Yunanca Düşünce, Arapça Kültür: Bağdat’ta Yunanca-Arapça Çeviri Hareketi ve Erken Abbasi Toplumu

Sadece İslâm düşüncesinin olu-
şumundaki rolü açısından de-
ğil, evrensel anlamda düşünce tarihi
için taşıdığı değer bakımından
da büyük bir önemi hâiz olan
2-4/8-10. yüzyıllar arasındaki
tercüme hareketi hakkında ilmî
düzeyde yapılan çalışmaların tarihi,
bir buçuk asır öncesine kadar
gitse de, bu çalışmaların, çeviri
hareketini “kim, ne ve ne zaman”
soruları çerçevesinde incelemekten
öteye geçemediklerini söylemek
yanlış olmasa gerektir. 1841
ve 1842 tarihinde Gustav Flügel
ve Johann G. Wenrich tarafından
yayınlanan Latince makalelerle
başlayan ve günümüzde Gerhard
Endress, Josef van Ess ve David
Pingree’nin çalışmalarıyla devam
eden çeviri hareketine dair bu literatürün,
çeviri hareketinin arkasında
yatan sebepleri ortaya koymak
yerine, hangi eserlerin Arap-
ça’ya çevrildiği, bu çevirilerin
kimler tarafından ve ne zaman
gerçekleştirildiği gibi bibliyografik
hususlar üzerinde durduğu
görülmektedir.
Greek Wisdom Literature in
Arabic Translation (1975) ve
Avicenna and the Aristotelian
Tradition (1988) adlı eserleri yanısıra
İslâm felsefesi alanında kaleme
aldığı çok sayıda makalesiyle
tanınan Dimitri Gutas’ın Yunanca
Düşünce, Arapça Kültür adlı
kitabı, “kim, ne ve ne zaman sorularını
bir kenara bırakıp, çeviri
hareketini tarihsel ve toplumsal
bir fenomen olarak anlama ve
açıklama çabası içinde ‘nasıl’ ve
‘niçin’ soruları üzerinde yoğunla-
şarak bu hareketin siyasal, toplumsal
ve ideolojik koşullarını ele
alan” (s. 9, 11) yegâne eser olma
özelliğine sahiptir.
DÎVÂN İlmî Araştırmalar
sy. 14 (2003/1), s. 195-204
195
Dimitri Gutas
Yunanca Düşünce, Arapça Kültür:
Bağdat’ta Yunanca-Arapça Çeviri
Hareketi ve Erken Abbasi Toplumu
Çev. Lütfü Şimşek, Kitap Yayınevi, İstanbul 2003, 240 s.1
M. Cüneyt KAYA
1 Dimitri Gutas, Greek Thought, Arabic Culture: The Graeco-Arabic Translation
Movement in Baghdad and Early ‘Abbâsid Society [2nd-4th/8th-10th
centuries], Routledge, London-New York 1998, xviii+230 s.
KİTAP DEĞERLENDİRMESİ
Eserin muhtevasına dair de-
ğerlendirmeye geçmeden önce,
kitabın ismindeki “Greek/Yunanca”
ve “Arabic/Arapça” kelimeleri
üzerinde durmak gerekmektedir.
Gutas’ın Türkçe çeviriye
yazdığı önsözde de belirttiği
gibi, bu kelimeler herhangi bir etnik
grubu değil, bu uygarlıkların
kendilerini ifade etmek için kullandıkları
dillere göndermede bulunmaktadır
(s. 9). Bu anlamda
Arapça uygarlığının, “İslâm İmparatorluğu
içinde yaşayan ve
kendilerini Arapça ifade eden bü-
tün halkların ürünü” (s. 9) oldu-
ğuna dikkat çeken Gutas, bu uygarlığın
temellerinin, ırk merkezli
bir siyaset yürüten Emevîlerin aksine,
değişik etnik gruplardan gelen
siyasal müttefiklerini hoşnut
etmeye çalışan ve bu sebeple de
herkesin katılabileceği, dil üzerine
kurulmuş bir ortak payda oluşturan
Abbâsîler tarafından atıldığını
belirtmektedir (s. 182).2
İki bölüm ve toplam yedi ana
alt başlıktan oluşan kitapta Gutas,
“belli bir zümrenin özel bir projesi
olmaksızın iki asır süren, kamusal
ve özel çok büyük fonlarla
desteklenen ve katı dilbilimsel kesinliğe
ve özenli akademik metodolojiye
sahip sürekli bir program
dahilinde kuşaklar boyu devam
eden çeviri hareketinin” (s.
16) şimdiye kadar yapılageldiği
gibi, birkaç Süryânî Hıristiyanın
çabasıyla ya da birkaç aydın hü-
kümdarın bilgeliğiyle açıklanmasının
mümkün olmadığını ileri
sürmektedir. Onun temel iddiası-
na göre çeviri hareketi, oluşum
aşamasındaki Abbâsî iktidar ve
toplumunun ihtiyaç ve eğilimleri
tarafından yaratılmıştır.
Bağdat’ta gerçekleşen Yunanca-Arapça
çeviri hareketini Perikles’in
Atina’sı, İtalyan Rönesansı
veya 16 ve 17. yüzyıl bilimsel
devrimiyle aynı kategori ve
önemde gören Gutas, “Çeviri ve
İmparatorluk” adlı birinci bö-
lümde çeviri hareketini hazırlayan
koşullar ile Abbâsî halifeleri Mansûr,
Mehdî ve Me’mûn’un bu konudaki
faaliyetlerini incelemektedir.
Bu çerçevede Gutas öncelikle
DÎVÂN
2003/1
196
M. Cüneyt KAYA
2 Gutas’ın dil merkezli yaklaşımını, İslâm felsefesine dair düşüncelerinde de
görmek mümkündür. Eserlerinde “Islamic Philosophy” tabiri yerine “Arabic
Philosophy” ifadesini kullanan Gutas, bununla ırkî anlamda bir “Arap
Felsefesi”ni değil, bu felsefe içinde kaleme alınan eserlerin kâhir ekseriyetinin
Arapça oluşundan hareketle “Arapça Felsefe”yi kastetmektedir. Gutas’ın
bu konudaki görüşleri için bkz. Dimitri Gutas, “The Heritage of Avicenna:
The Golden Age of Arabic Philosophy, 1000-c.1350”, Acts of the International
Colloqium, Leuven, September 8-11 1999, Leuven Universtiy Press,
Leuven 2002, s. 82-84; a.mlf., “The Study of Arabic Philosophy in the
Twentieth Century: An Essay on the Historiography of Arabic Philosophy”,
British Society for Middle Eastern Studies (BRISMES), 29/1, Mayıs
2002, s. 17-20 (Gutas’ın bu iki makalesi de dahil olmak üzere toplam sekiz
makalesi, tarafımızdan tercüme edilmiş olup, kitap olarak neşredilecektir).
Arap fetihlerinin ekonomik, siyasal
ve kültürel önemi üzerinde
durmakta ve fetihler sonucunda
Halkedoncu Ortodoks/Bizans
Hıristiyanlığının tanımadığı Süryânî,
Nastûrî ve Monofizit Hıristiyanların
İslâm İmparatorluğunun
sınırları içinde kaldıklarını ve
bu sayede 7 ve 8. yüzyıllarda kendi
alanlarında aktif ve değişik dillerde
çalışmalar yapan birçok
‘uluslararası bilgin’in ortaya çıktı-
ğını belirtmektedir. Emevî idaresi
çevresindeki Hıristiyanların ço-
ğunlukla Konstantinopolis’te yayılan
Yunan Ortodoks Hıristiyan
yüksek kültürünü benimsediklerini
ve bu nedenle de Helenizm ve
onun ürünlerine, yani pagan Yunan
bilimine düşmanca baktıklarını
(s. 29-30) ileri süren Gutas,
bu durumun Abbâsîlerin iktidarı
ele geçirmesi ve Bağdat’ın kurularak
başkent yapılmasıyla değişti-
ğini ifade etmektedir.
Gutas’a göre çokkültürlü bir
nüfus yapısına sahip olan Bağdat,
Helenleşmiş bir kültüre sahipti ve
bu sebeple de Bağdat halkı, Yunan
bilimine karşı olumlu bir
yaklaşım sergiliyordu. Çeviri hareketini,
temelde bir hanedan ve
başkent değişimiyle açıklamaya
çalışan Gutas, Abbâsîlerden önce
bütün Yunanca bilimsel ve felsefî
eserlerin Süryanice’ye çevrildiği
kanısını veya Emevî prensi Halid
b. Yezîd’in çeviri hareketine yaptığı
katkılara dair rivâyetleri tü-
müyle reddetmektedir (s. 32-
34). Gutas’a göre Emevîler dö-
neminde Yunanca’dan birtakım
eserler tercüme edilmiş olsa da
bunlar tamamen tesadüfî, bireysel
ve plansızdı ve daha çok askerî
ve idarî amaçlar taşıyordu; dolayısıyla
çeviri hareketi tamamen
Abbâsîler tarafından tasarlanıp
hayata geçirilen bir harekettir.
Bu noktada, Abbâsîleri böylesine
planlı bir çeviri hareketini
başlatmaya sevk eden şeyin ne olduğu
sorusuna Gutas, Abbâsîlerin
iktidara geldikleri ortam ve
şartları göz önüne alarak cevap
vermeye çalışır. Ona göre Abbâsî-
lerin iktidara gelmesinde farklı
pek çok çıkar grubunun ve özellikle
de İranlı unsurların önemli
payı bulunmaktaydı.3 Hem bu
farklı çıkar gruplarını siyasî bakımdan
uzlaştırmak hem de hanedanın
meşrûiyetini sağlamak
amacıyla Abbâsîler ikili bir propaganda
yöntemi izlediler: İslâmî
unsurlara karşı Hz. Peygamber’in
soyundan geldiklerini, İranlı unsurlara
karşı ise Babillilerden Sâ-
sânîlere kadar Irak ve İran’daki
eski imparatorlukların vârisi olduklarını
göstermeye çalıştılar.
Gutas’a göre bu ikinci husus, çe- DÎVÂN
2003/1
197
Yunanca Düflünce, Arapça Kültür: Ba¤dat’ta Yunanca-Arapça Çeviri Hareketi ve Erken Abbasi Toplumu
3 Gutas, İranlılarla şunları kastetmektedir: (a) İlk fetihlerle birlikte Horasan’a
giden ve sonradan yörede yaşayanlarla özdeşleşen Arap kabileleri; (b) İranlılaşmış
Araplar; (c) Sâsânî İmparatorluğu’nun egemenliği altında yaşamış
Arâmîler; (d) İslâm’ı kabul eden İranlılar; (e) Zerdüştçü İranlılar (s. 39).
viri hareketi açısından son derece
önemlidir. Abbâsîlerin iktidara
gelmelerinden sonra devlet kademelerinde
önemli görevler almaya
başlayan İranlı unsurlar (Bermekîler,
Buhtişû, Nevbaht vs.)
hâlâ Sâsânî kültürünü bir şekilde
devam ettiriyorlardı. Bu kültür,
Abbâsîlerin imparatorluğu güç-
lendirme siyasetleri açısından iki
önemli unsuru ihtiva ediyordu:
Zerdüştçü imparatorluk ideolojisi
ve siyasî astroloji/astrolojik tarih.
Gutas, başlangıçta bu iki unsuru,
çeviri hareketi açısından eşit
derecede öneme sahip gibi sunsa
da, kitabın ilerleyen bölümlerinde
Zerdüştçü imparatorluk ideolojisini,
siyasî astrolojiye göre
daha fazla ön plana çıkarmaktadır.
Zerdüştçü imparatorluk ideolojisi,
Gutas’a göre, bütün bilimlerin
Zerdüşt kutsal kitabı
Avesta’dan türediğini, bütün Yunanca
kitapların da bu kutsal kitabın
bir parçası olduğunu iddia
eder. Buna göre, Zerdüşt iyilik
Tanrı’sı olan Ahura Mazda’dan
içinde bütün bilgilerin bulundu-
ğu Avesta metnini almıştır. Ancak
Büyük İskender’in İran’ı ele ge-
çirmesinden sonra bu metinler
dünyanın her yerine dağılmış,
Yunanlılar ve Mısırlılar da bilgiyi,
İskender’in Yunanca ve Kopt-
ça’ya çevirttiği bu Zerdüşt metinlerinden
öğrenmişlerdir. Daha
sonra başta I. Ardeşir, I. Sâbûr ve
I. Hüsrev Anuşirvân olmak üzere
Sâsânî imparatorları, bütün bu
metinleri ve onlardan türetilen
bilgiyi dağıtıldıkları çeşitli yerlerden
toplama işini üstlenmişlerdir.
Müslümanların İran’ı fethettikleri
sırada Pehlevîce’yi bilen İranlı-
ların sayısının azalması üzerine
Yeni Farsça’ya çevrilen bu metinlerin,
Abbâsîlerin iktidara geldikleri
dönemde de Yeni Farsça’dan
Arapça’ya çevrileri devam ediyordu.
Dolayısıyla çeviri kültürü,
Zerdüştçü Sâsânî imparatorluk
ideolojisi için vazgeçilmez bir husus
olduğundan, İranlı bütün unsurlar
için Avesta’dan türeyen bu
bilimleri öğrenmek bir görev mesabesindeydi,
zira bu kitapların
incelenmesi ve çevrilmesi eski
Pers biliminin yeniden canlandı-
rılması anlamına geliyordu.
Zerdüştçü imparatorluk ideolojisine
dair görüşlerini, gerek
Pehlevîce metinlerden, gerekse
Abbâsîlerin ilk dönemlerinde
Pehlevîce’den Arapça’ya tercüme
edilen eserlerden yaptığı iktibaslarla
destekleyen Gutas, Abbâsîlerin
yukarıda bahsedilen farklı çı-
kar grupları arasında bir uzlaşma
sağlayarak iktidarlarını meşrûlaş-
tırmak için bu imparatorluk ideolojisini
benimseyip çeviri hareketini
başlattığını ileri sürmektedir.
Hanedan tarihin yıldızların ve
gezegenlerin yönettiği farklı döngüsel
zaman dilimlerine göre
açıklanması demek olan siyasî astroloji
ise bu noktada talihin Abbâsîlerden
yana döndüğü ve Abbâsîlerin,
Mezopotamya ve
DÎVÂN
2003/1
198
M. Cüneyt KAYA
İran’daki bütün ilkçağ imparatorluklarının
ve özellikle de Sâsânîlerin
tek meşrû mirasçısı olduğu
yolundaki Abbâsî propagandası
için bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Gutas’a göre Abbâsî hanedanı
içinde bu siyaseti benimseyip temellendiren
ve hayata geçiren
kimse halife Mansûr’dur. Çeviri
hareketinin Me’mûn tarafından
başlatıldığı yönündeki iddiaları
kesin bir dille reddeden Gutas’a
göre Abbâsîlere karşı muhalefetin
temelinde Zerdüştçülüğü canlandırma
ideolojisinin yattığını fark
eden Mansûr, bir yandan bu muhalefeti
siyasî olarak baskı altında
tutarken bir yandan da onların
elindeki kozu yani Zerdüştçü imparatorluk
ideolojisiyle siyasî astrolojiyi
kendisine mal etmiştir.
Gutas bunu, bilgece olmasa bile,
pragmatik ve mantıklı bir hareket
olarak değerlendirmektedir (s.
55-57).
Bu bağlamda Beytülhikme
meselesine de değinen Gutas (s.
59-65), bu konuda şimdiye kadar
yazılanlardan farklı bir görüş serdetmektedir.
Beytülhikme hakkındaki
tarihî verilerin azlığına
dikkat çeken Gutas’a göre Beytülhikme
ne Yunanca’dan Arap-
ça’ya tercümelerin yapıldığı bir
yer, ne bir akademi, ne de bir
konferans merkezidir. Aksine
Beytülhikme, Mansûr zamanında
Sâsânî örgütlenmesini örnek alan
Abbâsî yönetim mekanizması
içinde, muhtemelen bir “büro”
olarak kurulmuş bir kütüphane;
Sâsânî tarih ve kültürü hakkında
Farsça’dan Arapça’ya çevirilerin
yapıldığı ve bu çevirilerin muhafaza
edildiği bir yerdi. Dolayısıyla
Beytülhikme, Yunanca-Arapça
çeviri hareketi açısından bakıldı-
ğında, çeviri için bir talebin ve bu
talebe cevap verebilecek koşulların
olduğu bir atmosferin oluşturulmasında
teşvik edici bir role
sahip olsa da, müellife göre, esasında
Pehlevîce’den Arapça’ya
çeviri kültürünün kurumsallaştı-
rılması gibi bir işleve sahipti (s.
65).
Gutas, Mansûr’dan sonra Abbâsî
Devleti’nin başına geçen
Mehdî’nin ise o dönemde İslâm’a
geçişi teşvik politikası yü-
zünden ortaya çıkan toplumsal
gerilimi çözmek için çeviri hareketini
benimsediğini söylemektedir.
Ayrıca siyasî tehdit oluşturan
Manicilerin başını çektiği zındıklık
cereyanı ile entelektüel tehdit
durumundaki Hıristiyan ve Yahudilere
karşı verilen mücadele
açısından da Mehdî döneminde
çeviri politikası bütün yönleriyle
devam ettirilmiş ve bu amaçla
Aristo’nun Topika ve Fizika adlı
eserleri çevrilmiştir.
Mansûr’un başlattığı ve halefleri
tarafından devam ettirilen,
kapsama ve toplum içinde ideolojik
anlamda bir uyum sağlama
siyasetinin çeşitli ideoloji, fikir ve
disiplinlerin kontrolsüz olarak
DÎVÂN
2003/1
199
Yunanca Düflünce, Arapça Kültür: Ba¤dat’ta Yunanca-Arapça Çeviri Hareketi ve Erken Abbasi Toplumu
yayılmasına yol açtığına dikkat
çeken Gutas, bu sebeple
Me’mûn’-un da selefleri gibi
merkezî otoriteyi güçlendirmek
ve iktidarının meşrûiyetini sağlamak
maksadıyla çeviri hareketinden
istifade ettiğini ileri sürmektedir.
Gutas’a göre 9. yüzyılın
başında Abbâsî hanedanı, artık
eskisi gibi Sâsânî hizbine ve bu
hizbin politikalarına ihtiyaç duymadığından,
Me’mûn, merkezî
otoriteyi güçlendirmek için baş-
lattığı propagandada iki temel
unsuru ön plana çıkardı: (1) İslâm’ın
savunucusu bizzat kendisiydi;
(2) İslâm’ın doğru yorumlanmasında
son karar ona aitti.
Bu unsurlardan birincisini hayata
geçirmek için Bizans’a karşı cihad
faaliyetini tekrar başlatan
Me’mûn, ikinci unsur içinse, dinî
otoriteyi ulemânın elinden almak
amacıyla münazara ve diyalektiği
teşvik etti. Dolayısıyla Zerdüştçü
imparatorluk ideolojisinin merkezî
hükümet fikrini benimseyen
Me’mûn, Gutas’a göre, Zerdüşt-
çülüğün yerine İslâm’ı koymuş
ve kendi yargısının son söz olması
kaydıyla diyalektik delillendirme
temelinde din değiştirmeyi
teşvik politikasını benimsemiştir.
Me’mûn’un bu Bizans karşıtı
söylemi, aynı zamanda İslâm İmparatorluğunun
ilkçağ Yunanistanı’nın
ve tüm beşerî bilimlerin
gerçek vârisi olduğu iddiasını
zımnen ihtiva ediyordu ki bu, çeviri
hareketi açısından oldukça
önemlidir.
Gutas bu noktada, bazı kaynaklarda
çeviri hareketinin başlamasının
sebebi olarak gösterilen
Me’mûn’un rüya(lar)sı üzerinde
de durmaktadır. Sözkonusu rüyanın
iki ayrı versiyonundan bahseden
Gutas, öncelikle çoğu modern
araştırmacının çeviri hareketine
meşrûiyet sağlamak için kullanıldığını
zannettiği bu rüyaların
kesinlikle çeviri hareketiyle ilgili
olmadığını, çünkü o dönemde
çeviri hareketine yönelik herhangi
bir muhalefetin bulunmadığını
belirtmektedir (s. 101). Me’-
mûn’un rüyasının Abdullah b.
Tâhir versiyonu, müellife göre
gizli liderlerin/ulemânın hâkimiyetine
son vermek (mihne) sûretiyle
merkezî otoritenin güçlendirilmesi
ve halifenin tek söz sahibi
haline getirilmesi amacıyla, muhtemelen
halifenin yakın çevresindeki
Tahirîler ya da mihneyi uygulamakla
görevlendirilen kadı
Ahmed b. Ebî Duâd tarafından
uydurulmuştur. Gutas’a göre rü-
yanın, felsefeyi bir uzmanlık alanı,
ilkçağ metinlerini bu alanın
temel eserleri, Aristo’yu en
önemli hoca, hilafeti de bu konuda
en üst makam olarak göstermeye
çalışan Yahyâ b. Adî versiyonu
ise, o dönemdeki Bağdat
felsefe okulunun başkanı konumundaki
Yahyâ tarafından, diğer
felsefî akımlar arasından Aristotelesçiliğin
Bağdat’ta hâkim olması-
nı sağlamak için ortaya atılmıştır.
Kitabın “Çeviri ve Tarih” baş-
lıklı ikinci bölümünde Gutas, daDÎVÂN
2003/1
200
M. Cüneyt KAYA
ha çok erken dönem Abbâsî toplumunun
ihtiyaçlarının ne tür
eserlerin tercüme edilmesini sağ-
ladığı, bu çevirileri destekleyen
gruplar (Abbâsî halifeleri ve aileleri,
saray erkânı, devlet görevlileri
ve askerî yetkililer, araştırmacı-
lar ve bilim adamları), çevirmenler
ve çeviriler ile çeviri hareketinin
İslâm toplumu içindeki ve dı-
şındaki etkileri gibi konuları derin
bir vukûfiyetle incelemektedir.
Bu bağlamda Gutas’ın bazı
tespitleri üzerinde daha ayrıntılı
durmak yerinde olacaktır.
Bu tespitlerden ilki, çeviri bü-
tünlükleri hakkındadır. Gutas’a
göre Yunanca-Arapça çevirilerin
yapısı hakkındaki yaygın üç aşamalı
sınıflandırma son derece hatalıdır.
Bu sınıflandırmaya göre
birinci aşamada “eski” kelimesi
kelimesine çeviriler, ikinci aşamada
Huneyn ve çevresinin daha
serbest çevirileri ve son olarak da
Bağdat felsefe okullarının esas
olarak daha önce çevrilmiş metinlerin
yenilenmesi şeklinde yaptı-
ğı, bilimsel ve filolojik ayrıntılarıyla
usta işi çeviriler bulunmaktadır.
Gutas ise çeviri hareketinin
“kelimesi kelimesine” aşamasından
başlayarak zamanla “olgunluk”
seviyesine ulaşan mekanik,
çizgisel bir hareketle tanımlanması
girişimlerinin anlamsızlı-
ğına dikkat çekerek, çeviri bütünlüklerinin
dikkatli bir şekilde incelenmesi
durumunda, gerek çeviri
hareketi (mesela çeviri hareketinin
biri “alıcı”, diğeri “yaratı-
cı” iki evreden oluştuğu varsayı-
mı) gerekse Arap bilimi ve felsefesiyle
ilgili pek çok yanlış kanaatin
de kendiliğinden ortadan
kalkacağını belirtmektedir. Gutas’a
göre Yunanca-Arapça çeviriler
en başından itibaren Bağ-
dat’taki fikir akımlarına bağlı olarak
oluşan araştırma süreçlerinin
bir parçası şeklinde görülmeli ve
bu anlamıyla Arap bilim ve felsefe
geleneğinin ihtiyaçlarına cevap
vermek üzere ortaya çıkmış yaratıcı
etkinlikler olarak kabul edilmelidir.
Ayrıca çeviri bütünlükleri
hakkında yapılacak araştırmalar,
Arap bilimi ve felsefesinin
“orijinalliği” veya Arapların ve
Samilerin “yaratıcılık” vasfına sahip
olmadığı yolundaki doğrulu-
ğu şüphe götürür metafizik kavramsallaştırmalardan
ve açıklamalardan
da kaçınılmasını sağlayacaktır
(s. 144-145).
Gutas’ın bir diğer tespiti, çeviri
hareketine yönelik tepkilere
dairdir. Çeviri hareketine o dö-
nemde yöneltilen tepkilerin, biri
Bağdat’taki entelektüel çevrelerden,
birisi de bu çevrelerin dışından
gelen tepkiler olmak üzere
iki açıdan değerlendirilebileceğini
kaydeden Gutas, dışarıdan gelen
tepkilerin tamamen, iktidarı kaybeden
Emevîlerden kaynaklandı-
ğını, içeriden gelen tepkilerin ise
mihne hadisesinden sonra ortaya
çıktığını ifade etmektedir ki, ona
göre mihneden sonraki tepkiler
de doğrudan doğruya çeviri haDÎVÂN
2003/1
201
Yunanca Düflünce, Arapça Kültür: Ba¤dat’ta Yunanca-Arapça Çeviri Hareketi ve Erken Abbasi Toplumu
reketine ve ulûm-i dahîleye yönelik
olmayıp, bunları kelâmî bakımdan
dayatmaya çalışan Mu‘tezile’ye
yöneliktir. Bu çerçevede
Ignaz Goldziher’in “Stellung der
alten islamischen Orthodoxie zu
den antiken Wissenschaften”
(Eski İslâm Ortodoksluğunun
İlkçağ Bilimlerine Karşı Tutumu)4
başlıklı makalesini de ele
alan Gutas, çeviri hareketi döneminde
İslâm Ortodoksluğu diye
bir şeyden söz edilemeyeceğini
(s. 153) belirtmekte ve Goldziher’in
iktibasta bulunduğu âlimlerin
çoğunun Hanbelî ve Şafiî
olduğuna dikkat çekerek bu
“sözde muhalefete” rağmen bilimsel
ve felsefî faaliyetin 18. yüzyılın
ilk çeyreğinde, Lale devrine
kadar İslâm dünyasında hayatiyetini
sürdürdüğünü tatmin edici
delillerle ortaya koymaktadır.
Çeviri hareketinin İslâm dünyasındaki
etkileri kadar, başka
toplumlarda yarattığı tesir konusunda
da Gutas’ın söyledikleri oldukça
önem taşımaktadır. Gutas’ın
iddiasına göre, 800 yılı dolaylarında
çeviri hareketi astroloji,
astronomi ve matematik ağırlıklı
olmak üzere önemli bir yol katetmişti.
Elçiler ve gezgin bilginler
sayesinde Konstantinopolis’teki
entelektüeller de Bağdat’taki gelişmelerden
haberdar oluyor ve
İslâm dünyasındaki bilimsel geliş-
meyi ve dinsel olmayan Yunanca
yazmalara karşı nasıl bir talebin
olduğunu biliyorlardı. İşte sözkonusu
Yunanca yazmalar, ya bu
eserlerin Arapça çevirilerini taklit
etmek arzusuyla veya buna cevap
olarak ya da bu eserlerin çevrilmesini
isteyen Arapların özel talepleri
doğrultusunda Bizans’ta
istinsah edilmeye başlanmıştır. Bu
iddiasını, istinsah edilen Yunanca
yazmalar, bunların istinsah tarihleri
ve en eski Arapça çevirilerine
dair bir tabloyla (s. 174-175)
destekleyen Gutas, 9. yüzyıldaki
“ilk Bizans Hümanizmi”nin Yunanca-Arapça
çeviri hareketinin
bir ürünü olduğunu bu şekilde
gözler önüne sermektedir.
Gutas’ın çeviri hareketinin sebeplerini
açıklamak amacıyla
Zerdüştçü imparatorluk ideolojisi
ve siyasî astroloji bağlamında
Sâsânî kültürüne aşırı vurgusu,
kimi zaman, çeviri hareketinin
tek sebebinin bu Sâsânî etkisi olduğu
izlenimini uyandırsa da, bu
noktada Abbâsî halifelerinin uyguladıkları
politikaların belirleyiciliğine
atfedilen önem, bunlar
arasında bir dengenin mevcudiyetini
ortaya koymaktadır. Yine
de kitabın kurgusu kimi zaman
zihinlerde, çeviri hareketinin AbDÎVÂN
bâsîlerin uyguladıkları uzlaştırma
2003/1
202
M. Cüneyt KAYA
4 Ignaz Goldziher, “Stellung der alten islamischen Orthodoxie zu den antiken
Wissenschaften”, Abhandlungen der Königlich Preußischen Akademie
der Wissenschaften, Jahrgang 1915, Philosophischen-Historische Klasse, no.
8, Berlin, Verlag der Akademie, 1916.
ve iktidarın meşrûiyetini sağlama
siyasetinin sadece bir “vasıta”sından
mı ibaret olduğu sorusunu
uyandırmaktadır.
Zengin bir bibliyografya ve
dizin yanında Arapça’ya çevrilen
Yunan eserlerine dair, konularına
göre bir kaynakça (s. 185-188)
ile çeviri hareketinin İslâm medeniyeti
için anlamı hususundaki
çalışmaların kronolojik bir listesine
(s. 231-233) de yer verilen
eserin sonuç bölümündeki Gutas’ın
şu sözleri, çeviri hareketinin
önemi ve anlamına dair dü-
şüncelerini özetler niteliktedir:
“Daha geniş ve daha temel bir
düzeyde bakarsak, çeviri hareketinin
önemi, bilimsel ve felsefî
düşüncenin belirli bir dil veya
kültürle sınırlı olmayan, uluslararası
bir karakter taşıdığını tarihte
ilk kez ispatlamış olmasıdır. Abbâsî
toplumunda kalıba dökülen
Arapça kültürü, Yunanca felsefe
ve bilim düşüncesinin evrenselli-
ğini tarihsel olarak ortaya koymakla,
Yunan Bizans’ına ve Latin
Batı dünyasına bir model sağlayarak
bu düşüncenin daha sonra
kolayca hayata geçirilmesinin temelini
attı. Bizans’ta, hem Lemerle’in
9. yüzyıl ‘ilk Bizans Hü-
manizmi’, hem de daha sonra Paleologosların
Rönesans’ı, Batı
dünyasında ise Haskins’in 12.
yüzyıl Rönensans’ı adını verdiği
dönem ile gerçek Rönesans, işte
bu temeller üzerinde yükseldi”
(s. 183-184).5
Genel itibarıyla anlaşılır/akıcı
bir tercüme ve güzel bir baskıyla
DÎVÂN
2003/1
203
Yunanca Düflünce, Arapça Kültür: Ba¤dat’ta Yunanca-Arapça Çeviri Hareketi ve Erken Abbasi Toplumu
5 Gutas’ın bu ifadelerinden onun, çeviri hareketinin ve dolayısıyla İslâm felsefe
ve bilim geleneğinin sadece Antik Yunan ile Latin Ortaçağı arasında
aracı bir role sahip olduğunu düşündüğü anlaşılmamalıdır. “The Study of
Arabic Philosophy in the Twentieth Century: An Essay on the Historiography
of Arabic Philosophy” başlıklı makalesinde Gutas, İslâm felsefesini bu
yönde değerlendiren oryantalistleri (T.J. De Boer, Simon van den Bergh
vb.) ciddi bir şekilde eleştirmektedir (s. 10-11): “Arap felsefesinin bir felsefe
olarak bağımsız bir şekilde incelenmesini ve dolayısıyla Arap dili uzmanı
olmayanlara sunumunu engelleyen diğer bir tutum ise, Arap felsefesinin felsefî
açıdan bizâtihî herhangi bir önemi hâiz olmadığını ileri sürüp onu sadece
Yunan felsefesiyle son dönem Latin skolastisizmi arasında bir aracı olarak
değerlendiren yaklaşımdır. (…) Arap felsefesinin henüz üzerinde çalışılmamış
büyük çaptaki malzemesinin farkında olması gereken eğitimli insanların
nasıl böyle düşünebildiklerini anlamak imkânsızdır. Bu genel ifadeler
konuyla ilgili deliller üzerinde yapılan bir değerlendirmeye dayanmadığından
kaçınılmaz olarak sonuç, Arap felsefesine dair bütün eserleri okumuş olsa
da bir kimsenin bu felsefede düşünceye ait herhangi bir orijinal veya
önemli ilerleme bulamayacağı zannına dayalı olarak ortaya çıkan bir tutum
olacaktır. Böylesine bir zan, aslında açık bir şekilde, Sâmilerin -ki bu örnekte
sözkonusu olan Araplardır- dinî, özellikle de mistik düşünceye yönelik
özel bir kabiliyetleri olsa da eleştirel aklî düşüncede yeteneksiz oldukları gö-
rüşünden kaynaklanmaktadır ki, bu düşünceyi bugün ‘ırkçı’ olarak niteleyebiliriz
(…).”
Türk okuyucusuna sunulan eserde
özellikle Arapça özel isimlerin
yazımı ve bazı kavramların karşı-
lanmasında birtakım problemlerin
olduğu göze çarpmaktadır.6
Tercümesindeki küçük hata
ve eksikliklere rağmen Gutas’ın
bu kitabı, sadece tercüme hareketi
veya İslâm felsefesiyle ilgilenenlerin
değil, İslâm düşünce ve medeniyetinin
oluşumunu anlamak
isteyen herkesin okuması gereken,
vazgeçilmez bir eser niteli-
ğindedir.
DÎVÂN
2003/1
204
M. Cüneyt KAYA
6 Büyük ölçüde eserin orijinalindeki transkripsiyon alfabesinin Türkçe’ye aktarımından
kaynaklandığı anlaşılan bu yazım yanlışlarına şunlar örnek verilebilir
(doğru yazılışlar koyu harflerle belirtilmiştir): el-Emsâlü’s-sâdire en
büyûtü’ş-şiir (s. 60)→ el-emsâlü’s-sâdira an buyûti’ş-şi‘r, en-Nezzâm (s.
76, 81)→ en-Nazzâm, el-Beyhekî (s. 101)→ el-Beyhakî, Ömer ibn Ferruhân
et-Teberî (s. 100)→ Ömer ibn Ferruhân et-Taberî, İbrahim ibnü’sSelt
(s. 110)→ İbrahim ibnü’s-Salt, Haccâc ibn Meter (s. 113,
144)→Haccâc ibn Matar, el-hayru’l-mehd (s. 120)→ el-hayru’l-mahz,
Kitâbü’r-Reffi’l-eskâl (s. 125)→ Kitâbü Ref‘i’l-eskâl, Fî kuvve’l-ağziye (s.
128)→ Fî kuve’l-ağziye, Halil b. Aybek es-Sefedî (s. 138, 139)→ Halil b.
Aybek es-Safedî, İbnü’l-Heysâm (s. 148, 149)→ İbn Heysem, et-Teberî
(s. 157)→ et-Taberî, Mirâm Çelebi (s. 167)→ Mîrim Çelebi, Sevnü’lmantık
ve’l-kelâm en fenni’l-mantık ve’l-kelâm (s. 210)→ Savnü’l-mantık
ve’l-kelâm an fenni’l-mantık ve’l-kelâm, Fi’l-felsefiyü’l-ûlâ (s. 210)→
Fi’l-felsefeti’l-ûlâ.
Tercümesinde problem olduğunu düşündüğümüz kelime/kavramları ise şu
şekilde sıralamak mümkün: Essay kelimesinin “risâle” yerine “makale” (“eş-
Şafiî’nin makalesi”, s. 79), defecate kelimesinin “hacet gidermek” yerine
“hacet getirmek” (s. 87, 88), scientists kelimesinin “bilim adamları” yerine
“bilimciler” (s. 122), epistles kelimesinin de “risâleler” yerine “mektuplar”
(“Kindî’nin mektupları”, s. 122, 124) şeklinde tercüme edilmesi. Ayrıca kitabın
81. sayfasındaki “Emîn’in devlet rengi olarak önce…” şeklinde başlayan
cümlenin de “Me’mûn’un devlet rengi olarak…” şeklinde olması gerekmektedir.

Konular