MÜTEFERRİKA ÖNCESİ AVRUPALI SEYYAHLARIN HATIRATINDA OSMANLI’DA YAHUDİ MATBAALARI VE ARAPÇA KİTAP BASIM YASAĞI

MÜTEFERRİKA ÖNCESİ AVRUPALI SEYYAHLARIN
HATIRATINDA OSMANLI’DA YAHUDİ MATBAALARI
VE ARAPÇA KİTAP BASIM YASAĞI
Yasin Meral*
HEBREW PRINTING IN OTTOMAN EMPIRE AND BAN OF
PRINTING OF ARABIC BOOKS IN THE WRITINGS OF
EUROPEAN TRAVELERS BEFORE IBRAHIM MUTEFERRIKA
ÖZ
Matbaanın Osmanlı’ya geç gelişi Türkiye’de kitap tarihi konusunda en çok tartışılan
konulardan biridir. Osmanlı’da ilk matbaa, Yahudiler tarafından 1493 yı-
lında kurulmuştur. Müslüman tebaa ise ilk matbaayı 1727 yılında İbrahim Mü-
teferrika ile kurmuştur. Müteferrika öncesi ve sonrasında Yahudi matbaalar aktif
bir şekilde işlemekteydi. Avrupalı seyyahlar hatıratlarında matbaanın geç gelişi
ve Osmanlı toplumunun matbaa algısı hakkında birtakım bilgiler vermektedirler.
Hatıratlarda hattatların işlerini kaybetmesi gerekçe gösterilerek matbaanın yasaklandığı
kaydedilmiştir. Zira el yazmaları istinsah etme o dönemler itibariyle
önemli bir pazar olup birçok insan için istihdam alanıydı. Ayrıca hatıratlardan
öğrendiğimiz kadarıyla Kur’an’ın, matbaada basıldığında kutsallığını kaybedeceğine
dair bazı dini endişeler de vardı. Bu makalede, İbrahim Müteferrika öncesi
Avrupalı seyyahların İstanbul’daki Yahudi matbaaları ve Arapça kitap basım
yasağıyla ilgili notları incelenecek ve değerlendirilecektir.
Anahtar kelimeler: matbaa, İbranice, Yahudi, İbrahim Müteferrika, Osmanlı,
Arapça, seyyahlar, hattatlar.
Kutadgubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları, Ekim 2015, S. 28, s. 237-254
* Yard. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı (yasinmeral1979@
gmail.com).
238 Yasin Meral
ABSTRACT
Late adoption of printing press in Ottoman Empire is one of the most discussed
issues regarding the history of book in Turkey. First printing press in Ottoman
Empire was established in 1493 by the Jews, whereas first Muslim printing press
was founded by Ibrahim Müteferrika in 1727. Hebrew printing press was active
before and after Muteferrika printing in the Empire. European travelers give
some information about the delay of the printing press and general perception of
Ottoman community towards the printing. It is clear from travelers’ diaries that
printing was banned not to cause copyists to lose their jobs. It is obvious that
manuscript copying was a relatively big industry that employs many indiviuals.
Additionaly, we learn that there was some sort of religious concerns that when
the Quran is printed, it loses its sacredness. In this article, notes of the travelers
of European countries before Muteferrika on printing press will be examined
and evaluated.
Keywords: printing, Hebrew, Jewish, Ibrahim Muteferrika, Ottomans, Arabic,
travelers, scribes.
...
Giriş
Osmanlı topraklarında ilk matbaa, 1493 yılında İspanya’dan sürülen Yahudiler
tarafından İstanbul’da kurulmuştur. Müslüman tebaa tarafından kurulan ilk matbaa
ise 1727 yılında faaliyete geçmiştir. Matbaanın Osmanlı’ya geç gelişi çokça tartışılan
konulardan biridir. Bu çerçevede Osmanlı’da Arap harfleriyle kitap basımının yasak
olmasına dair bugüne kadar pek çok şey söylenmiştir. Osmanlı topraklarında Arap
harfleriyle kitap satışı, Müteferrika öncesinde görülmektedir. Örneğin Roma’da Arap
harfleriyle basılan Nasîrüddîn Tûsî’nin Öklides şerhi Osmanlı topraklarında satılmıştır.
Nitekim bu eserin satılmasına imkân tanıyan Sultan III. Murad’a ait 1588 tarihli bir
ferman günümüze ulaşmıştır. Buna ilaveten bizzat İstanbul’daki Ermeni matbaasında
1666 tarihli ilk Türkçe İncil çevirisi de Arap harfleriyle (Osmanlıca) basılmıştır.1
Osmanlı’da Yahudi matbaaların durumu, basılan kitap türleri ve Yahudilerin
ilmi üretimlerine dair pek çok çalışma bulunmaktadır.2
16. ve 17. yy’ın tamamı ve
18. yy’ın ilk çeyreği olarak nitelendirilebilecek bu dönemde birçok Avrupalı seyyah
farklı sebeplerle Osmanlı ülkesine gelmiştir. Bunlardan her birinin özel ilgili alanı ve
1 Kemal Beydilli, “Matbaa”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2003,
c. 28, s. 107. 2 Bu çalışmaların çoğu İbranice ve İngilizce olup sürekli olarak yeni çalışmalarla geliştirilmektedir.
Bütün bu bilgileri bir arada değerlendirdiğimiz “İbrahim Müteferrika Öncesi İstanbul’da Yahudi Matbaaları:
1493-1727” başlıklı kitap çalışmamız tamamlanma safhasındadır.
Müteferrika Öncesi Avrupalı Seyyahların Hatıratında Osmanlı’da Yahudi Matbaaları 239
kabiliyetleri mevcuttur. Seyyahların bazıları askeri konularda gözlemlerini aktarırken
bazıları sosyal konulara ve devlet bürokrasisine odaklanmıştır. Seyyahlar arasında özel
ilgileri sebebiyle Osmanlı toplumundaki bitki ve hayvanların yerlerine dair detaylı
gözlemleri olanlar da mevcuttur. Doğal olarak bütün seyyahlar matbaadan bahsetmemektedirler.
Tespit edebildiğimiz kadarıyla sınırlı sayıda seyyahın, hatıratında doğrudan
matbaadan bahsettiği görülmektedir. Bu izlenimler de bir paragrafı geçmeyen kısa
değerlendirmelerden oluşmaktadır.
Bu çalışmamızda Müteferrika öncesi Osmanlı’da Arap dilinde eser basma yasağı
sadece Avrupalı seyyahların gözüyle incelenecektir. Seyyahların Arapça eser
basma yasağıyla ilgili verdiği bilgiler sürekli olarak Yahudi matbaalarıyla bir arada
zikredilmektedir. Bu sebeple Yahudi matbaaları hakkında verilen bu kısa bilgiler ve
Yahudi matbaalarında değişik dillerde basılan eserler de araştırmamızın konusuna
dâhil edilmiştir. Matbaanın Osmanlı’ya neden geç geldiği, İbrahim Müteferrika’nın
matbaayı nasıl kurduğu, Osmanlı ve Türk literatüründeki matbaayla ilgili neşriyat
ise makalemizin konusu dışındadır. Elinizdeki çalışmada, sadece seyyahların verdiği
bilgiler esas alarak dönemin Yahudi matbaaları ve Osmanlı toplumunun matbaa algısı
analiz edilecek ve mevcut bilgiler ışığında değerlendirmesi yapılacaktır. Bilindiği üzere
Osmanlı toprakları birçok seyyah tarafından ziyaret edilmiş ve bu seyyahlar pek çok
ilginç bilgiler içeren notlar kaleme almışlardır. Bu çalışmada sadece Arapça yayın
yasağından ve bu konuyla bir arada zikredildiği için Yahudi matbaalarından bahseden
seyyahların metinleri incelenecektir.
I. Pierre Belon (1546-1549)3
16. yy bilginlerinden Pierre Belon (ö. 1564), Fransız botanikçi ve gezgin bir bilim
adamıdır. Belon, 1546’da İstanbul’a tayin edilen Elçi Gabriel d’Aramon’un heyetinde
yer almıştır. Girit, Selanik, İstanbul, Kudüs, Mısır, Şam, Bursa ve Anadolu’da birçok
il gezen Belon, 1546-1549 yılları arasında Osmanlı devletinde yaşadığı tecrübeleri ve
izlenimlerini Les observations de plusteurs singularites et choses mémorables trouvées
en Grèce, Asie, Judée, Égypte, Arabie et autres pays estranges adıyla 1553’te Paris’te
yayınlamıştır. Daha sonra eserin çok sayıda baskısı yapılmıştır. Belon, Osmanlı’ya
dair izlenimlerini genellikle uzmanlık alanı olan bitkiler, hayvanlar ve tabiat bilimleri
üzerinden aktarırken zaman zaman da sosyal konular hakkında bilgi vermektedir.
Bunlardan biri de matbaayla ilgili izlenimleridir. O, eserinde matbaayla ilgili şu ifadelere
yer vermektedir:
İspanya ve Portekiz’den sürülen Yahudiler, Türkiye’de Yahudiliklerini öyle bir seviyeye
3 Alt başlıklarda seyyahların isimleri Osmanlı topraklarında bulundukları yıllarla birlikte yer alacaktır.
Ölüm tarihleri ise ayrıca metin içerisinde verilecektir.
240 Yasin Meral
getirdiler ki neredeyse her tür kitabı İbrani diline çevirdiler ve şimdi İstanbul’da sıkıntı-
sız bir şekilde matbaa açtılar. Orada İspanyolca, İtalyanca, Latince, Grekçe ve Almanca
eserler basıyorlar; ama Türkçe ve Arapça [karakterlerle] baskı yapmıyorlar: zira buna izin
verilmiyor. Türkiye’de bulunan Yahudiler genelde dört veya beş dili konuşabiliyorlar hatta
bazıları on-on iki dil konuşabiliyor.4
Arap harfleriyle kitap basılamamasına dair erken döneme ait bu gezi notları önemli
bir vesika değerindedir. Belon’un verdiği bilgiler arasında en ilginç olanı şüphesiz Yahudilerin
İbranice dışındaki dillerde kitap bastıklarına dairdir. Burada verilen bilgilerle
dönemin İbrani kaynakları karşılaştırıldığında bilgilerin büyük ölçüde birbirini destekler
nitelikte olduğu görülmektedir. Öncelikle Belon’un bu izlenimlerini edindiği yılları
1546-1549 arası olarak ele aldığımızda bu dönemde İstanbul’da Eliezer Soncino ve
Selanik’te de Yosef ve Şlomo Yaabets kardeşlerin Yahudi matbaacılar olarak matbaa
işlettikleri bilinmektedir. Bastıkları eserler incelendiğinde Belon’un bu bilgileri verdiği
yıllarla örtüşen veriler karşımıza çıkmaktadır.
İbraniceye farklı türlerden kitapları tercüme etme girişimi ve yine farklı dillerde
kitap basma faaliyetleri tam da Belon’un seyahati öncesinde İstanbul’da bulunan Eliezer
Soncino matbaasında görülmektedir. Bunların başında şövalyelere ait kahramanlık
ve aşk hikâyelerini konu alan Amadis de Gaula adlı eser gelmektedir. Bu eser, 1541
yılında İstanbul’da Eliezer Soncino tarafından işletilen Yahudi matbaasında basılmıştır.
Eserin aslı İspanyolca olup Algabalı Ya’kov ben Moşe tarafından İbraniceye tercüme
edilmiştir. Eserde Amadis adlı şövalyenin, kralın kızına âşık olması ve ardı sıra gelen
maceralı hikâyeler anlatılmaktadır. İbranice tercüme olarak basılan bu eser din dışı
alana ait bir çalışma olması sebebiyle de Yahudi matbaacılık faaliyeti açısından önem
arz etmektedir. Belon’un her türlü kitabın İbraniceye çevrildiğine dair ifadeleriyle
birinci derecede kastedilen eserin bu eser olması kuvvetle muhtemeldir.
5
Belon’un verdiği bilgiler arasında incelenmesi gereken diğer önemli husus, Yahudi
matbaalarının İspanyolca, İtalyanca, Latince, Grekçe ve Almanca dillerinde eser
bastığına dairdir. Kanaatimizce Belon’un zikrettiği farklı dillerde kitap basımı, 1546
ve 1547’de basılan çok dilli Tevrat’lardır. Onun seyahatinin 1546-1549 yılları arasında
gerçekleştiği göz önüne alındığında bu ihtimal güçlenmektedir. İstanbul’daki Eliezer
Soncino matbaasında 1546 yılında İbranice-Arapça-Farsça çok dilli Tevrat basılmış-
tır. Bu dillerin her biri tek sayfa içerisinde verilmektedir. Sayfanın ortasında orijinal
İbranice metin, sol sütunda Aramice Targum Onkelos çevirisi, sağ sütunda Ya‘kov ben
Yosef Tavus’a (16. yy) ait Tevrat’ın Farsça tercümesi, sayfanın üst kısmında Saadya
Gaon’a ait Arapça çevirisi ve sayfanın alt kısmında da o sayfadaki Tevrat pasajlarıyla
ilgili Rabbi Şlomo Yitshaki’ye (Raşi, ö. 1105) ait tefsir yer almaktadır. Fakat burada
4 Voyage au Levant (1553): Les Observations de Pierre Belon du Mans, haz. Alexandra Merle, Editions
Chandaigne, Central National du Livre, Paris 2001, s. 465. 5 Eserle ilgili bilgi için bkz. Yaari, ha-Defus ha-İvri be-Kuşta, Magnes Press, Kudüs 1967, s. 96; Marvin
J. Heller, Sixteenth Century Hebrew Book, Brill, Leiden 2004, s. 253.
Müteferrika Öncesi Avrupalı Seyyahların Hatıratında Osmanlı’da Yahudi Matbaaları 241
önemli olan husus, bu çevirilerin tamamının İbrani harfleriyle basılmış olmasıdır.
6
Aynı matbaada 1547 yılında tekrar çok dilli bir Tevrat basılmıştır. Bu nüshada
da yine aynı sayfanın ortasında İbranice orijinal metin, sağ sütunda İspanyolca çeviri,
sol sütunda da Grekçe çeviri yer almaktadır. Buna ilaveten sayfanın üstünde Onkelos
çevirisi, altında da Raşi tefsiri mevcuttur. Diğer Tevrat baskısında olduğu gibi bu
baskıda da Grekçe ve İspanyolca çeviri, İbrani harfleri kullanılarak basılmıştır.
7
Yukarıdaki bilgiler ışığında Belon’un izlenimlerinde zikrettiği “İspanyolca, İtalyanca,
Latince, Grekçe ve Almanca eserler basıyorlar” ifadesindeki İspanyolca ve
Grekçeyle bu Tevrat’lardaki tercümeler kastedilmiş olabilir. Bu dönemde müstakil
olarak Latince bir eser basıldığına dair bir bulgu yoktur. Fakat 1510 yılında İstanbul’da
Nahmias matbaasında Portekizli tıp bilgini Valeseus de Taranta’nın Philonium
pharmaceuticum et chirurgicum adlı tıp eserinin İbranice çevirisi 10 yaprak olarak
basılmıştır. Eserin sonunda ilaçların Latince isimleri verilmektedir. Fakat bu Latince
isimler de İbranice harflerle basılmıştır. Botanikçi olması sebebiyle Belon’un bu risaleden
haberdar olması kuvvetle muhtemeldir. İtalyanca eser basıldığına dair elimizde
malumat yoktur, fakat Soncino matbaasının İtalya’nın kuzeyinde İtalyanca eserler
bastığı bilinmektedir. İtalya’daki matbaacılarla İstanbul’daki Soncino ailesi aynı ailenin
bireyleridir. Fakat Belon’un bütün Soncino matbaaları bir değerlendirdiğini söylemek
güçtür. Belon’un, Latince ve İtalyancayı bir arada değerlendirmiş olması muhtemeldir.
Zikredilen dillerden Almancayla ilgili bilinen bir eser ya da risale yoktur.
Belon’un aktardığı Arapça ve Türkçe eser basılmasına izin verilmediğine dair
bilgi de tarihi verilerle örtüşmektedir. Fakat burada bir kapalılık söz konusudur. İzin
verilmeme nedeni, Belon tarafından açıklanmamıştır. Arapça ve Türkçe ile kastedilenin
öncelikle Arap harfli eserler olduğu hatta buna Farsçanın da eklenebileceğini söylemek
mümkündür. Zira burada içerikle ilgili değil hattatların iş yaptıkları Arap harfleriyle
ilgili bir çekinceden söz edilebilir.
Belon’un Türkiye’de yaşayan Yahudilerle ilgili “Türkiye’de8
bulunan Yahudiler
genelde dört veya beş dili konuşabiliyorlar hatta bazıları on-on iki dil konuşabiliyor”
şeklinde açıklamaları da biraz abartılı görünmektedir. İster yerli Bizans’tan kalma
Yahudilerin (Romanyot Yahudiler) isterse İspanya’dan gelen Yahudilerin en az üç
dil bildikleri açıktır. Bunlar; Romanyot Yahudileri için Grekçe, İbranice ve Türkçe;
İspanya’dan gelenler içinse İspanyolca, İbranice ve Türkçedir. Bu üç dile ilaveten
Portekizce, İtalyanca ve yerel dillerden Katalancanın konuşuluyor olması da gayet
mantıklıdır. Zira bu bölgelerden gelen Yahudiler de İstanbul, Edirne, Selanik ve İzmir
gibi şehirlerde ikamet etmişlerdir. Fakat bu dillerin herkesçe konuşulmasından ziyade
6 Yaari, ha-Defus ha-İvri be-Kuşta, s. 102; Heller, Sixteenth Century Hebrew Book, s. 325. 7 Yaari, ha-Defus ha-İvri be-Kuşta, s. 102. 8 16. yy’da bugünkü Anadolu toprakları için “Türkiye” isimlendirmesi yaygın olarak kullanılmaktaydı.
İbranice kaynaklarda da bu duruma sıkça rastlanmaktadır.
242 Yasin Meral
o bölgelerden gelen kişiler tarafından konuşulması daha sağlıklı görünmektedir.
Konuşma dili olarak olmasa da ilim dili olarak Yahudi dini literatürüne vâkıf olan
hahamların Aramice bilmeleri de sıkça rastlanan bir durumdur. Bu durum günümüzde
de geçerlidir. Arapçanın İstanbul başta olmak üzere imparatorluğun şehirlerinde
-özellikle- Arap coğrafyasındaki şehirlerde yaşayan Yahudilerce kullanıldığı da muhakkaktır.
Farsça Tevrat çevirisinin Tevrat baskısında kullanılması da benzer şekilde
dikkate alınabilir. Böyle olunca Belon’un ifadelerini her bir Yahudi’nin tek tek bu
dillerin tamamını bilmesi anlamında değil toplamda Osmanlı coğrafyasında yaşayan
Yahudilerin konuştuğu diller şeklinde anlamak daha mantıklı görünmektedir.
II. Ogier Ghiselin de Busbecq (1555-1562)
Flemenk asıllı bir diplomat olan Busbecq (ö. 1592), Kanuni zamanında İstanbul
ve Amasya’da Avusturya imparatorluğu adına diplomatlık ve arabuluculuk görevi
yapmış ve İstanbul’da bulunduğu sırada Macar diplomat olan arkadaşı Nicholas Michault
ile mektuplaşmıştır.9
Bu mektuplar o dönemin Osmanlı bürokrasisi hakkında
önemli bilgiler sunmaktadır. Mektupların en önemli özelliklerinden biri de içerisinde
Osmanlı’nın matbaaya bakış açısıyla ilgili bilgilere yer verilmesidir. Busbecq, 1560
tarihli mektubunda şu ifadeleri kullanmaktadır:
Dünyada hiçbir millet yabancıların faydalı keşiflerini benimseme konusunda Türklerden
daha istekli davranmamıştır. Mesela Türkler büyük ve küçük topları ve diğer bazı icatlarımızı
hemen benimsemişlerdir. Ne var ki, matbaayı getirmeye ya da meydan saatleri
yapmaya yanaşmıyorlar. Zira onlar matbaada basıldığı takdirde kutsal yazılarının -yani
kutsal kitaplarının- artık kutsal yazı olmaktan çıkacağı kanaatindeler. Benzer şekilde
eğer meydan saatleri inşa ederlerse, bu suretle müezzinlerinin otoritesinin ve kadim dini
uygulamaların zafiyete uğrayacağını düşünüyorlar.10
9 Bu hatırat, ilk olarak 1581’de Itinera Constantinopolitanum et Amasianum adıyla basılmış daha sonra
1589’da ilk tam nüshası yayınlanmıştır. 1595 yılında Turcicae epistolae “Türk mektupları” adıyla
yeniden basılmış, daha sonraki yıllarda da başka baskıları yapılmıştır. 1633 tarihli Elzevir edisyonu
muteber edisyon olarak kabul edilmektedir. Sonraki dönemlerde de baskıları yapılan mektuplar sadece
Osmanlı bürokrasisi değil aynı zamanda toplumun inanç ve gelenekleriyle, bitkiler ve hayvanların
Osmanlı toplumundaki algılanışlarından da bahsetmektedir. 10 Augerii Gislenii Busbequii D. Legationis Turcicae Epistolae quatuor, AEgid Eys, Paris 1589, III.
Mektup, s. 89; A. Gistenii Busbequii omnia quae estant, Ex Officina Elzeviziana, 1633, III. Mektup, s.
214; The Turkish Letters of Ogier Ghiselin de Busbecq, trans. Charles Thornton Forster, London 1881,
III. Mektup, s. 255; The Turkish Letters of Ogier Ghiselin de Busbecq. ed. and trans., Edward Seymour
Forster. Baton Rouge, LA: Louisiana State University Press, 2007, III. Mektup, s. 135. Türkçe çevirisi
için bkz. Busbecq, Türk Mektupları, çev. Hüseyin Cahit Yalçın, Remzi Kitabevi, İstanbul 1939, s. 173.
Bu mektupların Türkçeye farklı yayınevleri tarafından çevirileri yapılmıştır. En son çevirileri için bkz.
Ogler Ghislain De Busbecq, Türk Mektupları, çev. Hatice Özkan, Ark Kitapları, İstanbul 2013; Ogler
Ghislain De Busbecq, Türk Mektupları-Kanuni Döneminde Avrupalı Bir Elçinin Gözlemleri, çev. Derin
Türkömer, İş Bankası Kültür Yayınları, 2014.
Müteferrika Öncesi Avrupalı Seyyahların Hatıratında Osmanlı’da Yahudi Matbaaları 243
Bu ifadelerde o dönem Türk toplumu ve devletiyle ilgili ilginç bilgiler yer almaktadır.
Öncelikle Türklerin yabancıların keşiflerine karşı son derece açık oldukları hatta
milletler arasında bu yönleriyle dikkat çekmelerine dair izlenimler önemli bir husustur.
Osmanlı’nın yükselme dönemine ait bu izlenimlerin başta askeri alanlar olmak üzere
birçok alanda olduğunu söylemek mümkündür. Fakat Busbecq, iki konuda bunu istisna
tutmaktadır. Matbaa konusunun bunlardan biri olduğu herkesçe malumdur. Fakat
meydan saatleri konusunun da benzer şekilde benimsenmeyişi ve bunun da altında
dini gerekçe aranması dikkat çekicidir.
Matbaanın yasak olmasının nedenini Kur’an’ın matbaada basılması durumunda
kutsallığını kaybedeceği şeklindeki inanışa bağlayan Busbecq, metinde geçtiği üzere
genel anlamda Arap harfli herhangi bir kitaptan değil kutsal yazı ifadesiyle Kur’an’dan
bahsederek konuyu özelleştirmektedir. Böyle bir düşüncenin Osmanlı yöneticilerinde,
ulemasında ve hattatlarında olması ihtimal dâhilinde olmakla birlikte Kur’an’ın
matbaada basıldığında kutsallığını yitireceği iddiası, genel anlamda bir isteksizliğin
ana bahanelerinden biri olarak da zikredilebilir. Zira burada yasaklanan sadece Kur’an
basımı değil, Arap harfli eserler basımıdır. Bir diğer ifadeyle eğer kutsallığını yitireceği
sebebiyle matbaa baskısının hoş görülmediği tek metin Kur’an olsaydı, hattatlar Kur’an
istinsah etmeye devam ederler matbaalar da diğer dini literatürü basabilirlerdi. Fakat
böyle bir girişim de olmamıştır. Bu da yasağın Arap harfleriyle yazılmış eserlerle ilgili
olduğunu göstermektedir.
Meydan saatlerine dair yasağın da Kur’an basımının altında yatan ana sebeple
doğrudan ilintili olduğu söylenebilir. Zira Busbecq’in açıkça ifade ettiği üzere eğer
meydan saatleri ortaya çıkarılırsa, bu suretle müezzinlerinin otoritesi ve onların kadim
dini uygulamaları zafiyete uğrarmış. Burada üzerinde durulması gereken husus,
matbaayla meydan saatlerini paralel olarak değerlendirip yasaklanma gerekçelerini
de beraber analiz etmektir.
Kanaatimizce, Busbecq matbaa konusunda daha zayıf gerekçeyi öne sürerken
daha ana gerekçeyi dile getirmemektedir. Zira yasaklanan iki araç-gereçten matbaanın
dini gerekçeye dayalı olarak kabul edilmediği belirtilirken meydan saatlerinin
gerekçesi müezzinlerin işlerinin anlamsızlaşması olarak sunulmaktadır. Kadim dini
uygulamaların zafiyete uğraması matbaa hakkındaki dini gerekçeye benzer bir gerekçe
gibi dursa da yine müezzinlerin konumuyla ilgilidir. Bir diğer ifadeyle meydan saatleri,
namaz vakitlerini takip etmek ve ezan okumakla görevli müezzinlerin işlerini riske
atmaları anlamına gelmektedir. Burada müezzinler, matbaa konusundaki hattatların
mukabilidirler. Matbaa nasıl hattatların iş imkânlarını öldüreceği endişesine yol açtıysa
benzer şekilde meydan saatleri de müezzinleri işinden edeceği şeklinde bir kanaat
oluşturmuştur.
244 Yasin Meral
III. Krystof Haran (1598)
Osmanlı’da İbrani matbaaları ve Arap harfleriyle matbaa yasağına dair gözlemlerden
biri de Çek seyyah Krystof Haran’a (ö. 1621) aittir. Haran’ın 1598 yılına ait
gözlemlerini içeren hatıratı 1607’de Çek dilinde yayımlanmıştır. Haran, bu seyahat notlarında
İspanya’dan sürülen Yahudilerin İstanbul’da matbaa kurduklarını ve İspanyolca,
Grekçe, Latince ve İbranice kitaplar bastıklarını aktarmaktadır. Yahudilerin Arapça ve
Türkçe kitap basabileceklerini fakat Türklerin bunu yasakladığını ifade eden Haran,
bunun sebebi olarak bu dillerin kutsal kabul edilmesini ve baskı yapıldığında kutsal
dilin kirletilmiş olacağını nakletmektedir. Onun verdiği diğer bilgilere göre Yahudi
matbaacılar Hıristiyanlardan çıraklar kiralayıp matbaalarında çalıştırmaktadırlar. Bu
işçiler Türkler tarafından ele geçirilen insanlar olup Yahudi matbaacılar tarafından fidye
ile satın alınmış ve köle gibi muamele edilerek kutsal günlerde dahi çalıştırılmıştır.
11
Yukarıda zikredilen farklı dillerde metinlerin İbrani harfleriyle basıldığı bir gerçektir.
Benzer bilgiler Belon’un ifadelerinde de geçmekte olup diğer bazı seyyahların da
aynı cümleleri kullandıkları görülmektedir. Matbaada Arapça ve Türkçe kitap basımının
yasak olmasının sebebinin bu dillerde iş yapan hattatların iş durumu olduğu açıktır.
Burada şu soru sorulabilir: Türkçe, o zamanlar Latin alfabesi kullanılarak yazılsaydı,
matbaada Türkçe kitap basılmasında bir mahzur olur muydu? Şurası açıktır ki Arap-
çayı ya da Türkçeyi mahzurlu kılan şey dini anlamda Kur’an alfabesini kullanmaları,
pratik anlamda da hattatların bu dillerde kitap çoğaltmalarıdır. Aynı sebepten dolayı,
Arapça ve Türkçenin yanında Farsça eserlerin de basımının yasak olduğunu söylemek
mümkündür. Zira burada yasak, dilin kendisi değil o dilin Kur’an alfabesini kullanması
ve hattatların iş yaptıkları dil olmasıdır.
Arap harfleriyle baskı yapıldığında kutsallığın gidip dilin kirletileceğine dair
inancın da Kur’an alfabesine olan saygı kültürünün derin bir yansıması olarak görmek
mümkündür. O dönemin insanının böyle bir düşüncede olmasını garipsemek de sağlıklı
değildir. Zira 500 yıl önce böyle düşünüldüğü gibi Kur’an alfabesi (Arapça) yazılar
bulundurması sebebiyle yolda gördüğü çikolata ambalajlarını toplayan insanlar bugün
de mevcuttur. Geçim kaynakları, kitap çoğaltmak olan hattatların Arap dilinin kutsallığına
vurgu yaparak bu yasağı gündemde tutmuş olmaları da kuvvetle muhtemeldir.
Haran’ın verdiği bilgiler arasında en dikkat çekici olanlardan biri de Yahudi matbaacıların
Hıristiyanlardan çıraklar kiralaması ve matbaalarında çalıştırmalarıdır. O,
bu işçilerin Türkler tarafından ele geçirilen insanlar olduğunu ve Yahudi matbaacılar
tarafından fidye ile alınıp köle muamelesi yapılıp kutsal günlerde de çalıştırıldığını
11 Bu eser Çek dilinde olduğu için orjinalinden istifade edemedik. Burada ilgili bölümün İngilizce tercü-
mesi kaynak olarak kullanılmıştır. Bkz. Joseph R. Hacker, “Authors, Readers and Printers of Sixteenth-Century
Hebrew Books in the Ottoman Empire”, Perspectives on the Hebraic Book, ed. Peggy K.
Pearlstein, Library of Congress, Washington 2012, s. 19.
Müteferrika Öncesi Avrupalı Seyyahların Hatıratında Osmanlı’da Yahudi Matbaaları 245
nakletmektedir.12 Osmanlı devletindeki Yahudilerin başta kadınlardan olmak üzere köle
edindikleri bilinmektedir. Dönemin hahamlarının fetvalarında da kölelerin durumuyla
ilgili pek çok hukuki konu yer almaktadır. Haran’ı destekleyen bir diğer husus da kölelikten
bağımsız olarak Yahudi olmayan insanların Venedik’teki Yahudi matbaalarında
çalıştıklarına dair kayıtların bulunmasıdır. Bu çırakların varlığı ve Şabat günlerinde
de çalıştıkları ve bununla ilgili hoşnutsuzluklar olduğu bilinmektedir.
13
IV. Ya‘kov Roman ibn Pekuda (1634)
Ya‘kov Roman ibn Pekuda (ö. 1650), İspanya kökenli Yahudi kitap koleksiyoncusudur.
Roman, 1570 yılında İstanbul’da doğup büyümekle birlikte gezici olarak
birçok önemli şehri gezerek ilim dünyasından birçok insanla tanışmıştır. Hayatının
belli bir bölümünden sonra Kudüs’e yerleşen Roman, Kudüs’te hayatını kaybetmiştir.
İstanbul’da matbaa kurma planları ve Arapça yayın yasağıyla ilgili bilgiler vermesi
hasebiyle Avrupa’dan gelip izlenimlerini paylaşan seyyahlar statüsünde olmamakla
birlikte burada yer verilecektir.
Ya‘kov Roman’ın İtalya’da ikamet eden dönemin meşhur kitap koleksiyoncularından
Hıristiyan bilgin Johannes Buxtorf’a (ö. 1664) gönderdiği mektup İstanbul’daki
Yahudi matbaalarıyla ilgili önemli bilgiler içermektedir. Ya‘kov Roman, 1634 tarihinde
İbranice kaleme aldığı bu mektubunda uzun zamandır İstanbul’da matbaa olmayışından
yakınarak İstanbul’da İbrani matbaasını yeniden kurmayı planladığını belirtmektedir.
Arapça, Türkçe ve Latince bilen Ya‘kov Roman, mektupta ayrıca Yahudi klasik eserleri
basma projesinden bahsetmektedir. O, bu mektupta İstanbul’daki İbrani matbaası
projesinden şu ifadelerle bahsetmektedir:
Burada bir İbrani matbaası kurmaya gayret ediyorum. Zira bu şehirde uzun zamandır
bundan yoksunuz. Allah ömür verir de isteklerimi gerçekleştirebilirsem More Nevuhim’i14
aynı sayfada İbranice, Arapça ve Latince olmak üzere üç sütunda ya da peş peşe üç sayfa
hâlinde basma niyetim var. Fakat Arapça, Arap harfleriyle değil İbrani harfleriyle olacak.
Bu şekilde metnin nasıl durduğunu görmen için örnek bir nüsha gönderiyorum. Böyle
yapmamızın sebebi bu topraklarda Arap harfleriyle basım yapılamamasıdır. Çünkü Türkler
(ha-Yişmaelim) böyle bir şey duymak istemiyorlar (buna karşı çıkıyorlar).15
Ya‘kov Roman’ın, İstanbul’da uzun zamandır Yahudi matbaası olmadığına dair
12 Yahudiler tarafından kullanılan işçiler ve köleler için bkz. Yaron Ben-Naeh, “Blond, Tall, with HoneyColored
Eyes: Jewish Ownership of Slaves in the Ottoman Empire”, Jewish History 20 (2006), s.
73-90. 13 Avraham Yaari, Mehkarey Sefer, Mosad Rav Kook, Kudüs 1958, s. 170-178. 14 İbn Meymun’un Delâletü’l-Hâirin’i. 15 M. Kayserling, “Richelieu, Buxtorf père et fils, et Jacob Roman”, Revue des Études Juives 8 (1884), s.
93.
246 Yasin Meral
ifadeleri tarihi verilerle uyuşmaktadır. Zira elimizdeki verilere göre 1598-1639 yılları
arasında İstanbul’da aktif bir Yahudi matbaası yoktur. İbn Meymun’un eserini İbranice,
Arapça ve Latince aynı sayfa içerisinde basma planı da yine kendisinin açık ifadeleriyle
belirtildiği üzere İbrani harfleri kullanılarak yapılması hedeflenmektedir. Bu durum
İstanbul’daki Yahudi matbaalarında görülen bir durumdur. Yukarıda da ifade edildiği
üzere çok dilli Tevrat baskılarında farklı dillerdeki metinler İbrani harfleriyle basılmıştır.
Mektupta yer alan Arap harfleriyle baskı yapılmaması, devlet tarafından yasak
akla getirmektedir. Türklerin böyle bir şey duymak istemediğine dair ifade de bunu
teyit eden bir başka ifadedir. Fakat bilindiği üzere elimizdeki bunu doğrulayarak bir
ferman ya da resmi kayıt mevcut değildir. Bu ifadeden Türklerin bu konuda çok hassas
oldukları gibi bir anlam çıkabilir. Roman’ın aktardığı bilgilerde bu yasağın sebebine
dair herhangi bir ifade yer almamaktadır. Arap harfleriyle kitap basımının yasak olduğunu
açıkça bildirmesi bu yasağın dini gerekçelerle konulduğunu göstermez. Arap
harfleriyle kitap çoğaltarak rızıklarını temin eden hattatların durumları dikkate alınarak
Müslüman tebaanın bu işten uzak durduğu açıktır. Bu anlamda resmi olmasa da fiilî
bir yasaktan söz edilebilir.
Ya‘kov Roman, mektubun devamında ise Yehuda Halevi’nin Kuzari’sini16 ve
Bahya ibn Pekuda’nın Hovot Levavot17 adlı eserini Judeo-Arabic (İbrani harfleriyle
Arapça) orijinal metin, İbranice ve Latince çevirileriyle bir arada basmayı planladığını
aktarmaktadır. O ayrıca bu eserlerin Latince ve İbranice çevirilerini Arapça
orijinal metinleri esas alarak ve olabildiğince hatadan arındırarak basmak istediğini
belirtmektedir. Elinde Arapça orijinal metinlerinin bulunduğunu dile getiren Ya‘kov
Roman, Kuzari ve Hovot Levavot eserlerinin Latince çevirilerinin çok kötü olduğundan
yakınmaktadır. İbranice tercümesinin bile çok kötü olduğu bir durumda, İbranice
tercüme esas alınarak yapılan Latince tercümenin de doğal olarak kötü olduğuna dikkat
çeken Ya‘kov Roman, elindeki Arapça metinle Hovot Levavot tercümesini kontrol edip
tashih yaptığını bildirmektedir.18 Fakat Ya‘kov Roman, ne matbaayı kurabilmiş ne de
bahsettiği eserleri basabilmiştir.
V. Paul Rycaut (1661)
İngiliz büyükelçisinin sekreteri olarak 1661’de İstanbul’u ziyaret eden Paul Rycaut
(ö. 1700), izlenimlerini hatırat olarak kaleme almıştır.19 O, Osmanlı devletinde
matbaanın kullanılmamasının nedeni hakkında şu ifadelere yer vermektedir:
16 Kitabu’r-Red ve’d-Delil fi’-Dini’z-Zelil. 17 El-Hidâye ila Ferâidi’l-Kulûb. 18 Kayserling, “Richelieu, Buxtorf père et fils, et Jacob Roman”, s. 93-94. 19 Ahmet Yaşar Ocak, “Paul Ricaut ve XVII. Yüzyıl İstanbul’unda Osmanlı Resmi Düşüncesine Karşı
Zümreler”, Türk Kültürü Araştırmaları 27/1-2 (1989), s. 233-244.
Müteferrika Öncesi Avrupalı Seyyahların Hatıratında Osmanlı’da Yahudi Matbaaları 247
Matbaa sanatı (insanlığa getirdiği faydası mı yoksa zararı mı daha çok olduğu tartışılabilir
olan bir konu) Türkler arasında kesin bir biçimde yasaklanmıştır. Zira matbaa, öğrenmenin
artması için bir başlangıç noktası olabilir. Fakat bu durum devletlerinin hantallığına ters
olduğu gibi aynı zamanda tehlike de arz etmekteydi. Matbaa ayrıca ekmeklerini sadece
kalemlerinden kazanan birçok kişinin geçimini sağlamasından mahrum edecek bir araçtı.
Bu durum nadide güzel yazı sanatının da kaybolmasını doğuracaktı ki Türkler bu hususta
birçok milletten daha iyiydiler veya en azından onlarla eşittiler. Batılı toplumlar arasında
matbaanın etkisi ise açık olup matbaa faaliyetleri batıda zemin bulmuştu.20
Rycaut’un matbaanın insanlığa fayda mı zarar mı getirdiği hususundaki sorgulaması
dikkat çekmektedir. Bu ifadelerinden matbaa aracılığıyla zararlı fikirlerin daha
hızlı yayıldığı şeklinde bir kanaat olduğunu çıkarabiliriz. Bu durum özellikle Katolik
Kilisesi için geçerlidir. Örneğin, Martin Luther (ö. 1546) fikirlerini küçük kitapçıklar
hâlinde matbaalarda bastırarak bütün Avrupa’da hızlı bir şekilde yayılmasını sağ-
lamıştır. Matbaaların işlemesine karşı olmamakla birlikte kendisi aleyhine yayılan
fikirleri durdurma adına sıkı bir sansür uygulaması geliştiren Katolik kilisesi, özellikle
İtalya’daki matbaalarda bunu uygulamıştır.21
Konuyla ilgili dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de matbaanın ilk dönemlerinde
İtalya’da Yahudilerin matbaa açabildikleri hâlde 1500’lü yılların başından
itibaren Papalık kontrolündeki yerlerde matbaa işletemedikleri ve ancak Hıristiyanlar
tarafından işletilen matbaalarda editörlük yapıp İbranice eser basımına katkı sağladıkları
bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi de 16. yy’da Venedik’teki matbaalardır. Yukarıda
da ifade edildiği üzere Papalık, sansür mekanizmasıyla basılan metinleri kontrolden
geçirmekte ve bazı eserlerin basımına izin vermemektedir. Fakat Yahudilerin Osmanlı
topraklarında sıkıntıya maruz kalmadan matbaa işlettikleri bilinmektedir. İbrahim
Müteferrika öncesinde 1493’te İstanbul’da, 1512’de Selanik’te ve sonrasında diğer
Osmanlı beldelerinde açılan Yahudi matbaalarında Osmanlı devleti tarafından gerek
dini gerekse siyasi nedenlerden ötürü sansüre uğramış kitap bilinmemektedir.
Matbaanın Türkler arasında kesin bir biçimde yasaklandığına dair aktardığı bil-
20 Paul Rycaut, The History of the Present State of the Ottoman Empire, London, Printed for C. Brome,
1686, s. 59; Paul Ricaut, Osmanlı İmparatorluğunun Hâlihazırının Tarihi (XVII. Yüzyıl), çev. Halil
İnalcık, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2012. 21 Sansür, iki ana şekilde uygulanmaktaydı. Birincisi; Katolik Kilisesi okunması ve basılması yasak kitaplar
listesi yayınlayarak kitleleri uyarmaktaydı. Yasak Kitapların Listesi (Index Librorum Prohibitorum)
adını taşıyan bu liste hem inanç açısından Katolik kilisesine aykırı kitapları hem de ahlaki anlamda
kabul edilemez çalışmaları içermekteydi. Bilim ve düşünce alanında geleneksel Katolik inancının
düşüncelerine ters kitaplar da bu listede kendine yer bulmuştur. Bu listede Kur’an ve Talmud da yer
almıştır. 1948 yılında son hâli yayınlanan liste 1966 yılında tamamen yürürlükten kaldırılmıştır. Rycaut’un
matbaayla ilgili Osmanlı bürokrasisinde neler duyduğuna vakıf değiliz, fakat Avrupa’da Katolik
kilisesinin matbaayla ilgili reaksiyonlarından haberdar olan birisinin bunu Osmanlı’ya uyarladığı ve
değerlendirdiği görülmektedir. İkinci tür sansürde ise Kilise görevlendirdiği isimler aracılığıyla bası-
lan kitaplarda Kilise ve Hıristiyanlık hakkındaki olumsuz ifadelerin üzerlerini karalayarak müdahale
etmekteydi. Bu konuda genelde Yahudi iken Hıristiyanlığa geçen ilim adamlarını kullanan Kilise, bu
sayede en detaylı ve karmaşık İbranice eserlere de müdahale imkânı bulmaktaydı.
248 Yasin Meral
giler irdelenmeyi gerektirmektedir. Öncelikle elimizde bunları destekleyecek bir veri
yoktur. En azından Osmanlı devletinde matbaanın bir icad olarak yasaklanmadığı
açıktır. Zira Müteferrika öncesi de İstanbul, Selanik ve İzmir gibi şehirlerde azınlık
matbaalarının olduğu bilinmektedir. Bu anlamda bahsedilen kısıtlama Türklerle ilgilidir.
Fakat matbaanın yasak olduğuna dair ifadelerin akabinde gelen açıklamalar bu
yasağın Arap harfleriyle kitap basma yasağı olduğunu aşikâr etmektedir. Bu çerçevede
Rycaut’un “Matbaa ayrıca ekmeklerini sadece kalemlerinden kazanan birçok kişinin
geçimini sağlamasından mahrum edecek bir araçtı” ifadeleri matbaa yasağıyla ilgili
ana sebebi dile getirmesi açısından önemlidir. Diğer bazı seyyahların izlenimleriyle
de uyumlu olan bu ifade rızıklarını sadece hattatlık yaparak kazanan insanlara yaptığı
vurguyla bu faaliyetlerin estetik bir sanat faaliyeti olarak değil bizzat geçim sağlama
amaçlı bir mesleki faaliyet olduğunu göz önüne sermektedir. Diğer taraftan o, bir sanat
eylemi olarak da gördüğü hattatlığı överek, Türklerin güzel yazı hususunda diğer milletlerden
daha iyi olduğundan bahsetmektedir. Türklerin hat sanatındaki kabiliyetleri
başka milletler tarafından takdir edilen bir durumdur. Bu noktada sadece Rycaut’un
verileri değil günümüzde de devam eden hattatlık sanatının Türkler arasında daha iyi
bir seviyede yapılıyor olması da bunu desteklemektedir. Burada “nadide güzel yazı
sanatı” ifadeleriyle Arap harflerini kullanan Arapça, Türkçe ve Farsça dillerindeki
faaliyetlerin kastedildiği açıktır.
Rycaut’un bahsettiği bir diğer husus da matbaanın, Batılı toplumlar arasında zemin
bulduğuna dairdir. Matbaanın kısa süre içerisinde İtalya başta olmak üzere Avrupa’nın
birçok önemli merkezinde aktif bir şekilde kendine yer bulduğu bilinmektedir. 1445
yılında Gutenberg’le başlayan ve sürekli olarak geliştirilen matbaa faaliyetlerinin kırk
sekiz yıl gibi kısa bir süre içerisinde 1493 yılında İstanbul’da faaliyete geçmesi de
önem arz etmektedir. Yukarıda da ifade edildiği üzere Osmanlı yönetiminin buna itiraz
etmemesi ve gayrimüslim bir tebaaya işletme kurması için yetki verip bastıklarını da
sansüre tabi tutmaması üzerinde durulması gereken bir husustur.
VI. Jean-Michel Vansleb (1674-5)
Konuyla ilgili notları olan bir başka seyyah da Alman asıllı Dominiken rahip
Jean-Michel Vansleb’dir (ö. 1679). Vansleb, Fransa kralı 14. Louis tarafından Orta
Doğu’ya gönderilmiştir. O, İstanbul’da bulunduğu sırada Yahudi matbaacı Avraham
Gabay’la karşılaşmış ve matbaasını gözlemleme fırsatı bulmuştur. Vansleb, 1674-5
yıllarında Gabay matbaasından şu ifadelerle bahsetmektedir.
Gabay adında bir Yahudi, şu an Ceneviz Cumhuriyeti temsilcisi olarak İstanbul’da bulunan
Mr. Augustin Spinola’nın tercümanı olarak hizmet vermektedir. Matbaası olan bu şahsın
matbaasında Slovakça, Ermenice, İbranice, Grekçe ve Latince harf kalıpları mevcuttur.
Bu dillerden son üç tanesinde [İbranice, Grekçe ve Latince] pek çok eser basmıştır. O,
matbaasını bana satmayı teklif etti ve ayrıca Gelibolu’da özel bir mekânda İbrani harfleriyle
Müteferrika Öncesi Avrupalı Seyyahların Hatıratında Osmanlı’da Yahudi Matbaaları 249
basılmış bir Türkçe ve Grekçe Tevrat bulunduğunu söyledi.22
Daha evvel de ifade edildiği üzere Yahudilerin Latince, İspanyolca, Grekçe, Arap-
ça, Farsça metinler yayınladıkları bilinmektedir. Fakat bu metinlerin tamamı İbrani
harfleriyle basılmıştır. Hacker, makalesinde bu seyyahların şahitliklerini esas alarak
Yahudi matbaacıların Latin ve Grek harf karakterlerine sahip olduklarını gizli ya da
aşikâr Yahudi cemaati veya Yahudi olmayan müşteriler için bu dillerde kitap satılmış
olabileceğini belirtmektedir.23 Fakat Yahudi matbaacıların genel üretimleri dikkate
alındığında Osmanlıdaki Yahudi matbaalarında o dönemlerde bu harflerle basılı bir
kitap günümüze ulaşmamıştır.
Slovakça ve Ermenice harflerle ilgili eser basıldığına dair bir bilgi Yahudi kaynaklarında
yer almamaktadır. O dönemde İstanbul’da aktif Ermeni matbaaları mevcuttur.
Ermeni matbaalarının İbrani harflerine sahip olduğu ve özellikle Osmanlının son
dönemlerine doğru Ermeni matbaasında İbrani harfleriyle eserler basıldığı bilinmektedir.
Benzer şekilde Yahudi matbaalarının da Ermeni harflerine sahip olması ihtimal
dâhilindedir. Fakat mevcut bilgilerimize göre Müteferrika öncesi Yahudi matbaalarında
basılmış Ermenice bir kitap yoktur. İlginç bir şekilde Belon ve Haran’dan sonra
Vansleb’in de farklı dillerle ilgili harf kalıplarının olduğu veya kitap basıldığına dair
benzer bilgilere yer verdiği görülmektedir. Eğer hatıratlarda ifade edildiği üzere bu
dillerde kitap basıldıysa muhtemelen bu çalışmalar matbaacıların hatırlı-varlıklı özel
müşterilerine yöneliktir. Bir diğer ihtimal de belirli kişilerin bu dillerde basım yapmak
üzere Yahudi matbaalarını kısa süreliğine kiralamalarıdır.
Metinde geçen diğer husus da İbrani harfleriyle basılı Türkçe bir Tevrat’tır. İbrani
harfleriyle Türkçe olarak basılmış bir Tevrat, Karay Yahudileri aracılığıyla günümüze
ulaşmıştır. Fakat bu eser, 1832-1835 yılları arasında Ortaköy’deki Arapoğlu Pavlus
isimli Ermeni matbaasında basılmıştır. Tevrat’ın hem İbranice orjinali hem de İbrani
harfleriyle Türkçesi karşılıklı sayfalar hâlinde basılmıştır. Avraham Firkowicz, Yitshak
b. Samuel ha-Kohen ve Simha b. Yosef Eğiz tarafından Tatar Türkçesine çevrilen bu
eser İbrani harfleriyle basılmış ilk tam Türkçe Tevrat olarak bilinmektedir.24 Bununla
birlikte daha öncelerde gerek Karaylar gerekse ana damar Rabbani Yahudiler arasında
Tevrat’ın belirli kısımlarının (örneğin on emir) İbrani harfleriyle Türkçe olarak basılmış
olması da mümkündür.
Vansleb’in bahsettiği İbrani harfleriyle Türkçe Tevrat, Tevrat tercümeleriyle ilgili
o dönemlerdeki hareketlilik göz önünde bulundurulduğunda daha da anlam kazan-
22 Joseph Hacker, “Şliho şel Lui ha-Arbaa Eser be-Levant ve Tarbutam şel Yehudey ha-İmperya ha-Osmanit
be-Divuah mi-Şnat 1675”, Zion 52 (1987), s. 30. Hacker, bu bilgiyi Vansleb’in el yazmalarından
aktarmaktadır. 23 Hacker, “Authors, Readers and Printers of Sixteenth-Century Hebrew Books in the Ottoman Empire”,
s. 20. 24 Dan Shapira, Avraham Firkowicz in Istanbul: 1830-1832, KaraM Araştırma ve Yayıncılık, Ankara
2003, s. 29.
250 Yasin Meral
maktadır. Vansleb, 1654-5 yıllarının İstanbul’u hakkında gözlemlerini paylaşmaktadır.
Elimizdeki verilere göre Kitab-ı Mukaddes’in ilk tam Türkçe çevirisi, 1659-1661 yı-
lında Haki lakaplı Yahya bin İshak tarafından yapılmıştır. İstanbul Yahudi cemaatinden
olan Yahya bin İshak, dragoman (tercüman) olarak çalışmakta olup el yazmasındaki
Ladino ve İbranice notlardan anlaşıldığı kadarıyla İspanya kökenli Yahudilerdendir ve
Tevrat’ı İbranicesinden tercüme etmiştir.25 Onun hemen ardında da 1662-1665 yılları
arasında Ali Ufki Bey tarafından Kitab-ı Mukaddes Türkçeye tercüme edilmiştir. Bu
dönemlerdeki tercüme hareketliliği, Vansleb’in izlenimlerini aktardığı yıllarla aynı
dönemlere denk gelmektedir. Bu çerçevede Türkçe Tevrat tercümeleri sırasında -tamamı
olmasa bile kısmî- İbrani harfleriyle Tevrat basılmış olması ya da el yazması
hâlinde bulunması muhtemeldir.
İbranice harfleriyle Türkçe bir Tevrat’ın Gelibolu’da bir özel mekânda bulunduğuna
dair bilgi dikkat çekicidir. Gelibolu’da köklü bir Yahudi cemaatinin varlığı bilinmektedir.
Fakat neden özellikle Gelibolu’nun zikredildiği muammadır. Bu bilgi, Osmanlı
zamanında Gelibolu yöresindeki dragoman olarak görev yapan meşhur aileleri akla
getirmektedir. Kaynakların verdiği bilgilere göre, 1660’lı yıllardan itibaren Çanakkale’deki
belirli Yahudi aileler tercümanlık görevlerinde bulunmuşlardır. Bunlardan en
meşhuru, 1699-1817 yılları arasında hem Britanya adına diplomatlık ve tercümanlık
hem de Avrupalı farklı milletler için tercümanlık görevlerinde bulunan İspanya kökenli
Taragona ailesidir.26
Sadece Gelibolu’da değil bütün Osmanlı coğrafyasında Yahudilerin, Türkçenin
dışında Avrupa dillerini de bilmeleri sebebiyle Avrupa’dan gelen diplomatlara, seyyahlara
ve tüccarlara tercümanlık yaptıkları kayıtlarda yer almaktadır. Bu tercümanlardan
özellikle diplomatlarla çalışanlar resmi görevliler olup devletten berat alarak iş
yapmaktadırlar. Yukarıda ifade edildiği üzere Abraham Gabay, matbaa işletmeciliğinin
yanında bu tür bir görevi de yürütmektedir. Gelibolu’da özel bir mekânda bulunan
İbrani harfleriyle Tevrat tercümesi bu dragomanların bir çalışması olabileceği gibi
Yahya bin İshak’ın yukarıda zikredilen 1659-1661 tarihli çalışması da olabilir.
VII. Luigi Ferdinando Marsili (1679-1680)
İtalyan doğa bilimcisi, elçi ve asker olan Marsili (ö. 1730), Osmanlı seyahati
sırasında hem doğayla ilgili incelemelerde bulunmuş hem de Osmanlı ordusunun
organizasyonuyla ilgili bilgi toplamıştır. Daha sonra bu notları onun hatıratı olarak
ölümünden sonra 1732 yılında aynı sayfa içerisinde Fransızca ve İtalyanca birlikte
25 Detaylı bilgi için bkz. Hannah Neudecker, The Turkish Bible translation by Yahya bin ‘Ishak, also
called Haki (1659), Rijksuniversiteit te Leiden, Leiden 1994, s. 365-382. 26 Eliezer Bashan, “Turgamanim Yehudim be-Şerut ha-Konsolari ha-Briti be-Mizrah ha-Tihon be-Şanim
1581-1825”, Sefunot 6/21 (1993), s. 52-53.
Müteferrika Öncesi Avrupalı Seyyahların Hatıratında Osmanlı’da Yahudi Matbaaları 251
basılmıştır. Osmanlı’nın askeri durumunu anlatan bu notlar arasında tabiat, kültür ve
geleneklerle ilgili bilgilere de rastlanmaktadır.
1679 yılı Haziran ayında Venedik elçisi olarak İstanbul’a gelen Pietro Civran’ın
heyetinde yer alan Marsili, 1680 yılında Venedik’e geri dönmüştür. Yaklaşık bir yıl
kaldığı İstanbul’da Osmanlı ilim dünyasının ileri gelen insanlarıyla tanışmış ve el
yazması, harita ve benzeri ilmi malzemeler toplamıştır. Bu süre zarfında yukarıda
zikredilen Abraham Gabay isimli Yahudi matbaacıyı Türkçe tercümanı kiralamış aynı
zamanda ondan Türkçe dersleri almıştır.27 Onun İstanbul’da bulunduğu 1679-1680
yıllarında matbaayla ilgili izlenimleri şu şekildedir:
İşin aslı şu ki Türkler, eserlerini bastırmıyorlar; fakat bunun sebebi genelde zannedildiği gibi
matbaanın onlara yasaklanmış (probita) olmasından veya onların eserlerinin basılmayı hak
etmemesinden değildir. Ben İstanbul’dayken, sayıları doksan bin kadar olan onca hattatın
hayatlarını kazanmalarını engellemek istemiyorlardı. Türklerin, kazançları için matbaayı
Türkler arasında yaymak isteyen Hıristiyan ve Yahudilere söyledikleri gerekçe buydu.28
Marsili’nin bu notları İbrahim Müteferrika matbaasının hemen öncesindeki izlenimleridir.
O zamanlar itibariyle tartışmaların daha yoğun yaşandığı ve hattatların daha
fazla gündemde olduğunu söylemek mümkündür. Matbaanın ilk çıktığı zamanlarda
dini endişe ile hattatların rızık kaygısı eşit ölçüde gündeme getirilirken zamanla İstanbul’daki
azınlıkların matbaa faaliyetleri ve olumlu sonuçları dini endişenin oranında
bir düşüşe sebep olmuş olabilir.
Marsili’nin “Genelde zannedildiği gibi matbaanın onlara yasaklanmış olmasından”
kaynaklanmadığını belirtmesi dikkat çekicidir. Bu ifadelerden Müslüman tebaanın Arap
harfli eser basmamak kaydıyla matbaa işine girebileceği anlaşılmaktadır. Marsili’den
önce hatıratlarına yer verdiğimiz bütün seyyahların ifadeleriyle çelişkili gibi duran bu
ifade aslında matbaanın bir icad ve alet olarak yasaklanmadığına işaret etmektedir. Bu
çerçevede önceki seyyahların tamamının yasak diye bahsettiği husus, Arap harfleriyle
kitap basım yasağıdır. Marsili ise matbaanın hiçbir zaman yasaklanmadığını insanların
hattatların geçimlerini riske sokmama adına bu işe girişmediklerini belirtmektedir.
Hattatların rızıklarını tehlikeye atmama da Arap harfleriyle eserler basımının doğal
olarak yapılmaması anlamına gelmektedir. Bu çerçevede farklı ifadelerle aktarsalar da
esasında bütün seyyahlar temel sebebi, hattatların geçimleriyle ilişkilendirmektedir.
Müslüman tebaadan birisinin kendi literatürlerini basan Yahudi, Ermeni ve Rumlarla
rekabet etmesi de pratik olarak imkânsızdır. Böyle bir durumda matbaalarında
çalıştırmak ve eserlerin tashihini yapmak üzere Yahudi ilim adamları istihdam etmeleri
27 E. Natalie Rothman, “Dragomans and ‘Turkish Literature’: The Making of a Field of Inquiry”, Oriente
Moderno 93 (2013), s. 408. 28 Luigi Ferdinando Marsili, Stato militare dell’Imperio Ottomanno, 1732, s. 40; Bruzen la Martiniere,
Le grand dictionnaire geographique et critique, 1738, c. 8, s. 787. Eserin Türkçesi için bkz. Graf Marsilli,
Osmanlı İmparatorluğunun Zuhur ve Terakkisinden İnhitatı Zamanına Kadar Askerî Vaziyeti,
çev. M. Kaymakam Nazmi, Büyük Erkan-ı Harbiye Matbaası, Ankara 1934, s. 49.
252 Yasin Meral
gerekmektedir. Nitekim bunun en iyi örneği, Venedik’teki Daniel Bomberg matbaasıdır.
Hıristiyan olan Bomberg, 1517-1549 yılları arasında Avrupa’da İbranice eser basan
matbaacılar arasında en kaliteli ve en prestijli baskı yapan matbaacıdır. Bomberg, İbranice
eserlerin basımı için matbaasında Yahudi editörler çalıştırmıştır. O dönemlerde
İtalya’da matbaa açmaları yasak olan Yahudilerin aksine Osmanlı’da Yahudilerin,
Ermenilerin ve Rumların kendi matbaaları olduğu düşünüldüğünde Müslüman tebaanın
İbranice, Ermenice ve Grekçe başta olmak üzere diğer dillerde eserler basan bir
matbaa işletmeleri sürdürülebilir bir durum değildi.
Marsili’nin verdiği ilginç bilgilerden biri de İstanbul’daki hattatların sayısıyla
ilgilidir. Diğer seyyahlardan farklı olarak Marsili, rakam vererek hattatların doksan
bin kadar olduğunu aktarmaktadır. Verdiği bu yüksek rakam abartılı olsa da hattatların
sayısının bir hayli çok olduğu şeklinde yorumlanabilir. Bu çerçevede matbaanın yasaklanmasını
doğrudan hattatların işini kaybetmesiyle ilişkilendirmesi de pratik hayatta
karşılığı olan bir değerlendirme olarak görülebilir. İlginç bir şekilde 16. ve 17. yy’da
dini endişe ve hattatların geçim derdi bir arada zikredilirken Marsili’nin izlenimlerinde
konu hattatların iş imkânlarının kaybolmasıyla sınırlandırılmaktadır.
“Türklerin, kazançları için matbaayı Türkler arasında yaymak isteyen Hıristiyan
ve Yahudilere söyledikleri gerekçe buydu” cümlesi de dikkat çekicidir. Bu ifadeler,
Müslüman tebaa ile matbaa işleten Yahudi ve Hıristiyanlar arasında matbaa yasağı
bağlamında diyaloglar yaşandığını göstermektedir. Bu çerçevede Müslüman tebaanın
Yahudi ve Hıristiyanlara, hattatları koruma adına matbaa işine girmediklerini söyledikleri
açıkça ifade edilmektedir. Marsili’nin bu bilgileri, kendisinin de tercümanı olarak
görev yapan Abraham Gabay’dan öğrenmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Sonuç ve Değerlendirme
İbrahim Müteferrika öncesi Avrupa’dan farklı sebeplerle Osmanlı topraklarına
gelerek izlenimlerini aktaran seyyahlar, hatıratlarında ve gözlemlerinde Müslüman
tebaa tarafından matbaa işletilmemesiyle ilgili kısa açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu
açıklamaların o dönemler itibariyle toplumda dile getirilen sebepler olduğu söylenebilir.
Büyük ölçüde birbirlerini destekleyen bu açıklamalar, Müslüman tebaanın hem
dini hem de ekonomik gerekçelerle matbaa işletmeye yanaşmadığını bildirmektedir.
Hatıratlarda açıkça Müslümanların Arap harfleriyle eser basmalarının yasak olduğu
ifade edilse de elimizde bunu teyit edecek bir ferman bulunmamaktadır. Bu durumda
bu yasağın uygulamada olan fiilî bir yasak olduğu söylenebilir.
Hatıratlardaki matbaa yasağıyla ilgili nakiller incelendiğinde dini gerekçelerle
matbaaya karşı çıkanların varlığından bahsedildiği görülmektedir. Bununla birlikte
bütün seyyahların ittifakla ve daha detaylı bir şekilde üzerinde durdukları husus ise
Müteferrika Öncesi Avrupalı Seyyahların Hatıratında Osmanlı’da Yahudi Matbaaları 253
hattatların işlerinin tehlikeye girmesidir. Buradan hareketle zorunlu olarak hattatların
isyan çıkardıkları ya da çok sert tavır aldıkları gibi bir sonuca gitmenin de çok sağlıklı
olmadığını söylemek gerekmektedir. Diğer taraftan matbaanın Osmanlı toplumunda bir
karşılığının olmadığı ve mevcut ihtiyacın da hattatlar tarafından karşılandığı açıktır.
Bu çerçevede hattatlar arasındaki hoşnutsuzluk, ulema kesiminin ihtiyacının hattatlar
tarafından karşılanması ve matbaayı “karşı konulamaz toplumsal bir ihtiyaç” kategorisine
sokacak derecede bir kitap sevgisinin olmaması gibi gerekçelerin bir arada
değerlendirilmesi sağlıklı olacaktır.
KAYNAKLAR
Augerii Gislenii Busbequii D. Legationis Turcicae Epistolae quatuor, AEgid Eys, Paris 1589.
Augerii Gislenii Busbequii omnia quae extant, Ex Officina Elzeviriana, 1633.
Bashan, Eliezer; “Turgamanim Yehudim be-Şerut ha-Konsolari ha-Briti be-Mizrah ha-Tihon
be-Şanim 1581-1825”, Sefunot 6/21 (1993), s. 41-69.
Beydilli, Kemal; “Matbaa”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara
2003, c. 28, s. 105-110.
Busbecq, Ogler Ghislain De; Türk Mektupları, çev. Hatice Özkan, Ark Kitapları, İstanbul
2013.
––––; Türk Mektupları, çev. Hüseyin Cahit Yalçın, Remzi Kitabevi, İstanbul 1939.
––––; Türk Mektupları-Kanuni Döneminde Avrupalı Bir Elçinin Gözlemleri, çev. Derin Türkömer,
İş Bankası Kültür Yayınları, 2014.
––––; “Authors, Readers and Printers of Sixteenth-Century Hebrew Books in the Ottoman
Empire” Perspectives on the Hebraic Book, ed. Peggy K. Pearlstein, Library of Congress,
Washington 2012, s. 17-64.
––––; “Şliho şel Lui ha-Arbaa Eser be-Levant ve Tarbutam şel Yehudey ha-İmperya ha-Osmanit
be-Divuah mi-Şnat 1675”, Zion 52 (1987), s. 25-44.
Heller, Marvin J.; Sixteenth Century Hebrew Book, Brill, Leiden 2004.
Kayserling, M.; “Richelieu, Buxtorf père et fils, et Jacob Roman”, Revue des Études Juives 8
(1884), s. 74-95.
Marsili, Luigi Ferdinando; Stato militare dell’Imperio Ottomanno, 1732.
Marsilli, Graf; Osmanlı İmparatorluğunun Zuhur ve Terakkisinden İnhitatı Zamanına Kadar
Askerî Vaziyeti, çev. M. Kaymakam Nazmi, Büyük Erkan-ı Harbiye Matbaası, Ankara
1934.
Martiniere, Bruzen a; Le grand dictionnaire geographique et critique, 1738.
Naeh, Yaron Ben; ‘Blond, Tall, with Honey-Colored Eyes: Jewish Ownership of Slaves in the
Ottoman Empire’, Jewish History 20 (2006), s. 73-90.
Neudecker, Hannah; The Turkish Bible translation by Yahya bin ‘Ishak, also called Haki
(1659), Rijksuniversiteit te Leiden, Leiden 1994.
Ocak, Ahmet Yaşar; “Paul Ricaut ve XVII. Yüzyıl İstanbul’unda Osmanlı Resmi Düşüncesine
Karşı Zümreler”, Türk Kültürü Araştırmaları 27/1-2 (1989), s. 233-244.
Ricaut, Paul; Osmanlı İmparatorluğunun Hâlihazırının Tarihi (XVII. Yüzyıl), çev. Halil İnalcık,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2012.
Rothman, E. Natalie; “Dragomans and ‘Turkish Literature’: The Making of a Field of Inquiry”,
Oriente Moderno 93 (2013), s. 390-421.
254 Yasin Meral
Rycaut, Paul; The History of the Present State of the Ottoman Empire, London, Printed for C.
Brome, 1686.
Shapira, Dan; Avraham Firkowicz in Istanbul: 1830-1832, KaraM Araştırma ve Yayıncılık,
Ankara 2003.
The Turkish Letters of Ogier Ghiselin de Busbecq, trans. Charles Thornton Forster, London
1881.
The Turkish Letters of Ogier Ghiselin de Busbecq. ed. and trans., Edward Seymour Forster.
Baton Rouge, LA: Louisiana State University Press, 2007.
Voyage au Levant (1553): Les Observations de Pierre Belon du Mans, yay. haz. Alexandra
Merle, Editions Chandaigne, Central National du Livre, Paris 2001.
Yaari, Abraham; ha-Defus ha-İvri be-Kuşta, Magnes Press, Kudüs 1967.
––––; Mehkarey Sefer, Mosad Rav Kook, Kudüs 1958.

Konular