"EKAME" ( ~lJ ) FİİLİ VE TÜREVLERİNİN ARAP DİLİ VE KUR'AN'DAKİ ANLAM BOYUTLARI

EKEV AKADEMİ DERCİSİ Yıl: 14 Sayı: 42 (Kış 2010)--------
"EKAME" ( ~lJ ) FİİLİ VE TÜREVLERİNİN
ARAP DİLİ VE KUR'AN'DAKİ ANLAM BOYUTLARI(*)
231
Necdet ÜNAL(**)
Özet
Bu makalede özellikle Arap edebiyatı kaynakları ve Kur'an tefsirlerinden istifade edilerek "ekfmıe" fiili ve türevlerininArap dili ve Kur'an'da hangi anlamlarda kullanıldığı
örneklerle gösterilmeye çalışılmıştır. "'Ekame" fiili Kur'an'da en çok "salat" (namaz)
kelimesi ile birlikte kullanıldığı için son kısımda "namazın ikamesi" ifadesinin anlamı
üzerinde ayrıca durulmuş ve bir sonuca vanlmaya çalışılmıştır. Yapılan çalışma, içinde
söz konusu fiil veya türevlerinin geçtiği Kur'an ayetlerini daha iyi aniayabilme çabasına
yöneliktir.
Anahtar Kelimeler: Kur'an, Tefsir, Arap dili, ayakta tutmak, ayağa kaldırmak, ikamet
etmek.
Various Meanings ofthe Verb ~.§ and its Derivatives inArabic Language and
Qur'an
Abstract
In this paper, it has been tried to show what kinds ofmeanings ofthe verb ~.§ and its
derivatives have in Arabic Language and Qur'an by referrlng to the Qur'an Exegesises
(tafseer) and the sources ofArabic Literature and by giving some examples from them. In
the last section, it has be_.en thought over the the meaning ofthe expressian of Ö~ .d....al!l
because that the verb ~U has been used mostly with the word Ô~ (prayer); and it has
been tried to draw a conclusionfrom that. This study intends to be able to understand well
about Quranic verses including the verb in question and its derivatives.
Key Words: The Qur'an, Exegesis, Arabic Language, to keep alive, to stimulate, to
reside in.
*) Bu makale, büyük ölçüde, "Kur'an'ı Kerim'de İstİkarnet Kavramı" adlı basılmamış doktora
tezimizin birinci bölümünden faydalanılarak kaleme alınmıştır. Tezdeki yeri için bkz. Ünal,
Necdet, Kuran'ı Kerim'de İslikarnet Kavramı (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Dokuz Eylül
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 2005, 52-70, ve 75-78. sayfalar arası.
**) Dr., Çanakkale Gazi İlköğretim Okulu. (e-posta: doktornecdet@gmail.com)
232 /Dr. Necdet ÜNAL ----------EKEV AKADEMİ DERCİSİ
Giriş
Kur'an'da geniş bir kullanım alanına sahip olan ekame fiili ve türevlerinin Kur'an'da
hangi anlamlarda kullanıldığının tesbiti tefsir ilmi açısından önemlidir. Bir fiilin veya
türevinin Kur'an'da hangi anlamlarda kullanıldığını anlamak için öncelikle onun Arap
dilindeki kullanımlarına bakmak gerekir. Dolayısıyla bu çalışmamızda, ekame fiili ve
türevlerinin Kur'an'da hangi anlamlarda kullanıldığını anlayabilmek için öncelikle ona
lügatierde ve yeri geldikçe divanlarda hangi anlamın yüklendiğine, daha sonra da Kur'an
ve dolayısıyla tefsirlerdeki anlam boyutuna ve bu kullanımlarla ilgili örneklere bakaca-
ğız.
İf'al babından olan "ekame" fiilinin anlam sahasına bir göz attığımızda onun şu manalara geldiğini görmekteyiz:
1. Ayakta tutmak
2. İkarnet etmek
3. Devam etmek
4. Bir şeyi düzgün yapmak
Şimdi bu anlamlar üzerinde ayrı ayrı duralım:
1. Ayağa Kaldırmak
Ekame fiili Arap dilinde ayağa kaldırmak, yerinden kaldırmak (Cevherl, 1979: V,
2017; İbn Manzfir,1955: XII, 499; Zebldi, t.y.: IX, 35; Asım Efendi, 1304 h: IV, 458.),
dikmek, dikilrnek ve yükseltmek (Hassan b. Sabit, t.y.: 120, 233) anlamlarında kullanılmıştır. Buna dair bazı örnekler şunlardır:
a. Arap Dilinde
~>" 0-<ı i"j "Yerinden kaldırdı" (Cevheri, 1979: V. 2017; İbn Manzfir. 1955: XII.
499; Zebidi, t.y.: IX, 35; Asım, 1304 h: IV, 458) ve o.ı.cl~ w:&.:i ~ .).;..ı.ll ..ı_,..,.ı:. lyl91
"Dinin direğini dikti/er, böylece onun temelleri iyice yerine oturdu" (Hassan b. Sabit, t.y.:
120, 233) cümlelerinde söz konusu fiil bir şeyi kaldırmak, ayağa kaldırmak anlamındadır.
b. Kur'an'da
Fiilin Kur'an'da geçen bu manalardaki kullanımlarına baktığımızda şu ayetler karşı­
mıza çıkmaktadır:
"Yine yürüdüler. Nihayet bir kent halkına varıp onlardan yemek istediler (Kent
halkı) onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak isteyen bir duvar
buldular, hemen onu doğrulttu" (Kehf, 18/77. ui IY.iJ 4-kıi ~ ~.) ~~ y:il
ı~ı ..;=. t:ill,j1j .ı...al91.! ~ c.ıl .ı.;.);! ı)~ 4-:ı! ı~_,3 w~)
Ayette geçen "ekfime" fiili "inşa etmek" (İbnü'l-Cevzl, 1985: 139-140), "doğrultuvermek" ( Elmalılı, 1982: V, 3266), "onarmak" (Dumlu ve Elmalı, 2001: 270), "doğrult-
"El233
ANLAM BOYUTLARI
mak" (Ateş, 1988: V, 3 lO) şeklinde anlaşılmıştır ve faili de Hz. Musa'nın yanında olan
Hızır'dır (SuyGti, 1983: V, 418; Ateş, 1988: V, 313). "Orada yıkılmak isteyen bir duvar buldular" ifadesindeki kullanım, mecazidir. Çünkü duvann, böyle bir iradesi yoktur.
Aniatılmak istenen, duvann yıkılmak üzere olduğudur ( Beğavi, 1987: III, 175). Ayette,
yıkılmak üzere olduğundan bahsedilen duvann, nasıl doğrultulup ayağa kaldınldığıyla
ilgili olarak tefsirlerde geçen bazı görüşler şunlardır:
1. Bu işi eliyle dokunmak suretiyle yapmış ve duvar da doğrulup ayakta duracak hale
gelmiştir ki bu, onun mucizelerindendir.
2. Bir sütun, direk dikmek suretiyle bu duvar doğrultulmuştur.
3. Bu duvarı bozup yıkmış ve yeniden inşa etmek suretiyle ayağa kaldırmıştır (Zemahşeri, t.y.: II, 740; Razi, 1985: XXI, 158).
Bu görüşlerden birincisi, yani mucizevi bir dokunuşla duvann ayağa kaldınlmış olması daha muhtemel gözükmektedir (Elmalılı, 1982: V, 3268). Çünkü ayet, siyak ve sibak
yönünden ele alındığında, öylesi zor durumda olan yani misafir edilmeyen ve karnı doyurulmayan bir kişinin, bunu normal şartlar altında yıkması ve yapması biraz zor gözükmektedir. Her ne şekilde olursa olsun, neticede bu duvar, ayakta dunnasma engel teşkil
eden özürden, sorundan kurtarılmış, dosdoğru ve ayakta durur bir hale getirilmiştir. Bu
sonucu, fiilin anlamından rahatlıkla çıkarabiliyoruz.
Sözü geçen fiilin muzari olarak geçtiği bir ayette de "İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve
O'nunhuzunınaçıkmayıinkareden,buyüzdenamelleriboşaçıkankimselerdir.Artıkkıyamet
gününde onlar için bir terazi koymayız" (veya onlara hiç değer vermeyiz)" (Kehf, 181105.
_jjJ 4..c~l f'~ ~ ~ )LS ~L=i ~ .ı..JWJ ("+.l.J üy~ IJ.fo 0.ı:U1 clı.!Ji) buyrulmaktadır. Ayetteki "nukimü" fiili "kurmak, dikmek" anlamındadır (Razi Zeynüddin,
1990: 311).
Ayetin "Artık kıyamet gününde onlar için bir terazi koymayız" kısmıyla alakah
izahları üç maddede toplayabiliriz:
1. Onlara değer vermeyiz, onları önemsemeyiz, onların bizim katımızda bir değeri
itibarı yoktur.
2. Onlar için terazi kurmayız. Çünkü terazi Allah'ı bir tanıyaniann iyilik ve kötülüklerini ayırt etmek için kurulur (Zemahşeri, t.y.: II, 749; Razi, 1985: et-Tefsiru'l-Kebir,
XXI, 175).
3. İsyanları, günahları çok olan kişinin durumu, sanki hiç iyilik yapmamış gibidir.
Onun, iyilik adına teraziye girecek bir şeyi yoktur (Razi, 1985: et-Tefsiru'l-Kebir, XXI,
175).
Buna göre ayet, inkar edenler için terazi kurulup dikilmeyeceğini anlatmaktadır. Böyle kişilerin Allah katında kabul görecek.bir işi, fiili yoktur. Dolayısıyla tartıya konulacak,
tartılacak ve hak edecekleri bir şey yoktur. Ayette de ifade edildiği gibi böylelerinin yaptıkları boşa gitmiştir, yani onlar tartıya vs. gerek kalmadan tümden kaybetmiş kimselerdir.
234/ Dr. Necdet ÜNAL ---------EKEV AKADEMİ DERCİSİ
"Her mescitte yüzlerioizi O'na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak
O'na yalvarın" (Araf?/29. ÜJ~yü rSI.l: ...,S u.ı.ıll .U ~ o_,c..ıJ ~ JS ~
f:A Y::.J ~IJ) ayetinde, yüzleri Allah'a doğru tutmak, yani kıbleye yönelmek istenmektedir (Razi, 1985: XIV, 61)
"Ve yüzünü hanif olarak dine çevir; sakın ortak koşanlardan olma" ayetinde
(Yunus, 10/105. ().!Sy::..Jl ()o üifo 'iJ lip U:ı..ıll ~J r-!1 uiJ), yüzün, hanifolarak
dine çevrilmesi yani dine doğru tutulması emredilmektedir (Yüzünü dine doğru çevirmenin emredildiği diğer ayetler için bkz. Rum, 30/30: ... 4,ılc i..Y..i.l ..;b.9 ~~ .ılı o_;h! ~ ,
u.ı..ıll ~J r-!1..9 , Rum, 30/43: r-!1..9 ü.JC~ ~-':! .ılı ü-o .ıJ ..ıy ';l f'-':! ~t,ı ul J,ı9 ü.o
~~ u.ı..ıll ~J). Buradaki ifade aklın, tamamen dini istemesini, iman nuruna gark olmayı ve onun dışındaki şeylerden tamamen yüz çevirmeyi (Razi, ı985: XVII, 180), sağa
sola kaçmadan O'na doğru yönelmeyi (Zemahşeri, t.y.: II, 374), dine kalpten ve ihlasla
bağlanmayı, yanlış ve bidatlerden uzak olmayı anlatmaktadır (Kuşeyri, ty.: II, 118). Böylece, yönü belli bir toplum oluşturulması istenmektedir.
Bu ayetlerde geçen "yüzünü Allah'a çevirmek" ifadesinden şu iki sonuç çıkmaktadır:
1. Bu ifade, her şeyiyle ve tamamendine yönelmeyi anlatır. Yani kişi dine yönelmeli
ve diğer her şeyden yüz çevirmelidir. Böylece onun kalbinde, kendisine yöneleceği başka
hiçbir şey kalmaz (Razi, ı985: XXV, 120)
2. O'na yönelişte ihlaslı olmak, Allah'a verdiği sözü tutmak, oturma, kalkma ve tüm
işlerde sadece O'nun rızasını gözetmek gerekir (Kuşeyrl, ty.: III, 116) ki neticede yolu
belli, planlı ve programlı bir toplum inşa edilsin.
Netice itibarıyla "yüzünü dine doğru tut" ifadesi, elbette ki fiziki bir durumu anlatmamaktadır. Burada anlatılan; kişinin, yaptığı bütün iş ve davranışlarda dinin ölçülerini
kendisine ölçü almasıdır. Yani başka ölçüler veya çıkarlar açısından bakarak o dosdoğru
duruştan sapma gösterınemesi ve arnellerini kirletmemesidir.
"O size, dinden Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya
ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi şeriat yaptı. Şöyle ki: Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa
düşmeyin" ayetinde (Şura, 42/13. ~ lyJ ~ ~J L.J ~) ..~.:ı.) (,ŞilJ L:...Y ~ c..s'"""""J L.
u.ı.ıl U.o rSl t~ "dine dosdoğru uyulması" (Dumlu ve Elmalı, 2001: s.442), "dinin
doğru tutulması" (Elmalılı, 1982: VI, 4223; Razi, ı 988: XIX, 433; Ateş, ı 988: VIII, 177)
yani dinin ayakta tutulması ve onda ayrılığa düşülmemesi emredilmektedir.
Elmalılı, ayetteki dini doğru tutmayı, "onu doğru tutmak da erkanını halelden muhafaza fiyat ve edillesinden doğrusunu aniayıp iman ve anıelde ilılas ile tatbik etmektir"
(Elmalılı, 1982: VI, 4228) şeklinde açıklar.
Ayetten anlaşıldığına göre dinin ayakta tutulması ve onda tefrikaya düşülmemesi
gerektiği hususu, diğer peygamberlere de tavsiye edilmiştir. Buna göre bütün bu pey-
"EKAME" ( ı-L!I ) FİİLİ VE TÜREVLERİNİN ARAP DİLİ VE KUR'AN'DAKİ _
235
ANLAM BOYUTLARI
gamberler ve toplulukları, dinlerini ayakta tutmak için gerekli olan her şeyi yapmak ve
dinde tefrikaya düşmernek prensibinden sorumlu idiler. Aynı prensipler ve sorumluluklar,
Kur'an'ın hitap ettiği bütün geçmiş topluluklar için vardı, bu günün toplumu için de vardır, yarınlardaki toplumlar için de olacaktır.
"Dinin ayakta tutulması" emrinden hemen sonra gelen "dinde tefrikaya düşmeyiniz"
emri de anlamlıdır ve bu emir, dinin ayakta tutulmasını sağlayan en önemli urudelerden
birisidir. Ayette anlatılan, aynı Allah'a, dine ve kitaba inananlar arasındaki ihtilaflar ve
çekişmelerdir. Dolayısıyla gruplar, cemaatler, lider konumundakiler, kısaca Müslüman-·
lar beşer olduklarını, beşerin şaşabileceğini, bin bilseler de bir bilene sormalarının daha
uygun olacağını, hem bir şeyler· almak hem de verebilmek düşüncesiyle özellikle farklı
düşünenlerle diyalog içinde olmaları gerektiğini unutmamalıdırlar.
Bunlar, dinin ayakta tutulmasında son derece önemli prensiplerdir. Eğer bu prensipIere dikkat edilirse ne birbirini din dışı sayan gruplar, ne de farklılıkları kaşıyan unsurlar
olur. Bu da, birbiriyle dayanışma içinde olan Müslüman toplumun alt yapısını oluşturur.
Böyle bir toplum da dinini sapasağlam ayakta tutar. Zaten ayetinistediği de budur.
Ralıman suresinin ilk ayetlerinde kainatta denge ve düzenin hakim olduğundan, her
şeyde bir plan, program ve hesabın bulunduğundan (Bkz. Rahman, 55/5-8. L;ljı.JI
~ I_Ji.b:i ~~. c.ıi..»JI PJJ 4ı!.J .,.tA....Jj. ül~ ~j ~lj .0~ ~j
~1) bahsedildikten sonra, "tartıyı adaletle ayakta tutun, terazide eksiklik yapmayın" (Rahman, 55/9. ~ J .h...ıill..,ı L;j_,ll l~iJ J):ı..JI IJ~) denilmektedir.
Ayette tartının adaletle devam ettirilmesi emredilmektedir. Terazide eksiklik yapmamak, herhangi bir noksan tartma ve cimrilik yapmamak demektir (Taberl, 1954: XXVII,
118; Beğavl, 1987: IV, 267; Kurtubl, 1987: XVII, 155). Mücahid ayeti, "almak ve vermek
istediğinizde, terazinin dilini doğru tutunuz" şeklinde tefsir etmiştir (Beğavl, 1987: IV,
267; Ebu's-Sui'ıd, t.y.: VIII, 177;Ali'ısl, t.y.: XXVII, 102).
Ayetle ilgili olarak Elmalılı'nın şu izahını da zikretmek istiyoruz:
"Kavil ve fiil her hususta tartmak işini adaletle doğru tutun. Yani hem eksik tartı kullanmayın hem de tarlarken insafve adaletle dosdoğru tartın. Kendiniz için tartarken bir
tarafa diğeri için tartarken diğer tarafa ağdırmayın da hepsinde de terazinin dilini doğru
tutun" (Elmalılı, 1982: VII, 4666).
Bundan anlaşıldığına göre, sadece alınıp satılan şeylerin değil, aynı zamanda konu-
şulan sözlerin de adaletle tartılıp doğru tutulması gerekmektedir. Anlaşılan o ki, ayet,
insanın bütün söz ve fiillerinde adaleti gözetmesi gerektiğine işaret etmekte (Ali'ısl, t.y.:
XXVII, 102), hayatında dengeli ve dürüst olmasını emretmektedir.
Talak sonucu verilen iddet sonrasını açıklayan şu ayet, konuyla ilgili bir diğer güzel
örnektir: "Sürelerinin sonuna vardıklarında ya onları güzelce tutun, yahut güzellikle
onlardan ayrılın (Eşinizi yanınızda tutmak veya ondan ayrılmak için) (Ateş, 1988:
IX, 482). İçinizden adaletli iki kişiyi şahit tutun, şahitliği Allah için ayakta tutun"
236 /Dr. Necdet ÜNAL --------- EKEV AKADEMİ DERCİSİ
(Talak, 65/2. .ılı ô..ı~l l~iJ ~ J..ıc c..SJ~ IJ~iJ uJ.J'-A-! ~_,!.Jt.! Ji UJ.J'-A-! ~
fi...wl9 ~i 0i.l: I~!J). Burada, Allah için şahitliğin ayakta tutulması, yani şahitliğin
doğru bir şekilde yapılması emredilmektedir.
Ayeti iki şekilde anlamak mümkündür:
1. Şahitliğin doğru bir şekilde yapılması istenmektedir. Yani herhangi bir tarafı kayırma peşinde olmadan, gördüğünü , bildiğini olduğu gihi ifade edip haklı olanın yanında
yer almak.
2. Allah için şahitlik müessesesini devamlı çalıştırmak ve şahitlik müessesesinden
vazgeçmemek.
Ayetin nazmı, sanki ikinci görüşü destekler mahiyettedir. Ayette iki adaletli kişinin
şahit tutulması emredilmektedir. Adaletli olan kişilerin, zaten adaletle şahitlik yapmaları, beklenen bir durumdur. Kanaatimizce bu kişilere doğru şahitlik yapmalarına dair bir
telkin, malumun ilaını ve durumun tekran gibi gözükmektedir. Dolayısıyla, "sizden iki
adaletli kişiyi şahit tutunuz" ibaresinden hemen sonra "şahitlik müessesesini ayakta
tutunuz" denmesi, daha genel çerçevede şahitlik müessesesinin çalıştırılmasını ve ayakta
tutulmasını istemektedir.
Bir başka ayette, "Eğer onlar Tevrat, İncil ve Rablerinden kendilerine indirileni
ayakta tutsalardı, üstlerinden ve ayaklarının altından yiyeceklerdi" (Maide, 5/66.
~~ }J ~) W:..:i Ü"J ~_,! ü-o I}S~ ~.J ü-o ~) Jyi L.J ~';/IJ ôi.Jjlll lyot:Si)
buyrulmaktadır.
Ayette geçen "ekamfi" fiili "hakkını tam olarak vermek" (İsfehan!, t.y.: 418), "açıklamak" (İbnü'l-Cevzl, 1985: s.l39-140 ), "doğru tutmak" (Elmalılı, 1982: III,l710), "gere-
ğince uygulamak" (Ateş, 1988: III, 28), "dosdoğru tutmak (tatbik ve icra etmek)" (Razi,
1988: IX, I 5 I), "yerine getirmek" (Durulu ve Elmalı, 2001: s.l 02) şeklinde anlaşılmış­
tır.
Razi, ayetin bu kısmıyla ilgili olarak üç izah yapmıştır:
1. Allah'ın abitlerine vefa göstermek ve yine Hz. Muhammed'in gönderileceğine işaret eden delilleri ikrar etmek, bunlarla amel etmektir.
2. "Tevrat'ın ikamesi" demek, onun hüküm ve cezalannın ikamesidir.
3. Hükümlerinden herhangi birisinde hata yapmamak için İncil ve Tevrat'ı karşıianna
koyup dikmeleri anlamındadır (Razi, 1985: XII, 50)
Aslında fiile öyle bir karşılık verilmelidir ki, bu karşılık hem fiilin köküne ve bağlarnma uygun olsun, hem de bu ilahi mesajların canlı kalmasını sağlayacak aktivitelerin
tümünü bir şemsiye altında toplasın. "Ayakta tutmak" karşılığı, bütün bunlara uygun bir
karşılıktır. Zaten ayette Allah tarafından gönderilmiş_olan ilahi mesajların ayakta tutulması istenmektedir. Bu mananın içine, ilahi mesajların ayakta tutulması için gerekli olan
iş, davranış ve hareketlerin hepsi girmektedir.
"EKAME" (~lll ) FİİLİ VE TÜREVLERİNİN ARAP DİLİ VE KUR'AN'DAKİ _
237
ANLAM BOYUTLARI
"Keşke onlar Tevrat, İncil ve kendilerine indirilenleri ayakta tutsalardı..."
(Maide, 5/66. ~) ü.:..:i 0-aJ ~_,! (.)a _,lS~ ~.) (.)a ~J Jj.il L.J J.ı.;...i)'lJ
ôl.Jjill ly.ot.!l ~~ }J) ayetinden anlaşıldığına göre onlar Allah'ın kendilerine göndermiş olduğu bu mesajları her türlü tahriften uzak bir şekilde koruyup anlasalar, anlatsalar,
dinlerinde ve dünyalarında onları rehber edinseler, her platformda oı;ıları savunarak sahip
çıksalar, kolunu kanadını kırmadan onlara göre amel edip yaşasalar ve yaşatsalar, son
derece bolluk içinde yiyip içeceklerdi. Ama onlar, bunları yapmadılar ve neticede bu botluğu elde edemediler.
Yine Kur'an-ı Kerim'in bir başka yerinde "Erkek ve kadının, Allah'ın sınırlarını
ayakta tutamayacaklarmdan korkmanız hali dışında kadınlara verdiğiniz şeylerden
herhangi bir şeyi geri almanız size bela! değildir" (Bakara, 2/229. l...... IJi:...t:; ui ~
~ 'iJ ~ ..:..ı.ı;ğl ~ ~ c4 )ij .&ı ..ıJh ~ 'ii ~ u~ ...hı ..ıJlı ı4JgJ
'ii li..:..., ·1 'li l:u..::. ·.~ - 'l) buyrulmaktadır ("Allah'ın sınırlarını ayakta tutmak"
.. u . - u- J-ifadesi bu ayette iki defa ve ayrıca bir sonraki ayette Bakara 2/230. ayette geçmektedir:
·tio 'l:,.. ·-<;~ '.AJ' .ıJJ=.:j)ijl.~lL·ti · ..L. -~1.: ... .Jı)..ılı..cll:i .Jı.
u. r. . J.J c- ~ . V" ~ u. u~ f'Y" ~ J J
.Jı ..l lı L.ı.ıiJ ·i ..J:. ·b ' ·1 ·· -'- b )ij 1.~L)
j - - u u. . Y:! u ~ c . ~
"Allah'ın sınırlarını ayakta tutmak" karşılığı, O'nun emir ve yasaklarına uyulmasını,
yapılan iş ve davranışlarda bu sınırların korunup gözetilmesini ve asla çiğnenip yıkılmamasını, kısaca meşru olan alanda kalın ıp dışarıya taşıimamasım anlatmaktadır (Bir başka
ayette geçen aynı kullanım için "Allah'ın sınırlarını ayakta tutmak "karşılığının aynen
verildiğine dair bkz. Razi, ı 988: V, 2 ı 7.)
Ayetteki hitap, idarecilere ve hakimiere yöneliktir (Ayetin nüzul sebebi için bkz. Elmalılı, 1982: II, 787). Davaıara bakarken almayı ve vermeyi bizzat onlar emrettiğinden
sanki alan ve veren onlar olmaktadır. Eğer bu kişiler, karı kocanın, Allah'ın koyduğu
sınırlarda duramayacaklarını bazı emarelerden anlarlarsa, kadının ayrılmak için verdiği
mehir vs. bir karşılığın onlara herhangi bir günah kazandırmayacağını bilmelidirler (Zemahşerl, t.y.: I, 274; Elmalılı, 1982: II, 787)
2. İkarnet Etmek
Ekame fiili Arapça'da ikamet etmek (Hassan b. Sabit, t.y.: 205; Cevherl, 1979: V,
2017; İbn Manzfir, 1955: XII, 499; Zebidi, t.y.: IX, 35; Asım, 1304 h: IV, 458) ve sabit
olmak (İmrüü'l-Kays, t.y.: ı42; Antere, ts.: Divan, 130; Hansa, t.y.: 104; Hassan b. Sabit,
t.y.: 58, 6ı, ı94; el-Ferezdak, 1994: I, 66; Mütenebbi, t.y: I, 169,249,298, II, 1123; Ezher!, t.y.: IX, 362; İbn Abbad, 1994: VI, 58; Cevherl, 1979: V, 2017; İsfehani, t.y.: s.4ı8;
İbn Manzfir, ı955: XII, 497; Zebidi, t.y.: IX, 35; Sendfibl, t.y.: 203; Tarafe, 1909: 3) anlamlarında da kullanılmıştır.
238/ Dr. Necdet ÜNAL --------- EKEV AKADEMİ DERCİSİ
a. Arap Dilinde
"Ekame" fiilinin Arap dilindeki bu maLadaki kullanımlarına utS.JI .} ri.SI "Bir yerde ikamet etti, sabit oldu" (İmrüü'l-Kays, t.s.: 142; Antere, ts.: Divan, 130; Hansa, t.y.:
s.104; Hassan b. Sabit, t.y.: s.58, 61, 194; Ferezdak, 1994: I, 66; Mütenebb!, t.y: I, 169,
249, 298, II, 1123; Ezher!, t.y.: IX, 362; İbn Abbad, 1994: VI, 58; Cevher!, 1979: V,
2017; İsfehani', t.y.: s.418; İbn Manzur, 1955: XH, 497; Zebidi, t.y.: IX, 35; Sendub!,
t.y.: s.203; Tarafe, 1909: s.3); ~ ~ Jc ri.SI : "Peygamberin zamanında yaşadı,
yaşam sürdü"; ~1_, ~ jıJI ri.SI: "Haysiyet, şeref ve zenginlik bizde yer etti, bize
yerleşti" (Hassan b. Sabit, t.y.: s.l18, 198); i".91 ıj.:JI : "Hakkı hakim kıldı, tesis etti";
~ 4-::9 üj ~) ~ J : "Senin ikamet ettiğin toprağı öperim" örneklerini verebiliriz. Şair bu son örnekte muhtemelen sevgiliden dolayı, onun yaşadığı yerin bile gözünde
ne kadar kıymetli olduğunu dile getirmektedir.
Yine ri.SI_, U..ı..lc L.Jj:JI ~'"Dertler başımıza çadır kurdu, yerleşti (hiç gitmiyor, bitmiyor)" (Antere, ts.: Divan, s. 115, 132, 189) kullanımında ise fiil üzüntü, dert gibi manevi
duyguların mecazi olarak bir yerde İkarnet etmesi, sabit olması anlamında kullanılmıştır.
b. Kur'an'da
"Ekaıne" fiilinin bumanadaki kullanımlarına Kur'an'da da rastlıyoruz:
"Allah,size,evlerinizioturmayeriyaptıvesizehayvan derilerinden, göçgününüzde
veikametgününüzdekolaycakullanacağınızhafifevlerveyünlerinden,yapağılarından
ve kıllarından bir süreye kadar giyilecek, döşenecek eşya ve geçimlik yaptı" ayetindeki
(Nahl, 16/80. i".Jd .s-i~ l:iJ:l-:1 rW'ıl ..ı).;.. 0-<> ~ ~J .&... ~J:l-:1 0-<> ~ ~ ..Jı3
~ .)J l.c.t:i..a3 t:it:ii l.).~i3 l.).ui3 4-21_,....,.i 0-<>J p.:;..~.SJ i".JdJ ~) p.:;..~.SJ i".JdJ
ifadesi, günlük dildeki İkarnet etmek, sabit olmak, yerinde durmak anlamındadır.
Ayette geçen ~ i".Jd ve p.:;..I.SJ r.JdJ ifadeleri, anlam olarak birbirinin zıddı
gözükmektedir. İlk ifade, göçebelerin otlağı ve suyu olan yerlere ulaşmak amacıyla yaptıkları yolculuğu anlatmaktadır (Razi, 1985: XX, 94). Durum böyle olunca, ikinci ifadede
yerleşik hayatın yani insanın ikaınet ettiği yerin anlatılmakta olduğu ortadadır. Buna göre
de "ikamet etmek" anlamı; bir yerde yaşıyor olmayı, orada sabit olmayı anlatmaktadır.
"İkamet" mastanndan gelen "mükô.m" ve "mükô.me" lafızları da Kur'an'da geçmektedir. "Mükô.m" lafzı Arapça'da "ikamet'' (Şafii, t.y.: 39,68; Mütenebb!, t.y: I, 87, 327;
Cevher!, 1979: V, 2017; İbn Manzur, 1955: XII, 498; Zebidi, t.y.: IX, 35), "ikamet edilen
yer" (Halil, 1988: V, 232; İbn Abbad, 1994: VI, 58), "yer, ayakta durulan yer" (Cevheri,
1979: V, 2017; İbn Manzfir, 1955: XII, 498; Zebidi, t.y.: IX, 35), "ayağın bastığı yer"
(Cevher!, 1979: V, 2017) anlamlarında kullanılmaktadır. "Müktime" lafzı için, "ikamet''
(İbn Cendel, 1994: 12; Cevher!, 1979: V, 2017; İsfehani, t.y.: 418; İbn Manzfir, 1955: XII,
498; Zebidi, t.y.: IX, 35), "ikamet edilen yer" (Halil, 1988: V, 232; Ezheri, t.y.: IX, 357;
İbn Abbad, 1994: VI, 58); "mekô.me" lafzı için de "meclis, topluluk, cemaat, insan toplu-
"EKAME" ( rolal ) FİİLİ VE TÜREVLERİNİN ARAP DİLİ VE KUR'AN'DAKİ
ANLAM BOYUTLARI
239
!uğu" (Leb!d,1993: 95; Ezher!, t.y.: IX, 362; İbn Abbad, 1994: VI, 57; Cevher!, 1979: V,
2017; İsfehan!, t.y.: 417; İbn Manzı1r, 1955: XII, 498; Zebidi, t.y.: IX, 35) anlamlannın
verildiğini görüyoruz.
"Mükfım" lafzı, "Orası ne kötü bir karargah ve ne kötü bir makamdır" ayetinde
(Furkan, 25/66. Lo.i...J 1 _}:i....ı.. -:ı,.L 4-il) "ikametgah" anlamında kullanılmıştır (Aynı
kullanımınolduğubirdiğerayetiçinbkz.Furkan,25176: l...i.ı...9 ~ ~ ~ 0;ı.ı.ll..:>..).
Ayetteki _}:i....ı.. lafzı, istikrar içinde olunan yeri, Lo.i.. lafzı da ikamet edilen yeri, yar;ıi
ikametgahı anlatmaktadır.
Her iki kavram da birbirine yakın anlam ifade ettiklerinden, aralarındaki farkı ortaya
koymakta biraz güçlük çekilmektedir (Elmalılı, 1982: V, 3612-3613). Bu güçlüğe temas
edilmekle birlikte, tefsirlerde, bu iki lafzın birbirinden farkının ne Qlduğuna da işaret
edilmiştir:
1. l_):i....ı.. lafzının, imanı olup ta günahkar olanların cehennemde sürekli olmamak
üzere kalmalarını, l.al.i.. lafzının ise katirier için İkarnet etme anlamını ifade ettiği söylenmiştir (Razi, 1985: XXIV, 109). Bu görüş pek de tutarlı olmadığı için eleştirilmiştir (Elmalılı, 1982: V, 3612-3613). Zira l_):i....ı.. lafzı günahkarlar ve L..i.ı lafzı da kafirler içindir
şeklindeki bir yorumun yanlışlığını, "Orada sürekli kalacaklardır. Ne güzel karargah
ve ne güzel makamdır orası" ayeti (Furkan, 25176. L..i.ı...9 l_):i....ı.. ~ ~ 0:1.ı.ll..:>..)
açıkça ifade etmektedir. Çünkü aynı lafız, öncekinin aksine burada mürninler için kullanılmaktadır.
2. l_):i....ı.. lafzının, ikametgah anlamındaki L.ti. lafzının içinde özel bir mevkii ifade
ettiği söylenmiştir. Dolayısıyla bir köy ikametgah ise l_):i....ı.. lafzı, o köyün bir hanesini
ifade eder, ya da ikametgah bir hane ise, l_):i....ı.. lafzı onun bir odasını ifade eder (E1malılı,
1982: V, 3612-3613).
"Ey Yesrip halkı, artık size duracak yer kalmadı" ayetinde (Ahzab, 33113. :ıı_,
1~-->lj ~ f".i.. ';1 y~ J4,il,ı ~ 4jjlJ:. ..::..ı.l~) makam lafzı "ikamet edilip durulacak bir yer" anlamında kullanılmıştır (Zemahşerl, t.y.: III, 528; Elmalılı, 1982: VI,
3881)
Ayet, öncesi ve sonrası ile birlikte Hendek Savaşı sırasında cereyan eden bazı olaylara
işaret etmektedir (Ateş, 1988: VII, 143). Ayetten anlaşıldığına göre bu sırada, Müslü-
manlar içindeki muhtemelen inancı zayıf veya iki yüzlü olan korkak kişiler, yanındaki
Müslümanlara hitaben düşmana karşı koyamayacaklannı, dolayısıyla burada durabiimelerinin ve ayakta kalabilmelerinin mümkün olmadığını ve çarenin geri dönüp kaçma:kta
olduğunu söylemişlerdir.
"O Rab lütfuyla bizi durulacak yurda kondurdu. Orada bize, ne bir yorgunluk ne de bir zorluk dokunacaktır" (Fatır, 35/35.
';1...9 ~ ~ ~ ';1 ~ ÜA A......l.i..l J.ı .ili.. ı.,?:.ı.ıı y_Jil ~ ~) ayetinde müka-
240/ Dr. Necdet ÜNAL --------- EKEV AKADEMİ DERCİSİ
me lafzı "durulacak yurt" anlamındadır (Elmalılı, 1982: VI, 3990). Nitekim tefsirlerde
de :i...ol.i..ll J~ lafzı, "ikamet edilen yurt" (Razi, 1985: XXVI, 27; Kuşeyrl, ty.: III, 207;
Elmalılı, 1982: VI, 3994), "ikametgah", "kalınacak yurt" (Elmalılı, 1982: VI, 3994) anlamlannda yorumlanmıştır. Bu açıklamalardan, makam ve mükame kelimelerinin sübfit
bulma, sabit olma anlamında olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
3. Devam Etmek
Ekame fiilinin devam etmek ve devam ettinnek (Hassan b. Sabit, t.y.: s.205; Cevherl,
1979: V, 2017; İbn Manzfir, 1955: XII, 499; Zebidi, t.y.: IX, 35; Asım, 1304 h: IV, 458)
anlamlanndaki bazı kullanımlan şöyledir:
a. Arap Dilinde
"Ekame" fiil kökünün bumanadaki kullanımlarına~ ~1..§ :"bir şey üzere devamlı
ve sabit olup ona sımsıkı turunan kimse" (Ezherl, t.y.: IX, 358; İbn Manzfir, 1955: XII,
500-501; Zebidi, t.y.: IX, 37; Asım, 1304 h: IV, 458); ~1..§ ç.l..:: "Devamlı olan su" (İbn
Abbad, 1994: VI, 59); ~("'..§'"Bir şeye devam etti" (Cevherl, 1979: V, 2017; İbn
Manzfir, 1955: XII, 499); .J ~("Ip 4-,ı -rı'Y:. "Ona düşkünlüğüm, sürekli bir düşkünlüktür"; ~ .)c ~ ~ : "Ben sözüme sadzğım, sözümdeyim" örneklerini verebiliriz.
Yine Arapça'daki "devamlı misafir" r.ıiJI ~ kullanımında da aynı anlam vardır. Bu
kullanım, ayrılıp gitmeyen ve devamlı kalan ınİsafiri anlatmaktadır. Misafirin böyle durmasının ve kalmasının Araplarda ev sahibi için bir cömertlik sayıldığı ve onun ayrılıp gitmesinin istenınediği söylenmektedir (Antere, ts.: Divan, s.109, 189; Inan!, 1329 h.: 50)
Bir şair, sevdiği kadına olan sevgisinin kalbinde devam ettiğini, yer ettiğini ve hala
mevcutolduğunuifadeederken(Antere,ts.:Divan,s.l84)~ lS.ı).9 ~ ~ ~ :l)J:
"Eğer Able' (sevgili) nin sevgisi içimde devam ediyor olmasaydı..." demektedir. Bu kullanımda dikkati çeken bir nokta, fiilin sadece maddi şeyler için değil, aynı zamanda üzüntü,
dert, aşk ve sevgi gibi manevi duyguların devam etmesi anlamında da kullanılmış olmasıdır.
b. Kur'an'da
"Ateşten çıkmayı isterler ama ondan çıkamazlar. Onlar için sürekli bir azap
vardır" ayetinde (Maide, 5/37. ~yi~ ~.J ~ ~.)..:...,ı rA L..J .)Ull ()c 1_?.~
1.JI U.J.l:ı.J:!) "mukfm lajzı" "azap" ile kullanılmakta (Mukım lafzının azapla kullanıldı­
ğı diğer ayetler için bkz: Tevbe, 9/68: ~yi~ ~.J .ili ~-9 ~c/' ~ U:ı.ı.ll:..
r-'P. )w jiSJI.J ...:..ılliu.JI.J ~u.JI .ili .ıc.J Hud, 11/39: ~ yi~ ~ ~.J "-;ı_?.:ı
yi~ ~~ 0-c u# w_,....3 Zümer, 39/40: yi~ ~ ~.J "-;1_?.; yi~ ~~ 0-c ~
Şura, 42/45: yi~~ ~..l;l uJ ';li :i...ol;ill f'~ ~i.J ~~ IJ~ l.J:!~I l.J:!.Y-"WI
u) ly... l.J:!~I JI..§J ~...) ve "sürekli bir azap" anlamını vermektedir. Ayetin bu kısmı, "onlara devamlı bir azap vardır" (Elmalılı, 1982: III, 1668), "sürekli bir azap" (Ateş,
"EKAME" ( roUI ) FİİLİ VE TÜREVLERİNİN ARAP DİLİ VE KUR'AN'DAKİ _
241
ANLAM BOYUTLARI
1988: II, 517; Durolu ve Elmalı, 2001: s.97), "kendilerini tutup durduracak bir azap"
(Razi, 1988: IX, 55), "uzun sürecek bir azap bekler onları" (Esed, 1999: 196) şeklinde
anlaşılmıştır.
Razi'nin Türkçe'sinde verilen anlam müteaddi bir anlamdır. Oysa aynı kullanırnın olduğu diğer ayetlerde çeviri böyle yapılmamıştır (Razi, 1988: XII, 79, (Bitip tükenmeyen
bir azap); XIII, 17, (Daimi azap); XIX, 469, (Sürekli bir azap)). Yine Esed'in bu ayet için
"uzun sürecek bir azap bekler onları" (Esed, 1999: s.l96) şeklindeki ifadesi, sürekliliği
tam olarak anlatmamaktadır. Çünkü "uzun sürecek bir azap" ifadesi, sürekli olarak devam
etmeyecek ve bir zaman sonra kesilip bitecek bir azap anlamını akla getirir. Yani bir zaman gelip bu uzun süre bittiğinde, söz konusu azap da bitecektir. Oysa "ekame" .fiili, bu
azabın sürekli olacağını anlatmaktadır. Dolayısıyla ayet, azabın bir zaman sonra kaldınlıp
atılacağı ihtimalini veren bir manada anlaşılınaya müsait değildir.
Mukim lafzının azap lafzıyla kullanılması üzerine kısaca bir değerlendirme yaptığı­
mızda şunları söyleyebiliriz:
Muklm lafzı ifal babından ismi faildir. Sülasi baptan ifal babına aktarılmış olan bir fiil
genel olarak lazım halden müteaddi hale geçer. Yani geçişsiz halden geçişli hale, etken
hale gelir. Fakat Arapça'da her zaman bu böyle değildir. Yani fiil imi babında olsa da anlamı sülasi baptaki anlamı ile aynı olabilir veya en azından müteaddi olmayabilir.
Nitekim Razi'nin Türkçe'sinde, biraz önce de temas ettiğimiz gibi, sadece bir ayette
(Razi, 1988: IX, 55) bu lafız müteaddi olarak değerlendirilmiş, diğer dört ayetteki aynı
kullanım müteaddi olarak değerlendirilmemiştir. İsfehiini de bu kullanım için "devamlı-sürekli azap" karşılığını vermiş (İsfehani, t.y.: s.418) ve bu lafzı müteaddi olarak almamıştır. Lafzın, müteaddi olarak alınmamış olması ve verilen karşılıklarda "süreklilik"
anlamına vurgu yapılması yerindedir.
İkarnet mastanndan gelen mukım lafzının geçtiği bir ayette de "Rableri onlara, kendisinden bir rahmet, rıza ve nimeti devamlı olan cennetleri müjdeler" (Tevbe, 9/21.
r.ıi.ı ~ ~ ~ w~J L.JI_,..;:..JJ .U... 4.....:-.Y. ~.) ~~) buyrulmaktadır. Cennetteki
sürekli nimetleri anlatan mukım" lafzı, "nafm" lafzının sıfatıdır. Yani cennetteki nimetierin devamlı olduğunu, bu nimetlerde hiçbir zaman kesinti, yokluk gibi bir mahrumiyetİn
olmayacağını anlatmaktadır.
Mukim lafzının geçtiği bir diğer ayette ise "şüphesiz o şehir sürekli, hala yerinde
duran bir yol üzerindedir" (Hıcr, 15176. r.ıi.ı ~ ~JJ) buyrulmaktadır. Ayetin bu
kısmı için "açık, aşikar bir yol" (Rrilzabadi, t.y.: III, I85), "muhakkak o (şehrin harabeleri), bir yol üstünde (hala) durmaktadır" (Razi, 1988: XIV, 125), "hem o harabe yol
üstünde duruyor" (Elmalılı, 1982: V, 3070), "o şehir işlek bir yol üzerindedir" (Dumlu
ve Elmalı, 2001: s. 234), "o kent, (herkesin gelip geçtiği) bir yol üzerinde durmaktadır"
(Ateş, 1988: V, 74), "bu (şehirler) bugün hala yerinde durmakta olan bir yol üzerindeydiler" (Esed, 1999: s.523) şeklinde karşılıklar verilmiştir.
Ayetteki " L~1 M" zamirinin, bu şehirlere veya bu şehirlerin hala ortadan kaybolmamış izlerine ait olduğu düşünülmüştür (Zemahşeri, t.y.: II, 586; Razi, 1985: et-Tefsiru'l-
242! Dr. Necdet ÜNAL ---------- EKEV AKADEMİ DERCİSİ
Kebir, XIX, 208). Görünen o ki ya bu şehirler, ya da onlara ait izler, eserler, sürekli
yerinde duran bir yol üzerindedir. Ayetteki muk!m lafzı, sebil lafzının sıfatıdır ve onu
nitelemektedir. Dolayısıyla anlam, "sürekli, hala yerinde duran bir yol" şeklinde olmalıdır (Muhammed Esed, "sürekli yerinde duran bir yol" diye ifade ettiğimiz yolun,
Amerikan Doğu Araştırmaları Okulu tarafından yayınlanan hava fotoğraflarıyla şaşırtıcı
bir şekilde doğrulandığını, Ölü Deniz'in kıyısından Suriye'ye doğru Kuzey Hicaz'daki
varlığının teyit edildiğini söylemektedir. Esed, 1999: s.524, 55. not.)
4. Bir Şeyi Düzgün Yapmak
Ekame fiili, bir şeyi doğru, düz ve düzgün yapmak anlamında da kullanılmaktadır
(Ebu'l-Beka, t.y.: 114; Zebidi, t.y.: IX, 35; Asım, 1304 h: IV, 458)
a. Arap Dilinde
Arapça'daki ~ (".! "bir şeyi düzeltti, düz yaptı" (Ebu'l-Beka, t.y.: s.114; Asım,
1304 h: IV, 458); ~ y...;..i.,ı (".!"ondaki eğriliği, yaniışı k1lıç yoluyla düzeltti" (İmrüü'lKays, t.s.: s. 20; Sendfib!, t.y.: s.195); oi.J..ı (".!'"onun eğriliğini düzeltti" (Zebidi, t.y.:
IX, 35); ~ J.-,':1 ~l.i.JI, "eğriliği gideriZmiş düz mızrak" (Ubeyd, 1994: 108);
("w ..ı~ w..J "sopayı, (dalı, çomağı) düzelttim, ona biçim verdim böylece o da doğru
ve düzgün oldu" (Zemahşer!, t.y.: I, 39, 402) ifadelerinde fiilin "bir şeyi doğru, düz ve
düzgün yapmak" anlamında kullanıldığına şahit olmaktayız. Nitekim Arapça'da bir ağaç
veya daldaki eğrilik, pürüz giderilip düzeltildiği zaman .ı..:WI ve ..U..C_,§ denilir (Razi,
1985: XXIX, 92). Böylece ondaki eğriliğin giderildiği ve o şeyin doğru, düzgün bir hale
getirildiği anlatılır (Zemahşeri, t.y.: IV, 444)
b. Kur'an'da
Ekame fiilinin namaz ile birlikte kullanıldığı ayetler, söz konusu fiilin Kur'an'ı
Kerim'de doğru, dosdoğru, düzgün manasında kullanımına örnek olarak gösterilebilir. Örneğin "Namazı dosdoğru kılıp zekatı vererek" ayetinde (Bakara, 2/177.
~~.J ;;)l...:J ("1.!.J öt.S)I) namazın dosdoğru kılınması anlatılmaktadır. Bu kısım, genelde kaynaklarda "namazı dosdoğru kılmak" (Dumlu ve Elmalı, 200 I: s. 25; Razi, 1988: IV,
259), "namazı kılmak" (Elmalılı, 1982: I, 596; Ateş, 1988: I, 288), "namazında devamlı
ve dikkatli olmak" (Esed, 1999: s.48) gibi ifadelerle anlatılmaktadır.
"Namazın ikame edilmesi" şeklindeki bu kullanım Kur'an'da bir hayli geÇmekte
(Bakara, 2/177: ...ötsjll _,.JlJ ;;)L.,JI !'~iJ... Bakara, 2/277: ... l_,...i.!iJ w.:JI.....:JI l_,kJ ty..l u;ıll u)
!'+!.J .ı.>ı::. ~_;;.i~ :;tsjll ı~lJ ;;)L.,Jt Maide, 5112: ...otsjll ~~J :;)L.,Jt r-Wi .~... Araf, 7/170: uı:ı.ıtJ
~~_;;.i~ '1 L;) ;;)L.,Jt t_,...t:iiJ yl:iS.l'-! u~ Tevbe, 9/5: ... t~ :;tsjlt ljilJ :;)L.,Jt t_,...t:iiJ 1-"'l..:i u-i
~... Tevbe, 9111: ...ü;..lll.) ~1_,.;..-i ;;tsjll ljil.J :;)L.,Jt 1_,....:ii.J 1-"'l..:i u-i Tevbe, 9/18: ... .;-.:W)
...iıl '1) ~ ~J ö.Sjll _,.:;lJ ;,)L.,Jt rt:ii.J _?.YI ..~1_, ...iı'-! .y.l .y. ...iıl ~b Rad, 13/22: ... ~li:l;l IJ.J:U-<> u;ıli.J
:i..,;.i)l.c..J ly.- ~li.!j.J L... ı_,w·ı.J ;;)L.,Jt t_,...~iJ !'+I.J''-'?-J Hac, 22/4 i: ... ö)L.,JI l_,...t:ii .J'iı.) ~..&u) u;ıll
"El243
ANLAM BOYUTLARI
;;Sjlll_,:;i_, Ahzap, 33/33: ......ı_,..,.J..ı ..lıl ..;..bi_, ;;Sjll ().!Ji3 ;;)l.....,JI ~i.,... Fatır, 35/18: ... .yili .J:ı..;:, W)
;;)l.....,JII_,...!i3 ~~ f+!.J 0~... Fatır, 35/29: 1->"' ~U!j.J L... l,iiii3 ;;)l.....,JII_,...!i3 .lıi yl:iS J~ .yili 0)
.J.J!. .jl •}~ L!Y.-Y- ~)le. ..ı Şura, 42/38: ~U!j.J L...3 ~ <.S.J~ ~yi3 ;,)l.....,JII_,..Iji_, ('+!) 1_,~1 .yi13
J~ Nisa, 41102: ... ~i l_,h.,ıl_, do..~ :i..i:..1. ~ ;;)l.....,JI ~ c:....!"U ~ w.;s: ı:ıJ..ı) ve bunun "bir
şeyi doğru ve düzgün yapmak" anlamına geldiği görülmektedir.
Yine namazın ve zekatın emredildiği bir ayette; "Namazı do:ıdoğru kılınız, zekatı
veriniz ve rüku edenlerle birlikte rüku ediniz" (Baka;a, 2/43. lyS)..ı ;;Sjll 1_,:;1_, ;;:ıL....JIIJ4iJ
~1)1 c-) buyrulmaktadır. Burada da "ekame" fiili namazın gereği gibi ve dosdoğru
kılınmasını (Namazın dosdoğru kılınmasının emredildiği diğer ayetler içi bkz.
Bakara, 2/83: .. ;Sjll ı_,:;i_, ;;)l.....,JI ı_,...si_,... Bakara, 21110: .. .0S)I ı_,:;i_, ;;)l.....,JI l_,...!i3 Nisa, 4/77:
.. ;Sjllljii3 ;;)l.....,JI ı_,...si3 Aıııi _,AS~ Jı! ..:_.,;ille)) ji ı-Ji Nisa, 4/103: ... 1...43 ..lılln~:ıl.! ;;)l.....,JI ~ ı:ı)i
;;)l.....,JI 1_ı4l.ı fWl....bl ı:ı.3 rS-Iji.;>. .)c3 IJ_,...!_, Enam, 6/72: -:;3y:.:..:; '-:lll J13 ;;)l.....,JI 1_,...!1 L;l__,
Yunus, 10/87: ~3 ;;)l.....,Jı l_,...!i3 :iJ.ii ~>.!! 1~13 :i>.!!~ L..._,illi_,.:; 0l .._.:..i3 ır'>'.)) i.:ı::.3 13
~:,..ll Hud, 111114: ... Jılll u.- Wj3 .Ji+JI <)_ıb ;;)l.....,JI ı-9i3 İsra, 17/78: ... .)) ~~ .cl3.bl ;;)l.....,JI ı-9i
_p-ill J)J Jılll ~ Taha, 20/14: ... .. .f>':iyo _y. .lı~ 1~13 ;;Sjll ljii3 ;;)l.....,JII_,...!l.ı... Nur, 24/56: J_,..,)lly.,;bi3 ;;Sjllljii3 ;;:ıL....JII_,...!i3
L!>=Y f>k.l Ankebut, 29/45: .. _;;)l.....,JI ı-9i..ı y.JS.ll u.- 41! ~_,i ı... ..J:jl Rum, 30/31: ._,>JI_, '-:ll! ~
.).!Sy:....ll u.- ı_,:,_,so ':i..ı ;;:ıL....Jı ı_,...si3 Lokman, 31/17: ... _fo...ll ı.:;c. ...:.ı_, '-'..ı~~ yi3 ;;)l.....,JI ı-91 ~'y
.cl;l....i ı... .)c Y-"l..ı Mücadele, 58/13: ......ı_,..,.J..ı ..lıi ıy.,;l.i3 ;;Sjll ı_,:;3 ;;)l.....,JI l_,..,ı!"U... Müzzemmil,
73/20: ...u....:.~....<..) ..lıl l_,...;.._)i_, ;;Sjll ljiiJ ;;)l.....,JI 1_,...!13... ), hatta namazın öngördüğü değerlerin
ayakta tututmasını anlatnıaktadır.
"Namazın İkamesi" Ne Demektir?
"Kiime" fiilinin ifal babına aktarılmış hali olan "ekiime" fiilinin Kur'an-ı Kerim'de bir
hayli kullanıldığı ve en çok da "saliit" ile kullanıldığı görülmektedir.
İfiil babının önemli bir özelliği lazım olan bir fiili müteaddi yani geçişli hale getirmesidir (Çörtü, 1997: 167). Buna göre kiime fiili ifiil babına aktanldığında "ayağa kaldırmak, ayakta tutmak" şeklinde geçişli bir anlam ifade eder; fakat bazen de anlam değişmez
ve aynen süliisi mücerretteki gibi kalabilir (Çörtü, 1997: 169).
Kaynaklara baktığımızda mesela Razi'de, namazın ikamesi hakkında şu görüşler vardır:
I. Namazın, farzı, sünneti ve adabına uygun olaraktadili erkan ile ve devamlı kılınmasıdır.
244! Dr. Necdet ÜNAL ----------EKEV AKADEMİ DERCİSİ
2. Namaza devam edilmesidir (Razi, 1985: II, 32). Bazı Kur'an ayetlerinde bu ifade edilmektedir. Mearic, 70/23. e,ı~l.ı ~)L....:. ~r-A 0:ı:ı.ıı Mearic, 70/34. üfo~
~)L....:. '-.,b r-A 0:ı:ı.ıı_, Bu mana, Araplar arasındaki ıj_,....JI W...! "Çarşımn alışverişi
bol oldu" ifadesindeki manaya benzemektedir. Bu ifade, bir malın rağbet görmesini, piyasasının ve alıcısının olmasını anlatır. Buna göre namazın ikamesi, ona rağbetin, talebin
olmasıdır. Namaza devam edildiğinde o, rağbet edilen ve istenen bir şey gibi olur. Devamlılık kaybolduğunda da namaz, pek talep edilmeyen ve rağbet görmeyen bir şey gibi
olur.
3. Namazı eda etmek için kendisini her şeyden sıyırmak veedasında gevşeklik göstermemektir. Bu ınana ise, Araplar arasındaki yı'i~~.! yani "işi ayakta tutmak-işe kendini
iyice vermek" ifadesinden alınmıştır. Bunun zıddı ..a.§y'; rJ:- ve ..UC ..ı.ctii ifadeleridir
ki bu da "işten geri durup kendini işe vermemek, işe karşı gevşeklik göstermek" demektir.
4. Namazı eda etmek demektir. Çünkü ikame ile namazın eda edilmesi ifade edilmiş­
tir. Ayetteki ikamenin, "rükünlerinde ve şartlarında herhangi bir eksiklik olmaksızın namaza devanı etmek" diye yorumlanması en uygundur. Razi, bu noktayla alakah olarak bir
başka yerde de şunu söylemektedir: "Bir kişi namazı bütün erkanı ile yerine getirdiğinde
"ekiime 's- salah" denir. Namazın şartlarını yerine getirmeyen kişi için böyle bir ifade
kullanılmaz" (Razi, ı985: et-Tefsiru'l-Kebir, XII, 50)
Razi'de geçen bu bilgilerden çıkan netice kısaca şudur: "Namazm ikamesi" demek,
onun, şartlarına, rükünlerine uygun bir şekilde ve devamlı olarak kılınmasıdır. Özellikle yukandaki son alıntıda, bu mesaj çok net olarak verilmiştir. Buna göre, bir kişi için
"ekiime 's- salah" deniliyorsa; o kişi, namazı, bütün erkanıyla kılan bir kişidir. Böyle bir
kişi namazın hiçbir şartını vb. ihmal etmiyor ve namaz kılarken, olması gereken her şeyi
yapıyor demektir.
Bu noktayla alakah olarak Elınalılı'da şu bilgi geçmektedir: Kur'an'da namaz hakkında 0~' ve 1~ fiilierinden ziyade ;;)U ü~' ,;;)U 1~1, ül~
~ 1_#6.. buyrulması şayanı dikkattir. Elbette salatı ikame ederler demekte namazı
kılarlar demekten fazla birmanavardır ki bu da doğru dürüst yani tadili erkan ile güzelce
kılmak ve hatta kıldırmak ınanalarını ifade eder (Elmalılı, ı 982: I, ı 86)
Bu kullanım için, kaynaklardan tesbit ettiğimiz ifade, genelde, "namazı kılmak, namazı dosdoğru kılmak, namazı dürüst kılmak, satatta devamlı ve duyarlı olmak" ifadeleridir. Bumanalarda da, genelde namazın bir şekilde kılınması anlamı ağırlıktadır. Örneğin
Zemahşeri; "namazın ikamesi demek; namazmfarzları, sünnetleri ve adabında herhangi
bir sapma olmaması, usulüne uygun kılınmasıdır" (Zemahşerl, t.y.: I, 39) derken, İbnü'lCevzi (v. 597/ı20ı), namazın ikamesi ifadesinin Kur'an'da iki anlamda kullanıldığını
söyler (İbnü'l-Cevzi, ı985: 95-96):
1. Namazı tamamlamak (Bakara, 2/3. ü~ r-AI...i!J.J ı......._, ;;)U Ü~.J ~~ Ü
_ilA).ı Ü:l:ı.ı1)
"EKAME" ( ~~~ ) FİİLİ VE TÜREVLERİNİN ARAP DİLİ VE KUR'AN'DAKİ _
245
ANLAM BOYUTLARI
2. Namazı ikrar etmek (Berae, 9/5. ~.) .Jfo .&ı ü) ~ ı_,.l.:.j oSjlı ıjilJ o)Uı
ı_,...l.Sij ı.J-:>t.:i u-!... )
Elbette ki bir müslüman, kıldığı namazın şartlarına ve şekline önem verecek ve bunu
en iyi şekilde yapmaya çalışacaktır. Ancak bize göre çok daha önemli olan nokta, kişinin, kıldığı namazın hakikaten şuurunda olmasıdır. Nitekim bir ayette, "namaz, insanı kötülükten ve çirkinlikten ahkoyar" (Ankebilt 29/45.... .fi:ı.JJ ..fi.WıJ i'~ı UC
~;;~ı ul l.J_yU...a.:i Lı~ .&ıJ ySi .&ı) buyrulmaktadır. Bu ibadet, sadece belli
dualar ve hareketlerle yapılan bir görüntünün ötesinde, müslümanı, tüm benliğiyle sarıp
sarmalayan, ona huzur ve aşk veren, onu sürekli Rabbine yaklaştıran, yaptığı her işte,
attığı her adımda sürekli O'nun rızasını aramaya götüren bir ibadet halini almalı, yani bu
ibadetin sürekli şuurunda olunmalıdır.
Kanaatimizce "namazın ikamesi" demek "namazın ayakta tutulması" veya "namazın kılınması ve onun öngördüğü değerlerin ayakta tutulması" demektir. Zaten "namazı
kılmak" veya "dosdoğru kılmak" anlamları bu karşılığın içine girer. Ama bu anlamlar,
bizim verdiğimiz karşılıktaki anlam zenginliğini tam olarak yansıtmamaktadır. Niçin bu
karşılığı verdiğimizi kısaca birkaç cümleyle şöyle ifade edebiliriz:
Bizi bu kanaate götüren, özellikle, namaz ibadetinin "ekame" fiiliyle kullanılmasıdır.
Yani namazın getirdiği değerlerin ayakta tutulması, canlı tutulması istenmektedir. Dolayı­
sıyla "namazın ayakta tutulması" veya "namazın kılınması ve onun öngördüğü değerlerin
ayakta tutulması" diye düşündüğümüz bu anlam, fiilin sülasi baptaki "ayakta durmak"
anlamından ifal babına aktanldığında "ayakta tutmak", "kaldırıp dikmek, düzeltmek, doğ­
rultmak" (Elmalılı, 1982: I, 186) anlamına gelmesi açısından, yani gramer yönü itibarıyla
yerinde ve olması gereken bir karşılıktır. Kur'an'daki bu ifadenin; namazın her zaman ve
ortamda ima yoluyla bile olsa bir şekilde mutlaka kılınması gerektiğini ifade ettiği gibi,
aynı zamanda model olup örneklik teşkil etmek, tavsiyede bulunmak gibi namaz için
yapılabilecek herhangi bir hizmeti de kapsayacağını düşünüyoruz.
"Namazın kılınması ve onun öngördüğü değerlerin ayakta tutulması" ile "namazı kılmak" veya "namazı tüm şart ve erkanıyla kılmak" vb. ifadeler arasında fark vardır. İlk
karşılık, namazın kılınmasını zaten içine almakta, ama ondan da öteye bir anlam taşımaktadır. Dolayısıyla, sadece ve bir şekilde namazı kılmakla, bu emrin gereği yapılmış olmaz. Çünkü namazı kılmaya devam ederken, aynı zamanda onun getirdiği olumlu davranışların, meziyetlerin, değerlerin de canlı tutulması, ayakta durması gerekmektedir. Yani
namaz, şekli bir görüntüde kalmamalı, tüm manasıyla hayata yansımalıdır. Burada şunu
anlatmaya çalışıyoruz: Ayetlerde geçen kullanım, namazın öngörmekte olduğu değerlerin
de ayakta tutulması gerektiğini anlatmaktadır. Namazın insana kazandırdığı olumlu özelliklerin ayakta tutulması, sadece şeklen namazı kılmakla yerine gelmemektedir.
Kurallarına uyarak namazı kılmak ve kıldırmanın yanı sıra, namazı ve beraberinde
getirdiği ahlaki değerleri hayatında uygulamak ve diğer insanların da bunları benimsemesine vesile olabilmek, bu değerleri düşünmek, düşündürmek, anlatmak, anlattırmak,
2461 Dr. Necdet ÜNAL ---------- EKEV AKADEMİ DERCİSİ
yazmak, yazdırmak, savunmak, savundurmak, öğrenmek, öğretmek, namazın insan üzerindeki maddi ve manevi getirisinin idrakiıde olarak bu değerlerin korunup ayakta tutulmasının her türlü mücadelesini vermek, namazı kılacak ve kıldıracak nesillere, yerlere
yatırım yapıp onlara destek vermek vb. bütün faaliyetler, "namazın kılınması ve onun öngördüğü değerlerin ayakta tutulması" manasının içine girmektedir. Dolayısıyla "ekimü'ssalah" kullanımı için, "namaz kılmak" karşılığını vermek, "ekame" fiilinin düşündürdüğü
bu zenginliği oldukça daraltmaktadır.
Kur'an'da, özellikle namaz ibadetinin, "ekame" fiiliyle yani "ayakta tutmak" ile kullanılması, yukanda da belirttiğimiz gibi anlamlıdır. Bu kullanım; "Namaz, insanı olgunlaştırmak, pişirmek içindir, bu mertebeye gelen kişi için artık namazın gereği yoktur" gibi
muhtemel bir yaniışı da reddeder. Formunun zirvesinde olan bir sporcu; "Ben, dalımda
zirvedeyim, benim antrenmana artık ihtiyacım yok" diyerek kendisini zirveye çıkaran
çalışmaları bıraktığında nasıl bir düşüş yaşamaya başlayacaksa, işte bir mürnin için de
durum aynıdır. Durumu ve konumu ne olursa olsun, namazı kılmaya devam etmesi ve
onun getirdiği değerleri de hayatında yaşatması gerekir.
Sonuç
Yaptığımız çalışmada "Ekame" fiil kökü ve türevlerin Kur'an ayetlerinde hangi manalarda kullanıldığını anlamaya çalıştık. Bunun için de öncelikle Arap edebiyatı kaynaklanna ve sonra da Kur'an'daki kullanım alanlarına bakmaya çalıştık. Sonuçta bu fiilin,
Arap edebiyatı kaynaklannda ve Kur'an'da ayakta tutmak, İkarnet etmek, devam etmek
ve bir şeyi düzgün yapmak anlamlannda kullanıldığını gördük.
Her ne kadar "ekame" fiilinin "ayakta tutmak" dışında farklı anlamlara geldiği ve
bu anlamlarda kullanıldığı görülse de aslında bütün bu anlamların ortak noktası "ayakta
tutmak" anlaınıdır. Bu anlam, bu kökte ve bu kökten müştak olan kavramlarda ortak bir
payda olarak mevcuttur. Dolayısıyla söz konusu fiil ve türevlerinin geçtiği ayetler üzerinde düşünürken esas anlam olan "ayakta tutmak" veya "ayağa kaldırmak" anlamının
gözden kaçınlmaması gerekir.
Sonuç olarak "namazın ikamesi" denince namazı kılınakla birlikte namazın fert ve
toplum hayatına kattığı tüm değerlerin ayakta tutulması, "şahitliğin ikamesi" denince
şahitlik müessesesinin gereği gibi yapılıp ayakta tutulması, "tartının adaletle ikame edilmesi" denince çarşıda, pazarda, ticarette adaletin her yönüyle hakim kılınıp ayakta tutulması, "dinin ikamesi" denince ilahi mesajların getirdiği bütün değerlerin yaşanınası,
yaşatılması ve ayakta tutulması anlaşılmalıdır.
Kaynakça
el-Alı1si, Ebu'l-Fadl Mahmud. (t.y.). Ruhu'l-Meanfji Tefsiri'l-Kur'ani'l-Azim ve's-Sebı'lMesanf, Daru İhyili't-Türasi'l-Arabiyy, I-XXX, Beyrut.
Antere b. Şeddad. (t.y.). Divanü Antere b. Şeddfid, (Şerh: Ömer Faruk et-TABBA), Daru'lKalem, Beyrut.
"EKAME" (~lll ) FİİLİ VE TÜREVLERİNİN ARAP DİLİ VE KUR'AN'DAKİ _
247
ANLAM BOYUTLARI
Asım Efendi, Ebu'I-Kemal Ahmed. (1304 h.). Okyanusu'l-Basftfi Tercemeti'l-Kamusi'lMuhft, I-IV, İstanbul.
Ateş, Süleyman. (1988). Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul: Yeni Ufuklar Neşriyat,
I-XII.
Beğavi, Ebu Muhammed el-Huseyn b. Mesfid (1987), Meô.limü't-Tenzfl, 2. Baskı, I-IV,
Beyrut: Darul-Marife.
Cevherl, İsmail b. Hammad (1979), es-Sıhahfi'l-Luğati ve'l-Ulum, 2.Baskı, Beyrut.
Çörtü, M. Meral (1997), Arapça Dilbilgisi, 2. Baskı, İstanbul: MÜİF Yay.
Dumlu, Ömer- Elmalı, Hüseyin. (2001). Kur'an-I Kerim'in Türkçe.Anlamı, İzmir: İzmir
ilahiyat Fakültesi Vakfı Yay.
Ebu'l-Beka, el-Huseyhi el-Kefevl. (t.y.). Kiilliyatü Ebi'i-Bekti, Byy.
Ebu's-Suild, Muhammed b. Muhammed el-Imadi. (t.y.). İrşadü'l-Akli's-Selim ila
Mezaye'l-Kur'ani'l-Kerim, I-IX, Beyrut: Daru'l-Mushaf.
Elınalılı, Harndi Yazır. (1982). Hak Dini Kur'an Dili, I- X, İstanbul: Eser Neşriyat ve
Dağıtım.
Esed, Muhammed. (1999). Kur'an Mesajı Meal-Tefsir, (Çev.: Cahit KOYTAK, Ahmet
Ertürk), 6. Baskı, İstanbul: işaret Yay. .
Ezheri, Ebu Mansur Muhammed b. Ahmed. (t.y.). Tehzfbü'l-Lüga, I-XV, Kahire: edDaru' 1-Mısriyye.
Ferezdak. (1994). Divan, (Şerh: Mecid TURAD), 2.Baskı, I-11, Beyrut: Daru'l-Kitabi'lArabiyy.
Flrfizabadi, Mecdüddin Muhammed b. Ya'kub. (t.y.). Besairu Zevi't-Temyiz fi Letaifi'lKitabi'l-Aziz, (Tahk: Muhammed Ali en-Neccil.r, Abdülhalim et-Tehanevi),
Beyrut: el-Mektebetü'l-Ilmiyye.
Halil b. Ahmed, Ebu Abdirrahman el-Ferahidi. (1988). Kitabü'l-Ayn, I-VIII, Beyrut.
Hansa. (t.y.). Divanü 'l-Hansa, (Şerh: Ömer Faruk et-TABBA), Beyrut: Daru'l-Kalem.
Hassan b. Sabit el-Ensari. (t.y.). Divanü Hassan b. Sabit el-Ensarf, Beyrut.
Inani, Muhammed. (1329 h). Şerhu Divanı Antere b. Şeddad, Kahire: el-Matbaatü'lHuseyniyye.
İbnAbbad, İsmail. (1994). el-Muhftfi'l-Luğa, I-XI, Beyrut.
İbn Manzfir, Ebu Fazi Cemalüddin b. Mükerrem. (1955). Lisanü'l-Arabi'l-Muhft, I-XV,
Beyrut.
İbnü'l-Cevzi, Cemalüddin Ebu'l-Ferec Abdurrahman. (1985). Nüzhetü'l-A'yüni'n-Nevazır fi Ilmi'l-Vücuh ve'n-Nezair. (Tahk.: Muhammed Abdülkerim Kazım
er-Razi), 2. Baskı, Beyrut: Müessesetü'r-Risale.
İmrüü'l-Kays. (t.y.). Divanü İmrii'l-Kays, (Şerh: Ömer Faruk et-TABBA), Beyrut:
Daru'l-Kalem.
248/ Dr. Necdet ÜNAL --------- EKEV AKADEMİ DERCİSİ
İsfehani, er-Rağıb, Ebu'I-Kasım el-Huseyn b. Muhammed. (t.y.). el-Müfrediitfi Garibi'lKur'an, (Tahk.: Muhammed ~eyyid Keylani), Beyrut: Daru'l-Ma'rife.
Kurtubi, EbuAbdiilah Muhammed b. Ahmed el-Ensfırl. (1987). el-Ciimi'li Ahkiinıi'lKur'an, Diiru'l-Fikr, I-XX, Beyrut.
Kuşeyri, Ebu'I-Kasım Abdulkerim İbn Hevfızin. (t.y.). Letii{fü'l-İşiiriit, Byy.
Lebid b. Rabia el-Amiri. (1993). Divanü Lebfd b. Rabfa, Beyrut: Daru'l-Kitabi'l-Arabiyy.
Mütenebbi, Ebu't-Tayyib. (t.y.). Divanü Ebi't-Tayyib el-Mütenebbf bi Şerhı'l-Allameti'l­
İnıam el-Viihıdi, (Şerh: Ömer Faruk et-TABBA), I-II, Beyrut: Daru'l-Erkam b. Ebi'IErkam.
Razi, Ebu Abdiilah Muhammed b. Ömer Fahruddin. (1985). et-Tefsiru'l-Kebir, Diiru'lFikr, 3. Baskı, Beyrut.
Razi. (1988). Tefsir-i Kebir, (Çev.: Suat Yıldırım, Lütfuilah Cebeci, Sadık Kılıç, C. Sadık
Doğru), Ankara: Akçağ Yay.
Razi, Ebu Abdullah Zeynüddin Muhammed b. Ebi Bekr b. Abdullah (1990). Tef~iru 'rRiizi'l-Müsemma bi Enmuzecin Celilinfi Esile ve Ecvibe min Gariiibi Ayi'tTenzil. (Tahk.: Muhammed Rıdvan ed-Daye), Beyrut: Daru'l-Fikri'l-Muasır.
Sendfıbi, Hasen, Şerlıu Divani İmrii'l-Kays. (t.y.). 5. Baskı, Mısır: el-Mektebetü'tTidiriyyetü'l-Kübrii.
Suyfıti, Celaluddin, Abdurrahman b. Ebi Bekr. (1983). ed-Dürrü'l-Mensur fi't-Tefsir bilMe'sur, I-VIII, Beyrut: Diiru'l-Fikr.
Şafii, Ebu Abdiilah Muhammed b. İdris. (t.y.). Divanii'l-İmam Eş-Şafii, (Şerh: Ömer Faruk et-Tabba), Beyrut: Daru'l-Erkam b. Ebi'l-Erkam.
Taberi, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir. (1954). Camiu'!-Beyan an Te 'vili Ayi'!-Kur'an, 2.
Baskı, I-XXX, Mısır: Mustafael-Biibi el-Halebi Matbaası.
Tarafe b. el-Abd. (1909). Şerhu Divanı Tarafe b. el-Abd, (Terc.: Ahmed b. el-Emin eş­
Şenkitl), Kazan: Örnek Matbaası.
Ubeyd b. el-Ebras, Ubeyd. (1994). Divanü Ubeyd b. el-Ebras, (Şerh: Eşref Ahmed), Beyrut: Dfıru'l-Kitabi'l-Arabiyy.
Ünal, Necdet. (2005). Kur'an'ı Kerim'de İstikamet Kavramı, (Yayınlanmamış Doktora
Tezi), DEÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Zebidi, Muhammed Murtada el-Huseyni el-Vfısıti. (t.y.). Tiicu'l-Arus min Ceviihiri'lKiimus, I-X, Beyrut.
Zemahşerl, Ebu 'I-Kasım Ciirullah Mahmud b. Ömer. (t.y.). el-Keşşiif an Hakiiikı 't-Tenzfl
ve Uyuni'l-Ekiivilfi Vücuhi't-Te'vfl, I-IV, Beyrut: Diiru'l-Kitabi'l-Arabiyy.

Konular