Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz

Özet
19. yüzyılda Lübnan’da görülen siyasi hareketlilik Osmanlı yönetiminin reformları,
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra manda rejimi ve nihayet bağımsızlık sonrası
yaratılmaya çalışan ulus devlet oldukça sorunlu bir zaman dilimine karşılık
gelmiştir. Bu sürecin bir bölümünde Lübnan kimliği ülkedeki baskın etnik ve dini
unsurlardan olan Marunilik temelinde yorumlanmaya çalışılırken, 1958 sonrasında
özellikle Fuad Şihap’ın cumhurbaşkanlığı döneminden itibaren territorial anlamda
Lübnanlılık anlayışı üzerinde inşa edilmeye çalışılacaktır. Yeni dönem kendi ulusal
sembollerini ve ikonografik öğelerini üretirken kültürel kodlardan da yararlanacaktır.
İcat edilmiş topluluğa dair bir teatral performans olarak nitelendirilen milliyetçiliğin
ihtiyaç hissettiği sembollerden en etkili olanları arasında müzik ve müzikal temsiller
de yer alırlar. 1950’lerin sonundan itibaren Rahbani Kardeşlerin müziği ve
bu müziğin taşıyıcısı olarak Feyruz’un konumu Lübnan’daki ulus inşa sürecinin
en etkili araçlarından biri haline gelmiştir. Özellikle Baalbek Festivallerindeki etkili
rolleri ve müzikallerinde kullandıkları temalar Lübnan’ın farklılıklar üzerine kurulu
sosyo-politik kültürü açısından ortak bir tınının üretimini hedeflemiştir. Bu makalede
Feyruz ve Rahbani Kardeşlerin müzikal birikimleri ile Lübnan’ın politik kırılmaları ve
siyasal tarihinin biçimlenişi arasındaki ilişki incelenmektedir.
Anahtar Sözcükler: Lübnan, Feyruz, Rahbani Kardeşler, Şihabizm, Baalbek.
The Nation Building in Lebanon and the Creation of the Common Tone -
Rahbani Brothers and Fairuz
Abstract
The political mobility in Lebanon in the 19th century, the reforms of the Ottoman
Empire, the mandate regime in the aftermath of the First World War and finally the
nation-building attempts following the independence all suggest a difficult time
period for the country. While for some time the attempts at constructing the identity
of Lebanon was tried to be interpreted on the basis of “Maronism”, which
is one of the predomiant ethnic and religious groups in the country, the identity
was tried to be constructed on Lebanesism understanding in ‘territoriality” means
in this regard after 1958 during the presidency of Fuad Sihap. This new period
benefited from the cultural codes while producing its national and iconographic
* Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü.
Namık Sinan Turan, “Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani
Kardeşler ve Feyruz”, Ortadoğu Etütleri, Cilt 3, Sayı 1, Temmuz 2011, ss.193-228.
Namık Sinan Turan
194 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
symbols. Music and musical performances are considered among the most influential
symbols that are required by the nationalism, which is defined as a theatral
performance concerning the invented community. The music of Rahbani Brothers
and the status of Feyrouz, the performer of this music, turned out to be one of
the most effective tools of nation-building process in Lebanon since the end of
1950s. Given its important role in the Baallbek Festives and the themes it used,
this music particularly eased the way for the creation of a common tone against
the background of Lebanon’s socio-political culture based on differences. This
article examines the relationship between the musical achivements of Feyrouz and
Rahbani Brothers and Lebanon’s political fractions and the shaping of Lebanon’s
political history.
Keywords: Lebanon, Fairuz, Rahbani Brothers, Sihabism, Baalbek.
انشاء الشعب في لبنان وانتاج التعريف المشترك ”االخوان رحباني وفيروز“
بقلم : نامق سنان طوران
خـالصـة
ان الحركات السياسية التي ظهرت في لبنان في القرن التاسع عشر، واالصالحات التي
قامت بها االدارة العثمانية، ونظام االنتداب الذي تم فرضه بعد الحرب العالمية االولى،
واخيرا دولة الشعب التي بذلت الجهود لخلقها بعد االستقالل، قد وجدت في فترة مليئة
بالمشاكل. وبينما كانت الجهود تبذل في حقبة معينة من هذه الوتيرة لتعريف الهوية
اللبنانية وفق اسس ”المارونية“ التي هي من العناصر القومية والدينية الضاغطة في
لبنان، فانه وبعد عام 1958 وباالخص اعتبارا من الفترة التي تولى فيها فؤاد شهاب
منصب رئيس الجمهورية، ظهرت فكرة انشاء الدولة على اساس ”اللبنانية“. وبينما
كان هذا العهد الجديد يخلق شعاراته الوطنية وعناصره، فانه استفاد من الرموز الثقافية
ايضا. ان فكرة القومية التي استحدثت، اضيفت اليها كاحدى مقومات النجاح، من بين
مقومات عديدة، عامل الموسيقى والتمثيليات الموسيقية. ان الموسيقى التي انتجت من
قبل االخوين رحباني اعتبارا من اواخر الخمسينات من القرن الماضي، وكذلك المغنية
فيروز التي استعملت هذه الموسيقى، قد اضحوا احدى مقومات وتيرة انشاء الشعب في
لبنان. ان األدوار المؤثرة لهذه الثنائية في مهرجانات بعلبك بصورة خاصة، والمفاهيم
التي استعملت خاللها، كانت تستهدف خلق تعريف مشترك للفروقات االجتماعية في
لبنان من زاوية الثقافة االجتماعية – السياسية. ويستهدف هذا المقال ايجاد نوع من
العالقة بين التراث الموسيقي لكل من االخوين رحباني وفيروز وبين ترميم فجوات
االنشقاق واعطاء شكل للتاريخ السياسي في لبنان.
الكلمات الدالة : لبنان ، فيروز ، االخوين رحباني ، الشهابية ، بعلبك.
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
195 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
Lübnan 19. yüzyılın tarih bilgini ve hukukçusu Ahmed Cevdet Paşa tarafından
“Nuhun gemisi” olarak tanımlanmıştır. Bu benzetme Lübnan’ın
tarihten gelen etnik ve kültürel çeşitliliğini yansıtmak açısından çarpıcı-
dır. Lübnan tarihi boyunca etnik ve dinsel renkliliğin resmini yansıtmıştır.
Tarihten 3000 yıl öncesine kadar uzanan geçmişi Fenike, Asur, Babil,
Pers ve Makedonya Krallığı gibi birçok idareye ve nihayet MÖ. 64’te
Roma İmparatorluğu’nun yönetimine, Bizans İmparatoru Herakleios’un
yenildiği Yermük Savaşı’nın ardından ise (636) İslam hakimiyetine sahne
olmuştur.1
16. yüzyılda Mısır ve Suriye’nin ele geçirilişiyle Lübnan
Osmanlı idari sisteminin parçası haline gelmiş, Osmanlı merkezi idaresi
19. yüzyıla kadar olan dönemde bölgedeki hassas mezhep dengelerini
gözeterek burada çoğunlukla güçlü ailelerden gelen emirler aracılığıyla
yönetim mekanizmasını oluşturmuştur. 19. yüzyılın kaotik gelişmeleri
bölgedeki dengeleri değiştirmiştir.
Lübnan imparatorluğun son yüzyılında zorlu bir süreç yaşadı. 1832-40
yılları arasındaki Mısır yönetiminin ardından bölgede süren Maruni Dürzi
gerginliğini azaltabilmek için Babıâli’nin yeni düzenlemeleri gündeme
geldi.2
Bu dönemde karşılaşılan en önemli sorun Dürzi ve Müslümanların
karışık olduğu mahallelerde yaşandı. Harekat adı verilen kanlı bir iç
savaşın ardından 1845’te Osmanlı Hariciye Nazırı Şekib Efendi bölgeye
gelerek mahalli güçler ve Avrupalı devletlerle müzakereler sonrasında
çifte kaymakamlık sisteminin etkinliğini artıracak kararlar aldı. 1850’de
gözden geçirilen kararlar Lübnan’da bürokratik hükümet yapısının
meydana gelmesi açısından kırılma noktasını oluşturuyordu.
Bu düzenlemeler 1860’lara kadar bir istikrar dönemi getirmişse de
Fransa’nın Maruniler İngiltere’nin Dürziler üzerindeki politikaları gergin-
1 Belâzuri gibi tarihçiler ve Makdisi (X. yüzyılın ikinci yarısında) gibi Arap coğrafyacılar ayrıca
1047’de Lübnan’a gelen Nasır-ı Hüsrev yapıtlarında kozmopolit yapının altını çizmişlerdir. Daha
bu dönemde bölgenin Hıristiyanlığın ve İslam’ın farklı mezhepleri için güvenli bir sığınak vazifesi
gördüğüne işaret etmişlerdir. Memluklar döneminde sahil şehirleri daha çok Katolik Hıristiyanlar
tarafından iskan edilmişti. Dürzilik, Nusayrilik ve İsmaililik gibi mezhepler yaygınlaşmıştı.
Memluk idaresinde Lübnan’ın nüfus bileşeni Sünniler lehine gelişti. Dürzi, Nusayri ve Maruni
isyanları Memluk idaresini uğraştırsa da 14. yüzyıl sonrasında Lübnan istikrarlı bir dönem yaşadı.
Philip K. Hitti, Lebanon in History, (New York: Macmillan & Co. Ltd., 1962), s. 141-350.
2 Maruniler ve Dürziler arasında vergilendirme ve bunların toplanmasının yarattığı gerilim
kanlı bir savaşa dönüşünce henüz Tanzimat politikalarının uygulanmadığı Lübnan doğrudan
merkeze bağlanarak Ömer Paşa vali olarak gönderildi. Ancak Ömer Paşa’nın önlemleri etkin
olmayınca Büyük Devletlerin de desteğini alan bir sisteme geçildi. Buna göre kuzey Maruni
bölgesini Maruni bir kaymakam güney Dürzi bölgesini de bir Dürzi kaymakamın yönetmesi
kararlaştırıldı. Bu dönem Lübnan’ın tarihinde çifte kaymakamlık dönemidir.
Namık Sinan Turan
196 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
liğe yol açtı. 1860’da Lübnan’da başlayan ve kısa sürede Şam’a yansıyan
trajik gelişmelerin sonunda Babıâli yeni önlemler almak zorunda
kaldı.3
9 Haziran 1861’de imzalanan ve ardından bir fermanla yürürlüğe
konan düzenlemeyle Lübnan müstakil mutasarrıflık statüsü kazandı.
1864’te uluslararası bir protokol haline gelen bu belge I. Dünya Savaşı
sırasında 1915’te Babıâli tarafından tek yanlı olarak iptal edilinceye kadar
yürürlükte kaldı.4

Lübnan’ın tarihinde I. Dünya Savaşı sonrası gelişmeler sömürgecilik
rejimi ve bağımsızlık mücadelesinin tarihi olarak şekillenmiştir. Tüm
bu mücadelenin orta yerinde ise yüzyıllarca mezhepçilik anlayışı-
na göre belirlenmiş bir siyasal kültür içinde ortak değerlere dayalı bir
ulus inşa edebilme problemi yer almıştır. 1920 Nisan’ında San Remo
Konferansı’nda Lübnan Suriye ile birlikte Fransa mandaterliğine bırakılırken,
Fransa Nisan 1921’de Osmanlı dönemindeki mutasarrıflığı sı-
nırlarını genişleterek Büyük Lübnan Devleti’ni kurduğunu ilan etmiştir.
1926’da anayasa kabul edilerek Lübnan Cumhuriyeti oluşturulurken
ülke aslında Fransız vesayeti altına girmiştir. Bu dönemde Marunilere
olan Fransız desteği Bika ve Sur bölgesinde Sünni ve Şiilerin Suriye’deki
Müslümanlarla birleşme niyetiyle isyanlarını gündeme getirmiştir.
1932 yılında cumhurbaşkanlığında Müslüman bir adayın Muhammed
Cisr’in gündeme gelişi Fransa’yı endişelendirerek anayasanın feshedilmesi
sürecini doğurmuştur.
1936 yılında Fransa’nın desteklediği Emile Edde karşısında bir oy farkla
cumhurbaşkanlığını kaybeden Bişara el-Husri, anayasanın yürürlüğe
konması ve Lübnan’ın tam bağımsızlığı için bir hareket başlattı. 1936’da
Suriye’nin geleceğine dair Suriye-Fransa görüşmeleri başlayınca ço-
ğunluğunu Müslümanların oluşturduğu, Grek Ortodoksların ve Pro-
3 1858-60 arası gerginliğe yeni bir boyut eklendi. Kisrevan’da ayaklanan Maruni çiftçiler Maruni
toprak sahiplerine isyan ettiler. Sonunda bölgenin güçlü ailelerinden Hazinler’in topraklarına el
konarak bölgeden çıkarılmalarını sağladılar. Mayıs ayında Sayda’da iki Dürzi’nin öldürülmesi
en kanlı Dürzi Maruni çatışmasını beraberinde getirdi. Bu defa Dürziler yalnızca Marunileri
değil onlarla iyi ilişkileri olan Grek Ortodoksları da hedef aldılar. Çoğunluğu Hıristiyan olmak
üzere binlerce kişi öldü. Olaylar Temmuz 1860’da Şam’a sıçradı. Orada da can kayıpları ileri
boyutlardaydı. Avrupa’nın fiili müdahalesinden çekinen Babıâli Hariciye Nazırı Fuad Paşa’yı
fevkalade yetkilerle donatarak 3000 askerle Lübnan’a gönderdi. Leila Tarazi Fawaz, An Occasion
for War: Civil Conflict in Lebanon and Damascus in 1860, (University of California Press, 1994).
4 Engin Akarlı, The Long Peace: Ottoman Lebanon 1861-1920, (University of California Press,
1993), ayrıca bkz. Caesar E. Farah, The Politics of Intervantionism in Ottoman Lebanon 1830-
1861, (London: I. B. Tauris, 2000).
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
197 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
testanların da destek verdiği Suriye yanlıları harekete geçti. Bu girişim
karşısında muhalif Hıristiyanlar Lübnan milliyetçiliği temelinde örgütlendiler.
1936 Kasımında genç eczacı Maruni Pierre Cemayel liderliğinde
Lübnan Falanjistleri (Kataib) adı altında paramiliter bir grup kurulurken
Müslümanlar da benzer biçimde Neccade grubunu oluşturdular.
Fransız Suriye Antlaşmasının imzalanması Lübnan’daki bağımsızlık
arayışlarını hızlandırmıştır. Benzer bir antlaşma Lübnan Cumhurbaşkanı
Edde ile Fransız Yüksek Komiseri arasında imzalanmıştır. Buna göre
Lübnan’ın 1939 sonundan önce tam bağımsız bir ülke olması, savaş-
ta ve barışta Fransa’ya müttefik kalarak, ordusunun Fransa tarafından
eğitilmesi kararlaştırılmıştır. Bu antlaşma Müslümanların yaşadığı bölgelerde
yoğun protestolara neden olmuştur.
II. Dünya Savaşı patlak verdiğinde Fransa Lübnan’daki anayasayı askıya
alarak meclisi feshetti. Nazi Almanya’sı Fransa’yı işgal altına aldığından
Suriye ve Lübnan’daki vesayet idaresi, Fransa’da Nazilerle
işbirliği yapan Vichy rejiminin yanında yer aldı. Bu durum Cumhurbaş-
kanı Edde’nin otoritesini zayıflatırken savaşın ekonomik yıkımı iç çatış-
mayı artırdı. Mihver devletlerinin bölgede artan gücü karşısında İngiltere
ve müttefiki Özgür Fransa hareketinin önderi General de Gaulle,
Suriye ve Fransa’ya tam bağımsızlık vaat etti. 1941’de İngiliz ve Özgür
Fransa birlikleri Lübnan ve Suriye’ye girerek Vichy taraftarı Fransız birliklerini
yendi. 1941’de imzalanan Akka Antlaşması’yla kağıt üzerinde
Lübnan’ın bağımsızlığı tanınmasına rağmen Özgür Fransa hareketinin
müstemlekelerden vazgeçmeye niyeti yoktu. Lübnan 1943’te anayasayı
yürürlüğe koyup yeni bir meclis seçtiğinde Özgür Fransa hareketinin
vesayet yönetimi bunu iptal ederek meclisi dağıttı. Ülkede bir grup
Maruni Fransa’yı desteklerken, İngiliz yaklaşımı anayasacıların, Müslü-
manların ve Arap milliyetçilerinin desteğini aldı. Protestolar, genel grevler
ve direniş hareketi ülke bütününe yayıldı. Direnen güçlerden Hıristiyan
lider Bişara el-Husri ve Müslüman lider Riyad el-Sulh el Misak el
Vatani denen bir uzlaşmayla ülkenin Arap ülkeler camiası içinde bağımsız
bir devlet olması üzerinde anlaştı. Fransa buna sert tepki gösterince
Arapları mihver bloğuna kaptırmak istemeyen İngiltere’nin baskıları
Namık Sinan Turan
198 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
Fransa’nın 20 Aralık 1943’te Lübnan’ın egemenliğini tanımasını sağladı.
Lübnan 1945 yılında BM ve Arap Birliği’ne üye olurken 1946’da Fransa
buradaki birliklerini tasfiye etti.5
Bişara el-Husri Lübnan’ı bağımsızlığa götüren yönetimin başındaki isim
olarak 1947 seçimleri ardından cumhurbaşkanı seçildi. Ancak 1950’lere
ekonomik krizlerle giren Lübnan’da etkisi giderek azaldı ve karşısında
güçlü bir muhalefet buldu. Başbakan Riyad-el Sulh’un suikast sonucu
öldürülmesi otoritesini zayıflatınca Eylül 1952’de istifa etti.
Yeni Cumhurbaşkanı Kamil Şemun döneminde (1952-58) Suriye ve
Mısır’da rejim değişiklikleri yaşanırken Lübnan’da nisbi bir barış ortamı
sağlanabilmişti. Hızlı bir ekonomik büyüme, Batı tarzı liberal politikalar
Beyrut’u bütün Ortadoğu’nun en gelişmiş bankacılık, ticaret ve turizm
merkezi haline getirmişti. 1956’da Nasır’ın Süveyş Kanalını millileştirme
kararı karşısında Mısır’a savaş ilan eden İngiltere ve Fransa ile diplomatik
ilişkileri sürdüren Şemun taraftarları ile Nasır etkisindeki milliyetçiler
arasında gerginlik arttı. Trablus, Şuf ve Beyrut başta olmak üzere bü-
yük şehirlerde çatışmalar yaşandı.6
1958 Şubatında Mısır ve Suriye’nin
Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kurmaları aynı yılın temmuzunda Irak’ta
Haşimi krallığını sona erdiren ihtilal Lübnan’da gerilimi yükseltti. Suriye
Mısır birleşmesinin içinde yer almak isteyen çevrelere karşı Şemun’un
çağrısıyla Amerikan 6. filosu ülkeye asker çıkardı. Nasır yanlıları amaç-
larına ulaşamasa da bu olay Şemun idaresinin sonu oldu.
1958 Temmuzunda Fuad Şihab cumhurbaşkanı seçilince Şemun taraftarları
buna karşı direndiler; çatışmalar kısa sürede Hıristiyan-Müslüman
çatışmasına dönüştü. Amerika’nın desteğiyle Şihab otoriteyi
sağlayarak Sünni, Dürzi ve Şii bölgelerine yatırımları artırdı. Böylece onların
desteğini sağlamaya çalıştı; ayrıca yönetimde, bürokraside temsil
oranlarını artırdı. Fuad Şihap’ın cumhurbaşkanlığı Lübnan’da yeni bir
dönemin başlangıcıydı. Lübnan dış ilişkilerinde “kardeş” Arap ülkeleriyle
yakınlaşırken içeride de iç savaşın yıkıcı politik ve sosyo-ekonomik
5 Youssef Chaitani, Post-Colonial Syria and Lebanon: The Decline of Arab Nationalism and the
Triumph of the State, (New York: I.B.Tauris Press, 2007), s. 14 vd. ayrıca bkz. Şit Tufan Buzpınar,
“Osmanlı Dönemi Lübnan”, DİA, c. 27, 2003, s. 251-252.
6 Fawwaz Traboulsi, A History of Modern Lebanon, (London: Pluto Press, 2007), s. 109-138,
Buzpınar, age , s. 252-253.
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
199 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
etkilerini ortadan kaldırmaya çalıştı. Bu dönemde Lübnan ile özdeşleş-
tirilmeye çalışılan Marunilik bilinci yerine Lübnanlılık kimliğinin geliştirilmesi
yönünde adımlar atıldı. Yeni bir uzlaşı politikası temelinde tüm
tarafların kendini politik olarak ifade edebildiği bir yönetim anlayışı benimsendi.
Milletvekili sayısı artırılırken, bakanlıklar ülkede etkin gruplar
arasında dağıtıldı. Maruni milliyetçilerin tepkisine rağmen Müslümanlara
daha fazla bakanlık verildiği gibi ülke içinde gelişmiş ve azgelişmiş
bölgeler arasındaki uçurum azaltılmaya çalışıldı. Özellikle en yoksul
kesimlerin oturduğu Şii bölgelerinde yatırımlara hız verildi. Şihap iktidarı
Lübnan’ın sonraki dönemlerde dahi nostaljik anlatılara konu olacak
zenginliğinin kaynağı olarak turizm, sanayi, tarım ve diğer alanlardaki
devlet yatırımlarını artırdı. Mısır’daki Asvan Barajı gibi Lübnan’da da Litani
Nehri üzerinde Karun barajı yapıldı.7
Aynı süreçte politik otoriteden
bağımsız olarak kurulan Merkez Bankası para politikası ve enflasyon
konusunda başarılı bir performans sergileyerek ekonomik krizler karşı-
sında direnç oluşturabildi. Şihab’ın para ve bankacılık politikasının temel
amacı ülkeyi bir finans merkezi yapabilmekti. Nitekim bu dönemde
Lübnan Araplar arasındaki gerilimlerin dışında kalmayı başararak Arap
dünyasının finans merkezi haline geldi.
Şihab döneminde en dikkat çekici gelişme güçlü ailelere ve mezheplere
dayalı olarak şekillenen politik kültürün bu dönemde Lübnanlılık
esası üzerinde yeniden inşa edilmeye çalışılmasıdır. Aslında Şihab’ı iktidara
taşıyan gelişmeler böyle bir politik değişikliği zorunlu kılmaktaydı.
Lübnan krizi ülkedeki Hıristiyanlara Batı korumacılığının çıkarlarına
olmadığını göstermişti. Lübnan’a yerleşen Amerikan birliklerinin diğer
gruplarla da ilişki kurması ve Şemun’un iktidardan uzaklaştırılmasına
destek vermesi bazı Hıristiyanların Batı’ya bakışını değiştirmişti. Deği-
şen demografik ve politik yapıda Batı korumacılığının sürdürülebilir bir
politika olmadığı görülmüştü. Şihab döneminde Amerika ile ilişkiler eski
haliyle sürmediği gibi tarafsızlık gereği Sovyetlerle olan ilişkilerde de
mesafeli bir düzey tutturuldu.8
Lübnan için bir istikrar süreci olarak resmedilen Şihabizm tümüyle sorunsuz
bir dönem değildi. Her şeyden önce yerel liderlere ve ailelere
7 Veysel Ayhan-Özlem Tür, Lübnan, (Bursa: Dora Yayınları, 2009), s. 79.
8 ibid, s. 80-81.
Namık Sinan Turan
200 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
bağlılık yerine inşa edilen yeni Lübnanlılık kimliği eski ilişkileri sürdürmeyi
hedefleyen Şem’unistler ile Şihabistler arasında kutuplaşmaya
neden olmuştu. Fuad Şihab (1958-1964) ve Charles Hilu (1964-1970)
dönemlerinde etkin olan Şihabizm siyasi reformların yanında ülkenin
fiziki altyapısını dönüştürmeyi ve ekonomik gelişimini de hedefliyordu.
Sermaye akışı, Batı ve Arap dünyası arasındaki aracı konumu, izlenen
liberal politikalar Şemun ve Şihab döneminde büyük bir sermaye birikimine
neden olmuşsa da söz konusu birikim Beyrut’taki güçlü ailelerin
elinde kalmıştı. Halkın büyük kısmı fakirdi bu nedenle Şihab döneminde
yoksul bölgelere kamu yatırımları artırılmıştı. Yol sistemi geliştirilmiş
ve modern sulama sistemleri kurulmuştu. Kamu yatırımlarındaki
artış Lübnan siyasi sisteminin önemli parçası olan tüccar, işadamı ve
muhafazakar siyasi ittifakını rahatsız etmiş, bazı ekonomik reformların
yapılmasını engellemişti.9
Şihabizm Lübnan için önemli açılımlar getirmekle
birlikte politik ve ekonomik olarak kalıcı bir çözüm üretememişti.
Sınıfsal çatışmayı önleyememiş, zengin şehirler ve yoksul kırsal alan
arasındaki politik gerilimi yok edememişti. Bunun yanında Lübnanlılık
kimliği mezhep ve aile temelli kimlikler karşısında tutunamamıştı.10
Şihabizm, Lübnanlılık ve Rahbani Kardeşler
Siyasi tarih açısından Lübnan çatışmaların ve iç savaşların mekanı gibi
gözükse de aslında Ortadoğu’da kozmopolitizmin yarattığı kültürel etkileşimlerin
ve dış dünyaya açıklığın da merkezidir. 19. yüzyıldan itibaren
Arap dünyası içinde kültürel ve entelektüel bir üs konumuna sahiptir.
Bu dönemde kurulan üniversiteler Lübnan’ın kozmopolit yapısını
yansıtır. Amerikalı Protestanlar 1866’da Beyrut Amerikan Üniversitesi’ni
eğitime açarken, Fransız Cizvitler 1875’te Saint Joseph Üniversitesi’ni
kurdular. Bunu Müslümanların açtığı modern eğitim kurumları izledi.
1897’de Beyrut’ta el-Medresetü’l İslamiyye açıldı. 1882’de Lübnan’ın
ilk akademisi kuruldu. Arap dünyasının en önemli basın yayım merkezleri
Lübnan’da yer alırken, ilk Arap gazeteleri Beyrut’ta basıldı. 19.
yüzyılın sonlarındaki karışıklılar ve I. Dünya Savaşı nedeniyle Kuzey ve
Güney Amerika’ya göç eden Lübnanlı aydınlar Mehcer Edebiyatı de-
9 Fawwaz Traboulsi, A History of Modern Lebanon, (London: Pluto Press, 2007), s. 138-155.
10 Helena Cobban, The Making of Modern Lebanon, (London: Hutchinson, 1985), s. 93-98.
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
201 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
nen bir akımın doğmasına ön ayak oldular. 11 Cibran Halil Cibran, Mihail
Nuayme, İliya Ebu Madi ve Emin er-Reyhani er-Rabitatü’l Kalemiyye’yi
kurarak es-Sa’ih adlı bir gazete ve el-Fünun adlı bir dergi çıkardılar.12
Arap milliyetçiliğinin kültürel uyanış aşaması olan Nahda hareketinin
ilk kıvılcımları gene Lübnan’da ortaya çıktı. Edebiyat, müzik ve tiyatro
alanında ilkler bu topraklarda gündeme geldi. Politik tartışmaların daima
merkezinde yer alan Lübnan ulus inşası sürecini de oldukça sancılı
yaşadı. Çeşitli ırk ve mezheplerden bir Lübnan ulusu yaratma çabaları
20. yüzyıl Lübnan tarihinin kırılma noktalarını oluşturdu. Bağımsızlık
sonrası siyasetin hassas dengeler üzerinde tesis edildiği ülkede ulusal
sembollere ihtiyaç arttı. Siyaseten ayrılan kesimler arasında birlikteliği
sağlayacak kültürel ve toplumsal aktörler bu dönemde önem kazandı.
Hiç şüphesiz ortak dil Arapça kültürün oluşumunda başlıca etkendi.
Arap dili Osmanlı idaresinin çöküşünün öncesinde dahi Ortadoğu’da
kültürel birliğin sembolü olmayı başarmıştı. “Arapça, aslında misyoner
ama uygulamada Arap milliyetçisi olan ve Arap aydınların şanlı Arap
tarihi üzerine milliyetçi görüşleri dile getirmek, birlik planlarını tartışmak
ve gelecekte yabancı işgalinden kurtulma hayali için işe yarar bir araç
olsun diye klasik dili sistematik bir hale getirdiği, modernleştirdiği ve
uyarladığı Avrupai okullar tarafından kurumsallaştırıldı.” Arap dili 19.
yüzyılda basın, edebiyat ve müzik sayesinde ortak bir kültürel taşıyıcı
olarak güç kazandı ve bu gücünü bir sonraki yüzyılda da eksiltmeden
sürdürdü. Dil ve müzikal ifade arasındaki ilişki 20. yüzyıl Arap tarihinin
ilginç yönlerinden birini oluşturdu. Gerek Nietzche gerekse Schopenhauer
müziğin insanlar üzerindeki etkisini diğer hiçbir sanatın sahip
olmadığı ölçüde güçlü olarak nitelendirirken haksız değillerdi. Son derece
güçlü bir geleneği olan Arap müziği 20. yüzyılın sarsıcı gelişmelerinden
etkilendiği gibi kitleyi de güçlü biçimde yönlendirdi.13 Müzik aynı
zamanda politik bir manipülasyon aracı olarak işlev görmeye başladı.
11 Halil el Husri 1858’de Hadikatü’l Ahbar, Halil Serkis 1878’de Lisanü’l Hal’i çıkardı. Yine bir
Lübnanlı olan Ahmed Faris eş-Şidyak 1861’de el-Cevaib adlı bir gazeteyi İstanbul’da yayımlamaya
başladı. C. Nijland, “Mahjar Literature”, Encyclopedia of Arabic Literature, J. S. Meisami-P.
Starkey (ed.), (London-New York 1999), c. II, s. 492 vd.
12 Hüseyin Yazıcı, Göç Edebiyatı: Doğuyu Batıya Taşıyanlar Ortadoğu Hıristiyan Arab Edebiyatçılarının
Batıdaki Öncü İsimleri, (İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2002).
13 İlan Pappe, Ortadoğu’yu Anlamak, çev. Gül Atmaca, (İstanbul: NTV Yayınları, 2009), s. 212.
Namık Sinan Turan
202 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
20. yüzyılda Arap toplumları ulus devletlerini inşa ederken aynı zamanda
ulusu temsil eden simgeleri de inşa etmenin mücadelesini verdiler.
Bu semboller kimi zaman tarihten geldiği gibi kimi zamansa ‘gelenek
icadı’ biçiminde yaratıldılar. McClintock milliyetçiliğin icat edilmiş topluluğa
dair bir teatral performans olduğunu söyler. Gücü, kitlesel milli
meta temaşasını (commodity spectacle) idare etmek yoluyla bir kolektif
birlik hissi örgütleme becerisinde yatmaktadır. Yani bu yönüyle fetişizm
alanındadır. Milliyetçiliğin şekillenmesi çoğu kez, fetiş nesnelerin –bayraklar,
üniformalar, havayolu logoları, haritalar, marşlar, milli çiçekler,
milli mutfaklar ve mimari- görünür, törensel şekilde örgütlenmesinin
yanı sıra takım oyunlarında, askeri gösterilerde, kitle yürüyüşlerinde
ve popüler kültürün pek çok farklı şeklinde kolektif fetiş temaşasının
düzenlenmesiyle olur. Simgeler, bireylerin ve grupların etkileşim içinde
davranışları etkileme ve denetleme amacıyla araçlaştırdıkları imgeler,
nesneler ve etkinliklerdir. Bu imgeler bir inanç sistemi oluşturmak ve
sürdürmek yoluyla eyleme sevk etmek için kullanılırlar.14
Milliyetçi söylemin simgesel boyutu geleneksel ikonları, mecazları, kahramanları,
ayinleri ve anlatıları yoluyla kolektif bilinç ya da milli öznellik
için, bir alfabe oluşturmayı hedefler. Simgesel boyut ya da Berlant’ın
ifadesiyle “Milli Simge” aracılığıyla millet, doğal bir yasa, doğuştan gelen
bir hak konumunun mutlaklığını edinmeye heveslenir. Topluluk tarafından
sahiplenilen bu imgeler ve anlatılar derlemesi milli öznenin ya
da vatandaşın millet içinde kendini evinde hissetmesini sağlar.15 Milli
simgeler arasında en yaygın olanı bayraktır. Milletin asli simgesi olarak
algılanan bayraklar üzerlerinde geçmişe yönelik tarihsel bir anlatılar bü-
tününün izlerini taşırlar. Bu nedenle milletin olduğu ve temsil edildiği her
ortamda yer alırlar. Milli olan gündelik hayatın içinde spordan, yaygın
oyunlara ve tatil alışkanlıklarına dek pek çok popüler kültürel pratiğe
damgasını vurur. Kültürel kalıplar gündelik hayatın popüler temsilleri,
dizi filmler, dergiler ya da başka popüler kurgu biçimleri aracılığıyla yayılırlar.
Gündelik hayatın pul, madeni para, bayrak, arma, kıyafetler gibi
bildik nesneleri bile milliyetçiliğin izlerini taşıyabilir.16
14 Umut Özkırımlı, Milliyetçilik Üzerine Güncel Tartışmalar, (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları, 2010), s. 170.
15 ibid., s. 172-173.
16 ibid., s. 174.
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
203 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
İcat edilmiş topluluğa dair bir teatral performans olarak nitelendirilen
milliyetçiliğin ihtiyaç hissettiği sembollerden en etkili olanları arasında
müzik ve müzikal temsiller de sayılabilir. Bireyin kitle içinde erimesinde,
ortak bir bilinç yaratılmasında en önemli propaganda aracı olan müzi-
ğin kalabalık üzerinde uyandırdığı gizemli etkiye dikkat çeken Ph. de
Felice şu tespitlerde bulunur: “Esinleyici etkisi gizli ruhsal yaşam, yani
bütün insanlarda bulunan bir içgüdüler ve eğilimler bütünü üzerinde
kendini gösterir. Bu durumda, müziğin insanlar arasında, bireysel farklar
ötesinde, içlerinde uyuklayan, özdeş eğilimlerin birbirine karıştığı,
ortak bir durum yaratmaya çok elverişli olmasının nedeni kolayca anla-
şılmaktadır.” Bu durumun etkileri gelişmiş bireylerde bile görülebilmektedir.
Söz konusu coşkunluk ve kaynaşma ulusal marşta, bir partinin ya
da ulusun simgesel şarkısında en yüksek noktasına ulaşır. Birlikte şarkı
söylemek ya da ortak duygu ve beklentileri ifade eden bir şarkıyı birlikte
dinlemek bir kalabalığı tek bir kitle durumuna getirmenin, onda tek
bir varlık oluşturduğu duygusunu uyandırmanın en güvenilir yoludur.
Marşlar, şarkılar, kesik kesik ve düzenli biçimde haykırmalar, kısacası
bütün bu “sesli zehirler” kalabalığa taşkınlık vermek için kullanılan ana
ilaçlardır.17 Ezginin müzikal niteliği ne olursa olsun yarattığı eşzamanlılık
birbirine tamamen yabancı insanları aynı dizelerde buluşturur. Benedict
Anderson’a göre “tek bir tınıda buluşma, hayali cemaatin gerçekliğini
yankıda bulma imkânı demektir.” Aynı anda farklı yerlerde birbirlerinden
habersizce yaşamlarını sürdüren bireyler tek bir tınıda birleşebilirler.
Aralarında ortak bir bilinci yaratan insanları bağlayan hayali bir sesin
dışında hiçbir şey yoktur.18 Lübnan söz konusu olduğunda Rahbani
Kardeşler ve Fairuz’un müziği tam bu noktada, hayali cemaati bir tınıda
buluşturma işlevi açısından önem kazanmaktadır.
Ulusun Teşekkülü ve Ortak Tınının İcadı
1940’lı yılların ikinci yarısında Lübnan hızlı bir şekilde değişmekteydi.
Bağımsızlık sonrası dönemde Lübnan Arap kimliğinin bir parçası olmakla
birlikte Batı’dan gelen yeniliklerin Arap dünyasında ilk mekanı
olma özelliğini koruyordu. Tiyatrolar, cafeler, Osmanlı son dönemi stili-
17 Jean-Marie Domenach, Politika ve Propaganda, çev. Tahsin Yücel, (İstanbul: Varlık Yayınları,
1995), s. 74.
18 Benedict Anderson, Hayali Cemaatler: Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması, çev. İskender Savaşır,
(İstanbul: Metis Yayınları, 1995), s.163.
Namık Sinan Turan
204 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
nin izlerini henüz üzerinde taşıyan yapıların yanında Fransız yaşam stilini
yansıtan yeni muhitler, yerleşim örtüntüleri renkli bir kültürel dokunun
ifadesini oluşturuyordu. Müzikte de bu çeşitliliği görmek mümkündü.
Klasik Arap tarzının yanında, Ümmü Gülsüm ve Abdelwahhab’ın egemen
tarzlarının etkisi, Fransız tarzı, Osmanlı klasik kent müziğinin izlerinin
yanı sıra Levanta ait tüm tınılar yeni kurulmakta olan Lübnan Ulusal
Radyosunda yer buluyordu. Ulusal temalı şarkılar, marşlar ve operetler
bu dönemde radyo aracılığıyla kitlelere ulaşabiliyordu. 1950’lerin ilk
yarısı Lübnan radyosunda yeni ulusal yıldızların ve müzik gruplarının
yükselişine tanık olacaktı. Bu isimler arasında birisi özellikle dikkat çekiyordu.
21 Kasım 1935’de Beyrut’un yoksul semtlerinden birinde dünyaya
gelmiş olan Nouhad Haddad, sonraki dönemin kültür yaşamında
en önemli aktörlerden biri haline dönüşecekti.
Feyruz’un radyo kariyeri Lübnan’ın bağımsızlık sonrasındaki dönemine
denk geliyordu. Maruni bir ailenin çocuğu olan Feyruz muhafazakar bir
çevrede yetiştiğinden müzikal yeteneğinin keşfi yine bu çevrede ger-
çekleşmişti. Aynı yıllarda radyoda da görev yapan besteci Muhammed
Fleyfel’in dikkatini çekmesi ona parlak bir kariyerin kapılarını araladı.
Konservatuar eğitiminin ardından radyoda başlayan seanslar isminin
kısa sürede tanınır olmasını sağladı. Bunda en büyük pay, sahip olduğu
olağanüstü ses ve müzikal yeteneklerde gizliydi. Aynı dönemde Lübnan
Ulusal Radyosunda geleneksel tarzlardan hareketle kentli Lübnan
müziğini yaratmaya çalışan, bunun için Levanttaki kültürel etkileşimin
müzikal sentezini üretmeyi hedefleyen genç bir grup dikkat çekiyordu.
Mansour, Assi ve Elias Rahbani adlı üç kardeşten oluşan topluluk Arjantin
tangolarından, yerel tonlara kadar geniş bir müzikal palette üretim
yapıyordu. Feyruz ismi ilk olarak Halim el Rumi’nin 1950’de onun için
bestelediği Taraktu Qalbi ile radyodan dinleyiciye ulaştı. Halim el Rumi
yetenekli bir müzisyen olmanın ötesinde Feyruz ile Assi Rahbani’yi tanıştıran
ve efsanevi birlikteliğin temelini atan isimdi. El Rumi ve Rahbani
Kardeşler işbirliğini yansıtan Ya Hamam ve Ahibbak Mahma Ashuf Minnak
isimli iki şarkı 1952 yılında plak kaydı olarak yayımlandı. Feyruz’un
tanınmaya başladığı bu ilk dönemde Beyrut yabancı orkestraların uğ-
rak yeri durumundaydı. Birçok Batılı grup Doğu’nun Paris’i olarak nitelendirilen
Beyrut’ta konser ve temsiller vermekteydi. Arjantinli grup
Eduardo Bianco’un 1951’deki ziyareti sırasında Rahbani Kardeşler ve
Feyruz aralarında La Cumparsita gibi eserlerin de bulunduğu bir dizi
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
205 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
dans parçası ve tangoyu plağa kaydetmişlerdi. Müzikleri üzerindeki Latin
etkisi özellikle 1961’de gerçekleştirdikleri Brezilya ve Arjantin turnelerinde
kendisini hissettirecekti. Feyruz ve Rahbani Kardeşlerin işbirliği
1951’de ilk hitini yaratmış ve Şam Radyosunda kaydedilen Itab genç
ekibin ününü Arap dünyasına yaymıştı. Assi ve Feyruz’un 1954’te evlenmelerinin
ardından 1955’te Arap müzik ve film endüstrisinin kalbinin
attığı Kahire’ye yaptıkları yolculuk verimli geçmiş, burada Muhammed
Abdelwahhab gibi büyük müzisyenlerle çalışma fırsatı yakalanmıştı.
Arapların Sesi Radyosundaki programlarında 1957’de plak olarak piyasaya
verilecek olan ve Filistin davasına adanmış Rajioun (Dönüyoruz)
adlı şarkı ilk defa icra edilmişti. Bu şarkı baştan sona vatan ve Filistin
kavramları üzerine inşa edilmişti. Nitekim bu ve benzeri şekilde sonraki
dönemde gerçekleştirdikleri yapıtlarda Filistin meselesinin Arap dünyasında
canlı tutulmasını sağlayacaklardı. 1967 yenilgisinin ardından
kaydedilen Zahrat al-Mada’in (Şehirlerin Çiçeği) adlı meşhur çalışma
ve 1972’de hazırlanan Jerusalem in My Heart başlıklı plakta yer alan
al-Quds al- ‘Atika adlı parçalar tüm Araplar arasında Feyruz ve Rahbanileri
Filistin davasının müzikal savunucuları arasına yerleştirecektir.19
Feyruz’un radyo dışında izleyici önünde ilk kez yer aldığı organizasyon
1920’li yıllardan itibaren yapılmakta olan Uluslararası Baalbek Festivali’ndeki
programı sayesinde gerçekleşmiştir.
Baalbek’in Yedinci Sütunu: “Feyruz ve Rahbani Milleti”
Baalbek Lübnan’da Roma dönemi yapıları içinde en görkemli tarihsel
site olma özelliğine sahiptir.20 Eski çağların tüccar toplumundan
Roma’ya ve modern Lübnan’a uzanan tarihsel kesit içinde önemli bir
köşe taşıdır. Burada düzenlenmekte olan uluslararası festivallerin kö-
keni 1922 yazında Fransız askeri birliklerinin; Suriye ve Lübnan Yüksek
Komiseri General Henri Gouraud’un girişimleriyle başlatılan gösterilere
kadar uzanmaktaydı. Lübnan tarihinin mitolojik köklerine dair sahne
yapıtlarının, konser ve temsillerin verildiği festivaller sonraki yıllarda da
sürdürülmüştü. Özellikle Hıristiyanların Batı’nın bir parçası olan Lübnan
iddiasının imgesel olarak sunulması açısından büyük prestij atfettikleri
19 Kenneth Sasin Habib, The Superstar Singer Fairouz and the Ingenious Rahbani Composers: Lebanon
Sounding, Unpublished Phd. Thesis, University of California, Santa Barbara 2005, s. 45-55.
20 Michel M. Alouf, Histoire de Baalbek, (Liban: Imp. St. Paul, Liban, 1948).
Namık Sinan Turan
206 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
Baalbek daha çok Batılı sanatçıları konuk etmekteydi. Bununla birlikte
yerel ekipler ve temsil gruplarına da yer verildiği görülüyordu. Nitekim
Feyruz ve Rahbani Kardeşler ilk olarak 1957’de izleyici ile burada buluşmuşlardı.
Eyyam el-Hasad (Hasat Günleri) adlı gösteri bir tema üzerinde
düzenlenmiş müzikal olmaktan çok müzik ve skeçlerden oluşuyordu.
Benzer biçimde hazırlanan Sahra Lubnaniyye (Lübnan Akşamı)
adlı gösterinin 1958’deki başarısı Rahbanileri bir müzikal yazmak konusunda
teşvik etti. Al-Muhakama (Deneme), 1959 yılında ortaya çıktı,
sınırlı bir ilgiyle karşılandı.
1958’deki performans özellikle önem taşımaktaydı. Her şeyden önce
cumhurbaşkanlığı krizinin yarattığı iç savaşın ve Amerikan müdahalesinin
ardından Şihab’ın cumhurbaşkanlığının ilk dönemine rastlayan
festival cumhurbaşkanının eşi tarafından himaye ediliyordu. Bayan
Şihab’ın kafasındaki proje Batılı temsil gruplarının yanında yerel renklerin
ve Lübnan folklorundan unsurların yer aldığı geleneksel bir gösteriydi.
Bu Şihab’ın izlediği Lübnanlılık politikasının kültürel anlamda da sergilenmesi
açısından uyarıcı olabilirdi. Nitekim Lübnan Akşamları olarak
tertip edilen gösteriler büyük beğeni toplayıp, ses getirmişti. 1958’deki
performans ciddi bir krizin ardından Feyruz ve Lübnan’ın bütünleşmesi
yolundaki ilk başarılı adım olmuştu.
Baalbek’te Rahbanilerin izlediği yöntem geleneksel olanla dünya seslerini
buluşturmaktı. Özellikle teatral anlatımın müzikle harmanlanması,
Feyruz’un sesinden yankılanan vatan ve Lübnan temalı şarkıların izleyici
üzerindeki etkisi beklendiği gibi yüksek oluyordu. Rahbani Kardeş-
ler 1957 ile 1977 arasında 19 müzikale imza attılar. Taqalid wa-adat’ın
1957’de Baalbek’teki temsilini iki yıl sonra Urs fi al-day’a izledi. İkinci
oyun ekibin Lübnan dışında da sesini duyurmasında etkili oldu; Baalbek
temsilinin ardından Şam’da temsil edildi. Bu iki oyunda da Feyruz
yer almamıştı. 1960’da Baalbek’te oynanan Mawsim al-‘izz’de ise baş-
rolü Sabbah üstlenmişti. Feyruz ile Rahbani Kardeşlerin müzikallerdeki
işbirliği 1961 yılında al-Ba’labakkiyya adlı oyunla başladı. Bu oyunun
başarısı sonraki dönemin ilk habercisi oldu.
Müzikli oyunlar Arap dünyasında Rahbanilerin buluşu olmamakla birlikte
en başarılı örneklerin yaratıcıları onlardı. Suriye kozmopolit nüfusu ve
renkli etnik kimliğiyle Arap dünyasının Batıya açılan kapısıydı. Bugünkü
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
207 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
Suriye, Lübnan ve Ürdün’ü içeren bölgede klasik Arap kültürüne vurgu
ve ulusal temaların öne çıkışı 19. yüzyılda olmuştu. Aslında özgün bir
oyun olmamakla birlikte ilk modern Arap tiyatro eseri Beyrut’ta oynanmıştı.
Marun el Nakkaş (1817-1855) Moliére’in Cimri’sinden uyarladığı
el Bahil adlı oyunu 1848’de kendi köşkünde hazırlattığı bir sahnede
yabancı elçilik temsilcileri ve yüksek memurların önünde oynamıştı.
Uyarlama olan bu çalışmada eklenen Arap özellikleri ve Arapça şarkılar
dikkati çekiyordu. Hazırladığı ikinci oyun Binbir Gece Masallarından
esinlenen ancak Moliére etkisi açıkça hissedilen bir aşk komedisiydi.
Ebu’l Hasan adlı oyun Arap tiyatrosunun ilk özgün yapıtıydı. Son çalış-
ması da Moliére’den bir uyarlamaya dayanıyordu. Tartuffe’ü El-Hasud
adlı eser içerdiği müzikal pasajlar ve şarkılarla daha çok komik opera
türünü anımsatıyordu.21
I. Dünya Savaşının hemen öncesinde ve savaşı izleyen yıllarda bölgeye
gelen yabancıların etkisiyle tiyatro ve popüler sahne sanatları Arapların
daha geniş ölçüde ilgi alanına girdi. Bu dönemde tiyatroyu geliştiren
Suriyeli Yorgo Abyad idi. Kendisi Paris’te Silvain’le çalışmış 1910’da
Mısır’a dönerek Kral Oidipus ve Othello gibi daha çok tarihsel tragedya
tarzında eserler sahnelemişti. Sahne düzenine, dekor ve kostüme
verdiği önem tiyatronun görsel yönünü geliştirmek açısından Araplar
üzerinde etkili olmuştu.
Hicazi ve Abyad’ın başarılarının sırrı Arap izleyicinin çok prim verdiği
müzikli komedi ya da melodramlara dayanıyor olmalarında gizliydi. Bu
oyunlardaki ses sanatçıları bir anda halkın hayranlığını kazanan yıldızlara
dönüşebiliyordu. Fatma Rüştü bunlardan biriydi. Kendisi Mısır’da
popüler tiyatronun yaratıcılarından olan Suriye asıllı Aziz Ayd’ın eşiydi.
İkisinin Yusuf Vehbi ile olan işbirliği tiyatroda müzikli oyunların gelişiminde
çok belirleyici olmuştu. Yusuf Vehbi sonraki dönemde Mısır sinemasının
temel taşlarından biri olarak tanınsa da tiyatronun gelişiminde
etkili isimler arasındaydı. İtalya’da tiyatro eğitimi gördükten sonra
Mısır’a dönerek babasından kalan mirasın bir kısmıyla Ramses adlı bir
topluluk kuran (1923) Yusuf Vehbi kendi yazdığı el-Mecnun oyununun
21 Marun’un eserleri 1869’da üç cilt olarak yayımlanmış, Beyrut’taki Cizvit Üniversitesi hocalarından
Necip Bubeyke Fransız oyunlarını Arapça’ya çevirmeye başlamış olsa da Marun ve ekibi tutucu
karşı çıkışlar sonucu Mısır’a yerleşmek zorunda kalmışlardı. Özdemir Nutku, Dünya Tiyatro
Tarihi, (İstanbul: Mitos Boyut Yayıncılık, 2000), s. 385-386.
Namık Sinan Turan
208 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
ardından yeni oyunlar sahneye koymuştu. Fatma Rüştü ve bazı oyuncuların
topluluktan ayrılması üzerine tek ölçü olarak kabul ettiği seyircinin
isteklerine uyarak müzikli temsillere başlamıştı.
İlk olarak kendi yazıp bestelediği zenginleri ele alan Köşklerin Sırrı isimli
bir toplumsal taşlamayı sahneye koydu. Bunu Savaş Günleri adını
verdiği buruk bir komedya izledi. 1933’te Ramses’i dağıtıp devlet ödeneğiyle
El Fırka el Kemiyye’yi (sonradan El Fırka el Mısriyye) topluluğunu
kurdu. Ödenekli bir tiyatro olduğundan oyun türleri devlet tarafından
belirlendi ve müzikli oyunların sayısı bu dönemde arttı. Bu durum
Mısır’da geliştirilen karakteristik Arap tiyatrosunun müzikli melodramlar
ve vodviller üzerine kurulmasına neden oldu. Yusuf Vehbi bir tiyatro
adamı olarak toplumsal ve siyasal konularda da tavır aldı. 1948’de
Arap-İsrail Savaşında Mısır ordusuna moral desteği sağlayacak oyunlar
sahneledi. 1951’de İngilizlere karşı politik savaşta Mısır’ı köy köy
dolaşarak propaganda nitelikli oyunlar sergiledi. Bu tiyatronun başta
Kahire olmak üzere büyük şehirlerin dışında taşrada tanınmasına katkı
sağladı.
Klasik tiyatro anlayışını tutturmakta Abyad ne kadar başarısız olmuşsa
Yusuf Vehbi’nin müzikal tiyatrosu o denli prestij sağlamıştı. 20. yüzyıl
Arap tiyatrosunda hafif revü tarzı oyunların ağırlık kazanmasının ardında
bu başarı yer alıyordu. Cezayir’de aynı yolu takip eden şarkıcı Muhi’l
Din Mısır’daki örneklere benzer biçimde 1930’lardan itibaren bu ülkenin
müzikli tiyatrosunu ortaya çıkardı. 1950’lerin başında onun yönetimindeki
Cezayir Operası ve tiyatrosu 16 değişik oyunu temsil edebilecek
imkanlara erişti.22
Mısır ve Suriye’deki tiyatro gelişmeleri diğer bölgelerde de belirli öl-
çüde etki uyandırmıştı. Fransız kültürünün etkisini çok belirgin göste-
22 Ancak popüler tiyatronun kullandığı tek tür müzikli oyunlara sınırlı değildi. Aziz Ayd ve Necib el
Rihani gibi oyuncular Fransız vodvillerinden ve kabare tiyatrosundan yararlanmışlardı. Özellikle
Necib el Rihani (ö. 1949) Fransa’da Sarah Bernhardt ve Coquelin gibi ünlü tiyatrocularla sahne
almış bir isim olarak yarattığı tiplerle Arap tiyatrosuna yeni bir soluk getirdi. Onun en popüler
tipi “Kış Kış Bey” isimli bir köy muhtarıydı. El Rihani yarattığı bu karakter sayesinde cehaletin
kötü sonuçları izleyiciye traji-komik temalarla aktarıldı. Elbette bu başarının ardında Bedii
Hayri ve Emin Sıtkı gibi başarılı metin yazarlarının payı büyüktü. Neticede el Rihani kazandığı
bu geniş popülarite sayesinde ölümünden sonra dahi adı cadde ve sokaklara verilmek suretiyle
şöhretini korudu. Popüler tiyatronun Mısır izleyicisi için en uygun türünü ortaya çıkaran isim el
Rihani’yi takip eden Ali’l Kasar’dı. Onun çok tutulan Barbarin tipi Arapları da eleştirmekteydi.
Metin yazarları arasında o güne dek 60 müzikli oyun yazmış olan Zekeriya Ahmet’in bulunması
halkın nabzını tuttuğuna işaret etmekteydi. Nutku, age., s. 390-394.
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
209 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
ren Lübnan’da Georges Schehade (Jorj Şahade) gibi isimler Fransızca
oyun yazma uğraşı verirken Abdülmecid Ebu Laban gibi isimler amatör
topluluklar kurarak Arap tiyatro tarzını yaratmaya çalışıyorlardı.23
Tiyatro ve müziğin birleşimi konusunda Modern Ortadoğu tarihinin en
etkili isimlerden biri Şeyh Seyyid Derviş idi. Mısırlı yetenekli bir müzisyen
olan Şeyh Seyyid Derviş’in kısa yaşamına rağmen (öldüğünde 31
yaşındaydı) ürettiği sayısız şarkı ve melodi Kahire’de halkın sanatçısı
olarak anılmasına yetmişti. Yaşadığı çağın toplumsal durumunu, günlük
yaşamın sıkıntılarını eserlerinde canlı biçimde resmetmeyi başaran
Derviş’in müziğinde ana tema Kahire’nin gözü yüksekte olan yeni
zengin sınıflarının toplumun alt sınıfları tarafından eğlendirildiği tören
ve bayramlardı. Derviş, Arap ve Yunan mitolojisinden olduğu kadar
Shakespeare’den de özgürce ilham alıyordu. Zamanın görgü kurallarını
alaycı ve mizahi bir yolla eleştirmekten geri durmamıştı. Operetleri
doğu ve batının karşılaştığı bir noktada konumlanıyordu. Çalışmalarındaki
kozmopolitlik dikkat çekiciydi. 1910’da yaptığı Zaffa (düğün dansı)
operetinde kullandığı danslar İslam öncesi Ortadoğu Mezopotamya
kültürünün izlerini taşıyordu.24
Lübnan’da Rahbani Kardeşlerin özellikle Baalbek Festivalleri kapsamında
gerçekleştirdiği temsiller Seyyid Derviş’ten izler taşıyordu. Müzikallerin
konuları daha çok Lübnan’da gerilim yaratan toplumsal olgulara
ve süreçlere dayanıyordu. Kır kent ayrımı, mezhepsel farklar, Lübnan
tarihi en sık kullanılan temalardı. Pastoral yaşam, folk müzik ve danslar
Rahbanilerin eserlerinde başat unsurlar arasındaydı. Burada özellikle
toplumsal dayanışma, kardeşlik, kötülere karşı işbirliği ve sonuca ulaş-
ma gibi alt konular ele alınıyordu. Böylelikle sorunlu bir coğrafyada
gene oldukça sorunlu bir sürece işaret eden ulus inşası Baalbek gibi
tarihi bir dekorun içerisinde kurgulanmaya çalışılıyordu.
Bir milleti gerçek ya da muhayyel bir anavatan olmadan düşünmek
mümkün değildir. Toprağın ulusal kimliğin inşasında merkezi bir öneme
sahip olduğu gerçeğinden hareketle toplumsal mekanın milli toprak
olarak yeniden inşa edilmesi ulus inşasının asli unsuru olarak değerlen-
23 Nutku, age., s. 393.
24 Pappe, age., s. 212.
Namık Sinan Turan
210 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
dirilebilir. Aslında haritaların, anavatan sınırlarını içeren pul, bayrak ve
poster benzeri kartografik sunumların işlevi budur. “Kartografik sunumların
yanı sıra, toprağın millileştirilmesi projesine dahil olanlar sıklıkla
stereotip erkek ve kadın karakterlerin icadı yoluyla anavatanı kişileş-
tirmişlerdir.” Kaiser, coğrafya ve milliyetçilik arasındaki ilişkiye değindiği
makalesinde inşa edilmekte olan anavatana bağlılıklarını sunan
ürünleriyle toprağın millileştirilmesi projelerinde her zaman önemli roller
üstlenmiş şairlere, yazarlara ve sanatçılara da dikkatimizi çeker. Bu
ürünlerde, “çoğu kez belirli bir manzara- özellikle de toprak ve geçmişe
özlem duyguları uyandıracak türden- anavatanın bütününü simgelemek
üzere seçilir. Sonuçta toprağın milleştirilmesi millet ve anavatan
kurgusunu somut yerler ve zamanlar üzerinden sabitlemeye yarayacak
belirli tarihi isimlerin, olayların ve yerlerin seçilmesini ve yad edilmesini
içerir. Manzaradaki anıtlar, millete ve onun toprakla ilişkisine bir kalıcı-
lık görünümü kazandırmaya, böylece ilkçilik ve yerleşiklik görüntüsünü
pekiştirmeye yardım eder.”25 Feyruz’un adının Baalbek’in yedinci sütunu
olarak anılması bu tezi destekler niteliktedir. Nitekim Lübnan’a dair
anlatılarda kitap ya da otantik müzik, örneğin dabke içerikli plaklarda
Baalbek’deki altı sütunun yer bulması da aynı şekilde toprağın millileş-
tirilmesi kavramına yönelik göndermeler olarak kabul edilebilir.
Milliyetçi söylemin işleyişinde mekan boyutunun iki açıdan önem taşı-
dığı görülür. Bunlardan ilki simgesel olup belirli yerlerin ya muzaffer bir
geçmişin ya da bir asr-ı saadetin varlığına kanıt teşkil etmek ya da milletin
tarihindeki önemli dönemleri yadetmek üzere seçilmesidir. Seçilmiş
olan “kutsal alanlar” çoğunlukla hakim grubun değerleri ve tarihiyle
örtüşürler; dolayısıyla hakim etnik grubun kimliğini ve ayrıcalıklı konumunu
yeniden üreten bir simgesellik içerirler. Lübnan bayrağındaki sedirin
Lübnan dağlarını simgelemesi gibi. Mekan boyutunun milliyetçi
söylemin işleyişine katkıda bulunduğu ikinci nokta bilindik yerelliklerin
millet içinde soğurulmasıdır. Bilindik unsurların semiyotik etkisi, millet
dahilinde nerede olursa olsun bir yerde ya da evde olma duygusu oluş-
turmalarıdır.26
Rahbani müzikallerinde Baalbek Lübnan geçmişinin resmedildiği, özdeşleştirildiği
bir kutsal alan işlevi görürken diğer yandan milletin ortak
25 Özkırımlı, age., s. 163-164.
26 ibid,, s. 165-166.
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
211 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
vatanı olarak da simgeleştirilmiş oluyordu.27 Ortak geçmişe dair anlatılar
özellikle müzikallerin konularında göze çarpıyordu. Bayya al-Khawatim
(1964), Ayyam Fakhr al-Din (1966) başarılarını müzikal ve teatral anlatımlarının
yanında tarihsel konularından da alıyordu. Fahreddin Günleri
isimli müzikalin konusu Lübnan’ın Osmanlı dönemi yöneticilerinden
Maanoğlu Fahreddin’e dayanıyordu.28 17. yüzyılda Osmanlı idaresindeki
Lübnan’ın tarihi dekorunu oluşturan müzikal Fahreddin’in 1618’de
sürgünden dönüşüyle başlıyordu. Osmanlı baskısına karşı Lübnan’ın
bağımsızlığı için verilen mücadele ana temayı oluşturuyordu. Feyruz’un
burada söylediği geleneksel dabke (Lübnan halayı) sonraki dönemlerinde
de gerek konser gerekse plak kayıtlarında yer alacak ve adeta ulusal
bir marş niteliğine bürünecekti.
Tarih ve Lübnan coğrafyası Rahbani Kardeşlerin eserlerinde sıklıkla
rastlanan unsurlardır. Lübnan köyü özellikle ulusun kaynağı olarak
resmedilmektedir. Kozmopolit kimliği, yaşam biçimi, folkloru, dans ve
müziği bu anlamda eşsiz bir kaynak vazifesi görmektedir. Hobsbawm,
milleti diğerleri karşısında meşru kılan şeyin geçmişi olduğuna dikkat
çekerken aslında milleti millet yapanın da tarih olduğuna işaret eder.29
Özkırımlı, söz konusu geçmişle ilgili olarak bir tuhaflığın altını çizmektedir.
Onun dikkat çektiği gibi milliyetçilik söz konusu olduğunda, gerçek
tarih meselesi konu dışıdır. “Milli tarihlerin gerçek olarak kutsandıkları
gerçeğe uygun olan değil, topluluğu birleştirdiği düşünülendir. Dolayı-
sıyla geçmişten topluluk için işe yarayan ne varsa seçilir, zamandan ve
mekandan bağımsız gerçekler olarak sunulur.” Ancak geçmişle bugün
arasındaki dolambaçlı ilişkiyi unutmamak gereklidir. Milli tarihin inşası
27 Christopher Stone, Popular Culture and Nationalism in Lebanon: The Fairouz and Rahbani
Nation, (New York: Routledge Studies in Middle Eastern Literatures, 2008), s. 21-24.
28 Maanoğlu Fahreddin döneminde (1590-1635) Lübnan’da Maanoğullarının etkisi gittikçe yayıldı.
17. yüzyılın başında imparatorluğun İran ve Avusturya harpleri arasında sıkıştığı bir dönemde
Fahreddin silahlı birlikler kurarak Lübnan’da adeta bağımsız hareket etmeye başladı. Vergileri
aksatması Şam Beylerbeyi Hafız Ahmed Paşa’nın 1612-13 döneminde Lübnan üzerine sefer
düzenlemesine neden oldu. Fahreddin yerine oğlunun bırakarak İtalya’ya kaçmış; ancak 1618’de
affedilerek Lübnan’a dönmüştü. Aynı dönemde Lübnan’ın Avrupa ile ticari ve dini ilişkileri
belirgin biçimde gelişti. Misyoner faaliyetleri arttı. 1635’te IV. Murat döneminde Fahreddin bir
oğlu ile İstanbul’da idam edildi. Bu gelişme Maanoğlu hakimiyetini sarstı. Nitekim 1697’den
sonra bölgedeki Dürzi liderler Lübnan emirliğine Beşir Şihabi’yi seçtiler. Şihabiler dönemi
böylece başladı.
29 Eric J. Hobsbawm, “Ethnicity and Nationalism in Europe Today”, Mapping the Nation, G.
Balakrishnan (ed.), (London: Verso, 1996), s. 255.
Namık Sinan Turan
212 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
genellikle günümüzün kaygılarını ve geçmişe dair inanışlarını yansıtır.30
Lübnan’ın kaotik politik yapısı ve mezhepçi toplumsal kültürünün geç-
mişte barışçıl bir ortamı yaratabildiğine yönelik kurgu aynı şeyin bugün
de yapılabileceğine yönelik iyimserliğin tarihsel zeminini oluşturabilmektedir.
Rahbani Kardeşlerin müzikallerinde bu iyimserlik en dikkat
çekici yöndür. Jisr al-qamar (1962), Awdat al-‘askar (1962), Bayya alkhawatim
(1964) özellikle bu iyimserlik havasının hissedildiği müzikallerdir.31
Ulusun inşasında kullanılan kültürel kodlardan bir diğeri folklordur. Her
milliyetçilik otantikliğe ihtiyaç duyar, folklor otantiklik anlamında benzersiz
bir kaynaktır. Folk unsur, içindeki bütün Batılı ve Levant çağrışımlara
rağmen Rahbani tarzının belirgin özelliğidir. Folklor geleneksel Lübnan
yaşam tarzının resmedilişinde birincil öğedir. Yalnızca dekor unsur
olarak değil, mizah, davranış kalıpları, hitap biçimleri, müzikal temalar
ve danslarıyla Lübnan folkloru Lübnanlılaşmanın aracı, hatta taşıyıcısı-
dırlar.32 Özellikle Rahbani müzikallerinde halaylar (dabke) birlik ve dayanışmanın
simgesi olarak kullanılmışlardır. Dabke benzeri formlar Türkiye,
Irak, Ürdün ve Suriye gibi ülkelerde de olmakla birlikte Lübnan’a
özgü ve hatta Lübnanlı bir simge olarak değerlendirilmektedir.33 Dabke
Hıristiyan ya da Müslüman Lübnan halkının ortak dansıdır. Dabke
köylüler için hem toplumsal hem de psikolojik bir anlam taşımaktadır.
Bireysel olmanın ötesinde grup dansı oluşu onu diğer danslardan ayırmaktadır.34
Köy ve kasabalardaki festival ya da kutlamalarda en sık kullanılan
dans formudur. 1972 ve 1973 yıllarında Feyruz’un daha önceki
müzikallerde kullandığı dabkelerden oluşan iki albüm hazırlaması bu
özgün formun sunumu açısından önemlidir.
Tarih, folklor ve köklü bir anavatan imgesinin mekanı olarak Lübnan,
Rahbani Kardeşler ve Feyruz ortaklığının film sektöründeki ürünlerinde
de değişmez temalardır. Feyruz’un ilk filmi 1964 tarihli olup aynı yıl
Şam’da temsil edilen bir müzikale dayanmaktadır. Yusif Shahin tara-
30 Özkırımlı, age., s. 166-167.
31 Stone, age., s. 64-93.
32 ibid., s. 24-40.
33 George G. Murr, The Lebanese Village an Old Culture in a New Era, (Librairie du Liban, 1987),
s. 149-155.
34 Murr, age., s. 151.
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
213 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
fından çekilen yapım Bayya al-khawatim (yüzük satıcısı) adlı müzikalin
yine teatral biçimde filme aktarılmış halidir. Müzikleri Rahbani Kardeş-
lere ait olan müzikalde Philemon Wehbe’ye ait şarkılar da yer almıştır.
Burada bir köy yaşamı etrafında oluşturulan kompozisyon dayanışma
ve birlik temaları özellikle dikkat çekmektedir. 1967 yılında yapılan ikinci
filmin konusu görünürde bir aşk hikayesi olmakla birlikte seçilen dönem
ve kullanılan temalar açısından önemlidir. Henry Barakat’ın filme aldığı
Seferberlik Lübnan’ın zor bir dönemini, I. Dünya Savaşı içinde Osmanlı
yönetiminin son günlerini işlemektedir. Osmanlı rejiminin baskıları, köylüler
üzerindeki olumsuz etkisi ve bağımsızlık için direniş filmin ana temasını
oluşturmaktadır. Köylülerin ürünlerine zorla el konulması, zorla
askere alma gibi temalar buna karşı mücadele, kısacası Osmanlı son
döneminin tüm olumsuz portresi burada sergilenmektedir. Yönetmenli-
ğini yine Henry Barakat’ın yaptığı Bent el-Haris adlı 1968 yapımı filmde
bu kez farklı bir konu benzer araçlar aracılığıyla aktarılmaktadır. Burada
göç alan Beyrut’un varoşlarındaki olumsuz yaşam koşulları, liman iş-
çileri ve ailelerinin hayatı Feyruz’un popüler şarkıları eşliğinde Lübnan
peyzajı etrafında resmedilmektedir.
Otantiklik Feyruz ve Rahbani Kardeşlerinin müziğindeki senteze kar-
şın önemli bir öğedir. Bunu şarkıların melodik yapılarından çıkarmak
mümkündür. Her şeyden önce belirtmek gerekir ki makamsal müziğin
yanında Batının minör ve majör gamları müziklerinde yoğun olarak kullanılmaktadır.
Orkestra düzenlemeleri geleneksel Arap uygulamasının
yanında çok sesli tınılara açık ve zengindir.35 Geniş bir yaygı grubu, piyano,
akordeon, gitar gibi sazlar orkestranın unsurlarındandır. Bununla
birlikte kanun, ud, ney gibi doğu müziğinin temel sazları, tef, tablah,
rigg ve davul gibi geleneksel perküsyon aletleri müziğin üretiminde ve
sunumunda vazgeçilmez enstrümanlardır. Müzikteki kültürel çeşitliliği
ortaya koyması açısından enstrümanlara dikkat etmek gereklidir. Örne-
ğin buzug ya da tanbura benzeri enstrümanlar Suriye ve Lübnan’daki
seyyar roman müzisyenlerin çok kullandığı sazlardır. Rahbani müziğin-
35 Rahbani Kardeşler Batılı klasik bestecilerin eserlerinin de adaptasyonunu yapmıştır. Bizet,
Gruber, Handel, Mendelssohn, Rodrigo, Lieber ve Stoler, Luiz Bonfa, Joesph Kosma Rahbani
tarzıyla adapte edilmişlerdir. Bunlar arasında bugün bile popülerliğini koruyan hitler çıkmıştır.
Mozart’ın 40 Senfonisinin adaptasyonu Ya Ana Ya Ana Feyruz’un konserlerinde sıklıkla
söylediği bir şarkıdır. Aynı şekilde Rodrigo’nun Gitar Konçertosu’nun adagio bölümünden Ziad
Rahbani’nin uyarlaması Le Beirut Feyruz’un uluslararası ününde etkili olmuş bir çalışmadır.
Fairouz Live in Las Vegas, Sabbah Media Corporation 2002 (DVD).
Namık Sinan Turan
214 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
de kültürel çeşitlilik belirgin bir unsurdur.36 1950’lerden itibaren Rahbani
Kardeşler ve Feyruz müzik aracılığıyla dünyayı Lübnan’a taşırken,
Lübnan’ı da dünyaya taşımışlardır.

Rahbani Kardeşler ve Feyruz ortaklığının müzikteki bir diğer dikkat çekici
yönü ise Lübnanlı tarzının yaratıcısı olmalarıdır. 1950’lerin ikinci yarısı
ve özellikle 1960’lar Arap dünyasında Nasırizmin ve onun kültürel
alandaki ortağı Ümmü Gülsüm’ün tartışılmaz hakimiyetini getirmiştir.37
Ümmü Gülsüm ve Abdelwahhab Arap müziğinde neo-klasik tarzın iki
büyük temsilcisi olarak tüm Levant’ta ortak bir müzikal dil ve üslubun
inşasına katkıda bulunmuşlardır.38 Söz konusu tarz yalnız Arap dünyasında
değil çevredeki kültürel bloklarda da etkisini göstermiştir.39 Mısır
tarzının hakimiyeti karşısında Rahbani Kardeşler Lübnan üslubunu tesis
edebilmişlerdir. Bu süreç Arap müzik geleneği içinde yeni bir dönemin
başlangıcı olarak adlandırılmaktadır.40 1950’lerde belirginleşmeye
başlayan ve Rahbani Kardeşlerle ilişkilendirilen Lübnan popüler kent
müziği, yerel halk şarkıları repertuarından, Batı müziğinden ve geleneksel
Arap müziğinden öğeler almıştır. Sonraki dönemde kent müziği alanı,
Arap Körfez ülkelerini de kapsayan Arap Yarımadası da dahil olmak
üzere çeşitli bölgesel temelli üslupların artan etkisine tanık olacaktır.41
Bununla birlikte Feyruz Arap klasik tarzının da başarılı örneklerini sergileyerek
bu gelenek içindeki konumunun altını çizecektir. Okuduğu
kasideler ve klasik Arap şiirinin önemli türlerinden muvaşşahlar eşsiz
bir icracı olduğunu ortaya koymaktadır. 1966 yılında kaydı yapılan Endülüssiyat
albümü muvaşşah icracısı olarak klasik uslupla kendi tarzını
ne şekilde bağdaştırdığını göstermesi açısından önemlidir. Bunun
36 http://almashriq.hiof.no/lebanon/700/780/fairuz/legend/music.html.
37 Virginia Louise Danielson, “Performance, ,Political Identity and Memory: Umm Kulthum and
Gamal Abd al-Nasir”, Images of Enchantment: Visual and Performing Arts of the Middle East,
Sherifa Zuhur (ed.), (Cairo:The American University in Cairo Press, 2000), s. 109-122.
38 Virginia Louise Danielson, The Voice of Egypt: Umm Kulthum, Arabic Song and Egyptian Society in
the Twentieth Century, (University of Chicago Press 1997); Ni’mat Ahmad Fuad, Umm Kulthum:
Wa ‘Asrun min al-Fann, (Kahire: Al-Hay’ah al-Misriyyah al- ‘Ammah li-al-Kitab, 1976).
39 Türkiye’deki yansımaları için bkz. Martin Stokes, Türkiye’de Arabesk Olayı, çev. Hale Eryılmaz,
(İstanbul: İletişim Yayınları, 1998), s. 139-140; ayrıca Namık Sinan Turan, “Türkiye’de Popüler
Kent Müziğinin Üretiminde Mısır Etkisi”, Andante, İstanbul 2010, s. 48-49.
40 Bu konuda Asi Rahbani’nin yorumları için bkz. Remaa Rahbany, Kenit Hkeyi, Documentary,
2009
41 Ali Jihad Racy, Arap Dünyasında Müzik: Tarab Kültürü ve Sanat, çev. Serdar Aygün, (İstanbul:
Ayrıntı Yayınları, 2007), s. 311-312.
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
215 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
yanında albümün konusunu oluşturan Endülüs müziği Arapların övündükleri
tarihi bir geçmişin bugüne taşınması işlevine hizmet etmektedir.
Böylelikle Feyruz bir yanıyla modern çağın Arap tarzının temsilcisi konumuna
sahipken diğer yanıyla da Arap klasik geleneğine yani köklere
olan bağlılığı ortaya koymaktadır. Müzikal kariyeri boyunca Rahbani
Kardeşlerin yanı sıra Muhammed Abdelwahhab, Seyyid Derviş, Tevfik
el-Bacha, Walid Golmieh, Muhammed Mohsen, Zaki Nassif, Riad alSunbati
gibi Arap klasik tarzının büyük temsilcileriyle de çalışması bu
savı desteklemektedir.
Müziğin bileşiminde sağlam bir melodik yapının yanında güftenin önemi
şiir alanında güçlü bir geleneğe sahip olan Araplar arasında bilhassa
teslim edilmiştir. Efsanevi Ümmü Gülsüm’ün kimi zaman bir sözcük için
bile güfteyi reddettiği şeklindeki anlatılar konunun önemine işaret etmektedir.42
Bu yönüyle Feyruz’un müziği de üzerinde çalışılmayı hak etmektedir.
Son derece geniş bir yelpazede icralar gerçekleştiren Feyruz
kimi kez pastoral yaşamı resmeden son derece gündelik içerikli sözlerden
oluşan şarkılar söylerken kimi zaman da Arap şiirinin büyük ustalarının
eserlerini güfte olarak kullanmaktadır. Lübnanlı filozof Halil Cibran
bu konuda ilk akla gelen isimdir. Atıni Nay adlı eser Cibran ve Rahbani
ortaklığı olarak Feyruz külliyatının başyapıtları arasında yerini almıştır.
Bunun yanında Cibran’ın patriyotik içerikli şiirleri sıklıkla kullanılmıştır.
Said Akl, Joseph Harb, Talal Haydar, Rafiq Khoury, Zaki Nassif, Nizar
Kabbani, Beshara Al Khoury, Ahmed Şevki ve Michel Trad Rahbani
Kardeşlerin ve Feyruz’un kariyerinde önemli izler taşıyan şairler olarak
anılmaktadır. Güfte ve müzik arasındaki ilişki ulusun dili ve kültürü
arasındaki ilişkiye işaret etmektedir. Arap dilindeki hakimiyeti Feyruz’u
benzerleri arasında üstün bir konuma taşımaktadır. Bu yönüyle yalnızca
Ümmü Gülsüm’le karşılaştırılabilir bir ustalığa sahiptir.43
Baalbek ve Beyrut Feyruz’un icralarında mekan ve imgesel ifade olarak
ne derece merkezi olursa olsun onun Arap dünyasında seçkin bir
konuma sahip olmasında başka merkezler de öne çıkmaktadır. Şam ve
42 Virginia Louise Danielson, The Voice of Egypt: Umm Kulthum, Arabic Song and Egyptian Society
in the Twentieth Century, (University of Chicago Press 1997).
43 Kenneth Sasin Habib, The Superstar Singer Fairouz and the Ingenious Rahbani Composers: Lebanon
Sounding, Unpublished Phd. Thesis, University of California, Santa Barbara 2005, s. 61-62.
Namık Sinan Turan
216 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
Kahire özellikle hatırlanmalıdır. Feyruz için Araplık belirgin bir kimliktir.
Ümmü Gülsüm’ün Arap ulusuyla kurduğu ilişkiyi kendisi de başarıyla
kurabilmiştir. Ümmü Gülsüm için bint el rif tabiri sıkça kullanılır. Bu onun
yerelliğine işaret etmektedir. O her şeyiyle Mısırlıdır Mısır’a aittir. Ancak
bir başka yönüyle müziği sınırları aşarak onu Arap kimliğinin ve kültü-
rünün tartışmasız aktörlerinden biri haline getirmiştir. Umm’ul Arab, ya
da Seyyidet’ül Arab gibi tabirlerle anılması bu konumunun göstergesidir.
Ümmü Gülsüm sesiyle ve müziğiyle Arapları birleştirmiştir. Kitleyle
bu yönde bir ilişki Feyruz için de söz konusudur. O yalnızca Beyrut’a
ait değildir. Şam, Amman, Kahire, İskenderiye, Bağdat ve Kuveyt’le
de özdeşleşmiştir. Müziği sınırların ötesinde olup kültürel olarak Arap
vatanı kavramının sınırlarına işaret etmektedir.44 Nitekim bu bilinçlice
izlenen bir yoldur. Feyruz Filistin gibi Arapların ortak davası olarak algı-
lanan bir sorunun hafızasıdır. Bu yönüyle birleştiricidir. Sesi ve müziği
dinlerin, mezheplerin, coğrafyaların ve tüm çatışmacı politikaların üstünde
ortak bir kimliğin sembolüdür.45 Arap dili onun Arapça konuşan
halklar arasında bir kültürel ikona dönüşümünde en etkili araçtır; ancak
tek belirleyici değildir. Verilen mesajlar, sahnede ya da sahne dışındaki
tavırlar, kamuoyu yaratmadaki incelikli unsurlar ve kişisel saygınlık
Beyrut’un yoksul varoşlarında yaşama başlamış mütevazi bir genç kızdan
seyyidet’ül Arab’a uzanan yolun köşe taşlarını oluşturmuştur.
İç Savaşa Giden Süreç ve Ulusal Bir Sembol
“…Sonra kül devri geldi…
Haydutların, kan dökücülerin devri. Asalakların, anarşistlerin devri. Çılgınlığın
ve çılgınların devri.
Kuşların gökyüzüne, bulutun yağmura, denizin balıklara, elmanın sağ
yanağının sol yanağına, üst dudağın alt dudağa, Feyruz’un sesinin
Feyruz’a karşıt olduğu devir geldi.”46
44 Rahbani Kardeşler Lübnan ve Beyrut’un dışında diğer Arap kentleri için de güzelleme
sayılabilecek patriyotik şarkılar hazırlamışlardır. Shat Iskanderiya, Misr Adat, Amman (şiir Said
Akl), Al Kuwait, Ouhebou Dimashq (şiir Said Akl), Baghdad Wal Chouarra gibi şarkılar geniş
Arap coğrafyasının müzikal ifadesidir. Bu eserler Feyruz’un özellikle şu üç albümünde bir araya
getirilmiştir. Safirat’ül Arab, Fairouz, Beirut, EMI Music Arabia 2002, Fairouz, Buoldani (Live),
EMI Music Arabia 1997.
45 Chuen Fung-Wong, “Conflicts, Occupation and Music Making in Palestine”, Macalester
International, vol.23, s. 267-284.
46 Nizar Kabbani, Ben Beyrut: Bir Kentin Günlükleri, çev. İbrahim Demirci, (Ankara: Hece
Yayınları, 1999), s. 23.
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
217 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
***
“Feyruz zamanla bir silah tacirine dönüşür mü?
Altı aydan beri çeşit çeşit çiçeklerle dolu arabası Beyrut caddelerini,
dağ yollarını dolaşıyor ünleyerek:
Kimdir o sevginin beyaz gülünü satın alan?
Gardenyanın arılığını, yaseminin duruluğunu satın alan kim?
Feyruz’u Picadilly tiyatrosundaki gösterilerine götürmek için karaborsadan
andaçlar satın alan zebanileri, bugün onun elinden bir tek gardenya
çiçeği almayı bile reddediyorlar.
Feyruz bir silah tacirine dönüşüyor bugün. Öyleyse Lübnan’a selam
olsun!”47
***
1960’lı yıllar konserler, plak kayıtları ve başta Baalbek olmak üzere festivaller
Feyruz’u Lübnan’ın hatta Arapların sesi haline getirdi. Bununla
birlikte 1960’lar Lübnan açısından çelişkileri de beraberinde getirdi.
Beyrut bankacılık ve turizm sektörlerinin katkısıyla hızla kalkınıp zengin
bir başkent haline gelirken diğer yandan ülke içinde siyasal çekişmeler
sürdü.48 Özellikle göç Beyrut’ta sınıfsal gerilimlerin hatlarını belirledi. Bir
yanda zengin ve göz kamaştırıcı bir yaşam diğer yandan sefalet sonraki
dönemin şiddet psikolojisinin alt yapısını hazırladı. Kentin Doğu kısmı
zengin Hıristiyan ailelerin yaşam merkezi iken Batı kısmı Filistinli mülteciler
ve yoksul Şiilerce meskundu. Dini kimliklerle örtüşen ekonomik
kutuplaşma ve artan gelir eşitsizliği toplumsal çatışmanın alt yapısını
oluşturuyordu.49
47 ibid, s. 37.
48 Birçok anlatıda Beyrut’un bu yönüne vurgu yapılması hatta bunun üzerinden bir nostalji ağı
örülmesi şaşırtıcı değildir. Beyrut’tun Arap dünyasındaki yükselişi 19. yüzyılın ekonomik ve ticari
gelişmelerine bağlı olmakla birlikte bu zenginliğin sergilenişi 1950 ve 60’lı yılların ürünüdür.
John Gunther, “Pearl of the Middle East”, Twelve Cities, (New York: Harper&Row, 1969), s.
281-305; ayrıca aynı konuda iki tanıklık için şu çalışmalara bakılabilir: Niyazi Berkes, Arap
Dünyasında İslamcılık, Ulusçuluk, Sosyalizm, (İstanbul: Köprü Yayınları, 1969); İlber Ortaylı,
Eski Dünya Seyahatnamesi, (Aşina Kitaplar 2007), s. 56-59.
49 Seven Ağır, “Feyruz ve Bir Ülkenin Hali”, Doğudan, Eylül-Ekim 2007, sayı 1, s. 121.
Namık Sinan Turan
218 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
1967 Arap-İsrail savaşı Lübnan tarihinin önemli kırılmalarından birini
yaşattı. Bölgede Nasır etkisi kalkarken Batı Yakası ve Gazze’nin İsrail
işgali İsrail’e karşı mücadele eden örgütlerle birlikte yüz binlerce
Filistinli mültecinin Lübnan’a göçüne neden oldu. Bu durum Lübnan
ve İsrail’i ilk kez karşı karşıya getirecekti. Nitekim 1968’de Lübnan
ve İsrail arasında ilk sınır çatışmaları yaşandı. 1969 başından itibaren
Suriye Lübnan’daki gelişmelere doğrudan müdahale etmeye başladı.
1970 başında Lübnan genelkurmay başkanı ile Arafat arasında yapılan
Kahire Antlaşması ve aynı yıl Ürdün’de Filistinlilerin de adının karıştığı
Kral Hüseyin’e suikast girişimi Lübnan içinde Filistinlilerin etkisini artırdı.
1970’lerde enflasyonun artışıyla Temmuz 1971’de Ürdün’den çıkarılan
Filistinlilerin Lübnan’a yerleşmesi, İsrail’in Lübnan içindeki Filistin
kamplarına yönelik saldırıları cemaatler arası gerginliği tırmandırdı.
1974’te Falanjistlerle Filistinli gruplar arasındaki çatışma Lübnan’ı kriz
ortamına sürükledi. Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında Ekim 1976’ya
kadar süren iç savaş böylece başladı. Suriye Lübnanlı Hıristiyanların
çağrısına uyarak savaşı durdurmak bahanesiyle Lübnan’a girdi.
Çatışmaların milletlerarası bir boyut kazanmasından endişelenen Arap
ülkelerinin yaklaşık 50 kadar ateşkes girişimi başarısız olunca 1976
Ekiminde Riyad ve Kahire’de düzenlenen toplantılarda 30.000 kişilik
bir barış gücü gönderilmesi kararı alındı ve ateşkes sağlandı. Mahalli
düzeyde süren çatışmalar bölge ülkelerinin duruma müdahalesi konusunda
uyarıcı oluyordu. Dürzi lider Kemal Canbolat’ın 1977’de öldürülmesi,
Filistin ve İsrail çatışması Haziran 1978’de Güney Lübnan’ın İsrail
tarafından işgal edilmesine neden oldu. Bu arada Suriye askerleri ile
Hıristiyan milisler arasındaki çatışmalar sürmekteydi. 50
1980’li yıllarda Lübnan’da çatışmanın tarafları karmaşık bir hal almış-
tı. Trablusşam’da Sünni Şii çatışması, Güney Lübnan’da ve Beyrut’un
banliyösünde Şii Emel örgütüyle Filistinliler arasındaki çatışmalar devam
ediyordu. 1982’de İsrail önce hava bombardımanı ardından da
kara işgalini gerçekleştirdi.51 Bu dönemde Falanjist ve Maruni grupları
Filistinlilere ve Suriye birliklerine karşı destekleyen İsrail durumu daha
50 Michael B. Oren, Six Days of War: June 1967 and the Making of the Modern Middle East, (New
York: Oxford University Press, 2002), s. 303-327, Buzpınar, age., s. 253.
51 John Laffin, War of Desperation Lebanon 1982-1985, (London: Osprey Publishing, 1985), s. 89-
109.
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
219 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
içinden çıkılmaz hale soktu. Müslüman milletvekillerinin boykot ettiği
seçimlerde cumhurbaşkanı seçilen Beşir Cemayel’in üç hafta sonra
öldürülmesinin ardından İsrail’in desteklediği Falanjistler Sabra ve Şatilla
Filistin kamplarında binlerce kişiyi öldürdüler (16-17 Eylül 1982).
Bu dramatik gelişmenin bir hafta sonrasında ılımlı görüşleriyle tanınan
kardeş Emin Cemayel Müslümanlardan da destek alarak cumhurbaş-
kanı seçildi.
Eylül 1982’den itibaren Amerikan, Fransız ve İtalyan askerlerinden
oluşan bir barış gücünün Lübnan’a gönderilmesi kararlaştırıldı. Nisan
1983’te Beyrut’taki ABD büyükelçiliğinde yüzlerce Amerikan askerinin
bulunduğu bir sırada bombalı saldırının düzenlenmesi, birçok kişinin
ölümü taraflar üzerinde ABD baskısını artırdı. 17 Mayıs Antlaşması ile
İsrail’in Lübnan’dan tedrici olarak çekilmesi kararlaştırıldı. Barış gücü
1984’te Lübnan’dan ayrılırken milletlerarası baskı karşısında İsrail de
1985 yazından itibaren askerlerini çekmeye başladı.52
1988’de görev süresi dolan Emin Cemayel’in ardından yeni cumhurbaşkanı
seçilemedi. Cemayel görevden ayrılmadan Maruni general Mi-
şel Aun’u geçici hükümetin başkanlığına atadı. Bu tayini kabul etmeyen
Beyrut’un batısındaki Müslümanlar ve doğusunda Hıristiyanlar iki ayrı
hükümet kurdu böylece ülke bölünmenin eşiğine geldi. Şii Emel ve Hizbullah
arasındaki çatışmaların yanında Beyrut’ta Müslüman ve Hıristiyanlar
arasında da çatışmalar yaşanıyordu. Kazablanka’da toplanan
Arap liderler Fas, Suudi Arabistan ve Cezayir’den oluşan bir komite
kurarak ve Batının desteğini alarak 1989 Eylülünde ateşkes sağlayabildiler.
Eylül sonunda Taif’te toplanan Lübnan Meclisi uzlaşma konusunda
önemli kararlar aldı. 22 Ekim 1989 Taif Antlaşması’yla iç savaş
sona erdirildi.53
Taif Antlaşması’yla cumhurbaşkanının yetkileri kısıtlanmış, ülke içindeki
esas sorumluluk Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında eşit dağılımla
kurulan hükümete verilmişti. Milletvekili sayısı 108’e çıkarılarak eşitlik
anlayışı kabul edilmişti. Milisler silahsızlandırılıp Lübnan ordusu güçlendirilirken,
Suriye askerlerini geri çekecekti. Kararların onaylanmasının
52 Charles Wislow, Lebanon: War & Politics in a Fragmented Society, (New York: Routledge 1996),
s.159-289.
53 Mattew Preston, Ending Civil War: Rhodesia and Lebanon in Perspective, (New York: I.B. Tauris,
2004), Buzpınar, age., s. 254.
Namık Sinan Turan
220 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
ardından yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan Rene Muavvad
iki hafta sonra bombalı bir saldırıda yaşamını yitirince yerine İlyas Hiravi
seçilerek kriz sona erdirildi. 1992 sonbaharında milletvekili sayısı 128’e
çıkarılarak seçimler yapıldı ve Lübnan normalleşme sürecine girdi.
İç savaş Lübnan’da son derece hassas olan politik dengeleri sarstığı
ve toplum hafızasında onarılması güç hasarlara neden olduğu gibi Feyruz
ve Rahbani Kardeşler’in kariyerinde de yeni bir dönemin başlangıcı
oldu. Feyruz Lübnan ve Araplarla ilgili her türlü sorunda müziğiyle bir
duruş sergilemişti. 1967 Savaşının yarattığı psikolojik travmayı aşmada
Ümmü Gülsüm gibi o da sanat alanında katkıda bulunmuştu. Bu dö-
nemde yaptığı Zahrat al-Mada’in onun politik tavrının yansımasıydı. Ancak
Lübnan İç Savaşı yalnızca onun kariyeri için değil tüm Lübnan için
en uzun süreli ve yıkıcı dönemi kapsıyordu. Bu dönemde müziğiyle ya-
şanan trajediyi Arap ülkeleri ve dünya kamuoyuna aktarmayı hedeflemesi
yeni misyonuna işaret ediyordu. 1970’ler kariyerinde parlak bir dö-
nemdi. 1970’de Ya ‘ish ya ‘ish müzikali Beyrut’ta sahnelenmiş, 1971’de
yine çok ses getiren Sahh al-nawm Beyrut ve Şam’da başarı kazanmıştı.
1972’de Baalbek’te Naturat al-mafatih’in oynanmasını Beyrut ve
Şam’da Nas min warag adlı oyun izlemişti. 1973’te Baalbek’te Qasidat
hubb oynanmış aynı yıl Beyrut ve Şam’da al-Mahatta sergilenmişti. Bu
son oyunda bir garda mahsur kalan genç bir kızın gara gelip giden farklı
insanlarla olan diyalogu anlatılıyordu. Aslında gar olarak tasavvur edilen
yer Lübnan’dı. Burada verilen mesaj insanın emek verdiği her şeyin
karşılığını mutlaka alacağıydı. 1974’te Lulu ve iç savaşın patlak verdiği
1975 senesinde Mays el-rim Beyrut ve Şam’da alkışlanmıştı.54
İç savaş Rahbani Kardeşlerin müzikal yaratıları için sonun başlangı-
cıdır. Bundan sonraki dönemde Feyruz’un Lübnan’da sahneye çıkmama
isteğinin bu süreçte ne denli etkili olduğu bilinmemekle birlikte
1977’de Amman ve Şam’da sergilenen Petra adlı müzikal Rahbanilerle
Feyruz’un uzun soluklu işbirliğinin son ürünüdür. Petra müzikali iç savaş
döneminde 1978’de Beyrut’ta hem Müslüman hem de Hıristiyan
bölgesinde temsil edilen tek sanatsal olay olarak tarihe geçecektir. Bu
aynı zamanda Feyruz ile Assi’nin yollarının ayrılmasının da habercisi
54 Stone, age., s. 93-110.
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
221 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
olmuştur. Bundan sonra Feyruz kariyerine oğlu Ziad Rahbani eşliğinde
devam edecektir.55
Feyruz’un iç savaş sırasındaki tavrı son derece önemlidir. Bu döneme
dair anlatılar taraflardan hangisi radyoyu ele geçirirse Feyruz şarkıları
yayınlandığını aktarır. Oysa Feyruz savaş sırasında ülkesinde şarkı söylemeyi
reddetmiş ve üzerindeki baskılara rağmen Lübnan’a bağlılığını
her fırsatta dile getirmiştir. Travmatik bir çatışmanın, kanlı bir iç savaşın
yerle bir ettiği bir ülkede yaşamaya devam etmiş, Lübnan’ı terk etmemiştir.
Bazı yorumlarda bu tavrı “ülkesini sesinden mahrum bırakarak
cezalandırıyor” şeklinde değerlendirilmiştir. Tarafsız bir tavır sergilediği
iddia edilse de Falanjistleri desteklememiş, Lübnan’ı ve sosyalist Arapları
tutmuştur. Bu tavrı özellikle Lübnan’ın birliği konusunda çalışanların
ve Müslümanların gözünde de onu tartışmasız bir konuma taşımıştır.
56
Feyruz’un Lübnan iç savaşı dönemindeki politik tavrı din ve mezhepsel
ayrışımların üstünde Lübnanlılık kimliği üzerine vurgu şeklinde özetlenebilir.
1976’da Şam konserinde ilk kez seslendirdiği Bhibbak Ya
Lubnan’ın içeriği tam da bu amaca hizmet etmektedir. Savaşın olumsuz
yüzünün yanında ülkesine olan bağlılığı bu eserde bütünüyle ortaya
konmaktadır. Bu eseri 1979’da Paris Olympia konserinde, 1989’da
Kahire konserinde final olarak seçip söyleyecektir. Savaş süresince ülkesinde
sahneye çıkmasa da dünyanın prestijli sahnelerinde Lübnan’ı
kültür elçisi olarak temsil etmekten geri kalmayacaktır. 1975-1991 arasındaki
dönem bu anlamda son derece yoğundur. Bağdat, Fas, Mısır,
Suriye, Ürdün, Kuveyt gibi Arap ülkelerinin yanında İngiltere’de (1978-
Palladium Hall-Londra), Fransa’da (1979 ve 1988- Olympia ve Bercy),
Amerika Birleşik Devletleri’nde (1981 ve 1987- Washington, Cleveland,
New York, Detroit, Montreal, Los Angeles, San Fransisco, Houston,
Boston), Avustralya’da (1984- Melbourn, Sydney) konserler verecektir.57

55 Feyruz ve Assi’nin ayrılığı nedeniyle 1979 yılı için hazırlanan Elissa ve Habayeb Zaman adlı iki
müzikal temsil edilemeyecektir. http://almashriq.hiof.no/lebanon/700/780/fairuz/legend/plays.
html, ayrıca bkz. Stone, age., s. 160-177.
56 Lübnan İç Savaşı döneminde Feyruz ile ülke halkı arasındaki ilişkinin aktarımı için şu belgesele
başvurulabilir. We Loved Each Other So Much: Stories of Beirut and the Music of Fairuz, A Film by
Jack Janssen, Icarus Films 2003. Bu belgesel 2004 yılında San Fransisco Arap Film Festivalinde
ve yine aynı yıl Vancouver Uluslararası Film Festivalinde gösterilmiştir.
57 Habib, age., s. 89.
Namık Sinan Turan
222 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
Feyruz iç savaş sırasında farklı siyasal ve mezhepsel fraksiyonlara
bölünmüş Lübnan halkının nerdeyse tek ortak değeri olma özelliğini
sürdürmüştür. Bu işlevi savaş sonrasında da yerine getirecektir. Taif’le
silahlar susmuş, ancak savaşan tarafları toplumsal anlamda bir araya
getirmek hemen mümkün olmamıştı. Beyrut savaş döneminde Müslümanların
hakim olduğu Batı ve Hıristiyanların hakim olduğu Doğu
kısmı olmak üzere ikiye bölünmüştü. Savaş sonrasında 1994 yılında
Feyruz’un ilk kez ülkesinde Beyrut’ta Şehitler Meydanında sahneye
çıkışı tüm Arap kamuoyunda yankı bulmuştu. 50.000’i aşkın Lübnanlı
savaştan beri ilk kez bir arada onu dinlemişti. Konser canlı yayın aracılığıyla
125 milyon kişi tarafından izlenmişti. Ertesi gün Suudi Arabistan
kralının yaptığı açıklama gazetelerde yer alıyordu. “Feyruz’un sesi
Lübnan’ın kalbinden yükseldi Lübnan geri geldi.” Benzer biçimde ülkenin
savaş sonrası kültür hayatına damga vuran bir diğer gelişme savaş
süresince yapılmayan Baalbek Festivali’nin tekrar hayata dönmesiydi.
1998’de Feyruz, Rahbani Kardeşlerin müzikallerinden yapılan bir seç-
kiyle izleyici karşısına çıktı. 25 yıllık bir aranın ardından ilk gece 16.000
kişiye konser verdi. Lübnan cumhurbaşkanı Elias Hrawi temsil sonrasında
sanatçıyı kutlarken “onun başarısı Lübnan’ın başarılarını getirecek”
yorumunda bulundu.58
Savaşın psikolojik travmasının aşılmasında Feyruz’un müziğinin terapi
etkisi yaptığı görülmektedir. Baalbek ve Beiteddine gibi festivaller
Feyruz ve Lübnan’ın tekrar buluştuğu platformlara dönüşürken, geç-
mişteki altın çağ mitosunun hatırlanmasında da etkili olmaktadır. 2000
yılında Beiteddine festivali kapsamındaki konserinde eskilerin yanında
yeni şarkılardan oluşan bir seçki sunmasına rağmen finali ünlü Rahbani
şarkısı Nassam Aleyna el-hawa adlı parçayla yapması geçmişle bugün
arasında kurulmaya çalışılan köprünün ve güven tazeleme arayışının
müzikal ifadesi olmuştur.59 Aynı tavrı toplumsal dayanışma programlarında
da öncü bir rol üstlenerek sürdürmektedir. 2006 yazında İsrail
saldırısıyla yıkılan Şii yerleşim bölgelerinin imarı ve mülteci konumuna
düşen yoksullar için 750.000 dolar bağışlaması kamuoyunda ve medyada
geniş yankı bulmuştur. 2006 Aralığında Rahbani Kardeşler’e ait
olan ve ilk kez 1971’de oynadığı Sah al-nawn müzikalini tekrar sahneye
58 Abidu Basha, “Fairouz al-Ba ‘labakkiyya ıquna tatajaddad”, Jaridat al-safir, August 15, s. 42-43.
59 Fairuz, Live 2000 Festival De Beiteddine Liban, Virgin France 2001 (albüm).
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
223 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
taşıması geçmişin parlak döneminin hafızalarda canlandırılmasına yö-
nelik bir girişim olarak algılanmıştır.60
2008 yılında aynı müzikalin Arap kültür başkenti olan Şam’da temsil
edilmesinin gündeme gelişi Lübnan’da politik bir krize neden olur.
Basın ve politikacılar ikiye bölünür. Başbakan Refik Hariri’ye yönelik
suikastın ardından iki ülke ilişkilerinin gerilmesi bu saldırının ardında
Şam’ın parmağının aranması Feyruz’a yönelik tepkinin nedenidir. Parlamento
ve basının bir kısmında “Feyruz Esad rejimini onurlandırmamalı”
şeklinde yorumlar ileri sürülürken bir kısmında da bu girişimin ikili
ilişkilerin düzelmesinde etkili olacağı savunulmuştur. Yükselen aleyhte
tepkilere karşın Feyruz Şam’a gitmiştir. Suriye sınırını geçerken binlerce
hayranı tarafından karşılanan Feyruz, basından Cuma hutbelerine kadar
Suriye’de geniş çevrede destek görmüş, temsilleri yoğun ilgi karşı-
sında uzatılmıştır. Burada üzerinde durulması gereken nokta Suriye’ye
her yıl birçok Lübnanlı müzisyen konser vermeye giderken ve bunlar
politik bir krize neden olmazken Feyruz’un girişiminin ülkede ciddi bir
tartışmaya ve gerilime neden oluşudur. Bu durum onun bir sesten öte
politik bir tavrın ve hepsinden öte Lübnan’ın kültürel sembollerinden
biri olarak algılanmasından kaynaklanmaktadır.
Sonuç
19. yüzyıl Osmanlı Lübnan’ı üzerine dikkat çekici bir monografi kaleme
alan Engin Akarlı çoğulcu kimlik ve siyaset geleneğinin bütün kusurlarına
rağmen Lübnanlıları ülkelerinin simgesi olan ulu sedirle süslü
aynı bayrak altında bir araya getirebilecek uzlaşı zemini yaratabildiğine
dikkat çeker. İlk başta çatışmaların, kanlı iç savaşların ve suikastların
coğrafyası izlenimi veren bir ülke için çok iddialı gibi gelse bile incelikli
bir tarih analizi içeren bir yorumdur bu.61 Lübnan bu yönüyle çelişkilerin
bileşiminden oluşan bir bütünlük arz etmektedir. Bu coğrafyada kimlikler,
mezhepler, politik ve kültürel ayrımlar ayrılıklar kadar benzerliklerin
de şifresini veriyor. Ülkenin politik kırılmaları bu faylar üzerinden şekilleniyor.
Feyruz ve Rahbani Kardeşler tam da bu kırılma hatları üzerinde
birleştirici bir sanatsal ifade olarak beliriyor. Bir şarkı, güzel bir ses ya
da hoş izler bırakan bir melodi olmanın ötesinde Lübnan’ın ruhuna dö-
nüşüyor.
60 Bu oyun 2007’de Amman’da 2008’de Birleşik Arap Emirlikleri’nde temsil edilir. Geniş bir ilgiyle
karşılaşır.
61 Engin D. Akarlı, “Lübnan’ın Açmazları”, Birikim, Eylül 2006, sayı 209, s. 11.
Namık Sinan Turan
224 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
C. Stone, Feyruz ve Rahbani Kardeşlerin müzikallerinde sergilenen ulus
projesinin indirgemeci olduğunu iddia eder. Stone, iç savaş öncesi dö-
nemde Feyruz’un yer aldığı müzikallerde yaratılan Lübnan mitinin çatışmaların
hep dış nedenlerle ortaya çıktığı ve sevgi ile çözüldüğü bir
fantezi Hıristiyan köy olarak kurgulandığını, kurgunun sahiplerinin ne
denli iyi niyetli olurlarsa olsunlar iç savaşı önceleyen çatışma ortamında
payı olduğunu öne sürer.62 Her şeyden önce Rahbani Kardeşlerin mü-
zikallerinde tasvir olunan fantezi köyün Hıristiyan kimliği konusu iddialı
bir ifadedir.63 Kaldı ki kültürel anlamda farkı bulunmayan yaşam alanları
içinde hele ki Lübnan köyü söz konusu olduğunda Hıristiyan ya da
Müslüman ayrımına gitmek kolay değildir. Giyim kuşamdan, yeme içme
alışkanlıklarına hatta gündelik yaşamdaki bazı muhafazakar reflekslere
kadar geniş bir alanda büyük benzerlikler görülmektedir.64 19. yüzyıl
üzerine yapılacak bir araştırma birçok köyde Müslüman ve Hıristiyanların
bir arada yaşadıklarını ortaya koyacaktır. Bazı müzikallerde antik
tarihe ya da Hıristiyanlığa dair atıflar olması resmin bütününü anlamada
belirleyici olmamaktadır. Aynı şekilde Feyruz’un söylediği kimi şarkılardaki
İslam’a vurguyu esas alan bir başka yaklaşım tam tersi bir kurguyu
geliştirebilir. Nitekim Feyruz’un toplumdan aldığı geri dönüşlere bakıldı-
ğında söz konusu iddianın aksi bir durumun varlığı tespit edilebilmektedir.
O Lübnanlıların ve Arapların gözünde Hıristiyan bir kadın şarkıcı
olmanın çok ötesinde Arap dili ve kültürünün taşıyıcısı olan ulusal bir
sembol haline dönüşmüş durumdadır. Yalnızca Hıristiyanların gözünde
değil tüm Arap dünyasında büyük bir saygınlık kazanmış olması, savaş
içinde takındığı tavır, son derece kırılgan bir politik kültür ortamında
müziği ve duruşuyla ayakta kalabilmesi tüm kimliklerin ötesinde bir ortak
kimliği temsil ettiğini göstermektedir.
62 Christopher Stone, Popular Culture and Nationalism in Lebanon: The Fairouz and Rahbani
Nation, (New York: Routledge Studies in Middle Eastern Literatures, 2008); ayrıca bkz “The
Ba’labakk Festival and the Rahbanis: Folklore, Ancient History, Musical Theater and Nationalism
in Lebanon”, Arab Studies Journal, 2003-2004, 11 (2).
63 Seven Ağır bu konuyu değerlendirirken, kültürel farklılıkların çatışmaya dönüşmesinde
belirleyici olanın bu farklılıklara eşlik eden toplumsal ve ekonomik eşitsizlikler olduğuna dikkat
çeker. Bu anlamda Rahbani Kardeşler ve Feyruz’un tarif ettikleri idealin gerçekten uzak olması
yalnız çatışmanın gerçek sebeplerini daha görünür kıldığı ölçüde çatışmaya katkıda bulunmuş
olabilir. “Feyruz ve Bir Ülkenin Hali”, Doğudan, Eylül-Ekim 2007, sayı 1, s. 121.
64 Nitekim Frédéric Mitterand’ın yaptığı belgeselde Feyruz çocukluk dönemine dair köy yaşamını
anlatırken bu ortak yönlere vurgu yapar, düğün, festival ve bayramlarda Hıristiyanlarla
Müslümanların nasıl bir arada kutlamalara katıldıklarını aktarır. Fairouz et le Liban, un film de
Frédéric Mitterand, Arte Video, 1998.
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
225 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
Kaynakça
Ağır, Seven, “Feyruz ve Bir Ülkenin Hali”, Doğudan, Eylül-Ekim 2007,
sayı 1.
Akarlı, Engin D., “Lübnan’ın Açmazları”, Birikim, Eylül 2006, sayı 209.
_____________, The Long Peace: Ottoman Lebanon 1861-1920, (University of
California Press, 1993).
Alouf, Michel M., Histoire de Baalbek, (Liban: Imp. St. Paul, 1948).
Anderson, Benedict, Hayali Cemaatler: Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması,
çev. İskender Savaşır, (İstanbul: Metis Yayınları, 1995).
Ayhan, Veysel ve Özlem Tür, Lübnan, (Bursa: Dora Yayınları, 2009).
Basha, Ağabeydu, “Fairouz al-Ba ‘labakkiyya ıquna tatajaddad”, Jaridat
al-safir, August 15.

Berkes, Niyazi, Arap Dünyasında İslamcılık, Ulusçuluk, Sosyalizm, (İstanbul:
Köprü Yayınları, 1969).
Buzpınar, Şit Tufan, “Osmanlı Dönemi Lübnan”, DİA, Ankara 2003, c.
27, s. 248-254.
Chaitani, Youssef, Post-Colonial Syria and Lebanon: The Decline of Arab Nationalism
and the Triumph of the State, (New York: I.B.Tauris Press, 2007).
Cobban, Helena, The Making of Modern Lebanon, (London: Hutchinson,
1985).
Danielson, Virginia Louise, “Performance, Political Identity and Memory:
Umm Kulthum and Gamal Abd al-Nasir”, Images of Enchantment:
Visual and Performing Arts of the Middle East,. Sherifa Zuhur (ed.), (Cairo:
The American University in Cairo Press, 2000), s. 109-122.
_____________, The Voice of Egypt: Umm Kulthum, Arabic Song and Egyptian
Society in the Twentieth Century, (University of Chicago Press, 1997).
Domenach, Jean-Marie, Politika ve Propaganda, çev. Tahsin Yücel, (İstanbul:
Varlık Yayınları, 1995).
Namık Sinan Turan
226 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
Farah, Caesar E., The Politics of Intervantionism in Ottoman Lebanon 1830-
1861, (London: I. B. Tauris, 2000).
Fawaz, Leila Tarazi, An Occasion for War: Civil Conf ict in Lebanon and Damascus
in 1860, (University of California Press, 1994).
Fuad, Ni’mat Ahmad, Umm Kulthum: Wa ‘Asrun min al-Fann, (Kahire: AlHay’ah
al-Misriyyah al- ‘Ammah li-al-Kitab, 1976).
Fung-Wong, Chuen, “Conf icts, Occupation and Music Making in Palestine”,
Macalester International, vol.23, s. 267-284.
Gunther, John, “Pearl of the Middle East”, Twelve Cities, (New York:
Harper&Row, 1969), s. 281-305.
Habib, Kenneth Sasin, The Superstar Singer Fairouz and the Ingenious Rahbani
Composers: Lebanon Sounding, Unpublished Phd. Thesis, University
of California, Santa Barbara 2005.
Hitti, Philip K., Lebanon in History, (New York: Macmillan & Co. Ltd.,
1962).
Hobsbawm, Eric J. “Ethnicity and Nationalism in Europe Today”, Mapping
the Nation,. G. Balakrishnan (Ed), (London: Verso, 1996), s.255-66.
Kabbani, Nizar; Ben Beyrut: Bir Kentin Günlükleri, çev. İbrahim Demirci,
(Ankara: Hece Yayınları, 1999).
Laff n, John, War of Desperation Lebanon 1982-1985, (London: Osprey Publishing,
1985).
Murr, George G., The Lebanese Village an Old Culture in a New Era, (Librairie
du Liban, 1987).
Nutku, Özdemir, Dünya Tiyatro Tarihi, (İstanbul: Mitos Boyut Yayıncılık,
2000).
Oren, Michael B., Six Days of War: June 1967 and the Making of the Modern
Middle East, (New York: Oxford University Press, 2002).
Ortaylı, İlber, Eski Dünya Seyahatnamesi, (Aşina Kitaplar, 2007).
Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi - Rahbani Kardeşler ve Feyruz
227 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
Özkırımlı, Umut, Milliyetçilik Üzerine Güncel Tartışmalar, (İstanbul: İstanbul
Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010).
Pappe, İlan, Ortadoğu’yu Anlamak, çev. Gül Atmaca, (İstanbul: NTV Yayınları,
2009).
Preston, Mattew, Ending Civil War: Rhodesia and Lebanon in Perspective,
(New York: I.B. Tauris, 2004).
Racy, Ali Jihad, Arap Dünyasında Müzik: Tarab Kültürü ve Sanat, çev. Serdar
Aygün, (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2007).
Stokes, Martin, Türkiye’de Arabesk Olayı, çev. Hale Eryılmaz, (İstanbul:
İletişim Yayınları, 1998).
Stone, Christopher, “The Ba’labakk Festival and the Rahbanis: Folklore,
Ancient History, Musical Theater and Nationalism in Lebanon”, Arab
Studies Journal, Cilt 11, Sayi 2, 2003-2004.
_____________, Popular Culture and Nationalism in Lebanon: The Fairouz and
Rahbani Nation, (New York: Routledge Studies in Middle Eastern Literatures,
2008).
Traboulsi, Fawwaz, A History of Modern Lebanon, (London: Pluto Press,
2007).
Turan, Namık Sinan, “Türkiye’de Popüler Kent Müziğinin Üretiminde
Mısır Etkisi”, Andante, İstanbul, 2010.
Wislow, Charles, Lebanon: War & Politics in a Fragmented Society, (New
York: Routledge Press, 1996).
Yazıcı, Hüseyin, Göç Edebiyatı: Doğuyu Batıya Taşıyanlar Ortadoğu Hıristiyan
Arab Edebiyatçılarının Batıdaki Öncü İsimleri, (İstanbul: Kaknüs Yayınları,
2002).
Görsel ve İşitsel Kaynaklar
Fairouz et le Liban, un f lm de Frédéric Mitterand, Arte Video, 1998.
Fairouz Live in Las Vegas, Sabbah Media Corporation 2002 (DVD).
Namık Sinan Turan
228 Ortadoğu Etütleri
Temmuz 2011, Cilt 3, Sayı 1
Fairouz- Saf rat’ül Arab, (Virgin 1998).
Fairouz, Beirut, EMI Music Arabia 2002.
Fairouz, Buoldani (Live), EMI Music Arabia 1997.
Fairouz, Live 2000 Festival De Beiteddine Liban, Virgin France 2001 (albüm).
Kenit Hkeyi, Documentary by Remaa Rahbany, 2009.
We Loved Each Other So Much: Stories of Beirut and the Music of Fairuz,
A Film by Jack Janssen, Icarus Films 2003.
http://almashriq.hiof.no/lebanon/700/780/fairuz/legend/music.html.

Konular