ZAMİRLER (1)

ZAMİRLER (1)

Zamir: İsmin yerini tutan, mütekellim, muhâtab ya da ğâibe delâlet eden kelimelere zamir denir.

أنَا، أنْتَ، هُوَ، هُمَا، أنْتُنَّ، إيَّاكَ، إيَّاكُمْ، كَ، كُمَا gibi.

Cümlede, isim zikredildikten sonra her seferinde tekrarlanması yerine zamir kullanılması daha uygun ve daha edebî bir üslup şeklidir.

Örnek:

“Zeyd’i gördüm ve Zeyd’e selâm verdim” cümlesini Arapça’ya çevirelim:

رَأيْتُ زَيْدًا وَسَلَّمْتُ عَلَى زَيدٍ

Görüleceği gibi, iki cümlede de “Zeyd” ismi tekrar edilmektedir. İkinci cümledeki “Zeyd” kelimesi yerine –tekrar etmektense- zamir kullanmak daha uygundur. رَأيْتُ زَيْدًا وَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ biçiminde.

Istılâh’ta zamir, mütekellim, muhâtab veya ğâibi göstermek için vaz’ olunmuş câmid bir isimdir. Zamiri, bir cümle içinde zâhir ismin yerinde kullanalım.

هُوَ عَالِمٌ cümlesinde cümlenin ilk öğesi olan هُوَ mübtedadır ve mahallen (yeri itibariyle) merfû’dur. عَالِمٌ ise haberidir.

“Zamir” Teriminin Diğer İsimleri:

Zamire; isim (الإسْم) , idmâr (الإضْمَارُ) , mudmer (الْمُضْمَرُ) , mudmer isim (الإسْمُ الْمُضْمَرُ) , kinâye (الْكِنَايَة) , meknî (الْمَكْنِيّ) ve meknî isim (الإسْمُ الْمَكْنِىّ) gibi isimler de verilir. Yaygın olarak kullanılan “zamir” (الضَّمِير) terimi, Basriyyûn Dil Okulunun bir isimlendirmesidir. Bunlardan “kinâye, meknî ve meknî isim” gibi isimlendirmeler ise Kûfelilere aittir.

Kûfelilerin en büyük Nahiv âlimi ya da bazılarına göre Kisâî’den sonra ikinci büyük Nahivcisi olan el-Ferrâ’, “Meâni’l-Kur’ân” adlı eserinde zamir için “kinâye, meknî ve meknî isim” terimlerini kullanmaktadır. Bazılarına göre Basra’da Sibeveyh ne ise, Kûfe’de de el-Ferrâ’ odur. Hatîb el-Bağdâdî’nin “Târîhu Bağdât” isimli eserinde: “Nahiv el-Ferrâ’dır ve el-Ferrâ’ Nahiv’de emîrü’l-mü’minîndir” sözleri el-Ferrâ’nın Nahiv ilmindeki üstünlüğünü göstermektedir. Allah, bizden de İslâm âlimlerinden de râzı olsun.

Zamirler Hakkında Kısa Özet:

Zamirler ma’rifedirler. Mütekellim zamiri muhâtabdan; muhâtab da ğâib zamirinden daha ma’rifedir.

Bütün zamirler mebnîdirler. Cümle içindeki yerlerine göre (mahallen) i’râb olunurlar. Cümle içinde görülüp görülmemelerine göre bâriz (zâhir, açık) ve müstetir (gizli) diye iki kısma ayrılırlar. Bâriz zamirler de, munfasıl (ayrı) ve muttasıl (bitişik) şeklinde ikiye ayrılırlar. Munfasıl zamirler merfû’ ve mensûb kısımlarına ayrılırken; muttasıl zamirler ise merfû’, mensûb ve mecrûr kısımlarına ayrılırlar. Zamirlerde vasfiyyet (niteleme) anlamı olmadığı için, bir şey için sıfat olmazlar.

Türkçe’de “zamir” için, kâide dışı uydurma bir kelime olarak “adıl” da denmektedir.

Zamirin Mercii ve İdmâr Kable’z-Zikr:

Arapça’da, zamirin yerini tuttuğu isme “zamirin mercii” denir. Yukarıdaki cümlemizde ه zamirinin mercii زَيْد ismidir.

Arapça’dan Türkçe’ye doğru tercüme yapabilmek için metin içindeki zamirin merciinin yani yerini tuttuğu ismin tespiti çok önemlidir. İsme, zamir avdet edebilir ama fiil ve harf zamire merci olamaz.

Bazı istisnâî durumlar dışında, “الإضْمار قَبْلَ الذِّكْرِ” yani zamirin merciini zikretmeden zamir kullanmak câiz değildir.

Örnek: كَلَّمَ أسْتَاذُهُ خَالِدًا denemez. Çünkü bu, lafzan ve rütbeten “idmâr kable’z-zikr” olur ki, câiz değildir. Lafzan, mercii zikredilmeden zamirin zikredilmesi; rütbeten ise, cümlede sırayı gözetmektir. Çünkü fâilin yeri, fiilden sonra ve mef’ûl’den öncedir.

Az önce zikrettiğimiz, lafzan ve rütbeten yanlış olan cümlenin doğru söylenişi; كَلَّمَ خَالِدًا أسْتَاذُهُ şeklindedir.

Sadece lafzan olan idmâr kable’z-zikr câiz görülmüştür:

نَصَرَ صدِيقَهُ خَالِدٌ gibi. Bu cümlede fâilin yeri; fiilden sonra ve mef’ûl’den öncedir.

Zamirler Kaça Ayrılır?

Zamirler, munfasıl (ayrı) ve muttasıl (bitişik) olmak üzere iki kısma ayrılır.

Bazıları, ibârede bulunmayan fakat âmilin tahtında gizli olarak varlığı kabul edilen müstetir (gizli) zamirleri de üçüncü bir kısım olarak sayarlar.

Müstetir zamir sadece merfû’ olur ve ibârede mevcut ve melfûz (telaffuz olunmuş) hükmündedir.

1- Munfasıl Zamirler (الضَّمَائِرُ الْمُنْفَصِلَةُ):

Bir kelimeye bitişik olmadan kullanılan ve kendi başlarına anlamları olan zamirlerdir. Merfû’ ve mensûb olmak üzere iki kısımdır.

a) Merfû’ Munfasıl Zamirler:

Türkçe’de ismin yalın hâli anlamını ifade ederler. Bunlara “merfû’ munfasıl zamirler” denilmesinin nedeni, cümlede her zaman merfû’ durumda bulunmalarıdır. Bu zamirler cümle içerisinde mübteda, haber, fâil, nâibul fâil, ma’tûf, ma’tûfun aleyh, müstesnâ ve te’kîd konumlarında kullanılırlar. Zamirler mebnî oldukları için i’râbları açık olmaz. Onun için bulundukları yer itibariyle merfû’ kabul edilirler. “Mahallen merfû’” diye ifade edilirler. Buna “mahallî i’râb” denir. Mebnî’nin anlamı ise; ne olursa olsun son harfinin harekesi değişmeyen kelimeler demektir.

Merfû’ munfasıl zamirin en yaygın kullanımı mübteda olmasıdır.

Munfasıl zamirin mahallen merfû oluşunu örneklendirelim:

هُمْ مُطِيعُونَ “Onlar itaatkârdırlar.”

Bu cümlede هُمْ mübtedadır. Mübteda, merfû’ olduğu için bu kelimenin son harfinin harekesi normalde damme olması gerekirken, sâkin gelmiştir, sükûn üzere mebnîdir. Çünkü zamirler mebnîdirler. Bu nedenle örnek cümlemizdeki هُمْ munfasıl zamirine “mahallen merfû’” denir.

“İ’râb” konusunda bu kadar açıklama yeterlidir. Yoksa şu an i’râb ve i’râbın kısımları olan “lafzî, takdîrî ve mahallî i’râb” bahislerini açacak değiliz. Sadece konumuzla ilgili bir yönüne temas etmekle yetindik.

Not: Muttasıl هُمْ ve كُمْ zamirlerinden sonra, başında vasl hemzesi bulunan harf-i ta’rîfli bir kelime geldiği zaman, bu zamirlerin sâkin mîm harfleri damme ile harekelenerek geçiş sağlanır.

Örnek: شَكَرَهُمُ الطِّفْلُ “(Küçük) Çocuk onlara teşekkür etti”,

شَكَرَكُمُ الطِّفْلُ “(Küçük) Çocuk size teşekkür etti”.

Merfû’ Munfasıl Zamirler Şunlardır:

Cem’i Tesniyye Müfred

هُمْ هُمَا هُوَ Ğâib

هُنَّ هُمَا هِيَ Ğâibe

أنْتُمْ أنْتُمَا أنْتَ Muhâtab

أنْتُنَّ أنْتُمَا أنْتِ Muhâtaba

__ نَحْنُ أنَا Mütekellim

b) Mensûb Munfasıl Zamirler:

Bunlar da cümlede mef’ûl yerinde geldikleri için mensûb olan zamirlerdir. Mebnî oldukları için mensûb oluşları mahallî (yer itibariyle)dir.

Türkçe’de ismin belirtme durumu (-ı, -i, -u, -ü) veya yönelme durumu (–e, -a) anlamını ifade ederler. Cümledeki fiilin anlamına uygun çeviri açısından bazen ismin –den, -dan anlamını da verebilirler. وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ “ve ancak Senden yardım isteriz” gibi.

Örnek:

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ

“Yalnız Sana ibâdet eder ve ancak Senden yardım isteriz.” (Fâtiha: 5)

Âyette geçen إِيَّاكَ , mensûb munfasıl zamirdir. Sükûn üzere mebnîdir. Mukaddem mef’ûlün bih’tir, mahallen mensûb’dur. Cümlede, نَعْبُدُ fiilinden önce geldiği için hasr ifade eder ve “ancak, sadece, yalnızca” anlamını verir. إِيَّاكَ ‘nin anlamı; “yalnız Sana” demektir.

Mensûb Munfasıl Zamirler Şunlardır:

Cem’i Tesniyye Müfred

إِيَّاهُمْ إِيَّاهُمَا إِيَّاهُ Ğâib

إِيَّاهُنَّ إِيَّاهُمَا إِيَّاهَا Ğâibe

إِيَّاكُمْ إِيَّاكُمَا إِيَّاكَ Muhâtab

إِيَّاكُنَّ إِيَّاكُمَ إِيَّاكِ Muhâtaba

__ إِيَّانَا إِيَّايَ Mütekellim

Konular