ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA MEVSULLER

T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İLAHİYAT ANABİLİM DALI
ARAP DİLİ VE BELAĞATI BİLİM DALI
ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA MEVSULLER
Yüksek Lisans Tezi
Ayşe ALHAMSS
İstanbul, 2006
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İLAHİYAT ANABİLİM DALI
ARAP DİLİ VE BELAĞATI BİLİM DALI
ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA MEVSULLER
Yüksek Lisans Tezi
Ayşe ALHAMSS
Danışman: YRD. DOÇ. DR. HALİT ZAVALSIZ
İstanbul, 2006
I
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... I
KISALTMALAR ....................................................................................................III
ÖNSÖZ .................................................................................................................. IV
GİRİŞ
ARAP DİLİNE GENEL BAKIŞ VE GRAMER ÇALIŞMALARI
I. ARAP DİLİNE GENEL BAKIŞ .............................................................................1
II. GRAMER ÇALIŞMALARI VE DİL EKOLLERİ .................................................2
BİRİNCİ BÖLÜM
MEVSULLERİN TANIMI VE GENEL ÖZELLİKLERİ
I. MEVSULLERİN LÜGAT ANLAMI......................................................................5
II. MEVSULLERİN ISTILAHÎ ANLAMI.................................................................7
III. İSM-İ MEVSULLER İLE HARF-İ MEVSULLER ARASINDAKİ FARKLAR ...9
IV. İSM-İ İŞARETLERİN İSM-İ MEVSUL ANLAMINA GELİP GELEMEYECEĞİ
................................................................................................................................10
V. ْ اَلİLE MARİFE OLAN ZAHİR İSMİN SILASI OLUP OLAMAYACAĞI.........11
VI. MEVSULLERİN HAZFİ ..................................................................................12
VII. İSM-İ MEVSULLERİN CÜMLE İÇİNDEKİ KONUMLARI ...........................12
İKİNCİ BÖLÜM
İSM-İ MEVSULLER
I. HÂSS İSM-İ MEVSULLER.................................................................................15
A. ’ الذيnin özellikleri ve i’râbı ...........................................................................15
B. ’التيnin özellikleri ve i’râbı .............................................................................18
C. ِ ) اَلَّلذَيْن –( اَلَّلذَانnin özellikleri ve i’râb ’ ı ...........................................................20
D. ِِِ ’ ( ) اَلَّلتَانnin özellikleri ve i’râb ِ اللتيْنı.............................................................22
E. َ ’الذِِينnin özellikleri ve i’râbı ............................................................................23
E. ’ الاُلىnın özellikleri ve i’râbı ...........................................................................25
F. ’الاُلىnın i’râbı:................................................................................................26
’nin özellikleri ve i’râbları..................................27اللاَّئِي ,اللاَّتِي ,اللاَّتِ , الَّلاءِ , الَّّّّلوَاتِى .G
II. MÜŞTEREK ISMI MEVSULLER ......................................................................29
A. ’ in özellikleri ve i’râb ْ َمنı ............................................................................29
B. ’مَاnın özellikleri ve i’râbı................................................................................31
II
C. ’ذُُوnün özellikleri ve i’râbı ..............................................................................34
D. ْ ’ الin özellikleri ve i’râbı................................................................................36
E. ّ ’ اىnün özellikleri ve i’râbı .............................................................................38
F. ’ذَاnın özellikleri ve i’râbı ................................................................................40
G. ’daki ’ مَا لاسِيَّمَاnın mevsul olması .....................................................................43
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
HARF OLAN MEVSULLER
I. ْ- أنİ MASDARİYYENİN ÖZELLİKLERİ VE İ’RÂBI .......................................45
II. ْ ’آَيÖZELLİKLERİ VE İ’RÂBI ........................................................................47
III. ( أَنَّNUNU ŞEDDELİ)’ NİN ÖZELLİKLERİ VE İ’RÂBI ...................................48
IV. - ماI MASDARİYYENİN ÖZELLİKLERİ VE İ’RÂBI.....................................50
V. ْ ’لَوİN ÖZELLİKLERİ VE İ’RÂBI ......................................................................51
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
SILA CÜMLESİ
I. SILA CÜMLESİ...................................................................................................54
II. ْ' الİN SILASI ....................................................................................................55
III. BİR CÜMLENİN SILA OLABİLMESİ İÇİN GEREKLİ ŞARTLAR .................56
IV. SILA CÜMLESİNİN HAZFİ .............................................................................60
BEŞİNCİ BÖLÜM
ÂİD(RÂBIT)
I. ÂİD......................................................................................................................62
II. ÂİD İLE MEVSUL ARASINDAKİ UYUM ........................................................63
III. ÂİD ZAMİRİNİN HAZFİ ..................................................................................66
A. Merfu âid zamirin hazfi...................................................................................66
B. Mansub âid zamirin hazfi ................................................................................67
C. Mecrûr âid zamirin hazfi .................................................................................69
SONUÇ...................................................................................................................71
KAYNAKÇA..........................................................................................................72
III
KISALTMALAR
a.g.e. : Adı geçen eser
a.g.m. : Adı geçen madde
b. : Bin, ibn
bkz. : Bakınız.
bs. : Baskı
DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
Hz. : Hazreti
Nşr. : Neşir
s. : Sayfa
Thk. : Tahkik
Tsh. : Tashih
ts. : Tarihsiz
v. : Vefat
vb. : Ve benzeri
IV
ÖNSÖZ
Arapça gramer konularından “Mevsuller” i geniş bir şekilde ele alıp işlediğimiz
bu çalışma giriş, beş bölüm ve sonuçtan meydana gelmektedir.
Girişte Arap dili ve dil çalışmaları hakkında genel bilgi verildi. Birinci
bölümde mevsullerin genel özellikleri yer aldı. İkinci bölüm iki kısımdan oluşmaktadır.
Birinci kısımda; hâss ism-i mevsuller, ikinci kısımda müşterek ism-i mevsuller, her biri
özellikleriyle, birer örnekle ve i’râblarıyla anlatıldı. Üçüncü bölümde harf-i mevsuller,
i’râblarıyla beraber verildi. Dördüncü bölümde sıla cümlesi, beşinci bölümde âid
işlendi.
Çalışmaya hazırlanırken, Arap dili gramerine dair esas kaynak kitaplar tarandı,
konuyla ilgili olan metinler değerlendirildi, çalışmaya alındı, ek bilgiler dipnotlarda
verildi. Konuların daha iyi anlaşılması için Kur’an-ı Kerim’den âyetler ve Arap
şiirinden örnekler getirildi, bu örnekler harekelendi, âyet ve sûre numaraları dipnotlarda
verildi ve yine şiirlerin kaynakları dipnotlarda gösterildi.
Bu çalışmada bana yol gösteren danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Halit
Zavalsız’a, yine yardımlarını esirgemeyen Prof. Dr. Ahmet Turan Arslan, Prof. Dr.
İsmail Durmuş,Yrd. Doç. Dr. Nusreddin Bolelli hocalarıma teşekkürlerimi sunuyor ve
çalışmanın hayırlara vesile olmasını diliyorum.
İstanbul, 2006 Ayşe ALHAMSS
1
GİRİŞ
ARAP DİLİNE GENEL BAKIŞ VE GRAMER ÇALIŞMALARI
I. ARAP DİLİNE GENEL BAKIŞ
Tarihin en eski dillerinden biri olan Arapça sâmî dillerdendir. Doğu ve batı
olmak üzere ikiye ayrılan sâmî dillerin meşhurları şunlardır: Arapça, Süryanice,
İbranice, Finike dili, Babil dili, Habeşçedir.1 Arapça’nın sâmî dillerden olduğu bilinse
de ne zaman ayrı bir dil haline geldiği kesin olarak bilinmemektedir.2
Bütünü ile bu Arapça’nın tarihi, gelişme ve yayılma safhaları bazı ara devreler
birleştirilmek sûretiyle sadeleştirilmiş bir plan içerisinde şöyle hulâsa edilebilir:
A. Eski Arapça
B. Klasik Arapça ve ona kaynak olan eski edebi lehçeler
C. Orta Arapça
D. Yeni (modern) Arapça
E. Mahalli lehçeler3
Kuran-ı Kerim’in, hadislerin, İslâm diniyle ilgili asıl kaynakların dili olan,
edebiyat ve ilim dili olarak kullanılan Arapça, klasik Arapça’dır. İslamdan önce Arapça
Arap yarımadasıyla sınırlı iken günümüzde; Arap yarımadası, Mısır, Suriye, Irak,
Filistin, Sudan, Libya, Fas,Tunus, Cezayir vb. birçok ülkede konuşulmaktadır. Bunun
yanında diğer ülkelerde de Kur’an dili olması sebebiyle Arapça’yı öğrenen
müslümanlar bulunmaktadır.
1
Corci Zeydan, Tarihu adabi’l-lügati’l-arâbiyye, Beyrut, 1973, I, 37; Abdurrahman Fehmi, Medresetu’larab, Kostantiniye, 1887, s. 18
2
Abdurrahman Fehmi, a.g.e., s. 18
3
Nihad, M.Çetin, “Arap”, DİA, İstanbul, 1991, III, 282
2
İslâmdan önce kabilelerin belli lehçeleri vardı. Bu lehçeler arasında lafız ve
biçimde farklılıklar vardı. Temim, Rebia, Mudar, Kays, Hüzeyl, Kudaa kabilelerinin
lehçeleri farklıydı. Arap lehçelerinin en fasih ve belîği Kureyş lehçesidir.4Kureyş
lehçesi Kuran-ı Kerim’in lehçesidir.
Fetihler neticesinde Arapça, diğer dilleri etkilediği gibi kendisi de diğer
dillerden etkilenmiştir. Farsça, Yunanca, İbranice, Sanskritçe ve Türkçe etkilendiği ve
etkilediği dillerden bazılarıdır.
II. GRAMER ÇALIŞMALARI VE DİL EKOLLERİ
Arapça da önceleri noktalama işaretleri ve harekeler yoktu. İslamiyetten sonra
Kur’an’ın iyi anlaşılması, dilde meydana gelecek hataların ortadan kaldırılması ve dilin
bozulmasını önlemek gibi gayelerle yazıda noktalama, harekeleme ve gramer
çalışmaları başladı. Arap dilinin kuralları ile ilgili çalışmalar ikiye ayrılır:
A. Nahv ve sarf ilmi
B. Lügat ilmi
Nahv sentaks, söz dizimidir. Cümle içinde kelimenin yeri ve bu yere göre
i’râbıdır. Sarf ise şekil bilgisidir yani kelimelerin aldıkları şekillerdir.
İlk dönemlerde nahv kelimesi sarf (morfoloji) ve nahv (sentaks)’ı içine alan
geniş manasıyla gramer karşılığı olarak kullanılıyordu. Ancak III.(IX) yüzyılda
morfoloji sarf adıyla hemen hemen ayrı bir ihtisas sahası haline geldi. 5
Arap dilinde gramer konularının ele alınması ilk kez Hz. Ali (v. 40/661)’nin
emri ile olmuştur. Bunu Ebu Esved ed-Düelî (v. 48/669) yapmıştır. 6 Nahv ilmiyle ilgili
çalışmanın hicri I. asrın ikinci yarısında başladığı kabul edilmektedir.
4
Abdurrahman Fehmi, a.g.e., s. 19
5
Nihad M.Çetin, a.g.m., DİA, III, 296
3
Arap dilinde gramer çalışmaları önce Basra sonra Kûfe’de başlamıştır.
Her iki mektebin çalışmaları sema ve kıyasa dayanıyordu. Fakat Basralılar
yalnız titizlikle seçtikleri fasih bedevilerden dil ve edebiyat malzemesi derliyor, seyrek
rastladıkları nadir ve şâz şekilleri değil çok ve sık rastlananları kıyasa esas alıyor ve
kaideleri öylece tespit ediyorlardı. Kûfeliler ise semaın kaynağını seçmekte aynı titizliği
göstermedikleri gibi nadir ve şâz da olsa duydukları her şekli kıyaslarına mesned
yapıyorlardı. 7
Dil çalışmaları Basra ve Kûfe’den sonra Bağdat, Mısır ve Endülüs’te devam
etmiştir.
Basralı ve Kûfeli dil âlimleri arasındaki ihtilaflar iki dil mektebini meydana
getirmiştir. Nahv sahasında ilk kitabın yazarı kabul edilen Abdullah b. Ebi İshak (v.
127/745) Basralı dilcilerdendir.8Basralı dilciler arasında Sibeveyhî (v. 180/796), İsa b.
Ömer (v. 194/811), Ebu Amr Â’lâ, Yunus b. Habîb (v.183/800), el-Mâzini (v. 246/860),
el-Müberred (v. 285/898) gibi âlimler vardır.
Halil b. Ahmet el-Ferahîdî (v. 175/791) de Basralı dilcilerdendir. Halil b.
Ahmet ‘ten nahv öğrenen Sibeveyhî’nin el-Kitab’ı günümüze ulaşan ilk büyük nahv
kitabıdır.
Fıkıh, usul, mekayis, kıraat gibi ilimlerle ilgilenen Kûfelilerde nahve dair ilk
çalışma Ebu Cafer er-Ruasi ile başlar.9
Kûfeli dil mektebi mensupları arasında el-Kisâi (v. 189/805), el-Ferrâ (v.
207/823), Sa’leb (v. 291/904), Ebu Amr eş-Şeybâni (v. 206/821), İbnu’s-Sikkît (v.
244/858) vardır.
6 İbnu’n Nedîm, Ebu’l Ferec Muhammed b. İshak, el- Fihrist, Beyrut, ts., s. 40-41; İbnu’l Kıftî, Ebu’l
Hasan Cemaleddin Ali b. Yusuf b. İbrahim, İnbahu’r-ruvât alâ enbahin-nuhât (thk. Muhammed Ebu’l
Fadl İbrahim) Kahire, 1950, I, 4
7
Nihad, M.Çetin, a.g.m., DİA, III, 296
8
Şevki Dayf, el-Medârisu’n-nahviyye, Mısır: Daru’l Maarif, ts., s. 22, Nihad M.Çetin, a.g.m., DİA, III,
296
9
Şevki Dayf, a.g.e., s. 153
4
Basra ve Kûfe dil mekteplerinin çalışmalarından sonra Bağdat dil mektebi
çalışmaları ortaya çıkmaktadır.
Ebu Ali el-Farisî (v. 377/499), İbn Cinnî (v. 392/1001), Ebu’l Berekât İbnu’lEnbâri (v. 577/1181) gibi âlimler Bağdat dil mektebini temsil ettiler.
Endülüs’te ilk çalışmalar ise Cûdi b. Osman el-Mevrûrî (v. 198/813) ile başlar.
El-Mevrûri, el-Kisai ve el-Ferrâ’dan ders okumuştur.10İbn Meda (v. 592/1196), Ebu
Hayyan en –Nahvî (v. 745/1344) Endülüslü âlimlerden bazılarıdır.
Mısır ve Endülüs dil âlimleri kendilerinden önceki çalışmaları değerlendirip
bazen yeni görüşler ekleyip konuları tekrar ele almışlar. Mısır dil mektebi mensubları
arasında ise Vellad (v. 263/876), İbn Hişam (v. 761/1360), İbn Hacip (v. 646/1249) gibi
âlimler yer alır.
10
Şevki Dayf, a.g.e., s. 288, 289
5
BİRİNCİ BÖLÜM
MEVSULLERİN TANIMI VE GENEL ÖZELLİKLERİ
I. MEVSULLERİN LÜGAT ANLAMI
Mevsul: ُ الَموْصُولismi sülasi ikinci babtan olan َ’وَصَلden türetilmiştir. َوَصَل
fiilinin masdarı ٌ صِلَةٌ ,وَصْلolarak gelir.
İbn Manzur’un Lisanu’l Arap adlı eserinde َ وَصَلfiilinin masdarları arasında
ٌ صُلَةde vardır. Ebu Ali el-Fârisî ٌ’صُلَةdeki dammenin ‘ وُصْلَةde hazfedilen ’وın dammesi
olduğunu söyler.11
Lisanu’l Arap ve es-Sıhah’da ٌ’وَصْلun ’هِجْرَانın zıddı olduğu yer alır. َ وَصَلşu
manalara gelir.12
A. Bir şeyi bir şeye bağlamak, birleştirmek, bir araya getirmek. Bu anlamda َ
جَمَعve ََلاءَمile eşanlamlıdır. َ’وَصَلnin asıl anlamı budur ve konuyla alakalı olan anlamdır.
B. Hediye vermek, lutfetmek manasına da gelir. اَعْطَىve بِِرَّile eşanlamlı olur.
" , هِبَة "صِلَةanlamına gelir.
C. َ وَصَلmerhametli davranmak, acımak, şefkat etmek manasına da gelir ve bu
durumda َ رَفَقَ بِ ,عَطَفَ على ,رَحِمfiilleriyle eşanlamlı olur.
صَِلةُ الرَّحِمtabiri, akrabaya iyilik, onları gözetmek, onlarla ilgili olmayı ifade
eder.
11 İbn Manzur, Ebu’l Fazl Muhammed b. Mükerrem b. Ali el-Ensâri, Lisanu’l arab, Beyrut: Daru sadır,
ts., XI, 762
12
Luvis Ma’lûf, El-Müncid fi’l luga fi’l alâm, 26.bs, Beyrut: Daru’l Maşrık, ts., s. 903
6
İbn Esir: “ o (sıla-ı Rahim) akrabaya, nesep bağıyla bağlı olan kimseye, (evlilik
sebebiyle) akrabalık bağı olanlara iyilik, onlara şefkat ve onların hallerini gözetmekten
kinayedir” diyor.13 قَطْعُ الرَّحِمbunun zıddıdır.
D. وَصَلَ اليbir yere ulaşmak anlamına gelir. َ( اِْنتَهَى الى , بَلَغson evreye ulaşmak)
ile eşanlamlı olur.
Mevsul َ‘وَصَلden türemiş ismi mefuldur. Bağlanan, bağlama edatı
anlamındadır. Türkçe’deki ilgi zamiri olan “ki”nin karşılığıdır.
El-ismu’l-mevsul terkibindeki 1. kelimenin tahlili:
’سَمْو ُ ) -( سَمَا :الاسْمden gelen bir masdardır, (bu Basralıların görüşüdür, Kûfeliler
ُ‘ الوَسْمden geldiğini söylerler ama bu genel görüşün dışındadır). İsmin tanımı şöyledir:
Bir cevhere veya araza onu belirlemek ve ayırdetmek için konulan (vaz’edilen) lafız,
ifadedir.
’الاِسْمin ٌ اُسْمٌ ,سَمَى ,سِمٌ ,سُمٌ ,سَمşeklinde geldiği de kaynaklarda yer alır.14 ٌاُسْم
şeklinde damme ile Araplardan Kudaa kabilesinde çok kullanılır.15
.’dırاَسْمَاَوَات ,اَسَامِيٌ ,اَسَام ,اَسْمَاء :’in cem’isiاِسْمٌ
ٌ’اِسْمun tasgiri ,سُمَّيnisbeti ّ’ِاسْمِيّ ,سَمَوِيdur.
ٌ’اِسْمun elifi vasl elifidir.
ٌ’اِسْمun aslının takdirinde ihtilaf edildi, bazıları فِعْلbazıları فُعْلdediler,16 asıl
kullanım ’اِسْمdur.
Arapça’da kelimeler isim, fiil ve harf olmak üzere 3’e ayrılır. İsimler terkib
olarak gelebilir. Mesela: ( اِسْمُ الْجَمْعcem’i ismi), ( اِسْمُ التََّّصْغِيرküçültme ismi), اِسْمُ فَاعِل
13 İbn Manzur, a.g.e., XI, 768
14 İbn Manzur, a.g.e., XIV, 401; Cevheri, Ebu Nasr İsmail b. Hammad el-Fârâbi, Es-Sıhâh: tâcü’l luga ve
sıhâhu’l-arabiyye, (thk. Şihabüddin Ebu Amr), 1.bs., Beyrut : Daru’l Fikr, 1998, II, 1733
15 İbn Manzur, a.g.e., XIV, 402
16
Cevheri, a.g.e., II, 1733
7
(ismi fail), ( اِسْم التَفْضيلüstünlük ismi), ( اِسْمُ الاشَارَةişaret ismi) gibi. İşte ’اِسْمُ الْمَوْصُولde
bunlardandır. İsmi mevsul اِسْمُ الْمَوْصُولveya الاسْمُ المَوْصُولolarak terkib halinde gelir.
II. MEVSULLERİN ISTILAHÎ ANLAMI
Mevsul: haber cümlesi, tam zarf, tam car-mecrûr veya sarih vasıf ile vasla ve
âide veya onun yerini dolduran birşeye ihtiyaç duyan kelimedir.17
Mevsul kendi başına bir anlam ifade etmez, ancak sılasıyla anlamı tamamlanır.
Mevsuller isim ve harf olarak ikiye ayrılır.
A. İsim olan mevsuller:
Mehmed Zihni (v. 1329/1911) mevsulleri şöyle tanımlıyor: “ism-i mevsul o
isimdir ki manası kendinden sonra olan bir cümle veya şibh-i cümle ile tamam olur”.18
İsm-i mevsuller bir sılaya, âide ve i’râbta mahalle ihtiyaç duyarlar.
İsm-i mevsuller de kendi arasında hâss ve müşterek olarak ikiye ayrılır.
1. Hâss ism-i mevsul:
Bu grub için Mehmed Zihni el-Muktedab adlı eserinde, Abbas Hasan enNahvu’l vâfi’de “Muhtas” ifadesini kullanıyorlar. Camiu’d-durusi’l-arabiyye ve Şerh-u
katri’n neda’da “Hâss” ifadesi, Evdahu’l-mesâlik ve el-hâşiyetü’l asriyye alâ şerh-i
şuzûri-z zeheb’te “Nas” ifadesi kullanılmıştır.19
17
Sanaa Abdulkerim Muhammed Esad, el-Hâşiyetü’l-asriyye alâ şerh-i şuzûri-z-zeheb, Riyad: Daru’ş-
şevvaf, 1995, I, 358
18
Mehmed Zihni, el-muktedap fi kavâidi’n-nahv, İstanbul, 1981, s. 18
19 İbn Hişam en-Nahvî, Ebu Muhammed Cemaleddin Abdullah b. Yusuf, Evdahu’l-mesâlik ila elfiyeti
ibn Mâlik, 6.bs, Beyrut: Daru ihyai’t Türasi’l-Arabi; 1980, I, 98; Mehmed Zihni, a.g.e., s. 19; Mustafa
el-Galâyînî, Camiu’d-durusi’l-arabiyye, Beyrut: Daru’l kütübi’l ilmiyye, 2003, s. 98; Abbas Hasan, en –
Nahvu’l-vâfi, 5.bs, Kahire: Daru’l maarif, 1973, I, 342; İbn Hişam en-Nahvî, Şerh-u katri’n-neda ve
bellu’s-sada (thk: Muhammed Muhyiddin Abdulhamid), Daru’l Fikr, ts., s. 140
8
Hâss ismi mevsuller, kelamın gerektirdiği şekilde, müfred müsenna, cem’i,
müzekker ve müennesi yapılan ismi mevsullerdir. Başka bir ifadeyle; “makamın
ihtilafıyla muhtelif olan; yani müfredi, tesniyesi, cem’i, müzekker ve müennesi başka
başka olandır”.20
,الالَى , اَّلذِينَ الَّلتَيْنِ , ( ) ,الَّلتَانِ الَّلذَيْن , ( ) الَّلذَانِِ اَلَّتِيٍٍ , ,اَلَّذِي :Hâss ismi mevsuller şunlardır
.اَللَّوَاتِِي اَلَّلاِئي , , الَّلاءِ ,ِِاََّللاتِ ,اَلَّلاتِيEl- Mufassal’da bunlara ilaveten ِ اللايvardır.21
2. Müşterek ism-i mevsul:
“Makamın ihtilafıyla muhtelif olmayan, yani müfred, müsenna, cem’i,
müzekker, müennes makamında hep bir lafız üzere bulunandır”.22
Müşterek ism-i mevsuller şunlardır: .ال ,َذا ,ذُو ,ايّ ,مَا, َمْنMehmed Zihni,
müşterek ism-i mevsuller dörttür diyor: ال ,ايّ ,مَا,مْن23. Camiu’d durusi’l-arabiyye’de
ise bu altı mevsulden ْ الyer almamıştır.
B. Harf-i mevsuller:
İsm-i mevsuller marife çeşitlerinde yer alır ama harf-i mevsuller marife
çeşitlerinde yer almaz. Harf-i mevsulun tanımı: “sılasıyla beraber masdar olarak
açıklanan harflere harf-i mevsul denir”.24
Harf-i mevsuller şunlardır: ْلَوْ ,آَيْ ,مَا ,أَنَّ , أَن
Evdahu’l-mesâlik’te bu beşine ilaveten الذيyer almıştır. Evdahu’l-mesâlik’te
الذيhem harf-i mevsullerde hem de ism-i mevsullerde yer alır. Yani; الذيgenel olarak
isim kabul edilmiştir ama ’الذيyi harf kabul eden görüşler de vardır. Mesela; Âlûsi’nin
20
Mehmed Zihni, a.g.e., s. 19
21
Ez-Zemahşeri, Ebu’l Kasım Carullah Mahmud b. Ömer b. Muhammed, el-Mufassal fi ilmi’l-luga.
(haz.Muhammed İzzettin Saidi) 1.bs, Beyrut: Daru İhyai’l-ulum, 1990 s. 173
22
Mehmed Zihni, a.g.e., s. 20
23
Mehmed Zihni, a.g.e., s. 20
24 İbn Hişam en-Nahvi, Evdahu’l-mesâlik, I, 97
9
Rûhu’l-meâni adlı eserinde, Tevbe sûresi 69. âyetteki وَ خُضْتُمْ آَالذِي خَاضُواifadesindeki
’الذيyi Ferrâ’nın masdar kabul ettiği ifade edilir.25
Buradan da anlaşılıyor ki ’الذيyi nadir de olsa harf-i mevsul kabul eden görüş
vardır.
İbn Usfur el-İşbilî’nin Şerh-u cümeliz-Zeccâci adlı eserinde harf-i mevsuller
dört tanedir. ) ( . َ لوْ آَيْ مَا أنْ أنَّharf-i mevsuller arasında yer almamıştır.26
III. İSM-İ MEVSULLER İLE HARF-İ MEVSULLER ARASINDAKİ
FARKLAR27
A. İsm-i mevsuller – اَيُّve müsennalar hariç – mebnîdirler ve cümledeki
yerlerine göre mahalli i’râb alırlar. Harf-i mevsuller de mebnîdir ama i’râbta mahalleri
yoktur.
B. İsm-i mevsulun sılasında bir âid zamiri bulunması gerekir. Yani mevsule
râci bir zamir olmalıdır ama harf-i mevsullerin sılasında böyle bir zamire ihtiyaç
yoktur.
C. d ْ الışındaki ism-i mevsullerin hazfi caizken, harf-i mevsuller – muzariyi
nasbeden ْ أنdışında – hazfedilmez.
25 Âlûsi, Ebus-sena Şehabeddin Mahmud b. Abdullah, Rûhul-meâni fi tefsiri’l-Kur’ani’l-azîm ve’s-sebü’lmesâni, (tsh.Muhammed Hüseyin Arab), Beyrut: Daru’l Fikr, 1997, VI, 195 . Ayrıca Ferrâ’nın Meâni’l
Kur’an adlı eserindeki ism-i mevsule dair görüşleri için bkz. Zülfikar Tüccar , “el-Ferrâ, hayatı, eserleri
ve Arap dili ve edebiyatındaki mevkii”, 1987 (doktora tezi,İstanbul üniversitesi edebiyat Fakültesi Arap
Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı)
26İbn Usfur el-İşbilî, Ebu’l Hasan Ali b. Mü’min, Şerhu cümeli’z-Zeccâci (nşr.Fevvaz Şa’ar), 1.bs.,
Beyrut: Daru’l kütübi’l ilmiyye, 1998, I, 106
27
Abbas Hasan, a.g.e., I, 407, 408
10
D. Harf-i mevsulerin sılasıyla beraber, masdar oluşturarak bir kalıp olmaları
gerekir. Bunun için harf-i mevsullere حُرُوفُ السََّبْكveya حُرُوفُ المَصْدَرِيةdenilir.
E. Harf-i mevsul olan ْ ’أنin –meşhur görüşe göre- sılasının talebi cümle
gelmesi uygundur. Fakat diğer ism-i mevsul ve harf-i mevsullerin sılalarının
haberiyye olması gerekir.
F. ْ مَا ,لَوmasdariyye gibi harf-i mevsuller, fiili camid olan fiil cümlesi ile
getirilmez. Ancak “ ماmasdariyye” bazen üç camid fiil ve aynı zamanda istisna
anlamını taşıyan fiil ile getirilebilir. ) ( Bu üçü geçen hükümden istisna خَلا، عَدَا، حَاشَا
edilmiştir.
IV. İSM-İ İŞARETLERİN İSM-İ MEVSUL ANLAMINA GELİP
GELEMEYECEĞİ
Kûfeli dilciler, هذَاve benzeri ism-i işaretlerin ism-i mevsul olabileceği
görüşündeler. Basralı dilcilere göre ism-i işaretler ism-i mevsul manasına gelmez.
Kûfeli dilciler ism-i işaretlerin ism-i mevsul anlamına geleceğine delil olarak Kuran’dan
âyet ve Arapların sözlerini getirdiler.
Örnek:
ثُم اَنْتُمْ هَؤلاءِ تَقْتُلُونَ اَنْفسَكُمْ
Kûfelilere göre takdiri: ثم انتم الذينdir.
َو مَا تلْكَ بيَمِينِكَ يا مُوسَى :Örnek
Kûfeli dilcilere göre takdiri: مَا التي بيَمِينكdir.28
28 İbnu’l- Enbâri, Ebu’l Berekât Kemalettin Abdurrahman b. Muhammed, el-İnsâf fî mesâili’l-hılaf
beyne’n-nahviyyin: Basriyyin ve’l Kûfiyyîn, Darü’l Fikr , ts., II, 717-722
11
Basralı dilciler ise هذاve benzeri ism-i işaretlerin aslında işarete delalet ettiğini,
الذىve diğer ism-i mevsullerle aynı anlama gelmediğini söylerler.
El-insâf fî mesâili’l-hılaf adlı eserde Kûfelilere şöyle cevap veriliyor: Âyetteki
َ الذين هؤلاءmanasında değildir. Bilakis ihtisas olarak nasb konumundadır veya ْ’انتُمun
tekididir veya هؤلاءmüfred münadadır.
Yani: َ ثم انتُمْ يَا هؤُلاءِ تقْتُلونolur. İkinci âyetteki ’تلكnin manası işarettir, التي
manasında değildir, بيَمِينكhal olarak nasb konumundadır.29
V. ْ اَلİLE MARİFE OLAN ZAHİR İSMİN SILASI OLUP
OLAMAYACAĞI
Kûfeli dilciler ْ الile marife olan zahir ismin, ism-i mevsulun sılası gibi sılası
olabileceği görüşündeler. Basralı dilciler ise tersi görüşteler. Kûfeli dilciler delil olarak
Arapların kelamını ve kullanımlarını örnek getirirler.30
لَعَمْرِي لانْتَ البَيْتُ اُآْرِمُ اَهْلَهُ:Örnek
وَ أقعُدُ فِي افْيَائِهِ بالأصَائِل
Manası: “hayatıma yemin olsun ki sen, ehline ikram ettiğim ve gurub vakti
gölgelerinde oturduğum evsin”
Basralı dilciler: “Bu caiz değil, çünkü zahir isim bir manaya delalet eder, الذي
gibi değildir, الذيancak sıla ile açıklanan manaya dalalet eder, çünkü o mübhemdir.
Basralılara göre bu örnek delil değildir. Çünkü ُ البَيْتmübtedanın haberidir ve
ُ اُآْرِمdiğer haberidir. (yani ikinci haber olur) veya ُ البَيْتbilinene delalet etmeyen mübhem
29 İbnu’l-Enbâri, a.g.e., II, 717, 722
30 İbnu’l-Enbâri, a.g.e., II, 722, 723
12
kelimedir ve ُ اُآْرِمonun sıfatıdır, ُ لآنْتَ بَيْتٌ اُآْرِمveya şu ihtimal de vardır: takdiri: ُلآنْتَ البَيْت
الذِي اُآْرِمyani ism-i mevsul, zaruraten hazfedilmiş olabilir.31
VI. MEVSULLERİN HAZFİ
İsm-i mevsullerden ْ الdışındakiler; benzerine atıf yapıldığında ve karışıklığa
sebep olmamak koşuluyla hazfedilebilir. Harf-i mevsullerden ise ْ أنdışındakilerin hazfi
caiz değil, sadece ْ’أنin hazfi caizdir.32
يُرِيدُ االلهُ لِيُبيِّنَ لَكُمْ :Örnek
İsm-i mevsuller el- Müberred’e göre ise hazfedilemez. El-Müberred ( يَسْألُهُ مَنْ فِي
ِ )السَّمَوَاتِ وَ الارْضRahman 29. âyetindeki ْ مَنism-i mevsulunun hazfedilmediğini,
mevsullerin hazfedilemeyeceğini, ْ’مَنin mevsullerin hepsini kapsadığını söylüyor.33
VII. İSM-İ MEVSULLERİN CÜMLE İÇİNDEKİ KONUMLARI
İsm-i mevsuller cümlede; Fail, naib-i Fail, mübteda, haber, mef’ul, sıfat,
müstesna, münada, muzafun ileyh olurlar.
A. Fail İsm-i Mevsul:
قَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَاÖrnek: 34
Manası: (Nefsini) kirletip gömen ziyan etmiştir.
31 İbnu’l-Enbâri, a.g.e., II, 724- 726
32
Abbas Hasan, a.g.e., I, 392- 393
33
El-Müberred, Ebu’l Abbas Muhammed b. Yezid b.Abdulekber el-ezdi, el-muktedap, (thk.Muhammed
Abdulhalik Udayme), Beyrut: Alemü’l Kütüb, ts., II, 138
34
Şems sûresi, 91/10
13
Bu âyette ْ مَنmüşterek ism-i mevsuldur, fail makamındadır.
B. Naib-i Fail olan mevsul:
35أفَلا يَعْلَمُ إِذَا بُعْثِرَ مَا فِي القُبُورِ و حُصِّلَ مَا فِي الصُّدُورِ :Örnek
Manası: Bilmiyor mu ki kabirlerin içindekiler fırlatılacak ve sinelerin
(göğüslerin) içindekiler derlenecek.
Âyetteki ‘ ماlar müşterek ism-i mevsuldur, naib-i fail makamındadır.
C. Mef’ul olan mevsul:
36عَلَّمَ الاِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ :Örnek
Manası: (Rabbin) insana bilmediği şeyleri öğretti.
Âyette ماmevsulu َ عَلَّمfiilinin ikinci mef’uludur.
D. Mübteda olan mevsul:
والَّذِينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَÖrnek: 37
Manası: (onlar) Şahitliklerinde dürüsttürler.
Âyetteki الذينhâss ism-i mevsuldur ve mübtedadır.
E. Haber olan mevsul:
38هُوَ الَّذِي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بالهُدَى و دِينِ الحقِّ ليُظْهِِرَهُ عَلى الدِّينِ آُلِّه و آَفَى بِااللهِ شَهِيدًا :Örnek
Manası: Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, peygamberini hidâyet ve hak din
ile gönderen o’dur. Şahit olarak Allah yeter.
Âyetteki الذيhâss ism-i mevsuldur ve haber konumundadır.
35
Adiyat sûresi, 100/9,10
36
Alak sûresi, 96/5
37
Mearic sûresi, 70/33
38
Fetih sûresi, 48/28
14
F. Sıfat olan mevsul:
39وا تَّقُوا االله الَّذِي انْتُمْ بِهِ مؤْمِنُونَ:Örnek
Manası: İnandığınız Allah’a karşı gelmekten sakının.
Âyetteki الذيhâss ism-i mevsuldur ve االلهlafzının sıfatı konumundadır.
G. Müstesna olan mevsul:
40إنَّ الاِنْسَانَ لَفِي خُسْرٍ إلاِّ الَّذِينَ آمنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالحَاتِ و تَوَاصَوْا بِالحَقِّ و تَوَاصَوْا بالصَّبْرِ :Örnek
Manası: İnsan mutlaka ziyandadır. Ancak iman edenler, salih amel işleyenler,
birbirine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.
Âyetteki الذينhâss ism-i mevsuldur ve müstesna makamındadır.
H. Münada olan mevsul:
يَا ايُّهَا الَّذِينَ آمنُوا لا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يدَيِ االلهَِوَرسُولِهِ واتَّقُوا االلهَ إنَّ االله سَمِيعٌ عَلِيمٌÖrnek: 41
Manası: Ey iman edenler, Allah ve Rasûlunun önüne geçmeyin. Allah’tan
korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.
Âyetteki الذينhâss ism-i mevsullerdendir ve münada konumundadır.
I. Muzafun ileyh olan mevsul:
صَِراطَ الَّذِينَ اَنَْعمْتَ عَليْهِمْ غَيْرِ المغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَÖrnek: 42
Manası: “o kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna, o gazaba
uğramışların ve sapmışların yoluna değil”.
Âyetteki الذينhâss ism-i mevsuldur ve muzafun ileyh konumundadır.
39
Mümtehine sûresi, 60/11
40
Asr sûresi, 103/2,3
41
Hucurat sûresi, 49/1
42
Fatiha sûresi, 1/7
15
İKİNCİ BÖLÜM
İSM-İ MEVSULLER
I. HÂSS İSM-İ MEVSULLER
A. ’ الذيnin özellikleri ve i’râbı
Müfred müzekker için kullanılan hâss ism-i mevsuldur. الذيkarışıklıktan emin
olmak şartıyla lafızda müfred olup, manada cem’i olarak da gelmiştir.43
مَثَلُهُمْ آََمَثَلِ الَّذِي اسْتَوْقدَ نَارًا فَلَمَّا اَضَاءَتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ االلهُ بِنُورِهِمْ و تَرَآَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ لا يُبْصِرُونَ44
Manası: Onların durumu ateş yakanın durumu gibidir. (Ateş) çevresini
aydınlatır aydınlatmaz Allah onların nurlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde
bıraktı, artık görmezler.
الذيâkıl veya gayr-ı âkıl için kullanılır. “o şey ki, o kimse ki manasındadır”.
’الذيnin âkıl için kullanımına örnek:
وَ الَّذِي جَاءَ بالصِّدْقِ و صَدَّقَ بِهِ اُولئِكَ هُم الُمتَّقُونَ45
Manası: doğruyu getiren ve onu tasdik edene gelince, işte onlar kötülüklerden
korunan müttakilerdir.
’الذيnin gayr-ı âkıl için kullanılışına örnek:
لا يَحْزُنُهم الفَزَعُ الأآْبَرُ وَ تَتَلَقَّهُمُ الملئكةُ هَذَا يَوْمَكُمُ الَّذِِي آُنْتُمْ تُوعَدُون46
43
Abbas Hasan, a.g.e., I, 343 (dipnot 2)
44
Bakara sûresi, 2/17
45
Zümer sûresi, 39/33
46
Enbiya sûresi, 21/103
16
Manası: O en büyük korku bunları üzmez, kendilerini melekler: size söz
verilen gün işte bugündür diye karşılarlar.
Evdahu’l-mesâlik’te ve el-Hâşiyetu’l-asriyye alâ şerhi şuzûru-z-zeheb’te
’الذيnin kullanıldığı yerlerde (ْ مَنde de aynı şekilde) “âkıl için” ifadesi yerine “âlim için”
ifadesi kullanılmıştır. Bunun sebebi el-Hâşiyetü’l asriyye alâ şerhi şuzûri-z zeheb’te
şöyle açıklanır: “ âlim” ifadesi Allah için de kullanılır. Bu sebeple bu ıstılah daha
uygundur.”47
’الذيnin “”يsında iki vecih vardır:48İsbat ve hazf.
1. İSBAT: Yani ’الذيdeki يhazfedilmeyip, olduğu şekliyle bırakıldığında;
a. يharfi sükun üzere mebnî olur اَلَّذِيşeklinde.
b. يharfi şeddeli olur. Burada da iki şekil vardır. يharfi şeddeli olup, her
zaman kesralı gelir اَلَّذِيِّşeklinde veya يharfi şeddeli olup üç herekeyle i’râb alır. ,الذِيُّ
. şeklindeالذِيِّ ,الذِيَّ
2. HAZF: Yani ’الذيnin ’يsi gizlendiğinde, ’يden önceki harf:
a. Kesralı olur ِ.اَلَّذ
b. Sakin olur ْاَلَّذ
Burada الذيiçin başka bir şekil daha vardır. O da sakin ’يnin kalarak ْ ’الin
hazfedilmesidir49.
’الذيnin ’يsının sabit kalarak, şeddeli ve kesralı gelişine örnek:
و لَيْسَ الماَلُ فَاعْلَمْهُ بِِمَالٍ وأنْ اَنْفَقْتَهُ اِلا الَّذِىّ 50
تَنَالُ بِهِ العَلاءَ تَصْطَفِيهِ لأقرَبِ أَقْرَبِيكَ . و لِلقَصِيِّ
47
Sanaa Abdulkerim Muhammed Esad, a.g.e., I, 366
48
Sanaa Abdulkerim Muhammed Esad, a.g.e., I, 367; Ez-Zemahşeri, a.g.e., s. 172
49
Sanaa Abdulkerim Muhammed Esad, a.g.e., I, 367
50İbn Usfur el-İşbilî, a.g.e., I, 109. Bu beyit el-Ezhiyye s.293; Hizanetu’l-edep V, 504,505; ed-Dürer I,
255; Rasfu’l-mebani s. 76,da geçer, nisbetsizdir.
17
Manası: Şunu bilmelisin ki ne kadar harcasan da malın hiçbir değeri yoktur,
mal ancak kendisiyle yüksek derecelere ulaştığın ve onu yakın uzak ayırmaksızın
herkese harcadığındır.
’الذيnin ’يsının hazfedilip, ’يdan önceki harfin kesralı olmasına
51وَالَّذِ لوْ شَاءَ لَكُنْتُ صَخْرًا أوْ جَبَلاً أَشَمَّ مُشْمَخِرا :Örnek
Manası: Yemin olsun ki, eğer dileseydi bir kaya veya asil göğe doğru uzayan
bir dağ olurdum.
’الذيnin ’يsı hazfedilerek, ’يdan önceki harfin sakin olmasına örnek:
. 52فكُنْتُ وَ الأمْرَ الذِي قَدْ آيدَا آَالَّذْ تَزَبَّي زُبْيةً فَاصْطيدَا
Manası: Ben eğer bu hile yapılan işle alakalı olsaydım, avlamak için çukur
kazan ve orada avlanan kimse gibi olurdum.
’الذيnin ismi tasgiri: ’اَلَّذَيَّاdır53.
’الذيnin ’يsı sabit olup, şeddeli olduğu zaman üç harekeyle i’râb alır ama
murab değildir. Yani raf’ konumunda damm üzere mebnî, nasb konumunda feth, cer
konumunda kesr üzere mebnîdir.54
’الذيnin i’râbı:
– الذِيAsıl olan şekline göre- daima sükun üzere mebnîdir. Cümledeki yerine
göre mahallen merfu, mahallen mansub, mahallen mecrûr olur.
51 İbn Usfur el-İşbilî, a.g.e., I, 110. Bu beyit el-Ezhiyye s.292; Hizanetu’l-edep,V, 505; ed-Dürer, I, 258;
Rasfu’l-mebani s. 76; Hem’ul-hevami, I, 82 de nisbetsizdir.
52 İbn Usfur el-İşbilî, a.g.e., I, 110,111. Bu beyit Hizanetu’l-edep,XI, 421; Şerh-u eşari’l-hüzeliyyin, II,
651 de Hüzeyl kabilesinden birine aittir. Rasfu’l-mebani, s. 76; Şerh-u mufassal, III, 140 da nisbetsizdir.
53
Mehmed Zihni, a.g.e., s. 20
54
Sanaa Abdulkerim Muhammed Esad, a.g.e., I, 367
18
رَأيْتُ الَّذِي فَر من السِجْن ِ
)رأي:( فعل ماضٍ , مبني على السكون.
التاء: فاعل, مبني على الضم في محلِّ رفع.
الذي: اسم موصول, مفعول به, مبني على السكون في محل نصب.
فرَّ من السجن: جملة فعلية, صلة, لا محل لها من الاعراب
B. ’التيnin özellikleri ve i’râbı
Müfred müennes için kullanılan hâss ismi mevsuldur. التِيlafızda müfred,
manada cem’i olarak da gelmiştir55. Bazı kıraat âlimleri Nisa sûresinin 23. âyetini
meşhur olan kıraat ْ اللاتي ارضَعْنَكُمyerine ْ التي اَرْضَعْنكُمşeklinde okudu.
التيâkıle veya gayr-ı âkıle için kullanılır. “O şey ki, o kadın ki” manasındadır.
’التيnin âkıle için kullanılışına örnek:
56قَدْ سَمِعَ االله قَوْلَ الَّتيِ تُجَادِلُكَ في زَْوجِهَا و تَشْتَكِي الَي االله وَ االله يَسْمَعُ تحَاوُرَآُمَا إنَّ االلهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ.
Manası: kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının
sözünü Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı işitir, çünkü Allah işitendir, bilendir.
’التيnin gayr-ı âkıle için kullanılışına örnek:
سَيَقُولُ السُّفَهَاءِ مِِنَ الَّناسِِ مَا ولَّيهُمْ عَنْ قِبْلَتِهِمْ الَّتِي آَانُوا عَليْهَا قُلْ اللهِ المَشْرقُ و المغْربُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ
57الَي صِرَاطٍُمُسْتَقِيمٍ.
55
Abbas Hasan, a.g.e., I, 343 (Dipnot 3)
56
Mücadele sûresi, 58/1
19
Manası: İnsanlar içinde bir kısım beyinsizler takımı: Bunları bulundukları
kıbleden çeviren nedir? Diyecekler. De ki: Doğu da, batı da Allah’ındır. O dilediğini en
doğru yola erdirir.
التِيde de الذيgibi iki vecih vardır58: İsbat ve hazf.
1. İSBAT: yani التيde ki يhazfedilmeyip, olduğu şekliyle bırakıldığında;
a. يharfi sükun üzere mebnî olur .الَّتِي
b. يharfi şeddeli olur. Burada da iki şekil vardır. يharfi şeddeli olup, her
zaman kesralı gelir اَلَّتِيِّveya يharfi şeddeli olup, üç harekeyle i’râb alır. التيُّ ,التيِّ ,التيَّ
şeklinde.
2. HAZF: Yani ’التيnin ’يsı gizlendiğinde ’يdan önceki harf:
a. Kesralı olur ِاَلَّت
b. Sakin olur ْاَلَّت
التيnin ismi tasgiri ’اَلَّلتَيّاdir59
’التيnin يharfinin şeddeli olup üç harekeyle i’râb aldığı durumda التيmebnîdir.
Yani raf’ konumunda damm üzere, nasb konumunda feth üzere, cer konumunda kesr
üzere mebnîdir.
’التىnin i’râbı:
التيdaima sükun üzere mebnîdir. Cümledeki yerine göre mahalli i’râb alır.
57
Bakara sûresi, 2/142
58
Ez- Zemahşeri, a.g.e., s. 174
59
Mehmed Zihni, a.g.e., s. 20
20
سُرَّتِ الطفلةُ التي فِي المَدْرَسَةِ
سُرَّ: فعل ماضٍ مجهول, مبني على الفتح.
التاء: علامة التأنيث, مبني على السكون.
الطفلة: نائب فاعل, مرفوع بالضمة.
التي: صفة, مبني على السكون في محل رفع.
)في المدرسة:(جار مجرور, صِلة, لا محل لها من الاعراب.
C. ِ ’) اَلَّلذَيْن (– اَلَّلذَانnin özellikleri ve i’râbı
Müsenna müzekker için kullanılan hâss ism-i mevsuldur. اللذانve ِ اللذَيْنher ikisi
de iki lam ile yazılır.60 اللذَيْنِ ,اللذانâkıl ve gayr-ı âkıl için kullanılır. اللذانve ِ‘الذي , اللذَيْنnin
tesniyesidir.
Asıl olan şekil اللذانve اللذَيْنdir. Bunun dışında bu ikisinde ’نu şeddelemek
caizdir.61 Araplardan Temim ve Kays ’نu şeddeliyor. Burada ’نun şeddelenmesi,
hazfedilen ’يya karşılıktır. Çünkü asıl olan ’ الَّلتِيَانِ -اَلَّلذِيَانdir.62
اللذانِّşeklinde ’نun şeddelenmesine örnek:
Nisa sûresindeki 16. âyette و اللذان يأتيانهما منكمifadesinde ِ اللذانyi İbn Kesîr اللذانِّ
şeklinde şedde ile okundu.
اللذانve ’اللذينdeki نhazfedilebilir. اَللَّذَاve ْ اللذَيolur.63 Haris b. Ka’b ve bazıları
’نu sadece raf’ halinde hazfediyorlar.64 ’اللذانdeki ’نun hazfedilmesine örnek:
60
Abbas Hasan, a.g.e., I, 344( bkz dipnot 1)
61İbn Usfur el-İşbilî, a.g.e., I, 111; Sanaa Abdulkerim Muhammed Esad, a.g.e., I, 359 ; İbn Hişam enNahvî, Evdahu’l- mesâlik, I, 98, 99
62 İbn Hişam en-Nahvî, Evdahu’l-mesâlik, I, 98
21
.65أبَنِي آُلَيْبٍ إنَّ عمَّيَّ الَّلذَا
قَتَلا المُلُوكَ و فَكَّكََا الأغْلالا
Manası: “Ey Kuleyb oğulları, iki amcam öyle kimselerdir ki kralları öldürdüler,
zincirleri (kelepçeleri) kırdılar.”
Bu şekilde اللذانve ‘ اللذيْنnin ’نunda üç lehçe vardır:
1. اللذانve اللذيْنnin ’نu kesralı ve muhaffef olarak sabit olur. Bu fasih , asıl
olandır.
2. اللذانve اللذيْنnin ’نu kesralı ve şeddeli olarak gelebilir. اللذَانِّve اللذَيَنِّolur.
3. اللذانve اللذيْنnin ’نu hazfedilebilir. اللذَاve ْ اللذيolur.
:’ nin i’râbıاللَذيْنِ veاللذَانِ
Genel görüşe göre bunlar murabtır ve müsenna gibi i’râb yapılır.
جاءَ العَامِلانِِ الَّلذانِِ في المَصْنَعِ
جاء: فعل ماضٍ, مبني على الفتح.
العاملان: فاعل, مرفوع بالالف لانه مثني.
اللذان: صفة, مرفوع بالالف لانه مثني.
63 İbn Usfur el-İşbilî, a.g.e., I, 111; Sanaa Abdulkerim Muhammed Esad, a.g.e., I, 369; İbn Hişam enNahvî, Evdahu’l-mesâlik, I, 99
64 İbn Hişam en-Nahvî, Evdahu’l-mesâlik, I, 99
65
Bu beyit el-Ahtal’a aittir. Bkz. İbn Hişam en-Nahvi, Evdahu’l-mesâlik, I, 99; İbn Usfur El-İşbilî, a.g.e.,
s. 111
22
في المصنع :جار مجرور, صلة اللذان, لا محل لها من الاعراب.
D. ِِِ ’ )اللتيْنِ( اَلَّلتََانnin özellikleri ve i’râbı
Müsenna müennes için kullanılan hâss ism-i mevsuldur. ’التيnin müsennasıdır.
التيtek lam ile yazılırken اللتانve اللتينiki lam ile yazılır66. Âkıl ve gayr-ı âkıl için
kullanılırlar.
’)اللذين( اللذانde olduğu gibi ’)اللتيْنِ( اللتانde de Temim ve Kays ’نu şeddeliyor.
Basralı dilciler sadece raf’ halinde şeddeliyorlar.67 Kûfeli dilciler ise nasb ve cer
halindeki ِ اللتيْنde de ’نu şeddeliyor68.
اللتانve اللتيْنdeki ’نu şeddelemenin caiz olduğu gibi ’نu hazfetmek de caizdir.
Hâris b. Ka’b ve bazıları ’نu sadece raf’ halinde hazfediyorlar.
’نun hazfedilmesine örnek:
69هُمَا الَّلتَا لوْ ولدتْ تَميمُ
Manası: “o iki kadını Temim doğursaydı.”
Bu şekilde اللتَانve ‘ اللتيْنde üç şekil vardır:
1. Asıl olan, meşhur olan اللتانve ’اللتيْنnin ’نunun kesralı ve muhaffef olarak
bulunmasıdır.
ve 2 ’اللتيْن اللتانdeki نkesralı ve şeddeli olarak gelebilir. اللتََانِّve اللَتَيَنِّolur.
ve 3 ’اللتيْن اللتانdeki نhazfedilebilir. اللتَاve ْ اللَّتَيolur
66
Abbas Hasan, a.g.e., I, 344 (bkz. dipnot 1)
67 İbn Hişam en-Nahvî, Evdahu’l-mesâlik, I, 97
68 İbn Akîl, Ebu Muhammed Bahaeddin Abdullah b. Abdurrahman, Şerhu İbn Akil alâ elfiyeti ibn mâlik
(thk:Hanna Fâhuri) 1.bs., Beyrut: Daru’l Cil, ts, I, 115
69
Bu şiir bölümü el-Ahtal’a nisbet edilir. Bkz. İbn Hişam en-Nahvî, Evdahu’l-mesâlik, I, 100
23
:’ nin i’râbıاللتيْن veاللتان
Genel görüşe göre اللتانve اللتيْنmüsenna gibi murabtırlar ve müsennanın i’râbı
gibi i’râb yapılırlar. Yani اile raf’, يile nasb ve cer olurlar.
زُرْتُ اللتيْنِ فَازَتَا
زرتُ: فعل ماضٍ, مبني على السكون.
التاءُ:ضمير مرفوع متَّصل, مبني على الضم في محل رفع لانه فاعل.
اللتينِ: مفعول به, منصوب بالياء لانه مثني.
فازتا:جملة صِلَة, لا محل لها من الاعراب.
Genel görüş bu olmakta beraber Camiu’d-durus’il-arabiyye’de اللذانve
’اللتانnin mebnî olduğu yani raf’ halinde اüzere, nasb ve cer hallerinde يüzere mebnîdir
şeklinde farklı bir görüş vardır70. Ama bu zayıf bir görüştür, asıl olan bu mevsullerin
murab oluşudur.
E. َ ’الذِِينnin özellikleri ve i’râbı
70
Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., s. 149
24
Cem’i müzekker için kullanılan hâss ism-i mevsuldur. َ اَلَّذِينtek lam ile yazılır.
Akıl sahibi varlıklar için kullanılır. َ اَلَّذِينgayr-ı âkıllerde kullanılmaz, gayr-ı âkıllerde
cem’i müennes için kullanılan mevsul kullanılır71.
72الَّذين يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدِّين :’nin kullanılışına örnekاَلَّذِين
Manası: Onlar ceza gününü yalanlayanlardır.
َ اَلَّذِينcem’i âkıla mahsus olup, الاليakıllının dışında da kullanılır73.
Asıl, fasih olan َ اَلَّذِينşeklinde feth üzere mebnî olmasıdır. Ama bazen ’نu
hazfedilebilir.74
75وَ خُضْتُمْ آَالَّذِي خَاضُوا... :Örnek
Manası: onların batağa daldığı gibi daldınız.
Çoğunluğun kabul ettiği görüş َ ’اَلَّذِينnin mebnî oluşudur. Araplardan bazıları
onu murab yaparak raf’ halinde َ ,الَّذُونnasb ve cer halinde َ اَلَّذِينdiyorlar76.
İbn Mâlik (v.672/1274) ve İbn Hişam (v.761/1360)’a göre و اَلَّذِينile raf’, يile
nasb ve cer yapılır77. Araplardan Huzeyl ve Ukayl kabileleri de bu şekilde alıyorlar78.
َ’اَلَّذِينnin murab olarak gelişine örnek:
79نَحْنُ الَّذُونَ صَبَّحُوا الصبَاحَا
يوم النُخَيْلِ غَارَةً ملْحَاحًا
71
Mustafa el- Galâyînî, a.g.e., s. 98 (bkz dipnot 1)
72
Mutaffifin sûresi, 83/11
73
Mehmed Zihni, a.g.e., s. 19 ( bkz dipnot).
74İbn Usfur el-İşbilî, a.g.e., I, 112
75
Tevbe sûresi, 9/69
76İbn Usfur el-İşbilî, a.g.e., I, 114; İbn Hişam en-Nahvî, Evdahu’l-mesâlik, I, 101; İbn Hişam en-Nahvî,
Şerh-u katri’n-neda, s. 141; Sanaa Abdulkerim Muhammed Esad, a.g.e., I, 370
77
Sanaa Abdulkerim Muhammed Esad, a.g.e., I, 370
78 İbn Hişam en-Nahvî, Şerh-u katri’n-neda, s. 141
79
Bu beytin nisbeti kesin değildir. Bkz. İbn Hişam en-Nahvî, Evdahu’l-mesâlik, I, 102; İbn Akîl, a.g.e.,
I, 117
25
Manası: Biz Nuhayl günü, ısrarlı (uzun süren) hücumla sabahı getiren
kimseleriz.
الذُونve ’الذِينdeki نhazfedilebilir. الذِي ,الذُوolur.80
َ ’اَلَّذِينnin i’râbı:
َ– اَلَّذِينCumhura göre- feth üzere mebnîdir. Cümledeki yerine göre mahallen
merfu, mahallen mansub, mahallen mecrûr olur.
عَرَفْتُ الذينَ جلسُوا الي ظلِّ الشجرةِ
عَرَفْتُ: فعل ماضٍ, مبني على السكون
التاء:ضمير مرفوع متصل, مبني على الضم في محل رفع لانه فاعل
الذين: مفعول به, مبني على الفتح في محل نصب
)جلسوا الي ظل الشجرة:( جملة فعلية, صلة, لا محل لها من الاعراب
F. ’ الاُلىnın özellikleri ve i’râbı
Cem’i, müzekker ve müennes, âkıl veya gayr-ı âkıl için kullanılan hâss ism-i
mevsuldur. Kullanımlarının çoğu âkıl müzekker içindir.81
’الاُلىnın âkıl ve gayr-ı âkıl için kullanılışına örnek:
80 İbn Usfur el-İşbilî, a.g.e., I, 114
81
Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., s. 99
26
82وَ تبْلَى الالَى يَسْتَلْئِمُونَ علَى الأُلَى
تَرَاهُنَّ يَوْمَ الرَّوْعِ آَالحِدَاءِ القُبْلِ
Manası: savaş günü çaylaklar gibi, gördüğün atların üzerinde zırh giymiş
kimseleri de ölüm çürütür.
’الاُلىnın müennes cem’i için kullanılışına örnek:
83مَحَا حُبُّهَا حُبَّ الالى آُنَّ قَبْلَهَا
و حَلَّتْ مَكَانًا لمْ يَكُنْ حُل مِنْ قَبْلُ
Manası: onun sevgisi önceki kadınların sevgisini sildi ve daha önce girilmemiş
müstesna bir yer edindi.
الاُلىmaksur olarak kullanıldığı gibi, med ile ِ الاُلاءşeklinde de kullanılır.
’الاُلىnın i’râbı:
الاُلىsükun üzere mebnîdir ve cümledeki yerine göre mahallen i’râb alır. Yani
mahallen merfu, mahallen mansub, mahallen mecrûr olur. Med ile gelen ِ الألاءise kesr
üzere mebnîdir. Aynı şekilde cümledeki yerine göre mahalli i’râb alır.
سَرَّنِي الالي هَاجَرُوا في طَلَبِ العلم
سَرَّ: فعل ماضٍ, مبني على الفتح.
النون: نون الوقاية, مبني على الكسر.
الياء: ضمير منصوب متصل, مبني على السكون في محل نصب لانه مفعول به.
الألي: اسم موصول, مبني على السكون فى محل رفعٍ لانه فاعل .
82
Bu beyit Ebu Züeyb el-Hüzeli’ye aittir. İbn Akîl, a.g.e., I, 116; Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., s. 99
83
Bu beyit el-Mecnun’a aittir. (bkz. Mustafa el-Galayini, a.g.e., s. 99)
27
)هاجروا في طلب العلم:( جملة فعلية, صلة, لا محل لها من الاعراب.
’nin özellikleri ve i’râblarıاللاَّئِي ,اللاَّتِي ,اللاَّتِ , الَّلاءِ , الَّّّّلوَاتِى .G
Müennes için kullanılan hâss ism-i mevsullerdir. Mehmed Zihni’nin el
Muktedap ve Mustafa el-Galâyînî’nin Camiu’d-durusi’l arabiyye adlı eserlerinde bu
mevsullerin beşi de yer alır. Ama Şerh-u katri’n neda, Evdahu’l-mesâlik, el-Hâşiyetu’l
asriyye alâ şerh-i şuzûri-z-zeheb gibi kaynaklarda اللواتيyer almaz. Mufassal’da bu
beşine ilaveten ِ الَّلايde vardır.
Birgivî (v.981/1573)’nin İzhar’ında cem’i müennes için şu mevsuller yer alır:84
اللاَّيِْ ,اللَّوائِي ,اللَّوَاتِي , اللاَّئِي ,اللاَّتِي ,اللاَّتِ
اللائِيnadiren cem’i müzekker âkıl için kullanılır.85
هُم الَّلائِي اُصِيبُوا يوم 86فَلْجٍ بداهية تُمِيدُ لَهَا الجِبَال :Örnek
Manası: O kimseler ki felc günü dağları (bile) sarsan bir felakete uğradılar.
Bazen الاليve اللائيbirbiri yerine kullanılır. Yine الذِينَ ,اللاءmanasına
gelmiştir.87
88فَمَا آبآؤنَا بِأمَنَّ مِنْهُ عَلَيْنَا الَّلاءِ قَدْ مَهَدُوا الحُجُورَا :Örnek
الذين Yani
Manası: Bize kucak açan babalarımız (bile) o’ndan daha fazla cömert
değildiler.
84
Birgivî, Muhammed b. Pir Ali, İzhar, İstanbul: Asır matbaası, 1325, s. 24
85
Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., s. 100
86
Bu beyit için bkz. Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., s. 100
87 İbn Akîl, a.g.e., I, 118; İbn Hişam en-Nahvî, Evdahu’l-mesâlik, I, 102, 103
88
Bu beyit Şerhu’t tasrih, I, 133; el-Mekasidu’n-nahviyye, I, 429; Ed-Dürer, I, 213 de Beni Süleym’den
bir kişiye aittir. Evdahu’l-mesâlik, I, 146; Şerhu Uşmuni, I, 69; Şerhu ibn Âkil, I, 79 da nisbetsizdir. (Bkz.
Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., s. 100)
28
89و الَّلائِي يَئسْنَ من المَحِيضِ من نِسَائكُمْ ان ارْتبتمْ فَعِدَّتُهُنَّ ثَلاثَةُ اَشْهُرٍ .........
Manası: kadınlarınızın içinde adetten kesilmiş olanlarla, henüz adetini
görmemiş bulunanlardan eğer şüphe ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır.
Bu âyet kıraat seb’a da hem اللائيhem de ِ اللاءşeklinde okundu ( yani hazf ve
isbat ile). Ama şu âyet sadece isbat ile okundu:
َ90والَّتٰ ِي يَأتِينَ الفَاحِشَةَ مِنْ نِسَائِكُمْ فَاسْتشْهِدُوا عَليْهِنَّ ارْبَعَةً مِنْكُمْ
Manası: kadınlarınızdan zina edenlere karşı dört şahit getirin.
Bunun sebebi; ’اللائي , اللاتيden daha hafiftir. اللاتيhemzesiz olduğu için,
hafifliğinden dolayı يsabit oldu. اللائيise hemze sebebiyle ağır olduğu için يcevazen
hazfedildi.
’ nin i’râblarıالَّلواتِيِ، اَّللاء،ِ الَّلائِي، الَّلاتِِ، الَّلاتِي
ِ اللاءve ِ اللاتkesr üzere mebnîdir. الَّلاتي ,الَّلائي ، اَّللواتيsükun üzere mebnîdir.
Cümledeki yerlerine göre mahalli i’râb alırlar.
زُرْتُ اللاتي ذَهبْنَ الي القاهرة
زُرْتُ: فعل ماضٍ, مبني على السكون
التاءُ ضمير مرفوع متصل, مبني على الضم في محل رفعٍ لانه فاعل. :
اللاتي:إسم موصول, مبني على السكون في محل نصب لانه مفعول به.
89
Talak sûresi, 65/4
90
Nisa sûresi, 4/15
29
ذهبنَ الى القاهرة: جملة فعلية, صلة, لا محل لها من الاعراب.
II. MÜŞTEREK ISMI MEVSULLER
A. ْ ’ َمنin özellikleri ve i’râbı
“O kimse ki” manasında müşterek ism-i mevsuldur. Akıl sahibi varlıklar için
kullanılır. Asıl kullanım şekli budur.
91قَدْ اَفلََحَ مَنْ تَزَآَّى وَ ذَآَرَ اسْمَ رَبِّه فَصَلَّى :Örnek
Manası: Temizlenen, Rabbinin adını anıp namaz kılan felaha ermiştir.
ْ ’منin asıl kulanım şekli âkıl için olmasına rağmen bazen gayr-ı âkılde de
kullanılır. Bu ancak üç durumda olur.92
1. Gayr-ı âkıl, âkıl konumuna konulduğu zaman:
أَسِرْبَ القَطَا هَلْ مَنْ يُعيرُ جَناحَهُ؟Örnek: 93
Manası: Ey kaya kuşu sürüsü, kanadını ödünç veren var mı?
Şiirdeki نداء القطاbuna izin vermiştir.Yani âkıl yerine konularak kaya kuşu
sürüsüne seslenilmiş.
2. Gayr-ı âkılin, âkıl ile aynı hükümde birleşmesi ile;
ألمْ ترَ أنَّ االلهَ يسْجُدُ لهُ منْ في السَّموَاتِ ومَنْ فِي الأرْضِ 94
91 Â’lâ ,sûresi, 87/14, 15
92
Mustafa el- Galâyînî, a.g.e., s. 100, 101; İbn Usfur el-İşbilî, a.g.e., I, 117, 118, 119; ibn Hişam enNahvî, Evdahu’l- mesâlik, I, 105, 106, 107
93
Bu şiir bölümü Abbas b. el-Ahnef’in nazmıdır. (Bkz İbn Akîl, a.g.e., I, 121)
94
Hacc sûresi, 22/18
30
Manası: Görmedin mi, göklerdekiler ve yerdekiler hep Allah’a secde ediyor.
Allah’a secde etmek akıl sahibi varlığı (insanı) ve gökteki, yerdeki gayr-ı âkılı
kapsar.
3. Gayr-ı âkıl, âkıl ile aynı konuda birleştiğinde, âkılın üstünlüğünden dolayı ْمن
kullanılması:
Örnek:
95وَ االله خََلقَ آُلَّ دَابَّةٍ مِِنْ مَاءٍ فمِنْهُمْ مَنْ يمْشِي عَلى بطْنِهِ و مِنْهُمْ مَنْ يِمْشِي عَلى رِجْلينِ ومِنْهُمْ مَنْ
يمْشِي عَلي اَرْبَعٍ يَخْلُقُ االلهُ مَا يَشَاءُ إنَّ االله علَى آُلِّ شئٍ قديٌرٌ.
Manası: Allah her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde
sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür. Allah dilediğini
yapar, çünkü Allah her şeye kadirdir.
دابةyeryüzünde bütün canlıları kapsar. Onun ayrıntısı (kısımları) üç çeşittir:
1. Karnı üzerine sürünen varlıklar.
2. İki ayağı üzerine yürüyen varlıklar.
3. Dört ayağı üzerine yürüyen varlıklar.
Bu konuda ez-Zemahşeri’nin Mufassal’ında şu bilgiler var:96
ْ مَنilim sahibine mahsustur, lafzı müzekkerdir. Müzekkerliğine atıf çoktur yani
genellikle ْ مَنden sonraki ifade müzekker olur, müennes olarak gelişi azdır.
Örnek:
و مَنْ يَفْنُتْ مِنْكُنَّ لِلهِ وَ رَسُولِهِ وَ تعْمَلْ صَالِحًا نؤتِهَا اَجْرَهَا مَرتَيْنِ وَ اَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا آَريمًا97
95
Nur sûresi, 24/45
96
Ez-Zemahşeri, a.g.e., s. 178
97
Ahzab sûresi, 33/31
31
Manası: yine sizden her kim Allah’a ve rasûlune boyun eğer Salih bir amel
işlerse ona da mükafatını iki kat veririz, hem onun için bol bir rızık hazırlamışızdır.
Âyette 1. fiil müzekkerliğine atıfla müzekker, 2. fiil manaya atıfla müennes
gelmiştir.
ْ ’مَنin i’râbı
ْ مَنsükun üzere mebnîdir. Cümledeki yerine göre mahalli i’râb alır.
َأعْجَبَنِي مَنْ حَضَر
أعجب: فعل ماضٍ, مبني على الفتح.
النون: نون الوقاية, مبني على الكسر.
الياء: ضمير منصوب متصل, مبني على السكون في محل نصب لانه مفعول به.
مَن: إسم موصول , مبني على السكون في محل رفعٍ لانه فاعل.
حضر: صِلة, لا محل لها مِن الإعراب.
ْ’ مَنin ism-i mevsul olma dışında başka durumları da vardır.∗
B. ’مَاnın özellikleri ve i’râbı
∗1. ْ منistifham ismi olur.
2. ْ منşart ismi olur.
3. ْ منnekre-i mevsufe olur, ْ منnekre-i mevsufe olduğunda kendisinden sonra sıfat gelir.
4. ْ منnekre-i gayr-ı mevsufe olur.
32
“O şey ki” manasında müşterek ism-i mevsuldur. Çoğunlukla gayr-ı âkıl için
kullanılır.
Örnek:
مَا عِْندَآُمْ يَنْفَذُ وَ مَا عِنْدَ االله بَاقٍ وَ لنَجْزِيَنَّ الَّذِينَ صَبَرُوا أجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ مَا آَانُوا يَعْمَلوُنَ98
Manası: Sizin yanınızdaki dünya malı tükenir, Allah’ın katındakiler ise
tükenmez. Muhakkak ki biz, sabredenleri, yaptıkları amelin en güzeliyle
mükafatlandıracağız.
َماbazen akıl sahibi varlıklar için kullanılır. Bu, şu durumlarda olur:
1. Âkıl ve gayr-ı âkıl karışık olduğunda, gayr-ı âkılın çokluğundan dolayı
üstünlüğü kasdedilirse;
سَبَّحَ اللهِ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَ الأرْضِِ وَ هُوَ العَزِيزُ الحَكِيمُÖrnek: 99
Manası: Göklerde ve yerde bulunan herşey Allah’ı tesbih etmektedir. O azizdir,
hakimdir.
2. İfadede birbiriyle bağlantılı iki iş dikkat çekiyorsa, yani akıl sahibi ve sıfatı
beraber gelmişse, ماâkıl için kullanılır.
اُآْرِمْ مَا شِئتَ مِِن المُجَاهِدين وَ الأحْرَار :Örnek
اُآْرِمْ مِِن الرجَال مَنْ آانت ذاته موصوفة بالجِهادِ اوْ بالحرية :Sanki şöyle dersin
Bu ifadeyle iki şey beraberce kasdediliyor, kişi ve onun sıfatı. Sadece o
ikisinden biri kasdedilmiyor.
3. İşin içinde kapalılık olması durumunda, mesela: uzaktan net olmayan bir
şekil görülüyor, insan mı değil mi anlaşılmıyor o zaman bu şekilde kullanılır.
لا أدْرك حَقِيقةَ مَا أراه :Örnek
98
Nahl sûresi, 16/96
99
Hadid sûresi, 57/1
33
Yine aynı şekilde müzekker veya müennes olduğu anlaşılmayınca böyle
denilebilir.
إذْ قالَتْ إمرَأتُ عِمْرَانَ رَبِّ إنِي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتقَبلْ مِنِّي إنَّكَ أنْتَ السَّمِيعُ :Örnek
العَلِيمُ 100
Manası: İmran’ın karısı: “Rabbim, karnımdakini tam hür olarak sana adadım,
benden kabul buyur, şüphesiz Sen işitensin, bilensin” demişti.
101 و لا انْتُمْ عاَبِدون ما اعبدâyetinde ْ منyerine َ ماgelmiştir.Zemahşeri bunu şöyle
açıklar: “Burada kastedilen sıfattır, sanki şöyle denmiştir: ben batıla kulluk etmem, siz
de hakk’a kulluk etmezsiniz.Burada zat değil sıfat kastedildiği için َ ماgelmiştir.102
'ماnın âkıl için kullanılışına örnek:
و إنْ خِفتُمْ ألا تُقْسِطُوا فَى اليتامَى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ من النِّسَاءِ مَثْنَى وَ ثَلاثَ وَ رُبَاعَ فإن خِفْتمْ ألا
تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً أوْ مَا مَلكتْ أيْمَانُكمْ ذَلِكَ أدنَى ألاَّ تعُولُوا103
Manası: Eğer yetimler hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden
korkarsanız, size helal olan ve hoşunuza giden diğer kadınlardan ikişer, üçer, dörder
alın. O kadınlar arasında da adaleti yerine getirme konusunda endişe ederseniz, bir tane
alın veyahut sahip olduğunuz cariyerlerle yetinin. Bu adaletten ayrılmamanız için en
doğru olandır.
’َماnın i’râbı
َماsükun üzere mebnîdir. Cümledeki yerine göre mahallen i’râb alır.
100
Al-i İmran sûresi, 3/35
101
Kafirun sûresi, 109/3
102
Ez-Zemahşeri, Ebu’l Kasım Carullah Mahmud b. Ömer b. Muhammed, el-Keşşaf an hakaiki
gavamizi’t-tenzil ve uyuni’l-ekavil fi vucuhi’t-tevil, Riyad: Mektebetu’l Ubeykan, 1998/1418, IV, 449
103
Nisa sûresi, 4/3
34
لا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ104
لا: حرف نفي, مبني على السكون.
أعبد: فعل مضارع, مرفوعٌ بالضمة.
ما: اسم موصول, مبني على السكون في محل نصبٍ لانه مفعول به.
تَعْبدون: جملة فعلية. صلة, لا محل لها من الإعراب.
’ ماnın mevsul olma dışında durumları da vardır∗.
C. ’ذُُوnün özellikleri ve i’râbı
Araplardan Tay kabilesinin lügatında olan, onlara özel müşterek ism-i
mevsuldur. Bunun için ذُو الطَّائِيَّةdiye isimlendirilir105. Onların coğu 'ذوyü müzekker,
müennes, müfred, müsenna, cem’i için tek bir lafız olarak kullanıyorlar (lehçelerin en
104
Kafirun sûresi, 109/2
∗ مَاmevsul olma dışında;
1. İstifham ismi olur.
2. Şart ismi olur.
3. Nekre-i mevsufe olur.
4. Nekre-i gayr-ı mevsufe olur.
5. Nefy harfi olur.
6. Zaid harf olur.
7. Taaccüb ismi olur.
8. مَاmasdariyye olur.
9. مَاmasdariyye zarfiyye olur.
10. Mugayyira olur, yani ماşart edatının sonuna bitişir ve onu şart olmaktan çıkarır.
11. Müheyyie olur, yani ماşart olmayan bir kelimenin sonuna bitişip onu şarta çevirir.
12. Kaffe olur yani amile bitişip onu amelden men eden harf olur. (bkz. Abbas Hasan, a.g.e., I, 354)
105
Ez-Zemahşeri, a.g.e., s. 173; Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., s. 104
35
bilineni bu şekildedir). Ama bir kısmı onu, müfred müennes için ُ ذَاتşeklinde getiriyor,
cem’i müennes için ذواتgetiriyorlar.106
'ذوnin kullanımına örnek:
فَإنَّ المَاءَ ماءُ أبي وَ جَدِّي107
و بِئْرِي ذُو حَفرْتُ وَ ذُو طَوَيْتُ
Manası: Su, babamın ve dedemin suyudur.
Kuyu benim kazdığım ve inşa ettiğim kuyumdur.
ُ'ذَوَاتye örnek:
ذَوَاتُ يَنْهَضْنَ بِغَيْرِ سَائق108
"yönetici olmadan yöneten kadınlar" anlamındadır.
Mehmed Zihni el-Muktedab'ta müşterek ism-i mevsullerde 'ذوyü
zikretmemiştir.
’ ذُوnün i’râbı:
'ذوnün bilinen şekli mebnî oluşudur. Yani sükun üzere mebnîdir ama bazen
murab şekilde de gelmiştir.109 Bu şekilde (murab olarak) 'ذوyü وile raf’, اile nasb, يile
cer yapıyorlar.110
106 İbn Akîl, a.g.e., I, 122
107
Bu beyit Şerhu katri’n-neda, s. 143; Hizanetu’l-edep, II, 34, 35; ed-Dürer, I, 267; Şerhu’t-tasrih, I,
137 gibi eserlerde Sinan b. Fahl’e aittir. Evdahu’l-mesâlik, I, 154; Tahlisu’ş-şevahid, s. 143; Şerhu
Uşmuni, I, 72; Şerhu mufassal, III, 147’ de nisbetsizdir. Bkz Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., s. 104
108
Bu şiir bölümü İbn Hişam, Evdahu’l-mesâlik, I, 111 ‘den alınmıştır. Nisbeti kesin değildir. El-Ferrâ
onu örnek getirir ama sahibini söylemez.
109 İbn Hişam en-Nahvî, Evdahu’l- mesâlik, I, 109
110 İbn Akîl, a.g.e., I, 123
36
Yine ُ' ذواتyü cem’i müennes sâlim gibi i’râb yapanlar vardır, Şeyh Bahauddin
b. Nuhas gibi. Ama asıl olan ُ ذواتşeklinde damm üzere mebnî olmasıdır.111
Genel görüş ذُوsükun üzere, ذاتve ذواتdamm üzere mebnîdir. Cümledeki
yerlerine göre mahalli i’râb alırlar.
تكلَّم ذو جَلَسَ إلي الكرسي
تكلَّم: فعل ماضٍ, مبني على الفتح.
ذو: إسم موصول, مبني على السكون في محل رفع لانه فاعل.
جلس الى الكرسي: جملة فعلية صلة لا محل لها من الإعراب
D. ْ ’ الin özellikleri ve i’râbı
ْ الâkıl ve gayr-ı âkıl için kullanılan müşterek ism-i mevsuldur. Müfred,
müsenna ve cem’i için gelir. ْ 'الin lafzı müfred müzekkerdir ama manası bunun dışında
da gelebilir.
ْ 'الin mevsul olarak kullanılmasına örnek:
إنَّ المُصَّدِّقِينَ و المُصَّدِّقاتِ وَ أقرَضُوا االلهَ قَرْضًا حَسَنًا يُُضَاعَفُ لهُمْ وَ لهمْ أجْرٌ آَريمٌ112
Manası: şüphesiz sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah'a
güzel ödünç verenlere, verdikleri kat kat artırılır ve onlara şerefli bir mükafat verilir.
111 İbn Akîl, a.g.e., I, 122
112
Hadid sûresi, 57/18
37
ْ' الin mevsul olmasının şartı tafdil olmamasıdır ve ْ الism-i fail veya ism-i
mefule bitişmelidir. ْ الcamid isme bitiştiğinde الرجلgibi veya الصاحبgibi camid
isimlere benzeyen vasfa bitiştiğinde veya الأفضَلgibi tafdil olan vasfa bitiştiğinde o
zaman ْ الharfi tarif olur.113
ْ' الin sılası ism-i fail ve ism-i mefuldur. Fakat sıfatı müşebbehenin ( الحسنgibi)
ْ' الin sılası olmasında ihtilaf vardır.
El-Hâşiyetu’l asriyye alâ şerh-i şuzûri-z-zeheb, el- muktedap, el-Cümel, İzhar
gibi kaynaklarda ْ 'الin ism-i fail ve ism-i mefule bitiştiğinden bahsedilir, sıfatı
müşebbehe yer almaz. Fakat Şerhu katrin-neda’da sıfat-ı müşebbehe de yer almıştır.
Camiu'd durus'il-arabiyye'de müşterek ism-i mevsuller arasında ْ الyoktur.
Nahivciler ْ 'الin (mevsul olan) isim mi, harf mi olduğu konusunda ihtilaf
ettiler. Nahivcilerin çoğunun görüşü isim olduğudur. Buna delil olarak ْ الe dönen zamir
olmasını gösterdiler. Çünkü zamirler ancak isme dönerler.114
Örnek:
مَرَرْتُ بالقَائِم أبُوهَا
مررْتُ بِالتي قَامَ ابوُها Yani
Ebu Ali el-Fârisî (v. 377/949), ibn Serrac (v. 316/929) ve müteahhirundan
birçoğu bu görüştedir. El-Mazini ve onun görüşünü benimseyenler ْ 'الin harf olduğunu
iddia ettiler. Ebul Hasan El- Ahfeş ْ 'الin harfi tarif olduğu görüşündedir.115
Ama çoğunluğun görüşü dediğimiz gibi ْ الin isim oluşudur. ْ 'الin muzari fiile
bitişmesi şâzdır. Yine isim cümlesi ve zarf ile bitişmesi şâzdır. Ayrıntı "sıla cümlesi"
bahsinde gelecektir.
113 İbn Hişam,en-Nahvî, Şerh-u katri’n-neda , s. 142
114 İbn Usfur el-İşbilî, a.g.e., I, 122
115 İbn Akîl, a.g.e., I, 122; İbn Hişam en-Nahvî, Evdahu’l-mesâlik, s. 109
38
ْ’ الin i’râbı
İrab ْ الde ortaya cıkmaz. Bilakis ism-i Fail, ism-i mef’ule intikal eder. Çünkü
ْ الharf sûretinde isimdir.116 ْ الile ondan sonraki, bir kelime olduğu için i’râb ona göre
yapılır.
E. ّ ’ اىnün özellikleri ve i’râbı
Âkıl ve gayr-ı âkıl için kullanılan müşterek ism-i mevsuldur. Bütün ism-i
mevsuller mebnîdir, 'أيُّnün ise dört hali vardır. Bir durumda mebnî, diğer durumlarda
murabtır.
'أيُّnün mebnî olduğu durum: أيُّmuzaf olup, sılası olan cümlenin sadrı yani
rüknü evveli olan zamir mahzuf olduğunda أيُّmebnî olur.
Örnek:
ثُمَّ لنَنْزِعَنَّ مِنْ آُلِّ شِيعَةٍ أيُّهُمْ أشَدُّ عَلى الرَّحْمَنِ عِتِيًا117
Manası: Sonra her zümreden Rahman'a karşı en ziyade isyankâr olanları
muhakkak ayırıp çıkaracağız.
' أيُّnün murab olduğu durumlar:
1. أيُّmuzaf olup, sadrı sılası mezkur olursa أيُّmurab olur.
Örnek:
يُعجِبُني أيّهم هُوَ قائم
116
Sanaa Abdulkerim Muhammed Esad, a.g.e., I, 377
117
Meryem sûresi, 19/69
39
2. أيُّmuzaf olmayıp, sadrı sılası mahzuf olduğunda أيُّmurab olur.
Örnek:
يُعجِبُني أيٌّ قائم
3. أيُّmuzaf olmayıp, sadrı sılası mezkur olursa أيُّmurab olur.
Örnek:
يُعجِبُني أيٌّ هو قائم
Fasih olan أيُّmuzaf olup sadrı sılası mahzuf olduğunda 'أيُّnün damm üzere
mebnî olmasıdır. Bu durumda onun üç harekeyle murab olması da caizdir.118
Örnekteki âyet أيَّهمşeklinde de okunmuştur. Ama çoğunluk bu âyeti أيُّهم
şeklinde damm üzere mebnî okudu. Mushafta olan mütevatir kıraat budur.119
Sa'leb 'أيُّnün mevsul oluşunu kabul etmez. Araplardan bazıları müennesi
olarak أيّةdediler. Bu şekilde müennesinin yapılması şâzdır.120
En- Nahvu'l vâfi' de 'أيُّnün murab olduğu durumlara şu da ilave edilmiştir. 'أيُّ
nün sadrı sılası zahir isim veya zahir fiil veya mukadder fiil olduğu zaman أيُّmurab
olur.121
Örnek:
سَأغْضَبُ على أيِّهم عِنْدَك
Takdiri: 'إستَقَرَّdir.
’ أيُّnün i’râbı
118
Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., s. 103
119
Sanaa Abdulkerim Muhammed Esad, a.g.e., I, 377
120
Mehmed Zihni, a.g.e., s. 20
121
Abbas Hasan, a.g.e., I, 364
40
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ّ ايbir durumda mebnî, üç durumda murabtır.
جَاءَنِي أيُّ هُو قا ئم
جاء: فعل ماض, مبني على الفتح.
النون : نون الوقاية, مبني على الكسر.
الياء: ضمير منصوب متصل, مبني على السكون في محل نصب لانه مفعول به.
أيُّ: إسم موصول, فاعل مرفوع بالضمة.
هو قائم: جملة إسمية, صلة, لا محل لها من الإعراب.
'أيُّnün mevsul olma dışında başka durumları da vardır.∗
F. ’ذَاnın özellikleri ve i’râbı
ذاÂkıl ve gayr-ı âkıl için, müfred, müsenna, cem’i, müzekker ve müennes için
kullanılan müşterek ism-i mevsuldur. Mehmed Zihni'nin el- Muktedap'ında bu çeşit ذا
dan söz edilmez.
'ذاya örnek:
∗ ّ اىnün diğer durumları şunlardır:
1. İstifham ismi olur.
2. Şart ismi olur.
3. Marifeden sonra medh ve zemde hal olur ve ondan sonra zikredilen nekraya,manen ve lafzen muzaf
olması şart koşulur.
4. ْ الin olduğu kelimenin nidasında bağ olur.
5. Medh ve zemmde sıfat olarak kullanılır.
41
مَاذا أنْزَلََربُّكُمْ قالُوا خَيْراً122
مَنْ ذا الَّذِي يُقْرِضُ االلهَقَرْضًاحَسَنًا123
ذاüç şart gerçekleştiğinde mevsul olur:
1. ' ذاnın istifhamiyye olan ْ مَنveya مَاdan sonra gelmesi gerekir. ْ مَنden sonra
âkıl için, ماdan sonra gayr-ı âkıl için gelmesi baskındır.
Örnek:
و قََصِيدَةٍ تَأتِي الملُوكَ غَرِيبَةٌ124
قَدْ قلْتُهَا ليُقَالُ: مَنْ ذَا قَالهَا؟
مَن الذي قالها Yani
Manası: Nice kaside vardır ki krallara garip (ilgi çekici) gelmiştir,
Ben (onu) kasideyi: "onu söyleyen kim" denilmesi için söylerim.
2. ْ مَنve َماistifhamiyyelerinin ذاile bir kelime oluşturarak istifham olmaması
gerekir.
Bazı kaynaklarda 'ذاnın ilga edilmemesi gerekir şeklinde geçer,125 ilga
edilmesinden kasıt; 'ذاnın ْ مَنveya مَاile terkib yapılıp tek kelime halinde, istifham
olmasıdır.
Örnek:
مَنْ ذا عِنْدَك
Burada مَنْ ذاmübteda, عندكhaberdir.
122
Nahl sûresi,16/30
123
Bakara sûresi, 2/245
124
Bu beyit el-A’şa’ya aittir, kendi şiirini övmek için söylemiştir. (Bkz. Sanaa Abdulkerim Muhammed
Esad, a.g.e., I, 373)
125 İbn Akîl, a.g.e., I, 124
42
ذَاterkib halinde kullanıldığında: mevsul olmaya da, tek kelime kabul edilip
mevsul olmamaya da ihtimali vardır.126
Örnek:
ماذا أنْفْقَتَ
O zaman iki şekilde caizdir
. şeklinde olabilirما الذي أنفقتَه, ما أنفقتَ؟
3. ذاile işaret kasdedilmemesi gerekir.
Örnek: مَنْ هَذَا اْلقَائِمeğer ؟ş ُ مَن ذا القَائِمeklinde ismi işaret kasdedilirse mevsul
olmaz.
Sibeveyhî مَاذَا رَأيْتَ؟hakkında iki vechi caiz görür.127
1. َ أي شيءٍ الذي رأيتmanasında mevsul olur, cevabı merfudur.
2. َ أي شيءٍ رأيتşeklinde ماذاbir isim olur ve cevabı mansubtur
Sibeveyhî bu şekilde iki vechin caiz oluşuna şu âyeti örnek getirir:
مَاذَا اَنْزَلَ رَبُّكُمْ, قَالُوا خَيْراً
Bu âyet ٌ خيرşeklinde de okundu.
’ذَاnın i’râbı
126
Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., s. 102
127
Sibeveyhî, Ebu Bişr Amr b. Osman B. Kanber el-Harisi, Kitabu Sibeveyh, (thk. Abdusselam
Muhammed Harun), 2.bs, Kahire: el-Hey’etul- mısriyyetü’l-amme li’l kitab, 1973, I, 419
43
ذَاsükun üzere mebnîdir. Cümledeki yerine göre mahalli i’râb alır.
مَن ذا قامَ؟
مَن: اسم إستفهام. مبني على السكون في محل رفع لانه مبتدأٌ.
ذا: إسم موصول, مبني على السكون في محل رفع لانه خبرٌ.
قام: جملة فعلية, لا محل لها من الإعراب.
Yukarıdaki cümlenin takdiri:
مَن الَّذِي قامَ؟
G. ’ لاسِيَّمَاdaki ’ مَاnın mevsul olması
لاسِيَّمَاbirleşik istisna edatıdır. "Özellikle" anlamında olup, kendisinden sonra
gelenin tercih edildiğini gösterir.
Örnek:
هؤلاء طالباتٌ مجْتَهِدات وَ لا سِيَّمَا فَاطِمَة
‘dan öncekiler ve sonrakiler bir i لاسِيَّماşte ortaktır ama sonrakiler tercih edilir.
’لاسِيََّماdan sonraki isim için üç vecih vardır.
1. Raf’
2. Nasb
44
3. Cer
'لاسِيَّماdan sonraki ismin raf’ olması durumunda, ماnın mevsul olmasına cevaz
verenler oldu.128
Örnek:
لا سِيَّمَا أحْمَدُ
Bu durumda ماmevsul olur, احمدmahzuf mübtedanın haberi olur.
Takdiri şöyle olur:
لا سِيَّ الذي هُوَ أحْمَدُ
Burada mübteda ()هوvücuben hazfedilmiştir.
Mübteda ( )هوve haber ()احمدden oluşan cümle sıla cümlesidir, i’râbta mahalli
yoktur.
Cümlede وisti'naf, لاnafiye lil cins, سِيَّise ‘ لاnın ismidir, mansubtur, muzaftır.
ماmuzafun ileyhtir, mahallen mecrûrdur.
128 İbn Akîl, a.g.e, I, 137
45
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
HARF OLAN MEVSULLER
I. ْ- أنİ MASDARİYYENİN ÖZELLİKLERİ VE İ’RÂBI
ْ– أنi masdariyye, önünde geldiği fiil ile beraber tek unsur haline gelir, yani
masdar-ı müevvel olur.
ْ– أنi masdariyye, çekimli fiil (mutasarrıf) ile getirilir yani sılası ancak çekimli
fiil cümlesi olur.
A. ْ أنmazi fiil ile getirilebilir.
Örnek:
عَلِمْتُ أنْ مَاتَ زيدٌ
B. muzari fiil ile getirilebilir. ْأن
Örnek:
عَلِمْتُ أنْ تَعْمَلَ في المَصْنَعِ
C. ْ أنemir fiil ile getirilebilir.
Örnek:
أشَرْتُ إليْهِ بأنْ قُمْ
ْ انgenellikle; َ( أرادistemek), ( اَحَبَّistemek, sevmek), َ( خَشِيkorkmak), َأمَل
(ummak, istemek), ...( إستطاعe güç yetirebilmek), َ( وَجَبgerekmek), ( ودَّistemek), إشترط
(şart koşmak), َ( تركterk etmek) gibi fiillerin mefullerinin veya faillerinin başında gelir.
Örnek:
46
أيَحْسَبُ الإنْسَانُ أنْ يُتْرَكَ سُدَى129
Manası: insan başıboş bırakılacağını mı sanır?
Örnek:
أيحْسَبُ أنْ لمْ يَرَهُ أحَدٌ130
Manası: (insan) kendisini bir gören olmadı mı sanıyor?
Buradaki ْ أنin 'نunun sakinliğinin aslî olması, nasih olan şeddeli 'أنَّden
hafifletilmiş olmaması gerekir.131
Eğer ْ أنden sonra gayr-ı mutasarrıf (tam çekimi yapılmayan) fiil bulunursa, o أنَّ
den hafifletilmiştir.132
أَوَلَمْ يَنْظُرُوا في مَلَكُوتِ السََّموَاتِ وَ الأرْضِ و مَا خَلَقَ االله مِنْ شَيْءٍ وَ أنْ عَسَى أَنْ يكُونَ قَدِ إِقْتَرَبَ أجَلُهُمْ
فَبأَيِّ حَديثٍ بَعْدَه يُؤْمِنُونَ.133
Manası: Allah'ın göklerdeki ve yerlerdeki mülkiyet ve tasarrufuna, Allah'ın
yaratmış olduğu herhangi birşeye ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olması ihtimaline
hiç bakmadılar mı? Artık bu Kur'an' dan sonra başka hangi söze inanacaklar.
ْ أنsadece muzariyi nasbeder.134 Bazen ْ 'أنin sılası talebi cümle olabilir.135
Örnek:
آَتَبْتُ لأخِي بأنْ دَاوِمْ.
Bu bağlaç muzari fiilin başına gelince onu nasbeder. Bu fonksiyonu kimi
zaman gizli olarak yapar. Şu iki harfi cer ve dört atıf edatından sonra ْ أنgizli kabul edilir
ve daha sonraki muzari fiil mansub okunur.
129
Kıyame sûresi, 75/36
130
Beled sûresi, 90/7
131
Abbas Hasan, a.g.e, I, 403
132 İbn Akîl, a.g.e, I, 110
133
Araf’ sûresi, 7/185
134
Abbas Hasan, a.g.e., I, 409
135
Abbas Hasan, a.g.e., I, 408
47
A. Harfi cerler: حتىve ِ لdir.
B. Atıf edatları: sebep bildiren أَوْ ,ثُمَّ ,و ,فdir. Son üçü nadiren kullanılır.136
ْ 'أنin i’râbı
وَدِدْتُ أن تَجْتَهِدُوا
وددتُ: فعل ماض, مبني على السكون.
التاء: ضمير مرفوع متصل, مبني على الضم في محل رفع لانه فاعل.
أنْ: حرف نصب )حرف مصدرية(, مبني على السكون لا محل لها من الاعراب . .
تجتهدوا: فعل مضارع منصوب ب )أن( و علامة نصبه حذف النون لانه الافعال اخمسة, و الفاعل: واو
الجماعة .
أنْ تجتهدوا: مصدر مؤول, مفعولٌ به في محل نصب, تقديره إجْتِهادَآم.
II. ْ ’آَيÖZELLİKLERİ VE İ’RÂBI
ْ آَيde ْ أنgibi başına geldiği fiil ile beraber masdar-ı müevvel olur. Ama ْآَي
sadece muzari fiil ile getirilir, yani sılası ancak muzari fiil olur.
ْ آَيcümleye "....için..." manası katar.
Örnek:
136
A. Kazım Ürün, Örneklerle Arap dilinde bağlaçlar ve terkipler, Konya: Esra yayınları, 1998, s. 7
48
ذَهَبْتُ إلى المَطَارِ آَيْ أسْتَقْبِلَ اُمِّي
ْ' آَيin başına lafzen veya takdiren ِ لharfi cer'i gelir.
Örnek:
لِكَيْلاَ يَكُونَ علَى المُؤْمنِينَ حَرَجٌ .....137
Manası: .....mü'minlere herhangi bir zorluk olmaması için ......
ْ 'آَيden sonra bazen olumsuzluk لاsı gelir ve bitişik yazılır.
ْ 'آَيin i’râbı
أجْتهدْتُ آَيْ أَفُوزَ
أجتهدتُ: فعل ماضٍ, مبني على السكون.
التاء: ضمير مرفوع متصل مبني على الضم في محل رفعٍ لانه فاعل.
آي: حرف نصب, مبني على السكون, لا محل لها من الاعراب.
أفوز: فعل مضارع منصوب ب)آي( و علامة نصبه الفتحة, الفاعل: ضمير مستتر )أنا.(
)آي أَفُوزَ:( مصدر مؤول, مفعول له في محل نصبٍ تقديره: لفَوْزِي
III. ( أَنَّNUNU ŞEDDELİ)’ NİN ÖZELLİKLERİ VE İ’RÂBI
137
Ahzab sûresi, 33/37
49
Nevasıhtan olan أَنَّpekiştirme harfidir. İsim cümlesinin önüne gelip, isim
cümlesinin manasını masdar yapar. Yani أَنَّve isim cümlesi masdar-ı müevvel olur.
Örnek:
أولمْ يَكْفِهِمْ أنَّا أنزَلنَا عَليْكَ الكتابَ يُتلى علَيهِمْ إنَّ في ذلِكَ لرَحْمَةًً وَ ذآْرى لقوْمٍ يُؤْمِنُونَ.138
Manası: sana indirdiğimiz ve onlara okunmakta olan Kitap, kendilerine
yetmedi mi? Bunda iman edecek bir kavim için elbette bir rahmet ve öğüt vardır.
'أَنَّden önce genellikle َ( عَلِمbilmek), ( ظَنَّzannetmek), َ( فَهِمanlamak), َأخْبَر
(bildirmek), َ( عَرفbilmek, tanımak),َ( ادْرَكanlamak, kavramak) vb. fiiller gelir.
Muhaffef ْ أَنmusekkal gibidir, ismi ve haberi ile getirilir fakat muhaffef ْ ’أَنin
ismi mahzuf, musekkal olanın ismi mezkur olur.139
Muhaffef olan ْ ’أنe örnek:
عَلِمْتُ أنْ عليٌ مَرِيضٌ
عَلِمْتُ أنه عليٌ مريضٌ :Aslı şöyledir
'أَنَّnin i’râbı
عَلِمْتُ أنَّك فقيرٌ
علمتُ: فعل ماضٍ, مبني على السكون.
التاء: ضمير مرفوع متصل, مبني على الضم في محل رفع لانه فاعل.
أنَّ: حرف توآيد, مبنى على الفتح لا محل لها من الاعراب.
138
Ankebut sûresi, 29/51
139 İbn Akîl, a.g.e., I, 110,111
50
ك: ضمير منصوب متصل, إسم )أنَّ( مبني على الفتح في محل نصب.
فقير: خبرُ )أنّ( مرفوع بالضمة.
أنك فقير: مصدر مؤول, مفعول به في محل نصب تقديره: فَقْرَك
IV. - ماI MASDARİYYENİN ÖZELLİKLERİ VE İ’RÂBI
مَاı-masdariyye kendisinden sonraki ile beraber masdar ifade eder, :ما
A. Masdariyye zarfiyye olur.
مُدَّةَ دَوَامك مُنْطَلِقاً َyaniلا أصْحَبُك مَا دُمْتَ مُنطَلِقا
B. Masdariyye gayr-ı zarfiyye olur.
عَجِبْتُ ممَّا ضَرَبْتَ زيْدًا
ماmasdariyye şunların önüne getirilebilir.
1. Mazi fiil ile getirilir.
Örnek:
عَجِبتُ ممَّا ضَرَبْتَ زيْدًا
2. Muzari fiil ile getirilir.
Örnek:
مُدَّةَ عَدَِم جُلُوسِك فيها yaniلا أجْلِس في الحديقة ما لم تَجلسْ فيها
3. İsim cümlesiyle getirilir. Bu kullanım şâzdır.
يُرْضِيني نَفْعُ العَمَلِ yaniيُرْضِينِي مَا العَمَل نَافِع
51
ماdaha çok, mazi veya ْ لمile menfi olan muzari fiil ile kullanılan masdariyye
zarfiyyeler şeklindedir.140
'ماnın menfi olmayan muzari fiile bitişmesi şâzdır.
Örnek:
لا اَصْحَبُكَ ما يقومُ زيدٌ
'مَاnın i’râbı
أُحِبُّ ما أآتُبُ
أحبُ: فعل مضارع, مرفوع بالضمة, الفاعل ضمير مستتر. تقديره )أنا.(
ما: حرف مصدرية, مبني على السكون.
أآتب: فعل مضارع, مرفوع بالضمة, الفاعل ضمير مستتر. تقديره )أنا.(
ما أآتب: مصدر مؤول, مفعول به في محل نصب تقديره: آِتابةً
V. ْ ’لَوİN ÖZELLİKLERİ VE İ’RÂBI
Başına geldiği fiil ile beraber masdar manası ifade eder. ْ لَوmazi ve muzari fiil
ile kullanılır. Emir fiil ile kullanılmaz.
ْ 'لَوin muzari fiil ile kullanılışına örnek:
140 İbn Akil, a.g.e., I, 111
52
أوَدُّ لَوْ أزُورُ مِصْرَ
Manası: mısır'ı ziyaret etmeyi istiyorum.
ْ 'لَوin mazi fiil ile getirilmesine örnek:َأوَدُّ لوْ زَاَر أخِي مِصْر
Manası: kardeşimin Mısır'ı ziyaret etmesini istiyorum.
Mazi ve muzari fiilin çekimi tam olması gerekir.
ْ لَوgenellikle أحبَّve , وَدَّfiillerinden sonra gelirse masdar manas تمنيَّı ifade
eder.
ْ ’لَوin i’râbı
ودَّ الطفلُ لوْ يلعَبُ
ودَّ: فعل ماضٍ, مبني على الفتح
الطفل: فاعل, مرفوع بالضمة
لو: حرف مصدرية, مبني على السكون
يلعب: فعل مضارع, مرفوع بالضمة
لو يلعب: مصدر مؤول, مفعول به في محل نصب تقديره: الَلعِبَ
Harf-i mevsuller açıklandığı üzere ما ,أنْ ,أنَّmasdariyye, لَوْ ,آيdir.
Nahivcilerden bir kısmı "Tesviye hemzesi" ni de mevsul harflerinden kabul ediyor.
Örnek:
53
إنَّ الَّذِينَ آَفَرُوا سَوَاءٌ عَليْهمْ أأنذَرْتهم أمْ لمْ تُنْذِرْهُمْ لا يُؤمِنُونَ141
Manası: İnkar edenlere gelince onları uyarsan da uyarmasan da birdir, onlar
inanmazlar.
Tesviye hemzesi, mevsul harflerinden kabul edilince, kendisinden sonraki
cümle ile beraber masdar-ı müevvel olur, âyetin takdiri şöyledir:
إنَّ الَّذينَ آَفَرُوا سَوَاءٌ إنذارُكَ وَ عَدَمُهُ عليْهمْ......
141
Bakara sûresi, 2/6
54
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
SILA CÜMLESİ
I. SILA CÜMLESİ
Sıla cümlesi: mevsulden sonra zikredilen ve manayı tamamlayan cümledir. Bu
cümlenin i’râbta mahalli yoktur. İsim olsun harf olsun bütün mevsuller için sıla
gereklidir.
Sılasız olduğunda ism-i mevsuller mübhemdir. Bunun için ism-i mevsuller ve
ism-i işaretler "mübhemât" diye isimlendirildi. Sıla cümlesine sibeveyhî "ٌ "حَشْوismini
veriyor.142
Sıla cümlesi iki çeşittir:
A. Cümle
B. Şibh-i cüm
Sılada asıl olan isim veya fiil cümlesi olmasıdır. 143
A. Cümle olan sıla: Cümle isim ve fiil cümlesi olarak ikiye ayrılır.
Yani; sıla isim cümlesi de olabilir, fiil cümlesi de olabilir.
Sılanın isim cümlesi olmasına örnek:
إشْترَيْتُ التي هِيَ رَخِيصَة
Sılanın fiil cümlesi olmasına örnek:
142
Sibeveyhî, a.g.e., II, 105
143
Abbas Hasan, a.g.e., I, 373
55
يَا ايُّهَا الذِينَ امَنُوا لا تُقَدمُوا بَيْنَ يَدَيِ االلهِ وَ رَسُولِهِ وَ اتقوُا االلهَ إِنَّ االلهَ سمِيعٌ عَليمٌ144
Manası: Ey iman edenler! Allah’ın ve Rasûlu’nun önüne geçmeyin.Allah’a
saygılı olun, Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, işitendir
B. Şibh-i cümle olan sıla: sıla şibh-i cümle olabilir. Şibh-i cümle iki çeşittir.
1. Zarf (zarf-ı zaman ve zarf-ı mekan).
2. Car- mecrûr.
Şibh-i cümleyi bazı kaynaklar üç çeşit olarak alıyorlar, şibh-i cümleye "sarih
sıfat" da ekliyorlar. Bu çalışmada genel görüşe uyulup, sarih sıfat şibhi cümle içinde
değil ile ilgili k ْ الısımda yer aldı.
Şibh-i cümle olan car- mecrûr ve zarf'ın tam olmaları gerekir, tam
olmalarından kasıt; onlarla tam bir anlam elde edilmesidir. Zarf ve car- mecrûr tam
olmadıkları zaman onlarla vasl caiz değildir.145
Zarf ve car- mecrûr sıla oldukları zaman, vucûben mahzuf bir fiile (وقع, إستَقَرَّ
وجد ,آان حصلgibi) tealluk ederler.146
II. ْ' الİN SILASI
ْ الmevsul olduğunda sılası ancak sarih sıfat olur. Sarih sıfat: fiil manasında
müştak isimdir.147 Sarih vasıfla kasdedilen, isimliğin onda baskın olmamasıdır ve üç şey
sarih vasıf değildir.148
A. Kendisinde sıfat özelliği olmayan isim, الرَجُلgibi.
144
Hucurat sûresi, 49/1
145 İbn Akîl, a.g.e., I, 126
146 İbn Hişam en-Nahvî, Şerh-u katri’n-neda , s. 154
147
Abbas Hasan, a.g.e., I, 387
148 İbn Hişam en-Nahvî, Şerh-u katri’n-neda, s. 142(2. dipnot)
56
B. Aslı sıfat olup, sonradan isim olması ağır basan isim, الأجْرَعvb.
C. İsm-i Tafdil, الأآرمvb.
Bu üçüne bitişen ْ الmevsul değil, harfi tariftir.
Sarih sıfat, ism-i fail ve ism-i mef’ulu kapsar yani bunlar ْ 'الin sılası olurlar.
Bu ikisi fiile benzediği için şibh-i cümle diye isimlendirenler oldu. Bu ikisinde ism-i
fail, ism-i mef’ulun sıla olmasında ihtilaf yoktur. Ama sıfat-ı müşebehenin in s ْ الılası
olup olmaması konusunda ihtilaf vardır. Bir grup sıfat-ı müşebbeheyi ْ الin sılası kabul
ediyorlar. Çoğunluğa göre sıfat-ı müşebbehe ْ الin sılası olmaz.149
Bunun dışında ْ الin muzari fiile vaslı şâzdır.
Örnek:
مَا انْتَ بالحَكَمِ التُّرْضى حُكُومَتُهُ
Manası: sen hakemliğine razı olunan hakem değilsin.
Bu durum Basralı dilcilerin çoğuna göre şiire mahsustur. Yine ْ الin isim
cümlesi ve zarf ile vaslı şâzdır.150
Örnek:
مِنَ الْقَوْمِ الرسُولِ االله مِنْهُمْ151
لَهُمْ دَانَتْ رِقَابُ بَنِي مَعَدِّ
Manası: Allah'ın Rasulunün içinde olduğu kavimde öyle kimseler var ki Benî
Meadd’'ın boyunları onlara eğildi.
III. BİR CÜMLENİN SILA OLABİLMESİ İÇİN GEREKLİ ŞARTLAR
149 İbn Akîl, a.g.e., I, 128
150 İbn Akîl, a.g.e., I, 130
151
Bu beyit İbn Akîl, a.g.e., I, 131’de nisbetsiz olarak geçmektedir.
57
Sıla cümlesinin şartları şunlar:
A. Sıla cümlesinin haber cümlesi olması gerekir. Haber cümlesi; söyleyenin
doğru veya yalan söyleme ihtimali olduğu cümledir.
Sıla cümlesi inşâ olmamalıdır. İnşâ cümlesi; söyleyenin doğru veya yalan
söyleme ihtimali olmadığı cümledir. Sıla cümlesi talebî veya gayr-ı talebî inşâ cümlesi
de olmamalıdır.
Örnek:
جَاءَ الذِي مَا أفضلَهُ
جَاءَ الذِي قل لَهُ خيرًا
جَاءَ الذِي نِعْمَ اسْمُهُ
Bu cümleler sıla olmaya uygun değildir. Çünkü 1. cümle taacüb, 2.cümle emir,
3. cümle övme (medh) cümlesidir ve üçü de inşâi cümledir.
Sıla cümlesine örnek:
هُوَ الَّذِي اََرْسَلَ رسُولَهُ بالهُدَى وَ دِينِ الحَقِّ ليُظْهِرَهُ عَلى الدِّين آُلهِ وَ آَفَى بااللهِ شَهِيدًا152
Manası: Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, peygamberini hidâyet ve hak din
ile gönderen o'dur. Şahit olarak Allah yeter.
Sıla cümlesinin haberiyye olması gerektiği Basralı dilcilerin görüşüdür, Kûfeli
dilcilere göre cümlenin haberiyye olmaması caizdir.153
Kûfeli dilciler el-Ferezdak’ın şu sözünü delil getiriyorlar:
وَ إني لَرَامٍ نَظْرَةً قِبَل الَّتِى لَعَلى –و انْ شَطَّتْ نَوَاهَا –أزُورُهَا
152
Feth sûresi, 48/28
153
Sanaa Abdulkerim Muhammed Esad, a.g.e., I, 361
58
Manası: çok uzak olsa da, ziyaret etmeyi umduğum yerlere bir bakış atıyorum.
B. Sıla cümlesinin diğer bir şartı müfredlik, tesniyelik, cem’ilik, müzekkerlik,
müenneslikte mevsule uyan bir zamir içermesi gerekir. Bu zamire âid veya râbıt denir.
Bu zamir bariz, müstetir, mahzuf olabilir. Yine bu zamir merfu, mansup, veya
mecrûrdur. İleride örneklerle “âid” bahsinde anlatılacak.
C. Sıla cümlesinin مَعْهُودَةyani anlaşılır, belirli, muayyen olması gerekir; kapalı
anlaşılmaz olmamalıdır. Çünkü sıla cümlesinden maksat, muhataba ism-i mevsul ile
kapalı olan şeyi, sıla cümlesi ile belirli, anlaşılır hale getirmektir.
Örnek:
رَأيْتُ الوَلَدَ الذِي أبُوه مُعَلِّم
Genel kural bu olmakla birlikte sıla cümlesinin kapalılığı ( )إبْهَامtefhim ve tehvil
durumlarında caizdir. 154
Örnek:
وَ أَوْحَى الَى عَبْدهِ مَا أوَحَى 155
Manası: Kuluna vahyettiğini vahyetti.
Örnek:
فَأتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنوُدِهِ فَغَشِيهمْ مِنَ الْيَمِّ ماَ غَشِيَهُمْ 156
Manası: Firavun ordularıyla hemen onları takip etti, denizden kendilerini
sarıveren (korkunç boğulma) sarıverdi.
D. Sıla cümlesinin anlaşılabilmesi için kendinden önceki bir kelama ihtiyaç
duymaması gerekir.
Örnek:
154 İbn Hişam en-Nahvî, Evdahu’l mesâlik, I, 117
155
Necm sûresi, 53/10
156
Taha sûresi, 20/78
59
جَاءَ الذِي لكِنَّهُ بَخِيل
لكِنَّهُ بخِيلcümlesi, kendinden önceki bir kelama ihtiyaç duyduğu için sıla olmaya
uygun değildir.
E . Sıla cümlesi herkesçe bilinen, aksi düşünülmeyen bir şey olmamalıdır.
Örnek:
شَاهَدْتُ الَّذِي فَمُهُ في وَجْهِهِ
Manası: ağzı yüzünde olan kimseyi izledim.
cümlesi s ِ فَمُهُ فيِ وَجْهِهıla olmaya uygun değildir. Çünkü bu cümle, o kişinin
ayırıcı özelliği değil, herkesçe kabul edilen, tersi düşünülemeyen, insanların ortak
özelliğidir.
F. Mevsulun sılasının, mevsulden sonra olması gerekir, öne geçmesi caiz
değildir. Yine ondan (sıladan) bir parçanın, mevsulun önüne geçmesi de caiz değildir.
Genel görüş budur. Ancak en-Nahvu’l vâfi’de şu ifade vardır:
Sılanın parçası zarf veya car- mecrûr olursa, karışıklıktan emin olmak şartıyla
takdim caizdir.157
الذي قَرأتَه أمامَنَا رسَالَة آَرَيَمة yaniأمامنا الذي قرأْتَه رسَالَة آَرِيمَة :Örnek
G. Sıla cümlesi ile mevsul arasında- normal şartlarda- fasıl girmemesi gerekir.
Yine sılanın parçaları arasına fasıl girmemelidir.
Sıla cümlesi ile mevsul arasına; sıfat, atıf, tekid, bedel giremez.158 Ama bazı
fasıllar vardır ki onlar mevsul ile sılanın arasına girebilirler (caizdir).
( ْ الdışında, çünkü onunla sılası arasına fasıl giremez).
157
Abbas Hasan, a.g.e., I, 380
158
El-kûfi, Şerif Ömer b. İbrahim, Kitabu’l beyan fi şerh-il-luma (thk. Alaaddin Hamaveyye ), 1.bs,
Amman: Daru Ammar, 2002, s. 598; İbn Usfur el-İşbilî, a.g.e., I, 132
60
Yine kuvvetli görüşe göre bunlarla, harf-i mevsullerden –sadece -ماile sılası
arasını açmak caizdir.
Bu fasıllar şunlardır:
1. Kasem cümlesi:
غَابَ الذِى وَاالله قَهَرَ الاَعْدَاء
2. Nida cümlesi: mevsulun önüne muhatap zamirinin geçmesi şarttır.
انْتَ الذِى-يا حَامِد- تَتَعَهَّدُ الحَدِيقة
3. İtiraz cümlesi:
والدى الذى -أطالَ االله عُمْرَه–يرْعَي شؤوني
4. Hal cümlesi:
لذي قَدِمَ ا -و هو مُتَبَسِّم– يحْسِنُ الصنِيع
5. Zaid :آان
آَرَّمْتُ الذي آَانَ شارآْتُهُ في السِيَاحَة
IV. SILA CÜMLESİNİN HAZFİ
Bazen bir cümlede birden fazla mevsul ve onların sılaları bulunur, sılalar
bazen zikredilmiş olur.
رَأيتُ الذي آَتبَ و التِي آَتبَتَْ
Sıla bazen hazfedilmiş olabilir, hazfedilen sılaya zikredilen başka bir sıla
delalet eder. Sıla hazfedildiğinde, zikredilen sılanın sadece bir mevsul için uygun
olması gerekir.
61
Cümlede sılaya delalet eden bir şey olmazsa, mevsulun sılasını hazfetmek caiz
değildir.159
عُدْتُ الذي والتي مَرِضَتْ
Bu örnekte sıla mevsullerden biri için uygundur. Bir sıla hazfedilmiştir. Bu
örneğin aslı:
عُدتُ الذي مَرِضَ والتي مَرِضَتْ
Bazen de cümlede tek bir mevsul ve onun sılası bulunur ve sıla cümlesi
hazfedildiğinde ona delalet eden lafzî veya manevî karine bulunur.
Lafzi karineye örnek:
-مَنْ رأيتهُ؟ محمد الذي
. demektirمحمد الذي رأيته فيها ;Bu cümle
Manevi karînede ise, hazf; fahr (övgü), tazim (yüceltme), tahkir (aşağılama),
tehvil ( korkutma) vb. için yapılır.160
فاجْمَعْ جُمُوعَكَ ثُم وجِّهْهُمْ الينَا ...نَحْنُ الأولى
Manası: biz öyle kimseleriz ki … birliğini topla, üzerimize gönder (men önemli
değil).
Burada manevî karîne fahr (övme) vardır. Yani şunu kastediyor şair:
“Biz cesaret, kahramanlık ve düşmanlara aldırmama ile tanındık”.
Bu şekilde lafzî ve manevî karîne bulunması şartı ile, sıla cümlesinin hazfi
caizdir.
159 İbn Usfur El-İşbilî , a.g.e., I, 134
160
Abbas Hasan, a.g.e., I, 391
62
BEŞİNCİ BÖLÜM
ÂİD(RÂBIT)
I. ÂİD
Bu zamire âid veya râbıt denir, ism-i mevsule döndüğü için âid, ism-i mevsul
ile sılayı bağladığı için râbıt denilir.
Âid zamiri bariz, müstetir veya mahzuf olarak sıla cümlesinde bulunur.
A. Bariz zamir:
جَاءَ الرجُلُ الذي رأيتُه
Bu cümlede هاbariz, yani ism-i mevsule dönen zamir bâriz zamirdir.
B. Müstetir zamir:
رَأَيْتُ الرجُلُ الَّذِي جَاءَ
Buradaki zamir جاءfiilinin altında gizli olan ’هوdir. Yani sıla cümlesindeki âid
zamir هوmüstetirdir.
C. Mahzuf zamir:
علَّم المُعلمُ الطالبَ مَا لَمْ يَعْلَمْ
Bu cümlenin aslı ُ’لم يعْلمْهdur. Burada هاhazfedilmiş âid zamirdir. Âid zamir:
merfu, mansub, mecrûr olabilir.
Merfu âid zamire örnek:
مَاتَ الرجُلُ اَّلذي هُوَ عاملٌ في المصْنَعِ
Mansub âid zamire örnek:
63
جَاءَتْ الطفلةُ التي عرفتُهَا
Sıla cümlesindeki هاzamiri ’الطفلةe dönen mansub âid zamirdir.
Mecrûr âid zamire örnek:
رَأيْتُ الحَدِيقَةَ التي ذَهَبْتِ اليها
Sıla cümlesindeki هاzamiri الىharfi ceri ile mecrûr olmuştur ve bu zamir ()ها
.e dönerالحديقة
II. ÂİD İLE MEVSUL ARASINDAKİ UYUM
Hâss ism-i mevsule dönen âid zamirin müfredlik, tesniyelik, cem’ilik,
müzekkerlik ve müenneslik bakımından ona uygun olması gerekir.
جَاءَ الذي مَاتَ أبوه
Müşterek ism-i mevsule dönen âid zamir de ise iki vecih vardır:161
A. Mevsulun lafzını gözeterek hepsinde müfred müzekker kullanılabilir. Bu
kullanım daha çoktur.
B. Manayı gözeterek, zamir müfredlik, müsennalık, cem’ilik, müzekker ve
müenneslikte ona uydurulur yani manaya uygun zamir getirilir.
و مِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ اليْكَ 162
Âyette ْ مَنhâss ism-i mevsulun lafzına uyarak, âid müfred gelmiştir.
وَ مِنْهُمْ مَنْ يَسْتمِعُونَ اَليْكَ 163
161
Mustafa el- Galâyînî, a.g.e., s. 105
162
En’am sûresi, 6/25
64
Âyette manaya uyarak âid cem’i gelmiştir.
Eğer mevsule iki zamir dönüyorsa, ilkinde lafza itibar, diğerinde manaya itibar
etmek caizdir.164
وَ مِنَ النَّاسِ مَنَْيقُولُ آمنَّا بااللهِ و باليوْم الآخِرِ وَ مَا هُمْ بِمُؤمِنيِنَ 165
Manası:İnsanların bir kısmı inanmadıkları halde “Allah’a ve ahiret gününe
inandık” derler.
‘يقولdeki zamir ْ ‘ مَنe müfred olarak döndü.
‘ و ما هم بمؤمنينdeki zamir ‘ e cem’i olarak döndü. ْمَن
Cumhura göre nesirde; zahir isim, ism-i mevsule dönen zamirin yerine
gelemez. Sadece şiirde zaruraten yer alabilir.
سُعَادُ الَّتي أَضْنَاكَ حُبُّ سُعَادا166
و اعراضُهَا عَنْك إسَْتَمَر وَ زَادا
Manası: Suad, sevgisinin seni yıktığı kimsedir ve onun senden uzaklaşması
devam etti ve arttı.
Cumhur zahir ismin, ism-i mevsule dönen zamirin yerine gelmesini şiirle
sınırlarken, ez- Zemahşeri sadece şiirle sınırlamaz, ona göre nesirde de zamirin yerine,
zahir isim getirmek caizdir.167
En-Nahvu’l-vâfi’de zahir ismin, zamirin yerini almasının belağî sebeplerle
(isti’taf, telezzüz, izahı artırmak gibi) meydana geldiği yer alır.168
Âid (râbıt), ism-i mevsullerin sılasında bulunur, harf-i mevsullerin sılasında
163
Yunus sûresi, 10/42
164
Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., S. 105
165
Bakara sûresi, 2/8
166
Bu beyit Sanaa Abdulkerim Esad, a.g.e., I, 363’de yer alır.
167
Sanaa Abdulkerim Muhammed Esad, a.g.e, I, 363, 364
168
Abbas Hasan, a.g.e., I, 377 (bkz. dipnot3)
65
bulunmaz.
Nahivcilerden bir grup şunu iddia etti: Kasem cümlesi; mevsule dönen âid
zamiri içermediğinde, kasem ve cevabının mevsule vaslı caiz değildir, yine şart ve ceza
cümlelerinden biri âid zamir içermediğinde mevsule vaslı caiz değildir.169
Mesela şu örnek onlara göre caiz değildir.
جَاءَنِى الذِى اقسم باالله لَقَدْ قَامَ ابوه
جَاءَنِى الذِى إن قامَ عمْرو قامَ ابوه
İsm-i mevsul; mütekellim veya muhatab zamir olan mübtedanın haberi olursa
aid zamir için iki durum vardır:170
A. Râbıt zamir, mütekellim ve muhatab olmada mübtedaya uyabilir.
أنَا الَّذِى قُمْتُ :Örnek
انْتَ الَّذِى بَرَعْتَ فِى الفَنِّ :Örnek
B. Râbıt zamir, gaip olmada ism-i mevsule uyabilir.
أنا الَّذِى قَامَ :Örnek
انتَ الَّذِى بَرَعَ فى الفَنِّ:Örnek
Burada bir başka durum daha vardır. O da : Mübtedanın mütekellim veya
muhatab zamir olması ve onun haberinin ism-i mevsulun mevsufu olmasıdır.
Râbıt zamir için iki durum vardır:
A. Râbıt zamir, mübtedayı gözeterek, mütekellim veya muhatab olabilir.
انا الرُّجُلُ الَّذِى عَاوَنْتُ الضَّعِيفَ :Örnek
انت الرجُلُ الَّذِى سَبَقْتَ فى مَيْدَانِ الفُنُون
169 İbn Usfur el-İşbilî, a.g.e., I, 127
170
Abbas Hasan, a.g.e., I, 380
66
B. Râbıt zamir, gaiplikte ism-i mevsule uyabilir.
انا الرجل اَّلذِى عَاوَنَ الضَّعِيفَ:Örnek
انت الرجل الَّذِى سَبَقَ فى مَيْدَان الفُنُون
Burada fasih olan, uygun olan; râbıtın mübtedaya uyarak mütekellim ve
muhatab olmasıdır.171
III. ÂİD ZAMİRİNİN HAZFİ
Âid zamiri karışıklıktan emin olmak şartıyla hazfedilebilir. Merfu, mansub,
mecrûr olan âid zamirlerin hazfi şöyledir:
A. Merfu âid zamirin hazfi
Merfu âid zamir ancak şu şartlarla hazfedilebilir:172
1. Sıla, isim cümlesi ve merfu zamir mübteda olmalıdır, mübteda olmayan
merfu zamir hazfedilmez.
2. Haber müfred olmalıdır. Haber müfred olmadığında, merfu zamirin hazfi
yine caiz değildir.
Merfu zamir, mübteda olduğunda ise şu iki durum olur:
1. Ya merfu zamir, ’ ّ اىnün sılasındadır.
2. Ya da merfu zamir, ’ ّ اىnün dışındakilerin sılasındadır.
ّ ’اىnün sılasında olan merfu zamirin her halde hazfi caizdir.173
171
Abbas Hasan, a.g.e., I, 382
172 İbn Akîl, a.g.e., I, 136; İbn Usfur el-İşbilî, a.g.e., I, 128; İbn Hişam en- nahvî, Evdahu’l-mesâlik, I,
118, 119; Abbas Hasan, a.g.e., I, 394
67
ّ.174ثُمَلنَنْزِعَنَّ مِنْ آُلِّ شِيعَةٍ ايُّهُمْ اشَدُّ عَلى الرَّحْمَنِ عِتيِاَّ :Örnek
Manası: Sonra her ümmetten hangisi Rahman (olan Allah)’a en çok karşı
gelmişse (önce onu Cehenneme) çekip ayıracağız.
Takdiri şöyledir: َايهُمْ هُوَ اشد
ّ ’اىnün dışındaki mevsullerin sılasında olan zamir:
a. Ya sıla uzun olur( )صلة طويلة
b. Veya sıla uzun olmaz.
Sılasının uzun olmasından kasıt; sılasında muzafun ileyh, mef’ul, hal, na’t v.b.
tamamlayıcılar olmasıdır.
Eğer sıla uzun olursa; merfu zamirin hazfi caizdir.
مَا انَا بالَّذِى قَائِلٌ لَكَ سُوءً :Örnek
مَا انَا بالذى هُوَ قَائِلٌ لَكَ سُوءً :Takdiri
Eğer sıla uzun olmazsa, merfu zamirin hazfi caiz değildir.
B. Mansub âid zamirin hazfi
Âid olan mansub zamir şu şartlarla hazfedilebilir:175
1. Mansub zamir muttasıl olmalıdır.
2. Onu nasbeden tam fiil veya tam vasıf olmalıdır.
173 İbn Usfur el-İşbilî, a.g.e., I, 128
174
Meryem sûresi,19 / 69
175İbn Usfur el-İşbilî, a.g.e., I, 128; İbn Akîl, a.g.e., I, 138; İbn Hişam en-Nahvî, Evdahu’l-mesâlik, I,
120; Abbas Hasan, a.g.e., I, 396, 397
68
3. Bu vasıf, kendisine zamirin döndüğü ’ ْ الin sılası olmamalıdır.
Hazfedilen mansub âid zamire örnek:
176أهَذَا الَّذى بَعَثَ االلهَُرسُولا
Takdiri: بعثهdur.
Fiilin nasbettiği zamirin hazfi çok, vasfın nasbettiği zamirin hazfi azdır.177
Eğer mansub zamir munfasıl olursa hazfi caiz değildir.
اقْبَلَ الربِيعُ الَّذِى ايَّاه اُحِبّ :Örnek
Yine zamir muttasıl olduğu halde fiil veya vasıf ile değil, harf ile mansub
olursa hazfi caiz değildir.
جَاءَ الَّذِى إنَّه مُنْطَلِق :Örnek
Mansub zamir, nakıs fiil veya nakıs vasıfla mansub olursa, mansub zamirin
hazfi caiz değildir.
جَاءَ الَّذِى آَانَّه زَيْد :Örnek
Eğer râbıtın, kendisine döndüğü mevsul ْ الolursa, mansub zamirin hazfi caiz
olmaz.
Eğer mansub zamirin hazfi karışıklığa ve anlamda anlaşmazlığa sebep
oluyorsa, hazf caiz değildir.
رَاَيْتُ مَنْ عَرَفْتُهُ فى القطَار :Örnek
Bu örnekte hazfedilirse, görülen ki هاşi müennes mi, müzekker mi, müfred mi,
tesniye mi , cem’i mi anlaşılmadığı gibi, hazf yapılıp yapılmadığı da anlaşılmaz.
176
Furkan sûresi, 25/ 41
177 İbn Hişam en-Nahvî, Evdahu’l-mesâlik, I, 123
69
C. Mecrûr âid zamirin hazfi
Âid zamir mecrûr olduğunda;
1. Ya izafetle mecrûr olur,
2. Ya harf ile mecrûr olur.
İzafetle mecrûr olduğu zaman; muzaf, ism-i fail veya ism-i mef’ul olup, hal
veya istikbal manasında olmak şartıyla hazfedilir.178Eğer mazi manasında olursa mecrûr
zamirin hazfi caiz değildir.179
Ez-Zeccaci’ye göre, şiirde bazen zamir ve ismi hazfedilir, eğer ona delalet eden
belirti varsa bu yapılabilir. Ama bu azdır.
اعُوذُ باالله وَ ايَاتِهِ منْ باب من يُغْلقُ مِنْ خَارِج :Örnek
من باب منْ يغلق بابه مِنْ خَارِج :Takdiri
بابهhazfedildi.
Harf ile mecrûr olduğu zaman şu şart aranır: ism-i mevsul veya mevsulun
mevsufu, bu harfin-lafız ve manada- benzeri ile mecrûr olmalıdır ve iki harfin amili
aynı olmalıdır.
Râbıt zamir hazfedildiği zaman, onunla beraber onu mecrûr yapan harf de
hazfedilir.
Eğer iki harf veya iki amil farklı olursa hazf caiz değildir.
و يَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ Örnek: 180
Yani: منه
178
Abbas Hasan, a.g.e., I, 398, 399
179 İbn Hişam en-Nahvî, Evdahu’l- mesâlik, I, 123
180
El-mü’minun sûresi, 23 /33
70
Harf ism-i mevsule bitiştiği gibi mevsulun mevsufuna da bitişebilir.
سرتُ فِى الحديقة التى سرتَ :Örnek
فيها :Yani
71
SONUÇ
Mevsul lügatta; bir şeyi bir şeye bağlamak, bir araya getirmek anlamlarına
gelir. Istılah anlamı ile mevsul: haber cümlesi, tam zarf, tam car mecrûr veya sarih vasıf
ile vasla ve âide veya onun yerini dolduran birşeye ihtiyaç duyan kelimedir. Mevsuller
cümlede fail, naib-i fail, mübteda, haber, mef’ul, sıfat, müstesna, münada, muzafun
ileyh olurlar.
Mevsuller isim ve harf olmak üzere ikiye ayrılır. İsm-i mevsuller de hâss ve
müşterek olarak iki kısımdır. Hâss ism-i mevsuller: ( ,الذي اللاتي, اللات, اللائي, اللاء, اللواتي
. ) dırذا, ذو, الْ, ايّ, ما, منْ ( ), müşterek ism-i mevsuller iseالالي, الذينَ, اللتان, اللذان, التي
Harf-i mevsuller ْ لوْ, آيْ, ما, أنَّ, أنdir.
Sıla cümlesi; mevsulden sonra gelip manayı tamamlayan cümledir ve isim
cümlesi, fiil cümlesi veya şibh-i cümle olur. Sıla, karışıklık olmaması ve sılaya delalet
eden lafzî ve manevî karine olması şartıyla hazfedilebilir.
İsm-i mevsule dönen zamire âid veya râbıt denilir. Âid zamir merfu, mansub
veya mecrûrdur.
Kısaca mevsuller hakkında şöyle denilebilir; mevsuller kendi başlarına anlam
ifade etmezler, bundan dolayı “mübhemat” diye isimlendirilirler. Mevsuller sıla cümlesi
ile anlam kazanırlar ve âid’e ihtiyaç duyarlar.
72
KAYNAKÇA
Abbas Hasan. en-Nahvu’l-vâfi. 5. Baskı, Kahire: Daru’l Maarif, 1973
Abdurrahman Fehmi. Medresetu’l-Arab. Kostantiniye, 1887
Âlûsî, Ebu’s sena Şehabeddin Mahmud b. Abdullah. Rûhu’l-meâni fi tefsîri’lKur’âni’l-azîm ve’s-sebu’l-mesâni (tsh. Muhammed Hüseyin Arab),
Beyrut: Daru’l Fikr, 1997
Birgivî, Muhammed b. Pir Ali. İzhar. (Nahiv cümlesi içinde diğer nahiv kitapları ile
birlikte), İstanbul: Asır matbaası, 1325
Cevheri, Ebu Nasr İsmail b. Hammad el-Fârâbi. Es-sıhâh: tâcü’l-luga ve sıhâhu’l
Arabiyye. (thk. Şihabüddin Ebu Amr), 1. Baskı, Beyrut: Daru’l Fikr, 1998
Çetin, Nihad M. “Arap”. DİA, III, İstanbul, 1991
El-Galâyînî, Mustafa. Câmiu’d-durûsi’l-Arabiyye. Beyrut: Dâru’l kütübi’l ilmiyye,
2003
İbnu’l Enbâri, Ebu’l-Berekât Kemaleddin Abdurrahman b. Muhammed. El İnsâf fî
mesâili’l-hılaf beyne’n-nahviyyîn: Basriyyîn ve’l-Kûfiyyîn. Daru’l Fikr, ts.
İbn Akîl, Ebu Muhammed Bahaeddin Abdullah b. Abdurrahman. Şerhu ibn Akil alâ
elfiyeti ibn Mâlik. (thk. Hanna Fahuri), 1. Baskı, Beyrut: Daru’l Cil, ts.
İbn Hişam en-Nahvî, Ebu Muhammed Cemaleddin Abdullah b. Yusuf. Evdahu’l -
mesâlik ila elfiyeti ibn Mâlik. 6. Baskı, Beyrut: Daru ihyai’t- Türasi’l- Arabî,
1980
________________. Şerhu katri’n-nedâ ve bellu’s-sadâ. (thk Muhammed Muhyiddin
Abdulhamid), Daru’l Fikr, ts.
İbnu’l Kıftî, Ebu’l-Hasan Cemaleddin Ali b. Yusuf b. İbrahim. İnbahu’r-ruvât alâ
enbahi’n-nuhât. (thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), Kahire, 1950
İbn Manzur, Ebu’l Fazl Muhammed b. Mükerrem b.Ali el-Ensâri. Lisanu’l-Arab.
Beyrut: Daru Sadır, ts.
73
İbnu’n Nedîm, Ebu’l Ferec Muhammed b. İshak. el-Fihrist. Beyrut, ts.
İbn Usfur el-İşbilî, Ebu’l-Hasan Ali b. Mü’min. Şerhu cümeli’z-Zeccaci. (nşr. Fevvaz
Şa’ar), 1. Baskı, Beyrut: Daru’l Kütübi’l ilmiye, 1998
El-Kûfi, Şerif Ömer b. İbrahim. Kitabu’l-beyân fi şerh’il-luma. (thk. Alaaddin
Hamaveyye), 1. Baskı, Amman: Daru Ammar, 2002
Ma’lûf, Luvis. el-Müncid fi’l luga fi’l alam. 26. Baskı, Beyrut: Daru’l Maşrık, ts.
Mehmed Zihni. el-Muktedap fi kavâidi’n-nahv. İstanbul, 1981
El-Müberred, Ebu’l-Abbas Muhammed b. Yezid b. Abdulekber el-ezdi. el-Muktedap.
(thk. Muhammed Abdulhalik Admiyye), Beyrut: Alemü’l-kütüb, ts.
Sanaa Abdulkerim Muhammed Esad. el-Hâşiyetu’l-asriyye alâ şerh-i şuzûri-z-zeheb.
Riyad: Daru’ş-şevvaf, 1995
Sibeveyhî, Ebu Bişr Amr b. Osman b. Kanber el-Harisi. Kitabu Sibeveyh
(thk.Abdusselam Muhammed Harun), 2. Baskı, Kahire: el-Hey’etü’l
Mısriyyetü’l amme li’l kitab, 1997
Şevki Dayf. El-Medârisu’n-nahviyye. Mısır: Daru’l Maarif, ts.
Ürün, A. Kazım. Örneklerle Arap dilinde bağlaçlar ve terkipler. Konya: Esra
yayınları, 1998
Ez-Zemahşeri, Ebu’l Kasım Carullah Mahmud b. Ömer b. Muhammed. el-Mufassal fi
ilmi’l-luga .(haz. Muhammed İzzettin Saidi), 1. Baskı, Beyrut: Daru ihyâi’l
ulum, 1990.
______________. El-Keşşaf an hakaiki gavamizi’t-tenzil ve uyuni’l-ekavil fi vucuhi’ttevil. (Tahkik, talik ve dirase: Adil Ahmet Abdulmevcud, Ali Muhammed
Muavviz; şarik fi tahkik: Fethi Abdurrahman Ahmet Hicazi), Riyad:
Mektebetu’l Ubeykan, 1998/1418
Zeydan, Corci. Tarihu âdâbi’l-lügati’l-Arabiyye. Beyrut, 1973

Konular