OSMANLI MEDRESELERİNDE ARAPÇA ÖĞRETİMİ VE OKUTULAN DERS KİTAPLARI

Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I, ss. 274-293.
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
OSMANLI MEDRESELERİNDE ARAPÇA ÖĞRETİMİ VE
OKUTULAN DERS KİTAPLARI
Dursun HAZER *
GİRİŞ
Türklerin ikinci bir dil olarak Arap dilini seçmeleri, müslümanlığı
kabul ettikleri tarihe kadar gerilere gitmektedir. Devlet olarak İslam’ı seçen
Türkler, katıldıkları yeni toplumun bilgi değerlerini de kabul etmişlerdir.
Arap dili bu bilgi sisteminin aracı olunca, bu dilin öğrenimi, bilgilenme
sürecinin bir basamağını teşkil etmiştir. Ancak, çok eskilere giden bu dil
tecrübesinin, iyi ayarlanmış, neredeyse on asra ulaşan süreçte, toplumu
Araplaştırmayan bir yapısı olmuştur. Bunun, üzerinde iyi düşünülmüş bir
plan sonucu gerçekleştiği kanaatindeyiz. Dilin kutsal sınırları yerli yerinde
çizilmiştir.
Osmanlı öğretiminin Arap dili ile devam ettirilmesi, uzun asırlar
içinde oluşmuş İslami bilgi sisteminin zorunlu kıldığı, alternatifi olmayan
zorunlu bir tercihe bağlı olmuştur. Geçen bu süreçte, Türkçe’ye dayanan bir
öğretim disiplini kurulamamış, bilginin işleyişi Türkçe’nin lehine
olmamıştır. Daha da kötüsü yapılandırma ve yönlendirilmesi yönünde
düşünceler ve iradeler olmamıştır.
İnceleme konusu yaptığımız dil, bu milletin anadili, medrese
mensuplarının ve aydın sınıfın iletişim dili olmamıştır. Bu açılardan Arap
dilinin tezahürüne kayda değer derecede rastlayamıyoruz. Konu edindiğimiz
dili, Arapça ismi ile anacağız. Osmanlı toplumunda ve aydın sınıf arasında
Arapça ile kast olunan, sarf (morfoloji), nahiv (sentaks), belâğat (retorik)
ilimlerinin teferruatlı kurallarıyla öğretimi, üst medreselerde çeşitli ilim
dallarında okutulan eserlerin okunup anlaşılmasını sağlayacak dil melekesini
kazandırma öğretimi olmuştur. Pratik iletişimi, ticari, siyasi fonksiyonları
hedeflemeyen bu program Osmanlıya has bir yapıdır. Bu yapıda Arapça bir

* Yrd. Doç. Dr., GÜ orum İlahiyat Fakeltesi Öğretim Üyesi
Osmanlı Medreselerinde Arapça Öğretimi Ve Okutulan Ders Kitapları 275
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
milletin dili değil, İslam kültürünün dilidir. Yazı ve öğretim dili olarak bu
yapının incelenmesi, kendisine bağlı öğretimi yapılan diğer ilimlerin öğretim
değerlerini de ortaya koyacaktır.
Arapça öğretiminin amaçları, kapsamı, plan ve programı, İslami
öğretimin geleneksel yapısından gelen unsurlardan yararlanılarak oluşmuş
bir yapı olmakla birlikte, zamanla kendine has işleyiş de kazanmıştır. Plan ve
programı kitaplar ve müderrisler belirlemiştir. İsimlerini geleneğin
belirlediği, kimsenin bu isimlerin dışına çıkan bir tercihte bulunamayacağı,
dilin kapsam alanına yeterli muhtevaya sahip olan kitaplar ile bu kitapları
usul sırasına göre okutan, muhtevayı öğreten, seviye tespiti yaparak
öğrenciyi yönlendiren müderrisler bu sistemin vazgeçilmez unsurları
olmuşlardır. Bu iki unsura hiçbir zaman dış müdahaleler olmamıştır.
Arapça öğretimi bugünkü anlamda hazırlık sınıfı diyebileceğimiz
hazırlık medreselerinde yürütülmüştür. Hazırlık aşamasında okutulan
kitapların muhtevaları ezber derecesinde öğrenilmeden üst medreselere
geçme imkanı olmamıştır. Sarf, nahiv ve belâğat ilim dallarında en detaylı
kurallar içeren kitaplar okutulmakla birlikte, Arapça ihtisas alanı olarak
programlarda yer almamış, edebiyat ve bu dilin muasır versiyonları ayrı
ilim dalları olarak okutulmamıştır.
Arapça öğretiminin herhangi bir dönemdeki uygulamasını ele
almıyoruz. Kuruluşundan faaliyeti durduruluncaya kadar öğretimde
geçerliliğini kaybetmemiş bir öğretimin çeşitli unsurlarını incelemeyi
amaçlıyoruz. Üzerinde duracağımız hususların bu uzun süreç içinde
geçerliliğini koruduğu tespit ediyoruz.
Medreselerde Arapça öğretimi ile ilgili olarak, ulaşabildiğimiz resmi
evraklar detaylı bilgiler vermemektedirler. Öğretimde devletin dil politikası,
Arapça ilminin sınırları ve işlevi hakkında resmi bilgilere
rastlayamamaktayız. Kütüphanelerimizde bize doğru bilgiyi verecek olan
icazetnamelere rastlıyorsak da, bu icazetler hadis, tefsir, tasavvuf gibi ilim
dallarını konu edinmektedirler. (İcazetlerle ilgili belgeler bkz. Süleymaniye
Ktp., Pertevniyel Blm.,No: 1022-1030,96,99,110)
Medrese tarihinde ilk resmi evrak olarak bilinen, Fatih’in hazırlattığı,
medreselerde eğitim-öğretimi düzenleyen kanunnâmede, Arapça ilim dalları
belirtilmekle beraber, program ve amaçlar belirtilmemiştir.Geleneksel olarak
işleyen yapı aynı haliyle bırakılmıştır:
“...Bir öğrenci olgunluk kazanmak için sarf ve nahiv öğrenip tertip üzere
heyet, hendese, me‘anî, bedî ve beyân sahalarında gerekli bilgileri aldıktan
sonra danişmend olsun. Yüksek medreselerin aşağı payeleri ki 25 akçe ile
Hâşiye-i Tecrîd medreseleridir. Önce onlardan hareket etsin ki her biri
başkent olmuş olan İran ve Anadolu memleketlerinde deneme ve sınama ile
som altın gibi kendisini göstermiş olsun...Bu şekilde bir yıl kadar hareket
edip gücünü gösterdikten sonra Miftâh, Kırklı, Hâric, Dâhil ve Sahn’a varıp
276 Yrd. Doç. Dr. Dursun Hazer
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
ders görsün. Her medresede usûl, furû‘, tefsîr, kelâm, me‘âni ve başka
ilimlerden üçer ders yazılmıştır...”1
“Ve kütüb-ü meşrû‘adan dahi mutavvelattan ve muhtasarattan adet-i kadîm
üzere okuyalar ....Fi’l-cümle kitab-ı sâbık adetce okunmadan kitab-ı lâhika
şurû‘ etmiyeler.”2
Resmi olmayan evraklarda, Arapça öğretimiyle ilgili daha detaylı
bilgiler bulunmaktadır. Otobiyografi olarak, Taşköprüzade (ö. 968/1561)’nin
kendi hal tercümesi ile Ahmed Cevdet Paşa (ö. 1312/1895)’nın Tezâkir (c.
IV/s.7-13)’de geçen hal tercümesi daha net bilgiler vermekte, ayrıca bu iki
zat arasında geçen uzun zaman diliminin öğretim usulünü göstermesi
açısından da önem taşımaktadırlar.
Risâle olarak, İshak b. Hasan et-Tokadî (ö.1100/1689)’nin Nazmu’l-
‘Ulûm’u (Mekke:1303); Saçaklızade Muhammed b. Ebu Bekr el-Mar‘aşi
(ö.1145/1732)nin Tertîbu’l-‘Ulûm'u, (Haz.Muhammed b. İsmail es-Seyyid
Ahmed, Beyrut:Dâru’l-Beşâiri’l-İslamiyye, 1988); Erzurumlu İbrahim Hakkı
(ö.1194/1780)'nın Tertîbu’l-‘Ulum'u (Esad Ef. Ktp., No. 1438/12 varak
147b,152a); Cevat İzgi’nin Osmanlı Medreselerinde İlim,I-II (İstanbul:İz
Yayınları,1997). adlı eserine aldığı 1741 yılında Fransız büyükelçisinin
isteği üzerine hazırlattırılan Kevâkib-i Seb‘a adlı risale, medreselerin
öğretim usulü ve programları hakkında yukarıdaki belgelerle uyuşan bilgiler
içermektedirler. Kevâkib-i seb‘a risalesinde farklı olarak, eserler her ilimde
üç dereceye (iktisar, iktisâd, istiksâ), her derece de üç rütbeye ayrılarak
toplam dokuz seviye kitabı ayrı ayrı gösterilmiştir. Taşköprüzade Ahmet
Efendi, Mevzu‘atu’l-‘Ulum (Mütercimi: Mahdumu Kemaleddin Muhammed
Efendi, İkdam Matbaası,1313, 1.basım)’unda kitap isimlerinden bahsederken
“mutavassıt kitaplardandır”, “muhtasarattan...” sözleriyle benzer
sınıflandırmalarda bulunmuştur. ( I/179-239) Saçaklızade’de bu rütbe ve
derecelerin tamamlanmasına “tekmîlu’l-mevâdd” dendiğini fakat bu
derecelendirmenin öğrencinin gerçek bilgi seviyesini göstermediğini
söyleyerek eleştirmektedir Her derece ve rütbedeki kitap adlarını da
anmamıştır. (Saçaklızade, Tertîbu’l-‘Ulûm, 217-218).
Arapça dersi programları, amaçları, usul ve kitaplar konusunda
yukarıdaki kaynaklar temel dayanağımızı oluşturmaktadır.

1 Ali (Gelibolulu Mustafa): Künhü’l-Ahbâr, Es’ad Ef., No: 2162, varak 116b-118b.
2 M. Şerafettin YALTKAYA: “Tanzimattan Evvel ve Sonra Medreseler”, Tanzimat I,
(İstanbul: MEB Yayınevi, 1999). ; A. Süheyl ÜNVER: Fatih Külliyesi ve Zamanı İlmi
Hayat, (İstanbul Üniversitesi Yayını, 1946). 101.
Osmanlı Medreselerinde Arapça Öğretimi Ve Okutulan Ders Kitapları 277
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
A-I. Arapça Öğretiminin Amacı:
Medreselerde okutulan dersler ulûm-u âliye (araç ilimleri) ve ulûm-u ‘aliye
(yüksek ilimler) isimleriyle iki gruba ayrılmıştır.3 Arapça, medrese ilim
dallarında okutulan bütün eserlerin bu dille yazılmış olmalarından ötürü,
bunların okunup anlaşılmasını sağlayacak araç ilmi olarak ilk öğretilen ilim
olmuştur.4
İstanbul’da bulunan Fatih ve Süleymaniye medreselerine girebilmek
için Arapça ilimlerini öğrencinin okumuş ve ehliyet kazanmış olması şartı
konulmuştur. Fatih’in meydana getirdiği yirmili, otuzlu, kırklı ve üst
medreselerde sarf ve nahiv ilimleri okutulmamakla birlikte, belâğat ilmini
konu edinen Mutavvel yirmili medreselerde, Şerh-i Miftâh otuzlu
medreselerde, Miftâhu’l-‘Ulûm’un üçüncü bölümü kırklı medreselerde
okutulmuştur.5
Arapça öğretimi, şer‘i ilimlerin öğrenilebilmesi, bu dilde yazılmış
eserlerin okunabilmesi amacıyla araç ilmi (ilm-i âlet, mukaddemât-ı ‘ulûm,
mebânii ilim) olarak programlanmıştır. Katip Çelebi’ye göre bu ilimden
amaç şudur:
“Bilmiş ol ki dil ilimlerinin bölümleri dörttür. Bunlar lugat, nahiv, beyan ve
edebiyattır. Bu ilimleri bilmek şer’i ilimlerle uğraşanlara zaruridir. Çünkü
şer'i ilimlerin kaynağı Arapça’dır.”6
Alimler arasında Arapça öğrenmenin farz-ı kifâye olduğu inancına
yaygın biçimde rastlanılmaktadır. Taşköprüzade’ye göre, “nahiv furûz-u
kifâyedendir, zira kitap ve sünnet ile istidlâl, ilmi nahve muhtaçtır.”7 Ancak,
pratik iletişim dili, ibadet kapsamında değerlendirilmemiştir. Farz-ı kifâye
olduğu inancı yaygın biçimde muhtelif eserlerin Türkçe’ye çevrilmelerini
veya Türkçe telifler yazılmasını engellemiştir. Halkın bu bilimlerden istifade
etmeleri sadece ilmiye sınıfı kanalıyla olmuştur.

3 SAÇAKLIZADE, Muhammed b. Ebu Bekir el-Maraşi: Tertîbu’l-‘Ulum, Neşr.
Muhammed b. İsmail es-Seyyid Ahmed, (Dâru’l-Beşâiri’l-İslamiyye, 1. Basım, 1988).
84.
4 Erzurumlu İbrahim Hakkı: Tertîbu’l-‘Ulûm, varak 147b-148a. ; İ.Hakkı
UZUNÇARŞILI: Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, (Ankara:TTK Basımı). 12.
5 Kavânin-i Orfiyye-i Osmânî, İstanbul Üniversitesi Ktp., TY, No:3239, varak 48a-49b;
UZUNÇARŞILI: a.g.e., 13; Cahit BALTACI: XV-XVI. Asırlar Osmanlı Medreseleri,
Teşkilat-Tarih, (İstanbul: İrfan Matbaası, 1976). 37-39.
6 Katip Çelebi: Keşfu’z-Zunûn an Esmâi’l-Kutub ve’l-Funûn,( Maarif Matbaası, 1943).
I,55.
7 Taşköprüzade Ahmet Efendi: Mevzu‘atu’l-‘Ulûm, I, 182; Seyyid Abdullah el-Hüseyni:
Şerhu’ş-Şafiye, (Hacı Hüseyin Matbaası, 1273), 2-3; Zeynizade, Hüseyin b. Ahmed,
Kâfiye Mu‘ribi, ( Dersaadet, 1273), 3.
278 Yrd. Doç. Dr. Dursun Hazer
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
Arapça ilimleri öğrenciye, fiil ve kelime yapısını tahlil edebilme,
kitapların ibarelerini (cümle ve metinler) anlama, cümle unsurlarını çözme
(irâb), metinleri kurallarına uygun okuyabilme, edebi özellik taşıyan
ifadelerin belâğat tahlillerini yapabilme bilgisini kazandırıyordu. İbâre
tahlillerine çok önem verilmiş, meşhur ders kitaplarının çoğuna mu‘ribler
yazılmıştır. Şerhlerde de irab tahlilleri önemli yer tutmuştur.8
Medrese müfredatında Arap edebiyatı, edebiyat tarihi derslerine
rastlanılmamaktadır. Klasik şiir ve edebiyat örnekleri sarf, nahiv ve belâğat
eserlerinin metinlerinde, konuyla alakalı olarak örneklemede kullanılmıştır.
Bu sözle, Osmanlı alimlerinin klasik Arap edebiyatını bilmediklerini
kastetmiyoruz. Günümüze ulaşmış İslam’ın erken dönem şiiri üzerine
yapılmış güzel çalışmalar mevcuttur. Şerhlerde klasik edebiyat kaynakları
önemli ölçüde yer almıştır. Ancak bu çalışmalar medrese öğrenimi sonrası
özel gayretlerle meydana getirilmişlerdir.
Araç ilmi olarak Arapça, sarf-nahiv-belâğat ilim dallarının kesinleşmiş
kurallarını karşılıyordu. Bu üç ilmin içeriği ile dil bilme bir görülmüş,
kuralın konuşma ve ifadeye kıyaslanamayacak ölçüde değeri ve üstünlüğü
olmuştur. Bu açıdan bakılınca, Osmanlı aydını ve edibinin bütün ürünlerine,
şiirine, düz yazısına kural hakim olmuştur. Metnin üstünlüğü ve edebi
güzelliği kurallara uyumluluğuyla, özellikle belâğat sanatlarının çokça
kullanılmış olmasına bağlı olarak değerlendirilmiştir. Bu araç ilmi, ferdin
düşüncelerini şekillendirme ve zihni faaliyette bulunmasını sağlayabilmiş
midir? Bu konu net değildir. Fakat, düşüncenin bu araçla gerçekleşmediği,
bilgi üretecek bir yeterlilik vermediği görülmektedir. Ezberin öğrenci ve
hoca için iyi bir yol olması, Ahmet Cevdet Paşa gibi anlamaya çok hırslı
birinin bir eseri birkaç hocadan okuyup anlama gayretleri, bu eserlerin iyi
anlaşılmadıklarını göstermektedir.Bilgiler hafızada saklı tutularak, anlama
yüzeysel bir biçimde ulaşılmıştır.
Sarf-nahiv ve belağat ilimlerini içeren Arapça’nın yeterliliği, amaçları
karşılayıp-karşılamadığı doğrultusunda Tanzimat dönemine kadar önemli
tartışmalara ve programları değiştirme veya yenilemeye yönelik yeni
yapılanmalara rastlanılmamakta, sadece işleyişte ıslahat çalışmalarına dair
fermanlar bulunmaktadır. 16. ve 17. yüzyıllarda îrâd edilmiş kanunname ve
fermanlarda öğretimde gevşemeden bahsedilmektedir. Her seviyedeki
kitapların, konuları atlanılmadan eksiksiz okutulmaları, alt seviyedeki bir
kitap iyice kavranılmadan üst kitaba geçilmemesi, talebelerin her biriyle ayrı
ayrı meşgul olunması şeklinde uyarılar yapılmıştır.9 Bu gevşemeye,
mülazemet (tahsilini bitiren öğrencinin imtihana girip en alt seviyeli

8 Abdullah el-Eyyûbî, Şerhu’l-İzhâr; Zeynizade, Kâfiye Mu‘ribi, vb.
9 Kavanin-i Orfiyye-i Osmani, İstanbul Üniversitesi Ktp. TY, No. 3239, varak 48a-49b.
Osmanlı Medreselerinde Arapça Öğretimi Ve Okutulan Ders Kitapları 279
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
medreseye atanması) sisteminin bozulması, liyakatsız kişilerin üst
medreselere atanması yol açmıştır.
“Mülazemet nizamının bozulmasıyla gerek tarîk-i tedrîs, gerek tarîk-i
kaza ikisinin dahi nizamı bozularak menâsıb-ı ilmiye bilfiil hizmete menut
ve merbut iken cümlesi paye ve itibardan ibaret kalıp, ................”10
Geleneğe bağlı olarak uzun süre uygulanan eğitim anlayışı,
programları ve öğretim usulünü kutsal bir duruma dönüştürmüş, okutulan
eserler zirve kabul edilerek “olmazsa olmaz” mantığı hakim olmuştur.11
Ezberin öğretim usulünde yaygın olarak kullanılması, öğrencinin zihninde
ezberlenilen şeyin uzun süre etki bırakan role sahip olmasından ötürü,
ezberlenen kitapları, ezberlenmesi çok yaygın olan Kur’an’a kutsallık
açısından yaklaştıran anlayışın zihinlere yerleşmesine yol açmıştır.
Tanzimat sonrası açılan batı tarzı okullar, Osmanlı aydınına yeni
metotlar ve öğretim usullerini göstererek Arapça öğretimin sorgulanmasına
zemin hazırlamıştır. Bu okullar dilin sosyo- kültürel-siyasi boyutunu
göstermiştir.12 1847 yılında rüştiyelere öğretmen yetiştirmek için açılan
Dâru'l-muallimînde Arapça konuşulan bölgelerde öğretmenlik yapacak
talebelerin Arapça konuşabilmeleri için bazı tedbirler düşünülmüştür. Maarif
Nazırlığı 15 Haziran 1284/1867 tarihli tezkirede:
“Daru’l-muallimin’de bulunan talebe lisan-ı Arabi’nin kavâid-i sarfiyye ve
nahviyyesini tahsil etmiş.....iseler de öteden beri buraca kaide ittihaz
olunmamış olması cihetiyle lisân-ı mezkûru tekellüme heves
etmediklerinden Suriye ve Trablusgarb vilayetleri vesair Arabi tekellüm
olunan mahaller rüştiye mekteplerine buradan muallim-i evvel tayin ve
irsalinde zahmet çekilmekte olduğundan, müsteiddîni talebe-i ‘ulûmdan
şimdilik tecrübe kabilinden olmak üzere on neferin seçilerek Halep ve Şam
tarafına izamı ve oralarda ehl-i lisân ile ihtilât ettirilerek Arapça tekellüme
alıştırılmaları hususu.......”13
Ancak bu tür tartışmalar ve yeni çalışmalar, medrese öğretimini
kutsallaştıranlarla, batı tarzı çalışma içinde olanların aralarını ayırmış, çok
şiddetli ideolojik mücadeleleri başlatmıştır.
Osmanlıca’nın yapı ve kelime hazinesi bakımından Arapça’ya daha da
bağımlı hale gelmesinden sonra, üst medreselere devam etme arzusunda
olmayan, devlet dairelerinde çalışmayı düşünen öğrenciler için sarf ve nahiv

10 Ahmet Cevdet Paşa: Tarih-i Cevdet (1278,Takvimhane-i Amire), V,177-178.
11 Necdet SAKAOĞLU: Osmanlı Eğitim Tarihi, ( İletişim Yayınları: İstanbul, 1991), 31.
12 Şevketî: Medârisi İslamiye Islahat Programı, (İstanbul: Hürriyet Matbaası, 1329),
II/477.
13 Osman ERGİN: Türk Maarif Tarihi (İstanbul: Osmanbey Matbaası, 1939), II,477.
280 Yrd. Doç. Dr. Dursun Hazer
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
ilimlerini okumuş olmaları istenmiştir.14 Babanzade Ahmet Naim, Mehmet
Zihni Efendi’nin el-Muktazab fi Kavâ‘idi’n-Nahv adlı eserine yazdığı
önsözünde bu gerçeğe değinmiştir:
“Din lisanı olmak hasebiyle Arapça’yı her mümin ve muvahhidin, bahusus
yazı dilindeki kelimelerin yüzde yetmişi Arapça olan bir Osmanlı’nın tahsile
şiddetli ihtiyacı vardır.....İfadesi beliğ olan bu lisân öteden beri
mekteplerimizde yalnız Osmanlı lisanının istiare suretiyle aldığı Arapça
kelime ve terkiplerin kullanma şekillerini belletmek, mektep rahlelerinde
yetişecek katipleri ve kalem sahiplerini Osmanlı şivesine aykırı yanlışlardan
korumak maksadıyla tedris edilmekte olup......”
1824 yılında hükümet dairelerine gönderilen resmi yazıya göre, sarf ve nahiv
ilimleri ile yazı sanatını öğrenmemiş kişilerin memuriyete alınmamaları
istenmiştir.15
II- ARAPÇA ÖĞRETİM USULÜ
Medrese öğretim nizamında, Arapça dersinin program ve öğretim
usullerini kitaplar belirlemiştir. Kitapların içerdiği konular, o dersin
müfredat programı olmuştur. Kitaplar muhtasardan daha detaylı bilgiler
içerenlere doğru seyir izlemiş,bu ilimlerde öğrenilmeyen bilginin kalmaması
hedeflendiği için okutulan kitapların listesi kabarmıştır Bir kitapta olmayan
veya üzerinde az durulan bir konu onu izleyen kitaplarla telafi edilmiştir.
Öğretim içinde ikinci önemli yeri hoca almıştır. Osmanlı
Medreselerinin ilk öğretime başlangıçları devletin belirlediği plan-program
ve amaçlara göre gelişmediği için, bu yapı ilk hocaların ilmi geleneği
üzerine kurulmuştur. Arapça ilimleri hocalardan usta çırak ilişkisi içinde,
yetiştikleri tarz üzerine icra edilmiştir. Fatih"in hazırlattığı Kanunname'de de
bu ilimler medrese düzeyinde değerlendirilmemiş geleneksel öğretimin
devamı istenmiştir. (Fahri Unan, Osmanlılarda Medrese Eğitimi, Osmanlı,
Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, l999, V ) Diğer taraftan bu geleneksel yapı
dayandığı ilişki sebebiyle (görme-uygulama), uzun asırlar boyu değişmeden
işlemesini sürdürmüştür; fakat her asrın bilgi seviyesi de aynı olmuştur.
Hoca talebeye kitabı okutmuş, ibarelerini açıklamış, onların derslerini
dinlemiştir. Öğrencinin seviyesinin tespiti ve yönlendirilmesinde rolü
olmuştur.16
“Talebeden biri danişmend olmak murad eylerse, ibtida ulemadan bir zata
varıp, hariç derslerini yani mukaddemât-ı ulumu tahsil ve talim ettikten sonra

14 Mahmud Cevd İbn eş-Şeyh en-Nafi: Maarif Umumiye Nezareti, Tarihçe-i Teşkilat ve
İcraatı (Matbaa-i Amire: 1338), 15.
15 ERGİN: a.g.e., II,33.
16 UZUNÇARŞILI: a.g.e., 14.
Osmanlı Medreselerinde Arapça Öğretimi Ve Okutulan Ders Kitapları 281
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
ol zatın tavassut ve delaleti ile müderrisinden birine varıp ve dahili derslerini
görüp sahn derslerine kesb liyakat eylerdi.”17
Öğretimde hocayı zorunlu kılan diğer bir neden, bunu birinci dereceyi
temsil eden eserler için söyleyemezsek de, ikinci ve üçüncü derece eserlerin
içerdiği çok özlü kuralların, Cahiliye döneminden başlayıp Abbasi
dönemine kadar yazılmış edebi ürünlere ve bütün dil çalışmalarına
göndermelerde bulunan yapıya sahip olmaları, bütün bu ürünlerden sentez
yapılarak kısa ve müphem ifadelerle telif edilmiş olmalarına dayanır. Bu
kitaplar, bu kültürel yapıyı öğrenmeden anlaşılamamaktadır. Arapça
öğreniminde hoca tercih edilmesinin esas sebebi de budur. Bu yüzden
müderrisler mahir oldukları kitaplarla şöhret olmuşlardır.
Taşköprüzade Ahmed Efendi’nin otobiyografisi bu konuya,
döneminin öğretim usulüne ışık tutacak bilgiler vermektedir:
“Biraderiyle ikisi Kur’an’ı hatmeylediğinde, Bursa’ya göçüp, orda validinden
lugat-ı Arabiye okuyup çok nesne istifade eyledi. Ba'dehu mahruse-i
İstanbul’a göçüp geldikte onu Molla Yetim Alaaddin Ali (ö 920/154)
denmekle meşhur bir fazıla teslim eyledi. Ol fazıldan fenn-i sarftan Maksûd,
'İzzî, Merâh nam muhtasaratı ve ilm-i nahivden 'Avâmil ve Mısbâh’ı ve
Kafiye’yi bittamam telemmüz eyledi. Bu cümleyi biraderi ile hıfz edip ol
cevâhir-i zevâhiri hızâne-i hafızada zapt eylediler.Ba‘dehu Kâfiye’nin
şurûhundan Vâfiye’yi merfû'ata değin okudukta, amcası Kıvamuddin Kasım
b. Halil (ö. 919/1513) Bursa Molla Hüsrev Medresesine Müderris olup,
ondan mecrûrata degin telemmüz eyledi. Ammisinden fenn-i sarftan
Harûniye’yi, ilm-i nahivden İbn Mâlik’in Elfiye’sini başka okuyup hıfz
eyledi. Ammnisinden Zav'ı Misbâh'ı okuyup evvelinden ahirine değin yazup
gayet tashih ile tashih eyledi. (Bundan sonra mantık ilimlerini okuyor.)
Fenârî Muhyiddin Çelebi’den Şerh-i Miftâh’ı müsnedden fasl ve vasla kadar
okudu.”18
Derslerin konularını kitapların ibareleri belirlemiştir. Hocanın rolü
kitabın cümle yapısına hakim olması, okunan ibareleri açıklayabilecek
bilgisinin olması ve sorulan sorulara cevap vermesinde gerçekleşiyordu:
“...Hoca huzurunda nöbetle bir öğrenci ibare okur, hoca bir kat mana
verdikten sonra etraftan herkes görüşünü söyler, o dersi iyice araştırıp
incelerler. Sonra hücrelerine varıp ertesi gün okuyacakları derse çalışırlar.”19
Açıklamalar Türkçe yapılıyor, öğrenci lüzumlu gördüğü bilgileri kitaba
veya deftere yazıyordu. Bize ulaşan bu kitaplarda notların Arap dilinde veya
Osmanlıca tutulduklarını görüyoruz. Şerh ve haşiyelerden alınmış ve ibare

17 Ahmet Cevdet Paşa:a.g.e., V,174.
18 Mecdi Mehmed Efendi: Şakâik-i Nu‘maniye ve Zeyilleri Hadâiku’ş-Şakâik, Neşr.:
Abdülkadir ÖZCAN (İstanbul:1989, Çağrı Yayınları), I,524-525.
19 Cevat İZGİ: Osmanlı Medreselerinde İlim (İstanbul:İz Yayınları,1997). I,70
282 Yrd. Doç. Dr. Dursun Hazer
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
boşluklarına yazılmış notların altına alındığı kitabın adı veya görüşün sahibi
alimin adı belirtilmiştir.
Kitaba bu derece bağımlılığın, müderrisler ve öğrenciler üzerinde
olumsuz etkileri olmuştur. Müderrislerin önünde her seviyede belirlenmiş
hazır kitapların bulunması sebebiyle onların yeni bir plan ve yeni arayışlar
içine girmelerine gerek olmamıştır. Geleneksel yapı onların yeni arayışlara
girmelerini engellemiş, şerh usûlüne meyli artırnıştır. Osmanlı teliflerinin
büyük çoğunluğu medrese geleneğince bilinen metinlere şerh ve haşiye
şeklinde meydana getirilmiş olmakla birlikte bunların basit eserler
olduklarını söylemiyoruz. Çoğu şerhler, muhtasar olarak kaleme alınan bu
eserleri geniş bir literatürle altyapıya oturtmuşlardır. Fakat şerh veya haşiye
adıyla esas eserin gölgesinde kalmış, onun ibareleri arasında
kaybolmuşlardır.
Öğrenci açısından bakacak olursak, öğrenci için amaç, metni okuyup
ibaresini çözmek, anlamını izaha kavuşturmak, bu ibarelerin kalıcı olması
için onları ezberlemekti. Ayrıca bu kitaplar onun seviyesini belirliyor, üst
gruplara, seviyelere yükselmesini sağlıyordu. Okuduğu kitaplara muadil
olarak fıkıh, akaid, hadis kitaplarını hocanın nezaretinde okuyabiliyordu.
Öğrenci bu kitaplarda kural cümlelerinden farklı, meram anlatmaya daha
elverişli cümle yapılarını okuyor, cümle yapısıyla ve kelime hazinesiyle,
Arapça’da öğrendiği kuralları uygulamaya koyabiliyordu.
Osmanlı alimlerinde, Arap diline yön verme, ona yeni bir bakış açısı
getirme yönünde çalışmalar olmamıştır. Bu dille ilgili, kökleri eskiye
dayanmayan yeni bir yorum ve sentez yoktur. Arap dili olayına hepsi
dışardan gözlemci olarak katılmışlar, sadece ortada görünen olguları
gözlemlemişlerdir. Bu konuda geniş bilgi sahibi olmalarına rağmen,
kendilerini her zaman bu olayın dışında görmüşlerdir. Bu nedenle olsa gerek,
yaşayan bir dili inceleme, edebi verileri değerlendirme yönünde Arap
ülkelerinde, dil üzerine, edebiyat verileri üzerine yapılmış çalışmalara
rastlanılmamaktadır.
Osmanlı alimi ve aydınının Arap dilini anadili edinme gayreti ve
düşüncesi olmamış, öğretim programı da bu yönde uygulanmamıştır. Dersler
Arap dili konuşularak işlenmemiştir. Bu yönde bir gayret, Arap dilini resmi
dil, iletişim dili haline getirebilir, siyasi amaçlar doğrultusunda onu
imparatorluk diline dönüştürebilirdi.Osmanlı Türkçe’sine Arapça kökenli
birçok kelimenin katılması ise, uzun asırlar bu dilde yazılmış kitaplarla aşırı
meşguliyet sebebiyle son derece doğal karşılanabilecek bir durumdur.
Arapça dersinde öğrenim usulü olarak en yaygın metot ezber olup, bu
metodu öğrenci ve hoca da kullanmıştır. Meşhur Hocazade, Seyyid Şerîf
Osmanlı Medreselerinde Arapça Öğretimi Ve Okutulan Ders Kitapları 283
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
Cürcânî’nin Mevâkıf şerhini ezberlemiş ve ona haşiye yazmıştır.20 Ezberin
lüzumuna, temel dayanağımız olan risalelerde açık ifadelerle değinilmiştir.
Arapça eserlerinden öğretim için seçilenler, ezber metoduna uygun ve
onu kolaylaştıracak plana sahiptirler. Üç dereceye ayrılan her ilim dalının ilk
derece kitapları şematik bilgiler içermekte, ikinci ve üçüncü derecede bilgi
yoğunluğu artmaktadır. İbareler kesintisiz zincir halinde zamirlerin çok
kullanıldığı cümlelerden oluşmakta, az sözle çok şey anlatma amacını
taşımaktadırlar. Bu yapı hocanın rolünü artırmıştır. Konular her kitapta
maharetli hocaların huzurunda anlaşılabilmiştir. İhtisarı sağlamak için
örnekleme az kullanılmıştır. Aşırı ihtisar diğer taraftan edebi zevki
köreltmiş, kitapları kuru bilgi yığını haline sokmuştur.
Dil öğretiminde, öğretim usulü olarak tümdengelim metodu yerine cüz
metodu uygulanmıştır. İlmin tahsiline önce kelime tahlillerini içeren Emsile,
Bina, Maksûd, ‘İzzî, Merâh, Şâfiye kitaplarıyla başlama değişmez usul
olmuştur. Nahiv ilimlerinde bile bu cüz usulünden vazgeçilmemiş, cümle
tahlillerine çok önem verilmiş, ibarelerin cümle yapıları gereği anlamlar
cümle içinde değil, kırık anlamlarıyla anlatılmışlardır.
Alimlerimizin şerhlerinde çok yararlandıkları, kütüphanelerimizde
yazmaları, basılmış olanlarına çok rastladığımız Ahter-i Kebîr, Vankulu,
Sıhah, Kâmûs gibi sözlüklerin öğretimde kullanılıp kullanılmadığı
hususunda bilgilere rastlayamıyoruz. Taşköprüzade, alet ilimlerini tahsile
başlamadan önce babasından lugat okuduğunu söylüyorsa da bu sözlüğün
adı ve mahiyetinden bahsetmemiştir. Kevakib-i Seb’a’ya göre bunun 5-10
yapraklı sözlük risalesi olduğu anlaşılmaktadır. Günümüze basılmış halde
ulaşmış nüshaları çoktur. (bkz.:Lugat-ı subha-i sıbyan, Şeriket-i sahafe-i
Osmaniye,Vezirhanı,1315,(39 sayfadan oluşuyor.))
Sarf-nahiv ve belagat ilimlerinde okutulan kitaplar üçer dereceye
ayrılmıştır. Kevakib-i seb’a risalesinde bununla ilgili bilgi verilmektedir:
“Eski bilginlerin her ilimde üç mertebe itibarı vardır. Bunlar iktisar, iktisâd
ve istiksa mertebeleridir. İktisar fennin en meşhur risalelerini ihata etmeğe
derler. İktisad meşhurlarını da zikretmeye derler. İstiksâ ise nadirlerini de
zikr ve ihata etmeğe, başka bir deyişle kısa metinlere iktisar, orta metinlere
iktisad, uzun metinlere de istiksa derler. Başka bir deyişle hiç delil
zikrolunmayan metne iktisar, meseleyi bazı delillerle ispat ederse iktisâd,
bütün yönleriyle ele alıp, tahkik ederek delil getirmek suretiyle muhalifleri
red ve tenkîh ederse istiksâ derler. Öğrenciye kolay olsun diye zikr olunan üç

20 Gürbüz DENİZ: “Mustafa Muslihiddin Hocazade” Osmanlı (Ankara:Yeni Türkiye
Yayınları,1999), VIII, 103.
284 Yrd. Doç. Dr. Dursun Hazer
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
rütbeden her fende üç rütbe kitap ayırıp okuturlar. O üç rütbe ile öğrencide o
fende isti'dad hasıl olur.”21
Kevâkib-i seb‘a’ya göre üç ilimde kitapların dereceleri şöyledir:
A- Sarf İlmi:
a- İktisar mertebesi: Aşağı rütbe: Emsile, Binâu’l-ef‘al
Orta rütbe: Maksûd
Yüksek rütbe: ‘İzzî
b- İktisâd Mertebesi: Aşağı rütbe: Maksûd
Yukarı rütbe: Şâfiye
c- İstiskâ mertebesi: Şâfiye’nin şerhleriyle okutulup takrir edilmesi.
B- Nahiv İlmi:
a- İktisar mertebesi: Aşağı rütbe: ‘Avâmil
Yukarı rütbe: Mısbâh (amiller bölümü)
b- İktisâd mertebesi: Orta rütbe: Kâfiye, Elfiye-i İbn Mâlik
Yüksek rütbe: Mollâ Câmî
c- İstiksa: Muğnî’l-Lebîb22
Yukarıda geçen kitaplar arasında Osmanlı alimi İmam Birgivi’nin
kitaplarının adları geçmemektedir. Bu alimimizin ‘Avâmil ve İzhâr adlı
eserleri Tanzimat’tan sonra medreselerin ders programlarına girebilmiştir.23
Sarf ve nahiv kitaplarının tahsilini tamamlamış öğrenciler
öğrenimlerine belâğat ilimlerini okumakla devam ederlerdi. Fakat işin ehli
müderrislerin usulüne göre belâğat ilimlerinin altyapısı olarak mantık,
felsefe ilimleri öğretildikten sonra belâğat kitapları okutulurdu.24 Belâğat
kitaplarının aşamaları da şöyleydi:
a- İktisar: Telhîsu’l-Miftâh
b- İktisâd: Şerh-i Muhtasar
c- İstiksâ: Mutavvel, îzâh-ı Me‘ani25
Kur’an’ın i‘câzı, belâğat özellikleri, kısaca bütün şer‘i ilimleri
öğrenmek tek amaç olduğu için, bütün bu ilimleri karşılayabilecek sarf,
nahiv ve belâğat ilimlerinde öğrencilere ansiklopedik bilgiler öğretilmiştir.
Amaç, yöntem, programları tamamen farklı olan bugünkü öğretimde böyle
bir öğrenimi gerçekleştirmek zordur. Kuralların yaygın kullanımına

21 İZGİ: a.g.e., I, 76.
22 A.g.e., I, 70.
23 Süleyman TÜLÜCÜ: “Ünlü Bir osmanlı Alimi İmam Birgivi ve İzhar’ı” Osmanlı
(Ankara: Yeni Türkiye Yayınları,1999). VIII ; Hüseyin ATAY: Osmanlılarda Yüksek
Din Eğitimi, 188 vd.
24 İZGİ: a.g.e., I, 74-76.
25 A.g.e., I, 70-71.
Osmanlı Medreselerinde Arapça Öğretimi Ve Okutulan Ders Kitapları 285
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
bakılmadan, çok az kullanıma sahip olan kurallar bile yukarıdaki amaca
binaen öğrenciye öğretilmiştir. Bunu sağlamak için okutulan kitap listesi
kabarmıştır.
Medrese geleneğinde belâğat ilimlerini içeren eserler çok zor
anlaşılmış, değişik hocalardan bu ilme dair kitaplar okunmuştur. Ahmet
Cevdet Paşa, Tezâkir’inde geçen otobiyografisinde, müderris olduktan sonra
bile bu ilmi, özellikle Mutavvel adlı eseri değişik hocalardan okuduğunu
anlatmıştır. Tarih-i Cevdet adlı eserinde de, yıllara göre andığı ruûs
imtihanlarının Telhîs’in ibarelerinden veya Mutavvel’in ibarelerinden
yapıldığını kaydetmiştir.26
Medreselerde okumuş çeşitli ilim erbabı tarafından, Erzurumlu
İbrahim Hakkı'nın risalesi gibi, medreselerde okutulan dersleri manzum bir
şekilde aktaran birçok şiirler de yazılmıştır. Ord. Prof. Süheyl Ünver, Fatih
Külliyesi ve Zamanı İlmi Hayat adlı eserinde bunlardan güzel örnekler
sunmuştur. Fatih kütüphanesi 4985 numaralı eserin boş bir yaprağına
yazılmış manzum bir örneği onun eserinden aşağıya aktarıyoruz:27
SARF okusa bir muhterem kişiden
Eline kitabın alsan olmaz mı?
Çalışsan,aferin dese işiten
Düşmanın bağrını delsen olmaz mı?
EMSİLE’ yi ezber edüp süre gör
MAKSÛD ile muradına ire gör
‘İZZİ bilüp kaideye gire gör
MERÂH’ ı bir hoşça bilsen olmaz mı?
‘AVÂMİL ne derse amil ol sende
MİSBÂH ile nuru ilmi bul sende
KÂFİYE’ yi Câmî ile bilsen
Kendini âlâ eylesen olmaz mı?
MANTIK’ ın çok olur kiyl ile kâli
Hameğânı hûb yazmıştır akvâli
Kutbüddin’ den bilmek için eşkâli
SEYYİD-İ HÂŞİYE’ yi bulsan olmaz mı?
TELHîS’ in dersine gark olup yanup
MUHTASAR sözüne MUTAVVEL katup
MİFTÂH’ ın üstüne Seyyid’i tutup
İlim deryasına dalsan olmaz mı?
Medreselerde bazı kitap isimleri ihtiva ettiği ilim dalıyla
özdeşleşmiştir. Öğrenciler okudukları ilimleri kitap ismi zikrederek

26 Ahmet Cevdet Paşa: a.g.e., I, 240, V, 172, VIII, 79.
27 ÜNVER: a.g.e., 102-103.
286 Yrd. Doç. Dr. Dursun Hazer
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
belirtmişlerdir. Nahiv ilmini okuyan bir öğrenci “Kâfiye okuyorum”, “Mollâ
Câmî okumaya gidiyorum” der, hatta öğrencinin okumuş olduğu kitap ismi o
öğrencinin medresedeki seviyesini de belirtirdi.28 Medrese öğrencileri sahip
oldukları kitaplara çok itina gösterir, onları en değerli varlığı olarak
görürlerdi. Kitaplarını okuyan diğer kişilerin, onlara itina göstermeleri için,
içlerine manzum notlar da yazmışlardır. Uşaklı Müderris Ali eserlerinden
istifade edeceklere şöyle bir not ilave etmiştir:
Bu kitabın kağıdın her kim nişan içün büker
Dest-i cehliyle benim başım keser, kanım döker29
B- MEDRESELERDE OKUTULAN ESERLER
Medrese eserlerinin birkaç istisnası hariç, tümü Osmanlı öncesi
alimler tarafından yazılmıştır. Osmanlı alimlerinin eserleri müfredatta pek
yer almamıştır. Taşköprüzade’nin otobiyografisi ve Kevâkib-i seb‘a’da
değinildiğine göre, Osmanlı alimleri tarafından yapılan şerhler, bir
programın bitirilmesinden sonra, mesela sarf ilmine dair kitapları okuyan
öğrenci bu ilimde en muteber şerhi müzakere eder, onu baştan sonra yazardı.
Diğer taraftan bu şerhler hocaların da yararlandığı yardımcı kitaplardı.
Şerh ve haşiye yazmış olan alim, o ilim dalında uzmanlaşmış, kitabın
muhtevasını en iyi şekilde anlamış ve anlatmıştır. Şerhlerden padişaha veya
vezire ithaf edilenleri, onlara sunulmuş ve takdir edilmişleri çoktur. Kanun
gereği en alt seviyeli medreselerden hocalığa başlayan ilmiye sınıfı için bu
şerhler, bir yönden de üst medreselere tayin edilmelerinde katkı
sağlamışlardır. Bunları günümüz anlamında kariyer sağlayan makale, tez
çalışmalarına benzetiyoruz. Bugünkü geleneğin bir bakıma tarihteki
işleyişidir.
Adını anacağımız eserler üzerine çok miktarda şerh ve haşiyeler
yazılmıştır. Anadolu’nun bütün kütüphanelerinde bunların birçok yazma
veya basılmış nüshaları mevcuttur.Keşfu'z-Zunûn ve Brockelman'ın
GAL'inde şarihler tafsilatli olarak verilmiştir. Burada biz, Süleymaniye
Kütüphanesi kataloglarında rastladığımız bazı önemli şarihleri zikredeceğiz.
a- Sarf İlimleri
1- el-Emsile: 15.yy. ' dan itibaren medreselerde okutulmuştur. Bu eser
daha çok medrese öncesi, ilk basamak olarak tedrisatta yer almıştır. Yazarı
kesin olarak bilinmemektedir. Ahmet Çelebi es-Saruhanî, Çörekçizade Köse

28 ÜNVER: a.g.e., 111.
29 A.g.e., 109.
Osmanlı Medreselerinde Arapça Öğretimi Ve Okutulan Ders Kitapları 287
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
Efendi gibi şerh yazarları eseri Hz. Ali (R.A)’ a nisbet etmişlerdir.30 Emsile
şarihi Davud el-Karsî:" Bazı arkadaşlarım benden emsile-i muhtelifeyi
Türkçe-Arapça tabirlerle şerhetmemi, dağınık duran kuralları toplamamı
istediler." demektedir. Bu risalenin girişine göre, Emsile adlı risale, bu
ilimde bilinen, dillerde dolaşan çekim sıgalarını kastetmektedir, herhangi bir
müellife ait bir risale değildir. Bu açıdan, Davud el-Karsî'nin bugün elimizde
bulunan risalesi, el-Emsile adıyla bilinen risalenin ilk nüvesidir.Onun, isim
ve fiil çekimlerine yaptığı Türkçe açıklamalar hiçbir değişikliğe
uğratılmadan aynen alınmıştır. (Davud el-Karsi ale'l-Emsile, Matbai Amire,
1301) el –Emsile, Binâ-ü’l-ef‘al, Maksûd, ‘İzzî, Merâhu’l-ervah adlı
eserlerin ard arda okunması 18.yy.sonrası medrese geleneği olmuştur. Sarf
cümlesi için talebe arasında birçok tekerlemeler doğmuştur:
Emsile evlek evlek
Binâ yağlı börek
Maksûd karış-kuruş
‘İzzî’ de kırıldı kiriş
Yiğitsen Merâh’a giriş31
el-Emsile’de “nasara” sülasi fiilinin 24 isim ve fiil çekim kalıbı,
fiillerin malum meçhul şahıs zamirlerine göre çekimleri, isimlerin tekiltesniye-cemi
çekimleri yapılır. Çekimlerin altlarında Osmanlı Türkçesiyle
açıklamalar vardır.
Sarf cümlesinin günümüzde müteaddit baskıları yapılmıştır:
Mecmuâtu's-Sarf Mea‘ş-Şurûhi ve’l-Havâşi, Eser Kitabevi Bahar Matbaası,
(İstanbul 1960) H.1316 basımı tabedilmiştir.
El-Emsile’ye Arapça ve Türkçe şerhler yazılmıştır:32
2- Binâü’l Ef‘al: Müellifi mechuldür. el-Emsile’den sonra okutulurdu.
Eserde 35 fiil çekimi kalıbı vardır. Fe‘ale fiil kalıbı kullanılmıştır. Binâ
kitabına da birçok şerh yazılmıştır:33

30 Ahmed Çelebi es-Saruhanî, Şerhu’l-Emsile,( İstanbul: 1305). 3; Çörekçizade Köse
Efendi, Emsile Şerhi (İstanbul, 1262), 3.
31 İsmail DURMUŞ: “Emsile”, DİA, XI, 166-167.
32 Şerh Yazarları: Muslihuddin Mustafa Surûrî (ö.969/1562), Saruhanlı Lâli Ahmed Çelebi
(ö.1041/1631), Davud-u Karsî (ö.1169/1756), Mekke Kadısı Mehmed el-Kefevî (ö.
1175/1762), Mehmed Oğlu Mustafa (ö. 993/1585), Kösec Ahmed Efendi (ö. ?),
Çerkeşizade Osman Vehbi (ö. ?).
33 Şarihleri: Ahmed b. Muhammed b. Abdülaziz el-Endelusî (ö. 1030/1682), Muhammed
b. el-Hac Hamid el-Kefevî (1168/1755), Karaağaçlı Ahmed Rüşdi Efendi (ö.
1251/1835).
288 Yrd. Doç. Dr. Dursun Hazer
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
3- El-Maksûd: Müellifi kesin olarak belli değildir. Osmanlı alimleri
elMaksûd’u İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye nisbet etmişlerdir.34 elMaksûd’da
ele alınan fiil kalıbı 30’dur.
4- el-‘İzzî: Musannifı İzzeddin İbrahim b. Abdulvehhab b.İmadüddin,
b.İbrahim ez-Zencânî(Ö 654/1256)’dır. El-‘İzzî üzerine Sadettin Teftâzânî
ve Seyyid Şerîf Cürcânî’nin yaptığı şerhler, ‘şerhayn mufideyn’ ismiyle
nitelenerek yıllarca medreselerimizde okutulmuştur.
Sadettin Teftâzânî ( ö. 792/1381)'nin Şerhu’l ‘İzzî adlı eserine birçok haşiye
yazılmıştır:35
5- Merâhu’l Ervâh: Ahmet b.Ali Ibn Mesud (.......?)’un eseridir. 16.
asırdan itibaren medreselerde okutulmuştur.36
6- eş-Şâfiye: Müellifi İbn Hâcib en-Nahvî, Cemaleddin Osman
b.Ömer (ö.646/1248)'dir. Medreselerimizde çok okunan kitaplardan biridir.
Bu esere Çarperdî Fahreddin Ahmed b. el-Hasan b. Yusuf (ö. 746/1335)'un
yaptığı şerhi çok rağbet görmüştür..
Yazma Nüshaları:Süleymaniye Kütüphanesi, Aşir Efendi: 366/1, Ayasofya:
4525, Bağdatlı Vehbi: 2152/2, Celal Ökten: 448, Denizli: 296, Darülmesnevi
:526, Esad Efendi: 3119.37
7- Harûniye Fi’t-Tasrîf: İbn el-Herevi Necmuddin Ömer(............?)’in
eseridir. SüleymaniyeKütüphanesi, Crh. Blm.: 2006/1, Laleli blm.:3066/1,
Hacı Mahmut Ef. Blm.: 6075.
8- ‘Ukûdu’l-Cevâhir Fi İlmi’t-Tasrîf: Ahmet b.Mahmud b. Ömer elCenedî
(ö. 700/1289).
9- Nüzhetü’t-Tarf Fi İlmi’s-Sarf: Ahmed İbn. Muhammed el-Meydânî
(Ö 518/1107)’ nin eseridir. Medreselerimizde okutulmuştur.38
b- Nahiv İlimleri
1- el-‘Avâmilü’l-Mie: Abdülkahir b. Abdurrahman el-Cürcânî (ö
474/1080)’nin eseridir. Bu eser medrese ehli tarafaından el-‘Avâmilü’l-‘atik

34 Muhammed Birgivi, Ruhu’ş-Şuruh ‘ale’l-Maksûd, 2; Keçecizade Ahmed Rüşdî,
Ma‘rifetu’l-Evzân, 62.
35 Şarihleri: Suyûtî; Şemsuddin Muhammed b. Ali el-Halebi (ö.933/1522); Nasuriddin
İbrahim el-Lukanî (ö. 958/1547); Kemaleddin Dede (ö. 975/1564); el-Gazzi Şemsuddin
Muhammed (ö. 918/1507).
36 Şarihleri:Dikkoz Mevla Ahmed (ö.860/ 1463); İbn Kemâl (ö.940/1534); Musannifek
Alauddin Ali b. Muhammed (ö.875/1470 ); Kara Sinan, Sinaneddin Yusuf (ö.852/1452);
Hasan Paşa b. Alaeddin el-Esved (ö.801/1398)
37 Şarihleri:Nukrakar Abdullah b. Muhammed el-Huseynî (ö. 776/1374); İsam el-İsferâyinî
(ö. 945/1538); Molla Mehmed Emin b. Abdullah Eyyûbî (ö. 1275/1858); Raduyuddin
el-Esterâbâdi Muhammed b. Hasan (ö. 686/1287); Sûdî el-Bosnevî (1000/1592).
38 Uzunçarşılı: a.g.e., s. 30.
Osmanlı Medreselerinde Arapça Öğretimi Ve Okutulan Ders Kitapları 289
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
adıyla da anılmıştır. Eser 100 amil ve örneklerinden oluşur. Medreselerin
kuruluşundan kapanışına kadar her asırda okutulmuştur.
Süleymaniye kütüphanesi Antalya Tekelioğlu blm.:571, Ayasofya
blm.:2528, Erzincan:95/3, Fatih blm.:4845/2, Hamidiye blm.:1447/51 yazma
nüshaları mevcuttur.
Şahafiye Matbaası 1307 tarihinde basılmıştır.39
2- el-Avamil: Birgili Mehmet Efendi(Ö 981/1573)’ nin eseridir. El-
‘Avâmilü’l-Cedîd ismiyle şöhret bulmuştur. Eser âmil-mamûl-irâb
konularından oluşur. İmam Birgivi' nin el-‘Avâmil, İzhârü'l-esrar'ı ile İbnHâcib'in
el-Kâfiye’si üçü birlikte nahiv cümlesi adıyla basılmıştır.
İmam Birgivi Hayatı, Eserleri adıyla doktora tezi yazan Dr.Ahmet
Turan Arslan, eserinde el-Avamilü’l-cedit’in 30’a yakın şerh ve tercümesini
kaydetmiştir.(İmam Birgivi, Hayatı, Eserleri ve Arapça Tedrisadındaki Yeri,
Dr.Ahmet Turan Arslan ,Seha Neşriyat, İstanbul 1992)
3- İzhârü’l-Esrâr : Birgili Mehmet Efendi’nin eseridir. Osmanlı
döneminde 40‘tan fazla baskısı yapılmıştır. el-‘Avâmilü’l-Cedîd bu eserde
detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Otuza yakın şerhleri vardır.40
4- el-Kâfiye :İbn Hâcib, Cemaleddin Ebi Amr Osman
(ö.646/1248)’ın eseridir. Süleymaniye Ktp., Ayasofya blm.: K 4563,
Çorlulu Ali Paşa blm.: 3664/numaralarda yazılı nüshaları mevcuddur. Aynı
kitabı Vâfiye adıyla şerh etmiştir.41
5- Mollâ Câmî (el-Fevâid ez-Ziyâiyye): Nurettin el-Câmî,
Abdurrahman b.Ahmed, b.Muhammed (ö. 898/1490)’in eseridir.
Süleymaniye Kütüphanesi, Tahir Ağa blm.:721’ de mevcut nüshası var. Eser
Mollâ Câmî adıyla meşhur olmuştur.42
6- el-Elfiye Fi’n-Nahv: İbn Mâlik Cemaledin Ebu Abdillah
Muhammed b. Abdullah, b.Mâlik et-Tâî (Ö 672/1274)'nin eseridir
Süleymaniye Kütüphanesi, Antalya Tekelioğlu blm.:410/1, Aşir Efendi
Blm.:410, Ayasofya blm.: K 2904, Fatih blm.:4843/1.

39 Şarihleri:Taşköprüzade Ahmed b. Mustafa (ö. 968/1560); Fevzi Ahmed (978/1570);
Çörekçizade Ahmed Nüzhet; Kuşadalı Şeyh Ahmed (ö. 1195/11781).
40 Şarihleri: Kuşadalı Mustafa b. Hamza (ö.1085/1674); Subicalı Muhammed
b.Muhammed b. Ahmed (ö.1141/1728).
41 Şarihleri:Taceddin Ebu Muhammed Ahmed b. Abdülkadir (ö.749/1349); Radiyuddin
Muhammed b. Hasan el Esterâbâdî; Nureddin Abdurrahman b. Ahmed el-Câmî (ö.
898/1490); Sûdî el-Bosnevî (ö. 1000/1592); Mevlevi İsmail (ö. 1041/1633);
Hüsameddin İsmail b. İbrahim (ö. 1016/1607).
42 Şarihleri:İsamuddin İbrahim b. Muhammed Arabşah (ö.943/1538); Abdulgafur
Raduyuddin el-Lârî (ö.912/1506); Muslihuddin Muhammed el-Lârî (ö.979/1571);
Karacaahmed el-Hamîdî (ö.1024/1675); Muhammed b. Ömer, Kurt Efendi (ö.996/1569).
290 Yrd. Doç. Dr. Dursun Hazer
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
El-Elfiye, Mısır:H.1310, Matbaatü’l-Hayriye; Mahmut Bey Matbası,
İstanbul:H. 1310; İstanbul:H. 1310, Hüseyin Ef. Matbaası; Hindistan:
H.1290, Matbai Mustafai’ de basılmıştır.
6- Şuzûru’z-Zeheb Fî Ma‘rifeti Kelâmi’l-‘Arab: İbn Hişâm,
Cemaleddin Ebu Muhammed Abdullah b.Yusuf b.Ahmet( Ö762/1361)’ in
eseridir. Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya blm.: 4543, Crh.:1958
numarada yazma nüshası vardır. İstanbul’da Hürriyet Matbasında 1326
yılında basılmıştır. Bulak Matbaası, 1253 yılı Mısır basımı nüshası,
Süleymaniye Kütüphanesi, Kasideci Zade blm.: 582, Laleli: 333/1, Serez:
388/3 numaralarda mevcuttur.
7- el-Mısbâh Fi’n-Nahv: Mutarrızî Nasıruddin Ebu’l-Feth Nasır
b.Abdüsseyyid b.Ali(Ö 610/1213)'nin eseridir. Süleymaniye Kütüphanesi,
Antalya Tekelioğlu: 523/2, Asir Ef. Blm.: 365/2, Ayasofya blm.: K 2524.
Serh Yazan alimler:43Tacuddin Muhammed b.Muhammed elEsferâyînî(Ö
875/1285), ez-Zav’ ‘ale’l-Misbâh adını vermiştir. Bu eser de
medreselerde okutulmuştur. Süleymaniye Kütüphanesi, Harput blm.: 188,
Fatih blm.: 5036, Harif Ef. Blm.: 396’ da yazma nüshaları mevcuttur.
Kemaleddin el-Müderris tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
8- el-İ‘râb ‘an Kavâ‘idi’l-İ‘râb: İbn Hişâm en-Nahvî, Ebu Muhammed
Abdullah b.Yusuf (ö. 762/1361)‘un eseridir. Süleymaniye Kütüphanesinde
Fatih blm.: 3328, Hacı Mehmet Ef. Blm.: 5962/2, Hamidiye blm.: 1325,
Nafiz Paşa blm.: 1408’de taşbasma nüshaları mevcuttur.44
9- Muğnî’l-Lebîb ‘an Kutubi’l-E‘arib: İbn Hişâm en-Nahvî, Ebu
Muhammed Abdullahb.Yusuf (ö.762/1360)’un eseridir. Bu eser nahiv
sahasında okutulan yüksek eserlerdendir. Şemseddin el-Fenârî’ nin
talebelerine bu eseri okumalarını vasiyet ettiği rivayet edilir.45
10- Mukaddimetu’l-Acurrumiyye fi İlmi’l-Arabiyye: İbn Acurrum
Muhammed b. Muhammed b. Davut es-Sanhâcî (ö. 723/1323)’ nin eseridir.
Medreselerde Ecrümiyye adıyla anılmıştır.
Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya blm.: K 3414, Celal Ökten blm.:
449/2, Denizli blm.: 433/3, Esaf Ef. Blm.: 3067/3 nüshaları mevcuttur.ElEcrumiye,
A.Kamil matbaası H.1330 yılında İstanbul’ da ,1310 yılında

43 Şarihleri: Musannifek Alauddin Ali b. Muhammed el-Bistami; Alaeddin el-Esved
(ö.1025/1616).
44 Şarihleri: Süleyman el-Kafiyeci, Muhyiddin Muhammed (ö.879/1474); Celaleddin
Muhammed b. Ahmed el-Mahalli (ö.764/1363); Kadı Burhaneddin İbrahim b. Muhamed
(ö.900/1495).
45 Şarihleri: Şeyh Takiyüddin Ebu’l-Abbas Ahmed b. Muhammed (ö.872/1467);
Muhammed Ebu Bekr ed-Demamini (ö.828/1425); Ebu Beşir Şemsüddin Muhammed
b. Ahmed el-Maliki en-Nahvi (ö.844/1440); Suyuti (ö.911/1505).
Osmanlı Medreselerinde Arapça Öğretimi Ve Okutulan Ders Kitapları 291
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
Mısırda basılmıştır. Süleymaniye Kütüphanesi, Hasib Ef. Blm.: 527/15
numarada basılmış müshası mevcuttur.
11- el-Mufassal fi San‘ati’l -İ‘râb: ez-Zemahşerî Cârullah Ebu’lKâsım
Mahmud İbn Ömer (ö. 538/1144)’in eserdir. Süleymaniye
kütüphanesi Ayasofya blm.: 4595, Crh blm.: 1973, Damat İbrahim Paşa
blm.: 1101, Hamidiye blm.: 1333, Laleli blm.: 3518-3521’ de yazma
nüshaları; Hacı Mahmut Ef. blm.: 5914 ‘ da İskenderiye Matbaatü’l-Şerefiye
baskısı mevcuttur.46
12- el-Enmûzec fî’n-Nahv: Zemahşeri’nin eseri olup el-Mufassal’ın
hülâsâsıdır. Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya blm.: K 4448, Celal Ökten
blm.: 459, Esad Efendi blm.: 3067/2, Hasib Efendi: 489/2 nüshaları
mevcuttur. Matba-i Cevâib, İstanbul, 1298 tarihli baskısı Süleymaniye
Kütüphanesinde Hasib Efendi blm.: 489/2 mevcuttur.
13- Lubbu’l–Elbab fî İlmi’l-İ‘râb:İsferâyînî Tacettin Muhammed
b.Muhammed b.Ahmet Seyfettin (ö.689/1286)'in eseridir. Süleymaniye
Kütüphanesi, Ayasofya blm.: K 4525 numarada yazma nüshası mevcuttur.47
c- Belâğat İlimleri İle İlgili Eserler
Medreselerde okutulan belâğat ilimlerine dair kitaplar, es-Sekkâkî Ebu
Yakup Yusuf İbn. Ebi Bekr b.Muhammed b.Ali’ nin Miftah el-Ulum adlı
eserinin balâğata tahsis edilmiş üçüncü bölümü, muhtasarları ve şerhlerinden
oluşan farklı yazarların yazdığı eserlerdir. Hatta Sekkâkî’ nin eseri ve
şerhlerine izafeten medreselere isim de verilmiştir. Otuzlu medreselere,
okutulan belâğat eserine izafeten “Miftâh Medreseleri” adı verilmiştir.48
1- Miftâhu’l-‘Ulûm: es-Sekkâkî Ebu Yakup Yusuf Ibn Ebi Bekr
b.Muhammed (ö.626/1229)’ in eseridir. (Dâru’l-Kutub el-
İlmiye,Beyrut,l987) Bu eserin üçüncü bölümü belâğat ilmini konu
edinmektedir.49
Teftâzânî ve Seyyid Şerîf Cürcânî’nin üçüncü bölüme yaptığı şerhler
de medreselerde okutulmuştur.
2- Telhîsu’l-Miftâh: Hatibi Dımaşk, Celalettin Muhammed
b.Abdurrahman el-Kazvînî (ö. 739/133)’ nin eseridir. Miftâh el-‘Ulûm’un
üçüncü kısmının muhtasarıdır. Eser üç bölüme ayrılmıştır:
a) Me‘ani ilimleri,

46 Şarihleri: İbn Hacib en-Nahvî (646/1248); Şemsuddin Muhammed b. Yusuf el-Konevî
(ö.788/1386).
47 Şarihleri: Nukrakar, Cemaleddin Abdullah b. Muhammed Ahmed el-Hüseynî
(ö.776/1374); Eminüddin İsa b. İsmail el-Aksarayî (ö.727/1327).
48 BALTACI: a.g.e., 38.
49 Şarihleri:Kutbuddin Mahmud b. Mes‘ud b. Muslih eş-Şirâzî (ö.710/1310); Seyyid Şerîf
Ali b. Muhammed el-Curcânî (ö.816/1413); Saduddin b. Mesud Teftâzânî (ö.791/1389).
292 Yrd. Doç. Dr. Dursun Hazer
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
b) Beyân ilimleri,
c) Bedî ilimleri.50
3- el-Mutavvel ‘ale’t-Telhîs: Sadettin Teftâzânî, Mesud b.Ömer(ö.
791/1389)’ in Telhis el-Miftâh adlı esere yazdığı şerhtir. Medreselerde çok
okutulmuştur. El-Mutavvel 1872’ de İstanbul, 1270/1854’ te Tahran,
1878,1889 Luknow’ da basılmıştır.
el-Mutavvel üzerine 20’ye yakın zat haşiye yazmıştır.
4- Muhtasaru’l-Me‘anî: Bu eser de Sadettin Teftâzânî’nin eseridir ve
el-Mutavvel'in daha muhtasar halidir. Medreselerde okutulan önemli belâğat
eserlerinden birisidir..51
5- îzah-ı Me‘anî: Hatib-i Dımaşk, Celaleddin Muhammed b.
Abdurrahman el-Kazvini’nin Telhîs’e yaptığı şerh çalışmasıdır.52
SONUÇ
Arapça, İslami bilginin elde edilme aracı olduğu için, bilgilenme sürecinin
bir bölümü bu dil yetisi için kullanılmıştır. Arapça’nın dilsel düzeni, söz ve
gösterge boyutu, toplumsal iletişimi amaçlamamış, sadece İslami bilginin
tarihsel oluşumunu karşılamıştır. Bu araç medreselinin düşünce sembolleri,
zihinsel faaliyetlerinde rol oynamamıştır. Kutsal yönü olduğu için bilgisel
süreçte yeni evrimlere açılım sağlanamamıştır. Ferdin katılımı dışardan,
yapının unsurları kullanılarak olmuştur.
Arapça öğretiminin sınırları, hedefleri değişmeden uzun süreç içinde
geçerliliğini koruduğu için, öğrencide yapı hakkında bilinç oluşmuş,
öğrenimde başarı sağlanmakla birlikte her dönemde bilginin seviyesi eşit
olmuştur. Uzun süreç içinde, değişmeden devam eden medrese
programlarının amaçlarının gerçekleştirilmesine, araç olarak yeterli
olmuştur.
Programlardaki aşırı teferruat ve ansiklopedik bilgiler ilim
adamlarının zihinlerini çok meşgul etmiş, sonuçta detaylara çok önem veren,
işin özünden çok detaylarla meşgul olan bir alim tipini doğurmuştur.
Programın yoğunluğu işlevselliğe önemli ölçüde zarar vermiştir.
Yoğun Arapça bilgisi, şer‘i ilimlerde tenkitçi ve metodik ilmi
düşünceyle buluşamamış, özgün düşüncelerin ve eserlerin doğmasına zemin

50 Şarihleri: Muhammed b. Muzaffer el-Halhalî (ö.745/1344); Şemsuddin Muhammed b.
Osman ez-Zuznî (ö.792/1390).
51 Şarihleri:Telhîs’in şerhleri için bkz., Kâtip Çelebî, Keşfu’z-Zunûn, I/ 473-479; GAL,
Suplement I, 516-518.
52 Cemaleddin Muhammed el-Aksarayî (ö.800/1397); Alaaddin Ali el-Esved (ö.799/1397);
Muhyiddin Muhammed b. İbrahim en-Niksarî (ö.901/1493).
Osmanlı Medreselerinde Arapça Öğretimi Ve Okutulan Ders Kitapları 293
Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/I
hazırlayamamıştır. Dil öğreniminde ezber usulünün yaygın olması, diğer
ilimlere de etki etmiştir. Mütefekkir, düşünür yerine ‘ayaklı kütüphane’ tipi
övgüye layık olmuş, sistem bu tipin çoğalmasına katkı sağlamıştır. Arapça
ilimleri, medresenin ortaya çıkardığı alim tipinin doğmasına en önemli
altyapıyı oluşturmuştur.
Günümüzün Arapça öğretimi medrese geleneğinden kurtulamamıştır.
Dil öğrenimi ile bir dilin bütün dilsel düzenini öğrenme anlaşılmaktadır. Dil
öğretimi, henüz iletişim ve anlaşmayı sağlayacak boyuta ve anlayışına
kavuşamamıştır. Dilin kutsallığına inanılarak eski geleneği model alan ve
devam ettirmeye çalışan yoğun faaliyetler vardır. Bütün dil öğrenimleri,
ferdi düzeyde söze, bilim düzeyinde dile dönüşememektedir.

Konular