İBN MU’TÎ, ESERLERİ VE NAHV’E GETİRDİĞİ YENİLİKLER

İBN MU’TÎ, ESERLERİ VE NAHV’E GETİRDİĞİ
YENİLİKLER
Okt. Dr. İsmail DEMİR*
ÖZET
İbn Mu‘tî Muvahhidler döneminde Mağrib’in kuzey bölgesinde
Becâya şehrinde 564/1169 tarihinde doğmuştur. Orada dönemin
alimlerinden ders aldıktan sonra doğuya göç etmiş Şam ve Kahire’de
yaşamıştır.
Müellif, el-Meliku’l-Mu‘azzam ‘İsâ b. Muhammed el-Eyyûbî (öl.
624/1226) ile yakınlık kurmuş ve bu melik tarafından çeşitli resmi
görevlere getirilmiştir. Birçok eseri olduğu bilinen müellif, Nahiv
ilmine de birtakım yeniliklerle katkıda bulunmuştur.
İbn Mu‘tî, Kahire’de 628/1231 tarihinde vefat etmiştir.
Anahtar Kelimeler: İbn Mu‘tî, Mağrib, Zevâve, Muvahhidler,
Meşrik, Şam, Kahire, el-Meliku’l-Mu‘azzam, Elfiyye, el-Fusûl.
ABSTRACT
Ibn Mu‘ti, His Works and the Novelties He Introduced to Nahw
Ibn Mu‘ti was born during the time of Almohades (Monotheists)
in 564/1169 in Bajâya, a small town in the North of Magrib. He
received his early education from the local scholars then he emigrated
to Damascus and then to Cairo where he lived for good.
The author got in touch and maintained good relations with Isa
b. Mohammed al-Ayyubi (d. 624/1226) and was awarded various
official posts. He is known to produce several works to contribute to
the science of Nahv, which are considered to be novelties in this field.
Key Words: Ibn Mu’ti, Magrib, Zawâwa, Almohades, Mashriq,
Damascus, Cairo, Alfiyya, al-Fusûl, al-Malik al-Mu’azzam.
* Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Faküitesi Arap Dili ve Belâgati Anabilim Dalı
188
HAYATI VE ESERLERİ
Hayatı
İbn Mu’tî’nin hayatını iki kısma ayırarak ele almak mümkündür.
A. Doğduğu, ilk tahsilini yaptığı ve gençlik yıllarını geçirdiği
Mağrib dönemi. Bu dönemin kaç yıl olduğunu bilemiyoruz.
B. İlmî bakımdan ömrünün en verimli bölümünü geçirdiği ve
eserlerini yazdığı Meşrık dönemi.
a. Onun Mağrib’teki hayatı hakkında pek fazla bilgiye sahip
değiliz. Oradaki hayatı Muvahhidler dönemine rastlamaktadır. Bu
dönem, Mağrib’in birliğinin sağlanması ve İspanya’daki İslâm
kültürünün savunulması yönünde kuvvetli bir gayretin sarf edildiği
dönemdir. Bu devletin kurucularının meselesi, tevhit inancının
yayılması ve müslümanların nefislerinde azim ve kuvvet ruhunun
diriltilerek İslâmî anlayışın yenilenmesi, böylece müslümanların
muhitlerini himâye, maddî ve mânevi varlıklarını korumak için ciddi
bir şekilde çalışmaya teşvik olmuştur1. İbn Mu’tî, Mağrib’in kuzey
bölgesinde Becâye şehrinde doğmuş ve ömrünün ilk dönemini orada
geçirmiştir2. Müellifimizin bu döneminde ülkeyi, Muvahhid
hânedanından Ebû Ya‘kûb Yûsuf (558-580/1162-1184) yönetmekte
idi3.
Muvahhidler döneminde ekonominin yanında fikir hayatı da
oldukça gelişmişti. Hükümdarlar, şâir ve bilim adamlarını koruyup,
onları himâye ederek bilim ve sanatın hâmisi olduklarını
göstermişlerdi. İlmî gelişmeler ve düşünce sistemleri büyük bir
ilgiyile takip edilmiş, hukuk ve ilâhiyat ise doğal olarak en fazla ilgi
gören sahalar olmuştu. Bu tür gelişmelerden en fazla şehirler
faydalanmıştır4.
1
Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, redaktör: Hakkı Dursun Yıldız, I-XIV, İstanbul
1992, V,343.
2 İbn Hallikân, (Şemsuddîn Ahmed), Vefeyâtu'l-A‘yân, I-VI, nşr. M. Muhyiddîn Abdulhamîd,
Mısır, 1949, V, 243; Ebu'l-Fida (‘Imâduddîn İsmâ‘il b. ‘Alî), el-Muhtasar fi Ahbâri'lBeşer, I-IV, Kahire, tsz, III, 151.
3
Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, V, 351.
4
A..g.e. V, 358.
189
Bu asırda, nahiv, lügat, arûz, beyân, târih ve siyer gibi ilimler
ilerlemiş; Mağrib, bu asırda zirveye doğru büyük adımlarla yürüyen
meşhur âlimler görmüştür. eş- Şâtıbî5 (öl. 589 / 1193), el- Cilyânî6 (öl.
603 / 1206), Mûsâ b. Meymûn el- Kurtubî7 (öl. 605/1208), el-Cezûlî8
(öl. 607 1210), İbnu’l-Harûf9 (öl. 609/1212), eş-Şerîşî10 (öl.
630/1232), müellifimiz İbn Mu‘tî11 (öl. 628/1231) ve diğerleri bu
âlimlerden birkaçıdır.
b. İbn Mu‘tî, göç etmeden önce doğudaki müslüman
topluluklarının başına bir çok olay gelmiştir. Müslümanlar bu
dönemde mükemmel bir kahraman, şahsiyet sahibi ve dirâyetli
Salâhaddîn Eyyûbî ile büyük zaferler elde etmiştir. İbn Mu‘tî, Fâtımî
Devletinin yok olduğu, zorba haçlıların mağlûp edildiği, her sahada
ilme ve ilmî gelişmelere destek olan, kolaylık gösteren ve yardım eden
Salâhaddîn Eyyûbî döneminde ülkenin ilmî merkezleri sayılan Şam ve
Kahire’de yaşamıştır.
Eyyûbîler dönemi, ilmî hayat bakımından İslâm tarihinin en
canlı devirlerinden biridir. Bu dönemde ilmî faâliyetlerin en önemli
merkezleri medreselerdi. Onuncu asrın başlarında yayılmaya başlayan
medreseler, Nizâmülmülk tarafından açılan Nizâmiye Medreseleri ile
daha da yaygınlaşmıştır. Medreseler; Şam, el-Cezire, Mısır ve Yemen
gibi Ortadoğu’nun önemli bölgelerinde Nûreddîn Zengî ve Salâhaddîn
Eyyûbî dönemlerinde çoğalmıştır.
Medreseler açılış maksatlarına uygun olarak daha ziyade dinî
ilimlerle ilgileniyorlardı12. Matematik ve tabiî ilimlerin öğretimi için
açılan ilk iki medrese de Eyyûbîlerden el-Melik el-Kâmil dönemine
5
A..g.e. V, 344.
6
A..g.e. V, 383.
7
A..g.e. V, 413.
8 İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, III, 157; ez-Ziriklî (Hayruddîn), el-A‘lâm, I-XII, Beyrut,
1969, V, 288.
9
Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, V, 371.
10
A.g.k, V, 344.
11
el-Kıftî ( ‘Alî b. Yûsuf), İnbâhu’r-Ruvât, I-II, nşr. M. Ebu’l-Fadl İbrâhîm, Kahire, 1973, IV,
38; Yâkût el-Hamevî, Mu ‘cemu’l-Udebâ’, I-VII, nşr. D.S. Margoliouth, Kahire, 1923-30,
VII, 292; İA= İslâm Ansiklopedisi, İslâm Alemi Coğrafya ve Biyografya Lügatı, İstanbul,
1940-1988, Moh. Ben Cheneb, “İbn Mu’tî”, V/II, 776.
12
Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VI, 412.
190
aittir13. Yine bu devirde Hanefî, Şâfiî, Hanbelî ve Mâlikîler de kendi
mezheplerinin fıkhını öğretmek için medreseler açmışlardır. Bunları
birden fazla mezhebin fıkhının öğretildiği medreselerin açılması takip
etmiştir. Bu medreselerin yanında Kur’an ilimleri öğretimi için
Dâru’l-kurrâlar, ayrıca İslâm tarihinde ilk defa bu dönemde hadis
öğretimi için özel medrese (Dâru’l-hadîs) açılmıştır14.
Bu dönemde câmiler de eğitim ve öğretimdeki yerlerini
korumuşlardır15. Nitekim müellifimiz, Kahire’de bulunan Amr
Câmiinde nahiv ve edebiyat müderrisliğine tâyin edilmiştir16. Bu
medrese ve câmilerde, okuyucuların faydalanması için kütüphaneler
tesis edilmiştir. Şam, Halep ve Âmid Câmilerinde bulunan
kütüphaneler bunların en önemlileri olarak sayılır17.
Bu zaman dilimi içerisinde Mısır ve Şam, âlimler için bir
sığınma ve emniyet yeri olduğundan İslâm dünyasının her tarafından
buralara âlimler akın etmişlerdir18.
İbn Mu‘tî de Şam’a gelen ve daha sonra Mısır’a yerleşen bu
âlimlerden birisiydi. İlmi ve hâfızasıyla el-Melik el-Kâmil’i hayrete
düşürdü. Artık İbn Mu’tî için onun himayesinde iyi bir yer ve rahat
edeceği bir ev vardı. el-Melik el-Kâmil ilmi çok seven ve âlimlere en
çok ikramda bulunan Eyyûbî sultanlarından birisiydi. Tarihçiler, onun
bu durumuyla ilgili pek çok şey anlatmaktadırlar.
İbn Mu’tî’nin yaşadığı asırda, Mısır ve Şam’da, Eyyûbî Devleti
sayesinde her türlü ikram ve takdir gören meşhur âlimlerin aktif
çalışmalarıyla eğitim ve öğretim gelişmiştir. Kaynaklar, Şam sultanı
el-Melik ‘İsâ el-Eyyûbî’nin Ebu’l-Yumn el-Kindî19 (öl. 614/1217)’den
13
A.y.
14
A.y.
15
Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VI, 413.
16
Yâkût el-Hamevî, Mu ‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292; İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V,243; esSuyûtî (Celâluddîn), Husnu’l-Muhâdara fî Târîhi Mısr ve’l-Kahire, I-II, nşr. M. Ebu’l-Fadl
İbrâhîm, Kahire, 1387/1967, I, 533.
17
Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VI, 413.
18
Şeşen, Ramazan, Salâhaddîn Eyyûbî ve Devlet, İsbtanbul, 1987, s. 338.
19
ez-Zehebî (Şemsuddîn Ahmed b. ‘Osmân), el-‘İber fî Haber men Ğaber, I-IV, nşr. Ebû
Hâcir M. es-Sa‘îd b. Bisyûnî Zağlûl, Beyrut, tsz, III, 159; es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât fî
Tabakâti’l-Luğaviyyîn ve’n-Nuhât, I-II, nşr. M. Ebu’l-Fadl İbrâhîm, Kahire, 1964-65, I,
191
Sîbeveyh’in Kitâb’ını okuduğunu zikretmektedirler. Bu asırda Doğuda
ilim ilerlemiş ve meşhur ilim adamları yetişmiştir: İbn ‘Asâkir, Ebu’lKâsim ‘Alî b. el-Hasan20 (öl. 572/ 1176), Kutbuddîn en-Neysâbûrî21
(öl. 579/1183), İbnu’l-Berrî22 (öl.583/1187), Ebu’l-Yumn el-Kindî23,
el-Melik el-Mansûr24 (öl. 617/1220), İbn Ya‘îş25 (öl. 643/ 1245) ve
diğerleri bu asrın belli başlı âlimlerinden bir kaçıdır.
Adı
Genellikle İbn Mu’tî diye anılan müellifimizin ismi, muhtelif
kaynaklarda değişik şekillerde verilmektedir. Ondan bahsedilirken
zikredilen diğer isimleri şöyledir: Yahyâ b. ‘Abdilmu’tî b. ‘Abdinnûr.
Kendisinden bahseden kaynaklarda tesbit edebildiğimiz en uzun ismi
budur26. Kâtib Çelebi (öl. 1067/1657) ve diğer bazı müellifler sadece
Yahyâ b. ‘Abdilmu’tî demekle yetinmişler, dedesinin ismini
vermemişlerdir27. Yâkût el-Hamevî (öl. 626/1229), İbn Kesîr (öl.
774/1373), es-Suyûtî (öl. 911/1505) ve Taşköprüzâde (öl. 968/1560)
ise ismini,Yahyâ b. Mu’tî b. ‘Abdinnûr olarak vermektedirler.
Görüldüğü üzere burada dedesinin isminde bir değişiklik olmamakla
beraber babasının ismi İbn Mu’tî olarak verilmiş, isminin başındaki
“‘Abd” kelimesi hazfedilmiştir28. el-İnbâh yazarı el-Kıftî (öl.
570-571.
20
ez-Zehebî, el-‘İber, III, 60; Şeşen, Ramazan, Salâhaddîn Eyyûbî ve Devlet, s. 345.
21
ez-Zehebî, el- ‘İber, III, 76; Şeşen, Ramazan, Salâhaddîn Eyyûbî ve Devlet, s. 353;
Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VI, 416.
22
ez-Zehebî, el-‘İber, III, 84; Şeşen, Ramazan, Salâhaddîn Eyyûbî ve Devlet, s. 368;
Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VI, 418.
23
ez-Zehebî, el-‘İber, III, 159; es-Suyûtî, el-Buğye, I, 570-571; Şeşen, Ramazan, Salâhaddîn
Eyyûbî ve Devlet, s. 371; Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VI, 518.
24
ez-Zehebî, el-‘İber, III, 171; Şeşen, Ramazan, Salâhaddîn Eyyûbî ve Devlet, s. 404.
25
ez-Zehebî, el-‘İber, III, 249; Şeşen, Ramazan, Salâhaddîn Eyyûbî ve Devlet, s. 373.
26 İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V,243; Ebu'l-Fidâ ( ‘Imâduddîn İsmâ‘il b. ‘Alî), elMuhtasar fi Ahbâri'l-Beşer, III, 151. ez-Zehebî (Şemsuddîn Ahmed b. ‘Osmân), Siyeru
A‘lâmi’n-Nubelâ’, I-XXIV, nşr. Başşar Avvâr Ma‘rûf ve Muhyî Hilâl es-Serhân, Beyrut,
1405/1985, XXII, 324; ez-Zehebî, el-‘İber, III, 201; el-Kureşî (Ebu’l-Vefâ), el-Cevâhiru’lMudiyya, fi Tabakâti’l-Hanefiyye, I-II, Haydarâbâd, 1332, II, 214.
27
Kâtib Çelebi, Keşfu’z-Zunûn, I-II, nşr. Ş. Yaltkaya ve R. Bilge, İstanbul, 1941-1943, II,
1269; et-Tantâvî (Muhammed), Neş’etu’n-Nahv, Mısır, 1973, s. 215.
28
Yâkût el-Hamevî, Mu ‘cemu’l- Udebâ’, VII, 292; İbn Kesîr (Ebu’l-Fidâ’ İsmâ‘il b. ‘Omer),
el-Bidâye ve’n-Nihâye, I-XIV, Beyrut, 1966, XIII, 129; es-Suyûtî (Celâluddîn), el-Eşbâh
ve’n-Nezâ’ ir fi’n-Nahv, I-IV, Haydarâbâd, 1359. es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344; es-
192
464/1071) ve diğer bazıları ise, Yahyâ b. Mu’tî demekle yetinmişler,
dedesinin ismini vermedikleri gibi, babasının ismini de İbn Mu’tî
olarak vermişlerdir29. İbnu’l-Verdî (öl. 749/1349), müellifin kendi
adını zikretmeyerek, ismini İbn Mu’tî b. ‘Abdinnûr olarak vermiştir30.
Son olarak el-Felâket ve’l-Meflûkûn ile Encylopaedia of Islam’da ise
müellifimizin ismi, Yahyâ b. ‘Abdinnûr olarak geçmektedir31.
Görüldüğü üzere, bu değişik rivayetler içinde İbn Mu’tî’nin tam adı,
birinci olarak verdiğimiz isimdir.
İbn Mu’tî için kaynaklarda başlıca üç künye zikredilmektedir.
Kendisinden bahseden kaynakların çoğunluğunun birleştiği künye;
Ebu’l-Huseyn’dir32. Bazı kaynaklar bu künyeyi, Ebu’l-Hasen olarak
vermektedir33. Bu künye yukarıda verilen Ebu’l-Huseyn künyesinin
tahrifi veya tashifi olduğu fikrini akla getirmektedir. Müellifimiz için
zikredilen üçüncü künye ise, Ebû Zekeriyyâ’dır34. Öte yandan bütün
kaynaklar İbn Mu’tî için Zeynuddîn lâkabında ittifak etmişlerdir.
İbn Mu’tî, mensubu olduğu Zevâve35 kabilesine nisbetle ezZevâvî36, Mağrib’e nisbetle el-Mağribî37 ve Cezayir’e nisbetle de elSuyûtî, Husnu’l-Muhâdara, I, 533; Taşköprüzâde (Ahmed Mustafâ), Miftâhu’s-Sa‘âde ve
Misbâhu’s-Siyâde, I-II, nşr. Kâmil Kâmil Bekri ve Abdulvahhâb Ebu’n-Nûr, Kahire, 1968,
I, 196.
29
el-Kıftî, el-İnbâh IV, 38; ez-Zehebî, Duvalu’l-İslâm, I-II, nşr. Fahim M. Şeltût ve M.
Mustafâ İbrahim, Kahire, 1974, I, 134; Şevki Dayf, el-Medârisu’n-Nahviyye, Kahire,
1968, s. 340.
30 İbnu’l-Verdi (Zeynuddîn ‘Omer),Tetimmetu’l-Muhtasar fi Ahbâri’l-Beşer, I-II, nşr. Ahmed
Rif‘at el-Bedravî, Beyrut, 1389/ 1975, II, 231.
31
ed-Delcî ( Ahmed b. ‘Alî ), el-Felâketu ve’l-Meflûkûn, Necef, 1385, s. 123.
32 İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V,243; ez-Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nubelâ’, XXII, 324; İbn
Kutluboğa (Zeynuddîn Kâsim), Tâcu’t-Terâcim fi Tabakâti’l-Hanefiyye, Bağdat, 1962, s.
83; es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât, II, 344; İbnu’l-‘Imad el-Hanbeli (Abdulhayy b.
Muhammed), Şezerâtü’z-Zeheb fi Aahbâri men Zeheb, I-VIII, Beyrut, tsz, V, 129.
33
Ebu'l-Fidâ (‘Imâduddîn İsmâ‘il b. ‘Alî), el-Muhtasar fi Ahbâri'l-Beşer, III, 151; ez-Zehebî,
el- ‘İber, III, 201; İbnu’l-Verdi,Tetimmetu’l-Muhtasar, II, 231.
34
Bağdatlı İsmâ‘il Paşa, Hediyyetü’l-‘Arifîn, I-II, nşr. Rıfat Bilge ve Mahmut K. İnal,
İstanbul, 1951-1955, II, 523; Serkis (Yûsuf Elyan), Mu‘cemu’l-Matbu‘âti’l-‘Arabiyye ve’lMu‘arrebe, I-II, Kahire, 1346/1928, I, 246; Brockelmann ( Carl ), GAL: Geschichte der
arabischen Litteratur, I-II, Leiden, 1943-1949, I, 366; Brockelmann ( Carl ), GAL, Suppl. :
Geschichte der arabischen Litteratur, Supplementband, I-III, Leiden, 1937-1939, I, 530.
35
Zevâve: Afrika’da (Bugün Cezayir) Becâye şehri yakınında büyük bir kabile. Bkz. İbn
Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V,243.
36
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292; İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V,243;
193
Cezâ’irî nisbelerini almıştır38. Ayrca, daha çok söz sahibi olduğu bilim
dalları; dil ve nahiv ilmine nisbetle, el-Luğavî39 ve en-Nahvî40, Hanefi
mezhebine nisbetle de kendisine el-Hanefî41 nisbeleri verilmiştir.
Buraya kadar verilen isim, künye, lâkap ve nisbeleri dikkate alarak İbn
Mu’tî’nin tam adının Ebu’l-Huseyn, Yahyâ b. ‘Abdilmu’tî b.
‘Abdinnûr, Zeynuddîn, ez-Zevâvî, el-Mağribî, el-Cezâ’irî el-Luğavî,
en-Nahvî, el-Hanefî olarak verebiliriz. İbn Mu’tî’den bahseden
kaynaklar, müellifimizin ailesi hakkında herhangi bir bilgi
vermemektedir. Ancak İbn Hallikân, İbn Mu’tî’nin mesubu bulunduğu
Zevâve kabilesinin büyük bir kabile olduğunu bildirmektedir42. esSuyûtî ise İbn Mu’tî’nin talebesi Ebû Bekr Radiyyuddîn el-Kosantînî
(öl. 695/1295)’den bahsederken onun, hocası İbn Mu’tî’nin kızıyla
evlendiğini bildirmektedir43. Bu gibi kaynaklardan az da olsa elde
edebildiğimiz ve daha ileride, özellikle Doğuya göç ettikten sonra
geçim sıkıntısından dolayı bazı memuriyetlerde bulunduğuna dâir
vereceğimiz bilgiler ailesinin kalabalık olduğu fikrini akla
getirmektedir.
Doğum Yeri ve Yılı
İbn Mu’tî’nin doğum yeri olarak değişik kaynaklarda muhtelif
yerlerin isimleri zikredilmektedir. Kaynakların çoğu, İbn Mu’tî’nin
Becâye zâhirinde, yani Becâye şehrinin banliyösünde doğduğunu
bildirmektedir44. el-Kıftî ve diğer bazı yazarlar ise, müellifin doğduğu
Ebu'l-Fidâ, el-Muhtasar fi Ahbâri'l-Beşer, III, 151; ez-Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nubelâ’,
XXII, 324; Moh. Ben Cheneb, “İbn Mu’tî”, İA, V/2, 776.
37
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l- Udebâ’, VII, 292; ez-Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nubelâ’,
XXII, 324; ez-Zehebî, Duvelu’l-İslâm, I, 134; es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât, II, 344; Şevki
Dayf, el-Medârisu’n-Nahviyye, s. 340.
38
GAL, Suppl., I, 530.
39 İbnu’l-Verdi,Tetimmetu’l-Muhtasar, II, 231.
40
el-Kıftî, el-İnbâh IV, 38; İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V,243; Ebu'l-Fidâ, el-Muhtasar fi
Ahbâri'l-Beşer, III, 151; Kâtib Çelebi, Keşfu’z-Zunûn, II, 1269; ed-Delcî, el-Felâket ve’lMeflûkûn, s. 123.
41 İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V,243; Ebu'l-Fidâ, el-Muhtasar fi Ahbâri'l-Beşer, III, 151;
el-Kureşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyya, II, 214; Serkîs (Yûsuf Elyân), Mu‘cemu’l-Matbu‘ât, I,
245; ed-Delcî, el-Felâket ve’l-Meflûkûn, s. 123.
42 İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V,243.
43
es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât, I, 470.
44 İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V,243; Ebu'l-Fidâ, el-Muhtasar fi Ahbâri'l-Beşer, III, 151;
194
yerin el-Mağrib olduğunu bildirmektedirler45. Bunların dışındaki bazı
kaynaklar ise, İbn Mu’tî’nin Cezayir’de doğduğunu yazmaktadırlar46.
Bağdatlı İsmail Paşa ise, O’nun Mısır asıllı olup, ailesinin Mısır’dan
göç etmiş olduğunu söylemektedir47. İbn Mu’tî hakkında bilgi veren
kaynaklardan el-Cevâhiru’l-Mudıyye’nin dışındakilerin hepsi O’nun
564/1169 tarihinde doğduğu hususunda ittifak etmişlerdir48. elCevâhiru’l-Mudıyye yazarı Ebu’l-Vefâ el-Kureşî ise, müellifin
594/1294’de doğduğunu belirtmiştir49. el-Kureşî’nin diğer bütün
kaynaklardan farklı bir tarih vermesi, Onun bu bilgiyi aldığı
kaynaktan 564’ü 594 diye almış olabileceği veya o kaynağın İbn
Mu’tî’nin doğum tarihini 594 olarak verdiği fikrini akla getirmektedir.
İbn Mu’tî’nin doğum yeri ile ilgili verdiğimiz bu bilgilerin
birbirlerinden çok fazla farklılık arzmetdiğini görmekteyiz. Zira
Becâye Cezayir’in bir vilâyeti, Cezayir ise, Mağrib’in bir bölgesidir.
Buraya kadar verilen bilgileri dikkate alarak İbn Mu’tî’nin,
günümüzde Cezayir’in bir liman şehri olan Becâye’nin banliyösünde
564/ 1169’da doğduğunu söyleyebiliriz.
Gençliği
İbn Mu’tî’nin hayatından bahseden biyografik eserler, onun
çocukluğundan ve gençlik yıllarından bahsetmemektedirler. Ancak o,
ilim ve mârifet çeşitlerini okuyup tahsilini ve dersini belli bir seviyeye
çıkarıncaya kadar, Becâye’de kalmıştır. İbn Mu’tî’nin en büyük hocası
olan el-Cezûlî (607/1210)’nin bir müddet Becâye’de ders okutmuş
olması da bu durumu kuvvetlendirmektedir50.
O asırda Kuzey Afrika’da çocuklara öğretim yaptırılırken, çoğu
ez-Ziriklî, el-A‘lâm, IX, 192.
45
el-Kıftî, el-İnbâh IV, 38; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292; ‘Abdulkerim
Muhammed el-Es‘ad, “Beyne Elfiyyeti’bn Mu’ti ve Elfiyyeti’bn Mâlik”, ed-Darah, Yıl
IX, sy. II, Riyad, 1404/ 1983, s. 97.
46
Moh. Ben Cheneb, “İbn Mu’tî”, İA, V/2, 776.
47
Bağdatlı İsmâ‘il Paşa, Hediyyetü’l-‘Arifîn, II, 523; İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V,243;
48
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292; İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V,243; ezZehebî, el-‘İber, III, 206; İbnu’l-‘Imad el-Hanbeli, Şezerâtü’z-Zeheb, V, 129; ez-Ziriklî, elA‘lâm, IX, 192; Moh. Ben Cheneb, “İbn Mu’tî”, İA, V/2, 776.
49
el-Kureşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye, II, 214.
50 İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, III,157.
195
zaman, Kur’ân ile Hadis’i birlikte öğretirler, bu arada dinî bilgilerin
ana prensiplerinin öğretimi ve bazı dinî meselelerin şifahî olarak
telkinini de yaparlardı. Ancak Kur’ân-ı Kerim tilâvetini; çocukların
onu iyice bellemesi ve Kur’ân-ı Kerim’in rivâyetleri ve kırâatleri
arasındaki farklılıklara vukuf peyda edebilmeleri için hepsinden daha
fazla önem verirlerdi. Yazı da bunlara eklenerek öğretilirdi51. İbn
Mu’tî’nin de ilk tahsilini yaşadığı asırda geçerli olan bu sisteme göre
yapmış olması kuvvetle muhtemeldir.
Tahsili
Tahsili, okuduğu ilimler ve ihtisas kazandığı ilim dalları
hakkında şunlar söylenebilir: İbn Mu’tî, ilgi sahası geniş ve çok yönlü
ilim adamlarından biridir. Döneminin meşhur âlimlerinden ders almış,
bir çok sahada eserler yazmıştır. Çok sayıda talebe okutmuştur.
Hayatını veren kaynaklar, onun Arap Dili ve Edebiyâtı sahasında ileri
gitmiş bir otorite olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. O, her şeyden
önce bir dil ve edebiyat âlimidir. Çağdaşı Yâkût el-Hamevî, onun
hakkında: “Çağdaş bir bilgin, Arap Dili hususunda oldukça ileri gitmiş
bir otorite, edip ve şâirdir”52 demektedir. Cezayir’de Ebû Mûsâ elCezûlî’den nahiv ve fıkıh okumuş, Arap Dili tahsili yapmıştır53.
Şam’da hadis âlimi İbn ‘Asâkir’den hadis dersi almıştır54. İbn
Hallikân, İbn Mu’tî için: “O, nahiv ve lügatta asrının önde gelen
otoritelerinden biriydi, faydalı kitaplar yazdı, birçok kişi kendisinden
ders aldı ve istifade etti”55 demektedir. es-Suyûtî ise, onun Arap Dili
alanında ileri gitmiş bir otorite ve iyi bir şâir olduğunu söyler ve
şunları ekler: “Çok şey ezberlemiştir; ezberleri arasında Cevherî (öl.
393/1002)’nin Kitâbu’s-Sıhâh’ı da vardır56.”
İbn Mu’tî’nin ilmî kapasitesi geniş olmasına ve birçok sahada
51
Çelebi, Ahmet, İslâmda Eğitim ve Öğretim Tarihi, trc. Ali Yardm, İstanbul, 1983, s. 48.
52
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292.
53
Serkîs (Yûsuf Elyân), Mu‘cemu’l-Matbu‘ât, I, 245; Moh. Ben Cheneb, “İbn Mu’tî”, İA,
V/2, 776.
54
Muhammed Şeneb, “İbn Mu’tî”, Arapça’ya tercüme eden: Muhammed Sâbit el-Fendi,
Dâ’iretü’l-Ma‘ârifi’l-İslâmiyye, Cild I, Sayı I, 1352/1933, s. 280; Moh. Ben Cheneb, “İbn
Mu’tî”, İA, V/2, 776.
55 İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V, 243.
56
es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344; es-Suyûtî, Husnu’l-Muhâdara,I, 533.
196
eser yazmış olmasına rağmen, meşhur olduğu ilmî sahalar daha ziyade
Arap Dili ve Edebiyatı, nahiv, lügat, şiir ve fıkıh olmuştur57. Nitekim,
Fıkıh İlminde ihtisas sahibi olduğunu gösteren bir kanıt olarak,
fakihlerden bahseden tabakat kitaplarında onun da tercüme-i haline
yer verilmiş olması gösterilebilir58.
Seyahatleri ve Görevleri
Seyahatleri ve memuriyetlerine ilişkin olarak denilebilir ki; İbn
Mu’tî Mağrib’te uzun müddet kalmamıştır. Onun Mağrib’i kaç
yaşında ve hangi tarihte terk ettiği hususunda ise, kaynaklarda kesin
bir bilgiye rastlanmamaktadır. Ancak tahsilini Şam’da devam ettirdiği
ve bazı eserlerini daha genç yaşta iken orada yazdığı bilindiğine göre
müellifin küçük denecek yaşta Mağrib’ten ayrıldığını düşünmek
mümkündür.
İbn Mu’tî, Mağrib’ten Şam’a göç etmiş ve orada uzun müddet
kalmıştır59. Müellif orada tahsilini tamamlamış ve nahiv dersleri
okutmuştur. Şam, İbn Mu’tî’nin göç ettiği ilk yerdir. O, geçim sıkıntısı
içerisinde bulunduğu için ilmi çalışmaları ve talebe okutmasının
yanında o devirde bir nevi noterlik olan şâhitlik görevi de yapmıştır60.
İbn Mu’tî, Şam’da ilmi ve ilim adamlarını seven, aynı zamanda Arap
Dili ve Edebiyatı alanında bilgi sahibi olan el-Meliku’l-Mu‘azzam ‘İsâ
b. Muhammed el-Eyyûbî (öl. 624/1226) ile yakınlık kurmuş61 ve adı
geçen melik tarafından câmiler idaresinde görevlendirilmiştir62.
İbn Mu’tî, el-Melik el-Mu‘azzam’ın ölümünden sonra, el-Melik
el-Kâmil (öl. 624/1226)’ in Şam’ı ziyareti sırasında bir grup ilim
adamı ile birlikte onun meclisinde bulunup, nahivle ilgili bir sorusuna
57
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Uderbâ’, VII, 292; İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V, 243;
İbnu’l- ‘Imad el-Hanbeli, Şezerâtü’z-Zeheb, V, 129; Bağdatlı İsmâ‘il Paşa, Hediyyetü’l-
‘Arifîn, II, 523; Moh. Ben Cheneb, “İbn Mu’tî”, İA, V/2, 776.
58
el-Kureşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye, II, 214; İbn Kutluboğa, Tâcu’t-Terâcim, s. 83.
59
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292; İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V, 243;
Ebu'l-Fidâ, el-Muhtasar fi Ahbâri'l-Beşer, III, 151; ez-Ziriklî, el-A‘lâm, IX, 192; Moh. Ben
Cheneb, “İbn Mu’tî”, İA, V/2, 776.
60
Muhammed Şeneb, “İbn Mu’tî”, Dâ’iretü’l-Ma‘ârif, Cilt I, sy. I, s. 280; ed-Delcî, elFelâket ve’l-Meflûkûn, s. 123; Moh. Ben Cheneb, “İbn Mu’tî”, İA, V/2, 776.
61
el-Kıftî, el-İnbâh IV, 38.
62
Serkîs (Yûsuf Elyân), Mu‘cemu’l-Matbû‘ât, I, 245-246.
197
yerinde bir cevap vermesi üzerine el-Melik el-Kâmil onu, beraberinde
Mısır’a gitmeye ikna etmiş ve müellif 624/1226’ da onunla birlikte
Mısır’a gitmiştir. el-Melik el-Kâmil onu dolgun bir maaşla Kahire’de
Câmi‘u’l- ‘atîk’te (Fustat’taki ‘Amr Câmii) nahiv ve edebiyât dersleri
müderrisliğine tâyin etmiş, ölünceye kadar bu görevde kalmıştır63.
İbn Mu’tî’nin kısa süreli seyahatlarda bulunup bulunmadığı
hususunda ise, kaynaklarımızın hemen hemen hepsi herhangi bir bilgi
vermemektedir. Bu konuda sâdece Tetimmetu’l-Muhtasar sahibi
İbnu’l-Verdî; İbn Mu’tî’nin hacca gittiğini ve Kâ be’yi yakından
gördüğünde bir şiir okuduğunu bildirmektedir64.
Mezhebi hakkında İbn Mu’tî’den bahseden kaynakların bir ikisi
hariç hemen hepsinde onun Hanefî olduğu kaydedilmektedir65. Hanefî
âlimlere mahsus olan el-Cevâhiru’l-Mudıyye66 ve Tâcu’t-Terâcim67
gibi eserlerde tercüme-i hâlinin yer alması, onun Hanefi olduğu fikrini
kuvvetlendirir. Bazı kaynaklarda ise, onun Mağrib’te Mâlikî, Şam’da
Şâfiî ve Kahire’de Hanefî olduğu yazılmaktadır68. Eğer bu bilgiler
doğru ise İbn Mu’tî’nin ikâmet ettiği yerleşim birimlerindeki hâkim
olan mezhepleri taklit ettiği düşüncesi akla gelmektedir. İlmî dirâyet
sahibi olan müellifin böyle bir taklit içinde bulunmuş olması zayıf bir
ihtimal gibi gözükmektedir. Kaynakların büyük ekseriyetinin onun
Hanefî mezhebine mensup olduğu hususunda ittifak etmiş olmaları da
bu düşüncemizi destekler mahiyettedir.
Yaşadığı süre içerisinde birtakım geçim sıkıntıları da çekmiş
olan İbn Mu’tî, altmış küsur yıllık hayatı boyunca çok verimli ilmî
çalışmalarda bulunmuş, bu dönem içerisinde birçok eser yazmıştır.
63
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292; İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V, 243; elKureşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye, II, 214; ez-Ziriklî, el-A‘lâm, IX, 192; et-Tantâvî,
Neş’etu’n-Nahv, s. 215; Moh. Ben Cheneb, “İbn Mu’tî”, İA, V/2, 776.
64 İbnu’l-Verdi,Tetimmetu’l-Muhtasar, II, 232.
65 İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V, 243; Ebu'l-Fidâ, el-Muhtasar fi Ahbâri'l-Beşer, III, 151;
ez-Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nubelâ’, XXII, 344; ez-Zehebî, el-‘İber, III, 202; Serkîs
(Yûsuf Elyân), Mu‘cemu’l-Matbû‘ât, I, 245.
66
el-Kureşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye, II, 214.
67 İbn Kutluboğa, Tâcu’t-Terâcim, s. 83.
68
Muhammed Şeneb, “İbn Mu’tî”, Dâ’iretü’l-Ma‘ârif, Cilt I, sy. I, s. 280; Moh. Ben Cheneb,
“İbn Mu’tî”, İA, V/2, 776.
198
624/1226 yılında Şam’dan Kahire’ye intikal eden İbn Mu’tî, ömrünün
son dört yılını burada geçirmiştir.
Ölüm Tarihi
İbn Mu’tî’nin ölüm tarihinin 628/1231 olduğu hususunda
kaynaklar ittifak etmişlerdir69. Ondan bahseden eserlerin bir çoğunda
onun Zilka‘de ayının son günü öldüğü bildirilmiştir70. Ebû Şâme ve
İbn Kesîr ise onun Zilhicce ayının ilk günü vefat ettiğini
yazmışlardır71. Yûsuf Elyân Serkîs, İbn Mu’tî’nin Zilka‘de ayının son
günü olan Pazartesi günü öldüğünü ve Zilhicce ayının ilk günü olan
Salı günü defnedildiğini bildirmektedir72. GAL, Suppl. ve diğer bazı
kaynaklar ise, 30 Zilka‘de-29 Eylül Pazartesi günü öldüğünü
bildirmişlerdir73. Verilen bu bilgiler ışığında İbn Mu’tî’nin, 30
Zilka‘de 628 (29 Eylül 1231, Pazartesi) tarihinde öldüğünü ve bir
sonraki günde defnedildiğini söyleyebiliriz. Kaynakların büyük bir
ekseriyeti İbn Mu’tî’nin öldüğü yeri Kahire olarak bildirmiştir74.
Birkaç tanesi ise, Mısır (Kahire) diye vermiştir75. Ancak, Mısır’da
öldüğünü yazan kaynaklarda da, defnedildiği yerin, İmam Şâfiî’nin
türbesinin de bulunduğu Karâfe mezarlığı olduğu yazılmaktadır.
Buradan hareketle bütün kaynakların Kahire’de öldüğü hususunda
ittifak ettikilerini söyleyebiliriz.
Bütün kaynaklar, İbn Mu’tî’nin Karâfe kabristanında İmam
Şâfiî’nin türbesi yakınlarına defnedildiği hususunda birleşmişlerdir76.
69
el-Kıftî, el-İnbâh IV, 38; İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V, 243; es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât
, II, 344; ez-Ziriklî, el-A‘lâm, IX, 192; GAL, I, 366.
70
el-Kıftî, el-İnbâh IV, 38; İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V, 243; Taşköprüzâde (Ahmed
Mustafâ), Miftâhu’s-Sa‘âde, I, 196; Serkîs (Yûsuf Elyân), Mu‘cemu’l-Matbû‘ât, I, 245.
71
Ebû Şâme (Şihâbuddîn), Terâcimu’r-Ricâli’l-Karneyn, nşr. Muhammed Zâhid el-Kevserî,
‘Izzet el-‘Attâr el-Huseyn ed-Dimaşkî, Beyrut, 1847, s. 160; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’nNihâye, XIII, 129.
72
Serkîs (Yûsuf Elyân), Mu‘cemu’l-Matbu‘ât, I, 245.
73
GAL, Suppl., I, 530; Muhammed Şeneb, “İbn Mu’tî”, Dâ’iretü’l-Ma‘ârif, Cilt I, sy. I, s.
280; Moh. Ben Cheneb, “İbn Mu’tî”, İA, V/2, 776.
74
el-Kıftî, el-İnbâh IV, 38; İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V, 243; İbnu’l-Verdi, Tetimmetu’lMuhtasar, II, 231; et-Tantâvî, Neş’etu’n-Nahv, s. 215.
75
ez-Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nubelâ’, XXII, 344; ez-Zehebî, el-‘İber, III, 201; ez-Zehebî,
Duvalu’l-İslâm, I, 134; İbnu’l-‘Imad el-Hanbeli, Şezerâtü’z-Zeheb, V, 129.
76 İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V, 243; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, XIII, 129; elKureşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye, II, 214; İbnu’l-‘Imad el-Hanbeli, Şezerâtü’z-Zeheb, V,
199
Tarihçi Ebû Şâme, kendisinin Kahire’de bulunduğu sırada H. 628
senesi, Zilhicce ayının ilk gününde İbn Mu’tî’nin öldüğünü, cenaze
namazının hayvan pazarındaki kale yanında kılındığını, namaza elKâmil b. ‘Âdil’in de katıldığını ve Karâfe’de İmam Şâfiî türbesinden
Ebû İbrâhîm el-Muzenî (öl. 264/878) ‘nin kabrine doğru yolun sol
tarafına defnedildiğini bildirmiştir77.
Hocaları ve Talebeleri
A. Hocaları
İbn Mu’tî’nin birçok âlimden ders aldığı muhakkaktır. Ancak,
kendisinden bahseden kaynaklar, sadece üç tane hocasının ismini
vermektedir:
1. Ebû Mûsâ el-Cezûlî’nin ‘İsâ b. ‘Abdil‘aziz b. Yâlelbaht elBerberî el-Merrâkuşî en-Nahvî78 (öl. 607/1210). el-Cezûlî, İbn
Mu’tî’nin ilk ve en önemli hocalarından biri sayılır. Bir müddet
Mısır’da kalmış, hac ziyâretinde bulunmuş ve daha sonra Mağrib’e
dönerek Bacâya’de ikamet etmiştir. Bir süre Merrâkuş Câmiinde
hatiplik yapmış, ders okutmuş ve Merrâkuş’da vefat etmiştir. Nahiv,
usul, lügat ve kırâatta meşhur bir âlimdir79. Eserlerinden bazıları
şunlardır:
a. el-Mukaddime (Kânûn diye isimlendirmiştir )80. (Nahiv ile
ilgili)
b. Muhtasaru Şerhi’bn Cinnî li Dîvâni’l-Mutenebbî81.
129; Serkîs (Yûsuf Elyân), Mu‘cemu’l-Matbû‘ât, I, 246.
77
Ebû İbrâhîm İsmâ‘îl b. Yahyâ el-Müzenî (öl. 264/878) bkz. İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân,
I, 196; e-Subkî (Tâcuddîn), Tabakâtu’ş-Şafi‘iyyati’l-Kübrâ, I-X, nşr. ‘Abdulfettâh el-Hulv
ve Muhammed et-Tenâhî, Kahire, 1383/ 1964, II, 93.
78
ez-Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nubelâ’, XXII, 324; ez-Zehebî, el-‘İber, III, 202; es-Suyûtî,
Husnu’l-Muhâdara,I, 533; İbnu’l-‘Imad el-Hanbeli, Şezerâtü’z-Zeheb, V, 196; et-Tantâvî,
Neş’etu’n-Nahv, s. 215; Moh. Ben Cheneb, “İbn Mu’tî”, İA, V/2, 776.
79 İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, III, 157-158; ez-Zehebî, el-‘İber, III, 146; İbnu’l-‘Imad elHanbeli, Şezerâtü’z-Zeheb, V, 26; ez-Ziriklî, el-A‘lâm, V, 288; et-Tantâvî, Neş’etu’nNahv, s. 232.
80 İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, III, 157-158; İbnu’l-‘Imad el-Hanbeli, Şezerâtü’z-Zeheb, V,
26; et-Tantâvî, Neş’etu’n-Nahv, s. 232.
81 İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, III, 157-158; ez-Ziriklî, el-A‘lâm, V, 288.
200
c. el-Emâlî fi’n-Nahv82.
d. Şerhu’l- Mukaddime (on cilt)83.
2. el-Kâsim b. ‘Alî b. el-Hasen b. Hibetullâh Ebû Muhammed b.
‘Asâkir84 (öl. 600/ 1203). İbn ‘Asâkir, İbn Mu’tî’nin hadis dersleri
aldığı hocasıdır. İbn ‘Asâkir, mârifet ehli, takvâ sahibi ve şakacı
birisiydi. Babasının vefatından sonra Dâru’l-hadis en-Nûriyye’de hoca
oldu. Maaş almaz, gelirlerini talebelerine dağıtırdı. Yazısı mükemmel
değildi. Şam’da vefat etmiştir85. Yazmış olduğu kitaplarının bazıları
şunlardır:
a. Fadlu’l-Medîne,
b. el-Câmi‘u’l-Mustaksâ fi Fadâ’ili’l-Aksâ,
c. el-Cihâd,
d. el-Mecâlis86.
3. Tâcuddîn el-Kindî Ebu’l-Yumn Zeyd b. Hasen el-Bağdâdî87
(öl. 613/1216). el-Kindî Şam’da nahivciler ve kurrânın Şeyhi idi. elMelik el-Mu‘azzam da kendisinden ilim tahsil etmiştir88. Hanbelî
mezhebinde iken daha sonra Hanefî olmuştur. Melikler, vezirler ve
emirler nezdinde saygınlık kazanmış ve Şam’da birçok talebe
okutmuştur89.
B. Talebeleri
İbn Mu’ti’den bahseden kaynakların büyük bir ekseriyeti onun
çok sayıda talebesi olduğunu, birçok kişinin onun ilminden
82 İbnu’l-‘Imad el-Hanbeli, Şezerâtü’z-Zeheb, V, 26; ez-Ziriklî, el-A‘lâm, V, 288.
83 İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, III, 157-158.
84
ez-Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nubelâ’, XXII, 324; ez-Zehebî, el-‘İber, III, 202; el-Kureşî, elCevâhiru’l-Mudiyye, II, 214; İbn Kutluboğa, Tâcu’t-Terâcim, s. 83; Taşköprüzâde,
Miftâhu’s-Sa‘âde, I, 196.
85
ez-Zehebî, el-‘İber, III, 130; İbnu’l-‘Imad el-Hanbeli, Şezerâtü’z-Zeheb, IV, 347; ez-Ziriklî,
el-A‘lâm, VI, 12; GAL, I, 404; Suppl., I, 467.
86
ez-Ziriklî, el-A‘lâm, VI, 12; GAL, I, 404.
87 İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, XIII, 129; el-Es‘ad, a.g.m., ed-Darah, Yıl IX, sy. II, s.
98-99.
88
ez-Zehebî, el-‘İber, III, 159; İbnu’l-‘Imad el-Hanbeli, Şezerâtü’z-Zeheb, V, 54.
89 İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, XIII, 71.
201
faydalandığını bildirmiş, ancak talebelerinin isimlerinden
bahsetmemişlerdir90. O, özellikle Şam’da ve Kahire’deki ‘Amr
Câmiinde nahiv ve edebiyat dersleri okutmuştur91. İsimleri zikredilen
talebeleri şunlardır:
1. Muhammed Ebû Zekiyyiddîn el-Munzirî eş-Şafi‘î el-Misrî
(656/1258). Ebu’l-Vefâ el-Kureşî92, İbn Mu ‘ti’nin el-Munzirî’ye
icâzet verdiğini bildirmiş, İbn Kutluboğa93 ise “el-Munzirî ve
başkasına” diye bir ifade kullanmıştır. el-Munzirî, hadis, fıkıh, nahiv,
lügat ve tarih ilimlerinde meşhur olmuş94, Sahîh-i Müslim ve Sünen-i
Ebî Dâvud’u ihtisâr etmiştir95.
Ayrıca et-Terğîb ve’t-Terhîb adında bir de kitap yazmıştır96. elMunzirî’nin dışında, İbn Mu’tî’den ders aldıkları bildirilen üç
talebesinin daha isimlerini tesbit edebildik; bunlar da:
a. Ebû Bekr b. ‘Omer Radiyyuddîn el-Kosantînî (öl. 695/ 1295).
es-Suyûtî97 ve İbnu’l-‘İmad98, el-Kosantînî’nin tercüme-i hâlini
verirken onun Kahire’de Arap Dilinin önde gelen otoritelerinden biri
olup, fıkıh ve hadiste ilim sahibi olduğunu yazmışlar ve Arap Dili ve
Edebiyatını İbn Mu ti’den öğrendiğini bildirmişlerdir. Buna ek olarak
es-Suyûtî, onun, İbn Mu’tî’nin kızı ile evlendiğine dair bazı
açıklamalara da yer vermiştir.
b. Ebû İshâk İbrâhîm b. Muhammed b. Tarhân el-Ensârî edDımaşkî (öl. 690/1291). Tıp ilminde meşhur olmuş, Şam hekimlerinin
reisliğini yapmış ve aklî ilimlerle uğraşmıştır. İbn Mu’ti’den edebiyât
90
el-Kıftî, el-İnbâh IV, 38; İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-A‘yân, V, 243; es-Suyûtî, Husnu’lMuhâdara, I, 533; Taşköprüzâde, Miftâhu’s-Sa‘âde, I, 196; ed-Delcî, el-Felâket ve’lMeflûkûn, s. 123.
91
ez-Zehebî, Siyeru a‘lâmi’n-Nubelâ’, XXII, 324; ez-Zehebî, el-‘İber, III, 202; es-Suyûtî,
Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344; et-Tantâvî, Neş’etu’n-Nahv, s. 215; Moh. Ben Cheneb, “İbn
Mu’tî”, İA, V/2, 776.
92
el-Kureşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye, II, 214.
93 İbn Kutluboğa, Tâcu’t-Terâcim, s. 83.
94
Ebû Şâme, Terâcimu’r-Ricâli’l-Karneyn, s. 201; ez-Zehebî, el-‘İber, III, 281; İbn Kesîr, elBidâye ve’n-Nihâye, XIII, 212.
95 İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, XIII, 212.
96 İbnu’l-‘Imad el-Hanbeli, Şezerâtü’z-Zeheb, V, 277.
97
es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , I, 470.
98 İbnu’l-‘Imad el-Hanbeli, Şezerâtü’z-Zeheb, V, 434.
202
okumuştur99.
Kitâbu’l-Bâhir fi’l-Cevâhir,
Kitâbu’t-Tezkirât fi’t-Tıbb100, vs. gibi eserleri vardır.
c. İbnu’l- ‘Attâr İbrâhîm b. Ebî ‘Abdillâh b. Yûsuf Ebû İshâk elEnsârî el-İskenderî (öl. 649/ 1251). İbn Mu’tî’den eğitim ve öğretim
görmüş, Hint, Yemen, Irak ve Rum memleketlerini dolaşmıştır101.
İlmî Kişiliği ve Meşgul Olduğu İlim Dalları
İbn Mu’tî’nin ilmî kişiliğini incelemeden önce meşgul olduğu
ilim dallarına bir göz atmak gerekir. Zira onun ilmî kişiliğinin
şekillenmesinde uğraştığı ilimlerin büyük bir rolü olduğu âşikârdır.
Müellifin eserlerine bakıldığında Arap Dili ile ilgili ilimlerin bir çoğu
ile meşgul olduğu görülmektedir. Ayrıca kıraat ilmi ile meşgul olduğu
da, eserlerinden bahsederken de ele alınacağı üzere, kırâat ile ilgili
yazdığı kasîdeden anlaşılmaktadır. Hadis ilmi ile de meşgul olmuş ve
Şam’da hadis dersleri almıştır102. Yûsuf Elyan Serkîs103 ‘in de dediği
gibi İbn Mu’tî’nin eserlerine vâkıf olanlar, onun ilmî vukûfiyetinin
derinliğine, anlayışının kuvvetine, ahlâkının güzelliğine ve nazmının
fesâhatına şâhit olurlar. Daha 31 yaşlarında iken 595/ 1198 yılında
meşhur Elfiyye’sini yazmış olması104 da ilmî hayâtının ilk
zamanlarından itibaren eser verecek derecede üstün bir yetenek ve
zekâya sahip olduğunun önemli bir delili sayılabilir.
Şam’da ilmi seven ve âlimlere iyilikte bulunan Şam emîrî elMelik el-Mu‘azzam ile iyi ilişkiler kurmuştur105. İbn Mu’tî’nin Şam’
dan Kahire’ye gidiş sebebi ise Siyeru A‘lami’n-Nubelâ’, el-Felâket
ve’l-Meflûkûn ve diğer bazı kaynaklarda şöyle geçmektedir: Mısır
99
ez-Zehebî, el-‘İber, III, 371; İbnu’l-‘Imad el-Hanbeli, Şezerâtü’z-Zeheb, V, 411.
100
ez-Zehebî, el-‘İber, III, 371; İbnu’l-‘Imad el-Hanbeli, Şezerâtü’z-Zeheb, V, 411; ez-Ziriklî,
el-A‘lâm, I, 60.
101
et-Temîmî el-‘Izzî (Takiyyuddîn), et-Tabakâtu’s-Saniyya fî Terâcimi’l-Hanefiyye, I-IX,
nşr. ‘Abdulfettâh Muhammed el-Hulv, Kahire, 1410/ 1989, I, 187-188.
102
Muhammed Şeneb, “İbn Mu’tî”, Dâ’iretü’l-ma‘ârif, Cilt I, sy. I, s. 280; Moh. Ben Cheneb,
“İbn Mu’tî”, İA, V/2, 776.
103
Serkîs (Yûsuf Elyân), Mu‘cemu’l-Matbû‘ât, I, 245-246.
104
el-Es‘ad, a.g.m., ed-Darah, Yıl IX, sy. II, s. 98-99.
105
el-Es‘ad, a.g.m., ed-Darah, Yıl IX, sy. II, s. 99.
203
sultanı el-Melik el-Kâmil, Şam’ı ziyaretinde İbn Mu’tî bir ulema
topluluğu ile birlikte sultanın meclisine gelmiş, sultan âlimlere: ز
ذهcümlesinde Zeyd kelimesinin mansup okunmasının câiz olup
olmadığını sormuş; İbn Mu’tî dışındaki âlimler câiz olmadığı şeklinde
cevap vermişler. Ancak İbn Mu’tî câizdir demiş ve bunu şöyle izah
etmiştir: “ “ ذهfiiliyle ref edilen, “ “ ذهبmasdarıdır. Zeyd kelimesi,
mansup durumunda olan câr-mecrûr konumundadır. Bu durum “ ز
”رتkabilindendir. Burada ise, Zeyd kelimesinin nasb okunması
câizdir.” Sultan bu cevabı güzel bulmuş ve onun kendisiyle Kahire’ye
gitmesini teklif etmiştir106.
Kaynaklar, İbn Mu’tî’nin iyi bir şâir olduğunu
bildirmektedirler107. Arap Dili ve Edebiyatı alanında oldukça ileri
gitmiş bir otorite ve ilk Elfiyye yazanın da kendisi olduğu bilindiğine
göre, bu durumda olan bir kişinin şiir söylemiş olması normaldir.
Nitekim onun muasırı olan Yâkût el-Hamevî, İbn Mu’tî’nin bir şiir
divanı olduğunu bildirmektedir108. Onun şiirinden bazı örnekler
toplayan birtakım kaynaklar da bize bunu göstermektedir. İbnu’lVerdî, onun hac ziyâretinde bulunup Kâbe’yi yakından gördüğünde şu
şiiri okuduğunu bildirmektedir. (Tavil)109:
وّ ّى  َِ اّ
ْ ِ ِ
بَ%َ$ْ#ُ رسلَ اِّْ بَ(ْ'ِ وبَ(ْ'َ&
2أذَِ#ْ إ.ّ ب-یض بَ*ْ)ِ&
وُ ِْ 56ْ(َ ُ7َ6ْ3وَراءِ ِ3بِ&
وِ;:ْذَنَ ْ*ُ) 2ب وَ ِ8(ِْ3ببِ&
و. سََ=َ#ْ إ.ّ بِ*ُ ِ<ْ$َ6ابِ&
“Sanki nikâbının arkasından Leylâ’nın gözü görünürcesine,
örtünün altından Kâbe’nin bir tarafı bana göründüğünde, Kendisine
yaklaşmama ve kapısını öpmeme izin vermesi için aramızdaki ilgiyi
kurmak üzere ona gözyaşı elçisini gönderdim. Ne var ki o, sadece
106
ez-Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nubelâ’, XXII, 324; ed-Delcî, el-Felâket ve’l-Meflûkûn, s.
123; el-Es‘ad, a.g.m., ed-Darah, Yıl IX, sy. II, s. 98-99.
107
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292; İbnu’l-Verdi,Tetimmetu’l-Muhtasar, II,
232; Taşköprüzâde, Miftâhu’s-Sa‘âde, I, 196; es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344; edDelcî, el-Felâket ve’l-Meflûkûn, s. 123.
108
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 293.
109 İbnu’l-Verdi,Tetimmetu’l-Muhtasar, II, 232.
204
şimşeğini çakmak suretiyle önümün aydınlanmasına ve toprağını
öpmeme izin verdi.”
İbn Mu’tî’nin, Yâkût tarafından nakledilen ve kendi lakabı
hakkında söylediği şu şiiri de onun şâirliğini göstermesi bakımından
oldukça önemlidir. (Basît)110 :
)ا : َ B3َ6زَیَْ ا@یِ ?َ َْ&َ2
ٌَ3َ إنّ ذاDEِْFَ . : ُ#ْ6ُ3َ2
وَ%ْ# َ( ٌ8بِ? أَ 5َ=ْGاسُْ?ُ حََ'
َُ أ8(ٍِّ واJْ=َ @8ُ آ5َ6َL ٌ ْ)َو
“Dediler ki:Zeynuddin diye lâkaplandı. O lâkap, ona yaraşır;
onunla ismi de güzel olmuştur.”
Dedim ki: “Ona gıpta etmeyin, zira bu, her talihsize verilen bir
lakaptır; isbatı da benim.”
Yâkût el-Hamevî, ilimle ilgili olarak da şu şiirini nakletmiştir.
(Kâmil)111:
وإذا َ#ّْ6َMا%ِ ْ<َ6ْ%َ2 َ<ْ6أُ?B
8ِGNَ;ُ ?B:ِِْ#َ ب6َL وإذا
ِْLءٌ ِ;َ'ْ َ*ُOأَيّ ِْLءٍ َ=ِْ8
8َQْ2َى هَُ أSِادَكَ بVُ2 ْ8َFْW2
“İlmi talep ettiğinde bil ki o, bir yüktür. Hangi yükü
taşıyacağına bakmalısın, Onun üstün olduğunu anladığın zaman artık
kalbini en değerli olanla meşgul et”
es-Suyûtîi ise, İbn Mu’tî’nin lâkabı ile ilgili olarak Yâkût’un
verdiği şiirin biraz değişik şeklini vermektedir.(Basît)112 :
)ا : َ B3َ6زَیَْ ا@یِ ?َ َْ&َ2
ٌَ3َ إنّ ذاDِSْ%َ . : ُ#ْ6ُ3َ2
وَ%ْ# َ( ٌ8بِ? )َْ زَی َBاََ'َX
َُ أ8(ٍِّ واJْYَ@ ب8ُ آ5َ6َL ٌ ْ)َو
“Zeynuddîn diye lâkaplandığını söylediler, o lâkap onun için
güzel bir sıfattır. Emin kişiler onunla süslenmiştir.”
“Ben: Onu ayıplamayın, zira bu, her bahtsıza verilen bir
110
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l- Udebâ’, VII, 292.
111
A.y.
112
es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344.
205
lâkaptır; ispatı da benim, dedim.”
İbn Kesîr, el-Bidâye’de İbn Mu’tî’den bahsederken, cenazesine,
öldüğü sene Mısır’a gelmiş olan şeyh Şihâbuddîn Ebû Şâme’nin de
katıldığını bildirmekte ve el-Melik el-Kâmil’inde cenazesinde
bulunduğu şeklinde bir rivayete yer vermektedir113. İbn Mu’tî için:
mütevazî, ağır başlı, yumuşak huylu, herkesle iyi geçinen, âlim, fâzıl
ve şâir ruhlu şahsiyet sahibi bir kişidir, diyebiliriz.
Eserleri
İbn Mu’tî, Kuzey Afrika, Şam ve Mısır’da geçen altmış dört
yıllık hayâtı süresinde Arap Dili ve Edebiyâtına vukûfiyetini gösteren
değerli kitaplar yazmıştır. Ancak bu kitapların bir kaç tanesi
günümüze kadar gelebilmiş, büyük bir ekseriyeti ise bize kadar
ulaşamamış olup, sadece ismen bilinmektedir.
Bilinen Eserleri:
1. ed-Durretu’l-Elfiyye fi ‘İlmi’l-‘Arabiyye : “el-Elfiyye” veya
“Elfiyyet İbn Mu’tî “ diye de isimlendirilen bu kitap, tarzının ilkidir.
Eser, 1021 beytten mürekkep recez, seri’ ve müzdevic bahrında
yazılmış, bir gramer kitabıdır. Eserde nahiv ve sarf konuları
birbirinden ayrılmış, önce nahiv, sonra sarfa yer verilmiştir. Eser,
1318/1900’de Leipzig’de K.V. Zetterstéeen tarafından, notlar ilâve
edilmek suretiyle, “Die alfiyya des Ibn Mu’tî” adıyla neşredilmiştir114.
2. el-Fusûl el-Hamsûn: İbn Mu‘tî, eserini beş baba ve her babı
da on fasıla ayırarak konuları işlemiş ve bundan dolayı da kitabına bu
adı vermiştir. Müellifin, kitabın küçüklüğüne ve baş tarafında eseri
mübtediler için bir öğretim kitabı olarak yazdığını bildirmesine
rağmen, şahit olarak 127 âyet, 66 şiir ve 5 emsal zikretmiş olması
eserin ilmî bir gramer kitabı olduğunu göstermektedir. Eserde önce
nahiv sonra da sarf konuları yer almaktadır. Eserin, Berlin, Oxford,
Bodleiana, Ezher, Şam ve İstanbulda birçok yazma nüshası mevcuttur.
Kitâbu’l-Fusûl fi’n-Nahv ismiyle de bilinen bu eser, 1396/1976
113 İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, XIII, 129.
114
Muhammed Şeneb, “İbn Mu’tî”, Dâ’iretü’l-Ma‘ârif, Cilt I, sy. I, s. 280-281; Moh. Ben
Cheneb, “İbn Mu’tî”, İA, V/2, 776.
206
tarihinde Mahmûd Muhammed et-Tenâhî tarafından neşredilmiştir.
Ayrıca bir tahkiki de İsmail Demir tarafından Yüsek Lisans Tezi
olarak, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm
Bilimleri Anabilin Dalı (Erzurum 1996)’nda, hazırlanmıştır.
3. el-Bedî‘ fî Sınâ‘ati’ş-Şi‘r: Eser, manzum bir belâgat kitabıdır,
yazma nüshası Fleischer, Die Refaiya nr. 246’da mevcuttur115.
“ el-Bedî‘ fî ‘İlmi’l-Bedî‘ “ diye de anılan bu eserin yazma ikinci
bir nüshası Leipzig’de 488/3 numarada mevcuttur. Diğer bir nüshası
ise, İstanbul’da Topkapı Sarayı, III. Ahmet Kütüphanesi 2727/8
numarada bulunmaktadır. Bu nüshadan bir örnek te Arap Birliği
Arapça Yazmalar Enstitüsü Kütüphanesi nr. 18’de “el-Bedî‘ fî ‘İlmi’lBedî‘ “ ismiyle bulunmaktadır. Kitap dokuz yapraktır.
İsmen Bilinen Eserleri
1. Havâşin ‘alâ Usûli ‘bni’s-Serrâc116, İbnu’s-Serrâc (öl. 316/
928)’ın el-Usûl fi’n-nahv adlı eserinin şerhidir.
2. Dîvânu Hutab117. Muhtemelen dinî konuşmalarını topladığı
bir kitaptır.
3. Dîvânu Şi‘r118. Şiirlerinin yer aldığı eseridir.
4. el-Muselles fi’l-luga119. Bir kelimedeki hareke değişikliği
sebebiyle mânânın değişmesini inceleyen bir eserdir.
115
Muhammed Şeneb, “İbn Mu’tî”, Dâ’iretü’l-Ma‘ârif, Cilt I, sy. I, s. 280-281; Moh. Ben
Cheneb, “İbn Mu’tî”, İA, V/2, 776.
116
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292; es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344;
Bağdatlı İsmâ‘il Paşa, Hediyyetü’l-‘Ârifîn, II, 523; ez-Ziriklî, el-A‘lâm, IX, 192-193; elEs‘ad, a.g.m., ed-Darah, Yıl IX, sy. II, s. 98-99.
117
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292; es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344;
Bağdatlı İsmâ‘il Paşa, Hediyyetü’l-‘Ârifîn, II, 523; ez-Ziriklî, el-A‘lâm, IX, 192-193; elEs‘ad, a.g.m., ed-Darah, Yıl IX, sy. II, s. 98-99.
118
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292; es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344;
Bağdatlı İsmâ‘il Paşa, Hediyyetü’l-‘Ârifîn, II, 523; ez-Ziriklî, el-A‘lâm, IX, 192-193; elEs‘ad, a.g.m., ed-Darah, Yıl IX, sy. II, s. 98-99.
119
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292; es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344;
Bağdatlı İsmâ‘il Paşa, Hediyyetü’l-‘Ârifîn, II, 523; ez-Ziriklî, el-A‘lâm, IX, 192-193; elEs‘ad, a.g.m., ed-Darah, Yıl IX, sy. II, s. 98-99.
207
5. Kasîdetun fi’l-‘Arûz120.
6. Kasîdetun fi’l-Kırâ’âti’s-Seb‘121. Kırâat ile ilgili bir kasidedir.
7. Nazmu Kitâbi’l-Cemhere fi’l-Luga li’bni Dureyd122. İbn
Dureyd (öl. 325/933) ‘in adı geçen eserini manzum hale getirmiştir.
8. Nazmu kitâbi’s-Sihâh fi’l-luga li’l-Cevherî123. Cevheri
(393/1003)’ ye ait bu eseri manzum hale getirmeye çalışmış ve
tamamlayamamıştır124. Muhtemelen bu eser, İbn Mu’tî’nin eserlerinin
sonuncusudur.
9. el- ‘Ukûd ve’l-Kavânîn fi’n-Nahv125. Nahivle ilgili bir
eserdir.
10. Şerhu’l-Cumel fi’n-Nahv li’z-Zeccâcî126. ez-Zeccâcî (öl. 340/
952)’nin el-Cumel fi’n-Nahv adlı eserinin şerhidir.
11. Şerhu Ebyâti Sîbeveyh127. Sîbeveyh (öl. 180/796)’in el-Kitâb
isimli eserinin beyitlerini manzum halde şerh etmiştir.
12. Şerhu’l-Mukaddimeti’l-Cezûliyye128. Bu kitap, el- Cezûlî‘nin
arkadaşla-rıyla birlikte hocaları İbn Berrî (öl. 582/1187)’ye sordukları
120
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292; es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344;
Bağdatlı İsmâ‘il Paşa, Hediyyetü’l-‘Ârifîn, II, 523; ez-Ziriklî, el-A‘lâm, IX, 192-193; elEs‘ad, a.g.m., ed-Darah, Yıl IX, sy. II, s. 98-99.
121
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292; es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344;
Bağdatlı İsmâ‘il Paşa, Hediyyetü’l-‘Ârifîn, II, 523; ez-Ziriklî, el-A‘lâm, IX, 192-193; elEs‘ad, a.g.m., ed-Darah, Yıl IX, sy. II, s. 98-99.
122
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292; es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344;
Bağdatlı İsmâ‘il Paşa, Hediyyetü’l-‘Ârifîn, II, 523; ez-Ziriklî, el-A‘lâm, IX, 192-193; elEs‘ad, a.g.m., ed-Darah, Yıl IX, sy. II, s. 98-99.
123
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292; es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344;
Bağdatlı İsmâ‘il Paşa, Hediyyetü’l-‘Ârifîn, II, 523; ez-Ziriklî, el-A‘lâm, IX, 192-193; elEs‘ad, a.g.m., ed-Darah, Yıl IX, sy. II, s. 98-99.
124
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Udebâ’, VII, 292; es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344;
Serkîs (Yûsuf Elyân), Mu‘cemu’l-Matbû‘ât, I, 245-246.
125
es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344; Bağdatlı İsmâ‘il Paşa, Hediyyetü’l-‘Ârifîn, II, 523; elEs‘ad, a.g.m., ed-Darah, Yıl IX, sy. II, s. 98-99.
126
es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344; Bağdatlı İsmâ‘il Paşa, Hediyyetü’l-‘Ârifîn, II, 523; elEs‘ad, a.g.m., ed-Darah, Yıl IX, sy. II, s. 98-99.
127
es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât , II, 344; Bağdatlı İsmâ‘il Paşa, Hediyyetü’l-‘Ârifîn, II, 523; elEs‘ad, a.g.m., ed-Darah, Yıl IX, sy. II, s. 98-99.
128
el-Es‘ad, a.g.m., ed-Darah, Yıl IX, sy. II, s. 98-99.
208
çeşitli sorulara karşılık alı-nan cevapları bir araya toplayarak meydana
getirdiği el-Mukaddime adlı eserinin şerhidir.
Nahiv İlmine Getirdiği Yenilikler
İbn Mu’tî’nin Elfiyye’sine ve el-Fusûlu’l-Hamsûn adlı eserlerine
nazaran Basra Nahiv Mektebi yanlısı olduğu düşünülebilir. Ancak o
bu hususta mutaassıp değildir ve az da olsa Kûfelilerin görüşlerini de
tercih etmektedir. O, bu iki nahiv mektebinin görüşlerini tercih ederek
dar bir çerçeve içine sıkışmamış, birçok yerde Bağdâd Nahiv
Mektebinin ve hocası el-Cezûlî’nin görüşlrini de benimsemiştir129.
Ancak müellif, bazı görüşlerinde yalnız kalmış, kendisinden başka hiç
bir gramerci o görüşünü benimsememiştir. Bazan de İbn Mu’tî’ye âit
olan görüşe nahivcilerin bazıları iştirak etmiştir.
İbn Mu’tî’nin yalnız kaldığı görüşlerinin en barizlerinden biri
nâkıs fiillerden olan ’ دامnin haberinin isminin önüne geçmesini caiz
görmemesidir. İbn Mu’tî, bu hususta el-Fusûl’da “ دامye gelince,
haberinin kendisiyle ismi üzerine takaddümü caiz değildir130.”
demektedir. Haberinin kendisine takaddumu bi’l-ittifak câiz değildir,
ancak ismi üzerine takaddümünün câiz olmadığı görüşü sâdece İbn
Mu’tî’ye âittir. Di-ğer nahivcilere göre câizdir.
İbn Mu’tî, “Kelâm, Kelim” vs. nin tanımını yaparken “Kavl” in
kelâm, kelim ve kelime için umumî olduğunu, fakat asıl olanın onun
müfrette istimâl edilmesi olduğu görüşündedir. es-Suyûtî, Hem‘u’lHevâmi‘’de, kavl hakkında bilgi verdikten sonra, onun müfrette
hakikat; mürekkebe ıtlakta mecaz olduğunun söylendiğini ve İbn
Mu’tî’nin de bu görüşte olduğunu bildirmektedir131.
İbn Mu’tî, ismi-i işâretlerin mebnî oluşlarını harfe
benzemeleriyle açıklamak-tadır. el-Eşbâh ve’n-Nezâ’ir’de es-Suyûtî,
onun bu görüşünü verdikten sonra: “İbn İyâz’ın şerhinde ism-i
129
Yanık, Nevzat H., “İbn Mu‘tî ”, DİA (Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi) İstanbul
1999, XX, 213.
130
Demir, İsmail, İbn Mu‘tî ve Kiâbu’l-Fusûl fi’n-Nahv Adlı Eseri (Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Erzurum 1996), metin, s. 17.
131
es-Suyûtî, Hem‘ u’l-Hevâmi‘ Şerh Cem‘i’l-Cevâm‘i fî ‘İlmi’l-‘Arabiyye, I-II, Kahire, 1327,
I, 13.
209
işâretlerin mebnî oluşunu, harfe benzemeleri ile izah etmek gariptir.
Ben İbn Mu’ti’den başka bunu söyleyen kimse bilmiyorum.” dediğini
nakletmektedir132. İbn ‘Akîl (öl. 769/1367) ise, “İsm-i işâretler
mânâda mukadder harfe benzediklerinden mebnîdirler133.”
demektedir. Böylece İbn Mâlik’in bu hususta açıkça İbn Mu’tî’nin
etkisinde kaldığı görülmektedir.
İbn Mu’tî, mef’ ûlün lehin masdar olmasını, âmilinin lâfzından
olmamasını, vücûdiyette âmiline mukârin olmasını, ondan daha
umumî olmasını ve “niçin?” sorusuna cevap olmasının şart olduğunu
bildirmekte134, ancak âmilinden daha umumî olması şartını, İbn
Mu’tî’den başka bir kimsenin benimsediği bilinmemektedir.
İbn Mu’tî, nidâ harflerini aşağıdaki şekilde ikiye taksim etmiştir:
a. Uzak için olan nidâ harfleri:  ،أ، ه
b. Yakın için olan nidâ harfleri: أ، أي135
Diğer nahivciler bu şekilde bir taksim yapmamaktadırlar136.
İbn Mu’tî, lafzatullahdaki hemzeden bedel olan elif-lâmın () ال
ahdiyet için geldiği görüşündedir. O, bu görüşünde Ebû ‘Alî el-Fârisî
(öl. 377/987)’ye tâbî olmuştur137.
İbn Mu’tî, nâib-i fâil konusunda mef‘ûlün bih bulunan cümlede
Basra Ekolünün görüşüne uyarak mef‘ûlün bihten başkasının naâib-i
fâil olamıyacağını bildirmiş, ancak mef‘ûlün bih bulunmayan cümlede
masdar, zarf ve câr-mecrûr buluduğunda önce câr-mecrûr, ikinci
olarak masdar, daha sonra ise zarfın nâib-i fâil olması gerektiği
şeklinde bir sıralamada bulunarak yalnız kalmıştır138.
132
es-Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-Nezâ’ir fi’n-Nahv, I-IV, Haydarabad, 1359, III, 4.
133 İbn ‘Akîl (Baha’uddin ‘Abdullah), Şerh İbn ‘Akîl, I-II, nşr. Kâsim eş-Şemmâ‘î er-Rufâ‘î,
Beyrut, 1408-1987, I, 32.
134
Demir, İsmail, İbn Mu‘tî ve Kiâbu’l-Fusûl fi’n-Nahv Adlı Eseri, metin, s. 24.
135
A.g.e., metin, s. 36.
136
es-Suyûtî, Hem‘u’l-Hevâmi‘ Şerh Cem‘i’l-Cevâm‘i fî ‘İlmi’l-‘Arabiyye, I, 172; es-Suyûtî,
el-Eşbâh ve’n-Nezâ’ir fi’n-Nahv , I, 304.
137 İbn Manzûr (Cemâluddîn Muhammed) , Lisânu’l-‘Arab, I-XV, Beyrut, 1410/1990, ا
(ELH) maddesi.
138 İbn ‘Akîl, Şerh İbn ‘Akîl, I, 404.
210
Sıralamaya çalıştığımız bu görüşler İbn Mu’tî’nin nahiv lmine
getirdiği yenilikler ve sadece kendisine ait olan görüşlerinden bir kaçı
olarak sayılabilir.

Konular