ARAPÇA'DA MEANI (SEMANTİK) AÇlSINDAN ATIF (BAGLAMA) EDATLARI

C.Ü. ilahiyat Fakültesi Dergisi
2012, Cilt: XVI, Sayı: 2 Sayfa: 163-191
ARAPÇA'DA MEANI (SEMANTİK) AÇlSINDAN
ATIF (BAGLAMA) EDATLARI
Halil İbrahim KAÇAR·
Özet
Atıf (bağlama), ilgili edatları vasıtasıyla kelime gruplarını veya
cümleleri biçim ya da anlam yönüyle birbirine bağlamaktır. Tekran
önlemek ve gereksiz uzatmaların önüne geçmek amacıyla başvurulan
atıf (bağlama) operasyonu bütün diller için geçerli bir olgudur.
Bütün dillerde atıf edatları dil mekanizmasına hareketlilik
kazandıran ve önemli açılımlar getiren unsurlardır. Arapça'da
zengin bir kullanım alanına sahip olan ve ifadeye önemli açılım ve
nüanslar yükleyen atıf edatlarının tanınması dile hakimiyetin
önemli bir kanıtıdır. Bu makalede, Arapça'daki atıf edatları semantik
açıdan yorumlanmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Atıf, ma'tGf, ma'tufun aleyh, iştirak, tertib,
tahyir, ta'kib, terahi, tesviye, idrab, istidrak,
gaye.
Coordinating conjunctions (Atf) in Arabic from a Sernantic
Perspective
Abstract
Atf (conjunction) means to connect clauses or sentences or to coordinate
words in th·e same ciause by means of same words. Atf
(conjunction) is used in all languagesin order to avoid repetitions
and unnecessary extensions in sentences. In all languages conjunctions
bring dynamism and contribute to the richness of language.
Therefore to know conjunctions which have a rich usage in
Arabic is an important evidence for the recognition of Arabic language.
In this article Arabic conjunctions will be studied and analyzed
semantically.
Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
Key words; Atf, ma'tCıf, ma'tCıf alayh, ishtirak, tartib, takhyir,
ta'kib, terakhi, tasviyah, idrab, istidrak, gayah.
I. Giriş
İnsanlar arasında anlaşmaya vesile olan, düşünce ve duygulan bildirmeı;e
yarayan ses, işaret ya da hareketlerin bütünü olan dil canlı bir bünye
gibidir. Bütün canlılar gibi o da doğar, büyür ve ölür. Kendi içinde kendine
özgü bir bünyeye ve sisteme sahiptir. Her canlı gibi güçlü bir bünyeye
sahip olabileceği gibi zayıf bir bünyeye de sahip olabilir. Bünyesini
oluşturan mekanizmalar ne kadar güçlü ise o oranda güçlü, ne kadar
zayıf ise o oranda zayıf olur.
Soyut düzlernde sayısız unsurları özünde barındıran mürekkep bir
mekanizma olan dil olgusu, somut düzlemde, herhangi bir anlamı ya da
fikri taşıyan cümlelerden oluşur. 1 Söz konusu cümleler kelirnelerden,
kelimeler de kendi içinde isim, fiil ve bu ikisini birbirine bağlayan edatlardan
oluşur. İsimler zamandan bağunsız anlam ifade eden sözcükler
iken, fiiller zaman eksenli anlarnlar ifade eden sözcüklerdir. Edatlar ise
kendi başlarına herhangi bir anlam ifade etmeyen, cümle içerisinde anlam
yüklenen unsurlardır.
Arapça' da isimle başlayan cümleler isim cümlesi, fiille başlayan
cümleler de fiil dimlesi diye nitelenir. İsim cümlesi 'mübteda' ve 'haber'
olmak üzere iki temel unsurdan oluşurken, fiil cümlesi de fiil, ffıil ve (fiil
geçişli ise) rnefulden oluşur. Edatlar da söz konusu isim ve fiilieri birbirine
bağlama işlevi görürler. Bunlar üslupta akıcılığı temin etmek gayesiyle
bazen cümle unsurlarıru kendi içerisinde, bazen de iki cümle ya da
cümleciği kendi arasında bağlari ar. İşte Arapça' da bunlara atıf edatları
denilmektedir.
Bütün dillerde edatlar dil mekanizmasına hareketlilik kazandıran
ve önemli açılunlar getiren unsurlardır. Dildeki diğer edatlar gibi, onlar
· Doç. Dr., Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belagatı Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi
ı Hassiin, Temmarn, el-Lıığatu'l-Arabiyye: Mebniilıfi ve ma'ııiilıii, Mağrib 1994 (Daru's-Sekafe),
s. 33-34.
Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt XVI, Sayı: 2
da, hem gramatikal hem de anlama ilişkin önemli işlevler üstlenir.2 Cümle
unsurlanru birbirlerine bağlama işlevi gören atıf edatlan, bir taraftan
cümle unsurları arasındaki gramatikal ilişkiyi düzenlerken, bir taraftan
da anlama ilişkin olarak cümleye bir takım incelik ve derinlikler yüklerler.3
Kelime ya da cümleler arası bağlantıları sağlayan bu unsurlarm tanınması
ve gramatİkal hüküm ile anlamın buna bağlı olarak yorumlanması
son derece öneınli bir husustur. Zira hangi unsurını hangi unsura,
ya da hangi cümlenin hangi cümleye bağlı olduğunun tespiti dile hakimiyetin
önemli bir kanıtıdır.
Allah TeaJa'nm bir lütfu ve insan zekasının bir ürünü olan dil mekanizması
belli bir maksada bağlı olarak atıf ilişkisine başvurmaktadır.
Atıf ilişkisine başvurmakla söz sahibi fiil ya da ismin cüınlede gereksiz
yere tekrarımn önüne geçmiş olmaktadır. Sözde mümkün olduğu kadar
tasarrufu esas alan insan zekasının kaçınılmaz bir operasyonu olan atıf
ilişkisi bütün diller içiiı geçerli bir olgudur.
Bu makalede, Arapça' da zengin bir kullanım alanına sahip olan
atıf edatları ele alınacak ve zaruret miktarınca gramatikal yönü üzerinde
durulduktan sonra ağırlıklı olarak söz konusu atıflı kullanımların anlam
boyutuna yer verilecektir.
II. Tanımı ve Unsurları
Atıf c-..ıık) kelimesi,~~ babından mastar olup sözlük anlamı
itibariyle eğmek, bükmek ve iki ucu birleştirmek gibi anlarnlara gelmektedir.4
Bu sözlük anlarnından hareketle es-Semin el-Halebi onu: "Yashk, dal, ip ..
gibi bir nesneyi biiküp iki ucunu bir araya getinnek"5 şeklinde izah etıneye
çalışmıştır. Bu fiil Js- cer harfiyle (Js- ~)kullanıldığında medizen birine
nıetjletmek, acımak ve şefkat ehnek anlamlarmda kullanılır. Terim anlamı
2 Hassiln, Temmam, el-Lıığatıı'l-Arabiyye:·lviebıullm ve ma'niihli, s. 125, 225.
J Hassiln, Temmam, el-Lıığaht'l-Arabiyye: lviebımhfi ve ına'ııiilu1, s. 34.
4 el-Ferahidl, Halil b. Ahmed, Kitiibıı'l-'ayıı, "a.t.f." md; İbn Slde, Ebü'l-Hasan Ali b. İsmail,
el-lviııhkem ve'l-mıılıftıı'l-a'zam ft'l-lüğa, "a.t.f." md.; İbn Manzi'ır, Lisiiııii'l-'arab, "a.t.f."
md.; ez-Zebidi, Tiicii'l-'arıls, "a.t.f." md; el-Fin1zabadi, Ebü't-Tahir Mecdüddin Muhammed
b. Yakfib b. Muhammed, el-Kiimiisıı'l-mıılılt, "a.t.f." md.; et-Tehanevi, Muhammed
b. Ala' b. Ali el-Farilki el-Hanefi, Keşşiifii istiliilıiiti'l-fiiııCm, Beyrut 1996 (Mekte-
,betu Lübnan), II,1187.
5 es-Seı:nln el-Halebi, Umdehı'l-Hiiffiizft lefslri eşraji'l-elfi:z. (nşr. Muhammed Biisil Uyunu'sSud),
Beyrut 1996, nı, 93.
Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
itibariyle de tekran önlemek ve gereksiz uzatmalann önüne geçrnek
amacıyla birtakım edatlar vasıtasıyla bir kelime veya cümlenin diğer bir
kelime ve cümleye bağlamnası 6 şeklinde tarif etmek mümkündür. 7
III. Türleri
Söz konusu bağlama işlemi (atıf) isimle isim, fiille fiil ya da cümle
ile cümle arasında gerçekleşir.
el-Mütenebbi'nin medih bağlamında söylediği şu:
d;il ' lb'..At ı da, gecesi de, çölü de taııır beni
Kılıcı da, oku da, kfiğıdı da, kalemi de hepsi tanır beni.
beyits atfın isimle isim arasında gerçekleşmesine misal zikredilebilir.
Beyitte geçen ve isim cümlesinin ilk unsuru (mübteda) hükmünde
olan (}.i!-1) ma'tUfun aleyh {-.).;b ~) olup aynı konumda olan ( ,j;llı
r-uıı ,.flbfill ,~;ıı .~ı ,ıı..t;.;ıı) kelimelerinin hepsi ma'tUf (J_,b.,.) hükmünei-Cürcaru,
Ali b. Muhammed eş-Şerif, et-Ta'rifiit, Beyrut 1978 (Mektebetü Lübnan), s.
341.
7 Atıf terim olarak Arapça' da iki ayn konu için kullanılır: Atf-ı beyan, atf-ı n es ak.
Aif-ı betjiiıt: "Bağlı olduğu ismi (metbilunu) tavzıh ya da tahsis etmede sıfata benzeyen tabi'
unsura" denir ve söz konusu tavzili metbılun marife, tahsis hali ise nelere olmasına bağ­
lı olarak gerçekleşir. ı...y.i .:ı:-t- .ı.,. W.ü cümlesinde (i..by-~ kelimesi (.:ı:-t-)'nin at(ı
beyarn olup onu izah etmektedir . .::.C~ fW. ljtZ } (Mıüde, 95) ayeti kerimesindeki
(~ili') kelimesini tenvinli okuyan kıraale göre (fW.) sözcüğü (gjZ) kelimesinden bedel
olup tahsis eksenli bir atf-ı beyandır. Bkz. İbn Akil, Behauddin b. Abdullah el-Ukayli,
Şerlm İbıı Akl/ ala Elfiiyeti İbıı Malik, Kahire 1980, m, 218; İbn Hişam, Abdullah
Cemaluddln, Evdalıu'/-Mesillik ilfi Elfiyyeti İbn Malik (nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülharnld),
Beyrut ts, ID, 346-348; Mulıammed Sami Salih et-Tavil, Deliiletu hıırfıji'l-'atf
ve esenılıii fi ilztilafi'l-ftıkalıii, s.13, (Basılmarnış yüksek lisans tezi:
http://scholar.najah.edu/sites/scholar.najah.edu/files/all- '
thesis/sigııificance_of_conjunctions_and_the_irnpact_thereby_on_differences_muslim_sch

olars_foqaha.pdf ).
Atf-ı ııesak ise: "Tabi ve metbi'i'un (ma'tılf ve ma'tılfun aleyh), atıf harfleri diye anılan
edatlar vasıtasıyla birbirine bağlanması" anlamına gelmektedir ve atıf edatlannın işlendiği
konu bunun bir alt başlığıdır. Bkz. Abbas Hasan, eıı-Nalıvıı'l-viifi, Kahire ts, (Daru'IMearif)
Ill, 555.
s Naslf el-Yazlô, el-'Arfu't-tayyib fi şerlıi Diviiıı Ebi't-Tayyib el-Miiteııebbf, Beyrut ts., II, 93.
Cumhuriyet Üniversitesi flahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
dedir.9 Bu iki unsuru da j edatı birbirine bağlamış ve haber hükmünde
olan ~rs fiilinin mübteda konumunda olan her kelimeden sonra tekrarı­
m önlemiştir. Zira atıf imkarn olmasaydı haber hükmünde olan ~.!'" fülinin
her defada tekran gerekecek ve dolayısıyla cümle: '.)/"! j;lll ,""Jrs j)-1
~/"! rJilı '~/"! .flbfi!l ~.)~ ~;ıı ·~~ .:o..,:..ıı ~~rs ii-Ç;ll 1 Atı tanır beni, gecesi
tanır beni, çölü tanır beni, kılıcı tanır beni, oku tamr beni, kağıdı tanır beni,
kalemi tanır beni ... şeklinde kurulması lazım gelecekti.
~.,>;-~ ~ _r.:;.~ ,;;....j~l Jı ~~-ıl ~~~/İbrahim okula geldi ve bütün ödevlerini
getirdi, cümlesi ise fiil ile fiil arasında gerçekleşen atfa misal verilebilir.
Görüldüğü üzere ikinci cümlede yer alan _r.:;.-1 fiili, kendisinden önceki~~
fiiline atfedilmek suretiyle bağlanmıştır. Söz konusu bağlantlyı da j
edatı temin etmiş ve ikinci cümlede fail (özne)nirı tekrarıru önlemiştir.
Zira atıf imkarn olmasaydı ikinci cümlede de ortak özne/fail olan ~1;.!
isminin bir daha tekran gerekecek ve cümle: ~1;.! _r.:;.l ,;;....j~l Jı ~1;.! ~~
~.,>;-~ ~ /İbrahim okııla geldi, İbrahim bütün ödevlerini getirdi, şeklinde kurulması
lazım gelecekti.
Cümle ile cümle arasında gerçekleşen atfa örnek olarak t}-ı yj J~
J;J ~ kolaylaştır, dilimdeki bağı çöz ki insanlar beni anlasınlar, ayet-i kerimeleriıo
verilebilir. Görüldüğü üzere ikinci sırada yer alan '='} ~ j!-:ij cümlesi ile
üçüncü olan t,?.;1:P cümlesine atfedilmek suretiyle bağlanmıştır. Söz konusu bağlantı yı
da j edatı temin etmiştir. _;ı; j#.-~ ,_;_,; ~~ /ilim nurdur, cehalet ise ateştir,
cümleleri ise iki isim cümlesi arasında gerçekleşen atıfa misal verilebilir.
Görüldüğü üzere ikinci olan )w ~~ cümlesi, kendisinden önceki .}f ~~
cümlesine atıf edatıyla bağlanmıştır. Söz konusu bağlantıyı da j edatı
ternin etmiştir.
9 Tabi' ya da rna'ruf tekerrür ederse, bu dururnda atıf edatı da onunla birlikte tekerrür
eder. Ancak Ma'rufun aleyh sadece bir tane olur.
ıo Tabii 20/25-28.
Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Ci lt: XVI, Sayı: 2
Misallerden anlaşıldığı üzere atıf ilişkisi aynı grup kelime ya da
cümleler arasında gerçekleşmektedir; isim isme, fiil fiile ve cümle cümleye
atfedilerek anlarnca bağlanacak ,iki cümle unsuru arasında bağlantı
kurulmuş olmaktadır. Atfın gerçekleştiği cümlelerde de üç temel unsur
bulunmaktadır:
a. Atıf edatı (~1 ;bf): İki unsuru birbirine bağlayan edat.
b. Ma'tfıf (J_,b....): Atıf edatı vasıtasıyla kendisinden önceki isme, fiile
veya cümleye bağlanan ve cümlede atıf edatından hemen sonra gelen
unsurdur.
c. Ma'tfıfun aleyh (4.).<:. J_,b..): Ma'tfıf'un kendisine bağlandığı ana
unsur olup cümlede atıf edatından önce yer alır.
Gramatik işlev itibariyle ma'tilf, ma'tilfun aleyh'in cümledeki yerini
alır, yani i'rab hükmünü üstlenir. Dolayısıyla ma'tilfun aleyh cümledeki
yeri itibariyle merffi ise ma'tilf unsur da merffi, mansfıb ise o da
mansfıb, mecrfır ise mecrfırdur. 11
Bu açıklamalar ışığında: .::...,ll i-l! ~Ir.! J.:ıl$. cümlesine göz atacak
olursak;
~Ir.! ismi-;. .Jç. .).J..b.,.
i..,. ismi-;. J.J..b...
Bu iki isim arasındaki atıf ilişkisini kuran J harfi ise ~~ öl.:ıl 'tır.
Cüınlemizde ma'tfıfun aleyh olan ~Ir.! ismi, cümledeki yeri itibariyle
failiözne olduğu için merffı olduğundan ma'tilf olan l..,.l ismi de
aynı irab hükmünü almış ve merffı olmuştur.ı 2
ıı İbn Hişfun, Evda!ııı'l-Mesfilik, Ili, 348.
ız Ma' mf unsur şu üç hususta ma'rufun aleyh'e uyar: 1) Yukarıda ifade edildiği üzere uab
yönünden uyar. 2) Siga (kip) itibariyle uyar. Buna göre atıf işlemi iki fiil arasmda ger-
çekleşmişse, söz konusu fiiller slga, yani zaman bakımından birbirlerine paralel oiur!ar.
Dolayısıyla mazi fiil miizi fiile, muzari muzari'ye, emir fiil emir' e atfedilerek gerçekle-
şir. Mesela; ,.J;_;SiJ ,:? .ş'.J5i /Ali bana ikraında bıılımdıı, ben de oııa, cümlesini iki mazi,
... j>-1J r.ır.ı .Ş:. ji,Iİbrahim bana saygı duyar, ben de ona, cürnlesirıi iki müzari; .._...,j 4 ~~
il~ /Ahmet, sen ona yardmı et, o da sana yardım etsin! cümlesini de iki emir arasmda
Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
VI. Atıf Edatlan ve Semantik Açılımlan
Arap dili atıf işlevi gören edatlar açısından, değişik bağlamlarda
farklı atıf edatlanru tercih etıne imkarn veren zengin bir kullanım alanına
sahiptir. Şimdi söz konusu edatların ifadeye yüklediği semantik açılunlar
üzerinde durmaya çalışacağız:
1. CJ'J) j Atıf Edatı
Türkçe' de 've' bağlacıyla karşılanan bu edat Arapça' da kullanım
alanı en yaygın olan atıf edatıdır. Bu edatın ifadeye kattığı anlamlan şöyle
sıralamak mümkündür:
a. iştirak: İki unsuru bir araya getirme ve ma'tUJ ile ma'tUfun aleylı'i
eşit şartlarda aym Jıiikme ortak etme (iştiriik) işlevi görür.l3 Dolayısıyla zaman
bakırnından aralarında öncelik ya da sonralık (.,.r_; ~}, peşi sıralık
(~ lmananın önce ma'tiifun aleyh'e peşinden ma'tılfa yönelik gerçekleşmesi)
bulunmayan ve birliktelik (musahabe) ifade etıneyen iki unsunı
birbirine bağlar. 14 Bir misal vermek gerekirse: ::':iJI:.J~ i(y~ y(yl ~ Jl.bill ~
·r+'!) J! ~)L..._, /tren geldi, baba, anne ve çocuklar bindiler ve köylerine gittiler
gerçekleşen atıfa örnek anabiliriz. 3) Cümlede uyum. Şayet atıf işlemi iki cümle arasında
gerçekleşmişse; isim cümlesi isim cümlesine, fiil cümlesi de fiil cümlesine atfedilir.
,a.ill, ~ı, ;j ... ,,~ı /edeb aydmlık, celıalet ise karaıılıkhr, ~ı J~_, j.lilı .b/adalet geldi, zuliim
yok oldu.
B Slbeveyh, Ebu Bişr 'Amr b. Osman b. Kanber, el-Kittib, (nşr. Abdüsselam Harun), Kahire
1982 (Mektebetü'l-Hand), I, 438; Ebu Abdullah Cema.Jeddin Muhammed b. Abdullah
İbn Malik TM, Şerlııl'l-Kafiye eş-Ştifiye, (nşr. Ali Muhammed Muavvid-Adil Ahmed Abdülmevcud,)
Beyrut, 2000 (Dfuü'l-Kütübi'l-i!miyye), I, 538; Ahmed b. Abdunnfu elMaliki,
Rasfu'l-mebtinl fi şerlıi Jmnifi'l-metiııl, (nşr. Ahmet Muhammed Harrat), Dimaşk
2002, s. 473; İbn Hişam, Muğni'l-lebib aıı Kutııbi7-Eılrib, (nşr. Muhammed Muhyiddin
Abdillhaınid), Kahire ts., II, 354; İbn Hişam, Evdahıı'l-Mestilik, III, 356; Abbas Hasan, eıı­
Nalıvu'l-vılfi, I, 558; Feyyud, Besyüni 'Abdülfettah, Miıı beliiğati'ıı-ııazıni'l-Kur'ılııi, Kahire
1992, (Matba'atü'l-Hüseyn el-İslfuniyye), II, 149; Yüksel, Ahmet, Arap Dilinde Atıf ve Ahf
Harfleri, Basılmamış Doktora Tezi (Ondokuz Mayıs Üniv. Sosyal Bilimler Enst), s. 42.
H Slbeveyh, Ebu Bişr 'Amr b. Osman b. Kanber, el-Kitiib, I, 438; Ebu'I-Kasım Abdurrahman
b. İshak Zeccaci, Hurfıfu'l-meiiııl, (Mektebetu Mişkati'l-mesabili ts), s.l2; Malik Till, Şerlıu'l-Kafiye
eş-Şiifiye, I, 538; Ahmed b. Abdunnfu el-Maliki, Rasfu'l-nıebaııt fi şerlıi lıımlfi'lmeiiııl,
(nşr. Ahmet Muhammed Harrat), Dirnaşk 2002, s. 473; İbn Hişam, Muğııi'l-leblb,
II, 354; İbn Hişam, Evda/w'I-Mesiilik, III, 356; Abbas Hasan, eıı-Nalıvu'I-vılfi, ı, 558;
Feyyüd, Besyfin! 'Abdülfettah, Min beliiğati'ıı-ııazmi'l-Kur'iiııl, Kahire 1992, (Matba'atü'lHüseyn
el-İslaıniyye), II, 149; Yüksel, Ahmet, Arap Dilinde Atı[ ve Atıf Harfleri, s. 42.
Cumhuriyet Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
cümlesinde trenin geldiği ve anne, baba ve çocukların eşit şartlarda trene
bindiği, yani trene birinin diğerinden önce ya da sonra bindiği gibi bir durumun
söz konusu olmadığı anlaşılır. O~un için J edatıyla yapılan bağlama
işleminde ma'tuf ile ma'tüftın aleyh yer değiştirebilir. Bir başka ifadeyle
atıf edatı ile birbirine bağlanan ma'ruf ve ma'tufun aleyh'in yer değiştirmesi
anlam açısından cümlede herhangi bir eksikliğe ya da yanlışlığa yol
açmaz. Dolayısıyla yukarıdaki cümlenin: y~~ ~~_,~~ i~l .:...g ;l.k.<.ll ~
~) JJ ~)LJ !tren geldi, anne, çocuklar ve baba bindiler ve köylerine gittiler
şeklinde ma'tı1f ile ma'tı1fun aleyh'in yerlerinin değiştirilmesi durumunda
anlamda herhangi bir nüans kaybolmuş olmaz.
Dolayısıyla ~}JI J! ~) .. ,....J~ )~1 Y..J /tren ve araba köye vardılar gibi bir
kullanımda 'önce tren sonra araba gelmiş olabilir' ya da tam tersi 'önce araba
sonra h·eıı gelmiş olabilir', 'ikisinin varışı arasmdaki zaman aralığı uzun olabileceği
gibi kısa da olabilir', 'ikisi beraber ayııı anda gelmiş olabilir'... şeklinde
sıralanabilecek bütün ihtimallerin, bir karine olmadıkça, hepsi geçerlidir.
Bir başka ifadeyle yukandaki cümle :i,ı}JI J! ..1) ö}=.,-l~ ;l.k.<.ll J...>J /tren ve
öncesinde de araba köye vardılar gibi bir karine ile kayıtlanmadıkça söz konusu
bütün ihtimaller mümkündür.ıs
b. Tertib: Bazen de harici bir karine ile bu atıf edatı iştirak anlamı­
mn yanı sıra, tertib anlamı ifade edebilir. 16 ••. FI;.lJ l...y U....) .J.:i:J_, /Biz Nuh'u
ve (arkasmdan) İbrahim'i gönderdik ayet-i kerimesinde (_,) atıf edatı, tarih
gibi harici bir karine ile İbrahim (a.s)'ı kendisinden önce yaşayan Nuh
(a.s)'a atfetrniştir. 17 Dolayısıyla böyle bir karine olmasaydı ayet-i kerimedeki
atıf edatı olan (J) tertib eksenli bir anlam yüklenmiş olmayacaktı.
c. Tahyir: Atıf vav'ı (J) iki (1;!) edatı arasında kullanıldığında
tahyir/tercih ifade eder ve muhatabtan ma'Wf ile ma'tılfun aleı;h'ten birini . . - . ·- /' tercih etmesini ister. -..;y-llı t..ı., ~jll a_r..ll~ Lo! ~1..i.i ..:.I.J. ıj 'teli CJ_r-: 1 ticaretha-
1s Abbas Hasan, eıı-Na!ıvıı'l-viifi, m, 559.
16 İbn Miilik, Şerlıu'I-Kiifiye eş-Şiijiye, I, 538; İbn Hişfun, Muğııi'l-leblb, II, 354.
11 İbn Hişam, Evdalw'l-Mesiilik, m, 356.
Cumhuriyet Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
nemizde ödeme nakit yapılır; ister Türk lirası, ister Suriye lirası (tercih sana
kalmış), cümlesinde abi ifadeye tercih anlamı yüklerniştir.ıa
~J ı.::t, l,..;.Lo ı.::ı L4)1 :r.;Lo 1 yeter ki spor yap; ister yürüyerek ister binerek,
cümlesinde de atıf edatı tahyir ifade etmektedir. Şöyle ki söz sahibi
muhatabına ister bizzat yürürnek suretiyle, isterse binrne yoluyla olsun
spor dallarından birini tercih etmek suretiyle, sporla meşgul olmasını
tavsiye etmekte ve bunlardan birini tercih meselesirıi tamamen ona bı­
rakrnaktadır.
iki (ı.::!) edatı arasında atıf vav'ırun Cı) Hadeye tahy'ir/tercih anlamı
yüklediğine yönelik en güzel kullarumları şu ayet-i kerimelerde müşahede
etmek mümkündür: Savaş meydanında kafidere karşı galip geldikten
sonra esiriere karşı uygulanacak iki stratejiden birirıi tercih bağlamında ,. • , ;ı.. ;.
Kur'an-ı Kerim: 8 ı;~ <;t_,ıı Glli ~~~ 1~1 J;- ':ı"~;JI .::,..~ G% &-::lll p ~~~
I.A.J~~ .:,..,;Lı E:aJ J>- ~ll§ ı;13 .1;:; !İnkar edenlerle karşılaştığımz zaman boyunlamıı
vurun. Nihayet onları iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (onları esir
alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. 19
ifadeleriyle dile getirmektedir. Atıf üslubuna başvurmak suretiyle mü-
minleri, söz konusu esirleri karşılıksız bırakmak veya fidye karşılığı salıvermek
arasında muhayyer bırakmakta ve bu konuda serbest olduklarını ve
yapacakları tercihin kendi nezdinde de makbul olduğurıu ifade ederek
onların görüş ve tutıırnlarına değer verdiğirıi de söze yansıtmış olmaktadır.

~~ ~ Zıj:-, .:ıl ı;13 ~.:ıl ı;l_;.f :i ~li 1 Ey Musa! Ya sen (ilk olarak)
sihrini icra et, ya da biz ilk icra edenlerden olalım ayet-i kerimesinde de20
kendilerinden emin ve Musa (a.s) karşısında galibiyetlerine kesin gözüyle
bakan Firavn'un sihirbazlarının bu halleri, Hadeye tercih anlamı katan
( .... ı;13 ..... ı;j) atıf üslubuyla yansıtılrnaya çalışılmıştır. Şöyle ki onlar
adeta Musa (a.s)'a: "Musa, sen bizimle boy ölçüşecek birisi değilsin, bizim
karşımızda senin hiç şansm yok! Dolayısıyla oyunu istediğin kuralla oynayabi-
18 ı.;l edab kullanım itibariyle ( .... ~)3 ..... ı.;l) şeklinde ma'tuf ve ma'tufun aleyh ikilisi
arasında ku!larulmarnası ve asıl abf edabnın (ı.;lJ .... ) j olması dolayısıyla abf edab ola-
,rak değerlendirilmemiştir, bkz. Abbas Hasan, eıı-Nahvıt'l-viifi, ili, 613.
19 Muhammed, 47/4.
ıo A'raf, 7/115.
Cumhuriyet Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
lirsin, bizim için fark etmez; ister önce başla ister sonra başla, bizim açımızdan
hiçbir şey sonucu değiştirmeyecek" demek istemişlerdir. Böylece tercih anlamı
katan atıf üslubu onların söz konusu kibirli ve gururlu hallerini satır
aralanna taşıma şansı vermiştir. '
Bazen atıf vav'ı Cı) karine ile()) atıf edatı yerinde kullanılarak tercih
anlamı ifade eder. Kuseyyir Azze'nin şu beyiti buna örnek zikredilebilir:21

~-b!-~ ı tDediler ki: Çekip gitti (sevgilirı) uzaklara, kendine sabrı ya da ağlamayı
s eç
Dedim Id: Madem öyle, o halde ağlamak ancak ateşimi dindirir.
Sabır ile ağlarnanın/feryadın aynı anda bir araya gelmesi aklen
mümkün olamayacağı için burada kullanılan atıf vav'ı (_,), 'veya' anlarnındaki
()) atıf edatı yerinde kullanılmıştır .U
d. Taksim: Atıf vav'ı (J) bütün-parça ilişkisini dile getirme veya bir
mefhurnu tarif ve tasnife tabi tutma bağlarnlarında taksim (parçalara
ayırma, sınıflandırma) eksenli anlam ifade eder. Dil kitaplannda 'kelime'nin
tarifi yapılıp alt başlıklarının zikredildiği bağlamlarda sıkça kullanılan:
...J_r-_, •JJJ '("""' !a....ı5:ll /kelime; isim, fiil ve harfiedat olmak üzere üç
kısımdır, cümlesi bu kullanıma güzel bir ömektir. 23 Atıf vav'mın böyle bir
anlamı çağrıştırması sebebiyle, söz sahibi cümleyi: :rwi :;.,")ı; J! ~ ;...Kı1
...J)-1 ..:...!!ll •J-..ill ı,;;t!lı '("""'YI j_,~l /kelime üç kısımdır: Birincisi isim, ikincisi fiil,
üçüncüsü haıf!edat şeklinde kurma ihtiyacı hissetmemiş ve sözü muhtasar
bir şekilde ortaya koyma imkarn vermiştir.
L.ı.:J.)~I_, ·~(J) ,;lSj_, ,;;')~..,.o._, 'ir"' i')......')'1 /İslam; oruç, namaz, zekat,
hac ve kelirn-i şehadettir cümlesi Atıf vav'mın, bir mefhumu sınıflandırmaya
tabi tutma bağlamlarında taksim eksenli anlam 'ifade etmesine örnek
verilebilir. Zira cümlede İslam mefhurnu, meşhur hadisi şeriflerde
ıı İbn Hişam, Muğni'l-lebib, II, 358.
22 Abbas Hasan. eıı-Nalıvıı'l-vfift, nı, 605.
23 İbn Malik, Şerlııı'l-Kfifiye eş-Şfi[iye, I, 536,539.
Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
geçen temel rükünleriyle tarif edilirken atıflı kullanıma başvurularak
muhtasar ve veciz bir şekilde ifade edilmiştir.
e. Pekiştirme: Arapça'da ahf vav'ı (J) yardamıyla bir kelimenin,
müteradifine, yani eş anlamlısına atfedilmesi pekiştirme amaçlıdır ve
çokça başvurulan bir üsluptur.24 Dolayısıyla atıf vav'ı (J) söz konusu iki
kelimenin pekiştirme eksenli bir anlam yüklenmesini sağlamaktadır.
r'>L<ıl 0" ~ .:ıu_,..~ l.;l,>i .;_,_,..<::..ı~ .'- : •al / susmak ve sukııt etmek bazen konuşmaktan
daha etkili olur, cümlesinde olduğu gibi (.;_,_,..<:.:.Jı) ismi aynı anlama gelen
( ~1) ismine atfedilmiş ve söz konusu atıf, anlamı pekiştirme işlevi
görmüştür.
Zı_,ili; ~ LA i[ıı er-~~ i[Jı Jı .,:;}-3.}. _,bl dı Jıj 1 Babaları dedi ki: "Ben
hüznümü ve kederimi sadece Allah' a arz ediyorum. Hem sizin bilemediğiniz
birçok şeyi (Allah tarafından vahiy yolu ile) biliyorıım. "25 ayet-i kerimesinde
(.}.) ve (.,;;}-)) kelimelerinde yer alan eş anlamlı kullanımda da ahf vav'ı
pekiştirme amaçlı kullanılmıştır.
2. (ı:.'IAll).! Atıf Edatı
Türkçe' de 'arkasından, hemen sonra, peşinden, sebebiyle, sonucunda'
gibi ifadelerle karşılanabilecek olan bu edatın ifadeye kattığı anlamlan
şöyle sıralamak mümkündür:
a. Tertib-ta'kib: ..J ahf edatı Arapça' da geniş bir kullanım alanına
sahip olup bu edatın ifadeye kattığı en önemli işlev ternb ve ta'kib'dir.2"
..J atıf edatı, ma'tı1f ile ma'tılfun aleyh'i aynı hükme ortak etme (iştirak)
işlevinin yanı sıra, onlan aynı anda hem öncelik-sonralık noktasında bir
sıralamaya tabi tutmakta (terôb) hem de zaman olarak peşi sıralık (ta'kib)
24 et-Tehanevi, Keşşfijii istilfi/ıfiti'l-fiimlıı, II,1190.
ıs Yusuf, 12/86.
:u; Zeccaci, Hıırılfıı'/-mefiııf, s. 13; İbn Malik, Şerlıu'l-Kfifiye eş-Şfijiye, 1, 536, 539; el-Miliki,
Rasfu'l-mebfiııl, s.350; İbn Hişfun, Muğııi'/-lebib, I, 122; el-Muradi, Bedreddin Ebu Muh"arnmed
el-Hasan b. Kasım, el-Cena'd-dfiııi fi şerlıi hurufi'l-mefiııi, (nşr. Fahreddin
Kabave-Muhammed Nedim Fadıl), Beyrut 1992, s. 61; Feyyfıd, BesyfuU 'Abdülfettah,
Miıı belfiğati'n-nazmi'l-Kur'fiııl, IT, 149; et-Tavil, Delıllehı huriifi'l-'atfi s. 38.
Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
ilişkisinin varlığına işaret etmektedir.27 Dolayısıyla nıa'taf unsururı
rrıa'tUftın aleyh'in lıenıen akabinde gerçekleştiğini, aralarında önemli bir zaman
farkının söz konusu olmadığını Üade ede:. Mesela, J! ~~b ~i ·::ll~ .x ~ ~
o,tlj .,J1. ~ ylı .;i~ J_kk....! cümlesinde, Hasan'nın babasıııdaıı kendisini
İstanbul'a götürnıesini istemesi ile babanın buna onay vermesiııin hemen ve
birbiri ardından gerçekleştiğini, ikisi arasında bir zaman aralığının söz konusu
olmadığını ortaya koymaktadır.
Birbirleriniıı peşinden gelen ve birbirleriııi izleı;eıı çok kısa bir zaman diliminde
gerçekleştiği hususundan hareketle .:J edatıyla yapılan atıf işleminde
ma'tiif ile ma'tfrfun aleyh yer değiştiremez. Mesela _,atıf edatı ile
kurduğumuz cümleyi bu defa ..J atıf edatıyla bağlarsak, ifade: ~ı.;:..ıı ~<.b­
:q..ıJ.ı §/ Jl t.;,._1="J :Jjlt.i yfyı ..,..@ şeklinde karşımıza çıkacak ve bununla arabanın
geldiği ve önce babaımı Jıemerı arkasından da çocuğun bindiği anlaşılmış
olacaktır.
...J atıf edatının ifade ettiği tertib ve ta'kib işlevinden hareketle: G;.
~~~ Jıı :;ı_,) <.r' r1 ~if. tfi ~Li ~;u ~)1 ~~ /işledikleri günalılardan dolayı
denizde boğulııp ardından cehenneme sokuldıılar. Sonunda da Allah'a karşı
'11 Tertib-ta'kib ikilisinin ma'tiif ile ma'rufun aleyh ara~ındaki zaman mefhumunu ve bunun
kısalık-uzunluk durumunu tayin edecek olan yegane kriter bağlam yada örfün kendisidir.
Baba ile oğulun ayru fakülteden mezun olduklarını ifade bağlamında; .:r.)'ü •. /~11 r;j-
;;,L<ıı ...,-i! cr /Baba, peşiııdeıı de oğlu aym fakiiltedeıı mezun oldular şeklinde kurulacak cüınlede
abf edabrun ifade ettiği tertib ve ta'kib, en az bir yıl olsa bile, söz konusu sürenin
kısa olduğunu göstermektedir. Çünkü örfen "baba, peşinden de oğlu ayru fakülteden
mezun oldu" cümlesinde normalde anlaşılacak olan "baba mezun olmuş, birkaç yıl
sonra da oğlu mezun olmuş" şeklindedir. Dolayısıyla önce babanın, dört-beş yıl peşinden
de oğulun mezun olması örfen uzun bir süre değildir. Zira iki olay arasında kısa
zaman dilimine vurgu yapma bağianunda günlük konuşmalarda: "Adam okudu, pe-
şinden de oğlu üniversiteye girip mezun oldu" şeklinde çokça'cümle kurıılur. Şu da
var ki bu tür kııllarumlarda tertib ve ta'kib'in ifade ettiği zaman aralığının azlığı ya da
çokluğu görece!i bir hal kazanır. Şöyle ki arkadaşı ile randevuleşen birinin fazladan
yirıni dakika ya da yarun saat beklernesi kendi örfünde çok uzun bir süre iken, bi~. baş­
ka örfte çok normal ve kısa bir süre telakki edilebilir. A yru şekilde oyun eğlence içerisinde
geçirilen bir saatlik zaman dilimi insana çok az gibi gelirken, sıkınb ızdırap halinde
geçirilen saniyeler irısana saatler gibi gelebilir. Bkz. İbn Hişam, Mıığni'l-lebfb, 1,122;
Abbas Hasan, eıı-Nnlıvıı'l-vfifi, III, 574; et-Tavil, Delfiletıı Jııırfıfi'l-'aif, s. 41; el-Muradi, elCeııa'd-diini
fi şerhi hurılfi'l-nıefiııi, s. 61.
Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: ı
kendilerine yardım edecek kimse bulamadılar28 ayet-i kerimesinde denizde
boğularak dünyada cezalandırılan kafirlerin, kıyamette tahakkuk edecek
asıl azaptan ayrı olarak, boğulma cezasının hemen ardından berzah aleminde
bir azaba d uçar oldukları ifade edilmiştir. 9
b. Tafsll: .::.; atıf edatının gördüğü önemli işlevlerden biri de genelden
ayrıntıya geçiş (tajsfl) işlevidir.30 Bir anlamda genelden özele geçişi sağlayan
bir işlev görmektedir. Mesela Js- ~_,:ı ci.::,.;Jı ıJ! :rl- ..::...L;.; .:/;J ~ı,; .x .:ıw)'J ._;, p.: ... j5'" Js- p-.a.!~ .)4::>.-1~ pı! öğrencilere seslenip onlara
dedim ki: Başarı; gayrete, çalışmaya ve insanm karşısıııa çıkan lıer sıkıntı ve
engele sabretm1?1Je bağlıdır cümlesinde 'öğrencilere seslenme' kısmı genel
bir anlam şeklinde ortaya konduktan sonra .::.; atıf edatı ile geçiş yapılarak
seslenme bağlamında söylenilen ayrıntılar dile getirilmiştir. Dolayı­
sıyla bu misalde .:J atıf edatı mücmel/genel anlam ifade eden ma'tı1fun
aleyh ile, mufassal/ayrıntı anlam ifade eden ma'tfıf arasında köprü görevi
görmüştür.
~~ı ~ .:::.J~ .)iı iıı;,3 0ı.ı Jl-1 .x ~ı 0! C,.,j Jw ~J f) ı.>Sli3 !Nulı rabbine
seslenip: Rabbim, dedi, elbette boğulan oğlum da ailemdendi, öz evladımdı.
(Halbuki ben onları gemiye alırken Sen bana kurtulacaklarını, müjdelemiştin).
Senin vadin elbette luıktır ve Sen hakimierin lıtikimisin!" ayet-i kerimesinde3ı
Jatıf edatı aynı bağlamda kullanılmıştır. Şöyle ki Nuh (a.s)'ın Rabbine
yakarışı genel anlamda ifade edildikten sonra Rabbim, Senin vadin elbette
haktır ve Sen halimierin hakimisini ifadeleriyle söz konusu yakarışın
ayrıntıları dile getirilmiştir. İşte genel anlam ile ayrıntıya geçiş noktasında
J atıf edatının kullanılışı tafsll işlevi görmüştür.32
u} ~w~~~ _r.5i ..;.-;. ~L .11; ~L<..:.Jı :-.r- ~~r~:rc. J;; .:ı1 y~ı y,r .!ll~
~ ~!..lı ~.1.;:.j ;.fo.~ ..Uı /Ehl-i kitap senden, kendilerine gökten bir kitap
indirmeni istiyorlar. Nitekim daha önce Musa'dan bundan da fazlasım istemiş­
Ierdi ve: "Allah'z bize açıktan göster!" demişlerdi. Bunun üzerine de, zulümleri
28 NUh, 71/25.
29 R1izl, Mejfitilıu'l-ğayb, NUh suresi 25. ayet tefsiri.
30 İbri: Malik, Şerlm'l-K!ifiye eş-Şfijiye, I, 536, 539.
31 Hud,ll/45. 32 Abbas Hasan, eıı-Nalıvıt'l-vfifi, III, 573.
Cumhuriyet Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
sebebiyle onları yıldırım çarpmış h ayet-i kerimesinde33 de ....; atıf edatı aynı
işlevi görmüştür. Şöyle ki ...J atıf edatı, 'ehl-i kitab'ın :Hz. Peygamber'den
bir talepte bulunduklarım' ifade eden. genel cümle ile, 'kendilerine Allah'
ı gösterme' şeklinde temessül eden garip istek arasında kullamlrnıştır.
Böylece genel anlam ifade eden cümle ile ayrıntı cümlesi arasında köprü
vazifesi görmüştür.
c, Sebebiyye: .J atıf edatının bir önemli işlevi de söze sebep eksenli
bir anlam yüklemesidir. Ma'tUf ile ma'tUfun aleyh arasında sebepsonuç
ilişkisinin olduğu kullanımlarda bu edata başvurulur.34 .J edatımn
öncesinin (ma'tılfun aleyh), kendisinden sonraki (ma'tılf) unsura sebep
teşkil ettiği yerlerde başvurulan bu kullarnma .uill )lkll .)Çal tS'5 /avcı kuşu
vurup öldürdü cümlesi35 misal verilebilir. Zira .J edatımn öncesinde yer
alan ı5'J fiili (ma'tUfun aleyh), kendisinden sonraki .uill (ma'tılf) fiilinin
sebebi hükmündedir. Yani I.S'J fiili ile .uill fiili arasında sebep-sonuç iliş­
kisi bulunmaktadır.36
·~ ;? Ö ~ ..:.._rtti _;.j.ı il~ yP,I dt ~~ ..;-.Y. ... ;. ~·.ı ~13 !Bir zamanlar
Mı1sa, toplumu için su istemişti de biz, "Değneğinle şu taşa vur!" demiştik.
Taştan hemen oniki göze ftşkınnıştı ayet-i kerimesinde37 de J atıf
edatı sebep-sonuç ilişkisi bulunan y_;:;, ile _rtl fiilieri arasında varit olmuş
ve Allah TeiHa'mn, Peygamberlerin şahsında izhar ettiği mucizeleriıi.
bile bir sebebe bağlı olarak gerçekleştiğini, O'nun, bir sebebe tevessül
etmeden Peygamber de olsa hiç kimseye bir şey bahşetıneyeceğini ifadeye
yansıtmışhr.38
n Nisa, 4/153.
34 el-Miiliki, Rasfıı'l-mebiinf, s.340; İbn Hişam, Mıığııi'l-lebfb, !,162-163.
35 Abbas Hasan, eıı-Nnlıvu'l-viifi, III, 574. ·
36 f:ı:.:; ;.:..ii ~ / ihmallik yapma ki pişman olmayasm, cümlesinde olduğu gibi sebep ifade eden fa 1
nefiy yada talep içerikli bir bağlamda yer alırsa müzari fiili nasbeder ve 'fa-i sebebiyye'
diye anılır. el-Maliki, Rasfıı'l-mebiinf, s. 442.
3i Bakara, 2/60.
38 Ayet-i kerimedeki J atıf edatını terôb ve takib ekseninde yorumlayıp Allah Teaiiinın
'asan ile vur' emr-i iliihisine Mil.sa(a.s)'ın irntisal etmesiyle suyun kayadan f:ışkırmasırun
Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Ci lt: XVI, Sayı: 2
3. lAtıfEdah
Türkçe'de 'sonra, daha sonra' gibi karşılıklada ifade edebileceğimiz
bu edat rna'tı1f ile rna'tıl.fun aleyh'i aynı hükme ortak etme (iştirak)39
işlevinin yanı sıra söz konusu iki unsur (ma'tı1f ve rna'tllfun aleyh) arasında
bir zaman aralığının (teraru) var olduğunu gösterir.4o Dolayısıyla
ma'tllf ile ma'tllfun aleyh'in aynı anda gerçekleşmediğini, rna'tı1fun
aleyh'in önce, ma'tuf'un da daha sonra tahakkuk ettiğini gösterir. Bu ahf
edahnın bağladığı iki unsur arasındaki zaman kavrarm, .J ahf edatınm
cümleye yüklediği zaman kavrarnma göre daha uzundur. 41 Yukanda
örnek olarak verilen cümleden hareketle açıklayacak olursak: ~t.;.JI -=--~l>.-
'.;ı.ı..l.l :b Jll>.-.f'-J .lı_, { y',li ~-' cümlesinde arabanın geldiği ve önce babanın
arkasıııdan ise çocuğun bindiği, dolayısıyla iki unsur arasında zaman aralı­
ğının söz konusu olduğu anlaşılır.
Ma'tı1f ile ma'tllfun aleyh arasındaki zaman mefhumu ve bunun
kısalığı-uzunluğu hususunda tek kriter, bağlam ve örfi kullanırnın kendisidir.42
J! ... ~)..ll .JJ ,..:.J~_, ..:..;o...ü J_,!..ll J! ~).; ,~L.1_, ~ Jl ı:~ ..,tJJ~ ..:.;ts'
.4:1:- ~_;.t- ~ /Annemin soğan ve domatese ihtiyacı vardı, bunun üzerine beni çarşıya gönderdi,
çarşıya gidip alışverişimi yaphm. Eve dönerken yolda arkadaşlarıını gördüm
ve onlarla biraz oynadım. Sonra eve döndüm, annem geciktiğimden dalayı bana
kızdı, cümlesinde zikredilen 'sonra' bağlamdan, uzun bir süre olduğu
anlaşılırken; ~ ırt--_,.1:. ı:r J-_r....J~ ~1)1 .J ../"-' ..::....>.-;t { ~~ ,.iiıl ~L:;. t.. ,ı.>_,L u-dt>.-/ Tıp öğrenimi
Türkiye'de zordur, öğrenciler genelde yedi ile sekiz yılda mezun olmaktadır.
Ancak komşumuzun kızı Selva, maşallalı, tıbba girdi ve sonra yirmi dört yaşında
iken mezun oldu cümlesinde anılan 'sonra' ise yine bağlamdan, kısa bir
süre olduğu anlaşılmaktadır.
bir olduğunu ve bir arılarnda Musa (a.s)'ın fiili duasına süratle icabet ettiği şeklinde yorumlamak
da mümkündür.
39 el-Maliki, Rıısfu'l-mebiiııf, s. 249 .
.ıo Sibeveyh, ei-Kitab, I, 429; Zeccaci, Hımlfu'l-mefinf, s.4; İbn Malik, Şerhıı'I-Kiifiye eş-Şfijiye, I,
, 536; İbn Hişam, Ezıdahu'I-Mesfilik, TII, 363.
41 el-Mu redi, ei-Ceııa'd-dfiııi fi şerlıi hurılfi'l-nıefiııi, s. 61.
42 Abbas Hasan, eıı-Nalıvu'l-vli.fi, III, 577; et-Tavil, Delfiletıı lıurılfi'l-'atf, s.61.
Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cil!: XVI, Sayı: 2
S_,.!.Jii. p;-~ ~~LT! ~ı {liı? s-oQ~ ..;-) /•t>.- jjjj /Musa sizlere apaçık
delillerle gelmiş, sonra siz kendinize yazık ederek onun peşinden buzağıyı ilah
edinmiştiniz ayet-i kerimesinde43 Musa~a.s)'ın kavrniı.-ıin kendilerine ilahi
mesajlar geldikten bir süre sonra tekrar aynı eski durumlarına dönüp
buzağıya tapmaya başladıkları ifade edilmiştir.
4. ~AhfEdah
Türkçe'de 'veya, yahut, ya da, yoksa' kelimeleriyle karşılanabilecek
bu edat iki unsur arasında tahyir, yani tercih söz konusu olması durumlarında
kullanılır. ~Jlk.allı (1 ö_;l,.W~ :).:..lı~._:..,?/ Yolculuğu nasıl tercih
edersiniz: Arabayla mı yahut trenle mi? cümlesinde yolculuğa ilişkin iki seçenek
söz konusu olduğu, muhatabın araba yada trenden birini tercih etmesi
gerektiği söze yansıtılrnıştır.
Türkçe' de 'yahut, ya da, yoksa' kelimeleriyle karşılanabilecek olan
bu edat, soru hemzesi (1) paralelinde tayin ve tesviye (eşitlik) gibi anlarnlar
yüklenın ektedir.
a. Tayin: Soru anlamı yüklenen hemzenin (l) paralelinde kullarulır
ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini ta'y'in
etmesini talep eder.44 Yı,?I.JW ~Jl,-)ı ~~ lkil~1/ trenle mi yoksa arabayla mı yolculuk
yapacaksınız? cümlesinde soru edatı hemze'nin paralelinde kullanı­
larak yolculuğa ilişkin iki seçenek söz konusu olduğunu, mulıatabııı tren yada
arabadan birini tercih etmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Soru edatı 0) paralelinde kullanılan ve ifadeye tayin anlamı katan i!
atıf edatı iki unsur arasında kullanılırken söz sahibi tarafından söz konusu
iki unsurdan birinin doğru olduğu bilinmektedir. Ancak bu iki unsurdan
hangisinin doğru olduğunu tayin konusunda bir tereddüt söz konusudur.
Bir anlarnda söz sahibi birden çok ihtimali/seçeneği ikiye düşürmüş,
ancak kalan iki seçenekten hangisinin kesin olduğunda tereddüt
içerisinde kalmıştır. Dolayısıyla söz sahibi, muhataptari anılan iki unsurdan
hangisinin doğru olduğunu kesin tayin etmesini istemekte ve kesinlik
ifade etmeyen ihtimalli bilgisini kesinleştirrneyi arnaçlamaktadır:ıs
43 Bakara, 2/92 .
.:.ı İbn Hişarn, Mıığııi'l-leblb, I, 41.
_.ıs Abbas Hasan, eıı-Nalıvıı'l-ıııifi, ID, 589-590.
Cumhuriyet Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
Yukarıdaki misalden hareketle bu hususu şöyle izah etmek mümkündür:
Söz sahibi bir yolculuğun olduğunu ve bunun ya tren ya da arabayla
gerçekleşeceği bilgisine sahip, ancak bunun tren ya da araba ile gerçekleştirilmesi
konusunda tereddüdü bulunmaktadır. Böylece iki ihtimale
düşürdüğü bilgisini: '.;ı~L.J ~t.,....Jı ii ;l.b..yapacaksınız? üslubuyla ortaya koymak suretiyle muhatabından kesin
bilgiyi tayin etmesini istemektedir.
'iıY.I ii )W ~li anıcan mı yolcu yoksa baban mı? cümlesinde de söz
sahibi, muhatabının amca ya da babasından birinin yolculuğu çıkacağı bilgisini
bilmekte, ama kesin olarak hangisinin olduğunu bilmemektedir.
Tayin işlevi gören ii atıf edatına başvurmak suretiyle muhatabından yolcunun
kim olduğunu tayin etmesini sağlamış ve söz konusu bilgi eksikli-
ğini tamamlayarak tereddüdünü gidermiştir.
Soru edatı (f) paralelinde kullanılan ii atıf edatının asıl işlevinin
ifadeye tayin anlamı yüklemek olduğundan, cevap cümlesinin bu hedefe
hizmet etmesi, dolayısıyla bu edatın öncesi ve sorırasında zikredilen birini
açık bir şekilde içermesi gerekmektedir. Y.;ı~L.J ~W4 ii ;l.b..mesela sadece: ;ı.k..<.l4 veya ~JW4 ; 'iıY,i il )W .!Jl;;f sorusuna da sadece:
ı.? veya .;,_i kelimeleriyle yetinilerek cevap verilmesi gerekir. Bu sebeple,
tayin ve tahdit içermeyeceği için cevabın ~ veya '1 edatlarıyla başlayarak
verilmesi uygun değildir. 46
b. Tesviye: Bu kullaiurrı, ii edatından önce zikredilen unsurla ondan
sorıra gelen unsurun hüküm itibariyle eşit olduğunu ifade eder.47
Dolayısıyla muhataba 'söz konusu meselede herhangi bir tayin ya da
tercihte bulunma imkarnnın tükendiği, gereksiz yere enerji tüketmenin
hiçbir yararının olmayacağı ve meselenin olduğu gibi kabullenilmesi
gerektiği' eksenirıde bir mesaj verilmek istendiği durumlarda bu edata
46 İbn Hişam, Muğııi'l-lebib, I, 41.
47 İki paralel ve eşit cümle arasında köprü vazifesi görmesi dolayısıyla 'tesviye' terimiyle
arulıruştır. Aynı anlamda olmak üzere bu edat 'el-muadilef;;JoWI' ismiyle de arulmaktadır.
Bkz. Abbas Hasan, en-Nahvu'l-vfifi, m, 593.
Cumhuriyet Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
başvurulur. Dolayısıyla tesviye (eşitlik) ifade eden hemze, bu işleviyle
soru anlamından tamamen sıyrılmış ve farklı bir anlam yüklenmiştir.4B
!.,:)' .:ı5'" ii !.,:} J_,:...,.l.l .:ı5'"1 •G-- ,;JJ; ,yl.:.ll J~ı..... 1 insanlardmı dilenrnek zillettir;
dilenilen kişi ister yakın isterse yabancı olsun lfark etmez) cümlesinde ii
atıf edatı böyle bir işlev görmek üzere kullaıulmıştır. Zira bu edat tesviye
(eşitlik) ifade eden hemze paralelinde kullanılmak suretiyle yakın birinden
istemekle yabancı birinden istemekarasında bir fark olmadığını, her iki durumun
da insanın kişiliğini rencide eden zor şeyler olduğunu vurgulamıştır.
Tesviye ifade etınek üzere iki unsur arasına giren fl edatı yukarı­
daki örneklerde olduğu gibi iki isim arasına girebileceği gibi, i,%' .:,e+Jı 01
.:ı;.~ ')} ~j.JJ ~ fl ~.1.;l ~ <ı,;./ şiibhesiz ki inkar edenler yok mu, onları
uyarsmı da uyamıasatı da kendileri için birdir; fman etmezler ayeti49 ile
. r11 (' : .~~ '.!H !·{ ·1,1 ~·S::.! ~dı 1 '·'-'=·ı , .W 1;/;,1 J'••i•• ~ r, 1 {..-, LT! ;ı-ı 7' ...lO LT! ....... ı.JJ~ r-' t.P" . r- ' .,.r.-"-" ..:r.. ' • '-"-' ~ ~ "-'f.-'
~ LT! d L4 u~ ~ G_;..i ~ .ı,;. r5'GJJ lliı 151~ _;J ~u ~(.):./Hepsi Allah'ın ' ' -
huzuruna çıktıklarında zayıflar, büyüklük tasiayan önderleriııe: "Biz size tabi
idik. Şimdi siz, bizden Allah'ın azabından en ufak bir şey savabilir misiniz?"
dediler. Büyiikliik tasyalanlar kendilerini ma'zur göstermek için: Ne yapalım
dediler: "Allah bize yol gösterseydi, biz de size yol gösterirdik. Artık biz sıziansak
da, sabretsek de birdir; kaçıp sığınacak bir yerimiz yoktur!" ayet-i kerimesinde50
olduğu gibi iki fiil arasına da girebilir,51 hatta bu formda kullamlması
daha çoktur.52 Bunun yanında f1 edatı .ı,;;. ~h ; tS:cil J! r-s;..:0 .:ıJJ
~~L:.<ı ~~ ~ ~foy~l ? /Onları doğru yola çağırsanız size uymazlar. Ha
onları çağırımşsınız, ha susmuşsumız, sizin için birdir ayetindes3 görüldüğü
üzere biri fiil diğeri isim formunda gelen iki unsur arasına da girebilir.
Ancak bu kullanunlarda fiilli kullanımlar mastar şeklinde yorumlanır.
Dolayısıyla birinci ayette geçen iki fiil !l;l.i;! ~..uo_, il.Ji.l;j ~ da uyamıanıaıı da kendileri için birdir şeklinde, ikinci~inde t.J-_;;,. :.:# t~&.::.
•a Abbas Hasan, eıı-Nalıvıı'l-viifi, III, 589.
•9 Bakara 2/6.
so İbrahim 14/21.
!n İbn Hişfun, Muğııi'l-lebfb, I, 41.
sı İbn Hişam, Evdalıu'l-Mesiilik, III, 368-370; Abbas Hasan, eıı-Nalıvıı'l-viifi, III, 586.
53 A'riif 7/193. _:_::...:_:::c:.;_:c.:.:::.:. ___ -:C-um--;h-un:-'y-et-;:;Ü--;niv-e--:rsi::-te--;si-;;-ila:-hi:--:ya-:-t F:-a;-:kü:;:-lte-s·::, D:-er--:gi--;si,-:::2::01-:-2,-:::C:::-ilt--;: XIJ::-::1:-:, S:-ay-ı:-::-2 ·-----
U#_, şeklinde, üçüncüsünde de ~-' {'""'t.! ~.$'~ :~ ·~ şeklinde yorumlanır.

İster tayin isterse tesviye bağlamında kullanılması durumunda
iki paralel cümleden biri olumsuz ise ~ı,Jı :-} .:r/:J ~ fl ~~ ~ •IJ.::- ~J~ 1 Dediler ki: "Öğüt versen de,
öğüt verenlerden olmasan da bizce birdir." ayetinde54 olduğu gibi kahbın
ikinci cümlesi olumsuz olduğu için ~'Jiı :-} J:i ~ cümlesi (r~ edatından
sonra gelmiştir. Dolayısıyla Arapça' da bu tür cümlelerin olumsuz formla
başlama imkaru yoktur. ;.a1 t ri .::..~1 :~ ·~/senin için gelsen de gelmesen
de birdir cümlesini .::.. .r'»- fl :;.::J. f l :~ ·~ şeklinde kurma şansı bulunmamaktadır.

Tayin ve tesviye bağlamında kullanılan (fl) edatlar arasında anlam
açısından şöyle farklar vardır.
Tesviye ifade eden soru edah bağlamında kullanılan (rf) edah, istifhfun
değil ihbari/bildirim içerikli bir anlam yüklenmesi sebebiyle cevap
cümlesine ihtiyaç duymaz. Çünkü bu bağlamda kullanılan soru edah
(hemze) istifham işlevinden tamamen sıynlıp tesviye işlevi yüklenmiştir.
Oysa tayin bağlamında kullanılan hemze istifham işlevi üzere kaldığı için
cevaba ihtiyaç duyar.
Diğer bir fark da şudur ki, tesviye bağlamında kullanılan hemzeden
sonra gelen söz, haber/bildirim formunda olduğu için doğrulanınaya
ya da yalanlanmaya (tasdlk-tekzib) müsaittir. Tayin bağlamında kullanı­
lan hemze ile söz inşa kipinde olup doğrulanınaya ya da yalanlanmaya
kabil değildir.ss
Tayin bağlamında vand olan (ri) ile tesviye bağlamında kullanılan
Cil) arasında şöyle bir üçüncü fark vardır: Tesviye bağlamında kullanılan
(ri) edahnın iki tarafında bulunan cümlelerden her biri mutlaka masdar
hükmünde yorumlanırken, tayin bağlamında kullanılan (ri) edahnın iki
54 Şuara 26/136.
ss Abbas Hasan, eıı-Nalıvu'l-vfift, m, 594.
cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
tarafında bulunan cümlelerin hiçbirinin masdar hükmünde yorumlanma
imkaru söz konusu değildir.56
İster tayin isterse tesviye bağlamında olsun, (~~ atıf edatı paralelinde
varit olan hemze ile ilgili olarak, şayet anlamda bir iltibas söz konusu
değilse hemze hazfedilebilir, tamamen ahlabilir. Elfiye sahibi İbn Malik'in:

Hazfedilmesi!atılması durumunda anlamda bir kapalılığa sebebiyet vermeyecekse,
hemze ibareden düşüıiilebilir beytiyle57 işaret ettiği hususa örnek
olarak şair Amr b. Ebi Rabia'nın: 58
~.:ıw ·i - 1 ı ~ ·-- ·- . ' ' i .r-" .J:-") ~
Yemin olsun ki bilmiyorum, biliyor olsaydım bile,
Cemre'(ler)i yedi taş ile mi, yoksa sekiz tane ile mi taşladılar.
beyti zikredilebilir, zira (~f) ahf edah paralelinde varit olan hemze,
anlamda herhangi bir iltibasa yol açmadığı için düşürülmüştür. Çünkü
sözün takdiri: ~.JL=t fl _;.J.-1 ~j &-ı i şeklindedir.59
5. ~ Atıf Edah
Türkçe'de 'veya, yahut, ya da, yoksa' kelimeleriyle karşılanabilecek
bu edat ma'tfıf ile ma'tfıfun aleyh arasında hem milired hem de cüm·
le düzeyinde atıf işlevi görür. 60 ~)k_qjt; _,i ö.Jt.;..l~ :}:-lı~ J.$" /Yolculuğu
nasıl tercih edersiniz: Arabayla ını yahut trenle mi? cümlesinde iki müfred
unsuru ()1ı,;l4 _,! ö},;.J~) birbirine bağlama işlevi görürken; şu beyitte:Gı
56 Abbas Hasan, eıı-Nalıvıı7-vtlfi, III, 595.
57 İbn Malik, Şerlıu'I-Kflftye eş-Şfiftye, I, 536; el-Maliki, Ebu Muhammed Bedreddln, Tavz1/ııı'lmektisid
ve'l-nıesfilik bi şer/ıi Elfiyıjeti İbıı Mfilik, (nşr. Abdurrahman Ali Süleyman), Kahire
2008, (Daru'l-fikri'l-arabl), IL 1002-1003.
ss Amr b. Ebi Rabla, Divflıı, (nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülharnld), Beyrut 1988
(Daru'l-Endelüs), s. 266; Sibeveyh, ei-Kitfib, m, 175.
59 İbn Hişfun, Evdalııı'l-Mesfilik, m, 374.
60 İbn Malik, Şerlııı'l-K!ifiye eş-Şfiftye, I, 536; el-Maliki, Rasftı'l-mebfiıı1, s. 210.
6ı eş-Şerif, Ebu'I-Kasım Ali b. et-Tahir, Enıfili es-Seımid ei-Mıırtazfi, II, 46.
Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
Aşiretime dil uzatmayı gerektirecek bir eylemi yapınayı nefsime hoş gösteren,
yahut beni ııtamlacak bir eyleme yaklaştıran bir işten Allalı'a sığırım.
iki cümleyi ( ... ~li _,i ... j).) birbirine atfetmiştir.
_;f edatı ile atıf, bütün edatlarda olduğu gibi genel bağlama ve
özellikle öncesindeki cümle türüne bağlı olarak, ifadeye ibahe (serbesti),
tahylr (tercih), şek, ibham, tafsil, idrab gibi farklı anlamlar katmaktadır. 62
a. İbahe (serbesti): İbahe' den kasıt, muhatabı, atfa konu olan iki
unsurdan sadece birini yahut ikisini birlikte tercih noktasında serbest
bırakmaktır. _;f atıf edatının bu anlamı yüklenebilmesinin şartı, öncesindeki
sözün emir anlamı içeren bir formda varit olmasıdır.63 J_,.,:.h..-1 JLJ.: e
..::>l;WI _,i ... ~ı.:; /Boğaz'ı ya da ormanlarıyla İstanbul'un güzelliği ile keyif almaya
bak cümlesinde _;f atıf edatı söze böyle bir anlam katmıştır. Zira muhatap,
İstanbul'un 'boğaz' ya da 'ormanlık' alanlarından herhangi birisini
tercih etmede serbest bırakılınıştır.
b. Tahyir (tercih): Tahy!r' den kasıt ise, muhatabı, atfa konu olan
iki unsurdan sadece birini tercih noktasında serbest bırakmaktır. _;l atıf
edatının bu anlamı yüklenebilmesinin şartı, ibahe içerikli kullanımda
olduğu gibi, öncesindeki sözün emir anlamı içeren bir forında varit olmasıdır.64
ı.:ıı.:l_p... ı.Jl4! .J>")5'" ,...s~.;.. _,i~.?~ J_#-1 a.,lS" .:r d.:; 1 Kim hukuk
fakültesinden mezun olursa, avukat olsun ya da hakim olsun, zira ikisi de kabul
gören mesleklerdir cümlesi bu kullaıuma örnek verilebilir. Şöyle ki bu cümlede,
hukuk fakültesinden mezun olacak kişinin meslek olarak avukatlık
ya da hakimlikten birisini tercih etmesi tavsiye edilmiştir. _;f atıf edatının,
hem ma'tılf hem rna'tfı.fun aleyh'i aynı anda tercih serbestisi veren ibahe
anlarnım yüklenrne şansı yoktur, çünkü hukuk fakültesinden mezun olan
6ı İbn Hişfun, Evdahu'l-Mesii/ik, m, 377; el-Malikl, Tavzflıu'l-mekiisid, II, 1007.
63 Zeccaci, Hurılfıı'l-mefiııf, s.S; İbn Malik, Şerlıu'l-Kfi[ıye eş-Şfijiye, ı, 547; Ahmed b. Abclunnur
el-Maliki, Rasfu'/-mebffııf, s.210; İbn Hişfun, Muğııi7-lebfb, I, 62; Abbas Hasan, eıı-Nahvu'lviifi,
m. 604.
64 Zeccaci, Hurufıı7-meiiııf, s.5; İbn Malik, Şerlıu'l-Kfijiye eş-Şiifiye, I, 547; el-Maliki, Rasfıı'lmebiiııf,
s210; İbn Hişfun, Mıığııi'/-/ebib, I, 62.
Cumhuriyet Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
birinin kanunen ayru anda hem avukat hem hakim olma şansı yoktur,
böyle bir karine bu anlamı yüklenmesini engellemektedir.65
Müşterisine ..!..ll; _,i oJ..,. ;_;,ı:. ,.JJ;-~<) 0J)., .... .:.ıt;~.A /bunlar iki eşsiz araba,
bıınu ya da şunu al, diyen bir sahcının bu sözü de bu kullanıma örnek
anılabilir. Zira sahcı, kendisinden bir araba isteyen birine iki taneden
birisini tercih etmesini tavsiye etmektedir. Dolayısıyla bağlarnın delaletiyle,
sözün, imkanlan sadece bir araba almaya yeten birisine yöneltilmiş
olması (..ıi) edahnın ibahe eksenli anlam yüklenmesine mani olmuştur.
A yru şekilde yola çıl<..maya niyetlenen arkadaşlardan birinin yolculuktan
kısa bir süre önce arkadaşına: <:).kil~ _,ı ö},;.J~ : pı ~ J$
!Yolculuğu nasıl tercilı edersiniz: Arabayla mı yahut trenle mi? şeklinde yö-
nelteceği soruda (..ıi) edah bağlarnın delaletiyle sadece tercih eksenli bir
anlam yüklenecektir. Zira bir yerden bir yere tek oturumda yapılacak
seyahatin ayru anda hem araba hem de trenle gerçekleşme imkanı yoktur.

c. Şek (tereddüt): _,ı ahf edahnın ifadeye yüklediği anlarnlardan biri
de şek/tereddüttfu.66 İki şey arasında tereddüde düşüldüğünde çokça
başvurulan bu kullanınun şarh, kendisinden önceki cümlenin bildirim
(ihbar!) içerikli olmasıdır.67 _,i~) !l;.A ~~ ,d..:.... .:r? y l..y. .:.,~ /yirmi yıl önce Kahiı·e'ye yolculuk yaptım ve orada kırk ya da elli gün
kaldım cümlesi bu kullanıma örnek verilebilir. Söz sahibi Kahire'de kaldı­
ğı günlerin sayısında tereddüdü olduğu için (_,i) ahf edahna başvurmuş
ve bu durumunu muhatabına nakletmeye çalışmıştır.
d. İbham (gizleme): _,i ahf edahnın ifadeye yüklediği anlaınlardan
biri de İbham (gizleme)'dır.68 Söz sahibi muhatabından asıl niyetini ve
bir şeyin gerçeğini gizlemek istemesi durumunda başvurulan bu kullanırnın
şarb, kendisinden önceki cüınlenin bildirim iç~rikli (ihbari:) olma-
65 Abbas Hasan, en-Nalwıı'l-viift, TII, 604.
66 Zecdici, Hurılfıı'l-mefinf, s. 16; İbn Malik, Şı;ı-Jııı'I-Kafiye eş-Şfijiye, I, 547; İbn Hişam,
Muğııi'l-lebfb, I, 61; el-Malikf, Tavzflııı'l-ıııekasid, II, 1009.
67 Ahmed b. Abdunnılr el-Malikf, Rasfu'l-mebanf, s. 211.
68 İbn Malik, Şerlııı'I-Kafilfe eş-Şfijiye, I, 547; İbn Hişam, Mıığni'l-lebib, I, 61. _____ _
Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
sıdır.69 ~jl.J ne zaman yola çıkacağım muhatabına söylemek istemeyen ya da gizlerneye
çalışan birinin: ... ~1 ,~ı _,i ~ı fY- ;d ..u /belki Perşembe ya da
Cuma ya da Cumartesi ... yola çıkanm, şeklinde karşılık vermesi buna misal
verilebilir .7°
Aynı şekilde ~birinin J-)ı şeklinde cevaplaması da bu kullanıma örnek amlabilir. Zira söz sahibi
nerde olduğu söylemek istemediği için evde ya da çiftlikte ya da meradaydım
demek suretiyle asıl yerini gizlemek istemiştir.
e. Taksim ve tafsll: _,i atıf edatımn gördüğü önemli işlevlerden biri
de genelden ayrmtıya geçiş (tafsil) işlevidir.71 =r-~ı, .J_r- _,i.}! _,i r'ı :W5Jı
. ..r'j _,i uWı..! _,i .j>L.. ~ı, . ..ı..b _,i .:~ !kelime; isim, fiil, edat olmak üzere üç kı­
sımdır. İsim ise; müştak (türemiş) ya da camid (türemeyen) olmak üzere iki kı­
sıındır. Fiil de; mazi, muzari, emir olmak üzere üç kısımdır cümlelerinde yer
alan (_,~ edah genel bir mefhumdan sonra o mefhuma ilişkin ayrınhlar
zikredilirken kullanılınışhr.
6. .Y Ahf Edah
Türkçe' de 'Yok, hayır, aksine, tam tersine, bilakis' gibi ifadelerle
karşılanabilecek olan edat kendisinden önceki anlamdan farklı, hatta
tam tersi (idrab )72 bir anlamın ifade edileceği yerlerde kullanılır. y).1 ~
~[Şıi.lı J. ),1ıı edatından önceki hükmün aksine bir şey söylenmekte, kahvaltıda kahve'nin
değil çay'ın içildiği ifade edilmektedir.
69 el-Maliki, Rasfu'l-mebiiııf, s. 211.
10 Abbas Hasan, eıı-Nahvu'l-vlifi, III, 605.
71 İbn Malik, Şerlzu'l-Kfijiye eş-Şiifiye, I, 547; el-Maliki, Rasfu'l-nıebfiııf, s.211; el-Maliki,
Tavzilzu7-mekiisid, II, 1008.
72 Zecdici, Huriifu'l-mefiııl, s.6; İbn Malik, Şerlzıı7-K!ifiye eş-Şiifiye, I, 536; ei-Maliki, Rasfu'lmebiiııl,
s.230; el-Muradi, el-Ceııa'd-diiııf fi şerhi lzııriifi'l-mefiııf, s. 236-237; İbn Hişam,
Mıığni'l-lebfb, I, 112.
Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt XVI, Sayı: 2
7. :r-Türkçe' de 'ancak, değil' kelimeleriyle karşılanabilecek olan bu edat
ise kendisinden önceki cümledeki bir eksikliği ya da yanlış anlamayı
telafi (istidrak) bağlamında kullanılır.73 Dolayısıyla kendisinden sonra
gelen kısım, öncesinde gelen kısım anlarnca bir zıtlık ilişkisi vardır. Jy Lo
74 ::_,.....,.- :.rı:rLakin edatının ahf işlevi görebilmesi için üç şartı taşıması gerekir.7s

a) Birinci olarak a,..wı .:fJ ,~i;pll .::.JS'i Lo !portakalı yemedim, ancak elmayı
(yedim) cümlesinde olduğu gibi matuf'umın cümle değil millred bir
unsur olması gerekir. a,..wı .::.JS'i .:rebnayı yedim, şeklinde matuf'u cümle olursa bu durumda ( .:fJ ) edatı ahf
edatı işlevi görmez, aksine istidrak ile birlikte ibtida işlevi yüklenmiş olur
ve kendisinden sonra gelen cümle, gramatik anlamda, öncesinde yer alan
cümleden bağımsız olur.
b) ikinci olarak ~J~I .:fJ ,ı;,>t..:JI -=-ı,? Lo /çayı içmedim, ancak kalıveyi
(içtim), cümlesinde olduğu gibi öncesinde (ı:rAma ~J~ı ..::..;p .:fJJ •ı;,>t..:JI ..:..ıP Lo !çayı içmedim, ancak kahveyi içtim
cümlesinde olduğu gibi öncesinde (vav) bulunması durumunda (fJ) edatı
atıf edatı işlevi görmez, aksine istidriik ile birlikte ibtida işlevi yüklenmiş
olur ve kendisinden sonra isim ya da fiil cümlesi formunda bir cümlenin
gelmesi zorunlu olur.76
c) Üçüncü olarak da g;ı.ı ı:rşekersizi (iç), cümlesinde olduğu gibi öncesinde nefiy ya da nehiy bir
' formun geçmiş olması gerekir. Ama öj.l ö~l y.rJ ı:r73 Zecciki, Hımlfıı'l-meiinl, s.6; İbn Hişfun, Mıığııi'l-lebib, I, 290.
74 el-Maliki, Rasfıı'l-mebiinf, s.103, 345-346; el-Muradi, el-Ceııa'd-diiııi fi şerhi lıurufi'I-mefiııi, s.
590.
75 İbn Hişfun, Evda/ıu'l-Mesillik, m, 37 4-376.
-,_6-=.:A:::b:::ba:.:s..:.H:.:as:::an::.:!...:, e:.:.:ıı..:.-N:::ah::.:V::.:It..:..'l-.::.:vii:,ı;lfi:,:., ili=.:, 6:.:1.::::6·~------------- ·----
CUmhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
l,ı_,.Jı ö.F):-1 ıJ / şekerli kahve Türkiye' de iç ilir, ancak şekersiz kahve Arabistan yarımadasında
içilir cümlesinde olduğu gibi öncesinde nefiy ya da nehiy
formu yoksa bu durumda (~) edatı atıf edatı işlevi görmez, aksine İstidrak
ile birlikte ibtida işlevi yüklenmiş olur ve kendisinden sonra gelen
cümle, gramatik anlamda, öncesinde yer alan cümleden bağımsız olur.71
Atıf işlevi gören (~) edatından önce söz hep nefiy ya da nehiy
formunda gelirken, kendisinden sonra gelen söz ise daima müsbet/olumlu
formda olUl'.
8. J>- Atıf Edah
Türkçe' de 'bile, .. e kadar' kelimesiyle karşılanabilecek olan bu
edat, matuf'un, matııfun aleyh'e oranla; somut ya da soyut, müspet ya da
menfi anlamda en uç noktaya ulaştığıru (gaye) ifade eder.7B ıJ ~ ~ t
Jı,JI ıJ .s- '"'J ~ ...;~_,:,.,.~ /Yahya nafile ibadetZere varıncaya kadar Rabbine
karşı olan vazifelerinde kusur etmedi cümlesinde ...,::.;... ile atıfa başvurulmak
suretiyle Yahya'nın Rabbine karşı olan vazifelerinde zirveye ulaştığını,
mecburi olmayan nafile ibadetleri dahi yerine getirdiğini ifade etmiştir.
Atıf işlevinin yanında cer, ibtida ve nasb edatı gibi işlevler gören
d>" edatının atıf işlevi görebilmesi için ma'tfrf'unun zahir bir isim olmasının
yanı sıra matufun aleyh'in bir parçası ya da ayrılmaz bir unsuru
olması gerekir.79 it.,.;11 j.> .fWI ..:..ı~ /İnsanlar ölür, Peı;gamberler bile (ölür)
cümlesinde ma'tfrf olan it.,.;11 zahir bir isim ve ma'tfrfun aleyh olan .ft.:ll
'nın bir parçası olduğundan J> edatı atıf işlevi görmüş ve ölüm olgusunun
Peygamberleri bile kapsayan ve oraya kadar uzanan bir gerçek olduğunu ifadeye
yansıtınıştır.
77 Bkz Abbas Hasan, eıı-Nalıvu'l-viift, III, 617.
78 Zeccad, Huriifıı'l-mefinl, s. 19; İbn Malik, Şerlıu'/-Kfijiye eş-Şfijiye, I, 536; el-Maliki, Rasfıı'l­
·mebiiııl, s.257; İbn Hişam, Mıığııi'l-lebib, 1,122.
79 İbn Malik, Şerlıu'l-Kiifiye eş-Şiifiye, I, 536; İbn Hişfım, Evdalıu'l-Mesfilik, III, 364-365; Abbas
Hasan, eıı-Na/ıvu'l-vtifi, III, 381-382.
Cumhuriyet Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, O lt: XVI, Sayı: 2
Şair Ebu Mervan en-Nahv1, şu beyti80 .s-- edahrun gfiye eksenli bir
anlam yüklendiğinin en güzel örneklerindendir:81
U>WI .W .s-- ~ı;l~ .ıl,..3 ~ J"~ı _;Ii
Yükünü hafifletmek için ( notlarını içeren) defteri atıverdi
(Dahası) azığznı, hatta ayakkabısını fırlatıverdi
Şair efendisinden kaçmakta olan kişiyi tasvir ederken, kendisini
ölümle tehdit eden efendisinin hışmına uğramamak için binek üzerinde
ağırlık yapacak her türlü eşyayı alıp seri davranmak istediğini, hatta bu
anlamda, ağırlık yapar diye ayakkabısını dahi atıp gittiğini ifade eder.
Böyle bir halet-i ruhiye içinde bulunan birinin bu halini yansılınada ıS>­
önemli bir işlev görmüştür.
Mal ve evlat yarışında had safhaya ulaşıldığı, bunun için yaşayanlarla
yetinilmeyip mezarlardaki mensuplada övünilimeye çalışıldığırun
dile getirildiği ~ıi.Jı {jj J-<:. ,j~ı pıif ayetlerde82 ,s:- edahrun varlığı, bir
anlayışı nihai noktaya kadar götünnenin çok etkili bir örneğidir.
9. ':/ AhfEdah
Türkçe'de 'değil' kelimesiyle karşılanabilecek olan ve cümleye
olumsuzluk katan bu edat, ma'tı1fun aleyhe yönelik sübut bulan hükmün
matuf unsurdan nefyedilmesini sağlar. Atıf işlevi görebilmesi için oJ...,
Jt.,>:. ':i ,~ /Bu bir gerçektir, hayal değil cümlesinde görüldüğü üzere
80 Bu beyit bazı kaynaklarda el-Mütelemmise, bazılannda da Mervfuı b. Sa'd'a ruspet edilmişse
de Sibeveyh ve Abclukadir el-Bağdadi Mervan en-Nahvi'ye nispet etmişlerdir.
Bkz. Sibeveyh, e/-Kitiib, I, 97; Abdülkadir b. Ömer b. Bayezid Abdülkadir Bağdadi,
Hizaııetu'/-edeb ve lübbi /isaııi1-Arab, (nşr. Abdüsselam Harun), Kahire 1989 (Mektebetü'lHfulci),
III, 21, 24. ..
sı İbn Malik, Şerhıı'I-Kfijiye eş-Şafiye, l, 541; İbn Hişam, Evdahıı'l-Mesi1/ik, III, 365; el-Maliki,
Tavzflııt'l-nıelalsid, II, 1001-1002.
sı Müfessir Kurtubl; İbn Abbas, Mukatil ve el-Kelbi' den ri vayetle bu ayetin Kureyş'ten
'Abdürnenaf' ile 'Beni Selun' hakkındanazil olduğunu nakleder. Rivayete göre bu iki
kabile İslam dönemindeki ulu ve büyük kişileriyle övünme yarışına girmişler, luzlanru
alamayıp işi mezarlara kadar götürmüş ve ölüleri ile de övünüp yarışmaya başlamışlar,
bunun üzerine de bu ayet-i kerimeler inmiştir. Bkz. el-Kurtubi, Ebu Abdullah Muhammed
b. Aluned el-Ensari, el-Cami li ahkfimi1-Kur'aıı, Tekasur suresi tefsiri.
Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
ma'tılf'unun müfred olması, ;;.&; Y ,~1.:)/;i!lcitap oku, dergi değil cümlesinde
olduğu gibi emir eksenli bir kipten sonra gelmesi gerekir.83
Yukarıdaki ilk cürnlede ma'tU.fun aleyh hakkında sabit olan hakikat
ma' mf unsurdan nefyedilmekte ve onun 'hakikat' ile alakası olmayan
bir 'hayal' olduğu ortaya konmaktadır.
Kendisi ama olan Abdullah b. Süleyman el-Kurtubi'ye ait:
Kalp hiçbir gözün id rak etmediğini idrak eder
Güzellik de gönlün giizel bulduğu şeı;dir, göziiıı değil.
şu beyitte84 de ~ aynı işlevi görmüş ve gerçek anlamda 'görme' eylemi
ma' tı1f unsur olan (;41)' dan nefyedilmekte ve onun 'gönül' için söz
konusu olduğu vurgulanmaktadır .
. KAYNAKÇA:
Abbas Hasan, en-Nalıvu'l-vafi, Kahire ts, (Daru'l-Mearif).
Abdülkadir b. Ömer b. Bayezid Abdülkadir Bağdadi, Hizanetu'ledeb
ve lübbi lisani'l-Arab, (nşr. Abdüsselam Harun), Kahire 1989 (Mektebetü'l-Han
ci)
Amr b. Ebi Rabla, Divan, (nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamid),
Beyrut 1988 (Daru'l-Endelüs).
el-Cürcaru, Ali b. Muhammed eş-Şerif, et-Ta'rifiit, Beyrut 1978
(Mektebetü Lübnan).
Feyyfid, Besyfull Abdülfettah, Min belağati'n-nazmi'l-Kur'iinz, Kahire
1992, (Matba' atü'l-Hüseyn el-İslamiyye).
Hassan, Temmam, el-Luğatıı'l-Arabiyye: Mebnalıil ve ma'niilıil, Mağ­
rib 1994 (Daru's-Sekafe).
İbn Hişam, Mıığni'l-lebzb an Kutubi'l-Earib, (nşr. Muhammed Muhyiddin
Abdülhamid), Kahire ts.
83 el-Malikl, Rasftı'l-mebiinl, s. 329-330.
84 İlu beyitin nahiv alimlerinden Abdullah b. Süleyman el-Kurtubl'ye ait olduğu ifade
edilmiştir, Bkz. Muhammed Mehdi el-Horasan, Mevsıınhı Alıdııllalı b. Abbiis, IX, 44,
http://www.aqaed.com/book/629/2.htınl ve http://islamport.com/w/adb/Web/553/6.htm
Cumhuriyet Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
İbn Malik, Ebu Abdullah Cemrueddin Muhammed b. Abdullah
Tfu", Şerhu'l-Kafiye eş-Şafiye, (nşr. Ali Muhammed Muavvid-AdH Ahmed
Abdülmevcud,) Beyrut, 2000 (Dfu-ü'l-Kütübi'l-ilrniyye).
İbn Manzılr, Muhammed b. Mükerrem, Lisanu'l-'arab (nşr. 'Abdu'llah
'Ali el-Kebir, Muhammed Ahmed Hasebulla.h, Hfuşim Muhammed
eş-Şazeli), Kahire ts., (Dfu-ü'l-me'arif).
İbn Slde, Ali b. İsmail, el-Mulıkenı ve'l-Muhftu'l-a'zaın fi'l-Lüğa (nşr.
Aişe 'Abdurrahman binti'ş-Şap'), (Ma'hedu'l-mahtutat bi camiati'ddüvel-arabiyye).

el-Kurtubi, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Ensari, el-Cami
li alıkfimi'l-Kur'an (Hişam Semir el-Buhari), Riyad 2003 (Dam Alemi'lKütüb).

el-Maliki, Ahmed b. Abdunnur, Rasfu'l-mebanf fi şerlıi 1ıım1fi'lmeanf,
(nşr. Ahmet Muhammed Harrat), Dimaşk 2002.
el-Malik!, Ebu Muhammed Bedreddin, Tavzlhu'l-mekasid ve'lmesi11ik
bi şerlıi Elfiyyeti İbn Mfilik, (nşr. Abdurrahman Ali Süleyman), Kahire
2008, (Daru'l-fikri'l-arabl).
Muhammed Mehdi el-Horasan, Meı.ısııatu Abdullah b. Abbas, IX, 44,
(http://www.aqaed.com/book/629/2.html ).
Muhammed Sami Sruih et-Tavll, Deli1letu huriifi'l-'atf ve eseruh/1 fi ihtilafi'l-Jukalıi1,
s.13, (Basılmamış yüksek lisans tezi:
http://scholar.najah.edu/sites/scholar.najah.edu/files/alltheis/significance
_of_ conjunctions _and_ the _iınpact_thereby _on_ differen
ces_muslim_scholars_foqaha.pdf).
el-Murad1, Bedreddin Ebu Muhammed el-Hasan b. Kasım, elCena'd-danf
fi şerhi lıurufi'l-mefinl, (nşr. Fahreddin Kabave-Muhammed
Nedim Fadıl), Beyrut 1992.
Naslf el-Yazici, el-'Arfu't-tayyib fi şerlıi Divan Ebi't-Tayyib elMüteııebbl,
Beyrut ts.
er-Razi, Fahruddln Muhammed b. Ömer, Meflit!hıı'l-ğayb, Mısır
1308 (el-Matba'atü'l-Hayriyye). ,
es-Sem!n el-Haleb!, Umdetu'l-Hii!Jfiz fi tefslri eşrafi'l-elfaz (nşr. Muhammed
Basil Uyunu's-Sud), Beyrut 1996.
Sibeveyh, Ebu Bişr 'Amr b. Osman b. Kanber, el-Kitfib, (nşr. Abci.üsselam
Harun), Kahire 1982 (Mektebetü'l-Hanci).
eş-Şerif, Ebu'I-Kasım Ali b. et-Tahir, Emtili es-Seı;yid el-Murtazti, II
el-Malik!, Ebu Muhammed Bedreddin, Tavzlhu'l-ınekasid ve'l-mestilik bi
Cumhuriyet Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 2
şerhi Elfiyyeti İbn Miilik, (nşr. Abdurrahman Ali Süleyman), Kahire 2008,
(Dfuu'l-fikri'kırabi).
et-Tehanevl, Muhammed b. Ala' b. Ali el-Farukl el-Hanefi, Keşşiifü
istiliihiiti'l-füııuıı, Beyrut 1996 (Mektebetu Lübnan).
Yüksel, Ahmet, Arap Dilinde Atıf ve Atıf Harfleri, Basılmamış Doktora
Tezi (Ondokuz Mayıs Üniv. Sosyal Bilimler Enst).
Zeccaci, Ebu'I-Kasım Abdurrahman b. İshak; Hurufu'l-meiiııl, (Mektebetu
Mişkati'l-mesabih ts).
Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, ZOlZ, Cilt: XVI, Sayı: 2

Konular