COĞRAFYA GÖZÜYLE HATAY*

Cumhuriyetimizin 20 nci dönüm yılını kutladığımız tarihî günlerden
sonra gelen bu ders yılının başlangıcında, Fakûltemizin, açılış dersini
vermek şerefi bana düştü. Bu yüksek tevcihten dolayı sayın dekanı­
mızla değerli arkadaşlarıma şükranlarımı sunarım.
Yandan fazlası Hatay'da geçen iki aylık bir tetkik gezisinden dö­
neli çok olmadı. Bende unutulmaz izlemeler bırakan bu gezide, inceleme
konusunun önemli bir kısmını teşkil eden Hatay Coğrafyasını dersime
de konu seçtim. Hatay'dan bahsederken, dolayısiyle bir ülke coğrafyası
girişi yapmış olacağım. Bu münasebetle üzerinde durduğumuz bir noktayı
hatırlatmama müsaadenizi dilerim.' Hepimizin bildiği bir geleneğe
göre, ülke coğrafyası konusu işlenirken şöyle bir sıra takip olunur:
evvelâ o memleketin sınırı, yüzölçümü, yer biçimleri, deniz kıyılan,
bitkileri, hayvanlan, nehir ve gölleri ve sonra . şehirleri, yolları... birbiri
ardından ele alınır. Biz ise şimdiye kadar yapılagelen şekliylebu
mihanikî sıralamayı bırakma yolundayız. Ülke coğrafyası araştırmalarında,
ele aldığımız memleketin hususiyetini yapan, şahsiyetini meydana
getiren fizikî ve beşerî vasıfları bulmaya çalışıyoruz. Çünkü coğrafya
kuru malûmat listesi değil, bir fikir kompozisyonudur. Mevziî Coğ­
rafya dediğimiz coğrafya bölümünün, gelişme yolunda vardığı merhalelerden
biri olan bu esastan yürüyerek kendi kendimize sorabiliriz: Hatay'ın
coğrafi şahsiyetini yapan nelerdir?
Hatay'ın hususiyetini iki maddede toplıyacağım:
1 — Dış çizgileri itibariyle, kuzey-güney doğrultusunda uzanan
Suriye'nin bir parçası gibi göründüğü halde, Hatay'ın Suriyeli değil,
Anadolulu oluşu; '
2— Coğrafya bakımından kuvvetli tezatlar memleketi, Suriye'den
farklı olarak, Hatay'ın biribirine daha yumuşak ve ahenkli bağlarla bağlı
peyzajların yanyana gelmesiyle vücut bulmuş bir bölge olması.
Şimdi bu iki maddeyi birer birer gözden geçirelim
Bir hartada memleketimizin güney sınırına bakacak olursak, bu
sınırın doğudan batıya uzandığını ve Akdeniz kıyılarına doğru, güneyde
bir çıkıntı yaptığını görürüz. İşte bu çıkıntı Hatay dır. Doğu Ak-
* 1943-44 ders yılı açış dersi olarak, 1. XI. 943 Pazartesî günü, saat 10.30 da
Fakülte Büyük Konferans salonunda verilmiştir.
204 CEMAL ALAGÖZ
deniz kıyılarında, Küçük Asya ile Suriye'nin birbirine dokunduğu alanda,
tabiat Hatay'a vücut vermekle Anadoluyu Suriye içerlerine doğru
uzatmıştır. Gerçekten, bu memleket yer biçimleri, bunların doğrultuları,
toprağının yapısı, iklimi ve bitki örtüsü ile, insanlarının menşei ve dili,
yaşayış tarzlariyle Anadolunun güneyde uzanan bir parçasından ibarettir.
1 — Hatay'da yeryüzü biçimleri ve doğrultuları Anadoluludur
(Harta- 1). Anadolu'nun güneyinde bulunan Torosların doğrultularını
Harta : 1 — Hatay ın yapısı (Blanchard'a göre)
biliyoruz. Bu dağlar geniş yaylar halinde yarımadayı güneyden çevirirler.
Bütün doğu Akdenizi gösteren bir fiziki hartada, daha güneyde bulunan
bir takım arızaların da Toros doğrultularına paralel olduğu dikkati çeker.
Bunlar kıyılarımızdan 75 kilometre uzakta duran Kıbrıs adasının kuzey
ve güneyindeki dağlarla bu dağların kıt'a üzerinde devamı olan Keldağ
(Casius veya Cebeli Akra) ile Nurdağları (Kızıldağ yahut Amanus
- Elmadağı - Gâvurdağı) dır. Kıbrıs'ın iki dağ sırası arasında
kalan çukur bölgesi Keldağ ile Nurdağları arasındaki çukur alanda
devam eder (Aşağı Âsi oluğu - Amuk - Karasu çukuru) Bu çizgi-
COĞRAFYA GÖZÜYLE HATAY 205
lerin kuzeyinde bulunan İskenderun körfezinin biçimi de avarızın bu
umumi doğrultularına uygundur. Buna karşılık, daha güneyde, Lazkiye
çukur alanından sonra, Suriye kıyılarına parelal olan avarız Lazkiye-
Şam Trablusu'nun arasında bulunan Aleviler dağı yahut Cebeli Ansariye,
Lübnan, ve Antilübnan masifleri ile başka bir doğrultu, kuzey - güney
doğrultusu, alarak gider.
2 — Hatay jeolojik yapısı ile Anadoluludur. Hatay'ın temel yapısını
vücude getiren Keldağ ve Nur dağlariyle aralarında bulunan çukur
alanlar Suriye'nin ait olduğu eski plâtformun dışında kalırlar. Jeoloji
bakımından Suriye Antekambriumda vücut bulmuş olan, gayet geniş
Afrika-Arabistan kütlesinin bir parçasıdır. Tıpkı Afrika'da olduğu gibi
billûrlu kültelerden, granitten, porfirden yapılmış olan temel üzerinde
Birinci zaman, Jüra, Tebeşir devirleri ve nihayet Üçüncü zaman denizlerinin
yayılıp genişlemeleri (transgression) neticesinde ve yahut kara te­
şekkülleri halinde, tabakalaşmış kum ve kil tortuları, sonradan vâki'
olan yer hareketleriyle tam kıvrılmadan eğilmiş, yahut hafif dalgalı bir
hal almış ve daha sonra vukubulan kıvrılmalar sırasında çıkan magma
(bazalt, riyolit...) bu teşekküller üzerinde lâv örtüsünden arızalar hasıl etmiş­
tir. Böylece, gerek Arabistan'da, gerek Suriye ve Mezopotamyada umumi
çizgileri itibariyle, Arkeen bir temel üzerinde, daha sonraki devirlerde
vücut bulmuş kültelerde geniş dalgalı (Cebeli Ansariye, Lübnan ve
Antilübnan'da olduğu gibi) ve daha ziyade masavarî (tabulaire ) bir
yapı görüyoruz.
Halbuki, Lübnan ve Antilübnanla aynı yapıda ve hemen hemen
aynı doğrultuda, 1200-1500 metre yükseklikte kabataslak bir antiklinal
olan Cebeli Ansariye'nin kuzeyinde, yâni bugünkü Hatay'da arazinin
yapısında büyük değişiklikler görülür. Lazkiye çukur alanından başlı­
yarak, Basra körfezinin güneyindeki Oman dağlık bölgesine kadar,
Suriye-Arabistan kütlesinde rastgelinmiyen külteler meydana çıkar.
Bunlar, Perido, yılantaşı (serpentine), gabro gibi yeşil kültelerdir ve
bilhassa Keldağ (Cebeli Akra) ile Nur dağlarında önemli'bir yer kap-'
larlar. Keldağ'ın yukarı Tebeşir silisli kalker ve kalkerli şistlerinden .
yapılmış çekirdek kısmı her doğrultuda yeşil kültelerle katolunmuştur.
Hatay'ın esaslı bir hususiyetini' teşkil eden bu taşlara Antakya'da,
Habip Neccardağı üzerindeki eski kaleye çıkarken de rastlanır. Aynı
yapı Amuk çukurluğunun doğusunda, Kilis-Gaziantep dağları (Kürt
dağları) diyebileceğimiz platolar üzerinde devam eder.
Kıbrıs güney dağlarını devam ettiren Keldağ'ın Toros dış kıvrımları,
hakiki bir Miosen senklinali olarak o zamanlardanberi mevcut olduğu
anlaşılan Âsi oluğunun kuzeyinde, Nurdağları'nda daha açıktır.
Birinci zaman arazisine rastgelinmiyen Suriye'ye karşılık, Nurdâğlarında
bu zamanın billûrlu şistlerinden itibaren her türlü külteler, kalker, şist
ve kum taşlarından (gres) başka, yılântaşlan önem kazanır. Diğer taraftan,
Kıbrıs'ı Keldağ ile Kızıldağ'a (Amanus) bağlıyan yalnız Üçüncü
206 CEMAL ALAGÖZ
zaman genç kıvrımlarına (iltiva) ait olma keyfiyeti değildir. Adanın
kuzey dağlarının, Tebeşir devri kesif kalkerlerinden ve doğuda baş parmak
şeklindeki uzun buruna doğru yer alan Eosen şist ve kum taşlarından,
kıvrımlı yapısı Anadolu dağlarındakine benzediği gibi, güney
sıra dağlan da Nurdağlarında ve Keldağ'da görülen gabro, diyabaz,
yılantaşından ve arada andezit ve trahitten yoğurulmuştur.
Dağ ve kıvrım sıraları arasında kalan çukur alanlarında kabarıntıların
doğrultusuna uygun olduğunu görmüştük. Filhakika, Kıbrıs orta
çukur alanı Âsi oluğu ile Amuk ovası, Karasu ve Aksu vadilerinde
Maraş'a kadar devam eder. Bu uzun oluk gibi, İskenderun körfezi olduğu-da
sonradan bazı kısımlarında faylarla vuzuh kazanmış senklinal
çukurlar teşkil ederler.
Amük çukurluğu ve Maraş'a doğru devamı, Suriye'yi boydan boya
geçen ve içinde güneyde Lut gölünün bulunduğu Gor ile Lübnan
ve Antilübnan arasında Beka, nihayet orta Âsi Gab çukur alanı do­
ğrultusuna da uygundur. Böylece, Hatay'ın eksenini teşkil eden çukur
bölge bir taraftan Kıbrıs kıvrımları, diğer taraftan Niassa'dan başlıyarak
Hebeşistan, Kızıldeniz ve Akaba körfezinden geçip Suriye'ye eri­
şen muazzam inhidam çukuru ile akrıba demektir. Hatay'da bu akrı-
balığın diğer bir izi de volkan faaliyetlerinin eseri olan konilerle, bazalt
örtüleridir (Leçe). Ancak, şurasını da kaydetmek lâzımdır ki, jeolog
Dubertret Gor hufresinin Amuk ovasiyle devam ettiği kanaatinde
değildir.
3 — Hatay ile Suriye arasında iklim ve bitki Örtüsü bakımından
da farklar mevcuttur. Suriye'nin iklimi hakkındaki bilgimiz eksiktir.
Bu eksikliğin bir ifadesi "Handbuch der Geographischen Wissenschaft„
serisinin 1937 de çıkmış olan "Ön ve güney Asya,, cildinde görülür. Bu
eserde-Suriye, Filistin ve Mezopotamya faslını yazan müellif, orta ve gü­
ney Suriye yıllık yağmur ortalamasını gösteren bir hartayı "Geographie
Üniverselle» serisinin "Önasya ve yüksek Asya,, cildinden iktibas
etmek lüzumunu duymuştur.
İklim bakımından, pek tabii olarak güneyden kuzeye ve batıdan
doğuya önemli değişiklikler gösteren Suriye'nin evvelâ sühunetlerine
ait şu bir kaç rakamı gözden geçirelim :
İskenderun
Antakya
Beyrut
Gazze
Temmuz
ortalaması
Ağ.
27°,7 28° '
26°,5 27°,2
27°,5
26°,5
İskenderun'la Beyrut,
II. Kânun
ortalaması
-
10°,6
7°,3
13°
11°,7.
Gazze ile
göstermektedirler. Bunlardan birinin
En küçükler
ortalaması
1°,3
—l 0
3°,9

En büyükler
ortalaması
Ağ.
33°,2 34°
33°,7 34
35°,1

Yıllık
ortalama
19°,6
17°,8
20°,5
19°,7
Antakya temmuzda aynı sıcaklığı
gerisi açık, diğeri ise bir rüzgâr
COĞRAFYA GÖZÜYLE HATAY 207
koridoru olan Âsi oluğunun içinde bulunmaktadır. Buna karşılık Beyrut
ve İskenderun, doğularındaki yüksek dağlara yaslanmışlardır. Yazın
kuvvetli buharlaşma neticesinde hasıl olan sis ve bulutlar bu iki şehri
âdeta üstü kapalı birer kap yahut hamam sıcaklığı içinde bulundurur.
İkinci kânunda ise, kuzey güneye nazaran daha serin ve Beyrut Lübnanm
sebebinden daha ılıktır. Minimom ve maksimom ortalamaları da
kuzeyde hissolunacak kadar düşüktür. Yıllık ortalamalarda dahi aynı
durum görülüyor. Bununla beraber, güneyle Hatay arasındaki sühunet
ortalama farklarının önemli olmadığı dikkatimizi çekiyor. İki derece kadar
olan enlem farkını kuzeyde, istasyonların daha kuytuda bulunması
keyfiyeti ortadan kaldırır gibi bir hal alıyor. Böylece, rutubetinin etkisi de
araya katıldığı vakit Hatay'ın, bazı kısımlarıyla, güneyden daha sıcak bir
bölge izlemi vermesi bile mümkündür. Ancak, şurasını kaydetmek lâ­
zımdır ki, ortalamaların dayandığı yılların sayısı çok azdır ve mevcut
rakamlarla yalnız kıyıyı birbirleriyle karşılaştırmış oluyoruz. Dağlık bölge
ile iç kısımları yakından mukayese edememek durumundayız. Ne olursa
olsun, sühunet üzerine tesir eden âmiller toptan nazarı itibare alınırsa,
yazın Hatay'ın Suriye'den daha serin, kışın daha soğuk olduğu muhakkaktır.
'
Şunu da söyleyelim ki, Hatayda yaz serinliğinin önemli bir âmili denizden
esen rüzgârdır. '
Kışın ılık ve yazın serin bir denizin kenarında bulunan Akdeniz
memleketlerinin çok rüzgârlı memleketler olduğu malûmdur. Bu hususiyet
Marmara denizi çevresinde, Çanakkale ve Gelibolu dolaylarında
görüldüğü gibi, Hatay'da da dikkatimizi çeker. Bilhassa Âsi oluğu ve
devamı böyle rüzgârlı bir bölgedir (Resim- 1). Yazın serin denizden
Arabistan ve Mezopotamya'nın çok fazla ısınmış çöllerine doğru esen
oldukça kuvvetli bir rüzgâr, geceli gündüzlü yedi ay - Nisandan Birinciteşrine
kadar- Antakya çevresini serinletmeye çalışır. Bununla beraber,
rutubetli sıcaklar insanları dağların serin yaylalarına sığınmak zorunda
bırakır.
Hatay ile Suriye'yi bir de yağış bakımından karşılaştıralım.
Yıllık yağış ortalaması
(milimetre)
Dörtyol 1168 .
İskenderun 876,9
Antakya 1426,7
Islahiye 986
Kırıkhan 637
Yıllık yağış ortalaması
(milimetre)
Yükselti m.
Beyrut (35) 906
Hayfa 679
Yafa 520
Gazze (20) 420
Elkereije 1605
( Lübnan, üzerinde )
Taberiye(-200) 511
Kudüs (750) 661
208 CEMAL ALAGÖZ
Suriye'de, özerine 1500 milimetreden fazla yağmur düşen Lübnan
dağlık masifinin batı yüzü bir tarafa bırakılacak olursa, yağmur miktarının
kuzeyden güneye azaldığı görülür. Hatay'da yağış kıyıda ve hattâ
içerilek kısımlarda dahi az değildir: İskenderun'da yağış ortalaması
877 milimetre, Dörtyol'da 1168, Kırıkhan'da 637 ve Antakya'da 1427
milimetredir. Süriyede ise, Beyrut'ta 900 milimetreyi geçmesine karşılık
Hayfa'da 679, Yafa'da 520, 750 metre yükseklikte olan Kudüsde 661
milimetre yağmur yağıyor. Deniz kıyışında, bazı yerlerde bir metreden
fazla yağmur düşen Hatay'ın dağlık bölgesine 1,5 metreden daha fazla
yağmur yağdığına şüphe yoktur ve bu keyfiyet Prof. Besim Darkot'un
Türkiye yağmur hartasında pek güzel belirtilmiştir (4). Yağış Suriye'nin
doğusunda, çöle . doğru azalır. Buna mukabil, Hatay'ın doğusunda çöl
yoktur.
Yağmurların sene içine dağılışına gelince; Suriye'nin yağmur mevsimi
kış ve ilkbahardır. Bununla beraber, daha güneyde, yağmur mevsimi
nisbeten geç başlayıp erken bitmektedir. Lübnan bölgesinde Birinci
teşrinde başlar ve Mayısa kadar sürer. Bütün yağmurun yarısından
fazlası kışın yağar. Antakya'da da böyle olmakla beraber, İskenderun'da
sonbahar kış mevsimi kadar yağmurludur. Hatay'da yağmur mevsimi
Birinci teşrinden Mart sonuna kadardır. Nisan, Mayıs ve Ağustos az
yağmurlu, bilhassa Temmuz tamamen denecek kadar yağmursuzdur.
Umumiyet itibariyle Suriyedekinden farklı olarak, Hatayda, topografya
şartlarının da müdahalesi ile, İskenderun kıyılarında yazın sıcak,
rutubetli, kışın ılık ve yağmurlu bir iklim; buna karşılık Âsi oluğu ile
Kuseyrde yazın oldukça serin ve az çok rutubetli, kışın nisbeten soğuk
ve yağmurlu bir iklim buluyoruz, Amuk ovası yazın İskenderundan
daha serin, Nürdağları bütün Hatayın, hattâ kabil olsa, Suriye ve Mı­
sır'ın yaylası (sayfiyesi) dir.
4 — Güney kadar sıcak ve'fakat ondan daha yağmurlu olan kuzeyin
yani Hatay'ın güneyden daha fazla ormanlık olacağı tabiîdir. Eski müelliflerin
şehadetine dayanarak Suriyenin de ormansız olmadığını anlıyoruz*
(% 2 den az). Fakat Suriye ormanları geniş örtüler halinde olmaktan
ziyade, dağınık ve ihtiva ettiği ağaç nevileri ile de kurak iklim
ormanları dır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Suriye'nin idareten
ayrılmış olduğu bölümlerde ormanlık alanlar şöyle tesbit edilmiş bulunuyordu
(7,9).
Ormanın kapladığı yer
Halep vilâyeti 1350 km2
Şam „ 610 „ -
Beyrut „ 510. „
Lübnan müstakil mutasarrıflığı 600 „
Kudüs mutasarrıflığı 0,065 „
En çok orman Lübnan'da idi : % 18,8. Ormanları teşkil eden
ağaçlar ladin, çam ve meşe nevileridir. Alçaklarda ve deniz kıyısı ta-
COĞRAFYA GÖZÜYLE HATAY 209
rafında yer yer maki örtüsü, yükseklerde ise, Halep çamı, sahil
çamı, sarıçam, fıstık çamı, Kilikya köknarı, Lübnan sedri ve ardıç ile
daima yeşil meşe ve palamut meşesi bulunur. Kışın yapraklarını döken
rutubetli orman ise ancak Alevilerdağı (Cebeli Arisariye) ile kuzeyinde,
yâni Hatay'dadır.
Eski Şam vilâyeti ormanlarında %' 94 nisbetinde hâkim olan nevi
meşe olduğu halde, Lübnan ormanları bilhassa lâdin, katran (sedr) ve
çam ormanlarıdır. Vaktiyle, Fenikeliler zamanında meşhur olan Lübnan
sedr ormanlarından bugün yalnız dağınık artıklar kalmıştır. Şam
Trablus'u ile Baalbek arasında, Lübnanın plato halindeki yüksekliklerine
çıkarken, orman yukarı sınırını teşkil eden 2000 metreye doğru,
bu meşhur sedr ormanlarından kalmış olan 350 ağaçlık bir grup, etrafı
duvarla çevrili bir park halinde, büyük bir itina ile muhafaza edilmektedir.

Suriye'nin bu durumuna karşılık hakiki orman kuzeyde Hatay'dadır.
1919 dan evvel, Halep vilâyetini ormanlık bir vilâyet halinde gösteren
Keldağ ve bilhassa Nurdağları ormanlariydi. Uzun zamanlardanberi,
insanların tarla açmak ve diğer ihtiyaçlarında kullanmak için yaptıkları,
aynı zamanda büyük muharebelerin cereyan ettiği bu geçit alanında
orduların sebep olduğu tahriplerle, sürülerin ölçüsüz tahribine uğramasına
rağmen, bugün adı Keldağ olan bölgede dahi orman vardır.
Burada Halep çamı ile yapraklarını dökenlerden meşe, akgürgen (kayın)
den mürekkep genişliği 100 kilometre kare tahmin olunan bîr orman alanı
mevcuttur. Orman altı da şıktır; kıyı taraflarında ise, değişik ağaçları
ihtiva eden bir maki yer almıştır.
Daha kuzeyde, Nurdağları'nın ormanları içinde beş gün dolaştım.
Denize bakan yüzde 800 metreye kadar çıkan maki çok sık olduğu
gibi, bunun üstünde 1200 metreye kadar yer alan ve kabuğundan
mantar yapılan saçlı meşe (Quercus cerris) ve akgürgen yahut kayın,
ardıç, kızılcık, tesbih ve diğer yapraklarını dökenlerle dağ kavağı, vadi
boylarında çınar, nihayet1200 metrenin üstünde türlü çam nevi ile, ladin
ve katrandan mürekkep karışık kozalaklı ormanları insanın üzerinde
kuvvetli bir tesir yapacak kadar devamlı ve sıktı. Nurdağlarının
batı yamaçları üzerindeki kesik arazide ve bu gür ormanlar içinde
dolaşmak, kuzey Anadolu ormanlarında dolaşmak kadar güçtür. Bazı
yerlerde, içinde eğrelti otlarının-çok bulunduğu orman altı da sıktır.
Musa dağının üstü de gayet sık bir maki ile kaplıdır. 1884 de Reclus
güneyde benzeri olmayan bu ormanlar hakkında şu satırları yazı­
yordu :
"Bazılarının boyu 50 metreyi bulan, kayın, meşe, sedr ve çam ormanlariyle
Amamıs'un bazı kısımları Adana Toroslarına benzer». Nihayet,
Suriye doğuda stepe, stepten çöle inkilâb ettiği halde, Hatay'ın
doğusundaki stepler, güney doğu Anadolunun stepleriyle birleşir. Netice
itibariyle, Suriye'de mahdut bir yer kaplıyan kurak orman parçalarına
210 CEMAL ALAGÖZ
karşılık Hatay'da asırların büyük ölçüde tahribine dayanmış, daha rutubetli
ve geniş orman örtüleri buluyoruz.
5 — Beşerî coğrafya bakımından Hatay kuzey ve doğu etkilerini
güneye nakleden bir köprü başı demektir. Suriye'nin kendisi, kuzey ve
güney memleketleri arasında 700 kilometre uzunluk ve 100-150 kilometre
genişlikte uzanan bir köprü veya bir beraatıdır. Tarihin her devrinde,
küçük Asya ve Mezopotamya ile Afrika arasında devam eden
sulh veya harp halinde kültür münasebetleri, bir tarafta deniz, öbür
tarafta çölün ortasına atılmış bulunan bu kavimler köprüsünden geçti
(10). Suriyenin kuzeyi İsa'dan önce 3000 yıllarında Babillilere ait görü­
nüyor. Milâttan önce 15 nci asrın ilk yarısında, burada karışık-bir nü-
fus bulunmaktadır ve bunların arasında sami olmıyanların nisbeti bü­
yüktür. Samiler eskiden beri çöle yakın yerlerde ve Lübnan'da oturmuşlardır.
Güneyden Mısırlılar, kuzeyden Etiler, Asurlar Suriyenin bir
kısmını işgalleri altına alıyorlar. Etilerle Mısırlılar Suriye hâkimiyeti için,
daha sonra Dara ile İskender Hatay'da karşılaşıyorlar (Isus). İskender'in
arkasından Selefküsler Suriye'ye hâkim okuyorlar, hâkimiyet onlardan
Romalılara geçiyor. Romalılar zamanında, Hatay'ın bugünkü
merkezi Antakya, ilkçağ dünyasının üçüncü büyük şehridir. Bir müddet
Roma eyaleti halinde idare edildikten sonra, Suriye milâdın dördüncü
aşrında Bizanslılara intikal ediyor. Yedinci asırda Arap idaresi kuruluyor.
Şam islâm Arap devletinin merkezi olmuştur. Abbasilerin gününde
Türkler devletin idaresinde rol oynamıya başlamışlardır. Selçuklar
zamanında haçlı ordularına karşı Suriye'yi müdafaa ediyorlar. Bu
münasebetle, Pierre Benoit'nın " La Chatelaine du Liban „ adlı romanını
1925 de (Lübnan kasrının sahibesi) adiyle dilimize çevirmiş olan
Süleyman Nazif tarafından, muharririn Haçlılar hakkında yazdığı satırlara
verilen cevabı hatırlamamak kabil değildir (11). Ve nihayet on altıncı
asrın başlangıcında Suriye'de Osmanlı - Türk idaresi yerleşiyor. Tam
dört asır Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yaşadıktan sonra, birinci
dünya harbî neticesinde, 1919 da, burada Fransız mandası kurulmuştur.
Bu uzun asırlar boyunca eski dünyanın; bir çok kavimleri Su- .
riye'den geçmiş ve burada iz bırakmışlardır. Modern cihanın başlıca
dinleri olan islâmlık, hıristiyanlık ve museviliğin mukaddes şehirleri
Suriye'de bulunduğundan, başka başka ırk ve milletlerden olmakla beraber,
bu dinlere mensup bir çok insan-gurupları burada birbirine karışmış,
yanyana yaşamış ve yaşamaktadır. Suriye'de en ziyade konu­
şulan arapçadan başka diller de konuşulur. Diğer taraftan, burada hakiki
bir din mozayiği görülür: sünnî ve şiî müslüman mezheplerinden
başka, hıristiyan rum ortodoks, rum katolik, katölik ermeni, gregoriyen
ermeni, süryanî, geldanî, marunî, lâtin, protestan, nihayet musevî hep
birlikte en az 19 din ve mezhep tutar,
Hatay ise Türktür. Türk Anadolunun en eski sakinlerinden biri
olan Etiler milâttan önce 1600-1200 yılları arasında Hatay'ı ellerinde
COĞRAFYA GÖZÜYLE HATAY 211
tutuyorlar. Humus yakınlarında Kadeş, faaliyetlerini Afrikaya kadar
götürmüş olan Etilerin, Mısırlılara karşı müstahkem bir şehriydi ve Eti
ordusu ile ikinci Ramses ordusu burada karşılaşmıştı. Etilerin Filistin'e
de hâkim olduklarını oradaki buluntular göstermiştir. Bu buluntularda
Sumer sanatının izleri de tesbit olunmuştur. Boğazköyün inhitatından
sonra, yeni Eti devletinin merkezi Fırat üzerinde Karkamış'a naklolunmuştu.
Etilerin daha eski devirlerinin eserleride Islahiye dolaylarında
Zincirliköy yakınındaki büyük Eti merkeziyle Resülayn yakınlarında
Tel Halaf kazısında elde edilmiştir. Böylece, Mezopotamya Sumer medeniyetiyle
Anadolu Eti medeniyeti Şam çölünün kuzeylerinde ve Hatay'da,
Suriye ile Filistin'de birbiriyle kucaklaşıyordu.
Etilerden beriye, tarihin birçok olaylarının arkasından 1919 e geliyoruz.
Hatay anavatandan koparılıp Suriye Fransız idaresine katılmıştı.
Bununla beraber, Fransızlar Hatay'ın türklüğünü okul kitaplarında dahi
itiraf etmişlerdir 1). Bu hakikati Yarbay jacquot'nun 1931 de çıkarmış
olduğu "Antioche„ adlı kitapta da teslim edilmiş buluyoruz (8),
Kitabın 34 üncü sahifesinden naklettiğim hartada Hatay'ın en büyük
kısmının Türklerle meskûn olduğunu görmekteyiz (Harta -2). Hartada
Türk camiasının hakiki birer uzvu olan Aleviler ve Çerkesler ayrı
ayrı gösterilmiştir. Geriye bizden olmıyan bir tek unsur kalıyor:
Ermeniler. Şefkatli Türk idaresinde asırlarca mesut yaşadıktan sonra,
yabancı teşviklere kapılarak, ermenilerin kendi kendilerini nasıl
felâkete attıklarını "Encyclopaedia Britannica,, nın ikinci cildinde "The
Armenian Question„ yazısında dahi okumak kabildir (14): "Ermeni meselesi,,
adı verilen mesele 1878 (1293) Türk-Rus harbinden sonra, Ayastefanos
muahedesinde icat ediliyor. Rusya muahedeye koydurduğu bir
madde ile bizden "Ermenilerin kürtlere ve Çerkeslere karşı (!) himayesi,,
ni istiyor ki bunda hedefi malumdun imparatorluğun işlerine devamlı
surette burnunu sokmak. Ayni madde Berlin muahedesinde de ipka
edilmiştir. Ermeniler 1885 de Hınçak, 1890 da Taşnak ihtilâl komitelerini
kuruyor ve Türklerle mücadeleye girişiyorlar. Açıktan açığa yapı­
lan bütün tahriklere, düşmanlık hareketlerine rağmen, bu ansiklopedide
ifade olunduğu gibi, devlet bir zaman ermenileri dost saymıya devam
etmiştir. Ermeniler yarım asır süren düşmanlık hareketlerini büyük kayıplarla
ödeye ödeye, nihayet Hatay'dan de çekilip gitmişlerdir.
Hatay'da konuşulan arapçaya gelince; "Geographie Üniversellerin
yukarıda adı geçen önasya cildinde Blanchard, 219 uncu sahifeye
(Arap dilinin kuzey sınırı) adlı münakaşa götürür bir harta koymuştur (1).
Bu hartada Hatay Arap dili sınırı Antakya'den geçirilmiş ve Antakya,
Türkçe hakim olmak üzere, türkçe ile arapçanın birbirine karıştığı bîr
yer olarak gösterilmiştir. Fakat dil milliyeti örtebilir mi? Bu hususta
1
Collectîon Cholley. La France, Metropole et Colonies, classe de Premiere;
Paris, 1936, p. 539. «Le Sandjak d'Alesandrette, peuple surtout de Turcs;» (3).
212 CEMAL ALAGÖZ
Harta : 2 — Yarbay Jacquot'nan cemaatler hartası. Bu hartada Koloni
idaresinin prensiplerinden biri olan (Hükümran olmak için ayır)
' ilkesi kendini hissettiriyor. Türk, Çerkeş, Alevî
birbirinden ayrılmıştır.
bir müşahedemi söyliyeceğim: Faik Türkmen'in Hatay'ın yurdumuza
kavuşmasından önce yazılmış (Mufassal Hatay coğrafyası ve edebiyatı)
adlı kitabında (13) Fransız hartalarına atfen, Hatay köylerinin ırk bakı­
mından ayrılışı kaydedilmiştir. Bu esasa göre, Arap köyü diye ayrılmış
olan köylerden, orta Kuseyr bölgesinde Babatorun ile yanı başındaki
Dur köyüne gittim. Düşülen yanlışı gözümle gördüm. Bu köylüler
sarışın, kumral, çehre ifadesiyle Anadolu köylüsünün aynı olan
Türklerdir. Konuştukları arapça ayınları çatlatan bir arapça değil, Türk
fonetiğine göre konuşulan bir arapçadır. Köylüler kendileriyle yaptığım
konuşmalarda "Evet bizim aslımız Türktür. Besni'den gelmişiz. Bizim
Suriye ve Arap köylerinde akrabamız yoktur, (garib) iz, dediler,,.
Müslümanlığın etkisi ile arapçanın itibarda olduğu asırlarda, iki dilin
temas alanında bulunan bu yerlerde, bazı Türk köylerinin bu dili konuşmasına
ırkî bir mâna verilemez. Arapça Türkün bünyesine dokuna-
COĞRAFYA GÖZÜYLE HATAY 21$
mamıştır. Arapça konuşan ye müstemleke idarecileri tarafından yanlış
yollara saptırılan Aleviler de Antalya, Sivas, Çorum, Yozgat bölgelerinde
ve daha başka yerlerdeki kardeşleri gibi Türktürler.
Ekonomik çizgileri bakımından Hatay, coğrafi sınırları içinde,
ovaların, Kuseyr gibi ekinciliğe elverişli platoların fazlalığı, ikliminin
daha rutubetli oluşu sayesinde, kuraklığın tarla ziraatini tahdit ettiği
Suriye'ye nazaran daha fazla çiftçidir. Ziraat alanları dağınık ve par­
çalı değil, Anadolu'nun diğer kısımlarında olduğu gibi devamlıdır. Pek
tabiî olarak siyasi sınırlarla tahdit edilemiyen bu vasıflar Humus gü­
neylerine kadar iner. Orta Suriye'nin beşeri Coğrafyasına dair doktora
tezinde R. Thoumain (12) orta Suriye'nin tahdidinde yalnız Lübnan ve
Antilübnan ve çevresini ele alarak "Ekonomik hayatı Hama ve Halep
tarafındaki platolara bağlanan Humus bölgesi orta Suriye konusu içine.
alınmamıştır,, diyor ki, Hatay'ın etkisi buralara kadar iniyor demektir.
Ulaşım bakımından Hatay'ın Asya ile Avrupa arasındaki rolü
önemlidir. Doğu Akdeniz kıyılarının en iyi limanı Hatay'dadır.
İskenderun, kuytu körfezinin içinde, doğu Anadolu ve Mezopotamya'dan
gelen yolların bitimindedir. Bundan üç çeyrek asır önce
(1869) Süveyş kanalı açılmadan evvel, ulaşımda Hatay'ın önemi bü­
yüktü. Halep burada musul, Mardin, Urfa, Gaziantep'ten gelen yolla,
iç Anadoludan ve Arabistandan gelen yolun birleştiği noktada, üç yol
ağzında, bozkırların ortasında, taştan muazzam bir ticaret deposu, bir
alış veriş merkezi ve bir banka gibi yükselir. Mezopotamya'ya, Suriye
ve Mısır'a anayol Halep'ten geçer. Bu üç büyük doğrultuyu, bugün,
demiryolu temsil etmekte Ve Anadolu - Suriye - Mısır şosesi Antakya'dan
geçmektedir.
Hulâsa, umumi çizgilerini şöylece gözden geçirdimîz Hatay Suriye
ile karşılaştırılacak olursa, aradaki coğrafî farklar, ve bu memleketin
hususiyeti, yâni Anadolu'nun Suriye de devamı olduğu anlaşılır. Türk
yurdunun bir parçası olan Hatay'ın, 1919 dan 1938 e kadar, 19 yıl
anayurttan ayrı düşen bu güzel memleketin, Türkiye Cumhuriyetinin
sınırlan dışında kalması elbette doğru ve haklı değildi. Hatay davasında,
Büyük Ata'nın yüksek heyecanını, bundan beş yıl önce Türk
ordusu Hatay'a ve Hatay Türk ordusuna kavuştuğu zaman, buradaki
halkımızın kurtarıcı kardeşlerinin ayaklarına kapanmasındaki derin mâ­
nayı, insan Hatay'ı gördüğü vakit daha iyi anlıyor.
II
Hatay'ın bir diğer hususiyeti birbirine yumuşak ve ahenkli bağlarla
bağlanmış peyzajlardan vücude gelmiş olması idi. Bu ciheti tebarüz
ettirmeye çalışırken, Suriyedeki daha sert coğrafi çizgiler (çöl, vaha,
deniz hizasından çok aşağıda inhidam çukuru, yanı başında horst şeklinde
514 CEMAL ALAGÖZ
* '
dağ...) üzerinde durmıyacağız. Marmara çevresinde, yahut Ege bölgesinde
olduğu gibi, Hatay'da da deniz kıyısı, ova, plato yanyana ve iç
içedir. Bu coğrafi bölümlerin kendilerine mahsus yaşayışları ve birbirlerine
sıkı bağlılıkları vardır. Bir Hatay gezisi bize işte bu vasfı da
tanıtmış olur.
1 — Toprakkale'den sonra, İskenderun Körfezi kıyılarını 'takip ediyoruz.
Sağımız deniz, solumuzda yüksekliği 2200 ü geçen, ormandan
yemyeşil Nurdağları yükseliyor. Burada gerek duruşu bozulmuş Pliosen
tabakaları, gerekse yeni hareketlerle yükselmişe benziyen ve deniz
kıyısında yar şeklinde nihayet bulan, konglomeradan, çakıldan kumdan
yapılmış, denize doğru eğimli düzlükler görüyoruz. Dağdan ineri
sellerin yapmış oldukları birikinti konileri üzerine ekinci ve bilhassa meyvacı,
irili ufaklı köyler yerleşmiştir. Hatay'ın yazın en sıcak ve kışın en
ılık olan bu kısmında iklim portakalgillere elverişlidir. Hattâ muz ve
hurma da olur. Fakat en iyi mahsul veren portakal soyudur.
Dörtyol, Payas bu ürünle tanınmışlardır; kuzeyde Erzin de tanınmıya
hazırlanıyor. Tiren bizi İskenderun limanına bırakıyor. Burası bütün
Suriye kıyılarında rastgelinmiyen şartları haiz, güney rüzgârlarına
karşı muhafazalı bir limandır (Resim-2). Kısmen siyasi sınırlarla parçalanmış
geniş bir hinterlandı var. Fakat bugünün harp şartlan İskenderun'u
Türkiyenin başlıca giriş limanı yapmıştır. İskenderun aynı zamanda
kışlamaya çok elverişli, sevimli bir şehirdir.
2 — İskenderun körfezi kıyılarının gerisinde, orta yükseklikte
(1600-2200 metre), baştan başa ormanlık, Nurdağları uzanır. Kuzey do­
ğuda ve güney batıda, iki yüksek kısım (Gâvurdağı ve Kızıldağ) ile
ortada daha alçak bir kısım -Elma dağı- dan teşekkül etmiştir. Elma dağı
kısmında tarihte (Suriye kapıları) diye şöhret kazanmış Belen geçidi
var (440 metre) (Resim - 3). Bir kaç defa kıvrılmaya manız kalmış ve
en son Üçüncü zamanın ikinci yansında kıvrılarak yükselmiş olan Nurdağları
kuyyetli aşınmalarla keskin arızalar gösteren bir dağdır. Yani
üzerinde dolaşmak pek de kolay değildir. Belen geçidinin çevresi dı­
şında kalan yerlerinin gür ormanlarla kaplı olduğunu daha evvel söylemiştik
(Resim-4). Bu dağlar takriben 900 metreye kadar daimi yerleş­
me alanıdır. Bu yükseltinin yukarısında Toroslardakine benzer bir yaylacılık
buluyoruz. Nurdağlan, köy yaylacılığı ile . birlikte, çukur ova
Toroslarında olduğu gibi, şehir yaylacılığı (sayfiyecilik) sahasıdır. Kasabalılar
yaz mevsimini soğuk, oluk, Belen, Atık, Zorkun yaylalarında
geçiriyorlar. Yaylacılık yazın- çok sıcak ve rutubetli deniz kı­
yısını ve içeriyi serin ve yeşil dağlara bağlıyan kuvvetli bir bağdır.
3 — Belen geçidinde 600 metreye kadar yükseldikten sonra, asfalt
yolu takip ederek, deniz hizasından yüksekliği ancak yüz kırk metre olan
Amuk düzlüğüne iniyoruz. Burası eski bir gölün dibidir. Bugün dahi Amuk
gölü ile bataklıkları mevcut. Toprağı o kadar bereketli'ki, sivrisinek
ve korkunç sıtmaya rağmen darı, buğday terlaları hemen bataklıkların
COĞRAFYA GÖZÜYLE HATAY C. ALAGÖZ
Resim. 1 — Antakyada Asi boya ve devamı bir rüzgâr koridorudur. Bütün yaz
geceli gündüzlü eserek serinlik getiren güneybatı rüzgârı Antakya-Halep şosasından
Reyhanlı'ya ayrılan yolun kenarındaki çınarları resimde görüldüğü gibi, eğmiştir.
(Foto: C. Alagöz)
Resim. 2 — İskenderun körfezinin güney kıyısında iskenderun limanı. Geride Nur
dağlarının yamaçları. Yamaçlar üzerinde maki, bir sel yatağı. Bu sel yatakları,
kalker içinde dar, haşin kesiklerle bütün kıyı boyunca dağın yamaçlarına
sıralanmışlardır. (Foto: C. Alagöz)
COĞRAFYA GÖZÜYLE HATAY C. ALAGÖZ
Resim. 3 — İskenderun'un Soğukoluk yaylasından kuzeydoğuya, Belen'e bakış.
Belen İskenderun tarafına giden bir derenin yamaçlarındadır. Tarihî büyük yol, arkada
dağların alçaldığı yerden (takriben 600 metre yükseklik) Amuk ovasına ve 70
metre kadar yükseklikte bulunan Antakya'ya iner. Belen bir yol uğrağı ve (Sayfiye)
yayladır. Resmin ön tarafında Soğukoluk yaylasının bir oteli. (Foto: Ç. Alagöz
Resim. 4 — Nur dağlarının kuzey taraflarında, çam, kabuğundan mantar yapılan
saçlımeşe ve kayın ormanları. (Fotot C. Alagöz)
COĞRAFYA GÖZÜYLE HATAY C. ALAGÖZ
Resim. 5 — Harbiye'de Defne şelâleleri. Kokulu defnelerle, ulu çınarların, türlü
ağaçların koyu gölgeleri altında, kalkerden çıkan bir sürü kaynağın serinletici
çağıltısı duyulur. Resme çağlıyanlar dan ancak bir tanesi sığdırılabilmiştir. Hatay
tarihinin her devrinde, insan bu tabiat ihtişamının hayranı oldu. (Foto: C. Alagöz)
Resim. 6 — Asi oluğunu güneyden çeviren Keldağ- Kuseyr plato kenarına Musadağı
yamaçlarından bakış. Ufukta yükseklik 500-600, aşağıda, Asi kenarında 50
metre. Neojen kum ve marnları Asi kenarına doğru basamak halinde inerler. Bu
basamaklardan biri üzerinde bulunan Harbiye ( 340 metre ) bahçeleri, resimde
ancak fark ediliyor. (Foto: C. Alagöz)
COĞRAFYA GÖZÜYLE HATAY C. ALAGÖZ
Resim. 7 — Süveydiyede Asi nehrinin denize döküldüğü yer. Arkada Keldağ'ın en
yüksek noktası (1740). Denize doğru inen dik yamaçlar. Önde Süveydiyenin Meyva
ve sebze bahçeleri; beriye doğru, gümüş yapraklı zeytin ağaçları. (Foto: C. Alagöz
Resim. 8 — Orta Kuseyr'in yatay tabakalı neojen platoları. Burası tepelik, vadilik,
munis çehreli bir memlekettir. Solda Antakya-Karbeyaz köyü şosesi. Öbek öbek
zeytinlikler ve arada tarlalar, resimde iyi seçilemiyen, bağlar. (Foto: C. Alagöz)
COĞRAFYA GÖZÜYLE HATAY 215
bittiği yerden başlıyor. Üzerinde hüyüklerden başka arıza olmıyan
Amuk ovası Hatay'ın tahıl deposudur. Kuzey doğuya Karasu vadisiyle
uzanıyor. Karasu köyleri bugün en fazla çeltikçilik yapıyorlar. Amuk
ovası aynı zamanda yazın sığır, manda sürülerinin, kışın yaylacı at
sürülerinin otlağıdır. Ovanın Karasu vadisi ile uzayan kısmında, kırılmış
bir pekmez küpü gibi, etrafına bazalat lâvları yayılmış volkan
dağlan, buraya orijinal bir çizgi katmaktadır. Amuk bataklıklarının
başlanmış olan kurutulma işi bittiği vakit, memleket hem sıtmadan
kurtulacak, hem de Amuk'un zengin toprağı genişliyecektir.
4 — Güney batıya doğru daralan Aşağı Asi boyu ne bir ova,
ne de geniş bir vadi tabanıdır. Burası -güneyde Kuseyr-Habip NeccarKeldağ'ın
güney doğuya eğimli plato kenariyle kuzeyde Kızıldağ arasında
kalan bir oluktur. Nehir, burada ehemmiyetsiz arızalar gibi duran,
Neojen kum, kil ve çakıllarından tepelikler arasındaki yatağında
kıvrımlar çizerek akıp gidiyor. Etraftan inen derelerin ve kendisinin
suladığı yerler meyve bahçesi, öbür taraf hububat tarlasıdır. Bu meyva
bahçelerinden ikisi büyük: Harbiye Süveydiye. Harbiye'nin Âsi vadisine
300 metre kadar yüksekten bakan düzlüğünde portakal ve türlü
meyve bahçelerini insan ve karstik büyük kaynakların vücude getirdi­
ği Defne şelâleleri yaratmıştır. Süveydiye deniz kıyısında, şist, kum
ve kil tepelerinin eteğinde yeşillikler arasına dağılmış bir nahiye merkezi.
Kozacı ve meyvacı. İlkbaharda ipek, kışın portakal derliyor. Fakat,
bütün sene türlü meyva ve sebzenin ardıarası kesilmez.
5 — Süveydiye'nin kuzeyinde yükselen Musadağı'nın yamaçlarından
güneye doğru bakıldığı zaman, Keldağ ve Kuseyr platosu'nun Âsi
oluğuna inen kenarı görülür (Resim-6). Esas itibariyle kalkerden yapılmış
olan bu kenar güneyden gelen -yarı muvakkat- akarsu kesikleriyle
dilim dilimdir. Keldağ'ın 1700 metreyi geçen zirvesi Musadağından,
Antakya'dan, Kızıldağ'dan, Amuk'tan, her taraftan görülüyor
(Resim-7). Buraya gitmek için, Antakya'dan çıkan yolcu, mutlaka
Harbiye şelâlelerinden geçer. Yol bu şelâlelerin arkasındaki vadiyi
tırmandıktan sonra yukarı Kuseyr'e erişir. 1250 metre yüksekliği bulan
Ziyaret dağından geçilir. Yukarı Kuseyr ekin eken, keçi besliyen,
Odun, kömür satışı ve Amuk'ta tarla ameleliği ile geçinen bir bölgedir.
Yayladağında ise geçimi sağlıyan zeytincilik ve tütüncülüktür. Ziyaret
dağının kalker tepelerinden güney doğuda Âsi vadisine doğru indiğimiz
takdirde, akar sularla parçalanmış Eoseri ve Miosenin kum, iril ve
marnlı yumuşak yatay tabakalarından üstleri bir hizada tepelik bir böl-
ğeye ineriz... Ufuklar geniş, yükseklik üç dört yüz metre. Orta ve aşağı
Kuseyr denilen bu memleket Hatay'ın en kıymetli parçalarından biridir
(Resim-7).. Sıtma yok, yayla serin. Bereketli toprağı tahıl veriyor; bilhassa
zeytin ve bağ memleketi. Kazancı bu yüzden. Bundan başka her
türlü meyve yetişiyor. Hataylılar memleketlerini görmeye gelene sorarlar
: Kuseyr'e gittiniz mi ? Bu soruda haklı bir öğünme gizlidir.
A. Ü. D. T. C. Fakültesi Dergisi F. 2
216 CEMAL ALAGÖZ
Netice itibariyle, Hatay'ımız birbirinden çok kolay ayırt edilebilen
ve başka başka coğrafi karakter taşıyan bölgelerden dokunmuş kıymetli
bir yurt parçasıdır. Hatay'ı vücude getiren parçaların, biraz evvel
kısaca işaret ettiğimiz gibi, kendilerine has vasıfları vardır. Küçük bö­
lümlerin vasıfları yalnız birbirlerini tamamlamakla kalmaz, bu bölümler
aynı zamanda Türkiye'nin diğer kısımlarının çehresini de aksettirirler.
Gerçekten, Trakya'da ve Anadolu'da Amuk ovasının, Kuseyr'in, Nur
dağlarının benzerleri mevcuttur.
Buraya kadar memleketin tesbit ettiğimiz İki hususiyetini meydana
koymaya çalıştık. Son söz olarak şunu ilâve etmek isterim:
Hatay coğrafyas'ı bakımından olduğu kadar, Türkün mazisini yaşatan
uzun tarihi, zenginlikleri ve eşsiz güzellikleriyle de bizi kendine
bağlıyan bir konudur.
Bibliografy a
1. Blanchard, R. — Asie Occidentale. Geogr. Univ. Tome, VIII. Paris, 1929.
2. Blanckenhorn, M. Syrien, Arabien und Mesopotamien. Handbbuch d. Region.
Geol. Heidelberg, 1914.
— La France, classe de premiere, Paris, 1936.
— Türkiyede yağışların dağılışı. Türk Coğrafya Dergisi, Sayı:
2, 1943.
— Les Regions voIcaniques du Haouran et du Djebel Druze
( Syrie ). Revue de Geogr. Rh. et de geol. Dynamique. Vol.
II. fasc. 4. 1929.
— Note preliminaire sur la structure ğeoIogiqûe des Etats du
levant sous Mandat Français; comptes rendu sommaire des
Seances de la Soc. geol. de Fr. Fasc. 6-7. 1930.
— Wirtschaftsgeographie von Syrien- Zeit. des Deut. Palâst. -
vereins. Band XLII, heft 1-2. Leipzig. 1919.
— Antioche, 3 cilt. 1931.
— Syrien als Wirtsehaftsgebiet. Beihefte zum Tropenpflanzer.
Band XVI. Nr. 315. 1916.
10. Rohrbach, Paul. — Syrien Mit Palâstina und das Zweistromland. Vorder-und
Södasien. Handb. der geogr. Wiss. 1937.
11. Süleyman Nazif — Lübnan kasrının sahibesi. Pierre Benoit'dan tercüme İstanbul,
1926.
12. Thoumin, R, — Geographie humaine de la Syrie Centrale. Tours, 1936.
13. Türkmen, Faik. — Mufassal Hatay coğrafyası ve edebiyatı. İstanbul, 1937.
14. Encyclopaedia Britannica. Tome, 2. 1929.
3. Cholley, A.
4. Darkot, Besim
5 Dubertret, L.
6. Dubertret, L.
7. Fischer, Dr. H.
8. Jacquot, P.
9. Rappin, Dr. A.

Konular