EGEMENLİK VE DİL

mDil ve Edebiyat Dergisi / Journal of Linguistics and Literature 3:1, 13-24 , 2006
EGEMENLİK VE DİL
Orhan ÖZDEMİR
Mersin Üniversitesi
Giriş
Egemenlik kavramı, “egemen olma, buyruğunu yürütme” anlamına
gelmektedir. Kişisel egemenlikten ya da “Egemenlik kayıtsız şartsız
ulusundur” tümcesinde olduğu gibi bir ulusun ya da bir devletin
egemenliğinden söz edilebilmektedir. Kavram, “Bir devleti başka bir
devlete egemen olması ve kendi dilini egemen kılması” biçiminde de
kullanılmaktadır.
Bir devletin diğer devlet üzerinde egemenlik kurmasını hazırlayan
çeşitli etkenlerden söz edilebilir. Bu etkenlerin çoğunun ekonomik temelli
olduğu görülmektedir. Bir devletin diğer devlet üzerindeki egemenliği
çoğu durumda dilsel egemenliği de yanında getirmektedir.
Afrika’daki sömürge ülkelerin bugünkü resmi dilleri, bu konuda bize
önemli ipuçları vermektedir.
Diğer yandan Avrupa’nın politik kavram olarak önümüze koyduğu
“azgelişmişlik”, “gelişmekte olan” ve “gelişmişlik” gibi egemenliği
çağrıştıran kavramlardan sonra, şimdi de ulus devletlerin varlığını tartışmaya
sokan “küreselleşme” kavramı gündemdedir. Küreselleşmenin,
uluslararası egemenlik - dil ilişkisine de yeni bir boyutlar kazandırdığı
görülmektedir.
Bu sunuda uluslararası egemenlik ilişkileri bağlamında dillerin egemenliği
üzerinde durulacaktır.
1. Uluslararası Egemenlik İlişkilerini Belirleyen
Etkenler ve Dile Yansıması
Bir dil, kendini başka dillere karşı sınırlar. Dilin ulusların oluşmasını
sağlayan temel öğelerden biri olması da bu özelliği nedeniyledir. Dil,
ancak yabancı sözcüklerin karışmasıyla değişikliğe uğrar (Humboldt,
1980: 4). Başka dillerin karışması da, uluslararası ekonomik ve kültürel
ilişkiler nedeniyle kaçınılmaz olmaktadır. Türkçenin Arapça
ve Farsçadan etkilenmesi bu duruma örnek gösterilebilir. Arapça ve
Farsça sözcüklerin Türkçeye karışmasının, Türk dilini geliştirdiği
düşünülebilir. Bu durum yine de egemenlik ilişkileri gerçekliğine ters
düşmemektedir.
Egemenlik–dil ilişkisi açısından bakıldığında bir dili şu ya da bu
biçimde etkileyecek çok sayıda etkenden söz edilebilir. Ancak burada
coğrafi, toplumsal, ekonomik ve kültürel etkenler üzerinde durulacaktır.
1. 1. Coğrafi Etkenler ve Dil
Bir dilin egemen dil durumuna gelmesinde o dili konuşan toplumun
coğrafi konumu önemli olmaktadır. Tarıma elverişli alanlar, o bölgenin
yerleşim alanı olarak seçilmesine ve ortak bir kültürün gelişmesine
neden olmaktadır. Bu alanlarda kültüre bağlı olarak dillerin de geliştiği
görülmektedir. Antikçağ Yunanistan’ı bu duruma örnek gösterilebilir.
Site devletlerindeki bilimsel ve düşünsel gelişmeler, Yunancayı Akdeniz
havzasında egemen bir dil durumuna getirmiştir. Öyle ki Romalı
okur-yazar kesimi, Yunanca öğrenerek Latinceye çeviriler yapmışlardır.
Örneğin, Livius Andronicus’un (M.Ö. 240) Odesa’yı Latinceye çevirdiği
bilinmektedir (Şahin, 2005: 13). Yunanistan daha sonra Roma’nın
egemenliğine geçmiştir. Bu dönemde Yunanca önemli bir kültür dili
olarak kalmakla birlikte, Latince zamanla Roma İmparatorluğu içinde
egemen bir dil durumuna yükselmiştir.
Bir ülkenin doğal zenginlikleri bir kültürün serpilip gelişmesine fırsat
verdiği gibi, başka ülkelerin bu bölgeye göz dikmesine ve bu bölge
insanlarıyla ilgili politik tutum geliştirmesine de neden olmaktadır.
Sömürgecilik bu duruma örnek gösterilebilir. Avrupalı sömürgeciler
gittikleri yerlerde yalnızca doğal kaynakları ellerine geçirmekle kalmamışlar,
aynı zamanda dillerinin öğrenilmesini de zorunlu tutmuşlardır.
Bu zorlama, Portekiz’in Afrika’daki sömürgeleri için koyduğu yasada
açıkça görülmektedir:
“Okullarda Portekizce konuşmak zorunludur. Okul dışında misyonerler
ve yardımcıları da Portekizce konuşmak zorundadır. Sırf din derslerinde
yerli diller kullanılabilir” (Biermann, 1975:20).
Bugün resmi dili Fransızca olan Senegal ve diğer Afrika ülkelerinde
de durum büyük bir farklılık göstermemektedir. Senegal’de tüm öğ-
rencilerin en büyük sıkıntısı, dersleri Fransızca izlemeleridir. Çocuklar
genelde yerli dilleri konuşmaktadır. Oysa Senegal’in okul dili Fransızcadır.
Okul sistemi sömürgecilik döneminden beri hemen hemen hiç
değişmemiştir. Senegal 1783’te Fransız sömürgesi olmuştur. Başlangıç-
ta misyonerler yerli dilde eğitim vermek için çaba göstermişlerse de bu
büyük bir yanlış sayılmıştır (Pfinsterer, (2005).
Sömürgeciler Senegal’de ilk önce Avrupalıların çocukları için Fransa
ağırlıklı bir okul sistemi kurmuştur. Fransız öğretim planı, Fransız
okul kitapları, Fransızca konuşan öğretmenler, iyi bir eğitim için tek yol
olarak görülmüştür. 1960’ta bağımsızlığı verildiği zaman, Senegallile-
rin gerçekte ancak %2’si Fransızca konuşmaktaydı. Bu oran bugün yaklaşık
olarak %20’ye çıkmıştır. Fransızca konuşanlar, ülke yönetiminde,
özel şirketlerde ve ülkenin kültür ve politikasında yer alan eğitimli
seçkinlerdir. Fransızca konuşmayan, sosyal olarak yerinde saymaktadır.
Bilim insanları kent seçkinlerinin zorladığı yoğun bir asimilasyon politikasından
söz etmektedir. Bu politika bu gün bizzat seçkinlerce Frankofoninin
örgütlenmesiyle sürdürülmektedir. Okuma-yazma bilmeyen
halkın çoğunluğu, Fransızcanın resmi dil olmasını büyük bir engel olarak
görmektedir. Günlük yaşamın önemli bir bölümü – yönetim, bilim
ve politika – Fransızca bilmeyi gerektirmektedir. Yerel dilde yazılmış
kitap bulunmamaktadır. Sinemaya gidenler filmdeki konuşmaları çevirmek
zorunda kalmaktadır (Pfisterer, 2005).
Senegal’le ilgili bilgiler resmi dili İngilizce, Arapça ya da Portekizce
olan diğer Afrika ülkeleri için de geçerlidir. Aşağıdaki tabloda çeşitli
Afrika ülkelerinin resmi dilleri görülmekte ve aynı zamanda egemenlik
ve dil arasındaki ilişkiyi somutlaştırmaktadır: (Erdkunde-Wissen,
2005):
İngilizce Kamerun, Gambiya, Gana, Kenya, Liberya,
Nijerya, Sierra Leone, Sudan, Zambiya, Uganda
Fransızca
Benin, Burkina Faso, Kamerun, Çad, Kongo,
Cote d’Ivoire, Gabon, Gine, Ekvator-Gine, Mali,
Moritanya, Nijer, Demokratik Kongo Cumhuriyeti,
Senegal, Togo
Arapça
Cezayir, Çad, Cibuti, Mısır, Eritre, Libya, Fas,
Moritanya, Sudan, Tunus
Portekizce Angola, Kapverde, Gine-Bissau, Mozambik, Sao
Tome
Aşağıdaki tablo Afrika’da en çok kullanılan resmi dillerin oranlarını
göstermektedir (Erdkunde-Wissen, 2005):
İngilizce 246. 800. 000
Arapça 157. 900. 000
Fransızca 133. 442. 000
Portekizce 34. 349. 000
1. 2. Toplumsal Etkenler
1. 2. 1. Sınıfsal Etkenler
Toplumlar tarihindeki sınıfsal çekişmeler de, egemenlik – dil ilişkisini
daha belirgin bir biçimde ortaya koymaktadır. Avrupa’da Ortaçağ boyunca
yazı ve din dili olarak Latince kullanılmıştır. Ancak 14. yüzyılda
İtalya’dan başlayarak 16. yüzyılda tüm Avrupa’yı etkileyen ve öncülü-
ğünü kentsoyluların (burjuva) yaptığı hümanizm hareketi zaman içinde
ulusal bir kimlik kazanarak Latincenin yerine ulusal dillerin egemen
olmasının önünü açmıştır. Bu konuyla ilgili olarak Luther’in İncil’i Latinceden
Almancaya çevirdiği bilinmektedir.
Ulusal dil söz konusu olduğunda ülkemizde de Avrupa’dakine benzer
süreçlerin yaşandığı söylenebilir. İmparatorluk döneminde yazı
dili Arapça-Farsça-Türkçe karışımı bir dil olan Osmanlıca, Tanzimat
döneminden başlanarak eleştirilmeye başlanmış ve o zamanki deyişle
“Safi Türkçe” arayışına girilmiştir. “Safi Türkçe” arayışı aynı zamanda
Osmanlılık yerine ulusallaşmanın da habercisi olmuştur. Ancak Cumhuriyetin
kurulmasıyla Türkçe, Türk ulusunun resmi dili olarak yasalaşmıştır.
M. Kemal Atatürk’ün “Türk milleti dilini de başka dillerin
boyunduruğundan kurtarmalıdır” sözleri, egemenlik-dil ilişkisini yalın
bir biçimde dile getirmektedir.
1. 2. 2. Dinsel Etkenler
Bir dilin egemen dil olmasını sağlayan etkenler arasında dinsel etkenleri
de saymak gerekir. Bir kitabı olan dinler, bir dünya görüşünü de içerdiği
için başka toplumları etkileyebilmektedir. İncil’in Latince, Kur’an’ın
Arapça yazılmış olması buna örnek gösterilebilir. Afrika’da en yaygın
resmi dilin Arapça, dinin de İslam olması ancak egemenlik-dil ilişkisiyle
açıklanabilir. Türkiye’de ibadet çoğu zaman Arapça olarak yapılmakta,
ezan Arapça okunmaktadır.
Bunlardan başka, misyonerler aracılığı ile bir dini yayma çabaları da
dillerin yayılmasında etkili olmaktadır. Özellikle Osmanlı Devleti’nin
son dönemlerinde, Batı kaynaklı misyoner etkinliklerine tanık olunmaktadır.
Her misyoner, çeşitli okullar aracılığı ile Hıristiyanlığı yaymaktan
başka kendi ulusunun dilini de öğretmeye çaba göstermiştir.
1. 3. Ekonomik ve Kültürel Etkenler ya da “Sahip
Olma”nın Dili
Günümüz toplumları, gelişmiş, az gelişmiş ya da gelişmekte olan toplumlar
olarak ayrılmaktadır. Gelişmiş ülkeler, az gelişmiş ya da geliş-
mekte olan ülkelerle ürettikleri mallara pazar alanı yaratmak için ilişki
kurmaktadır. Pazar ilişkisi aynı zamanda kültürel ve dilsel ilişkileri de
yanında getirmektedir. Bu ilişkilerdeki genel eğilim, her zaman olduğu
gibi, gelişmiş ülkenin dilinin öğrenilmesinden yanadır. Müşterinin dilini
öğrenmek yerine satıcının dilini öğrenmek gelenek olmuştur (Dederding,
1989:582)
Güncel konulardan biri de, gelişmiş ülkeler ya da modern kültürlerin,
yine pazar kaygısıyla, görünüşte ulusal çerçeveyi aşma eğiliminde
olmasıdır (Duverger, 1971:82). Küreselleşme diye adlandırılan ve ulus
devletlerin ulusal kimliklerini tartışmaya açan bu olgu, tüm dünyada
yaratıcılığa dayalı bir “var oluş”un dilini değil de tüketime dayalı bir
“sahip olma”nın dilini etkin kılmaktadır (Sölle, 2001). Başka bir deyişle,
insanlar tüketiciliğin egemen olduğu bir dil dünyasında kendisini
“sahip olma”nın derecelerine göre ifade edebilmektedir. Dünyayla olan
ilişkisini kültürel olarak tapındığı para ve erk gibi idollerle tanımlamaktadır.
Sahip olma ya da tüketmenin dili, reklamlarla desteklenerek
özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde üretimi gereksizleş-
tirmekte, gelişmiş ülkelerce üretilmiş olanı tüketme anlayışı egemen
kılınmaktadır. Artık çocukların bile tanımakta zorlanmadığı belli markalar,
bir bilinçaltı dili oluşturmaktadır.
Sözü edilen bilinçaltı dili, “öteki”nin, yani gelişmiş olan ülkenin dil
ve kültürünün sürekli olarak örneklenmesiyle insanları hem “öteki”nin
dilene yönlendirmekte, hem de önü alınamaz bir aşağılık kompleksine
sürüklemektedir. Bu kompleks, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülke
insanını yaratıcı olmak yerine kopyacılığa, dahası biçimsel özentilere
sürüklemektedir.
2. Türkiye’de Durum
Yukarıda sıralanan etkenlerin tümü bir bakıma Türkiye’yi adres göstermektedir.
En başta coğrafi konumu, uluslararası egemenlik-dil iliş-
kileri bakımından Türkiye’nin önemini artırmaktadır. Yeraltı ve yerüstü
kaynakları, Asya ile Avrupa arasında bir köprü oluşu, yakın geç-
mişte sürekli olarak emperyalist ülkelerin ilgisini çekmiştir. Osmanlı
İmparatorluğu’nun paylaşılmasıyla sonuçlanan bu ilginin, Cumhuriyetin
kuruluşundan beri hiçbir azalma olmaksızın çok yönlü olarak sürdüğü
görülmektedir. Bu denli ilginin nedeni, dün olduğu gibi bugün
de ekonomide, dilde, dinde Türkiye’ye egemen olmaktır. Küreselleşme
sloganı ile, dil tartışmalarından da yararlanarak her adımda ulus devleti
gereksizleştirecek davranışlar sergilenmektedir.
2. 1. Egemenlik ve Türkçe
Cumhuriyetin kuruluşuyla belirlenen bağımsız ulusal politikaların sürdürülememesi,
dil politikalarında da belirsizlik yaşanmasına neden
olmuştur. Ekonomik bağımlılık, zorunlu olarak dilde bağımlılığı da
yanında getirmektedir. Gelişmiş ülkelerin ürettiği markalara caddeler
boyunca asılı duran tabelalarda sıkça rastlanmaktadır. Marketlerin vitrinlerini
süsleyen yabancı ürünler, filmler, reklamlar, cep telefonları,
T-Shirt’lerin göğsündeki İngilizce yazılar yabancı ürünlerin ne kadar
egemen olduğunu ve bunun dile nasıl yansıdığını açıkça göstermekte-
dir. TV’ler ve radyolarda konuşulan reklam dili, Türkiye’yi dil açısından
sömürge olmuş Afrika ülkelerine yakınlaştırmaktadır. Gençlerde de
giderek yarı İngilizce yarı Türkçe bir lümpen dilinin oluştuğuna tanık
olunmaktadır.
İngilizcenin her yerde kabul görmesinden kaynaklanan bu yoz kültürle,
bir bilinçaltı dili oluşturulmak istenmektedir. Bu bilinçaltı dili,
anadilinin işlenip geliştirilmesine engel oluşturmaktadır. Bir ulusun dilinin,
o ulusun dünya görüşünü, dünyayı algılayış biçimini yansıttığı
bilinmektedir. Sözü edilen yoz kültürle, Türk ulusunun ve onun diline
yüklediği duyarlılıkların yok edilmeye çalışıldığı gözlenmektedir.
2. 2. Senegal ve Türkiye
Küreselleşmenin dayattığı yoz kültürle Türkiye Senegal’e mi benzetilmek
isteniyor? Türkiye’de İngilizce bilmek Senegal’de Fransızca
bilmekle eşdeğer midir? Başka bir söylemle, Türkiye’de İngilizce
bilmek, Senegal’deki gibi sosyal bir statü sağlıyor mu?
Kuşkusuz iki ülke arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Ancak
belli ortak noktaların olduğu da göz ardı edilmemelidir. Senegal’in
resmi dili Fransızcadır. Türkiye’nin ise Türkçedir. Senegal’de Fransızca
bilmek, resmi ve özel kuruluşlarda iş bulmayı kolaylaştırmakta,
dolayısıyla insanların sosyal statüsünü koşullandırmaktadır. Bu açıdan
bakıldığında, Türkiye’de de durumun çok farklı olmadığı görülmektedir.
Sözü edilen sosyal statü nedeniyle İngilizce öğretimi anaokullarına
kadar inmiş bulunmaktadır.
Sosyal statüyü yükseltmek amacıyla, kimi okullarda eğitim İngilizce
olarak verilmektedir. İngilizce eğitimi veren özel okullar, bu durumu
bir ayrıcalık olarak sunmaktadır. Ayrıca yönetimler de giderek İngilizce
eğitimi görmüş seçkin bir gruba yönlendirilmektedir. Başta İngilizce
olmak üzere bir yabancı dili belli düzeylerde bilmek, üniversitelerde öğ-
retim elemanı olmanın belirleyici özelliklerinden biri olmaktadır. Akademik
yükseltmeler, öğretim üyelerinin ancak yabancı bir dilde (daha
çok İngilizce) belli bir puan alması ve yayın yapmasıyla gerçekleşebilmektedir.
Uluslararası egemenlik-dil ilişkisi açısından bakıldığında
İngilizceye gösterilen bu ilgi, Türkiye’nin giderek Senegal’e yaklaştığı
düşüncesinin oluşmasına neden olmaktadır.
Yabancı dillerin Türkiye üniversitelerindeki sıralaması da İngilizcenin
etki gücünü göstermektedir. Aşağıdaki tablolarda, üniversitelerin1
yabancı dil ve edebiyat ya da yabancı dil eğitimi bölümlerine başvuran
öğrencilerin toplam sayıları 2 yer almaktadır. Bu sayılar, İngilizcenin birinci,
Almancanın ikinci ve Fransızcanın da üçüncü sırada yer aldığını
ortaya koymaktadır (Özdemir, 2003: 147):
Dil ve Edebiyat Bölümleri
Üniversite
sayısı
BÖLÜM adı Toplam
kontenjan
sayısı
19 İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü 1241
2 İngiliz Dil Bilimi 110
8 Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü 385
4 Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü 220
2 Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü 120
Dil Eğitimi Bölümleri
Üniversite
sayısı
BÖLÜM adı Toplam
kontenjan
sayısı
23 İngiliz Dili Eğitimi 4885
11 Alman Dili Eğitimi 430
4 Fransız Dili Eğitimi 150
Tablolarda görüldüğü gibi, İngilizceye olan talep, diğer dillere olan ta-
1. Özel üniversiteler dahil.
2. ÖSYM 2002 yılı verilerine göre.
lepten kat kat fazladır.
Sonuç
Dil, bir ulusu oluşturan en önemli öğelerden biridir ve o ulusun dünyayı
algılayış biçimini yansıtır. Öteki dillere karşı olabildiğince kendini
sınırlayan dil, egemenlik ilişkilerinden kaynaklanan nedenlerle, özellikle
ekonomik alanda egemen olanın dili karşısındaki özgünlüğünü
koruyamamaktadır.
Her dilin başka dillerden etkilenmesi kaçınılmaz olmakla birlikte,
yine de dillerin dünyayı algılayış biçimindeki farklılığını korumak için
çaba göstermek gerekmektedir. Bunun için, o dili yalnızca konuşmak
yeterli olmamaktadır. O dilde, yazılı ürünler ortaya koymak gerekmektedir.
Bilim, sanat ve edebiyatta söylenmemiş olanın Türkçe söylenmesi
ve söylenenlerin yazıya aktarılması, dildeki farklılığın korunması kadar
ulusal egemenliğin sürmesi için de bir zorunluluk olmaktadır. Sosyal
statü başka ülkelerin ve başka dillerin egemenliğinde değil, Türkçede
aranmalıdır.
KAYNAKÇA
Biermann, H. (u.a.) 1975. Spracunterricht mit Ausländern. Rowohlt Taschenbuch
Verlag. Hamburg.
Dederding, H. M. 1989. Federal Almanya’da Yabancı Dil Olarak Türkçenin
Sorunları. (Çev. Orhan Özdemir). Çağdaş Türk Dili Dergisi. Sayı 12.
Duverger, M. 1971. Politikaya Giriş. (Çev.: Semih Tiryakioğlu) Varlık Yayınları
Bilgi Dizisi 10.
Erdkunde–Wissen (www.erdkunde-wissen.de/erdkunde/kontinent/afrika/sprachen.htm
(Alınış tarihi: 23. 09. 2005).
Humboldt, W. von, 1988. Schriften zur Sprachphilosophie. Stuttgart. (Bd. III,
6. Afl.) Hrsg. Andreas Flitner u.a.
Özdemir, O. 2003. Tarihsel Gelişim Sürecinde Egemenlik İlişkileri ve Yabancı
Dil. Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. Cilt: 2; Sayı: 24.
(23-26).
Pfister, P. 2005. Sprache und Macht (http://oeh.ac.at/oeh/progress) Österreichische
Hochschülerinnenschaft: Bundesvertretung. Alınış tarihi: 22. 09.
2005.
Sölle, D. 2001. Mit “Theopoesie” gegen den religiösen Analphabetismus.
(www.kipa-apic.ch) Alınış tarihi: 20. 09. 2005).
Şahin, Y. 2005. Eichendorffs Novelle “Aus dem Leben eines Taugenichts” und
ihre Übersetzungen ins Türkische – Eine Übersetzungs und literaturwissenschaftliche
Untersuchung - Doktora Tezi. Mersin Üniversitesi.

Konular