ARAPÇA’DA MÜREKKEB HARFLER

bilimname, XXIII, 2012/2, 35-50
ARAPÇA’DA MÜREKKEB HARFLER
Ali YILMAZ
Yrd. Doç. Dr., Cumhuriyet Ü. İlahiyat F.
aliyilmaz58@gmail.com
Özet
Sözlüklerde harf, bir şeyin yanı kenarı şeklinde
geçer. Istılah olarak ise harf “Bir alfabeyi meydana
getiren ve okuyup yazmayı sağlayan işaretlerden her
birisidir” şeklinde tarif edilmektedir. Mürekkeb harfler
Arapçada sıkça kullanılmaktadır. Mürekkeb harfler,
önceden kendilerine ait bir manası olsun veya olmasın
harflerin birleşmesinden sonra yeni bir anlam kazanırlar.
Bu harflerin bazıları cümle başında kullanılırken bazıları
da cümle içinde kullanılırlar.
Anahtar kelimeler: Gramer, Harf, Mürekkeb
harfler.
COMPOUND PREPOSITIONS IN ARABIC
Abstract:
In the dictionaries letter is described as well as the
edge of one thing. In the tradition usage the letter: Signs
which read and write the alphabet. These letters are
often used in Arabic Language. These letters carry a new
meaning to incorporating. Some of these letters are used
at the beginning of the sentence and some of used in the
sentence.
Keywords: Grammar, Letter, Combined preposition.
Ali YILMAZ
Sayfa | 36
Giriş
Arapçada harfler birçok araştırmaya konu olmuştur. Arap Dili ile ilgilenenler
harfleri farklı şekil ve alanlarda ele almış, incelemişlerdir. Mesela, belagatle
ilgilenenler harflerin çeşitli manaları ve kullanım şekilleri üzerinde
durmuşlardır. Sarfla ilgilenenler harflerin ibdâl, i’lâl, hazf, ziyade ve idğam
yönünü ele almışlardır. Nahivle ilgilenenler ise bu harflerin kullanımı, manaları,
amil olup olmamaları konularını ele alıp incelemişlerdir. Hatta harflerle ilgili
olarak müstakil eserler de kaleme alınmıştır. Bu eserlerden; İbn Hişâm’ın
(ö.1359) Mugnî’l-Lebîb’i, ‘Alaeddîn b. ‘Ali el-İrbîlî’nin (ö.1367) Cevâhiru’l-Edeb’i,
‘Ahmed b. ‘Abdi’n-Nûr el-Mâlekî’nin (ö.1306) Rasfu’l-Mebânî’si, Muhammed elAntâkî’nin el-Minhâc’ı ve Hadî ‘Atiyye’nin el-Hurûfu’l-’Âmile’sini misal olarak
verebiliriz.
Sözlükte "bir tarafa meyletmek, sapmak" anlamına gelen harf, mastarının
isim şekli olup "taraf, uç, yan, zirve, tepe, kelime, kelâm" vb. anlamları ifade eder;
çoğulu hurûf ve ahruftur. Alfabeyi oluşturan seslerin her birine altyazı, çizgi ve
çizgi grupları türünden işaretlere, kelimelerin oluşumunda bir anlamda belirleyici taraf olmaları sebebiyle harf adı verilmiştir. Harfler, kelimelerin teşekkü-
lünde yapı taşı vazifesi görmeleri bakımından "hurûfu'l-mebânî", kelimeleri hecelere böldükleri ve onların hecelerini oluşturdukları için "hurûfu'l-hicâ" diye de
anılır. Ayrıca bazılarına nokta konulması suretiyle benzer şekle sahip olanlar
arasındaki karışıklığın önlenmesi veya kelimeleri oluşturmakla onlardan
meydana gelen kelâmın vuzuha kavuşturulması sebebiyle "hurûfu'l-mu’cem" de
denilmiştir.1
İnsanlar ilk önce anlatım aracı olarak eşyadan faydalanmış, meselâ sayı
belirtmek için ipe düğüm atmış, ağaca çentik açmıştır. Daha sonra anlatmak
istediği eşyanın resmini çizmiş, zamanla bu resimler nesnelerin yanında
kavramları da anlatır hale gelmiştir. Nitekim ayak resmi hem ayağı hem
yürümeyi, çember resmi hem güneşi hem gündüzü anlatmak için kullanılmıştır.
Mısır, Hitit, Maya-Aztek hiyeroglif yazılarının şekilleri bu türdendir. Ancak
bunların da farklı algılamalara ve karışıklıklara yol açması üzerine çivi yazısı, Çin
ve Japon yazılarında olduğu gibi her hece için bir resim kullanılmaya başlanmıştır. Öğrenme ve kavramada bunun da uzun zaman alması, ayrıca her heceye
uygun resim bulma zorluğu sebebiyle nihayet tek harfin tek sesi gösterdiği
fonetik- alfabetik harf sistemine ulaşılmıştır.2
Arap alfabesini oluşturan harflerin doğuşu ve gelişim seyri hakkında çeşitli
görüşler bulunmakla birlikte bugün kabul edilen en kuvvetli telâkkiye göre
1 Durmuş, İsmail, “Harf”, DİA, XVI, 158; Harflerle ilgili olarak bkz: Şerhu İbn ‘Akîl, Bahauddîn ‘Abdullah
b. ‘Akîl, I/15; Muvaffakuddîn Ya’îş b. ‘Ali b. Ya’îş, Şerhu’l-Mufassal, VIII/2; ‘Abbas Hasan, en-Nahvu’lVâfî, I/66-71.
2 Durmuş, a.g.m, XVI, 158.
Arapça’da Mürekkeb Harfler
Sayfa | 37
Araplar, önceleri Güney Arabistan'da geliştirilen ve Müsned/Himyerî denilen bir
yazı kullanıyorlardı. Milâdî III. yüzyılın sonları ile IV. yüzyılın başlarında bitişik
yazılan Nâbat harflerini kullanmaya başladılar. Arap harfleri önceleri noktasız ve
harekesizdi. Fetihler neticesinde yabancı unsurların Müslüman olarak Araplara
karışması ile selikalarının bozulması ve özellikle Kur’an kıraatinde hatalı okumaların baş göstermesi üzerine Ebu'l-Esved ed-Dü’elî (ö.688), Kur’an'ın metnini
baştan sona kadar farklı mürekkeple ve nokta şeklindeki harekelerle harekeledi.
Birbirine benzeyen harfleri ayırt etmek için bazı harflere nokta konulmasının
tarihiyle ilgili farklı görüşler bulunmakla birlikte meşhur olan telâkkiye göre
noktalama işi, Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî’nin emriyle Ebu'l-Esved'in öğrencileri
olan Nasr b. ‘Asım ile (ö.708) Yahya b. Ya’mer tarafından İbranî ve Süryânî
yazıları örnek alınarak Arap harflerinin bugünkü alfabetik düzeni gerçekleştirilmiştir.3
Bu yeni sistemde harflerden biçim itibariyle üçlü ve ikili benzerler (elhurûfu'l-müzdevice) öne ve yan yana, müstakil şekle sahip olanlar (el-hurûfu'lmünferide) sona alınmıştır. Ancak eskisinde olduğu gibi bu yeni sistemde de harf
sıralaması müstakil şekle sahip harflerden olan elifle başlatılmıştır.4
Harfler çeşitli yönlerden tasnife tâbi tutulmuştur5:
-Asıl ve ziyade olmalarına göre hurûf-ı asliyye-hurûf-ı zaide;
-Sıhhat ve illet durumuna göre hurûf-ı sahîha- hurûf-ı mu’telle;
-Ünlü ve ünsüz olmalarına göre hurûf-ı musavvite - hurûf-ı sâmite;
-Nokta durumuna göre hurûf-ı mu’ceme - hurûf-ı mühmele;
-Ayrı ve bitişik yazılmalarına göre hurûf-ı munfasıla - hurûf-ı muttasıla;
-Müstakil ve benzer şekle sahip olmalarına göre hurûf-ı müfrede - hurûf-ı
mütezâvice;
-Adlarını teşkil eden harflerin sayılarına göre hurûf-ı melfûza- hurûf-ı
melbûbe;
-Telaffuzu kolay harflere hurûf-ı izlâk- telaffuzu zor olan diğer harflere hurûf-
ı ısmât, -şeddelilere hurûf-ı müsakkale, şeddeli olmayanlara hurûf-ı muhaffefe denir.
Bunlardan başka nahiv âlimlerinin isim ve fiilin dışında üçüncü kelime çeşidi
olarak ele aldığı mâna harfleri de (hurûfu'l-me’anî) vardır. Bunlara, tek başına
bir anlam taşımayıp diğer kelimelerle (isim ve fiiller) birlikte kullanıldıklarında
3 Durmuş, a.g.m., XVI, 161-162.
4 Durmuş, a.g.m., XVI, 162.
5 Durmuş, a.g.m., XVI, 162.
Ali YILMAZ
Sayfa | 38
anlam bildirmeleri sebebiyle "mâna harfleri" denildiği gibi terkip içerisinde
isimleri fiillere bağladıkları veya fiillerle isimler arasında anlam ilişkisi
kurulmasında vasıta görevi yaptıkları için "rapt harfleri" (bağlaç) ve "edevat" adı
da verilir. Bu harflerin cümle içinde gördükleri fonksiyona göre birçok çeşidi
vardır: Cer, atıf, nasb, cezm, istifham, cevap, istisna, nida, şart, teşbih, te’kid,
tenbih, masdar, kasr, istikbal, sıla, talep, nefy, nehy, emir, tahzîz, tendim, arz,
ta'lil, temenni, tereccî, ta'rif vb. harflerle fiile benzeyen harfler gibi.6
Harfler fonksiyon itibariyle amel edenler (el-hurûfu'l-’amile), etmeyenler
(el-hurûfu'l-mühmele) ve amel etmesi de etmemesi de caiz olanlar olmak üzere
üç gruba ayrılır. Amel edenler cer, cezm, sadece nasb, nasb ve ref edenler olmak
üzere dört grupta toplanır. Kullanım itibariyle sadece isme, sadece fiile ve her
ikisine dâhil olma özelliği gösterenler de vardır. Meselâ cer harfleri sadece isim
ve isim soylu kelimelere, nasb harfleri sadece müzâriye, atıf harfleri ise hem isme
hem de fiile dâhil olur.7
Yukarıda zikri geçen harf taksimlerinin yanı sıra bir de basit ve mürekkeb
olarak harfler ikiye ayrılırlar. Basit harfler asıl, mürekkeb harfler ise fer’dir.
Çalışma konumuzu teşkil eden mürekkeb harfler Arapçada sıkça
kullanılmaktadır. Mürekkeb harfler, önceden kendilerine ait bir manası olsun
veya olmasın harflerin birleşmesinden sonra yeni bir anlam taşırlar. Bu harflerin
birleşmesi sırasında bazıları iki ayrı harfin aynen birleşmesi suretiyle, ya da
birleşme sırasında kaide gereği değişikliğe uğrayarak mürekkeb hale gelirler.
Yine bu lafızların bazıları cümle başında kullanılırken bazıları da cümle içinde
kullanılmaktadırlar. Mürekkeb harfleri şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Tenbih Harfi َأَلا
Söze başlama ve dikkat çekme harfi olarak kullanılan َ ,أَلاinkâra delalet eden
istifham hemzesi ve nefy harfi olan ’لاdan oluşmaktadır.8 Kendisinden sonra
gelen cümlenin manasını kuvvetlendirir, bu ise te’kid ifade eder. Meselâ; ألاَ َّ إن
اَْولِيَاءَ ِ الله لاَ َ خْو ٌ ف َ علَْيِ ه ْ م َولاَُ ه ْ م َْ يحَزنُ َ ون9 (Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur ve
onlar üzülmeyecekler de.), ألاَ إنـَُّ ه ْ م ُ ه ُ م الْ ُ مْف ِ س َ دون10 (Biliniz ki; Onlar bozguncuların tâ
kendileridir.) gibi. Ayetlerde geçen ,ألاtenbih amacıyla getirilmiştir. Ardından
gelen َّ إنise sonrasında gelen cümleyi te’kid etmektedir. Yine ‘ ألاnın cümleye
6 Durmuş,a.g.m., XVI, 163.
7 Durmuş,a.g.m., XVI, 163.
8 Mehmet Zihni, el-Muktadab, s.301-302.
9 Yunus 10/62.
10 Bakara 2/12.
Arapça’da Mürekkeb Harfler
Sayfa | 39
gelmesiyle de vurgu artırılmıştır.11 Burada vurgu dikkat çekme ve uyarı şeklinde
ortaya çıkmaktadır.
ألاbazen azarlama, inkâr ve temenni için getirilir. Bu durumda lâm-ı tebrie
gibi amel eder ve isim cümlesinin başına gelir12. Mesela; ( ألاَ َرُ ج َ ل ُ م ِ نص ٌ فHiç insaflı
bir adam yok mu?) gibi. Arz ve tahsis manasında kullanıldığında, fiil cümlesi
(müzari fiil) ile birlikte kullanılır. ألاbu durumlarda te’kid ifade etmez. Meselâ,
ألاَ ُِ تحبُّ َ ون ْ أن َيـ ْ غِ فَر اللهُ لكم13 (Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız?), أَلاَ ُتـَ قاتِلُ َ ون
َ قـْوً ما نَ َ كثُوا أَْيمَ َ انـُ ه ْ م14 (Ey müminler! Verdikleri sözü bozan bir kavme karşı
savaşmayacak mısınız?) gibi. Son ayetlerde geçen ’ألاdan arz harfi olarak söz
edilir ve manası da teşvik ifade eder.15
2. Şart Harfi اِْ ذَ ما
Cezm eden şart edatlarındandır ve geçmiş zaman zarfı إِْ ذile ’َ ماyı kâffe’nin
birleşmesinden meydana gelmiştir. َ ماhazf olunduğunda amel edemez. اِْ ذtek
başına “çünkü” anlamı taşır, إِْ ذَ ماhalini aldığında iki müzari fiili cezm eder, mesela;
( اِْ ذَ م ْ ا تأكل ْ آكلSen yediğinde ben de yerim.) Misalde görüldüğü gibi إِْ ذَ ماşart ve
cevaba bitiştiğinde mana kazanır. Çünkü tek başına cümlenin herhangi bir
ögesine karşılı gelmez. İraptan mahalli yoktur. 15F16
3. Atıf Harfi إَِّ ما
ْ إن ,إَِّ ماve ’ماdan müteşekkildir. Çoğunluğa göre atıf harfidir. Mesela; جائَِني َّ إما
ٌ زيد َّ وإم ٌ ا عمروcümlesinde geçen إَِّ ماYunus (ö.798) ve İbn Keysân’a (ö.911) göre atıf
harfi değildir. ’إَِّ ماnın beş ayrı manada kullanıldığı görülmektedir17:
11 Bedreddîn Muhammed b. ‘Abdullah ez-Zerkeşî, el-Burhân fî ‘Ulûmi’l-Kur’ân, II/513; Hüseyin Ebu’lFutûh, Uslûbu’t- tevkid fî’l- Kur’an, s.150.
12 Uslubu’t- tevkîd fî’l- Kur’ân, s.151- 152.
13 Nûr 24/ 22.
14 Tevbe 9/ 13.
15 Hüseyin Ebu’l-Futûh a.g.e., s.151- 152.
16Cemâleddîn İbn Hişâm el-Ensârî, Muğnî’l-Lebîb, s.120, el-İrbilî, Cevahiru’l-Edeb, s.444; Muhammed
Cüneydî-Sa’id Bilâl, eş-Şâmil, s. 78, 442.
17 İbn Hişâm, Muğnî’l-Lebîb, s.84-86; ‘Ahmed b. ‘Abdi’n-Nûr el-Mâlekî, Rasfu’l-Mebânî fî Şerhi Hurûfi’lMeânî, (thk. A. Muhammed el-Harrâd), s.183-184.
Ali YILMAZ
Sayfa | 40
a. Şüphe ifade eder. Mesela; gelen kişinin tam olarak kim olduğunun
bilinmemesi durumunda: ( جائَِني َّ إم ٌ ا زيد َّ وإم ٌ ا عمروBana Ya Zeyd ya da Amr geldi.) gibi.
b. Seçim yapma, tercih ifade eder. Mesela; إَِّ ما أَ ْ ن ُتـَ عِّ ذ َ ب َّ وإما أَ ْ ن َتـتَّ ِ خَ ذ فِ ِ يه ْ م ُ ح ْ سنًاF18
(Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin.) gibi.
َ وآخُر َ ون ُ مْرَ جْوَ ن لأَْمِ ر ِ الله إَِّ ما يـَُ عِّ ذبـُُ ه ْ م َوإَِّ م َ ا يـتُ ُ وب ;c. Kapalılık (ibhâm) ifade eder. Mesela
َ علَْيِ ه ْ مF19 (Diğer bir grup da Allah’ın emrine bırakılmışlardır. O, bunlara ya azap eder
veya tevbelerini kabul eder.)
d. Ruhsat verme (ibaha) ifade eder. Mesela; ( َتـَ علَّ ْ م إَِّ ما فِْقً ه َّ ا وإم َْ ا نحً واYa fıkıh öğren
ya da nahiv.) gibi.
e. Tafsilat ifade eder. Mesela, 20( َّ إم َ ا شاكًِر َّ ا وإم َ ا كُ ف ً وراİster şükredici olsun, ister
nankör.)
4. Cevap Harfi َبـلَى
,َبـلَىatıf harfi بَلile zaid elif’in birleşmesinden oluşmuştur. “ ,َبـلَىevet, öyle değil
mi” manası taşımaktadır. Lafzen yada manen olumsuz soru cümlesinin
َ 22 (İnkârزَ ع َ م الَِّ ذ َ ين َ كَ فُروا أَ ْ ن لَ ْ ن يـُْبـَ عثُوا قُ ْ ل َبـلَ َ ى وَرِّ بي لَتُْبـَ عثُ َّ ن ;cevabında kullanılır.21 Mesela
edenler kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler. De ki: Evet! Rabbime
andolsun ki mutlaka diriltileceksiniz.). İkinci bir misal olarak verebileceğimiz bir
قَ َ ال َ علَْي َّ ه الصلاةُ َّ والس ُ لام ِلأَ ْ ص َ حابِِ ه: أََتـْر َ ضْوَ ن أَ ْ ن تَ ُ كونُ ُ وا ربع أهل الجنَِّ ة قالوا :hadiste şöyle geçmektedir
بلى23 (Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabına: “Siz cennetliklerin dörtte
biri olmanıza razı değil misiniz?” buyurmuştur. Onlar da: “Evet” demişlerdir.)
5. Teşbih Harfi َ كأَ َّ ن
َ كأَ َّ نde huruf-u müşebbehe’den olup teşbih yani benzetmede kullanılır.
“Sanki, gibi” anlamları taşımaktadır. İbn Hişâm ve birçok âlimin ortak görüşüne
göre أََّ ن , َ كأَ َّ نile ’كın birleşmesinden oluşmuş mürekkeb bir harftir. َ كأَ َّ نile ilgili
18 Kehf, 18/86.
19Tevbe 9/106.
20 İnsân 76/3.
21 Mehmet Zihni, a.g.e., s.31; İbn Hişâm, Muğnî’l-Lebîb, s.153-154.
22 Teğabün 64/7
23 Ebu ‘Abdillah Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî, Sünen-i İbn Mâce, Zühd, 34.
Arapça’da Mürekkeb Harfler
Sayfa | 41
olarak şöyle denmektedir: “( َ كأَ ّ ن ً بكر ٌ ا أسدSanki Bekir aslandır.)” cümlesinin aslı
“ ” ٌ بكركأَ َ س ٍ دşeklindedir. Sonra, haber te’kid edilmek istenince başına َّ إنgetirilerek
“ ” ّ إن ً بكر َ ا كأَ ٍ سدşeklini almıştır. Ardından te’kidde mübalağa yapılmak istenmiş ve
teşbih harfi ,كcümle başına alınarak ّ إنile birleşmiş, bu birleşme neticesinde
meksur okunan , ّ إنmeftuh okunarak َ كأَ َّ نşeklini almıştır. Cümle de “” َ كأَ َّ ن ً بكر َ ا أسٌ د
olmuştur.23F24
Sonuna ‘ماı kâffe bitişince, amel edemez ve başına geldiği cümle müpteda,
haber olarak merfu olur. Meselâ: ( َّ كأنمَ ٌ ا زيد ٌ شاعرSanki Zeyd şairdir.) gibi. ’ َ كأَ ّ نye ما
bitişince fiil cümlesinin başına da gelebilir. Meselâ: َ كأََّنمَا يُ َ ساقُ َ ون اَِ لى الَْ مْو ِ ت25 (Sanki
ölüme sürükleniyorlarmış gibi.) ayetinde olduğu gibi. Eğer nûn tahfif edilirse,
yine amel edemez. Meselâ: ٌ ْ كأن ٌ بكر عالمmisalinde, nun tahfif edildiği için, sonrası
müpteda ve haber olmak üzere merfudur. Fakat fiil cümlesinin başında
bulunursa, fiilin لمveya قدile kullanılması şarttır: َ كأَ ْ ن َ لمْ َتـ ْ غ َ ن بِالاَْم ِ س26 (Sanki dün
yerinde yokmuş gibi), ( َ ك ْ أن َ قد ر َ أى وَِ سم َ عSanki o görmüş ve duymuş.) gibi.27
, َ كأَ َّ نcümlenin başında gelirse cümleye kasr manası da kazandırır. Meselâ:
( َّ كأن َ الجمل ٌ فيلDeve sanki fildir), ( َّ كأن َ العلم ٌ نورİlim sanki nurdur.) cümlelerinde
‘ َ كأَ َّ نnin kazandırdığı teşbih, كve diğer teşbih harflerinden daha mübalağalıdır.
Bu sebepten ُ الجمل ِ كالفيل , ُ العلم كالنُّ ِ ورcümlelerinde yapılan teşbih َ كأَ َّ نile yapılan
teşbihe göre çok zayıftır. Eğer ’ َ كأَ َّ نnin haberi müştak olursa bu defa َّ إنve َّ أنgibi
tahkik manasına gelir ki, bu da te’kiddir. Meselâ: 28 َويْ َ كأَنَّهُ لاَيـُْفلِ ُ ح الْ َ كافُِر َ ونayetinin
manası “inanmayanların kurtuluşa eremeyecekleri muhakkaktır”, şeklindedir.
Yani ayetteki ٌِ مح ٌّ ق قَطًْ عا , َ كأَ َّ نanlamındadır. Yine ( كأنَّ َ ك ْ لم تكن ِفي الدنياSanki sen dünyada
değil gibisin.) misalinde de durum aynıdır. 29
24İbn Hişâm, Muğnî’l-Lebîb, s.252; İbn Ya’îş, Şerhu’l-Mufassal, IX/16, VIII/81; el-İrbilî, a.g.e., s.399.
25 Enfal 8/6.
26Yunus 19/24.
27İbn Ya’îş, a.g.e., VIII/72; ‘Abbas Hasan, a.g.e., I/631; eş-Şeyh Raziyyüddîn, Şerhu’r -Razî ‘ale’l-Kâfiye,
IV/370; Mehmet Zihni, a.g.e., s.98-99, Yılmaz, Ali, Arapça’da Nahiv ve Belağat Açısından Te’kid, s.74.
28 Kasas 28/82.
29‘Abbas Hasan, a.g.e., I/632-634; Mehmet Zihni, a.g.e., s.343, Huseyin Ebu’l-Futûh a.g.e.,, s.144-145;
Yılmaz, a.g.e. s.74-75.
Ali YILMAZ
Sayfa | 42
6. Engelleme ve Mani olma (Zecr ve Red’) Harfi َ كلاَّ30
Sa’leb’e (ö.903) göre , َ كلاَّteşbih için kullanılan كve ’لاyı nafiyeden
oluşmuştur. Yine Sa’leb, lâm harfinin manayı takviye amacıyla şeddelendiğini,
bunun amacının da ‘ َ كلاَّyı oluşturan iki harfin ( كve )لاmanasının anlaşılmaması
vehmini ortadan kaldırmak olduğunu ifade etmiştir. Diğer bazı âlimlere göre de
; َ كلاَّbasit, mürekkeb olmayan bir kelimedir.31
İbnu’l-Esîr (ö.1232) şöyle diyor: “ , َ كلاَّcümlede redi’ ve tenbih için kullanılır.
Manası da “ -اِْنـتَِ ه, لاَ َتـْفَ ع ْ لBundan vazgeç, bir daha yapma” şeklindedir. Yineّ , َ كلاnefy
ve redi’ manası ifade etmede - كharfinin bulunması nedeniyle- nefy için
kullanılan ‘لاdan daha kuvvetli, daha te’kidlidir.31F32
, َ كلاَّgenellikle kabul olunmayan, reddedilen bir fikrin ardından gelir. Mesela;
33 (Böyle birilerineإَِ ذ ُ ا تـْتـلَ َ ى علَْيِ ه ْ م آيَاتـُنَا قَ َ ال اَ َ س ِ اطيرُ الاََّ ولِ َ ين َ كلاَّ بَ ْ ل َر َ ان َ علَ ُ ى قـلُوبِِ ـه ْ م َ م َ ا كانُوا يَ ْ ك ِ سبُ َ ون
ayetlerimiz okununca “Eskilerin masalları” derlerdi. Hayır! Bilakis onların
işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.) gibi. Bazen de kabul
olunmayan bu fikrin öncesine, fikrin önemini belirtmek için getirilir. Mesela; قُ ْ ل
34 (De ki: O’na (Allah’a) kattığınızأَُ ر ِ ونيَ الَِّ ذ َ ين أَ ْ لحَْقتُ ْ م بِِ ه ُ شَرَ كاءَ َ كلاَّ بَ ْ ل ُ هَ و اللهُ الَْ عِ زُ يز ْ الحَ ِ ك ُ يم
ortaklarınızı bana gösterin. Hayır! Bilakis, yegâne galip ve her şeyi hikmetle idare
eden ancak Allah’tır.) gibi. Yahut ’ َ كلاَّdan sonra gelecek olan cümleye dikkat
çekilip dinlenmesini teşvik için gelir. Mesela; َوَ م َ ا يـْ علَ ُ م ُ جنُ َ ود َربِّ َ ك إلاَّ ُ هَ و َوَ م ِ ا ه َ ي إْلاَّ ِ ذْ كَرى
35 (Rabbinin ordularını, kendisinden başkasıلِْلبَ َ شِ ر َ كلاَّ َوالَْ قَ مِ ر َوالَّْيِ ل إِْ ذ أَْ دبـََر َو ُّ الصْب ِ ح اَِ ذا أَ ْ سَ فَر
30 كلاile ilgili daha geniş bilgi için bkz: Yılmaz, Ali; Arapça’da ’كلاnın Yapısı ve Kuran’ı Kerim’de Kullanılış
Şekilleri, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. VII/2, s. 209-217, Sivas-2003.
31İbn Hişâm,Muğni’l- Lebîb, s.249; ‘Abdurrahmân Ebi Bekr es-Suyûtî (thk. ‘Ali Muhammed el-Yehavî),
Mu’tereku’l-’Akrân fî İ’cazi’l-Kur’an, II/193; Mecduddîn Muhammed b.Yakub el-Firuzabâdî (thk.
Muhammed ‘Ali en-Neccâr), Besairu Zevi’t-Temyîz fî Letaifi Kitabi’l-’Azîz, IV/383; Ebu Bekr
Muhammed b. el-Mahallî, “Tuhfetu’l-Melâ fî Mevâdi’i Kellâ”, Mecelletun Turasiyyetun Fasliyyetun elMevrid, XVII/159.
32İbn Ya’îş, a.g.e., IX/16; İbn Manzûr, Lisanu’l-’Arab, “ ” َ كَّ لاMaddesi;, Muhammed Murtaza el-Huseynî
ez-Zebîdî, Tâcu’l-’Ârûs min Cevâhiri’l-Kamûs, “ ” َ كَّ لاMaddesi.
33 Mutaffifîn 83/13-14.
34 Sebe’ 34/27.
35 Müddessir 74/32.
Arapça’da Mürekkeb Harfler
Sayfa | 43
bilmez. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür. Hayır, hayır (öğüt almazlar)! Aya,
dönüp gitmekte olan geceye, ağarmakta olan sabaha andolsun ki.) gibi.36
’ َ كلاَّnın ifade ettiği manalar genellikle beş maddede toplanmaktadır: 37
a. Redi’ ve zecr manası, yani “kesinlikle hayır, mümkün değil, asla ve tam
aksine” manası ifade etmektedir. Mesela; َْ يح َ س ُ ب أََّ ن َ مالَهُ أَ ْ خلََ دهُ َ كلاَّ لَُيـْنبََ ذ َّ ن ِفي ْ الحُطََ مِ ةF38 (O,
malının kendisini ebedi kılacağını zanneder. Hayır! Andolsun ki o, Hutame’ye
atılacaktır.) ayetinde olduğu gibi.
b. “ نعمve ”إيmanasında tasdik harfidir. Bu durumda öncesinde “evet”
demeyi gerektiren bir sözün geçmiş olması gerekir. Mesela; َوَ م ِ ا ه َ ي إْلاَّ ِ ذْ كَرى لِْلبَ َ شِ ر َ كلاَّ
َوالَْ قَ مِ رF39 (Bu ise insanlık için sadece bir öğüttür. Evet! Ay’a andolsun ki.)
c. ““ , ًّ حقاgerçekten” manası ifade etmektedir. Mesela; َُ كلاَّ إِ َّ ن الإنْ َ س َ ان لَيَطْغَى أَ ْ ن َرآه
ْ اسَتـ ْ غَ نىF40 (Gerçekten, insan kendi kendini yeterli görerek azar.) gibi.
d. Öncesini red manası ifade etmektedir. Mesela; هل أَ َ صْب َ ت َ مالاً َ ؟ كلاَّ أَ َ صْب ُ ت ِ عْلً ما
(Mal kazandın mı? Hayır, ilim kazandım.) gibi.
e. İstiftah için kullanılan ve “doğrusu, beni dinleyin, bana kulak
verin” gibi anlamlar ifade eden ألاmanasında kullanılır. Mesela; َ كلاَّ َ سَيـْ علَ ُ م َ ونF41
(Doğrusu anlayacaklar!)
7. Tashih (İstidrâk) harfi لَ ِ ك َّ ن
’لَ ِ ك َّ نnin aslı َلا ِ ك َّ نşeklindedir. Elif yazım olarak hazfedilmiş, telaffuz olarak ise
hazfedilmemiştir42. ,لَ ِ ك َّ نistidrâk harfi olarak kullanılır. Yani öncesindeki hükme
muhalif bir hüküm ortaya koymak maksadıyla kullanılır. Dolayısıyla iki cümle
arasında bulunur. Meselâ: ( جاءَ الطُ ُ لاب َّ لكن ً بكر َِ ا لم يج ْ ئÖğrenciler geldi ama Bekir
36 Muhammed Tahir b. ‘Aşûr Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, XVI/161, Mekkî b. Ebu Talip, Şerhu Kellâ Belâ
ve Ne’âm, , s.22-23.
37İbn Hişâm, Muğnî’l-Lebîb, s.249; İbn Ya’îş, a.g.e., IX/16; el-İrbilî, a.g.e. s.412; İbn Manzûr, a.g.e.,
“Kellâ” Maddesi; el-Vâsıtî, a.g.e., “Kellâ” Maddesi; el-Firuzabâdî, a.g.e., IV/381; Mahmud el- Hasarî
“Me’âlimu’l-İhtidâ ilâ Mâ’rifeti’l-Vakfi ve’l-İbtida”, Dırasât fi’l-İslâm, sayı: 71, s.128.
38 Hümeze 104/3-4.
39 Müddessir 74/31-32.
40 ‘Alak 96/6.
41 Nebe’ 78/4.
42 Muhammed Halil, el-Kâfî, لَ ِ ك َّ نmaddesi.
Ali YILMAZ
Sayfa | 44
gelmedi.) gibi. لَ ِ ك َّ نbu hali ile huruf-u müşebbehe’den olup diğer benzerleri gibi
isim cümlesinin başına gelerek müptedayı ismi olarak nasb, haberi de haberi
olarak ref eder. Bazı nahivciler ‘ لَ ِ ك َّ نnin istidrâk manası taşımadığını savunurlar
ve bunu da şöyle izah ederler: “İstidrâk, muhatabın aklına gelebilecek fakat
gerçekle ilgisi olmayan bir fikre sahip olmasına mani olmaktır”.43 Meselâ: هذا
ُ الرجل غنىٌّdediğimiz zaman, muhatabımız zengin olan bu adamın iyilik yapan birisi
olduğunu belki aklına getirebilir. Adamın ise iyilikle bir ilgisi yoksa o zaman هذا
( ُ الرجل غنىٌّ لَ ِ كنَّهُ غيرُ ُْ مح ِ س ٍ نBu adam zengin birisidir fakat iyiliksever değildir.) deriz.
‘ لَ ِ ك َّ نye ‘ماyı kâffe bitişirse, amel etmesine mani olur. Mesela;
َ فـَ و ِ الله َ ما فَ َ ارْقـتُ ُ ك ْ م قَالِيًا لَ ُ ك ْ م َولَ ِ كنََّ ما يـُْق َ ضى فَ َ سْو َ ف يَ ُ ك ُ ون
(Allah’a yemin olsun ki; sizden, size kızarak ayrılmadım. Ama böyle takdir
olunmuş, böyle de olacak.)44 İsim cümlesinin başına gelebileceği gibi, fiil
cümlesinin başına da gelebilir. Ancak isim cümlesinde amel edemez. Dolayısıyla
kendisinden sonrası müpteda ve haber olarak merfu kalır.
,لَ ِ ك َّ نtahfif edilerek ْ لكنşekline dönüşüp isim cümlesinin başına geldiğinde
amel edemez. Fiil cümlesinin de başına gelebilir. Meselâ: 45 لَ ِ ك ِ ن الظَّالُِ م َ ون الَْيـْوَ م ِفي َ ضلاٍَ ل
( ُ مبِ ٍ ينFakat o zalimler bugün açık bir sapıklık içindedirler.), 46 َولَ ِ ك ْ ن َ كانُوا أَْنـُ ف َ سُ ه ْ م يَظْلِ ُ م َ ون
(Fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler) gibi. 47
لَ ِ ك َّ نcümleye te’kid anlamı da kazandırır. Anlam olarak ’لَ ِ ك َّ نden sonrası,
öncesine zıt bir anlam ifade ettiği için, sanki öncesi iki defa tekrar etmiş gibi olur.
Dolayısıyla لَ ِ ك َّ نkendisinden önce geçen cümleyi te’kid etmiş olur. Meselâ; لَِ و ْ اعتََ ذَر
( الْ ُ م ِ س ُ ئ لََتـنَ َ اسْي ُ ت إِ َ س َ ائـتَهُ لَ ِ كنَّهُ َ لمْ يـَْ عتَ ِ ذْرKötülük yapan kişi eğer özür dileseydi bu
kötülüğünü unutacaktım fakat o özür dilemedi) gibi. Cümlede geçen لَ ِ ك َّ ن
öncesindeki manayı te’kid etmektedir. Yani kabahatli eğer özür dileseydi,
kabahati unutulacaktı. Cümlede ’لوden özür dilemediği anlaşılmaktadır.
43İbn Ya’îş, a.g.e., VIII/79; es-Suyûti, Celaleddin ‘Abdurrahmân b. Ebi Bekr, Hem’ul-Hevami’ (thk.
‘Ahmed Şemsüddîn), I/426; İbn Hişâm, Muğnî’l-Lebîb, s.383; ‘Abbas Hasan, a.g.e., I/632; Huseyin
Ebu’l-Futûh a.g.e., s.142-143; İlyas Dîb, Esalibu’t- Te’kid fî’l-luğati’l-’Arabiyye, s. 142-143.
44 Ebu Muhammed ‘Abdullah Cemaleddin b. ‘Ahmed b. ‘Abdullah b. Hişâm, Evzahu’l-Mesâlik, I/348.
45 Meryem 19/38.
46 Rûm 30/ 9.
47İbn Ya’îş, a.g.e., VIII/80; ‘Abbas Hasan, a.g.e., I/684; Mehmet Zihni, a.g.e., s.99-100.
Arapça’da Mürekkeb Harfler
Sayfa | 45
Dolayısıyla ‘ لَ ِ ك َّ نden sonraki cümle bu olumsuz davranışı te’kid etmektedir.
(Şüphesiz Allah insanlaraَّ إن َربَّ َ ك لَُ ذو فَ ْ ضٍ ل َ علَى النَّ ِ اس َولَ ِ ك َّ ن اَْ كَثـَر النَّ ِ اس لاَ يَ ْ ش ُ كُر َ ونMeselâ: 48
karşı lütufkârdır. Lakin insanların çoğu şükretmez.) ayetinde de ‘ لَ ِ ك َّ نden
sonrasında, insanların şükür borcunu eda etmediği ifade edilirken, zımnen sanki
şükürsüzlüğün Allah’ın lütfuna mani olmayacağı da vurgulanıyor. Nahivciler لَ ِ ك َّ ن
‘nin tahfif edilse de istidrâk manası devam ettiği için yine cümleye te’kid manası
kazandırdığını belirtmektedirler. 48F49
8. Cezm Harfi لََّ ما
Cezm eden ْ َ لمve zaid ’ماnın birleşmesinden oluşmaktadır. Cezm eden لََّ ما
müzari fiilin başında bulunur, َ لمgibi müzari fiilin şimdiki veya gelecek zaman
manasını olumsuz yapar ve maziye çevirir. Mesela لم أَ ْ كتُ ْ بveya لما أَ ْ كتُ ْ ب
dediğimizde yazmama işinin geçmiş zamana ait olduğunu anlarız. لمve لََّ ما
birbirinden dört yerde ayrılmaktadır49F50:
a. لمmutlak nefy için kullanılır. Bu nefy şimdiki zamana kadar devam etmez.
Yani fiili, geçmiş zamanın bir yerinde icra edememiş olabiliriz ama yine geçmiş
zamanda bir yerde o fiili icra etmiş de olabiliriz. Mesela; ْ لم أفعل ثمَّ فعل ُ ت
(Yapmamıştım ama sonra yaptım.)” dememizde bir sakınca yoktur. Çünkü ’لمin
nefy manası tüm geçmiş zamanı kapsamamaktadır. Ancak ‘ لََّ ماda durum farklıdır.
,لََّ ماşimdiki zamana kadar geçen tüm geçmiş zamanı nefyeder. Bu nedenle لََّ م ْ ا أفعل
ثمَّ ُ فعلتşeklinde bir kullanım doğru olmaz. Çünkü لََّ م ْ ا أفعلsözümüz, şimdiki zamana
kadar hiçbir zamanda o fiili yerine getiremediğimizi gösterir. Cümleye bir de ثمَّ
’ ُ فعلتyü ilave edersek, o zaman bu kısım cümlenin ilk kısmıyla çelişir.
48 Bakara 2/243.
49 İbn Ya’îş, a.g.e., VIII/80; Hem’ul-Hevami’, I/426; İbn Hişâm, Muğnî’l-Lebîb, s.383-384; ‘Abbas Hasan
a.g.e, I/ 632; Uslubu’t- tevkîd fî’l- Kur’an, s.142- 143.
50 Mustafa el-Galayîni, Câmi’ud-Durusi’l-’Arabiyye, 2/183-185; İbn Ya’îş, Şerhu’l-Mufassal, VIII/109-
110.
Ali YILMAZ
Sayfa | 46
b. ’لمin nefy manası, gerçekleşmesi artık mümkün olmayan bir şey için
kullanılır. Hâlbuki ’لََّ ماnın nefy manasının gerçekleşmesi mümkündür. Mesela; لََّ ما
َ أس ْ افرdediğimizde yolculuğumuzun beklendiği görülmektedir.
c. ‘لمin şart edatından sonra gelmesi caizdir. Mesela; ْ إن َْ لم تجتَِ ه ْ د َتـْنَ دْ م
(Çalışmazsan pişman olursun.) gibi. Ancak ‘ لََّ ماnın şart edatından sonra gelmesi
caiz değildir.
d. ‘ لََّ ماnın meczumunun hazfi caizdir. Mesela; ُ قاربت المدينةَ ولََّ ماyani َولََّ م ْ ا أدخلها
demektir. ‘لمin ise meczumunun hazfi, zaruret hali hariç caiz değildir.
9. Nasb Harfi لَ ْ ن
,لَ ْ نmüzari fiili nasb eden harflerdendir. el-Halîl’e (ö.791) göre لا ,لَ ْ نile ’أنin
birleşmesinden meydana gelmiştir. Hemze tahfif amacıyla hazfedilmiştir.
Ardından meydana gelen iltikâ-i sâkineynden dolayı ’لاnın elif’i hazfolunarak لَ ْ ن
şeklini almıştır. ,لَ ْ نbaşına geldiği müzari fiilin manasını istikbale çevirir ve te’kid
ifade eder. 51 Bu sebepten bazı nahivciler; لَ ْ ن َيـْفَ ع َ لiçin, ‘ َ سَيـْفَ ع ُ لnün olumsuzudur,
demişlerdir. Meselâ: 52 ( لَ ْ ن َ تخُْرُ ج َ وا معِ َ ي أَبًَ د َ ا ولَ ْ ن ُتـَ قاتِلُ َ وا معِ َ ى َ ع ُ دًّ واBenimle beraber asla
çıkmayacaksınız ve düşmana karşı benimle asla savaşmayacaksınız.), 53 َوقَالُوا لَ ْ ن
(َتمَ َّ سنَا النَّ ُ ار إِلاَّ أَيَّ ً ام َ ا مْ ع ُ د َ ودً ةSayılı bir kaç gün müstesna, bize ateş dokunmayacaktır,
dediler.) ayetlerinde ‘لنin başına geldiği fiiller, gelecek zaman ifade ederler.
Aslında ‘ لَ ْ نin başına geldiği fiil, ’لاnın başına geldiği fiil gibidir. Her ikisi de
başına geldikleri fiilin anlamını istikbale çevirerek olumsuz yaparlar. Meselâ: لَ ْ ن
,َيـْفَ ع َ لmana bakımından, ‘لاََيـْفَ ع ُ لnün manasına eşittir. Ancak ,لاkendinden sonraki
müzari fiili sadece nefy eder. لَ ْ نise hem nefy eder, hem de cümleye kazandırdığı
nefyi te’kid eder. Meselâ; “ لاَ َيـْ علَ ُ مbilmez”, manasını ifade ederken, “ لَ ْ ن َيـْ علَ َ مhiç
51 Ebu’l-Feth ‘Osman b. Cinnî, Sırru Sına’ati’l-İ’rab, (thk. Hasan Hindavî), I/305, İbn Ya’îş, a.g.e.,
VIII/111-112; el-İrbilî, a.g.e., s.259.
52 Tevbe 9/83.
53 Bakara 2/80.
Arapça’da Mürekkeb Harfler
Sayfa | 47
bilmez”, anlamını ifade etmektedir.54 Yukarıda geçen ayetlerde bu durum açıkça
görülmektedir.
10. Teşvik harfleri لولاَ, لوما, هلاَّ, ألاَّ
لولاَ, لوما, هلاَّ, ألاَّharfleri, لو+ لا, لو+ ما, هل+ لا, أل+ لاharflerinin birleşmesinden
oluşmuş mürekkeb kelimelerdir. Bu lafızlar birleşmeden önceki manalarını
kaybetmiş, birleşme suretiyle yeni manalar yani teşvik ve azarlama manası
kazanmışlardır.55 Zikredilen bu lafızların cümlede sadaret yani cümle başında
gelme hakkı vardır ve fiillere mahsusturlar.56
Teşvik olarak kullanıldığında57:
1. Bu kelimelerden sonra müzari fiil gelir, mesela; ( ألاَّ ُتـَ قِّ دُ م َو ِ اجبَ َ كGörevini
yerine getirsene.), ( َ هلاَّ َْ تح َ مي الضعيفGüçsüzü korusana.) gibi. لولاَ, لوما, هلاَّ, ألاَّ
lafızlarının, müzari ile arası müzarinin mamulü ile fasl olunur, mesela; أَلاَّ َو ِ اجبَ َ ك
ُتـَ قِّ دُ مgibi. Burada َو ِ اجبkelimesi mukaddem mefulü bihtir. Aynı durum diğer teşvik
. َ gibiلوما و ِ اجبَ َ ك ُتـَ قِّ دُ م ,هلاَّ َو ِ اجبَ َ ك ُتـَ قِّ دُ م ,أَلاَّ َو ِ اجبَ َ ك ُتـَ قِّ دُ م ;harfleri için de geçerlidir. Mesela
2. Başına geldikleri müzari fiil gelecek zaman ifade eder.
3. Bazen ‘ لولاَ, لوما, هلاَّ, ألاَّdan sonra cevabı da gelebilir, mesela; أَلاَّ َْ تجتَِ ه ُ د َ فـَتـُ ف َ وز
َْ gibi. Bazen deلوما تجتَِ ه ُ د َ فـَتـُ ف َ وز , َْ لولا تجتَِ ه ُ د َ فـَتـُ ف َ وز , َ هلاَّ َْ تجتَِ ه ُ د َ فـَتـُ ف َ وز ,).(Çalışmalısın ki başarasın
cevabı gelmeyebilir, mesela; ( أَلاَّ َْ تجتَِ ه ُ دÇalışmalısın) gibi. Yine bazen cevabına fayı sebebiye gelebilir, mesela; ( أَلاَّ تَْ دُ ر ُ س َ فـَتـْن َ ج ُ حÇalışmalısın ki başarasın.) bazen de
cevabına fa bitişmez, mesela; ( أَلاَّ تَْ دُ ر ُ س َتـْن َ ج ُ حÇalışmalısın ki başarasın.) gibi.
54İbn Ya’îş, a.g.e., VII/111-112; eş-Şeyh Raziyyüddîn, Şerhu’r- Razi, II/235; Yusuf ‘Abdurrezzâk,
Uslubu’t-Tevkid fi’n-Nahvi’l- ‘Arabî, Mecelletü Adabi’l-Müstensiriyye, s.70; Hadî el-’Atiyye, el-Hurufu’l-
‘Amile fî’l-Kur’ani’l-Kerîm, s.610-611.
55‘Abbas Hasan, a.g.e., IV/512, Cemaleddîn Muhammed b. ‘Abdullah el-Endelüsî (thk. ‘Abdullah esSeyyid- Muhammed el-Bedevî), Şerhu’t-Teshîl, IV/112-113; Mehmet Zihni, a.g.e., s.360, 378.
56 el-Endelüsî, a.g.e. IV/113; eş-Şeyh Raziyyüddîn, a.g.e., IV/442.
57İbn Hişam, Evzahu’l-Mesâlik, IV/236-238; İbn Hişâm, Muğnî’l-Lebîb, s.102-103; el-Endelüsî, a.g.e.,
IV/112-113; eş-Şeyh Raziyyüddîn, a.g.e., IV/442-444; Mehmet Zihni, a.g.e., s.302; Muhammed
Cüneydî-Sa’id Bilâl, a.g.e., s.163-164, 756-757, 1000-1001; ‘Abbas Hasan, a.g.e., IV/512-515; ‘Abdu’l-
’âl Sâlim Mükerrem, Tedribatu’n-Nahviyye, s.433; Muhammed Halil, a.g.e., أَلاَّmaddesi.
Ali YILMAZ
Sayfa | 48
,لولاَ, لوما, هلاَّ, ألاَّtevbih yani azarlama anlamında kullanıldığında58:
1. ’لولاَ, لوما, هلاَّ, ألاَّyı mazi fiil takip eder, mesela; ( أَلاَّ َ عِ مْل َ ت َ فـنَ َ ج ْ ح َ تÇalışsaydın
başarılı olurdun.) yahut mazi fiil ile ’ أَلاَّnın arası mazi fiile ait bir mamul ile fasl
olunur, mesela; ( هلاَّ َّ الضعِ َ يف َرِ حمْ َ تFakire merhamet etseydin ya!) cümlesinde َّ الضعِ َ يف
kelimesi mukaddem mefuldür.
2. Bazen mazi fiilleri mahzuf olur. Bu durumda sonrası ile tefsir olunur,
mesela; أَلاَّ َّ الضعِ َ يف َرِ حمْ َ تcümlesi aslında ُ أَلاّ َ َ رِ حمْ َ ت َّ الضعِ َ يف َرِ حمْتَهşeklindedir. ُ َرِ حمْتَهcümlesi
tefsiri, açıklayıcı cümledir ve iraptan mahalli yoktur.
3. Bazen de yine bu lafızlardan sonra gelmesi gereken mazi fiil hazf olur ve
cümlenin gelişi mahzuf olan bu fiilin anlaşılmasına yardımcı olur. Mesela; أَ ْ ح َ ضَر ِ ت
( ُّ الشْرطَةُ الْ ُ م ْ جِ رِم َ يبن فَأَلاَّ َ ع ْ مًر َ ا كبِ َ يرُ ه ْ مPolis suçluları getirdi de elebaşı olan Amr’ı getirmeli
değil miydi.) ifadesinin aslı فَأَلاَّ أَ ْ ح َ ضَر ْ ت َ ع ْ مًر َ ا كبِ َ يرُ ه ْ مşeklindedir. Bu ifade azarlama
bildirmektedir. Çünkü suçlular getirilmiş ama elebaşları getirilmemiştir.
SONUÇ
Arapçada harfler pek çok araştırmaya konu olmuşlardır. Bu araştırmalarda
harfler yapı, özellik, işlev ve mana gibi yönlerden ele alınmışlardır. Yapılan bu
çalışmalarda harfler çeşitli kısımlara ayrılmıştır. Bu ayrımlarda harfler, âmil olup
olmaması, asıl ve ziyade olması, illet ve sıhhat yönü vb. açılardan ele alınmıştır.
Bahsedilen bu ayrımlardan birisi de basit ve mürekkeb harf şeklindeki taksimdir.
Basit harfler asıl, mürekkeb harfler ise fer’dir. Mürekkeb harfler basit harflerin
birleşmesinden meydana gelmektedir. Mürekkeb harfler terkib halini aldıktan
sonra yeni anlamlar kazanmaktadırlar. Mürekkeb haline gelen bu harfler daha
sonra cümle içinde değişik görevler ifa etmektedirler.
58İbn Hişâm, Evzahu’l-Mesâlik,, 4/236-238; İbn Hişâm, Muğnî’l-Lebîb, 102-103; el-Endelüsî, a.g.e.,
4/112-113; eş-Şeyh Raziyyüddîn, a.g.e., 4/442-444; Mehmet Zihni, a.g.e., 302; Muhammed Cüneydî-
Sa’id Bilâl, a.g.e. s.163-164, 756-757, 1000-1001, ‘Abbas Hasan, a.g.e., 4/512-515; ‘Abdu’l-’âl Sâlim
Mükerrem, a.g.e. 433.
Arapça’da Mürekkeb Harfler
Sayfa | 49
KAYNAKÇA
‘Abbas Hasan, en-Nahvu’l-Vâfî, I-IV, Kahire-tsz.
‘Abdu’l-’âl Sâlim Mükerrem, Tedribatu’n-Nahviyye, Beyrut-1996.
Durmuş, İsmail, DİA, “Harf”, XVI, İstanbul- 1997,.
Ebu Muhammed Mekkî b. Ebu Ŧalip, Şerhu Kellâ Belâ ve Ne’âm, (thk. Ahmed
Hasan Ferhat), Beyrut- tsz.
el-Endelüsî, Cemâleddîn Muhammed b. ‘Abdullah, , Şerhu’t-Teshîl, (thk.
‘Abdullah es-Seyyid- Muhammed el-Bedevî), I-IV, 1990.
el-Firuzabâdî, Mecduddîn Muhammed b. Ya’kub, Besairu źevi’t-Temyîz fî Leŧaifi
Kitabi’l-‘Azîz, (thk. Muhammed ‘Ali en-Neccâr), I-VI, Lüban-tsz.
el-İrbilî, ‘Alaaddîn ‘Ali, Cevâhiru’l-Edeb fî Ma’rifeti Kelâmi’l-’Arab, (nşr. Emil
Bediî Ya’kûb), Beyrut-1991.
el-Kazvînî, Ebu ‘Abdillah Muhammed b. Yezîd, Sünen-ü İbn Mâce, I-II, İstanbul-
1975.
el-Mahallî, Ebu Bekr Muhammed, “Tuhfetu’l-Melâ fî Mevâdi’i Kellâ”, Mecelletun
Turasiyyetun Fasliyyetun el-Mevrid, Bağdat-1988.
el-Mâlekî, Ahmed b. ‘Abdi’n-Nûr, Rasfu’l-Mebânî fî Şerhi Hurûfi’l-Me’ânî, (thk. A.
Muhammed el-Harrâd), Dımeşk-1985.
es-Suyûtî, ‘Abdurrahmân b. Ebi Bekr, Mu’tereku’l-’Akrân fî İ’cazi’l-Kur’an, (thk.
‘Ali Muhammed el-Yehavî), Beyrut-tsz, I-III.
________, Hem’ul-Hevami’, (thk. Ahmed Şemseddîn), I-IV, Beyrut- 1998.
ez-Zebîdî, Muhammed Murtaza el-Huseynî, Tâcu’l-‘Ârûs min Cevâhiri’l-Kamûs,
1-20, Beyrut- 1994.
ez-Zerkeşî, Bedreddîn Muhammed b. ‘Abdullah, el-Burhân fî ‘Ulûmi’l-Kur’ân,
(thk. Y. ‘Abdurrahmân-Cemâl H. Zehebî-İbrahim ‘Abdullah), I-IV, Beyrut-
1994.
Hadî el-’Atiyye, el-Hurufu’l- ‘Amile fî’l-Kur’ani’l-Kerîm Beyrut-1986.
Hüseyin Ebu’l-Futûh, Uslûbu’t- tevkįd fî’l- Kur’an, Lübnan-1995.
İbn Cinnî, Ebu’l-Feth ‘Osman, Sırru Sına’ati’l-İ’rab, (thk. Hasan Hindavî), I-II,
Dımeşk-1993.
İbn Hişâm, Ebu Muhammed ‘Abdullah Cemaleddin b. Ahmed b. ‘Abdullah,
Evzahu’l-Mesâlik ilâ Elfiyyeti İbn Mâlik, I-IV, Mısır 1967.
__________, Mugnî’l-Lebîb ‘an Kütübi’l-e’arib, (thk. Mazin el-Mübarek Muhammed
‘Ali Hamdullah ), Beyrut-1992.
İbn Manžûr, Cemâleddîn Muhammed b. Mükerrem, Lisanu’l-’Arab, I-XV, Beyrut-
1994.
İbn ‘Akîl, Baha’uddîn ‘Abdullah, Şerhu İbn-i ‘Akîl, 1-4, Kahire-tsz.
İlyas Dîb, Esalįbu’t- Te’kîd fî’l-lugati’l-’Arabiyye, Beyrut 1984.
Mahmud el- Hasarî “Me’âlimu’l-İhtidâ ilâ Mâ’rifeti’l-Vakfi ve’l-İbtida”, Dırasât fi’l-
İslam, sayı: 71, Kahire- 1967.
Mehmed Zihni, el-Muktadab, İstanbul-tsz.
Ali YILMAZ
Sayfa | 50
Muhammed Cüneydî-Sa’įd Bilâl, eş-Şâmil, Beyrut-1985.
Muhammed Ħalil el-Bâşâ, el-Kâfî Mu’cemun ‘Arabiyyün Hadîs, Beyrut 1992.
Muhammed Ŧahir İbn ‘Aşûr, Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, 1-30, tsz.
Mustafa el-Galayîni, Câmi’ud-Durusi’l-’Arabiyye, 1-3, Beyrut-1994.
Muvaffakuddîn Ya’îş b. ‘Ali b. Ya’îş, Şerhu’l-Mufassal, 1-10, Beyrut-tsz.
Raziyyüddîn, Muhammed Ebi’l- Hasan, Şerhu’r -Razî ‘ale’l-Kâfiye, (thk. Yusuf
Hasan ‘Ömer), I-V, Bingazi-1996.
Yılmaz, Ali, Arapça’da Nahiv ve Belağat Açısından Te’kid, Sivas 2012.
Yusuf ‘Abdurrezzâk, Uslubu’t-Tevkid fi’n-Nahvi’l- ‘Arabî, Mecelletü Adabi’lMüstensiriyye, XVI, Bağdat 1988.

Konular