ARAP DİLİNDE "FIKHU’L-LUGA" VE " İLMU'L-LUGA" TERİMLERİNİN KULLANIMI, TANIMI, KONUSU VE GAYESİ

Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
ARAP DİLİNDE "FIKHU’L-LUGA" VE " İLMU'L-LUGA" TERİMLERİNİN
KULLANIMI, TANIMI, KONUSU VE GAYESİ
Ramazan DEMİR
Özet
Bu makalede ilk ve çağdaş dönem Arap dili bilginleri arasında fıkhu'l-luga ve ilmu'l-luga terimlerinin kullanımı konusu incelendi. Söz konusu terimlerin tanımı, konusu ve gayesi üzerinde duruldu. İlk dönemde fıkhu'l-luga ve ilmu'l-luga ayırımı bulunmamaktadır. Bu ayırım, daha çok
çağdaş Arap dili bilginlerinin bir kısmı tarafından yapılmıştır. Söz konusu ayırım da ilk dönem
Arap dili bilginlerine ait dil çalışmalarının batı üzerinden okunup, Batı‟daki filoloji (philology) ve
dilbilim (linguistic) terimlerinin tercüme edilerek Arap diline uygulanmasından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple öncelikle Batı‟da bu terimlere atfedilen anlam üzerinde duruldu. Akabinde Arap
dili çalışmalarının ilk döneminde böyle bir ayırımın bulunup bulunmadığı hususu irdelendi. Daha
sonra çağdaş dönemde yapılan ayırımın ne kadar doğru olduğu tartışıldı.
Anahtar Kelimeler: el-Luga, Fıkhu'l-luga, İlmu'l-luga, Dil, Arap Dili, Filoloji, Dilbilim, Linguistik
Usage, Definition, Subject, and Goals of the Terms “Fiqh al-Lughah” and “’Ilm al-Lughah”
in Arabic Language
Abstract
This article aims to study the use of terms such as fiqh al-lughah and „ilm al-lughah by early
and contemporary scholars of the Arabic language. The definition, content and object of these
terms are reviewed. In the early periods, there is no distinction of fiqh al-lughah and „ilm allughah. This distinction is identified by some modern scholars of the Arabic language after
reading early studies of the Arabic language through western literature and translating and
adopting western concepts of philology and linguistics to the Arabic language. Therefore, first of
all, the meaning of the concepts in western terminology is scrutinized and then the question of
whether there is such a distinction in the early period of Arabic language studies is examined.
Finally the point that to what extent modern distinction of fiqh al-lughah and „ilm al-lughah
reflects the reality is discussed.
Keywords: al-Lughah, Fiqh al-lughah, „Ilm al-lughah, Language, Arabic Language, Philology, Linguistic
Giriş
İslâm düşüncesinin ve İslâmî ilimlerin Kur'ân'ın gölgesinde doğup geliştiği
şüphe götürmeyen bir gerçektir. Çünkü Müslümanlar, kutsal kitapları olan
Kur'ân-ı Kerim'i sadece namazlarda ve çeşitli ortamlarda okunan bir metin
 Yrd. Doç. Dr., Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
(ramadandemir76@hotmail.com)
184 | Ramazan DEMİR
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
olarak değil tam aksine Müslüman ferdin ve toplumun hayatını her yönüyle
düzenleyen bir kitap olarak algılamışlardır. Bu algılama biçimi, Müslüman
âlimlerin Kur'ân'ın metnini doğru ve tam olarak anlamak için yoğun mesâi
sarf etmelerine sebep olmuştur.
Kur'ân'ı gerçek anlamda anlama ve onu koruma; konuşmada ve Kur'ân
kıraatinde görülen hataları (lahn) ortadan kaldırma düşüncesi, Arap dili bilginlerini Kur'ân'ın indiği dili yani Arap dilini her yönüyle kapsamlı ve derin
bir bakış açısıyla incelemeye sevk etmiştir. Arap dili bilginleri tamamen
kendilerine has yöntemlerle Kur'ân'ın metni üzerinden Arap dilini uygulamalı bir şekilde incelemişlerdir. Bu araştırmalar neticesinde Arap dili bilginleri, bize genel olarak dil özel olarak da Arap dili ile ilgili zengin bir literatür
mirası sunmuşlardır. Bu bağlamda Arap dili bilginleri çalışmalarında fıkhu'lluga ve ilmu'l-luga terimlerini kullanmış hatta İbn Fâris ve Seâlibî gibi müellifler eserlerinin isimlerinde fıkhu'l-luga terimine yer vermişlerdir.
İşte bu çalışmada fıkhu'l-luga ve ilmu'l-luga terimlerinin Arap dili bilginleri arasındaki kullanımı tartışılacak, söz konusu terimler tanım, konu ve
gaye açısından ele alınacaktır.
İbn Fâris (ö. 395/1004), Seâlibî (ö. 429/1038), Suyûtî (ö. 911/1505) gibi Arap
dili bilginleri dil ile ilgili olarak yaptıkları çalışmalarda doğrudan bu terimleri kullanmış olmakla birlikte İbn Cinnî (ö. 392/1002) ve daha birçok bilgin
genel olarak aynı mevzular üzerinde durmakla birlikte söz konusu iki terimi
kullanmamışlardır. Yani erken kabul edilebilecek dönemde yazılan eserlerde
işlenen konulara bakıldığında bu iki terim arasında net bir ayırım yapılmadığı hatta bu iki terimin aynı anlamda ve birbirinin yerine kullanıldığı kolaylıkla görülecektir. Bu noktada söz konusu ayırımın nereden kaynaklandı-
ğı sorusu zihne takılmaktadır. Bu sorunun cevabı çalışmamızın ileriki bö-
lümlerinde detaylı bir şekilde aranacaktır. Burada şu kadarını söylemek gerekirse bu iki terim arasındaki ayırım çağdaş dönemde filoloji (philology) ve
dilbilim (linguistic) terimleri için Batı’dan yapılan tercümeden kaynaklanmaktadır. Nitekim çağdaş Arap Dili bilginleri arasında yer alan Ali
Abdulvâhid Vâfî filolojiyi Arapça'ya fıkhu'l-luga; dilbilimi (linguistic) ise
ilmu'l-luga şeklinde tercüme etmektedir. Hatta bu çağdaş dil bilgininin
fıkhu'l-luga ve ilmu'l-luga adlarında iki farklı eseri bulunmaktadır.
Batılılar dili inceleyen iki bilimi birbirinden ayırırlar. Bu iki bilim, dilbilim (linguistic) ve filoloji (philology)dir. Bu sebeple konunun daha açık bir
biçimde anlaşılması için Batı’da filoloji (philology) ve dilbilim (linguistic) terimlerine atfedilen anlam üzerinde durulacaktır.
I- Batılı Dilcilere Göre Filoloji (Philology) ve Dilbilim (Linguistic) Terimleri
Arap Dilinde "Fıkhu’l-Luga" ve " İlmu'l-Luga" Terimleri | 185
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
Filoloji (philology) ve dilbilim (linguistic) ayırımını anlamak için bu iki terimin nasıl ortaya çıktığını incelemek gerekir. Çağdaş Arap Dili bilginleri de
bu iki terimi Batılı dil tarihçilerinden almışlardır. Dolayısıyla işin hakîkatini
anlamak Batılı dil tarihçilerinin bu konuda ne söylediğini öğrenmekten ge-
çer. Bu sebeple Batı’da dilbilim tarihinin doğuş serüveninin genel çerçevesi
çizilecektir. Ancak Batılılara bu konuda katkıda bulunan Doğulu dil bilginlerinin görüşlerine de yer verilecektir.
Eski Yunanda dil çalışmaları felsefenin bir kolu olarak anlaşılıyordu. Dil
çalışmalarında Aristo mantığına dayanan felsefî bir yöntem takip ediliyordu. Bunun doğal sonucu olarak da ilk dil çalışmaları Yunan filozoflarına aittir. Tabi ki Eflatun ve Aristo bu hususta öne çıkan filozoflardır. Bu dönemde
dil ile ilgili konular aydınlatılmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda dilin orijini,
dil düşünce ilişkisi, adlar ile nesneler arasında doğal bir bağ olup olmadığı,
kelimelerin kökeni, kelime çeşitleri tartışılan meseleler arasında yer almış-
tır.1
Romalılar, Yunanlıların gramer konusunda yaptıklarını Latinceye uygulayarak işe başlamışlardır. Bu sebepledir ki Romalılarda dilbilim üzerindeki
çalışmalar daha çok Yunanlıların etkisinde ve onların yaptıklarını tamamlayıcı nitelikte olmuştur.2
Batı’da dilbilim çalışmalarının gelişmesinde Eski Hintlilerin geliştirdikleri yöntem önemli bir yer tutar. Eski Hint'te dil ile ilgili ilk çalışmalar kutsal
metinleri olan Vedaların doğru okunup anlaşılması ve nesilden nesile doğru
bir şekilde aktarılması çabalarına dayanır. M.Ö. IV. yüzyılda Hindistan'da
yaşayan ünlü Hint dil bilgini Panini, Sanskritçe'nin dil bilgisi kurallarını belirlemiştir. Sanskritçe ile ilgili 4000 kadar kuralı ve söz varlığına ait yazıları
bir araya getiren bir dil bilgisi kitabı bırakmıştır. Panini'nin görüşleri batı
dünyasında hala kabul görmekte ve onun geliştirdiği bazı kavramlar hala
kullanılmaktadır.3
Dilciler, filolojide uygulanan ilk yöntemin M.Ö. III. asırda eski İskenderiye ekolünün geliştirdiği yöntem olduğunu kabul eder. Bu yöntem eski Yunan şiirinin açıklanması ve içinde geçen kelime ve kavramların yorumlanmasına dayanıyordu. İskenderiye ekolü dilcileri, Homeros ve diğer şairlerin
1 Mehmet Aydın, Dilbilimin El Kitabı, İstanbul: 3F Yayınevi, 2007, s. 20; Doğan Aksan, Her
Yönüyle Dil: Ana Çizgileriyle Dilbilim, Ankara: Türk Dil Kurumu, 1990, I, 17; Süheyla Bayrav,
Yapısal Dilbilimi, İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1969, s. 22.
2 Abduh Ali İbrahim er-Râcihî, Fıkhu'l-luga fi'l-kütübi'l-'Arabiyye, Beyrut: Dârü'n-Nehdati'lArabiyye, 1392/1972, s. 12; Mehmet Aydın, Dilbilimin El Kitabı, s. 20; Doğan Aksan, Her Yö-
nüyle Dil: Ana Çizgileriyle Dilbilim, I, 18.
3 Mehmet Aydın, a.g.e., s. 16-17; Doğan Aksan, a.g.e., I, 18; er-Râcihî, a.g.e., s. 12.
186 | Ramazan DEMİR
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
şiirlerini şerh etmiş ve çalışmalarını eski metinlerin tesisine ve bu metinlerin
yorumlanmasına yoğunlaştırmışlardır.4
Batı’da 19. yüzyıla varana kadar dilcilik alanındaki araştırmalar eski Yunanca ve Latinceye dayanıyordu. Eski Hint dili Sanskritçenin bulunmasıyla
Batı’da dil çalışmaları yeni bir döneme girdi. 1786'da Bengal'de yüksek
mahkemede hâkim olarak çalışan Williams Jones, Yunanca, Latince ve Sanskritçe dillerinin birbirine benzediğini hatta aynı kaynaktan türemiş tek bir
dil olduğunu ileri sürmüş ve ortaya attığı varsayım büyük ilgi uyandırmış-
tır. Böylece Sanskritçe'nin tanınmasıyla dilbilimde yeni bir çığır açılmıştır.
Söz konusu üç dilin birbirine yakın olduğu daha önce Hindistan'da yaşayan
bir Cizvit papazı olan Coeurdoux tarafından 1767 yılında dile getirilmiş ancak onun bu iddiası fazla yankı uyandırmamıştı.5
Dillerin birbirleriyle ilişkisi anlaşılınca dil araştırmalarında karşılaştırmalı dilbilim biçiminde adlandırılan yeni bir dönem başlamış oldu.6
Sanskritçenin bulunması günümüzde bilinen çerçevesiyle filoloji teriminin doğmasına sebep oldu. Filoloji teriminin söz konusu çerçevesini eski metinlerin yazılı şekillerini inceleme; kültür ve medeniyetin etüt edilmesinde
dili araç olarak kullanma şeklinde çizmek mümkündür.
İşte 19. yüzyılın son çeyreğine girilirken Batı’da çağdaş Arap dilcileri tarafından Arapça'ya fıkhu'l-luga diye tercüme edilen filolojinin sınırları çizilmiş ve filoloji ile linguistik ayırımı yapılmaya başlanmıştır. Sanskritçenin incelenmesi dil araştırmalarının esasını teşkil etmiştir. Sanskritçe, dil ile ilgili
olarak yaptıkları her çalışmada Batılı dilciler için temel başvuru kaynağı olmuştur.7
"Filoloji (betikbilim) her şeyden önce betikleri belirleyip saptamak, yorumlamak, açıklamak ister ve bu inceleme aracılığıyla yazın tarihi, töreler,
kurumlar vb. ile de uğraşmaya yönelir."8
TDK'da filoloji için "dili ve yazılı belgeleri dil ve tarih açısından inceleme,
dil yoluyla bir toplumun kültürünü inceleyen bilim"9 şeklinde yapılan tanımda görüldüğü gibi filoloji dili, dilin kendisi için incelemez. Çünkü filolojinin birincil amacı, okunup anlaşılmasında güçlük duyulan metinleri açık-
4 er-Râcihî, a.g.e., s. 12-13.
5 Süheyla Bayrav, Yapısal Dilbilimi, s. 24.
6 er-Râcihî, Fıkhu'l-luğa, s. 14; Mehmet Aydın, Dilbilimin El Kitabı, s. 23.
7 er-Râcihî, a.g.e. , s. 15-16.
8 Ferdinand De Saussure, Genel Dilbilim Dersleri, çev. Berke Vardar, Ankara: TDK Yay., 1976,
I, 21.
9 Türk Dil Kurumu Sözlüğü, Ankara 2005, s. 704.
Arap Dilinde "Fıkhu’l-Luga" ve " İlmu'l-Luga" Terimleri | 187
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
lamak, onları canlı tutabilmek için gereken çabaları göstermektir.10 Yani dil,
filolojide amaç değil araçtır. Başka bir gayeye ulaşmak için dili bir araç olarak inceleyen filolojinin nihaî amacı edebiyat, edebî metinler, kültür ve medeniyettir. Halbuki dilbilimde amaç, dilin incelenmesidir.
Süheyla Bayrav da filolojinin konusu ve inceleme alanları ile ilgili olarak
şu bilgileri aktarır:11
"Metinlerin bulunması, okunması ve yazmaların betimlenmesi,
Bir metnin kaç rivâyeti varsa, onları karşılaştırma, eleştirme, sınıflandırma ve yayımlama,
Anlamı değişmiş ya da unutulmuş kelimelerin ve deyimlerin açıklanması,
Metnin nerede ve ne zaman yazıldığını araştırma. İçerik ve biçim açısından başka eserlerle ilişkileri varsa onları belirtme. Kaynakları arama, sanat
değerini inceleme: yapı, üslup, söz sanatları bakımından özelliklerini gösterme.
Edebiyat dışı insan bilimleriyle ilişkisi varsa başka bir deyişle, onlara gereç sağlıyorsa, bu noktaya dikkat çekme. Düşünce tarihi açısından değerlendirme."
Dilbilimin (linguistik) en açık ve en kısa tanımı "dilin bilimi" ya da "dilin
bilimsel olarak incelenmesi" biçiminde yapılabilir.12
Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde dilbilim, "dillerin yapısını, gelişmesini,
dünyada yayılmasını ve aralarındaki ilişkileri ses, biçim, anlam ve cümle
bilgisi bakımından genel ve karşılaştırmalı olarak inceleyen bilim, lisâniyât,
lingüistik" şeklinde tanımlanmaktadır13
Ana hatlarıyla dilbilim, insanın dil melekesini incelemeyi, dil davranışına
açıklayıcı kuramlar geliştirmeyi, insan dillerini en kapsamlı bir biçimde betimlemeyi ve bunun için gerekli araç ve teknikleri geliştirmeyi amaçlar.14
Elimizdeki veriler, dilbilim teriminin ilk kez 19. yüzyılın ortalarında kullanıldığını gösteriyor, ancak dil çalışmalarının en az 2500 yıl eskilere uzandığı bilinmektedir.15
10 Süheyla Bayrav, Filolojinin Oluşumu, s. 1.
11 Süheyla Bayrav, Filolojinin Oluşumu, s. 2.
12 Doğan Aksan, a.g.e., TDK Yay., I, 14; Ahmet Kocaman, Dilbilim Temel Kavramlar Sorunlar Tartışmalar, Ankara Dil Derneği Yay., 2006, s. 9.
13 Türk Dil Kurumu Sözlüğü, Ankara 2005, s. 529.
14 Ahmet Kocaman, Dilbilim Temel Kavramlar Sorunlar Tartışmalar, s. 152.
15 Ahmet Kocaman, a.g.e., s. 9.
188 | Ramazan DEMİR
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
19. asrın sonlarından itibaren dilbilimin (linguistik) sınırları açık bir şekilde şekillenmeye başlamıştır. Burada Batılı üç büyük dilci öne çıkmaktadır.
Bunlar Ferdinand De Saussure, Leonard Bloomfield ve Edward Sapir'dir.16
Dilbilim kurucusu kabul edilen İsviçreli dilbilimci Ferdinand De
Saussure (1857/1913)'a gelene kadar eski dönemlerde dil çalışmaları özellikle
felsefenin bir alt alanı olarak görülüyordu. Saussure, dilbilime kendi kimli-
ğini kazandırmak için, "dili kendi içinde kendisi için inceleme" ilkesini benimsemiştir. Daha sonra Batı’da dilbilim çalışmaları bu ilke doğrultusunda yoluna devam etmiştir.17
Dolayısıyla dilbilimin konusunu, Saussure'ın belirttiği gibi dilin kendisi
oluşturmaktadır. Dilbilim sadece belirli bir dili incelemez. Tam aksine onu
iletişimde kullanan insanların konumu ne olursa olsun dili bütün yönleriyle
inceleme konusu yapar.
Filoloji, sadece yazılı dili ve vesikaları inceler. Ancak dilbilim ister yazılı
olsun ister başka şekillerde olsun dilin tüm formlarını inceler.18
Dili kendi içinde kendisi için inceleyen Saussure, aynı zamanda dilbilimi
filolojiden ayırmış oldu.
Böylelikle Batı dünyasındaki filoloji ve dilbilim tarihi çalışmalarının genel çerçevesi çizilmeye çalışıldı. Batı’da filoloji ve dilbilime yüklenen anlamlara ve bu iki terim arasındaki farklara işaret edildi. Daha önce Çağdaş Arap
Dili bilginlerinin bu iki terimi fıkhu'l-luga ve ilmu'l-luga diye Arapça'ya tercüme ettikleri belirtilmişti. Şimdi bu iki terimin Arap dilindeki kullanımı incelenecektir.
II- Arap Dilinde Fıkhu'l-Luga ve İlmu'l-Luga Terimleri
Arap dilinde fıkhu'l-luga ve ilmu'l-luga terimlerinin kullanımını ilk dönem ve
çağdaş dönem olmak üzere iki ana döneme ayırmak mümkündür. Söz konusu terimlerin kullanıldığı bu iki dönem üzerinde sırasıyla durulacaktır.
A- İlk Dönem
Fıkhu'l-luga terimi bildiğimiz kadarıyla ilk olarak hicri IV. asırda İbn Fâris (ö.
395/1004) tarafından kullanılmıştır. Hatta İbn Fâris, bu terime es-Sâhibî fi
fıkhi’l-luga ve süneni’l-‘Arab fî kelâmihâ adlı eserinin isminde yer vermiştir.19
Aynı terim Fıkhu'l-luga ve esrâru'l-'Ârabiyye isimli eseriyle meşhur olan Ebû
Mansûr es-Se'âlibî (ö. 429/1038)'de de görülmektedir. Erken dönemde bu iki
16 er-Râcihî, Fıkhu'l-luga, s. 19.
17 Ahmet Kocaman, a.g.e., s. 9, 11.
18 Mahmûd es-Sa'rân, İlmu'l-luga, Dımaşk: Matbaatu'r-Ravda, 1415/1994, s. 337.
19 İbn Fâris, es-Sâhibî fi fıkhi’l-luga ve süneni’l-‘Arab fî kelâmihâ, Kahire: el-Mektebetü’s-Selefiyye,
1324/1910.
Arap Dilinde "Fıkhu’l-Luga" ve " İlmu'l-Luga" Terimleri | 189
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
kitap dışında bu terimi isim olarak taşıyan başka bir esere rastlanılmamaktadır.
İbn Fâris ile aynı dönemde yaşayan İbn Cinnî (ö. 392/1002)'nin el-Hasâis
adlı eseri genelde dil özelde ise Arap dili konularını incelemede bir usûl
oluşturma hususunda yukarıda zikri geçen iki eserden daha çok söz sahibidir. Bununla birlikte İbn Cinnî'nin, söz konusu eserinde fıkhu’l-luga teriminden pek bahsetmediği görülmektedir.
Bu araştırmada fıkhu'l-luga ve ilmu'l-luga terimlerinin anlam ve muhtevasının incelenmesinde yeterince ışık tutacağı mülahazasıyla bu üç eser üzerinde durulacaktır.
Suyûtî (ö. 911/1505) de el-Muzhir fi ulûmi'l-luga ve envâ'ihâ isimli kitabında bu terime yer vermiştir. Ancak onun bu eseri daha önce göz ardı edilmiş
birçok konuyu gün yüzüne çıkarmasıyla ve Arap dili konularını kapsamlı ve
kuşatıcı bir şekilde ele almasıyla birlikte kendisinden önceki Arap dili bilginlerinin bir arşivi niteliğindedir. Dolayısıyla el-Muzhir, sadece bir müellife
nispet edilecek bir yöntem sunmamaktadır.
Ayrıca çalışmanın bu bölümü Arap dili araştırmalarında söz konusu iki
terimin ilk defa kullanıldığı dönem ile sınırlandırılacaktır. Suyûtî ise hicri
dokuzuncu asırda yaşamıştır. Dolayısıyla el-Muzhir diğer eserlere göre geç
dönem sayılır. Bu sebeple yukarıda zikri geçen üç eser ile yetinilecektir.
Şimdi şu sorunun cevabını arayalım. Acaba İbn Fâris, Seâlibî ve İbn
Cinnî'nin eserleri nasıl değerlendirilecektir? Söz konusu eserler, fıkhu'lluga’nın konusuna mı yoksa ilmu'l-luga’nın konusuna mı girer ya da Batılı
deyişle filolojinin konusuna mı yoksa dilbilimin konusuna mı girer? İbn
Fâris ve Seâlibî, fıkhu'l-luga terimini Batılıların kullandığı filoloji anlamında
mı kullanmışlardır?
Öncelikle şunu belirtelim ki hem İbn Fâris hem de Seâlibî fıkhu'l-luga teriminin tanımını yapmamışlar ve onun anlamından söz etmemişlerdir. Ancak söz konusu eserlerin muhtevalarını incelediğimizde yukarıda sorduğumuz sorulara cevap bulabiliriz.
İbn Fâris'in es-Sâhibî fi fıkhi’l-luga ve süneni’l-‘Arab fî kelâmihâ adlı eserinde
işlediği konular kabaca dilin orijini yani dilin ortaya çıkışının keyfiyeti, geli-
şimi, Arap dilinin üstünlüğü ve lehçeleri gibi dil ile ilgili genel konular; sesbilim, sarf, nahiv, delâlet, üslup ve belağatın içinde yer alan mevzular şeklinde özetlenebilir.20
20 Geniş bilgi için bkz. İbn Fâris, es-Sâhibî fi fıkhi’l-luga ve süneni’l-‘Arab fî kelâmihâ, Kahire: elMektebetü’s-Selefiyye, 1324/1910.
190 | Ramazan DEMİR
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
es-Se'âlibî'nin Fıkhu'l-luga ve esrâru'l-Arabiyye'de incelediği konulara gelince eserin isminden de anlaşılacağı üzere iki ana bölüme ayrılabilir. Eserin
ilk bölümü kelimelerin anlamlarının ele alındığı bir tür özel sözlük mahiyetindedir. Müellif fıkhu'l-luga adını verdiği bu bölümü 30 alt başlığa ayırmış-
tır. Her başlık altında belirli bir alan içinde yer alan kelimeler toplanmıştır.21
es-Se'âlibî, eserin ikinci ana bölümünü oluşturan Esrâru'l-Arabiyye’de bü-
yük oranda İbn Fâris'e dayanmıştır. Nitekim bazı bölümleri başlığını bile
değiştirmeden İbn Fâris'ten nakletmiştir. Bu sebeple es-Se'âlibî'nin eserinin
bu bölümünün muhtevasının İbn Fâris'in kitabında yer alan muhtevayla
hemen hemen örtüştüğü söylenebilir. Bununla birlikte her iki eserin yer yer
farklı konular ve başlıklar içerdiğini söylemek de mümkündür.
İbn Cinnî ise el-Hasâis'te genel olarak dil, özel olarak da Arap dilinin meselelerini kapsamlı ve derin bir bakış açısıyla incelemiştir. Dolayısıyla elHasâis, diğer iki esere göre muhteva olarak daha geniş, meselelere bakış açısı
bakımından daha derin ve daha üreticidir. Mevzuları ele alış biçimi açısından bir yöntem geliştirme konusunda da daha yetkindir. İbn Cinnî, günü-
müzdekiler de dâhil olmak üzere kendisinden sonraki Arap dili bilginleri
üzerinde daha etkili olmuş bir dil otoritesidir. Modern dilbilimcilerin yaptığı
tanımla neredeyse örtüşecek şekilde Arap dili bilginleri arasında dilin tanı-
mını yapan ilk dilcidir.22
Bununla birlikte İbn Cinnî'nin eserine fıkhu'l-luga adını vermemesi ve bu
terimden söz etmemesi o dönemde fıkhu'l-luga ıstılâhı üzerinde bir ittifak
olmadığının delili sayılabilir.
Her üç eserin ortak özelliği sadece dilin bir alanı ile ilgili olmamasıdır.
Yani bu eserler müstakil bir nahiv, sarf veya belağat kitabı değildir. Ancak
nahiv, sarf, belağat vb. lisâni ilimlerin konularından bahsederler. Aynı şekilde bu eserlerde konuların ve meselelerin ele alınış biçimi iç içe girmiştir.
Netice itibariyle denebilir ki her üç eser Batılıların anladığı şekliyle filolojinin kapsamı içerisinde mütalaa edilemez. Çünkü daha önce belirtildiği gibi
filoloji, sadece yazma eserleri ve vesikaları inceler; metnin tesisi ve tespitiyle
ilgilenir; okunup anlaşılmasında güçlük duyulan metinleri açıklamaya çalı-
şır. Daha çok ölü dilleri ve eski yazılı metinleri ele alır. Sadece Hint Avrupa
dil ailesine mensup diller arasında mukayeseler yapar.
Arap dili bilginleri ise dili bir gaye için incelemişler. Ancak bu gaye
Kur'ân'ın nassını ve Allah'ın muradını anlamaya yönelik olup filologların
21 Geniş bilgi için bkz. Ebû Mansûr es-Se'âlibî, Fıkhu'l-luga ve esrâru'l-Arabiyye, (şrh. Yâsîn elEyyûbî), Beyrut: el-Mektebetu'l-Asriyye, 1419/1999.
22 Geniş bilgi için bkz. İbn Cinnî, el-Hasâis, (thk. Muhammed Alî en-Neccâr), Beyrut Dâru’lkitâbi’l-Arabî, 1371/1952; er-Râcihî, Fıkhu'l-luga, s. 11.
Arap Dilinde "Fıkhu’l-Luga" ve " İlmu'l-Luga" Terimleri | 191
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
güttüğü gayeden tamamen farklıdır. Çünkü Arap dili bilginlerinin dili incelemedeki amaçları metnin kendisini anlamaktır. Bu da nihayetinde dilin bizzat kendisini anlamaya çalışmaktan başka bir şey değildir. Nitekim çağdaş
dilbilimin kurucusu kabul edilen Ferdinand De Saussure'un "dili kendi içinde
kendisi için inceleme" temel ilkesiyle kastettiği de budur. Filolojide gaye ise dil
üzerinden bir toplumun örf ve adetlerine, kültür ve medeniyetine ulaşmaktır.
Arap dili bilginleri sadece yazılı, eski ve ölü dili değil konuşulan, canlı ve
yaşayan dili incelemişlerdir. Hatta Arap dili çalışmalarının başlamasının ana
nedeni konuşma dilinde ve kırâatte görülen hatalar (lahn) ve konuşulan dilin fasih dilden uzaklaşmasıdır. Aynı şekilde Arap dili bilginleri, çalışmalarında hemen hemen günümüz dilbiliminde yer alan konularla örtüşecek bi-
çimde dili tüm yönleriyle (dil felsefesi, sesbilim, nahiv, belağat, sözlükbilim,
etimoloji vb.) ele almışlardır. Filologlar ise daha çok metnin tesisi ve tespitiyle ilgilenmişlerdir.
Dolayısıyla Arap dili bilginlerinin çalışmalarını filolojinin kapsamı içerisinde almak ve filolojiyi Arapça'ya fıkhu'l-luga şeklinde tercüme etmek doğ-
ru değildir.
Arap dili bilginlerinin çalışmaları çağdaş Arap dilcileri tarafından
Arapça'ya ılmu'l-luga şeklinde çevrilen dilbilimin kapsamı içerisinde ele alı-
nabilir mi?
Batı’daki dilbilim araştırmaları tarihi Hint-Avrupa dil ailesine mensup
dilcilerin çalışmalarıyla sınırlıdır. Hatta Batılı dilbilimcilerin etütleri, Sanskritçe dilinin varlığından haberdar olana kadar sadece Yunanca ve Latinceye
dayanıyordu. Onlar, Ortaçağ’daki Arap dili ile ilgili araştırmalara hiç eğilmemişlerdir. Bu sebeple Arap dili çalışmalarını Batılı dil çalışmalarına dayandırmak, aralarında bir ilişki kurmaya çalışmak apaçık bir hata doğurur.23
Arap dili bilginlerinin dili incelerken takip ettikleri yöntem Batılılarınkinden farklı olduğu gibi Araplarda dil araştırmalarının doğuşu ve gelişmesi de onlarınkinden farklıdır. Bu sebeple Arap dili bilginlerinin çalışmaları-
nın Batı’daki dilbilim tarihinin içerisine dâhil etmek de doğru değildir.24
Görüldüğü gibi ilk dönemde Arap dili bilginleri arasında Batı’daki şekliyle filoloji ile dilbilim ayırımı yoktur. Arap dili bilginleri, çalışmalarını
fıkhu'l-luga, ilmu'l-luga veya başka bir isim altında yapmış olmakla birlikte
kastettikleri şey aynıdır.
B- Çağdaş Dönem
Filoloji ve dilbilim terimleri Batı’da olduğu gibi çağdaş Arap dili bilginleri
arasında da tanım, muhteva ve sahip oldukları inceleme sahası açısından
23 er-Râcihî, Fıkhu'l-luga, s. 16-17.
24 er-Râcihî, a.g.e., s. 55-56.
192 | Ramazan DEMİR
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
birbirleriyle karıştırılan, çoğu zaman birbirlerinin yerine kullanılan iki terimdir.
Arap dilinde fıkhu'l-luga ve ilmu'l-luga terimlerinin kullanımı hususunda
iki temel görüş bulunmaktadır. Bunların ilki fıkhu'l-luga ve ilmu'l-luga terimlerini eşit görürken diğeri ise bu terimleri birbirinden ayırmaktadır. Bunun
sebebine gelince birinci görüşte olan dilciler, Araplardaki eski yöntemi esas
almış Batılıların geliştirdiği modern yönteme bağlı kalmamışlardır. İkinci
görüşe taraf olan dilciler ise sadece modern yöntemle meşgul olduklarından
neredeyse bütün çalışmalarında bu yöntemi esas almış klasik yöntemi ise
yalnızca eleştirmekle yetinmişlerdir.25
er-Râcihî'ye göre her iki bakış açısının da eksik olduğu konusu tartışmasızdır. Çünkü O, Araplarda yer alan dil araştırmalarındaki yöntemin kuşatı-
cı bir tarzda şu ana kadar hala tamamlanmadığını düşünmektedir. Batılıların geliştirdiği çağdaş yöntemi Arap dilini kapsamlı bir şekilde incelemeden
Arap diline uygulamak ise, ona göre hafife alınmayacak oranda bilimsel metottan uzaklaşmaktır.26
Çağdaş Arap dili bilginlerinin fıkhu’l-luga terimini, kaynağı tamamen batı
olan filoloji karşılığında kullanmada bu terimden Arap dilinde ilk olarak
bahseden İbn Fâris'ten ve daha sonra bu hususta ona uyan Ebû Mansûr esSe'âlibî'den şüphesiz esinlenmişlerdir. Şu kadar var ki bu terimin kullanılmasında Batılıların takip ettiği yöntem ile klasik dönem Arap dili bilginlerinin takip ettiği yöntem birbirinden tamamen farklıdır.
Filoloji ve dilbilim terimlerinin, bazı çağdaş Arap dilcileri tarafından
Arapça'ya fıkhu'l-luga ve ilmu'l-luga şeklinde tercüme edilmeye çalışıldığını
belirtmiştik. Bununla birlikte bu çağdaş yazarlar arasında fıkhu'l-luga konusunda yazıp çizen hatta kitabına bu adı verip de incelediği konulara bakıldı-
ğında ilmu'l-luga’yı kastettiği anlaşılan dilciler bulunmaktadır. Yine bu iki
terimle aynı şeyi kasteden dilciler de vardır.
Meselâ çağdaş Arap dili bilginlerinden Ali Abdulvâhid Vâfî Fıkhu'l-luga
isimli eserinde Sâmi dil ailesine mensup diller hakkında genel bilgiler verdikten sonra şu konuları inceler: Arap dilinde yer alan sesler, bu seslerin
mahreç ve sıfatları, Arap dilinin söz dağarcığını oluşturan kelimeler, Arap
dilinin gelişmesinde rol oynayan iştikâk, müşterek, ezdâd vb. unsurlar, Arap
dili ve belağatında bulunan kurallar.27
Vâfî'nin ayrıca İlmu'l-luga adını taşıyan bir başka eseri de bulunmaktadır.
Bu eserinde ise dilbilimin tanımı ve işlevi, dilin doğuşu, dil aileleri, dillerin
25 er-Râcihî, a.g.e., s. 11.
26 er-Râcihî, Fıkhu'l-luga, s. 11.
27 Ali Abdulvâhid Vâfî, Fıkhu'l-luga, Kahire: Mektebetu Nahdati Mısr, 1393/1973.
Arap Dilinde "Fıkhu’l-Luga" ve " İlmu'l-Luga" Terimleri | 193
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
gelişmesi ve birbirleriyle mücadelesi, delâlet gibi dilbilimin inceleme sahası-
na giren konular işlenmektedir.28
Aynı şekilde Muhammed el-Mubârek, Fıkhu'l-luga ve hasâisu'l-Arabiyye;
Subhi es-Sâlih, Dirasât fî fıkhi'l-luga, Kâsid Yâsir ez-Zeydî, Fıkhu’l-lugati’lArabiyye; Remzi Münir Bealbeki, Fıkhu’l-Arabiyyeti’l-mukâren; Ahmed Muhammed Kudur, Medhal ila fıkhi’l-lugati’l-Arabiyye; Muhammed el-Antakî,
Dirâsât fî fıkhı'l-luga; Muhammed b. İbrahim el-Hamed, Fıkhu'l-luga adlı eserlerinde genel olarak dilbilimin konuları özelde ise Arap dilinin hususiyetleri
üzerinde durmuşlardır.29
Görüldüğü gibi söz konusu iki ıstılâhın birbiriyle karıştırılması dili inceleyen kimseler nezdinde hafife alınmayacak zihin karışıklığına yol açmıştır.
Aslında çağdaş yazarların büyük çoğunluğu bu iki terimi eşit görmüş
aralarında bir fark gözetmemiştir. Nitekim Ali Abdulvâhid Vâfî, iki terimi
birbirinden açık bir şekilde ayırmamış tam aksine ikisini neredeyse bir görmüştür. Şu kadar var ki o, fıkhu'l-lugayı sadece bir dil ile yani Arap diliyle
ilişkilendirmiştir. İlmu'l-luga’da ise ona göre sadece bir dil değil tüm diller
incelenmektedir.
Bunu onun İlmu'l-luga adlı kitabında geçen şu sözlerinden anlıyoruz: "Bu
kitabımıza Fıkhu'l-luga ismini vermek isterdik. Ancak bu ismin mutad kullanımda
medlûlu tahsis edilmiştir. Böylece zikri geçen adlandırmadan sadece Arap diliyle
alakalı araştırmalar anlaşılır hale gelmiştir."30 Vâfî'nin bu düşüncesi diğer kitabı
Fıkhu'l-luga'da yer verdiği konular incelendiğinde de açık bir şekilde anla-
şılmaktadır.
Muhammed el-Mubârek de daha önce yaptığımız tanım ve ona çizdiğimiz çerçevesiyle ilmu'l-luga (dilbilim) için her iki isimlendirmenin (fıkhu'lluga ve ilmu'l-luga) yapılabileceğini kabul eder. Ona göre her iki isimlendirme, maksadı ifade etmekte ve dil araştırmalarındaki bilimsel kullanım ile
örtüşmektedir. O, bu şekilde bir isimlendirme ile her iki terimi kullanan seleflerimizin izinden gitmiş ve hedefe ulaşma noktasında tam isabet etmiş
olacağımızı belirtir.31
28 Ali Abdulvâhid Vâfî, ‘Ilmu’l-luğa, Kahire: Mektebetu Nahdati Mısr, 1404/1984.
29 Muhammed el-Mubârek, Fıkhu'l-luga ve hasâisu'l-'Arabiyye, Beyrut: Dâru'l-Fikr, 1401/1981;
Subhî es-Sâlih, Dirasât fî fıkhi'l-luga, Dımaşk: Matbaatu Camiati Dımaşk, 1379/1960; Kâsid Yâsir
ez-Zeydî, Fıkhu’l-lugati’l-Arabiyye, Ammân: Dâru’l-furkân, 1425/2004; Remzi Münir Bealbeki,
Fıkhu’l-Arabiyyeti’l-mukâren, Beyrut: Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, 1999; Ahmed Muhammed Kudur,
Medhal ilâ fıkhi’l-lugati’l-Arabiyye, Dımaşk: Dârü’l-Fikr, 1424/2003; Muhammed el-Antakî,
Dirâsât fî Fıkhi'l-luga, Beyrut: Dâru'ş-şark, 1389/1969; Muhammed b. İbrahim el-Hamed,
Fıkhu'l-luga, Riyad: Dâru İbn Huzeyme, 1426/2005.
30 Ali Abdulvâhid el-Vâfî, İlmu’l-luga, s. 16.
31 Muhammed el-Mubârek, Fıkhu'l-luga ve hasâisu'l-Arabiyye, s. 39.
194 | Ramazan DEMİR
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
Aynı şekilde Subhî es-Sâlih, fıkhu'l-luga ile ilmu'l-luga arasında bulunan
farklılıkların sınırını çizmenin çok zor olduğunu ifade eder. Çünkü bu iki
ilmin ele aldığı konuların büyük bir bölümü Batılı ve Doğulu bazı dilcilere
göre hem eskiden hem de günümüzde iç içe girmiştir. Dolayısıyla bu durum
söz konusu iki terimden birinin diğerinin yerine kullanılması hususunda
müsamaha gösterilmesine sebep olmuştur.32
Bununla birlikte Subhî es-Sâlih, çağdaş Arap dili araştırmacılarına kadîm
isimlendirmenin değiştirilmemesi; fıkhu'l-luga isminin tercih edilmesi ve dil
araştırmalarının tamamını kapsayacak şekilde kullanılması teklifinde bulunmakta hatta böyle bir teklifin kendisine çok sevimli geldiğini dile getirmektedir. Çünkü bir şeye ait olan her ilim, onun fıkhı demektir. O zaman dil
çalışmalarının tamamının fıkıh diye adlandırılması ona ne kadar da layıktır.33
Kemâl Muhammed Bişr, Dirâsât fî ilmi'l-luga adlı eserinde dil ile ilgili
ıstılâhlar başlığı altında meseleyi inceler. İlk dönemde fıkhu'l-luga ıstılâhının
dil ile alakalı çeşitli konular için kullanıldığını ancak bu konuların iki ana
başlık altında toplanabileceğini belirtir.34
Bunların ilkine genel olarak dil hazinesi denilebilecek sözcükleri ele alan
sözlük çalışmaları diyebiliriz. Ancak bu çalışmalarda sözcükler sadece anlam açısından değil terâdüf (eş anlamlılık), müşterek (ortak anlam), ezdâd
(zıt anlamlılık), naht, iştikâk, mecâz, hakîkat gibi tüm yönleriyle ele alınmaktadır.
İkincisinde ise fıkhu'l-luga terimi, ilimlere giriş veya bir mukaddime olarak kabul edilen genel araştırmalar için kullanılmaktadır. Bu araştırmalarda
dilin orijini; dil lehçeleri; dilin kaynakları; dilin işlevi; dilde ta'lîl, kıyas ve
lahn gibi meseleler incelenmektedir.
Kemâl Muhammed Bişr, yukarıda ifade edilen her iki anlamıyla fıkhu'lluga’ya İbn Cinnî, İbn Fâris ve Seâlibî'nin eserlerinin misâl gösterilebileceğini
ifade eder.
Bişr, yukarıdaki iki başlığa onlarla bağlantılı üçüncü bir başlık eklenebileceğini ifade eder. Bu başlık altında da genel olarak Arap dili bilginleri ve
onların eserleri etüt edilmektedir.
Bişr, fıkhu'l-luga çalışmalarının çağdaş dönemde de yukarıda söz konusu
olan konularla ilgilendiğini ancak bazı araştırmacıların bu terimi günümüz-
32 Subhi es-Sâlih, Dirasât fî fıkhi'l-luga, s. 3.
33 Subhi es-Sâlih, a.g.e., s. 4-5.
34 Kemâl Muhammed Bişr, Dirâsât fî ilmi'l-luga, Kahire: Dâru'l-Maârif, 1986, s. 43.
Arap Dilinde "Fıkhu’l-Luga" ve " İlmu'l-Luga" Terimleri | 195
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
deki yeni anlamıyla ilmu'l-luga ile (linguistic) karıştırdıklarını ve her iki terimi eş anlamda kullandığını söylemektedir.35
Bişr'e göre fıkhu'l-luga terimi hem ilk dönem hem de çağdaş dönemdeki
anlamıyla ilmu'l-luga’nın (linguistic) sadece bir halkasını teşkil etmektedir.
Bundan dolayı günümüzde fıkhu'l-luga terimi bırakılıp dil araştırmalarının
bütünü için kullanılan ilmu'l-luga terimiyle yetinilebilir. Bununla birlikte
Bişr, asırları kapsayan uzun tarihi bir mirası ifade ettiği için ilmu'l-luga terimiyle karıştırılmaması şartıyla fıkhu'l-luga teriminin korunmasında bir mâni
görmüyor. Çünkü aralarında umûm husûs alâkası vardır başka bir ifadeyle
fıkhu'l-luga, ilmu'l-luga’nın kapsamı içerisinde yer almaktadır. Yoksa bu iki
terim müterâdif yani eş anlamlı değildir.36
Konuyu detaylı bir şekilde inceleyen Abduh er-Râcihî, erken dönem
Arap dili çalışmalarının Batılıların anladığı şekliyle filolojinin kapsamı içerisinde değerlendirilemeyeceğini dolayısıyla fıkhu'l-luga diye isimlendirmenin
doğru olmayacağını belirtir. O, erken dönem Arap dili bilginlerinin çalışmalarının ilmu'l-luga’nın yani Batı’daki karşılığıyla dilbilimin altında değerlendirmenin daha doğru olacağı yönünde kanaat bildirir. Ayrıca günümüzde
dil araştırmalarında bir ıstılâh üzerinde ittifak edilmesinin daha uygun olacağını ifade eder.37
Sonuç olarak diyebiliriz ki Batı’daki anlam ve çerçevesiyle filolojinin
(philology) Arapça'ya fıkhu'l-luga diye tercüme edilmesi doğru değildir.
Çünkü Arap dili bilginlerinin fıkhu'l-luga ile kastettiği anlam filolojiden tamamen farklıdır.
Aynı şekilde günümüzde bazı Arap dili bilginleri, isimlendirme hususunda ikilemden ve karışıklıktan kurtulmak için fıkhu'l-luga terimini sadece
bir dildeki yani Arap dilindeki dil çalışmalarıyla sınırlandırmakta ilmu'l-luga
terimini ise bütün dillerdeki çalışmaları kapsayacak şekilde kullanma görü-
şünü benimsemektedirler. Kanaatimizce böyle bir düşünce de doğru değildir.
Çünkü dil araştırmalarında fıkhu'l-luga ve ilmu'l-luga şeklindeki kullanım
sadece Arap diline mahsustur. Aynı şekilde lügat ve dil açısından ilim ile
fıkıh aynı anlama gelmektedir. Arap dili kültüründe de aynı anlamda kullanılmıştır. Nitekim İbn Fâris, es-Sâhibî fî fıkhi’l-luga ve süneni’l-Arab fî kelâmihâ
adlı eserinde fıkıh kavramını kullanırken Suyûtî, el-Muzhir fî ‘ulûmi’l-luga ve
envâ‘ihâ adlı eserinde ilim kavramını tercih etmektedir. Ancak Suyûtî, İbn
35 Kemâl Muhammed Bişr, Dirâsât fî ilmi'l-luga, s. 44.
36 Aynı yer.
37 er-Râcihî, Fıkhu'l-luga, s. 56.
196 | Ramazan DEMİR
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
Fâris'ten farklı bir şeyi kastetmemektedir. Tam aksine aynı şeylere işaret etmektedirler. Söz konusu iki eser incelendiğinde her iki müellifin benzer konuları incelediği görülecektir.
Muhammed el-Mubârek'in belirttiği gibi günümüzde Batı’da dilbilimin
(linguistic) ifade ettiği anlam Arapça'da hem fıkhu'l-luga hem de ilmu'l-luga
terimleri ile karşılanabilir. Yani her iki isimlendirme de maksadı ifade etmektedir. Muhammed el-Mubârek'in bu düşüncesi kanaatimizce çok yerindedir.
Her iki isimlendirmenin yapılabileceği yönündeki düşüncemizi korumakla birlikte isimlendirme konusunda birliğin sağlanması ve bu noktadaki
ikilemden kurtulmak için Subhî es-Sâlih'in fıkhu'l-luga isminin tercih edilmesi ve dil araştırmalarının tamamını kapsayacak şekilde kullanılması şeklindeki teklifi de kanaatimizce çok uygun bir tekliftir.
Arap dilinde fıkhu'l-luga ve ilmu'l-luga terimlerinin kullanımı konusunda
ilk ve çağdaş dönem Arap dili bilginlerinin görüşlerine yer verildi. Şimdi de
fıkhu'l-luga’nın veya başka bir ifadeyle ilmu'l-luga’nın tanımı, konusu ve gayesi üzerinde durulacaktır.
III- Fıkhu'l-Luga veya İlmu'l-Luga’nın Tanımı, Konusu ve Gayesi
Bu başlık altında fıkhu'l-luga veya ilmu'l-luga’nın tanımı, konusu ve gayesi
ele alınacaktır. Çağdaş dönemdeki tartışmalar bir kenara bırakılacak olursa
fıkhu'l-luga ve ilmu'l-luga terimlerinin Arap dili tarihinde hemen hemen aynı
anlamda kullanıldığı daha önce ifade edilmişti. Bu sebeple bundan sonraki
bölümlerde sadece bir terimi, fıkhu'l-luga terimi kullanılacaktır.
A- Tanımı
Fıkhu'l-luga terimi, fıkıh teriminin el-luga (dil) terimine izafe edilmesiyle
oluşmuş bir izafet terkibidir. Fıkhu'l-luga'nın tanımına geçmeden önce bu
terkibi oluşturan fıkıh ve el-luga terimlerinin kısaca açıklanması konunun
anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Bu sebeple söz konusu iki terim üzerinde
kısaca durulacaktır.
Söz konusu izafet terkibini oluşturan terimlerden ilki olan fıkıh sözlükte
"bir şeyi bilmek, iyi ve tam anlamak, derinlemesine kavramak" gibi anlamlara
gelmekte ve kendisiyle yakın anlama gelen ilme göre daha özel bir anlam
taşımaktadır. Kur'ân'da, hadiste ve İslâm'ın ilk dönemlerinde fıkıh kelimesinin kullanımı bu sözlük anlamı çerçevesinde kalmış olmakla birlikte, Kur'ân
ve hadisin İslâm toplumunun iki temel bilgi kaynağı olması sebebiyle kelime genelde Kur'ân ve hadis merkezli dini bilgiyi ve anlayışı ifade eden bir
kavram olarak daha yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Ancak söz konusu kullanım delâletin tahsîsi bâbındandır. Çünkü fıkıh kavramı, dini ilimler dışın-
Arap Dilinde "Fıkhu’l-Luga" ve " İlmu'l-Luga" Terimleri | 197
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
da kalan diğer ilimler için de kullanılabilmektedir. Dini ilimler için daha
yaygın olarak kullanılması dini ilimlerin şerefi ve üstünlüğü dolayısıyladır.38
Terkibin diğer terimi el-luga ise l-ğ-v ( ) kökünden türemiş bir kelime
olup sözlükte söz, kelâm, konuşma, dil, lehçe, terim, ifade gibi anlamlara
gelmektedir.39
el-Luga (dil)'nın ıstılâhî anlamı için Arap dili bilginleri tarafından birçok
tanım yapılmıştır. Bu tanımların en meşhurlarını aktarmak istiyoruz.
Arap dilbilimcileri arasında dilin tanımını yapan ilk dil bilgini olan İbn
Cinnî (ö. 392/1001), el-luga ( ) teriminini şöyle tarif eder: ‚el-Luga (dil), her
toplumun dilek ve arzularını, maksat ve gayelerini, düşüncelerini ifade ettikleri seslerden örülü bir konuşma düzenidir. ( )‛40
İbn Cinnî’in yaptığı bu tanıma göre dil, sese dayalı bir sistemdir. Sözlü
olmayan diğer iletişim vasıtaları tanımın dışında bırakılmıştır. Toplumun
bireyleri, düşüncelerini, duygularını, istek ve arzularını kaynağı ses olan,
sözcüklerden oluşan ibarelerle muhataplarına aktarırlar. Dolayısıyla dil, insanların birbirleriyle iletişimde bulunma ihtiyacından doğmuştur. Bu sebeple de toplumsal bir olgudur. Yani ancak bir toplum içinde doğup gelişebilir.
İbnu’l-Hâcib (ö. 646/1249), el-Muhtasar’da el-luga'yı (dil) şu şekilde tanımlar: ‚el-Luga (dil), bir mânâ (anlam) için tayin edilmiş her lafızdır. (
).‛41
İsnevî (ö. 772/1370)'de el-luga’yı, ‚el-Luga (dil), çeşitli anlamlar için belirlenmiş (ortaya konulmuş) lafızlardan ibarettir." şeklinde tanımlar. (
).42
İbn Haldûn (ö. 732/1332) göre "dil (el-luga), insanın maksadını anlatmak için
kullandığı ibaredir."
Ayrıca el-luga ıstılâhı kelimelerin anlamlarını inceleyen sözlük ilmi (lü-
gat) içinde kullanılmaktadır.43 Nitekim İbn Haldûn, lisânî ilimler başlığı al-
38 İbn Manzûr, Lisânü'l-‘Arab, Beyrut: Dâru Sâdır, ts., XIII, 522; Muhammed b. İbrahim elHamed, Fıkhu'l-luğa, s. 17; Hayreddin Karaman, "Fıkıh", DİA, XIII (İstanbul 1996), s. 1.
39 İbn Manzûr, a.g.e., XV, 250-252; İbn Cinnî, el-Hasâis, I, 33; Muhammed b. İbrahim el-Hamed,
a.g.e., s. 17
40 İbn Cinnî, a.g.e., I, 33.
41 İbnu’l-Hâcib, Muhtasaru Münteha’s-su’l ve’l-emel fi ilmeyi’l-usûl ve’l-cedel, (thk. Nezîr
Hamâdû), Beyrut 1427/2006, I, 220; es-Sübkî, Ref‘u’l-hâcib an Muhtasari İbni’l-Hâcib, (thk. Ali
Muhammed Muavvez - Adil Ahmed Abdülmevcûd), Beyrut 1419-1999, I, 349; Suyûtî, elMuzhir, s. 8.
42 Suyûtî, el-Muzhir, I, 8.
43 Kemâl Muhammed Bişr, Dirâsât fî ilmi'l-luga, s. 36.
198 | Ramazan DEMİR
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
tında Arap dili ile ilgili ilimleri incelerken sözlük ilminden 'ılmu'l-luga (
- lügat ilmi) diye bahsetmektedir.44
Yukarıda fıkhu'l-luga terkibini oluşturan fıkıh ve el-luga kavramları üzerinde duruldu. Şimdi fıkhu'l-luga teriminin tanımına geçilebilir.
Fıkhu'l-luga terimi sözlükte dili iyi ve tam anlamak, derinlemesine kavramak; dilin mahiyetini, özünü, hakîkatini iyice idrak etmek kısaca dilin
künhüne varmaktır.45
Bir terim olarak fıkhu'l-luga, "dil ile ilgili meseleleri, konuları inceleyen ilme
verilen addır" şeklinde tanımlanabilir. Bu tanım şöyle açılabilir. Fıkhu'l-luga,
bir dilde yer alan sesleri, basit ve bileşik sözcükleri yani o dilin söz dağarcı-
ğını inceler. O dili fonetik, fonoloji, sarf, nahiv, belağat ve delâlet açısından
ele alır. O dilde meydana gelen değişiklikler yani zaman içerisinde geçirdiği
merhaleler ve o dilden türemiş lehçeler üzerinde durur. Ayrıca Arap dili etrafında koparılmak istenen yaygaraları ve Arap dilinin karşılaştığı problemleri etüt eder.46
B- Konusu
En genel anlamıyla, fıkhu'l-luga’nın konusu sese dayalı bir sistem olan dilin
kendisidir. Bununla birlikte fıkhu'l-luga’nın ele aldığı temel konular maddeler halinde aşağıdaki şekilde özetlenebilir.
Fıkhu'l-luga’nın ilgilendiği temel konuların başında dilin orijini meselesi
gelmektedir. Arap dili bilginleri, bu meseleyi genel olarak dilin orijini, men-
şei, ortaya çıkışı, "tevkîfî mi yani vahye ve ilhama mı dayanıyor yoksa ıstılâhî mi
yani insan ürünü müdür" başlığı altında tartışmışlardır.47
İnsanlar arasında en önemli iletişim aracı olan dilin tanımı, işlevi, gelişimi ve geçirdiği evreler üzerinde durur.
Ses bilimi (ilmü'l-esvât - ) içinde yer alan konular. Yani Arap dilinde yer alan seslerin meydana gelişini, yapılarını, mahreçlerini, sıfatlarını,
bu seslerin birleşme ve değişmelerini, sesin ses dalgalarıyla dinleyiciye aktarılması gibi dilin ses yönü ile alakalı meseleleri inceler. Günümüzde sesin
asıl yapısını inceleyen bilime fonetik (phonetics); ses unsurunu dildeki işlevi
açısından inceleyen bilime ise fonoloji (phonology) denilmektedir.
Arap gramerinin söz dizimi kuralları ile i‘rab olgusunu ele alan nahiv ilminin (syntax – ) araştırma alanına giren konular. Nahiv ilmi, kelime-
44 İbn Haldûn, el-Mukaddime, (thk. Dervîş el-Cuveydî), Beyrut 1996, s. 545, 547.
45 Muhammed b. İbrahim el-Hamed, Fıkhu'l-luga, s. 19.
46 Muhammed b. İbrahim el-Hamed, a.g.e., s. 19.
47 Geniş bilgi için bakınız: Ramazan Demir, Arap Dilbilimcilerine Göre Dillerin Kaynağı Meselesi,
(Basılmamış Doktora Tezi, MÜ SBE Arap Dili ve Belâgatı Bilim Dalı), İstanbul 2008.
Arap Dilinde "Fıkhu’l-Luga" ve " İlmu'l-Luga" Terimleri | 199
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
lerin cümle içindeki durumunu, cümlenin düzgün bir şekilde kuruluşunu ve
kelimenin son harfinin harekesini yani i‘râbını inceleyen bilim dalıdır. Cümle bilimi, söz dizimi ve sentaks da denilmektedir.48
Arap dilindeki kelimeleri yapı bakımından inceleyen sarf ilminin
(morphology - ) kapsamı alanına giren konular.
Düzgün ve yerinde söz söyleme usûl ve kâidelerini inceleyen belâgat ilminin içinde yer alan konular. Belagât, kelâmın fasîh olmakla birlikte
muktazây-ı hâle de uygun olmasıdır. Yani sözün açık seçik, anlaşılır olması-
nın yanında yerinde, zamanında ve yeterince ifade edilmesidir. Belâgat
meânî, beyân ve bedî‘ olmak üzere üç ana bölüme ayrılır.49
Lafız (ed-dâll) ile anlam (el-medlûl) arasındaki ilişki konusu. Lafız ile anlam arasındaki ilişkiyi inceleyen ilme delâlet ilmi (semantic - ) denilmektedir. Bu ilme (anlambilim – ) ve vad' ilmi ( ) de denilmektedir.
Arap dilinin söz dağarcığını oluşturan kelimelerin anlamlarının çeşitli
yönlerden incelendiği sözlük çalışmaları. Arap dilinin bu dalını ele alan ilme
lügat ilmi (sözlükbilim/lexicography - ) diyoruz.
Arap dilinin terâdüf (eş anlamlılık), müşterek (ortak anlam), ezdâd (zıt
anlamlılık), kıyas, naht, iştikâk, mecâz ve hakîkat gibi özellikleri.
Arap dili bilginleri ve onların eserleri.
Arap diline ait lehçeler ve bu lehçeler arasındaki farklılıklar.
C- Gayesi
Fıkhu'l-luga çalışmalarının kapsam alanı, genel olarak dil özel olarak da
Arap dili ile ilgilidir. Dolayısıyla burada Arap dili çalışmalarının hedeflerini
maddeler halinde sıralamak istiyoruz.
Arap dili çalışmalarının en temel gayesi Kur'ân'ı Kerim'in ve diğer dini
metinlerin doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlamaktır.50 Çünkü söz konusu metinlerin gerçek anlamda anlaşılmasının yolu Arap diline tam bir şekilde vâkıf olmaktan geçer. Nitekim Ebû Mansûr es-Se'âlibî bunu şu sözleriyle dile getirmektedir: "Arap dili, dillerin en hayırlısıdır. Arapça'yı öğrenmeye
48 et-Tehânevî, Mevsû‘atu keşşâfi ıstılâhâti'l-fünûn ve‘l-‘ulûm, thk. Ali Dahrûc, çev. Corc Zeynâtî,
Abdullah el-Hâlidî), Beyrut 1996, I, 23; es-Sekkâkî, Miftâhu’l-ulûm, Beyrut t.y., s. 37;
Taşköprüzâde, Miftâhu’s-sa‘âde ve misbâhu’s-siyâde fî mevdû‘âtu’l-ulûm, Kahire 1968, I, 144;
İsmail Durmuş, ‚Nahiv‛, DİA, XXXII (İstanbul 2006), s. 300-306.
49 Hatîb el-Kazvînî, Telhîsu’l-miftâh, İstanbul 1306, s. 4; et-Teftâzânî, el-Mutavvel şerhu Telhîsi
Miftâhi’l-ulûm, (thk. Abdülhamîd Hindâvî), Beyrut 1422/2001, s. 17, 153; et-Tehânevî, a.g.e., I,
342; Saçaklızâde, Tertîbu’l-ulûm, s. 153; Hulusi Kılıç, ‚Belâgat‛, DİA, V (İstanbul 1992), 380.
50 er-Râcihî, a.g.e., s. 34-35.
200 | Ramazan DEMİR
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
ve anlamaya çalışmak kişinin dini hassasiyetini gösterir. Çünkü Arap dili, ilmin
aracı, dini iyi ve tam anlamanın, derinlemesine kavramanın anahtarıdır."51
Konuşmada ve Kur'ân kıraatinde görülen hataları (lahn) ortadan kaldırarak Kur'ân'ı ve Arap dilini korumak da Arap dili çalışmalarının gayeleri arasında yer alır.52
Arap dilinin doğru, düzgün, anlaşılır ve kurallara uygun bir şekilde konuşulmasını sağlamak.
Dil çalışmalarının birçok ilimle bağlantısı vardır. Dolayısıyla dil çalışmalarının bir amacı da diğer ilimlere katkıda bulunmaktır.
Asıl amacı İslâm dinini yıkma, zayıflatma, Müslümanları İslâm dini konusunda şüpheye düşürme olan Arapça zordur, i'râbı terk etme, lehçelere yö-
nelme, Arapça'yı Latin harfleriyle yazma gibi Arap dili aleyhinde yürütülen
propagandalara karşı koymadır.53
Sonuç
Arap dilinde fıkhu'l-luga ve ilmu'l-luga terimlerinin kullanımının, tanımının,
konusunun ve gayesinin incelendiği bu makalede aşağıdaki sonuçlara ula-
şılmıştır.
Arap dili bilginlerinin fıkhu'l-luga ve ilmu'l-luga terimleri ile ilgili çalışmalarını ilk ve çağdaş dönem olmak üzere iki döneme ayırmak mümkündür.
Fıkhu'l-luga terimi bildiğimiz kadarıyla ilk olarak hicrî IV. asırda İbn Fâris
tarafından kullanılmıştır. Ancak bu dönemde söz konusu terimin tanımı
hakkında bilgi verilmemektedir.
İlk dönemde fıkhu'l-luga ve ilmu'l-luga şeklinde bir ayırım yoktur. Yani ilk
dönemde Arap dili bilginleri arasında Batı’daki şekliyle filoloji ile dilbilim
ayırımı yoktur. Arap dili bilginleri, çalışmalarını fıkhu'l-luga, ilmu'l-luga veya
başka bir isim altında yapmış olmakla birlikte kastettikleri şey aynıdır.
Çağdaş Arap dili bilginlerinin bir kısmı, ilk dönem Arap dili bilginlerinin
dil çalışmalarını batı üzerinden okumuş ve filoloji (philology) ile dilbilim
(linguistic) terimlerini Arapça'ya fıkhu'l-luga ve 'ılmu'l-luga şeklinde çevirmişlerdir.
51 Ebû Mansûr es-Se'âlibî, a.g.e., s. 29.
52 es-Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, thk. Muhammed İbrâhim el-Bennâ, Kahire 1405/1985, s. 34 vd.;
İbnü’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât ‘alâ enbâhi’n-nuhât, thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrâhim, Kahire
1369/1950, I, 4-9; İsmail Durmuş, ‚Nahiv‛, DİA, XXXII (İstanbul 2006), s. 300-306.
53 Muhammed b. İbrahim el-Hamed, a.g.e., s. 25.
Arap Dilinde "Fıkhu’l-Luga" ve " İlmu'l-Luga" Terimleri | 201
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
Bununla birlikte çağdaş dönemde de isimlendirme konusunda bir birlik
bulunmamaktadır. Bu dönemde de söz konusu terimler birbiriyle karıştırılmış hatta birbirinin yerine kullanılmıştır.
Fıkhu'l-luga veya ilmu'l-luga terimlerinin kullanımı hususunda ikilemden
ve karışıklıktan kurtulmak için bazı Çağdaş Arap Dili bilginleri, fıkhu'l-luga
terimini sadece bir dildeki yani Arap dilindeki dil çalışmalarıyla sınırlandırmakta ilmu'l-luga terimini ise bütün dillerdeki çalışmaları kapsayacak şekilde kullanma görüşünü benimsemektedirler.
Günümüzde Batı’da dilbilimin (linguistic) ifade ettiği anlamın Arapça'da
hem fıkhu'l-luga hem de ilmu'l-luga terimleri ile karşılanabileceğini savunan
çağdaş Arap dili bilginleri de bulunmaktadır.
Subhî es-Sâlih'in fıkhu'l-luga isminin tercih edilmesi ve dil araştırmaları-
nın tamamını kapsayacak şekilde kullanılması teklifinde bulunmaktadır.
Fıkhu'l-luga veya ilmu'l-luga terimi, "dil ile ilgili meseleleri, konuları inceleyen ilme verilen addır" şeklinde tanımlanabilir.
En genel anlamıyla, fıkhu'l-luga’nın konusu sese dayalı bir sistem olan dilin kendisidir.
Arap dili çalışmalarının en temel gayesi Kur'ân'ı Kerim'in ve diğer dini
metinlerin doğru ve tam olarak anlaşılmasını; dilin hatalardan korunarak
doğru, düzgün, anlaşılır ve kurallara uygun bir şekilde konuşulmasını sağ-
lamaktır.
Kaynakça
Aksan, Doğan, Her Yönüyle Dil: Ana Çizgileriyle Dilbilim, Ankara: Türk Dil Kurumu,
1990.
Antakî, Muhammed, Dirâsât fî Fıkhi'l-luga, Beyrut: Dâru'ş-şark, 1389/1969.
Aydın, Mehmet, Dilbilimin El Kitabı, İstanbul: 3F Yayınevi, 2007.
Bayrav, Süheyla, Yapısal Dilbilimi, İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1969.
_______, Filolojinin Oluşumu, İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1975.
Bealbeki, Remzi Münir, Fıkhu’l-Arabiyyeti’l-mukâren, Beyrut: Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn,
1999.
Bişr, Kemâl Muhammed, Dirâsât fî ilmi'l-luga, Kahire: Dâru'l-Maârif, 1986.
Durmuş, İsmail, ‚Nahiv‛, DİA, XXXII (İstanbul 2006), s. 300-306.
Hamed, Muhammed b. İbrahim, Fıkhu'l-luga, Riyad: Dâru İbn Huzeyme, 1426/2005.
İbn Cinnî, Ebu’l-Feth Osmân, el-Hasâis, thk. Muhammed Alî en-Neccâr, Beyrut:
Dâru’l-kitâbi’l-Arabî, 1371/1952.
İbn Fâris, Ebu'l-Hüseyin Ahmed b. Faris b. Zekeriyâ, es-Sâhibî fi fıkhi’l-luga ve süneni’lArab fî kelâmihâ, Kahire: el-Mektebetü’s-Selefiyye, 1324/1910.
202 | Ramazan DEMİR
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
İbnu’l-Hâcib, Ebû Amr Cemaleddîn Osman b. Ömer b. Ebî Bekr, Muhtasaru Münteha’s-su’l ve’l-emel fi ilmeyi’l-usûl ve’l-cedel, thk. Nezîr Hamâdû, Beyrut
1427/2006.
İbn Haldûn, Abdurrahmân b. Muhammed, el-Mukaddime, thk. Dervîş el-Cuveydî,
Beyrut 1996.
İbnu’l-Kıftî, Ebu'l-Hasan Cemâleddin, İnbâhu’r-ruvât alâ enbâhi’n-nuhât, thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrâhim, Kahire 1369/1950.
İbn Manzûr, Ebu'l-Fadl Cemâleddîn, Lisânü'l-Arab, Beyrut: Dâru Sâdır, ts.
Karaman, Hayreddin, "Fıkıh", DİA, XIII (İstanbul 1996), s. 1-14.
Kazvînî, Hatîb, Telhîsu’l-miftâh, İstanbul 1306.
Kılıç, Hulusi, ‚Belâgat‛, DİA, V (İstanbul 1992), s. 380-383
Kocaman, Ahmet, Dilbilim Temel Kavramlar Sorunlar Tartışmalar, Ankara: Dil Derneği
Yay., 2006.
Kudur, Ahmed Muhammed, Medhal ilâ fıkhi’l-lugati’l-Arabiyye, Dımaşk: Dârü’l-Fikr,
1424/2003.
Mubârek, Muhammed, Fıkhu'l-luga ve hasâisu'l-Arabiyye, Beyrut: Dâru'l-Fikr,
1401/1981.
Râcihî, Abduh Ali İbrahim, Fıkhu'l-luga fi'l-kütübi'l-Arabiyye, Beyrut: Dârü'nNehdati'l-Arabiyye, 1392/1972.
Saçaklızâde, Muhammed b. Ebî Bekr el-Mar‘aşî, Tertîbu’l-‘ulûm, thk. Muhammed b.
İsmâîl es-Seyyid Ahmed, Beyrut 1408/1988.
Sâlih, Subhî, Dirasât fî fıkhi'l-luga, Dımaşk: Matbaatu Camiati Dımaşk, 1379/1960.
Sa'rân, Mahmûd, İlmu'l-luga, Dımaşk: Matbaatu'r-Ravda, 1415/1994.
Saussure, Ferdinand De, Genel Dilbilim Dersleri, çev. Berke Vardar, Ankara: TDK
Yay., 1976.
Se'âlibî, Ebû Mansûr, Fıkhu'l-luga ve esrâru'l-Arabiyye, şrh. Yâsîn el-Eyyûbî, Beyrut: elMektebetu'l-Asriyye, 1419/1999.
Sekkâkî, Ebû Ya‘kûb Sirâceddîn, Miftâhu’l-ulûm, Beyrut ts.
Sîrâfî, Ebû Saîd Hasan, Ahbâru’n-nahviyyîn, thk. Muhammed İbrâhim el-Bennâ, Kahire 1405/1985.
Subkî, Ebû Nasr Tâcuddîn Abdulvahhâb, Ref‘u’l-hâcib an Muhtasari İbni’l-Hâcib, thk.
Ali Muhammed Muavvez-Adil Ahmed Abdülmevcûd, Beyrut 1419/1999.
Suyûtî, Celâleddîn Abdurrahmân, el-Muzhir fî ulûmi’l-luga ve envâ‘ih, Beyrut 1987.
Taşköprüzâde, Ebu'l-Hayr İsâmüddîn Ahmed Efendi, Miftâhu’s-sa‘âde ve misbâhu’ssiyâde fî mevdû‘âti’l-ulûm, Kahire 1968.
Teftâzânî, Sa‘deddîn Mes‘ûd, el-Mutavvel şerhu Telhîsi Miftâhi’l-ulûm, thk.
Abdülhamîd Hindâvî, Beyrut 1422/2001.
Arap Dilinde "Fıkhu’l-Luga" ve " İlmu'l-Luga" Terimleri | 203
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 183-203
Tehânevî, Muhammed Ali, Mevsû‘atu keşşâfi ıstılâhâti'l-fünûn ve‘l-ulûm, thk. Ali
Dahrûc, çev. Corc Zeynâtî, Abdullah el-Hâlidî, Beyrut 1996.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü, Ankara 2005.
Vâfî, Ali Abdulvâhid, Fıkhu'l-luga, Kahire; Mektebetu Nahdati Mısr, 1393/1973.
_______ , İlmu’l-luga, Kahire: Mektebetu Nahdati Mısr, 1404/1984.
Zeydî, Kâsid Yâsir, Fıkhu’l-lugati’l-Arabiyye, Ammân: Dâru’l-furkân, 1425/2004.

Konular