdî,
el-Besâir ve’z-zehâir, thk. Vedâd el-Kâdî, Dâru Sâdır, Beyrut 1408/1988, II, 206; Ebû Bekir Ahmed b.
Ali el-Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, Dâru’l-kitâbi’l-‘Arabî, Beyrut tsz.; VII, 101.
34 Bir taraftan kaynaklardan birinde " " َ سيُِّ د الَْ قْوِم َ خ ِ ادُ مُ ه ْ مve bazı kaynaklarda " " َ خْيرُ الَْ قْوِم َ خ ِ ادُ مُ ه ْ مrivâyetiyle
Hz. Ömer (ö. 23/644)’e nispet edilen bir sözdür. İlk rivâyet için bkz. Ebû İshâk İbrahim b. Ali el-Husrî,
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sayfa | 57
"ُ( ُ "ك ُّ ل أََ د ِ اة ْ الخُْبِ ز ِ عْن ِ د َ ي غْيـُرهEkmek yapacak edevâtın tamamı yanımda ama ekmek
yok.),35 hark (“ َ )خْرقyarık, yırtık” "( "اِتَّ َ س َ ع ْ الخَْرُ ق َ علَ َّ ى الراقِِ عDelik büyük, yama küçük.),36
derr (“ َ )دّ رgüzel bulunan fiil, güzel eser” "ُ( ِِّ "لله َ دُّ رهMâşallah, aferin, bravo ona.),37
reşf (“ َ )رْ شفsıvıyı emerek içmek” "( َّ "الرْ ش ُ ف أَْنـَ ق ُ عSuyu azar azar içmek, harâreti
giderme hususunda pek müessirdir.),38 rikk (“ ِ )رّ قkulluk, kölelik, câriyelik” َ "عْب ُ د
"( َّ الشْ هَ وِ ة أََ ذُّ ل ِم ْ ن َ عْب ِ د ِّ الرِّ قŞehvetin kölesi, satın alınan köleden daha alçaktır.),39 sebb
(“ َ )س ّ بsövmek, sövüp saymak” "( َ "سبَّ َ ك َ م ْ ن َبـلَّغَ َ كSana söven tebliğ edendir.),40
sünen (“ ُ )سنَنsünnet (( ُ )سنَّةgüzel yol, meslek, gidiş)in çoğulu” ِ "الفَرُ ار ِممَّا لاَ يُطَ ُ اق ِم ْ ن ُ سنَ ِ ن
"( الْ ُ مْرَ سلِ َ ينGüç yetirilemeyenden kaçış, mürsellerin güzel yollarındandır.),41 sayf
Zehru’l-âdâb ve semeru’l-elbâb, thk. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd, IV. Baskı, Dâru’l-cîl, Beyrut
1972, I, 55. İkinci rivâyet için bkz. Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim İbn Kuteybe, eş-Şi‘r ve’ş-şu‘arâ,
thk. Ahmed Muhammed Şâkir, II. Baskı, Dâru’l-me‘ârif, Kâhire 1386/1967, I, 331; Ebu Hilâl el-‘Askerî,
Dîvânü’l-me‘ânî, şerh: Ahmed Hasan Besec, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1414/1994, I, 171. Diğer
taraftan Hz. Peygamber’in meselleşen sözleri arasında gösterilmektedir. Bkz. es-Se‘âlibî, et-Temsîl
ve’l-muhâdara, s. 27.
35 Bir şey, âletleri hasıl olmakla birlikte kendisi eksik olduğunda, ona ihtiyaç duyulduğunda söylenir.
Bkz. es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 303; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 36.
36 Ciddileşmesi, giderek kötüleşmesi dolayısıyla yetişilemeyen, düzeltilemeyen ve telafi edilemeyen
iş hakkında söylenir. Bkz. ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 35.
37 Övgüde söylenir. el-Meydânî, a.g.e., III, 111.
38 Birçok eserde Muallim Nâci’nin arz ettiği şekilde rivâyet edilen bu mesel, “Yavaş yavaş emilerek
yudum yudum içilen içecek, yavaş olsa dahi susuzluğu daha giderici, kesici ve faydalıdır.” ya da
“İhtiyacı talepte yumuşak davranmak, onu daha çekici, ona ulaşmayı daha kolaylaştırıcıdır.”
anlamındadır ve işlerde acele etmeyi terk etmek gerektiği hususunda söylenir. Bkz. Ebû ‘Ubeyd elKâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 233; el-Cevherî, es-Sıhâh, ( ,)نقعIII, 1292, ( ,)رشفIV, 1364; Ebû Hilâl
el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 393-394; es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 255; el-Meydânî,
Mecma‘u’l-emsâl, II, 52; Mecdüddîn Muhammed b. Ya‘kûb el-Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü’l-muhît, elHey’etü’l-Mısriyyetü’l-‘âmme, Kâhire 1398-1400/1978-1980, ( ,)نقعIII, 87; el-Yûsî, Zehru’l-ekem, III,
54; Muhammed Emîn b. Fazlillâh el-Muhibbî, Nefhatü’r-reyhâne ve reşhatü tılâi’l-hâne, thk.
Abdülfettâh Muhammed el-Hulv, Dâru ihyâi’l-kütübi’l-‘Arabiyye, Kâhire 1387/1967, V, 72; İbn
Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, ( ,)نقعVIII, 361.
39 Kaynaklardan birinde aynı rivâyetle aktarılagelen bir meseldir. Bkz. es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’lmuhâdara, s. 455. Mesel, el-İ‘câz ve’l-îcâz’da Hz. Ali’ye ve diğerlerinde İbnü’l-Mu‘tezz (ö. 296/908)’e
nispet edilmektedir. Bkz. es-Se‘âlibî, el-İ‘câz ve’l-îcâz, şerh: İskender Âsâf, el-Matba‘atü’l-‘umûmiyye,
Mısır 1897, s. 29; el-Husrî, Zehru’l-âdâb, III, 826; Ebû Sa‘d Mansûr b. el-Hüseyin el-Âbî, Nesru’d-dür
fi’l-muhâdarât, thk. Hâlid Abdülğanî Mahfûz, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2004, III, 102.
40 "( َ "سبَّ َ ك َ م ْ ن بـَلَّغَ َ كSana ileten sana sövdü.), "( َ "م ْ ن َ سبَّ َ ك؟ قَ َ ال: َ م ْ ن بـَلَّغَ َ كSana kim sövdü? Sana ileten, dedi.),
"( َ "سبَّ َ ك َ م ْ ن بـَلَّغَ َ ك َّ الس َّ بSana sövgüyü ileten sana sövdü.) ve "( َ "سبَّ َ ك َ م ْ ن بـَلَّغَ َ ك َّ السبَّاSana sövgüyü ileten sana
sövdü.) gibi rivâyetlerle aktarılan bu meseldir. Birinci rivâyet için bkz. el-Meydânî, a.g.e., II, 52. İkinci
rivâyet için bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, II, 186, 222. Üçüncü rivâyet için bkz. ezZemahşerî, el-Müstaksâ, II, 115. Dördüncü rivâyet için bkz. el-Meydânî, a.g.e., II, 122. Söz konusu
mesel, aslında “Seni çirkin şeyle karşı karşıya getiren, sana sövenin ta kendisidir” ya da “Başkasının
sana yaptığı sövgüyü sana ileten, sana sövendir.” anlamına gelmektedir ve laf taşıyıcılığın yerilmesi
hususunda söylenmektedir. Bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, II, 222; er-Râğıb el-İsfahânî,
Muhâdarâtü’l-üdebâ, s. 160; el-Meydânî, a.g.e., II, 52, 122; ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, II, 115.
41
es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 20; Ebû Sa‘îd el-Hâdimî, Berîka Mahmûdiyye fî şerhi Tarîka
Muhammediyye, Matba‘atü şirket-i sahâfiyye, Dâru’l-hilâfeti’l-‘aliyye 1318 h., II, 382. et-Temsîl ve’l-
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 58
(“ َ )صْيفyaz, yaz mevsimi” "( َّ "الصْي َ ف َ ضَّيـْ ع ِ ت اللَََّ بنSen, sütü yazın kaybettin.),42 tarf
(“ )طَرفgöz, nazar” "( "طَْر ُ ف َ الفَ تى ُ يخِْبرُ َ ع ْ ن َ ضِ م ِ يرِ هKişinin gözü, gönlünden haber verir.),43
tarîk (“ )طَِ ريقmaddi ve manevi yol” "( َّ "الرفِ ُ يق ثمَّ الطَِّ ريقÖnce yoldaş, sonra yol.),44 ferec
(“ َ )فـَرجdarlıktan, sıkıntıdan kurtulmak, zafer” "( َّ "الصْبـُر ِمْفتَ ُ اح َ الفَرِ جSabır, kederden
kurtulmanın anahtarıdır.),45 fezâ (“ )فَ َ ضاءucu bucağı olmayan boşluk, geniş
mekân, geniş, açık sahra, ova” "ُ( "إَِ ذ َ ا جاءَ َ الق َ ضاءُ َ ض َ اق َ الف َ ضاءKazâ gelince fezâ dar
gelir.),46 mücerreb (“ ُ )مجََّربtecrübe olunmuş, denenmiş” َ "م ْ ن َ جَّر َ ب الْ ُ م َ جَّر َ ب َ حلَّ ْ ت بِِ ه
"ُ( النََّ د َ امةDenenmişi deneyen pişman olur.),47 mahrûm (“ َْ )محُرومhayırdan men
edilmiş, nasipsiz bedbaht” "( "الحَِ ر ُ يص َْ محُر ٌ ومHırslı, nasipsizdir.),48 mehâfet (َ )مخَافَة
“korkmak” "( َ "رأْ ُ س ْ الحِ ْ كَ مِ ة َ مخَافَةُ ِ اللهHikmetin başı, Allah’tan korkmaktır.),49 mürr (ُ )مّر
“acı” "( "الحَ ُّ ق ُ مٌّ رHak söz acıdır.),50 Mantıkî (( َ )مْن ِ طِ قىşâirin hayatından
bahsedilirken) "( "إِ َّ ن الْبَلاَءَ ُ مَ وَّ كلٌ بِالَْ مْن ِ طِ قBelâ, dile müvekkeldir.)51 ve nebbâş (َ )نـبَّاش
muhâdara’da ilgili cümle, Hz. Musa kıssası meselleri arasında ele alınır ve onunla Şu‘arâ sûresi 21.
âyetin ﴾ “ ﴿َ فـَ فَرْر ُ ت ِمْن ُ ك ْ م لََّ م ِ ا خْفتُ ُ ك ْ مSizden korkunca aranızdan kaçtım.”kastedildiği ifâde edilir.
42 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, II, 434. el-Meydânî, aynı sayfada " ِ "في َّ الصْي ِ ف َ ضَّيـْ ع ِ ت اللَََّ بنrivâyetine de
yer verir. Türkçe’de aynı bağlamda “Atı alan Üsküdar’ı geçti.” ve “Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini
Niğde’ye.” deyimleri görülür. Bkz. Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, II, 591, 790.
43 el-Fetâ ( َ )الفَ تىsözcüğü, elimizdeki baskıda düşmüş görünmektedir. O yüzden tarafımızdan
eklenmiştir. İlgili mesel, daha önce de ihtirâsât ( )اِ ْ حَِ تر َ اص ْ اتmaddesinde geçmişti. Bkz. Lugat-ı Nâcî, s.
28.
44 Bu mesel, Lugat-ı Nâcî’de geçtiği şekliyle şu eserde de yer alır: İbn Düreyd, Cemheretü’l-luğa, (,)رفق
II, 784. Diğer yandan el-Meydânî, onu " َّ "الرفِ َ يق َ قـْب َ ل الطَِّ ر ِ يقşeklinde sunar. Bkz. el-Meydânî, a.g.e., II, 52.
Türkçe’de de yolculukta arkadaşın çok önemli olduğuna ve insanın iyi bir arkadaşla yolculuk yapmak
için gerekirse yolculuğunu geri bırakması gerektiğine dâir “Yoldan kal, yoldaştan kalma.” atasözü
vardır. Bkz. Aksoy, a.g.e., I, 478.
45 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, II, 257; Yûsuf b. Tâhir, Ferâidü’l-harâid, s. 322. Hadis olarak bkz. esSehâvî, el-Makâsıdü’l-hasene, s. 260, 494.
46 et-Temsîl ve’l-muhâdara’da Lugat-ı Nâcî’dekiyle aynı rivâyetle geçerken Cemheretü’l-emsâl ve elMüstatraf’ta "ُ( "إِذَ َ ا ح َ ان َ الق َ ضاءُ َ ض َ اق َ الف َ ضاءKazâ zamanı gelince fezâ dar gelir.) rivâyetiyle geçen bir
meseldir. Bkz. es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 328; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I,
100; el-İbşîhî, el-Müstatraf, I, 32.
47 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 363.
48
es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 445; el-Meydânî, a.g.e., I, 409.
49 Hz. Peygamber’in meselleşen hadislerinden olduğu ifâde edilir. Bkz. el-Meydânî, a.g.e., IV, 45. Hadis
olarak da bkz. el-Kudâ‘î, Müsnedü’ş-Şihâb, I, 100.
50 Bu mesel, hakk ( َ )ح ّ قmaddesinde de geçmiştir. Bkz. Lugat-ı Nâcî, s. 357.
51 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 26-27. Kişinin söylediği, belaya sebebiyet veren sözle ilgili
kullanılır. Bkz. ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 305. Türkçe’de de aynı bağlamda “Bülbülün çektiği dili
belasıdır.” atasözü dikkat çekicidir. Bkz. Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, I, 209.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sayfa | 59
“mezarı kazarak ölünün kefenini çıkaran, kefen soyucu” "( َ "رِ ح َ م اللهُ النَّبَّ َ اش الأََّ وَ لİlk
kefen soyucuya Allah rahmet eylesin!) meselleri.51F52
Diğer yandan Lugat-ı Nâcî’de işâret ()اِ َ ش َ ار ْ تin “alâmet” manasıyla ilgili َ "الع ِ ار ُ ف
"ُ( تَ ْ كِ ف ِ يه َ الإش َ ارةÂrif olana işâret yeter.) sözüne53 yer verilir. Bu, aslında bir beytin
ikinci mısrâını teşkil eden "ُ( "َو ْ الحُُّر تَ ْ كِ ف ِ يه ِ الإ َ ش َ ارةÖzgüre işâret yeter.) meseliyle54
alâkalıdır. İmtihân ()اِْمتِ َ ح ْ انın “denemek, denenmek” anlamıyla ilgili ِ "عْنَ د ِ الاْمتِ َ ح ِ ان
"( يُ ْ كَرُ م َّ الرُ ج ُ ل أَْو يـَُ ه ُ انİnsan, imtihan edilince ya ikrâm edilir veya hakir görülür.) sözü
zikredilir. Bu cümle, yine aynı rivâyetle et-Temsîl ve’l-muhâdara’da55 bir Fars
atasözü şeklinde sunulurken, el-Keşkûl’de56 bir Arap atasözü olarak
aktarılmaktadır. Ba‘ûza ( َ )بـعُ َ وضهnın “sivrisinek” ve muhhu’l-ba‘ûz ( ُ )م ُّ خ َ البـعُوضun da
“sivrisinek iliği, bulunmayacak şey” anlamına geldiği belirtildikten sonra َ "كلََّ فِني
"( ُ م َّ خ َ البـعُ ِ وضBana gerçekleşmesi mümkün olmayanı yükledi.) sözüne yer verilir. Bu
söz, mesel kaynaklarında "( " َ كلّْفتَِني ُ م َّ خ الَْبـعُ ِ وضBana gerçekleşmesi mümkün
olmayanı yükledin.) rivâyetiyle56F57 geçmektedir, kişiye meşakkatli işler yükleyen
için57F58 ve güç yetirilmeyen şeyin yüklenmesi hususunda58F59 söylenmektedir. Cirm
52 Muhammed Sa‘îd el-Kudsî, el-Eyyâm gazatesindeki “Hattâ lâ neterahhame ‘ale’n-nebbâşi’l-evvel”
başlıklı makalesinde bu sözün aslında bir Arap halk meseli olduğunu dile getirir ve hikâyesinden
bahseder. Bu bağlamda Türkçe’de de “yenisi eskisinden daha kötü çıktı” anlamında “Filan filancaya
rahmet okuttu.” deyimi vardır. Bkz. Aksoy, a.g.e., II, 1016. Ayrıca bu paragraftaki ilgili maddeler için
bkz. Lugat-ı Nâcî, ihtirâsât ( ,)اِ ْ حَِ تر َ اص ْ اتs. 28; ihdâ ( ,)اِ ْ ح َ دىs. 30; ihtilât ( ,)اِ ْ ختِلاَ ْ طs. 35; uhrâ ( ,)اُ ْ خَرىs. 36;
idlâl ( ,)اِْ دلاَْ لs. 41; azlem ( ,)اَظْلَ ْ مs. 85; eksâ ( ,)اَْ ك َ سىs. 105; evsât ( ,)أَْو َ ساطs. 134; bârî ( ,)بَ ِ ارىs. 146; bitna
( ,)بِطْنَهs. 167; ba‘de ( ,)بـَْ ع َ دs. 167; bağl ( ,)بـَ ْ غلs. 168; bakkâl ( ,)بـََّ ق ْ الs. 169; beyn ( ,)بـَْ ينs. 181-182;
tereşşuh ( , َ )تـَر ْ شُّحs. 230; cidd ( , ِ )ج ّ دs. 314; cünûn ( , ُ )جنُونs. 327; hazm ( َ )حْزمve hazâmet ( , َ )حَزَ ام ْ تs. 350;
hasûd ( , َ )ح ُ سودs. 352; hakk ( , َ )ح ّ قs. 356-357; hîtân ( , ِ )حيطَانs. 365; hâif ( , َ )خائِفs. 366; hâdim ( , َ )خ ِ ادمs.
367; hubz ( , ُ )خْبزs. 373; hark ( , َ )خْرقs. 379; derr ( , َ )دّ رs. 406; reşf ( , َ )رْ شفs. 438; rikk ( , ِ )رّ قs. 442; sebb
( , َ )س ّ بs. 465; sünen ( , ُ )سنَنs. 484; sayf ( , َ )صْيفs. 516; tarf ( ,)طَرفs. 522; tarîk ( ,)طَِ ريقs. 522; ferec (, َ )فـَرج
s. 562; fezâ ( ,)فَ َ ضاءs. 570; mücerreb ( , ُ )مجََّربs. 718; mahrûm ( , َْ )محُرومs. 726; mehâfet ( , َ )مخَافَةs. 732; mürr
( , ُ )مّرs. 743; Mantıkî ( , َ )مْن ِ طِ قىs. 848-849; nebbâş ( ,)نـَبَّاشs. 889.
53 Türkçe’de bu bağlamda “Ârife tarif gerekmez/ne hâcet.” atasözü dikkat çeker. Bkz. Aksoy, a.g.e., I,
152.
54 Bazı kaynaklarda Beşşâr b. Bürd’e nispet edilen, fakat Dîvân’ında rastlanmayan meczûü’l-kâmil
bahrindeki beytin tamamı, "( َ "العْب ُ د يـُْقَر عُ بِالَْ ع َ صا - َ و ْ الحُُّر تَ ْ كِ ف ِ يه ِ الإ َ ش َ ارةKöleye sopa vurulur. Özgüre ise işâret
yeter.) şeklindedir. Kölelerin değersizliği hususunda söylenen bir meseldir. Bkz. el-Meydânî, a.g.e., II,
345; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 213.
55
es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 43.
56 el-‘Âmilî, el-Keşkûl, I, 263.
57 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 30. Yine bir diğer kaynakta da " َ "كلََّ فهُ ُ م َّ خ الَْبـعُ ِ وض َ ولَََ بن الطَّائِِ رşeklindedir.
Bkz. es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 364.
58
es-Se‘âlibî, Simâru’l-kulûb, s. 505; ed-Demîrî, Hayâtü’l-hayevâni’l-kübrâ, I, 121.
59
ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, II, 223.
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 60
( ِ )جْرمin “vücut, cüsse” anlamına ilişkin"( "اللِّ َ س ُ ان َ صغِيرُ الجِْرِم َوَ كبِيرُ الجُْرِمDilin cirmi küçük,
cürmü büyüktür.) sözüne yer verilir. Bu sözün benzerine Bahâüddîn el-‘Âmilî’nin
el-Keşkûl’ünde ""اللِّ َ س ُ ان َ صغِيرُ الجِْرِم َ ع ِ ظ ُ يم الجُْرِم60 ve İsmâil Hakkı Bursevî/el-Burûsevî (ö.
1137/1725)’nın Tefsîru Rûhi’l-beyân’ında " "إِ َّ ن اللِّ َ س َ ان َ صغِيرُ الجِْرِم َ كبِيرُ الجُْرِمşeklinde61
biraz farklı bir rivâyetle tür belirtilmemiş hâlde rastlanmaktadır. Buna mukâbil
bazı mesel içerikli eserlerde "( "اللِّ َ س ُ ان َ سبٌُ ع َ صغِيرُ الجِْرِم َ ع ِ ظ ُ يم الجُْرِمDil, cirmi küçük, cürmü
büyük bir yırtıcı hayvandır.) rivâyetiyle karşımıza mesel tarzında çıkan ilgili
söz,62 Türkçe’de “Dilin cirmi küçük, cürmü büyük.” atasözüyle63 bire bir
örtüşmektedir. Hublâ ( ُ )حْبـلَىnın “gebe” anlamıyla ilgili "( "اللَّْيـلَةُ ُ حْبـلَىGece, gebedir.)
sözüne yer verilmektedir. Bu cümle de, aslında Farsça bir meseldir.64 Kıt‘a
()قِطَْ عهnın “bölük, parça, cüz” anlamıyla ilgili "( َّ "السَ فُر قِطَْ عةٌ ِم َ ن ّ الس ِ قرSefer, Sekar’dan
bir parçadır.) sözüne yer verilir. et-Temsîl ve’l-muhâdara’da ve Mecma‘u’lemsâl’de "( َّ "السَ فُر قِطَْ عةٌ ِم َ ن َ العَ ذ ِ ابSefer, azaptan/cehennem azabından bir parçadır.)
rivâyetiyle doğrudan mesel şeklinde aktarılan bu söz,65 aslında aynı rivâyetle
nakledilegelen bir hadistir.66 Bahsi geçen mesel, “Sefer, taşıdığı meşakkatler
nedeniyle cehennem azabındandır.” anlamındadır.67
Ayrıca şunu da belirtmekte yarar vardır. Eserde sülle ()ثـُلَّةnin “insan
topluluğu, insan gürûhu, birtakım insan” ve selle ( َ )ثـلَّةnin “koyun ve keçi sürüsü”
anlamlarıyla ilgili "( "لاَ َيـْفُرُ ق َبـَْ ين َّ الثـلَِّ ة ُّ والثـلَِّ ةKoyun sürüsüyle insan gürûhunu fark
etmez.) sözü, mesel şeklinde aktarılmışsa da aslında buna mesel kaydı olmadan
" "لاَ َيـْفُرُ ق َبـَْ ين َّ الثـلَِّ ة وَبـَْ ين َ ه ِ ذِ ه ُّ الثـلَِّ ةşeklinde rastlanabilmiştir.68 Hattât ( َ )خطَّاطın “meşk vs.
yazmakla uğraşan adam” anlamıyla ilgili "( ُ "ك ُّ ل َ خطَّ ٍ اط َ ج ِ اه ٌ لHer hattat câhildir.)
sözüne ise, mesel şeklinde sunulmuşsa da68F69 ne yazık ki ulaşılamamıştır.
60 el-‘Âmilî, el-Keşkûl, I, 79.
61 İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, II, 313.
62
es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 312; el-İbşîhî, el-Müstatraf, I, 48.
63 Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, I, 243.
64 el-Keşkûl’de ilgili atasözünün Arapça’ya " ُ "الليل ُ حْبـلَىşeklindeki tercümesine yer verilmiştir. Bkz.
Bahâüddîn el-‘Âmilî, a.g.e., I, 261.Türkçe’de de benzer şekilde “Geceler gebedir.” ve “Gün doğmadan
neler doğar.” atasözleri dikkat çeker. Bkz. Aksoy, a.g.e., I, 283, 295.
65
es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 401; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, II, 126.
66 Ebû Abdillah Mâlik b. Enes, el-Muvatta, tashîh ve ta‘lîk: Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Çağrı
Yayınları, İstanbul 1401/1981, (kitâbü’l-isti’zân, bâb 15), II, 980; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 236;
el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, (kitâbü’l-hac, ebvâbü’l-‘umre, bâb 19), II, 205; Müslim, Sahîhu Müslim,
(kitâbü’l-imâre, bâb 55), II, 1526.
67 Lugat-ı Nâcî, işâret ( ,)اِ َ ش َ ار ْ تs. 74; imtihân ( ,)اِْمتِ َ ح ْ انs. 116; ba‘ûza ( ,)بـَعُ َ وضهs. 167-168; cirm ( , ِ )جْرمs.
317; hublâ ( , ُ )حْبـلَىs. 345; kıt‘a ( ,)قِطَْ عهs. 596.
68
ez-Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, ( ,)ثللI, 113. Madde için bkz. Lugat-ı Nâcî, sülle ( ,)ثـُلَّةs. 307.
69 Lugat-ı Nâcî, hattât ( , َ )خطَّاطs. 386.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sayfa | 61
Kelâm-ı Kibâra ve Hikmetli Sözlere Yer Verilmesi
Eserde nispetli aktarılan sözler şöyledir: Bâkır ()بَاقِرın “geniş” anlamına
geldiği ve Muhammed b. Ali b. el-Hüseyin b. el-Murtazâ (ö. 114/733)’nın lakabı
olduğu ifâde edildikten sonra onun "( ِ "سلاَ ُ ح اللِّئَ ِ ام قَبِ ُ يح الْ َ كلاَِمAlçakların silahı, çirkin
sözdür.) sözü,70 rabbânî (ّ َ )ربَّ ِ انىnin “Cenâb-ı Hakk’a ibâdet/kulluk eden, ârif billâh
zât” anlamı çerçevesinde Muhammed b. el-Hanefiyye (ö. 81/700)’nin Abdullah b.
‘Abbâs (ö. 68/687-88)’ın vefâtında söylediği "( َ "اليـْوَ م َ م َ ات َربَِّ انيُّ َ ه ِ ذِ ه الأَُّ مِ ةBugün bu
ümmetin rabbânisi vefat etti.) sözü,71 fecere ()فَ َ جَرهnin “hak yoldan dönen, günah
ve isyanla meşgul olan” anlamındaki fâcir ()فَ ِ اجرin çoğulu olduğu belirtildikten
sonra Hülagu Bağdat’ta katliama başladığı sırada Necmüddîn-i Kübrâ (ö.
618/1221)’nın söylediği "( "أَيـَُّ ها الْ َ كَ فَرةُ ْ اقـُتـلُوا الَْ ف َ جَرَ ةEy kâfirler fâcirleri öldürün.) sözü72
ve Nu‘mân b. Sâbit ( )نـُْ عَ م ُ ان بْ ُ ن ثَابِتmaddesinde onun İmam Cafer es-Sâdık (ö.
148/765)’a iki yıl mülâzemet ettiğine ve o zaman dilimine ilişkin söylediği َ"لَْولا
"( َّ السنَتَ ِ ان َ لهَلَ َ ك ُّ النـْ عَ م ُ انİki sene olmasaydı Nu‘mân helâk olurdu.) sözü.72F73
Eserde nispetsiz nakledilen ve kaynaklarda da sahibi belirtilmeyen sözler
şöyledir: İzâfât (“ )اِ َ ضافَاتizâfetler” "( َّ "التـْوِ ح ُ يد إِ ْ سَ ق ُ اط ِ الإ َ ضافَ ِ اتBirleme, izâfetlerin
düşürülmesidir.),74 a‘lâ (“ )اَْ علَىdaha, en, pek yüksek” "( ُ "رْتـبَةُ الْعِْلِ م أَ ْ علَ ُّ ى الرتَ ِ بİlim
rütbesi, rütbelerin en yükseğidir.),75 akbeh (“ )اَْقـبَحdaha, en, pek çirkin” "العُ ْ ذُ ر أَْقـبَ ُ ح
"( ِم َ ن َّ الذنْ ِ بÖzrü kabahatinden çirkin/büyük.),76 el (“ )اَْ لbelirlilik takısı” "المُْفلِ ُ س ِفي
70 Ebü’l-Ferec Abdurrahmân b. Ali İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-safve, thk. Târık Muhammed ‘Abdülmün‘im,
Dâru İbn Haldûn, İskenderiye tsz., I, 304; Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekir es-Süyûtî, ed-Dürru’lmensûr fi’t-tefsîri’l-me’sûr, II. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2004, V, 141.
71 Ebû Abdillah Muhammed İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut 1960-
1968, II, 368.
72 Bu cümle, şu eserde yükâl ( )يقالlafzının ardından nispetsiz geçer. Bkz. İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru
Rûhi’l-beyân, III, 319.
73 Ebü’l-Me‘âlî Mahmûd Şükrî el-Âlûsî, Sabbü’l-‘azâb ‘alâ men sebbe’l-ashâb, thk. Abdullah el-Buhârî,
Azvâü’s-selef, Riyad 1417/1997, s. 309. Aynı sayfanın 5. dipnotunda Ebû Hanîfe’nin hayat hikâyesini
aktaran ehl-i sünnet kaynaklarında ilgili sözün ona nispet edildiğinin görülmediği ifâde edilir.
Maddeler için bkz. Lugat-ı Nâcî, Bâkır ( ,)بَاقِرs. 148; rabbânî (ّ , َ )ربَّ ِ انىs. 431; fecere ( ,)فَ َ جَرهs. 556; Nu‘mân
.), s. 903نـُْ ع َ م ُ ان بْ ُ ن ثَابِت( b. Sâbit
74 Sözün tamamı, " َّ "التـْوِ ح ُ يد إِ ْ سَ ق ُ اط َ الإضافَ ِ ات بِنُ ِ ور ْ الخَْلِ ق لِظُُ ه ِ ور ْ الحَِّ قşeklindedir. Bkz. Ebü’l-Hasen Ali b. Sultân
Muhammed el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh şerhu Mişkâti’l-Mesâbîh, thk. Cemâl ‘Aytânî, Dâru’l-kütübi’l-
‘ilmiyye, Beyrut 1422/2001, V, 196; İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, VI, 471.
75 Ebû Ali el-Hasen b. Mes‘ûd el-Yûsî, el-Muhâdarât fi’l-edeb ve’l-luğa, thk. Muhammed Haccî-Ahmed
eş-Şerkâvî İkbâl, Dâru’l-ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1402/1982, II, 631.
76 Muhammed Emîn İbn ‘Âbidîn, Reddü’l-muhtâr ‘ale’d-dürri’l-muhtâr, Dâru’t-tıbâ‘ati’l-‘âmire,
Derse‘âdet tsz., II, 131. Bu, aslında " "عُ ْ ذُ رهُ أَ َ ش ُّ د ِم ْ ن ُ جْرِمِ هmeselini çağrıştırmaktadır ki Türkçe’de de aynı
anlamda “Özrü kabahatinden büyük.” deyimi göze çarpar. Bkz. Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm,
Kitâbü’l-emsâl, s. 46; Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, II, 1000.
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 62
"( أََ م ِ ان ِ اللهMüflis, Allah’ın emniyeti altındadır.),77 el-insâf (“ ِ )الإنْ َ صافinsâf edilsin,
insaf edelim” "( ِ "الإنْ َ ص ُ اف نِ ْ ص ُ ف ِّ الد ِ ينİnsaf, dinin yarısıdır.),78 elhukmülillâh ()الحُ ْ ك ُ م َِِّ لله
(maddenin “hüküm Allah’ın, Allah’ın istediği olur, kulun elinde ne var” şeklinde
anlamı verlirken ele alınan söz) "( ْ "الحُ ْ ك ُ م َِِّ للهHüküm, Allah’ındır.),79 imrâr (“ )اِْمَرْ ارacı
kılmak, kılınmak” "( ُ "هَ و َ م ُ ا يمُِّر َولاَ ُْ يحلِيNe acı ne de tatlı edebilir, ne zararı ne de
faydası vardır.),80 ba‘de (“ َ )بـْ عَ دsonra” "( َ "بـْ عَ د َ خَر ِ اب البَ ْ صَرِ ةİş işten geçtikten sonra),81
َ "م ْ ن َ لمْ يـَُ ؤِّ دبْهُ الأََبـَ و ِ ان أََّ دبَهُ الَْ ملََ و ِ ان"”) “edeplendirmek, edeplendirilmekتَأِْ ديب( te’dîb
(Vâlideyni tarafından edeplendirilmeyeni zaman edeplendirir.),82 tahiyye (َِ )تحيَّه
“bekâ, mülk” "( "التَّ ِ حيَّةُ َِِّ للهMülk Allah’ındır.),83 terah (“( َ )تـَرحgam, sıkıntı, kaygı, tasa,
hüzün” anlamıyla ferah ( َ )فـَرحın zıddı) "( َ "م ُّ ا الدْنـيَا إِلاَّ َ فـَرٌ ح َوَتـَرٌ حDünya, ferah/sevinç ve
terahtan/hüzünden ibarettir.),84 serâ (“ )ثـََرىtoprak, arz” "( "أيْ َ ن ُّ الثـَريَّ َ ا و َّ الثـَرى؟Süreyyâ
nerede, serâ/arz nerede?) veya "( " أيْ َ ن َّ الثـَر َ ى و ُّ الثـَريَّا؟Serâ/arz nerede, süreyyâ
nerede?),85 cerr (“ َ )جّرçekmek” "( َ "الكلاَُ م َ يجُُّر الْ َ كلاََ مSöz, sözü çeker.),86 cism (ِ )ج ْ سم
“cisim”"◌ ِ ( َ "مْ علُ ُ وم ْ الاسِ م َ مْ ع ُ د ُ وم ْ الجِ ْ سِ مİsmi var, cismi yok.),87 hâif (“ َ )حائِفzâlim” "الحَائِ ُ ف
"( َ خائِ ٌ فZâlim, korkak olur.),88 hakk (“ َ )ح ّ قhak” "( "الحَ ُّ ق أَ َ ح ُّ ق ْ أن يـُتَّبَ َ عHak, uyulmaya
daha lâyıktır.),89 hakîkat (“ َ )حِ ق َ يقتhakîkat” ve mecâz (“ َ )مجَازyol, geçecek yer;
َ ج ُ از َ قـْنطََرةُ ْ الحَِ ق َ يقِ ة" ”hakikatin zıddı
َ( "المMecâz, hakikat köprüsüdür.),90 halîm (َ )حلِيم
77 Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, IX, 422.
78 el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, I, 43. İlgili söz, Şam diyarına ait bir mesel olarak da aktarılır. Bkz.
Muhammed Sa‘îd Mübeyyiz, el-Hikem ve’l-emsâlü’ş-şa‘biyye fi’d-diyâri’ş-Şâmiyye, Dâru’s-sekâfe, Katar
1407/1986, s. 16.
79 Bu söz için bkz. Abdülkerîm b. Hevâzin el-Kuşeyrî, Tefsiru’l-Kuşeyrî, el-Mektebetü’t-tevfîkıyye,
Kâhire 1419/1999, I, 240, IV, 138; el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 365.
80 Bkz. Ebû Hayyân et-Tevhîdî, el-Besâir ve’z-zehâir, I, 108.
81
ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, VI, 187.
82 Nizâmüddîn en-Nîsâbûrî, Ğarâibü’l-Kur’ân ve reğâibü’l-furkân, I, 98.
83 Takıyyüddîn Ahmed İbn Teymiyye, Mecmû‘u’l-fetâvâ, tahrîç: ‘Âmir el-Cezzâr-Enver el-Bâz, III.
Baskı, Dâru’l-vefâ, el-Mansûre 1426/2005, XIV, 10.
84
ez-Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, ( ,)ترحI, 92.
85 Salâhuddîn Halîl b. Aybek es-Safedî, A‘yânü’l-‘asr ve a‘vânü’n-nasr, thk. Ali Ebû Zeyd vdğr., Dâru’lfikri’l-mu‘âsır-Dâru’l-fikr, Beyrut-Dımaşk, 1418/1998, I, 398.
86 Bkz. Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, XXV, 218. Türkçe’de de “Laf lafı açar.” atasözü vardır. Bkz.
Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, I, 383.
87 Bu söz, aslında ُ "موجود ِ الاسم ُ معدوم ِ الجسمşeklindedir. Bkz. el-Hâdimî, Berîka Mahmûdiyye, II, 206.
88 Bkz. el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, II, 225.
89 Ebü’l-Hüseyin Ahmed İbn Fâris, Mu‘cemü Mekâyîsi’l-luğa, thk. Abdüsselâm Muhammed Hârûn,
Dâru’l-fikr, ysz. 1399/1979, ( ,)صعدIII, 287.
90
ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, ( ,)جوزXV, 88.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sayfa | 63
“hilim sâhibi, hilimli” "( "اَِّتـُ ق َ وا غ َ ض َ ب ْ الحَلِ ِ يمHilim sâhibinin gazabından sakınınız.),91
hart (“( َ )خْرطel ile ağacın dallarından yaprak sıyırmak” anlamıyla ilgili “pek güç”
diyecek yerde kullanılan) "( "أَ ْ صَ ع ُ ب ِم ْ ن َ خْرِ ط الَْ قتَ ِ ادGeven ağacının dallarından el ile
yaprak sıyırmaktan daha güç.),92 halîl (“ َ )خلِيلsâdık dost” ""لَِ قاءُ ْ الخَلِ ِ يل ِ شَ فاءُ الَْ علِ ِ يل
(Sâdık dostla buluşmak, hastaya şifâdır.),93 deyyâr (“ َ )ديَّارkimse, fert” "لَْي َ س ِفي َّ الد ِ ار
"( َ غْيرهُ َ ديَّ ٌ ارEvde ondan başka kimse yoktur.),94 zübâle (“ )ذُبَالَهmum fitili”"لاَ تَ ُ ك ْ ن
"( َ ك ُّ الذبَالَِ ة تُ ِ ضيءُ لِلنَّ ِ اس َوِ ه َ ي َْ تحَِ ترُ قMum fitili gibi halka aydınlık verip de kendin
yanma.),95 râvî (“ َ )رِ اوىrivâyet edici, eden” ve ‘uhde (“ )عُْ هَ دهüzerine, boynuna alma,
kefâlet” "( "العُْ هَ دةُ َ علَ َّ ى الرِ اويBu rivâyetin sahih olup olmaması, râvîsine aittir/
doğruluğu ve yalan olması, râvisine aittir.),96 şeref (“ َ )شَرفmanevi yükseklik,
ululuk” "( َ "شَر ُ ف الَْ م َ ك ِ ان بِالَْ م ِ ك ِ ينMekânın şerefi, itibarlı, saygın kişiyledir.),97 suhbet
(“ ُ )ص ْ حبَتgörüşüp konuşma” "ٌ( ُّ "الص ْ حبَةُ ُ مَ ؤثَِّرةGörüşüp konuşma etkileyicidir.),98
zarûret (“ َ )ضُر َ ورتmuhtaçlık, çaresizlik” ve mahzûr (“ َْ )محظُورharam edilmiş, men
edilmiş” "( َّ "الضُر َ ور ُ ات تُبِ ُ يح الَْ م ْ حظُ َ ور ِ اتZarûretler, men edimiş şeyleri mübâh kılar.),99
özr (“ )عُ ْ ذرbir işin işlenilmesine yahut işlenilmemesine sebep olan husus”"العُ ْ ذُ ر ِ عْنَ د
"( كَِرِ ام النَّ ِ اس َ مْقبُولÖzür/mazeret, değerli insanlar katında kabul edilir.),100 ‘asâ (َ )ع َ صا
“değnek, sopa, uzun baston” "( َ "الع َ صا لَِ م ْ ن َ ع َ صىSopa isyan edenedir.),101 fetâ (َ )فـَ تى
“delikanlı, yiğit” "( "لاَ فَتى إِلاَّ َ علِ ٌّ ي، لاَ َ سْي َ ف إِلاَّ ذُو الَْ فَ ق ِ ارAli’den başka yiğit, Zülfekâr’dan
başka kılıç yoktur.),102 Fir‘avn (“ )فِْرَ عْونkibirlenen, kendisini büyük gören; Hz.
91 Muhammed Mütevellî eş-Şa‘râvî, Tefsîru’ş-Şa‘râvî, ysz. tsz., VIII, 5092. Bir başka eserde ise "اِ ْ ح َ ذُ روا
" َ غ َ ض َ ب ْ الحَلِ ِ يمrivâyetiyle yer alır. Bkz. el-Bikâ‘î, Nazmü’d-dürer, II, 224.
92 el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, X, 29.
93 Bkz. Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, IV, 5.
94 Ali el-Kârî, a.g.e., V, 188, 336; İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, II, 52.
95
ez-Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, ( ,)ذبلI, 309. Bu, aynı zamanda "" َ ك ُ ذبَالَِ ة ِّ السَر ِ اج تُ ِ ضيءُ َ م َ ا حْوَ لهَ َ ا وُْ تحِ رُ ق نـَْف َ سَ ها
(Çevresini aydınlatıp da kendisini yakan lamba fitili gibi) meselini çağrıştırmaktadır. Bkz. el-Meydânî,
Mecma‘u’l-emsâl, III, 48.
96 Zekeriyyâ b. Muhammed el-Kazvînî, Âsâru’l-bilâd ve ahbâru’l-‘ibâd, Dâru Sâdır, Beyrut 1389/1969,
s. 430; el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, I, 136.
97 Ali el-Kârî, a.g.e., I, 469, IV, 475; İsmâil Hakkı Bursevî, a.g.e., X, 479.
98 İsmâil Hakkı Bursevî, a.g.e., II, 226.
99 Bu küllî kâide için bkz. es-Serahsî, el-Mebsût, X, 266.
100 el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, XIII, 82. Diğer bir eserde ise " "إِ َّ ن الْعُ ْ ذَ ر َ مْقبُ ٌ ول ِ عْن َ دكَِرِ ام ِ النَّاسşeklindedir. İsmâil
Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, IX, 473.
101 Ebû Mansûr es-Se‘âlibî, Hâssu’l-hâs, tashîh: Mahmûd es-Semkerî, Matba‘atü’s-se‘âde, Mısır 1809,
s. 73.
102 Bu şekliyle ve " "لاَ فَتى إِلاَّ َ علِ ٌّ ي َ ولاَ َ سيْ َ ف إِلاَّ ذُو الَْ فَ ق ِ ارrivâyetiyle genelde “cinsini nefyeden ”لاile ilgili
açıklamalarda örnek verilen bir sözdür. Örneğin bkz. ez-Zemahşerî, el-Mufassal fî san‘ati’l-i‘râb,
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 64
Mûsâ’ya iman etmeyen el-Velîd b. Mus‘ab” "( َ "ولِ ُ كِّ ل فِْرَ عْو ُ ن م َ وسىHer Fir‘avun’un bir
Mûsâ’sı vardır.),103 katl (“ َ )قـْتلöldürmek, insan canına taalluk eden cinâyet” َ "م ْ ن
"( َ قـتَ َ ل قُتِ َ لÖldüren öldürülür.),104 kül (“ ُ )ك ّ لher” "( ُ "ك ُّ ل َ ش ْ يٍ ء َيـْرِ ج ُ ع إَِ لى أَ ْ صلِِ هHer şey, aslına
döner.),105 lisân (“ )لِ َ سانdil” "( "لِ َ س ُ ان ْ الحَ ِ ال أَْبـلَ ُ غ ِم ْ ن لِ َ س ِ ان الَْ مَ ق ِ الHâl dili, söz dilinden daha
etkilidir.),106 mâ mezâ (“ َ )م َ ا م َ ضىgeçmiş şey, geçmiş zaman” "( َ "م َ ض َ ى م َ ا م َ ضىGeçen
geçti, geçen şey geçmiş olsun.),107 mürâsele (“ ُ )مَر َ اسلَهhaberleşmek,
mektuplaşmak” "( "المَُر َ اسلَةُ نِ ْ ص ُ ف الْ ُ مَ و َ اصلَِ ةMektuplaşma, iletişimin yarısıdır.),108 merzâ
َ "العافِيَةُ تَ ٌ اج َ علَ ُ ى رُ ؤ ِ وس ِ الأص َّ ح ِ اء لاَ َيـَراهُ )) َ in çoğuluمِ ريض( ) َ (“hasta” anlamındaki marîzمْر َ ضى(
"( إِلاَّ الَْ مْر َ ضىÂfiyet, sağlıklıların başları üzerinde taçtır ki onu ancak hastalar
görür.),109 ma‘dûm (“ َ )مْ ع ُ دومyok” ve nâdir (“ )نَ ِ ادرaz bulunan, az şey” ""النَّ ِ ادُ ر َ كالَْ مْ ع ُ د ِ وم
(Nâdir olan şey, yok gibidir.),110 mülûk (“ ُ )ملُوكmelik ( َ )ملِكin çoğulu” َ "كلاَُ م الْ ُ ملُ ِ وك
"( ُ ملُ ُ وك الْ َ كلاَِمPadişahların kelamı, kelamın padişahlarıdır.),111 men‘ (َ )مْنع
“vermemek, esirgemek, birini bir şeyden geri durdurmak, savmak, yasak etmek”
ْرءُ َ حِ ر ٌ يص لَِ م ُ ا منِ َ ع"
َ( "المKişi, engellendiği şeye hırslı olur.),112 nâbit (“ )نَابِتyerden biten,
nemâ bulan” "( َ "م ْ ن َثـبَ َ ت َنـبَ َ تSebât eden yetişir.),113 necât (“ َ )نجَاتkurtulma,
kurtuluş” "( "النَّ َ جاةُ ِفي ِّ الص ْ دِ قKurtuluş, doğruluktadır.),114 vâkıf (“ َ )واقِفbir şey
Matba‘atü’l-kevkebi’ş-şarkî, İskenderiye, 1291 h., s. 18; Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, VIII, 377. ,الفقار
kaynaklarda fâ’nın kesresiyle de görülmüştür, fakat Lisânü’l-‘Arab’daki okunuş tercih edilmiştir. İbn
Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, ( ,)فقرV, 63.
103 Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, IX, 196.
104 Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed en-Nehhâs, Me‘âni’l-Kur’âni’l-kerîm, thk. Muhammed Ali esSâbûnî, Câmi‘atü Ümmi’l-kurâ, Mekke 1409/1988, II, 301.
105 Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, IX, 302; İsmâil Hakkı Bursevî, a.g.e., X, 500.
106 Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el-Câmi‘ li-ahkâmi’l-Kur’ân, thk. Hişâm Semîr elBuhârî, Dâru ‘âlemi’l-kütüb, Riyâd 1423/2003, IX, 172; Ebü’l-‘Abbâs Ahmed b. Muhammed elMakkarî, Nefhu’t-tîb min ğusni’l-Endelüsi’r-ratîb, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut 1488/1988, VI,
19.
107 Ebû Ca‘fer Muhammed İbn Cerîr et-Taberî, Târîhu’t-Taberî Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk, thk.
Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, II. Baskı, Dâru’l-me‘ârif, Kâhire tsz., VIII, 507; Ebü’l-Fidâ İsmail b.
Ömer İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, thk. Abdullah b. Abdilmuhsin et-Türkî, Hicr li’t-tıbâ‘a ve’n-neşr,
el-Cîze 1417-1420/1997-1999, XIV, 106.
108 el-Hâdimî, Berîka Mahmûdiyye, IV, 95.
109 Muhammed et-Tâhir b. Muhammed İbn ‘Âşûr, et-Tahrîr ve’t-tenvîr, Müessesetü’t-târîhi’l-‘Arabî,
Beyrut 1420/2000, XIV, 128.
110 Bkz. Ali el-Kârî, a.g.e., I, 83; İsmâil Hakkı Bursevî, a.g.e., VII, 497.
111 Sıddîk Hasan Han, Ebcedü’l-‘ulûm, Menşûrâtü Vizâreti’s-sekâfe ve’l-irşâdi’l-kavmî, Dımaşk 1978, I,
328.
112 Muhammed Emîn b. Mahmûd Emîr Pâdişah, Teysîru’t-tahrîr, Matba‘atü Mustafa el-Bâbî el-Halebî
ve evlâdihî, Mısır 1351 h., III, 159.
113
ez-Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, ( ,)نبتII, 240.
114 Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed es-Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî, Kitâbü’t-Ta‘rîfât, Mektebetü Lübnân,
Beyrut 1985, s. 147; İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, V, 84; Tâcü’l-‘arûs, ( ,)فيXXXIX, 261.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sayfa | 65
vakfeden” "
( َ "شْر ُ ط الَْ واقِ ِ ف َ كنَ ِّ ص َّ الش ِ ارِ عVâkıfın şartı, şâri‘in nassı gibidir.),115 va‘d (َ )وْ عد
“bir şeyin kabul ve icrâsını sözle bildirmek, söz vermek, söz verilen şey” َ "الكِ ريمُ إَِ ذا
"( َوَ عَ د َوَ فىKerim olan, vaadini yerine getirir.)116 ve vakt (“ َ )وقْتzamandan farz
olunan bir miktar” "( "الأُُ م ُ ور َ مْرُ هونَةٌ بِأَْوقَ ِ اتهَاHer şeyin bir zamanı vardır.) sözleri.116F117
Öte yandan inkişâf ()اِنْ ِ ك َ شافın “açığa çıkmak, âşikâr olmak” anlamıyla ilgili
"( "الأَ ْ شيَاءُ َتـْن َ ك ِ ش ُ ف بِأَ ْ ضَ د ِ ادَ هاHer şey, zıddıyla açığa çıkar.) sözüne yer verilmektedir ki
" rivâyetleriyle geçenالأَ ْ شيَاءُ َتـْن َ ك ِ ش ُ ف بِالأَ ْ ضَ د ِ اد" " veالأَ ْ شيَاءُ َتـْن َ ك ِ ش ُ ف بِ ِ ضِّ دَ ها" o, bir kaynakta
sözü118 çağrıştırır. Câhız ( َ )ج ِ احظmaddesinde bir kişinin çirkinliğini abartı
yoluyla ifade konumunda "( "أَْقـبَ ُ ح ِم َ ن ْ الجَ ِ اح ِ ظel-Câhız’dan daha çirkin.) dendiği ifâde
edilse de ilgili söze ancak içerik olarak, dolaylı şekilde rastlanabilmiştir.119 Mâ
hazar ( َ )م َ ا ح َ ضَرın “hazır olan şey” anlamıyla ilgili "( َ "خْيـُر الطََّ ع ِ ام َ م َ ا ح َ ضَرYemeğin (en)
hayırlısı, hazır olanıdır.) sözü sunulmaktadır. İlgili cümleye en yakın rivâyet, "أَلَُّ ذ
"( الطََّ ع ِ ام َ م َ ا ح َ ضَر لَِ وقْتِِ هYemeğin en lezizi, vaktinde hazır olandır.) şeklindedir.120
Misbâh ( ِ )م ْ صبَاحın “kandil, çırâğ, aydınlatma aleti” anlamıyla ilgili ِ "م ْ صبَ ُ اح ُّ السُر ِ ور و
"( ِمْفتَ ُ اح ُّ الشُر ِ ور=بادهNeşe, eğlence ışığı ve şer anahtarı=İçki.) sözüne yer
115 Zeynül‘âbidîn b. İbrahim İbn Nüceym, el-Eşbâh ve’n-nazâir, el-Mektebetü’l-‘asriyye, Beyrut
1418/1998, s. 133.
116 Muhyiddîn Muhammed b. Ali b. Muhammed İbnü’l-‘Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Dâru’t-tıbâ‘ati’lMısriyye, Bulak 1274 h., II, 592. Bu söz, çok daha eski kaynaklardan birinde ise "َ "الكِ ريمُ إِذَ َ ا وعَ َ د َ لمْ ُ يخْلِ ْ ف
(Kerîm olan, sözünden dönmez.) rivâyetiyle Kâbûs b. Veşmgîr (ö. 403/1012)’in meselleşen sözleri
arasında gösterilir. Bkz. es-Se‘âlibî, Yetîmetü’d-dehr fî mehâsini ehli’l-‘asr, thk. Müfîd Muhammed
Kumeyha, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1403/1983, IV, 67.
117 Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, XIX, 66; Nizâmüddîn en-Nîsâbûrî, Ğarâibü’l-Kur’ân ve
reğâibü’l-furkân, V, 44. Maddeler için bkz. Lugat-ı Nâcî, izâfât ( ,)اِ َ ضافَاتs. 81; a‘lâ ( ,)اَْ علَىs. 89; akbeh
( ,)اَْقـبَحs. 99; el ( ,)اَْ لs. 106; el-insâf ( , ِ )الإنْ َ صافs. 107; elhukmülillâh (ِ ,)الحُ ْ ك ُ م َِّ للهs. 109; imrâr ( ,)اِْمَرْ ارs.
117; ba‘de ( ,)بـَْ ع َ دs. 167; te’dîb ( ,)تَأِْ ديبs. 205; tahiyye ( , َِ )تحيَّهs. 219; terah ( , َ )تـَرحs. 229; serâ ( ,)ثـََرىs.
306; cerr ( , َ )جّرs. 316; cism ( , ِ )ج ْ سمs. 319; hâif ( , َ )حائِفs. 339; hakk ( , َ )ح ّ قs. 356-357; hakîkat (, َ )حِ ق َ يقت
s. 357-358; halîm ( , َ )حلِيمs. 360; hart ( , َ )خْرطs. 379; halîl ( , َ )خلِيلs. 392; deyyâr ( , َ )ديَّارs. 418; zübâle
( ,)ذُبَالَهs. 421; râvî ( , َ )ر ِ اوىs. 429; şeref ( , َ )شَرفs. 498; suhbet ( , ُ )ص ْ حبَتs. 509; zarûret ( , َ )ضُر َ ورتs. 517;
özr ( ,)عُ ْ ذرs. 534; ‘asâ ( , َ )ع َ صاs. 537; ‘uhde ( ,)عُْ ه َ دهs. 545; fetâ ( , َ )فـَ تىs. 556; Fir‘avn ( ,)فِْرَ عْونs. 565; katl
( , َ )قـْتلs. 585; küll ( , ُ )ك ّ لs. 632; lisân ( ,)لِ َ سانs. 655-656; mâ mezâ ( , َ )م َ ا م َ ضىs. 671; mecâz ( , َ )مجَازs. 715;
mahzûr ( , َْ )محظُورs. 727; mürâsele ( , ُ )مَر َ اسلَهs. 744; merzâ ( , َ )مْر َ ضىs. 751; ma‘dûm ( , َ )مْ ع ُ دومs. 802; mülûk
( , ُ )ملُوكs. 834; men‘ ( , َ )مْنعs. 850; nâbit ( ,)نَابِتs. 877; nâdir ( ,)نَ ِ ادرs. 881; necât ( , َ )نجَاتs. 890; vâkıf
( , َ )واقِفs. 921; va‘d ( , َ )وْ عدs. 929; vakt ( , َ )وقْتs. 930-931.
118 el-Hâdimî, Berîka Mahmûdiyye, II, 367, III, 82.
119
ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, ( ,)عددVIII, 364.
120 Örneğin bkz. el-Makkarî, Nefhu’t-tîb, I, 532.
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 66
verilmektedir. Bunun aslı, "( "الخَْ مُر ِم ْ صبَ ُ اح ُّ السُر ِ ور َولَ ِ كَّنـَ ه ِ ا مْفتَ ُ اح ُّ الشُر ِ ورİçki, neşe ve eğlence
ışığıdır, velakin şer anahtarıdır.) şeklindedir.121 Müfettih ( ُ )مَ فتِّحin “açan” anlamı
münasebetiyle nakledilen "( "يَ ُ ا مَ فتِّ َ ح الأَْبـَ و ِ اب ْ افـتَ ْ ح لَنَ َ ا خْيـَر الْبَ ِ ابEy kapıları açan, bize en
"اَللَُّ ه َّ م ْ افـتَ ْ ح لَنَ َ ا خْيـَر الْبَ ِ اب َوْ ارُ زْقـنَ ِ ا ممَّ َ ا رَزقْ َ ت أُ ِ ولي hayırlı kapıyı aç.) sözü, bir kaynakta geçen
"( الأَلْبَ ِ اب إِنَّ َ ك ُ مَ فتِّ ُ ح الأَْبـَ و ِ ابAllahım bize en hayırlı kapıyı aç ve bize sağlam akıl
sâhiplerine verdiğin rızıktan ver. Çünkü Sen kapıları açansın.) cümlesini122
çağrıştırıcıdır. Mukadder ()ُ مَ قَّ درin “Cenâb-ı Hak tarafından vücuda getirilmeden
önce nasıl olacağı levh-i mahfûza kaydedilen şey” anlamıyla ilgili " َ قَّ دُ ر
المُ لاَ يـُغََّ يرُ"
(Hakk’ın takdîri değiştirilemez.) sözü, kaynaklarda hemen hemen aynı anlamda
en yakın "ُ( "الأَْمُر الْ ُ مَ قَّ دُ ر لاَ َيـتَبََّ دُ ل ولاَ َيـتَغََّ يرCenâb-ı Hak tarafından takdîr edilen iş,
değişmez.) rivâyetiyle bulunabilmiştir.123 Neseb ()نَ َ سبin “nesil” anlamıyla ilgili
"( " َ الف ْ ض ُ ل بِالأََ د ِ ب لاَ بِالأَ ْ صِ ل َوالنَّ َ س ِ بFazilet, edepledir, asıl ve neseple değildir.) sözü
aktarılır. Bu cümle de, kaynaklarda "( " َّ الشَر ُ ف بِالَْ عْقِ ل َوالأََ د ِ ب لاَ بِالأَ ْ صِ ل َوالنَّ َ س ِ بŞeref, akıl
ve edepledir, asıl ve neseple değildir.) rivâyetiyle Hz. Ali’ye124 nispet edilse de
Lugat-ı Nâcî’ye en yakın rivâyet, nispetsiz rastlanan " َ الف ْ ض ُ ل بِالَْ عْقِ ل َوالأََ د ِ ب لاَ بِالأَ ْ صِ ل
"( َوالنَّ َ س ِ بFazilet, akıl ve edepledir, asıl ve neseple değildir.) 124F125 cümlesidir.125F126
Eserde nispetsiz aktarılmakla birlikte kaynaklarda sahibi tespit edilen sözler
şöyledir: İsti‘bâd (“ )اِ ْ ستِْ عبَادkul edinmek, edinilmek” - Hz. Ali "( "بِالِِْ برّ يُ ْ سَتـْ عبَ ُ د ْ الحُُّرHür,
ihsân ile kul edinilir.),127 istihdâf (“ )اِ ْ ستِْ هَ دافhedef gibi dikilip durmak” - el-Câhız
(ö. 255/869) "( َ "م ْ ن َ صنَّ َ ف َ فـَ ق ِ د ْ اسَتـْ هَ د َ فBir eser tasnif eden, kendini itirâz okuna hedef
yapmış olur.),128 efvâh (“( )أَْفـَ واهağız” anlamındaki fem ()فَمin çoğulu) - Ebû Zeyd
Sa‘îd b. Evs (ö. 215/830) "( ُ "خ ُ ذوا الْعِْل َ م ِم ْ ن أَْفـَ وِ اه ِّ الرَ ج ِ الİlmi âlimlerin ağızlarından
alınız.),129 Hayy (“ َ )ح ّ يesmâ-i hüsnâdan” - Hz. Ebû Bekir (ö. 13/634) "َ "ح ٌّ ي لاَ َيمُ ُ وت
121
es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 205.
122 İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, VII, 317.
123 Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, I, 294.
124
es-Se‘âlibî, el-İ‘câz ve’l-îcâz, s. 30.
125 Muhammed Abdürraûf el-Münâvî, Feyzu’l-kadîr şerhu’l-Câmi‘i’s-sağîr, II. Baskı, Dâru’l-ma‘rife,
Beyrut 1391/1972, I, 224; el-Hâdimî, Berîka Mahmûdiyye, III, 179.
126 Lugat-ı Nâcî, inkişâf ( ,)اِنْ ِ ك َ شافs. 131; Câhız ( , َ )ج ِ احظs. 310; mâ hazar ( , َ )م َ ا ح َ ضَرs. 667; misbâh
( , ِ )م ْ صبَاحs. 786; müfettih ( , ُ )مَ فتِّحs. 813; mukadder ( ,)ُ مَ ق َّ درs. 819; neseb ( ,)نَ َ سبs. 897.
127
es-Se‘âlibî, el-İ‘câz ve’l-îcâz, s. 28.
128
es-Se‘âlibî, el-İ‘câz ve’l-îcâz, s. 114.
ُ "خ ُ ذوا الْعِْل َ م عَ ْ ن أَْفـَ واهِ ِّ الرَ ج ِ ال، فَِإ َّ ن َّ الرُ ج َ ل يَ ْ كتُ ُ ب أَ ْ ح َ س َ ن َ ما يَ ْ س َ م ُ ع َ ، وَ يخْتَ ُ ار أَ ْ ح َ س َ ن َ ما يَ ْ كتُ ُ ب ، :129 Sözün tamamı şöyledir
"( َ وَْ يحَ ف ُ ظ أَ ْ ح َ س َ ن َ م َ ا يخْتَ ُ ار َ ، ويـَْرِ وي أَ ْ ح َ س َ ن َ م َْ ا يحَ ف ُ ظİlmi âlimlerin ağızlarından alınız. Çünkü âlim, duyduğu en güzel
şeyi yazar, yazdığı en güzel şeyi seçer, seçtiği en güzel şeyi ezberler ve ezberlediği en güzel şeyi
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sayfa | 67
(O, Hay’dır, ölmez.),130 seref (“ َ )سَرفisraf” - Halife Me’mûn (ö. 218/833) "لاَ َ خْيـَر ِفي
"( َّ السَر ِ ف َولاَ َ سَر َ ف ِفي ْ الخَِْ يرİsrafta hayır yoktur, hayırda da israf yoktur.),131 sayd (َ )صْيد
“av” Sahnûn (ö. 240/854) "( "العِْل ُ م َ صْيٌ د َوالْ ِ كتَابَةُ َ قـْيٌ دİlim avdır, yazı kayıttır.),132 kadr
" َ (Cenâb-ı Hak, kendiرِ ح َ م اللهُ ْ امَرأً َ عَر َ ف قَْ دَرهُ َوَ لمْ َيـَتـَ عَّ د طَْوَرهُ" ) “değer, miktar” - Hz. Aliقَْ در(
miktarını bilen ve haddini aşmayan adama rahmet etsin.)133 ve mâzî (َ )م ِ اضى
“geçen, geçmiş zaman” - Mes‘ûd b. Muhammed b. ed-Dellâl el-Hemedânî (ö.
ِ اضي لاَ يُْ ذَ كُر" )597/1201
َ( "المMâzi zikre konu değildir.) sözleri. 133F134
Eserde nispetsiz sunulan ve elimizdeki kaynaklarda da rastlanmayan sözler
şöyledir: İdrâ (“ )إِْ دَراءbildirmek, bildirilmek” "( َ "وَ ما أَْ دَر َ اك َ م َّ ا الذْو ُ ق َّ السلِ ُ يم؟Zevk-i selîmin
neden ibaret olduğunu sana hangi şey bildirdi?), intâk (“ )اِنْطَاقsöyletmek,
söyletilmek” "( "أَنْطَ َ ق اللهُ ْ الحَ َّ قCenâb-ı Hak, doğruyu söyletti.),135 beyt (“ َ )بـْيتev ve iki
mısrâdan oluşan nazım” "( "إِ َّ ن َّ الش ِ اعَر َيـْر َ ض ِ ى بهَْ دِم َبـْيتِِ ه لاَ بِِإ ْ خلاَِ ل َبـْيتِِ هŞâir, beytinin (evinin)
yıkılmasına râzı olur da beytinin ihlâline râzı olmaz.), tenezzüh (“ َ )تـَنـُّزهberî olmak”
"( َ "تـَنـَّزَ ه ْ ت َ ذاتُهُ َ ع ِ ن ُّ النـْق َ ص ِ انO’nun zâtı, noksandan münezzehtir.), ğadîr (“ َ )غ ِ ديرgöl” َُ "القطَْرة
"( تَُ دُّ ل َ علَى الْغَ ِ د ِ يرDamla, göle delâlet eder.),136 fakr (“ َ )فـْقرyoksulluk, ihtiyaç” َ "الفْقُر
"( قَِ م ٌ يص ِم َ ن النَّ ِ ارYoksulluk, ateşten gömlektir.),137 kasab (“( )قَ َ صبkamış” anlamının
ardından kasabü’s-sebk ( )قَ َ ص ُ ب َّ السْبقile ilgili nitelenenin fazilet ve kemal
aktarır.). Ebü’l-Haccâc Yusuf b. Abdirrahmân el-Mizzî, Tehzîbü’l-kemâl fî esmâi’r-ricâl, thk. Beşşâr
‘Avvâd Ma‘rûf, II. Baskı, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1402-1413/1982-1992, X, 336.
130 Bkz. el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, (kitâbü’l-cenâiz, bâb 3), II, 70-71.
131 Lugat-ı Nâcî’de geçtiği şekliyle Halife Me’mûn’a ait olan söz, bazı kaynaklarda çok az farklılıklarla
onun veziri el-Hasen b. Sehl (ö. 236/851)’e ve ayrıca Hâtim et-Tâî (ö. m. 578)’ye de nispet
edilmektedir. Bkz. Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habîb el-Mâverdî, Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1407/1987, s. 158, 162.
132 Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, I, 54. Şu eserde ise "ُ "العِْل ُ م َ صْيٌ د َ والْ ِ كتَابَةُ َ قـْي ُ دهşeklindedir. İsmâil Hakkı
Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, X, 473. Asıl hadis kaynaklarının dışında bazı eserlerde hadis şeklinde
aktarılsa da bu hususta güçlü bir delil yoktur.
133
es-Se‘âlibî, el-İ‘c âz ve’l-îcâz, s. 29.
134 Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed ez-Zehebî, Târîhu’l-İslâm, thk. Ömer Abdüsselâm Tedmürî,
Dâru’l-kitâbi’l-‘Arabî, Beyrut 1410-1421/1990-2000, XLII, 327. Paragrafta geçen maddeler için bkz.
Lugat-ı Nâcî, isti‘bâd ( ,)اِ ْ ستِْ عبَادs. 61; istihdâf ( ,)اِ ْ ستِْ ه َ دافs. 68; efvâh ( ,)أَْفـَ واهs. 98; Hayy ( , َ )ح ّ يs. 364; seref
( , َ )سَرفs. 473; sayd ( , َ )صْيدs. 515; kadr ( ,)قَْ درs. 586; mâzî ( , َ )م ِ اضىs. 669.
َ ﴿وقَالُ ِ وا لجُلُ ِ ودِ ه ْ م ِ لمَ َ شِ ه ْ دُْ تم َ علَْيـنَا قَالُوا أَنْطََ قنَا اللهُ الَّ ِ ذي أَنْطَ َ ق ُ ك َّ ل َ ش ْ يٍ ء َ وُ هَ و َ خلََ ق ُ ك ْ م :135 Fussilet sûresi 21. âyet de, şöyledir
﴾“ أََّ وَ ل َ مَّرةٍ َ وإِلَْيِ ه تـُْرَ جعُ َ ونDerilerine: “Niçin aleyhimizde şâhitlik ettiniz?” dediler. (Derileri): “Her şeyi
konuşturan Allah, bizi konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı, işte O’na döndürülüyorsunuz.” dediler .”.
136 Türkçe’de onun benzeri “Damlaya damlaya göl olur.” atasözü görülür. Bkz. Aksoy, Atasözleri ve
Deyimler Sözlüğü, I, 228.
137 Bu, klasik kaynaklarımızda yer almayan bir sözdür. Sanal ortamda bir Amerikan atasözü olduğuna
dair bilgiyle karşılaşılmış, fakat ne yazık ki aslı görülememiştir.
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 68
hususunda emsaline üstün geldiğini açıklamak üzere söylenen) َ "حائُِز قَ َ ص ِ ب َّ السْبِ ق
"( إِ ْ ع َ ج ٌ ازKasab-ı sebke138 sahip olan, emsâlini âciz bırakır.) ve"َ "حائُِز قَ َ ص ِ ب َّ السْبِ ق َ كَ م ٌ ال
(Kasab-ı sebke sahip olan, kemâl hususunda emsâline üstün gelir.), katre ()قَطَْره
“damla” "( َ "القطَْرةُ تَ ِ صيرُ َ غ ِ د ً يراDamla(ya) damla(ya) göl olur.), medâmi‘ (“( َ )مَ د ِ امعgöz
yaşları” anlamındaki medma‘ ( َ )م ْ دَ معın çoğulu)"( "تََ ذَّ كْر ُ ت أَْوطَ ِ اني َ فـَ ف َ اض ْ ت َ مَ د ِ امعِيVatanımı
hatırladım da göz yaşlarım taştı.), müneccim (“ ُ )منَ ِّ جمyıldızın seyir ve
hareketinden birtakım bayağı hükümler çıkaran” "( ُ "ك ُّ ل ُ منَ ِّ جٍ م َ كَّ ذ ٌ ابHer müneccim
yalancıdır.),139 mevâkît (“( َ )مَ واقِيتbir iş için belirlenen vakit” anlamındaki mîkât
" َ (Yakutlar, vakitlerleالي َ ◌َواقِ ُ يت تُ ْ شَتـَرى بِالَْ مَ واقِ ِ يت َوالَْ مَ واقِ ُ يت لاَ تُ ْ شَتـَرى بِالَْيـَ واقِ ِ يت")) ِ ın çoğuluم َ يقات(
satın alınır, ama vakitler yakutlarla satın alınmaz.), mevt (“ َ )مْوتölüm”"ِ "آه م َ ن الَْ مْو ِ ت
(Âh ölüm.), nukûl (“( )نـُُ قولhikaye, rivayet” anlamındaki nakl ( َ )نـْقلin çoğulu) ِ "د ُ ينـنَا
"( َ مْبِنيٌّ َ علَ ُّ ى النـُ ق ِ ول َوُ مَ ؤيٌَّ د بِالُْ عُ ق ِ ولDinimiz nakillere dayanır, akıllarla desteklenir.), vasat
(“ َ )و َ سطbir şeyin iki tarafından arası, orta” "( "لاَ َ خْيـَر إِلاَّ ِفي الَْ و َ س ِ طAncak ortada hayır
vardır.) ve Yâkût-ı Müsta‘sımî ( )يَاقُ ِ وت ُ م ْ سَتـْ ع ِ صِ مىmaddesinde onun hakkında
Abdülkâdir-i Geylânî (ö. 561/1166)’nin ifâde ettiği "( "إِ َّ ن ِفي يَِ دِ ه ِ سًّر ِ ا م ْ ن أَ ْ سَرِ ار ِ اللهOnun
elinde Allah’ın sırlarından bir sır vardır.) sözleri.139F140
Sözlüğün Diğer Bazı Özellikleri
Lugat-ı Nâcî’de dikkat çekici hususlardan biri, yer yer dua cümlelerinin
görülmesidir. Onlardan bir kısmı şöyledir: Ecma‘în ()اَ ْ جمَعِينin “cümlesi, kâffesi”
anlamıyla ilgili "( َ "ر ِ ض َ ي اللهُ َ عْنـُ ه ْ م أَ ْ جمَعِ َ ينAllah, cümlesinden râzı olsun.), edâmellâh
(ُ )أََ د َ ام اللهmaddesinin hem kendisi hem de içeriğinde geçen "ُ( "أََ د َ ام اللهُ عُ ْ مَرهAllah,
138 Eskiden Araplar’da yarışma meydanında emsalinden önce gelen cündî, bu alanın sonunda dikili
kargıyı yerinden sökerek üzerindeki eşyayı alırdı. İşte buna “kasabü’s-sebk” denmiştir. Bu konuda
ayrıca bkz. İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, ( ,)قصبI, 677.
139 Bu söz, İbn Senâilmülk (ö. 608/1212)’ e ait tavîl bahrindeki َ "سعِْ د ُ ت بِبَْ دٍ ر بـُْرُ جهُ بـُْرُ ج َ عْقَرب – فَ َ ك َّ ذ َ ب ِ عنْ ِ دي
"( َ قـْوَ ل ُ كِّ ل ُ منَ ِّ جمBurcu akrep burcu olan bir dolunayla mutlu oldum. Bana göre o, her müneccimin sözünü
yalanladı.) beytinin ikinci mısrâını çağrıştırmaktadır. Bkz. Ebû Abdillah Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemü’l-
Üdebâ, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru’l-ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1993, VI, 2765. Aynı sayfada 3. dipnotta şâirin
Dîvân’ında ُ“ َ خ ُّ دهyanağı” rivâyetiyle geçtiği belirtilir.
140 Yâkût el-Musta‘sımî, Abdülkâdir-i Geylânî’den 133 yıl sonra vefât etmiştir. Ayrıca maddeler için
bkz. Lugat-ı Nâcî, idrâ ( ,)إِْ دَراءs. 40; intâk ( ,)اِنْطَاقs. 128; beyt ( ,)بـَْيتs. 178; tenezzüh ( , َ )تـَنـُّزهs. 287; ‘alem
( , َ )علَمs. 542; ğadîr ( , َ )غ ِ ديرs. 548; fakr ( , َ )فـْقرs. 572; kasab ( ,)قَ َ صبs. 592; katre ( ,)قَطَْرهs. 596; medâmi‘
( , َ )م َ د ِ امعs. 738; müneccim ( , ُ )منَ ِّ جمs. 843; mevâkît ( , َ )مَ واقِيتs. 857; mevt ( , َ )مْوتs. 857; nukûl ( ,)نـُُ قولs.
908; vasat ( , َ )و َ سطs. 927; Yâkût-ı Müsta‘sımî ( ,)يَاقُ ِ وت ُ م ْ سَتـْ ع ِ ص ِ مىs. 951.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sayfa | 69
ömrünü dâim eylesin.), eslahakellâh (ُ )اَ ْ صلَ َ ح َ ك اللهmaddesinin “Allah, seni ıslah
etsin.” anlamıyla kendisi, eyyede ( )اَيََّ دmaddesinde onun kullanıldığı "ُ"أَيََّ دهُ الله
(Allah, müeyyed etsin.), bârakellâh (ُ )بَ َ ارَ ك اللهmaddesinin “Allah mübârek etsin.”
anlamıyla kendisi, tahiyye ( َِ )تحيَّهnin açıklamasında "ُ( َ "حيَّ َ اك اللهAllah, ömrünü uzun
etsin.),141 yine hayyâkellâh (ُ َ )حيَّ َ اك اللهmaddesinin aynı anlamıyla kendisi, hallede
( َ )خلَّدnin “dâim etsin” anlamıyla ilgili "ُ( َ "خلََّ د اللهُ ُ مْل َ كهAllah, mülkünü bâki etsin.),142
zâdellâh (ُ“ َ )زَ اد اللهAllah, ziyâde etsin.” anlamıyla hem kendisi hem de içeriğinde
geçen "ُ( َ "زَ اد اللهُ َ فـْي َ ضهAllah, onun feyzini artırsın.), darîh ( َ )ضِ ريحin “kabir, mezar”
anlamıyla ilgili "ُ( َ "نـَّ وَر اللهُ َ ضِ ريحَهAllah, kabrini pürnûr eylesin.),143 kuddise ()قُِّ د َ سnin
“mukaddes olsun” anlamıyla hem kendisi hem de içeriğinde geçen "ُ( "قُِّ د َ س ِ سُّرهsırrı
mukaddes olsun) ve "ُ( "قََّ د َ س اللهُ ِ سَّرهCenâb-ı Hak, sırrını takdis eylesin.),144 mezca‘
( َ )م ْ ض َ جعın “mezar, kabir” anlamıyla ilgili "ُ( َ "نـَّ وَر اللهُ َ م ْ ض َ جَ عهAllah, kabrini pürnûr
eylesin.) ve yerhamükellâh (ُ َ )يـْرَ حمُ َ ك اللهın “Allah, sana rahmet etsin.” anlamıyla
kendisidir.144F145
Arap dili ve edebiyatıyla ilgili çok sayıda terim ele alınır. İstişhâd (,)اِ ْ ستِ ْ شَ هاد
isti‘âre ( ,)اِ ْ ستَِ ع َ ارهüslûb-ı hakîm ( ,)اُ ْ سلُ َ وب ح ِ كيمitnâb ( ,)اِطْنَابi‘câm ( ,)اِ ْ ع َ جامi‘râb
,)اِنْتِ َ صاب( ), intisâbاِلْتَِ فات( ), iltifâtاِقْتِبَاس( ), iktibâsاِفْ َ صاح( ), ifsâhاِ ْ عنَات( ), i‘nâtاِ ْ عَراب(
insırâf ( ,)اِنْ ِ صَرافîcâz ( ,)اِيجَازîhâm ( ,)اِ َ يهامbasît ( ,)بَ ِ سيطbelâğat ( ,)بَلاَ َ غتbeyân (, َ )بـيَان
beyt ( , َ )بـْيتte’nîs ( ,)تَأْنِيثtesniye ( , َ )تـثْنِيَهterâdüf ( , َ )تـَر ُ ادفterhîm ( , َ )تـْرِ خيمterşîh
,)تَ َ ض ّ اد( ), tezâdتَ ْ صِ ريف( ), tasrîfتَ ْ ص ِ دير( ), tasdîrتَ ْ شبِيب( ), teşbîbتَ ْ س ِ جيع( ‘) َ , tescîتـْرِ شيح(
tazmîn ( ,)تَ ْ ضِ مينta‘cîm ( , َ )تـْ ع ِ جيمta‘diye ( , َ )تـْ ع ِ ديَهtenâfür-i kelimât ( , َ )تـنَافُِ ر َ كلَِ ماتcârr
( , َ )ج ّ ارcâmid ( , َ )ج ِ امدcinâs ( , ِ )جنَاسhâfız ( , َ )خافِضrecez ( , َ )رَ جزsec‘ ( , َ )س ْ جعşiir (, ِ )شْ عر
sarf (‘ , َ )صْرفucme ( ,)عُ ْ جَ مهarûz ( , َ )عُروضfesâhat ( ,)فَ َ ص َ احتkalb ( , َ )قـْلبkinâye (,)كِنَايَه
141 İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, ( ,)حياXIV, 216.
142 el-Kalkaşendî, Subhu’l-a‘şâ, VI, 295.
143
ez-Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, ( ,)ضرحI, 579; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, ( ,)ضرحVI, 568.
144 Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed eş-Şâmî, Sübülü’l-hüdâ ve’r-reşâd, thk. Mustafa Abdülvâhid
vdğr., Vizâretü’l-evkâf, Kâhire 1406/1986, VII, 106.
145 Lugat-ı Nâcî, ecma‘în ( ,)اَ ْ جمَعِينs. 26; edâmellâh (ُ ,)أََ د َ ام اللهs. 39; eslahakellâh (ُ ,)اَ ْ صلَ َ ح َ ك اللهs. 80;
eyyede ( ,)اَيََّ دs. 140; bârakellâh (ُ ,)بَ َ ارَ ك اللهs. 145; tahiyye ( , َِ )تحيَّهs. 219; "hayyâkellâh (ُ , َ )حيَّ َ اك اللهs. 365;
hallede ( , َ )خلَّدs. 390; zâdellâh (ُ , َ )زَ اد اللهs. 450; darîh ( , َ )ضِ ريحs. 517; kuddise ( ,)قُِّ د َ سs. 587; mezca‘
( , َ )م ْ ض َ جعs. 790; yerhamükellâh (ُ ,)يـَْرَ حمُ َ ك اللهs. 954.
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 70
lefîf ( ,)لَِ فيفlüknet ( ,)لُ ْ كنَتmebnî ( , َ )مْبِّ نيmuzâ‘af ( , ُ )م َ ض َ اعفmu‘allakât (, ُ )مَ علََّ قات
makâme ( , َ )مَ ق َ امهmaklûb ( , َ )مْقلُوبmunsarif ( , ُ )مْن َ صِ رفmehmûz ( , َ )مْ ه ُ موزmühmel
( , ُ )مْ هَ ملnahiv ( , َْ )نحوnesîb ( ,)نَ ِ سيبnekre ( )نَ ْ كَرهve hezec ( , َ )هَزجonlardan sadece bir
kısmıdır.145F146
Türk ve Fars edebiyatlarının meşhurlarının hayat hikâyesine yer verildiği
gibi Arap dili ve edebiyatında öne çıkan şahısların kısa tanıtımları da yapılır.
Onlar şöyledir: Ahfeş ( ,)اَ ْ خَ فشA‘şâ ( ,)اَْ ع َ شىCâhız ( , َ )ج ِ احظZeccâc ( , َ )زَّ جاجŞâfi‘î
( , َ )شافِعِىFîrûzâbâdî ( ,)فِيرُوز آبَ ِ ادىKays ( , َ )قـْيسKa‘b b. Züheyr ( , َ )كْ ع ُ ب بن زَ هْيرLebîd b.
Rebî‘a ( ,)لَبِ َ يد بن ربِ َ يعهLeylâ el-‘Âmiriyye ( ,)لَْيـلَ َ ى الع ِ امِ ريَّهMüberrid/Müberred (, ُ )مَبـِّ رد
Mütenebbî ( , ُ )مَتـنَِّ بىMe‘arrî ( , َ )مَ عِّ ريMeydânî ( , َ )مْيَ د ِ انىYâkût-ı Hamevî ( )يَاقُ ِ وت َ حمَِ وىve
Yâkût-ı Müsta‘sımî (’)يَاقُ ِ وت ُ م ْ سَتـْ ع ِ صِ مىdir. Ayrıca Bâkıl ( ,)بَاقِلHâtim ( , َ )ح ِ اتمHurâfe
( , ُ )خَرافَةZerkâ ( , َ )زْرقَاءSinimmâr ( ,)سنمارTufeylî ( ,)طَُ فْيلِيKemâl ( َ )كَ مالve
Hebenneka ( َ )هَبـَّنـَ قهgibi Arap kültüründe önemli bir yere sahip kişiler hakkında
da sözlükte bilgi verilir.146F147
146 Lugat-ı Nâcî, istişhâd ( ,)اِ ْ ستِ ْ شَ هادs. 60; isti‘âre ( ,)اِ ْ ستَِ ع َ ارهs. 61; üslûb-ı hakîm ( ,)اُ ْ سلُ َ وب ح ِ كيمs. 73; itnâb
( ,)اِطْنَابs. 84; i‘câm ( ,)اِ ْ ع َ جامs. 87; i‘râb ( ,)اِ ْ عَرابs. 88; i‘nât ( ,)اِ ْ عنَاتs. 90; ifsâh ( ,)اِفْ َ صاحs. 96; iktibâs
( ,)اِقْتِبَاسs. 99; iltifât ( ,)اِلْتَِ فاتs. 108; intisâb ( ,)اِنْتِ َ صابs. 122; insırâf ( ,)اِنْ ِ صَرافs. 128; îcâz ( ,)اِيجَازs. 140;
îhâm ( ,)اِ َ يهامs. 142; basît ( ,)بَ ِ سيطs. 165; belâğat ( ,)بَلاَغَتs. 170; beyân ( ,)بـَيَانs. 178; beyt ( ,)بـَْيتs. 178;
te’nîs ( ,)تَأْنِيثs. 206; tesniye ( , َ )تـثْنِيَهs. 211; terâdüf ( , َ )تـَر ُ ادفs. 226; terhîm ( , َ )تـْرِ خيمs. 229; terşîh (, َ )تـْرِ شيح
s. 230; tescî‘ ( ,)تَ ْ س ِ جيعs. 236; teşbîb ( ,)تَ ْ شبِيبs. 242; tasdîr ( ,)تَ ْ ص ِ ديرs. 247; tasrîf ( ,)تَ ْ صِ ريفs. 248; tezâd
( ,)تَ َ ض ّ ادs. 250; tazmîn ( ,)تَ ْ ض ِ مينs. 250; ta‘cîm ( , َ )تـْ ع ِ جيمs. 254; ta‘diye ( , َ )تـْ ع ِ ديَهs. 254; tenâfür-i kelimât
( , َ )تـنَافُِ ر َ كلَِ ماتs. 285; cârr ( , َ )ج ّ ارs. 310; câmid ( , َ )ج ِ امدs. 310; cinâs ( , ِ )جنَاسs. 325-326; hâfız ( , َ )خافِضs.
369; recez ( , َ )رَ جزs. 432; sec‘ ( , َ )س ْ جعs. 469; şiir ( , ِ )شْ عرs. 500; sarf ( , َ )صْرفs. 510; ‘ucme ( ,)عُ ْ ج َ مهs. 533;
arûz ( , َ )عُروضs. 535; fesâhat ( ,)فَ َ ص َ احتs. 568-569 kalb ( , َ )قـْلبs. 598; kinâye ( ,)كِنَايَهs. 639; lefîf (,)لَِ فيف
s. 658; lüknet ( ,)لُ ْ كنَتs. 659; mebnî ( , َ )مْبِّ نيs. 679; muzâ‘af ( , ُ )م َ ض َ اعفs. 789; mu‘allakât ( , ُ )مَ علََّ قاتs. 805-
806; makâme ( , َ )مَ ق َ امهs. 817; maklûb ( , َ )مْقلُوبs. 823; munsarif ( , ُ )مْن َ صِ رفs. 847; mehmûz ( , َ )مْ ه ُ موزs.
871; mühmel ( , ُ )مْ ه َ ملs. 871; nahiv ( , َْ )نحوs. 892; nesîb ( ,)نَ ِ سيبs. 898; nekre ( ,)نَ ْ كَرهs. 909; hezec (, َ )هَزج
s. 939.
147 Lugat-ı Nâcî, Ahfeş ( ,)اَ ْ خَ فشs. 37; A‘şâ ( ,)اَْ ع َ شىs. 88; Câhız ( , َ )ج ِ احظs. 310; Zeccâc ( , َ )زَّ جاجs. 452; Şâfi‘î
( , َ )شافِعِىs. 491-492; Fîrûzâbâdî ( ,)فِيرُوز آبَ ِ ادىs. 577; Kays ( , َ )قـْيسs. 606; Ka‘b b. Züheyr ( , َ )كْ ع ُ ب بن زَ هْيرs.
630; Lebîd b. Rebî‘a ( ,)لَبِ َ يد بن ربِ َ يعهs. 653; Leylâ el-‘Âmiriyye ( ,)لَْيـلَ َ ى الع ِ امِ ريَّهs. 665; Müberrid ( , ُ )مَبـِّ ردs.
678; Mütenebbî ( , ُ )مَتـنَِّ بىs. 708; Me‘arrî ( , َ )مَ عِّ ريs. 803; Meydânî ( , َ )مْي َ د ِ انىs. 873; Yâkût-ı Hamevî )يَاقُ ِ وت
( , َ حمَِ وىs. 951; Yâkût-ı Müsta‘sımî ( ,)يَاقُ ِ وت ُ م ْ سَتـْ ع ِ ص ِ مىs. 951. Ayrıca bkz. Bâkıl ( ,)بَاقِلs. 148-149; Hâtim
( , َ )ح ِ اتمs. 339; Hurâfe ( , ُ )خَرافَةs. 378; Zerkâ ( , َ )زْرقَاءs. 454; Sinimmâr ( ,)سنمارs. 484; Tufeylî ( ,)طَُ فْيلِيs.
523; Kemâl ( , َ )ك َ مالs. 636; Hebenneka ( , َ )هَبـ َ نـَّقهs. 936.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sayfa | 71
Çok sayıda çoğul yapıdaki Arapça madde, ele alınır ve onların tekili sunulur.
Örneğin âbâ ( ,)آبَاءbükm ( ,)بُ ْ كمtecârib ( , َ )تجَ ِ اربse‘âlib ( , َ )ثـَ عالِبcibâl ( , ِ )جبَالhabâil
( , َ )حبَائِلhabâis ( , َ )خبَائِثdebâbîc ( , َ )دبَابِيجzünûb ( ,)ذُنُوبrumûz ( , ُ )رُ موزzübür (, ُ )زبُر
sükârâ ( , ُ )س َ ك َ ارىşüûn ( , ُ )شُ ؤونsıbyân ( , ِ )صْبـيَانzamâir ( , َ )ضَ مائِرtubûl ( ,)طُبُولzılâl
(‘ , ِ )ظلاَلibâd ( , ِ )عبَادğarâib ( , َ )غَرائِبfetâvâ ( , َ )فـتَ َ اوىkâbiliyyât ( ,)قَابِلِيَّاتkâzımîn
( , َ )ك ِ اظِ مينleâlî ( , َ )لآِلىmeâhiz ( , َ )م ِ آخذnibâl ( ,)نِبَالvücehâ ( , ُ )وَ جَ هاءhedâyâ ( َ )هَ دايَاve
yenâbî‘ ( , َ )يـنَابِيعher harften sadece çoğul yapıdaki birer madde niteliğindedir.
Onların tekilleri ise, eb (“ )اَبbaba”, ebkem (“ )اَبْ َ كمdilsiz”, tecribe (“ َْ )تجِ ربَهdeneme,
denenme”, sa‘leb (“ َ )ثـْ علَبtilki”, cebel (“ َ )جبَلdağ”, hibâle (“ ِ )حبَالَهipten tuzak, ağ”,
habîse (“ َ )خبِيثَهfena haslet, rezalet”, dîbâc (“ ِ )ديبَاجipek kumaş”, zenb (“ َ )ذنْبgünah”,
remz (“ َ )رْمزgizlice işaret”, zebûr (“ َ )زبُورkitap, mektup”, sekrân (“ َ )س ْ كَرانsarhoş”,
şe’n (“ َ )شأْنiş, fiil”, sabî (“ َ )صِ ّ بيküçük erkek çocuk”, zamîr (“ َ )ضِ ميرkalp, derûn;
gönülde gizli sır; zamir”, tabl (“ )طَْبلdavul”, zıll (“ ِ )ظ ّ لgölge”, ‘abd (“ َ )عْبدkul”,
ğarîbe (“ َ )غِ ريبَهgarip keyfiyet”, fetvâ (“ َ )فـْتـَ وىfetva”, kâbiliyyet (“ )قَابِلِيَّتkabiliyet”,
kâzım (“ َ )ك ِ اظمöfkesini yutkunan”, lü’lü’ (“ )لُْؤلُؤinci”, me’haz (“ َ )مأْ َ خذkaynak”, nebl
(“ َ )نـْبلok”, vecîh (“ َ )وِ جيهbir kavmin efendisi, ulusu; makam ve konum sahibi adam”,
hediyye (“ َ )ه ِ ديَّهarmağan” ve yenbû‘ (“ َ )يـْنبُوعpınar, memba, kaynak” şeklindedir.147F148
Yer yer kelimelerin eşanlamlıları ve zıtanlamlıları zikredilir. Eşanlamlılara
hubûr (“ ُ )حبُورsevinç” – sürûr ( , ُ )سُرورşâhik (“ َ )ش ِ اهقyüksek” – şâmih ( , َ )ش ِ امخsâmit
(“ َ )ص ِ امتSusan/sessiz” – sâkit ( َ )ساكِتve zıtanlamlılara da hayr (“ َ )خْيرiyilik” – şerr
(“ َ )شّرkötülük”, kabl (“ َ )قـْبلönce” – ba‘d (“ َ )بـْ عدsonra”, kalîl (“ )قَلِيلaz” – kesîr (َ )كثِير
“çok” gibi misaller verilebilir.148F149
148 Lugat-ı Nâcî, âbâ ( ,)آبَاءs. 1; bükm ( ,)بُ ْ كمs. 169; tecârib ( , َ )تجَ ِ اربs. 211; se‘âlib ( ,)ثـََ عالِبs. 306; cibâl
( , ِ )جبَالs. 312; habâil ( , َ )حبَائِلs. 344; habâis ( , َ )خبَائِثs. 372; debâbîc ( , َ )دبَابِيجs. 404; zünûb ( ,)ذُنُوبs. 423;
rumûz ( , ُ )رُ موزs. 444; zübür ( , ُ )زبُرs. 452; sükârâ ( , ُ )س َ ك َ ارىs. 478; şüûn ( , ُ )شُ ؤونs. 494; sıbyân ( , ِ )صْبـيَانs.
508; zamâir ( , َ )ض َ مائِرs. 518; tubûl ( ,)طُبُولs. 521; zılâl ( , ِ )ظلاَلs. 526; ‘ibâd ( , ِ )عبَادs. 531; ğarâib (, َ )غَرائِب
s. 548; fetâvâ ( , َ )فـتَ َ اوىs. 555; kâbiliyyât ( ,)قَابِلِيَّاتs. 580; kâzımîn ( , َ )ك ِ اظ ِ مينs. 610; leâlî ( , َ )لآِلىs. 650;
meâhiz ( , َ )م ِ آخذs. 667; nibâl ( ,)نِبَالs. 889; vücehâ ( , ُ )وَ جَ هاءs. 923; hedâyâ ( , َ )ه َ دايَاs. 938; yenâbî‘ (,)يـَنَابِيع
s. 959.
149 Lugat-ı Nâcî, hubûr ( , ُ )حبُورs. 345; şâhik ( , َ )ش ِ اهقs. 494; sâmit ( , َ )ص ِ امتs. 508. İkinci tür örnekler için
de bkz. hayr ( , َ )خْيرs. 400; kabl ( , َ )قـْبلs. 584; kalîl ( ,)قَلِيلs. 600.
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 72
Arap dilinin inceliklerine değinilir. Mesela emr ( )اَْمرmaddesinde “buyruk”
anlamındaki emr ( )اَْمرile “şey, iş, husus, hâdise” anlamındaki emr ( )اَْمرarasındaki
farka dikkat çekilir ve birincisinin çoğulu evâmir ( )اََوِ امرile ikincisinin çoğulu ümûr
()اُُ مورun birbirinin yerinde kullanılamayacağı uyarısında bulunulur.149F150
Bazen Arapça’nın dil kuralları hatırlatılır. Bu bağlamda üç ile on arasındaki
sayılarla ilgili maddelerde sık sık aynı kural (aded-madud ilişkisi) hatırlatılır.
Örneğin selâse ()ثَلاَثهnin “üç” anlamı verildikten sonra ezmine-i selâse (,)ازمنهء ثلاثه
ekânîm-i selâse ( )اقانيم ثلاثهve bilâd-ı selâse ()بلاد ثلاثهnin Farsça üsluba göre
yazıldığı ve mevsûfun müfredi müennes olsa bile Arapça kurala uyularak selâs
( )ثَلاَثkullanılmadığı belirtilir. Diğer yandan ‘aşere ( َ )ع َ شَرهnin “on” anlamı
verildikten sonra erba‘a ( )اَْرَبـَ عهve benzerlerinde olduğu gibi Farsça üslupla sıfat
şeklinde kullanıldığında mevsûfun müfredi müennes olsa da Arapça kurala
uyularak ‘aşr ( َ )ع ْ شرdenilmediği, fakat bu türden mülâhazaların nesre ait olduğu,
nazımda ise mu‘allakât-ı seb‘a ( )معلقات سبعهdenilebildiği gibi mu‘allakât-ı seb‘
( )معلقات سبعde denilebildiği ifade edilir.150F151
Eserde müvelled, bir başka deyişle aslında mevcut olmayıp sonradan ortaya
çıkarılmış kelimelerle de karşılaşılır. Örneğin “musîbet, büyük âfet, bela,
bahtlılığın bahtsızlığa dönüşmesi, talihsizlik” anlamlarına gelen felâket (,)فَلاََ كت
Arapça’da kullanılmayan, fakat Türkçe’de kullanımına ihtiyaç duyulan
kelimelerden kabul edilir. Buna mukâbil tıraşlı kart adamlar hakkında kullanılan,
Farsça tirâş ( )تراشkelimesinden uydurulmuş matrûş ( َ )مطُْروشkelimesi, hiç hoş
karşılanmaz. Osmanlı dilinden tıraş edilmesi gereken hatalı kelimelere dâhil
edilir. Çünkü o, “sağır” anlamındadır.151F152
Zaman zaman Arapça ile Türkçe arasında karşılaştırmalarda bulunulur.
Mesela zevc ( َ )زْوجin “dişi ve erkek eş, bir çiftten herbiri” olduğu ve aslında karı
kocadan herbiri için söylendiği ifâde edildikten sonra Türkçe’deki duruma
geçilir. Buna göre Türkçe’de zevc ( , َ )زْوجmutlak olarak zikredildiğinde erkek
kastedilir. Çoğulu ezvâc (“ ,)اَْزَواجzevcler” anlamında da kullanılabileceğinden
zevce ( َ )زْوَ جهnin çoğulunda genelde zevcât ( َ )زْوَ جاتdenir. Karîne bulunması hâlinde
zevcât ( َ )زْوَ جاتyerine ezvâc ( )اَْزَواجdenmesinde de bir sakınca yoktur. Yine ma‘den
( َ )مْ عَ دنmaddesinde onun fasîhinin ma‘din ( َ )مْ ع ِ دنolduğu, zaten َ م ْ صرف ,َْ محبسgibi
150 Lugat-ı Nâcî, emr ( ,)اَْمرs. 117.
151 Lugat-ı Nâcî, selâse ( ,)ثَلاَثَهs. 306-307; ‘aşere ( , َ )ع َ شَرهs. 536-537.
152 Lugat-ı Nâcî, felâket ( ,)فَلاََ كتs. 574; matrûş ( , َ )مطُْروشs. 793.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sayfa | 73
kelimelerin de Arapça’daki ilgili kural gereğince muzârilerinin orta (sondan bir
önceki) harfi kesreli olduğundan mef‘il ( َ )مْفعِلvezninde okunması gerektiği hâlde
Türkçe’de bunun tuhaf karşılandığı ve mef‘al ( َ )مْفَ علvezninde kullanıldığı
hatırlatılır.152F153
Yazımında hata yapılan ya da yapılabilecek Arapça kelimelerle ilgili okuyucu,
sık sık uyarılır ve onların doğru yazılmış şekli aktarılır. Örneğin cerâid ( َ )جَرائِدin
cerîde ( َ )جِ ر َ يدهnin çoğulu olduğu ve cerâyid ( َ )جَرايِدşeklinde yazılmaması gerektiği
belirtilir ve doğru yazıma “günlük gazeteler” anlamındaki cerâid-i yevmiyye
( َ )جَرائِ َ د يـْوِميَّهmisâl verilir.153F154
Türkçe’de Arapça kelimelerden hangilerinin kullanılıp kullanılmadığı
husûsunda devamlı hatırlatmalarda bulunulur. Meselâ eviddâ ( )اَِ وَّ داءkelimesinin
vedîd ( َ )وِ ديدin çoğulu olduğu ve “dostlar” anlamına geldiği, ama tekilin
kullanılmadığı hatırlatması gibi.155 Bu bağlamda başka bir misâl vermek
gerekirse evlâd ()اَْولاَدın veled ( َ )ولَدin çoğulu olduğu, “oğullar” anlamına geldiği ve
tekil konumunda kullanıldığı belirtilir. Sonra da bir babanın yalnız bir oğluna
hitâben “beni dinle evlâdım!” diyebileceği, fakat “beni dinle veledim!”
diyemeyeceği uyarısında bulunulur.
SONUÇ
“Fetvâ” kelimesine kadarki kısmını Muallim Nâci’nin hazırladığı ve vefâtı
nedeniyle sonraki kısmını onun müsveddelerine dayanarak Müstecâbîzâde
İsmet Bey’in tamamladığı Lugat-ı Nâcî’de bazı kelimeler Arapça Farsça ortak
kabul edildiğinden, Farsça yapım ekli Arapça kelimeler pek tabîidir ki bazen
Arapça bazen de Farsça telakki edildiğinden ve belki baskı hatasıyla bazı Arapça
kelimeler Farsça ve Farsça kelimeler de Arapça gösterildiğinden kesin bir sayı
vermek mümkün olmasa da sadece madde başlıkları itibarıyla 13.500’i aşkın
Arapça kökenli kelimenin yer aldığı ifâde edilebilir. Yine madde içinde ele alınan
kelimeler de dâhil edildiğinde bu sayının daha da büyüyeceği şüphesizdir.
Lugat-ı Nâcî’de kelimelerin muhtelif anlamlarına dâir şâhit getirilen veya
başka münâsebetlerle yararlanılan âyetler, tespit edilmiş, meâllerinin daha sâde
bir Türkçe’yle aktarılmasına gayret edilmiştir. Bunu yapmak zorunda kaldık,
çünkü âyetler, bazen sadece Arapça kelimelerden ibâret bir tercümeyle
sunuluyordu. ‘Ankebût sûresi 41. âyet ﴾“ ﴿إِ َّ ن أَْوَ ه َ ن الُْبـيُ ِ وت لََبـْي ُ ت الَْ عْن َ كبُ ِ وتEvhen-i büyût,
beyt-i ‘ankebûttur.”, bu bağlamda bâriz bir örnektir, fakat bu durum müellifin her
zaman külfetli bir dili tercih ettiği anlamına gelmemelidir. Zira Muallim Nâci,
aslında şiirlerinde ve nesirlerinde sade ve külfetsiz bir dil kullanmış ve
153 Lugat-ı Nâcî, zevc ( , َ )زْوجs. 458; ma‘den ( , َ )مْ ع َ دنs. 801-802.
154 Lugat-ı Nâcî, cerâid ( , َ )جَرائِدs. 316.
155 Lugat-ı Nâcî, eviddâ ( ,)اَِ وَّ داءs. 133, evlâd ( ,)اَْولاَدs. 135.
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 74
Türkçe’nin sadeleşmesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Ayrıca onda bazı yerlerde
Kur’ân’dan ikitibâs edildiğine işâret edilen ve genelde de atıfsız olarak doğrudan
sunulan azımsanamayacak miktarda Kur’ânî terim görülmüş ve bu çalışmada
kaydedilmiştir.
Eserde gerek doğrudan belirtilen gerekse işâret edilmemekle birlikte
tarafımızdan belirlenen çok sayıda hadis vardır. İncelemelerden sonra ele
alınmış hadislerden az bir kısmının tartışmalı olduğu, genelde ise sahih hadislere
yer verildiği kanâati hâsıl olmuştur.
Sözlükte şâhit getirilen şiirlerin sahipleri kaynaklardan tespit edildikten
sonra şu şâirlerden yararlanıldığı sonucuna ulaşılmıştır:
Câhiliye şâiri İmruülkays b. Hucr (ö. m. 540-545), muhadram şâirler Ka‘b b.
Züheyr (ö. 24/645 veya 26/647) ve Lebîd b. Rebî‘a (ö. 40/660 veya 41/661),
İslâmî şâirler/İslâmiyyûn Hz. Fâtıma (ö. 11/632), İmam Zeynül‘âbidîn Ali b. elHüseyin (ö. 94/713), el-Fukaymî (ö. 105/723), Abdullah b. Muâviye b. Abdillâh
b. Ca‘fer (ö. 129/746) ve müvelled şâirler/müvelledûn Beşşâr b. Bürd (ö.
167/783-84), İbnü’l-Ahnef (ö. 192/808), İmâm eş-Şâfi‘î (ö. 204/820), Ebü’l-
‘Atâhiye (ö. 210/825 veya 211/826), el-Buhtürî (ö. 284/897), el-Mütenebbî (ö.
354/965), İbn Nübâte es-Sa‘dî (ö. 405/1014), İbn Sînâ (ö. 428/1037), Ebü’l-‘Alâ
el-Me‘arrî (ö. 449/1057), et-Tuğrâî (ö. 515/1121), Fahruddîn er-Râzî (ö.
606/1210), İbnü’l-Fârız (ö. 632/1235), Bahâüddîn Züheyr/el-Bahâ Züheyr (ö.
656/1258), Sa‘dî-i Şîrâzî (ö. 691/1292), el-Bûsîrî (ö. 695/1296), el-Hâdî elYemenî (ö. 932/1525), Bahâüddîn el-‘Âmilî (ö. 1031/1622), Abdülğanî enNâblusî (ö. 1143/1731), Koca Râgıb Paşa (ö. 1176/1763), Hasan el-Bezzâz (ö.
1305/1887), Cemîl Sıdkî ez-Zehâvî (ö. 1354/1936). Ayrıca ölüm tarihi belli
olmayan şu şâirleri de unutmamalıdır: Süleym oğullarından Enes b. el-‘Abbâs (ö.
?) ve Cüeyye b. en-Nadr (ö. ?). Burada müvelled şâirlerin çokluğu, câhiliye
dönemine ait ve muhadram şâirlerin azlığı dikkat çekicidir.
Eserde en çok şiirine başvurulan şâirlere bakıldığında zirvede kuşkusuz elMütenebbî görülür. Zira şiirlerine yedi defa müracaat edilmiştir. Onun ardından
ikişer defa müracaat edilen şu şâirler gelir: İmruülkays, Hz. Fâtıma, el-Fukaymî,
Ebü’l-‘Alâ el-Me‘arrî, Fahruddîn er-Râzî, Sa‘dî-i Şîrâzî, Bahâüddîn el-‘Âmilî ve
Cemîl Sıdkî ez-Zehâvî. Aslında Hz. Ali, Kays b. el-Mülevvah ve ve İmâm eş-
Şâfi‘î’nin şiirlerine de iki defa başvrulmuştur, ama dîvânlarda onlardan sadece
İmâm eş-Şâfi‘î’ye ait bir bir şiire ulaşılabilmiştir. Ayrıca Bedî‘uzzamân elHemedânî ve Ebü’l-Feth el-Büstî’ye birer beyit nispet edilmişse de yine
dîvânlarda rastlanmamıştır. Diğer taraftan İmâm-ı A‘zam’a nispet edilen bir
beyte de ancak nispetsiz rastlanabilmiştir.
Eserde doğrudan belirtilen ve hiç işarette bulunulmadığı hâlde tarafımızdan
belirlenen çok sayıda mesel vardır ve ona ayrı bir renk katmıştır. Bunun yanı sıra
mesel olarak gösterilen birkaç sözün de mesel olmadığı kanâatine varılmıştır.
Ayrıca bu mesellerin hangi anlama geldiği, hangi bağlamda kullanıldığı ve
bazılarının Türkçe’den atasözü ve deyim karşılıkları elden geldiğince
kaynaklardan aktarılmaya çalışılmıştır. Çünkü Lugat-ı Nâcî’de az sayıda meselin
açıklaması yapılmıştır.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sayfa | 75
Sözlükte çok sayıda hikmet içerikli ya da başka yönlerden önem taşıyan özlü
sözlere hem nispetli hem de nispetsiz olarak yer verilmiştir. Nispetsiz aktarılan
bazı sözlerin sahiplerinin de tarafımızdan tespit edilmesiyle şu büyüklerden
yararlanıldığı görülmüştür: Hz. Ebû Bekir (ö. 13/634), Hz. Ali (ö. 40/661),
Muhammed b. el-Hanefiyye (ö. 81/700), Muhammed b. Ali b. el-Hüseyin b. elMurtazâ (ö. 114/733), Ebû Hanîfe Nu‘mân b. Sâbit (ö. 150/767), Ebû Zeyd Sa‘îd
b. Evs (ö. 215/830), Halife Me’mûn (ö. 218/833), Sahnûn (ö. 240/854), el-Câhız
(ö. 255/869), Mes‘ûd b. Muhammed b. ed-Dellâl el-Hemedânî (ö. 597/1201) ve
Necmüddîn-i Kübrâ (ö. 618/1221). Burada İmâm-ı A‘zam’ın Ca‘fer-i Sâdık’ın
yanında kaldığı süreye ilişkin söylediği belirtilen bir sözün ona âidiyetinin
tartışmalı olduğunu hatırlatmakta da yarar vardır.
Lugat-ı Nâcî’de çok önemli bir yer tutan bu Arapça’ya dâir geniş malûmâtın
alıntılandığı kaynaklara neredeyse hiç değinilmediği hâlde bu hususta şunlar
ifâde edilebilir: İlk sırada Kur’ân-ı Kerîm, ikinci sırada çok büyük oranda
muteber hadis kaynakları kendini gösterir. Şiirlerin belli bir kısmı dîvânlardan
aktarılmış olabilir, fakat biz onların önemli bir kısmının Arap dili ve edebiyatının
diğer değerli eserlerinden aktarılmış olabileceği düşüncesindeyiz. Çünkü bazı
beyitlerin kâilleri, sözlükte belirtilenden farklı çıkmıştır. Sözlükte aktarılan
mesellerin genelde klasik mesel kaynaklarında yer aldığı görülmüştür. Ebû
‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm’ın Kitâbü’l-Emsâl’i, Ebû Hilâl el-‘Askerî’nin
Cemheretü’l-emsâl’i, es-Se‘âlibî’nin et-Temsîl ve’l-muhâdara’sı ile Simâru’lkulûb’ü, el-Meydânî’nin Mecma‘u’l-emsâl’i, ez-Zemahşerî’nin el-Müstaksâ’sı gibi…
Kelâm-ı kibârın ve hikmetli sözlerin yer aldığı kaynaklar göz önüne getirildiğinde
istifâde derecesine göre en çok şu eserler, karşımıza çıkmıştır: İsmâil Hakkı
Bursevî’nin Tefsîru Rûhi’l-beyân’ı, Ali el-Kârî’nin Mirkâtü’l-mefâtîh’i, el-Âlûsî’nin
Rûhu’l-me‘ânî’si, el-Hâdimî’nin Berîka Mahmûdiyye’si, es-Se‘âlibî’nin el-İ‘câz ve’l-
îcâz’ı ve ez-Zemahşerî’nin Esâsü’l-belâğa’sı. Ayrıca yine es-Se‘âlibî’nin el-İ‘câz
ve’l-îcâz’ı ile Hâssu’l-hâss’ı Ebü’l-Ferec el-İsfahânî’nin el-Eğânî’si, Fahruddîn erRâzî’nin Mefâtîhu’l-ğayb’ı, Nizâmüddîn en-Nîsâbûrî’nin Ğarâibü’l-Kur’ân’ı, İbnü’l-
‘Arabî’nin el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye’si, ez-Zehebî’nin Târîhu’l-İslâm’ı, es-Seyyid eş-
Şerîf el-Cürcânî’nin Kitâbü’t-Ta‘rîfât’ı, el-‘Aclûnî’nin Keşfü’l-hafâ’sı ve ezZebîdî’nin Tâcü’l-‘arûs’u da, eserin temel kaynakları arasındadr.
Sözlük, Arap dili ve edebiyatıyla ilgili çok sayıda terimi, bazı şahısları ele
alması, çoğul yapıdaki birçok Arapça kelimenin tekiline, zaman zaman
eşanlamlılara ve zıtanlamlılara, müvelled kelimelere, Arap dilinin inceliklerine
ve Arapça ile Türkçe arasındaki karşılaştırmalara yer vermesi gibi birtakım
özellikleriyle ve kelimelerin muhtelif anlamlarını misâl ya da şâhit getirilen farklı
türlerden Arapça cümlelerle somut laştırmasıyla bize göre alanında çok mühim
bir konum elde etmiştir. Dolayısıyla Osmanlı döneminde özellikle edebiyat
alanında ortaya konmuş çalışmaların anlaşılmasına çok büyük bir katkı
sağlayacağı su götürmez bir gerçektir.
Lugat-ı Nâcî’ye târihi perspektiften bakıldığında şu gerçekle karşılaşılır:
Ondan önce yazılmış bazı değerli sözlükler hiç kuşkusuz vardır, fakat onlar,
Arapça ve Farsça’nın Türkçe’ye tercüme edilmiş biçimidir. Muallim Nâci’nin
sözlüğü ise, o zamanki edebiyat dilimizde kullanılan Arapça ve Farsça kelimeleri,
ayrıca batı dillerinden geçmiş sözcükleri bir araya getiren kendine özgü
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 76
özellikler taşıyan bir başucu kaynağı konumundadır. Yine bu sözlük, Muallim
Nâci’nin Türkçe’ye olduğu gibi Arapça ve Farsça’ya da hâkimiyetini, başta
Fransızca olmak üzere İtalyanca, Yunanca ve İngilizce gibi diğer batı dillerine
yabancı kalmadığını kanıtlar niteliktedir.
Son olarak şunu ifâde etmek isteriz ki bu eser, Kur’ân ve hadis kültürüyle
yoğrulmuş, Arap dili ve edebiyatından güzide örneklerle donatılmış eşsiz ve
kalıcı bir Osmanlı yâdigârıdır.
KAYNAKÇA
el-‘Aclûnî, Ebü’l-Fidâ İsmâil b. Muhammed (ö. 1162/1749), Keşfü’l-hafâ ve
müzîlü’l-ilbâs, II. Baskı, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî, Beyrut 1352 h..
Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillah (ö. 241/855), el-Müsned, Çağrı Yayınları,
İstanbul 1402/1982.
Aksoy, Ömer Asım (ö. 1993), Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, İnkılâp Kitabevi
Yay., İstanbul 1988.
Ali b. Ebî Tâlib (ö. 40/661), Dîvân, derleme: ‘Abdül‘azîz el-Kerem, Matba‘atü’lKerem, ysz. 1382/1963.
Ali el-Kârî, Ebü’l-Hasen Ali b. Sultân Muhammed (ö. 1014/1605), Mirkâtü’lmefâtîh şerhu Mişkâti’l-Mesâbîh, thk. Cemâl ‘Aytânî, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye,
Beyrut 1422/2001.
el-Âlûsî, Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn es-Seyyid Mahmûd (ö. 1270/1854), Rûhu’lme‘ânî fî tefsîri’l-Kur’âni’l-‘Azîm ve’s-seb‘i’l-mesânî, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî,
Beyrut tsz..
el-Âlûsî, Ebü’l-Me‘âlî Mahmûd Şükrî (ö. m. 1924), Sabbü’l-‘azâb ‘alâ men sebbe’lashâb, thk. Abdullah el-Buhârî, Azvâü’s-selef, Riyad 1417/1997.
el-Âmidî, Ebü’l-Kâsım el-Hasen b. Bişr (ö. 371/981), el-Müvâzene beyne Ebî
Temmâm ve’l-Buhtürî, Matba‘atü’l-cevâib, Âsitâne 1287 h..
el-‘Âmilî, Bahâüddîn Muhammed b. Hüseyin (ö. 1031/1622), el-Keşkûl, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1418/1998.
Andı, M. Fatih, “Müstecâbîzâde İsmet Bey”, DİA, İstanbul 2006.
Ateş, Süleyman, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul tsz..
el-‘Ayderûs, Abdülkâdir b. Şeyh (ö. 1038/1628), en-Nûru’s-sâfir ‘an ahbâri’lkarni’l-‘âşir, thk. Ahmed Hâlû vdğr., Dâru Sâdır, Beyrut 2001.
Bahâüddîn Züheyr/el-Bahâ Züheyr (ö. 656/1258), Dîvân, Dâru Sâdır-Dâru
Beyrut, Beyrut 1964.
el-Baytâr, Abdürrezzâk (ö. m. 1917), Hilyetü’l-beşer fî târîhi’l-karni’s-sâlise ‘aşer,
thk. Muhammed Behcet el-Baytâr, II. Baskı, Dâru Sâdır, Beyrut 1413/1993.
Bedî‘uzzamân el-Hemedânî (ö. 398/1008), Dîvân, thk. Yüsrî Abdülğanî
Abdullah, III. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2003.
Beşşâr b. Bürd (ö. 167/783-84), Dîvân, thk. Muhammed et-Tâhir b. ‘Âşûr,
Vizâretü’s-sekâfe, el-Cezâir 2007.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sayfa | 77
el-Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. el-Hüseyin (ö. 458/1066), el-Câmi‘ li-şu‘abi’l-
îmân, thk. ‘Abdül‘alî Abdülhamîd Hâmid, Mektebetü’r-rüşd, Riyad
1423/2003.
_______, es-Sünenü’l-kübrâ, thk. Muhammed Abdülkâdir ‘Atâ, III. Baskı, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2003.
el-Beyhakî, İbrahim b. Muhammed (ö. ?), el-Mehâsin ve’l-mesâvi, Dâru Sâdır,
Beyrut 1390/1970.
el-Bikâ‘î, Ebü’l-Hasen Burhânüddîn İbrâhîm b. Ömer (ö. 885/1480), Nazmü’ddürer fî tenâsübi’l-âyât ve’s-süver, thk. Abdürrezzâk Gâlib el-Mehdî, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1415/1995.
el-Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâil (ö. 256/870), Sahîhu’l-Buhârî,
Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981.
el-Buhtürî (ö. 284/897), Dîvân, thk. Hasan Kâmil es-Sîrafî, III. Baskı, Dârulme‘ârif, Kâhire 1963.
Bursalı Mehmed Tâhir (ö. m. 1925), Osmanlı Müellifleri, haz. A. Fikri Yavuz-
İsmail Özen, Meral Yayınevi, İstanbul 1972-1975.
el-Bûsîrî, Muhammed b. Sa‘îd (ö. 695/1296), el-Bürde, şerh: İbrahim el-Bâcûrî,
II. Baskı, Mektebetü’l-âdâb, Kâhire 1413/1993.
el-Cevherî, İsmail b. Hammâd (ö. 400/1009’dan önce), es-Sıhâh Tâcü’l-luğa ve
sıhâhu’l-‘Arabiyye, thk. Ahmed Abdülğafûr ‘Attâr, IV. Baskı, Dâru’l-‘ilm li’lmelâyîn, Beyrut 1990.
Çögenli, M. Sadi-Nurettin Ceviz, Lâmiyyetu’l-Arab Unvânu’l-hikem Lâmiyyetu’lAcem ve Tercümeleri, Bakanlar Media, Erzurum 2000.
ed-Dârekutnî, Ebü’l-Hasen Ali b. Ömer (ö. 385/995), es-Sünen, thk. Şu‘ayb elAranaût, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1424/2004.
ed-Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahmân (ö. 255/869), es-Sünen,
Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981.
ed-Demîrî, Ebü’l-Bekâ Kemâlüddîn Muhammed b. Musa (ö. 808/1405),
Hayâtü’l-hayevâni’l-kübrâ, II. Baskı, Dâru’t-tıbâ‘ati’l-‘âmire, Bulak 1284 h..
Ebû Hayyân et-Tevhîdî, Ali b. Muhammed (ö. 414/1023), el-Besâir ve’z-zehâir,
thk. Vedâd el-Kâdî, Dâru Sâdır, Beyrut 1408/1988.
Ebû Hilâl el-‘Askerî, el-Hasen b. Abdillah (ö. 400/1009’dan sonra), Cemheretü’lemsâl, haz. Ahmed Abdüsselâm, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1408/1988.
_______, Dîvânü’l-me‘ânî, şerh: Ahmed Hasan Besec, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye,
Beyrut 1414/1994.
Ebû Sa‘d el-Âbî, Mansûr b. el-Hüseyin (ö. 421/1030), Nesru’d-dür fi’l-muhâdarât,
thk. Hâlid Abdülğanî Mahfûz, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2004.
Ebû Temmâm (ö. 231/846), Dîvânü’l-Hamâse, şerh: Ahmed Hasan Besec, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1418/1998.
Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, (ö. 224/838), Kitâbü’l-Emsâl, thk. Abdülmecîd
Katâmiş, Dâru’l-Me’mûn li’t-türâs, Dımaşk 1400/1980.
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 78
Ebü’l-‘Alâ el-Me‘arrî, Ahmed b. Abdillah (ö. ö. 449/1057), Saktu’z-zend, Dâru
Sâdır-Dâru Beyrut, Beyrut 1376/1957.
_______, Şerhu’l-Lüzûmiyyât, thk. Seyyide Hâmid vdğr., el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-
‘âmme, ysz. 1994.
Ebü’l-‘Atâhiye (ö. 210/825 veya 211/826), Dîvân, Dâru Beyrut li’t-tıbâ‘a ve’nneşr, Beyrut 1406/1986.
Ebü’l-Feth el-Büstî (ö. 400/1010), Dîvân, thk. Düriyye el-Hatîb-Lütfî es-Sakkâl,
Matbû‘âtü Mecma‘i’l-luğati’l-‘Arabiyye, Dımaşk 1410/1989.
Emîr Pâdişah, Muhammed Emîn b. Mahmûd (ö. 987/1579), Teysîru’t-tahrîr,
Matba‘atü Mustafa el-Bâbî el-Halebî ve evlâdihî, Mısır 1351 h..
el-Ezherî, Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed (ö. 370/980), Tehzîbü’l-luğa, thk.
Abdüsselâm Hârûn, ed-Dâru’l-Mısriyye li’t-te’lîf ve’t-terceme, Kâhire
1384/1964.
Fahruddîn er-Râzî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ömer (ö. 606/1210),
Mefâtîhu’l-ğayb, Dâru’l-fikr li’t-tıbâ‘a ve’n-neşr ve’t-tevzî‘, Beyrut 1401/1981.
el-Fettenî, Muhammed Tâhir b. Ali el-Hindî (ö. 986/1578), Tezkiretü’l-mevzû‘ât,
II. Baskı, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî, Beyrut 1399 h..
el-Fîrûzâbâdî, Mecdüddîn Muhammed b. Ya‘kûb (ö. 817/1415), el-Kâmûsü’lmuhît, el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-‘âmme, Kâhire 1398-1400/1978-1980.
Fuzûlî, Muhammed b. Süleymân (ö. 963/1556), Fuzûlî Divanı, haz. Kenan Akyüz
vdğr., Akçağ Yayınları, Ankara 1990.
el-Ğazzâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed (ö. 505/1111), İhyâü ‘ulûmi’ddîn, el-Matba‘atü’l-meymeniyye, Mısır 1306 h..
_______, Mîzânü’l-‘amel, thk. Süleyman Dünyâ, Dâru’l-me‘ârif, Mısır 1964.
el-Hâdimî, Ebû Sa‘îd (ö. 1176/1762), Berîka Mahmûdiyye fî şerhi Tarîka
Muhammediyye, Matba‘atü şirket-i sahâfiyye, Dâru’l-hilâfeti’l-‘aliyye 1318 h..
Halaylı, Kemâl, Mu‘cemü Künûzi’l-emsâl, Mektebetü Lübnân nâşirûn, Beyrut
1998.
Halîl b. Şâhîn, ez-Zâhirî (ö. 873/1468), el-İşârât fî ‘ilmi’l-‘ibârât, thk. Seyyid
Kisrevî Hasan, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1413/1993.
el-Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekir Ahmed b. Ali (ö. 463/1071), Târîhu Bağdâd,
Dâru’l-kitâbi’l-‘Arabî, Beyrut tsz..
el-Hatîb el-Kazvînî, Celâlüddîn Muhammed b. Abdirrahmân (ö. 739/1338), el-
Îzâh fî ‘ulûmi’l-belâğa, haz. İbrâhim Şemsüddîn, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye,
Beyrut 1424/2003.
_______, et-Telhîs fî ‘ulûmi’l-belâğa, şerh: Abdurrahmân el-Berkûkî, Dâru’l-fikri’l-
‘Arabî, ysz. 1350/1932.
el-Husrî, Ebû İshâk İbrahim b. Ali (ö. 413/1022), Zehru’l-âdâb ve semeru’l-elbâb,
thk. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd, IV. Baskı, Dâru’l-cîl, Beyrut 1972.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sayfa | 79
İbn ‘Abdirabbih, Ebû Ömer Şihâbüddîn Ahmed b. Muhammed (ö. 328/940), el-
‘İkdü’l-ferîd, thk. Müfîd Muhammed Kumeyha-Abdülmecîd et-Terhînî, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1404/1983.
İbn ‘Âbidîn, Muhammed Emîn (ö. 1252/1836), Reddü’l-muhtâr ‘ale’d-dürri’lmuhtâr, Dâru’t-tıbâ‘ati’l-‘âmire, Derse‘âdet tsz..
İbn ‘Âşûr, Muhammed et-Tâhir b. Muhammed (ö. m. 1973), et-Tahrîr ve’t-tenvîr,
Müessesetü’t-târîhi’l-‘Arabî, Beyrut 1420/2000.
İbn Düreyd, Ebû Bekir Muhammed b. el-Hasen (ö. 321/933), Cemheretü’l-luğa,
thk. Remzi Münîr Ba‘lebekkî, Dâru’l-‘ilm li’l-melâyîn, Beyrut 1987-1988.
İbn Ebî ‘Âsım, Ebû Bekir (ö. 287/900), el-Âhâd ve’l-mesânî, thk. Bâsim Faysal
Ahmed el-Cevâbire, Dâru’r-râye, Riyad 1411/1991.
İbn Ebî Hacele, Ebü’l-‘Abbâs (ö. 776/1375), Dîvânü’s-sabâbe, el-Matba‘atü’lbehiyyetü’l-Mısriyye, Mısır 1302 h..
İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekir Abdullah b. Muhammed (ö. 235/849), el-Musannef, thk.
Muhammed ‘Avvâme, Dâru Kurtuba, Beyrut 1427/2006.
İbn Fâris, Ebü’l-Hüseyin Ahmed (ö. 395/1004), Mu‘cemü Mekâyîsi’l-luğa, thk.
Abdüsselâm Muhammed Hârûn, Dâru’l-fikr, ysz. 1399/1979.
İbn Hacer el-‘Askalânî, Ahmed b. Ali (ö. 852/1449), Fethu’l-Bârî bi-şerhi
Sahîhi’l-Buhârî, thk. ‘Abdül‘azîz b. Abdillah b. Bâz, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut 1379
h..
İbn Hallikân, Ebü’l-‘Abbâs Ahmed b. Muhammed (ö. 681/1282), Vefeyâtü’la‘yân ve enbâü ebnâi’z-zemân, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut 1968-
1972 (1994).
İbn Hibbân, Ebû Hâtim Muhammed (ö. 354/965), el-İhsân fî takrîbi Sahîhi İbn
Hibbân, tertip: ‘Alâüddîn Ali el-Fârisî, thk. Şu‘ayb el-Arnaût, Müessesetü’rrisâle, Beyrut 1414/1993.
İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmâil b. Ömer (ö. 774/1373), el-Bidâye ve’n-nihâye, thk.
Abdullah b. Abdilmuhsin et-Türkî, Hicr li’t-tıbâ‘a ve’n-neşr, el-Cîze 1417-
1420/1997-1999.
İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim (ö. 276/889), eş-Şi‘r ve’ş-
şu‘arâ, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, II. Baskı, Dâru’l-me‘ârif, Kâhire
1386/1967.
_________, ‘Uyûnü’l-ahbâr, şerh ve ta‘lîk: Yûsuf Ali Tavîl-Müfîd Muhammed
Kumeyha, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut tsz..
İbn Manzûr, Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem (ö. 711/1311), Lisânü’l-
‘Arab, Dâru Sâdır-Dâru Beyrut, Beyrut 1388/1968.
İbn Meyyâde (ö. 149/766), Dîvân, thk. Hannâ Cemîl Haddâd, Mecma‘u’l-luğati’l-
‘Arabiyye, Dımaşk 1402/1982.
İbn Miskeveyh, Ebû Ali Ahmed b. Muhammed (ö. 421/1030), Tecâribü’l-ümem
ve te‘âkubü’l-himem, thk. Seyyid Kisrevî Hasan, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye,
Beyrut 1424/2003.
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 80
İbn Müflih, Şemsüddîn Muhammed el-Makdisî (ö. 763/1362), el-Âdâbü’ş-
şer‘iyye, thk. Şu‘ayb el-Arnaût ve Ömer el-Kayyâm, Müessesetü’r-risâle,
Beyrut 1419/1999.
İbn Nübâte el-Mısrî (ö. 768/1366), Dîvân, el-Matba‘atü’l-Lübnâniyye, Beyrut
1304 h..
İbn Nüceym, Zeynül‘âbidîn b. İbrahim (ö. 970/1563), el-Eşbâh ve’n-nazâir, elMektebetü’l-‘asriyye, Beyrut 1418/1998.
İbn Sa‘d, Ebû Abdillah Muhammed (ö. 230/845), et-Tabakâtü’l-kübrâ, thk. İhsân
‘Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut 1960-1968.
İbn Seyyidinnâs (ö. 734/1334), ‘Uyûnü’l-eser fî fünûni’l-meğâzî ve’ş-şemâil ve’ssiyer, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut tsz..
İbn Teymiyye, Takıyyüddîn Ahmed (ö. 728/1328), Mecmû‘u’l-fetâvâ, tahrîç:
‘Âmir el-Cezzâr-Enver el-Bâz, III. Baskı, Dâru’l-vefâ, el-Mansûre 1426/2005.
İbnü’l-Ahnef, el-‘Abbâs (ö. 192/808), Dîvân, thk. ‘Âtike el-Hazrecî, Matba‘atü
Dâri’l-kütübi’l-Mısriyye, Kâhire 1373/1954.
İbnü’l-‘Arabî, Muhyiddîn Muhammed b. Ali b. Muhammed (ö. 638/1240), elFütûhâtü’l-Mekkiyye, Dâru’t-tıbâ‘ati’l-Mısriyye, Bulak 1274 h..
İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Ferec Abdurrahmân b. Ali (ö. 597/1201), Sıfatü’s-safve, thk.
Târık Muhammed ‘Abdülmün‘im, Dâru İbn Haldûn, İskenderiye tsz..
İbnü’l-Fârız (ö. 632/1235), Dîvân, el-Matba‘atü’l-meymeniyye, Mısır 1322 h..
el-İbşîhî, Muhammed b. Ahmed (ö. 854/1450), el-Müstatraf fî külli fennin
müstazraf, Mısır 1302 h..
İmruülkays b. Hucr (ö. m. 540-545), Dîvân, thk. Mustafa ‘Abdüşşâfî, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, V. Baskı, Beyrut 1425/2004.
İsmâil Hakkı Bursevî/el-Burûsevî (ö. 1137/1725), Tefsîru Rûhi’l-beyân, elMatba‘atü’l-Osmâniyye, Derse‘âdet 1330 h..
Ka‘b b. Züheyr (ö. 24/645 veya 26/647), Dîvân, thk. Ali Fâ‘ûr, Dâru’l-kütübi’l-
‘ilmiyye, Beyrut 1417/1997.
el-Kalkaşendî, Ebü’l-‘Abbâs Ahmed (ö. 821/1418), Subhu’l-a‘şâ, Matba‘atü
Dâri’l-kütübi’l-Mısriyye, Kâhire 1340/1922.
Kâtib Çelebi, Mustafa b. Abdillâh (ö. 1067/1657), Keşfü’z-zunûn ‘an esâmi’lkütüb ve’l-fünûn, Matba‘atü’l-‘âlem, Derse‘âdet 1310 h..
el-Kazvînî, Zekeriyyâ b. Muhammed (ö. 682/1283), Âsâru’l-bilâd ve ahbâru’l-
‘ibâd, Dâru Sâdır, Beyrut 1389/1969.
el-Kudâ‘î, Ebû Abdillah Muhammed b. Selâme (454/1062), Müsnedü’ş-Şihâb, thk.
Hamdî Abdülmecîd es-Selefî, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1405/1985.
el-Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed (ö. 671/1273), el-Câmi‘ liahkâmi’l-Kur’ân, thk. Hişâm Semîr el-Buhârî, Dâru ‘âlemi’l-kütüb, Riyâd
1423/2003.
el-Kuşeyrî, Abdülkerîm b. Hevâzin (ö. 465/1072), Tefsiru’l-Kuşeyrî, elMektebetü’t-tevfîkıyye, Kâhire 1419/1999.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sayfa | 81
Lebîd b. Rebî‘a el-‘Âmirî (ö. 40/660 veya 41/661), Dîvân, Dâru Sâdır, Beyrut
1386/1966.
el-Makkarî, Ebü’l-‘Abbâs Ahmed b. Muhammed (ö. 1041/1632), Nefhu’t-tîb min
ğusni’l-Endelüsi’r-ratîb, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut 1488/1988.
Mâlik b. Enes, Ebû Abdillah (ö. 179/795), el-Muvatta, tashîh ve ta‘lîk:
Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981.
el-Mâverdî, Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habîb (ö. 450/1058), Edebü’ddünyâ ve’d-dîn, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1407/1987.
Mecnûnu Leylâ/Kays b. el-Mülevvah (ö. 70/690), Dîvân, ta‘lîk: Yüsrî
Abdülğanî, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1420/1999.
el-Merzübânî, Ebû ‘Ubeydillâh Muhammed b. ‘İmrân (ö. 384/994), Mu‘cemü’ş-
şu‘arâ, tashîh ve ta‘lîk: F. Krenkow, Dâru’l-cîl, Beyrut 1411/1991.
el-Meydânî, Ebü’l-Fazl Ahmed b. Muhammed (ö. 518/1124), Mecma‘u’l-emsâl,
thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, Matba‘atü Îsâ el-Bâbî el-Halebî ve
şürekâhu, ysz. 1977-1979.
el-Mizzî, Ebü’l-Haccâc Yusuf b. Abdirrahmân (ö. 742/1341), Tehzîbü’l-kemâl fî
esmâi’r-ricâl, thk. Beşşâr ‘Avvâd Ma‘rûf, II. Baskı, Müessesetü’r-risâle, Beyrut
1402-1413/1982-1992.
el-Mu‘âfâ en-Nehrevânî, Ebü’l-Ferec el-Mu‘âfâ b. Zekeriyyâ (ö. 390/1000), elCelîsü’s-sâlihu’l-kâfî ve’l-enîsü’n-nâsıhu’ş-şâfî, thk. İhsân ‘Abbâs, ‘Âlemü’lkütüb, Beyrut 1407/1987.
Muallim Nâci (ö. 1310/1893), Lugat-ı Nâcî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1995.
________, Sânihâtü’l-‘Arab, Mihrân Matbaası, İstanbul 1304 h..
el-Mufaddal b. Seleme, Ebû Tâlib (ö. 290/903’ten sonra), el-Fâhir, thk.
‘Abdül‘alîm et-Tahâvî, el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-‘âmme, ysz. 1974.
el-Muhibbî, Muhammed Emîn b. Fazlillâh (ö. 1111/1699), Hulâsatü’l-eser fî
a‘yâni’l-karni’l-hâdiye ‘aşer, Dâru Sâdır, Beyrut 1284 h..
________, Nefhatü’r-reyhâne ve reşhatü tılâi’l-hâne, thk. Abdülfettâh Muhammed elHulv, Dâru ihyâi’l-kütübi’l-‘Arabiyye, Kâhire 1387/1967.
Mübeyyiz, Muhammed Sa‘îd, el-Hikem ve’l-emsâlü’ş-şa‘biyye fi’d-diyâri’ş-
Şâmiyye, Dâru’s-sekâfe, Katar 1407/1986.
el-Münâvî, Muhammed Abdürraûf (ö. 1031/1622), Feyzu’l-kadîr şerhu’lCâmi‘i’s-sağîr, II. Baskı, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut 1391/1972.
Müslim b. el-Haccâc, Ebü’l-Hüseyin (ö. 261/875), Sahîhu Müslim, thk.
Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981.
el-Mütenebbî, Ebü’t-Tayyib (ö. 354/965), Dîvân, Dâru Beyrut li’t-tıbâ‘a ve’nneşr, Beyrut 1403/1983.
en-Nâblusî, Abdülğanî b. İsmâil (ö. 1143/1731), Dîvân, Mısır 1306 h..
en-Nehhâs, Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed (ö. 338/950), Me‘âni’l-Kur’âni’lkerîm, thk. Muhammed Ali es-Sâbûnî, Câmi‘atü Ümmi’l-kurâ, Mekke
1409/1988.
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 82
en-Nesâî, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şu‘ayb (ö. 303/915), es-Sünenü’l-kübrâ,
thk. Abdülğaffâr Süleyman el-Bündârî-Seyyid Hasan, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye,
Beyrut 1411/1991.
Nizâmüddîn en-Nîsâbûrî, el-Hasen b. Muhammed (ö. 730/1329), Tefsîru
Ğarâibi’l-Kur’ân ve reğâibi’l-Furkân, tahrîç: Zekeriyyâ ‘Umeyrât, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1416/1996.
Özbalıkçı, Mehmet Reşit, Kur’ân ve Hadîs’in Arap Gramerindeki Rolü, Yeni
Akademi Yayınları, İzmir 2006.
Râgıb Paşa/Koca Râgıb Paşa (ö. 1176/1763), Dîvân-ı Râgıb, ysz. 1253 h..
er-Râğıb el-İsfehânî, Ebü’l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed (ö. V./XI. asrın ilk
çeyreği), Muhâdarâtü’l-üdebâ ve muhâverâtü’ş-şu‘arâ ve’l-büleğâ, nşr.
İbrâhîm Zeydân, Matba‘atü’l-hilâl, Mısır 1902.
Sa‘dî-i Şîrâzî (ö. 691/1292), Gülistân, Matba‘atü Mısır, ysz. 1261 h..
Sadruddîn el-Basrî, Ebü’l-Hasen (ö. 659/1261), el-Hamâsetü’l-Basriyye, tashîh:
Muhtâruddîn Ahmed, Dâiretü’l-me‘ârifi’l-Osmâniyye, Haydarâbâd
1383/1964.
es-Safedî, Salâhuddîn Halîl b. Aybek (ö. 764/1363), A‘yânü’l-‘asr ve a‘vânü’nnasr, thk. Ali Ebû Zeyd vdğr., Dâru’l-fikri’l-mu‘âsır-Dâru’l-fikr, Beyrut-Dımaşk,
1418/1998.
________, el-Vâfî bi’l-vefeyât, thk. Ahmed el-Arnaût-Türkî Mustafa, Dâru ihyâi’ttürâsi’l-‘Arabî, Beyrut 1420/2000.
es-Se‘âlibî, Ebû Mansûr ‘Abdülmelik b. Muhammed (ö. 429/1038), Hâssu’l-hâs,
tashîh: Mahmûd es-Semkerî, Matba‘atü’s-se‘âde, Mısır 1809.
________, el-İ‘câz ve’l-îcâz, şerh: İskender Âsâf, el-Matba‘atü’l-‘umûmiyye, Mısır
1897.
________, Simâru’l-kulûb fi’l-muzâf ve’l-mensûb, thk. Muhammed Ebü’l-Fazl
İbrahim, Dâru’l-me‘ârif, Kâhire 1384/1965.
________, et-Temsîl ve’l-muhâdara, thk. Abdülfettâh Muhammed el-Hulv, ed-Dâru’l-
‘Arabiyye, ysz. 1983.
________, Yetîmetü’d-dehr fî mehâsini ehli’l-‘asr, thk. Muhammed Müfîd Kumeyha,
Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1403/1983.
es-Sehâvî, Ebü’l-Hayr Muhammed b. Abdirrahmân (ö. 902/1497), el-Makâsıdü’lhasene fî beyâni kesîrin mine’l-ehâdîsi’l-müştehire ‘ale’l-elsine, tashîh ve ta‘lîk:
Abdullah Muhammed es-Sıddîk, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1399/1979.
es-Serahsî, Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl (ö. 483/1090), el-Mebsût,
thk. Halîl Muhyiddîn el-Meys, Dâru’l-fikr li’t-tıbâ‘a ve’n-neşr ve’t-tevzî‘,
Beyrut 1421/2000.
es-Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî, Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed (ö. 816/1413),
Kitâbü’t-Ta‘rîfât, Mektebetü Lübnân, Beyrut 1985.
Sıddîk Hasan Han, Ebü’t-Tayyib el-Kannevcî (ö. 1307/1890), Ebcedü’l-‘ulûm,
Menşûrâtü Vizâreti’s-sekâfe ve’l-irşâdi’l-kavmî, Dımaşk 1978.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sayfa | 83
Sîbeveyhi, Ebû Bişr ‘Amr b. Osman b. Kanber (ö. 180/796), el-Kitâb, thk.
Abdüsselâm Muhammed Hârun, III. Baskı, Mektebetü’l-Hâncî, Kâhire
1408/1988.
es-Sülemî, Ebû Abdirrahmân Muhammed b. el-Hüseyin (ö. 412/1021),
Hakâiku’t-tefsîr, thk. Seyyid ‘İmrân, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut
1421/2001.
es-Süyûtî, Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekir (ö. 911/1505), ed-Dürru’lmensûr fi’t-tefsîri’l-me’sûr, II. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut
1424/2004.
eş-Şâfi‘î, Muhammed b. İdris (ö. 204/820), Dîvân, haz. Abdurrahmân el-Mustâvî,
III. Baskı, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut 1426/2005.
eş-Şâmî, Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed (ö. 942/1536), Sübülü’l-hüdâ ve’rreşâd fî sîreti Hayri’l-‘ibâd, thk. Mustafa Abdülvâhid vdğr., Vizâretü’l-evkâf,
Kâhire 1418/1997.
eş-Şevkânî, Muhammed b. Ali (ö. 1250/1834), el-Fevâidü’l-mecmû‘a, thk.
Abdurrahmân el-Mu‘allimî, III. Baskı, el-Mektebü’l-İslâmî, Beyrut 1407/1987.
eş-Şeybânî, Muhammed b. el-Hasen (ö. 189/805), Kitâbü’l-Kesb, haz.
Abdülfettâh Ebû Ğudde, Mektebetü’l-matbû‘âti’l-İslâmiyye (Haleb)-Dâru’lbeşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut 1417/1997.
et-Taberânî, Ebü’l-Kâsım Süleyman b. Ahmed (ö. 360/971), el-Mu‘cemü’l-evsat,
thk. Mahmûd et-Tahhân, Mektebetü’l-me‘ârif, Riyâd 1405-1415/1985-1995.
________, el-Mu‘cemü’l-kebîr, thk. Hamdi Abdülmecîd es-Selefî, II. Baskı, Dâru
ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî-Mektebetü İbn Teymiyye, Kâhire 1405/1984.
et-Taberî, Ebû Ca‘fer Muhammed İbn Cerîr (ö. 310/923), Târîhu’t-Taberî
Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk, thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, II. Baskı,
Dâru’l-me‘ârif, Kâhire tsz.
et-Tuğrâî, Ebû İsmâil (ö. 515/1121), Dîvân, Matba‘atü’l-cevâib, Kostantîniyye
1300 h..
Uçman, Abdullah, “Muallim Nâci”, DİA, İstanbul 2005.
el-Veşşâ, Ebü’t-Tayyib (ö. 325/937), el-Müveşşâ, thk. Kemâl Mustafa, II. Baskı,
Mektebetü’l-Hâncî, Mısır 1953.
Yâkût el-Hamevî, Ebû Abdillah (ö. 626/1229), Mu‘cemü’l-Üdebâ, thk. İhsân
‘Abbâs, Dâru’l-ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1993.
el-Yûsî, Ebû Ali el-Hasen b. Mes‘ûd (ö. 1102/1691), el-Muhâdarât fi’l-edeb ve’lluğa, thk. Muhammed Haccî-Ahmed eş-Şerkâvî İkbâl, Dâru’l-ğarbi’l-İslâmî,
Beyrut 1402/1982.
_______, Zehru’l-ekem fi’l-emsâl ve’l-hikem, thk. Muhammed Haccî-Muhammed elAhdar, Dâru’s-sekâfe, ysz. 1401/1981.
Yûsuf b. Tâhir, Ebû Ya‘kûb (ö. 549/1154), Ferâidü’l-harâid fi’l-emsâl, thk.
Abdürrezzâk Hüseyin, Dâru’n-nefâis, Ürdün 2000.
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 84
ez-Zebîdî, Muhammed Murtazâ el-Hüseynî (ö. 1205/1790), Tâcü’l-‘arûs min
cevâhiri’l-Kâmûs, thk. Abdüssabûr Şâhîn, el-Meclisü’l-vatanî li’s-sekâfe ve’lfünûn ve’l-âdâb, Kuveyt 1422/2001.
ez-Zehâvî, Cemîl Sıdkî (ö. 1354/1936), Dîvân, el-Matba‘atü’l-‘Arabiyye, Mısır
1343/1924.
ez-Zehebî, Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed (ö. 748/1348), Târîhu’l-İslâm, thk.
Ömer Abdüsselâm Tedmürî, Dâru’l-kitâbi’l-‘Arabî, Beyrut 1410-1421/1990-
2000.
ez-Zemahşerî, Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer (ö. 538/1144), Esâsü’l-belâğa, thk.
Muhammed Bâsil ‘Uyûn es-Sûd, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1419/1998.
_______, el-Keşşâf ‘an hakâikı ğavâmizı’t-tenzîl ve ‘uyûni’l-ekâvîl fî vücûhi’t-te’vîl,
thk. Âdil Ahmed Abdülmevcûd-Ali Muhammed Mu‘avviz, Mektebetü’l-
‘ubeykân, Riyâd 1418/1998.
_______, el-Mufassal fî san‘ati’l-i‘râb, Matba‘atü’l-kevkebi’ş-şarkî, İskenderiye,
1291 h..
_______, el-Müstaksâ fî emsâli’l-‘Arab, II. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut
1407/1987.
Zürrumme (ö. 117/735), Dîvân, şerh: Abdurrahman el-Mustâvî, Dâru’l-ma‘rife,
Beyrut 1427/2006.

Konular