ZAMİRLER (4)

ZAMİRLER (4)

Not: 1) Bu zamirlerin başına harf-i cerr gelince mecrûr olurlar. علَيَّ ، لَكُمْ ، عَنْهُ gibi.

Rabbimiz buyurdu:

رَّبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَإِلَيْكَ أَنَبْنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ

“Rabbimiz yalnız Sana tevekkül ettik, yalnız Sana yöneldik ve dönüşümüz de yalnız Sanadır.” (Mümtehine: 4)

Âyette, başına harf-i cerr gelmiş olan zamirler mecrûr’dur.

رَّبَّنَا ‘daki نَا zamiri muzâfun ileyh olduğu için mahallen mecrûr, تَوَكَّلْنَا ve أَنَبْنَا ‘daki نَا zamirleri mahallen merfû’dur.

2) Mütekellim yâ’sı sâkin ve meftûh okunabilir. Ama üst tarafı “elif” ya da “sâkin yâ” olursa meftûh okunur. عَصَايَ “değneğim”,بُنَيَّ - بُنَيْيَ “oğulcuğum, yavrucuğum” gibi.

3) Mütekellim zamiri olan ي , fiillere bitiştiği zaman, fiilin son harfi ile kendisi arasına vikâye (koruma) nûn’u denilen bir “nûn” gelir. Bu “nûn”, fiilin son harfini kesre olmaktan koruduğu için koruma nûn’u adını almıştır. اللَّهُ خَلَقَنِي “Allah beni yarattı” gibi.

4) Fiillerin sonundaki zamirler fâil ya da mef’ûl, isimlerin sonundaki zamirler ise muzâfun ileyh olur. كِتَابُكَ “senin kitabın”, كَتَبَهُ “onu yazdı”, كَتَبْتَ “sen yazdın” gibi.

3- Müstetir Zamirler (الضَّمَائِرُ الْمُسْتَتِرَةُ):

Müstetir zamirler konusunu, zamirlerin ibârede görülüp görülmemesi yönüyle ikiye ayırmak sûretiyle de işlemek mümkündür. Bazı zamirler bâriz’dir, bazısı da gizlidir.

a) Bâriz Zamirler (الضَّمَائِرُ الْبَارِزَةُ):

İbârede mevcut ve telaffuz edilen zamirlerdir. Bu zamirlere “zâhir zamir” (الضَّمِيرُ الظَّاهِرُ) de denilir.

Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

رَبَّنَا آمَنْنَا بِمَا أَنزَلْتَ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ

“Rabbimiz, indirdiğine iman ettik ve o Peygamberin izine tâbi olduk. Artık bizi şâhidlerle beraber yaz.” (Âl-i İmrân: 53)

Bâriz zamirler konusunu yukarıda ayrıntılı şekilde öğrendik.

b) Müstetir (Gizli) Zamir (الضَّمَائِرُ الْمُسْتَتِرَةُ):

İbârede mevcut olmayan, fakat âmilinin tahtında varlığı gizli olarak kabul edilen zamirlerdir. Bu tür zamirlere “tahtında müstetir” denilir.

Rabbimiz şöyle buyurmuştur:

الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ

“Hak, Rabbinden (gelen)dir. O halde sakın şüphe edenlerden olma.” (Bakara: 147)

فَلاَ تَكُونَنَّ ‘de أنْتَ zamiri vucûben müstetir’dir.

Müstetir zamir sadece merfû’ olur.

Bâriz zamirlerden sonra müstetir zamirlerin neler olduğu da açığa çıkmaktadır.

“Muttasıl Zamirler” başlığı altında yer alan “Merfû’ olarak bulunanlar” kısmında yer verdiğimiz mâzi, muzâri ve emir fiillerin çekim tablolarında (X) işâreti bulunan kiplerdeki zamirler müstetir’dir.

Mâzi’de 2 tanedir:هِيَ - هُوَ

Muzâri’de 5 tanedir: نَحْنُ - أنَا- أنْتَ -هِيَ - هُوَ

Emir’de 1 tanedir: أنْتَ

Mâzi fiilde bu zamir sadece iki yerde takdîr edilir. Bunlar, müfred, müzekker, ğâib kipinde هُوَ , müfred, müennes, ğâibe kipinde هِيَ zamirleridir.

Muzâri fiilde müfred, müzekker, ğâib kipinde هُوَ , müfred, müennes, ğâibe kipindeهِيَ , müfred, müzekker, muhâtab kipinde أنْتَ olarak takdîr edilirken, nefs-i mütekellim vahde kipinde أنَا , nefs-i mütekellim mea’l ğayr kipinde ise نَحْنُ takdîr edilir.

Emr-i hâzır müfred, müzekker, muhâtab kipinde أنْتَ , emr-i ğâib müfred, müzekker, ğâib kipinde هُوَ , müfred, müennes, ğâibe kipinde هِيَ takdîr edilir.

Bu anlatılanları cümle içinde görelim:

Mâzi:

نَصَحَتْ (هِيَ) صَدِيقَهَا - نَصَحَ (هُوَ) صَدِيقَهُ

Muzâri:

تَنْصَحُ (هِيَ) صَدِيقَهَا - يَنْصَحُ (هُوَ) صَدِيقَهُ

تَنْصَحُ (أنْتَ) صَدِيقَكَ

نَنْصَحُ (نَحْنُ) صَدِيقَنَا - أَنْصَحُ (أنَا) صَدِيقِي

Emir:

اِنْصَحْ (أنَا) صَدِيقَكَ

لِتَنْصَحْ (هِيَ) صَدِيقَهَا - لِيَنْصَحْ (هُوَ) صَدِيقَهُ

Zamirler bahsinde son olarak “fasl zamiri” (ضَمِيرُ الفَصْلِ) mevzuunda bir miktar duralım.

Zamir-i Fasl: İsim cümlesinin haberi, harf-i ta’rîf’li olduğu zaman mübteda ile haberin sıfat-mevsûf’la karışma ihtimali bulunduğu zaman aralarına “merfû’ munfasıl zamir” getirilir. Bu zamir, mübteda ile haberi sıfat-mevsûf’tan ayırdığı için “zamir-i fasl” diye isimlendirilmiştir.

Örnek:

الرَّجُلُ الْعَالِمُ ← الرَّجُلُ هُوَ الْعَالِمُ

“Adam âlimdir” derken, haberi ma’rîfe olarak getirdiğimizde, bu ifade sıfat tamlamasıyla karıştırılmaktadır. Onun için mübteda ile haberin arasına merfû munfasıl zamir getirilir. Eğer zamir-i fasl getirilmeseydi, “âlim adam” anlamında bir sıfat tamlaması sanılması ihtimali vardı. İşte fasl zamiri, isim cümlesinin sıfat tamlamasına karışmasını önleyen bu ikisinin arasını ayıran bir zamirdir.

Fasl Zamirinin Şu Dört Şartı Taşıması Gerekir:

a) Mübteda ile haber arasında gelmesi gerekir.

زَيدٌ هُوَ الْقَائِمُ

الْمُتَّقُونَ هُمُ الفَائِزُونَ

Ya da aslı itibariyle mübteda-haber olan ama sonrasında başına إنَّ ve kardeşleri ya da كَانَ ve kardeşlerinden birisi gelen cümlelerde de fasl zamiri bulunur.

إنّ زَيْدًا لَهُوَ الْقَائِمُ

كَانَ زَيْدٌ لَهُوَ الْقَائِمَ

Ayette de şöyle buyurulmaktadır:

إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّ “İşte (Îsâ hakkında sana anlatılan) bu (haber) elbette gerçek kıssalardır.” (Âl-i İmrân: 62)

b) Fasl zamirinin öncesinde ve sonrasında ma’rife kelime olmalıdır.

إنَّ مُحَمَّدًا هُوَ الْمُنْطَلِقُ gibi.

Ya da ilki hakiki ma’rife olmalıdır, ikincisi harf-i ta’rîf’i kabul edemese de ma’rîfe’ye benzemelidir. Kendisinden sonra مِنْ harf-i cerr’i gelen ism-i tafdîl gibi.

مُحَمَّدٌ أفْضَلُ مِنْ عَمْرٍو “Muhammed, Amr’dan daha faziletlidir” anlamındaki cümlede أفْضَلُ , harf-i ta’rîf’i kabul etmese de, ma’rife’ye benzediği için bu cümlede fasl zamiri gelebilir. مُحَمَّدٌ mübteda, أفْضَلُ haber, مِنْ عَمْرٍو ise cârr ve mecrûr’dur, habere müteallık’tır.

c) Fasl zamiri, merfû’ zamirlerden olmalıdır. Misallerde olduğu gibi.

d) Fasl zamiri, öncesindeki kelimeye, mütekellim, muhâtab, ğâib, müfred, tesniyye, cem’, müzekker ve müennes yönünden uygun olmalıdır.

مُحَمَّدٌ هُوَ الْمُجْتَهِدُ ، فَاطِمَةُ هِي الْمُجْتَهِدَةُ ، الْمُؤْمِنَاتُ هُنَّ الْفَائِزَاتُ gibi.

Bir de, Âyet-i Kerîme zikredelim:

فَلَمَّا تَوَفَّيْتَنِي كُنْتَ أَنْتَ الرَّقِيبَ عَلَيْهِمْ

“Beni aralarından alınca artık onlar üzerinde gözetleyici yalnız Sen oldun.” (Mâide: 117)

كُنْتَ أَنْتَ الرَّقِيبَ عَلَيْهِمْ cümlesinde dikkat edilecek bir nokta vardır. O da; الرَّقِيبَ kelimesi nâkıs mâzi fiilin haberi olduğu için, fasl zamiri olan أَنتَ ‘den sonra gelmiş olmasına rağmen mensûb (fethalı) olmuştur. Arapça’ya yeni başlamış olanlar bu kelimeyi çoğu zaman merfû’ yani dammeli olarak okurlar. Bu okuyuş yanlıştır!

Açıkladığımız durumun örneği biraz önce de geçmişti.

كَانَ زَيْدٌ لَهُوَ الْقَائِمَ cümlesindeki الْقَائِمَ kelimesi كَانَ ‘nin haberi olduğu için mensûb olmuştu.

Not: Basrîler (Basra Okulu Dilcileri), isim cümlesinin iki öğesini yani mübteda ile haberin arasını ayıran bu zamiri “fasl zamiri” diye isimlendirirlerken, Kûfîler buna “imâd (direk, destek) zamiri” (ضَّمِيرُ الْعِمَادِ) adını verirler. El-Ferrâ’ da bu zamiri “imâd zamiri” diye isimlendirir.

Bir Âyet ile zamirler konusuna son verelim.

وَمَا تَوْفِيقِي إِلاَّ بِاللَّهِ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ اُنِيبُ

“Benim başarım ancak Allah iledir. Ben yalnız O’na güvenip dayandım ve yalnız O’na dönerim” (Hûd: 88)

Konular