Sahn-ı Semân Tetimme Medreseleri’nde Arap Belâgatının Öğretimi ve Sekkâkî’nin Miftahu’l-Ulûm Adlı Eseri

1
Sahn-ı Semân Tetimme Medreseleri’nde Arap Belâgatının Öğretimi ve Sekkâkî’nin
Miftahu’l-Ulûm Adlı Eseri
Sultan ŞİMŞEK
Giriş
Belâgat ilmi Arap dili ile ilgili ilimler arasında sözün, muhatabın içinde bulunduğu halin
gerektirdiği duruma uygun olarak, açık, anlaşılır ve güzel bir şekilde söylenmesi ile ilgilenen
kendi içerisinde ilmü’l-me‘ânî, ilmü’l-beyân ve ilmü’l-bedî‘ olarak üç temel kısma ayrılan ilim
dalıdır. İlmü’l-me‘ânî sözün muktezâ-i hâle uygun olarak söylenmesiyle; ilmü’l-beyân sözün
çeşitli üsluplarla güzel , açık ve doğru bir şekilde söylenmesi ile; ilmü’l- bedî‘de sözün lafzen
ve manen edebî sanatlarla tezyin edilmiş olarak söylenmesi ile ilgilenmektedir.1
Belâgat ilminin ortaya çıkışı nahiv ve sarf ilim dallarının ortaya çıkışı ile aynı dönemlere
denk gelir. Belâgatın ortaya çıkışının ardında yatan temel neden Kur’ân-ı Kerîm’i, eşsiz
üslubunu ve manasını doğru ve incelikli olarak anlama gayretidir. İlk dönemlerden itibaren
İslâm ulemâsının üzerinde ittifak ettiği bu düşünce Hatîb el-Kazvînî’nin Telhîsü’l-Miftâh adlı
eserine yazdığı mukaddimesindeki şu ifadelerde kendini göstermektedir:
İmdi, belâgat ve ona bağlı ilimler, mertebe bakımından ilimlerin en üstünü, sırca en incesidir. Zira, bu
ilim sayesinde Arap dilinin incelikleri, sırları anlaşılır ve yine (bu ilimle) Kur’ân’ın nazmında bulunan
icaz yönündeki perdeler açılır.2
Belagat ilmiyle ilgili bu bakış açısı İslâm ilim ve kültür havzasından Osmanlı dönemine
de âlimler vasıtasıyla taşınmış olup, belâgat ilmini, medrese düzeninin iyice oturarak
kurumsallaştığı Fatih Sultan Mehmet döneminde üzerinde çeşitli çalışmalar yapılan en yoğun
ilim dallarından biri haline getirmiştir. Öyle ki belâgat ilmi bu dönemde vasıta görevi ifa eden
 Yrd. Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.
1 Ayrıntı için bkz. Sekkâkî, Miftâhu’l-ulûm, s. 247, 249; Teftâzânî, el-Mutavvel şerhu Telhisi Miftâhu’l-ulûm, s.
19,166, 506, 640; Abdulğanî, el-Kâfî fi’l-belâğa, s. 41, 167, 327; Cârim-Emîn, el-Belâgatu’l-vâdiha; Süleymân,
el-Belâgatü’l-musavvera, s. 16.
2 Kazvînî, Telhîsu’l-miftâh, s. 38; Çöğenli, Telhîs ve Tercümesi Kur’ân’ın Eşsiz Belâgatı, s. 1.
2
ilim dalı sıfatından temel ilim dalı olma sıfatına doğru bir seyir izlemiştir. Bu durumu Fahri
Unan şu şekilde anlatmaktadır:
Sahn müderrislerinin, Arap dilinin muhtelif durumları üzerinde durdukları, pek çok şerh, haşiye ve hamiş
yazdıkları görülmektedir.3 Bunun sebebi Kur’ân’ı daha iyi anlama ve hükümler çıkarırken yanlışlığa
düşmeme endişesi olsa gerektir. Ancak temelde yardımcı ve anahtar niteliğinde görülen dil ile ilgili
çalışmalar zaman içerisinde aslî ilimler gibi itibar görmüştür. Bunun mühim bir sebebi bulunuyordu. Zîrâ
kelam, hikmet, mantık ve benzeri zor ve çetrefilli dalların ilgi sahasına giren pek çok konu bu eserlerde
ele alınmaya başlanmıştır. Ulûm-u Arabiyye denilen lügat, iştikâk, sarf, nahiv, aruz ve kâfiye ile ilm-i
belâgat denilen ve merâmı açık, güzel ve fasîh anlatmayı hedef alan bedî‘,beyân ve me‘ânî gibi üslup
konuları temel çalışma sahaları haline gelmiştir.4
Unan’ın bahsettiği Arapça ilimlerine olan bu rağbet en müşahhas olarak Osmanlı eğitim
sisteminde kendini göstermiştir. İslâm dininin değerlerine muttali olmak için Arapça ilimlerini
köprü edinen Osmanlı medreselerinde eğitim Türkçe’den soyutlanmadan Arapça ağırlıklı
olarak devam etmiştir. Bunun nedeni ise o döneme kadar gelen gerek dînî ilimlerdeki gerekse
fennî ilimlerdeki temel eserlerin çok büyük bir çoğunluğunun Arapça telif edilmesi olmuştur.
Sahn-ı Semân’ın Tetimme Medreselerinde Arap Belâgatıyla İlgili Dersler
Fatih Külliyesinde medrese olarak yüksek öğretim seviyesinde Sahn-ı Semân adı verilen
sekiz medrese ve onlarla dar bir sokakla ayrılmış olan tetimme medreseleri bulunuyordu. Bu
medreselerin programları, öğrencileri, Sahn-ı Semân medreselerinde okumaya hazır hale
getirmeyi amaçlıyordu. Bu nedenle “sahna ulaştıran” manasında “mûsile-i sahn” medreseleri
adı ile de anılıyordu.5 Bu medreseler her ne kadar bağımsız ve birbirinden ayrı kurumlar gibi
görünse de programları, okutulan kitaplar ve dersler itibarıyla bir diğeriyle ilişkili medreselerdi.
Bu medreseler bazen okutulan kitaplardan birinin adıyla anılıyor, bazen de o medrese
müderrislerine verilen ücretle anılıyordu. Buna göre Fatih dönemindeki medreseler yirmili
(Hâşiye-i Tecrid), otuzlu medreseler (Miftah medreseleri), kırklı medreseler, ellili (hariç ve
3 XV. ve XVI. yüzyılda Osmanlı’da Arap belâgatına dair eser telif eden alimler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.
İshakoğlu, Türklerin XV ve XVI. Asırlarda Arapça Belâgata Yaptığı Katkılar; Benli, Osmanlı Devletinin
Kuruluşundan Fatih Devri Sonuna Kadar Geçen Dönemde Arapça Belâgata Dair Eser Yazan Osmanlı-Türk
Alimleri.
4 Unan, Fahri, Kuruluşundan Günümüze Fatih Külliyesi, s. 374.
5 Baltacı, XV.ve XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, I, 73; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, 584. Ayrıca
Semaniye Medreseleri ilmî çevresi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ünver, İstanbul Üniversitesi Tarihi Başlangıcı
Fatih Külliyesi ve Zamanı İlmî Hayatı.
3
dahil) ve altmışlı medreseler olarak beş gruba ayrılıyordu.6 Öğrenci bu medreselere başlamadan
önce sıbyan mekteplerinde temel okuma yazma becerisini kazanıyor, hazırlık okullarında,
Arapça sarf ve nahiv eğitimini tamamlıyor ve daha sonra en düşük medrese düzeyi olarak kabul
edilen yirmili medreselerde eğitimlerine başlıyordu. Öğrenci tetimme medreselerinde sarf ve
nahiv öğrenimini başarıyla tamamladıktan sonra belâgat ilmi ile tanışıyordu. Osmanlı alimleri
belâgat ilminin teferruatlı bir şekilde öğretilmesini önemsiyor, tek başına nahiv ve sarf iminin
temel dinî metinleri kavramayı sağlamayacağını düşünüyorlardı. Bu nedenle yüksek düzeyli
öğrenime hazırlık kabul edilen tetimme medreselerinden yirmili medreselerde belâgat
kitaplarından Mutavvel ale’t-Telhîs, otuzlu medreselerde Şerhü’l-Miftâh ve Kırklı
Medreselerde ise Miftâhu’l-ulûm okutuluyordu. Belâgat ilmine dair kazanılan bu bilgiler Sahn-
ı Semân ve Ayasofya medreselerindeki Keşşâf ve Beyzâvî tefsirleriyle perçinleniyordu.
Medrese derecelerine göre belâgat derslerinin diğer dersler arasındaki yerini şu listede
görebiliriz.7
Medrese derecesi Ders adı Okutulan kitaplar
Yirmili
Kelam
Fıkıh
Belâgat
Hâşiyetü-t-Tecrid
Şerh-i Ferâiz
Mutavvel
Otuzlu
Belâgat
Fıkıh
Kelam
Hadis
Şerhu’l-Miftâh
Tenkîh, Tavzîh
Hâşiyetü’t-Tecrîd
Mesâbih
Kırklı
Belâgat
Fıkıh
Hadis
Fıkıh Usulü
Miftâhu’l-ulûm
Meşârik (Sadruşşeria)
Mesâbih (Begavî)
Tavzîh (Teftazânî)
Ellili Hâric
Fıkıh
Hadis
Kelâm
Hidâye
Mesâbih
Şerhu’l-Mevâkıf
6 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, 583-585; Baltacı, XV.ve XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, I, 87-88; İpşirli,
“Medrese: Osmanlı Dönemi”, s. 330; İhsanoğlu, “Osmanlı Eğitim ve Bilim Müesseseleri”, Osmanlı Devleti ve
Medeniyeti Tarihi, II, 239.
7 Baltacı, XV.ve XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, I, 73, 87-88.
4
Ellili Dâhil
Fıkıh
Hadis
Tefsir
Fıkıh Usulü
Hidâye
Buhârî
Keşşâf, Beyzâvî
Telvîh
Sahn-ı Semân
Fıkıh
Hadis
Tefsir
Fıkıh Usulü
Hidâye
Buhârî
Keşşâf, Beyzâvî
Telvîh, Şerhu’l-Adud
Altmışlı
Fıkıh
Hadis
Kelâm
Tefsir
Fıkıh Usulü
Hidâye, Şerhü’l-Ferâiz
Buhârî
Şerhu’l-Mevâkıf
Keşşâf
Telvîh
Sahn-ı Semân Tetimmelerinde Arap Belâgatının Müfredat Programı
Osmanlı alimleri daha önceki Arap dil bilginleri tarafından yapılan ilim tasnifini kabul
etmişler Arapça ile ilgili ilimleri yüksek ilimlere köprü vazifesi gören alet ilimlerinden
saymışlardır. Hatta belâgat ilimleri bir çok Osmanlı alimi tarafından farz-ı kifâye olarak kabul
edilmiştir. Mesela İshâk b. Hasan Tokâdî (ö. 1100/1689) Nazmu’l-ulûm adlı manzum
risalesinde medreselerde okutulan otuz iki ilimden bahsederken ilmu’l-meânî tahsilinin farz-i
kifâye olduğunu ifade eder ve belâgat kitaplarından; Muhtasar ve Mutavvel kitaplarını ismen
zikrederken Muhtasar’ın elden bırakılmaması gereken bir eser olduğunu söyler.8 Osmanlı
eğitim tarzında Arapça öğretimi ile kasdedilen şey sarf, nahiv ve belâgat kurallarının teferruatlı
kurallarıyla öğretimi ve üst medreselerde okutulacak eserleri anlamaya yönelik bir dil melekesi
geliştirmekti. Bu hedefe yönelik olarak Fatih dönemi medreselerinde gerek Arapça ilimleri
gerekse diğer ilimler gelişigüzel okutulmamış, bir müfredat programı hazırlanmış ve kanun
haline getirilmiştir. Bu güne kadar bu alanda yapılan çalışmalardan elde ettiğimiz bilgiler
ışığında dönemin müfredat programıyla ilgili ayrıntılı bilgilere rastlanmamakla birlikte gerek
Fatih döneminde hazırlatılan tedris kanunundan, gerek dönemin âlimlerinin biyografilerinden,
8 İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, I, 77-80.
5
gerekse sonraki yüzyıllarda yazılmış, ancak önceki asırlara atfen de bilgiler veren eserlerden
hareketle genel bir çerçeveye ulaşmamız mümkün görünüyor.
Fatih dönemi medreselerinde okutulan derslerin plan ve programlarından bahseden ilk
ve en önemli resmi evrak Fatih Sultan Mehmet tarafından hazırlatılan ve dönemin eğitim
öğretim nizamını düzenleyen kanunnâmedir.9 Bu kanunnâmede diğer bazı ders isimleriyle
birlikte Arap belâgatının ve bu ilim dalına ait bazı kitapların da zikredildiğini görürüz.
Kanunnâmede konumuzu ilgilendiren ifadeler şöyledir:
Bir öğrenci olgunluk kazanmak için sarf ve nahiv öğrenip, tertip üzere heyet, hendese, me‘ânî, bedî‘ve
beyân sahalarında gerekli bilgileri aldıktan sonra danişmend olsun. Yüksek medreselerin aşağı payeleri
ki 25 akçe ile Hâşiye-i tecrid medreseleridir. Önce onlardan hareket etsin… kendini göstermiş olsun…
Bu şekilde bir yıl kadar hareket edip gücünü gösterdikten sonra Miftâh, Kırklı, Hâric, Dâhil ve Sahn’a
varıp ders görsün. Her medresede usûl, furû, tefsir, kelâm, meânî ve başka ilimlerden üçer ders
yazılmıştır…10
Ve kütüb-ü meşruadan dahi mutavvelâttan, ve muhtasarâttan âdet-i kadîm üzere okuyalar…Fi’l-cümle
kitâb-ı sâbık adetçe okunmadan, kitâb-ı lâhika şurû etmeyeler.11
Bu müfredatı programının Ali Kuşçu ve bazı müderrislerce hazırlandığı tahmin
edilmekte ve daha sonra Fatih Sultan Mehmed’in onayı ile kanunlaştırıldığı bilinmektedir. Bu
programda çizilen çerçeve yaklaşık 3-4 asır hiç değişmemiştir.12
Osmanlı medreselerinin müfredat programları hakkında bilgi edindiğimiz diğer
kaynaklar ise; temessük kayıtları, bizzat Osmanlı âlimleri tarafından yazılmış olan tertîbü’lulûm, nazmu’l-ulûm gibi isimlerle tertib edilmiş manzum risaleler ve Osmanlı müderrislerine
ait otobiyografik eserlerdir.13 Tertîbü’l-ulûm, nazmu’l-ulûm başlıklarıyla telif edilen eserler
9 Bu kânunnâme müstakil bir tedris kanunu olarak neşredilmemiş olup teşkilat kânunnâmesi gibi diğer bazı
kânunnâmelerin içerisinde yer almıştır. Döneme ait müstakil bir tedris kanununa da ulaşılamamıştır. Bkz. Ünver,
Fatih Külliyesi Zamanı İlim Hayatı, s. 101; İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, I, 63; Akgündüz, Osmanlı
Kanunnâmeleri ve Hukûkî Tahlilleri, I. Kitap Osmanlı Hukukuna Giriş ve Fatih Devri Kânunnameleri, I.
10 Gelibolulu Âli, Künhü’l-Ahbâr, Esad Efendi 2162, 116b-118b; Hazer, “Osmanlı Öğretiminde Arapça Öğretimi
ve Okutulan Ders Kitapları”, s. 276.
11 Ünver, Fatih Külliyesi Zamanı İlim Hayatı, s. 101; Hazer, “Osmanlı Öğretiminde Arapça Öğretimi ve Okutulan
Ders Kitapları”, s. 276.
12 Ünver, Fatih Külliyesi Zamanı İlim Hayatı, s. 99.
13 Bu risalelerin ortak özellikleri; ilmin gerçek gayesinin muhataba hatırlatılması,derslerin ve okutulan kitapların
adlarının tedris sırasına göre manzum ifadelerle sıralanması, müderristen öğrenciye ilme teşvik mahiyetindeki
nasihatlerin yer alması, ders usullerine işaret edilmesi gibi özelliklerdir. İshak b. Hasan et-Tokâdî, Saçaklızâde,
Nabi Efendizâde, Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi alimler tertibu’l-ulûm yazanlar arasındadır. Erzurumlu İbrâhim
6
ağırlıklı olarak XVIII. yüzyıla rastlayan zaman diliminde karşımıza çıksa da Osmanlı
medreselerinde eğitimde Fatih döneminde çizilen genel çerçevenin üç dört asır boyunca devam
ettirildiği, bizzat tedris kanununda da ifâdesini bulan eğitim usûlünde âdet-i kadîme yani
geleneğe önem verildiği ve tedris hayatında medreselerin gerileme dönemine kadar köklü
değişiklikler yaşanmadığı ifade edilmektedir.14 Bu nedenle bu manzum risalelerin kendi asırları
hakkında bilgi verme ve aynı zamanda daha önceki asırlardan gelen birikimi yansıtma
özellikleri vardır. Zira XVI. yüzyılda yaşamış olan Sahn müderrislerinden Taşköprîzâde’nin (ö.
968/1561) otobiyografisini incelediğimizde orada zikredilen Arapça ders ya da eser isimlerinin
ve tahsil sırasının, XVIII. yüzyılda yazılan tertîbü’l-ulûm eserlerinde zikredilen ders isimleri
sıralamasıyla ya da yine XVIII. yüzyılda basılmış olan Kevâkibu’s-Seb‘a adlı eserde zikredilen
ders isimleriyle ve öğretiliş sıralamasıyla örtüştüğünü görüyoruz.15
Tertîbü’l-ulûm tarzında yazılan Fatih Kütüphanesi 4985 numaralı eserin boş bir
yaprağında rastlanan bu tür şiirlerden biri dönemin müfredat programını yansıtması açısından
Süheyl Ünver tarafından nakledilmiştir. Şiir şöyledir:
Sarf okusa bir muhterem kişiden
Eline kitabın alsan olmaz mı?
Çalışsan, aferin dese işiten
Düşmanın bağrını delsen olmaz mı?
Emsile’yi ezber edüp süre gör
Maksûd ile muradına ire gör
İzzî bilüp kaideye gire gör
Merâh’ı bir hoşça bilsen olmaz mı?
Avâmil ne derse amil ol sen de
Misbâh ile nuru ilmi bul sen de
Hakkı’nın Tertîbu’l-ulûm’u hakkında geniş bir değerlendirme için bkz. Fazlıoğlu, “İrşâd ve Talim Arasında
Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın Ders Müfredatı”.
14 Ünver, Fatih Külliyesi Zamanı İlim Hayatı, s. 113.
15 Taşköprîzâde ile Kâtip Çelebi’nin (ö. 1067/1658) aldığı dersler ile Semaniye medreseleri ve Kevakibu’sSeb‘a’ya (1741) ait müfredat programlarının mukayesesi için bkz. Baltacı, XV.ve XVI. Yüzyıllarda Osmanlı
Medreseleri, I, 87-89.
7
Kâfiye’yi Câmî ile bilsen
Kendini âlâ eylesen olmaz mı?
Mantık’ın çok olur kîl ile kâli
Hameğânı hûb yazmıştır akvâli
Kutbuddin’den bilmek için eşkâli
Seyyid-i Hâşiye’yi bulsan olmaz mı?
Telhîs’in dersine gark olup yanup
Muhtasar sözüne Mutavvel katup
Miftâh’ın üstüne Seyyid’i tutup
İlim deryasına dalsan olmaz mı?16
Daha sonraki yüzyıllarda ders isimlerini ve bazı eserleri zikreden âlimlerden biri olan
Erzurumlu İbrâhîm Hakkı ise Tertibü’l-ulûm’unda on iki Arapça ilmini sayar ve belâgat
eserlerinin isimlerini şu şekilde zikreder:17
“……………………………………..
Bil ilm-i âlet ilm-i Arabîdir
Onikidir, ol cümle adıdır
İlm-i lugattır bil iştiyâkı
Sânî ve sâlis sarf u istiyâkı
İlm-i nahivdir râbi‘ bil ânı
Oldu beşinci ilm-i meânî
Altıncı çünki ilm-i beyândır
Vaz u bedi‘ andan nişândır
16 Ünver, Fatih Külliyesi Zamanı İlim Hayatı, s. 102-103.
17 Metinde zikrettiğimiz gibi Erzurumlu İbrahim Hakkı XVIII. yy.’da yaşamış bir alim olsa da Fatihin kurduğu
medrese geleneğinin ana çatısının hiç değişmeden 3-4 asır devam ettiğini bildiğimiz için bu eserlerin eğitimde
hem kendi dönemlerini hem de Fatih döneminden gelen geleneği yansıttığını düşünüyoruz.
8
……………………………
İlm-i me‘ânî oku mükemmel
Telhîs hıfz et fehmet Mutavvel
İlm-i beyândır bil istiâre
Vaz‘ ve bedi‘i hem anda ara”18
Bu şekilde Osmanlı müfredât programı hakkında dolaylı olarak bilgi edindiğimiz kaside
örneklerini çoğaltmak mümkündür.
Her Bilimin Kendi İçinde Aşamalı Öğretilmesi Prensibi ve Belâgat İlminin
Öğretiliş Sırası
Medreselerdeki eğitim ve öğretim hayatı ile ilgili önemli kaynaklardan biri olarak kabul
edilen Kevakibu’s-Seb‘a’da19 eskilere atıfla geleneksel olarak ilimlerin iktisâr, iktisâd ve istiksâ
olmak üzere üç mertebede okutulduğundan ve her mertebenin kendi içerisinde üç mertebeye
ayrıldığından bahsederek bu sitemi ayrıntılı bir şekilde anlatır. Bu sistemi aşağıdaki tabloyla
somut olarak ifade etmeye çalıştık.20 Her ilim dalından kitaplar kendi içinde kıyaslanarak
iktisâr, iktisâd ve istiksâ gruplarına ayrılmıştır. Medrese eğitiminde bu kitaplardan her bölüm
için belirlenmiş olanları tertibe göre okutulmuş olup alanla ilgili bütün kitapların değil belirli
seviyelerde belirli kitapların okutulması planlanmıştır. Bu planın hedefi öğrencinin ilim
dalından istidâd geliştirmesi olmuş gerisi öğrenciye bırakılmıştır. Zira bir ilim dalı ile ilgili
eserler, şerh ve haşiyelerin sayısı oldukça fazladır. Bu sisteme göre her bir ilim dalı toplam
dokuz öğretim basamağından oluşur.
18 İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, I, 91.
19 Bu eser 1741’de Fransız büyükelçiliğinin isteği üzerine kaleme alınmıştır. Yazarı bilinmemektedir. Osmanlı
medreselerinin müfredat programları için önemli kaynaklardan biri olarak kabul edilir. Bkz. İhsanoğlu, “Osmanlı
Eğitim ve Bilim Müesseseleri”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, II, 245.
20 İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, I, 76.
9
İLİM DALININ KENDİ İÇİNDE DERECELENDİRİLMESİ
İKTİSÂR RUTBESİ
İlim dalının en meşhur
meselesi ele alınır.
İKTİSÂD RUTBESİ
İlim dalının genel olarak
meşhur olmuş meselesi ele
alınır
İSTİKSÂ RUTBESİ
İlim dalının nadir ve
isitsnai durumları ele
alınır.
1.Aşama
Aşağı rütbe 2.Aşama
Orta rütbe 3. Aşama
Yukarı rütbe
KISA METİN
Delil sunulmaz
ORTA METİN
Mesele bazı delillerle ispat
edilerek anlatılır.
UZUN METİN
Meseleyi bütün yönleriyle
ele alır. Muhaliflere
reddiyelerde bulunur.
1.Aşama
Aşağı rütbe 2.Aşama
Orta rütbe 3. Aşama
Yukarı rütbe
1.Aşama
Aşağı rütbe 2.Aşama
Orta rütbe 3. Aşama
Yukarı rütbe
Öğrenciler her ilimde bu dokuz basamağın tamamına, bazen de belli bölümlerine riayet
ederek “tekmîl-i mevâd” rütbesine ulaşır. İlimlerdeki rütbeleri tamamlamış öğrenci o ilim
İLİM DALI DERECELENDİRİLMESİ
BELAĞAT İLMİ ÖRNEĞİ
İKTİSÂR RUTBESİ
İlim dalının en meşhur
meselesi ele alınır.
İKTİSÂD RUTBESİ
İlim dalının genel olarak
meşhur olmuş meselesi ele
alınır
İSTİKSÂ RUTBESİ
İlim dalının nadir ve
isitsnai durumları ele
alınır.
1.Aşama
Aşağı rütbe 2.Aşama
Orta rütbe 3. Aşama
Yukarı rütbe
TELHÎSU’L-MİFTÂH
ŞERH-İ MUHTASAR
MUTAVVEL ALE’TTELHÎS
MİFTÂHU’L-ULÛM
ŞERH-İ MİFTAH
1.Aşama
Aşağı rütbe 2.Aşama
Orta rütbe 3. Aşama
Yukarı rütbe
1.Aşama
Aşağı rütbe 2.Aşama
Orta rütbe 3. Aşama
Yukarı rütbe
10
dalına kemale ermiş kabul edilir. Zira Osmanlı alimleri gerek alet ilmi kabilinden sayılan
belâgat ilimlerini gerekse asıl hedef olan yüksek ilimleri bir yolculuğun tek bir güzergahı ya da
bir bütünün ayrılmaz parçaları olarak değerlendirmiş olup, belâgat ilimleri dahil bütün ilimleri
hakikate erişmek ve kemal bulmak için çıkılan basamaklar olarak görmüşlerdir. Nebî
Efendizâde’nin ilimlerle ilgili kasîdesinde medrese öğrencilerine hitaben söylediği şu beyitler
bu durumu yansıtan güzel bir örnektir:
“Bunları tahsil idersen sana olur feth-i bâb
Her ne fenden okudursan okud her ne kitâb
Sana öğretdüm tarikin hasbeten lillah içün
Sen de tahsil eyleyesün bunları Allah içün.
Kadı ya müftî müderris olmak içün okuma
Hem dahi hasma galebe çalmak içün okuma
İlmile âmil olup eyle kitaba iktidâ
Her işinde muttasıl ire sana ‘avn-i Hüdâ
Çünki tahsilin tarikin itti istiksâ sana
Şükr ide Allah dahi eyle Derûnî’ye duâ.”21
Kevakibu’s-Seb‘a’da özetlemeye çalıştığımız bu öğretim programlaması ayrıntılı bir
şekilde anlatılırken belâgat ilimlerini de kapsayan Arapça ilimlerin tahsilinin diğer ilimler
arasındaki öğretim sırasından şu şekilde bahsedilmektedir:
…Tertibinden ayrılmayıp nahiv ilmini tamamladığı gibi sözün halin icabına uymasından bahsettiği için
meânî ilmine başlamak gerekirdi. Ama dâlliyet, medlûliyet ve mutabakata mubahaseli ve dikkatli bir ilim
olduğundan delil getirmek için suğra ve kübra bilmeye bağlı olduğundan nahivden sonra mantık ilmine
başlayıp iktisarın aşağı rütbesinden mantığın en meşhur konu başlıklarını zikreden Îsâgocî risalesini
okur…22
Kitap bu süreçte öğrencinin ne kadar cevval bir zekaya sahip olup olmadığının ortaya
çıktığından bahisle belâgat konusuna devam eder. Öğrencinin tartışmada yanlıştan sakınmak
21 İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, I, 97.
22 İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, I, 71.
11
için âdâb ilmini iktisâr, iktisâd ve istiksâ derecelerinde okuduktan sonra ancak belâgat
ilimlerine geçtiğini anlatır ve belâgat öğretiminden şu şekilde bahseder:
…Bundan sonra hocalar için iki yol vardır. Bazıları manaya başlatıp iktisar rutbesinde olan Telhîs
metnini, sonra iktisâd rutbesinde olan Şerh-i Muhtasar kitabını, sonra istiksâ rutbesinde olan Mutavvel’i
yahut Îzâh-ı meânî kitabını okutur. Mutavvel kırk elli cüzden ibaret fennine mütekeffil çok değerli bir
kitaptır. Pek çok haşiyesi vardır. Getirdiği deliller ile iddia edileni anlamak pek çok ilme bağlıdır. Onun
için bazıları hikmet ilimlerini ve öbür alet ilimlerini meânîden önceye alır. Daha sonra meânî okutur.
Muhtasar ve Mutavvel beyân ve bedi‘ ilimlerini içine aldığından galiba onun için başka kitap okumazlar.
Belki meânî, beyân ve bediyi ihtiva eden Elfiyye-i Halebî’yi ezberlerler.23
Bu metinden anlaşıldığına göre tetimme medreselerinde belâgat öğretiminde izlenen iki
yol vardı. Mantıkla ilgili eserler ve şerhler bittikten sonra ya meânî, beyan ve bedî‘ ilimleri
sırasıyla okutulurdu. Ya da belâgat ilminin en çetrefilli dalı olan meânî ilmini anlamak için
geniş bir bakış açısı kazandırmak üzere mantık, hikmet, âdâb, beyân ve bedî‘ ilimleri okutulur
nihayetinde zihni olgunlaşan ve anlayış kapasitesi artan öğrenciye en son meânî ilmi
okutulurdu.
Sahn-ı Semân Tetimmeleri’nde Arap Belâgatının Öğretim Metodu
Varolduğu süre boyunca Osmanlı medreselerinin en önemli iki unsuru müderris ve kitap
idi. Müderrisler her ilim dalında azımsanmayacak kadar çok olan eser, haşiye ve şerhlerden
hangisini okutacağını seçme konusunda muhayyerdi.24 Öğretim sürecinde öğretim metodu
müderris ve kitap unsurlarına göre şekillenirdi. Bir kitabın konu başlıkları dersin günlük
haftalık ve yıllık planını belirlerdi. Eserler özet bilgiler içerenlerden ayrıntılı bilgiler içerenlere
doğru sıralanırdı. İlim dalının bütün meselelerine değinme gayreti öğretim süreci boyunca
okutulan kitap sayısını da kabartmıştır. Bir kitapta bulunmayan veya müphem bırakılan bir
konu daha iyi anlaşılsın diye başka bir kaynakla takviye edilmiştir.
Fatih döneminde Arapça ilimlerinin öğretimi bizzat kanunnâmenin yönlendirmesiyle
âdet-i kadîm üzere devam etmiştir. Müderrisler kendi hocalarından nasıl bir metodla
öğrenmişlerse aynı metodu kendi öğrencilerine uygulamışlardır. Bu yönteme göre öğrenciler
haftada beş ders okurlardı. Her ders birkaç satırdan ibaret olup bu derse önceden hazırlanırlar,
23 İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, I, 72.
24 Hızlı, “Osmanlı Medreselerinde Okutulan Dersler ve Eserler”, s. 41.
12
müderris huzurunda öğrenciler sırayla ibâreleri okuduktan sonra müderris ibârelere mana verir
sonra da herkes görüşünü söylerdi. Müderris sorulara cevap verir ve geçmiş dersleri
öğrencilerden ezber olarak dinlerdi. Dersten sonra öğrenciler odalarına dönerler ve gelecek
derslere çalışırlardı.25 Özellikle belâgatla ilgili çalışmalarda klasik Arap edebiyatına ve bu
alandaki ilk dönem eserlerine gönderme yapıldığından ve pek çok kapalı ifade bulunduğundan
eseri anlaşılır kılan, ibareleri açıklayan müderrisin rehberliğinde bu kitapların okunması
gerekliliği müderrisi vazgeçilmez bir konuma oturtmuştur. Öğrenciler hocalarının adıyla anılır
olmuştur. Osmanlı alimlerinin biyografileri incelendiğinde sadece okudukları kitaplara değil,
kimden okuduklarına da yer verildiği görülür.26 Ayrıca belâgat kitaplarının üzerinde fazlaca
durulur; bazen bir kitap iyice anlaşıldığından emin olana kadar birkaç hocadan tekraren
okunabilirdi.
Arap belâgatı öğreniminde okunan derslerin ve eserin öğrenci tarafından baştan sona
yazılması da sıkça uygulanan bir ders çalışma yöntemiydi. Ayrıca Arapça belâgat öğretiminde
diğer pek çok ilim dalında da olduğu gibi ezber yönteminin ağırlıklı olarak uygulandığını
görürüz. Özellikle iktisar rütbesinde öğrencilerin karşısına çıkan kitaplar ezber yöntemine
uygun olarak hazırlanmış şematik bilgiler içeriyordu.
Öğrenciler kendi ders programlarına devam ederken özellikle belâgat ilimleri ile ilgili
okudukları ibareleri pekiştirmek ve uygulama alanı bulabilmek için hocaları nezaretinde
seviyelerine uygun fıkıh, akâid ve hadis kitaplarını takviye dersler şeklinde okuyabiliyorlardı.
Ders esnasında eğitim dili olarak Türkçe kullanılıyor, dilde de tercüme yöntemi takip
ediliyordu. Kitapların neredeyse tamamı Arapça idi ama, Arapça eserlerin Türkçe’ye
çevirilmesi Fatih döneminden önce başlamış ve müderrisler arasında Arapça dersleri tercüme
yöntemiyle işleme yaygın hale gelmişti. Dil öğretiminde ibarelerin üzerinde tek tek durulması,
daha ziyade kırık manaya önem verilmesi nedeniyle de tümevarım yönteminin hakim olduğunu
söyleyebiliriz.
Medreselerde ilim dallarında ilerleyen öğrenciler kendilerinden alt kademedekilere ders
okutur ve yardımcı olurdu. Sahn-ı Semân medreselerinde danişmend adı verilen yüksek öğretim
öğrencilerinin yanına yeni başlayan ve sarf mollası veya çömez diye isimlendirilen öğrenciler
25 İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, I, 76-77.
26 Hazer, “Osmanlı Öğretiminde Arapça Öğretimi ve Okutulan Ders Kitapları”, s. 280-281.
13
verilir, sarf mollaları danişmendlere temizlik ve yemek hizmetinde bulunur, danişmenler de
onlara ders verirdi. Tertîbu’l-ulûm şiirlerinde alimlerin ‘okuduğunu okut’ tavsiyelerine
rastlamamız bunun öğretim hayatının bir parçası olduğuna da işaret eder.27
Sahn-ı Semân Tetimme Medreselerinde Okutulan Temel Belâgat Kitapları ve
Sekkâkî’nin Miftâhu’l-ulûmAdlı Eseri
Gerek Fatih dönemindeki gerekse ilerleyen dönemlerdeki medreselerde belâgat
öğretiminde okutulan kitaplara baktığımızda bunların neredeyse tamamının ya Sekkâkî’nin
Miftâhu’l-ulûm’unun ya bizzat kendisi ya özeti ya özetinin şerhi ya da şerhinin şerhi olduğunu
görürüz. Bunların en başta gelenleri ve medreselerde en çok okutulanları aşağıdaki tabloda
gösterilmiştir:28
ESER ADI MÜELLİFİ MİFTÂḤU’LULÛM’LA İLİŞKİSİ
1. Telhîsu’l-Miftâh Hatîb el-Kazvînî Miftâh’ın 3. Kısmının
özetidir.
2. el-Îzâh fi’l-meâni Hatîb el-Kazvînî Telhîsu’l-Miftâh’ın Şerhi
3. el-Mutavvel ale’t-telhîs Saduddin et-Teftâzânî Telhîsu’l-Miftâh’ın Şerhi
4. Şerhu’l-Miftâh Saduddin et-Teftâzânî Miftâh’ın Şerhi
5. Muhtasaru’l-Meânî Saduddin et-Teftâzânî el-Mutavvel ale’t-telhîs
özetidir.
6. el- Misbâh Seyyid Şerîf el-Cürcânî Miftâh’ın Şerhi
Yukarıda sıraladığımız bütün bu eserlerin kaynağı Ebû Ya‘kûb es-Sekkâkî’nin
Miftâhu’l-ulum’udur. Bu eser yüzyıllar boyu belâgat ilminin ilk başvurulan eseri olmuştur.
Yüzyıllardır üzerinde çalışmalar yapılmış ve hala yapılmakta olan böyle önemli bir eseri dar
27 İpşirli, “Medrese: Osmanlı Dönemi”, s. 331.
28 Hızlı, “Osmanlı Medreselerinde Okutulan Dersler ve Eserler”, s. 35; Baltacı, XV.ve XVI. Yüzyıllarda Osmanlı
Medreseleri, I, 87-88; Hazer, “Osmanlı Öğretiminde Arapça Öğretimi ve Okutulan Ders Kitapları”, s. 291-292,
vd.
14
kapsamlı bir makalede ayrıntılı bir şekilde ele almak mümkün değildir. Burada hedeflenen eseri
odak noktası haline getiren hususlara değinmektir. Eserin yazarını kısaca tanıdıktan sonra
Miftâh’a bu önemi kazandıran özellikleri nelerdir ve muhtevasında neler vardır? sorularına
cevap arayalım.29
1160(h.555) yılında Hârizm’de doğan ve tam adı Sirâcuddin Yûsuf b. Ebî Bekr b.
Muhammed b. Ali el-Hârizmî olan Miftâh müellifi, otuz yaşına kadar metal oyma ve işleme
sanatı ile meşgul olması nedeniyle “Sekkâkî” nisbesiyle anılmıştır.30 Muhtemelen öğrencileri
tarafından, yüzlerce Miftâhu’l-ulûm nüshasından birinin girizgahında sıfatlarıyla nitelenen
müellifin döneminin en seçkin alimlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır.
Efendimiz, en büyük imâm, dünyanın allâmesi, Arapların ve Arap olmayanların Hocası ,edebî türleri ihyâ
eden, me‘ânî ve beyan ilimlerinin kurucusu, el-Adl ve’t-tevhîd ehlinin imâmı ,hakkın nurlarını saçan, din
düşmanlarını kahreden, tahkîk imamlarının önderi, tefsir âlimlerinin sultânı, Allah’ın mahlukât
içerisindeki hücceti, millet ve dinin kandili, faziletler ve mutluluklar sahibi…..”31
Sekkâkî her ne kadar erken gençlik dönemlerinde ilim hayatına atılamamış olsa da telif
ettiği Miftâhu’l-ulûm ile Arap Belâgat ilminde bir çığır açmış, yeni bir dönemin başlatıcısı
olmuştur. Şüphesiz ki Sekkâkî belâgat ilmi ile ilgili konuları yeniden keşfetmemiştir. Ancak
kendi dönemine kadar Câhiz, Abdulkâhir Cürcânî, İbnu Reşik el-Kayrâvânî, Fahreddin er-Râzî
gibi değerli ilim adamları tarafından belâgat ilmi ile ilgili ortaya konulan, biraz dağınık
vaziyette bulunan belâgat mirasını tanımlamalar, sınıflamalar, düzenlemeler, eklemeler ve
çıkarmalar ile dönemine göre olağanüstü bir kompozisyon haline getirmiştir.
Sekkâkî sarf, nahiv ve belâgat olmak üzere üç bölümden meydana gelen Miftâhu’lulûm’da ‘edep ilimleri’adını verdiği on iki ilimden söz etmiş olup daha sonraki dil alimleri
bunlara alet ilimleri adını vermişlerdir. Bu ilimler sarf, iştikâk, nahiv, istidlâl ve had (mantık
ilmi), meânî, beyân, bedî‘, aruz, kâfiye, nazm ve nesir ilimleridir. Sekkâkî eserinde bu ilimlere
değinmesi sebebiyle ve bu ilimlerin hem Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılmasında, hem de diğer ilmî
meselelerin çözümünde anahtar rolü gördüğü için eserine Miftâhu’l-‘ulûm adını vermiştir.32
Yazılış tarihi 1180-1219 tarihleri33 arasına rastladığı bilinen Miftâhu’l-‘ulûm şöhretini sarf ve
29 Eserin yazma nüshaları ve içeriği hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Alak, Sekkâkî ve Miftâhu’l-ulûm Adlı Eseri.
30 Durmuş, “Sekkâkî”, s. 332-333.
31 Alak, Sekkâkî ve Miftâhu’l-ulûm Adlı Eseri, s. 25.
32 Durmuş, “Sekkâkî”, s. 333.
33 Alak, Sekkâkî ve Miftâhu’l-ulûm Adlı Eseri, s. 33.
15
nahiv ilimlerinin yer aldığı bölümüyle değil belâgat ilimlerinin yer aldığı 3. Kısmıyla
yakalamıştır. Sekkâkî bu kısımda kendine özgü bir belâgat anlayışı ortaya koymuş olup daha
önce edebî zevke ve duyguya dayalı bir sanat olarak kabul edilen belâgatı, kelâm, felsefe ve
mantığın akılcı yöntemini uygulayarak ilmî bir disiplin haline getirmiştir. Sekkâkî bu eseriyle
belâgatı sırf tadılan, hissedilen ancak anlatılamayan bir husus olmaktan çıkarıp anlatılabilen,
izah edilebilen bir ilim dalına dönüştürmüştür. Bununla beraber belâgatı bir ilmî disiplin haline
getirirken onda zevk ve hissin otoritesini, yerini ve önemini inkar etmemiştir. Edebî zevkten
hâli olan belâgatın kuru bir tanımlamalar manzumesinden ibaret kalacağını ifade etmiştir. İbn
Haldûn Sekkâkî’nin bu eserini Arap belâgat ilminin tekamülünün bir gereği ve sonucu olarak
değerlendirmiştir.34
Sekkâkî Miftâh’ı yazarken baş ucu kaynağı, Ebu’l-Belâga olarak nitelenen Abdülkâhir
el-Cürcânî’nin Delâilü’l-îcâz ve Esrâru’l-belağa adlı eserleri olmuştur. Delâilü’l-îcâz’daki
edebî analizleri çıkarıp, kendinden tanımlamalar ekleyerek İlmu’l-meânîyi, aynı işlemi
Esrârü’l-belâğa’ya uygulayarak da ilmu’l-beyânı telif etmiştir. İlmu’l-bedîi de muhassinât diye
isimlendirerek önceki iki ilmi tamamlayıcı ârizî bir ilim dalı olarak nitelemiştir. Sekkâkî’nin
ikinci önemli kaynağı ise Zemahşerî’nin el-Keşşâf’ı olmuştur. Fahreddin er-Râzî, Rummânî,
İbn Fâris, Mutarrizî ve Reşidudin el-Vatvat’ın çalışmalarından da faydalanmıştır. Sekkâkî
kitabının belâgat bölümünü bir mukaddime ve iki fasıl halinde tertip etmiştir. Mukaddimede
meani ve beyan ilimlerinin tarifini, birinci fasılda iki grupta isnad, müsnedun ileyh, müsned,
fasıl, vasıl, talebî cümleler ve ayrıca fiillerin müteallikâtı ile kasır bahsini; ikinci fasılda üç asıl
içinde sırayla teşbih, istiare ve kinaye konularını ele almış, daha sonra bedî ilmini lafzî ve
manevî sanatlar başlıklarıyla ayrı bir bölümde ele almıştır. Önceki konuların tamamlayıcısı
mahiyetinde istidlâl ve şiir için iki ayrı bölüm açan Sekkâkî eserini Kur’ân-ı Kerîm’e lafız ve
mâna yönünden dil uzatanların tutarsız iddialarını çürütmek üzere verdiği cevapların olduğu bir
hatime ile tamamlamıştır.35
Sekkâkî kitabın önsözünde kitabını; ilimleri birbirinden ayırma, özetleme, her bir ilim
için temel ilkeleri belirleme, münasib deliller zikretme, önceki alimlerin belâgatla ilgili
düşüncelerini olabildiğince zikretme, öncekilerin üzerinde fazla durmadığı meselelerde yol
gösterme ve daha önce kimsenin dile getirmemiş olduğu nüktelere yer verme metodlarıyla
34 Durmuş, “Sekkâkî”, s. 333.
35 İshakoğlu, Türklerin XV ve XVI. Asırlarda Arapça Belâgata Yaptığı Katkılar, s. 4-5.
16
yazdığını ifade etmektedir.36 Arap belâgatı ilminin kemale ermesinde son halka olarak kabul
edilen Miftâhu’l-ulûm müellifinin Yunan felsefesine duyduğu ilgi neticesinde Yunan bilim
ıstılahlarını Arap uslubuna tatbik etme çabası nedeniyle uzun ve güç ibareler içermesi açısından
edebiyatçılar tarafından tenkit edilmiştir. Ancak bazı ibarelerin anlaşılmasında okuyucuyu
zorlayan güçlükler Miftâh’a yazılan şerh ve haşiyelerle giderilmiş ve nihayetinde Miftâh’a olan
ilgi asırlar boyu azalmadan devam etmiştir.37 Kitabın 2011 tahkikini yapan Abdurrahman
Hindâvî yazdığı mukaddimede Miftâhu’l-ulûm’un hakkında ne söylenirse söylensin ana kaynak
olma özelliğini devam ettireceğini ve belâgat zincirinde tek başına halkalardan bir halkayı
temsil ettiğini ifade ederek kitabı kendi asrında ve daha sonra yazılmış kitapların etrafında bir
yıldız kümesi gibi dönüp durduğu bir belâgat güneşi olarak nitelemiştir.38
Sekkâkî’nin öğrencileri tarafından icazetle rivâyet edilen Miftâh, dünya çapında
yüzlerce el yazması nüshaya sahiptir.39 Matbu olarak da defalarca basılmıştır. Eserin 3. Bölümü
üzerine sayılamayacak kadar çok şerh, talîk ve haşiye çalışmaları yapılmıştır. Sonraki
dönemlerde Cürcânî, Kazvînî ve Teftâzânî tarafından yazılan şerh ve haşiyeler çok yaygın
olarak okunsa da Miftâh belâgatın ana kaynaklarından biri olma özelliğini günümüze kadar
devam ettirmiştir.
Osmanlı döneminde Fatih dönemi de dahil olmak üzere asırlar boyu sarf, nahiv ve
belâgat ilimleri Arapça ilimlerinin vazgeçilmez üçlü sac ayağı olarak görülmüş ve üzerinde
yoğun çalışmalar yapılmış olmasına rağmen duraklama ve çöküş dönemlerinde ve takip eden
zamanlarda belâgat ilimleri ihmal edilen bir alan haline dönüşerek Arapça öğretimi uzun bir
süreçte sarf ve nahiv alanına hapsedilmiştir. Dînî metinlerin temel kaynaklardan okunup
anlaşılması için belâgat ilimlerinin yeniden yaygın olarak ihya edilmesine şiddetle ihtiyaç
vardır.
36 Abdurrahmân Hindâvî, s. 38.
37 İshakoğlu, s.
38 Abdurrahmân Hindâvî, s. 38.
39 İSAM Türkiye kütüphaneleri veri tabanında kayıtlı 200 nüshası bulunmakta ve bu veriye üniversite
kütüphaneleri dahil olmadığı için bu sayı yazma nüshaların tam sayısını yansıtmamaktadır. Ayrıca bkz. Alak,
Sekkâkî ve Miftâhu’l-ulûm Adlı Eseri, s. 36.
17
The Significance Balagha
(rhetoric) in Sahn-ı Semān Madrasas and Miftāh al-Ulūm by al-Sakkākī
Arabic was seen as the basic and privileged course in the Ottoman madrasas. Arabic instruction in these
madrasas began at the introductory level and continued up until graduation, initially with morphology
and grammar, and then with ‘ilm al-bayan, ‘ilm al-mea’ni and ‘ilm al-badi’. Ottoman ulama insisted on
the significance of the branches of Arabic language related to rhetoric and consider it as a precondition
for their students’ understanding religious texts.
Because of the prominence given to the Arabic rhetoric, it was widely used by Turkish and Arab scholars
in advanced levels. Major texts in the instruction of the science of rhetoric were as-Sakkākī’s Miftāh alUlūm and Taftāzānī’s commentaries on Miftāh, i.e. al-Mutawwal and al-Muhtasar. The scholars of the
period have also focused on academic studies of these texts. Both Turkish and Arab professors were
writing either commentaries on these texts or annotations to commentaries on them. Miftāh al-Ulūm was
so prominent in instruction that the introductory level madrasas were called after it, becoming the
“madrasas of Miftāh.”
Miftāh al-Ulūm was of course preceded in the field of rhetoric by the works of great men of letters such
as al-Jāhiz and al-Jurjānī. Still why did the Ottoman scholars pick Miftāh and its commentaries as
textbooks in the instruction of the science of rhetoric? What were the factors behind the preference of
these works? Who did instruct these texts and in what levels? Who wrote commentaries and annotations
and what were the major characteristics of these works? What were the instruction techniques employed
by the professors? My paper, titled “The Significance of the Science of Rhetoric in Sahn-ı Semān
Madrasas” will try to answer these questions and establish its connections with today.
Kaynakça
18
Abdulğanî, Eymen Emîn, el-Kâfî fi’l-belâğa (Kâhire: Dârü’t-Tevfîkıyye li’t-Türâs, 2011).
Abdureşîd Süleymân, Îhâb, el-Belâgatu’l-Musavvera (Kahire: Merkezu’d-dîvân, 2003).
Akgündüz, Ahmet-Öztürk, Sait, Bilinmeyen Osmanlı: 700. Yılında (İstanbul: Osmanlı
Araştırmaları Vakfı, 1999).
_______________, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukuki Tahlilleri: Osmanlı Hukukuna Giriş ve
Fatih Devri Kanunnâmeleri (İstanbul: Fey Vakfı, 1990), I.
Akgündüz, Murat, Osmanlı Dersiâmları (İstanbul: Osmanlı Araştırmaları Vakfı, 2010).
Alak, Musa, Sekkâkî ve Miftâhu’l-ulûm Adlı Eseri ([y.y.: y.y.], 2011. İstanbul: Sayfa Fotokopi
& Dijital Baskı).
Ali, Gelibolulu Mustafa, Künhü’l-Ahbâr, Süleymaniye, Esad Efendi-12162.
Baltacı, Cahit, XV.ve XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri (İstanbul:M.Ü. İlahiyat Fakültesi
Yayınları , 2005), I.
Benli, Sami, Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fatih Devri Sonuna Kadar Geçen Dönemde
Arapça Belâgata Dair Eser Yazan Osmanlı-Türk Alimleri, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1991.
Bozkurt, Nebi, “Medrese”, DİA, XXVIII, 323-333.
el-Cârim, Ali, Mustafâ Emîn, el-Belâgatu’l-vâdiha (Kâhire: ed-Dârü’l-Mısriyyeti’s-Su‘ûdiyye,
2005).
el-Cürcânî, Seyyid Şerîf, el-Misbâh fî şerhi’l-Miftâh, Süleymaniye Kütüphanesi, Hz. Halid 159.
Durmuş, İsmail, “Sekkâkî”, DİA, XXXVI, 332-334.
Ergün, Mustafa, “Ders Programları ve Ders Kitapları Tarihi, Medreselerde Okutulan Dersler ve
Ders Kitapları”, A.K.Ü. Anadolu Dil Tarih ve Kültür Araştırmaları Dergisi, Afyon 1996.
(Türkiye Sanal Eğitim Bilimler Kütüphanesi, www.egitim.aku.edu.tr, Erişim Tarihi:
09.12.2014)
Hazer, Dursun, “Osmanlı Öğretiminde Arapça Öğretimi ve Okutulan Ders Kitapları”, Gazi
Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1 (2002), s. 274-293.
Hızlı, Mefâil, “Osmanlı Medreselerinde Okutulan Dersler ve Eserleri”, Uludağ Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, XVII/1 (2008), s. 25-46.
19
İhsanoğlu, Ekmeleddin, “Osmanlı Eğitim ve Bilim Müesseseleri”, Osmanlı Devleti ve
Medeniyeti Tarihi (İstanbul: IRCICA, 1998), II, 223-361.
İhsanoğlu, Ekmeledin, “Fatih Külliyesi Medreseleri Ne Değildi? Tarih Yazıcılığı Bakımından
Tenkit ve Değerlendirme Denemesi”, İstanbul Armağanı I: Fetih ve Fatih (İstanbul: İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, 1995), s. 105-136.
İpşirli, Mehmet, “Medrese: Osmanlı Dönemi”, DİA, XXVIII, 327-333.
İshakoğlu, Ömer, Türklerin XV ve XVI. Asırlarda Arapça Belâgata Yaptığı Katkılar, Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2004.
İzgi, Cevat, Osmanlı Medreselerinde İlim: Riyazi İlimler (İstanbul: İz Yayıncılık, 1997), I.
Kayadibi, Fahri, “Fatih Sultan Mehmed Döneminde Eğitim ve Bilim”, İstanbul Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 8 (2003), s. 1-18.
el-Kazvînî, Hatîb, Kur’ân’ın Eşsiz Belâgatı Telhîs ve Tercümesi, haz. Nevzat H. Yanık, Mustafa
Kılıçlı, M. Sadi Çöğenli (İstanbul: Huzur Yayın Dağıtım, [t.y.]).
el-Kazvînî, Hatîb, Telhîsu’l-Miftâh (Beyrut:el-Mektebetu’l-asriyye , 2011).
Özkan, Selim Hilmi, “Osmanlı Devletinde Yabancı Dil Eğitimi”, Turkish Studies, İnternational
Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish, Volume 5/3, Summer
2013.(www.turkishstudies.net, Erişim tarihi:9.20.2014)
es-Sekkâkî, Ebû Ya‘kûb, Miftâḥu’l-ulûm, thk. Abdulhamîd Hindâvî (Beyrut:Dâru’l-kutubi’lilmiyye , 2000).
Dayf, Şevkî, el-Belağa: Tatavvur ve Tarîh, 9. Baskı (Kahire:Dâru’l-Meârif , 1965).
et-Teftâzânî, Sadeddin, el-Mutavvel Şerhu Telhîsi Miftâhu’l-ulûm, thk. Abdulhamîd Hindâvî
(Beyrut:Dâru’l-kutubi’l-ilmiyye , 1971).
_________________, Şerhu Miftâhu’l-‘ulûm, Süleymaniye Kütüphanesi, Beşirağa (Eyüp) 170.
Unan, Fahri, Fatih Külliyesi: Kuruluşundan Günümüze (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2003).
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, (Ankara: , 1988), I-IV.
Ünver, Süheyl, Fatih Devri İlim, Sanat ve İctimâî Tekâmül Hamlelerine Umûmî Nazar,
(İstanbul: İstanbul Fethi Derneği, 1953).
20
Ünver, Süheyl, İstanbul Üniversitesi Tarihine Başlangıç: Fatih, Külliyesi ve Zamanı İlim
Hayatı, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1946).
Zorlu, Tuncay, “Klasik Osmanlı Eğitim Sisteminin İki Büyük Temsilcisi: Fatih ve Süleymaniye
Medreseleri”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 6/12 (2008), s. 611-628.

Konular